T. C. GAZİ ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ESKİ ÇAĞ TARİHİ BİLİM DALI
ETRÜSK KÜLTÜRÜ VE ROMA KÜLTÜRÜNE TESİRİ
DOKTORA TEZİ
Hazırlayan Murat ORHUN
Tez Danışmanı
Prof. Dr. İlhami DURMUŞ
ANKARA - 2008
ONAY
Murat ORHUN tarafından hazırlanan “Etrüsk Kültürü ve Roma Kültürüne Tesiri” başlıklı bu çalışma, 17.01.2008 tarihinde yapılan savunma sınavı sonucunda oy birliği ile başarılı bulunarak jürimiz tarafından Tarih Ana Bilim Dalı / Eski Çağ Tarihi Bilim Dalı’nda DOKTORA tezi olarak kabul edilmiştir.
Prof. Dr. Hüseyin SEVER (Başkan)
....................
Prof. Dr. İlhami DURMUŞ (Danışman)
....................
Prof. Dr. Salim KOCA
....................
Prof. Dr. Sebahattin BAYRAM
....................
Prof. Dr. Salih ÇEÇEN
....................
ÖN SÖZ Etrüskler, Eski Çağın en çok ilgi duyulan ve merak edilen kavimleri arasında
yer
almaktadırlar.
Bunun
nedeni
ise,
Batı
medeniyetinin
oluşmasında son derece belirleyici katkıları olan İtalya’da tarih sahnesinde kalmış olmaları ve gizemli bir kavim olarak nitelendirilmelerine yol açan, onların derin bir sis perdesi ardına gizlenmiş tarih ve kültürüne, özellikle isim, köken ve diline ilişkin açık ve seçik bir fotoğrafın çekilememiş olmasıdır. Zira, Etrüskler hakkında tarihi bilgi veren malzemeler olan yazılı ve arkeolojik kaynaklar buna yeterince imkan tanımamaktadırlar. Gerçi bu durum pek çok Eski Çağ kavmi için de geçerli olmakla birlikte, Etrüskler’e özel yönü ise, kendileri tarafından yazılmış tarihi veya edebi bir metnin henüz ele geçmemiş olmasıdır. Etrüskler üzerine çalışan ve çalışacakların önünde duran en önemli sorun, kaynaklar cephesinden beliren vaziyettir. Bu sorun ise, mevcut
bulgular
ışığında
tasarlamalar
yoluyla
aşılmaya
çalışılarak,
Etrüsk tarih ve kültürü adeta karanlıkta iğneyle kuyu kazar gibi yeniden yaratılmaktadır. Bir öz deyişle, Etrüskler ilmi bir rekonstrüksiyona tabi tutulmak suretiyle yüzyıllar ötesinden günümüze taşınmaya, tanımlanmaya ve anlaşılmaya çalışılmaktadırlar. Çalışmamızın hazırlanışı sırasında karşılaştığımız farklı bir sorun ise, Milli Kütüphane ve Türk Tarih Kurumu Kütüphanesi de dahil olmak üzere, ülkemizdeki kütüphanelerin gerek kaynaklar, gerekse şimdiye değin yapılan araştırmalar açısından oldukça fakir bir manzara sergilemeleri olmuştur. Bu bağlamda, işaret edilen bütün zorluklara karşın, olanaklar ölçüsünde ulaşabildiğimiz kaynaklar ve araştırmaları titizlikle değerlendirerek hazırladığımız çalışmamız içerisinde meydana gelen eksikliklerimiz ve hatalarımızın hoş görüleceğini umut ederiz.
ii
Bu
çalışmanın
her
aşamasında
beni
fikirleri
ile
yönlendiren,
her zaman ve her anlamda yardım, destek ve de hoşgörüsünü gördüğüm hocam Prof. Dr. İlhami Durmuş’a; bugüne gelmemde bana emeği geçen, burada isimlerini tek tek zikredemediğim bütün hocalarıma; destek, sabır ve anlayışlarını benden esirgemeyen, hayattaki en değerli varlığım olan ailemin bütün fertlerine en içten teşekkürlerimi bir borç bilirim.
iii
İÇİNDEKİLER ÖN SÖZ .......................................................................................................... i KISALTMALAR CETVELİ ............................................................................. v GİRİŞ ............................................................................................................. 1 I. BÖLÜM ETRÜSK İSMİ VE ETRÜSKLER’İN YAYILDIĞI COĞRAFYA .................... 10 I.1. Etrüsk İsmi .................................................................................. 10 I.1.1. Tyrrhenoi; Tyrsenoi; Tyrrhen; Pelasgoi ......................... 10 I.1.2. Tusci; Etrusci ................................................................. 13 I.1.3. Tursha ........................................................................... 14 I.1.4. Rasenna; Rasna ............................................................ 16 I.2. Etrüskler’in Yayıldığı Coğrafya .................................................... 20 II. BÖLÜM ETRÜSKLER’İN KÖKENİ VE SİYASİ TARİHİ ............................................ 23 II.1. Etrüskler’in Kökeni .................................................................... 23 II.1.1. Doğulu Görüşü ............................................................ 23 II.1.2. Kuzeyli Görüşü ............................................................. 32 II.1.3. Yerlilik ve Oluşum Görüşleri ......................................... 34 II.2. Etrüskler’in Siyasi Tarihi ............................................................. 37 III. BÖLÜM ETRÜSK KÜLTÜRÜ .................................................................................... 45 III.1. Devlet Teşkilatı .......................................................................... 45 III.2. Ordu .......................................................................................... 49 III.3. Ekonomi .................................................................................... 51 III.4. Sanat ve Mimari ........................................................................ 53 III.5. Din ve İnanış ............................................................................. 72 III.6. Sosyal Hayat ............................................................................. 78 III.7. Dil ve Yazı ................................................................................. 84 IV. BÖLÜM ETRÜSK KÜLTÜRÜNÜN ROMA KÜLTÜRÜNE TESİRİ ............................ 88 SONUÇ ........................................................................................................ 91
iv
KAYNAKÇA ................................................................................................ 95 EKLER LİSTESİ ........................................................................................ 109 EKLER ....................................................................................................... 116 ÖZET ......................................................................................................... 219 ABSTRACT .............................................................................................. 220
v
KISALTMALAR CETVELİ A.D. ............................................................................................. Anno Domini a.g.e. ....................................................................................... Adı geçen eser AJA ............................................................. American Journal of Archaeology AJHG ................................................... American Journal of Human Genetics AJP .................................................................. American Journal of Philology AS ........................................................................................ Anatolian Studies başk. ................................................................................................. Başkaları B.C. ............................................................................................. Before Christ bk. ........................................................................................................ Bakınız C ................................................................................................................. Cilt CAH ............................................................... The Cambridge Ancient History çev. ..................................................................................................... Çeviren ed. .......................................................................................................... Editör MÖ ............................................................................................. Milattan Önce MS ............................................................................................ Milattan Sonra Nu. ....................................................................................... Numara, Number p. ............................................................................................................. Page S ............................................................................................................... Sayı s. ............................................................................................................. Sayfa sdl. ............................................................................................... Sadeleştiren transl. ............................................................................................ Translation vb. ............................................................................................... ve benzerleri vd. .................................................................................................. ve diğerleri Vol. ...................................................................................................... Volume yy. .......................................................................................................... Yüzyıl
GİRİŞ
Etrüskler, gerek yaşadıkları çağlarda, gerekse modern çağlarda ilgi gören bir kavim olmuşlardır (Bloch, 1958:13). Latin şair Sextus Propertius (MÖ 50-16), Romalılar tarafından MÖ 396’da ele geçirilen Etrüsk kenti Veii için Elegies (Ağıtlar) isimli eserinde şu dizeleri kaleme almıştır: “Senin eski bir kraliyet tacın vardı Veii / Ve forum’unda altından bir taht dururdu / Duvarların şimdi yankılanıyor çobanın borusuyla / Küllerinin üzerinde savruluyor yaz buğdayları.” (Harrel-Courtés, 1964:28; Dennis, 1985:16). İngiliz edebiyatçı D. H. Lawrence (1885-1930) 1920’lerin ortasında ıssız Etrüsk mezarlarını dolaşırken hissettiklerini, ölümünden sonra 1932’de Londra’da basılan Etruscan Places (Etrüsk Yerleri) isimli eserinde şöyle dile getirmiştir: “Yaşadıkları rahat çağlarda yaptıkları şeyler nefes almak kadar doğal ve basitti. Hatta mezarları bile. Onlar, kuşkusuz bir yaşam doluluğuyla göğsün hoş ve özgür bir şekilde nefes almasına izin vermişlerdir. Bu işte, gerçek bir Etrüsk meziyetiydi: kolaylık, doğallık ve yaşam bolluğu; ruhu ya da aklı hiçbir yöne zorlamaya gerek duymamış. Ve bir Etrüsk için ölüm, mücevherleri, şarapları ve dans için çalan flütleriyle yaşamın hoş bir devamıydı.” (Freeman, 2005:349, 350). Etrüskler’i her yönüyle inceleyen ilim dalına Etrüskoloji ismi verilmekte olup, Etrüskoloji sahasındaki araştırmalar, yazılı ve arkeolojik kaynaklardan beslenmek suretiyle yürütülmektedir (Bonfante, 1986:5). Etrüskoloji’nin istifade etmekte olduğu tarihi bilgi veren malzemelerin ilk ayağını meydana getiren yazılı kaynaklar, Yunanlı ve Latin yazarların Eski Çağa ait eserleridir (Bunların bazısı Türkçe’ye kazandırılmıştır.). Etrüskler hakkında yazılmayan ve onların yalnızca bahisler oranında
2
yer aldıkları fazla sayıdaki bu eserlere örnek olarak şunlar gösterilebilinir: Herodotus (MÖ 484-420), Historiai (Tarih) (Dokuz kitaptan müteşekkil eserin tamamı Müntekim Ökmen tarafından Türkçe’ye çevrilmiş ve Herodot Tarihi ismiyle 1973’de yayımlanmıştır.); Strabo (MÖ 63-MS 21), Geographika (Coğrafya) [On yedi kitaptan müteşekkil eserin 12-14. kitapları Adnan Pekman tarafından Türkçe’ye çevrilmiş ve Antik Anadolu Coğrafyası (Geographika: XII, XIII, XIV) ismiyle 1987’de yayımlanmıştır.]; Halicarnassus Dionysius (MÖ 60-MS 7), Antiquitates Romanae (Antik Roma); Titus Livius (MÖ 59-MS 17), Ab Urbe Condita (Kentin Kuruluşundan İtibaren) [Otuz beş kitaptan müteşekkil eserin 1-10. ve 21-25. kitapları Sabahat Şenbark tarafından Türkçe’ye çevrilmiş ve Roma
Tarihi-Şehrin Kuruluşundan
İtibaren (Ab Urbe Condita) ismiyle 1992 (1. kitap), 1994 (2. kitap), 1997 (3, 4. kitaplar), 1999 (5-10. kitaplar), 2001 (21, 22. kitaplar), 2002 (23-25.
kitaplar)
yıllarında
yayımlanmıştır.];
Publius
Vergilius
Maro
(MÖ 70-19), Aeneas (On iki kitaptan müteşekkil eserin tamamı İ. Zeki Eyuboğlu tarafından Türkçe’ye çevrilmiş ve Aeneas ismiyle 1995’de yayımlanmıştır.); Marcus Vitruvius Pollio (MÖ 90-20), De Architectura (Mimarlık Üzerine) (On kitaptan müteşekkil eserin tamamı Suna Güven tarafından Türkçe’ye çevrilmiş ve Mimarlık Üzerine On Kitap ismiyle 1990’da yayımlanmıştır.); Publius Gaius Cornelius Tacitus (MS 55-120), Annales (Yıllıklar); Marcus Terentius Varro (MÖ 116-27), De Lingua Latina (Latin Dili Üzerine); Lucius Annaeus Seneca (MÖ 4-MS 65), Naturales Quaestiones (Doğa İncelemeleri); Marcus Tullius Cicero (MÖ 106-43), De Divinatione (Kehanet Üzerine); Gaius Plinius Secundus (MS 23-79), Naturalis Historia (Doğa Tarihi) (Grant, 1980:296-300). Bilindiği üzere, günümüzden gerilere doğru gidildiğinde tarihi kaynak olarak kullanılabilecek vesikaların sayısı zamanın derinliğine paralel olarak azalma
kaydetmektedir.
Yazılı
kaynakların
yetersiz
kaldığı
zaman
dilimlerinde ise, arkeolojinin sunmuş olduğu bulgular imdada yetişmektedir (Durmuş, 1993:11). Bu cümleden olarak, arkeolojik kazılar neticesinde ortaya çıkmış Etrüsk buluntuları büyük önem ve değer arz etmektedir.
3
Etrüskler tarafından yazılmış tarihi veya edebi bir metnin henüz ele geçmemiş olması ve yukarıda işaret edildiği üzere, yazılı kaynakları teşkil eden eserlerin de Etrüskler üstüne yazılmamış olmaları göz önüne alınır ise, arkeolojik buluntuların ehemmiyeti ve kıymeti çok daha iyi anlaşılabilmektedir (Spivey ve Stoddart, 1990:13, 17). 19. yy.a kadar münferit, dağınık ve seyrek nitelikte arkeolojik kazılara sahne olan Etrüsk coğrafyasında kapsamlı ve ciddi anlamda ilk arkeolojik kazı çalışması, I. Napoléon’un kardeşi Canino prensi L.
Bonaparte
(1775-1840)
tarafından
1828’de
Vulci’de
başlatılmış,
buradaki yüzlerce mezardan çıkan 3000 civarında buluntu, İtalya, İngiltere, Fransa, Almanya ve Rusya’daki koleksiyoncular tarafından satın alınmıştır. Bilimsel vasfa sahip Etrüsk arkeolojisinin doğuşu ise, 1869’da Certosa’da P. Zannoni ve aynı yıl Vulci’de S. Gsell tarafından yürütülen sistemli kazıların başlamasıyla gerçekleşmiştir (Hus, 1961:59, 61, 62, 67). Etrüsk arkeolojisinin önemli keşiflerine de 1836’da Caere’deki Regolini-Galassi Mezarı’nın, 1857’de
Vulci’deki
François
Mezarı’nın,
1890’da
Marzabotto’nun,
1916’da Veii’deki Portonaccio Tapınağı’nda dam figürü olan Apollo heykelinin ve
1964’de
Pyrgi
Levhaları’nın
gün
ışığına
çıkması
örnek
olarak
gösterilebilinir. Etrüsk buluntularının sergilendiği başlıca müzelerse şunlardır: Museo Archeologico, Florence; Museo Nazionale di Villa Giulia, Rome; Museo Gregoriano Etrusco, Vaticano (Bloch, 1958:41 ve 1969:40, 42-44). Yazılı ve arkeolojik kaynaklardan yararlanılmak suretiyle Etrüskler üzerine
yapılmış
çok
sayıdaki
araştırmanın
[corpus
(belge
kitabı),
müze ve sergi kataloğu, süreli yayın, kitap] (Bunların hiçbiri Türkçe’ye kazandırılmamıştır.) başlangıç noktası, Etrüskoloji’nin babası kabul edilen ve Piza Üniversitesi’nde Roma hukuku profesörü olan İskoç baron T. Dempster’in (1579-1625) 1616-1619’da yazmış olduğu yedi kitaptan oluşan De Etruria Regali Libri Septem (Etruria Kraliyeti Üzerine Yedi Kitap) isimli eser olup, el yazısıyla Latince kaleme alınan bu eser, Dempster’in ölümünden yaklaşık yüzyıl sonra 1723’de Floransa’da T. Coke’nin desteğiyle
4
basılabilmiştir (Vacano, 1960:173-184; Wellard, 1973:33, 36). Eski Çağa ait yazılı kaynaklardaki Etrüskler’e dair mevcut bilgileri ilk defa bir araya getiren De Etruria Regali Libri Septem, Orta Çağa ait vesikalarda [Orta Çağın sonunda Dominikan rahip G. Nanni’nin (Annio de Viterbo) (1432-1502) 1498’de yazmış olduğu on yedi kitaptan oluşan Antiquitates (Antikite) isimli eseri zikretmek icap eder ki, bu eserin 12. kitabı Etrüsk yazıtlarına ayrılmıştır.] suskunluğa bürünen Etrüskler’in adeta yeniden doğuşlarına ve keşfine vesile olmuştur (Hus, 1961:56, 57; Wellard, 1973:26, 27, 36). Dempster’in eserinden günümüze uzanan süreçte hayatiyet kazanan araştırmalara örnek olarak şunlar gösterilebilinir: Corpus: Etrüsk yazıtlarının bir
araya
getirilmiş
olduğu
Corpus
Inscriptionum
Italicarum
(CII)
(İlk kez A. Fabretti tarafından 1867’de Turin’de yayımlanmıştır.) ve Corpus Inscriptionum Etruscarum (CIE) (İlk kez C. Pauli ve A. O. Danielsson’un editörlükleri ile Berlin ve Leipzig Bilim Akademileri tarafından 1893’de Leipzig’de yayımlanmıştır.) (Vacano, 1960:180; Richardson, 1976:263; Dumézil, 1996:696). Müze ve Sergi Kataloğu: H. B. Walters, Catalogue of the Bronzes, Greek, Roman and Etruscan in the Department of Greek and Roman Antiquities, British Museum, London, 1899; G. M. A. Richter, Greek, Etruscan and Roman Bronzes, The Metropolitan Museum of Art, New York, 1915 ~ Handbook of the Etruscan Collection, The Metropolitan Museum of Art, New York, 1940; A. Rumpf, Katalog der Etruskischen Skulpturen, Staatliche Museen, Berlin, 1928; P. Mingazzini, Vasi della Collezione Castellani, Rome, 1930; R. P. Hinks, Catalogue of the Greek, Etruscan and Roman Paintings and Mosaics, British Museum, London, 1933; J. D. Beazley ve F. Magi, La Raccolta B. Guglielmi nel Museo Gregoriano Etrusco, Vaticano, 1939; R. Bartoccini ve A. de Agostino, Museo di Villa Giulia Antiquarium e Collezione dei Vasi Castellani, Milano, 1961; M. Moretti, Il Museo Nazionale di Villa Giulia, Rome, 1964; Mostra dell’Arte e della Civiltá Etrusca, Milano, 1955; H. Jucker ve I. Jucker, Kunst und Leben der Etrusker, Zürich, 1955; Arte e Civiltá degli Etruschi, Turin, 1967; R. S. Teitz, Masterpieces of Etruscan Art, Worcester, 1967; M. Moretti, Nuovi Tesori
5
dell’Antica Tuscia, Viterbo, 1970; Nuove Scoperte e Acquisizioni nell’Etruria, Rome, 1975; Gli Etruschi e Cerveteri, Milano, 1980; La Civiltá degli Etruschi, Milano, 1985; Les Étrusques et L’Europe, Paris, 1992 (Brendel, 1978:481, 482;
Bonfante,
1986:172;
Spivey,
1997:203).
Süreli
Yayın:
Etrüsk
araştırmalarına tahsis edilmiş Studi Etruschi (1927-) ve Etruscan Studies (1994-) ile özellikle Accordia Research Papers, American Journal of Archaeology, Archeologia Classica, Journal of Roman Studies, Papers of the British School at Rome periyodiklerinde yer alan makaleler (Barker ve Rasmussen, 2001:368). Kitap: A. L. Lanzi, Saggio di Lingua Etrusca e di Altre Antiche d’Italia, Florence, 1789; G. Dennis, The Cities and Cemeteries of Etruria, London, 1848; K. O. Müller ve W. Deecke, Die Etrusker, Stuttgart, 1877; J. Martha, L’Art Étrusque, Paris, 1889; C. O. Thulin, Die Etruskische Disziplin, Göteborg, 1906; D. Randall-McIver, Villanovans and Early Etruscans, Oxford, 1924; P. Ducati, Etruria Antica, Turin, 1925; L. Pareti, Le Origini Etrusche, Florence, 1926; A. Trombetti, La Lingua Etrusca, Florence, 1928; A. Solari, La Vita Pubblica e Privata degli Etruschi, Florence, 1928;
F.
Schachermeyr,
Etruskische
Frühgeschichte,
Berlin,
1929;
G. Buonamici, Epigrafia Etrusca, Florence, 1931; G. Q. Giglioli, L’Arte Etrusca, Milano, 1935; M. Pallottino, Elementi di Lingua Etrusca, Florence, 1936 ~ Etruscologia, Milano, 1942 ~ L’Origine degli Etruschi, Rome, 1947 ~ Testimonia Linguae Etruscae, Florence, 1954; C. Clemen, Die Religion der Etrusker, Bonn, 1936; A. Grenier, Les Réligions Étrusque et Romaine, Paris, 1948; F. Altheim, Der Ursprung der Etrusker, Baden-Baden, 1950; P. J. Riis, An Introduction to Etruscan Art, Copenhagen, 1953; R. Bloch, Le Mystére Étrusque, Paris, 1956; O.-W. von Vacano, Die Etrusker in der Welt der Antike, Hamburg, 1957; A. Hus, Les Étrusques Peuple Secret, Paris, 1957; L. Banti, Il Mondo degli Etruschi, Rome, 1960; H. Harrel-Courtés, L’Italie des Étrusques, Paris, 1960; J. Heurgon, La Vie Quotidienne chez les Étrusques, Paris, 1961; E. H. Richardson, The Etruscans Their Art and Civilization, Chicago, 1964; A. C. Vaughan, Those Mysterious Etruscans, New York, 1964; G. Dumézil, La Réligion Romaine Archaïque suivi du’n Appendice sur la Réligion des Étrusques, Paris, 1966; H. H. Scullard, The Etruscan Cities
6
and Rome, New York, 1967; D. E. Strong, The Early Etruscans, London, 1968; H. Hencken, Tarquinia and Etruscan Origins, London, 1968; C. Hampton, The Etruscans and the Survival of Etruria, London, 1969; E. Macnamara, Everyday Life of the Etruscans, London, 1973; J. Wellard, The Search for the Etruscans, New York, 1973; A. Pfiffig, Religio Etrusca, Graz, 1975; M. Cristofani, L’Arte degli Etruschi, Turin, 1978; O. J. Brendel, Etruscan Art, Harmondsworth, 1978; A. Boëthius, Etruscan and Early Roman Architecture, Harmondsworth, 1978; M. Grant, The Etruscans, New York, 1980; N. J. Spivey ve S. Stoddart, Etruscan Italy, London, 1990; N. J. Spivey, Etruscan Art, London, 1997; G. Barker ve T. Rasmussen, The Etruscans, Oxford, 1998; F. Falcetti ve A. Romualdi, Die Etrusker, Stuttgart, 2001; S. Haynes, Kulturgeschichte der Etrusker, Mainz, 2005. Roma tarihinin seyrinin iyi takip edilebilmesi, öncelikle Etrüskler’in yakından tanınmalarına bağlıdır. Zira, Etrüskler İtalya’ya kent kültürünü getirdikleri gibi, Roma’dan çok önce burada siyasi egemenlik kurarak, yarımadanın kaderi üzerinde önemli bir rol oynamışlardır (Memiş, 2005:125). Bilindiği üzere, Batı medeniyetinin esası Yunan ve Roma kültürleridir. Roma kültürü ise, pek çok kültür unsurunu Etrüskler’e borçludur (Dudley, 1991:18). Etrüskler hakkında yazılmış her eser, ister mevcut bilgileri yaymak için yazılmış olsun, isterse araştırma maksadıyla kaleme alınmış bulunsun, Etrüskoloji alanında çalışan ilim adamları arasında onların isim, köken ve dili üzerine beliren fikir ayrılıklarıyla bağlantılı olarak, Etrüsk gizemi veya Etrüsk bilmecesi diye bir bahis içermektedir (Ayda, 1974:17, 51). Yunanca’da Tyrrhenoi, Tyrsenoi, Pelasgoi, Latince’de Tusci, Etrusci, Tyrrhen, Mısır yazıtlarında Tursha, Etrüskçe’de ise, Rasenna, Rasna isimleriyle anılan Etrüskler, MÖ 8. yy.da İtalya Yarımadası’nda tesis edilen hakimiyet ve kültürün yaratıcıları olup, Arno ile Tiber Nehirleri arasında, yani günümüzde Toscana-Kuzey Lazio-Batı Umbria kapsamındaki Eski Çağda
7
Etruria ismi verilen bölgede yaşamışlar ve MÖ 1. yy.a değin varlıklarını korumuşlardır (Jacopi, 1943:1060; Ayda, 1982:479, 480 ve 1987:150; Tulunay, 1997:561). Etrüskler’in kökenine ilişkin farklı görüşler bulunmaktadır (Harrel Courtés, 1964:7). Herodotus’a göre, Etrüskler’in ana vatanı Anadolu’daki Lydia’dır (Herodotus:I.94). Halicarnassus Dionysius ise, Etrüskler’i, İtalya’da çok eski zamanlardan beri var olan yerli bir kavim olarak kabul etmektedir (Halicarnassus Dionysius:I.26, 30). Livius’un Ab Urbe Condita isimli eserinin bir pasajında geçen, Etrüskler’in Raetia Alpleri’nde oturan bir kolu olan Raetia’lıların ismiyle Etrüskler’in kendilerine vermiş oldukları Rasenna ve Rasna isimleri arasında bir bağlantı olduğu düşüncesiyle ilk defa Fransız N. Fréret tarafından ortaya konulan ve Alman B. G. Niebuhr tarafından da geliştirilen Kuzeyli görüşüne göre, Etrüskler İtalya’ya Alp Dağları üzerinden gelmiş olan Hint-Avrupa kökenli bir kavimdir (Harrel-Courtés, 1964:7; Scullard,
1979:43).
İtalyan
M.
Pallottino
ve
Alman
F.
Altheim’ın
araştırmalarında hayat bulan Oluşum görüşüne göre ise, Etrüskler, İtalya’daki yerli ve yabancı tüm etnik unsurların, uzun bir tarihi ve kültürel süreç içerisinde, çeşitli etkilerle de yoğrularak, birbirlerini özümlemesi sonucu yepyeni bir kimlik kazanmasıyla meydana gelmiş, İtalya’nın yerlisi olan bir kavimdir (Hus, 1961:79, 80). Hint-Avrupa dil ailesi mensubu diller gibi yazılmayan ve muhtemelen onlara benzer konuşulmadığı düşünülen, başka dil aileleriyle de akrabalık bağı kurulamayan Etrüskçe henüz deşifre edilememiştir (Bonfante, 1986:215, 229; Mallory, 2002:109). Etrüskçe hakkında bilgiler, temel olarak, MÖ 7. yy. ile Milat’ın ilk yılları arasına tarihlenen ve ekseriyeti kısa cümleciklerden meydana gelen belli kalıplarda mezar ve adak yazıtları olan yaklaşık 13.000 yazıttan edinilmektedir (Pallottino, 1955:267; Macnamara, 1987:185; Barker ve Rasmussen, 2001:94). Çoğu zaman sağdan sola doğru olmak üzere, Yunan harfleri ile yazılmış yazıtların hemen hepsi okunmuş olmasına rağmen, sınırlı sayıda sözcük hariç -bazı tanrı, mitolojik kahraman, şahıs,
8
eşya, ay, sayı isimleri; hısımlığı ifade eden bazı sözcükler; bazı ünvanlar, fiiller vd.-, anlamlandırılmaları mümkün olmamıştır (Atlan, 1970:8; Barker ve Rasmussen, 2001:98, 99). Bu yazıtlar, az sayıda ve oldukça kısa bilingual yazıt da içermektedir (Richardson, 1976:214). Etrüskçe’nin deşifre edilememiş olmasının temel nedeni ise, dilbilgisi kuralları ve sözcük haznesinin tanımlanmasını sağlayacak tarihi veya edebi bir metin ile var olanlardan farklı ve uzun bir yazıtın henüz ele geçmemiş olmasıdır (Tulunay, 2005:12, 13). Brandenstein, Lemnos Adası’nda ele geçen ve üzerinde bir savaşçı resmi ile Etrüskçe’ye benzer bir yazı bulunan mezar stel’inin, Etrüskler’in İtalya’ya Anadolu’dan göç ettiklerinin önemli bir kanıtı olduğuna dikkat çekmektedir (Brandenstein, 1943b:1044-1051). Jacopi, Etrüskler’in Anadolu kökenli bir kavim oldukları görüşünü taşımaktadır (Jacopi, 1943:1051-1062). Wainwright, Etrüskler’in Anadolu kökenli bir kavim oldukları görüşünde olup, Etrüsk kültürü ile Anadolu kültürü arasında mevcut benzerliklere işaret etmektedir (Wainwright, 1959:197-213). Bloch, Etrüskler’in kökeni üzerine ileri sürülen görüşleri değerlendirerek, onları Anadolu kökenli kabul eden görüşü nazarı itibara almaktadır (Bloch, 1958:51-64). Pallottino, Bloch, Harrel-Courtés, Massa, Macnamara, Etrüsk kültürünün çeşitli kültürel unsurları mezceden bir yapıya sahip olduğunun altını çizmektedirler (Pallottino, 1955:71; Bloch, 1958:188; Harrel-Courtés, 1964:203; Massa, 1973:22; Macnamara, 1987:190). Akkaya, Ağaoğlu, Pallottino, Bloch, Harrel-Courtés, Heurgon, Blunt, Dudley, Patterson, Etrüsk kültürünün Roma kültürü üzerine tesirini vurgulamaktadırlar (Akkaya, 1936:1-33; Ağaoğlu, ?:1-24; Pallottino, 1955:142, 143; Bloch, 1960:115, 116, 143; Harrel-Courtés, 1964:216; Heurgon, 1964:183, 211; Blunt, 1984:69; Dudley, 1991:15-19; Patterson, 1992:81, 88). Bu bağlamda, Etrüskler İtalya’ya göç yoluyla sonradan yerleşmiş olan Anadolu kökenli bir kavimdir. Etrüsk kültürü kompleks yapıya sahip bir
9
kültürdür. Etrüsk kültürü, üzerinde yaratmış olduğu kültürel tesir vasıtasıyla Roma kültürüne önemli düzeyde katkı sağlamıştır. Görüldüğü üzere, Batı ilim aleminde Etrüskler ile ilgili çok sayıda araştırma yapılmıştır. Oysa, ülkemizde yapılanlar bir elin parmaklarını geçmeyecek ölçüde az sayıdadır. Üstelik bunlar, bir iki istisna haricinde, metodoloji ile objektivite yönünden oldukça problemlidir. E. T. Tulunay, Etrüsk Sanatı, İstanbul, 1992 bir iki istisnaya; K. Mirşan, Etrüskler-Tarihleri, Yazıları ve Dilleri Yazıtlara Dayalı Bilgiler ile Şimdiye Kadar Bilinenlerin Karşılaştırılması, Bodrum, 1998 ise, problemli olanlara örnek olarak gösterilebilinir. Bu
cümleden olarak,
ülkemizde
Etrüskler
konusunda
var olan büyük boşluğun doldurulması oldukça önemlidir. Bu çalışmanın orijinalliği, Etrüskler’in, ülkemizde akademik anlamda ilk defa olarak ele alınmış olmalarından kaynaklanmaktadır. Etrüskler’in kökeni, siyasi tarihi ve kültürü ile Etrüsk kültürünün Roma kültürüne tesirinin tespit edilerek ortaya konulması, çalışmanın amacını ve içeriğini oluşturmaktadır. Çalışmada, zaman olarak MÖ 8-1. yy., mekan olarak da İtalya esas alınmıştır. Terminoloji (şahıs, kavim, yer isimleri vb.) açısından ise, ağırlıkla Latince tercih edilmiştir. Çalışmanın sonuna ilave edilen fazla sayıda ek vasıtasıyla da konunun pekiştirilmesi ve zenginleştirilmesi hedeflenmiştir.
10
I. BÖLÜM ETRÜSK İSMİ VE ETRÜSKLER’İN YAYILDIĞI COĞRAFYA I.1. Etrüsk İsmi Etrüskler, dil, kültür ve coğrafya bakımından birbirinden farklı kavimler tarafından değişik şekillerde isimlendirilmişlerdir. Etrüsk isminin tarihi ve etimolojik tahlili bu isimlerin izahı ile mümkündür. I.1.1. Tyrrhenoi; Tyrsenoi; Tyrrhen; Pelasgoi Yunanlılar, Etrüskler’e Tyrrhenoi ismini vermişlerdir. Yunanlı yazarların bazılarının Tyrrhenoi yerine Tyrsenoi’yi kullandıkları görülmekte olup, Yunan dili uzmanlarına göre, Tyrsenoi kullanımı İonia lehçesine aittir (Ayda, 1975:421). Halicarnassus Dionysius, İtalya’da inşaat yapan ilk kavmin Etrüskler olduklarını, Yunanca duvar, duvarlarla çevrili yapı, kule anlamlarına gelen tyrseis sözcüğüne izafeten Yunanlılar tarafından Tyrrhenoi ismiyle anıldıklarını kaydetmektedir (Halicarnassus Dionysius:I.26). Romalılar’ın Etrüskler için Tusci ve Etrusci isimlerini kullandıkları görüldüğü
halde,
Yunanlılar’dan
aldıkları
Tyrrhenoi’yi
Tyrrhen’e1
dönüştürerek kullanmayı da uygun bulmuşlardır (Strabo:V.2.1; Ayda, 1987:150).
1
Eski Çağa ait kaynaklarda Tyrrhenoi, Tyrsenoi, Tyrrhen isimleri Etrüskler’e idantifiye edilmeleri yanı sıra Yunanlılar tarafından denizciler ve korsanlar için kullanılmış olan genel anlamda terimlerdir. Ancak, MÖ 7/6. yy.da Etrüskler’in denizcilikte çok ilerleyerek Akdeniz’de büyük üstünlük sağladıklarının göz önüne alınması gerekmektedir. Günümüzde dahi Akdeniz’in, İtalya’nın batısında kalan kısmına Tyrrhen Denizi ismi verilmektedir. E. T. Tulunay, “Antik Çağda İtalya’da Yaşamış Doğu Kökenli Bir Halk-Etrüskler”, Bilim ve Ütopya, 2005, S 138, s. 10.
11
Herodotus, Lydia kralı Atys’ın oğlu, yani prens Tyrrhenos önderliğinde deniz yoluyla Anadolu’daki Lydia’dan2 İtalya’ya göç eden ve kendilerini Tyrrhen olarak isimlendiren bir kavimden bahsetmektedir (Herodotus:I.94). Lydia’da Tyrrha3 ismini taşıyan bir yer bulunmaktadır (Bloch, 1958:55). Turannos sözcüğü Lidce’de prens, hükümdar anlamlarına gelmektedir (Richardson, 1976:7, 219). Bunlar vd. (bk. dipnot 2, 4, 6, 8, 9, 12, 19), Tyrrhenoi’ler ve Tyrrhen’lerin, yani Etrüskler’in filolojik bakımdan Anadolu ile irtibatlandırılmalarını sağlamaktadır. Ayda, Tyrrhen ve Tarquin(ius)4 sözcüklerinin asli şeklinin, tar (ülke, arazi, yer, toprak) / Tur (Türk)5 ile khan / khon / khun / khuin (han, efendi, prens, kral, imparator) sözcüklerinin birleşmesinden meydana gelen tarkan / tarhan / turhan6 olduğu görüşündedir (Ayda, 1987:147-156 ve 1992:311314).
2
Lydius Latince bir sözcük olup, Etrüsk anlamına gelmektedir. S. Kabaağaç ve E. Alova, Latince-Türkçe Sözlük, İstanbul, 1995, s. 353. 3 Tyrrha’nın Lidce’deki karşılığı Torrha’dır. G. Dennis, The Cities and Cemeteries of Etruria, Princeton, New Jersey, 1985, p. 418. Tyrrha’nın arkeolojik keşfi yapılamamıştır. S. von Cles-Reden, The Buried People-A Study of the Etruscan World, New York, 1955, p. 25. İzmir’in Tire ilçesinin Eski Çağdaki ismi Tyrrha’dır. Ana Britannica, İstanbul, 1993, C 21, s. 29. Pisidia’da Tyrsa ismini taşıyan bir yer bulunmaktadır. W. M. Ramsay, Anadolu’nun Tarihi Coğrafyası, İstanbul, 1960, s. 462. 4 Tarquin(ius) Latince bir sözcük olup, Tarquinii’li adam anlamına gelmektedir. Bu sözcüğün Etrüskçe asli şekli ise, Tarchon’dur. E. H. Richardson, The Etruscans-Their Art and Civilization, Chicago, 1976, p. 66. 5 Türk ismi Tur / Tür kökünden doğmuş olup, türemiş, insan, cins, ırk anlamlarına gelmektedir. Bir diğer görüşe göre ise, Türk ismi törük (güçlü, kuvvetli) sözcüğünden doğmuştur. Türk isminin Türkler tarafından resmi devlet ismi olarak ilk kullanılışı da Kök-Türük (Gök-Türk) şekliyle MS 552’de Göktürkler eliyle olmuştur. Göktürk kağanlarının bir araya getirdikleri bütün Türkçe konuşan boyların hepsine birden Türk Budun (Türk Milleti) ismi verilmiştir. R. O. Türkkan, “Türk Tarih Tezleri”, Türkler, Ankara, 2002, C 1, s. 411. Kaya, Türk isminin kökünün Tur (dönen, sema eden / yıldızların hem Güneş’in, hem de kendi eksenleri etrafında dönüşleri, ilahın ve hükümdarın etrafındaki bilgeler, bir merkezin etrafında yerleşen halk) olduğu ve Türk isminin asli şeklinin (E)-Tur-uk-(us) (Etrüsk) isminde ortaya çıktığı görüşündedir. M. Kaya, Mitolojik Türk Kültürü Üzerine Çelişkiler, İstanbul, 2002, s. 235. Tur, Etrüskçe’de vermek anlamına gelmektedir. M. Pallottino, The Etruscans, Harmondsworth, Middlesex, 1955, p. 276. 6 Turan (Venus / Aphrodite), Etrüsk Pantheon’unda aşk ve güzellik tanrıçasının ismidir. H. Harrel-Courtés, Etruscan Italy, New York, 1964, p. 210; Ç. Dürüşken, Roma Dini, İstanbul, 2003, s. 37, 39.
12
Etrüskler’in idare sistemi olan On İki Kent Birliği’nin (Etrüsk Otonom Kent Devletleri Konfederasyonu) ilki, Tyrrhenos’un hısmı veya vekili7 Tarchon8 tarafından tesis edilmiş olup, Tarchon, bu birliğin merkezi olan Tarquinii9 kentinin
de
kurucusudur
ki,
kentin ismi
Tarchon ismine
dayanmaktadır (Hencken, 1968:18). Tarkan (tarhan) ünvanı çeşitli dönemlerde muhtelif Türk kavimlerinde farklı manalar ifade etmiştir. Örneğin, Göktürkler’de yüksek asalet derecesi; MS 10. yy.da Oğuzlar’da sü-başı’ndan (başkomutan) sonra gelen makam sahibi; MS 8/9. yy. ortalarından itibaren Uygurlar’da vekil, nazır; MS 8. yy.da Hazarlar’da hükümdar veya hükümdardan sonra gelen ikinci şahıs vd. Divanü Lugati’t-Türk’de ise, bey diye çevrilmiştir (Donuk, 1988:41, 44). Sertkaya, tarkan sözcüğünün filolojik derinlikte 1400 yılda bir tek değişikliğe uğrayarak MS 10. yy.dan sonra ka’ların hı olması sonucunda tarhan’a dönüştüğüne ve fonetik açıdan büyük bir değişiklik meydana gelmesi nedeniyle Tarquin(ius) ile tarkan sözcükleri arasında bir bağlantı kurulmasının mümkün olmadığına dikkat çekmektedir (Sertkaya, 2006:60). Ayrıca, Donuk, tarkan sözcüğünün Etrüskçe ile olan ilgisinin sadece bir dış benzetmeden, yani filolojik temellerden yoksun bir yakıştırmadan ibaret kaldığına, bu sözcüğün hecelere ayrılması yoluyla etimolojik bakımdan
Turane, Etrüskçe’de temmuz anlamına gelmektedir. J. Heurgon, Daily Life of the Etruscans, New York, 1964, p. 184. Truna, Etrüskçe’de hakimiyet anlamına gelmektedir. M. Pallottino, a.g.e., p. 277. 7 Strabo’ya göre, Tarchon Tyrrhenos’un vekilidir. Strabo:V.2.1. Lycophron, Cato, Servius gibi bazı yazarlara göre ise, Tarchon’un Tyrrhenos’un oğlu veya ağbisi olup olmadığı tartışmalıdır. G. Dennis, a.g.e., p. 418. 8 Tarchon sözcüğünün kökü olan Tarch’a Anadolu’nun birçok yerinde sıklıkla rastlanılmakta olup, tanrılara ya da prenslere isim olarak verildiği görülmektedir. R. Bloch, The Etruscans, London, 1958, p. 55; R. Silverberg, Empires in the Dust-Ancient Civilizations Brought to Light, Philadelphia, Pennsylvania, 1966, p. 145. Luvi’lerin ve Geç Hitit Krallıkları’nın fırtına tanrısının ismi Tarhunt (fatih) olup, bu sözcük Hititçe tarh (fethetmek) fiilinden gelen ve bir isim veya lakap olan Tarhunna biçimiyle Hititler tarafından da kullanılmıştır. Etrüskçe’deki Tarchon sözcüğünün orijini Tarhunna sözcüğüdür. O. R. Gurney, Hititler, Ankara, 2001, s. 119. 9 Tarquinii kentin Latince’deki ismi olup, Etrüskçe asli şekli ise, Tarchna’dır. H. H. Scullard, The Etruscan Cities and Rome, Ithaca, New York, 1979, p. 84.
