Vahiy Kitaptan WILLIAM BLAKE Türkçeleştiren: Kaan H . Okten
2
2 . pinhan
WOLFGANG GUS
ALMAN I ERMENİ SOY Alman Dışişleri Baki
“ Bizim tek hedefimiz var; o ı
ister yerle bir olsun ya da o S
S
24 Nisan 1915’te Osmanlı İstanbul’daki Ermeni toplum sonra Ermeni halkının siste sonrasında birçok insan daı susuzluk ve açlık nedeniyl milyon kadar nüfusu olan Bu olay Yirminci Yüzyılın İlk sırasında Türkiye’nin en büj öğretmenleri, subayları, kı izleyemeyeceği bir şekilde, dan bazı Alman subayları VVolfgang Gust’un Dışişler derlediği belgeler, meydan aynı zamanda Almanların ğunu izleyen Türkiye Cuml günümüzde Alman kamuo az bilgiye sahip. Elinizdeki canlı geçeceğe benzeyen
£
belge yayınları
VAHİY KİTAPLARI V V IL L IA M B L A K E
T ü rkçeleştiren : Kaan H . Ö kten
p inhan
PİNI IAN Y A Y IN C IL IK Litros Yolu, Fatih San. Sitesi No: 12/214-215 Topkapı/Zeytinburnu İstanbul Tel: (0 2 1 2 ) 2 5 9 27 6 0 Faks: (0 2 1 2 ) 565 16 74 ww w.pinhanyayincilik.com info@ pinhanyayincilik.com Sertifika No: 2 0 9 1 3 W illiam Blakc
Vahiy Kitapları © Pinhan Yayıncılık,
Eylül 2012 Türkçe çeviri © K a a n H . Ö k te n , 2 0 1 4 Genel Yayın Yönetm eni: Mahmut Sever Birinci Basım : O c a k 2015 Sayfa Düzeni: Gülizar Ç. Çetinkaya Teknik I lazırlık, B askı ve Cilt: Yaylacık M atbaacılık San. Tic. Ltd. Şti. Litros Yolu Fatih San. Sitesi No: 12/197-203 Topkapı-İstanbul Tel: (0 2 1 2 ) 567 80 03 Sertifika No: 11931
W illiam Blakc Vahiy Kitapları Pinhan Yayıncılık: 71
Edebiyat D izisi: 10
ISB N : 9 7 8 -6 0 5 -5 3 0 2 -5 1 -1
T h c l ’ in K ita b ı..................................................................................................... 13
The B o o k o f T h e l ( 1789)
Albion’un Kızlarının Görüleri ............................................................31 Visions o f t h e D au g h ters o f A lbion (1793)
Amerika: Bir Vahiy................................................................................. 55 A m erica : A P r o p h ecy (1 7 9 3 )
Avrupa: Bir V ahiy....................................................................................93 E u ro p e: A P ro p h ecy (1794)
L os’ıın Şarkısı...................................................................................... 131 The S on g o f L o s ( 1795)
Urizen’in Birinci K itabı................................................................... 149 The F irst B o o k o fU r iz e n ( 1794)
Ahania’nın Kitabı................................................................................201 The B o o k o f Alıan i a (1795)
L o s ’ ıın K i t a b ı..................................................................................................2 1 9
The B o o k o f L o s ( 1795)
B u kitap ta, W illiam Blake'in 1789 ile 1795 yılları arasın d a yani ken disi 3 2 -3 8 yaşları arasın d ayk en m eyd an a getirdiği yapıtlarının çeviri ve tıpkıbasım ları y e r alıyor. Blake sad ece bir şair değil vizy o n er bir şair, sad ece b ir grav ü rcti değil d ev rim ci bir g rav ü rcü y d ti. K endisinin şiir ile g ra v ü rü birleştiren san at eserleri, g ü n ü m ü z okurları için bile son d erece ilham ve h eyecan verici çalışm alardır. 1757 ile 1 8 2 7 yılları arasın d a yaşam ış olan VVilliam Blake, on seki zinci yüzyıl ed eb iyat v e san at d ü n y ası içinde kendine ö zg ü bir yere sahip. V izyoner kişiliği, m istik d ü n ya görü şü , vah yi (p ro p h ecy ) ön pla na çık aran san at anlayışı, y arattığ ı k u rgusal-m itolojik d ü n ya, sanatını görsellik içinde su n m ası, insanın özü n d ek i yaratıcı tah ayyü le v u rg u da b u lu n m ası, rasy o n alist-m ateriy alist anlayışa karşı çıkışı, geleneksel din ve d ev let algısını red d etm esi hep B lake'in ö zg ü n k on u m u n u p e kiştiren özellikleri oldu. B u k itap ta, B lake'in to p lam sek iz çalışm asın ı T ü rk çe 'y e çevird im . Bu çalışm alar, B lake'in illu m in a ted p r o p h etic bo ok s o larak n itelen d iri len eserleridir. B u rad a Blake, kendi geliştirdiği renklendirilm iş g ra v ü r baskı tekniğini k u llan arak y a ra tıcı-v izy o n er h ayal gü cü nü önem li y a pıtlara d ö n ü ştü rm ü ş ve grafik u n su rlarla "v a h y e " dayalı şiiri birleş tirm ek su retiyle h ayal d ü n y am ızı b am b aşka m erteb elere taşım aktadır. K itap ta sol sayfad a Blake'in şiir, resim ve desenlerini içeren gravü rleri, on u n karşısındaki sağ say fad ay sa söz konusu şiirlerin satır satır çevi risi y e r alıyor. Bu şiirleri çevirirk en , T ü rk çe'n in ifade zenginliğinden alabildiğince y a ra rla n m a y a , destan sı-m istik h av ay ı kendi dilim izde de y ak alam ay a çaba gösterd im . Söz kon u su eserler ve çalışıldıkları yıllar aşağıdaki gibidir: • T h el'in Kitabı - T he B ook o fT h e l (1789) • A lb ion 'u n K ızlarının G örüleri - Visiotıs o f the D au ghters o f A lbion (1793) • A m erik a: Bir Vahiy - A m erica: A P rop h ecy (1793) • A vru p a: Bir Vahiy - E u rope: A P rop h ecy (1794)
• L o s'u n Şarkısı - T he S on g o f Los (1795) • U rizen 'in Birinci Kitabı - T he F irst B ook o f U rizen (1794) • A h an ia'n ın Kitabı - T he B ook o f A harıia (1795) • L o s'u n Kitabı - T he B ook o f Los (1795) A yrıca bu kitaplarla ilgili küçük açıklayıcı m etinler ilgili bölüm lerin b aşın d a y er alm aktadır. B azı y o ru m cu la r "C e n n e t ve C eh en n em in Evliliği" (T he M arriag e o f Hecıven an d E arth ; 1790-92) başlıklı çalışm ayı "V ahiy K itap ları" arasın d a sayıyor. A n ca k bu konu tartışm alı o ld u ğ u n d an bu çalışm ayı kitaba dahil etm ed im (T ürkçesi'ni ok u m ak isteyen ler için: bkz. VVilliam B la ke, C en n et v e C eh en n em in E v liliği, çev. Tozan A lkan, B ord o Siyah K la sik Yayınlar, İstanbul: 20 0 4 ). Ö te y an d an yine T. A lkan'ın T ürkçesiyle T h el'in K itabı, L o s'u n Şarkısı, A h an ia'n ın Kitabı ile L o s'u n Kitabı daha ön ce y ayım lan m ıştı (bkz. VVilliam Blake, K eh an et K itapları 2, çev. Tozan A lkan, A rtsh o p Yayıncılık, İstanbul: 2006). A n cak ben bu kitapta, hem B lake'in gravü rlerin i tıpkıbasım olarak su n d u ğ u m ve hem de farklı bir çeviri anlayışı içinde o ld u ğ u m d an bunları da yeniden çev irm e yoluna gittim . B lake'in çalışm aların ın tıpkıbasım ı için kullan dığım kaynak şu oldu: D avid B in d m an , W illiam B lak e: T he C om p lete lllu m in a ted Books, T h am es & H u d son ve The VVilliam Blake Trust, N ew York: 2000. Ç eviri için iki ed isyon u tem el aldım . Bu ed isyon lar şunlar: D avid V. E rd m an , T he C om p lete P oetry an d P rose o fW illia m Blake, N ew ly R evised E d ition, A n ch o r B ooks, N ew York: 1988. G. E. Bentely Jr., VVilliam Blake's VVritings, V olüm e 1: E n g rav ed a n d E tclıed VVritings, O xford U n iversity Press, O xford : 1978. VVilliam Blake'in y aratıcı h ayal g ü cü n d en çıkan ve bu kitapta y er alan eserlerd e adı geçen bazı k arak ter ve isim lerin neler o ld u ğ u n u kı saca açık lam ak ta y a ra r olabilir. Bu ned enle aşağıdak i küçük listenin, B lake'in eserlerini ok urken faydalı olacağını d ü şü n d ü m . A çıklam aları h azırlark en D a m o n 'u n çok değerli kitabından y ararlan d ım (bkz. S. Fo ster D am on , /I B lake D iction ary - T he Ideas an d S ym bols o f VVilliam Blake, R evised Edition, U n iv ersity P ress of N ew E n glan d , H a n o v er ve L o n d ra: 1988): A d o t ı a : Bir n ehir adı. Thel bu nehrin k en arın d a ağlam ak ta. A h a n ia : U rizen 'in k endisinden k op u p ayrılan ru h u n u n adı. K adın o larak "z e v k "i tem sil eder.
A lb io n : İngiltere'n in efsanelerdeki adı. A n t a m o n : E rkek to h u m u n u sem bolize eder. "B u lu t" olarak da a d landırılır. A r is t o n : G üzelliğin kralı. K arısı A n an a kaçırılınca o n u n anısına bir saray inşa etm işti. B r o m io n : L os ile E n ith a rm o n 'u n d örd ü n cü oğlu. Erkek olarak "a k ıl"ı tem sil eder. E l y n i t t r i a : Los ile E n ith a rm o n 'u n ikinci kızı. K adın olarak "h o şg ö rülü eş"i tem sil eder. E n it h a r m o t ı: M anevi ve tinsel güzellik. L o s'u n ikizi, yold aşı ve il h a m k ayn ağı olan kadın. E 110: E d eb iyat ve şiirin annesi. H er şeyin içindeki son su zlu ğu gören. E t h in t h u s : E n ith arm o n 'u n ço cu k ların dan biri. Ö lüm lü teni tem sil eder. F u z o tı: U rizen 'in oğ u lların d an biri. E lem entlerden ateşi tem sil eder. G r o d n a : U rizen 'in oğu lların d an biri. E lem en tlerd en top rağı temsil eder. H a r : D ağ dem ektir. Erkek olarak insanoğlunun atası. Karısı H ev a 'd ır (H av v a). H e v a : H a r 'm karısı. H a v v a 'y ı tem sil eder. L e u t h a : T öreye ve ahlaka u yg u n cinselliği tem sil eder. Bu yü zd en g ü n ah an lam ın a da gelir. L o s : E d eb iy at ve şiiri tem sil eder. Erkek olarak "y aratıcı hayal gücii"n ü sem b olize eder. L u v a h : A şkın efendisi. İn san o ğ lu n u n gön lü n d e y a ta r ve "aşk "ı tem sil eder. M a n a t h u - V a r c y o n : E th in th u s'u n kocası. Bastırılm ış cinselliği ve v e him leri tem sil eder. M n e S e r a p h im : Thel'in annesi. İsm inin anlam ı tam olarak belli değil. O c a ly t h r o t ı: L os ile E n ith a rm o n 'u n ilk kızı. R in trah 'm (öfkenin) te zah ü rü . O o t h o o n : L o s ile E n ith a rm o n 'u n ü çü n cü kızı. Kadın olarak "b astı rılm ış aşk "ı tem sil eder.
O rc: M addi d ü n yad ak i devrim i tem sil eden ve aşk yü zü n d en d ü n y ay ı alt ü st ed en erkek. P a l a m a b r o n : M azlu m lara gösterilen m erham eti tem sil eder. L os ile E n ith a rm o n 'u n ikinci oğlu. R i n t r a h : Los ile E n ith a rm o n 'u n oğlu. Erkek olarak "ö fk e "y i temsil eder. S o t h a : Beri d ü n y a d a kasıp k av u ran savaşı tem sil eder. Los ile E n it h arm o n 'u n d ok u zu n cu oğlu. T ltel: "M a su m gen ç k ız"ı tem sil eder. K adınlıktan ve annelikten en dişe etm eyi tem sil eder. T h e o t o r m o n : A rzu ve ihtirası tem sil eder. Erkek olarak "bastırılm ış a rzu lard an d o ğ an kıskançlık"ı da sem bolize eder. T h i r a l a t h a : "C insel içerikli erotik rü y a "y ı tem sil eder. T h ir ie l: U rizen 'in en b ü yü k oğlu. Elem entlerden h avayı tem sil eder. U riz en : " A kıl"ı tem sil eder. Erkek olarak düzeni, m im ariyi, inşayı ve ufku sem bolize eder. Tanrı'nm d ü şm ü ş, şeytanlaşm ış d ü n yevi te zah ü rü . U r t h o n a : Birey olarak insanın yaratıcı hayal g ü cü n ü tem sil eder. Kutsal R u h 'a karşılık gelir. U t h a : U riz e n 'in ikinci oğlu. E lem en tlerd en su yu tem sil eder. Bu kitabı hazırlayıp çevirm em in bir sebebi vardı. D ilerim çevirim ok u ru yla b u lu şarak bu sebebim in tam am lan m asın ı sağlar. Blake'in dediği gibi: "N e m u a z z a m d ır varlığının sebebi, ne b ü y ü k tü r inayetin! Değil m i ki, y a şa y a n hiçbir şey y aşa m a z sad ece kendisi için y a h u t tek başına. H a v fla n m a ...".
K aan H . Ö kten
•
! / / r / r / i C / ) ü M < ın (
K u y u n u n d ibin d ek in i kartal bilir m i h iç ? Yoksa v arıp köstebeğ e m i sorm alı? H iç saklan ır mı h ikm et g ü m ü ş asad a? Yoksa aşkı altın kasey e m i koy m alı?
T
H
E
)u ıx e
Wfaâitff:Vi/ltCi'!> d ~ S e r a / i l i n : !((>’ ronnd tiuif sn/jrjy ffocks , Jğ£m >ta f/t youjujfM , s/te’ ınUalaiMi 3/nu/ht thr secret n t r . p 7 r tiıdf >:#■"' İîac zıtrrjnr/ hnaıv, icrm har ıpvrtal doy: W R )c**n hv ih;t rivs’.r ot 'ASonct. h r j-ş r ft . v o tce ı& h cw d l\
AıuL tiuıa Itri' i/cntit lnn\cıitntu>n,(adi> Ukc in. rnnın d/’i’-'.
|
0 h /f d '/:(•>' o tu
S p rin t/ :
ıt'Ap
tin .ü 's
fh( h-ttuf of
'
İju " u c ı f e r
| Yhy /iuL ’hcsr f/ûhffVJi tl'tha/ipr/nt? ? />crtı hırt *osınıle & fati ■' ! .AJı i The! is tike o wıtry ben, >ıno hin n hart/m/ eti-uu. Itikt u relîcctwr, m a ola/s . bkı sn//dı u s >.ı the »»afet . i.tkc ’MVturu■d urthtite. tike a smde tıpan un uı/ânts tere., L*tk
um t c/erılti re st nty hra d . Arui\t/>stile "zU-'rp tine siecp t t dtactJi. >md erende hear tbe vni.ee0> />;/n fhnt wn/Aetk':m/kg;
jlh A n s w e m ’h t" le v '-Jv t n t t t d ttn c L s J / d , I r /r n a w ıd > y w e e d .
And 1 nm vety jurnali, 'met İare in chvcll ut ti'-vfy valen ;
Ş o ■■'‘c a k th e m ! d j:,f hnîTerlIy s e t ir c e iırrrfır.^ on ; m h e / ı e l }e! J a /n r.'slti'd /n %■> h e a t e n cnul h e tim/- s/n ile& 'cn a l i , •’h r t A*> •/: t i w v a l l t s y . < t t ıd c a c h ^ y r ty n n /. r e / o u »
duy:
fınnıüe.
m an ı
ty r a /s ,
ö r e r m e s p r e a d s ■ /u s - fu it iâ
f!u)u
n e t * ’- bo m
MU/ flduvr,- •.
Iftr'tt f/tv/öe rpnıçl oi ’sutint vollrru. and c f nwdetft hn\'4»/S:
J ’n r tiu.ii t sn. dt he- cfelterrf r/t !ufh“, id i 6 7 rnnrers /'■/,,-t / v r t i s tj& e-'tsa n d e th e ieu n İA /n s tV u tth ü şp rirtfa r io/lt>-L"'-«it >Miterru d y/r!e.%; th& ı wh ■•dteuld Thci caniptinri,
M?ıy
Mne Seraphim'ın kızlan güdüyorlardı nur timsali sürülerini, Fakat kızlarının en küçüğü yoktu aralarında: mahrem bir havayı arar olmuştu solgunlukla, Tıpkı sabah güzelliği gibi o fan i ömründen solup gitmek üzere: Nazik sesi duyuldu, yükseliyordu Adona nehrinin kıyısından, Ve sabah şebnemleri gibi narin feryatlar koptu dilinden: "Ey, menbaımızın baş ucundaki hayat! Neden solup gider ki sudaki nilüferler? Neden yitip gider şu menbaın çocukları: sadece gülümsemek ve sonra da düşm en için mi? Ah! Bir gökkuşağıdır sanki Thel; yahut dağılıp giden bir bulut adeta; Sanki sırçalardan yansıyan; yahut deryalar üzerinde çırpınan bir gölge; Sanki çocukların hülyası; yahut bir çocuğun çehresinde beliren gülücük; Sanki kumruların sedası; yahut kaçıp giden gün; yahut bir nağme, havada asılı. Ah! Nazikçe yatıp uzanmak isterim ve başımı yaslamak isterim yine nazikçe, Ve nazikçe uyumak ölüm uykusunu ve işitmek isterim yine nazikçe Bahçede akşam vakti gezinen O'nun sesini." Vadideki zambak, teneffüs ediyordu mütevazı çimenler arasında, Cevap verdi güzeller güzeli genç kıza ve dedi ki: "Ben sularda biten bir otum, Çok da küçüğüm ve pek severim hemzemin sahaları yurt tutmayı; Öylesine zayıfım ki, konamaz yaldızlı kelebekler dahi başımın üzerine. Lâkin yine de iniyorlar semalardan ziyaretime ve her şeye tebessümünü bahşeden Dolaşıyor vadilerin sinesinde ve her sabah mübarek elini açıyor üzerimde; Ve diyor ki: 'Neşen daim olsun, ey mütevazı yaban otu, yeniden doğmuş zambak çiçeği, Ketum vadilerin ve iddiasız derelerin nazik hanım kızı; Zira esvabın nur ve ziya olacak ve sabahları helvayla doyurulacaksın, Ta ki yazın kor ateşleri, seni pınar ve menbaların başında yakıp eritene dek, Ebedi vadilerde gövermek üzere.' O halde neden yakınıp dursun Thel ?
}t%Y nh/'uhl t/u ruıstrris fj/ ihc t/ltry (fi ji xr. afier a /şu/fi. Shr rerrrtâ
srruhi u\ l/'tir,-*, ihc/t sut /L t-rn uı
kr.r sttyrr tihrtJiC.
Jitrl atifiuvervl. O thntı litiic ntr/IH d tht: lu'.ürefttl iıillçv, Çt*vuu/ ir um * tturt ctm w f em re, Out vpıcelftJs. tfıe < 'rrfirrd tfjy hrnnh 'L.'foı npurtnh ti}/' /.v/^vyy// Lsrnft.h/ thı e/t/j'i7ıt?rd& • , tf>pr< toy f/ı Muit Ihtın ssdtest »mdıno u; hm lartt, T ytipuu/ Ju s mı!/! an/:' m rrJan trumJJt fn>m a li Prr: Pt/nr . \\lıu h tJu ■// d,-.?*f .saaf/ar eri e rıv r'lc ttır hlâdr o C anı/d tfhi! snnrıah Rn'U'esi (Jıe mtLkf’t/ c/v,, ttr/nr.s tf/r iu-f (ırs/is'tut/y s 1fr.il • *~
biti îfu! /X hh/‘ u f?„nt rf/'tjıl 1
tıf/ıcv .
2t*0en af ıh/’ v/sl&i thr. Ldly tuıü»>Trd-, /fsk t.h- trnder rfnud A n d U ıh ,r/f 't'/! iiu r wfı\' it cfıtters m Ûu> moruma ,«rXv A nd »iÂı ti .■ hn/jhl ~i,-,r//(y Hm; lfu: huruca l)'W rn a C Uttie rloun V h arrr h r/ n r !ln c f JK rL,
f
(fa n A dc.occnned. o/w fitr J.siJJv hrt\*>d lır r n ıt dj.^f iır / d 1
Jirui neni t/, m ııııi h rr nurumun charyr.atrıoru/ tkı; len LvU y :u £ s .
Har vadilerinin hanım efendisi, niçin ah çekiyor olsun ki?" Thel sustu ve gözleri yaşararak gülümsedi ve gümüş mihrabına geri çekildi. Sonra dedi ki Thel: "Ey, bu huzur dolu vadinin genç kızı, Niyaz edemeyenlere, sesi duyulmayanlara, bitap düşmüşlere can bahşeden; Senin nefesin besler masum kuzulan, siit gibi esvabının kokusunu alırlar, Çiçeklerini toplar onlar, oysa sen yine de çehrelerine konarsın tebessümle, Tatlı ve küçümen ağızlarını sâri izlerden silip temizlersin. Senin can özün altuni balları pak eder; senin rahiyan, Ki sen onu göveren en kiiçiik otların bile yapraklarına saçarsın, Süt veren inekleri canlandırır ve ehlileştirir ateş soluyan kısrakları. Oysa Thel, gün doğumunda tutuşuveren mahcup bir buluta benziyor: İnci tahtlar üzerindeyken şimdi kaybolup gidiyorum, yurdumu kim bulacak, kim?" "Vadilerin ecesi", dedi Zambak, "var git buluta sor, Diyecektir sana neden pırıl pırıl parıldadığını seher vakti gökyüzünde, Neden saçıp döktüğünü parlak güzelliğini nemli havalarda. İniver aşağıya, ey küçük Bulut, ve Thel'in çehresi karşısında astlı kal öylece." İniverdi Bulut, ve Zambak eğdi mütevazı başını onu görünce Ve düştü yemyeşil çayırlardaki sayısız işlerinin peşine.
\21
>f
^ w jSTV—-'•vf
1,71 (tüle
f Vflrjrf fk r i'um n
W
.
î rfım y* titre t*>ü iv m r.
fiAı thou ncı when ırt vh* hatır fhru fittir, er.#wv-* rj)>syt n re sitaU w A fJırr hut not İirut. ah IhA tu tike ht ~}f*re . ./yrıetfs eiM>ay. vrt / nem f )!au\ , (im i n r ons hrar,■&rrty ıW.v? ,
'Jhc CU ud tiu>}j &}tnto (tıs, (jfairitn hr/tdjŞrtuf* hnt?ht form rruyyd, }{aw •fonkst th> u rn rny vanth, intt jra rest thou Ur.tv< l rtırnsh and a/n seen m m rre. j\ fJnnt,- re/ru. e.'is, O mani 1 1eJ- tfiee ıvhen f pal* euee.v, h ‘S te tenle/İ iti:-, fe !cw . te fn’*jux and njfatiınn*. Çjı.y ,Vtt'-nn dıvct-neimç, ^uyn tty tu/ht H'tru/t 'tlıcn halan (/ı i\tetuttif >tp/ı//. tren hhruı Hnrt/& fi.'/ere thr refiffn dıuu/tı/ H’ı’tne/n Ui'd, (>t d /d .-iftt4 wjiy hır . te he at denth the fer d al Wt-rma . he
!■■.,{ rreh/nf utu>n bt> ne/y th/v/ıe' tu u ’ in m* t-’tvl thııs.