13
inandırıcı
bir
izahının
imkan
dahiline girmediğine
işaret
etmektedir
(Donuk, 1988:47). Ayda’nın Tyrrhen ve Tarquin(ius) sözcüklerini etimolojik olarak çözümlemesinde zorlama olduğu görülmesine karşın, Tarchon ile tarkan sözcüklerinin anlam açısından benzerliği dikkate değerdir. Herodotus’un Historiai isimli eserinde bahsi geçen Pelasgoi’lerin10 Etrüskler ile yakından ilgisi vardır. Zira, Pelasgoi ismi Etrüskler’i işaret etmektedir (Jacopi, 1943:1060). Herodotus,
Anadolu’dan
göç
edenleri
Tyrrhen’ler,
Pelasgoi’ler,
Lydia’lılar olarak değişik biçimlerde isimlendirmiştir (Tulunay, 2005:11). Herodotus’tan sonraki bazı yazarların eserlerinde de durum çok farklı değildir. Bu yazarlar, açıkça veya üstü kapalı bir şekilde Pelasgoi’ler ve Tyrrhen’leri aynı kavim kabul etmişler ve isim değişikliğine göçlerin sebep olduğunu söylemişlerdir. Örneğin, Hellanicus’a göre, Pelasgoi’ler İtalya’ya yerleştikten sonra Tyrrhen ismini almışlardır. Myrsilos’a göre, Tyrrhen’ler ana vatanından ayrıldıktan sonra Pelasgoi ismini taşımışlardır. Aristophanes ve Sophocles ise, Pelasgoi-Tyrrhen şeklinde birleşik bir isim kullanmayı daha pratik bulmuşlardır (Ayda, 1982:479, 480). Sonuç olarak, Tyrrhenoi, Tyrsenoi, Tyrrhen, Pelasgoi isimlerinin aynı kavmi, yani Etrüskler’i işaret ettiği ve Etrüskler’in MÖ 13. yy.ın sonlarında Anadolu’da bulundukları doğru görünmektedir11. I.1.2. Tusci; Etrusci Romalılar,
Etrüskler’e
Tusci
ve
Etrusci
isimlerini
vermişlerdir
(Strabo:V.2.1). Latince bir sözcük olan Etrusci, Tursci12 / Trusci / Etrusci 10 11
Herodotus:I.57, 58, II.50-52, IV.145, V.26, VI.136, 140, VIII.144. Ayrıca bk. II.1.1 (Doğulu Görüşü).
14
biçiminde bir fonetik gelişim süreci geçirmiş olup, Etrüskler anlamına gelmektedir.
Tusci
ismi
ise,
metatez
yoluyla
Tursci
yerine
Trusci
denilmesinden çıkmış olup, Etrusci ile aynı anlamı taşımaktadır. Ayrıca, Romalılar, Etrusci ismine izafeten Etrüskler’in yaşadıkları coğrafyayı Etruria şeklinde isimlendirmişlerdir (Akkaya, 1936:4). Etrusci ismi Batı dillerine ise, Etruschi (İtalyanca), Étrusque [Fransızca (Türkçe okunuşu Etrüsg)] vd. olarak geçmiştir. Türkçe’deki kullanım biçimi olan Etrüsk, Fransızca’dan Türkçe’ye intikal etmiştir (Ayda, 1987:159). I.1.3. Tursha Troia Savaşı’nın (MÖ 1240-1230) ardından başlayan Ege Göçleri’nin (Deniz Kavimleri Göçleri)13 ilk aşamasına (MÖ 13. yy.ın sonları) katılan kavimlerin isimleri Mısır’daki Karnak Tapınağı’nın duvarlarında, ikinci aşamasına (MÖ 12. yy.ın başları) katılan kavimlerin isimleri de yine Mısır’daki Medinet-Habu Tapınağı’nın duvarlarında yer almakta olup, her iki yerde Tursha olarak geçen isim Etrüskler’e idantifiye edilmektedir (Memiş,
12
Gubbio’da ele geçen ve MÖ 5. yy.a tarihlenen Umber dilinde yazılmış Iguvium Tabletleri’nde Turs şeklinde geçmektedir. G. A. Wainwright, “The Teresh, the Etruscans and Asia Minor”, AS, 1959, Vol. 9, p. 198; N. J. Spivey ve S. Stoddart, Etruscan Italy, London, 1990, p. 112. MÖ 13. yy.ın başlarına tarihlenen bir Mısır mumyasına ait lahitde şahsın ismi Yun-Tursa olarak okunmaktadır. Ş. Akkaya, Etrüsk Kültürü ve Roma Kültürüne Tesiri-Türk Tarihinin Ana Hatları Eserinin Müsveddeleri, İstanbul, 1936, Seri 3, Nu. 4, s. 3. Tursa, Anadolu’da Smyrna civarında bir kentin ismidir. Tursan sözcüğü, Tursa kenti sahasından olan adam anlamına gelmektedir. W. Brandenstein, “Etrüsk Meselesinin Şimdiki Durumu”, 2. Türk Tarih Kongresi, İstanbul, 1943, Seri 9, Nu. 2, s. 214, 215. 13 MÖ 13. yy.ın sonlarında Ön Asya ve Doğu Avrupa’da Ege Göçleri’ni hazırlayan kavimler kaynaşması başlamıştır. Yerlerinden oynatılan bazı Ege ve Anadolu kavimleri Mısır’a geçerek Libyalılar’la birleşmişler ve firavun Merneptah’ın (MÖ 1236-1223) üzerine yürümüşlerdir. Ön Asya dünyasını alt üst eden asıl büyük hareket ise, Ege Göçleri’nin ikinci aşaması olmuş, bir kez daha Mısır’a dayanan Ön Asya’nın batısında ve güneyinde oturan bazı kavimler bu kez de firavun III. Ramses’in (MÖ 1198-1167) üzerine yürümüşlerdir. A. M. Mansel, Ege ve Yunan Tarihi, Ankara, 1984, s. 87. Her ikisinde de bozguna uğrayan ve firavunlara yenilmekten kurtulamayan bu kavimler arasında, başlarına kızılderili başlığını andıran tüylerle dolu bir band bağladıkları halde Medinet-Habu Tapınağı’nın duvarlarına resmedilen Tursha’lar da yer almaktadır. F. Kınal, Eski Anadolu Tarihi, Ankara, 1987, s. 230; E. Memiş, Eski Çağ Türkiye Tarihi, Konya, 1995, s. 133, 136.
15
1995:133, 136 ve 2002:86, 87). Tursha sözcüğü bu duvarlarda t-r-s14 sesinde yer almaktadır. Zira, Mısır alfabesinde sesli harf yoktur. J. H. Breasted, t-r-s sesinin Yunanca’da t-r-r şeklini aldığını ve Tyrrhenoi sözcüğünün buradan türediğini belirtmektedir (Türkkan, 1998:17 ve 2002:419). Pallottino, Tursha ve Tyrsenoi isimlerinin filolojik olarak aynı kavme idantifiye edilmesinin mümkün olabileceği, ancak, Mısır yazıtlarının ait olduğu dönemle (MÖ 13. yy.ın sonları ile MÖ 12. yy.ın başları) Etrüskler’in İtalya’da siyasi ve kültürel yönden bir güç olarak ortaya çıktıkları dönem (MÖ 8. yy.) arasında büyük bir zaman farkı olmasından dolayı bu idantifiyenin kronolojik açıdan geçerli olamayacağı görüşündedir (Pallottino, 1955:56). Etrüskler tarihi kronolojilerini, bir faklı deyişle, milli tarihlerini tanımlarlar iken saecula15 terimini kullanmışlar ve 10 saecula hayatiyetlerini muhafaza ettiklerini ifade etmişlerdir (Scullard, 1979:41). Her bir saecula’nın ise, 100-123 yıl olduğu ve kronolojinin ilk periyodunun başlangıcının MÖ 1151’e denk
geldiği
hesap
edilmektedir.
Böylece,
ilk
periyod
Tursha’ların
III. Ramses’le karşı karşıya geldikleri dönemle16 bağdaşmaktadır. Ayrıca, bir Etrüsk kenti olan Populonia’daki mezarlarda bulunan kılıçlar, Hititler’in Kadeş Savaşı’nda (MÖ 1285) kullanmış oldukları kılıçlarla; kamalar, Cyprus Adası’ndaki Enkomi’de ele geçen ve MÖ 13. yy.ın sonları ile MÖ 12. yy.ın başlarına tarihlenen kamalarla; bazı silahlar ise, Kafkaslar17 ve Hazar
arasındaki
Taliş
bölgesinde
bulunan
silahlarla
benzerlik
göstermektedir. Yine, Pozzuoli, Civita Vecchia, Roma başta olmak üzere, 14
t-r-s sesi, Toorshah şeklinde telaffuz edilmektedir. M. Pallottino, a.g.e., p. 55. Saeculum Latince bir sözcük olup, ömür, nesil, yüzyıl anlamlarına gelmektedir. Bu sözcüğün zarf şekli olan saecula ise, ebediyen anlamına gelmektedir. S. Kabaağaç ve E. Alova, a.g.e., s. 534. 16 Ege Göçleri’ne katılan kavimlerle III. Ramses arasında cereyan eden savaş, firavunun sekizinci krallık yılına (MÖ 1190) denk gelmektedir. Mısır kaynaklarından elde edilen bu tarih, Asur ve Hitit yazıtları ile Troia stratigrafisinden elde edilen tarihlerle bağdaşmaktadır. E. Akurgal, Anadolu Uygarlıkları, İstanbul, 1995, s. 95. 17 Kafkas tarihçi N. S. Bekmurzin, Etrüskler ve Pelasgoi’lerin Kafkasya kökenli kavimler oldukları görüşündedir. A. O. Erkan, “Atlantis Efsanesi ve Kafkasya İlişkisi”, Nart, 2001, S 27, s. 43. 15
16
İtalya’nın batı kıyı şeridinde ele geçen ağır el baltaları, Orta Anadolu’nun değişik
yerlerine
yayılmış
durumda
bulunan
ağır
el
baltalarına
benzemektedir ki, bunların bir kısmı, Troia’nın MÖ 1240-1100’e tarihlenen Troia VIIb katındaki18 örnekleriyle tıpa tıp aynıdır19 (Wainwright, 1959:199, 203, 204). Bu bağlamda, Tursha isminin Etrüskler’e idantifiye edilmesi kronolojik açıdan imkan dahilindedir. Sonuç olarak, Tursha isminin Etrüskler’i işaret ettiği ve Etrüskler’in MÖ 13. yy.ın sonları ile MÖ 12. yy.ın başlarında Mısır’da bulundukları doğru görünmektedir20. I.1.4. Rasenna; Rasna Etrüskler kendilerine liderlerinden birinin ismine izafeten Rasenna21 ismini vermişlerdir (Halicarnassus Dionysius:I.30). Rasenna sözcüğünün değişik bir şeklide Rasna22 olup, Etrüsk, Etruria anlamlarına gelmektedir (Pallottino, 1955:134).
18
Troia VIIb katı: 1- VIIb1 (MÖ 1240-1190), 2- VIIb2 (MÖ 1190-1100) olmak üzere, iki alt kata sahiptir. Ege Göçleri’ne katılan ve III. Ramses’le savaşan kavimlerin VIIb2 katı yerleşmesinde ikamet ettikleri tespit edilmektedir. E. Akurgal, a.g.e., s. 247. 19 Troia sözcüğü Anadolu dilleri ya da Yunanca ile izah edilemez. Oysa, Etrüskçe’de labirent anlamına gelen truia sözcüğü, Troia’nın tarihi kimliğine yaraşan bir mana taşımaktadır. W. Brandenstein, a.g.e., s. 214. Roma circus’larındaki Troia oyunları Etrüsk orijinlidir. J. Heurgon, a.g.e., p. 201. 20 Ayrıca bk. II.1.1 (Doğulu Görüşü). 21 Mısır’daki Memphis Nekropol’ünün yabancılara tahsis edilmiş bir kısmına Rasetau ismi verilmesi, Rasenna ile Tursha isimleri arasında bağlantı kurulması açısından dikkate değerdir. E. T. Tulunay, a.g.e., s. 15. 22 Etrüskçe’de MÖ 5. yy.dan sonra sözcüklerde iç ses düşmesi olmuş, böylece, sözcükler kısalmıştır. Rasenna sözcüğünün Rasna’ya dönüşmesi bu hususa örnek olarak gösterilebilinir. E. T. Tulunay, a.g.e., s. 12. Yazıtlarda Rasna ismi, zilath mechlum Rasnal [Etruria kavminin yüksek devlet memuru (zilath=yüksek devlet memuru; mechlum=kavim, On İki Kent Birliği; Rasna=Etrüsk, Etruria)] şeklinde geçmektedir. M. Pallottino, a.g.e., p. 134.
17
Ayda, Rasenna sözcüğünün asli şeklinin, ars23 (asil, güçlü, üstün) ile ena / ana (anne veya dişi kurt) sözcüklerinin birleşmesinden meydana gelen Arsena / Arsana, Roma’nın en önemli efsanesi kabul edilen Remus ve Romulus efsanesinin de bir Etrüsk efsanesi olduğu görüşündedir (Ayda, 1992:95-111, 314-317). Remus ve Romulus efsanesi özetlenir ise: Alba Longa kentinin kralı Numitor’u tahttan indiren kardeşi Amulius, taht üzerinde hak iddia edebilecek çocuklar doğurmasını engellemek için Numitor’un kızı Rhea Silvia’yı Vesta rahibesi yapar. Böylece, Rhea Silvia bekaret yemini sahibi olur. Fakat, savaş tanrısı Mars’tan gebe kalan Rhea Silvia, Remus ve Romulus isimli ikizleri dünyaya getirir24. Amulius, ikizlerin Tiber Nehri’nde boğulmalarını emreder. Ancak, ikizleri taşıyan sepet nehir boyunca sürüklenir ve gelecekte Roma kentinin kurulacağı yerde durur. Nehre su içmeye inen dişi bir kurt, ikizlerin ağlamalarını duyarak yanlarına gelir ve onları emzirir. Faustulus isimli bir çoban ikizleri bulur ve karısı Larentia ile birlikte onları büyütür. Genç Remus ve Romulus, Amulius’u öldürerek Numitor’u tekrar tahta çıkarırlar ve nehirden çıktıkları yerde Roma kentini kurarlar25. Lakin, Roma’nın ilk kralının kim olacağına dair aralarında çıkan anlaşmazlık neticesinde Romulus Remus’u öldürür. Romulus, uzun süren hükümdarlığı sonunda bir fırtına sırasında gizemli bir biçimde ortadan kaybolur. Romulus’un bir tanrıya dönüştüğüne inanan Romalılar, Quirinus (savaş tanrısı) ismiyle ona tapınırlar (Livius:I.1-16). Başta Roma olmak üzere, dünyadaki kurt mitolojisini ayrıntılı şekilde inceleyen A. Alföldi, Remus ve Romulus efsanesindeki kurt motifinin 23
Ars, Etrüskçe’de başka tarafa yöneltmek, uzaklaştırmak anlamlarına gelmektedir. http://www.geocities.com/Athens/Crete/4060/etruscan.html 07.12.2004. Arsal, Türkçe’de kumral anlamına gelmektedir. A. Erol, Şarkılarla Şiirlerle Türkülerle ve Tarihi Örneklerle Adlarımız, Ankara, 1992, s. 30. 24 Ayda, Livius’tan yanlış bir aktarım yaparak Remus ve Romulus’un kurttan doğduklarını yazmaktadır. A. Ayda, Etrüskler (Tursakalar) Türk İdiler (İlmi Deliller), Ankara, 1992, s. 103. 25 Roma kenti, Etrusca Disciplina isimli Etrüsk gizli öğretileri uyarınca kurulmuştur. G. Dumézil, Archaic Roman Religion-With an Appendix on the Religion of the Etruscans, Baltimore, Maryland, 1996, Vol. 2, p. 661, 662.
18
Asya bozkırları menşeili olduğunu ve Etrüskler aracılığıyla Batı dünyasına intikal ettiğini ortaya koymuştur (Kafesoğlu, 1987:120). Ayrıca, Roma’nın sembolü olması yanı sıra Roma denilince ilk akla gelen imge olan, Etrüsk kenti Veii’deki heykeltraş Vulca’nın atölyesinde yetişmiş ve onun üslubunu benimsemiş bir Etrüsk heykeltraşın elinden çıktığı düşünülen, Veii Romalılar tarafından ele geçirildikten sonra Roma kentine getirilen, bronzdan yapılmış, Remus ve Romulus’u emziren dişi kurt heykeli bulunmaktadır (bk. ek 44) (Harrel-Courtés, 1964:28, 29; Brendel, 1978:253). Görünen odur ki, Remus ve Romulus efsanesinin Romalılar’ın kendilerine mal ettikleri bir Etrüsk efsanesi olduğu iddiası güç olsa da efsanenin ana motifi olan kurt ile Etrüskler arasında bir bağlantı söz konusudur. Türk destanlarında merkezi bir rol oynayan kurt, kendinden türenilen, yol gösteren ve buhranlı anlarda yardıma yetişen etnografik bir motif olarak karşımıza çıkmaktadır. Örneğin, Ergenekon destanında Göktürk kağanlık soyu olan Aşina soyunun dişi bir kurttan türediği26; Oğuz Kağan destanında Oğuz Kağan’ın gün ışığında ortaya çıkan bir bozkurt öncülüğünde dünya fütuhatına giriştiği; Kutlu Dağ efsanesinde açlık tehlikesi karşısında kendilerine
yeni
yurt
arayan
Uygurlar’a
bir
kurdun
rehberlik
ettiği
görülmektedir (Kafesoğlu, 1997:330-333).
26
Ergenekon destanı özetlenir ise: Göktürkler’in ataları, Lin devleti tarafından yenilgiye uğratılırlar ve soyları yok edilir. Yalnızca, 10 yaşında bir erkek çocuk sağ kalır. Lin devleti askerleri, küçük olduğu için çocuğa acırlar. Çocuğu öldürmezler. Ancak, çocuğun ayaklarını keserler. Çocuğu bir bataklıkdaki otlar arasına bırakırlar. Ardından, dişi bir kurt ortaya çıkar. Çocuğu et ile besler. Çocuk büyüyünce, kurtla karı-koca hayatı yaşamaya başlar. Kurt çocuktan gebe kalır. Çocuğun yaşamakta olduğunu öğrenen Lin devleti hükümdarı üzerlerine askerlerini gönderir. Askerler kurdu öldürmek isterler. Kurt, çocuğu yanına alarak onlardan kaçar. Ergenekon mağarasına saklanır. Kurttan on erkek çocuk doğar. Çocuklar büyüyünce, mağara dışarısından getirdikleri kızlarla evlenirler. Evliliklerin her birinden bir soy türer… Bu soylardan biride Aşina soyudur ki, Göktürk devletinin kağanları Aşina soyundan gelmektedir. B. Ögel, Dünden Bugüne Türk Kültürünün Gelişme Çağları, İstanbul, 2001, s. 42, 43.
19
Ayda’nın Rasenna sözcüğünü etimolojik olarak çözümlemesinde Tyrrhen ve Tarquin(ius) sözcüklerindeki gibi zorlama olduğu görülmesine rağmen, Etrüskler’in Rasenna, Göktürkler’in Aşina sözcüğünü hem kendi milli kimliklerini tanımlamada, hem de liderlerinin ismi olarak kullanmaları, kurt motifinin hem Etrüskler, hem de Göktürkler ve bazı Türk kavimlerinde karşımıza çıkması dikkate değerdir. Yalnızca tesadüflere bağlanamayacağı düşünülen, Tarchon ile tarkan, Rasenna ile Aşina ve kurt motifi benzeşmeleri, Etrüskler’in Türk kökenli bir kavim olduklarının söylenmesini mümkün kılacak yeterliliğe sahip değildirler. Ancak, Etrüskler’in Türkler ve Türk kültürü ile birtakım bağlara sahip olduklarını beraberlerinde getirdikleri göz ardı edilemez.
20
I.2. Etrüskler’in Yayıldığı Coğrafya Etrüskler, Eski Çağda Etruria27 olarak isimlendirilen, günümüzde ise, Toscana, Lazio’nun kuzey bölümü, Umbria’nın batı şeridi kapsamındaki bölgeye
denk gelen
Orta
İtalya’nın
batısındaki
yerleşim sahasında
yaşamışlardır. Etruria, kuzeyden güneye 250 km, doğudan batıya 150 km genişliğinde bir alanı kaplamakta olup, batısında Tyrrhen Denizi, kuzeyinde Arno Nehri ile Alp Dağları, güneyinde ve doğusunda ise, Tiber Nehri doğal sınırlarını çizmektedir (bk. ek 2) (Grant, 1980:9). Etruria genel olarak ılıman Akdeniz iklimine sahip olup, gerek yer altı (demir, gümüş, bakır, kalay, kurşun), gerekse yer üstü [orman (meşe, kayın, kestane, çam), akarsu, hububat, üzüm, zeytin, keten, sebze, meyve] kaynakları
yönünden
oldukça
zengin
bir
doğal
yapıyı
bünyesinde
barındırmaktadır (Bonfante, 1986:47; Macnamara, 1987:150 ve 1990:5, 6). Arazi yapısı açısından bölgenin % 35’i dağlar, % 56’sı tepeler, % 9’u ovalar, geri kalan % 1’lik kısmı ise, diğer çeşit coğrafi unsurlar ile kaplıdır (Hus, 1961:21). Etruria’nın kuzey ve güney kesimleri arasında önemli bir coğrafik ve jeolojik yapı farklılığı bulunmaktadır. Fiora Nehri ile Tiber’in bir kolu olan Paglia Nehri, Kuzey ve Güney Etruria olarak isimlendirilen bu iki kesim arasında doğal bir sınır oluşturmaktadır (Pallottino, 1955:106). Kuzey Etruria kum ve kireç taşı yapısında olup, yassı tepelere sahiptir. Bu tepeler üzerinde kurulmuş ve genelde surlarla çevrilmiş olan yerleşmeler iç kısımlarda görülmektedir. Kuzey Etruria tarıma dayalı ekonomisi ile Güney Etruria’ya oranla daha yavaş bir gelişim süreci içerisinde en parlak 27
Etruria MS 3. yy.dan itibaren Tuscia, daha sonrasında da Tuscania (Toscana) isimlerini almıştır. Türk Ansiklopedisi, Ankara, 1968, C 15, s. 502. Etruria’nın fiziki coğrafyası ile kentleri için bk. S. von Cles-Reden, a.g.e.; H. Harrel-Courtés, a.g.e.; M. Grant, The Etruscans, New York, 1980; G. Dennis, a.g.e.; N. J. Spivey ve S. Stoddart, a.g.e.
21
dönemini MÖ 4-1. yy.da yaşamıştır (Tulunay, 1997:561, 562). Kuzey Etruria’da kurulmuş Etrüsk kentlerine en iyi örnekler olarak şunlar gösterilebilinir: Faesulae, Volaterrae, Arretium, Cortona, Clusium, Perusia, Populonia, Vetulonia, Rusellae (bk. ek 3) (Scullard, 1979:5). Güney Etruria ise, volkanik tüf yapısında olup, akarsuların oyduğu derin vadilere ve dik yamaçlı yüksek ovalara sahiptir. Bu kesimde, doğal tahkimli tepelerde denize yönelik olarak kurulmuş olan yerleşmeler oldukça sık karşımıza çıkmaktadır. Güney Etruria gelişimlerinin en üst düzeyine ulaşan kentleri ile MÖ 7-5. yy.da deniz ve kara ticaretini tekeline almıştır (Tulunay, 1997:561). Güney Etruria’da kurulmuş Etrüsk kentlerine en iyi örnekler olarak şunlar gösterilebilinir: Tarquinii, Volsinii, Veii, Vulci, Caere (bk. ek 3) (Scullard, 1979:5). Etruria’da
tarihi
ve
arkeolojik
bakımdan
tespit
edilen
Etrüsk
yerleşmelerinin: 1- Köy, 2- Küçük kent, 3- Kent (kent devleti) olmak üzere, üç değişik kimlik arz ettiği görülmektedir (Barker ve Rasmussen, 2001:143172). Etrüsk köylerinin kentlere dönüşmesi, Batı Akdeniz sahasındaki Yunan
köylerinin
Yunan
kent
devletlerine
dönüştüğü
dönem
olan
MÖ 8. yy.da gerçekleşmiştir. Bu dönüşümün belirleyici ana baskın unsuru, Etruria’nın yer altı kaynaklarının, yani madenlerinin zenginliği ve işlevi olmuştur28. Bu kaynaklara yakın konumda olup, bunları çıkarma, işleme ve pazarlama hususunda gelişmiş olan köyler, birer çekim merkezi olmak suretiyle benzer vasıflara sahip olmayan köyleri çevrelerinde toplamışlardır. Böylece, köyler önce küçük kentlere, daha sonra da kentlere dönüşmüşlerdir (Grant, 1980:17, 18).
28
Köyden kente dönüşümün diğer belirleyici unsurları: 1- Verimli tarım arazilerine yakınlık, 2- Saldırılara karşı savunmaya uygunluk. M. Grant, a.g.e., p. 18.
22
Bugüne değin yapılan arkeolojik kazılarda belirlenen köy yerleşmeleri arasında Albegna Vadisi’ndeki Podere Tartuchino; küçük kent yerleşmeleri arasında da Tolfa Dağları’nın doğusundaki San Giovenale, Viterbo’nun kuzeyindeki Acquarossa, Siena’nın güneyindeki Murlo, Reno Vadisi’ndeki Marzabotto en tipik örneklerdir (Barker ve Rasmussen, 2001:149, 158, 167). Etruria’da köyden kente dönüşümün ilk yaşandığı yer olan, Etrüsk medeniyetinin kurulmasında öncelikli ve baskın bir rol üstlenen, Etrüskler’in idare sistemi olan On İki Kent Birliği’nin ilkinin merkezi olması vasfıyla da Etruria kentlerinin annesi kabul edilen, yer altı madenleri açısından çok zengin Tolfa Dağları’na 16 km mesafede kurulmuş Tarquinii ise, en tipik kent örneğidir (Hencken, 1968:18; Grant, 1980:20, 21).
23
II. BÖLÜM ETRÜSKLER’İN KÖKENİ VE SİYASİ TARİHİ II.1. Etrüskler’in Kökeni Doğulu, Kuzeyli, Yerlilik ve Oluşum görüşleri olmak üzere, Etrüskler’in kökenine ilişkin dört farklı bakış açısı ortaya çıkmaktadır. II.1.1. Doğulu Görüşü Etrüskler’in kökeni üzerine öne sürülen görüşler içinde en çok bilinen ve büyük ölçüde kabul gören Doğulu görüşüne göre, Etrüskler MÖ 13. yy.ın sonlarında Anadolu’dan İtalya’ya deniz yoluyla göç etmiş olan Anadolu kökenli bir kavimdir (Harrel-Courtés, 1964:10; Scullard, 1979:40; Bonfante, 1986:48). Bu görüşün iki önemli temel dayanağı bulunmaktadır: 1- Herodotus’un Historiai isimli eserinde Etrüskler hakkında vermiş olduğu bilgiler, 2- Lemnos Adası’nda ele geçen bir mezar stel’i (Harrel-Courtés, 1964:10). Ayrıca, Etrüsk kültürü ile Anadolu kültürü arasında mevcut ciddi anlamda pek çok benzerlik, Etrüskler’in köken bakımından Anadolu ile irtibatlandırılmalarına vesile olmaktadır (Bloch, 1958:54, 55). Herodotus şunları yazmaktadır: “…Bizim bildiklerimiz içinde ilk olarak altın ve gümüş para basan ve kullanan ve ilk olarak ufak tefek ticaret işlerine girişenler Lydia’lılardır. Kendileri anlatırlar ki, bugün gerek kendi ülkelerinde, gerekse Yunanlılar’da oynanan oyunları türetenler de kendileridir ve bu Etruria’nın koloni haline getirildiği zamana rastlar; bakınız ne anlatıyorlar bu konuda. Manes oğlu Atys29 zamanında kıyıcı bir kıtlık sarmıştı bütün 29
MÖ 2. bin yılın ikinci yarısında Lydia’da yaşadığı ileri sürülen ve ismini tanrı Manes’in oğlu Atys’dan alan Atyad sülalesi hakkında edinilen bilgiler oldukça azdır. Herodotus’un
24
Lydia’yı. Bir süre dişlerini sıktılar Lydia’lılar, sonra kıtlık sürüp gittiği için, çareler aradılar, her biri kendince bir çare sürdü ileriye. Bu oyunlar, zar, aşık ve top oyunları, tavladan gayri, hepsi o zamanda ortaya çıkmıştır; zira Lydia’lılar tavlayı biz bulduk demiyorlar. Bunları bulduktan sonra bakınız ne yapıyorlardı açlıklarını bastırmak için; yiyecek peşinde koşmayı unutmak için, iki günün birini oyuna veriyorlardı; ertesi gün oyunu bırakıp yemek yiyorlardı. 18 yıl boyunca böyle yaşadılar. Ama kıtlık, azalacağı yerde kırımını büsbütün artırınca kral, Lydia’lıları ikiye ayırdı, “kim kalacak, kim gidecek kura çekilsin” dedi, kaderin kalmak üzere ayırdıkları gene kendi hükmü altında bulunacaktı, göç edecek olanlara da oğlunu veriyordu kral olarak, ki ismi Tyrrhenos’tu. Böylece ülkeden çıkmak üzere ayrılmış olanlar Smyrna’ya indiler, orada gemiler edindiler, işlerine yarayacak şeyleri yüklediler, bir yurt ve yaşama çaresi peşinde kıyı kıyı dolanıp, sonunda Umbria’ya yanaştıkları güne kadar denizlerde gezdiler; orada kentler kurdular ve torunları bugün de orada oturmaktadırlar. Lydia’lı ismini değiştirdiler, kendilerini yola çıkaran kral oğlunun ismini aldılar; yeni isimleri olan Tyrrhen’ler sözünü onun ismine göre üretmişlerdir.” (Herodotus:I.94). Herodotus, Etrüskler ile çağdaş bir yazar olması nedeniyle Etrüskler konusunda çok önemli bir kaynak olup, Historiai’yi, Etrüskler’in İtalya’da siyasi ve kültürel anlamda varlıklarını etkin bir şekilde sürdürdükleri MÖ 5. yy.da kaleme almıştır. Batı Anadolu kültür çevresinde, Karia ve Samos’ta süregelen sözlü gelenekle yetişmiş, lakin, o zamanki dünyanın birçok yerini, Anadolu, Karadeniz kıyıları, Thracia, Mısır, Aşağı İtalya ve Sicilia’yı gezmiş, hatta belki bizzat Etrüskler ile bir arada bulunmuş birisi olarak, o dönemde hala var olan Etrüskler’in kökenine dair yanlış bilgiler aktarması mantıklı görünmemektedir. Eski Çağa ait birçok konuda tek güvenilir kaynak olarak kabul edilmiş olması dikkate alınır ise, Etrüskler’in sözünü fazla etmediği bu sülaleye ilişkin bilgilerin çoğu, MÖ 5. yy.da yaşamış Lydia’lı tarihçi Xanthus’un kayıtlarını aktaran, MÖ 1. yy. yazarı Damascus’lu Nicolaos’a aittir. Nicolaos’un aktarımlarından Atyad sülalesinin Hitit kralı IV. Tuthaliya (MÖ 1250-1220) ile çağdaş olduğu tespit edilmektedir. V. Sevin, “Lydialılar”, Anadolu Uygarlıkları-Görsel Anadolu Tarihi
25
kökeni
hakkında
vermiş
olduğu
bilgilere
şüphe
ile
bakılmaması
gerekmektedir (Tulunay, 2005:10, 11). Herodotus’un Etrüskler’in Lydia’dan İtalya’ya göç yoluyla gelmiş oldukları söylemi, Tacitus, Vergilius, Timaeus, Lycophron, Strabo, Appianus, Plutarchus, Cicero, Catullus, Horatius, Gaius Plinius Secundus gibi birçok Eski Çağ yazarı tarafından da benimsenmiştir (Scullard, 1979:34). Örneğin, Tacitus, Lydia’lıların Etrüskler’i kardeşleri olarak gördüklerini ve onların Lydia’dan
ayrılmalarını
hafızalarında
canlı
tuttuklarını
kaydetmektedir
(Tacitus:IV.55). Vergilius, Etrüskler’in Lydia kökenli olduklarını dizelerinde işlemektedir (Vergilius:VIII.480, X.155). Anadolu’da MÖ 2. bin yılda Herodotus’un bahsettiği gibi şiddetli kuraklıklar sebebiyle sık sık açlık baş gösterdiği Hititler’e ait metinlerden anlaşılmaktadır
ki,
MÖ
1211’de
Mısır
firavunu
Merneptah
Siptah
(MÖ 1219-1210), Hititler’e gemiler dolusu tahıl göndererek yardımda bulunmuştur30. Ayrıca, dendrokronolojik31 araştırmalar da bu dönemde normalin çok altında yağış kaydedildiğini, yani kuraklık hüküm sürdüğünü desteklemektedir. Örneğin, Gordion’da ele geçen ve MÖ 1200’lere tarihlenen bir tahta parçası üzerindeki ince ağaç halkaları bunun bir delilidir (Tulunay, 2005:11). Lemnos Adası’ndaki Kaminia köyünde 1885’de ele geçen ve MÖ 7. yy.a tarihlenen, üzerinde savaşçı resmi ile Etrüskçe’ye benzer yazı bulunan bir mezar stel’i vardır (bk. ek 170, 171). Stel’in ön ve yan yüzünde Ansiklopedisi, İstanbul, 1982, C 2, s. 278. Atyad sülalesi için belirlenen tarih, Troia Savaşı’nın cereyan ettiği tarihle bağdaşmaktadır. E. H. Richardson, a.g.e., p. 6. 30 G. A. Wainwright, a.g.e., p. 201, 202; A. M. Dinçol, “Hititler”, Anadolu Uygarlıkları-Görsel Anadolu Tarihi Ansiklopedisi, İstanbul, 1982, C 1, s. 51; Y. Z. Özer, Mısır Tarihi, Ankara, 1987, s. 250; J. Vercoutter, Eski Mısır, İstanbul, 1994, s. 115. 31 Dendrokronoloji, ağaçların yıllık halkalarını inceleyerek geçmiş çağlardaki olayları, özellikle iklim değişikliklerini tarihlendirmeyi ve yorumlamayı amaçlayan bir bilim dalıdır. Ana Britannica, C 7, s. 115. Ağaçlar her yıl gövdelerinde yeni bir halka oluştururlar. Bu halka bol yağışlı yıllarda kalın, az yağışlı yıllarda ise, ince olur. Bu yoldan ağaçların ne zaman dikildikleri ve geçmiş yıllarda iklimin nasıl geçtiği tespit edilmektedir. C. Goff, Arkeoloji, İstanbul, 1979, s. 21.
26
bulunan yazılar Yunan alfabesiyle yazılmış olmasına rağmen, kullanılan dil Yunanca değildir. Lemnos Adası’nın Yunanlılar tarafından MÖ 510’da ele geçirilmiş olduğu göz önüne alınırsa stel’in Yunanlılar’a ait olmadığı anlaşılabilmektedir (Bloch, 1958:55, 56 ve 1969:67). Brandenstein, stel’i ayrıntılı bir şekilde tahlil etttikten sonra şu neticelere ulaşmaktadır: 1- Stel, Etrüskler’in Lemnos Adası’na hakim oldukları zamana aittir32. 2- Stel üzerindeki yazı Etrüskçe’ye yakın akrabalığı olan bir dile ait olup, fonetik ve geniş manada gramer bakımından Etrüskçe ile benzerlik göstermektedir. 3- Stel, Etrüskler’in Anadolu’dan İtalya’ya göç etmiş olduklarının çok önemli bir kanıtıdır (Brandenstein, 1943b:1044-1051). Ayrıca, Kaminia’da yapılan arkeolojik kazılar sırasında mezarlarda ele geçen ve MÖ 8/7. yy.a tarihlenen birçok altın buluntunun aynı döneme tarihlenen benzerleri Etrüsk
mezarlarında da
bulunmuştur
(Dumézil,
1996:629). Etrüsk kültürü ile Anadolu kültürü arasında ciddi anlamda pek çok benzerlik bulunmakta olup, bu benzerlikler şunlardır: Etrüskler’in idare sistemi olan On İki Kent Birliği, on iki kentten oluşan Pan-İonia [İonia Birliği (İonia
Otonom
Kent
Devletleri
Konfederasyonu)]
şekliyle
İonia’da;
Etrüskler’de kurban edilen hayvanın karaciğerine ve kuşların uçuşuna bakılarak gerçekleştirilen kehanet ritüelleri benzer şekliyle Hititler’de; Etrüskler’de
kadının
toplumsal
statüsü
benzer
şekliyle
Anadolu’da
birçok yerde karşımıza çıkmaktadır (Herodotus:I.142-148; Brandenstein, 1943a:213, 214; Cles-Reden, 1955:84; Bloch, 1958:116 ve 1969:67; Wolstenholme ve O’connor, 1959:59; Kınal, 1987:222, 223; Umar, 1999:230; Bryce, 2003:168; Ünal, 2004:45). Etrüsk kaya mezarları, Phrygia kaya mezarlarına; Etrüsk tümülüsleri, Lydia tümülüslerine; Etrüsk mezar duvar resimleri, Lydia mezar duvar resimlerine; Etrüsk müzik enstrümanları, 32
Herodotus, Pelasgoi’lerin Lemnos Adası’nda yaşamış olduklarını kaydetmektedir. Herodotus:VI.137. Thucydides de Tyrrhen’ler ve Pelasgoi’lerin Lemnos Adası’nda yaşamış
27
Phrygia ve Lydia müzik enstrümanlarına; Etrüsk grifon, arslan ve sfenx tasvirleri, Hitit grifon, arslan ve sfenx tasvirlerine; Etrüsk ucu kıvrık ayakkabıları ve yün başlıkları, Hitit ucu kıvrık ayakkabılarına ve yün başlıklarına; Etrüsk metal ve özellikle altın işçiliği, askos ve rhyton formları, bucchero’ları Anadolu’daki karşılıklarına; Etrüsk kazanları, Urartu kazanlarına; Etrüskler’in tarımsal ve içme suyu amaçlı inşa ettikleri su kanal sistemleri ile pis su atık sistemleri, Urartular’ın tarımsal ve içme suyu amaçlı inşa ettikleri su kanal sistemleri ile pis su atık sistemlerine benzemektedir (Brandenstein, 1943a:215; Jacopi, 1943:1058; Wainwright, 1959:208, 209; Wolstenholme ve O’connor, 1959:60, 61; Harrel-Courtés, 1964:12, 23; Öğün, 1967:66, 67; Hencken, 1968:140; Scullard, 1979:52; Belli, 1982:159, 165; Sevin, 1982a:261 ve 1982b:297, 298; Bonfante, 1990:83, 84; Erzen, 1992:30; Tulunay, 1992:132; Akurgal, 1995:177, 178; Hall, 1996:288; Macqueen, 1999:110, 111; Barker ve Rasmussen, 2001:197, 198, 249; Texier, 2002:27; Ersöz, 2006:35-39; Roosevelt, 2006:116-123; Özgen, 2006:124-135) 33. Bütün bunlar, Etrüskler’in Anadolu kökenli bir kavim oldukları sonucuna sevk etmektedir. Ancak, Herodotus’un anlatımındaki göç olayının gerçekleştiği dönemle (MÖ 13. yy.ın sonları) Etrüskler’in İtalya’da siyasi ve kültürel anlamda bir güç olarak ortaya çıktıkları dönem (MÖ 8. yy.) mukayese edilirse 400 ila 450 yılın söz konusu olduğu bir kronoloji sorunu ortaya çıkmaktadır. Bloch, Hus ve J. Bérard, Etrüskler’in İtalya’ya uzun zamana yayılmış olan ve küçük grupların rol aldığı göçler sonucunda gelmiş olduklarını düşünmektedirler34. E. Bulanda, onların İtalya’ya muhtelif göç dalgalarıyla olduklarını kaydetmektedir. H. Hencken, Tarquinia and Etruscan Origins, London, 1968, p. 150; H. H. Scullard, a.g.e., p. 38. 33 Ayrıca bk. III (Etrüsk Kültürü). 34 R. Bloch, a.g.e, p. 63; A. Hus, The Etruscans, New York, 1961, p. 41; H. Harrel-Courtés, a.g.e., p. 10.
28
MÖ 10. yy.da ulaşmış oldukları fikrini taşımaktadır35. F. Schachermeyer, Etrüskler’in İtalya’ya ilki MÖ 10. yy., diğeri ise, MÖ 8. yy. olmak üzere, iki farklı göç neticesinde geldikleri görüşündedir36. Demircioğlu, Schachermeyer ile aynı görüşü paylaşmaktadır37. Bu kronoloji sorununun Tursha’lar ile bağlantılı çözümlenebileceği düşünülmektedir.
Herodotus’un
anlatımındaki
göçü
gerçekleştirenler,
MÖ 8. yy.da İtalya’da kurulan hakimiyet ve kültürün yaratıcıları Etrüskler’in ecdadı olan Tursha’ların küçük bir grubu olmalıdır 38. Etrüskler’in
Doğu
dünyasının
bir
unsuru
olan
Anadolu
ile
ilişkilendirilmeleri, onların bu dünyanın başka unsurlarıyla da birtakım bağlara sahip olabileceklerini beraberinde getirmektedir. Bu hususun bir tezahürü de Etrüskler ile Türkler arasında bağlantı kurulması ve onların Türk kökenli bir kavim oldukları görüşünün (Türklük görüşü) ortaya atılması olmuştur. Öncelikle ifade etmek gerekir ki, bu çalışmanın temel amacı dahilinde Etrüskler’in Türk kökenli olduklarının ispat edilmesi yer almamaktadır. Zira, Etrüskler konusunda tarihi bilgi veren mevcut malzemelerin bu görüşün şekillenmesini sağlayacak bir kimlik arz etmediği kanaati taşınmaktadır. Bu çalışmanın Etrüskler ile Türkler’in bir arada ele alınacağı ileride yapılacak bir araştırmaya ışık tutması umut edilmekte olup, Türklük görüşü tarafından sunulanlara temas edilmesinin39 bu görüş üzerine fikir sahibi olunması açısından yararlı olacağı ve Etrüskler’in kökeni meselesine de katkı sağlayacağı düşünülmektedir. 35
M. Pallottino, a.g.e., p. 50. H. H. Scullard, a.g.e., p. 44. 37 H. Demircioğlu, Roma Tarihi-C 1 Cumhuriyet-Kısım 1 Menşelerden Akdeniz Havzasında Hakimiyet Kurulmasına Kadar, Ankara, 1987, s. 17. 38 Ayrıca bk. I.1.3 (Tursha). Bonfante, Herodotus’un anlatımındaki göçü gerçekleştirenlerin MÖ 8. yy.da İtalya’da tesis edilen hakimiyet ve kültürün yaratıcıları Etrüskler’in ataları olan Tursha’ların küçük bir grubu olduğu görüşünü kabul edilebilir bulmaktadır. L. Bonfante (ed.), Etruscan-Life and AfterlifeA Handbook of Etruscan Studies, Detroit, Michigan, 1986, p. 49. Wainwright, bu husustaki görüşünü tek bir cümle ile özetlemektedir: “Tursha’lar ile Etrüskler aynı kavmi işaret etmekte olup, Tursha’lar Anadolu’da baş gösteren açlık nedeniyle MÖ 13. yy.ın sonlarında Anadolu’dan İtalya’ya göç etmişlerdir.” G. A. Wainwright, a.g.e., p. 203. 36
29
I. Taylor, B. Carra de Vaux ve Brandenstein, Etrüskler’in filolojik anlamda Türkler ile bazı bağlara sahip oldukları görüşünü taşıyan Batılı ilim adamları olarak karşımıza çıkmaktadır40. M. Kemal Atatürk’ün bizzat teorisyenliğini yaptığı ve direktifleri doğrultusunda 1930’lu yıllarda oluşturulan Türk Tarih Tezi kapsamında hazırlanan Türk Tarihinin Anahatları isimli eserde Etrüskler başlığı altında verilen genel bilgilerde Etrüskler’in Türk kökenli oldukları ortaya konulmuş, aynı dönemde toplanan Türk Tarih Kurultayları’na
sunulan
bildirilerde
de
bu
görüş
detaylandırılmıştır41.
Türklük görüşünün esas cephesi ise, Türk araştırmacılar A. Ayda, K. Mirşan ve H. Tarcan tarafından oluşturulmuştur. Ayda’nın Etrüskler’in Türk kökenli oldukları görüşü ana hatları ile şu hipotezler üzerine oturmaktadır: 1- Bir Türk kavmi olan Sakalar’ın42 bir kolu, Tuna Vadisi’nden ilerleyerek ve Alp Dağları’nı aşarak İtalya içlerine göç etmiştir (MÖ ?). Batılı ilim adamlarının Villanova43 ismini verdikleri kavim, Sakalar’ın bu koludur. 2- Bir Türk kavmi olan Turlar, Karadeniz’in doğu sahilini takip ederek Anadolu’ya göç etmişlerdir. Bir süre Doğu Anadolu’da kalmışlar, ardından Batı Anadolu’ya geçmişler, Batı Anadolu’da bir süre kalmalarının ardından da deniz yoluyla İtalya’ya göç etmişlerdir (MÖ 13. yy.). Herodotus’un anlatımındaki göçü gerçekleştirenler Turlar’dır. 3- Turlar’ın bir kolu, Troia Savaşı’nın ardından Anadolu’dan İtalya’ya deniz yoluyla göç etmiştir (MÖ 13. yy.). Romalılar’ın kendilerinin ataları olarak kabul 39
Ayrıca bk. I.1 (Etrüsk İsmi). W. Brandenstein, a.g.e, s. 218, 219; J. Wellard, The Search for the Etruscans, New York, 1973, p. 172, 174. 41 Türk Tarihinin Ana Hatları-Kemalist Yönetimin Resmi Tarih Tezi, İstanbul, 1999, s. 261-267; S. Meydan, Son Truvalılar-Truvalılar, Türkler ve Atatürk, İstanbul, 2006, s. 342. 42 Sakalar’ın (İskitler) Türk kökenli bir kavim oldukları ilmi olarak ortaya konulmuştur. İ. Durmuş, İskitler (Sakalar), Ankara, 1993, s. 99-102. 43 Villanova’lılar (MÖ 10-6. yy.), ismini İtalya’nın Bologna kenti yakınlarındaki Villanova köyünde 1853’de keşfedilen mezarlıklardan alan Villanova kültürününe (Villanoven kültür) mensup olan bir kavimdir. Ana Britannica, C 22, s. 8, 9. Bloch, Ayda’nın aksine Villanova’lılar ile Etrüskler’in aynı kavme mensup oldukları görüşünde değildir. R. Bloch, The Ancient Civilization of the Etruscans, New York, 1969, p. 72. GabrielLeroux ve Contenau da Etrüsk mezarlarının Villanova mezarlarıyla yanyana bulunduğu yerlerde yapı tarzı, yerleştirme düzeni ve malzemenin tamamen farklı olduğuna işaret etmektedirler. J. Gabriel-Leroux ve G. Contenau, Eski Akdeniz ve Yakın-Doğu Uygarlıkları, İstanbul, 1966, s. 84. 40
30
ettikleri Aeneas’daki44 Troia’lılar, Turlar’ın bu koludur. 4- Turlar, İtalya’ya daha önce gelen Sakalar’ın kolu ile birleşmişler, Turlar’ın Troia kolu ise, bunlara sonradan katılmıştır. 5- Bu birleşim sonucunda Tursaka45 isimli yeni bir Türk kavmi ortaya çıkmıştır. Tursakalar, Yunanca’da Tyrrhenoi, Tyrsenoi, Pelasgoi, Latince’de Tusci, Etrusci, Mısır yazıtlarında Tursha, Etrüskçe’de Rasenna, Rasna isimleriyle anılan kavim, yani Etrüskler’dir. 6- Tursakalar’ın idari ve askeri yapısı, sanatı, dini ve inanışı, sosyal hayatı, dili ve yazısı46 ile Türkler’in (Hunlar, İskitler, Göktürkler vd.) idari ve askeri yapısı, sanatı, dini ve inanışı, sosyal hayatı, dili ve yazısı arasında benzerlikler bulunmaktadır. Bu benzerlikler, Tursakalar’ın bir Türk kavmi olduklarını göstermektedir 47. Mirşan’ın Etrüskler’in Türk kökenli oldukları görüşü ise, Etrüskçe’nin kendi tarafından deşifre edilmiş olduğu hipotezi üzerine oturmaktadır. Mirşan, Etrüskçe’nin Türkçe’nin çok eski bir şekli, Etrüsk yazısının da Batılı ilim adamlarının sandığının aksine alfabetik bir yazı olmayıp, runik yazı olduğu görüşündedir48. Tarcan ise, araştırmalarında Mirşan’ı baz alarak onun görüşlerini tekrar etmektedir 49. 44
Kültürünü Yunan’a dayandırmış olan Romalılar’ın daha kökende Yunanlılar’la karışmış olduğunu göstermek amacıyla imparator Augustus’un (MÖ 27-MS 14) teşviğiyle Vergilius tarafından kaleme alınan Aeneas, Roma’nın milli destanı ve Roma edebiyatının en önemli eseridir. A. Sarıgöllü, Roma Edebiyatında Destan, Ankara, 1973, s. 55. 45 Ayda, Tursaka isminin Tursha isminde (Tur + Sha / Ska / Saka = Tursha ve Tursaka) belirlenebildiği ve Romalılar tarafından Latince’ye Tursci olarak dönüştürüldüğü görüşündedir. A. Ayda, Türkler’in İlk Ataları, Ankara, 1987, s. 156 ~ a.g.e., 1992, s. 7. 46 Ayda, Etrüsk alfabesinin Orta Asya orijinli eski bir Türk alfabesi, kendine ait fonetik, gramer ve sözcük yorumları ışığında da Etrüskçe’nin Türkçe’nin çok eski bir şekli olduğu görüşündedir. A. Ayda, a.g.e., 1992, s. 215-340. 47 A. Ayda, Etrüskler Türk mü İdi?, Ankara, 1974 ~ “Etrüskler’le İskitler Arasında Benzerlikler”, 8. Türk Tarih Kongresi, 1979, Dizi 9, S 8, s. 287-292 ~ a.g.e, 1987 ~ a.g.e., 1992. 48 K. Mirşan, Etrüskler-Tarihleri, Yazıları ve Dilleri-Yazıtlara Dayalı Bilgiler ile Şimdiye Kadar Bilinenlerin Karşılaştırılması, Bodrum, 1998. Mirşan, Etrüskler’i Proto-Türkler, Etrüskçe’yi Proto-Türkçe, Etrüsk yazısını tamğa yazı (yazı işaretleri) şeklinde isimlendirmekte olup, Etrüskçe’yi kendi çözümlemesi bağlamında, Etrüskler’in kendilerine: 1- Oq (Kuantum), 2- On (Kozmik), 3- Oq Ёsiń (Oq Milletin), 4- Oq Ёsibiz (Oq Milletimiz), 5- Ёsiçiń Ёliz (Kendi Halkımız), 6- Altuç Ёlig (Krallık Halkıyız) isimlerini verdikleri görüşündedir. K. Mirşan, a.g.e., s. 9, 56. Etrüsk alfabesinin runik alfabe olmadığını ifade eden Sertkaya, Mirşan’ın deşifre için vermiş olduğu ses çözümleri ile okumalarının uyuşmadığının, bir diğer deyişle, filolojik mütekabiliyet bulunmadığının, bu nedenle de deşifre edildiği öne sürülen metinlerin hipotez dahi
31
Ayrıca, G. Barbujani başkanlığındaki İtalya ve İspanya’nın çeşitli üniversitelerine mensup on üç ilim adamından (G. Barbujani, C. Vernesi, D. Caramelli, I. Dupanloup, G. Bertorelle, M. Lari, E. Cappellini, J. Moggi Cecchi, B. Chiarelli, L. Castri, A. Casoli, F. Mallegni, C. Lalueza-Fox) oluşan bir heyet, on farklı Etrüsk yerleşim alanındaki mezarlardan elde edilmiş, MÖ 7. yy. ile MÖ 3. yy. arasında yaşamış farklı kişilere ait 80 adet kemik örneği arasından incelemeye uygun olduğunu görerek seçtiği 30 adet kemik örneği üzerinde DNA analizi gerçekleştirmiş ve şu sonuçlara ulaşmıştır: 1- Etrüskler, genetik açıdan günümüzde İtalya’da yaşayan İtalyanlar’la değil, Doğu Akdeniz ve Kuzey Afrika bölgesinde yaşayan insanlar, özellikle çok
kuvvetli
bir
şekilde
de
Türkler’le
akrabadırlar.
Etrüsk
genetik
havuzlarındaki Türkler’in payı, araştırmaya konu olan diğer toplumlardan üç kat daha fazla olup, Türkler ile Etrüskler arasında bir gen akışı söz konusudur. 2- Etrüskler, genetik birliği olmayan, yani biyolojik olarak heterojen bir kavim değil, genetik birliği olan, yani biyolojik olarak homojen bir kavimdir. Etrüskler’in genetik olgunlukları modern toplumların seviyesine sahip niteliktedir50. Bu antropolojik araştırma, Etrüskler’in Türk kökenli olduklarının söylenebilmesi için kıymetli bir ilmi adım olmasına karşın, Etrüskler’e dair tarihi bilgi veren mevcut malzemelere yeni ve farklı malzemelerin katılımıyla bu görüşün şekillenmesinin imkan dahiline gireceği düşünülmektedir. Bununla birlikte, bu araştırma, Etrüskler’in kökenine ilişkin ortaya sürülen diğer görüşler, özellikle Oluşum görüşü karşısında Doğulu görüşünün eline çok önemli bir koz vermesi yönünden oldukça ehemmiyetlidir. Çünkü, Oluşum görüşü, Etrüskler’in İtalya’daki farklı etnik unsurların birbirlerini kabul edilemeyeceğinin altını çizmektedir. O. F. Sertkaya, “Etrüskçe Bilimsel Olarak Çözümlendi mi?”, Bilim ve Ütopya, 2006, S 141, s. 61, 62. 49 H. Tarcan, Ön-Türk Tarihi, İstanbul, 1998 ~ Tarihin Başladığı Ön-Türk Uygarlığı-Resmi Tarihin Çöküşü, İstanbul, 2004 ~ Kökenindeki Ön-Türk Kültürünü Bilmeyen Avrupa Birliği, İstanbul, 2006 ~ Evrensel Uygarlıkların Köken Kültürü-Ön-Türk Uygarlığı, 1A, İstanbul, 2006 ~ Evrensel Uygarlıkların Köken Kültürü-Ön-Türk Uygarlığı, 1B, İstanbul, 2006.
32
asimile etmesi neticesinde meydana geldiklerini, yani biyolojik olarak heterojen bir kavim olduklarını öne sürmektedir. Oysa, görüldüğü üzere, bu iddianın tam tersi söz konusudur. II.1.2. Kuzeyli Görüşü Etrüskler’in kökeni hakkında ileri sürülen Kuzeyli görüşüne göre, Etrüskler MÖ 11/10. yy.da muhtelif göçlerle Alp Dağları üzerinden Po Ovası’na ulaşmış ve tedricen İtalya içlerine girmiş olan Hint-Avrupa kökenli bir kavimdir (Harrel-Courtés, 1964:7; Hampton, 1970:6; Scullard, 1979:43). Bu görüş, Livius’un Ab Urbe Condita isimli eserinin bir pasajında geçen, Etrüskler’in Raetia Alpleri’nde (Trento sahası ile Adige Vadisi’nin üst kesimleri) ikamet eden bir kolu olan Raetia’lıların ismiyle Etrüskler’in kendilerine vermiş oldukları Rasenna ve Rasna isimleri arasında bir bağlantı olduğu düşüncesiyle51 ilk defa N. Fréret tarafından ortaya konulmuş, B. G. Niebuhr tarafından da geliştirilmiştir (Scullard, 1979:43). Livius şunları yazmaktadır: “…Roma nüfuz ve hakimiyetinin yavaş yavaş çökmesiyle, Tuscania’lıların hakimiyeti ve kudreti karada ve denizde geniş bir alanda yayılmaya başladı. Denizlerin yukarısına ve aşağılarına kadar kuvvet ve kudretleri ulaşmıştı. Bu denizler vasıtasıyla İtalya bir ada gibi sarılmaktaydı. İtalyan soyları, onlardan birini soyun genel lakabı ve ismi olan Tuscanus ve bir Etrüsk kolonisi olan Hatria’dan gelen diğerlerini de Hadria olarak isimlendirdiklerinden, bu isimler açık birer delil teşkil etmektedir. Yunanlılar aynı denizleri Tyrrhen ve Adria olarak bilirler. Bu denizlerden birine doğru meyilli bir toprakta iki kere on iki kente sahip olmuşlardı. 50
İlk
on
ikisi
Apeninler’in
denize
bakan
yamaçlarındaydı.
C. Vernesi ve başk., “The Etruscans: A Population-Genetic Study”, AJHG, 2004, Vol. 74, Nu. 4, p. 694-704.
33
Bunlara sonradan Apeninler’in arkasında aynı sayıda kenti ilave ettiler. Birçok kolonilerde olduğu gibi, esas kentlerden birçok kolonistler gönderdiler. Burada körfez yakınlarında ikamet eden Venetia’lılara ait bulunan kısımdan başka bütün Transpadanus’u Alpler bölgesine kadar ellerine geçirdiler. Hiç şüphesiz aynı soydan gelen, bilhassa Raetia’lılar, Alpler’deki kavimler de buralarda koloni kurdular. Raetia’lıların ülkelerinin tabiatından dolayı vahşi bir karaktere sahip oldukları kabul edilir. Çünkü onların eski karakterlerinden bir şey kalmasa bile konuşma seslerini korumuşlardır. Fakat bu dahi eskisine göre bozulmuş ve değişmiştir.” (Livius:V.33). Po Ovası’nın Etrüsk yerleşimine maruz kalması MÖ 6. yy.ın sonları ile MÖ 5. yy.ın başlarında gerçekleşmiştir (Pallottino, 1955:64). Bununla birlikte, İtalya’nın MÖ 4. yy.da Gallia’lıların akınları ile karşı karşıya kaldığı dönemde Etrüskler’in Po Ovası’nda yerleşmiş bulunanlarının Raetia Alpleri’ne doğru geri çekilmiş oldukları bilinmektedir. Raetia Alpleri’nde ele geçen ve en erken MÖ 3. yy.a tarihlenebilen yazıtlar, geri çekilişi ve Livius’un anlatımındaki Raetia’lıların Raetia Alpleri’ndeki varlığını doğrulamaktadır (Bloch, 1958:54). İtalya’ya kuzeyden gelen Hint-Avrupa göçleri iki dalga halinde gerçekleşmiştir. Bu gelenler, genel olarak İtalikler (Latinus, Falisci, Oscus, Sabinus, Umber, Samnis vd.) ismiyle çağrılmaktadır. Bronz Çağının sonlarındaki (MÖ 12. yy.ın başları) ilk dalgayla gelenler (Latinus-Falisci), İtalya’nın Bronz Çağı kültürü olan Terremare kültürünü meydana getiren Terremare’liler
ile
birlikte
yaşamışlardır.
Demir
Çağının
başlarındaki
(MÖ 10. yy.ın sonları) ikinci dalgayla gelenler (Oscus-Sabinus-Umber) zamanında
beliren
kültüre
ise,
Villanova
kültürü
ismi
verilmektedir
(Atlan, 1970:4, 5). Birçok ilim adamının ortak görüşü her iki kültür mensuplarının Hint-Avrupa dil ailesi üyesi oldukları yönündedir. G. de Sanctis ve L. Pareti’nin Etrüskler’in Terramare ve Villanova kültürlerinin mensubu ve
51
Pallottino, Raetia’lıların ismiyle Rasenna ve Rasna isimleri arasında etimolojik bir bağlantı olduğu görüşünün ciddiye dahi alınamayacağını düşünmektedir. M. Pallottino, a.g.e., p. 63.
34
Hint-Avrupa dil ailesi üyesi oldukları yönündeki savı ise, kabul görmemiştir (Scullard, 1979:44). Kuzeyli görüşü 18. yy.ın başından 19. yy.ın yarısına kadar popülerliğini korumuş olup, günümüzde ise, ilim adamlarının ekseriyeti tarafından kabul görmemektedir (Harrel-Courtés, 1964:8; Scullard, 1979:43, 44). Bu bağlamda, Livius’un anlatımından yalnızca Etrüskler’in iskan faaliyetleri ve onların bir kolu olan Raetia’lıların Raetia Alpleri’ndeki varlığı tespit edilebilmekte olup, Raetia’lılardan yola çıkılarak Etrüskler’in kökeni ve dili hakkında birtakım sonuçlara ulaşılması imkan dahiline girmemektedir. Bu anlatım ışığında geliştirilen Kuzeyli görüşünün kabul görmesinin güç olduğu belirlenebilmektedir ki, günümüzde kendine ekseri nispette taraftar bulamaması bunun bir göstergesidir. II.1.3. Yerlilik ve Oluşum Görüşleri Etrüskler’in kökeni üstüne öne sürülen Yerlilik ve Oluşum görüşleri ilk bakışta birbirine çok benzer gibi görünmesine rağmen, aslında birbirinden çok farklı iki görüştür. Yerlilik görüşüne göre, Etrüskler İtalya’ya hiçbir yerden gelmemiş, çok eski zamanlardan beri İtalya’da yaşamış, İtalya’nın yerlisi olan bir kavimdir (Bonfante, 1986:48). Bu
görüşün
temel
dayanağı
ise,
Halicarnassus
Dionysius’un
Antiquitates Romanae isimli eserinde Etrüskler hakkında vermiş olduğu bilgilerdir52 (Macnamara, 1987:17).
52
Halicarnassus Dionysius, Antiquitates Romanae’yi Roma kaynaklarına dayanarak kaleme almıştır. E. T. Tulunay, a.g.e., s. 11.
35
Halicarnassus Dionysius, Tyrrhen’leri bazı kişilerin İtalya’nın yerlisi, bazı kişilerin ise, dışarıdan gelen bir kavim olarak tanımladıklarını, Lydia’lılar ile aynı dili konuşmadıkları ve aynı tanrılara tapmadıkları ve de gelenekleri Lydia’lıların geleneklerine benzemediği için Lydia’dan geldiklerine inanmadığını söylemektedir (Halicarnassus Dionysius:I.26, 30). Halicarnassus Dionysius’un Yunanca olan orijinal metnine bakılır ise, Etrüskler’i autokhthon [o topraktan doğma (İtalya’nın yerli bir kavmi)] sözcüğü ile tanımlamayıp, panϋ arkhaion [çok eski (İtalya’nın çok eski bir kavmi)] sözcüğü ile tanımladığı görülmektedir (Tulunay, 2005:11). Bu bağlamda, Halicarnassus Dionysius’un Etrüskler’i İtalya’nın çok eski bir kavmi şeklinde tanımlaması, onların kesinkes İtalya’nın yerli bir kavmi oldukları anlamını taşımadığı aşikardır. Ayrıca, Halicarnassus Dionysius’un yaşadığı dönem olan Milat’ın başlangıcında Etrüskler’in siyasi ve kültürel anlamda Roma’nın gücü ve etkisi altına girmiş oldukları, böylece de parlak dönemlerinin çok gerilerde kalmış olduğu göz önüne alınır ise, Lydia’lılar ile aynı dili konuşmamaları ve aynı tanrılara tapmamaları ve de geleneklerinin Lydia’lıların geleneklerine benzememesi son derece doğaldır (Scullard, 1979:35). Yerlilik görüşü günümüzde ilim adamlarının ekseriyeti tarafından kabul görmemesine
karşın,
kendini
farklı
bir
formda
Oluşum
görüşünde
göstermektedir (Harrel-Courtés, 1964:9, 10). M. Pallottino ve F. Altheim’ın araştırmalarında hayat bulan Oluşum görüşüne53 göre ise, Etrüskler, İtalya’daki yerli ve yabancı tüm etnik 53
Oluşum görüşü, İtalya’nın Etrüskler hakkındaki resmi görüşüdür. A. Ayda, a.g.e.,1987, s. 64. İtalyan ulusuna ortak bir ata kazandırma ideali çerçevesinde İtalyanlar Etrüskler’i sahiplenmektedirler. J. Mclntosh, Arkeoloji, Ankara, 2000, s. 20. İtalyanlar’ın 1985 yılını İtalya’da Etrüsk Yılı ilan ederek kutlamaları bu hususa güzel bir örnek teşkil etmektedir. R. Gore, “The Eternal Etruscans”, National Geographic, 1988, Vol. 173, Nu. 6, p. 705.
36
unsurların, uzun bir tarihi ve kültürel süreç içerisinde, çeşitli etkilerle de yoğrularak, birbirlerini asimile etmesi sonucu yepyeni bir kimlik kazanmasıyla meydana gelmiş, İtalya’nın yerlisi olan bir kavimdir (Hus, 1961:79, 80). Bu görüşün Etrüskler üzerine temel kıstası ise, karmaşık olan köken meselesinin bir tarafa bırakılıp, onların ve kültürünün nasıl meydana geldiği üstüne yoğunlaşılması gerektiğidir. Etrüsk kimliği ve kültürünün İtalya dışında bir yerde şekillenmiş olmasının imkan dahilinde bulunmadığını düşünen Pallottino, Etrüskler’in oluşumuna benzer örnek olarak da ne Frank, ne Gallia’lı ve ne de Romalı olan, fakat, bu farklı etnik unsurların tarihi ve kültürel karışımı neticesinde ortaya çıkan Fransızlar’ı göstermektedir (Pallottino, 1955:66-72). Etrüskler’in İtalya’da siyasi ve kültürel anlamda bir güç olarak aniden ortaya çıkmış olmalarına, bir farklı deyişle, Etrüsk kültür unsurlarının uzun bir evrim sürecinden geçmiş kimlik arz etmeksizin bir an da adeta patlayarak belirmesine argümanlar takdim etmekte zorlanması ise, Oluşum görüşünün en zayıf noktasını teşkil etmektedir54 (Bloch, 1958:63, 64; Silverberg, 1966:147). Bununla birlikte, bu görüşün sahip olduğu kavramsal çerçeve, yani köken meselesini geri plana iterek Etrüsk kimliği ve kültürünün nasıl oluştuğuna
yoğunlaşması
yönüyle
Etrüskoloji
araştırmalarına
serbest
bir ortam sağladığı, bu durumun da saha üzerine çalışan ilim adamları için cazibe teşkil ettiği görülmektedir (Hus, 1961:80).
54
Oluşum görüşüne göre ise, Etrüsk kimliği ve kültürünün evrim süreci uzun zamana yayılmıştır. Bu süreç, Etrüsk, İtalik ve Yunan ağırlıklı Doğu unsurlarının birbirleriyle yoğrulmasına sahne olmuştur. M. Pallottino, a.g.e., p. 70, 71.
37
II.2. Etrüskler’in Siyasi Tarihi Etrüskler’in siyasi tarihi üzerine sahip olunan bilgiler oldukça azdır. Bunun nedeni ise, kendileri tarafından kaleme alınmış tarihi veya edebi bir metnin günümüze intikal etmemiş olmasıdır55 (Hus, 1961:35). Yunanlı ve Latin yazarların Eski Çağa ait eserlerinde Etrüskler hakkında geçen bahislerin bir kısmını meydana getiren Yunanlılar ve Romalılar’ın onlarla olan ilişkileri dahilinde Etrüsk siyasi tarihi ana hatlarıyla oluşturulabilmektedir (Richardson, 1976:63). Yunanlı ve Latin yazarların eserleri arasında Livius tarafından yazılmış Ab Urbe Condita, diğerlerine nazaran daha fazla bilgi ve detay içermesi vasfıyla öne çıkmaktadır (Macnamara, 1987:25). Fakat, yüz kırk iki kitaptan oluşan bu eserin sadece otuz beş kitabı günümüze ulaşmıştır. Bunlar da kısmen Eski Çağın sonlarında, kısmen de Orta Çağda yazılan kopyalardır. Livius’un Ab Urbe Condita’yı yazarken birinci elden kaynaklardan ziyade kendinden önceki yıllık yazarlarına ait eserlerden meydana gelen ikinci elden kaynakları kullanmış olduğu bilinmektedir. Böylece, Ab Urbe Condita, çoğu yıllık yazarının bugün artık büyük bir bölümü mevcut olmayan eserlerinin yerini aldığından, Livius’un kaynaklarıyla olan bağlantısını sağlıklı bir biçimde araştırmak pek olanaklı değildir. Livius’a yöneltilen eleştiriler, kaynaklarını kullanırken titiz davranmadığı, onlara eleştirel bir bakış açısıyla yaklaşmadığı, yurtseverlik duygusuyla Roma’yı ve Romalılar’ı aşırı yücelttiği 55
Eski Çağda Etrüskler hakkında yazılmış en önemli eser, Roma imparatoru Tiberius Claudius Nero Germanicus (MS 41-54) tarafından kaleme alınan ve yirmi beş kitaptan oluşan Tyrrhenica (Etrüsk Tarihi) isimli yapıttır. Ancak, Tyrrhenica sonradan ortadan kaybolmuş ve birkaç parçası hariç günümüze ulaşmamıştır. A. Hus, a.g.e., p. 55. Germanicus, gençliğinde başladığı tarih yazıcılığını sonraları devam ettirmiş olup, kendi biyografisi olan de Vita Sua ile Carchedoniacon (Kartaca Tarihi) isimli eserleri de Tyrrhenica gibi günümüze intikal etmemiştir. O. Akşit, Roma İmparatorluk Tarihi (MÖ 27-MS 395), İstanbul, 1985, s. 103. Etrüskler’in kültürel mirası Romalılar tarafından sistemli bir şekilde ortadan kaldırılmıştır. C. Hampton, The Etruscan Survival, Garden City, New York, 1970, p. 241. Etrüskler tarafından yazılmış tarihi veya edebi metinlerin bulunmaması şu soruları beraberinde getirmektedir: Bunlar gerçekten yok mu idi? Yoksa, yalnızca arkeolojik rastlantı olarak mı henüz bulunamadılar? Ya da kasıtlı olarak mı kitaplar yakıldı, yazıtlar parçalandı? E. T. Tulunay, a.g.e., s. 13.
38
konularındadır. Ab Urbe Condita hem konusu, hem de konunun işlenişi bakımından içerdiği şiirsel öğelerle bir destan havası taşımaktadır ki, özellikle ilk on kitap Roma’nın geçmişi üstüne tradisyonel söylencelerden oluştuğu için Livius düzyazıyla eser vermiş bir destan şairi sayılmaktadır56 (Demiriş, 1998:40, 66, 87, 127). Bu bağlamda, Livius’un Etrüskler ile ilgili vermiş olduğu bilgilere çekinceli yaklaşmak gerekmekle birlikte, örneğin, Etrüsk kökenli Roma krallarına dair anlatımın tradisyonel söylencelerden ibaret kaldığını, yani tarihi realiteyi içermediğini düşünmemek icap etmektedir. Zira, Roma kentinde yapılan arkeolojik kazılarda ortaya çıkan buluntular, Livius’un bahsettiği bu krallara ilişkin imar faaliyetlerini doğrulamaktadır57. Etrüskler’in detaylandırılması imkan dahiline girmeyen siyasi tarihi ana hatları ile ortaya konulursa: Etrüskler’in hem karada, hem de denizde egemenlik sahalarını genişleterek siyasi, askeri, ekonomik ve kültürel açıdan İtalya’da bir güç haline geldikleri dönem MÖ 8-6. yy.a denk gelmektedir. Bu genişlemenin coğrafi boyutu ve içeriği ayrıntılı olarak bilinmemekle birlikte, İtalya’nın kuzey ve güneyine olmak üzere, iki yönden gerçekleştiği görülmektedir. Kuzeyde MÖ 7. yy.da Arno Nehri’ni aşmışlardır. MÖ 6. yy.da Po Ovası’nda geniş yerler elde ederek, Liguria’lılar ve Venetia’lıların buradaki nüfuzunu kırmışlardır. Güneyde ise, MÖ 7. yy.da Tiber Nehri’ni geçerek, bir kısmını daha önceden elde ettikleri Latium’da Roma kentini almışlardır ki, kentin idaresi MÖ 616-510’da ellerinde kalmıştır. MÖ 6. yy.ın başlarından itibaren ise, Campania Ovası’na girmişlerdir (Demircioğlu, 1987:17, 18).
56
Barrow, Livius’un eseri için: “Bu bir tarihçinin değil, bir sanatçının eseridir.” demektedir. R. H. Barrow, Romalılar, İstanbul, 2002, s. 92. 57 R. Bloch, The Origins of Rome, New York, 1960, p. 92-110; L. H. Ward, “Roman Population, Territory, Tribe, City and Army Size from the Republic’s Founding to the Veientane War, 509 B.C.-400 B.C.”, AJP, 1990, Vol. 111, Nu. 1, p. 10.
39
Roma MÖ 753-510’da krallık rejimiyle idare edilmiş olup, bu hususun Etrüskler’i ilgilendiren tarafı ise, Roma’nın son üç kralının Etrüsk kökenli olup olmadığıdır. Çünkü, bu kralların kökeni tartışmalıdır. Livius’a göre, Lucius Tarquinius Priscus (MÖ 616-578) Tarquinii’de doğmuş ve Roma kentine sonradan gelmiş bir Yunanlı olup, oğlu Lucius Tarquinius Superbus (MÖ 534-510) ise, bir Latin olan Servius Tullius’un (MÖ 578-534) damadıdır (Livius:I.34, 39, 42). Birçok ilim adamına göre, L. T. Priscus ve L. T. Superbus Etrüsk kökenlidir. S. Tullius’un ise, Etrüsk veya Latin kökenli olup olmadığı tartışmalıdır58. Livius kaynaklı yazıma göre, Roma’nın son üç kralının dönemleri ana hatları ile ortaya konulursa: Roma’nın beşinci kralı olan L. T. Priscus Tarquinii’den Roma kentine gelmiş, ilk önce itimatını kazandığı kral Ancus Martius’un (MÖ 641-616) oğullarının vasisi olmuş, daha sonra bir tertip neticesinde kendini kral seçtirmeyi başarmıştır. Sabini’ler ile yapmış olduğu savaşlardan galip çıkarak Collatia’yı ele geçirmiş ve Sabini’leri barış yapmaya zorlamıştır. Latin Birliği’ni temin ederek curia’ları59 yeniden teşkilatlandırmıştır. Onun zamanında Roma kentinde geniş çaplı imar faaliyetlerine girişilmiştir. Capitolium tepesinde Iuppiter’e adanmış bir tapınak, kentin yedi tepesi (Palatinus, Capitolium, Aventinus, Caelius, Esquilinus, Viminalis, Quirinalis) arasındaki bataklığı kurutmak için bir kanalizasyon şebekesi (Cloaca Maxima), kentin ortasına bir spor meydanı (Circus Maximus) ve kentin etrafına bir sur yapılmıştır.
58
H. Last, “The Kings of Rome”, CAH, Cambridge, 1964, Vol. 7, p. 378-406. Öztuna’ya göre, Roma’nın son üç kralı Etrüsk kökenlidir. Y. Öztuna, Devletler ve Hanedanlar-İlk Çağ ve Asya-Afrika Devletleri, Ankara, 1990, C 3, s. 370. Demircioğlu, Öztuna ile aynı görüşü taşımaktadır. H. Demircioğlu, a.g.e., s. 44. 59 Roma tarih yazımına göre, Roma’nın kurucusu ve ilk kralı olan Romulus (MÖ 753-715), Romalılar’ı: 1- Ramnes, 2- Tities, 3- Luceres isimlerini taşıyan üç tribus’a (kabile) ayırmıştır. T. Cornell ve J. Matthews, Roma Dünyası-İletişim Atlaslı Büyük Uygarlıklar Ansiklopedisi, İstanbul, 1988, C 5, s. 18. Roma’nın Krallık Dönemi’nde her bir tribus otuz curia’ya (aile birliği), her bir curia ise, üç yüz gens’e (soy birliği) ayrılmış idi. S. Atlan, Roma Tarihinin Ana Hatları-Kısım 1 Cumhuriyet Devri, İstanbul, 1970, s. 15.
40
A.
Martius’un
oğulları
tarafından
hazırlanan
bir
tertip
sonucunda
öldürülmüştür. S. Tullius Roma’nın altıncı kralı olup, L. T. Priscus’un eşi Tanaquil’in desteği neticesinde kral seçilmiştir. Veii ile savaşmıştır. Latin Birliği’ni sağlamlaştırmıştır. Bu birliğin ortak kutsal yeri olmak üzere, Aventinus tepesinde Diana’ya adanmış bir tapınak yaptırmıştır. Roma kentinin yedi tepesini çeviren ve Servius Suru olarak bilinen suru inşa ettirmiştir. Tribus’ları ve curia’ları yeniden yapılandırarak, daha önce yalnızca patricius’lardan oluşan orduya plebs’lerinde60 alınmasını sağlamıştır. Roma kentinde bir nüfus sayımı yaptırmış, silah altına alınabilecek kişiler bazında kent nüfusunun 80.000 kişi olduğu tespit edilmiştir61. Kızı Tullia’nın kışkırtmalarına kapılan damadı L. T. Superbus tarafından öldürülmüştür. L. T. Superbus Roma’nın yedinci ve aynı zamanda son kralıdır. Latin Birliği’ni bozarak Gabii’yi ele geçirmiştir. Sibylla isimli kehanet kitaplarını Cumae’den Roma kentine getirtmiştir. L. T. Superbus Ardea kuşatmasında iken Roma kentinde bulunan oğlu Sextus Tarquinius’un yeğeni Lucius Tarquinius Collatinus’un eşi Lucretia’ya sataşması ve kadının intiharı üzerine Lucius Iunius Brutus’un etrafında toplanan halk ayaklanmış ve bu olayın peşi sıra L. T. Superbus Roma kentini terketmek zorunda kalmıştır. Bunun sonucunda Roma’da krallık rejimi sona ermiş ve yerine cumhuriyet rejimi kurulmuştur (Livius:I.34-60). Kuzey ve Orta İtalya MÖ 8-6. yy.da Etrüskler’in eline geçmiştir. Bu dönemde İtalya’da birinci derecede kara kuvveti haline gelmeleri yanı sıra denizi ihmal etmeyerek Corsica Adası’na kadar uzanan bir deniz kuvveti haline de gelmişlerdir (Demircioğlu, 1987:18). Corsica Adası’ndaki 60
Patricius’lar (aristokrat), tam hukuklu Roma yurttaşı olarak kabul edilen büyük toprak sahibi kişilerden oluşan toplumsal sınıftır. Plebs’ler (avam) ise, az hukuklu Roma yurttaşı olarak kabul edilen küçük toprak sahibi, zanaatkar, tüccar ve ele geçirilen ülkelerden Roma’ya göç etmiş kişilerden oluşan toplumsal sınıftır. S. Atlan, a.g.e., s. 16, 17.
41
Alalia’yı bir deniz üssü olarak kullanan ve korsanlıklarıyla Akdeniz ticaretine zarar veren Anadolu Yunan kentlerinden biri olan Phokaia’yı, Yunanlılar’ın Corsica ve Sardinia Adaları’na yayılmasını istemeyen Carthago ile birlik olmak suretiyle MÖ 535’de gerçekleşen Alalia Deniz Savaşı’nda yenmişler, böylece, Phokaia’nın Alalia’da tutunmasına engel olmuşlardır ki, bu savaş, Akdeniz egemenliği için yapılan ilk deniz savaşı olması açısından önem arz etmektedir (Moscati, 2004:168; Yalamanoğlu, 2005:23). Bu savaşın ardı sıra Etrüskler ile Carthago arasında yapılan anlaşma uyarınca, Alp Dağları’ndan Campania’ya kadar olan alanın kontrolü Etrüskler’e, güney doğudaki Yunan yerleşim sahasının da dahil olduğu geniş alanın kontrolü ise, Carthago’ya kalmıştır (Moscati, 2004:168). Etrüskler’in egemenlik sahalarının genişlemesi MÖ 6. yy.ın ikinci yarısında son sınırına ulaşarak bütün İtalya’ya hükmedebilecek bir duruma gelmiştir. Lakin, bu geniş coğrafya üzerindeki siyasi güç ve bu yükseliş uzun sürmemiş, hatta denilebilir ki, çok kısa sürmüştür. Bunun en önemli nedeni ise, İtalya’da merkezi bir siyasi güç kuramamış ve bilhassa İtalya’nın siyasi ve kültürel birliğine yönelik çalışmamış olmalarıdır. Etrüskler, siyasi, askeri, ekonomik ve kültürel üstünlükleri sayesinde önceleri İtalya kavimlerini mağlup etmişler ve egemenlikleri altına almışlardır. Ancak, bu kavimler onlarla boy ölçüşebilir bir seviyeye geldiği zaman ise, Etrüsk egemenliği çökmeye başlamıştır. Bu çöküşü, sahip oldukları zenginliklerin yavaş yavaş sönmesi ve kendilerini sarmış olması muhtemel olan ahlaki zaafiyetler hızlandırmıştır. Özellikle Etrüsk aristokrat sınıfını teşkil eden efendiler, kazanılan egemenliğin zevk ve neşesi içinde yumuşamış ve gevşemiştir62.
61
Ward, MÖ 530’da Roma’nın toplam nüfusunu 80.000 kişi, Roma kentinin toplam nüfusunu ise, 16.800 kişi olarak hesap etmektedir. L. H. Ward, a.g.e., p. 27, 34. 62 Furneaux, “Etrüskler’i rahat ve tembel bir yaşam sürmeye zorlayan, her şeyden önce topraklarının niteliği idi. Çünkü, her şey yetişen ve sonsuz bir bereketliliği olan bu topraklarda, her türden meyveden bol bol saklayabiliyorlardı. Tembellikten hoşlanan Etrüskler bu pek cömert iklimin etkisinde yozlaştılar, sonuçta disiplinli ve ahlaklı Romalılar’a kurban oldular.” demektedir. R. Furneaux, Kayıp Uygarlıklar, İstanbul, 1982, s. 142. Friedell, Etrüskler’in yumuşak mizaçlı, töresiz, obur ve erotizm anlayışları son derece özgür insanlar oldukları görüşündedir. E. Friedell, Antik Yunan’ın Kültür Tarihi-Hristiyanlık Öncesi Yaşam ve Efsane, Ankara, 1999, s. 145.