Uirrı ■! rfıeu art tfnr tk,'r thıty/ theti Uv(&. L >i/.n n •/ cd/^nr. ner ter ’tür/f: üar rwl~as*d l vatl ra/t /he tveak w»'vr> /rom ite» /.«'/> hed ,ane/ tbru mİmit k ca r //>■ x‘a trg » t. e'ou. fi-ih m'rm (d tin m lrnt vuUp, tc .tky pcnalve, ejucejJl* Tf}! tiflpl&.s w n n aec
"Ey küçük bulut", dedi genç kız, “Yalvarırım söyle bana: Tez vakte kalmaz eriyip gideceğin halde niçin feryad-ü figan etmezsin ? Arayacağız seni o zaman ve fakat bulamayacağız. Ah! Thel de senin gibi adeta: Yok olup gidiyor, ama hep şikayetçi hep - oysa işitmez hiç kimse onun sesini." Derken Bulut gösterdi altın başını ve belirdi pırıl pırıl sureti, Asılıydı havada, parıldıyordu nurlar gibi, Tlıel'in çehresi önünde. "Ey hanım kızım, bilmez misin ki küıheylanlarımız altın menbalardan içerler kana kana, Luvah'uı yeni atlara gem bağladığı o yerde? Bakıyorsun gençliğime, Ve korkuyorsun, yok olup gideceğim ve gözden kaybolacağım için yakında, Sanıyor musun ki kalmayacak bir şey geriye? Ey tatlı kız, diyorum ki sana, yok olduğumda Doğarım on katı hayata, aşka, huzura ve mübarek bir coşkuya: Görünmeksizin yağarım adeta, tiiy kadar hafif kanatlarımı sererim hoş kokulu çiçeklerin üzerine, Talip olurum gönlüne çakır gözlii şebnemin, nur gibi otağına götürsün beni diye: Ağlar kız oğlan kız, titrer her yanı, diz çöker doğan güneşin önünde, Ta ki beraber doğana dek biz, altuni bir bağ kuşanarak, hiçbir zaman kopmayacak. Hep birlikte gezeriz, latif çiçeklerimizin hepsini rızıklandırırız." “Sahi mi diyorsun, ey küçümen Bulut? Korkarım, ben senin gibi değilim, Dolanırım zira Har vadilerinde, alırım en tatlı çiçeklerin kokusunu hep, Ama vermem azıklarını küçük çiçeklerin; duyarım kuşların cıvıltısını, Ama beslemem cıvıldayan kuşları; uçarlar kendi başlarına ve bulurlar nimetlerini: Ama Thel haz almaz artık bunlardan, çünkü yok olup gidiyordur o; Ve diyecekler ki hepsi bir ağızdan: 'Nur gibi parıldayan bu kız yaşadı sebepsiz yere, Yahut sebebi yaşamasının ölmek mi ve ardından solucanlara yem olmak mı?'" Bulut şöyle bir yaslandı havadar tahtına ve dedi ki cevap olarak: "Öyleyse eğer, solucanlara yemsen eğer, ey semaların genç kızı, Ne muazzamdır varlığının sebebi, ne büyüktür inayetin! Değil ini ki, yaşayan hiçbir şey Yaşamaz sadece kendisi için yahut tek başına. Havflanma... Çağıracağım huzura Aşağılardaki yatağından aciz solucanı ve işiteceksin onun sesini. Gün yüzüne çık, ey ketum vadilerin solucanctğı, çık da görün efkarlı ecene." Biçare solucan çıkıverdi ortaya ve yerleşti Zambak'm yaprağı üzerine, Ve pırıl pırıl parıldayan Bulut pupa yelken açtı, koyuldu yola, vadideki zevcesini bulmaya.
123
v-v
y
‘i:
^ -
\:~.'V , .-
H V- -
V-
- *’> r •
m .
Thrn UuJ aS&n&A’d \'invd thâ M/orm upon fJbi drtvy becf. fit* thou >> PiZrmrınıajjt a! wrtjfutı;iîs. ruf thou bat a Worm ? ] --w thes hkt ar. twant m-apued m the LHİys lenf: Aı’ n/vy not liftte m/re. tlum a m u t aut sjıa/Z. buJ tb/ju eanst yvaep: l- rJ;tf u )Vormr I wr ituv tay btlf>b>ds Jir tiaket/; yveef>t/ta, And. ttvru: tc atwwer. nene to chcrish (tur tvdh mothemjstnİLvs, Eir ( lıyJ,/ ( 7ay lımni thf Wv/xrtş votce radd<)Jıer pdvitu/ herifi: -'.V hlMtil OtMT Vır. HHteftUt/J irrfiutt , tUUT ll/T tlli' exfûtln~ Jji uıethy t, inine/s . ikrjı on Uıd j/ıe {ixc/ her humbU eyts „ İT’rr/rh o/ tin- vah'.* u f H/u . w tive net fvr OlirtfetvtîS ibe m ca tır.'if- fhj/u/, >m d n o J am utdecd ; t'Jy İH.vom of'd&rlj t* aold.dtui ol' it e d f is t/ark ,
lh c :. *v, .„•/ -r»<
Sonra Thel, şaşkın şaşkın baktı Solucan'a, şebnemsi yatağına uzanmış olan. "Yoksa sen bir solucan mısın? Aczin sureti... Sadece bir solucan mısın yoksa sen? Görünüyorsun bana adeta bir bebek gibi, sarmalanmışsın Zambak'm yapraklarına. Oy! Yok yok, ağlama, küçümen sesli; konuşamıyorsan da ağlayabiliyorsun. Yoksa bu bir solucan mı? Görünüyorsun bana biçare ve çıplak, ağlıyorsun, Kimsecikler yok sana dönüp bakan, kimsecikler yok seni anaç tebessümlerle bağrına basan." Bir Avuç Balçık işitti Solucan'ın sesini ve kaldırdı merhamet dolu başını: Ağlayan bebeğin üzerine eğildi, durdu öylece ve can nefesini bağışladı Süt gibi rikkatiyle: derken hürmetkar gözlerini dikti Thel'in üzerine. "Ey Har vadisinin güzeller güzeli! Kendimiz için yaşamayız biz. Bak bana: en aşağı şey olarak görüyorsun belki beni - ve sahiden de öyleyim. Benliğimin sinesi buz gibi, benliğim karanlık, kapkaranlıktır benim;
B u t h e t i,a t l o v c s th e!n w ty , p c u r .s k s o d -.ıbnr, m y k c a d H trt Jiib s t’s j M M n d b u u f ö A / s n u b tu ıl b a 'n d s r m u ı d my h r a s t A n d s a v s ; Jh ru m cthcr o l tnv ctu tiren , I U r Ur, r d fJrrr M d l h t n v (/ü ,a ı tn ee a crpxvn tiuıt m m - c a n tu k r w < ry f n ı t h c » t i u s t # s w & t a u u â , J /uuw‘ n et . a n d / ro n n et k /te # l p o n a e r . a n d / connat. p v n d e ^ j r t [ Lve a n d love . 7&î Jm jşrfO a -/-h ta u ty w p d h e r p jfy 'n t; tr r r s «„>/, }m J llt/. , « 7. A n d saat .AUus 1 knevv not t/us. W thrrdhre d u l ! w//ı
(hat G odyoutd leye aYtorm J ktew. and puntjı thr ani //>■/ {g u t v jd k d , b n u s d ı t s h M s ts fv r m :h ,t f/„,t !u- , - h r n M »/ rfvth trulti a t j d . o t l ./ n eyer kn ew , a n d t/u ı-elv re d o l f ıvecp A n a J c o m p U u n d m (he m ild m r b c ı- a u s e / I'ad c m u f ' J b ı d U p me drnm ın t h y c c ld b e d . mu i Un# jny .d ıd d n j U't \ UCf n ı f l 1* V h rF u j W , J ^ M nS llew < *r m r o e f. but f h a ee catCd. tf&n öâ ctftı tv A J u O m ifxy <. en ter my h c u s e . tıs y u m t / w tv ctıU T Jm cL tv re/u m ; ic a r n oau n y . en ter w ük tfu vm/ut İ i r t .
Ve fakat en aşağıda olanlara Aşık Olan: başımı mesheder değerli yağlarıyla O, Ve sonra öper beni ve vuslat bağlarını sarar göğsümün çevresine, Ve der ki: 'Ey çocuklarımın anası, sevdim ben seni Ve bahşettim sana bir tac ki alamaz kimsecikler onu senden.' Ama bu nasıldır, ey benim tatlı kızını, bilmiyor, bilemiyorum ben; Aklediyor ve akledemiyorum; ve fakat yaşıyor ve seviyorum ben." Güzelliğin kızı sildi merhamet dolu gözlerindeki yaşları bembeyaz duvağıyla, Ve dedi ki: ‘‘Heyhat! Bilmiyordum ben bunları, ağlamalarım bu yüzdendi. Bilirdim Tanrı'nın bir Solııcan'ı da sevdiğini ve cezalandırdığını o şerrin ayağını, Biçarenin suretini kasten ezen o şerrin ayağını; ve fakat onu bağrına bastığını Siit ve yağlar sürerek hiç bilmezdim ben, işte ağlamalarım bu yüzdendi; Ve mutedil havalarda bir müştekiyim, zira yok olup gidiyorum usul usul, Ve uzanıp yatıyorum buz gibi yatağıma ve terk ediyorum ışıl ışıl bahtımı." "Vadilerin ecesi", dedi Hanım Ağa Toprak, "Duydum ben iç çekişlerini, Ve çektiğin ahların tümü uçup gitti damımın üzerinden, ama emrettim, çağırıp indirdim onları. İster misin, ey ece, meskenime girmeyi? Serbesttir girmek sana Ve istediğinde çıkmak oradan: korkma hiçbir şeyden, gir evime erden ayaklarınla."
O i e ı> ery r A t ’'-eı~t o n c a rt/ ı u tfiK r ^ ' d r n p / İ It u ıic i t d
•si’tv v M la
> t v / v s t/ e l y
fjtv .it... ,
<£c û f / tw > ' H lhr/'c n ette/ ' sittı/ le n-’ffS ' jfa c n -
^3/ter h-'ası*/+>/■<) Q w? t/te //urnd t/J r/ntt.ds tA/t) yee .vticw/ ur. •Si/esıc*;. lı&fru/zb fer f/te t'rtctise o f th r J.>ratsşıcl, ~3uZ tt> A e r oWn cp"fzı>şplert^Ae ekt/ne-,«fejûky»* j& t jftzf Jrn 'u . J ia d A e a rd t/ id ı’otee a / ^or/x>H‘ 'AeeizddÜi /ram t/te ftûl/oH'fsct c*e c/ascd tn ety otfrt dej>trttef/xuı, ’ C :r fite ğ/istrts/rh &ye tt fAe p o tla n a / \ r j-a n lı: / w ıy a/e d ^ /e //d s 's to /d >edA arrvH>s sn/r/jt- ds*sn?sı,
h'At:sx ız t/ıotjsarul f ıi’JzfjnJ ' .snt*/t e/t au/be/.•>// //.e J O f ' ası fiy e a / ^ r / ty &* £>rucn ,^>Ae»)Jres?p /je a fy Sc ceesterf ^ & > /d / -------- - y — Xç— ( • c . Jj
~ 7û/x,'>ı±f' tmJureAsi/ t‘/etA Anjıt-y
Ara/n e^ery tt’ertr/ ?
Tra/' a s ıJ ^ a / , \! creatuıiLsT u r .J M y a jf d s t r i/ u'/de ctAa/ısri » fo jj~ n r fer erıblenı/ <£■ cd /rı’i '■:•
'
-•
/
... '
-
İ~J
''jltr Jırfrtn s tn c tn d /mert f/r/' .V/Yr/; A : te’r'f/t <1 ~
Jtt/
r IL - L n d £g£f
*%w.'r
Ebedi kapıların dehşetengiz bekçisi kuzeydeki sürgüyü kaldırdı: Thel girdi içeriye ve meçhul bir yurdun esrarını gördü gözleriyle. Gördü ölülerin divanlarını, orada ki, tel tel kökleri Dünyadaki her kalbin, erinçsiz sarımlarla dalar derinlere: Keder ve gözyaşı yurdudur orası, tek bir tebessümün dahi görülmediği. Bulutlar ülkesinde dolanıp durdu karanlık vadileri aşarak, kulak kesiliyordu Azaba ve feryatlara; çiy tutmuş bir kabrin başında bekliyordu çoğu kere, Sessizce duruyordu orada, makberden gelen seslere kulak kesilerek. Ta ki kendi kabrine varana dek, ve akabinde oturdu onun başına, Ve işitti şu kederli sesi, boş çukurdan yükselen o meşum nefesi: “Kendini neden kapatmaz ki Kulak kendi helak oluşuna? Yahut pırıl pırıl Göz bir tebessümün zehrine? Neden Göz Kapakları donanmıştır çekilmiş oklarla, Pusu kurmuş bekler orada binlerce er cenk etmek için? Yahut hünerli ve inayetli bir Göz meyveler ve sikkeler yağdırır? Neden bir Dil, ki her bir yel onu bala bulamış? Neden bir Kulak, ki yaratılmışları içine çekme şevkiyle dolu bir girdap? Neden bir Burun Deliği, dehşet, titreme ve korkuyu içine çekecek kadar geniş? Neden körpe bir gem, gençlik ateşiyle yanan oğlanın üzerine vurulan? Neden kiiçiik bir ten perdesi, şehvet yatağımızın üzerine çekilmiş?" Bakire fırladı koltuğundan ve bir çığlık atarak Oradan kaçtı gerisin geriye, kimsecikler engel olmadı ona ve vardı yine Har vadilerine.
SO N
|29
(1793) Blake b u şiirinde O o th o o n 'u n trajik hikayesi ü zerin d en D ü şm üş D ü n y a'd ak i cinsel yab an cılaşm ayı betim lem ektedir. V icdanı v e irad esi h ü r bir k ad m olan O oth oo n iki erkeği sevm ek ted ir: T h eo to rm o n ile Brom ion. Bu iki k arak ter d u ygu yu (T h eotorm on ) ve aklı (B rom ion) tem sil etm ektedir. Blake T hel'in K itabı'n d a m asu m iy e t çağını ele alırken, bu kitapta deneyim çağını konu etm ektedir. A lbion 'u n K ızların ın G ö rü leri'n d e Blake kadın cinselliğini ve ö zg ü rlü ğ ü n ü işlem ektedir. Bu konu d ön em in k am u oyu n d a old u k ça y ay g ın olarak tartışılıyor v e old ukça radikal gö rü şler dile getiriliyor, g elişm eler y aşan ıyord u .
ff/fontfjt-/{f,j/ajjnjt(ğ'orû/erl cT
7
G öz d ah a fa z la s ın ı g ö r ü r K albin bildiğin den .
Sevmiştim Theotormon'u, Utanmamıştım da bundan; Tir tir titremiştim bakire endişelerimle, Saklanmıştım Leutha'nın vadisinde! Koparmıştım Leutha'nın çiçeğini, Ve vadiden kalkıp yükselmiştim; Lakiıı dehşetli fırtınalar yırtıp ayırmıştı Bakire esvabımı ortadan ikiye.
tju JJc iu ^ ftiE r y cd ^ d /A u n H w h. • a
trc/n A lA ığ //r/ra -/ıtCLh.
Ü/jan t/û'£/J- mriusrtwr:j>; m t'a/i&cf, jit îJ ıf fonto/y/^y/uurtt'a.. er t/ıe ,xc/J si>ıd d?~/6nttru-tZ, CJcfJwüTi H’(tnt£?/x£ f/r M/
ı ■
.. t ... a./»/ ./ seeA’ /ın 'tj iL ,T'u e ıJ iv ■ aurı& yj& ı& rf. -Â u ^ j t/u’. t/a/es' f LeniAa. rt J u r ; ıÜ.\ûj duts jdw apeko te iJıe br/t’h l jda/ypdti c f J^eatAas
'j/K.. V -^'d"dtaa a. ffnu/rr* a/i tAe/ı a ntmph / [ _w tAer net*'a flaştır T ■'V-'- ' a- nympfı-! 1 darc net'pt/ıeA tnee ic m tjty
~
K !^
—i
)
fm lu
^ Golde// nv/nplı jrep!ıe/{; ph/ck tAau çy $e /1/urtJıtTr d ia ll a/trv£>mbei'uttfif d ır Seul ■’/ jjureet (deuı ju.vr~"ptds <{*'■!/, jde ceusd A c/ayd hertytdesı -tdtrıste-
t’iy t/u n 0 bebn -rn m y b r e a s t s ' ^ A tu i U n a J tu m j m I ç c e in » 'k ete a y tC'L-'f. j& d l s e e i s ' . r ' . ü r e r ( h e H’a m v .‘_dw M>fj/tt w m r ig d m td tı.ırğ d e lt g fıt '/ ■ *JÎtu i en v r llte o t a r m a n v r«t*>n . tvcA J ı e r u n M u o /z f a ıu c s ' e . -'■•
c*
'..
», *
l
Jircu u on rtu ıt hat' H'û/t Jus tJmmicKS'. on. Jus‘ a Tiv m iy be/t a y tfu ; 1m.~i£ rn .a u /, a n d , .siit>n J u ’J '
paüd. A ıs t/U tndecgt JtflcOUffr ,
S ^ r o ıt ıt c n .«*»&>, b e /t M . du .-s A arLrt~ J t r r e on Jiır>m u>nar bed-_ . ' ^ : _ A d d U t d ıe j a t l o ı t s d d p Jd jL < j p a r t u jv u n U t h r lo v ely m < u d : Jfo y jy g ü t ,{m erd 'tv v p /a /s tu err e m m # , tr n d Jtu n e t t y n ertft- OC S ottB t ;
^Srum/,r T+tt/ı. utr -.*!pr/*rf are t/ t’ H ey (i/v ohcv/ûsnt, tJıc) reytAt ./wl
Tlıetr
f'th y cruJe/rt'Tl (d tn/t jyuJft
Esir düşmüştüler, ağlıyorlardı Albiotı'un Kızları; tir tir titreten yakınmalar Yükselmişti dağlarından; vadilerindense Amerika'ya doğru iç çekişler. Zira Amerika'nın latif ruhu, Oothoon'dur adı, sıkıntılar içinde dolanıyordu Leutha'nın vadilerinde, gözleri çiçekler arıyordu teselli etsin diye kendisini; Ve Leutha'nın vadisindeki parlak Kadife Çiçeği'ne şöyle seslendi: "Bir çiçek misin sen? Yoksa bir su perisi mi? Bir bakıyorum çiçeksin, Bir bakıyorum su perisi! Elim hiç varmıyor seni ıslak yatağından koparmaya Altuni su perisi cevap verdi: "Kopar çiçeğimi sen, ey mülayim Oothoon! Hemen yenisi bitecektir, zira tatlı hazzın ruhu Asla kaybolup gitmez." Sustu ve altın mabedini kapayıp sakladı. Ardından Oothoon kopardı çiçeği, dedi ki: "Koparıyorum seııi yatağından Tatlı çiçek ve yerleştiriyorum seni buraya, sineme, parıldayasın diye orada Ve çeviriyorum bütünüyle çehremi ruhumun aradığı yere." Ve enginlerin yüzü üzerinde açtı kanatlarını uçtu coşkun tez sevinçlerle Ve Theotormon'un ülkesi üzerinde sürdürdü taşkın seyrini. Fakat Bromion yıldırımlar yağdırdı ve yaraladı onu; fırtınalı yatağı üzerine Diişüp yattı fenalaşan genç kız ve feryatları çok geçmedi ki boğuk yıldırımlar düşürdü dehşete. Dedi ki Bromion: "Bromion’un yatağındaki şu kahpeye bir baları hele, Ve salıverin kıskanç yunusları, oynaşsınlar sevimli genç kızın çevresinde! Senin asude Amerikan ovaların benimdir ve benimdir kuzeyin ve güneyin: Güneşin esmer çocukları mühürlenmiştir benim nişanımla; İtaatkardır onlar, direnmezler hiç, kırbaca boyun eğerler hep; Dehşete tapar kızları ve şiddete itaat ederler.
s s/fru £tıs*i& / t r t e u R r o t * . : j / l;. X - f.’••/'. *ı»> • 'Krr't* 1S .*
’
(
(t t Ju/vstuotı&
O i’t/t&an. sju zll p u t
s ' /icru
r fi j t ' 1:un sitir/nar ro ti****77 ■ l/t&yter.rru'n*; /' o-nM;nf. s* ad rttzf **/&&*
KC~/T"
A r fl tâ/id Jojded Jtuf bluck yrvz/^A r f i H f 'U / iS b (t c k
fp ia .C Â
HJ’l Jİ/'tm U tM W
İM ^ >
ttiSTÛ f fo tn&JintU.V
,*''*ftw*ce* Ung&rtcrman m s2ür Asarın» »te tfıreshokt harcL . '■\ * . f i spen-f benead hutt "; .ı/u‘ <{~J V'V/1 vvtce cif sfm'rjs? beju'sîh t/u? sun •tut duii-tivsi H atfA t H!Uh * ■'diıver ut reu£tûu& tituf&y benni&ı f; Of âtstj tk itf belen- ıncfJstînf İran t/u'
f
•
]
\
:
U>st.fwcn, Mıffts ant,
a t b r .c a U
c /e y c r ;u {
fc . /
& A IT jt A
WC€9. OC
Jnrotorotan KMsn■■'; mu/cs 4tr : 7y /Arr id* ./w ./
'■y,
-l/ry t/otv rnr ikeofbnm n s it
ifu t J. M 03 •
- ■"' X J
'*fta:ptnşj afian ‘/ v -r-r-C ":
....... ,i «.■/•.- •
'->K /..-te r- ta rtjv n Tur t/u f ı . ’i a ■ ->"!>/■ ç r r - J/tv ı: ... t*' 'T h .to J i s ı r - t f a t İÂ. • ;:v
r, -w*, iitsitte
Tfu *
lw ■. - ■
İÜ
-s
.{‘tny t.
'//V
,£**** inat tf fuğkt /*■ Uul »>&ng cu üuxt i fi711Uİ J r JmU, .<*>•/, • It r :V*y* av . .'■■: ■ .'vy■: !•■ utTlnıh’ brtttn iAtû i3C /}*>.■!Xr^t ün.:- itjfiA .cıy fiMV utfi^ r;r .■ /İârt-- a ’.*v«* x-/.'i'fc tou*6*‘ .yvr / 9 ooLıb'raXerİ. ; <'nx£ &xj.*r'tftl. Jjiitead. aSf m arn arıse* hrıh~ı rmadatt. u a *
h the ,’ 'i iT&". •77 / '*JZ ıtırı n*zsjr
Slrv. hetk <ıtJi£. a. Jt:
e n. t ' .*'//>/;
n/fetri si s tcA iı
nun lıif
trtjarmrrh tV
'haTtu't
anüs n
T’cstl tz
Şimdi nikahlayacaksın Bromion'un kahpesini ve esirgeyeceksin çocuğunu Bromion'un gazabından, Oothoon'un dokuz aylık vakitte ortaya çıkaracağı." Ardından fırtınalar Theotormon'un uzuvlarını tuttu kopardı: dalgalar savurdu onları her yöne Ve kapkara kıskanç sular sarıp sarmaladı zina eden çifti. Bromion'un mağaralarında sırt sırta bağlanmış halde mesken tutar dehşet ile mülayimlik: Kapısında oturur Theotormon, aşındırır eşiğini mütemadiyen, Gizli saklı gözyaşlarıyla; aşağıdaysa sanki ıssız sahillere vuran dalgalar gibi duyulur Güneşin altındaki kölelerin sesleri ve parayla satın alınmış çocukların, Mütedeyyin mağaralarda tir tir titreyen yangınları altında Şehvetin, vira vira çarpıp duran dünyanın zirvelerinden. Ağlamaz Oothoon; çünkü ağlayamaz o! Gözyaşları mühürlenmiştir onun; Mütemadiyen feryat eder, yumuşacık kar gibi uzuvları kıvranırken Ve haykırarak çağırır Theotormon 'un Kartallarını, tenini avlasınlar diye. "Çağlıyorum mübarek bir sesle! Ey nağmeli havaların hakanları, Kirletilmiş şu sinemi parçalayıp yırtın, yırtın ki aksettireyim Theotormon'un saf ve şeffaf göğsüm üzerindeki suretini." Çağrısını işiten Kartallar, uçuştular üzerine ve kan revan ederek parçaladılar avlarını: Theotormon kasvetle gülümsedi; ruhu yansıtıyordu tebessümünü, Hayvanların ayaklarıyla bulanıklaşarak ardından temiz pak olup gülümseyen berrak bir pınar gibi. Albion'un Kızları işittiler onun feryatlarını ve karşıladılar iç çekip ahlamalarını. "Neden oturur Theotormon'um eşikte ve oracıkta ağlar Ve Oothoon çırpınıp durur yanında da teselli etmek için yapamaz bir şey? Çığlık çığlığayım: Ayağa kalk, Ey Theotormon! Zira köyiiıı köpeği Havlıyor şafak vakti; bülbülün feryadı dindi çoktan; Uçuşuyor tarlakuşu olgun tahıllar arasında ve Kartal dönüyor Gece avından ve altuni gagasını halis doğuya doğru kaldırıyor, Ölümsüz kanatlarındaki tozu silkeliyor uyandırmak için Güneşi artık, çok uyudu çünkü o. Kalk ayağa, Theotormon'um, saf ve temizim ben, Zira ölümcül zulmetiyle beni sarıp sarmalayan gece geçti gitti artık. "Dediler ki bana, gece ve gündüzdür görüp görebileceğin her şey; Dediler ki bana, beş hissin vardır ihata etmek için seni, Ve sınırsız beynimi çevrelediler daracık bir daire içinde, Ve batırdılar kalbimi Dipsizlik içine, kızıl, yusyuvarlak küreye, ateşler içinde yanan, Ta ki beni hayatın tümünden silip yok edene, kazıyıp atana dek. Gün yerine parlak bir gölge yükselir, tıpkı bir göz, Doğudaki buluttan; gece yerine mariz bir ölüler evi: işitmiyor ki beni Theotormon, işitmiyor! Onun için fark etmez gece ve gündüz, Aynıdır ikisi de çünkü; inlemedir gece, taze gözyaşları gündüz.