42
L. T. Superbus’un MÖ 510’da Roma kentini terketmek zorunda kalışı, Etrüskler’in siyasi gücünün Güney Etruria’da ne kadar sarsılmış olduğunun önemli bir göstergesidir (Demircioğlu, 1987:18, 19). Bu olayın ardından, başına geçmiş olduğu Latin Birliği ile kuvvetlenen Roma, Etrüskler’in Campania ile olan kara bağlantısını kesmeye başlamıştır. Bu durum ise, Roma ile Veii arasında aralıklarla devam edecek uzun süreli bir mücadelenin başlangıcı olmuştur. MÖ 485’de başlayıp, MÖ 474’de biten ilk savaştan Roma galip çıkmış ve bir barış anlaşması yapılmıştır (Hus, 1961:43). Bu dönemde Etrüskler başka bir savaşa bu kez de denizde girmek zorunda kalmışlardır. Etrüskler’in egemenliğinin sarsılmasından faydalanan İtalya sahillerindeki Yunan kentlerinden biri olan Cumae, onların Campania ile olan deniz bağlantısını kesmiştir. MÖ 474’de gerçekleşen Cumae Deniz Savaşı’ndan Cumae galip olarak ayrılmıştır. Bu yenilgi, Etrüskler’in deniz hakimiyetinin sonu olmuştur (Demircioğlu, 1987:19, 20). Bu savaşın ardından ise, Etrüsk egemenliğinin zayıfladığı Campania, dağlık yerlerden inen Samnites’lerin yerleşimine sahne olmuş, böylece, Etrüskler’in buradaki nüfuzu tamamen silinmiştir (Macnamara, 1987:32, 33). Roma ile Veii arasında ilki MÖ 431-425, diğeri ise, MÖ 406-396’da gerçekleşen uzun süreli savaşlar MÖ 396’da Veii’nin ele geçirilmesiyle sona ermiş ve kent yağmalanarak tahrip edilmiştir. Veii’nin düşmesiyle birlikte, Etruria yolu Roma’ya açılmıştır (Hus, 1961:44, 45). Etrüskler’in egemenliği sadece güneyde değil, kuzeyde de ötekine paralel olarak çökmeye başlamıştır. Daha MÖ 5. yy.ın başlarında Kuzey İtalya’ya
giren
Gallia’lıların
baskısıyla
Po
Ovası’nda
gerilemeye
başlamışlardır. MÖ 4. yy.ın başlarında İtalya’nın iç kısımlarına akınlar yapan Gallia’lılar Roma kentine kadar gelmişler, fakat, kenti ele geçirememişlerdir. Bu akınlardan nasibini alan Etruria’da epeyce tahribata uğramış, bu durum ise, Etrüsk egemenliğini büyük ölçüde sarsmıştır (Bloch, 1958:109, 110). Öte yandan, Sicilia Adası’ndaki Yunan kentlerinden biri olan Syracusae’nin donanması sahildeki Etrüsk kentlerine ağır darbeler vurmuştur. Gallia’lıların çekilmesinin ardından Güney Etruria’da Roma’ya karşı bir hamleye
43
girişildiyse de bunun sonuçları çok kötü olmuştur. Güney Etruria’ya yardıma gelen Caere MÖ 353’de Roma’ya boyun eğmiş ve 100 yıl geçerliliği olan bir barış anlaşmasını kabul etmek zorunda kalmıştır. Caere’nin ardından Tarquinii’de MÖ 351’de Roma ile 40 yıl süreli bir barış anlaşması yapmaya mecbur olmuştur (Macnamara, 1990:41, 42). Bundan sonra Etrüskler’in egemenlik sahaları daha da küçülmüş ve kentleri zayıflamıştır. Etrüskler, Roma ile bir ölüm kalım mücadelesi içinde olduklarını geç kalmış olsalar da anlamışlardır. Buna rağmen, MÖ 312’de Roma’ya mağlup olmaktan kurtulamamışlar, böylece, Orta ve Doğu Etruria Roma işgaline maruz kalmıştır. Bunun neticesinde bazı Etrüsk kentleri MÖ 308’de Roma ile bir barış anlaşması yapmak zorunda kalmıştır (Demircioğlu, 1987:20, 21). Bütün bu olumsuz gelişmeler Etrüskler’in Roma’ya karşı koyma arzusu ve gücünü kırmaya yetmemiş, Gallia’lılar, Samnites’ler, Umber’leri yanlarına almak suretiyle Roma’ya karşı müttefik bir güç oluşturmuşlardır. Lakin, Roma’nın son derece organize orduları müttefikleri ilk önce teker teker mağlup etmeyi başarmış, onlara son darbeyi ise, MÖ 295’de gerçekleşen Sentium Savaşı’nda vurmuştur (Bloch, 1958:113). Bu zafer, Roma’nın iki bin yıllık geleceğini belirlediği gibi, Etrüskler’in İtalya’daki yazgısını tayin etmiştir. Etrüsk kentleri birer birer düşerek Roma’nın eline geçmiş, bazıları ise, ittifak yapmaya zorlanmıştır. Volsinii gibi stratejik açıdan önemli olan
kentlerin
ahalisi
boşaltılmış
ve
yerlerine
Romalı
kolonistler
yerleştirilmiştir. Güney Etruria’daki Falerii’nin MÖ 241’de düşmesiyle birlikte, Etruria tamamen Roma’ya açılmıştır. Bu dönemde Etruria, Roma ile Gallia’lılar arasında gerçekleşen savaşlara sahne olmuştur. Etrüskler bu savaşlarda Gallia’lılara
yardım
heyecanlarının
son
etmişlerdir. parlayışıdır
Ancak, ve
bu
bundan
yardım sonra
Etrüskler’in böyle
bir
milli şey
görülmeyecektir (Demircioğlu, 1987:21). Nitekim, Roma ile Carthago
44
arasında gerçekleşen II. Punic Savaşı (MÖ 218-201) sırasında Hannibal Alp Dağları’nı geçerek İtalya’ya girdiği zaman Etrüskler Roma’ya sadık kalmışlar, Carthago ile birleşmemişler, hatta savaş süresince Roma’ya lojistik destek sağlamışlardır (Richardson, 1976:83). Bu durum, Roma’nın İtalya kavimlerini kendine bağlama ve Romalılaştırma yolundaki politikasının bir sonucu şeklinde değerlendirilebilinir (Demircioğlu, 1987:22). Roma’ya bağlılığının karşılığı olarak MÖ 89’da Etrüskler’e Yurttaşlık Hukuku63 hakkı tanınmıştır (Macnamara, 1987:38). Bununla birlikte, İtalya’daki bütün pürüzleri düzeltme politikası güden Roma, çeşitli nedenlerle Etrüskler’e darbeler indirmekten geri kalmamıştır (Demircioğlu, 1987:22). Bunların en şiddetlisi ise, MÖ 1. yy.ın başlarında patlak
veren
iç
desteklemelerinden
savaş ötürü
sırasında dictator
kendine Sulla’dan
karşı (MÖ
rakibi
Marius’u
81-79)
gelmiştir
(Bonfante, 1986:61). Roma’nın bu darbelerine uğramamış tek Etrüsk kenti olan Perusia ise, kendine karşı rakibi Marcus Antonius’un kardeşi Lucius Antonius’u himaye etmiş olması bahanesiyle Augustus tarafından MÖ 40’da tahrip edilmiştir (Hampton, 1970:17). Etruria, MÖ 27’de İtalya’nın bölünmesi sırasında Regio VII (7. Bölge) olarak Roma’ya bağlanmıştır (Vacano, 1960:170).
63
Roma’da yurttaş statüsünde olan kişilere uygulanan hukuka, Ius Civile (Yurttaşlar Hukuku) veya Ius Quiritium (Yurttaşlara Ait Hukuk) ismi verilmektedir. Ö. Karadeniz, Roma HukukuTarihi Giriş, Kaynaklar, Genel Kavramlar, Şahsın Hukuku, Hakların Korunması, Ankara, 1974, s. 38. Yurttaşlık statüsü ise, suffragium (siyasi oy kullanma), honores (memuriyete seçilme ve yürütme), conibium (Roma yurttaşlarıyla evlenme) ve commercium (ticaret yapma) haklarını kapsamakta idi. S. Atlan, a.g.e., s. 15.
45
III. BÖLÜM ETRÜSK KÜLTÜRÜ III.1. Devlet Teşkilatı Etrüskler, İtalya’da siyasi anlamda merkezi ve güçlü bir devlet hiçbir
zaman
kuramamışlar,
otonom kent
devletlerinin
ırki,
kültürel
-bilhassa din ve dil-, ekonomik irtibat yanı sıra askeri harekat, ciddi boyutta tehdit gibi birtakım özel koşullarla birbirlerine angaje oldukları, On İki Kent Birliği64 olarak isimlendirilen bir sistemi idare şekli olarak benimsemişlerdir65 (bk. ek 4) (Bloch, 1958:116; Wellard, 1973:111, 114, 115; Scullard, 1979:231, 232, 235). Bu idari sistemin On İki Kent Birliği ismini taşımasının nedeni ise, birlik mensubu kent sayısının Etrüskler tarafından daima on iki ile sınırlı tutulmuş olmasıdır66 (Vacano, 1960:41). Tarihi süreç içerisinde, birliğe 64
Eski Çağa ait kaynaklarda, Etrüsk kent devletlerinin oluşturduğu birlik, kentlerin isimleri bariz bir şekilde verilmeksizin: 1- Duodecim Populi Etruriae, 2- Duodecim Populi, 3- Concilium Etruscorum, 4- Concilium Etruriae, 5- Omnis Etruria, 6- Etruria terimleri ile karşılanmıştır. M. Pallottino, a.g.e., p. 131, 132; H. H. Scullard, a.g.e., p. 232; J. Wellard, a.g.e., p. 112. 65 Eski Çağa ait kaynaklarda On İki Kent Birliği’nin tarihi gelişimi ve işlevine dair bulunan bilgilerin oldukça az olması nedeniyle bu idari sistemin detaylandırılması imkan dahiline girmemektedir. E. Macnamara, Everyday Life of the Etruscans, New York, 1987, p. 163. Anadolu’daki İonia’da, siyasi ve askeri karakterden ziyade dini karaktere sahip olan Pan-İonia’yı oluşturan on iki kent: Miletos, Myus, Priene, Ephesos, Kolophon, Lebedos, Teos, Klazomenai, Phokaia, Erythrai, Samos, Khios, birliğin merkezi ise, Poseidon’a adanmış kutsal bir alan olan Mykale burnundaki Panionion idi. Herodotus:I.142, 148; Strabo:XIV.1.3, 4; R. Bloch, a.g.e., 1958, p. 116. Panionion, İonia’nın Yunanlı kimliğini kazandığı ilk döneminde, Ephesos’un güneyinde oturan ve bir İon halkı olan Melia’lıların kutsal yeriydi. Bazı güçlü İon kent devletleri bu halka savaş açarak onun elindeki toprakları almıştır. Bu olaydan sonra, Pan-İonia’yı oluşturanlar, on iki kent olarak belirlenmiş, İonia toprakları bu kentler arasında bölüşülerek Panionion bütün İon’ların kutsal yeri olmuş ve on iki kentin temsilcisi ile ahalisinin katılımıyla burada dini törenler ve oyunlar tertip edilmeye başlanmıştır. B. Umar, İlk Çağda Türkiye Halkı, İstanbul, 1999, s. 230. Herodotus, İon’ların Pan-İonia mensubu kent sayısını çoğaltmamasını, Anadolu’ya gelmeden önce Peleponnes’de otururlar iken yine böyle on iki kente ayrılma geleneğini sürdürmelerine bağlamaktadır. Herodotus:I.145. 66 Etrüsk kent devletlerinin oluşturduğu birliğin neden daima on iki kentin birleşmesinden meydana gelmiş olduğu hususu henüz aydınlatılamamış olup, on iki sayısının Etrüskler için bir ritüel mana yanı sıra önem taşıdığı düşünülmektedir. M. Pallottino, a.g.e., p. 132.
46
bağlı kentlerin her vakit aynı kentler olmadıkları, yani, kentlerin bir dönem birliğe katıldıkları ve daha sonra yerlerini başka kentlere bıraktıkları, Etruria’da kurulmuş bütün Etrüsk kentleri arasında statülerini muhafaza etmeyi başarmış Tarquinii, Veii, Caere, Clusium, Rusellae, Perusia, Populonia, Vetulonia, Volaterrae, Volsinii, Vulci, Arretium67 kentlerinin birliğin nüvesini meydana getirdikleri, Eski Çağa ait kaynaklar ışığında ilim adamları tarafından düşünülmektedir68 (Vacano, 1960:39; Wellard, 1973:112; Macnamara, 1987:162). On İki Kent Birliği’nin geleneksel toplanma merkezi ise, Etrüskler tarafından kutsal bir alan olarak kabul edilen, Etrüsk tanrılarından Veltha’ya (Vertumnus-değişim ve mevsimler tanrısı) adanmış bir tapınağa ev sahipliği yapan Volsinii yakınlarındaki Fanum Voltumnae idi (Scullard, 1979:232). Her yıl ilkbahar mevsiminde her bir kentin kralı ve ahalisinin katılımıyla burada bir araya gelinerek, birliğe ilişkin ortak meseleler ele alınmakta, dini törenler, şenlikler, spor yarışmaları düzenlenmekte ve ticari faaliyetler gerçekleştirilmekteydi69 (Heurgon, 1964:194; Scullard, 1979:231, 232; Macnamara, 1990:65). On İki Kent Birliği idare sisteminin tarihi gelişim süreci içerisinde: 1- Monarşi, 2- Oligarşi, 3- Roma federal sistemine bağlı oligarşi olmak üzere, üç değişik formasyona maruz kalmış olduğu tespit edilmektedir70.
Ayda, bir yıl içinde Ay on iki defa büyüyüp küçüldüğü için on iki sayısının Etrüskler tarafından kutsal kabul edildiği görüşündedir. A. Ayda, a.g.e., 1987, s. 78. 67 Bu kentler isimlerini kenti meydana getiren kabilelerden almaktaydı. Örneğin, Tarquinii’nin ismi Tarquinienses, Volsinii’nin ismi Volsinienses kabilesinden gelmekte idi. R. Bloch, a.g.e., 1958, p. 116. 68 Strabo, Tarquinii merkezli On İki Kent Birliği’nin ilkinin Tarchon tarafından kurulduğunu kaydetmektedir. Strabo:V.2.1. MÖ 6. yy.da Po Ovası’nda Mantua merkezli ve Campania Ovası’nda Capua merkezli iki farklı On İki Kent Birliği’nin daha kurulmuş olduğu bilinmektedir. Ancak, bunlar Etruria’ya bağlı olmamış ve kendi başlarına hareket etmiştir. O.-W. von Vacano, The Etruscans in the Ancient World, New York, 1960, p. 174, 175. 69 Bu toplanmanın orijini, İtalya’ya ilk ayak basan ve burada güvenli bir şekilde yurt edinen Etrüsk göçmenlerinin yad edilmesidir. J. Wellard, a.g.e., p. 115. 70 M. Pallottino, a.g.e., p. 144; R. Bloch, a.g.e., 1958, p. 117; E. Macnamara, a.g.e., p. 163.
47
Etrüskler
ilk
zamanlar
monarşi
rejimi
ile
idare
olunmuşlardır
(Hus, 1961:180). Bu süreçte On İki Kent Birliği’ne bağlı her bir kent, Etrüskler tarafından lauchume, Romalılar tarafından ise, lucumo, rex olarak isimlendirilen, seçimle iş başına getirilen, siyasi, askeri ve dini manada bütün yetkileri elinde tutan bir aristokrat kral tarafından idare edilmiştir (Pallottino, 1955:138; Scullard, 1979:232; Macnamara, 1987:163). Birliğe karşı oluşan ciddi boyutta bir tehdit karşısında ise, on iki lauchume arasından
seçilen
bir
lauchume’nin
birliğin
başına
geçmiş
olduğu
bilinmektedir (Wellard, 1973:115). Etrüsk kralları hakkında detaylı bilgi sahibi olunması imkan dahiline girmemesine karşın, Etrüsk kökenli Roma krallarına ait bazı bilgiler, onlar üzerine az dahi olsa fikir edinilmesine olanak sunmaktadır (Barker ve Rasmussen, 2001:89). Etrüsk kökenli Roma kralları, başlarına altından bir taç takmış, parmaklarına altından bir yüzük geçirmiş, üzeri nakışlarla süslenmiş erguvani renkte uzun bir elbise giymiş, fil dişinden yapılmış bir tahtta oturmuş, tepesinde kartal figürü bulunan bir asa taşımış ve dışarıda yürüdükleri zaman ise, birbirine bağlı ince kuru dallardan mütevellit bir demete sarılı çift ağızlı bir el baltasını sol omuzlarında taşıyan on iki asker önlerinden kendilerine eşlik etmiştir (Heurgon, 1964:43; Vaughan, 1964:120, 133). Bu kralların gerek kişisel donanımı, gerekse önlerinde giden askerler ve onların donanımı, kralın sahip olduğu gücü ve yetkileri, yani imperium’u 71 sembolize etmiştir (Scullard, 1979:222-224). Zenginleşen tüccar sınıfın MÖ 6. yy.da Etruria’da idarede söz sahibi olmasıyla birlikte, monarşi rejimi yerini oligarşi rejimine bırakmıştır. MÖ 4. yy.da ise, tarımın ön plana geçmesiyle köylü sınıf da idarede 71
Latince bir sözcük olan imperium, komuta, buyruk, hakimiyet, egemenlik, iktidar, krallık gibi en yüksek makamın kati iktidarı ve yetkisi anlamlarına gelmekte olup, kısaca, devlet iktidarını kullanabilme, velayet altındaki kişilere emir verebilme ve uygulanması için gerekli tedbirleri alabilme yetkisi olarak tarif edilebilir. S. Kabaağaç ve E. Alova, a.g.e., s. 284; M. Villey, Roma Hukuku Güncelliği, İstanbul, 2000, s. 16. Etrüskçe’de hakimiyet anlamına gelen truna, imperium’a tekabül etmektedir. M. Pallottino, a.g.e., p. 143.
48
söz sahibi olmaya başlamıştır (Tulunay, 1992:18). Bu süreçte On İki Kent Birliği’ne bağlı her bir kent, Etrüskler tarafından zilath, maru, purth72, Romalılar tarafından ise, sacerdos olarak isimlendirilen, seçimle iş başına getirilen bir yüksek devlet memuru tarafından idare edilmiştir (Strong, 1968:60; Scullard, 1979:232). MÖ 3. yy.dan itibaren Roma’nın politik üstünlüğünün Etruria’da ağırlık kazanmasıyla birlikte, Etrüsk kentlerinin çoğu Roma federal sistemine bağlanmıştır (Tulunay, 1992:18). Etrüskler Roma imparatorluk idaresi altında iken birlik mensubu kent sayısı Roma tarafından on ikiden on beşe yükseltilmiş73 ve Etrüsk kentleri federal magistra’lar74 tarafından idare edilmiştir (Bloch, 1958:116, 117).
Roma, imperium kavramını hem felsefi, hem de şekli bakımdan Etrüskler’den almıştır. M. Pallottino, a.g.e., p. 143. 72 A. Rosenberg, zilath, maru, purth ünvanlarının işlev açısından Roma’daki praetor, aedilis, quaestor ünvanlarına karşılık geldiği görüşünde olup, Scullard ise, bu hususta sonuca ulaşmak için bulguların yeterli olmadığı kanaatini taşımaktadır. H. H. Scullard, a.g.e., p. 226. 73 Eski Çağa ait kaynaklarda, Roma imparatorluk idaresi altındaki on beş Etrüsk kent devletinin oluşturduğu birlik, Etruriae XV Populorum terimi ile karşılanmıştır. H. H. Scullard, a.g.e., p. 231. 74 Magistra, Roma’da yüksek devlet memurlarına verilen genel bir isimdir. Magistra’lar, magistra’lıklara (consul, dictator, censor, praetor, aedilis, quaestor vd.) ve dönemlere göre, siyasi, idari, askeri ve adli yönden çeşitli yetkilere sahip olmuştur. M. Villey, a.g.e., s. 16.
49
III.2. Ordu Eski Çağa ait yazılı kaynaklarda oldukça sınırlı yer alan Etrüsk ordusunun yapılanması, donanımı ve işlevine ilişkin bilgiler, arkeolojik kazılarda ele geçen askeri buluntulara ve diğer çeşit buluntulardaki resimlere dayanılarak yapılan tespitler dahilinde oluşturulabilmektedir (Spivey ve Stoddart, 1990:127). MÖ 6. yy.da Etrüsk ordusunun yapılanma açısından: 1- Süvari birlikleri, 2- Ağır silahlı piyade birlikleri, 3- Hafif silahlı piyade birlikleri olmak üzere, üç askeri sınıfa ayrılmış olduğu belirlenmektedir75 (Pallottino, 1955:221; Hus, 1961:165). Ordunun asli unsuru aristokratlardan müteşekkil olup, phalanx düzeninde76 savaştığı dönemlerde ise, köylüler ve Etrüsk kökenli olmayan ücretli askerler tarafından da desteklenmiştir (Scullard, 1979:238; Macnamara, 1987:138, 139). Etrüsk askerinin başlıca saldırı teçhizatları: 1- Uzun ve kısa mızrak, 2- Uzun ve kısa kılıç, 3- Kama, 4- Çift ağızlı el baltası, 5- Savaş arabası77, savunma teçhizatları ise: 1- Miğfer, 2- Küçük yuvarlak kalkan, 3- Zırh, 4- Baldır zırhından oluşmaktaydı78. Bu teçhizatlarda yapım malzemesi olarak ağırlıklı şekilde bronz tercih edilmiş, bazen de örneğin, MÖ 7. yy.da demir kullanılmıştır (bk. ek 5-23) (Macnamara, 1987:131).
75
Roma ordusu: 1- Principes (ağır silahlı birlikler), 2- Velites (hafif silahlı birlikler), 3- Triarii (ihtiyati birlikler) biçimindeki yapılanmasını Etrüskler’e borçludur. M. Pallottino, a.g.e., p. 221. Roma ordusunun bu yapılanması Servius Tullius tarafından gerçekleştirilmiştir. Livius:I.42, 43. 76 Phalanx düzeni, savaş sanatı yönünden Yunanlılar arasında öne çıkan Sparta’lılar tarafından geliştirilmiş olup, bu düzende savaşan Sparta’lı askerlere ise, hoplit ismi verilmektedir. A. M. Mansel, a.g.e., s. 207; E. Friedell, a.g.e., s. 99. Roma ordusuna phalanx düzeninde savaşmayı kazandıran Etrüskler’dir. E. Macnamara, a.g.e., p. 138. 77 Etrüsk ordusunda MÖ 6. yy.a değin savaş arabası kullanılmış, bu tarihten sonra ise, savaş arabası yerini süvari birliklerine bırakmıştır. M. Pallottino, a.g.e., p. 221. 78 M. Pallottino, a.g.e., p. 221, 222; A. Hus, a.g.e., p. 165; H. Harrel-Courtés, a.g.e., p. 216; E. Macnamara, a.g.e., p. 131-138.
50
MÖ 6. yy.da Etrüsk ordusunun Yunan orijinli phalanx düzeninde savaşmış olduğu bilinmektedir (Scullard, 1979:238). Bu savaş düzeni, askeri teçhizatları miğfer, zırh, küçük yuvarlak kalkan, mızrak olan piyadelerin sıkışık dizilerden kurulu düzenli bir savaş safı meydana getirmek suretiyle karşı tarafa ağır ağır saldırması üzerine kurulmuş idi (Mansel, 1984:207; Diakov ve Kovalev, 1987:362). İtalya’da harp meydanlarında savaş arabası gibi ilk defa Etrüskler tarafından kullanılmış olan trompetler ise, saldırı esnasında çalınarak askeri birliklere önemli bir moral destek sağlamaktaydı79 (Macnamara, 1987:135; Özçelik, 2004:194). Etrüsk donanmasının Yunan gemileri benzeri mahmuzlu gemilere sahip olduğu, bunların özel limanlarda muhafaza edildiği ve içlerinde pruva tarafından kıç tarafına doğru konuşlanmış teçhizatlı piyade birliklerinin bulunduğu bilinmesine rağmen, deniz savaşları sırasında izlenmiş olunan harp taktikleri konusunda bilgi mevcut değildir80 (Macnamara, 1987:139).
79
Etrüsk askeri birliklerinin saldırısına eşlik eden müzik benzer şekliyle Sparta ordusunda karşımıza çıkmaktadır. V. Diakov ve S. Kovalev, İlk Çağ Tarihi-Uzakdoğu, Ortadoğu, Eski Yunan, Ankara, 1987, C 1, s. 362. 80 Etrüskler askeri anlamda, siyasi ve ticari menfaatlerini sağlamak ve muhafaza etmek ile köle temini için Akdeniz’de faaliyette bulunmuşlardır. N. J. Spivey ve S. Stoddart, a.g.e., p. 139.
51
III.3. Ekonomi Etrüsk ekonomisinin: 1- Sanayi [yer altı madenlerinin (demir, gümüş, bakır, kalay, kurşun) işlenmesi sonucunda ortaya çıkan ürünler yanı sıra çömlekçilik], 2- Tarım [toprağın işlenmesi sonucunda ortaya çıkan ürünler (hububat, üzüm, zeytin81, keten, sebze, meyve)]82 (bk. ek 28-30), 3- Ormancılık [ağaçların (meşe, kayın, kestane, çam) işlenmesi sonucunda ortaya çıkan ürünler], 4- Hayvancılık [yetiştirilen hayvanlar (sığır, koyun, keçi, domuz, tavuk, ördek, kaz) ve bunlara ilişkin ürünler], 5- Balıkçılık (denizler ve tatlı sularda tutulan balıklar), 6- Avcılığa [avlanan hayvanlar (geyik, yaban domuzu, yaban tavşanı, su kuşları, güvercin) ve bunlara ilişkin ürünler] dayalı olarak şekillenmiş, hem iç ticareti, hem de dış ticareti içeren bir ekonomi olduğu tespit edilmektedir83. Etrüskler’de
ticari
faaliyetler:
1-
Yunanlılar’la,
Phoenice’lilerle,
Carthago’lularla, Akdeniz’in doğu sahasıyla gerçekleşen deniz ticareti, 2- Etrüsk kentlerinin birbirleriyle, İtalikler’le, Orta ve Batı Avrupa’daki
81
İtalya’da bağcılık ve zeytincilik Etrüskler tarafından ilerletilmiştir. H. Demircioğlu, a.g.e., s. 25. 82 Etrüskler’in kullanmış oldukları tarımsal metotlar üzerine bilgi sahibi olunamamakla birlikte, gerek bir vadiden diğer bir vadiye sulama amaçlı suyun taşınması, gerekse kentlerin içme suyunun temini ve pis sularının atılması maksadıyla şimdiye kadar belirlenen yetmişe yakın örnek içinde en uzun 5.6 km uzunluğa sahip su kanal sistemleri inşa etmişlerdir. E. Macnamara, a.g.e., p. 149; E. J. Owens, Yunan ve Roma Dünyasında Kent, İstanbul, 2000, s. 99; G. Barker ve T. Rasmussen, The Etruscans, Oxford, 2001, p. 197, 198. Roma’daki su taşıma teknikleri, Etrüskler’in Roma mimarisine bir armağanıdır. M. Wheeler, Roma Sanatı ve Mimarlığı, İstanbul, 2004, s. 142, 143. Etrüsk su kanal sistemlerinin benzerleri, Hoşap Vadisi’nden Van Ovası’na suyun taşınması için Urartu kralı Menua (MÖ 810-786) tarafından yaptırılan 51 km uzunluğa sahip Şamiram Suyu [Menuai Pili (Menua Kanalı)] ve Van’ın kuzey-doğusundan gelip kentin altından geçerek Van kalesi istikametine giden Kehriz Suyu başta olmak üzere, Urartu coğrafyasında karşımıza çıkmaktadır. G. A. Wainwright, a.g.e., p. 209; B. Öğün, “Urartu Araştırmalarının Anadolu, Yunanistan ve Etrüsk Tarihi ve Arkeolojisi Bakımından Önemi”, Ankara, 1967, 6. Türk Tarih Kongresi, Seri 9, Nu. 6, s. 66, 67; O. Belli, “Urartular”, Anadolu UygarlıklarıGörsel Anadolu Tarihi Ansiklopedisi, İstanbul, 1982, C 1, s. 159; A. Erzen, Doğu Anadolu ve Urartular, Ankara, 1992, s. 30; S. Lloyd, Türkiye’nin Tarihi-Bir Gezginin Gözüyle Anadolu Uygarlıkları, Ankara, 2000, s. 113. 83 J. Heurgon, a.g.e., p. 97-129; E. Macnamara, a.g.e., p. 140-151; G. Barker ve T. Rasmussen, a.g.e., p. 210-215.
52
Gallia’lılar benzeri Alp Dağları ardındaki kavimlerle gerçekleşen kara ticareti84 olmak üzere, iki koldan yürütülmüştür (bk. ek 24) (Macnamara, 1987:140; Childe, 1995:203). Etruria’da ticaret hayatında, MÖ 6. yy.ın sonlarına değin mübadele usulü geçerli olmuştur85. MÖ 5. yy.ın ilk çeyreğinden itibaren ise, Phoenice tipinde ilk sikkeler ortaya çıkmıştır86. Etrüsk sikkeleri: 1- Altın, 2- Gümüş, 3- Bronz olmak üzere, üç değişik biçimde basılmıştır87. Daha çok birer ağırlık olarak düşünülmeleri nedeniyle bir yüzleri genellikle boş bırakılmış, diğer yüzlerinde ise, arslan88, chimaera, grifon, Gorgo figürleri, bazen de darp edildikleri kentlerin Etrüsk
isimleri
veya
sikkelerinde
çekiç,
ağırlık
maşa
sistemi
gibi olarak
amblemler
bulunmuştur89.
Euboia-Attica
sistemi90,
değer sistemi olarak ise, ondalık sistem91 kullanılmıştır92 (bk. ek 25-27).
84
Etrüskler, ulaşımı dolayısıyla ticari trafiği sağlamak için yollar inşa etmişlerdir. Caere ile Pyrgi arasında uzanan yol, bunlara en iyi örnek olarak gösterilebilinir. Roma yollarının bir kısmı daha önce mevcut Etrüsk yollarının güzergahı üzerine yapılmıştır. E. Macnamara, a.g.e., p. 142, 143. Roma’daki yol yapımı teknikleri, Etrüskler’in Roma mimarisine bir hediyesidir. M. Wheeler, a.g.e., s. 142, 143. 85 E. Macnamara, The Etruscans, London, 1990, p. 67. 86 L. Bonfante, a.g.e., p. 202; E. Macnamara, a.g.e., 1987, p. 142. 87 L. Bonfante, a.g.e., p. 202. 88 Arslan figürlü Etrüsk sikkeleri, altın ve gümüş karışımından oluşan, elektron ismi verilen, ön yüzünde Lydia devletinin arması olan arslan figürü bulunan Lydia sikkelerine benzemektedir. S. Karwiese, Antik Nümizmatiğe Giriş, İstanbul, 1995, s. 47; V. Sevin, Anadolu Arkeolojisi-Başlangıçtan Persler’e Kadar, İstanbul, 1999, s. 212. 89 E. Macnamara, a.g.e., 1987, p. 142; S. Karwiese, a.g.e., s. 47. 90 1 gümüş sikke=1 altın sikkenin 1÷15, 1 bronz sikke=1 gümüş sikkenin 1÷150. L. Bonfante, a.g.e., p. 203. 91 ΛXX (15), X (10) ve Λ (5). E. Macnamara, a.g.e., 1987, p. 142; G. Ifrah, Rakamların Evrensel Tarihi-Akdeniz Kıyılarında Hesap, Ankara, 1998, C 3, s. 78, 79. 92 L. Bonfante, a.g.e., p. 203; E. Macnamara, a.g.e., 1987, p. 142.
53
III.4. Sanat ve Mimari Etrüsk sanatının dört safhadan geçmiş olduğu belirlenmektedir. Bu safhalar şunlardır: 1- Doğulu Dönem (MÖ 700-600): Yunan-Doğu sanatlarıyla pek çok ortaklığı olan bir devirdir. Buna rağmen, Etrüskler kendi ilginç düşüncelerini uygulayarak orijinal motifler de türetmişlerdir. 2- Arkaik Dönem (MÖ 600-450): Etrüsk sanatının en parlak devri kabul edilir. Yunan-Doğu etkisi MÖ 550’ye değin sürmüş, daha sonra mimari, plastik, resim ve küçük el sanatlarında katedilen aşamalar, özgün nitelikler içeren Etrüsk üslubunu meydana getirmiştir. Özellikle Caere, Vulci, Veii ve Tarquinii bu devrin başlıca sanat merkezleridir. 3- Duraklama Dönemi (MÖ 450-320): MÖ 474’deki Cumae yenilgisinden sonra, Yunan sanatı ile doğrudan ilişkisi kesilince Etrüsk sanatı uzun bir duraklama devri yaşamıştır. Yunan klasik sanatı, Etruria’ya tek tük bazı örnekler dışında pek yansımamış, ancak, MÖ 3/2. yy.da etkin olabilmiştir. 4- Son Dönem (MÖ 320 sonrası): Etrüsk sanatının bu son parlak devrinde, özellikle Kuzey Etruria’da, Clusium, Volaterrae ve Perusia gibi merkezlerde, Anadolu Helenistik sanatı yankılanmış, daha sonra Roma etkisi tüm Etruria’da ağır basmıştır93. Etrüskler’de, Villanova gelenekli, impasto ismi verilen koyu gri veya kırmızımtrak renkli kaba hamurdan müteşekkil keramik, MÖ 6. yy.a değin kullanılmıştır (bk. ek 66). Başlıca kap biçimi, tabanından birbirine yapışmış iki koniye benzeyen bikonik urne’ler olup, bunların üstünde, sivri uçlu bir aletle yapılmış meandr, zikzak gibi geometrik motifli çizi bezeme görülür. Bazen, şekillerin içi beyaz macunla doldurularak çarpıcı görünmeleri temin edilmiştir. Yunan etkisi ile boyalı vazolar da yapılmış (bk. ek 76, 77), özellikle Proto Corinthus ve Corinthus keramiği Etruria’da, yaklaşık 100 yıl sonra gerçeğine yakın ustalıkla taklit edilmiştir. Özgün Etrüsk keramiği sayılan bucchero isimli siyah keramik, Etruria’da MÖ 7. yy.ın ortalarından MÖ 5. yy.ın başlarına değin çok üretilmiştir (bk. ek 67-70, 79-81). Bucchero, gerçekte
93
E. T. Tulunay, Etrüsk Sanatı, İstanbul, 1992, s. 131.
54
Batı Anadolu’da da kullanılan özel bir kil çeşidinin ismidir. Bucchero keramik, impasto’ya nazaran çok daha ince hamurlu, koyu renkli, değişik biçimli ve çeşitli bezekli, bazen de kabartmalı yapılmıştır. Caere, baskı kabartmalı kırmızı kapları ve kendi ismiyle anılan hydria’ları ile MÖ 6. yy.ın başlarından itibaren önemli bir yöresel keramik atölyesi olmuştur (bk. ek 71, 72). Sayıca az, ancak, ilginç bir grup oluşturan Caere hydria’ları (MÖ 540-500) özel bir basık biçim ve bezemeye sahiptir. Yatay kulplar arasında ön yüzde mitolojik sahneli büyük bir friz ile altta daha küçük bir hayvan veya bitki frizi en tipik bezeme biçimidir. Konular, çok renkli ve çizikli işlenmiş figürlerle İon tarzında, ama, Etrüsk mizahıyla betimlenmiştir. Tıpkı Caere hydria’ları gibi, bir başka özgün keramik grubu da MÖ 550-540’a tarihlenen Pontus amphora’larıdır (bk. ek 73). Bunların ve MÖ 6. yy.ın sonlarından başlayarak görülen siyah figürlü amphora’lar ile MÖ 5. yy.ın ortalarında yapılan kırmızı figürlü vazoların atölyeleri ise, büyük olasılıkla Vulci’de bulunmaktaydı. MÖ 4. yy.ın başlarında Falerii ve Clusium, ikinci yarısından sonra ise, Volaterrae yerel keramik merkezleri olmuşlardır. Özellikle MÖ 4. yy.ın ilk yarısında yapılan, mitolojik konuların işlendiği üstün vasıflı Falisci vazoları çok tanınmıştır (bk. ek 74). MÖ 4. yy.ın ortalarına tarihlenen ve urne vazifesi gören yöreye özgü bir destekli krater formu olan kırmızı figürlü Volaterrae kelebe’leri de profilden portre resimleriyle ilginç bir grubu oluşturur (bk. ek 75). Ayrıca, Volaterrae’de siyah firnis’li ve kabartmalı kaplar da MÖ 1. yy.a değin üretilmiştir. MÖ 3. yy.ın başlarında Volsinii de vasi argentati ismi verilen gümüşlü kabartma keramik yapımıyla ünlüdür. Her dönemden çok sayıda ithal Yunan vazosunun da bulunduğu Etruria’da, Yunan etkisiyle veya burada yerleşmiş Yunanlı sanatçıların denetiminde, yöresel atölyelerde üretilen keramikler, değişik kap biçimleri, konuları, özgün bezeme ve üslubu ile Etrüsk karakterini yansıtır. MÖ 6. yy.da Caere, resimli terra-cotta levhaları ile de dikkat çekmektedir. Bunlar, tıpkı günümüzde kullanılan duvar kağıtları gibi, duvara diklemesine yan yana tutturulan ve resimli kısımları sürekli bir friz oluşturan yaklaşık 1 m boyunda ince ve uzun dikdörtgen levhalardır. Resimlerin
55
yapıldığı terra-cotta yüzey önce ince bir kireç tabakasıyla kaplanmış, bunun üstüne desenlerin konturları çizilmiş, sonra içleri boya ile doldurulmuştur. Bu, gerçekte bir Yunan resim tekniğidir. Genellikle levhaların alt kısımları, kırmızı ve beyaz renkte dikine kalın çizgilidir. Bir çeşit kaide oluşturan bu kısmın üstünde ise, asıl figürlü sahne ve onun üstünde de bir bezeme bandı yer alır. Caere mezarlarında bulunan kaplama levhaları arasında Boccanera (MÖ 550-540) (bk. ek 156) ve Campana (MÖ 530-520) isimleriyle tanınan iki grup ilginçtir. Bunlarda, Thetis ile Peleus’un düğünü, Paris’in seçimi, Diana’nın Iphigenia’yı kaçırışı gibi mitolojik sahneler tespit edilmiştir. Bu iki levha, vazo resimleriyle büyük duvar resimleri arasında, üslup ve düşünce açılarından farklı ve önemli bir konumdadır. Etrüsk duvar resimlerinin doğrudan tüf taşı üstüne yapılan en eski örnekleri Veii’de, Ördekler Mezarı ve Campana Mezarı’nda tespit edilmiştir. Bunlardan ilki olan Ördekler isimli oda mezarında, duvarların alt yarısı kırmızı, üst yarısı ise, sarıya boyanmıştır. Arka duvarda kırmızı-sarı-siyah çizgilerden oluşan bir bant üstünde, ayrıntıları siyahla işlenmiş, sarı renkli, yürüyen beş ördek tasviri yer almaktadır. MÖ 600’lere tarihlenen Campana isimli tümülüs mezarda, arka odaya açılan kapının dış söveleri yanında yer alan sfenx ve hayvan figürlerinden bir kısmı koruyucu, öbürleri ise, avla ilgili olarak açıklanabilir. Corinthus etkisi gösteren Geç Doğulu tarzda yapılmış resimlerde, çok uzun bacaklı betimlenen büyük hayvan ve sfenx’lerin yanı sıra araları dolduran bitkiler de benekli işlenmiştir. Özellikle hayvan figürlerinin, birkaç bölüme ayrılarak değişik renk grupları ile boyanmış olması ilginçtir. Etrüsk duvar resimlerinin en gelişkin örneklerine Tarquinii’de rastlanılmaktadır. Bunların çoğu tek mekanlı oda mezarlarda yer almakta olup, özellikle MÖ 6. yy.ın ikinci yarısı ile MÖ 5. yy.da yapılmışlardır. Bazı mezarlarda yalnızca odadan görülen alınlıkların içi, çoğunda ise, duvarlar da resimlenmiştir. Genelde, dama tahtası motifli basık semerdam tavanlarda columen koyu renk boya ile enli bir çizgi halinde belirtilmiş, duvarların, alt kısımları düz renk veya çeşitli bitki, hayvan ve bezeme motifleriyle boyanmış, üst tarafında figürlü geniş bir friz yer almıştır.
56
Etrüskler’in yaşam biçimini çok iyi yansıtan bu mezar resimlerinde, bitkisel ve hayvansal boyalar ile doğal minerallerden elde edilen boyalar kullanılmıştır. Bunlar ince bir sıva tabakasına, kireç henüz ıslak iken çizgi ve çiziklerle konturları belirlenmiş olan figürlerin üstüne uygulanmış, bazen de düzletilmiş kireç taşı duvarlara doğrudan sürülmüştür. İşlenen konular arasında müzikli ve danslı şölen betimleri, spor oyunları, tören alayları, atlılar, öteki dünyayı simgeleyen yalancı kapılar ile yer altı cinleri ön sıraları alır94. Figür gruplarını ayırmada çeşitli bitki, hevenk, şal ve kurdelelerden faydalanılmıştır. Tarquinii’nin en tanınmış mezarları arasında, Yunan mitolojisinden seçilmiş konusuyla Boğalar Mezarı (MÖ 550-530), doğa ve deniz manzaralarıyla ünlü Kuş ve Balık Avı Mezarı (MÖ 510-500) (bk. ek 127) ile ilk defa şölen sahnelerinin büyük frizler halinde duvarlarda betimlendiği Leoparlar Mezarı (MÖ 480-470), kronolojik sırayla ilk akla gelen birkaç örnek olarak sayılabilir. Vulci’deki François Mezarı da (MÖ 300) konuları Yunan mitolojisi ile Etrüsk günlük ve efsanevi yaşamından seçilmiş hareketli sahneleri ve portre nitelikli, yanlarında isimleri de yazılı figürleriyle resim sanatında önemli bir yer tutar. Etrüsk duvar resimleri, Yunan, özellikle de İon etkisine rağmen, konu seçimi, figürlerin işlenişi, bazı oransızlıkların yanı sıra doğallık, renklerin canlılığı, perspektif ve kompozisyon anlayışı yönlerinden özgün niteliktedir. Büyük ölçüde mezar buluntularından ve mimarlığa bağlı plastikten tanınan Etrüsk heykelciliğinde, terra-cotta ve bronz en çok kullanılan malzemeler olarak karşımıza çıkmaktadır. Taş yapıtlar, hele mermerden yapılmış örnekler pek az olup, yalnız, yöresel volkanik taşlar işlenmiştir (bk. ek 48, 51, 52, 59, 60, 62, 87). Birkaç örnek dışında (bk. ek 47), genelde doğal boyuttan küçük heykeller veya heykelcikler görülür. Ölü kültüyle ilgili 94
Etrüskler’in mezar duvarlarına resim yapmalarındaki temel amaçları, ölü için ebedi yaşam alanı olduğuna inanılan mezarı süslemektir. Böylece, ölünün sağlığındaki en anlamlı, en sakin ve en hoşa giden anları, bir farklı deyişle, sağlığındaki dinamizmi, kuvveti ve yaşam gücü ona anımsatılmak istenmiştir. MÖ 4. yy.dan itibaren, ölünün mezarda tekrar yaşamına devam ettiğine yönelik inanış zayıflamış, ölümün ardından yer altındaki ölüler ülkesine gidileceği inancı geçerlik kazanmış, böylece de resimler ölüm sonrasını yansıtmaya başlamıştır. Bu karanlık öteki dünya ile buraya ait olan yaratıklar resimlerde hayat bulmuştur. R. A. Staccioli, Etrüsk Sanatını Tanıyalım, İstanbul, 1985, s. 41, 42.