Ve Bromion'dan başkası duyup işitemez feryatlarımı. Hangi hissiyle sakınır açgözlü şahinden yavru kuş? Hangi hissiyle ölçüp biçer mekanın boşluğunu evcil güvercin? Hangi hissiyle şekillendirir peteğini an? Yok mudur fare ile kurbağanın da Gözleri ve kulakları ve dokunma hissi? Oysa hay atlarının sahası Ve meşguliyetleri birbirinden ne kadar da farklı, tıpkı şekil ve kazlarının farklı olması gibi. Var git sor yaban eşeğine neden reddettiğini sırtlanacağı yükü ve sor mülayim deveye Neden sevdiğini insanoğlunu: sebebi göz, kulak, ağız veya ten inidir Yahut nefes alınan burun mu? Asla: zira kurtla kaplanda da var onlar. Var git sor kör solucana kabrin esrarını ve neden büklüm büklüm Sevdiğini ölülerin kemiklerine dolanıp sarılmayı; var git sor muhteris yılana Zehrini nereden aldığını ve kanatlı kartala neden sevdalı olduğunu güneşe; Ve sonra koş gel bana, anlat bakalım insanoğlunun efkarını, uzun zamandır saklı kalan. Sessizce süzülüp giderdim gecenin içinden ve gün boy unca çıkmazdı en ufacık sesim, Yandığım o gözleriyle Theotormon keşke bir kerecik dönüp de baksaydı bana. Nasıl kirletilmiş sayılırını ki ben, yansıtırım oysa senin sa f suretini? Kurdun kemirdiği meyve en tatlı olandır ve dertleri avlayan ruh, Köyün dumanıyla bezenen tertemiz yıkanmış ak pak kuzu ve parıldayan kuğu Ölümsüz ırmağımızın kızıl toprağıyla lekelenmiş. Yıkıyorum kanatlarımı Ve kar gibi bembeyazım ve Theotormon'un sinesi etrafında süzülebilecek kadar safım ." Sonra Theotormon bozdu sessizliğini ve dedi ki: "Söyle bana, ıstıraplarla dolup taşan biri için nedir gece ya da gündüz? Söyle bana, nedir düşünce denilen ve nedir onu meydana getiren? Söyle bana, nedir neşe denilen ve göverdiği bahçeler hangileridir? Ve hangi ırmaklarda yüzer elem ? Ve hangi dağların üzerinde
tfu» tbiifektf / i.■>■ ijJJ rJwıc •• ic'.X nhir* chğJl cfaıjt/Of <-• w / w-»ir5rv ^Cr i /: r 'f.m otjj* /ıw ^ *ğm& <&. Mf .i«i,/:• d/" abU»>> .-. • ,,
Jj
i
&uğri£ ttoLMm* 'Hatajs 3c jsp # a&
■ ■ ’ ■ ' et£(MW0
■' ...,', ,••■
A).r > -v^Ğ b ’ı^j/ 4r.,
.....
rxsfc^,r~-**t U fk* /zntsvnt .oıusuM&fC
• .
.
£//“ pûtsttfi- inse* i&a: UsjfarC rtU/Js, ;
.■■<’y--^. ?
thf ,*-.-cr
•efÂeıf Jjbr&nj£vt »aûtd: jpw-.v‘.' -Y»;
+
(
, fhürt WW~£f‘-ejj(t>kd. , ^fpty^Oid, ut tkjg uAr*£&P tTUCTiJ" ;.
. ĞList&ıpr JÇtfu) cj Jisoy, czrui. *sı ££j£tnxi3ffr/t.4(r&*> tjjtr
.
S i j U i a n r &jw w otfusr^ £ .w $ . <>\-vu,h^ ih # /£ ^ 'J r m£" rt> ' İ p d iŞ " tih*** w t o m ( om * j& r ' b jt h ö f e â # n &
*
Eser hoşnutsuzluğun gölgesi? Ve hangi mekanları yurt tutar sefiller, Unutulup gitmiş dertlerden sarhoşlar ve buz kesen kederin mahpusları? Söyle bana, çoktandır unutulmuş düşünceler nerede barınır da çağırılınca çıkagelirler? Söyle bana, nerededir meskeni eski sevinçlerin? Ve nerededir senin kadim aşkların Ve bir daha ne zaman tazelenecektir onlar ve unutulmuş zulmetleri ne zaman geçecektir, Ki katedebileyim uzak çok uzak zaman ve mekanları ve getirebileyim Mevcut elemlere teselli ve ıstıraplı gecelere huzur? Nereye gitmektesin, ey diişiince? Hangi ırak memleketedir hicretin? Varıp geri dönecek olursan mevcut ıstıraplar lahzasına, Kanatların üzerinde teselliler de getirecek misin ve şebnemler ve bal ve melhem, Yoksa ıssız yaban ellerden yahut haset dolu gözlerden zehirler mi getireceksin?" Ardından söylemeye başladı Bromion ve feryatlarıyla titretti duvarlarını mağaranın "Bilirsin sen, gözlerinle gördüğün kadim ağaçların tatlı meyveler verdiğini, Fakat bilir misin ki vardır göveren ağaçlar ve meyveler yeryüzünde Görevi, meçhul hisleri tatmin etmektir onların? Meçhul ağaçlar, hayvanlar ve kuşlaı Meçhul ve fakat duyumsanamaz değil, sonsuz küçük aleme yayılmış olan, Gezginlerin henüz ziyaret etmediği yerlerde ve dünyalarda Farklı türde denizlerin bulunduğu ve meçhul iklimlerde: Ah! Kılıç ve ateşle cenk etmenin dışında cenkler mi var? Ve fukaralık ıstırabından başka bir ıstırap? Ve zenginlik ve rahatlığın sevincinden başka bir sevinç? Ve yok mu ki sadece tek bir yasa hem arslan ve hem de ökiiz için? Ve yok mudur ebedi ateş ve ebedi zincirler Varoluşun hayaletlerini ebedi hayattan koparıp bağlamak için?” Sonra Oothoorı sessizce durup bekledi bütün gün ve bütün gece;
, ;
«'te n J itf ■rutrn_ ttrtvse’ , itfr iarnmttztıan. renrtpd. ,
/'< jDa/ığj.rt-K# / / ‘t Hum Jtear httr moesr , &. ecc/ta back J/T s/^hs',
V - rrZejı, Ctraftır a f rju?jı / tnısftıAtıtt 1 Asrının af Jı&tven. / <£A ./■ *’ *&*■' lıihour t>cvn f t*D /<>rrrt nt/vt tu tfiitseı unapf„^ /i ' fw/r orte r p r ıt fıs o r b a r u r t n t r a r * tu# ( ffffe r c s tt "''kv #-*/ / -f , e t e jr jıa l, u d u u te / a n d * *tcA j a y ı.v a L v v e . ' " £
* çvV
/î/A. ^ ///e- tertvıt /ruHttiı bu£>h İÜ a /;:Ji / fc Üus n a m *! ryrf/Ji? xn. K -. ’i f İn° lıur //!"{ & /jf>cn>r payau'jtt, u tu l m it thou t aA r rJfe a/j* n \ -rv / <ır (’u’ '*% ' • rnr a. ^cJıootfna.strr tv f/u rfiIJ/fjyyi ? ■to rtutitjntt.v r0iıttjnn.v püVtirty, rz/ju n*' nr u h> >/w Mttft aIıhorf\ "'j ' "• *x'tv pvı'ti/iyt ıt/it/ fw tunu* far.tu> M tift afıftrr/'r/rc/' ı? -m //JftİD f: *v .‘ - tttf snm e pa&idin or tırr //u > mIyw ran ş•*u 'tr t *i bı/fs cxJ>eru’tu r J -r~ ı.V'< < UJt">?'•/// ' ... mı-e- JlU 'JiV M flİ / /./ */ . the/<■ n A ıt puişıV //<*1 ” the^ı/tdustU-uhu>^ cıtizrn •.ıfızrn n t/u İtu‘J,a/tdx;wJi . h y ddforertb hu ’j v ■. \uX
htrvLnö ».,/■/• kalk»t dram w.V' -...; reymj w
r,tf
Z fö ' Z
/>V' , , J c a r
Ju >Y M ’p *
t.fu
w rU
$ « « a l; h- ih sm :
-u/L ‘ r'-'x^ “ le' put'Kem. da/m lite U lbctır o/ tJ/£ fa rn u r) t 'U if art* . 'av nrt.v £■ S tı , ’>• s. / 7 f/a // v / /*■
T / rT j
™ ‘uutructu'n. W wrtJı ûrn-itM -%> r. - f. ^ 5 Hıtfl. "t/> .(/ru ftk.ru Ut, *unaj i\n“ na>wK'.V >, *UJ hıra l * batuitî r‘ -s^" I ı ' ı t t t u i rt.u ,1 ■•/ /vv:,, $ -* w '■/!l!Lıb ... ... ,-, ıV;;. ,
!“-jnt iıtt’/L\ J ifil J-Jir U'/U) t
4$ (A
H
^ uir tfL, wc^ etefr Juuhm tr/ur a x r n a l t f bfur tAe r .Jrtun, w rn cffn d ^, ..................... tt,■ < «2 ;*(. W(f
Ay jfi'-utkjflte MtouLUns
1(> (um tire yf/ı/â a/ fiıt - it» M a n v d J 7 - -■^eshj^fe A ”■•’ ^ |
•: ■'
...Û ....... z -t r f
u j u l (t'ttfru H p .
ch e^ L in t/u* ,U ■ /, ,• r .,
d w tu '-jfit ttt
moı
he fMfesr, and iti f/ut Af and, 4 4 ,* d m l hfg Udtlu/
farce fus Mad ÛU» üsf utırıpe Ât t
x. ,:; _\d Ju* jyc/tdb' t
/Av-,' :?/<; yuJiti/j? mcrsAift at f&y /?.<*{ as' t/ui Atuıîy/ d/>P? '■ ycte/rt t.i.c oiûLuttam ıurey, otccuuSG hı*f ntmtrıls J 'Wi .‘r 1’/it.: /u: ocearı o c e a /ı? ; a tulo :& /'.'st ./ ruM uV fyc / y r <:errı. ettjîcerrt. ılır' thr ftytnfc fty ts tp rl/ıtu rJ/jud i.. t s /. (ili .) ■ f ' o r ç (ra s' hır //v//v,v/v 11n' i\k/uO} ,*■ M ı: ltu u ttu rv /'<<» du ‘,71/ / :.f> n t(V f / r n ‘ i t w rJdL-> Mtfr/Tt: ju r.J/ /tu /r: t / f i r _ yc , ( . ı/re* tJıc tfv ryyrtuv, Aauutafe tltf hartwK ıd Arnuj»M' ttt /’ / /,'/,■' t/u' 5 w/// t t/u-e. i . ':
JU
'i tjıt' warm. e/vet n plU ar m tke /tm ddennt; c/ıun^ h - : !
^
Ta ki gün ağama dek, işte o vakit yeniden başladı feryatlarına. Albion'un Kızları işittilerferyatlarını ve karşıladılar iç çekip ahlamalarını. "Ey Urizen! İnsanoğlunun yaratıcısı! Cennetin yanlış tanınan iblisi! Sevinç sende gözyaşıdır, insanoğlunu kendi suretinde yaratmak ise: boşunadır bu gayret. Nasıl olur da bir sevinç diğerini yutar? Farklı sevinçler değil midir Mukaddes, ebedi, namütenahi olan ? Ve her bir sevinç bir Aşk'tır. Koca ağızlılar kahkahayla gülmez mi bir ihsana yahut kısık gözlüler alay etmez mi Pnlıa biçilmez bir zahmet gördüklerinde? Ve tutar mısın maymunu Kendine rehber yahut bir köpeği çocuklarına öğretmen olarak? Fukaralığı hakir göıvn ile yüzünü tiksinmeyle çeviren Tefecilikten, aynı tutkuyu mu hisseder yoksa duygulan ayrı mıdır? Armağanlar bağışlayanlar nasıl tecrübe edebilir tüccarın sevinçlerini? Yahut hamarat şehirliler çiftçinin zahmetlerini? Ne kadar dafarklıdır semirmiş bir uşak, içi boş davullar çalan, Çevirir koskoca tahıl tarlalarını viraneye de söyler şarkılarını yine çalılıklarda! Ne kadar dafarklı gözler ve kulaklardır bunlar! Diimja ne kadar dafarklıdır onlar için! Hangi hissiyle papaz hak iddia eder çiftçinin emeği üzerinde? Nedir oıııııı ağlan ve kapanları ve tuzakları; ve nasıl sarıp sarmalar onu Soyutlamaların buz kesmiş furyalarıyla ve inziva ormanlarıyla, İnşa etmesi için kendisine saraylar ve yüksek kaleler: içinde krallar ve rahipler otursun diye; Ta ki gençlik ateşiyle yanan ve sabit bir kader nedir bilmeyenler bağlansın diye mi, İkrah ettikleri bir yasanın büyüsüyle? Ve mecbur mudur sürdürümesi hayat Zincirini bıkkın arzularla? Mecbur mudur dondurucu ölüm saçan düşüncelerin karartması Ebedi baharının berrak semalarını; tahammül etmek mecburiyetinde midir karakış misali gazabını İnsafsız dehşetin, cinnet geçirten, taşımak zorunda kalmış olarak bir ağır yükıi Daralıp küçülen omuzlarıyla her giiıı ve her gece, Yalan ihtirasların çemberini döndürmek için, kucağını uyandıran iştiyaklerle İnsan suretindeki kherubim'lerin menfur doğumunu sağlamak için, Veba gibi yaşayan ve kayan yıldızlar gibi ölerek yok olup giden; Ta ki nefret ettiğinin yanında kalmaya başlayana dek çocuk ve ikrah ettiği işleri yapana dek, Murdar kamçısı tohumunu ham bir doğuma zorlayana dek, Göz kapaklan daha günün oklarını bile idrak etmemişken? Hiç aç köpek misali kapanır mı balina senin ayaklarına; Yahut dağdaki avı tanır mı kokusundan, biiyiik burnuyla Okyanusları içine çekebildiği için? Gözü ayırt eder mi hiç uçup giden bulutu Kuzgun gözünün başardığı gibi? Yahut uçsuz bucaksız mekanları ölçiip biçer ini bir akbaba gibi? Hareketsiz örümcek hiç görür mü kartal yavrularına mesken olan kayalıkları; Yahut sinek bayram eder mi ekinler toplandı diye? Aşağılamaz mı kartal toprağı ve altında yatan hâzineleri hor görmez mi? Oysa bilir köstebek oralarda neler yattığını ve sorsan anlatır solucan sana onları. Solucanlar kendince inşa etmezler mi kuleler çürüyüp giden mezarlarda ?
& .p^l*r afi t&G Jt/xrûxy^ıifrtn's ^ Jusf fiûfch. the&e stiards? art: V r itten ritm e t tiy fnt£f O .' '&sj. ■Jm& %$*&$£’ jtift&H b& dty tuste $ ; tAy uyluni ww r&yt# J J £ari *&, 'Lurt&l. Ju ^ /M a flû ü i Jar M ^kht: J ij £*¥& of pırasan*' Jruıaçstv#- /'Aarusst opest, yreAynh JJt <* fuxm*ğ .hafc, setaı h •>'-,:,,f ifö fr, yhw ümğAt 0*8 motü/flr, ç/u&^aT nOtht
sw tjjfM'afag. HVusn a fi tfu -
4ksf2 co/*/^ uwıt fcrtfı a m *tfesfc nrğf/t Tm ivijtk û? m&'&ntble mth netsr t e f wpder i£y A*&kt tu rirten w v, *lpd orun•. «r tt'itöt. in t juom n f n/ftom: & sutl et tn the' nûJtt. Jn ffU ıu e. «un m tk*± a mititoan, W ^ rfa . ' Jifüfttou* o rta p , ^ *3^.
Ootn/f<}îi at wmre tju ie& ıJ W
q U ûkr /V/>>/r {Ojsst
jU**y°ter; <**%(/ ^JhdûtBrmûn K? ~*zc ’/tyın\ a
fim i Ovinoto ief fi4?
Jj jli/t’ ÖütAcofL ıs .1 fu r(' wc ,' a* rts/çvj. m/ğtst j hjjj/. V ırtyn u fcuuctcy ...........—-— i44*ı. Hîcfjı h y<:/i mrtşm. ttu :
- t /' c? L XA W t / / u / tiH’A e r e «"/-v-r* / * ' i/f} tiâ p c A /jg 'J Jı 4/1 trlS Jpuffvxt'*i> £>un J ^ j ÜujL M/ ÜHZtre nty ey&şr cZT& jjZiH/Z'İb
Ve aç bilaç makberlerin kursağında kurmazlar mı ebediyet sarayları? Yazmaz mı sayvanlarının üzerinde şu sözler: 'Mutluluğunu seç, Ey İnsanoğlu! Ve ne lezzetli olacak senin tadın ve çocuklar kadar şen ve tatlı olacaksın yeniden!' Çocukluk çağı! Korkusuz, arzu dolu, mutlu, sevinç içinde yuvalanır Zevkler sinesinde. M asumiyet çağı! Dobra, açık, arar durur Gündüz ışıklarının dinç neşesini; bakire mutluluklarına açıktır o. Söyle, kim sana öğretti iffeti, kurnaz iffeti, gecenin ve uykunun evladını? Ve sonra uyandığında mahrem sevinçlerinin hepsini inkar edip saklayacak mısın, Yoksa uyanık değil miydin sen tüm bu sırlar ifşa edildiğinde birer birer? Sonra çıkıverirsin karşımıza namuslu bir bakire olarak, hilebazlıkta mahir, Oysa gece yastığının altında vardır ağlar, tutup yakalamak için bakire sevinçlerini Ve onları fahişe olarak damgalamak ve geceleri tek tek satmak için, Sessizce, tek bir çıt bile çıkartm aksam ve güya uykudaymış gibi. Mütedeyyin rüyalar ve mukaddes dualar alevlendirir dumanlı ateşlerini: Oysa bir zamanlar hilesiz sabahların gözleriyle alevlenirdi ateşlerin. Ve Theotormon'um benim böyle bir riyakar iffet mi arıyor, Böylesine v a k ıf mahir, tedirgin, dikkatli, titretici bir riyakarlık mı? Sahiden de fahişedir Oothoon o zaman! Ve tüm bakire sevinçleri Hayatımızdaki: hepsi de birer kahpe ve Theotormon da hasta birinin rüyası; Ve Oothoon ise bencil bir kutsallığın düzenbaz kölesi. Oysa Oothoon öyle değil: bakire hülyalarıyla dolu bir bakire, Neşe ve sevince açık, güzelliğin ortaya çıkıverdiği anda; Sabah güneşi altında bulduğumda onu, gözlerim raptolur kalır onda,
L ı. ftap/by eop u la tu a t; t l ut em ung S ıt on. u b a jık and. draw tba pUuv)K,--£âf a f th ıs ' irne- C>ornja y »
n.vmumr af destre } tke tnaptettfc a f deswe / IFm ntğuı IJuıf penes /âr jiuut; stfudf, awaAejı Jıer u/aınb fo &w rım )(firjw <î', A r e s*at thase dıe phnxx a f rvhtetatı fiA/t retvanls o f can/mence. • eAJte şalı eru£yÛQsf a fs 'd t dentaCl Wty dost- thau. jfeek relt&fjan- ? Is (t beaausre acts .«an* nüp? lavdy, ıha:' thau. seefcest jiM itude., misse the Ju a riile darkıuKt t# uttjare&ed. wdh refleatıans a f destre. Tâliler d Jealouşpr. be thcu accursed. İram, tke earfh /t . 'x^ ğ j^ i\. y&y hast tfıcn ttujgAâ jn r 'Uıe-atvrman thes accurs'ed ihatfe } #,/'< hu. befudy .lades man . ... , V
I I C£y, Zare!Lave!Lare./Jutfipy Jap$yJLafe!£ee as ffe myuthun wınd/, : (Jan tfıat be L,pı>e, ifrat drtnLr ıtncther aş a jıpcnfşe eü-ı/tls »'ater • k jJju it çlouds H’ith realougy fı/s svşbts. tedh Mieofuniıs ali. the doyi W/Tİ sja/% a web çf ‘{ip.’ uraund ban £rey ancl hourychırh. / A &Tdl his. ey&s sırdan at the hrurt tfuet Aasrjtjs' betere htsf jstgmt • |j •Sadi ıs self-lavc t/ıtrî esutıest a li! a. creeputfe skeletan. | ÎJıth LımphJu? jrrcs’’ na/c/ujıir aröı/ntl the &<şen. jnam ağc h*d
I fjjd-. sdhea. jfeCs cvrd traps^of adaırtaat >vc/l Det/man. sprrad 0 Wr> aatcJr lor îhee ğırls' ad mıld sdyer. ar a f Juru/us £vld.; S f i l lie. besidi dce ,m a bank 3c, vlem t/irû" M’aatan fd rr K Ift latt^y ccpuiaîian t L if an b(dsr frdh x)% rı tn/man ; a s We s&şy marnıji$>, îustb)/ a s t/u- £,-vC bam bentti ? İ l Ourn^cn- sh a /l vce» In s clear dehğbt, jrar eer Wtth [ealausr etatvi B t t'iaritf i/t the Aeai'm a f Şjeneraus Lnc,nar stslfisk btü*ktutjş¥ ÂrtiJŞt • E j f t j E o ' thc Stat H'al/t aı p Jc rc .o iL S ' r>u: tr: t . an tkt‘ J t o K ? ' -İatJL. W
Mutlu sevişmeler içinde; yahut akşamın serinliğinde, iş güçten yorulmuşsam ve Oturmuşsam dinlenmek için kıyıda ve özgür doğmuş bu neşenin zevklerini tadıyorsam. Şehvet anıl Şehvet anı! Bakire, Erkeğini arzulayan, kucağını uyandırıp açacaktır muazzam zevklere, Odasının mahrem gölgesi ardında: kendisinden malınım edilense Zevkli neşelerin, unutacaktır hasıl etmeyi ve yaratacaktır aşıkane bir suret, Perdesinin gölgeleri arasında ve ketum yastığının katları altında. İşte buraları tam da dinin meskenleri değil midir, ölçülülüğün ödülleri, Kendini inkarın tek başına gelen zevkleri? Ne ararsın daha dini? Eylemler sevimli olmadığı için midir arar durursun yalnızlığı? Oysa orada dehşetengiz bir karanlık hiiküm sürer şehvetin yansımalarıyla bezenmiş. Kıskançlığın babası, yeryüzünde lanet olsun sana! Neden öğrettin Theotormon'uma böylesi melun bir şeyi? Ta ki güzellik solup gidene kadar omuzlarımdan, kararmış ve kovulmuş, Yapayalnız bir gölge, mevcudiyetsizliğin hudutlarında oturup ağlayan. Çığlık çığlığayım: Aşk! Aşk! Aşk! Mutlu mesut Aşk! Dağlardaki rüzgarlar kadar hiir! Aşk mıdır bu, karşısındakini kana kana içen, tıpkı suya doymayan bir sünger gibi, Gecelerini kıskançlıkla bulutlandıran, gün boyu ağlayıp duran, Etrafında asırlardan bir ağ ören, gri ve ağarmış, karanlık, Ta ki gözleri bezdirilene kadar önünde asılı duran meyveden? Herkesi kıskanan özsevgi budur işte, sürüm süriim sürünen bir iskelet, Gözleri tıpkı birer fener, gözleyip durur buz kesmiş izdivaç yatağının etrafını. Fakat Oothoon serecektir senin öniine ipekten ağlar ve kuracaktır çelikten tuzaklar, Ve senin için yumuşacık gümüşten kızlar yakalayacaktır yahut hiddetli altından. Senin yanında nehrin kıyısında yatacağım ve avare eyleşmelerini izleyeceğim Tatlı tali sevişirken, mutluluk üzerine mutluluk, Theotormon'la birlikte: Gül açmış sabahlar kadar kızıl, ufuktan gelen ilk ışıklar kadar arzulu, Oothoon seyreyleyecektir büyük aşkını, asla kıskançlık bulutu sarmayacaktır onu, Cömert aşkının cennetine varırken, asla hodbin fırtınalar sarmalamayacaktır kendisini. Güneş görkemli elbiseleriyle hiç dolanır mı ketum zeminler üzerinde,
Buz kesmiş cimrinin altınlarım saçtığı; yahut parlak bulut hiç yağmur yağdırır mı Taştan eşiğin üzerine? Görür mü hiç gözü ışığı, Genişletir o ki merhametin gözünü? Yahut bağlar mı hiç o kendini Öküzün yanına, berk sabanlara koşar mı kendini? Değil mi ki o muhlis ışık kör edendir Yarasayı, baykuşu, kor haldeki kaplanı ve gecenin efendisini? Deniz kuşu soğuk rüzgarları kuşanır kendisine elbise olarak, Vahşi yılansa bin musibetle süsler kendini, mücevher ve altın sanki; Ve ağaçlar ve kuşlar ve hayvanlar ve insanlar ebedi neşelerini seyre doyamazlar. Kalkıp yükselin ey siz yaldızlı küçük kanatlar ve çocuklar kadar şen olun, şarkılar söyleyin! Kalkıp yükselin ve afiyetinize için, zira mukaddestir yaşayan her şey!" İşte böyle haykırır Oothoon her sabah; fakat Theotormon oturur Denizin kıyısında ve dehşetli gölgelerle sohbet eder. Albion'un Kızları işittiler onun feryatlarını ve karşıladılar iç çekip ah edişlerini.
SO N
Jt^ n e r/ Â a :
A rr
( ) a / ( 'y
(1 7 9 3 ) B lake'in bir eserine "V ahiy (P ro p h e cy )" ism ini verd iği ilk çalışm a A m erika'dır. On sekizinci yü zyılın son çeyreği A vru p a ve A m e rik a 'd a old u k ça çalkantılı bir dönem di. Blake özellikle F ran sız D ev rim i'yle ilgili gelişm eleri şiir ve gravü rlerin e yan sıtıy ord u . A m erika: B ir Vahiy başlıklı siyah -b eyaz çalışm asında Blake, A m erik a'd a d ev rim in o rta y a çıkışını ve sahip olduğu enerjiyi dile getirm ektedir. Bunu d a O rc'u n şah sın da tem sil etm ektedir. Orc, D ü şm ü ş D ü n y a 'm n tem silcisi o larak A lb ion 'u n M eleği olan U rizen 'le m ü cad ele etm ektedir. Bu eserin d e Blake 1 7 7 0 'de B oston 'd a baş gösteren şid d et olaylarını ve onu izleyen siyasi ve askeri gelişm eleri kon u etm ektedir. A n cak san atçı ö zg ü rlü ğ ü n ü k u llan arak gelişm eleri kronolojik sırasına u ygu n olarak ifade etm em eyi tercih etm iştir.
mr*t>rn«
LAM BETH ı^föruıtsc/. _by M 'ıllıarn
ul
thejuw
loıutem
fuurfjypuıııu-y'i) "/v!:tyTZ.ı/1 nhcîie;
o t S ^ lu iry u ^ h tjn 'm m 'b a $ l(c/S . Jw e d r ıd j: rr,'~ctjfc>’ u f t r o n ;
&£'%
'1 lv U « trı /iÇ/> c îa rk czu\ s d e / ıt s ftt' ^sivoîd. a s /u ^ d îıi:; r , İta m d d d tro/t. tctıiyın . c’o ıd ltd vu tca o / '^ o rırıc t d rıs> g ■
^ ’
d m ıil) t d l tk a t d / n u / d ty * u llta ı & n : c d iğ y d Jıiü İ j i ^ e S r ı] \
v îr£m :*a £l lL L nr, ytmtl. lly fatker -tfern aUtorrdC\ tny t>-ttl/jid
, “ # • seranıvırt’ in tim siy', sonıetvnc's' a L o n .çy J . tjır r>ıotıntoı/ts.j& 'yomelrmrs 11 Wİuıle I lcta]ı «,/ Tafdıvmlels ^İhyds. nneti. 11 -srırpenfc fıAı/ııti>
o ( IJrdıona, and roumJ tkıı dark /ı'trJis', .1 ■ y fl L l^ ‘ «T ->p/rd d ’/d s. chamd. beneadı d rendi these ctn’c rııs; wfıen t!u>a Lrmğest 1/tod. ‘ 1 ham . a y m ; a rn i m y re d £ y c s s'e e k to b rjto ld jin - İu c e ./ T İC \ ■ İt I y a /s,.' (Jıv s r d e tu l* İV U ta ^ Jd o , &; İd d e A e â îv m ın f s iğ iıb .
Urthona'nın gölgemsi Kızı, duruyordu kızıl Orc'un karşısında, On dört soluk güneş akıp gittiğinde Orc'un karanlık yurdu üzerinden: Yiyecek getirdi demirden sepetler içinde, içki getirdi demirden kupalarda: Bir miğferle taçlanmış başından kömür karası saçlar süzülüyordu, adsız hanım kız ayakta dururken; Okluğunun içinde alev alev malzeme, bir yay ki gecenin yayı sanki, İlletlerin gökten yağmur gibi yağdığı zaman: başka bir silaha gerek yok onun için! Yara alması mümkün değil ve fakat çırılçıplak, bulutlar sarmış sadece belinin çevresini, Karanlık havada dehşetli yumaklar halindeki bulutlar: sessizce duruyordu, gecenin sessizliği sanki; Zira asla bir ses veya fısıltı y ükselmiyordu demirden dilinden, Dilsizdi adeta, ta ki Orc onu ateşli bir sarılmayla sarmalamaya yeltendiği o korkunç güne dek. "Kara Bakire”, dedi tiiyü bitmemiş genç, ",senin sert ve menfur baban Zincirlerimi on kat geriyor ama ruhum hala uzanıyor yükseklere doğru; Bazen göklerin ötesinde çığlık çığlığa bir kartal, bazen bir arslan, Dağları karış karış dolanan veya bazen bir balina sanki, kamçı gibi yarıp geçen Kudurmuş uçsuz bucaksız dipsizliği; derken bir yılan büklüm büklüm Sarıp sarmaladı Urthona'nın sütunlarını, ve kapkara uzuvları Sarıp sarmalayacak vahşi Kanada'yı; dermansız ruhum büklüm büklüm, Zira bağlanmışım zincirlerle aşağıdaki dehlizlere asılı olarak: getirdiğinde bana yiyecek Neşeden ulurum ve kızıl gözlerim yüzünü görmek ister Boşunadır oysa! Şu bulutlar durmaksızın gider gelir ve saklar çehreni benden."
Umutsuz bir aşk gibi sessizce ve nefret kadar güçlü Çekip asılır kıllı omuzlar zincirlere; ateş işlemez eklemlere ama; Dehşetengiz belinin etrafından yakalayıverir nefesi kesilircesine mücadele eden rahmi; Neşe içindedir artık ve bulutlarını itiverir bir kenara ve ilk doğan gülücüğüyle gülüverir birden, Tıpkı kapkara bir bulutun ketum derinliklere şimşeklerini gösterdiği gibi. Korkunç oğlanı görür görmez bir çığlık yükseldi bakireden, sanki bir infilak: "Tanıyorum ben seni, buldum şimdi ve bırakmam asla seni: Sen Afrika'nın karanlıklarını yurt tutan Tanrı'nın suretisin, Ve senin düşmenin sebebi bana hayat vermektir kapkara ölüm memleketlerinde. Amerika'nın düz ovalarında hissediyorum mücadele eden sıkıntılarını Mazlum köklerin, aşağıdaki derinliklere doğru kollarını açıp uzanan. Görüyorum bir yılan Kanada'da, sevgimi tavlayama çalışan, Meksika'da ise bir Kartal ve bir Arslan Peru'da; Görüyorum Güney Denizi'nde bir Balina, kana kana içip tüketiyor ruhumu. Ah, uzuvlarım sanki çekilip kasılıyormuşçasına sancılar içinde! Senin ateşin ve benim soğukluğum Hemhal oluyor uluyan sancılar içinde, yıldırımlarının açtığı yarıkların içinde. Bu ebedi ölümdür ve kadimlerin haber verdiği zulüm işte budur."
____
S lC C ıu ıırch cm B -u ıce ü F / ilL ıo n
lu r n s ' m lf>
ju ğ lt iJf' t e n t ,
Sİullen fıres' acn£ thejmantu: felmı toJîmencasr ssfıore: ~the s'ouls’ o f u/arlıke mm, »'ha rıse tn ,v ilrrit nıfefıt, ,JÇwJc///ı^fawe &}i(rrtVJi,Gtft2’J,jtfaJtC 0d ( <&" (x reerı;
»’rt/ı hlooc) fromjuiums fıery JJmcc’.
aıpoJe: Fnencls^ ef./imrnat look cvtr ihf jlü':zntw sen; !>oh> £5' h /feri m Jeavm, &: a keavy ıcan cfuun
bık Ly luık from/fliumy c/tfS' aarJp tke s’ea fo İutıf ept ovef ifıe keavm^ eastern clvıuf re n t; on fu s c liffs sivoo/flhıons vtra&EıL } jv u :ü form clasAınfe /us scales’ a t m ufntpjtt Jıe a ra se, ty d m ekors svıuul t]w land. ar M Ihım htnetdJt, Vaux, fu s (ocls ; Au! a M sxlundılejsanî) fu s £*toH>ûı)?y re S ,
Albion'un Muhafız Efendisi geceleı/in ışıl ışıl yanıyor otağında: Sönük ateşler parıldıyor Atlantik'in öbür yakasından Amerika'nın sahillerine vurup, Savaşçı erkeklerin ketum gecelerde yükselen ruhlarını delip geçen. VVashington, Franklin, Paine ile Warren, Gates, Hancock ile Green Albion'un ateş saçan Efendisinin kanıyla parıldayan sahilde duruyorlar. Washington dedi ki: "Amerika'nın dostları! Atlantik denizinin ötesine bakın; Bükülmüş bir yay yükselmiş göklere ve ağır bir demir zincir İniveriyor, halka halka, Albion'un yalı yarlarından enginin bu yakasına, bağlamak için Amerika'nın kardeş ve evlatlarını, ta ki yüzlerimiz sararıp solana dek, Başlar eğik, sesler kısık, gözler süzgün, eller yaralı, Ayaklar kanıyor kızgın kumlar üzerinde ve kamçının ipleri Vuruyor ancak gelecekte unutacak olan nesillerin sırtına." Giiçlü sesi sustu, zira şiddetli bir rüzgar esti dalgalı denizler üzerinden: Doğudaki bulut kopup parçalandı: yalı yarlar üzerinde duruyordu öfkeli Efendi, Ejderha suretinde, kabuklarını takırdatarak: gece yarısında kalkıp dikeldi, Ve aşağıdaki Albion ülkesi üzerine kızıl kuyruklu yıldızlar yağdırdı alevler içinde; Sesi, saçları, korkunç omuzları ve parıldayan gözleri
Mağrur şekilde dalgalanır Atlantik'in dalgaları kasvetli memleketler arasında, Kabarır, derinliklerinden kızıl bulutlar ve kudurmuş ateşler kusarak. Albion hasta! Amerika tereddütlü! Öfkeden kudurmuş zenit ı/iikseliyor bak. Tıpkı insan kanı gibi, gök kürenin her bir yerine damarlardan akan, Kızıl renkte yükseliyordu bulutlar Atlantik üzerinden koca koca kan tekerleri halinde, Ve kızıl bulutlar içinden bir Mucize yükseldi Atlantik'ten, Yoğundu! Çıplak! Bir İnsan yangını, alev alev parıldayan, tıpkı demirden Bir kama gibi ocaklarda kızdırılmış olan: korkunç uzuvları birer ateşti, Binlerce bulutsu dehşet, kapkara sancak ve kuleler Sarmıştı etrafı: kızgın sıcaklar yayılıyordu boğucu havada, yoktu ama hiç ışık. İngiltere Kralı bakarken batıya gördükleri karşısında tir tir titredi.
b ta tıs^ A n ğ e l stso cL !tw u îr tJıe S tc n e
o l mtjıt, and •/a»>
N
lü e t&rrvr aka a ccmet, or tnvre Lice ■^r-f~ ^ J ~pLmet: r e d ' J~ \ J’s-r\fSvC -^i!^j % ıt m clasd tfıe tfrrib le n>antleruı£ comets m rty S fifıere. (lJ7uİİi Mast vur çenter. & tlie pltm t£¥ tliKe jferf rotaıcl. JBjy crtmsm. d isk ; sro d r ti? Sun. >’n s trut fnnıı tfty jv rl .vrJuvc; «Jh e SjttH -tre }JuH >d. im Jt c r r u i la ığ tA stm n u fe tJw tem ple ta ife J>& w ıy a
P
; S ) tJ/u y a Voux ca ın e Jü rtfı„ , und- •x/ıo
^ tu yıîe
Albion'un M eleği gecenin Taşı'nm yanında Duruyordu ve gördü bu Dehşeti tıpkı bir kuyruklu yıldız misali yahut Kızıl gezegen adeta, Bir zamanlar gezgin kuyruklu yıldızları kendi küresi içine hapseden o gezegen sanki. Sonra, Mars, sen bizim merkezimiz oldun ve üç gezegen dönüp duruyordu Kan kırmızısı küren etrafında: ta ki Güneş senin kızıl kürenden çekip koparılana dek. Hayaletler parıldıyordu boylu boyunca ve mabedi murdar ediyordu baştan sona Oluk oluk akan kan; ve ardından bir ses yükseldi ve sarstı mabedi:
cuıâ loolc aut, JtisS cJm /jis 1ean tJü
, / i : . ! f t I/',- w’îJe ana Ih ey LoJc itJ u n tl a t every x b p ic b elieve i t J r
b
â. cYreant.
M ackneSr, &. Juur G u itd a f js l e r jn o rn u ^
J U d th e J a ır .M aon n jo u e * u t t k ‘. r/ e a r & . c lo u J U s n i^ k t ; S a r & ıy>tre. tu /w jjw iiî , m t j nnW U ıe L ıo tt g
Y fv 'J \ sh a /£ c e c ts e ,
"Gün ağarıyor, gece yitip gitmekte, nöbetçiler terk ediyor yerlerini; M ezarlar parçalanmış, baharlar saçılmış, kefenler sarılmış; Ölülerin kemikleri, onları saran balçık, kuruyup büzülmüş; kirişler Canlanıyordu sarsılarak, ruh katıyordu harekete, nefese, ayıklığa, Sıçrıyordu birden tıpkı salıverilmiş tutsaklar gibi, zincir ve bağları ansızın parçalanmışçasına. Bırak da koşup gitsin arazide değirmende un öğüten köle, Bırak da baksın göğe ve gülsün kana kana ışıl ışıl havada; Bırak da zincirlenmiş ruhu, zulmet ve iç çekişler içine hapsedilmiş olan, Otuz zalim yıl boyunca tek bir tebessüm görmeyen çehresi, Yükselsin ve ufka baksın artık; zincirler boşalmış, zindanın kapıları ardına kadar açık; Ve bırak da karısı ve çocukları mazlumun prangalarından kurtulup dönsün artık. Attıkları her adımda dönüp bakıyorlar artlarına ve sanıyorlar ki bu bir rüya, Şarkılar söylüyorlar: 'Güneş kurtuldu zulmetinden ve kavuştu daha taze bir sabaha, Ve güzel Ay neşeyle haykırır açık ve bulutsuz gecede; Zira İmparatorluk bitti ve artık sonu geldi Arşları ile Kurt'un.'"
%İ m t i , W
Y \
m
— j\ fJh ^ '" UY‘-T fırJt / İlin in * Jln b d . u ln /fA J u l \ ,r r n t i J je s t ç k m e & to n e J J ş fe k .- a n d U k * (fu t > fr^ ,a l L « „ w
h
n p U Art l U ntjt Üjv, h/w .*vpv,f: inrm d
Ih t 'l/: Â " r>' I'-"'"<'»;»•>>" to c/evour !,e r ULısphcsnuuS Deaw n .Jld u -A ria t. Ja fz r < yf J J ıü ıd ic s :
 i f ,
U’' F
Yfhy aW - t/wu rzrnc
^
tr^ % n £ e r J''l*o tlw La * ;
m ey cn tL s bzrrıJic tûrm ?
5
Sesleri gök gürültüleriyle kesildi. Ardından Albion'un M eleği öfkesinden tutuştu Gecenin Taşı'mn yanında ve Ebedi Arslan'ın uluması gibi Kıtlık ve savaş esnasında, cevap verdi kendisi: "Sen Orc değil inisin? Sen ki yılan şeklindesin, Beklemiyor musun Enitharmon'un kapısında, çocuklarını yeyip yutmak için? Kafir İblis, Deccal, Şereflilerden nefret eden, Vahşi isyanlar aşığı, Tanrı'nın Kanununu çiğneyen, Neden yanaşırsın M eleklerin gözlerine böylesi dehşetli bir surette?"
tzrror anfftferd: J am (Jıv.. tfreathdrortnıL the accursed, tree: T Jîe tttnes' ar# truded; jdınıfortspa!s tke lnaenın£> fetnsf iv b rra k ; Jfıe Iınryjoy, tlııt U /jyn Jyertferted tv ten. commantla’,
>y ^
JşM' J® !
u -ttıg/ıt he Ld the sfrıny Jueds’ tdıro'the n)uie ■n'ddr.rneds’;
B iat stony lr/M> Jstjım p iv d ıısrt: and ^tuttur rdthton ahncKul
"Jdthe mır Wu>fh- as- a turu. bank, ic none s/ta/ttfeat/ıer the /ertt>es,'$^> _ thşy ztıa/l raf on desart sands,; rcfÛu/ t u u l-jjjî tho ’rcwu>fıd in h rr rracU r rııoht a n d mnrtı ; T a r ew ry t/urığ tiu tt L > es ts holy. id e d d ı^ ltv //t (d'e ; * voul o f sWupt d eltgjjt can ni'Ver he c/eKlc/, . Vey t. d w ea p id y p L b e jre t m an ur not constım d;
'^ % l f W
•did kres-Ji? H/aJk'ü.-jıdt deet Lecome tike bra£, tısr Aneev and thı^hs’ hke srdı'er, Sçhts W «S Jund LkeğoUİ
Cevap verdi Dehşet: "Ben Ore'um, melun ağacın etrafını sarmış olan: Zamanın sonu geldi artık; gölgeler yok oldu, şafak sökmeye başladı bile; On emir haline getirip tahrif etmişti Urizen kor neşeyi, Ordu misali yıldızları uçsuz bucaksız sahralara sevk ettiği o gece, O taştan kanunu ezip toz edeceğim; ve dini saçacağım dışarılara, Parçalanmış bir kitap misali dört yönün rüzgarlarıyla ve kimsecikler toparlayamayacak sayfalarını; Çöllerin kumlarında çürüyüp gitsinler ve dipsiz derinlikler yutsun onları, Ki çiçekler açsın artık çöllerde ve derinlikler akıp gitsin menbalarına, Ve kor neşe yenilensin yeniden ve taştan damını kırıp atsın; Bekaret peşinde koşan o soluk benizli dinsel şehvet düşkünlüğü Bulsun aradığını birfahişede ve sade bir esvapta, dürüstlüklerine henüz Halel gelmemiş olanlarda, lâkin her akşam ve her sabah beşiğinde geçilse de ırzlarına; Zira yaşayan her şey kutsaldır, yaşam yaşamda bulur zevkini; Zira tatlı zevklerin ruhunun asla geçilemez ırzına. Bir yangın sarar yerküreyi ve fakat insanoğlunu yakıp yu tmaz; Arzularının yangınları içinde yürür insan; ayakları olur tunç, Dizleri ve beli tıpkı gümüş ve göğsü ve başı adeta altın."
\75
■Jm / U'ua > tcTho>ı>lf t/re eterrra l d
r (jfue/tcA t/rejutneJr aft/te eurdtj,
;ncrjstdrdue t/ıe f>/rn! and&petg!vi "t/ıe U L O ^ f i to r terri/le men. skine/ on. t/te jiA oivs'. Ss ut tftetr roi& ? J g ise 4 > I-'.*§■ G/u&drm tu•/<' dudterjnun iL L ü ’ jm o a t s v u n S t/te ca .'St/e a iJ ır u u & '.
^ İ?*: t>S V>Vs xV;>^
A & u te a tu l M ctrjm S titfı t fm r h r ^ /r ^ s n r n r ) izrieutlth e e a s t
jOut cuhu/b chsaıtv my afeed CÎ vtaton Jrrnn afarJs*^~J? JCfJThd isötatAf-c/Z^myfaucl'tfan-trumpets' <$c e /ı:S, E rte m a L P Ç /e r m e /f-n e n e n i'd . ro lh n £ > u r c / o u d s (
IS e e t/ux u t t/uc/c c/a u d a t o tu /
d u rlu te fs
art.Ama ■tencas' sh an e
,
**~yfftf/un£> rn ptafaf afa/>/u>rmd lırt/t; tvrf MstmeSrt/e. enatjvbe/hJus iLWA'::V' Jlmdgtest af (G it/; t/e Iıar/tıt x*oml o/t eftmed ut. tktût Jfea d es’ ut etıormous' cuv/esttn cn j t /e tunes ttre sv tu rn d upan t&ee. ]
D ev o u rer. / ''
'Spund' terrtfrU htrdı! aj-oun^ı eme /uKStm fe!n> Jıene. ts t/w»’anouığm oıd/t\ \ d tdusr* t/ıe moûietstmi//c? mvtBud tbısc rtadufnnfeyan’/f S dparçAad/yu? civP > * > ıd /rest/feare; iujh> ra/lûLu intfiec/dutL ' erjtffcsf drv t'ut.'rüdtoidaftandte .dıore, bm ı:atlî~ /s> ^ __
r
....... \ $üu/ud/jjy
/o u d T ^ -fa u n b e tS 6 c a /a m t ra y t/rirte e n .j
“Çınlayın! Çınlayın! Benim güçlü savaş borazanlarım ve uyandırın On Üç Meleğimi! Ebedi Kurt nasıl da şiddetle uluyor; ve benim cezalandırıcı İblislerim dehşete düşüyorlar, Derindeki dehlizlerinin önünde uluyarak sürünüyorlar, tıpkı rüzgarda kupkuru kalmış deriler gibi. Çürütemezler buğdayı, söndüremezler toprağın bereketini; Çürütemezler elemler göndererek, hakim olamazlar sabana ve küreğe; Sur çekemezler şehrin etrafına, kazamazlar hendekler efendilerin kaleleri çevresine; Sağlayamazlar güdük meşenin baştan sona sarmasını dağları; Zira dehşetengiz adamlar bekleşiyor sahillerde ve görüyorum cübbelere bürünmüş Çocukların kaçıp sığındıklarını yıldırımlardan: işte orada duruyor Washington İle Paine ile Warren, çevirmişler ahularını doğuya doğru. Lâkin bulutlar mani oluyor ihtiyar gözlerime. Uzak mesafelerden bir nazar bu benimkisi! Çınlayın! Çınlayın! Benim güçlü savaş borazanlarım ve uyandırın On Üç Meleğimi! Ah, uzak mesafelerden bir nazar bu benimkisi! Ah, kadim gökleri paramparça eden isyanın Sureti! Ebedi Engerek, kendini daima yenileyen, bulutlar üzerinde dolanıp duran, Görüyorum seni kalın bulutlar içinde ve Amerika'nın sahillerine çökmüş karanlık, Menfur bir doğumun ıstırapları içinde kıvranıyorsun; isyankar zirvelerin ve ölümün gözleri Kızıl alevlerle yanıyor; fahişenin kucağı boşu boşuna açılmıştı oysa ne kadar da sık, Dalgalanıyor muazzam daireler halinde: şimdi zaman yeniden geri geliyor üzerine, Ceddini yeyip yutmuş olan; ve şimdi yenileniyor ağıza alınamayan ıstıraplar yeniden. Çınlayın! Çınlayın! Benim güçlü savaş borazanlarım ve uyandırın On Üç Meleğimi! Ah, menfur doğum! Bir erkek getiriyorsun meydana! Nerede ağlayan o ağız, Ve nerede anasının sütü? Onun yerine mütemadiyen tıslayan bir gırtlak Ve susuzluktan kavrulmuş dudaklardan taze taze dökülen kan: şimdi yuvarlan sen de bulu tlar içinde; Anan uzanır boylu boyunca aşağıdaki sahillerin üzerinde. Çınlayın! Çınlayın! Benim güçlü savaş borazanlarım ve uyandırın On Üç Meleğimi! Ebedi Kurt şiddetle uluyor! Ebedi Arslan kuyruğunu savuruyor!"