57
figürler -örneğin, kanatlı, korkunç görünümlü cinler-, mitolojik figürler, karışık yaratıklar ve ilginç konulu sahneler -örneğin, ağzında insan baş veya uzuvları bulunan hayvanlar, Pyrgi A Tapınağı’nın columen antepagmenta kabartmasındaki beyin emme sahnesi, sabanın toprakta açtığı yarıktan, beyaz saçlı, yaşlı çehreli bir çocuk olarak Tages’in doğumu vb.çoğunluktadır. Etrüskler’in, öbür sanat dallarında olduğu gibi, heykel sanatında da özellikle Doğu kökenli düşüncelerden yararlandıkları, fakat, özgün yapıtlar ortaya koydukları gözlenmektedir. Etrüskler, ölü yakma geleneğine bağlı olarak, impasto’dan çizi ya da boya bezekli bikonik ve kulübe biçimli urne’lerin yanı sıra MÖ 7-5. yy.da genellikle terra-cotta’dan yapılmış, kanope ismi verilen insan başlı urne’ler kullanmışlardır (bk. ek 129-133). Üstleri bir kap veya miğferle kapatılan Villanova gelenekli bikonik urne’lere Etrüskler, giderek insan biçimi, hatta portre karakteri kazandırmışlardır. Önceleri karın kısmı yuvarlatılan kapların uzun boyunlarına çivilerle bronzdan bir ölü maskesi tutturulmuş, sonra, kapak olarak boynun üzerine küresel bir baş yerleştirilmiş, hatta gövdede kabartma kollar, eller ve göğüsler belirtilmiştir. Bazı kanopik urne’lerin yüzünde görülen deliklerden, bunlara ince metal maskelerin çivilenmiş olduğu anlaşılmaktadır. Bireysel hatları ve doğal görünümü pekiştirmek için başlara ölünün kendi saçından yapılmış peruklar, kulaklara küpeler takılmış, çehre boyayla renklendirilmiştir. MÖ 6. yy.ın ortalarından sonra kanope’lerin başları tüm ayrıntıları ile plastik olarak biçimlendirilmiş, kısa bukleli saçlar, kaşlar, gözler, göz bebekleri, burun, kulak, dudaklar ve ağız kenarındaki hatlar özenle belirtilmiştir. Bu başlar, muhtemelen kabın içinde külleri bulunan ölüye benzetilememekteydi. Fakat, birbirinden farklı fizyonomide yapılmaları, özgün yüz hatlarının vurgulanmak istendiğini, dolayısıyla bir portre anlayışını kanıtlamaktadır. Ayrıca, kanope’lerden bağımsız yapılan ve tapınaklara sunulan adak başları da benzer özelliktedir. Bu ilk portre örnekleri olan kanope’ler, aslında Mısır kökenli olup, ismini Kanopos kült heykelinden alırlar. Etrüsk ile Mısır kanope’leri arasında, sadece isim ortaklığı bulunduğu ileri sürülmekte ise de Etrüskler ile Mısır arasında bir bağ olduğunu
58
göz önüne almak icap etmektedir. Etrüsk kanope’leri, terra-cotta veya bronz bir taht üstüne oturtulmuş ve bunlarla birlikte, mezar odasını temsilen yapılmış büyük bir terra-cotta kap içine yerleştirilmişlerdir. Bazen doğal büyüklükte, bazen de biraz daha küçük boyutta taş insan heykelleri de kaldırılabilen başları ve iç kısmı oyuk göğüs kafesleri ile kanope olarak kullanılmıştır. MÖ 6. yy.ın ikinci yarısı ile MÖ 2. yy. arasında görülen bu tür kanope-urne’ler, çok figürlü aile grupları da oluşturmaktadır. Kanope’ler, en erken örneklerinden başlayarak, her çeşidi ile Clusium ve çevresinde çok sayıda bulunmuş, hatta bu nedenle yöreye özgü bir form olarak
kabul
edilmişlerdir.
Etrüskler,
antropomorfik
kapaklı
lahit
ve
urne’lerini de (bk. ek 134-141, 145-150) büyük ihtimalle Mısır’dan esinlenerek yaratmışlardır. Çeşitli büyüklüklerde dikdörtgen tekne ve kapaktan oluşan bu tip Etrüsk urne’lerinin Clusium, Volaterrae ve Perusia olmak üzere, başlıca üç yapım merkezi vardır. Genellikle Clusium’da malzemesi terra-cotta olan urne’ler, Volaterrae’de alabastr’dan ve Perusia’da tüf taşından yapılmıştır. Hemen hepsinin kapağında, ismi kenarda yazılı ölünün uzanmış plastik betimi yer alır. Bunlar belirli bazı tiplerde yapılmış orantısız figürlerdir ve baş, daha çok vurgulanmış olup, portre düşüncesi belirtilmiştir. Bazı urne’lerin kapaklarında karı-koca bir arada görülmektedir95. Teknenin, bir ya da daha çok, bazen dört yüzünde de kabartma betimler bulunmaktadır. Konular mitolojiden veya savaşlardan alınmıştır. Bu çeşit urne’ler, özellikle MÖ 3/2. yy.da oldukça yaygındır. MÖ 5. yy.ın sonlarından itibaren taştan işlenen Etrüsk lahitlerinin en erken örnekleri, MÖ 6. yy.ın ikinci yarısında Caere’de terra-cotta’dan yapılmıştır. Bunlardan MÖ 520’lere tarihlenen ve Karı-Koca Lahti olarak isimlendirilen bir sedir üstüne yan yana uzanmış kadın ve erkeğin betimlendiği 2 m boyundaki lahit dikkat çekicidir (bk. ek 143, 144). Bu lahtin kapak figürleri, Arkaik Dönem terra-cotta heykelciliğinin önemli eserlerindendir. Etrüsk taş plastiğinin en erken ve en iyi örnekleri Vetulonia’da ele geçmiştir. Bunlardan Pietrera Mezarı’nda bulunan ve MÖ 7. yy.ın ikinci yarısına tarihlenen, baş ve bele kadar torso kısımları 95
Etrüsk sanatında karı-kocanın bir arada betimlenmesi, evliliğin sonsuza kadar sürmesi idealini yansıtmaktadır. A. Turani, Dünya Sanat Tarihi, İstanbul, 1992, s.184.
59
koruna gelmiş bir kadın heykeli ilginçtir (bk. ek 61). Cepheden ve çıplak olan figür sadece gerdanlık ve kemer taşır. Eller iki göğüs arasına çaprazlama bastırılmış, yüze ciddi ve asabi bir ifade verilmiştir. Çehrenin, özellikle ağzın, asimetrik
işlenmesiyle
portre
düşüncesi
vurgulanmak
istenmiştir.
Vetulonia’nın ardından, taş plastik örnekleri veren iki önemli merkez ise, Clusium ve Vulci’dir. Clusium’a özgü, silindirik taş kasnaklardan oluşan bir kaideye oturtulan büstler olasılıkla mezarların girişine veya üstüne koyulan bir tür cippus’tular. Vulci’de, MÖ 590’a tarihlenen insan bacaklı, yani en erken tasvir tipinde olan bir centaurus ele geçmiştir (bk. ek 58). Önden bakıldığında, hazır ol duruşunda olup, eller, bitişik parmaklarıyla bacakların iki yanına yapıştırılmıştır. Yunan kuros’ları96 benzeri yumruk biçiminde değildir. Sakallı baş büyük, çehre vahşi görünümlü, vücut narin, at gövdesi ise, uzun ve hacimlidir. Oransız vücut yanı sıra korkunç yüz ifadesinden
ötürü
apotropeik
amaçlı
bir
mezar
bekçisi
olduğu
düşünülmektedir. Yarı plastik taş yapıtların da başlıcaları yine mezarlarda bulunmuştur. MÖ 6. yy.da, genellikle yan pervazda ismi yazılı olan mezar sahibini yürürken profilden betimleyen, ince uzun dikdörtgen biçiminde, üst kısmı kemerli ya da palmet gibi öğelerle bezeli mezar stel’leri ortaya çıkmıştır. Tipik mezar stel’lerinin en ünlüsü, Volaterrae’de ele geçen ve MÖ 6/5. yy.a tarihlenen Avele Tite’ye ait örnektir (bk. ek 151). Tarquinii’nin merdiven taşları (MÖ 6. yy.ın ikinci çeyreği) ile Felsina’nın at nalı biçimli stel’leri (MÖ 5/4. yy. ortaları) (bk. ek 152) ise, yöresel vasıfta ilginç mezar taşlarıdır. Bunlarda çoğunlukla Doğulu tarzda hayvan frizleri görülmektedir. Terra-cotta’dan yapılan Etrüsk heykel ve kabartmaları çoğunlukla dinsel içerikli olup, kutsal alanlarda ele geçmiştir. Tam plastik kült heykelleri, adorant’lar, çeşitli uzuv, insan ve hayvan biçimindeki adak figürleri ile tapınakların kiriş ve çatı kaplama levhaları, akroter, antefixus vb. mimarlığa 96
Yunanlılar’ın herhangi bir şekilde kahraman olmuş ya da bir yarışta ödül kazanmış kişiler için yaptığı çıplak genç erkek heykellerine kuros ismi verilmekte olup, kuros’lar, genellikle frontal bir şekilde dik duran, sol bacak ileri atılmış, kollar yan taraftan aşağı doğru sarkmış ve eller yumruk yapılmış biçimde tasvir edilmiştir. S. Saltuk, Arkeoloji Sözlüğü, İstanbul, 1993, s. 106.
60
bağlı plastiğin ana malzemesi de terra-cotta’dır. Terra-cotta’dan tam plastik heykelciklerin en erken örnekleri, Caere’deki Beş Koltuk Mezarı’nda bulunan ve MÖ 600’e tarihlenen biri erkek üç oturan heykelciktir (bk. ek 53). En tanınmış ve anıtsal örnekler ise, Veii’deki Portonaccio Tapınağı’nın dam figürleridir (MÖ 600). Bunlar, ismi Eski Çağa ait yazılı kaynaklardan öğrenilen tek Etrüsk heykeltraş Veii’li Vulca’nın ya da onun atölyesinin ürünleridir. Tapınağın uzun ekseninde, columen üstüne sıralanmış dört figür, aynı konuya bağlı bir grup oluşturur. Burada, Hercules’in Kyreneia isimli dişi geyiği kaçırmak isterken Apollo97 (bk. ek 45) tarafından engellenmesi betimlenmiştir98. Etrüskler bu konuyu severek birçok defa işlemişlerdir. Hercules ile Apollo ortada mücadele ederken solda Mercurius, sağda ise, kucağında
çocuk
boyutlarındaki
taşıyan
figürler,
bir
plastik
kadın hatlar
görülmektedir. ve
boya
ile
Gerçek
insan
belirtilmiş
Arkaik
yüz ifadesine sahiptir. Ayrıca, giysi ve saçların işlenişinde simetri açık bir
şekilde
vurgulanmıştır.
Geç
Arkaik Dönem Yunan
İon
üslubu,
Etrüskleşmiş bir anlatım ile ortaya çıkmaktadır. Terra-cotta’dan mimari bezemenin koruna gelen en erken örnekleri, MÖ 6. yy.ın ilk çeyreğine tarihlenmektedir. Bunların başlıcaları ise, antefixus’lar ile kabartma frizler biçimindeki kaplama levhalarıdır. Genelde, kalıplar ile seri olarak yapılan, bu çatı kenarı levhaları Veii ve Caere gibi kentlerde üretilmekte idi. Canlı renkler ile boyalı antefixus’lar, genellikle Menad, Achelous, genç kız ve Gorgo başı (bk. ek 57), bazen de Menad-Satyrus ikilisi biçimindedir. Aynı yapıya ait olsalar da değişik 97
1.81 m yüksekliğe sahip olan Apollo heykeli, sağ kolun alt kısmı, sol kol ve ayakların parmakları ile bacakların bazı parçaları eksik olmasına rağmen, dört figürün en iyi koruna gelmişi olup, adım atışındaki sertlik ve yüzündeki anlamı bilinmez gülümsemeyle Etrüsk sanatının en özgün yapıtlarından biri olarak kabul edilmektedir. G. Pischel, “Etrüsk Sanatı”, Sanat Tarihi Ansiklopedisi-Görsel Güzel Sanatlar Ansiklopedisi, İstanbul, 1981a, C 1, s. 117; R. A. Staccioli, a.g.e., s. 35; E. T. Tulunay, a.g.e., 1992, s. 88. 98 Tiryns, Mykene ve Argolis kralı Eurystheus’un Heracles’e yaptırdığı on iki işe Yunan mitolojisinde Heracles’in İşleri ismi verilmekte olup, bu işlerden bir tanesi de Apollo ve Artemis tarafından korunan, Arkadia’da bir dağda yaşayan, hiçbir avcının ele geçirmeyi başaramadığı altın boynuzlu ve tunç ayaklı Kyreneia isimli dişi geyiğin yakalanmasıdır. E. Hamilton, Mitologya (Mythology), İstanbul, 1997, s. 121; A. Erhat, Mitoloji Sözlüğü, İstanbul, 1997, s. 111, 138; N. H. Sinanoğlu, Grek ve Romen Mitolojisi, İstanbul, 1999, s. 95.
61
üslup özellikleri göstermeleri, özellikle deprem gibi dış etkilerle bozulan çatının sık sık onarımına ve farklı yapım atölyelerine bağlıdır. Etrüsk tapınaklarında alınlık heykellerinin yerini, columen antepagmenta almıştır. Bunlarda genellikle ilginç mitolojik konular, çok renkli kabartmalar halinde ve başarılı bir kompozisyon anlayışı ile betimlenmiştir. Yapının büyüklüğüne göre tek veya birkaç parçadan oluşan bu kaplamalar, üstlerindeki deliklerden geçirilen çiviler ile ahşap columen’in başına mıhlanmaktaydı. Örneğin, Caere’nin limanı olan Pyrgi’deki A (MÖ 5. yy.ın başları) (bk. ek 54, 55), Volsinii’deki Belvedere (MÖ 4. yy.) ve Tarquinii’deki Ara della Regina (MÖ 4. yy.ın sonları) (bk. ek 56) tapınaklarına ait columen antepagmenta, iyi durumda koruna gelmiş olup, ilginç konuları ve üslupları ile tanınmıştır. Özellikle Belvedere Tapınağı’nda bulunmuş çeşitli fizyonomilere sahip figürler, etkileyici bir doğal ve gerçekçi üslubun temsilcileridir. Klasik Yunan heykelciliğinin MÖ 5. yy.ın ikinci yarısındaki olgun tarzı, çağdaşı olan Etrüsk plastiğinde etkin değildir. Etruria’da bu üsluptan esinlenerek yaratılmış yapıtlar, ancak, MÖ 4. yy.dan itibaren görülür. Örneğin, Phidias’ın Zeus ideali, Volsinii’deki S. Leonardo Tapınağı’nda bulunmuş sakallı erkek başlarında sezinlenir. Bunlar gibi yine MÖ 4. yy.ın başlarına tarihlenen Veii’den bir genç heykelinde, Polyclitus’un kontrapost’u99 hissedilir. Etrüsk sanatçısı, Yunan mermer işçiliğini, özellikle mimarlığa bağlı plastikte terra-cotta’ya uygulamıştır. Helenistik Dönem etkisi ile yapılmış, Pyrgi’den bir genç kız başı (MÖ 1. yy.ın başları), buna oldukça geç, lakin, güzel bir başka örnektir (bk. ek 49). Öte yandan, Etrüskler’in ölü portreleri geleneği, her türlü idealizmden uzak, salt gerçeği yansıtma çabasında, Roma Geç Cumhuriyet portreciliği ile iç içe MÖ 1. yy.da sürmüştür100. Volaterrae’den bir urne kapağı üstünde yer alan kadın ile erkeğin çehrelerindeki yaşlılık ve ölüme yakınlık ifadesi, abartı yanı sıra çirkin 99
Yunan heykel sanatındaki kontrapost duruşunda, figürün ağırlığı bir ayaktan diğer ayağa geçmektedir. F. Conti, Eski Yunan Sanatını Tanıyalım, İstanbul, 1982, s. 44. 100 Roma portre sanatındaki dış görünüşün tam olarak yansıtılmak isteniş ve gerçekçiliğe yöneliş tarzı, Etrüskler’in Roma sanatına bir armağanıdır. G. Pischel, “Roma sanatı”, Sanat Tarihi Ansiklopedisi-Görsel Güzel Sanatlar Ansiklopedisi, İstanbul, 1981b, C 1, s. 129.
62
bir gerçeklik ile plastik olarak işlenmiş, ayrıca boyayla da belirginleştirilmiştir (bk. ek 142). Bronz, Etrüskler’in genellikle dövme ve döküm tekniği ile ustaca işledikleri ve heykelciliğin yanı sıra kap, kazan, şamdan, ayna, cista vb. çeşitli özgün eşyanın yapımında oldukça sık kullandıkları bir malzeme olarak karşımıza çıkmaktadır (bk. ek 63-65, 78, 83-86, 88, 89). Bronz yapıtların, çoğunlukla kapların yüzeyleri, ucu sivri bir aletle yapılan çizi bezeklidir ve bazen friz, bazen de tek sahne olarak ilginç mitolojik konular ile bezenmişlerdir. Kontur ve ayrıntıları belirten çiziklerin içi çoğu kez beyaz bir macunla doldurularak, koyu renkli yüzeyde figürlerin kolay fark edilmeleri temin edilmiştir. Kabartma sahnelere de rastlanılmaktadır. Bronz için gerekli bakır, Etruria’da Tolfa ve Allumiere Dağları’nda bulunan zengin yataklardan elde edilmekteydi. Bu yöreler, MÖ 8. yy.da Tarquinii, MÖ 7. yy.ın ortalarından itibaren de Caere’nin egemenlik alanına aitti ve kentlerin sırayla gelişip zenginleşmesini sağlamıştı. Bu durum, bilhassa metal mezar buluntularından anlaşılmaktadır. Tıpkı taş ve terra-cotta gibi, metal işçiliğinde de yerel üsluplar gözlenmekte olup, Tarquinii, Caere, Vetulonia, Populonia ve Vulci bu konuda önde gelen merkezlerdir. En erken bronz plastik örnekleri, mezarlarda bulunmuş heykelcikler ile büyük kapları süsleyen, sap, kulp, tutamak, ayak vb. işlevinde küçük figürcükler ve aplike levhacıklardır. MÖ 7. yy.ın başlarında, silindirik baş ve vücut yapısına sahip, kalkık yeleli, stilize at figürleriyle bazen sağrısı üstünde duran küçük bir benzeri ve bacakları arasında yer alan şematik kuş motifleriyle uyumlu bir kompozisyon oluşturan bir tür arma biçimindeki çeşitli süsleme elemanları tipiktir. Küçük boyutlu bronz heykelciklerde yuvarlaklık hakimdir. Büyük bronz plastik ise, MÖ 5. yy.da ortaya çıkmıştır. Roma’nın simgesi olan, Remus ve Romulus’u emziren dişi kurt heykeli (MÖ 5. yy.ın başları), ilk büyük bronz Etrüsk yapıtı kabul edilmektedir (bk. ek 44). Bu yapıtın ilginç yanıysa, hiç toprak altına girmemiş olmasıdır. 100 yıl sonraya, hatta bazen MÖ 5. yy.ın içine tarihlenen, yaklaşık aynı boyutlarda hayvan biçimindeki bir başka bronz Etrüsk yapıtı da arslan vücutlu karışık yaratık chimaera
63
heykelidir (bk. ek 43). Etrüskler’den kalan en tanınmış ve büyük insan heykeli olan Todi’li Mars, MÖ 4. yy.da Volsinii’de bir bronz atölyesinin varlığını düşündürmesine rağmen, duruş, oranlar ve çehre işlenişinde Klasik Yunan sanatı etkin biçimde gözlenir (bk. ek 46). Bir atlet veya din adamı olduğu, taşıdığı bone nedeniyle ileri sürülen genç başı da (MÖ 3/1. yy.) asimetrik çehre işlenişi, hafif kemerli burun yapısı, yanak ve dudak kenarlarındaki kabarık yüzeyleriyle portre karakterindedir (bk. ek 50). Etrüskler, bu büyük ve üstün işçilik gösteren yapıtların yanı sıra MÖ 4-2. yy.da ince ve uzun heykelcikler de yapmışlardır. Ortalama yüksekliği 50 cm olan bu figürlerin başları normal oranlarda işlenmiş, vücutları ise, anormal derecede uzatılmıştır. Özellikle Volaterrae ve Clusium çevresinde bulunan bu heykelcikler, büyük olasılıkla dinsel bir anlam taşımakta ve adak için yapımakta idi. Bir başka grup ise, kulp, sap ve tutamak figürleridir. Bunlar MÖ 7-5. yy.da ağzında, insan kol, bacak ya da başları bulunan çeşitli hayvanlar ve karışık yaratıklar biçiminde, MÖ 4. yy.dan sonra da suya atlamaya hazırlanan, köprü kuran, dans eden tek ya da el sıkışan, ölmüş bir kişiyi taşıyan vb. iki-üç figürden yapılmış ilginç betimlerdir. MÖ 4. yy.da Etrüskler’in özgün bronz eşyası arasında, aynalar ve cista’ların özel bir yeri vardır. Her iki grup da çizi bezekli mitolojik konular ile bezenmiştir. Aynalar, dairesel biçimde, bir veya birkaç figürlü, tek sahneli kompozisyona
sahiptir
(bk.
ek
38-42).
Figürlerin
isimleri
yanlarına
yazıldığından, şahıslar ve konu kolayca tanınır. Çapları 10-20 cm arasında değişen aynaların, birden fazla sahneli kalabalık figürlü veya kabartma biçiminde yapılmış örnekleri de mevcuttur. Cista’lar ise, üç ayaklı ve kapaklı, uzun silindirik kutular olup, açıldığı zaman friz oluşturan, çepeçevre geniş bir tasvir alanı vardır. En ünlü yapım ve buluntu merkezi Praeneste olan ve büyük olasılıkla değerli süs eşyasının koyulduğu bu tür kutuların en tanınmışı da MÖ 4. yy.ın sonlarına tarihlenen Ficoroni isimli cista’dır (bk. ek 82). Bu cista’nın kapak tutamağı, Bacchus ile iki yanında yer alan Satyrus figürleri olup, gövdedeki frizin konusu Argonautae’lerin seferinden
64
alınmış ve Yunan tarzında işlenmiştir. Etrüskler, altın, fil dişi vb. değerli malzemeyi de büyük bir ustalık ile işlemişlerdir101 (bk. ek 31-37). Bilhassa Caere’deki Regolini-Galassi Mezarı’ndan ve Praeneste’den çıkan altın takılar, benzersiz bir işçilik ve zerafete sahiptir. Altın işlemede, Etrüskler, özellikle granüle ve filigran yöntemlerini kullanmışlardır. Etrüsk mimarisi ve kent planlamacılığı, büyük ölçüde sistematik arkeolojik kazılar ile geniş alanlarda araştırılmamıştır. Yalnızca yüzeyde koruna gelmiş ya da açmalarda saptanmış mimari kalıntı ve buluntulardan, ayrıca, Eski Çağa ait yazılı kaynaklardan edinilen bilgilerden ve nekropol’lerin yardımıyla tanımlanabilmektedir. Özgün yapısını korumuş olan Güney Etruria kentleri, genellikle, iki yandan çatal biçiminde akarsu kollarının oyduğu derin vadiler ile çevrili sarp yamaçlı ve yüzeyi dar bir üçgen oluşturan yüksek düzlüklerde kurulmuş olup, en iyi örnekleri ise, Caere, Veii ve Tarquinii’dir. Etrüsk kentlerinin birçoğu, Villanova yerleşmelerinin devamı olarak düzensiz planlıdır. Oysa, kuramsal olarak, bir Etrüsk kentinin kurulması
ve
planlanmasında
birtakım
dinsel
kurallara
uyulması
gerekmekteydi. Önce kentin aksları, augur ismi verilen din adamı tarafından, kuşların uçuş yönleri gözlenerek saptanmakta (bk. ek 120), sonra kutsal bir sabanın iziyle, kapı yerleri sürülmeden açık bırakılarak, çepeçevre sınırlar belirlenmekte, daha sonra da ızgara plan102 uygulanacak boş arazi, 101
Etrüskler’in altını diş hekimliğinde köprü yapım malzemesi olarak da kullanmış oldukları görülmektedir. Buna göre, ince bir altın banda takma diş perçinlenmekte, bu band da eksik dişin boşluğunun her iki yanındaki sağlam dişlere tutturulmaktaydı. Takma diş ise, ya kökü kesilmiş orijinal diş ya da kemik veya fil dişinden yapılma yapay bir diş olmaktaydı (bk. ek 153). Bu yöntem, Etrüskler’in mirası olarak Roma’ya geçmiş ve aynı şekilde uygulanmaya devam edilmiştir. R. Jackson, Roma İmparatorluğu’nda Doktorlar ve Hastalıklar, İstanbul, 1999, s. 116, 117. Etrüskler’de, eksik diş yerine altın banda perçinli takma diş kullanımının yalnızca kadınlara has bir tedavi yöntemi olduğu tespit edilmiştir. Bunun yanı sıra Etrüsk kadınının altın bantları, dişlerinde süs amaçlı olarak da kullandığı bilinmektedir. M. J. Becker, “Etruscan Gold Dental Appliances: Three Newly Discovered Examples”, AJA, 1999, Vol. 103, Nu. 1, p. 103, 110. 102 Miletus’lu Hippodamus (MÖ 6. yy.ın sonu-MÖ 5. yy.ın ikinci yarısı) tarafından geliştirilen ızgara plan (dama tahtası), birbirini dik açıyla kesen yollardan ve bunların arasında kalan dikdörtgen biçimli yapı adalarından oluşan kent planı olup, ilk ızgara planı örnekleri de MÖ 7. yy.ın sonlarında İonia ve Rhodus’da ortaya çıkmıştır. R. E. Wycherley, Antik Çağda Kentler Nasıl Kuruldu?, İstanbul, 1993, s. 13-16; A. Akarca, Yunan Arkeolojisinin Ana Çizgileri 1 Şehir ve Savunması, Ankara, 1998, s. 30, 31; R. A. Tomlinson, Yunan Mimarlığı, İstanbul, 2003, s. 103.
65
Marzabotto103 (bk. ek 90, 91), Spina ve Capua’da olduğu gibi dikdörtgen planlı eşit adalara bölünmekte idi. Yeni ve elverişli bir alanda kurulabilen ve halka adil toprak dağılımını sağlayan bu ideal kent düzeni büyük olasılıkla Aşağı İtalya’da kurulan Yunan kolonilerinden öğrenilmişti. MÖ 6. yy.dan sonra bu tür düzenli kentler artmış, eski düzensiz kentlerin yeni gelişen mahallelerinde dahi ızgara plan uygulanmıştır. Yunanlılar’daki agora ya da Romalılar’daki forum niteliğinde toplantı meydanlarının henüz saptanamadığı Etrüsk kentlerinde, sokaklar taş döşeli olup, su kanalları içermekteydi104. Surlar dışında sınırları kesin saptanamayan geniş bir alana sahip kentlerin, sur içinde kalan kesiminin tümüne de yerleşilmemiş idi105. Bilinen en eski Etrüsk kent suru Rusellae’dedir ve MÖ 7. yy.ın ikinci yarısına tarihlenmektedir. Taş temel üstüne, Etruria’da az karşılaşılan kerpiç tuğlalardan yapılmıştır. Tamamı taştan olan sur duvarlarının farklı yapım teknikleri içerdiği görülmektedir. Taş surların en eskisi MÖ 6. yy.a tarihlenmekte olup, en iyi örnekleri ise, Rusellae ve Vetulonia’da koruna gelmiş olan kiklop örgüsü’ndeki duvardır. Bunların çoğunun MÖ 4. yy.da Romalılar ve Gallia’lılara karşı inşa edilmiş olduğu bilinmektedir. Örneğin, Arretium, Clusium, Cortona, Perusia, Populonia, Tarquinii ve Volaterrae surları (bk. ek 101) bu döneme aittir. Bunlar genellikle düzgün dörtgen taşlı duvarlardır. Cosa, Orbetello ve Pyrgi’de olduğu gibi poligonal taşlardan örülmüş duvarlar ise, Helenistik Dönem’de çok görülür.
103
Eski ismi bilinmediği için burada bulunan köyün bugünkü ismiyle anılan Marzabotto, Reno Nehri’nin oluşturduğu sel ovası üzerinde MÖ 6. yy.ın sonlarında kurulmuş olup, doğu-batı yönünde üç geniş cadde ile buna dik açılı kuzey-güney yönünde bir ana eksen ve çok sayıda dar sokaktan oluşmaktadır. E. J. Owens, a.g.e., s. 104. 104 Etrüsk su kanal sistemlerinin en çarpıcı örneği Veii’de karşımıza çıkmakta olup, kayadan oyulmuş ve taştan yapılmış su kanalları vasıtasıyla kentin hem içme suyu, hem de pis sularının atılması temin edilmekteydi. E. J. Owens, a.g.e., s. 99, 100; M. Wheeler, a.g.e., s. 142, 143. 105 Bazı Etrüsk kentlerinin kent surları içinde kapladıkları alan hususunda sağlıklı bulgulara ulaşılmaktadır. Örneğin, Veii’nin 190, Caere’nin 130, Tarquinii’nin 121, Vulci’nin 90 ve Volsinii’nin 82 hektar büyüklüğe sahip oldukları tespit edilmiştir. J. Rich ve A. Wallace-Hadrill (ed.), Antik Dünyada Kırsal ve Kent, İstanbul, 2000, s. 198. Nüfus yoğunluğu kesin olarak bilinmemekle birlikte, Etrüsk kentlerinin tahmini nüfuslarının da maksimum 35.000 kişi olduğu düşünülmektedir. N. J. Spivey ve S. Stoddart, a.g.e., p. 61.
66
Eski sur duvarlarında yer alan kent kapıları hakkında bilgi az olmakla birlikte, bunların büyük ölçüde ahşaptan yapıldığı tahmin edilmektedir. Helenistik Dönem’e ait urne kabartmalarında yuvarlak kemerli kent kapılarının betimlenmiş olduğu görülmektedir. Anıtsal taş kapıların bilinen en iyi örneği, Volaterrae’nin güneyinde yer alan Kemerli Kapı’dır (bk. ek 102). Dış kemerin ortasına ve iki yanına üç baş yerleştirilmiş olup, bunların yorumu ve kapının tarihlenmesi tartışmalıdır. Bu kapıya çok benzeyen ve MÖ 3. yy.ın ikinci yarısına tarihlenen Falerii Novi’nin batı kapısı olan Iuppiter Kapısı, ismini kemerin ortasında bulunan genç Iuppiter başından almıştır. Büyük kent girişleri yanı sıra tapınak, ev, mezar vb. yapıların kapıları, daha doğrusu kapı kanatları ve açılıp kapanma düzenleri konusunda da bilgiler azdır. Eldeki bulgulara göre, genelde çift kanatlı ve çoğunlukla ahşap olan kapılar bronzla sağlamlaştırılıp süslenmekteydi. Bazen bunlara yazıtlı altın ya da bronz levhalar, altın başlı tunç çiviler ile çakılmaktaydı ki, muhtemelen terra-cotta kaplamalara bile sahiptiler. Tümüyle bronzdan ve taştan yapılmış kapılar da bulunmaktaydı. Örneğin, Clusium’daki MÖ 5. yy.ın ilk yarısına tarihlenen Casuccini Tepesi Mezarı’nın girişindeki, çok iyi durumda koruna gelmiş kapının dışa doğru açılan çift kanadı, yekpare travertin, menteşe, halka biçimindeki tokmak ve açma yuvaları ise, bronzdandır. Etrüskler, MÖ 7. yy.ın ilk yarısında, Villanova geleneğinde ahşap dikmeler ile bunların arasını dolduran kerpiç ve örülmüş hasırdan yapılmış oval planlı tek odalı kulübelerde oturmakta idiler. Dar kısımda bir kapı açıklığı ile pencere, baca deliği ve de tabanda çakıl taşı döşemeye sahip olan bu evlere ait in situ dikme delikleri, Roma, Tarquinii ve Veii gibi bazı yerleşmelerde bulunmuştur. Ayrıca, ev biçimli sayısız urne (bk. ek 128) ve Caere’deki MÖ 7. yy.ın sonlarına tarihlenen Kulübe Mezarı da genel görünümleri hakkında fikir vermektedir. MÖ 7. yy.ın sonlarından başlayarak dörtgen planlı, taş temel üzerine ahşap dikme ve hatıllarla sağlamlaştırılmış kerpiç duvarlı evler yapılmıştır. Tamamı taş duvarlı birkaç ev örneği de Rusellae ve Veii’de ele geçmiştir. Dar cepheden girilen ve arka arkaya sıralanmış dörtgen odalardan oluşan uzun ev tipi, MÖ 6. yy.da yerini,
67
derin bir porticus veya mekan gerisine yan yana dizilmiş odalara sahip geniş evlere bırakmıştır. Acquarossa’daki bir evde öndekilerin misafir ve oturma, arkadakilerin ise, yatak odaları olduğu bilinmektedir. Ayrıca, bazılarında mutfak ve ambar bölümleri de tespit edilmiştir. MÖ 500’lerde, ızgara plana uyumlu dikdörtgen avlulu ev tipi106 ortaya çıkmıştır. Bunların en iyi örnekleri Marzabotto’da bulunmuştur. Çoğu tek katlı olan bu evler oldukça büyüktü ve sokağa açılan bir bölümü, işlik ve dükkan konumunda idi. Oturulan kesim ise, bir iç
avlu çevresinde
gruplaşmış
odalardan
meydana
gelmekteydi
(bk. ek 92 94). Bu evlerin ayrıntılarına ilişkin ipuçları, özellikle Caere mezarları (bk. ek 95) ile ev biçimli urne’lerde bulunmaktadır. Etrüsk mimarlığında, MÖ 6. yy.dan Helenistik Dönem’e değin Tuscania tipi107 denilen, kaideli, yivsiz ve Dor başlıklı sütunlar kullanılmıştır. Başlık ve kaideleri taştan, gövdeleri ise, ahşaptan yapılan bu kısa sütunlar, MÖ 4. yy.dan sonra Yunan etkisiyle daha narin bir biçim kazanmıştır. Caere’de,
Arkaik
ve
Helenistik
dönemlerde
Aiol
tipi
başlıklar
da
görülmektedir. İon düzeni ise, Etruria’ya oldukça geç girmiştir. Tıpkı kentler gibi, yeri ve yönü kuş uçuşları gözlenerek saptanan Etrüsk tapınakları (bk. ek 109-112), genelde kentin akropolis’inde veya dışında bulunurdu108. Önü merdivenli yüksek bir podium üstünde yer alan Tuscania tipi tapınak, iki sıra halinde dörder sütunlu, yanları açık bir pars antica ile ön kısım ile aynı derinlikte, üç bölümlü pars postica’dan oluşmaktaydı. Üçlü tanrı idealine adanmış bu üç bölümden cella, alae’lerden daha geniş idi. Temeller, podium ve ön merdiven taştan, duvarlar ise, kerpiç tuğlalardan yapılmaktaydı109. MÖ 4. yy.dan sonra ise, duvarlarda da taş kullanılmıştır. Günümüze bu tapınakların yalnızca temelleri ile mimariye bağlı terra-cotta bezemeleri koruna gelmiştir. Temel kalıntılarına göre, Etrüsk tapınaklarının, her zaman yukarıda sözü edilen planda olmadığı 106
Roma mimarisindeki atrium üslubu Etrüsk orijinlidir. A. Boëthius, Etruscan and Early Roman Architecture, Harmondsworth, Middlesex, 1987, p. 90. 107 Roma mimarisine Tuscania düzenini kazandıran Etrüskler’dir. A. Boëthius, a.g.e., p. 102. 108 E. T. Tulunay, “Etrüsk Mimarlığı ve Sanatı”, Eczacıbaşı Sanat Ansiklopedisi, İstanbul, 1997, C 1, s. 562, 564-567.
68
bilinmektedir. Tipik bir Etrüsk tapınağı, geniş intercolumnium’a sahip Tuscania tipi bodur sütunları ve terra-cotta bezemelerle yüklü yayvan semerdam biçimindeki ağır çatısı ile oldukça basık bir görünümdedir. Semerdam çatının oluşturduğu üçgen alınlıkların içi, Helenistik Dönem’de tympanum ortaya çıkana dek boş idi. Sadece columen’in ön ve arka uçlarına kabartmalı terra-cotta levhalar çakılmaktaydı. Bunların yanı sıra çatılarda kullanılan çeşitli terra-cotta kaplama levhaları, arşitrav ve sima kabartmaları, antefixus’lar, akroter’ler, kiremitler vb. öğeler, geometrik veya bitkisel motiflerle tören alayları, at yarışları, şölen sahneleri, mitolojik olaylar vb. konuları içermektedir. Antefixus’lar genellikle Silenus, Menad, Gorgo ve zenci başları biçimindedir. Bugüne değin yalnızca Portonaccio Tapınağı’nda saptanan, columen üstüne sıralanmış doğal büyüklükteki tam plastik dam figürlerinin de varlığı bilinmektedir. Etrüsk nekropol’leri, kentlere nispetle daha iyi koruna gelmiş ve araştırılmıştır (bk. ek 121-124). Mezar tipleri bölgelerin jeolojik yapısına ve yöresel geleneklere bağlı olarak farklılıklar gösterir. Etrüsk ölü kültünde hem gömme, hem de yakma geleneği mevcuttur. Genelleme yapılır ise, Kuzey Etruria’da ölüler yakılmış ve mezarlar taşlarla inşa edilmiştir. Güney Etruria’da ölüler gömülmüş ve mezarlar yumuşak tüf araziye oyulmuştur. Villanova devrinde, MÖ 9/8. yy.da, içine ölünün yanmış kemik ve külleri konulan urne’ler, yerde derinlemesine açılan küçük çukurlara yerleştirilmiştir. Bunlara pozzo ya da pozzetto mezarlar denilmektedir. Ceset ise, fossa denilen dikdörtgen tekne biçiminde araziye açılmış mezarlara yatırılmıştır. Fossa mezarlardan, MÖ 700’lere doğru, önce üst kısmı bindirme tekniğinde sahte tonoz ya da kubbeyle kapatılan (bk. ek 99), sonra tümüyle tüfe oyulan oda
mezarlar gelişmiştir.
Bunlar genelde dromos’un (bk. ek 98) iki tarafında yer alan küçük
109
Vitruvius:VII.1-5.
69
yan hücreler ile geride tek ya da arka arkaya sıralanmış iki oda içerirler. Bazen arkadaki oda, iki ya da tapınaklar gibi üç bölüm ile ön odaya açılır. Gelişimi ve en iyi örnekleri Caere’de takip edilebilen oda mezarlar, planları ile kapı ve pencerelerinin biçimine göre, kronolojik sıra izleyen altı değişik tip oluşturmaktadır. MÖ 7/6. yy.da bu mezarların üstleri çapları 70 m ye kadar ulaşabilen büyük tümülüsler110 ile örtülmüştür (bk. ek 96). Aristokrat mezarları olan bu anıtsal tümülüslerin altında bazen iki, üç hatta dört ayrı mezar kompleksi bulunmaktadır. Tümülüslerin, krepis’li ve profilli yuvarlak taş kaideleri
ve
kült
törenlerinde
üstlerine çıkılan
rampaları
mevcuttur.
MÖ 550’ye değin, yer altı tanrılarının oturduğu kabul edilen kuzey-batıya yönlendirilmişlerdir. Daha sonra sokakların iki yanına dizildikleri için belirli yönleri yoktur. MÖ 6. yy.ın ikinci yarısında, yeni kentçilik anlayışının etkisi ile dik kesişen sokaklardan (bk. ek 100) oluşan nekropol’lerde, neredeyse yan yana sıralanmış evler gibi inşa edilen, prizmatik küp mezarlar yapılmaya başlanmıştır. Kuzey Etruria’da, MÖ 7. yy.dan beri tipik olan sahte kubbeli ve tonozlu mezarlar MÖ 6. yy.da da devam etmiştir. Populonia ve Vetulonia’da (bk. ek 97) dikdörtgen planlı mezar odaları bile, köşelerdeki pandantifler aracılığıyla yine sahte kubbelerle kapatılmıştır. Populonia’da ise, dörtgen planda alınlıklı mezarlar görülmektedir. Kaya mezarlar111, yalnız bir kısmı 110
Lydia kral ve soyluları ölülerini tümülüs altında gizlenen odalara gömmüştür. Lydia’nın çeşitli kısımlarına dağılmış tümülüslerin en tanınmış ve görkemli olanları Hermos Vadisi’ndedir. Sardeis’in kuzeyinde ve Hermos Nehri’nin öte yakasındaki bugün Bintepeler denilen yöre ise, en çok ve en büyüklerin gruplaştıkları krali Lydia mezarlığıdır. Bunlar arasında Mermnad sülalesi krallarından Gyges (MÖ 680-652) ve Alyattes’e (MÖ 610-575) ait olduğu düşünülenler, olağanüstü boyutlarıyla diğerlerine nazaran özel bir önem arz etmektedir. Gyges (Karnıyarıktepe) tümülüsü 210 m çapa 40-45 m yüksekliğe, Anadolu’daki tüm tümülüslerin en büyüğü olan Alyattes (Kocamutaftepe) tümülüsü de 355 m çapa, 61.46 m yüksekliğe sahiptir. Lydia tümülüsleri toprak, kil ve taştan yapılmış ve yığılan toprağın yanlara doğru kaymaması için tepenin etrafı genellikle krepis örülmüştür. Dikdörtgen planlı, bazıları dromos ya da giriş geçitli bazıları da geçitsiz, tek, ender olarak da iki veya üç mermer veya kireç taşı mezar odasına sahiptirler. Bu tümülüsler, Lydia’lı soyluların ölüm sonrası yaşamlarını sürdürdüklerine inanılan konutlar idi. V. Sevin, a.g.e., 1982, s. 297, 298. 111 Phryg soyluları ölülerini ya kayalara oyulmuş mezarlara ya da tümülüslere gömmüştür. V. Sevin, “Frygler”, Anadolu Uygarlıkları-Görsel Anadolu Tarihi Ansiklopedisi, İstanbul, 1982, C 2, s. 261. Phryg kaya mezarlarının en iyi örneklerine Göynüş Vadisi’nde rastlanılmaktadır. Göynüş Vadisi’ndeki kayalıkların bir tarafında kült anıtlar bulunur iken diğer taraf kaya mezarlarına ait olup, MÖ 6. yy.a tarihlenen, girişinde iki tane ayakta duran arslan ile onların ayak ucunda iki tane yavru arslan betimlenmiş Arslantaş isimli en ünlü Phryg kaya mezarı burada yer almaktadır. Phrygia’lılar kaya mezarları erişilmesi güç yüksek yerlere yapmıştır. Bunun nedeni ise, büyük olasılıkla mezarları soygunculardan korumaktır. Bu mezarlar,
70
ya da cephesi yumuşak kayalara oyulan mezarların genel ismidir ve özellikle yarım veya yalancı küp mezarlara denilir. Bunların yanından merdivenler ile önü profilli düz çatıya çıkılarak sunular ve kült törenleri yapılırdı. MÖ 4. yy.dan başlayarak kapıları gerçek değil, fakat, kabartma biçiminde olan küp mezarların esas gömü odası, cephesinin altında dromos’lu ayrı bir mekandır. Güney Etruria’da, San Giuliano’daki Geç Arkaik porticus’lu mezarlar ile Norchia ve Suana’daki tapınak mezarlar özgün kaya anıtlarıdır. MÖ 400’lerden sonra umumiyetle tek odalı hypogeum’lar yapılmıştır. Bunlarda, ölülerin yan yana yatırıldığı sürekli sekiler bulunmaktaydı. Basit dörtgen ya da yuvarlak planlı hypogeum’ların yanı sıra Helenistik Dönem’de Kuzey Etruria’da gerçek kubbeli mezar odaları inşa edilmiştir. Güney Etruria’da ise, loculus’lar oyulmuştur. Geç Cumhuriyet Dönemi’nden başlayarak duvarlarına urne’leri yerleştirmek için göz göz gömü hücreleri yapılmış columbarium’lar ve dörtgen ya da kemerli loculus’lara ölülerin tabut içinde yerleştirildiği arcosolium bunların yerini almıştır. Mezarlar,
Etrüsk evlerinin
mimarlığını
yansıtmaktadır.