, l
X-^/ı tJiM'rpast JızJJı l>(MLarrr/cutrJ>y (AeJ^ft/aniu: ^feu: caJJı/jrft/unizvuı hills?; HecaiLve îvtrı meır inhlıtr sıunnut.Vjvıı mm'pah tptfu?fâ{Jen tforict cuıaeııtpn/t/ce. ortJıı-ty/je a/ mtpjıjp ~&xnperu&. Jteıasi' Uv unmartul- ptııruı^U’.v, bıtıli; tn tJıe jarest
o/
rr
■
■
-
4
rL-re on (Jhır mubıc jftvzty thc mtrttvvr. /ln^elsr s’tıt pjtv-fı/rLıi JFvr c/aııdtf Jrartı tne rf/t/tniıc- Jtctter ver tfıe Sotenin J’ûa/ ,
eîü ’f e V /,
'SSF*
%
/
y\M
Böyle ağlıyordu, bir Meleğin sesiydi adeta, ve ağlıyorken dehşetengiz gürlemeler yükseldi Borazanlardan, Atlantik'in derinlikleri üzerinde çınlayan ikazlar göndererek. Hiçbir borazan karşılık vermedi oysa, hiçbir boru, hiçbir düdük cevap vermedi. Sömürgeler ketum kaldı ve çınlayan ikazlara kulak asmadı. Amerika ile Albion'un sahilleri arasındaki geniş gölgeli dağlarda, Şimdi Atlantik denizi tarafından çevrilmiş olan, Atlantik dağları diyorlar onlara, Çünkü parlak zirvelerinden geçip gidiliyor oradan Altın dünyaya, Kadim bir saray, kudretli İmparatorlukların esas sureti, Ölümsüz kulelerini çevirmiş göğe doğru, inşa edilmiş Tanrı'nın ormanında Ariston tarafından, güzelliğin hakanı, kaçırılmış karısı hatırına. İşte burada, sihirli tahtları üzerinde oturuyor on üç Melek, olmuşlar karma karışık, Zira Atlantik'ten gelen bulutlar yüce damları üzerinde dolanıp duruyor.
|79
^ '^ ry ^ tejin ^ elsr m se. & asr tfu y rast? d rep thlm drr rolIH
•cund tfuur sfıaneg-; tnc^na/dr l>ttnw& mfJıtj/gfırey af Orc crtej. aL ıtıcl asr m ey _ A r t iJıro' l/te J a r k r««Uh—
~^M £Tr / r ? 1 /Tr
haneşfr and ItAe tm m a ıilılA İ/ rtıcıı)
^
J'Jıut uteğeneraus tremble &TLw> ekis jay. u tL uJ f . to 7 ^ ar>ınoi'K / Juttı, ^ f ca mw IrUJ
: li™ '
~
w: c u n m a / d a j ,
t*t?
f u ’L t / l ı b e L l
«Kpercaıaı M t’ıe tuıbenercıu?\ZtotÂ
■tu t^estp a m elp en ferm en sf a f
6 7? “>
W0
u r î
V: ? J!^
a ^
^
^
r ^
e n c S ^ 1
T/
~7' ^ '
â d e ttim İn a tm pest
fid y w b p r u fe e l b s t e jn r tc a r s ',a n d  t w )w u -^ J f
Mt atburd^-
%
J esu rt & % m *> th t «t m f c
jS f ^
f
o f ju ü w ^
wj mmvJJoLoW, no jmare
s S jıs t
o£Q)rencepay, '
M elekler kudurmuşçasırıa yükseldiler ve yükseldiklerinde muazzam bir fırtına koptu Sahillerin etrafında, hiddetle tutuşmuştu Orc'un yangınlarıyla; Ve Boston'un M eleği çığlık attı yüksek bir sesle, karanlık gecenin içinde uçuşurken. Feryat etti: "Dürüstlük neden titriyor ve tıpkı bir katil gibi Neden sığınmaya çalışıyor ölümsüz mertebesindekilerin kaş çatışlarından ? Yüce gönüllüler titremeye mecbur mudurlar ve mutluluğu tembellere, eleme mi bırakırlar, Kendisiyle alay eden? Kim verdi bu emri? Hangi Tanrı? Hangi Melek? Yüce gönüllülere tecrübeyi fazla görüp de gönülleri yüce olmayanların Tabiat kuvvetlerinin sınırsız icracıları olmalarım sağlayan kim? Bir bakmışsın merhametin adı olmuş ticaret, yüce gönüllülükse bir sanat, İnsanların zenginlik kaynağı, ve kumlu çöl terk edilmiş güçlülere. Hangi Tanrı ki bu, barış kanunları yazar ve fakat onları kasırgalara büründürür? Hangi merhametli M elek ki bu, susar göz yaşlarına ve dindirir hararetini figanlarla? Hangi büklüm büklüm sürünen mendebur ki o, nefse hakimiyeti vaaz eder ve fakat karnını Doyurur kuzuların yağlarıyla? Takip etmeyeceğim artık, itaat etmeyeceğim ben bunlara bir daha!"
^ J im
erten ) lu ’ rc/ı3 jft£ > e ti? J ı/ \ f r r h r & i£ tl'H \ n b dı>>^A. Jîıs 's i{'* j& f£ fr9 {xn a rd s* u u tu n ) rt/ t t ie / rn rte fn f (iS T tA e t/ ' ’s v ie s ' fv t/u* ~7uırf>ry H’t s tJ, &c t/ı/z» ’ u ie ı/ ' ğ > ö l
J f ı 'ı t (//'n i j Ittun O /d t /s ır JtSı/ır/Jy JÜrğJlt&.tfcs 'e r tn c ltr/u /: rta Jm ./ & fla m m g /u v tJtcır O /u 'a /ttc n tS '^ e e /ı J /t Ş u : *& J ljl-rm . / / '% *s/t//i£ jtp /ı <£ J /u n /- & : H /t/rm tftey -id o p c l __ :/ r/u ; /fıisn c /rıh/es/ ıvaru/te J ıirsvc H'tffr/n t/u' (ı/'fnhy ///yvir// l/ te JD e /tu n ı n x / , ı.- i# p u n t f Lvn ’ıu r / ş 'jn o ıe n c a .^ ., ■j/ / fj/ a ıÂ 3 /n o k e t/ ıu ju / tç r S t o n / /v /ta u ’u ıt/ s S S ’ty c tC L / l^ (/ t J 3 ı*n /û ni> m jsmmly u 'r e /r jıy i-a rn tle tt'U /l e/rrti. S i h a in n n fe 'A t/J c J ı I 7cv/n’j 3y a s a / /t -f/m a c e
/m t/ıc la n // J n tm y fa rt/ı tv (S e /d J u
t/
R I i
t
yjk\
f l İV j p i !I
Böyleydi feryadı, yırttı parçaladı cübbesini ve fırlatıp attı asasını, Gördüğünde Albion'un Muhafızını; ve on üç Meleğin on üçü de Yırtıp parçaladılar cübbelerini, aç rüzgara yaptılar onları yem ve fırlattılar altın asalarını Amerika ülkesinin üzerine; hiddetle çöktüler üzerine Baş aşağı göksel zirvelerden, yangınlar gibi çabucak indiler Ülkenin üzerine; suretleri göründü çıplak ve alevler içinde, En derin kasvetlerde; VVashington ile Paine ile Warren'in arkasındaydı hepsi; Ve alevler katlanarak çoğaldı, zifiri karanlıklar içindeki gece şiddetle çınladı Kızıl İblis karşısında, Amerika'ya doğru yanmakta olan, Kapkara duman, fırtına ve uğultulu rüzgarlarla, kendi dehşetinden zevk alarak, Vahşi derinliklerden dumanlı çelenkler kopararak ve toplayarak koca koca Alevler, tıpkı Kuzey'den Güney'e kadarki ülkenin ocaklarındaki gibi.
'afi tune the tturteen \yoVenrmrs' ttuztJbrfelton 'e/narr\yJıonse; t/wJtamesr cvyrrcttlte landan j/uu meıt' ınental cr/auıs' ihey rusk yi tı \tjpieitcfi thetr anfetusflı ; at tfue I(xt afltashaMz 'y'&FPyçf &1 Scaıd and uüTtitinte tee ^ymıl JS rd isn şöldıktâ llnv tjıe t/urtsen, sîzde# j/e/ıir artbtaslı: ihtnJ tJvsır sM>rds> &c jmn>J<üts' to «iff tluı et & \Jjram fâıew e/ıcaaüune/ıtsf and daj'fc cast/e^ Jtedûnh idıcre to 'hjdc İrem the ferim nam esr; and frotn tim Vıstang a f ûnc,■Ut jstfşilt' ^İJfyJifbıarvs  rrğel; ^ko enragd J uît js'ecrd ; cL /u d * ahend ^ tjfoam m ırfih to fenttik, a nd l>urjrt cutstreffu) an drngsar-tiratn anira^ *etn jdty, $praix)nt£> hj'd ew nji ıdcnğs' aereds’ tJu1JıeaVensf; , \Jıuti rv/Ud h is' nuıaraiKS ÂaSts', aUrflitu-nS û/rht’J s cambd / ./ a./ . mountauıs' & theır frumpets shcok the t>a [m m c! H’d h
/ ’, /
. ..*/
___t
TL- stL .JZ
İngiltere'nin on üç Valisi gönderildikleri vakit, toplanmışlardı Bernard'ın evinde; alevler sarmıştı ülkenin dört bir yanını, koşuşturuyorlardı, çığlık çığlığa; Zihinlerindeki zincirleri kırıp atıyorlardı, koşa koşa denize doğru iniyorlardı, Dindirmek için öfkelerini; Washington'un ayağının dibine düşmüşlerdi, Kumların üzerinde sürünüyor ve kıvranıp bükülüyorlardı, bu esnada bütün Britanya askerleri on üç devletin hepsinde de yükselttiler bir ıstırap Uluması, fırlattılar kenara kılıçlarını ve attılar yere tüfeklerini ve kaçtılar Ordugahlarından ve kapkara kalelerinden, sığınacak yer arıyorlardı Gaddar alevlerden ve Orc’un vahiylerinden, çehresi karşısında Albion'un Meleğinin; kendisi, kudurmuşçasına, mahrem bulutlarını gerdi Kuzeyden güneye ve öflce kanatlarını açmış yanıyordu alev alev, kaplıyordu Göğün doğusunu, dehşetengiz kanatlarını açmış kaplıyordu göğü. Altındaysa sayısız orduları ileriye atılıyordu, Albion'un Meleklerinin hepsi iniyordu Atlantik dağlarını karartarak ve borazanları inletiyordu ovalan, Dünyanın bütün illetleriyle silahlanmış yağdırıyordu hepsini Dipsizliğe, Sayıları kırk milyon kadardı, toplanıyorlardı göğün doğusunda.
<•, the ıtım e s '^ to o c 8c. vu ;ı*'< ^ / i£ jtr'tn i£ £ f c/r/tuta. o u t m . tire s/^yy', rM'arflu/ığpan Tran/i/ın- R u w
k> c u t tJuim a£ F İX ^-y
.//y
'rzfi^
/ ti’J icu.’/' com n 'Ji/J: // b e^ ı/ts
IJ a r k &sr m e L trt'm y/bat>e. ,3r cv/e/ <_✓- /n/n/ t?u> ^ a u)truz idte/ ıt'ı/ıı üMcvtj/ cıtbf
//'
crpjötyzr.
ieuuûzt/l;(.
a/r j/uut 8e, bea& t:
7 X j/u/ as^a jje a oerttJu’/mse’ a Luu/ ut t/tey^ay a/ an eartA ^uı/ü:
T Jıe c e h jc n s
7 L
m a rt/te n a
'J J ıe S e r i h e a f J rrz& t/tfıirutr c c ts ls t /u s /'p /zrı. tıp o /ı tfı& ' 1 IU
f'c /s th
l)iıild e r r f / ^ Z rfrı/ııa . t//rû rts ^ J ? & fıam ırı#r~ ctfpptfn w . J i a r
f&>. £~ *^py
Ç V -^ 7
İJ Z /e ’/ / J u t / 7 l /f i/:r /c u b t '/ ’J i ~7/îs t , o fr n ih ^ /jr /c /J /y fJ u F jtft/a /r fic ,
S İ/ u İ & arfJt- Jı/zci //L'± a/ıotJtv/'porttem cT^t/uş u v/ u ırfi' ;) B u f < /H r u s /ı û g r /h e r t/t t/u - n /£ fit e /ı ^u’/r r f/ı a /u / rerfot
rZ / 7 ıe - ~ ra / v £ W
J i% c / / t Jn : / » /a fe u e sf s e a ? t / c l/ tfıe .
Alevler arasında durup bakıyordu göklerden inen ordulara Washington, Franklin, Paine ile Warren, Ailen, Gates ile Lee, Ve işitiyorlardı Albion'un Meleğinin sesini o sarsıcı emri verdiğinde; Sesine itaat eden illetler kopup yağdılar bulutlardan, Düştüler Amerika'nın üzerine, koparmak için onları fırtınalar içinde, Tıpkı başvermeye başlamış taze buğdayı kesip biçtiği gibi yangınların. Yukarıdaki gök kapkara, soğuk, ve kapkara aşağıdaki toprak: Ve nasıl ki böceklerle dolu illet bir rüzgar insanı ve hayvanı silip süpürüyorsa, Ve nasıl ki bir deprem giinü denizler toprağı hakimiyeti altına alıyorsa, Hiddet! Öfke! Çılgınlık! Bir rüzgar misali kasıp kavurdu Amerika'yı; Ve Orc'un kızıl alevleri, kat kat olmuş koşuşturuyorlardı şiddetle, kızgın Sahillerin etrafında; ve sakinlerini şiddetle biraraya getiriyorlardı! Nem Yorklular kitaplarını kapatıyor ve sandıklarını kilitliyorlar; Bostonlu denizciler demir atıyor ve yüklerini boşaltıyorlar; Pennsylvanialı katip kaldırıp atıyor kalemini yere; Virginialı mimar fırlatıp atıyordu çekicini korku içinde. Kaybedilirdi o zaman Amerika, alt edilmiş olurdu Atlantik tarafından, Ve Dünya, sonsuzluğun bir parçasını daha kaybederdi, Ama heyhat: herkes o gece öfkeyle ve hiddetli yangınlar içinde biraraya koştu. Kızıl yangınlar kasıp kavuruyordu! İlletler kaçışıyordu! Sonra öfkeyle geri döndüler
v /jıyyjji» t/e uır
Sirfceiü; t/ırn t/te Hr/ti/m ce /el>a- ' m ii/r/iT İv a f r e e / //e jjttind p/rzğue jtaurtv(unhs c //^f/i/jiuş Gtutn/tan. «« a/ uııcutımrı, y
^ü
’^ s jB rû d ols'
-Tcy^
s
7/ıeX .rpra syl.m u)aıt.>*.3fxrtt. j& cJtcnufâ a / i t/tr/r aasu/sr //? ,7î.///t v / v jrr/tf- up a Jii’n’/ u f tr/ıa tı/ıi r7 7 /ıJ titre/*' ir / / t/u z r /u s r ır .
m ja iL 'X ~ / , A % s ^ - S ^ i -a- >
,7 b te/ ra st t/esr yH’orrJs & .*pra& b eart/r, a ıra . J y /^ _ f/iiıo /t't ~7p/arciart » ’r ıi/u ’ı i tn tl/rrnejtt on t/re tyf.sU/'jt ~ *eY
y
, v ' v
I U - gjuanrt)’ fzm’ıird t /e l/m ı/t ftıs^jljm rıtrrui^eye^ li>t/ı ciıri/fc/ın ^ ^ ¥ /fîtv>*f/tff£* S f^s/tu /lirrtn fi I c / / i ^ ' (f'i/err/rth : ca/tyu/^eoi/t rrrteie/es/erJ. C T r T r Çuan/ian. a n d m ert/u •lenrjrulrrc / JeaJt' / * * / _
iiif~ t/ıe ır (va d feru /\sic/m n ^ ut t /r -Z r'J '^ /jİ
„ > T
f~ t' t
'^ST'-'C d //^
f
t?
-1 '(T /.
c ra derren brJuvytt’. '/ ar U / 'C , //u > p9lajtpu& la ^ u e / f ir a pp von rr t/u: t/u : i/urnmg b u rn m g rtınâsr n 'ır. \h / ' / > ^ e;t± t/re ' ' i//ef /u T refîrrırrtr/ı/rf^ y Z rrts rira rtrT 'Zı^ t -/tıjr^ J ;t ğ zM !rrrr uU’fı' t/ Je,C
.,
.vy t/e (jr'rro’rt/uuK ö fJ n ’/rmr/^
^SSuc/ry arü)freitf^r'^.
t ^ p c t / r ıi tt’/ t ir p / ılu / r j, 1 /c ı^ o n / İİre / rt!rt/ i/ T ir <£• t/ re ır n tin rıe z* _s6 a rt ^ L ^ / r / r / / : t ir fo rm 't lıfjr ir t t n .' J t f hem 'frtM H 'rt/i'jJtarn r eA
t/
efi/i/fn h!İ t/te fvwrrrni/rpLguejr. / J f û / tn l u :f t / f i v tir a , _____ a r / i { . a / //> / i ı f / f ^ o e r / a t iw a ı' S f jt fit iv a t h is h u i â c r / i s ’. \
. » it / ı lir u - f .* ra L -.< a t/ ju * İİn ^ L
i/ ğ ^ t U - rrm i^ tt A 'ja > c n s
tI/ te c/a a rsf r/r m a rn a ).}* a rv eb ert, aM__ t/ t f ^ h u d t it// / rtrp h /r r r ıt i/ lf . lu d irtfe f ım İ ir /... ( „ r r ’ C Y C f JJu /t~ ~ Jilu y a r f i i l i/ ır ~on/d<'n tw o & tn H 'rt.rfrt’ı > x ' h e r/ r J ’trj "
n
L s a Z g % e fiv iü s , J * 3 rÜ J ğ U ’tıtr.
r
,
— r-
r\
h* 6
t/,e L ş b t a/jrouA.
/-V_
— V,
#f
'6 )
h u r t/h ' 'J e / r İİİs S f’ir/ f;/ r i f f/ c r/m < i P u u n fr ta Im c / s ' a / jr v / iğ u m ,-
'
İJL/Îur' £a», -Vurr tim * r » U ~ .& ut f * •' Jftry İt il t/>r? rtrnrv aT/'ı/ıü/ ryrır*. andaesenv/m anaf/ıt tim O/er ti ar paie /un/s nft a vute niten, the tender Şynpe appeaES^Jİt
Albion'un M elekleri üzerinde: ardından Veba başgösterdi kırmızı şeritler halinde Albion'un Muhafızının uzuvlarında; lekeli veba sallayıp vurdu Bristol'ı Ve cüzzam vurdu Londra'nın ruhunu, bütün orduları olmuştu hasta: M ilyonlar korkuyula dolmuş uluyordu ve attılar çekiçlenmiş zırhlarını üzerilerinden, Fırlatıp attılar kılıç ve mızraklarını ve kalakaldılar çıplak milyonlar halinde: Albion'un Muhafızı göğün doğusunda ıstıraplarla kıvrandı durdu, Soluktu, alev alev gözlerini devirip duruyordu beynine doğru, dişleri takırdıyordu, Uluyordu, titriyordu, dizlerinin bağı çözülmüştü, her bir kası ve bağı çekiliyordu: Hasta yatıyordu Londra'nın M uhafızı ve kadim remizleri taşıyan York, Başları karlı tepelere yaslanmıştı, işaretleri gökte maraz buluyordu. İlletler yangın yangın rüzgarlar üzerinde sürünüyordu, Orc'un alevleriyle sürülen, Ve geceleyin biraraya toplanan hiddetli Amerikalılar eliyle, İrlanda ile İskoçya ile G aller’in Muhafızlarının üzerine saldıran. İlletlerle leke leke olmuş kaçıyorlardı cephelerden ve sancakları tutuşmuştu Cehennem ateşleriyle, kadim cennetlerini utanç ve ıstırapla mahvetmişlerdi. Mağaralarına saklanan Albion'un Ozanı hissetti muazzam illetleri, Ve etterı bir kukuleta peyda oldu başının üzerinde ve sırtında ve kaburgalarında pullar; Ve kara pullar yüzünden kaskatı kesilmiş Meleklerin tamamı kadim göklerini terk ettiler. izdivaç kapıları ardına kadar açıldı ve takırdayan pullu rahipler Kaçıştılar sürüngen yuvalarına, Orc'un yangınlarından saklanmaktı niyetleri, Oynaşıyorlardı altın damlar üzerinde hiddetli arzunun öfkesi içinde, Kalıyordu kadınlar çıplak ve gençliğin arzularıyla yanıp tutuşuyorlardı. Zira ölülerin dişi ruhları, dinin bağlarıyla bağlanmış hasret çekiyordu, Kızarıp bozararak prangalarından kaçıp kurtuluyorlardı ve oturuyorlardı büyiik kemerlerin altında, Hissediyorlardı gençlik sinirlerinin yeniden canlandığını ve kadim zamanlardan kalma arzuların Soluk uzuvları sardığını, tıpkı tatlı üzümlerin baş verdiği asmalar gibi.
M W
’M
İV #
v a h a , z'/fc c ıt z e s . ra£ > e t/te t> x J fL i tn e s ' M te Jle co > e tn * y n e /ie t/. Ir v u ı /to r■t/ı 1b .v o t ıilı; t U u I lln jy e / t m /> o S 'o t r Ic tu l. ;/ L e ill T te a ı'a rts' tn . t/ıuru/e/ . v u'r/rpJ.
>p m jû v tr t /ıe İ t il/s , t / e l
'ut? /eprous
Jf/earn vui~ //_>•
jilurne, Jıt^r feaesr uı JeLufr p ıteou s'
h 'llh tl Ş Ultu t/te M'u/j/j/rrS/ jfrth t/ n'ı/Ji- ^ rty -İn ıH h l Jj/lÖHÎS / b u l T / ıu ru ie s v ııS ' )>L& a ğcs'r ft ıs r j f ’/ t/ c fjs ' n ’v ıg p ' rrtn ’d o t'c r tru - c u v fK YV fepm h In cIi & it u iL Jw » ’lir ıh tv'oe Jw e / ş jı/ t/ tâ c e n ıfe d Jw ,H )M ih __yh>7ii!id fJü? auutte/ı ba/ufy, e/ntlm! tn fı>ır< S s * p v m h /u ı^ ^ iJ t ıııu ır ın h c o lu . i
f ll-r Stvred Jtrunts . V | Lcfjroıu/ fus lwıhs', a li os>er n 'lıte , nrul /u>< h’an kıs t'ı.'ttifee . t ; rW e f//ğ uı dı&tiuı/. IrgJ&re tbaz .$t*?rn # ' ! HuJt/iç* tJıe D e n ıo jı r o l i*\th c/cıtds/ <£c co U l mı/sts' Jrcnv utn ^e/trtn- ; f‘ i i l 8 c Mlectk ıruzn totebe^yeacsr ^ JtotJrl £>ot>crn. v e r tJts' ^tsvnl* 7 ^ / fn d i ’/ı fiu>ır’ erit/ jtfic tıld . vetne, rthen. T'runce ra i£ ^ l tfi£ D anan* u^trir^ S * f r &Jutdda'ui£Ç>' Jffr/w)v tJuz h/un'nlv f/uv/ıesrjTİretfm'.
&. Ifcz/y,
tem e MeH’ı/ t/m (nr/ü/g elSfll>wn , (Îjît) t/ıe astcunt Lıu/zrdûuıs' l Faut&uığ* -ıtftcn. t/te ■e/eoujdsr. . vtn/Usn. tfüh t/uur ou'sı f/bfeues' f% y aJmncK tv d ru t tlıe Itee iyıtp.v a/'tJıeır laui-hııî/fr Jıeave/ı ' n'ifh llıı.îtuı^ funce/z? rtrul hlctn .mtldettlb'
i’<
r
"
a & ö c/e jS a i
inen '
Dağlan, ovaları, şehirleri kırmızı alevler kasıp kavuruyor: Gökler eriyor kuzeyden güneye; ve Urizen, oturmaktaydı Biitün göklerin üzerinde, fırtınalara sarılmıştı, cüzzamlı başını çıkardı ortaya Kutsal mabedinin içinden, merhamet dolu göz yaşları, sel olmuştu sanki, Derin yüceliğin üzerine yağıyordu; gri kahverengi karlarla bezenmiş Ve kasırga misali çehrelerle kıskanç kanatlarını derinliklerin üzerinde çırpıyordu; Ağlıyordu korkunç bir uluma ve ıstırapla, karanlık halde indi aşağıya, uluyordu Mahvolmuş orduların etrafında, göz yaşı ve titremelere bürünmüştü, titriyordu üşümekten. Sakladığı karları bir anda boşalttı ve buz gibi dolaplarını Açtı derinliğe doğru ve Atlantik denizi üzerinde titriyordu cüzzamlı Beyaz uzuvları, her yeri bembeyazdı ve çehresi buzdan bozarmıştı, Korkunç bir ulumayla ağlıyordu sert Amerikalıların önünde, Bulutlar ve soğuk sisler içinde Kızıl İblis'i dünyadan saklayıp kaçırıyordu; Ne ki M elekler ve zayıf adamlar on iki yıl hüküm sürdü güçlüler üzerinde; Ve sonra onların sonu gelecekti, zira Fransa kabul etti İblis'in nurunu. Şiddetli titremelerle sallandı gökteki tahtlar! Fransa, İspanya ile İtalya Dehşet içinde izlediler Albion'un ordularını, ve kadim M uhafızlar Elementlerin içinde kaybolup gidiyorlardı, mahvolmuşlardı kendi illetleri yüzünden. Yavaş yavaş ilerleyip kapadılar kanunlara dayanarak inşa ettikleri göklerin beş kapısını, Doluydu orası şiddetli hülyalarla ve umutsuzluğun tatlı şebnemleriyle, Hiddetli marazlar ve arzularla, O rc’ıtn yangınlarını ihata etmeleri imkansızdı oysa. Fakat beş kapı tükenip bitti ve kilitleri ve askıları eriyip yok oldu; Ve hiddetli ateşler sardı göğün dört bir yanını ve insanoğlunun meskenlerinin etrafını.
A m erika: B ir V ahiy'den hemen sonraki yıl Blake A vrupa: B ir V ahiy'ı çalışmıştır. Çoğunlukla bu iki eser birarada ciltlenmiştir. Bu eserinde Blake, Düşmüş Diinya'nın ve Kadim Rejim 'in kötülüklerini ve sorunlarını oldukça karamsar tablolar eşliğinde sunmakta; veba ve açlık gibi belalar, dehşet ve korku, felaket, yıkım ve mahpusluk gibi konuları işlemektedir. Gravürlerin çoğu doğrudan metne ilişkin olmasa da metin ile gravürler birbirlerini destekleyen birer çalışma olarak görülmektedir.
an* f ır tuvatfas* tke a /r / Ty tfx C rti'rrru i t : t/ufv ’ • a ■ *’û.'e cmwtıtcfon& »tuxuw r Ç> Uıhro tro ’ cnt o f l/ut jşJutrms ; &ırv t/u: *txurpa.Li'i/u: t . luxui<**tnusıc m uşu: at u ıe jfaJır/-** tfirv r /Ftûurisfusst t/tut fi# mny recıeV e thtr graftcı»; &ı/i> evur can UHIK . . , A u i j * r *'m a/f por?stjnr af* tAc e fm u tl w r L l th a t Tfı/\) a /tr, /um seff* paifr’ otd: n'Juit iı/ne. h*! J.: r/ifif,, b u t fit **'''*■ 2 tor *stoUn jofcs' /ire *9We>trt, &> Jır&acC eıtüjı. at- <>/fcretpb' Jtttn : m/rerı. ite cetcs/cC T js^tartecf / r e n T/p' ineeS?’^
—
■T.-d ctiujhks: Jr//rt rjt tny/»uz~ as/ bay'S' /çrtocJc a/>n>/c- a outfry^/ *. y//jn' JcrÛM*^you- tju*f \s>a/c£ .T*S:;ıa*t St-r? **ffi£r& cfû^jau. -^aâ/ı tfusf '2>ct*£i
&. yvr£ kuresttAP üt ı/jy do&üMİo.': tfu& fo an&totri /tte:
- * S j[iy n ıa s rte r.I a n v^yo u rs. cvm m .-' d sru ‘,T o r j ır u v it j^ h ey •
^ "ji/.'Vt*. 'te // J?ıe, nJi-str /.V t/ur m a terû d n o rfd . a n d /.*/ t£ < /xa(f< İ.U- /*ui-.!fw :r trnsHtortiİ; / w :/l *>r:/v a. b o o k .o n U vvev c *
J f ’y c u w<(£JJ* U .s tte on, b * 7fa ıı& t & . â & jU p * /n * rw * a n d ffu Jt . /p a f'srp fu A iu ıiy b o d u v/a n cu ü /; &o wnen / anv -h p stfi 0 T U .',u xp Cin yo u t& S W t lu te ; * *“l ^ H / y o u - a li u ü v ç . rJ.frg yÇütIgC, y fJu jı ava/y p M -tıch ı o l <İu s/C breatha*' Ju rtfı ttsr^ /o y
1; : H>er& 1 dfuurr l ; tu / J e hujyJtWt aL>u. ... ------- . tû af uicans/a t fJu.-y fıorer 'U-trcu/ıcl rne wv: r îo Y nty ...... / ....... ............./ - 1,,/ , ” r o/ut l.yoK J » y pW Jn ) artrjut' a n d -sat' “Ş t 'F 's , v A /y FcZry t Upon ;n. • . ■••/ rfafaSÛt A U 4 V Ü J ,
r:fu:r /•Uxı A^'V r ho.tui.4e .... . ths.y ~rL...vtt’J.nzc'..,*a
p*
x, '
M 1
"Beş pencere aydınlatır dehlizine kısılmış İnsanoğlunu: biri sayesinde hava solur; Biri sayesinde işitir feleklerin nağmelerini; biri sayesinde ebedi bağ ve bahçeler Serpilir, üzümlerinden rızıklanabilmek için; biri sayesinde bakıp da Göriir küçücük bir kısmını ebedi dünyanın, her daim büyüyen; Biri sayesindeyse kendisi çılap gider dışarı ne zaman istese; ama yapmaz bunu, Çünkü kaçak zevkler tatlıdır ve gizlice yenilen nimet lezzetli." Bu şarkıyı söylüyordu bir Peri, alaycıydı, oturup kurulmuştu damarlı bir Lale'ııin üzerine, Zannediyordu ki kimsecikler görmüyor kendisini: Şarkıyı bitirdiğinde çıkıverdim ağacın ardından Ve yakalayıverdim onu şapkamla, tıpkı oğlanların kelebekleri kaptıkları gibi. "Nasıl bilebiliyorsun biitiin bunları", dediııı, "küçük Beyim? Nereden öğrendin bu şarkıyı?" Ona sahip olduğumu görünce kendisi, şöyle bir cevap verdi bana: "Ah benim efendim, teslim oldum size! Emirlerinize amadeyim artık." "Söyle bana o halde, nedir madde dünyası ve ölü müdür sahiden?" Gülerek cevap verdi bana: "Çiçek yapraklarına bir kitap nakşedeceğim, Beni besleyecek olursan sevgi dolu düşüncelerle ve ara sıra da Bir kadeh parıltılı şiirsel hayaller sunarsan bana ve sonra olursam bir de sarhoş, O zaman şu tatlı ııd eşliğinde şarkılar söylerim sana ve gösteririm hayat dolu olduğunu Bütün bu dünyanın, her bir toz zerresinin dahi soluduğunu neşe nefesini." Evime götürdüm onu, sakladım sıcak sinemde: yürürken eve doğru Yaban çiçekleri topladım sağdan soldan ve kendisi gösterdi bana her bir ebedi çiçeği: Sızlanıp inlediklerini gördüğünde de kahkahalarla güldü, koparılmışlardı çünkü. Başımın üzerinde uçuşup duruyorlardı tıpkı bir tütsü bulutu gibi: vardığımda Kendi odama ve oturup da yazmak için bir kalem aldığımda elime, Perim geldi oturdu masama ve yazdırdı bana AVRUPA'yı.
f ^ >>**. .jff'.d rtcurtefeJQ dJuufi/vy fe/nctjjt m?£ Jraart ott! tf>f brea-»t aF jT)sr tfn-TAyf htzür ı^iV» vı tfte. tv/sulb o* .JLmc/vırstMn , ^iZır khrcr/ır/^ r-/ıs/
t/n4S £ar- yotce tu'asc .
f fj
-
ltf / s JTUröLv jF+rût/ı.<ırrnt>fi ____________ ___ _ ____ îkou____^ brtnb „___ hrth........._____ et/ter ^rart.v'_P r
COUSfc /&■■ suz/ne jfo vartâs/ı, , *• t&atl * jyrr filace ^ artıp stofr he / jou. '' /V’r / attı ■fmntr mitli trm 'el / _— t. 7 , — r-v— jrvZ~ ^ f** ... . ^ ' rjs* J-^öie /A,* aiark c/jhu) di^urzCencC o*, ffas d g y £4çsvwrI th u n d tr
rw*r? ane brcuujhjJul m fhe Aet&enat, tn/' Jrıu t? .tn ea rih be/u. s ~%£T&G' la o o a r ûti» U & ,£ r s t bam â c £ * s t c a m ın a
1
;k
f l^on.:ustt^t7 ^jxvısturu.rğ / JT/lSJi •jdufutdat &U‘k. accuanect motAar hrvtg
^
j ! . y*?c/£, -^y tui'haA ÖFthick, ct/juJ# arotırtd!' my ItthrMfâ Jtetuz. . ^vLnü' fold tke ydı&sty H'atvr? a»' a marzde ivaad tny lt/nb i et tne. resi -»Ma "iarut frtoıtn-, ** l ^^yİncl «İL iJıe cver/Zûn/ûtg jrfyuiT' .,A aı/ı cUmf» pauuv ^
rj
^
-----—î «flS
r
0 M
Adı sam olmayan gölgemsi bir kadın çıkıp yükseldi Orc’un göğüsünden, Yılanımsı saçları Enitharmon'un rüzgarlarında savruluyordu; Ve şöyle başladı söze: "Ey Enitharmon ana, başka oğullar da doğuracak mısın yoksa? Namım zail mi olacak böylece, yerim yurdum bilinemeyecek mi artık? Zira bitap düştüm ben artık bütün bu zahmetlerden, Tıpkı yükünü boşaltıveren kapkara bir bulut gibi kasvetli fırtınalar esnasında. Köklerim savrulmakta göklerde, meyvelerim yerin altında Kabarır da kabarır, köpük saça saça ve zahmetle hayat bulur, ilk doğan ilk tükenendir! Tüketilmiş ve tüketen! Hal böyleyken, ey melun anacığım, neden bahşedersin ki bana bir hayat? Kapkalın bulutlardan yaptığım türbanımı mazlum başımın etrafına sararım, Ve çarşaf çarşaf enginleri uzuvlarıma örterim bir esvap misali; Ama yine de kızıl güneş ve ay Ve diğer bütün taşkın yıldızlar ıstırabın bereketini yağdırırlar başımdan aşağıya.
Upujijlûtğ J faale ub to A&jtPejt. / umvdlınfe cotutk th& ^bsuısf}
■'A/r
uı,rutfı/Mu^hf ahjds' af my unmasird sdtrıne ,
.-jm
j . &fç$£ iııe tr burnufa power -—y"in<-i- AruıŞ> jv rb ı. Jwwhsıb öxro.rr>, (.fit devotıruıç* lr.e/y JitriçM?.
jJm ıu ru ığ âc ckv:>ured tvamûife o/t dark and des'ûtate mountaıvk J n jvrestj? a f’^f-psrjutl d e ıd ı. J/uvs/anb en. I wILoh> İrce *' . .A tı /ııotner İE/uiimrma/ı / rC/izinıp jw t wetk. Jb'elÂd Jûr.m. dus vt^rotes' pr^eny ^ ’fu 't'S ' I bruth Jv/dı İroni m}' 1venwıŞ> bosom ınyrtads' a/ Hatnesf, jd/td trıou düst fStuntp tiıenı wıdı. a *.srtg>ıi€t, dıe/t thgy /oton ubn ^a/td Uaxfe jıte vou) as* d&zth: ^ ^ -A h .’ J a/n, dvoMul ı/ı dı.ac/y n'oc, a/td \>usw.ru%ry roy *.
*• who jû ı& Il h.nt£ the trt/ımte wid i ast eterjıa l barıd- ? .,*«•—— CûtnJja/.S' İ£ n'ûfı. Sh-'adcllûıh hands? ' ? -s —
JWV
^Ske cea&k M rolld Jc#r ^rfu/dy dütıdtf 1/zto th/z sfec/'tâ jjf^ıce. ,.
Kerhen yukarıya göklere bakarım, kerhen yıldızları sayarım: Ölümsüz mabedimin uçlu bucaklı olan dipsizliğin içinde otururken ben Yakalayıveririm onların yakıcı kudretini Ve meydana çıkarırım uluyan dehşetleri; her şeyi yutan ateşli hakanlardır onlar, Yutan ve yutulan, kapkara ve ıssız dağlar üzerinde başı boş dolaşan, Ebedi ölüm ormanlarında, içi boş ağaçlarda çığlıklar atan. Ah Enitharmon anal Katı suret kalıplarına sokma bu zinde ateş soyunu. Bereketli sinemden sayısız alevler zuhur ettiriyorum, Ve sonra sen onları bir mühürle damgalıyorsun: başı boş dolaşıyorlar dışarıda Ve artlarında ölüm gibi bomboş bırakıyorlar beni. Ah! Kapkara bir elem ve hayali neşeler içinde boğuluyorum. Ve kim bağlayabilir ki sonsuz olanı ebedi bir bağ ile? Kim kuşatabilir onu bir kundak bezi gibi? Ve kim bağrına basabilir onu Sütle ve balla? Gülümsediğini görürüm ve içe doğru kıvrıldığını ve sesim soluğum kesilir. Sustu ve karanlık bulutlarını sürdü Mahrem bir mekana doğru.
, fJC
ih’ep a l H'utter came:
... '..i/'-*'"'
j
MuO- tüne tk e s e r r e t cJu lcL . ’ Ç _ .. JJescen d ea . tr/ro t/ıe _oncrrt~ ğ'Mzsr a t the ettaru d d#*'.' e e a s a , &, a li the trw .fi? JiAğ sAmk'nest lie d "
V 'jT ı.? J i Jl'S U t-A a r/n a n , ,m w Ju s r .<&3nsf .fc
d .t ıt ğ / ıt e r jf n .s ~ . . . ______ • n (j £ ce" & c fa y fi» tb g r * u sc £ lıg jı iJ u - r u t th e c r j& lr d J:o /.r.-fe -Su™ * Z jo Y . h a J& e Jifa ra F r/te m a y ı. jo y c L tn d /n p e ttçe fû L ju t> h tr ; \ Jftu s r & pescw uti> w h d e A ta ru u tû v u s1 js m s ' s lıv o k ’d it& r h rtiA fc tu v /
' 77S- S ’m n th e ru h f it cs■ c n /n e " ■— J Ju / t S tro n ğ U r& n :ru ı ta /c(xv Jıt& r e s t , fi ~’C i‘d - y ~t‘” u n /u a h r/ h y rn c/u/r.'/^S ' ■-.Ji-.iğg?** (ju / n is ' u /(p n m e te o r u t ih e d t s t n r ıt J t a r d i ■ y itre /jcn t o r t / ın n ır h a n d ji a r S jf f r d e i/ ıs e fe m e n tu l jf t r u ıb ı S v tm te th e. w u sıe (t!/s> ' o / d te d jv p ,
ftSP» İPS
Kara kış varıp gelmişti, Mahrem evladın vaktiydi bu, Ebedi günün şark kapılarından geçip inme vakti işte: Harp bitmiş ve orduların tamamı tıpkı gölgeler gibi Yurtlarına kaçıvermişti. Sonra Enitharmon bakıp gördü oğullarının ve kızlarının etrafta bitiverdiğini; İnciden bulutlar gibi buluşup biraraya geliyorlardı billur köşklerinde; Ve Los, ayın sahibi, huzurlu gece vaktinin keyfini çıkarıyordu, Şöyle diyordu, sayısız oğulları parıl parıl ateş kanatlarını çırparlarken: "Yine gece çöktü üzerimize, Kudretli Urthona'nın istirahat vakti; Ve Urizen, zincirlerinden kurtuluyor işte, Kuyruklu bir yıldız gibi parıldıyor uzaklardaki kuzeyde. Uzatın ellerinizi ve elementlerin tellerine dokunun! Derinlerdeki fırtınaları uyandırın."
'dınte
'üulcis' <2i iûc ru* ‘a r tıo rt trh
jru£ I m tıv
cb>.fry?nc{ı
:/u.!.drcn , !.h
Tiz rüzgarlar uyanmaya başlamıştı! Ta ki Urizen'in oğulları bakıp da görene kadar Los'u: kıskandılar onu. Kıskıvrak yakalayın yaşamın ruhunu ve bağlayın Onun çağıldayan neşesini tok sesli tellerimize! Dünyanın bütün besleyici lezzetlerini bağlayın ki Versin onlar bize mutluluk, tadalım Los'un köpüklü şarabından! Ve gülelim savaşın yüzüne karşı, Küçümseyelim zahmeti ve dertleri, Zira mutlu anlarımızda tazelenir neşenin günleri ve geceleri. "Yüksel, Ey Orc, derinlerdeki dehlizinden! Enitharmon'un ilk doğanı, yüksel! Ve biz, kızıl asmalardan ördüğümüz çelenklerle taçlandıracağız başını; Çünkü başın bağlandı senin artık, Ve ben seni göreceğim mutluluk anımda, benim en büyük oğlum." Korkunç İblis yükseliverdi, etrafını kıpkırmızı ateş yıldızları sarmıştı, Ölümsüz ifritin çevresinde çılgın daireler çizerek dönüp duruyorlardı. Ardından Enitharmon alçalıp indi kendi kızıl ışığına, Ve evlatlarına öyle bir seslendi ki uzaklardaki gökler yankılanmıştı cevap verir gibi:
’îh a t WomatL. lovely W om a.ı; m a/ have donumun S İr is e O M utirah tie c 1 mR. F aU ım abrcn th ee. G o .t e İ i tk e htuncuı ra c c thccl notnctns Ccv&t&ş&tn J fıa t cin ÎEU ti'ftoleın'cuts (Ae vJcjvn^ o l stx £ y h’ifttcj'S art a llep o rtc a i t.ıhodc . ’inkere ex tstcn ce Jıa tk ttevcr com e : a tlJ jc y <&- b'om. her c/ıılcihoûcC s /ıa u ıh c IcttU- rem u le n ete uı- eveşy S ecret path_ .‘.'can drtuv tvn'ardg tk e , y ■ ---n ychtls' ■ .. - t a , . . ..
"Şimdi geliyor işte Enitharmorı'un neşe gecesi! Kimi çağırayım? Kimi göndereyim de O Kadın, sevimli Kadın, hükümdarlığını kurabilsin? Yüksel, Ey Rintrah, seni çağırıyorum ben! Ve Palamabron, seni de! Varın gidin! Söyleyin İnsan soyuna, Kadının aşkının Günah olduğunu; Ebedi hayatı bekler altmış kış boyunca saklanan solucanlar, Mecazi meskenlerde gizlenip de hiçbir varoluşun asla erişemediği. Yasaklayın bütün Neşeleri ve küçük kadınlar ta çocukluktan başlayarak Her bir mahrem mecrada ağlarını örsün. Bezgin göz kapaklarım akşama doğru kapanıyor; oysa mutluluğum daha
s^Trçgre O TiatCrafı eLüst hom: s'ecand tO notıe ,
(Jlu ın IU ,;iraJı jcıtffe thy su r? İram. thy fvr&srts />/■/, t rU/lB f a'-"srui/>rûn Jmrn/’d p n en t. jsr/uppvıfc uporı Jzfrıu ttrza . l/ıe sd v er bow ect tfue&tL / JuJitT-ırA >mej-e. Ju ıst thou Jıid, tJıy b ru li /
yfeep.* jJte ut aesUrb -3hcule&? R in b u h ! b iT iİQ
t / i£ ^ lw e ly je a lo u s '
--/trcş'e my ^ott /hrutg nü thy hretfıren O ■rrrsU'g oJ tfte Sun I j?ee Ûifie h>M thy uınumera, JtucA us thr R u f et
"Yüksel, Ey Rirıtrah, en biiyiik oğlum, bir tek Orc'la boy ölçüşebilen! Ey arşları Rirıtrah, kapkara ormanlarında öfken kabarıp yükselsin artık! Beraberinde getir Palamabron'u, boynuzlu rahibi, dağlar üzerinden seke seke atlayan, Ve sessiz Elynittria'yı, gümüş oklu eceyi. Rintrah, nerelere sakladın kadınını? Yoksa çöl gölgelerinde mi ağlıyor? Haydi, Rintrah'ım benim! Beraberinde getir sevimli kıskanç Ocalythron'u. Yüksel, oğlum benim! Bütün kardeşlerini de getir beraberinde, Ey ateşlerin hakanı! Güneşin efendisi! Görüyorum seni sayısız soyunla birlikte, Yaz yıldızları kadar çok ve sık; Fakat hepsi de sağa sola saldırarak altın yelesini silkeliyor, Ve senin gözlerin mutluluk saçar kudretini gördükçe, Ey Rintrah, kudurmuş hakan!"
Enitharmon uykuya daldı, Bin sekiz yüz yıl kadar. İnsanoğlu bir Rüya imiş! Gece Doğa'nın idi ve telleri bağlanmamıştı arpların! Gece vakti terennüm edilen şarkısının orta yerinde uyuyakaldı, Bin sekiz yüz yıl uyudu, kadın rüyaları gördü hep. İnsan gölgeleri rüzgarlara binmiş koşturuyorlar, Avrupa'nın göklerini yarıyorlar ortadan, Ta ki Albion'un Melekleri, kendi illetleriyle vurgun yemişlerdi, bölükleriyle kaçana kadar. Bulutlar insafsızca dövüyor Albion'un sahillerini, İstikbalin ölümsüz ifritleriyle dolup taşarak: Vurgun yemiş Albion'un M elekleri bir şûra topluyor kendi aralarında; Bulutlar insafsızca dövüyor şûra binasının duvarlarını, parça parça yıkarak Albion'un Meleklerinin başı üzerine. Bir saat kadar kalıyorlar o köşkün yıkıntıları altında; Ama nasıl ki yıldızlar yükseliyorsa yine de tuzlu gölün ardından, ıstıraplarla yükseliyorlar yine, Karmakarışık sisler içinde, mücadele vakti dehşetinin bulutlarıyla örtülü olarak.
’V
-f*
t
t ■t
-
"r!''
'i
.Öteyzms »w me hnhht nutvsr SilentJ .> vr• •y •M,C***A M’oğftf Jtııt m uneat imime s&j/m&statrM ; nebvtnkav (O urf-< s£vsJıar/y tatfylh tdmth ate h/tand ut/ustu . Jlo ım d Jm t tvMei Mır e£w dr a f d a r; sûfent tU_Jh$>al »fent, . tdl/Jam ese tt> fcoldm rerulam , i’tnnd- the venerahls ğa/vkesr tkat 'ju£k^tm*enn}j> tvar M usr öak-.sumounetad ^ »& sisr,£rotd d 'jnağy-sAmes, §*&*? • 3fatifı tooi- atpnes’p \-auust; JtuJı etanol t,t the Amaten: _ O F coleunf toletve. Jsusuti ck eard.,^a>e kjsht ur. the er.