Örneğin,
Caere’deki mezarlarda sütun, kapı ve pencerelerin yanı sıra sedir, yatak, taht, koltuk, masa vb. eşya da taşa oyularak yapılmıştır. Bazen kalkan, kılıç gibi silahlar ile çeşitli kaplar hatta evcil hayvanlar bile kabartma biçiminde gösterilmiştir (bk. ek 125). Tarquinii mezarları da zengin konulu duvar resimleriyle hem Etrüskler’in sanatı, hem de yaşamı yönünden değerli bilgiler içerir (bk. ek 126). Bununla birlikte, mezarların içinde çok sayıda kap kacak, silah, çeşitli kullanım ve süs eşyası bulunmuştur. Sayıca fazla olan ölü armağanları Güney ve Kuzey Etruria’da değişik karakterdedir. Örneğin, güneyde, özellikle altından, değerli taşlardan yapılmış gösterişli süs eşyası, sanat değeri yüksek çeşitli malzeme yaygın iken kuzeyde daha sade ve günlük yaşamla ilgili eşya görülmektedir.
genellikle kısa bir giriş kısmına ya da mezar odasına açılan bir koridora sahip olup, kimilerinde ise, birbirine bağlı birden fazla oda bulunduğu görülmektedir. S. B. Ersöz, “Kaya Anıtları-Matar’ın Tapınakları”, Arkeo Atlas, 2006, S 5, s. 37, 39.
71
MÖ 4. yy.dan itibaren Etrüsk mezarları, cippus ismi verilen, genel silueti bir mantarı anımsatmakla birlikte, biçim çeşitlemeleri gösteren taşlarla işaretlenmiştir. Kadınlar için çoğu kez ev biçiminde yapılan cippi, mezarın önünde, üstünde, hatta içinde yer almıştır. Bazen üstlerinde mezar sahipleriyle ilgili boyayla ya da kazınarak yazılmış yazılar da mevcuttur112.
112
E. T. Tulunay, a.g.e., 1997, s. 563, 564.
72
III.5. Din ve İnanış Etrüskler’in dini ve inanışları konusunda Yunanlı ve Latin yazarların Eski Çağa ait eserlerinde yer alan Etrüsk din ve inanç sistemine dair bahisler ile arkeolojinin takdim etmiş olduğu bulgulardan bilgi sahibi olunmaktadır (Hus, 1961:89). Etrüskler’in dini ve inanışları politeizm, yani tanrılar alemi anlayışı üzerine kurulmuş olup, ayrıca, vahiy niteliğinde üç adet Etrüsk gizli öğreti kitabı bulunmaktadır ki, bunlar, Etrüsk teolojisi içinde özel bir yere sahiptir (Bloch, 1958:142, 143; Massa, 1973:117). Cicero kaynaklı yazıma göre, bu kitapların ortaya çıkışı şu şekilde gerçekleşmiştir: “Bir çocuk kadar küçük, fakat, bir ihtiyar gibi saçları beyaz ve yüzü buruşuk olan Tinia’nın torunu Tages, Tarquinii’de bir çiftçi tarlasını sürerken sabanın açtığı yarıktan toprağın altından çıkar. Daha sonrasında, Etrüsk krallarına gizli öğretileri aktarır ve tekrar toprağın altına girerek kaybolur. Tages’in gizli öğretileri yazıya geçirilerek kayıt altına alınır.” (Bloch, 1958:143). Bu tradisyonel söylencede geçen kayıt altına alınmış gizli öğretilerin Romalılar
tarafından
tamamına
Etrusca
Disciplina
(Etrüsk
Düzeni)
[Libri Tagetici (Tages’in Kitapları)]113 ismi verilen üç adet Etrüsk gizli öğreti kitabını oluşturduğu görülmektedir ki114, bunların işlevleri ortaya konulursa:
113
Etrusca Disciplina’nın Etrüskler’in kendilerine ait yazılı bir örneği günümüze intikal etmemiş olup, Yunanlı ve Latin yazarların Eski Çağa ait eserlerinde çok küçük parçalar şeklinde bahsi geçmektedir. A. Hus, a.g.e., p. 94. Etrusca Disciplina, Etrüskler’in Roma din ve inanç sistemine bir mirasıdır. G. Herbig, “Etruscan Religion”, Encyclopaedia of Religion and Ethics, New York, 1912, Vol. 5, p. 537, 538. 114 R. Bloch, a.g.e., 1958, p. 143; G. Dumézil, a.g.e., p. 637; M. Eliade, Dinsel İnançlar ve Düşünceler Tarihi-Gotama Budha’dan Hristiyanlığın Doğuşuna, İstanbul, 2003, C 2, s. 142.
73
1-
Libri
Haruspicini:
Kurban
edilen
hayvanın
karaciğerinin115
incelenmesine dayalı olarak, tanrıların isteklerinin öğrenilmesi ile ilgili gizli bilgileri içermekte idi (Macnamara, 1990:62). Etrüskler tarafından netsvis, Romalılar tarafından ise, haruspex116 olarak isimlendirilen din adamı (bk. ek 113-115), karaciğerin vücuttaki olağan yerini, rengini ve biçimini bilmekte, organın farklı bölgelerine ait özelliklerin ve olağan
durumdan
sapmaların
tanrıların
isteklerine
tercüman
olduğu
düşüncesiyle birtakım kehanetlerde bulunmaktaydı (Pallottino, 1955:166; Dürüşken, 2000:22; Eliade, 2003:142). Bu kehanetler felsefi anlamda: 1- Tanrısal, 2- Kozmik, 3- İnsani olmak üzere, üç başvuru düzlemi arasındaki bağlantıyı varsaymakta, bir farklı deyişle, makro kozmos ile mikro kozmosu aynı düzlemde bir araya getirmekte idi117 (Eliade, 2003:142, 143). Piacenza’da ele geçen ve MÖ 3/2. yy.a tarihlenen, bronzdan yapılmış, altı düz, üstünde ise: 1- Piramit, 2- Yarım küre, 3- Yan yatmış koni şeklinde üç çıkıntı bulunması yanı sıra Etrüsk Pantheon’una mensup kırk tanrının ismi yazılı, mikro kozmosu temsil eden koyun karaciğeri modelinin makro kozmosu yansıttığı ve netsvis için bir kehanet öğrenim aleti olarak görev
115
Etrüskler, vücuttaki diğer bütün uzuvlardan daha büyük ve kanlı olduğu için hayatın merkezinin kalp değil, karaciğer olduğunu düşünmekte idiler. G. Barker ve T. Rasmussen, a.g.e., p. 228. 116 Haruspex Latince bir sözcük olup, iç uzuvlardan kehanette bulunan kahin anlamına gelmektedir. S. Kabaağaç ve E. Alova, a.g.e., s. 267. Roma’da haruspex tarafından gerçekleştirilen kehanet işine ise, extispicium (Latince’de exta=iç uzuvlar + scipio=bakmak = extispicium = iç uzuvlara bakmak) ismi verilmekteydi. Ç. Dürüşken, Antik Çağda Yaşamın ve Ölümün Bilinmezine Yolculuk-Roma’nın Gizem Dinleri, İstanbul, 2000, s. 22. Livius, MÖ 340’da yapılan bir savaş sırasında, Roma ordusunun harbe kalkışmadan önce bir kurban adadığını ve bu kurbanın karaciğerini inceleyen haruspex’in o dönemin consul’leri T. Manlius Torquatus ve P. Decius Mus’a karaciğerin olağan konumunda bulunduğunu belirttiğini ve bu kehaneti alan Roma ordusunun tanrıların kendi yanında olduğuna inanarak muharebeye giriştiğini kaydetmektedir. Livius:VIII.6. 117 Eliade, Etrüsk teolojisinin katı bir kozmik ve varoluşsal determinizme dayanmakta olduğu iddiasına karşın, bu teolojinin birçok geleneksel toplumun paylaştığı Arkaik bir anlayış ile kuşatıldığını ve insan yaratılışının ritimleriyle uyum içinde olduğunu düşünmektedir. M. Eliade, a.g.e., s. 143.
74
yaptığı düşünülmektedir118 (bk. ek 117-119) (Tulunay, 1992:140, 141; Dumézil, 1996:651; Barker ve Rasmussen, 2001:232). 2- Libri Fulgurales: Yıldırım ve gök gürlemesinin gözlemlenmesine dayalı olarak, tanrıların isteklerinin öğrenilmesi ile ilgili gizli bilgileri içermekte idi (Wellard, 1973:149). Etrüskler tarafından frontac, Romalılar tarafından ise, fulgurator119 olarak isimlendirilen din adamı, yıldırım ve gök gürlemesinin gökyüzünün hangi kısmından geldiğinin ve yıldırımın nereye düştüğünün tanrıların isteklerine
tercüman
olduğu
bulunmaktaydı120 (Pallottino,
düşüncesiyle
1955:166;
birtakım
Heurgon,
kehanetlerde
1964:227;
Dumézil,
1996:637, 643). 3- Libri Rituales: İnsan hayatını, insanın ölüm sonrası hayatını, kavmi ve devleti tanzim eden talimatlara ilişkin gizli bilgileri içermekte idi (Hus, 1961:94). İnsan, kavim ve devlet hakkında bir adetler öğretisi olan bu kitap, insan hayatında izlenmesi gereken tutum ve davranışlar, insanı ölüm sonrası bekleyen kader, kavmin ve devletin kaderi, savaş ve barış dönemleri, kavim ve ordunun sistematize edilmesi, kentlerin kurulması ve tapınakların inşası ile ilgili gizli bilgileri kapsamaktaydı (Bloch, 1958:143; Heurgon, 1964:224). 118
Hititler’de kurban edilen hayvanın karaciğeri vasıtasıyla kehanetlerde bulunulduğu ve kilden karaciğer modelleri yapıldığı görülmektedir. Bu modellerin her biri sahip olduğu münferit özellikleri gösteren yazıların olduğu bölümlere konulurdu. Her özelliğin bir anlamı ve önemi var idi. Kurban edilen hayvanın karaciğerinin var olan modelle kıyaslanması, Hitit’li kahinlerin tanrıların yanıtlarına ilişkin kehanetlerinin temelini oluştururdu. T. Bryce, Hitit Dünyasında Yaşam ve Toplum, Ankara, 2003, s. 168. 119 Fulgurator Latince bir sözcük olup, şimşek ya da yıldırımı yorumlayan kahin anlamına gelmektedir. S. Kabaağaç ve E. Alova, a.g.e., s. 253. 120 Seneca Naturales Quaestiones isimli eserinde: “Etrüskler yıldırımı gözlemede ustadırlar. Romalılar yıldırımın bulutlar çarpıştığı için oluştuğunu düşünürler. Etrüskler ise, bulutların yıldırım olsun diye çarpıştığına inanırlar. Bu, Romalılar’ı Etrüskler’den ayıran şeydir. Etrüskler her şeyi tanrılara bağladıkları için yıldırımın yalnız görünmesi ile ilgilenmezler, onun kutsal işaretler vermek için göründüğünü düşünürler.” demektedir. J. Campbell, Batı Mitolojisi-Tanrının Maskeleri, İstanbul, 1995, s. 262.
75
Ayrıca, Etrüskler’de netsvis ve frontac isimlerini taşıyan din adamları haricinde, Romalılar tarafından augur121 olarak isimlendirilen ve görevi kuşların uçuşlarının gözlemlenmesine dayalı şekilde tanrıların isteklerinin öğrenilmesi olan bir din adamı (bk. ek 116) daha mevcut idi122 (Hense ve Leonard, 1953:430; Pallottino, 1955:162, 166; Challaye, 1998:172). Etrüsk Pantheon’unda iki tanrı ve bir tanrıçanın birlikte bir üçlü tanrı 123
ideali
oluşturduğu görülmekte olup, bunlar: 1- Tinia (Iuppiter / Zeus-bütün
tanrıların hükümranı ve göklerin tanrısı) (bk. ek 104), 2- Menrva (Minerva / Athena-bilgelik, savaş ve el sanatları tanrısı) (bk. ek 106), 3- Uni (Iuno / Hera-evlilik tanrıçası) (bk. ek 105) idi124. Pantheon’da bu üçlü dışında birçok tanrı daha yer almaktaydı. Örneğin, Aplu (Apollo-şiir, müzik ve kehanet tanrısı), Maris (Mars / Ares-savaş tanrısı), Turan (Venus / Aphrodite-aşk ve güzellik tanrıçası), Fufluns (Bacchus / Dionysos-şarap ve bereket tanrısı), Turms (Mercurius / Hermes-tüccarların tanrısı), Artames (Diana / Artemis-av tanrıçası) vd.125 (bk. ek 103). 121
Augur Latince bir sözcük olup, kuşbilici anlamına gelmektedir. S. Kabaağaç ve E. Alova, a.g.e., s. 51. Roma’da augur tarafından gerçekleştirilen kehanet işine ise, avispicium (Latince’de avis=kuş + scipio=bakmak = avispicium = kuşlara bakmak) ismi verilmekteydi. Hense ve Leonard, Hellen-Latin Eski Çağ Bilgisi, İstanbul, 1953, Demet 2, s. 430; Ç. Dürüşken, a.g.e., 2003, s. 10. 122 Hititler’de musen ismi verilen kuş kehanetlerinin var olduğu görülmektedir. Hitit’li kahinler, çoğu kez bir ırmak kenarında yer alan belirli bir alanın sınırları içine gelen kuşların tiplerini ve davranışlarını dikkatle izleyerek kehanetlerde bulunurlardı. Sadece kuşların uçuş şekilleri, düzenleri ve yönleri, konmaları ve kalkmaları değil, çıkardıkları sesler, gagalarının büküldüğü yönler, ayaklarının hareketi gibi münferit davranışları da takip edilirdi. Askeri harekatlarda bu kehanetler kullanılırdı. Kahinler, ordu komutanı istediği zaman kuşlara danışmaya hazır bekleyen ve bu nedenle de harekat sırasında orduya eşlik eden kişiler arasındaydılar. Hitit kaynaklarında, kuşlardan haber alana kadar harekatı dahi erteleyen bir ordu komutanının varlığı tespit edilmektedir. T. Bryce, a.g.e., s. 168. Kahinler kuşları gözlemlemek amacıyla Kızılırmak ve Yeşilırmak Vadisi ile Bafra, Ceyhan, Seyhan ve Göksu deltalarına kadar gitmişler, kuş sürülerini yakalayabilmek için de bazen günler, haftalar ve aylarca sabırla beklemek zorunda kalmışlar ve elde ettikleri kehanetleri vakit kaybetmeksizin mektuplar veya özel ulaklar vasıtasıyla Hitit krallarına ulaştırmışlardır. A. Ünal, “Hititler’de Fal”, Arkeo Atlas, 2004, S 3, s. 45. 123 Iuppiter, Iuno ve Minerva’dan oluşan üçlü tanrı ideali, Etrüskler’in Roma din ve inanç sistemine bir hediyesidir. S. Atlan, a.g.e., s. 19. 124 G. Dumézil, a.g.e., p. 684; Ç. Dürüşken, a.g.e., 2003, s. 37, 39. 125 H. Harrel-Courtés, a.g.e., p. 210; Ç. Dürüşken, a.g.e., 2003, s. 37, 39. Etrüskler’in Roma’daki Lares, Penates (koruyucu ev ve aile tanrıları) gibi tanrılara sahip oldukları bilinmektedir. G. Herbig, a.g.e., p. 535. MÖ 6. yy.dan itibaren Etrüsk din ve inanç sisteminin Yunan, Doğu ve İtalik unsurların etkisi altına girdiği görülmekte olup, bu durum ise, bilhassa Etrüsk Pantheon’una yansımış, birçok
76
Ölüm ve ölüm ötesi var oluş üzerine Etrüsk inançlarının oluşturulması oldukça güçtür. MÖ 4. yy.a değin ölünün mezarda tekrar yaşamına devam ettiği yönünde inanış hakim olmuş, bu nedenle ölü için ebedi yaşam alanı kabul edilen mezar, gerçek yaşamda kullanılan bir ev gibi dizayn edilmiş126, bu tarihten itibaren ise, bu inanış zayıflayarak yerini ölüm sonrası yer altındaki ölüler ülkesine gidileceğine dair Yunan kökenli inanışa127 bırakmıştır128. Bu değişimin en iyi göstergesi ise, Yunanlılar’ınkinden farklı, lakin, onlardan esinlenerek yapılmış, ölüler ülkesi tasvirlerinin bulunduğu mezar duvar resimleridir129. Bu resimlerde, ölünün at üstünde veya savaş arabasında ölüler ülkesine yolculuk eder, burada ataları olan bir grup insan tarafından karşılanır ve Aita (Dis / Hades-yer altındaki ölüler ülkesi tanrısı) ile Persipnei’nin (Proserpina / Persephone-Aita’nın karısı) başkanlık ettikleri bir şölene katılır iken betimlenmiş olduğu görülmektedir130. Yine resimlerde, Karun (Charon / Kharon), Vanth ve Tuchulcha isimli cinler (bk. ek 107, 108) başta olmak üzere, ölüler ülkesi mensubu birtakım yaratıklar izlenmektedir131. Baş kahraman olan Karun, Yunanca ismine karşın Etrüsk teolojisinin özgün bir yaratımıdır. Resimlerden anlaşıldığı kadarıyla Karun kurbanını öldürmesi Etrüsk tanrısı form değiştirerek antropomorfik karakter kazanmış ve pantheon’a yeni tanrı katılımları olmuştur. M. Pallottino, a.g.e., p. 159; A. Hus, a.g.e., p. 89, 90. Roma tanrılarının antropomorfik karakteri, Etrüskler’in Roma din ve inanç sistemine bir kalıtıdır. D. R. Dudley, The Civilization of Rome, New York, 1962, p. 22. 126 Etrüksler, ölülerin mezarları yeryüzündeki evlerine benzer şekilde yapılır ise, onların yaşayanları rahatsız etmek için geri dönmeyeceklerine, ayrıca, yer altındaki ölüler ülkesi ile dünya arasında geçişi sağlayan mundus isimli çukurun her yıl belirli bir süreyle açıldığına ve ölülerin buradan çıkıp yaşayanlar arasında uçuşarak kendilerine sunulan ikramları kabul ettiklerine inanmaktaydılar. R. Bloch, a.g.e., 1958, p. 147, 157; O.-W. von Vacano, a.g.e., p. 25. 127 Yunanlılar, sanat eserlerinde ölen kişinin bedeninden havalanan kanatlı küçük bir insan şeklinde betimledikleri ve psyche olarak isimlendirdikleri, bizim ise, ruh şeklinde isimlendirebileceğimiz varlığın yer altındaki ölüler ülkesi tanrısı Hades ve karısı Persephone tarafından kontrol edilen yer altındaki ölüler ülkesine gittiğine inanmaktaydılar. A. Erhat, a.g.e., s. 120; G. Barker ve T. Rasmussen, a.g.e., p. 239. 128 E. Macnamara, a.g.e., 1987, p. 160. MÖ 4. yy.dan itibaren Romalılar karşısında alınmaya başlanılan üst üste mağlubiyetler neticesinde Etrüsk kentlerinin birer birer elden çıkması, böylece, Etruria’da Etrüsk hakimiyetinin inişe geçmesinin yarattığı moral çöküntüsünün beraberinde getirdiği karamsarlık atmosferi ile Etrüsk din ve inanç sistemi üzerindeki Yunan etkisi, Etrüsk teolojisinde meydana gelen değişimin temel nedenleridir. A. Hus, a.g.e., p. 107; J. Wellard, a.g.e., p. 150, 153. 129 M. Eliade, a.g.e., s. 143. 130 G. Dumézil, a.g.e., p. 692. 131 L. Bonfante, a.g.e., p. 267; M. Eliade, a.g.e., s. 143.
77
peşi sıra ölüler ülkesine yaptığı yolculukta ona eşlik eder, ancak, buraya girişte rolü sona erer ve bundan sonra ise, ölüyü zevklerle dolu bir ölüm sonrası var oluş bekler132.
132
M. Eliade, a.g.e., s. 143, 144. Etrüskler’in tanrılara kurban edilen hayvanın kanı sayesinde ruhun tanrısallaşacağına ve ölümlülük halinden kurtulacağına inanmış oldukları bilinmektedir. M. Eliade, a.g.e., s. 144.
78
III.6. Sosyal Hayat Etrüskler’de sosyal hayat üzerine sahip olunan bilgiler, arkeolojinin sunmuş olduğu bulgular ile Yunanlı ve Latin yazarların Eski Çağa ait eserlerinde yer alan Etrüskler’e ilişkin bahislerden edinilmektedir (Bonfante, 1986:232). Etrüskler’in fiziki nitelikleri, arkeolojik (duvar resimleri ve mezar yazıtları yoluyla dış görünüş ve yaş tespiti) ve antropolojik (1- Kafatası ve kemik ölçümü, 2- Modern Toscana halkına ait kan gruplarının değişik modern etnik unsurlara ait kan gruplarıyla karşılaştırılması) araştırmalar ile tespit edilmeye çalışılmıştır. Ancak, antropolojik araştırmalar, Etrüskler’in hangi vücut yapısına [dolichocephal (uzun kafatası), mesocephal (orta kafatası), brachycephal (yuvarlak kafatası)] dahil ve hangi modern etnik kimliğe yakın olduklarına dair bir sonuca ulaşamamıştır. Duvar resimlerinde çok değişik şekillerde
resmedildikleri
izlenmekte
olan
Etrüskler’in
buralardaki
portrelerinden etnik kimlikleri hakkında fikir sahibi olunması da oldukça zordur. Bununla birlikte, Etrüsk kadını ve erkeğinin ortalama 40 yıl ömre, kadının ortalama 1.55 m, erkeğin yine ortalama 1.64 m boy ölçüsüne sahip olduğu belirlenmektedir133 (Macnamara, 1987:171). Etrüskler, toplumsal sınıf yönünden keskin bir şekilde: 1- Efendi, 2- Köle134 olmak üzere, iki kategoriye ayrılmıştır (Scullard, 1979:238). Aristokrat efendiler, siyasi, askeri, kültürel ve ekonomik anlamda hakimiyeti ellerinde tutmuşlar, köleler ise, sanayi ve tarım başta gelmek üzere,
133
Geleceğin bilimi addedilen genetik mühendisliği kullanılmak suretiyle G. Barbujani başkanlığındaki on üç ilim adamı tarafından İtalya’da 2004 yılında yapılan antropolojik araştırmanın eski araştırmalar nazarında daha değer arz ettiği düşünülmektedir. Ayrıca bk. II.1.1 (Doğulu Görüşü). 134 Etrüskler’de köle sınıfı ayrıntılarıyla bilinmemekle birlikte: 1- Lethe ismi verilen ve Roma’daki servus’a (köle) denk geldiği düşünülen, 2- Lautni ismi verilen ve Roma’daki libertus’a (azatlı köle) denk geldiği düşünülen, 3- Etera ismi verilen ve Roma’daki cliens’e (yanaşma) denk geldiği düşünülen üç farklı köle tipinin var olduğu belirlenmektedir. J. Heurgon, a.g.e., p. 62, 70, 72.
79
çeşitli sahalarda çalışmak koşuluyla hayatlarını sürdürme şansına sahip olmuşlardır (Heurgon, 1964:54). Etrüskler’de aile bağı kuvvetli ve de aile hayatı önemli idi (Macnamara, 1987:167). Etrüskçe’deki hısımlık ifade eden sözcükler135 ve arkeolojik buluntulardaki aile tasvirleri136 bu hususa işaret etmektedir (Hus, 1961:162, 163; Heurgon, 1964:74; Massa, 1973:82, 83). Etrüsk ailesi patriarkal aile tipine tabi olmakla birlikte, Etrüsk kadınının törenler, şenlikler, ziyafetler ve spor gösterilerinde kocasının yanında yer alması, toplum içinde oldukça itibar gördüğünün bir göstergesidir ki, S. Tullius’un kral olarak seçilmesinde aktif rol oynayan L. T. Priscus’un eşi Tanaquil örneğinde olduğu üzere, siyasal anlamda da bir gücü bulunmaktaydı137 (Vaughan, 135
tusurthi=evli çift (karı-koca); puia=karı; ati=anne; apa=baba; clan=erkek çocuk; sec=kız çocuk; ruva=erkek kardeş; san=ata; papa=büyük baba; ati nacna=büyük anne; papacs=torun; nefts=erkek yeğen; prumats=büyük erkek yeğen; thuva=sevgili anne, sevgili erkek kardeş. M. Pallottino, a.g.e., p. 277; J. Heurgon, a.g.e., p. 75; http://www.geocities.com/Athens/Crete/4060/etruscan.html 07.12.2004. 136 Anadolu’da MÖ 1. bin yılda Geç Hitit Dönemi’ne ait Maraş mezar stel’leri ile Karkamış relief’lerindeki aile tasvirlerinde, karı-koca, çocuklar arasındaki bağlılık ve sevgi belirgin bir şekilde izlenmektedir. A. M. Darga, Eski Anadolu’da Kadın, İstanbul, 1984, s. 93. 137 Etrüskler’de şahıs isminde baba ismi yanı sıra anne isminin bulunması geleneği [örneğin, Larth Arnthal Plecus clan Ramthasc Apatrual = Arnthal Plecus (baba) ve Ramthasc Apatrual’ın (anne) oğlu Larth], kadına verilen değerin önemli bir göstergesidir. J. Heurgon, a.g.e., p. 76. Morgan ise, bu geleneği kadına karşı bir acımanın ya da yakınlık duygusunun ürünü saymanın yanlış olacağı, gerçekte bunun nedeninin çocuğun babasından yana belirlenebilmesini sağlayacak bir tekeşli ailenin yeterince gelişmemesi ve buna yol açan toplum koşulları olduğu görüşündedir. L. H. Morgan, Eski Toplum, İstanbul, 1998, C 2, s. 87. Etrüskler’in şahıs isminde anne ismini zikretmeleri geleneği, Anadolu’da Lycia’lılarda karşımıza çıkmaktadır. Herodotus şunları yazmaktadır: “…Lycia’lıların bir adetleri vardır ki, başka hiçbir ulusta rastlanmaz, babalarının değil annelerinin ismini alırlar; bir Lycia’lı öbürüne, kimlerdensin, diye sorsa, kendi isminden sonra annesinin ismini ve onun soyadını söyler…” Herodotus:I.173. Ayrıca, Kültepe Çağında (Asur Ticaret Kolonileri Dönemi) (MÖ 1950-1750) Anadolu kadını ile Hitit kraliçesi ve Hitit kadınının sosyal anlamda erkek kadar söz hakkına sahip oldukları görülmektedir. A. M. Darga, a.g.e., s. 8, 9, 14, 15; F. Kınal, a.g.e., s. 150; O. R. Gurney, a.g.e., s. 88. Kültepe Çağında Anadolu kadını, yalnız ev kadını rolüyle yetinmemiş, ticaret hayatında erkek kadar aktif faaliyette bulunmuş, evlilik, boşanma ve veraset işlerinde kocasıyla eşit haklara sahip olmuştur. E. Bilgiç ve başk., Ankara Kültepe Tabletleri 1 (Ankaraner Kültepe-Tafeln), Ankara, 1990, s. 15-17, 19, 20, 31-34, 40, 64, 65, 76, 77, 79, 80, 90, 93-95. Hitit kraliçesi dini törenler ve bayramlarda daima kocasının yanında yer almıştır. Kocası savaşa gittiği zaman ise, ona veya henüz küçük olan oğullarına naiplik, dini tören ve bayramlara başkanlık etmiştir. Kocası ölse dahi kraliçe ünvanını taşımayı sürdürmüştür. M. Ş. Günaltay, Yakın Şark 2 Anadolu-En Eski Çağlardan Ahamenişler İstilasına Kadar, Ankara, 1987, s. 127, 128. Hitit kadını da erkek çocuğu aileden çıkarma veya yeniden kabul etme, evlenecek kız çocuğu için kocasıyla birlikte karar
80
1964:127, 128; Gabriel-Leroux ve Contenau, 1966:88; Säflund, 1993:156). Kadının toplumsal statüsünün aynı olmadığı Yunanlılar138 ve Romalılar139, Etrüskler’deki
durumu
oldukça
yadırgamış
ve
bir
skandal
olarak
değerlendirmişlerdir140 (Bloch, 1958:126). Etrüskler
spora
ve
spor
gösterilerine
oldukça
düşkün
idiler.
Etrüsk kentlerinde at ve araba yarışları, boks, güreş, atletizm gibi çeşitli spor gösterileri düzenlenir, bunlar ahalinin büyük eğlencesini teşkil ederdi (Macnamara,
1987:173,
174).
Ayrıca,
Roma
amphitheatrum’larındaki
gladyatör dövüşleri141 (bk. ek 157) ile Roma circus’larındaki Troia oyunları142 Etrüsk orijinlidir (Grant, 1960:142; Heurgon, 1964:201). verme, kocası ölünce verasetten pay sahibi olma hakkını elinde bulundurmuştur. F. Imparati, Hitit Yasaları, Ankara, 1992, s. 53, 159, 177. 138 Yunanlılar’da kadının sosyal ve siyasi hakları yoktu. Kadın-erkek ilişkilerinde kadın, erkek için: 1- Evli karısı, 2- Hetairai, 3- Pornai olarak mevcuttu. Evli karısı öncelikli olarak evlat doğuran ve bakan anne ile ev işlerini gören kişiydi. Hetairai, yaşamına duygu ve zevk katan, sohbetinden hoşlandığı metresiydi. Pornai ise, kendisi için sadece bir seks objesi olan hayat kadınıydı. Yunanlılar’da kadın-erkek beraberliğinin yanı sıra erkek-erkeğe ilişkilerde vardı ve bir hayli yaygındı. Bir erkek sevgiliye sahip olmak son derece normal bir vakıa idi. Tercih edilen gençlerin yaşları 11-17 arasında değişir ve bu gençlerin ilişki için para almaları ayıp sayılırdı. Erkek-erkeğe ilişki Yunan mitolojisine Zeus-Ganymedes münasebeti olarak yansımıştır. Aristoteles, Socrates, Plato ve III. Alexander (Büyük İskender), kendilerine genç erkek sevgililer edinmiş ünlü Yunanlılar’a örnek olarak gösterilebilinir. Ö. S. Gür, Antik Dünya’da Günlük Yaşam, Antalya, 2005, s. 12, 19-21. 139 Roma’da kadın, kendi pater familias’ının (aile reisi) patria potestas’ından (otoriter güç) çıkıp, kocasının veya kocası aile evladıysa onun pater familias’ının patria potestas’ı altına girdiği ve şahsi servetinin sahipliğini ve de kontrolünü kaybettiği manus’lu (kadın üzerinde kurulan ve uygulanan otoriter güç, kadının şahsi serveti) evlilik yapar ise, aile ve toplum içinde matrona (hanımefendi) olarak fiilen erkek ile eşit görülmüştür. Ö. Karadeniz, a.g.e., s. 164, 165; P. Koschaker, Modern Hususi Hukuka Giriş Olarak-Roma Hususi Hukukunun Ana Hatları, Ankara, 1975, s. 302; H. Blanck, Eski Yunan ve Roma’da Yaşam, İstanbul, 1999, s. 194, 195, 198; M. Villey, a.g.e., s. 25. 140 Yunanlı Theopompus (MÖ 380-?), Etrüsk erkeği ve kadını için oldukça menfi ve müstehcen birtakım tespitlerde bulunmaktadır ki, en hafif şekliyle Etrüsk kadınının her önüne gelen erkekle düşüp kalktığını, kocasının ise, kendi gözünün önünde dahi olsa bu duruma ses çıkarmadığını ve babası belli olmayan çocuklar dünyaya geldiğini yazmaktadır. A. Hus, a.g.e., p. 157, 158. Freeman ise, “Etrüsk duvar resimlerindeki çiftler, Athenae’deki gibi hetairai’leriyle düşüp kalkan erkekler değil, eşleriyle birlikte görülen Etrüskler’dir. Bu, demokratik Athenae’ninkinden ziyade, daha eski bir aristokrat Yunan çağını, Odysseus ile Penelope’nin dünyasını anımsatan bir yaşam tarzıdır. Yunan vazo resimlerinde en açık şekliyle resmedilmiş olan homoseksüelliğin esamisi okunmaz ve Etrüskler’in, Yunan düşüncesini ve adetlerini körü körüne taklit etmek yerine kendi sosyal gereksinimlerine uyarladıkları açıktır.” demektedir. C. Freeman, Mısır, Yunan ve Roma-Antik Akdeniz Uygarlıkları, Ankara, 2005, s. 353. 141 Etrüskler, savaşlarda yitirdikleri kişilerin onuruna düzenledikleri cenaze törenlerinde düşman savaş esirlerini döğüştürerek ölülerin kanına karşılık onların kanını akıtmaktaydılar. Bu yoldan akıtılan kanın ise, ölülerin ruhunu rahatlatacağına inanmaktaydılar. Bu ritüel,
81
Etrüskler sahne oyunlarını severlerdi. Tiyatronun temel öncüleri olan fescennini versus ile satura’nın Etrüskler’e ait olduğu bilinmektedir143. Fescennini versus, kırsal alanlarda yapılan kutlamalarda müzik ve dansın bulunmadığı, dizeler halinde söylenen kısa tiyatro gösterisi, satura ise, sözün, şarkının, müziğin ve dansın bir arada olduğu dramatik fars, yani güldürü amaçlı kısa piyes idi (Sandalcı, 2001:14, 15). Ayrıca,
zar
ile
oynanan
oyunlara
karşıda
ilgi
duymuşlardır.
Arkeolojik kazılarda ele geçen Etrüsk zarları bunun bir delili sayılmaktadır ki, bunların bazısı üstündeki yazılar, 1’den 6’ya kadar olan sayıların Etrüskçe isimlerinin tespit edilmesine vesile olmuştur144 (bk. ek 154) (Vaughan, 1964:110, 111). Etrüskler müzik ve dans ile fazlazıyla haşir neşir olmuşlardır. Duvar resimlerinde çeşitli enstrümanlar (bk. ek 158-166) eşliğinde dans ederken betimlenmiş Etrüsk kadın ve erkekleri bunun bir belirtisidir (Hall, 1996:293-298). Müzik, Etrüskler tarafından yalnızca eğlence amaçlı kullanılmamıştır. Örneğin, avlanır iken ilk önce rahatsız edici bir musiki ile hayvanları
saklandıkları
yerlerden
çıkarmışlar,
ardından
bu
kez
tatlı nağmeler ile adeta oldukları yerde çakılı kalmalarına yol açarak onları kolayca avlamışlar, mayalı hamurun iyi kabarması için hamur teknesinin başında musiki icra etmişlerdir (Bloch, 1958:132). Etrüskler mutfak kültürü konusunda zevk sahibi idiler. Zira, duvar resimlerinde birçok mutfak ve sofra başı sahnesi tasvir edilmiştir. Roma’da gladyatör dövüşlerine dönüşmüştür. H. Malay ve H. Sılay, Antik Devirde Gladyatörler, İstanbul, 1991, s. 7. Roma’da ilk gladyatör döğüşü ise, MÖ 264’de Decimus Iunius Brutus tarafından ölen babasının onuruna düzenlenmiştir. Ticari bir pazar alanı olan Forum Boarium’da gerçekleşen döğüş üç çift köle arasında yapılmıştır. A. Baker, Gladyatör Roma’nın Savaşçı Kölelerinin Gizli Tarihi, Ankara, 2003, s. 12. 142 Troia oyunu, at üzerinde ileri ve geri manevralar yapılmak suretiyle takımlar halinde yapılan bir oyun idi. Bu oyunda, birbirini geçme değil, at binicilerininin yetenekleri önemliydi. S. Saltuk, Antik Çağda Hipodromlar, Circuslar, İstanbul, 2001, s. 56. 143 Satura ve fescennini versus, Etrüskler’in Roma’ya bir mirasıdır. S. Sandalcı, Roma Edebiyatında Satura Türü-Kelimenin Kökeni ve Edebi Gelişimi, İstanbul, 2001, s. 15. 144 1=thu; 2=zal; 3=ci; 4=sa; 5=mach; 6=huth. L. Bonfante, a.g.e., p. 230.
82
Bu sahneler, günlük hayatlarında ziyafetler ve aşçılık sanatının önemli bir yer tuttuğunu göstermektedir. Günde iki defa olmak üzere, uzanarak ya da oturarak, elleriyle altın, gümüş ve bronz tabaklardan yemek yemişler, içecekleri ise, yine altın, gümüş ve bronz kadehlerden içmişler, bu sırada da pek çok hizmetkar kendilerine hizmet etmiştir (Heurgon, 1964:183-193). Tarihi süreç içerisinde, Etrüsk giyim-kuşamı (bk. ek 156) birtakım formasyonlar
geçirmiş
olmasına
rağmen,
konsept
açısından
temel
yapısını muhafaza etmiştir (Bonfante, 1990:8, 9). Buna göre, Etrüsk kadını ve
erkeği,
belde
kemerle
toplanan
tunica145
ile
bunun
üstüne
giyilen dörtgen pelerini146 giyim tarzı olarak tercih etmiştir (Macnamara, 1987:127,130).
Giysilerde
yapım
malzemesi
olarak
ise,
yün
veya
keten ağırlıklı biçimde kullanılmıştır (Bonfante, 1990:16). Ayağa tahta ve bronzdan
yapılmış
sandalet
(bk.
ek
155)
ile
deriden
yapılmış
calcei repandi ismi verilen ucu kıvrık ayakkabı giyilmiş, başa ise, yünden ya da deriden yapılmış tutulus isimli silindirik başlık takılmıştır (Pallottino, 1955:224; Harrel-Courtés, 1964:208; Macnamara, 1987:128). MÖ 5. yy.a değin, kadının omuza bırakılmış bağlı veya örgülü saçlı, erkeğin yine omuza bırakılmış uzun saçlı ve sakallı, bu tarihten itibaren de kadının omuza bırakılmış lüle saçlı, erkeğin kısa saçlı ve sakalsız olduğu görülmektedir. Kadın, ilerleyen zaman zarfında saçını ya baştaki taca düğümlemiş ya da yine baştaki file veya başlık içinde toplamıştır (Pallottino,
1955:224,
225).
Ayrıca,
Etrüsk
kadını
giyim-kuşamını
tamamlamak ve güzel gözükmek maksadıyla kolye, küpe, yüzük, bilezik,
145
Tunica, iki parça kumaştan yapılan, parçalar dikilirken baş ve kollar için üstten ve yanlardan delikler bırakılan, kollu ya da kolsuz olabilen, diz veya diz altına kadar uzanan, belde kemerle toplanan, omuzlara tokalarla tutturulan ve genelde bir üst giysinin altında kullanılan giysi çeşididir. Ana Britannica, C 21, s. 259. 146 Etrüsk erkeği, tebenna ismi verilen pelerini kullanmıştır. A. Hus, a.g.e., p. 161. Roma toga’sı tebenna orijinlidir. J. Heurgon, a.g.e., p. 176.
83
fibula, taç vb. birtakım takılar kullanmıştır147 (Bloch, 1958:130; Heurgon, 1964:180).
147
Hititler’in olağan günlük giysisi, diz boyunda, kolları uzun, genellikle kemersiz giyilen gömlek benzeri bir tunica idi. Hurri gömleği denilen daha uzun ve gösterişli bir çeşitlemesi, bayram kutlamalarında giyilirdi. Renkli işlemeler ya da metal süslerle bezendiği de olur ve bazen aksesuar niteliğinde bir kemer veya kuşakla giyilir idi. Çoğunlukla anıtlarda görülen eteği plili hafif tunica, hareketli askerler için hafif bir askeri donatıydı. Yine anıtlarda rastlanılan kolsuz manto ya da cüppe, tanrılara özgü bir giysiydi ve krallar ile dini törenlerde rahipler tarafından giyilir idi. Ayrıca, kral ve rahiplerin yuvarlak kepleri veya alın bantları vardı. Tanrısallığın simgesi olan sivri külah ise, önemli devlet olaylarında kral tarafından giyilir idi. Kıvrık burunlu ayakkabı ya da çarıklar, çeşitli renklerde yapılmakta ve yine çeşitli biçimlerde süslenmekteydi. Hitit kadınının olağan dış giyimi, vücudu baştan ayağa kadar örten uzun bir pelerin idi. Bunun altında ise, ev ortamında kullanılan daha hafif bir elbise olurdu. Yazılıkaya’daki tanrıçaların plili uzun etekleri, geniş kemerleri ve yüksek şapkaları, esas itibarıyla tanrısal vasıfta görünse de baş rahibe sıfatıyla zaman zaman Hitit kraliçesi tarafından da giyilmiştir. Hitit kadını ve erkeği küpe, yüzük, bilezik ve kolye gibi takılar kullanırdı. Saçlar genellikle uzun olup, ense ve omuzlardan sarkar veya arkadan bağlanır idi. Hitit erkeği traşlıydı. J. G. Macqueen, Hititler ve Hitit Çağında Anadolu, Ankara, 1999, s. 110, 111.