P ladcl m. the arcfer af*the tine & e sönsres v$w< Lı delafee Crif the euj^t-heen turiu.ı thg Jbgtthe ^ q .lifte İhv sfatumary ot&s?, cumvniraiv^ cilt h{u , r\ "
JftK sn’e r ~'\!ıtryıs>b aptsvl » s’aent.v & the f>e/v/ens' t i ■nec&etiff ^M /sre 2-endeâ d m inttanij a n d itte Jtastnter ppfoen fâtdes s n tâ ( , h a red a n d p eö v Jy ii afym nât î/te u d a d b e,
''v
—
d a t 'fr i th e itdm k* fo et strp e n tj that vdueh p ıü etb .: _ rJ J rl deeounnh dinm e ; and. m an fle d d v a ı etsr m ce and k u l A ja restsi a F jtû jb ti in a t a lt d e d en u ıl Ja n & tf *fcj% d u ıı-crd Jjtio ea rd tü n d lu ıfe m tarete# t d sfoaee, ih a t idce m a crr. n. • 3 v.stui- ■*'*—'*'?'? (& tt) o\>er*iheJmet) a ti g c c e h t ih ıö d ım le h a t t a t E & k . c ~ J lie n tıtag d ıe S& Jbefit bem ple ts rm d , a t* p ı a t Mknrt& ç S lu rt vii ta Jztaii! nafoluhaas, a n d 'inun becam e a t Jin h e i.; J& jtıb n a atig}, ..... ı te iz u n trih ; Gani a ty ırn t cn n i’n d
; C K ^ "\ • . fly i') a rrtd d th e eu m ea t (xuarî)ıım (t t m e souvıeat b a rcL . jh tık pkaded- ihteh: *>'ıt/ı tiv ei o f hLbJ
jh.w i overhro>en hW h a tr a n d < xv en l Wdh- a .^İory re a î','fjÇ ıd _Z}oKWi: sttd i. Aetteulk (/'■itina.tûu / t a r i h . î '^hvnttlbtr. 1 'f i n trljıool d/uH-b' d r d ı V / f eneytuvr tu h erfy a # # -
Parlak yıkıntılar arasından huzursuz düşüncelerle yükseliyorlardı, sessizce takip ediyorlardı Ateşli Hakanı, arıyordu kendisi kadim mabedini, yılan şeklindeki, Bembeyaz Ada'yı boydan boya gölgemsi bir uzunlukla kaplayan mabedini. Etrafında ise savaş bulutları dönüp duruyordu; sükunet içinde dolanıyordu Melek Thames'in bitimsiz kıyıları boyunca ta altın Verulam'a kadar. Duruyordu orada muhterem sayvanlar, koca koca boyda Meşe kaplı sütunlar taşıyordu onları, ağır taşlardan oluşan, hiçbir aletin Vurup kırmadığı, değerli taşlardandı onlar, tıpkı göklerdeki ebedi taşlar gibi, On iki renktiler, pek azı biliniyordu yeryüzünde, alacakaranlıkta ışık bahşederlerdi, Ve yıldızların düzeninde yerleştirilmişlerdi, beş duyunun üzerine çullandığı gibi Tufan sırasında yerden bitmiş insanoğlunun üzerine; sonra dönüşüverdi eriyen gözler İki sabit küreye, her bir şeyi odaklayıp toplayan: Göklerin göğüne doğru kıvrılarak yükseliyor hep değişip duran sarmal, Oradan aşağıya doğru bükülüyor ve altın kapıların ağızlan kapanıyor, Dışarıya doğru kıvrılıyor, engelleniyor ve sonsuzluk karşısında taş kesiliyor. Düşünceydi sonsuz olanı bir yılana dönüştüren, merhamet ise Yutup tüketen bir alev; ve insanlar kaçıyorlardı onun çehresinden ve saklanıyorlardı Gecenin ormanlarında: akabinde ebedi ormanlar yarılıp bölündü ikiye, Dairesel mekanlarda dönüp duran yerkürelere, tıpkı denizler gibi akıp köpüren Ve her şeyi alıp götüren: bir tek şu sonlu ten duvar hariç. Ardından yılanlı mabet kavuşmuştu kendi şekline, sonsuzluğun suretiydi o, Sıkışıp kalmıştı sonlu tavaflar içine ve insanoğlu bir Melek olmuştu artık, Gök döne döne dönen koca bir çember, Tanrı ise tac giymiş bir zorba. Derken kadim Muhafız varıp gelmişti güneydeki sundurmaya, Simsiyah yapraklarla bezenmiş sık ağaçlarla dolup taşan ve bir vadide Kapkara Gecenin Taşı'nı sarıp saklayan; yamuk duruyordu o, üzeriyse Mor çiçekler ve kırmızı meyvelerle bolca bezenmişti, o tatlı güneyin resmiydiler adeta, Bir zamanlar göğe kadar açık olan ve insanoğlunun omzu üzerinde yükselen, Şimdilerdeyse saçlarla kaplı ve üzeri taştan bir çatıyla örtülü olan. Aşağıya doğru çöktü, cezbedici kutbun hemen altına, ayakların etrafında Kudurmuş bir girdap gibi dönen ve saçma sapan soru soranları mezarlarına sürükleyen.
Albion'un M eleği yükseldi Gecenin Taşı üzerinde. Görüverdi Urizen'i Atlantik'in tepesinde; Ve tunçtan Kitabı, Ki Yeryüzünde Hakanlar ve Rahipler suretini çıkarmıştı onun, Açılıp genişlemişti Kuzeyden Güneye kadar.
1119
İJı&
c lû t t d y
Jv d t''’ ju ılz r e * i d r d u n c t ur. J u : r ıd j fı l
flaund , /liitans. ' yohbi/n
I ' ... ■
hmdanti «ialls ; t,
'.-’n f f t M »oâ e CJuu-chtgS, P d ^ e S p T o rtc :, J &’J r E Aur Jt/ JeaOdt? h is. souL /HtV :7 tisrg jğen m uMtaspd. unfU tspd h is J .Uio çak : leed ın g tu s.sou L H>ıtJı m tfı /nty fts J 'M ttı
{5&.
JUfM '&/?«. aU i»™ a f Mbûnt? A&H
JJu ii* " p a r e t c t S ' b r t u g h t t f f a '
a r t b . &.■ a fe e c t ifo n o r d r tr û ^ p m a e /ıe s ' c a n im e * .
Jp i a / a ^ j •pzt'C A f'’ a J y th /j& e s e n .s k g i h a t a r e c ln s f r lİ r o n i flw u ş jr £ L>ı ‘? c tk .f cU srlç , a b / c ı p t . t i - cfa t fu /s ' & 6 o v ü e s fı/z d o m s ' ik o n d a n c t f y -
e.
r y / f ^ aH> h ı g . b o n e y ı c e t o n . t!t e r o c h , ıJ u : f f e s h
î I
c o tı& u m c l m
/ lâ n r £ s ' ;' s\
- v r ^ f 0* * y t e lh d r p p jıt - t& nj>U lift e J .J / J t o v ö , s la ç > o m tth i h e £ s U m r :l a 'Irtfz . 'S İ i ■*£gy' h e titx L t n e e o ıe e o f i / ı / b ı o n g ü o g e l h o r tli/iŞ * t k ff/r n u is o / ' / ) j r , y / V ' O e e /a n £
t fıa
to u tu p
o f iJu> t a s t
^
d ocov
^
f
'
'
■ d h ^ \ r & s ft t/r e / o w t u lu s l ıe a r c t (r o m M e tâ ıiL /iitiz r l/m â a >& t û L id e r : 'h e (scU A cd tfin . o f t h e s'ecr^ J:^ :w d /z& / o r a c ı k ' J ı s ' a n c ıe n t m w ıs w n * g / J r r y e / ı o u t : m - tJu : d /a /tıc s ' o f O r c ; j u t f l u r r c i r o le .# ö C J e t in ; l o c k s
<£7 * ^
/ L /J ıe r ,& l a :u f, £>re\<' o /te. H /ith /u s' / l e s / ı , < v u l n erx ej> £<■ vt-'tnsf s iı o b t fıe o t lıe t n W itft d y Z ıu d L t/jrn ıerU ' -^ 'iek A iir ^ ın fe tıp a n t h e K 'u ıd : J ıe / le r f f ^ ~^İ?yj uhjtijr^ / ft'/jfi* e ~ ^ )tr e e t' llt e o (/t e J ' U ’cL ır o u t / r / y y r f e h t : h e u e< tf> i/ hu» [ /J /n ıc n İ S
'
“
'
fa / A ti) t/te.
e tli ( b ‘ z fo ltz h eeıs H 'd d u T te h ' .
\::r/us’ W/15' t/je ItOH'l diru E u rope . • to r O rc re ju u û l (n lıe u r 'the. Jıou)hnğ *$tfıajd/ju)3 \Er'ttr jPcJaery.ıbron. .s/rot lu sf /^'/oltt/Jt^> tr&ncfun t'b çd Hint/'o/ı. Amite tvith- a i ! Jus- £ h u ,n * in. the !'üt/lAt deeh ‘ i * ^ «i <*p . ? ^ ~ °7 -r * /» ' t *4t S \4 * T~ ]^nıw iarm <ın- luu^fı/1 u t A s'/eet) tv ^ /ee / ( j N on ıan â tnuw i> h j 1 tj * ^ ^ _______ t,ve ry hoıos'ea. d en .eı'e ry marv h otu u L; th e sfuıdows< ar
^
^^
^ çfp y , „
c ^
lletu teen t/ıe ch ııu ls o l U n şcn . tJıe Aamesr- < f_ Orc. r e li heavy n jv ttn d dtp U m bs cd Jllh ıv ıU G u ard ian , .fu st JU sh. tvnSMttino . ffn ıy lu ıg s Sc. JiiJştm g p , s h n e k s ıic g r o a tts . & rcu-.es c f fieS) ■ ij-ısr n roım d h ım m tfut cbııjA y ■* - r " 7^ecwenfj o f A lb rc tı, F tlı-u m s
{ ' fâ f
Ve bulutlar ve solgun ateşler dolanıp durdu Enitharmon'un gecesinde, Albion'un yalı yarları ve Londra'nın duvarları çevresinde: hala uyuyordu Enitharmon. Dev kütleler halinde gri sisler sarıp yııttu Kiliseleri, Sarayları, Kuleleri; Çünkü Urizen kapağını açmıştı Kitabının, ruhunuysa besliyordu merhametle. İngiltere'nin gençleri, kasvete bürünmüşler, elem dolu göklere lanetler okuyorlardı, mecburdular Ölümcül gecede Albion'un Meleğinin suretini bakıp görmeye. Anne-babaları dünyaya getirmişti onları ve kocakarı cehaletini vazedip duruyorlardı, takırdıyorlardı, Devasa bir kaya üzerinde, düşünceye kapalı duyulurca ancak algılanabilen: Çıplak, karanlık, apansız duruyor orada ve gölgesi Londra şehri üzerine vuruyor. Gördüler kemikleri çıkmış ayaklarını kayanın üzerinde, tenini alevler yutuyordu; Gördüler Yılan mabedinin yükseklere kaldırıldığım, beyaz Ada'ya gölge düşüren; Duydular Albion'un Meleğinin sesini, uluyordu Ordun alevleri içinde yanarak, Mahşer günü borusunun arayışı içindeydiler. Her şeyin üzerini saran bir ulunıa duyuluyordu Westminster'den yükselen, sesi giderek artan: Mahrem kanunların Muhafızı kadim ikametgahını terk etmişti, Kovulmuştu Orc'un alevleri tarafından; kiirklii cübbesi ve takma lüleleri Birbirine yapışmış, teniyle bir olmuştu ve sinir ve damarlar bürümüştü onları. Kasvetli ıstıraplardan hasta düşmüş, rüzgarla sürüklenerek kaçmıştı Yerlerde sürünerek Büyük George Caddesi boyunca Park kapısından geçip: askerlerin hepsi Kaçıyordu onu görünce: ıstıraplarını çekip kırlara götürmüşlerdi. İşte böylesi bir uluma sarmıştı baştan sona Avrupa'yı! Çünkü Orc, uluyan gölgeleri duydukça neşeleniyordu; Fakat Palamabron yıldırımlarını fırlatmıştı, geniş sırtında hendekler açarak; Ve Rintralı bütün ordularıyla aşağı dünyanın derinliklerinde asılı kalmıştı. Enitharmon uykusunda gülüyordu gördüğünde (Alı şu kadının zaferi!) Her bir evin birer dehliz, her bir insanın raptedilmiş olduğunu: gölgeler dolup taşıyordu Hayaletlerle ve pencereler demirden bir lanetle örülüp örtülmüştü: Kapıların üzerinde "Yapmayacaksın" ve ocakların üzerinde "Kork" yazıyordu: Demirden kelepçeler boyunlarına yapışmış, duvarlara bağlanmıştı Kentliler, kurşun prangalarla yürüyordu ağır ağır Kenar mahalle sakinleri; oysa yumuşak ve kıvraktır kemikleri köylülerin. Urizen'in bulutları arasında Ordun alevleri sarıyordu ağır şekilde Albion'un Muhafızının uzuvlarını, tenini yakıp yutuyordu: Ulumalar ve cayırtılar, çığlıklar ve inlemeler ve kederli sesler Yükseliyordu kendisinin çevresinde, Albion'un bulutlu göklerinde. Kudurmuşçasına,
lunbe f
'tx
Jhrt^e Ae a&zy'd fvriü'ıunptu^ı/^ tn a n a l: the decud to Jtjjdfemervk
I
tırsm, F ^ rs mİ$pty$r •Sfpuit, Ijio ıid Â'am the lanet at ’ Atla/.
Jv&yton; fıee J^touegudt th tfw.i Jrum Jrump. Sc, bUnvdbunud„ th dı e enorm auâ '-/ v em on ; h p, Sc_
)
tfrfi" f * ' ,-******&■ w dîutunvı dr' myrtadg /d , d ’n&eU'c Avsts
kj ı T' f
i
the-,Wutiry saçtes seclaûd m etr t*ra.ve& ■
tneır houo_^ ben es ın. M ivüsığ and- •
, JÜten. lu/tdluıt 'iron wo/(e nar hnew dituk ~'dıe had- -sdpt: Jvıd eipptiu.n, Jumdjvd vecuşf n/ere. JİecL —rb( dr Uıey had not İ>eeuL . y ■dddie. a d la Jıer ./ons? &, dauğhtvrs'
'~7öthe short& aP/t^ht,
W fü t4 Jt Jır ? r c r y & tn l Jıa ıt& z ;
■ 'w { * # ] . '
A vd t/u* jfcer ,sfori]ğ proc'teds'.
i^'iS
T'stfdni’tusf.'f/ıdt/re eurdi'rtorm fu*n. cali d. r’a’tsı.; dUl the sr/jş/rt' ar fıoly ^hadım/s' ,a /ind Au/ncin- salUtvde ıs p u şt l
J|$r •, â;. i âl ••4,;., B s -'" »■& ■ »SKİ 4
föüsijfâi*; 'V W|j^% ■
:’K:' % i■ $
mm , v§ifıEi ı . *:ğMd 1
k m « S w M 8P ,& Mk .& i | ftfc.lf-ğKtS3 Sm,4:. â^umW^:d İ'otİİHİ
Kırmızı uzuvlarıyla Melek, dehşet ve ıstıraplar içinde Mahşer gününün borusunu kaptı; heyhat: üfüremedi demirden sura ama! Üç kere denedi haddini bilmeyerek, ölüleri uyandırmak için Yargılanma'ya. Muazzam bir Tin fırladı çıktı Albion ülkesinden, Adı Neıvton’du: kapıverdi boruyu ve müthiş şekilde üfleyerek öttürdü onu! Sarı Güz yaprakları gibi, sayısız M elekler ordusu Kış göğünden düştü aşağıya, mezarlarına doğru koşturarak, İçi boş kemikleri takırdayarak çarpıyordu birbirine, ulumalar ve inlemelerle. Sonra Enitharmon uyandı nihayet, bilmiyordu uyuya kalmış olduğunu; Ve bin sekiz yüz yıl uçup gitmişti, Sanki hiç yaşanmamış gibi. Çağırdı oğullarım ve kızlarını yanma, Gece eğleşmelerinde bulunmak için, Billur köşkünün içinde, Ve şöyle bir şarkı söylemeye başladı: "Yüksel, Ethinthus! Yer solucanı da böyle çağırıyor, Bırak, boşuna seslensin o öyle, Mübarek gölgelerin gecesi Ve insanoğlunun yalnızlığı geçip gidene kadar!
Ethinthus, suların ecesi, nasıl da parıldıyorsun gökyüzünde! Kızım benim, ne kadar da sevinçliyim! Zira senin çocukların toplaşıyor biraraya gelip, Tıpkı sularda oynaşan neşeli balıklar gibi, soğuk ay yudumladığı vakit şebnemleri. Ethinthus! Fenalaşan ruhuma teselli veren şerbet gibisin, Zira şimdi suların Enitharmon'un ayaklarını sarıp şıkır şıkır ediyor. Manathu-Varcyon! Bakıyorum da köşkümde ateşler içinde yanıyorsun, Anasının ruh ışığı! Senin hoş kartallarının uçtuğunu görüyorum; Senin altın kanatların esenliğimdir ve tatlı hülyaların alevlerim. Nerede benim Aden'in ayartıcı kuşu? Leutha, suskun aşkım! Leutha, kanatların üzerinde rengarenk bir kuşak tatlı tatlı oynaşır: Çiçeklerin narin ruhu, Leutha! Tatlı tatlı gülümseyen musibet! Görüyorum kızıla çalan ışığını; Kızların, sürekli değişen, Dönüp duruyorlar sanki yükselen tatlı birer ıtır gibi, Ey Leutha, ipeksi ecem! Nerededir gencecik Antamon, inci gibi şebnemlerin efendisi? Ey Antamon! Neden terk etmek istersin ki annen Enitharınon'u? Görüyorum da yalnız başmasm, billur bir suret, Havanın sinesinde uçuşup duran, Tatmin edilmiş heveslerin hatları var yüzünde. Antamon1um benim, Leutha'nın yedi kilisesi senin sevgine muhtaç. Sesini işitiyorum latif Oothoon'un, Enitharmon'un çadırlarında; Neden teslim edesin ki kadın mahremiyetini, ey kara sevdalı yavrum? İki lahza arasında olgunlaşır mutluluk. Ey Theotormon! Malınım kalmışsın neşeden, görüyorum tuzlu göz yaşların süzülüyor Billur konağımın basamaklarından aşağıya. Sotha ile Thiralatha! Hülyalı mağaraların esrarengiz sakinleri, Yükselin ve ahenkli şarkılarınızla dehşetli ifritleri hoşnut edin; Altın toynaklı fırtınalarınızı teskin edin ve kara atlarınızı bağlayın. Orc! Çocuklarımın yüzüne giilümseyiver! Gülümse, elemlerimin evladı. Yüksel, ey Orc, ve dağlarımıza senin kırmızı ışığının neşesini bağışla!" Sustu böylece; çünkü herkes heybetli ayın altında eğleşmeye dalmıştı, Ölümsüz şarkılarıyla Urizen'in yıldızlarını uyandırıyordu, Ta ki doğa, bütün gözenekleriyle hissedene kadar muazzam şenliği, Seher vakti doğu kapıları açılana dek; O anda her biri kaçıştı kendi yeri yurduna ve Enitharmon oturup ağladı. Fakat korkunç Orc, bakıp gördüğünde doğudan yükselen günü,
dtvtn tne hetg ftfş* -af*Enit^arju^n, • r s ^ J & id
in
ute. \itte y cu x L sr a f % r r .d
} y < ın .r .
'\UJl. fetetvct n r,ry re ci , xar/vus teçroKH* flcw ara ____
‘m ÇJt
r.■fu£^£*taru?
(J u r ft o t s ’s n ğ t f f a , h c/û
r e c i w lm
f/tsth lh$\r WrafJıIuL tuİLa'S 'm ~£*C$£-'şp-
J.‘r ^ y -1 $ * * ? c'o n clı ttjpcn Un? p r e y *—y
*Z. İ jI1 4' ^ u lr tn c Jİ
C >7
/
'
y ^ r o ıiit y
f
■
/
& :. /
c r tu s '
*zftu‘Â m
/
iJw
< u )'f> u ts/ı **• v/
ru d e .lv tu ıc C
<
. ^
u U tfl J jt f .s ’ aroy,'e S u s' M it il h f m ı r i l u t S JiftK y u tıt/ıd w * 5 c t ıu t yC7 / , .7 ./ / / // , r T" .
f y Z >* \ i,- a / u l
li rjr Mut* shcok olL tudıu* to ftui uttno&k
e JL f u s s 'o n s to Üi-ü s ü 't J c c J
h L o il
Enitharmon'un tepelerinden fırladı indi aşağılara, Ve öfkesinin ışıkları belirdi kızıl Fransa'nın şarap bağlarında. Güneş ateşli bir kırmızıyla parıldıyordu! Öfkeli dehşetler uçuşup duruyordu ortalıkta, Altın renkli arabaları sürerlerken kızıl tekerlerinden kanlar damlıyordu! Arslanlar gazap dolu kuyruklarını sallıyorlardı! Kaplanlar avlarına pıısıı kurmuş da al al kanlanın emiyorlardı, Ve Enitharmon inliyordu ve ıstırap ve kaygı içinde feryat ediyordu. Sonra Los yükseldi: başı şaha kalkmıştı, yılan yılan yıldırımlara bürünerek; Ve bir feryat salmıştı ki en ücra kutuplarda bile tabiat tastamam sarsılmıştı, Çağırmıştı evlatlarını yanına, gütmek iizere kan davasını.
SON
£ > /> '> t f j t
(’
(1795) Bu eserin d e Blake, A m erika ile A v ru p a başlıklı çalışm alarındaki olayların tarih öncesi ark a planını tem sil ed en "A frik a" ile "A s y a "y ı dile getirm ek te ve k ıtalarla ilgili çalışm asını bu şekilde tam am lam ak tad ır. Blake, U riz e n 'in kendi düzenini d ü n y a ü zerin d e kurm asın d an sonraki gelişm eleri U rizen'in B irin ci K itab ı'n m sonlarına doğru h ikaye etm işti. B u rad a dinin A frik a'ya nasıl gelm iş olduğunu ve d evrim i tem sil ed en O rc'u n A s y a 'd a nasıl o rtay a çıktığını anlatm ıştı. Los'un Ş a rk ısı'n d a ise Blake sahih o lm ayan bir dine ilkel biçim d e teslim olm an ın d ü şü şü n ü resm etm ektedir. Bu eserin d e Blake A d e m 'd e n K ıyam et'e kadarki insanlığın hikayesini anlatm aktad ır.
*V 97- ■ A .j {
1 1
W iJ j
j fFT" •*"
v
v
'-v* f
«my 'you. a, o f L o s r . t l ı e E te rn a î PropjvefcV -’» ... .ıt ft> ioıtr itaras at the ta b le s o f E t e m i t y . ^ ™
. . r
,
^
— 7' ~ lıe/cirt-fornu’A A f rica. ., ‘ I jr t ^ p / ı, m d e d ! A n s t o t ı sk u d d e rd l
A nd
fcmıs' tim S o ııh bf^an-'
tn, the. fecu'dert o l'F ,d e n , m ountçuııs’ o l A ra ro t. :
u tw rıs A
v
^gjıu h dclch d e rd !N o a k fâ d id ! M okİ: Sm ı> İ? ,« Jrmny"Jfaıtıv {VW. «' IClyJTlCC i tu B rcım a m , A r. f . u L cy / • •i T Â< ü r i e O o u d : r tfa&e nunum i rorm d spu -ite û ı ,$nn M
™
'
B /~7I/ /
JV ou h
K
otıe aturtJıej' ■g o l e f tk esn %Vc/e "o
,■.
aternal jE/emcnts)
~5■Jt/’u/ıA
'b e n ş a tn İJu: ’fdt,..
.
-j^h ra tn fly d u ı Rre.v ircrn Cjudd-:<. sMos'cs bche/.d uposı M oıın!. ^3indi. /en. k^
~ Ç Î d r'f-fjn f'fy .v fru i. J\ d*zm abren & cu’e an <
fÜ r
'o^£ ytnaŞfaras1 ^3'ocrıttas' <56 P la tri
I r~ P
■ a/ / r r / J jo & s rouecL< on o/r li t/ıe. Sons o t Jİar,tune. ahvr tın ır 47,1 rîfn /stt ./ltw $ Jw m d c h n ın d d o n n Wtih. th e O tauı o f TaıJ™ı±
'T ’t vçtitoan-JıoVurd över Jıufşt/ı. &: ,.7eru^alem , ~/uul Jesas’^JtçarcL her- t>otce./a snan a f* sorroH ts) Jm ren
I^Lsİl Gaspe/ f/vjrt y^t'Ctdzed ^JmujtÂ^rsııojı . ki t'
e"~........ . /utman . < ......h — - race 6ehcut to " ^SeaM -dedpuLceS, .fr/trısığ lJu>- fo yy ^.v aol f t A id dır. d/^'Pused ajdy p rofM gatrd. : \ 5w Anttansın a d /d uf> /he/ıtAu- /rom
f'lııd . Co .Mahomct. a. levse Jjd>/<: tyxve . J 3 ıc t m dte N ort/ı.. tc O dssı .*Jybtfuz p en ’t r f D o ......... '
t h ‘:r
••• • •
ft> ı clrusn / »
>• /''•/■
Söyleyeceğim sana bir şarkı, Ebedi Peygamber Los hakkında: Ebediyet sofralarında dört arp eşliğinde kendisinin terennüm ettiği. Kalp suretindeki Afrika'da Urizen sönüp yok oldu! Ariston titredi! Ve şöyle başladı Şarkı: Aden bahçesinde duruyordu Adem Ve Nuh Ağrı Dağı üzerinde; Gördüler Urizen'in Kanunlar bahşettiğini Milletlere, Los'un evlatları eliyle. Adem titredi! Nuh sönüp yok oldu! Güneş altındaki Afrikalı siyaha çaldı, Bahşettiğinde Rintrah Soyut Felsefeyi Doğudaki Brahma'ya. (Gece seslendi Buluta: “Bak hele şu İnsan suretindeki ruhlara, mütebbesim riyakarlara, harbederler Birbirlerine karşı; bırakın öyleyse harbededursunlar ve ebedi Elementlerin kölesi kalsınlar.") Nuh suların dibine daldı; İbrahim Kildani yurdunun yangınlarından kaçtı; Musa Sina Dağı'nda kapkara vehimlerin suretlerini gördü. Palamabron Soyut Kanunu bahşetti Trismegistus'a: Pisagor, Sokrates ve Eflatun’a. Asırlar ve asırlar geçti gitti Har'ın biitün oğulları üzerinden: çağlar boyunca Orc ıılııdıı durdu Atlas Dağı üzerinde, Kıskançlık Zincirleri'yle zincirlendiği bu dağa; Sonra Oothoon Yahudiye ve Kudüs üzerinde dolanıp durdu, Ve İsa (mazlum bir adam) işitti onun sesini ve balışolundu ona Bir İncil, acınası Theotormon eliyle. İnsan nesli solup gitmeye başlamıştı, zira sıhhatte olanlar inşa etmişlerdi Kendileri için mahrem mekanlar, Aşk'ın neşesinden korkmuşlardı çünkü, Ve yalnızca marazlılar devam ettirmişlerdi soylarını. İşte bu yüzden Antamon, çağırdı neşe vadilerindeki Leutha'yı huzuruna Ve bahşetti Muhammed'e ayrı bir Kitap. Fakat Kuzey'de Odin'e bahşetti Sotha bir Savaş Kanunu, Diralada'ydı sebebi, neşesini geri kazanmaktı niyeti çünkü.