84
III.7. Dil ve Yazı Etrüsk
diline,
yani
Etrüskçe’ye
ilişkin
bilgiler,
temel
olarak,
MÖ 7. yy. ile Milat’ın ilk yılları arasına tarihlenen ve ekseriyeti kısa cümleciklerden meydana gelen belli kalıplarda mezar ve adak yazıtları148 olan yaklaşık 13.000 yazıttan edinilmektedir149 (Pallottino, 1955:267; Macnamara, 1987:185; Barker ve Rasmussen, 2001:94). Bu yazıtlar, az sayıda ve oldukça kısa bilingual yazıt ihtiva etmektedir (Richardson, 1976:214). Bunların en tanınmışı ise, Caere’nin bir limanı olan Pyrgi’de 1964’de ele geçen ve MÖ 5. yy.a tarihlenen, Etrüskçe ile Phoenice dilinde yazılmış altın levhalardır ki, Caere kralı Thefarie Velianas’ın Etrüsk tanrıçası Uni ile bir tutulan Phoenice tanrıçası Astarte’ye yapmış olduğu ithafı içermektedir (bk. ek 172) (Bloch, 1969:83, 84; Bonfante, 1986:220, 222). Ayrıca, J. Krall tarafından 1892’de Zagrep’deki Agram Müzesi’nde MÖ 1. yy.a tarihlenen bir Mısır kadın mumyasına sarılı olarak tespit edilmiş, Liber Linteus (Keten Kitap)150 ismi verilen ve yazıtlar kapsamına dahil edilen 148
Partunus Vel Velthurus Satlnalc Ramthas clan avils lupu XXIIX = Velthurus ve Satlnalc Ramthas’ın oğlu Partunus Vel 28 yaşında öldü; mini mulvanice Mamarce Velchanas = Beni Mamarce Velchanas adadı vb. M. Pallottino, a.g.e., p. 267, 270. 149 Etrüsk yazıtları, Corpus Inscriptionum Italicarum (CII) ve Corpus Inscriptionum Etruscarum’da (CIE) bir araya getirilmiştir. E. T. Tulunay, a.g.e., 2005, s. 13. Etrüsk diline dair edinilen bilgilerin az bir kısmı ise, Yunanlı ve Latin yazarların Eski Çağa ait eserlerinden tespit olunan bazı Etrüskçe sözcükler kaynaklıdır. J. Wellard, a.g.e., p. 171. 150 12 sayfa oluşturacak biçimde bir içe bir dışa katlanmış 340x35 cm boyutunda keten bir bez üstüne yazılı bulunan, her bir satırı 5-7 cm yüksekliğinde harflere sahip 230 satırdan meydana gelen, 1185 sözcük içeren (Tekrar edilen sözcükler göz önüne alınır ise, 530 sözcük ihtiva etmektedir.), yazıldıktan sonra Mısır’a ulaşmış olduğu düşünülen ve MÖ 1. yy.da toplam uzunluğu 13.57 m olan 11 şerit halinde kesilerek mumya sargısı olarak kullanılmış Liber Linteus bilinen en uzun yazıttır. E. H. Richardson, a.g.e., p. 217; E. T. Tulunay, a.g.e., 2005, s. 13. Bu sargılar, aslında, tek bir parçadan meydana gelmekteydi ki, metin, bu parça üzerine sağdan sola doğru giden bir yazıyla kolonlar halinde yerleştirilmişti. Metnin boşlukları, uzun pasajların pek çok kez kelimesi kelimesine tekrar edilmiş olması nedeniyle kısmi olarak tamamlanabilmektedir. Etrüskçe’nin deşifresi için diğer yazıtlardan çok daha fazla bir ilgi uyandırmış olmasına rağmen, sözcük yapısı ve ifade şekli bakımından diğerlerinden oldukça farklılık gösteren Liber Linteus, birleştirici yöntemle yapılan araştırmaların önüne hemen hemen aşılamaz engeller koymaktadır. J. Friedrich, Kayıp Yazılar ve Diller, İstanbul, 2000, s. 190, 191.
85
bir metin mevcuttur (Vaughan, 1964:83; Friedrich, 2000:185). Bu metin, tapım törenlerinin nerede ve ne zaman yapılacağını ve hangi tanrılara neler sunulacağını anlatan bir çeşit dini takvim niteliğindedir (Heurgon, 1964:220-223). Etrüskler, Cumae’de kullanılan ve bir Yunan alfabesi olan Chalcidia alfabesinden türetilmiş yazı sistemini kullanmışlardır151 (bk. ek 167) (Macnamara, 1987:182). Etrüsk yazısı, çoğu zaman sağdan sola152, bazen de soldan sağa veya boustrophedon, yani yazı yönünün her satırda değişmesi şeklinde yazılmıştır (Pallottino, 1955:260; Strong, 1968:133). Bu yazı, gerek harflerin biçimi, gerekse sözcüklerin yazımı açısından devamlı değişim geçirmiştir. Erken döneme ait yazılarda sesli harfler, sessiz harfler arasında yer alırken MÖ 5. yy.dan sonra sözcüklerde iç ses düşmesi olmuştur. Bir başka deyişle, sesli harfler sözcüklerin ortasında değil başlangıcında yer almış, böylelikle sözcükler kısalmıştır. Örneğin, Rasenna sözcüğü Rasna’ya, Aranth sözcüğü Arnth’a dönüşmüştür (Tulunay, 2005:12). Klasik Etrüsk yazısı olarak bilinen son biçimini ise, MÖ 4. yy.da almıştır.
Az sayıdaki uzun yazıtlar arasında öne çıkan birisi de Albegna Vadisi’nde ele geçen ve MÖ 5/4. yy.a tarihlenen, bronzdan yapılmış, yine dini bir takvim vasfına sahip olan, 70 sözcük içeren Magliano Diski’dir (bk. ek 173). L. Bonfante, a.g.e., p. 218, 219. Bu disk, Creta Adası’nda kurulan Minoa Uygarlığı’nda (MÖ 2600-1100) kullanılmış ve henüz deşifre edilememiş Linear A yazısının (MÖ 1600-1450) öncüsü hiyeroglif yazının en önemli örneği kabul edilen, Phaistos Sarayı’nda bulunan, kilden yapılmış, her iki yüzü spiral bir kuşak içinde hiyeroglif işaretler taşıyan, içeriği: 1- Dini bir ilahi, 2- Ordu listesi, 3- Phaistos Sarayı’nın yapımına dair bir kralın konuşması olarak farklı yorumlanmış Phaistos Diski ile karşılaştırılmıştır. S. Alexiou, Minos Uygarlığı, İstanbul, 1991, s. 153-155. Linear B yazısını (MÖ 1450-1200) deşifre eden M. Ventris (1922-1956), bu yazının Etrüskçe ile ilişkisi olduğunu savunmuş, lakin, genç yaşta bir trafik kazası sonucunda ölümü bu görüşünü doğrulamasına, dolayısıyla da Linear B yazısı vasıtasıyla Etrüskçe’yi deşifre etmesine engel teşkil etmiştir. J. Wellard, a.g.e., p. 175. 151 Marsiliana d’Albegna’da ele geçen ve MÖ 7. yy.a tarihlenen, eğitim-öğretim amaçlı kullanıldığı düşünülen, 9x5 cm boyutundaki fil dişi tablet üzerindeki 26 harflik [22 harf Phoenice, 4 harf (Φ, Χ, Ψ, Ω) Yunan orijinli] alfabe, bilinen en eski Etrüsk alfabesi örneğidir (bk. ek 168, 169). J. Heurgon, a.g.e., p. 217; D. E. Strong, The Early Etruscans, London, 1968, p. 129. Bu alfabe, Etrüskler’in alfabeyi İtalya’nın Yunan kolonizasyonu öncesinde Anadolu’da bulundukları zaman Yunanlılar’dan almış oldukları görüşünü beraberinde getirmektedir. H. Harrel-Courtés, a.g.e., p. 211. Roma, Latin alfabesini Etrüskler’den almış olup, Etrüskçe’den Latince’ye belirli sayıda sözcük transferi vuku bulmuştur. R. Bloch, a.g.e., 1960, p. 115, 116. 152
Arnthal’ın oğlu Laris Pumpus. J. Wellard, a.g.e., p. 170.
= Laris Pumpus Arnthal clan =
86
Böylece, 26 harften (MÖ 7. yy.) ve 23 harften (MÖ 5. yy.) oluşan eski biçimler yerlerini, 4 sesli harf ile 16 sessiz harften müteşekkil 20 harflik bir alfabeye bırakmıştır. Başlangıçta sözcükler ayrılmamış ve noktalama işaretleri kullanılmamıştır. MÖ 6. yy.dan itibaren sözcüklerin başını ve sonunu belirtmek, bazı durumlarda da hece ve kısaltmaları göstermek için üst üste konan dört, üç ya da iki noktadan oluşan bir noktalama sistemi benimsenmiştir153 (bk. dipnot 152). Hint-Avrupa dil ailesi mensubu diller gibi yazılmayan ve muhtemelen onlar gibi konuşulmadığı düşünülen, başka dil aileleriyle de akrabalık bağı kurulamayan Etrüskçe, bugüne değin harcanan bütün çabalara ve kaydedilen bazı başarılara karşın, henüz deşifre edilememiştir154 (Bonfante, 1986:215, 229; Friedrich, 2000:184; Mallory, 2002:109). Yazıtların hemen hepsi okunmuş olmakla birlikte, ancak, kimi sözcüklerin filolojik kategorileri belirlenmiş, kimileri ise, anlamlandırılmıştır (Pallottino, 1955:275; Atlan, 1970:8). Örneğin, bazı tanrı, mitolojik kahraman, şahıs, eşya, ay, sayı isimleri; hısımlığı ifade eden bazı sözcükler; bazı ünvanlar, fiiller vd.155 153
Ana Britannica, C 8, s. 354. Etrüskçe’yi deşifre etmeye yönelik: 1- Metinlerde bulunabilecek yaklaşım noktalarından hareket ederek bunların anlamlarına nüfuz etmeyi arayan birleştirici yöntem, 2- Bilinen başka bir dille fonetik akrabalıkları göz önünde bulundurarak dilin yarısına ulaşmayı amaçlayan kökene indirgeyici yöntem kullanılmaktadır. Fakat, her iki yönteme dayalı araştırmalar kesin bir sonuca ulaşamamıştır. J. Friedrich, a.g.e., s. 187. 155 acale=haziran; Achmemrun=Agamemnon; aiser=tanrı; aisera=tanrıça; Alcsentre= III. Alexander; am=olmak; ampile=mayıs; an=o (erkek ve kadın); antha=kartal, poyraz; apa=baba; apcar=abaküs; Aplu=Apollo; ar=yapmak; ars=başka tarafa yöneltmek, uzaklaştırmak; Artames=Diana / Artemis; aska=askos; athre=atrium; ati=anne; ati nacna=büyük anne; avil=yıl; ca=bu; cap=alıp götürmek; capr=nisan; capra=urne; capu=şahin; cealch=30; cecha=ritüel, ritüel gerçekleştirmek; celi=eylül; cesfer=ekim; ci=3; clan=erkek çocuk; cletram=sepet; cup=kase; cver=hediye; ein=onlar, onları, onlara; etera=yanaşma; etnam=ve, ile, -de, -da, aynı zamanda; falatu=gökyüzü; farth=getirmek; frontac=fulgurator; Fufluns=Bacchus / Dionysos; fulumchva=yıldız; hec=koymak, eklemek; Herc=Hercules / Heracles; hermie=ağustos; hinthial=ruh, ayna içindeki hayal; hus=delikanlı; huth=6; ia=o (cansız); ichnac=nasıl; itu=bölmek; lauchume=kral; lautni=azatlı köle; lethe=köle; leu=arslan; lupu=ölmek; mach=5; malstria=ayna; Maris=Mars / Ares; maru=yüksek devlet memuru; mechlum=kavim, On İki Kent Birliği; Menrva=Minerva / Athena; mi=ben; mini=beni, bana; mir=biz; mulch=güzel; mulu=sunu; mulvanice=adamak; mutana=lahit; nefts=erkek yeğen; nes=ölü; nesna=ölülere ait; netsvis=haruspex; nurph=9; papa=büyük baba; papacs=torun; phersu=maske; pruchum=sürahi; prumats=büyük erkek yeğen; puia=karı; purth=yüksek devlet memuru; puth=çeşme; Rasna=Etrüsk, Etruria; ril=ihtiyar; Rumach=Roma’lı; ruva=erkek kardeş; sa=4; sacni=kutsal yer; san=ata; sec= kız çocuk; shar=10; spet=içmek; spur=kent; suplu=flütçü; suthi=mezar; sval=yaşamak; 154
87
(Barker ve Rasmussen, 2001:98, 99). Etrüskçe’nin deşifre edilememiş olmasının temel nedeni ise, dilbilgisi kuralları ve sözcük haznesinin tanımlanmasını temin edecek tarihi veya edebi bir metin ile mevcut olanlardan farklı ve uzun -örneğin, Rosetta yazıtı156 gibi- bir yazıtın henüz ele geçmemiş olmasıdır (Hus, 1961:82; Tulunay, 2005:12, 13).
tam=inşa etmek; tamna=at; tev=göstermek, derece almak; tevarath=izleyici; theuru=boğa; thez=kurban etmek; thu=1; thuv=kaldırmak; tin=gün; Tinia=Iuppiter / Zeus; tivr=ay; truia=labirent; truna=hakimiyet; tular=taş, sınır; tur=vermek; Turan=Venus / Aphrodite; turane=temmuz; Turms=Mercurius / Hermes; tus=oyuk, hücre; tusurthi=evli çift (karı-koca); Uni=Iuno / Hera; usil=Güneş; velitna=mart; vers=ateş; vinum=şarap; zal=2; zathrum=20; zeri=dinsel tören; zic=boyamak, yazmak, oymak; zil=yönetmek; zilath=yüksek devlet memuru vd. M. Pallottino, a.g.e., p. 275-279; H. Harrel-Courtés, a.g.e., p. 210; J. Heurgon, a.g.e., p. 70, 75, 184, 185, 201; L. Bonfante, a.g.e., p. 228-230; J. Friedrich, a.g.e., s. 186; Ç. Dürüşken, a.g.e., 2003, s. 37, 39; http://www.geocities.com/Athens/Crete/4060/etruscan.html 07.12.2004. 156 J.-F. Champollion (1790-1832), bir kısmı Eski Mısır dilinde ve hiyeroglif yazı, diğer bir kısmı Yeni Mısır dilinde ve demotik yazı, son bir kısmı da Yunan dili ve yazısı ile yazılmış, 1799’da Nil Deltası’ndaki Rosetta’da bulunan ve Mısır kralı Ptolemaeus Epiphanes (V. Ptolemaeus) (MÖ 205-180) tarafından MÖ 196’da yayımlanmış bir kararnameyi ihtiva eden Rosetta yazıtı vasıtasıyla Mısır hiyerogliflerini tam olarak deşifre etmeyi başarmıştır. J. Friedrich, a.g.e., s. 34, 36.
88
IV. BÖLÜM ETRÜSK KÜLTÜRÜNÜN ROMA KÜLTÜRÜNE TESİRİ Bilindiği üzere, Batı medeniyetinin temeli Yunan ve Roma kültürleridir. Roma kültürünün ise, şekillenmesinde önemli bir pay sahibi olan, Etrüsk kültürü tarafından aktarılan pek çok kültür unsurunu bünyesinde barındırmakta olduğu tespit edilmektedir157. Bu bağlamda, Etrüsk kültürünün Roma
kültürü üzerine tesiri
ortaya konulursa: Devlet iktidarını kullanabilme, velayet altındaki kişilere emir verebilme ve uygulanması için gerekli tedbirleri alabilme yetkisi şeklinde tarif edilebilecek imperium kavramı,
Roma’ya
Etrüskler’den
geçmiş
olup,
Roma, bu kavramı sadece felsefi anlamda değil, şekil bazında da Etrüskler’den almıştır158. Roma consul’leri bir makam koltuğuna (sella curulis) oturmuş,
kenarlarında
erguvan
renkte
şeritler
bulunan
bir
toga
(toga praetexta) giymiş, dışarıda yürüdükleri zaman ise, birbirine bağlı dallardan mütevellit bir demete sarılı çift ağızlı bir el baltasını (fasces) omuzlarında taşıyan on iki asker (lictores) önlerinden kendilerine refakat etmiştir. Imperium’u sembolize etmekte olan gerek consul’lerin kişisel donanımı,
gerekse
önlerinde
giden
askerler
ve
onların
donanımı,
Etrüsk orijinli geleneğin bir devamıdır159. Roma ordusu üzerindeki patricius’ların tekelini kırarak plebs’lerinde orduya alınmasını temin eden, sınıflara ayırmak suretiyle onun sistemli
157
D. R. Dudley, Roman Society, Harmondsworth, Middlesex, 1991, p. 18. M. Pallottino, a.g.e., p. 143; M. Villey, a.g.e., s. 16. 159 J. Heurgon, a.g.e., p. 44. 158
89
bir ordu olmasını sağlayan ve de ona phalanx düzeninde savaşmayı kazandıran Etrüskler olmuştur160. Roma portre sanatındaki dış görünüşün tam olarak yansıtılmak isteniş
ve
gerçekçiliğe
yöneliş
üslubu,
Etrüskler’in
Roma
sanatına
bir mirasıdır161. Roma mimarisi, yol yapımı ve su taşıma teknikleri ile Tuscania düzeni ve atrium tarzını Etrüskler’e borçludur162. Roma kentindeki Eski Çağın en eski ve en büyük circus’u olan Circus Maximus ile Cloaca Maxima ismini taşıyan kanalizasyon şebekesi Etrüskler tarafından inşa edilmiştir163. Roma kentinde kurulmuş ilk tapınak olan Capitolium’daki Iuppiter Tapınağı;
Iuppiter,
Iuno
ve
Minerva’dan
oluşan
üçlü
tanrı
ideali;
tanrıların antropomorfik karakteri; Etrusca Disciplina ismi verilen Etrüsk gizli öğretileri, Etrüskler’in Roma din ve inanç sistemine armağanlarıdır164. Roma kenti, Etrüsk gizli öğretileri uyarınca kurulmuştur 165. Roma denilince ilk akla gelen imgeler arasında ön sırada yer alan Roma amphitheatrum’larındaki gladyatör dövüşleri Etrüsk orijinlidir
166
Roma circus’larındaki Troia oyunları, Etrüskler’in Roma’ya bir hediyesidir
167
. .
Tiyatro sanatının temel öncüleri olan satura ve fescennini versus, Etrüskler’in
Roma’ya
bir
kalıtıdır168.
Roma
toga’sı,
Etrüsk
erkeği
tarafından kullanılmış tebenna isimli pelerin çıkışlı bir giyim tarzıdır169.
160
H. H. Scullard, a.g.e., p. 222-225. G. Pischel, a.g.e., 1981b, s. 129. 162 A. Boëthius, a.g.e., p. 90, 102; M. Wheeler, a.g.e., s. 142, 143. 163 H. Last, a.g.e., p. 390; S. Saltuk, a.g.e., 2001, s. 21. 164 G. Herbig, a.g.e., p. 537, 538; D. R. Dudley, a.g.e., p. 22; S. Atlan, a.g.e., s. 19; M. Thorpe, Roma Mimarlığı, İstanbul, 2002, s. 47; Ç. Dürüşken, a.g.e., 2003, s. 21. 165 G. Dumézil, a.g.e., p. 661, 662. 166 M. Grant, The World of Rome, New York, 1960, p. 142. 167 J. Heurgon, a.g.e., p. 201. 168 S. Sandalcı, a.g.e., s. 15. 169 J. Heurgon, a.g.e., p. 176. 161
90
Roma diş hekimliğinde uygulanmış köprü yöntemi, Etrüskler tarafından tatbik edilmiş usulün tekrarı mahiyetindedir170. Roma, Latin alfabesini Etrüskler’den almış olup, Etrüskçe’den Latince’ye
belirli
sayıda
sözcük
transferi
gerçekleşmiştir.
Örneğin,
Latince’deki histrio (aktör), subulo (flütçü), atrium (açık merkezi oda, sofa, salon), persona (maske, rol, karakter) vb. sözcükler Etrüskçe kökenlidir171.
170 171
R. Jackson, a.g.e., s. 116. R. Bloch, a.g.e., 1960, p. 115, 116.
91
SONUÇ Etrüskler, Eski Çağda Etruria olarak isimlendirilen, bugün ise, Toscana, Lazio’nun kuzey bölümü ve Umbria’nın batı şeridi kapsamındaki bölgeye denk gelen Orta İtalya’nın batısındaki yerleşim sahasında, MÖ 8. yy. ile MÖ 1. yy. arasında tarih sahnesinde kalmışlardır. Yunanca’da Tyrrhenoi, Tyrsenoi, Pelasgoi, Latince’de Tusci, Etrusci, Tyrrhen, Mısır yazıtlarında Tursha, bugüne değin deşifre edilememiş ve dil aileleriyle de akrabalık bağı kurulamamış Etrüskçe’de ise, Rasenna, Rasna isimleriyle anılan Etrüskler’in kökeni hakkında dört farklı görüş ileri sürülmüş olup, bunlar: Doğulu, Yerlilik, Kuzeyli, Oluşum görüşleridir. Doğulu görüşüne göre, Etrüskler İtalya’ya Anadolu’dan gelmiş olan Anadolu kökenli bir kavimdir. Yerlilik görüşüne göre ise, Etrüskler İtalya’ya hiçbir yerden gelmemiş, çok eski zamanlardan beri İtalya’da yaşamış, İtalya’nın yerlisi olan bir kavimdir. Kuzeyli görüşü Etrüskler’i, İtalya’ya Alp Dağları üzerinden gelmiş olan Hint-Avrupa kökenli bir kavim olarak takdim etmektedir. Son olarak da Oluşum görüşü Etrüskler’i, İtalya’daki yerli ve yabancı tüm etnik unsurların, uzun bir tarihi ve kültürel süreç içerisinde, çeşitli etkilerle de yoğrularak, birbirlerini asimile etmesi sonucu yepyeni bir kimlik kazanmasıyla meydana gelmiş, İtalya’nın yerlisi olan bir kavim şeklinde sunmaktadır. Bu dört görüşün her biri, Etrüskler’in kökeni meselesinin çözümü için yeteneği, kendi içindeki tutarlılık nispeti, diğerlerine karşı pozisyonu açılarından çalışma içerisinde ortaya konulmuştur. Bu bağlamda, Yerlilik ve Kuzeyli görüşlerinin Etrüskler’in kökeni meselesine yanıt verebilmekte yetersiz kalışları ve günümüzde geçerliliklerini büyük ölçüde yitirmeleri; Etrüskler’in asimilasyon neticesinde teşekkül etmiş, yani biyolojik olarak heterojen bir kavim olduklarını ortaya atan Oluşum
92
görüşünün, geleceğin bilimi addedilen genetik mühendisliği kullanılmak suretiyle G. Barbujani başkanlığındaki on üç ilim adamı tarafından İtalya’da 2004 yılında yapılan ve Etrüskler’in genetik olgunlukları modern toplumların seviyesine sahip nitelikte biyolojik olarak homojen bir kavim, genetik açıdan da günümüzde İtalya’da yaşayan İtalyanlar’la değil, Doğu Akdeniz ve Kuzey Afrika bölgesinde yaşayan insanlarla akraba olduklarını kanıtlayan antropolojik araştırma karşısındaki aczi; Doğulu görüşü cephesinden ise, Tyrrhenoi, Tyrsenoi, Pelasgoi, Tusci, Etrusci, Tyrrhen, Tursha, Rasenna, Rasna isimlerinin tarihi ve etimolojik tahlili; Eski Çağa ait birçok konuda tek güvenilir kaynak olarak kabul edilen Herodotus’un Historiai isimli eserinin tarihi önemi ve değerinin her türlü tartışmadan uzak olması; MÖ 13. yy.ın sonları ile MÖ 12. yy.ın başlarında Anadolu’nun iklim şartları üstüne bilgi sahibi olunmasını temin eden dendrokronolojik araştırmaların ve Hitit ile Mısır kaynaklarının Herodotos’un anlatımındaki göçün sebebini doğrulamaları; birçok Eski Çağ yazarının Etrüskler’in kökenine ilişkin Herodotus ile aynı görüşü paylaşması; Lemnos Adası’nda ele geçen yazıta ait saptamalar; Etrüsk kültürü ile Anadolu kültürü arasında mevcut ciddi anlamda pek çok benzerlik, Etrüskler’in Anadolu kökenli bir kavim oldukları sonucuna sevk etmektedir. Etrüskler’in siyasi tarihi ve kültürü konusunda Yunanlı ve Latin yazarlar tarafından kaleme alınmış Eski Çağa ait eserlerden oluşan yazılı kaynaklar ile arkeolojik kazılar sonucunda gün ışığına çıkmış Etrüsk buluntularından oluşan arkeolojik kaynaklardan bilgi sahibi olunmaktadır. Yunanlı ve Latin yazarların eserlerinin Etrüskler’e dair yazılmaması ve bunlarda sadece bahisler oranında yer almaları yanı sıra Etrüskler tarafından yazılmış tarihi veya edebi bir metnin de henüz ele geçmemiş olması nedeniyle yazılı kaynaklar yönünden Etrüsk siyasi tarihi ve kültürünün yeterince ayrıntılandırılması imkan dahiline girmemektedir. Bu durum arkeolojik kaynakların ehemmiyeti ve kıymetini bir kat daha arttırarak, yazılı kaynakların desteklenmesi ve özellikle Etrüsk kültürünün belirli kılınmasında aktif bir rol üstlenmesine vesile olmaktadır. Örneğin, arkeolojik kazılar vasıtasıyla
93
ele geçen yazıtlardaki idari ünvanlar, Etrüsk devlet teşkilatı; silahlar, Etrüsk ordusu; sikkeler, Etrüsk ekonomisi; heykeller ve evler, Etrüsk sanatı ve mimarisi; tapınaklar ve mezarlar, Etrüsk dini ve inanışları; duvar resimleri, Etrüsk sosyal hayatı; yine yazıtlardaki yazılar, Etrüsk dili ve yazısı vb. üzerine bilgi sahibi olunmasını sağlamaktadırlar. Bu bağlamda, ana hatlarıyla Etrüsk siyasi tarihi; devlet teşkilatı, ordu, ekonomi, sanat ve mimari, din ve inanış, sosyal hayat, dil ve yazı şeklinde kategorize edilmek yoluyla da MÖ 2/1. bin yıllarındaki Anadolu, Mısır, Yunan kültürlerine ait bazı kültürel unsurları, MÖ 1. bin yıldaki İtalya’nın yerel kültürlerine ait bazı kültürel unsurları, Etrüskler’in kendi yaratımları olan kültürel unsurları, yani Etrüskler’e özgü kültürel unsurları bünyesinde karıştıran bir kimliğe sahip olduğu belirlenen Etrüsk kültürü, yazılı ve arkeolojik kaynaklardan edinilen bilgiler kapsamında çalışma içerisinde ortaya konulmuştur. Bunlarla birlikte, Etrüskçe’nin deşifre edilmesine de yol açacak tarihi veya edebi metinler ile var olanlardan farklı ve uzun yazıtların ele geçmesi, Etrüsk arkeolojisinin yeni keşiflere imza atması yanı sıra Anadolu arkeolojisi ile eş güdümlü ve mukayeseli çalışmalar yürütmesi, İtalya’da 2004 yılında yapılan antropolojik araştırma vasfında yeni araştırmaların yapılması umut edilmekte olup, böylece Etrüskler’in Anadolu kökenli bir kavim oldukları görüşünün daha da kuvvet kazanacağı, Etrüsk siyasi tarihinin ayrıntılı hale geleceği, Etrüsk kültürüne ait eksik parçaların tamamlanacağı düşünülmektedir. Roma kültüründe mevcut Etrüskler’den intikal etmiş pek çok kültür unsuru, Etrüsk kültürünün Roma kültürü üzerinde bırakmış olduğu takdire şayan tesirin delilleri olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu cümleden olarak, Roma kültürünün Etrüsk kültüründen tespit edilen kültürel kazanımları şunlar olmuştur: Roma, imperium kavramını hem felsefi, hem de şekli olarak Etrüskler’den almıştır. Roma ordusunu sınıflara ayırmak suretiyle
94
onun sistemli bir ordu olmasını sağlayan ve de ona phalanx savaş düzenini kazandıran Etrüskler olmuştur. Roma portre sanatındaki dış görünüşün tam olarak yansıtılmak isteniş ve gerçekçiliğe yöneliş üslubu, Etrüskler’in Roma sanatına bir mirasıdır. Roma mimarisi, yol yapımı ve su taşıma teknikleri ile Tuscania düzeni ve atrium tarzını Etrüskler’e borçludur. Roma kentindeki Eski Çağın en eski ve en büyük circus’u olan Circus Maximus ile Cloaca Maxima ismini taşıyan kanalizasyon şebekesi Etrüskler tarafından inşa edilmiştir. Roma kentinde kurulmuş ilk tapınak olan Capitolium’daki Iuppiter Tapınağı; Iuppiter, Iuno ve Minerva’dan oluşan üçlü tanrı ideali; tanrıların antropomorfik karakteri; Etrusca Disciplina ismi verilen Etrüsk gizli öğretileri, Etrüskler’in Roma din ve inanç sistemine armağanlarıdır. Roma kenti, Etrüsk gizli öğretileri uyarınca kurulmuştur. Roma
amphitheatrum’larındaki
gladyatör
dövüşleri
Etrüsk
orijinlidir.
Roma circus’larındaki Troia oyunları, Etrüskler’in Roma’ya bir hediyesidir. Tiyatro sanatının temel öncüleri olan satura ve fescennini versus, Etrüskler’in Roma’ya bir kalıtıdır. Roma toga’sı, Etrüsk erkeği tarafından kullanılmış tebenna isimli pelerin çıkışlı bir giyim tarzıdır. Roma diş hekimliğinde uygulanmış köprü yöntemi, Etrüskler tarafından tatbik edilmiş usulün tekrarı mahiyetindedir. Roma, Latin alfabesini Etrüskler’den almış olup, Etrüskçe’den Latince’ye belirli sayıda sözcük transferi gerçekleşmiştir.
95
KAYNAKÇA AĞAOĞLU, Ahmet ?
Etrüsk Medeniyeti ve Bunların Roma Medeniyeti Üzerine TesiriTürk Tarihinin Ana Hatları Eserinin Müsveddeleri, Nu. 9, Ankara.
AKARCA, Aşkıdil 1998 Yunan Arkeolojisinin Ana Çizgileri 1-Şehir ve Savunması, Ankara. AKKAYA, Şükrü 1936 Etrüsk Kültürü ve Roma Kültürüne Tesiri-Türk Tarihinin Ana Hatları Eserinin Müsveddeleri, Seri 3, Nu. 4, İstanbul. AKŞİT, Oktay 1985 Roma İmparatorluk Tarihi (MÖ 27-MS 395), İstanbul. AKURGAL, Ekrem 1995 Anadolu Uygarlıkları, İstanbul. ALEXIOU, Stylianos 1991 Minos Uygarlığı, çev. Elif Tül TULUNAY, İstanbul. Ana Britannica 1993 C 7, 8, 21, 22, İstanbul. ATLAN, Sabahat 1970 Roma Tarihinin Ana Hatları-Kısım 1 Cumhuriyet Devri, İstanbul. AYDA, Adile 1974 Etrüskler Türk mü İdi?, Ankara. 1975 “Etrüskler’in Yunanca Adı”, Belleten, C 39, S 155, s. 421-428. 1979 “Etrüskler’le İskitler Arasında Benzerlikler”, 8. Türk Tarih Kongresi, Dizi 9, S 8, s. 287-292, Ankara. 1982 “Pelasglar Kim İdiler?”, Belleten, C 46, S 183, s. 475-486. 1987 Türkler’in İlk Ataları, Ankara. 1992 Etrüskler (Tursakalar) Türk İdiler (İlmi Deliller), Ankara.
96
BAKER, Alan 2003 Gladyatör-Roma’nın Savaşçı Kölelerinin Gizli Tarihi, çev. Serkan GÖKTAŞ, Ankara. BARKER, Graeme ve T. RASMUSSEN 2001 The Etruscans, Oxford. BARROW, Reginald H. 2002 Romalılar, çev. Ender GÜROL, İstanbul. Bateş Sanat Tarihi Ansiklopedisi 1980 C 1, İstanbul. BECKER, M. Joseph 1999 “Etruscan Gold Dental Appliances: Three Newly Discovered Examples”, AJA, Vol. 103, Nu. 1, p. 103-111. BELLİ, Oktay 1982 “Urartular”, Anadolu Uygarlıkları-Görsel Anadolu Tarihi Ansiklopedisi, C 1, s. 139-208, İstanbul. BİLGİÇ, Emin ve başk. 1990 Ankara Kültepe Tabletleri 1 (Ankaraner Kültepe-Tafeln), Ankara. BLANCK, Horst 1999 Eski Yunan ve Roma’da Yaşam, çev. İslam TANRIKUT, İstanbul. BLOCH, Raymond 1958 The Etruscans, London. 1960 The Origins of Rome, New York. 1969 The Ancient Civilization of the Etruscans, New York. BLUNT, A. W. F. 1984 Batı Uygarlığının Temelleri, çev. Müzehher ERİM, İstanbul. BOËTHIUS, Axel 1987 Etruscan and Early Roman Architecture, Harmondsworth, Middlesex.
97
BONFANTE, Larissa (ed.) 1986 Etruscan-Life and Afterlife-A Handbook of Etruscan Studies, Detroit, Michigan. BONFANTE, Larissa 1990 Etruscan Dress, Baltimore, Maryland. BRANDENSTEIN, Wilhelm 1943a “Etrüsk Meselesinin Şimdiki Durumu”, 2. Türk Tarih Kongresi, Seri 9, Nu. 2, s. 211-219, İstanbul. 1943b “Limni’de Bulunan Kitabe-Etrüskler’in Anadolu’dan Neşet Ettiklerine Dair Dil Bakımından En Ehemmiyetli Delil”, 2. Türk Tarih Kongresi, Seri 9, Nu. 2, s. 1044-1051, İstanbul. BRENDEL, Otto J. 1978 Etruscan Art, Harmondsworth, Middlesex. BRYCE, Trevor 2003 Hitit Dünyasında Yaşam ve Toplum, çev. Müfit GÜNAY, Ankara. CAMPBELL, Joseph 1995 Batı Mitolojisi-Tanrının Maskeleri, çev. Kudret EMİROĞLU, İstanbul. CHALLAYE, Felicien 1998 Dinler Tarihi, çev. Samih TİRYAKİOĞLU, İstanbul. CHILDE, Gordon 1995 Tarihte Neler Oldu, çev. Mete TUNÇAY ve Alaeddin ŞENEL, İstanbul. CLES-REDEN, Sibylle von 1955 The Buried People-A Study of the Etruscan World, New York. CONTI, Flavio 1982 Eski Yunan Sanatını Tanıyalım, çev. Solmaz TURUNÇ, İstanbul. CORNELL, Tim ve J. MATTHEWS 1988 Roma Dünyası-İletişim Atlaslı Büyük Uygarlıklar Ansiklopedisi, çev. Şadan KARADENİZ, C 5, İstanbul.
98
DARGA, A. Muhibbe 1984 Eski Anadolu’da Kadın, İstanbul. DEMİRCİOĞLU, Halil 1987 Roma Tarihi-C 1 Cumhuriyet-Kısım 1 Menşelerden Akdeniz Havzasında Hakimiyet Kurulmasına Kadar, Ankara. DEMİRİŞ, Bedia 1998 Roma’nın Yurtsever Tarihçisi Titus Livius, İstanbul. DENNIS, George 1985 The Cities and Cemeteries of Etruria, ed. Pamela HEMPHILL, Princeton, New Jersey. DIAKOV, V. ve S. KOVALEV 1987 İlk Çağ Tarihi-Uzakdoğu, Ortadoğu, Eski Yunan, çev. Özdemir İNCE, C 1, Ankara. DİNÇOL, A. Murat 1982 “Hititler”, Anadolu Uygarlıkları-Görsel Anadolu Tarihi Ansiklopedisi, C 1, s. 17-120, İstanbul. DONUK, Abdülkadir 1988 Eski Türk Devletlerinde İdari-Askeri Ünvan ve Terimler, İstanbul. DUDLEY, Donald R. 1962 The Civilization of Rome, New York. 1991 Roman Society, Harmondsworth, Middlesex. DUMÉZIL, Georges 1996 Archaic Roman Religion-With an Appendix on the Religion of the Etruscans, Vol. 2, Baltimore, Maryland. DURMUŞ, İlhami 1993 İskitler (Sakalar), Ankara. DÜRÜŞKEN, Çiğdem 2000 Antik Çağda Yaşamın ve Ölümün Bilinmezine YolculukRoma’nın Gizem Dinleri, İstanbul. 2003 Roma Dini, İstanbul.
99
ECKARDT, Emanuel 2005 “Ölüm Oyununda Şan, Şöhret ve Felaket”, National Geographic, Nu. 56, s. 128-153. ELIADE, Mircea 2003 Dinsel İnançlar ve Düşünceler Tarihi-Gotama Budha’dan Hristiyanlığın Doğuşuna, çev. Ali BERKTAY, C 2, İstanbul. ERHAT, Azra 1997 Mitoloji Sözlüğü, İstanbul. ERKAN, A. Osman 2001 “Atlantis Efsanesi ve Kafkasya İlişkisi”, Nart, S 27, s. 40-44. EROL, Aydil 1992 Şarkılarla Şiirlerle Türkülerle ve Tarihi Örneklerle Adlarımız, Ankara. ERSÖZ, S. Berndt 2006 “Kaya Anıtları-Matar’ın Tapınakları”, Arkeo Atlas, S 5, s. 35-39. ERZEN, Afif 1992 Doğu Anadolu ve Urartular, Ankara. FREEMAN, Charles 2005 Mısır, Yunan ve Roma-Antik Akdeniz Uygarlıkları, çev. Suat Kemal ANGI, Ankara. FRIEDELL, Egon 1999 Antik Yunan’ın Kültür Tarihi-Hristiyanlık Öncesi Yaşam ve Efsane, çev. Necati AÇA, Ankara. FRIEDRICH, Johannes 2000 Kayıp Yazılar ve Diller, çev. Recai TEKOĞLU, İstanbul. FURNEAUX, Rupert 1982 Kayıp Uygarlıklar, çev. Gönül SUVEREN, İstanbul. GABRIEL-LEROUX, J. ve G. CONTENAU 1966 Eski Akdeniz ve Yakın-Doğu Uygarlıkları, çev. Nihal ÖNOL, İstanbul. GOFF, Clare 1979 Arkeoloji, çev. Nejat EBCİOĞLU, İstanbul.
100
GORE, Rick 1988 “The Eternal Etruscans”, National Geographic, Vol. 173, Nu. 6, p. 696-749. GRANT, Michael 1960 The World of Rome, New York. 1980 The Etruscans, New York. GURNEY, O. Robert 2001 Hititler, çev. Pınar ARPAÇAY, Ankara. GÜNALTAY, M. Şemseddin 1987 Yakın Şark 2 Anadolu-En Eski Çağlardan Ahamenişler İstilasına Kadar, Ankara. GÜR, Ö. Selçuk 2005 Antik Dünyada Günlük Yaşam, Antalya. HALICARNASSUS DIONYSIUS 1990 The Roman Antiquities, Books 1, 2, transl. Earnest CARY, London. HALL, J. Franklin (ed.) 1996 Etruscan Italy-Etruscan Influences on the Civilizations of Italy from Antiquity to the Modern Era, Provo, Utah. HAMILTON, Edith 1997 Mitologya (Mythology), çev. Ülkü TAMER, İstanbul. HAMPTON, Christopher 1970 The Etruscan Survival, Garden City, New York. HARREL-COURTÉS, Henry 1964 Etruscan Italy, New York. HENCKEN, Hugh 1968 Tarquinia and Etruscan Origins, London. HENSE ve LEONARD 1953 Hellen-Latin Eski Çağ Bilgisi, çev. Suad Y. BAYDUR, Demet 2, İstanbul.
101
HERBIG, G. 1912 “Etruscan Religion”, Encyclopaedia of Religion and Ethics, Vol. 5, p. 532-540, New York. HERODOTUS 1991 Herodot Tarihi, 1-9. Kitaplar, çev. Müntekim ÖKMEN, İstanbul. HEURGON, Jacques 1964 Daily Life of the Etruscans, New York. http://www.geocities.com/Athens/Crete/4060/etruscan.html 07.12.2004 http://www.mysteriousetruscans.com/religion.html 07.12.2004 http://www.mysteriousetruscans.com/history2.html 08.12.2004 http://www.mysteriousetruscans.com/lifestyle.html 08.12.2004 http://www.mysteriousetruscans.com/cities.html 08.12.2004 http://www.mysteriousetruscans.com/eng.html 13.12.2004 http://www.mysteriousetruscans.com/tombs.html 13.12.2004 HUS, Alain 1961 The Etruscans, New York. IFRAH, Georges 1998 Rakamların Evrensel Tarihi-Akdeniz Kıyılarında Hesap, çev. Kurtuluş DİNÇER, C 3, Ankara. IMPARATI, Fiorella 1992 Hitit Yasaları, çev. Erendiz ÖZBAYOĞLU, Ankara. JACKSON, Ralph 1999 Roma İmparatorluğu’nda Doktorlar ve Hastalıklar, çev. Şenol MUMCU, İstanbul. JACOPI, G. 1943 “Etrüsk Meselesi ve Bunun Şarktaki Vaziyeti”, 2. Türk Tarih Kongresi, Seri 9, Nu. 2, s. 1051-1062, İstanbul. KABAAĞAÇ, Sinan ve E. ALOVA 1995 Latince-Türkçe Sözlük, İstanbul.
102
KAFESOĞLU, İbrahim 1987 Türk Bozkır Kültürü, Ankara. 1997 Türk Milli Kültürü, İstanbul. KARADENİZ, Özcan 1974 Roma Hukuku-Tarihi Giriş, Kaynaklar, Genel Kavramlar, Şahsın Hukuku, Hakların Korunması, Ankara. KARWIESE, Stefan 1995 Antik Nümizmatiğe Giriş, İstanbul. KAYA, Mehmet 2002 Mitolojik Türk Kültürü Üzerine Çelişkiler, İstanbul. KINAL, Füruzan 1987 Eski Anadolu Tarihi, Ankara. KOSCHAKER, Paul 1975 Modern Hususi Hukuka Giriş Olarak-Roma Hususi Hukukunun Ana Hatları, Kitabı Yeniden Elden Geçiren Kudret AYİTER, Ankara. LAST, Hugh 1964 “The Kings of Rome”, CAH, Vol. 7, p. 370-406, Cambridge. LLOYD, Seton 2000 Türkiye’nin Tarihi-Bir Gezginin Gözüyle Anadolu Uygarlıkları, çev. Ender VARİNLİOĞLU, Ankara. MACNAMARA, Ellen 1987 Everyday Life of the Etruscans, New York. 1990 The Etruscans, London. MACQUEEN, J. G. 1999 Hititler ve Hitit Çağında Anadolu, çev. Esra DAVUTOĞLU, Ankara. MALAY, H. ve H. SILAY 1991 Antik Devirde Gladyatörler, İstanbul. MALLORY, James P. 2002 Hint-Avrupalılar’ın İzinde-Dil, Arkeoloji ve Mit, çev. Müfit GÜNAY, Ankara.
103
MANSEL, A. Müfid 1984 Ege ve Yunan Tarihi, Ankara. MARCUS VITRUVIUS POLLIO 2005 Mimarlık Üzerine On Kitap, 1-10. Kitaplar, çev. Suna GÜVEN, İstanbul. MASSA, Aldo 1973 The World of the Etruscans, New York. MCLNTOSH, Jane 2000 Arkeoloji, çev. Yaprak ERAN, Ankara. MEMİŞ, Ekrem 1995 Eski Çağ Türkiye Tarihi, Konya. 2002 Eski Çağda Türkler, Konya. 2005 Troya ve Troyalılar, Konya. MEYDAN, Sinan 2006 Son Truvalılar-Truvalılar, Türkler ve Atatürk, İstanbul. MİRŞAN, Kazım 1998 Etrüskler-Tarihleri, Yazıları ve Dilleri-Yazıtlara Dayalı Bilgiler ile Şimdiye Kadar Bilinenlerin Karşılaştırılması, Bodrum. MORGAN, L. Henry 1998 Eski Toplum, çev. Ünsal OSKAY, C 2, İstanbul. MOSCATI, Sabatino 2004 Fenikeliler, çev. Sinem GÜL, Ankara. OWENS, E. J. 2000 Yunan ve Roma Dünyasında Kent, çev. Cana BİLSEL, İstanbul. ÖGEL, Bahaeddin 2001 Dünden Bugüne Türk Kültürünün Gelişme Çağları, İstanbul. ÖĞÜN, Baki 1967 “Urartu Araştırmalarının Anadolu, Yunanistan ve Etrüsk Tarihi ve Arkeolojisi Bakımından Önemi”, 6. Türk Tarih Kongresi, Seri 9, Nu. 6, s. 65-71, Ankara. ÖZÇELİK, Nazmi 2004 İlk Çağ Tarihi ve Uygarlığı, Ankara.
104
ÖZER, Y. Ziya 1987 Mısır Tarihi, Ankara. ÖZGEN, İlknur 2006 “Lydia’nın Kutsal Emanetleri”, Arkeo Atlas, S 5, s. 124-135. ÖZTUNA, Yılmaz 1990 Devletler ve Hanedanlar-İlk Çağ ve Asya-Afrika Devletleri, C 3, Ankara. PALLOTTINO, Massimo 1955 The Etruscans, Harmondsworth, Middlesex. PATTERSON, Gordon M. 1992 The Essentials of Ancient History-4500 B.C. to 500 A.D. the Emergence of Western Civilization, Piscataway, New Jersey. PISCHEL, Gina 1981a “Etrüsk Sanatı”, Sanat Tarihi Ansiklopedisi-Görsel Güzel Sanatlar Ansiklopedisi, C 1, s. 110-121, İstanbul. 1981b “Roma Sanatı”, Sanat Tarihi Ansiklopedisi-Görsel Güzel Sanatlar Ansiklopedisi, C 1, s. 122-141, İstanbul. PUBLIUS GAIUS CORNELIUS TACITUS 1996 The Annals of Imperial Rome, Books 1-6 / 11-16, transl. Michael GRANT, Harmondsworth, Middlesex. PUBLIUS VERGILIUS MARO 1995 Aeneas, 1-12. Kitaplar, çev. İsmet Zeki EYUBOĞLU, İstanbul. RADICE, Betty 1973 Who’s Who in the Ancient World-A Handbook to the Survivors of the Greek and Roman Classics, Harmondsworth, Middlesex. RAMSAY, William M. 1960 Anadolu’nun Tarihi Coğrafyası, çev. Mihri PEKTAŞ, İstanbul. RICH, John ve A. WALLACE-HADRILL (ed.) 2000 Antik Dünyada Kırsal ve Kent, çev. Lale ÖZGENEL, İstanbul. RICHARDSON, E. Hill 1976 The Etruscans-Their Art and Civilization, Chicago.
105
RICHTER, G. M. A. 1966 The Furniture of the Greeks, Etruscans and Romans, London. ROOSEVELT, Christopher H. 2006 “Anıtsal Mezarlık-Bintepeler”, Arkeo Atlas, S 5, s. 116-123. SÄFLUND, Gösta 1993 Etruscan Imagery-Symbol and Meaning, Surte. SALTUK, Secda 1993 Arkeoloji Sözlüğü, İstanbul. 2001 Antik Çağda Hipodromlar, Circuslar, İstanbul. SANDALCI, Sema 2001 Roma Edebiyatında Satura Türü-Kelimenin Kökeni ve Edebi Gelişimi, İstanbul. SARIGÖLLÜ, Ayşe 1973 Roma Edebiyatında Destan, Ankara. SCARRE, Chris 1995 The Penguin Historical Atlas of Ancient Rome, Harmondsworth, Middlesex. SCULLARD, H. H. 1979 The Etruscan Cities and Rome, Ithaca, New York. SERTKAYA, O. Fikri 2006 “Etrüskçe Bilimsel Olarak Çözümlendi mi?”, Bilim ve Ütopya, S 141, s. 58-62. SEVİN, Veli 1982a “Frygler”, Anadolu Uygarlıkları-Görsel Anadolu Tarihi Ansiklopedisi, C 2, s. 247-274, İstanbul. 1982b “Lydialılar”, Anadolu Uygarlıkları-Görsel Anadolu Tarihi Ansiklopedisi, C 2, s. 275-308, İstanbul. 1999 Anadolu Arkeolojisi-Başlangıçtan Persler’e Kadar, İstanbul. SILVERBERG, Robert 1966 Empires in the Dust-Ancient Civilizations Brought to Light, Philadelphia, Pennsylvania.
106
SİNANOĞLU, N. Haşim 1999 Grek ve Romen Mitolojisi, İstanbul. SPIVEY, Nigel J. 1997 Etruscan Art, London. SPIVEY, Nigel J. ve S. STODDART 1990 Etruscan Italy, London. STACCIOLI, Romolo A. 1985 Etrüsk Sanatını Tanıyalım, çev. Ceyhun ÇALIKLAR, İstanbul. STRABO 1988 The Geography of Strabo, Books 3-5, transl. Horace Leonard JONES, London. 1993 Antik Anadolu Coğrafyası (Geographika: XII, XIII, XIV), 12-14. Kitaplar, çev. Adnan PEKMAN, İstanbul. STRONG, Donald E. 1968 The Early Etruscans, London. TARCAN, Haluk 1998 Ön-Türk Tarihi, İstanbul. 2004 Tarihin Başladığı Ön-Türk Uygarlığı-Resmi Tarihin Çöküşü, İstanbul. 2006a Kökenindeki Ön-Türk Kültürünü Bilmeyen Avrupa Birliği, İstanbul. 2006b Evrensel Uygarlıkların Köken Kültürü-Ön-Türk Uygarlığı, 1A, İstanbul. 2006c Evrensel Uygarlıkların Köken Kültürü-Ön-Türk Uygarlığı, 1B, İstanbul. TEXIER, Charles 2002 Küçük Asya-Coğrafyası, Tarihi ve Arkeolojisi, çev. Ali SUAT, Latin Harflerine Aktaran K. Yaşar KOPRAMAN, sdl. Musa YILDIZ, C 2, Ankara. THORPE, Martin 2002 Roma Mimarlığı, çev. Rıfat AKBULUT, İstanbul.
107
TITUS LIVIUS 1992 Roma Tarihi-Şehrin Kuruluşundan İtibaren (Ab Urbe Condita), 1. Kitap, çev. Sabahat ŞENBARK, İstanbul. 1999 Roma Tarihi-Şehrin Kuruluşundan İtibaren (Ab Urbe Condita), 5-10. Kitaplar, çev. Sabahat ŞENBARK, İstanbul. TOMLINSON, R. A. 2003 Yunan Mimarlığı, çev. Rıfat AKBULUT, İstanbul. TULUNAY, E. Tül 1992 Etrüsk Sanatı, İstanbul. 1997 “Etrüsk Mimarlığı ve Sanatı”, Eczacıbaşı Sanat Ansiklopedisi, C 1, s. 561-567, İstanbul. 2005 “Antik Çağda İtalya’da Yaşamış Doğu Kökenli Bir HalkEtrüskler”, Bilim ve Ütopya, S 138, s. 9-18. TURANİ, Adnan 1992 Dünya Sanat Tarihi, İstanbul. Türk Ansiklopedisi 1968 C 15, Ankara. TÜRKKAN, R. Oğuz 1998 “Etrüskler... Onlar da mı Türk?”, Orkun, S 6, s. 16,17. 2002 “Türk Tarih Tezleri”, Türkler, C 1, s. 409-423, Ankara. Türk Tarihinin Ana Hatları-Kemalist Yönetimin Resmi Tarih Tezi 1999 İstanbul. UMAR, Bilge 1999 İlk Çağda Türkiye Halkı, İstanbul. ÜNAL, Ahmet 2004 “Hititler’de Fal”, Arkeo Atlas, S 3, s. 45. VACANO, Otto-Wilhelm von 1960 The Etruscans in the Ancient World, New York. VAUGHAN, A. Carr 1964 Those Mysterious Etruscans, Garden City, New York. VERCOUTTER, Jean 1994 Eski Mısır, çev. Emine SU, İstanbul.
108
VERNESI, Cristiano ve başk. 2004 “The Etruscans: A Population-Genetic Study”, AJHG, Vol. 74, Nu. 4, p. 694-704. VILLEY, Michel 2000 Roma Hukuku Güncelliği, çev. Bülent TAHİROĞLU, İstanbul. WAINWRIGHT, G. A. 1959 “The Teresh, the Etruscans and Asia Minor”, AS, Vol. 9, p. 197-213. WARD, Lorne H. 1990 “Roman Population, Territory, Tribe, City and Army Size from the Republic’s Founding to the Veientane War, 509 B.C.-400 B.C.”, AJP, Vol. 111, Nu. 1, p. 5-39. WELLARD, James 1973 The Search for the Etruscans, New York. WHEELER, Mortimer 2004 Roma Sanatı ve Mimarlığı, çev. Zeynep KOÇEL ERDEM, İstanbul. WOLSTENHOLME, G. E. W. ve C. M. O’CONNOR (ed.) 1959 CIBA Foundation Symposium on Medical Biology and Etruscan Origins, Boston. WYCHERLEY, R. E. 1993 Antik Çağda Kentler Nasıl Kuruldu?, çev. Nur NİRVEN ve Nezih BAŞGELEN, İstanbul. YALAMANOĞLU, Serhat 2005 “Etrüskler Nereden Geldiler?”, Popüler Tarih, S 53, s. 18-23.
109
EKLER LİSTESİ Ek 1 Etrüsk tarihi ve kültürü kronolojisi. (Bloch, 1969:185-189) Ek 2 Etruria. (Bonfante, 1986:xx) Ek 3 Etrüsk kentleri ve sınırları. (Bonfante, 1986:xxi) Ek 4 On İki Kent Birliği (Etrüsk Otonom Kent Devletleri Konfederasyonu). (http://www.mysteriousetruscans.com/cities.html 08.12.2004) Ek 5 Asker. Terra-Cotta, MÖ 5. yy. (Bateş Sanat Tarihi Ansiklopedisi, 1980:32) Ek 6 Askerler. Bronz, MÖ 5. yy. (Wellard, 1973:207) Ek 7 Askerler, cista kulpu. Bronz, MÖ 4. yy. (Wellard, 1973:124) Ek 8 Askerler, şamdan üzerinde figür. Bronz, MÖ 5. yy. (Brendel, 1978:300) Ek 9 Asker, Falerii’deki Mercury Tapınağı’nda akroter. Terra-Cotta, MÖ 5. yy. (Cles-Reden, 1955: levha 70) Ek 10 Askerler, savaş arabası üzerinde relief. Bronz, MÖ 6. yy. (Cles- Reden, 1955: levha 46) Ek 11 Asker, savaş arabası üzerinde relief. Bronz, MÖ 6. yy. (Wellard, 1973:41) Ek 12 Savaş arabası. Bronz, MÖ 6. yy. (Heurgon, 1964: levha14) Ek 13 Etrüsk askeri teçhizatları ve gelişimleri. (Spivey ve Stoddart, 1990:132) Ek 14 Kılıç. Bronz, MÖ 11/10. yy. (Hencken, 1968: levha 50) Ek 15 Kılıç. Bronz. (Hencken, 1968: levha 53) Ek 16 Balta. Demir, MÖ 6. yy. (Pallottino, 1955: levha 32) Ek 17 Mızrak ucu. Bronz. (Hencken, 1968: levha 51) Ek 18 Miğfer. Bronz, MÖ 8. yy. (Wellard, 1973:119) Ek 19 Miğfer. Bronz, MÖ 5. yy. (Macnamara, 1990:41) Ek 20 Miğfer. Bronz, MÖ 7. yy. (Wellard, 1973:119) Ek 21 Miğfer. Bronz, MÖ 6. yy. (Gore, 1988:731) Ek 22 Zırhtan bir parça. Bronz, MÖ 6. yy. (Spivey, 1997:75) Ek 23 Zırh. Bronz. (Wellard, 1973:119)
110
Ek 24 Akdeniz dünyasında ticaret (MÖ 535). (Gore, 1988:710) Ek 25 Sikke (stater). Altın, MÖ 3. yy. (Bonfante, 1986:207) Ek 26 Sikke (drachma). Gümüş, MÖ 3. yy. (Bonfante, 1986:210) Ek 27 Sikke (sextans). Bronz, MÖ 3. yy. (Bonfante, 1986:211) Ek 28 Çiftçi. Bronz, MÖ 4. yy. (http://www.mysteriousetruscans.com/eng.html 13.12.2004) Ek 29 Adak için kullanılan yük arabası modeli. Bronz, MÖ 3. yy. (Bloch, 1969:22) Ek 30 Bazı Etrüsk tarım aletleri, çapalar, kazmalar (yukarı); boyunduruk, orak (aşağı). (Barker ve Rasmussen, 2001:189) Ek 31 Tarak. Altın, MÖ 7. yy. (Bloch, 1969:75) Ek 32 Fibula. Altın, MÖ 7. yy. (Massa, 1973:71) Ek 33 Fibula. Altın, MÖ 7. yy. (Spivey, 1997:41) Ek 34 Kolye. Altın, MÖ 4. yy. (Wellard, 1973:60) Ek 35 Bilezik. Altın, MÖ 7. yy. (Spivey, 1997:48) Ek 36 Küpe. Altın, MÖ 5. yy. (Massa, 1973:110) Ek 37 Şarap kadehi. Altın, MÖ 7. yy. (Wellard, 1973:164) Ek 38 Ayna, haruspex karaciğer ritüelini gerçekleştirmekte. Bronz, MÖ 4. yy. (Vacano, 1960: levha 1) Ek 39 Ayna çizimi, haruspex karaciğer ritüelini gerçekleştirmekte. Bronz, MÖ 3. yy. (Barker ve Rasmussen, 2001:230) Ek 40 Ayna çizimi, Apollo (sol); Iuppiter (orta); Cadmus (sağ). Bronz, MÖ 4. yy. (Wellard, 1973:143) Ek 41 Ayna çizimi, Iuno Hercules’i emzirmekte. Bronz, MÖ 3. yy. (Säflund, 1993:142) Ek 42 Ayna çizimi, Minerva (sol); Hercules (sağ). Bronz. (Wellard, 1973:142) Ek 43 Chimaera. Bronz, MÖ 5. yy. (Scarre, 1995:12) Ek 44 Lupa Capitolina (Remus ve Romulus heykelleri 1471-1510’da sonradan eklenmiştir.). Bronz, MÖ 5. yy. (Brendel, 1978:251; Scarre, 1995:20) Ek 45 Apollo. Terra-Cotta, MÖ 6. yy. (Spivey, 1997:64) Ek 46 Todi’li Mars. Bronz, MÖ 4. yy. (Bloch, 1958: levha 53)
111
Ek 47 Orator (Aulus Metellus). Bronz, MÖ 1. yy. (Spivey, 1997:175) Ek 48 Çocuk. Bronz, MÖ 2. yy. (Bloch, 1958: levha 58) Ek 49 Genç kız başı. Terra-Cotta, MÖ 1. yy. (Tulunay, 1992:106) Ek 50 Genç adam başı. Bronz, MÖ 3/1. yy. (Tulunay, 1992:122) Ek 51 Adam başı. Terra-Cotta, Helenistik Dönem. (Bloch, 1969:52) Ek 52 Başlar. Terra-Cotta, MÖ 2. yy. (Spivey, 1997:178) Ek 53 Kadın. Terra-Cotta, MÖ 6. yy. (Hampton, 1970: levha 18) Ek 54 Pyrgi A Tapınağı’nda levha. Terra-Cotta, MÖ 5. yy. (Brendel, 1978:234) Ek 55 Pyrgi A Tapınağı’ndaki levhanın çizimi. (Brendel, 1978:235) Ek 56 Kanatlı atlar, Tarquinii’deki Ara della Regina Tapınağı’nda levha. Terra-Cotta, MÖ 4. yy. (Wellard, 1973:208) Ek 57 Gorgo başı şeklinde antefixus, Veii’deki Portonaccio Tapınağı’nda dam figürü. Terra-Cotta, MÖ 6. yy. (Bloch, 1969:53) Ek 58 Centaurus. Tüf taşı, MÖ 6. yy. (Spivey, 1997:123) Ek 59 Sfenx. Terra-Cotta, MÖ 6. yy. (Spivey, 1997:139) Ek 60 Deniz canavarına binmiş çocuk. Tüf taşı, MÖ 6. yy. (Spivey, 1997:122) Ek 61 Kadın. Taş, MÖ 7. yy. (Brendel, 1978:92) Ek 62 Sfenx. Taş, MÖ 5. yy. (Bloch, 1958: levha 36) Ek 63 Arslan. Bronz, MÖ 6. yy. (Bloch, 1958: levha 34) Ek 64 Kuş. Bronz, MÖ 3/2. yy. (Wellard, 1973:184) Ek 65 Keçi, vazo kulpu. Bronz, MÖ 5. yy. (Bloch, 1958: levha 35) Ek 66 Askos. Impasto, MÖ 8. yy. (Spivey, 1997:36) Ek 67 Guttus. Bucchero, MÖ 7. yy. (Wellard, 1973:184) Ek 68 Oinokhoe. Bucchero, MÖ 7. yy. (Bloch, 1969:152) Ek 69 Amphora. Bucchero, MÖ 6. yy. (Bloch, 1969:165) Ek 70 Mürekkep kabı. Bucchero, MÖ 7. yy. (Bonfante, 1986:269) Ek 71 Kase. MÖ 5. yy. (Spivey, 1997:85) Ek 72 Hydria. MÖ 6. yy. (Spivey, 1997:73) Ek 73 Amphora. MÖ 6. yy. (Brendel, 1978:155) Ek 74 Vazo. MÖ 4. yy. (Brendel, 1978:346) Ek 75 Kelebe. MÖ 4. yy. (Staccioli, 1985:60)
112
Ek 76 Vazo. MÖ 4. yy. (Staccioli, 1985:61) Ek 77 Vazo. (Massa, 1973:127) Ek 78 Kazan. Bronz, MÖ 7. yy. (Spivey, 1997:42) Ek 79 Kase. Bucchero, MÖ 6. yy. (Spivey, 1997:38) Ek 80 Kase. Bucchero, MÖ 6. yy. (Spivey, 1997:37) Ek 81 Kase. Bucchero, MÖ 6. yy. (Bloch, 1969:154) Ek 82 Ficoroni cista’sı. Bronz, MÖ 4. yy. (Wellard, 1973:108) Ek 83 Üç ayaklı sehpa. Bronz, MÖ 6. yy. (Bloch, 1969:25) Ek 84 Tütsü kabı. Bronz, MÖ 5. yy. (Brendel, 1978:219) Ek 85 Şamdan. Bronz, MÖ 5. yy. (Bonfante, 1986:148) Ek 86 Avize. Bronz, MÖ 5. yy. (Massa, 1973:109) Ek 87 Taht. Mermer, MÖ 4. yy. (Richter, 1966: levha 429) Ek 88 Mangal. Bronz, MÖ 6. yy. (Heurgon, 1964: levha 2) Ek 89 Matara. Bronz, MÖ 7. yy. (Massa, 1973:57) Ek 90 Marzabotto’nun planı. (Spivey ve Stoddart, 1990:58) Ek 91 Marzabotto. (Staccioli, 1985:10, 11) Ek 92 Tipik bir Marzabotto evinin rekonstrüksiyon resmi. (Hall,1996:131) Ek 93 Tipik bir Marzabotto evinin planı. (Hall, 1996:130) Ek 94 Tipik bir Marzabotto evinin drenaj sisteminin planı. (Hall, 1996:130) Ek 95 Caere’deki Etrüsk mezar planlarının (d, e, f), MÖ 6. yy.daki tipik Etrüsk ev planları (a, b, c) ile karşılaştırılması. (Barker ve Rasmussen, 2001:235) Ek 96 Caere’deki Banditaccia Nekropol’ünde kaya içine oyulmuş tümülüs. (Staccioli, 1985:12) Ek 97 Vetulonia’daki Pietrera Mezarı’nda 180 derecelik arkın ve kubbenin kullanımı. (Staccioli, 1985:14) Ek 98 Quinto Fiorentino’daki Montagnola Mezarı’nda gerçek mezara bağlantılı uzun koridor. (Staccioli, 1985:16, 17) Ek 99 Montagnola Mezarı’nda sahte kubbe kullanımı. (Staccioli, 1985:20, 21) Ek 100 Banditaccia Nekropol’ünde sokak. (Staccioli, 1985:6, 7) Ek 101 Volaterrae’nin kent surları. (Bloch, 1958: levha 5)
113
Ek 102 Volaterrae’deki Kemerli Kapı. (Bloch, 1958: levha 9) Ek 103 Etrüsk Pantheon’u. (http://www.mysteriousetruscans.com/religion.html 07.12.2004) Ek 104 Iuppiter. Bronz, MÖ 4. yy. (Spivey, 1997:177) Ek 105 Iuno (sağ); Hercules (sol), üç ayaklı sehpa üzerinde figür. Bronz, MÖ 5. yy. (Brendel, 1978:220) Ek 106 Minerva. Terra-Cotta, MÖ 6. yy. (Spivey, 1997:153) Ek 107 Tuchulcha. (Hus, 1961:108) Ek 108 Charon (sol); Vanth (sağ). Aninas Mezarı, Tarquinii, MÖ 3. yy. (Spivey, 1997:164) Ek 109 Tapınak modeli. Terra-Cotta, Helenistik Dönem. (Bloch, 1969:54) Ek 110 Portonaccio Tapınağı’nın rekonstrüksiyon maketi. (Boëthius, 1987:37) Ek 111 Portonaccio Tapınağı’nın rekonstrüksiyon resmi. (Barker ve Rasmussen, 2001:222) Ek 112 Portonaccio Tapınağı’nın planı. (Hall, 1996:133) Ek 113 Haruspex’ler. Bronz, MÖ 4. yy. (Brendel, 1978:330) Ek 114 Haruspex. Bronz, MÖ 7/6. yy. (Wellard, 1973:149) Ek 115 Haruspex. Bronz, MÖ 4. yy. (Bonfante, 1986:254) Ek 116 Augur. Augur’lar Mezarı, Tarquinii, MÖ 6. yy. (Gore, 1988:722) Ek 117 Piacenza Karaciğer Modeli. Bronz, MÖ 3/2. yy. (Gore, 1988:735) Ek 118 Piacenza Karaciğer Modeli’nin çizimi. (Barker ve Rasmussen, 2001:231) Ek 119 Piacenza Karaciğer Modeli üzerindeki tanrı isimlerini gösteren çizim. (Dumézil, 1996:653) Ek 120 Kuşların uçuşu ritüeline göre kent akslarının tespit edilmesinin, Gubbio’da ele geçen Iguvine Tabletleri’ne (bronz, MÖ 5. yy.) dayanılarak tasarlanan çizimi. (Spivey ve Stoddart, 1990:113) Ek 121 Bazı Etrüsk mezarlarının isimleri, bulundukları yerler ve ait oldukları dönemler. (http://www.mysteriousetruscans.com/tombs.html 13.12.2004)
114
Ek 122 Caere’nin (Modern ismi Cerveteri’dir.) planı. (http://www.mysteriousetruscans.com/tombs.html 13.12.2004) Ek 123 Banditaccia Nekropol’ü. (Gore, 1988:724) Ek 124 Banditaccia Nekropol’ünün planı. (Barker ve Rasmussen, 2001:233) Ek 125 Relief’ler Mezarı. Caere, MÖ 4. yy. (Wellard, 1973:78; Spivey, 1997:95) Ek 126 Triclinium Mezarı. Tarquinii, MÖ 5. yy. (http://www.mysteriousetruscans.com/lifestyle.html 08.12.2004) Ek 127 Kuş ve Balık Avı Mezarı. Tarquinii, MÖ 5. yy. (Bloch, 1969:116) Ek 128 Urne. Terra-Cotta, MÖ 8. yy. (Gore, 1988:725) Ek 129 Urne. Bronz, MÖ 7. yy. (Bloch, 1969:146) Ek 130 Kanopik urne. Terra-Cotta. (Cles-Reden, 1955: levha 35) Ek 131 Urne. Terra-Cotta, MÖ 7. yy. (Staccioli, 1985:51) Ek 132 Bikonik urne. Impasto. MÖ 8. yy. (Spivey, 1997:30) Ek 133 Urne. Bronz, MÖ 7. yy. (Spivey, 1997:31) Ek 134 Volaterrae’deki Inghirami Mezarı’nda in situ urneler. MÖ 3. yy. sonuMÖ 1. yy. başı. (Spivey, 1997:142) Ek 135 Urne. Kireç taşı, MÖ 2. yy. (Spivey, 1997:143) Ek 136 Urne. Kireç taşı, MÖ 2. yy. (Spivey, 1997:142) Ek 137 Urne. Alabastr, MÖ 2. yy. (Brendel, 1978:407) Ek 138 Urne. Kireç taşı, MÖ 4. yy. (Brendel, 1978:322) Ek 139 Urne. Kireç taşı, MÖ 4. yy. (Brendel, 1978:320) Ek 140 Urne. Bronz, MÖ 4. yy. (Brendel, 1978:322) Ek 141 Urne. Alabastr, MÖ 5. yy. (Brendel, 1978:321) Ek 142 Urne üzerinden detay. Terra-Cotta, MÖ 1. yy. (Spivey, 1997:172) Ek 143 Karı-Koca Lahti. Terra-Cotta, MÖ 6. yy. (Bloch, 1969:144) Ek 144 Karı-Koca Lahti üzerinden detaylar. (Spivey, 1997:90, 91) Ek 145 Lahit. Terra-Cotta, MÖ 2. yy. (Wellard, 1973:41) Ek 146 Lahit. Taş, MÖ 2. yy. (Staccioli, 1985:29) Ek 147 Lahit. Travertin, MÖ 4. yy. (Spivey, 1997:94) Ek 148 Lahit. Taş, MÖ 2. yy. (Spivey, 1997:172) Ek 149 Lahit. Kireç taşı, MÖ 4. yy. (Brendel, 1978:381)
115
Ek 150 Lahit üzerinden detay. Alabastr, MÖ 4. yy. (Brendel, 1978:389) Ek 151 Avele Tite’ye ait mezar stel’i. Tüf taşı, MÖ 6/5. yy. (Staccioli, 1985:26) Ek 152 At nalı biçimli mezar stel’i. Tüf taşı, MÖ 4. yy. (Brendel, 1978:376) Ek 153 Altın banda perçinli takma dişler. MÖ 6. yy. (Jackson, 1999:117) Ek 154 Zar. Fil dişi. (Wellard, 1973:179) Ek 155 Sandalet. Tahta ve bronz, MÖ 6. yy. (Gore, 1988:712) Ek 156 Etrüsk giyim-kuşamına ait bazı örnekler, Boccanera Levhaları. Terra-Cotta, Caere, MÖ 6. yy. (Heurgon, 1964: levha 24-26) Ek 157 Roma’da gladyatör dövüşlerinden bir sahne, Fransız ressam J.-L. Gérôme’nin (1824-1904) 1872 tarihli Pollice Verso tablosundan bir kesit. (Eckardt, 2005:134) Ek 158 Kithara. (Hall, 1996:295) Ek 159 Lyra. (Hall, 1996:295) Ek 160 Cornu. (Hall, 1996:295) Ek 161 Tibiae. (Hall, 1996:297) Ek 162 Tuba. (Hall, 1996:297) Ek 163 Lituus. (Hall, 1996:297) Ek 164 Syrinx. (Hall, 1996:299) Ek 165 Crotala. (Hall, 1996:299) Ek 166 Tympanum. (Hall, 1996:299) Ek 167 Etrüsk alfabesi. (Vacano, 1960:36) Ek 168 Marsiliana d’Albegna Alfabesi. Fil dişi, MÖ 7. yy. (Strong, 1968:130) Ek 169 Marsiliana d’Albegna Alfabesi’nin çizimi. (Scullard, 1979:47) Ek 170 Lemnos Mezar Stel’i. Taş, MÖ 7. yy. (http://www.mysteriousetruscans.com/history2.html 08.12.2004) Ek 171 Lemnos Mezar Stel’inin çizimi. (http://www.mysteriousetruscans.com/history2.html 08.12.2004) Ek 172 Pyrgi Levhaları, Etrüskçe (sağ ve orta); Phoenice dilinde (sol). Altın, MÖ 5. yy. (Gore, 1988:726) Ek 173 Magliano Diski. Bronz, MÖ 5/4. yy. (Gore, 1988:726)
116
EKLER
117
118
119
120
Ek 1
121
Ek 2
122
Ek 3
123
Ek 4
124
Ek 5
Ek 6
125
Ek 7
Ek 8
126
Ek 9
Ek 10
127
Ek 11
Ek 12
128
Ek 13
129
Ek 14
Ek 15
130
Ek 16
Ek 17
131
Ek 18
Ek 19
Ek 20
132
Ek 21
Ek 22
Ek 23
133
Ek 24
134
Ek 25
Ek 26
135
Ek 27
Ek 28
136
Ek 29
Ek 30
137
Ek 31
Ek 32
138
Ek 33
Ek 34
Ek 35
139
Ek 36
Ek 37
140
Ek 38
Ek 39
141
Ek 40
Ek 41
142
Ek 42
Ek 43
143
Ek 44
144
Ek 45
145
Ek 46
146
Ek 47
Ek 48
147
Ek 49
Ek 50
Ek 51
148
Ek 52
Ek 53
149
Ek 54
Ek 55
150
Ek 56
Ek 57
151
Ek 58
Ek 59
152
Ek 60
Ek 61
153
Ek 62
Ek 63
154
Ek 64
Ek 65
155
Ek 66
Ek 67
156
Ek 68
Ek 69
157
Ek 70
Ek 71
158
Ek 72
Ek 73
159
Ek 74
Ek 75
160
Ek 76
Ek 77
161
Ek 78
Ek 79
162
Ek 80
Ek 81
163
Ek 82
164
Ek 83
165
Ek 84
Ek 85
166
Ek 86
Ek 87
167
Ek 88
Ek 89
168
Ek 90
169
Ek 91
170
Ek 92
Ek 93
Ek 94
171
Ek 95
172
Ek 96
173
Ek 97
174
Ek 98
175
Ek 99
176
Ek 100
177
Ek 101
Ek 102
178
Other Equiv.
Comments
Aita,Eita
Pluto
Ruler of the dead & personification of the underworld. Wolf's head from Greek Hades
Aivas, Eivas, Evas
Ajax
aivas tlamunus, aivas vilates Terror "
Ani
Janus
God of Beginnings. Sky god (North) Note: Ani/Ana (male/female)
Aplu
Apollo
Weather God:Thunder and lightning. Wears laurel Wreath, holds staff & laurel twig.
Artumes/Artimi
Artemis
Goddess of night and death, Growth in nature.
Atuns
Adonis
Rebirth God. *(Boy, Oracle, Voice of the Gods.) Consort for Turan
Etruscan Deity
Sun god. Often shown rising from the ocean.
Cautha, Cath Cel,Cilens
Celens
Equivalent of Greek Gaia. Ati/Apa Cel: Mother/ Father Earth
Charontes
Etruscan demons of death. Name suggests a connection with Charun/Charon.
Cul, Culsu
Culsu: The Etruscan demoness: guards the underworld. Torch & scissors.
Evan
Goddess of personal immortality, belongs to the Lasa
Ethausva
Winged Lady in service to Tinia
Februus
Purification, Initiation & the dead. Associated with February
Feronia
Etruscan Goddess who protects freedmen, associated with woodlands, fire & fertility.
Fufluns, (Pacha?)
Bacchus?
Horta
God of wine, Rebirth, Spring. Wild Nature. Fertility.Son of the earthgoddess Semia. Goddess of Agriculture
Herc/Horacle/Hercle
Heracles
Strength & Water ?
Karun/Charun
Charon
Demon of death; Blue Demon? With
179
Red hair and snake, feathered wings and an axe or hammer. Or human with red hair & beard. Laran
God of war. Youth with helmet and spear
The Lasa: Alpan, Evan, Racuneta & Vecu
Female deities, guardians of graves. Attributes: mirrors & wreaths.
Lasa Vecu
Nymph Vegoia
Prophesy
Leinth
Faceless goddess. Waits at the Gates of the Underworld with Eita
Letham/Lethans
Protector, lives in Eita (underworld)
Lusna, Losna
Moon Goddess
Mania & Mantus
Guardians of the underworld. Mantus is associated with the city Mantua
Maris
Mars
Agriculture. Fertility. Savior God.
Menrva
Minerva
Goddess of Wisdom & the arts. Born from the head of Tinia
Nethuns
Neptune
God of Water & Moisture.Trident,anchor seahorse,dolphins
Nortia
Fortuna
Goddess of fate and fortune. At the beginning of the New Year a nail was driven into a wall in her sanctuary as a fertility rite.
Persipnei/Ferspnai
Persephone/ Prosperpine
Queen of the Underworld.
Satres
Saturn
God of time and necessity. Old man carrying a sickle and hour glass. Sand
Selva
Silvanus
Earth God,Woodlands
Semla
Semele
Mother of Atuns. In common Mother and child motif.
Sethlans, Velchans
Vulcan
Axe God. Fire, the Forge
Silenus
Silenus
The Satyr. *Wild Nature"
Tarchies,Tages
Boy, Oracle, Voice of the Gods. Appeared from ploughed field. 2 snakes for legs
180
Tecum
God of the Lucomones(Ruling class)
Thalna
Winged Lady. Lover of Tinia. Goddess associated with childbirth
Thesan
Aurora ?
Goddess of the Dawn, Childbirth
Thethlumth
Underworld deity, fate
Tuchulcha
Grotesque demon. Horse's ears, a vulture's beak and snakes in his hands.
Thufltha(s)
A fury: Inflicts punishment on behalf of Tins
Tinia Tins
Supreme God. Sky god.With Uni, & Menrva forms a triad of gods. Attributes: Lightning bolts, spear and a scepter.
Jupiter
Tiv(r)
Moon deity (cf Germanic Tiw)
Tluscva (Tellus and Tellumo)
Tellus and Tellumo, Earth mother and father.
Turan
Venus
Goddess of love, health & fertility, Goddess of the city Vulci. Usually portrayed as a young woman with wings on her back. Attributes: Pigeon and black swan. Accompanied by the Lasas. Wife of Maris.
Mercury
Trade and Merchandise. Messenger of the Gods. Winged shoes / Heralds staff
Turms
"Hermes of Hades" Leader of the dead.
Turns Aitas Tvath
Uni
Demeter
Goddess of Resurrection, Love for the Dead
Juno
The supreme goddess. She is the goddess of the cosmos, City goddess of Perugia. Together with her husband Tinia and the goddess Menrva she forms a triad. Mother of Hercle (Hercules).
Usil
Sun God
Veive
God of revenge: Youth with laurel wreath & arrows in hand. A goat
181
stands next to him.
Vanth
female demon of death. Lives in the underworld. With the eyes on her wings she sees all and is omnipresent. Herald of death and can assist a sick person on his deathbed. Attributes:snake,torch & key.
Veltha
Original God of the Etruscans, Patron of the Etruscan League Centred on the Fanum Voltumnae in Volsinii.God of Change,Seasons.
Vetis
Voltumna, Vertumnus
Underworld god of death and destruction
Ek 103
Ek 104
182
Ek 105
Ek 106
183
Ek 107
Ek 108
184
Ek 109
Ek 110
185
Ek 111
Ek 112
186
Ek 113
Ek 114
187
Ek 115
Ek 116
188
Ek 117
Ek 118
189
Ek 119
190
Ek 120
191
Period
Caere
Villanovan
Cremations- biconical or hut shaped urns;
Tarquinia Cremation, Biconical Urns Early trench graves;
Tumulus II (Tomb of the Beds and Sarcophagi) Tomb of Regolini Galassi 7th Century Tomb of the Hut Tomb of the Five Chairs Tomb of the Painted Lions
Others
Mostly cremation
Tomb of the ducks (anatre),Veii The Campana Tomb,Veii
600520BCE
Tomb of the Capitals Tomb of the Greek Vases Tomb of the Frame
Tomb of the Olympiads Tomb of the Augurs Tomb of the Bulls Tomb of The Jugglers Tomb of the Lionesses
520500BCE
Tomb of the clay (argilla) Tomb of the Shields & Chairs Tomb Of Giuseppe Moretti
Tomb of the Baron The Cardarelli Tomb Tomb of the Painted Vases Tomb of Hunting and Fishing
Tomb of the Polychromes
Tomb of the Ship Tomb of the Triclinium Tomb of the Leopards Tomb of the Chariots Tomb of the Blue Demons Tomb of the Funerary Bed
Tomb of the Monkey,Chiusi
Tomb of the
Francois Tomb, Vulci
5th Century
4th-3rd
192
Century
Tomb of the Reliefs Tomb of the Sea Waves Tomb of the Tasmnii Tomb of the Alcoves
Shields Tomb of Orcus
Ek 121
Ek 122
193
Ek 123
194
Ek 124
195
Ek 125
196
Ek 126
Ek 127
197
Ek 128
Ek 129
198
Ek 130
Ek 131
199
Ek 132
Ek 133
200
Ek 134
Ek 135
201
Ek 136
Ek 137
Ek 138
202
Ek 139
Ek 140
203
Ek 141
Ek 142
204
Ek 143
Ek 144
205
Ek 145
Ek 146
206
Ek 147
Ek 148
207
Ek 149
Ek 150
208
Ek 151
Ek 152
209
Ek 153
Ek 154
Ek 155
210
Ek 156
211
Ek 157
212
Ek 158
Ek 159
Ek 160
213
Ek 161
Ek 162
Ek 163
214
Ek 164
Ek 165
Ek 166
215
Ek 167
216
Ek 168
Ek 169
217
Ek 170
Ek 171
218
Ek 172
Ek 173
219
ÖZET Etrüskler, Eski Çağda Etruria olarak isimlendirilen, günümüzde ise, Toscana, Lazio’nun kuzey bölümü ve Umbria’nın batı şeridi kapsamındaki bölgeye denk gelen Orta İtalya’nın batısındaki yerleşim alanında, MÖ 8. yy. ile MÖ 1. yy. arasında tarih sahnesinde kalmışlardır. Roma tarihinin seyrinin iyi takip edilebilmesi, öncelikle Etrüskler’in yakından tanınmalarına bağlıdır. Çünkü, Etrüskler İtalya’ya kent kültürünü getirdikleri gibi, Roma’dan çok önce burada siyasi egemenlik kurarak, yarımadanın kaderi üzerinde önemli bir rol oynamışlardır. Bilindiği üzere, Batı medeniyetinin temeli Yunan ve Roma kültürleridir. Roma kültürü ise, pek çok kültür unsurunu Etrüskler’e borçludur. “Etrüsk Kültürü ve Roma Kültürüne Tesiri” başlığını taşıyan ve dört bölümden oluşan bu çalışmada, Etrüskler’in kökeni, siyasi tarihi, kültürü ile Etrüsk kültürünün Roma kültürüne tesiri ortaya konulmaya çalışılmıştır. Birinci
bölümde,
Etrüsk
ismi,
Etrüskler’in
yayıldığı
coğrafya
alt başlıkları altında, Etrüsk ismi tarihi ve etimolojik olarak değerlendirilmiş ve Etrüskler’in yaşamış oldukları coğrafya olan Etruria ele alınmıştır. Etrüskler’in kökeni meselesi ve siyasi tarihi ise, Etrüskler’in kökeni, Etrüskler’in siyasi tarihi alt başlıkları altında ikinci bölümde ortaya konulmuştur. Üçüncü bölümde, devlet teşkilatı, ordu, ekonomi, sanat ve mimari, din ve inanış, sosyal hayat, dil ve yazı alt başlıkları altında Etrüsk kültürü incelenmiştir. Dördüncü bölümde ise, Etrüsk kültürünün Roma kültürüne tesiri belirlenmiştir.
220
ABSTRACT
The Etruscans remained on the scene of history between 8th and 1st centuries B.C. in the western part of central Italy where called as the Etruria in Antiqutiy corresponding to the modern Tuscany, together with the northern part of Lazio and including a western strip of Umbria.
Tracing the course of Roman history primarily depends upon a close view of the Etruscans. Because the Etruscans had played an important role on fate of the peninsula by establishing political sovereignty in the Italy well before the Rome as well as bringing the Italian urban culture. As is well known, the base of the Western civilization is Greek and Roman cultures. Roman culture, however, owes its great majority of cultural factors to Etruscans.
In this study headed as “The Etruscan Culture and its Influence on Roman Culture” consisting of the four parts as to its origins, political history, culture of the Etruscans with influence of the Etruscan culture on Roman culture have been tried to reveal.
In the first part, under the subheaddings of the name of Etruscan, the geography of Etruscans’ expansion, the name of Etruscan has been assessed historically and etymologically and the geography of Etruria where the Etruscans lived in has been dealt with.
The issue of the Etruscans’ origins and their political history have been revealed in the second part, under the subheaddings of the Etruscans’ origins, the Etruscans’ political history.
In the third part, the Etruscan culture has been examined under the subheaddings of state organization, army, economy, art and architecture, religion and belief, social life, language and writing.
221
In the fourth part, influence of the Etruscan culture on Roman culture has been determined.