11 3 /
•«m rnm m m m m m m
,
_
we re tfıe C h a rclıes* :F {a t y t h d s ’fM s t le s ;P d ^ & s . L iik e ııe t s 3 c.. g f n * .£ c tro p sf tx> ca tck m a jo y s o F r j terim ^ ' ^ ^ y irv a a lt m e r e s t cı d e s a v b ; . i t l i uAe cu d rea /n E te rn ıty rta s o h /ctera te.ti So e r o s a l
\ G 'utce (hat. d ıv .a rl ’rla y n ’h t’/ı
Jieccu ıse fcfıar bretfîren.
H a r ,a ru lt jHÇeva- r fl& L .
S ısters' U /d u cltâ ır â ^ lju st
. A /u l a.'j th gy i l e t i (Jtef sriT M ik
_
Jrttv ttyo ıiarco\*J cioleftıl tvrımy : G reepuıfe ut rep tibı flesJı upo/ı 7 jk e bosom o f iJifi. jln d
a li tfıe u a st a F ^ A 'crtu re -sh ru n k
S e fa m tfıe ir j/ırtatken - ey eS . \uitLi th e terrUblç. ra m a f JL a g Sc JE n dbarn tm ı "goMe L em is' &c Jfa tltte/p ııs!:o u m s'a i3 o f H a r b u jd ttıg tnetti jovjre.
A rıti m ore. to k a r t l ı : chzşrutte axut res tra u u n ğ ; -M :e. IR l. d 'PJıılxy 0b b / a f F ive je n s e S rta# conıplete IZrPjeıt. Wept /y/rn th/j, ItaruLi f <& O _ tt ınto x3faw * o f Jt'fyyvtntı
&■ L o c k e .
, —V~ p »D C foı/Jy roll, Jteavv tıpan ( iş .A lp s JV itttrl, lîou U m a & frm taırc §t A n d on lJu ’ m ouııttuns o f L r’butıotı raunt) tju’ d eçeased . UûAs j 1 ' ö f ffv u r.; &. dit tha d es'a /is a rjift'tc a rotm d fne M feti/U tğd# 'JJıe G u /ın han Prm cc o f /(Ih ı o/t. burna u ı h ts .uifclrtly te n i.. — ...—"
mm
Bunlardı Kiliseler, Şifahaneler, Kaleler, Saraylar, Tıpkı birer ağ ve ilmek ve tuzak, Ebediyet'in neşesini kıskıvrak yakalamak üzere, Ve arta kalan diğer her şey bir çöldü adeta; Ta ki, sanki bir rüya, Ebediyet silinip yok edilene ve ortadan kalkana dek. O menfur günde Har ve Heva kaçışmışlar di, Çünkü kız ve erkek kardeşleri yaşıyorlardı Savaş ve Şehvet içinde; Ve kaçtıkları o gün, küçüldüler de küçüldüler, İki mahzun suret haline gelene dek, Sürüngenlerin tenine bürünüp sürünmek üzere Yeryüzünün sinesi içinde; Ve devasa Doğa'nın lamamı küçüldü de küçüldü Onların küçülmüş gözlerinde. işte böylece Los ile Enitharmon'un korkunç nesli bahşetmeye başladı Har'ın oğullarına Kanunları ve Dinleri, bağlamak üzere onları daha çok Ve daha çok Dünya'ya, kapamak ve sınırlamak için, Ta ki Beş Duyunun Felsefesi tamamlanana dek. Urizen ağladı ve teslim etti onları Neıvtorı ile Loeke'un ellerine. Ağır bulutlar dolanır durur Alpler'de Rousseau ile Voltaire'in etrafında, Ve Lübnan dağları çevresinde solup gitmiş Tanrılarının, Asya'nın ve Afrika'nın çöllerine Düşmüş Melekler'in etrafında. Albion'un Muhafız Efendisi, çadırında yanar durur geceleyin alev alev.
\139
I
• /A
y a
Ası/a'nın Hakanları işittiler Avrupa’dan yükselen uluma seslerini, Ve her biri kendi Ağ'ını terk ederek başladı koşmaya, Kadim zamanlarda ördükleri D ehlizlerinden üşüşmeye; Zira Asya'nın zulmeti şaşkına dönmüştü Orc'un düşünce-üreten yangınlarının kaba saba alevleri karşısında. Ve Asya'nın Hakanları ayaklandılar Ve ruhlarının burukluğuyla haykırdılar: Çimenlerden bağırarak Açlığı çağırmasın Hakan, Bataklıklardan bağırarak M usibeti çağırmasın Rahip, Sınırlamasın, korkutmasın, incitmesin Dağların ve ovaların sakinlerini, Karınlarım doyuran bolluk günlerinde Ve lezzetli şarkılar gecesinde. Nazır mecbur kılmasın Çalışkanlara fukaralığı, Emeğe sabit ücreti, İcat etmesin hayali zenginlikleri. İnsanların mahrem ikazcıları Kentte yangınlar çıkarttırmasın, Üzeri duman duman harabeler istemesin Bereket ve sefahat gecelerinde. İnsanı yoldan saptırmasın, Evladı anasının kucağından uzaklaştırmasın,
1143
Şehri rıimetsiz bırakmasın, Geri kalanların itaati öğrenmeleri için, Kalbin gururunu kırmak için, Gözün neşesini yok etmek için, Küçücük çocukların narin kulaklarını Sağır etmek ve burunlarını kapamak için, F'ani solucanlara öğretmek için M ezar Kapıları'naan çıkıp gelen yolları." Urizen işitti haykırışları, Ve titreyerek çırpan kanatları Kızıl alevlerin üzerinden muazzam şekilde yükseldi, Umutsuzluk bulutlarını sürdü Avrupa'nın üzerinden, Yürüyüp giderken kendisi. Ve tunçtan, demirden ve altından Kitapları, Uçup gittiğinde ülke üzerinden eridi hepsi teker teker, Ağır ağır dalgalanarak, uluyarak, ağlayarak. Ve durdu Yahudiye'nin üzerinde, Ve bekledi kadim yurdunda, Ve yaydı bulutlarım Kudüs üzerine; Zira Adem, çürüyen bir iskelettir o, Aden bahçelerinde sararıp solmuş uzanıyordu; Ve Nuh, kar kadar beyazdır o, Ağrı dağının üzerinde yatıyordu. Ardından Urizen'in fırtınaları büyük bir gümbürtüyle inledi, Aşağılarda ördüğü karanlıklardan yukarıya doğru yükseldi. Orc, Avrupa karanlığı içinde kudurmuş, Alpler'in üzerinden yükseldi bir yangın sütunu misali, Yanıp tutuşan alevden bir yılandı adeta! Bulanık Dünya Ürktü! Cansız tozdan olma kemikler kemiklere eklendi Takırdayarak; titreyerek karmakarışık, ürperen balçık başladı nefes almaya, Ve tenlerin tamamı çırıl çıplak duruyordu artık: Babalar ve Dostlar, Analar ve Yavrular, Hakanlar ve Savaşçılar. Mezar neşeyle çığlık attı ve titredi İçi boş rahmi ve yakaladı berk gövdeyi: Sinesi kabardı vahşi arzularla, Ve süt ve kan ve pırıl pırıl şarap Irmaklar misali aktı ve haykırdı ve raksetti, Dağlar ve düzlükler ve ovalar üzerinde. L O S ’ UN Ş A R K IS I’ NIN SONU U R İZ E N A Ğ LA D I.
VVilliam Blake bu eserin d e insanın ilksel bütünlük d u ru m u n d an kısım ve fasıllara ayrılm a, d ü şm e ve gayrisah ihlik haline m ahku m olm a hikayesini anlatm aktadır. U rizen ile tem sil edilen akıl insan zihninin d iğer k ısım ların d an tefrik olm aktadır. B u n u n ü zerin e insanın yaratıcı g ü cü n ü tem sil ed en L o s ona şekil k azandırır. Böylelikle aklın sureti insanoğlu tarafın d an tanınır hale gelir. U rizen'in B irin ci K ita b ı'm n m erk ezin d e L o s'u n U riz e n 'e şekil k azan d ırm a süreci y er alm aktadır. Yarattığı su retten ü zü n tü d u y a n L o s da bu süreçte ay rım a u ğ ra r ve kendi y arattığ ı suretin kulu haline gelir. D evrim i tem sil ed en O rc d a bu b ağ la m d a yaratılır an cak p ra n g a larla bir k ay ay a bağlanır. Son u n d a tam an lam ıyla y aratılm ış olan U rizen bu sefer insanoğlunun ru h u n u h ap sed er ve on u n çevresin e dinin ağını örer. Bu eserd e Blake K itabı M u k a d d es'e ö rtü k gö n d erm elerd e bulunm aktadır. Ö te y an d a n A lm an d ü şü n ü r B ö h m e'n in dile getirdiği m istisizm in de izlerini taşım ak tad ır. İlk d ö rt b ö lü m d e insana şekil veren d oğu m öncesi gü çleri ele alm akta, sonraki b ölü m lerde de insanın rahim içinde o lu şu m u n u , şekillenişini ve canlanışını betim lem ektedir. D aha son ra U rizen , g ü n eş sistem ine egem en olan ebedi k an u n lar v azed er v e m ad d i d ü n y ayı yaratır. Bu b a ğ la m d a ebedi gü çler bölünür, U rizen kendine kalp g ö rü n ü m ü n d e b ir sığm ak yaratır. L o s ile d ö v ü şü r ve yenilir. L o s onu b ağlam ak için zam an ın zincirini o lu ştu ru r ve U rizen 'e su ret kazandırır. D aha so n ra U rizen 'in d ö rt oğlu m ey d an a çıkar. B u n lar elem entleri tem sil etm ek ted ir: Thiriel (h ava), U tha (su), G rod n a (top rak ) v e F u z o n (ateş).
d /(7 Bahsedeceğim kadim Rahiplerin kendilerine yakıştırdıkları kudretlerinden, Reddettiklerinde Ebediler onun dinini: Ve ona kuzeyde bir yer tayin ettiklerinde, Müphem, belli belirsiz, ıssız, yapayalnız. Ey Ebediler, çağrınızı sevinçle işitiyorum, Çevik kanatlı kelimeler emredin bana ve korkmayın Açımlayın bana ıstırabınızın kapkara vahiylerini.
1. İşte bak, dehşetengiz bir gölge yükseliyor Ebediyetten! Meçhul mü, semeresiz mi? İçine kapalı, her şeyi defeden; hangi İblis Şekillendirdi şu mekruh ıssızlığı, Ruh ürpertici bu boşluğu? Bazıları dedi ki, "Urizen'di o." Fakat meçhul, mücerret, İçin için kaynayan bir sırdı o, karanlık gücün sakladığı. 2. Taksim etti zamanı zaman ile ve tanzim etti Mekanı mekan ile, bizatihi dokuz kat karanlık içinde. Görünmeyen, meçhul: Değişiklikler belirdi, Tıpkı viran dağlar gibi yarıklaşmış, azgın Sarsımların kapkara rüzgarları eliyle. 3. Zira dehşetli muharebelerde mücadele etti, Gözle görünmeyen suretlerle çatışıp durdu, Kendi metruk sahrasında göveren Hayvan, kuş, balık, yılan ve elementlerle; Yükseliyordu yangınlar, patlamalar, duman ve bulutlar. 4. Çıt çıkarmayan faaliyetleriyle döndii durdu karanlıklar içinde: Istıraplı tutkular içindeydi, ama yansımıyordu göze; Meçhul ve dehşetli bir faaliyetti oysa bu; Kendi içinde tefekküre dalan bir gölge adeta, Muazzam emellere dalıp gitmişti sanki. 5. Fakat Ebediler, görüvermişlerdi onun uçsuz bucaksız ormanlarını. Çağlar ve çağlar boyu uzanıp durdu orada, mahrem, meçhul, İçin İçin kaynıyordu tıkılıp kaldığı derinliklerde; herkesler sakınıyordu O kagir mekruh kaostan. 6. Buz gibi dehşetlerini sessizce, karanlıklar içinde Urizen Hazır ediyordu; on binlerce şimşeğini Sıralıyordu kasvetli bir tertip içinde ve salıyordu Korkular içindeki dünyanın üzerine ve durmadan dönen çarkların Sesi dalgalarla kabaran denizler gibiydi, bulutlarda yankılanıyordu, Karları yığarak sakladığı dağlarının tepelerinde, Dolu ve buzlardan mürekkep, yankılanıyordu; dehşetin sesleri işitiliyordu, güzün gök gürlemesi gibi, Ekinin üzerinden hışımla yuvarlanan bulutlardı sanki..
2 1. Yoktu henüz dünya: yoktu çekimin küreleri de. Ansızın, Ölümsüz olanın iradesi genişletti Yahut kastı onun bütün esnek duyularım. Yoktu henüz ölüm, fakat ebedi yaşam birden çıkıverdi ortaya. 2. Bir borazanın çığlığı gökleri Uyandırıverdi ve uçsuz bucaksız kandan bulutlar sardı Çevresini Urizen'in karanlık kayalıklarının, buydu adı Enginlik içindeki o münzevinin. 3. Borazanın tiz sesi duyuldu: Ve Ebediyetin yüz binlerce sakini
I155
I Un.
.u, *1//isf itir ıu rou rvt (su? o uzaA
•
Aj'\
!>ficret& u f dank cars^ntiflaiJutn-
t/ucts- dire ■**-'
'H*tdb elxHtclj3f elarkruals? &
!> jftp / tp jıi^ î asui rx u tflij£ $ ' *itf*c.
\Jiu xt ndJJiperplejul tabru^i âc- atterÜL\WıBfı terrt& le m tuısten»’ $tn~6/'0cL : W ar ' artteulate. ' burgtvüş uv ÛuuteUn VflucJı, İfte bosmaur o t oU- in h o iit ; tfw tofuf ot: Ai.ı tjıauntmn^Sp-yen. deaA ty S i/ ıs o f m e -aouL.
•
o.’J ’uıIoLd, m f darjvucls: mut- afi
j-4 firant tk c * J yxxch \/A/? sum a/,
rock,pLux rtccA SVarğj hana tneBooi t
rm .il hrafi, nrtttm ur my t!itilitıux£
ylff-t/d jL ’i..’Shtt a p o r t a t m y
afpeaee, a f lav* . afunctv ; ■ t r f* *'0 ''Jt i pety.
is ttzr&n'/
c a u su ? u rjsj3 u tA /e ! h u r/ u
İ5» A'ssst: Jfjt>ug&£ pfctA tAa fişne:. 'JjruVarcts'. vıtv a d**y> >vw!<£^ mîAu /İyoûL unun&n&'v. wU*£ tlark Fthjzr* nc&UAfz * a x ; h*SUr&$' ,/İ/ûj
<£>■ one V
Vıay A H Stm nfc.IrepeKÜ ^ y
IlghfiSmlmm
vııtcc e/tdsJ., they <$aw h is p& ls
sufyfi r v /~ v y x Jracrt tJı e UûrksiJtdy1, hıtf Jruuui. ,\
/ J / [ te r r v v ı .. ' tn * » ' j/'•' j.n/U 'Cu/’JS
il
•on eJtcv # ■ T" ;
O V ./-.'J ıa p .-i n .
'"pBıa Boak ar ora k .J tyv j>«gd mttsto» ’3?
LVl “ i e ’Vv/trT
i •'’
"t'"rpDir~'->*-yyr'f ”■
«■mil n. ..........■
,
uhıru* 1 ırı üocJcs JüntTU* -ta l? <# j e / * \ w ; tav?, Miî"C-£fien> au t <%*eçr#t& d
»c
i c<£tccr£ictsf a f . f r *
b le c Z s c ^ u u .
H/Jus-Lvisulsr cif şu lp K u rcııg ^fvıake ‘
{, enarjno u.s rv/vr*.*f &/ y / sem a f ( f
içtim a için top lan d ılar çıp lak çöllerde, D oldu şim d i orası bulu tlarla, k a ra n lık v e su larla, Ş aşkın lık için d e zorlu kla d ön ü p d u rd u la r ve söı/lediler A çık seçik kelim eler, g ö k g ü rü ltü leri için d e an iden savru lan , D ağ ların ın tep esin d e d olan ıp y an kılan an . 4. "İçinden , k ap karan lık y aln ızlığ ım ın d erin liklerin in , için den Ç ıkarak ku tsallığ ım ın ebed i m akam ın ın , P in h an , am an sız istişarelerim le b ir k en a ra koydu ğ u m , İstikbalin g ö stereceğ i g ü n ler için saklad ığ ım , D ü ştü m ben ıstırap sız bir n eşen in aray ışın a, P eşin d ey im d alg alan ıp du rm ay an bir berkliğin . E y E bed iler neden, neden ölm ek istersin iz ki? N ed en y a şa rsın ız sön d ü rü lem ez y a n g ın la r içinde? 5. İlkin y a n g ın la rla boğ u ştu m ; tü ken dim İçin için, d eru n i b ir derin dü n y an ın için e d oğru : U çsuz bu caksız b ir boşlu k, vahşi, k a ra n lık ve derin, H içbir şeyin olm ad ığ ı, olam ad ığ ı: D oğanın engin rah m in deydim Ve a h en g im i bu larak uzanıp y a tm ıştım boşlu ğ u n üzerine, K en d im tek başın a, ben id im i R ü zg arları am an sızca yakalad ım bağ lad ım ; am a on lar d erişerek sa ğ an a klar h alin de y a ğ d ıla r y ağ d ılar; ku v v etliy d im , p ü skü rttü m uçsu z bu caksız d a lg a la n ve y ü k seld i birden su ların ü zerin de katı en g ellerd en terkip en g in bir dünya. 6. Yalnızca bu raya, m ad en lerd en şek illen d ird iğ im kitaplara, Yazdım H ikm etin sırların ı ben, K a p k a ra n lık d ü şü n celerim in sırların ı, K av g alarım ı ve m eşu m m ü cad elelerim i, G ü n ah larla beslen en korku n ç can av arlarla g iriştiğ im : H erkesin sin esin d e m esken tu tm u ş olan R u h u n y ed i ölü m cü l gü n ah ın ı. 7. İşte b a k i Z u lm etim i açım lıy oru m işte; v e bu K ay a ü zerin e ku d retli bir elle y erleştiriy o ru m kitabı, E bed i p irin çten m am ul, ken d i in ziv am için d e yazdığım . 8. B arışın , sev g in in , birliğin kan u n ları bu n lar; M erh am etin , şefkatin , bağışlam an ın . B ırakalım seçsin herkes y u rd u n u y u v asın ı, K adim z a m a n la rd a k i son su z m esken in i: Tek bir em ir, tek bir sevin ç, tek b ir hırs, Tek bir lanet, tek bir ağırlık, tek bir ölçü, Tek bir H akan , tek bir Tanrı, tek bir K a n u n ." 3 1. S u sm u ştu a rtık sesi. G örm ü şlerd i solg u n yü zü n ü n K a ra n lık la r için den z u h u r ettiğ in i; eliy le E bed iy et k ay aların ın ü zerin d e bu lu n an P irin ç K itabı açm aktay d ı. K u d retlileri sarm ıştı öflee, 2. Ö fke, hışım , y oğ u n infial, A teş, kan v e kin d a lg a la r h alin d e boşalıy ord u , C eh en n em i d u m an sarm alları d o la n ıy o r da d olan ıyordu : Ve erken in d eh şeten g iz su retleri; R u h u n ölü m cü l g ü n a h la rın ın y ed isi de
Adeta canlı mahlukat gibi çıkıvermişti ortaya, Ebedi hışmın yalazlarının orta yerinde. 3. Gedikler açılıyordu, karanlıklar çöküyordu, gökler gürlüyordu! Korkunç bir çarpmayla ikiye yarılıyordu Ebediyet, boylu boyunca ayrılmıştı ikiye, Birbirinden uzaklara savruluyorlardı, Dört bir yanı dağlar sarmıştı sıra sıra, Ayrılıyordu, ayrılıyordu, ayrılıyordu, Hayatın viran kırıntılarını bırakıyordu geride, M uallaktaki abus yalı yarlar gibi ve hepsinin arasında Dipsiz ve dipsiz bir boşluk deryası açılıyordu. 4. Uğuldayan yangınlar sarıyordu göklerin dört bir yanını, Fırtınalar dönüp duruyordu ve kandan çağlayanlar dökülüyordu; Ve Urizen'in kapkaranlık çölleri üzerine Yangınlar akıyordu boşluğun dört bir yanından, Urizen'in kendi başına peyda ettiği ordularının üzerine. 5. Heyhat! Bu alevler ışıksızdılar, nursuzdular, karanlıktı Ebedi hışmın yalazları içinde her şey. 6. Şiddetli bir elem ve söndürülemez bir ateş içinde Çöllere ve kayalıklara koştu kaçtı öfke içinde, Saklanmaktı maksadı, ama yapamadı; topladı kendini, Muazzam kudrette dağlar ve tepeler inşa etti kendine. Dur durak bilmeksizin yoruldu onları yığmak için, Uluyordu ve sancılardaydı ve azgın cinnetlerde, Ta ki saçları ağarana, ihtiyarlayıp yaşlılıktan kırılana dek, Umutsuzluk içinde ve ölümün gölgeleri altında. 7. Ve muazzam bir dam inşa etti, taştan, baştan başa, Dört bir yanı saran bir dam: tıpkı bir rahim: Binlerce damar yoluyla akan kanlı Nehirler dağlardan aşağıya süzülür soğu tmak için Ebedi yangınları, dışarıdan tutuşturulmuş olan, Ebediler eliyle; ve tıpkı bir kara küre gibi Ebedilerin evlatlarınca uzaktan görülüp fark edilen, bekleşiyor Şimdi sonsuz deryanın sahillerinde. Tıpkı debelenen ve nabız nabız atan bir insan kalbi gibi Zuhur ediverdi Urizen'in muazzam dünyası. 8. Ve Los, Urizen'in kara küresi etrafında Ebediler için nöbet tuttu, kuşatmaktı maksadı Karanlıkfurkanı sadece; Zira ebediyet yarılmıştı baştan başa ve uzak düşmüştü,
Tıpkı uzak düşmüş olduğu gibi yıldızlar dünyadan. 9. Ağlıyordu Los uluyarak kara İblis'in çevresinde: Ve kaderine lanet okuyordu zira ıstıraplar içinde Urizen çekip atılmıştı kendi yanından: Ve şimdi dipsiz bir boşluk kalmıştı ayaklarının altında: İskan etmesi için ise gürül gürül yanan yangınlar. 10. Oysa Urizen, taştan bir uykuya kapılmıştı Karmakarışık, Ebediyetten koparılıp atılmış. 11. Ebediler dedi ki: "Nedir bıı? Ölüm! Urizen oldu bir avuç balçık."
12. Los kasvetli sersemlik içinde uluyordu, İnliyordu, çatırdıyordu, inliyordu! Ta ki birbirinden koparılmışlığı tamamlanıp iyileşene dek 13. Ve fakat birbirinden koparılmışlığı asla iyileşmedi Urizen'nin. Soğuk, şekilsiz, ten yahut balçık, Dehşetli değişimlerle yol yol ayrılmış, Rüyasız bir gece içinde uzanmış yatıyordu. 14. Ve nihayet Los alev alev yangınlarını canlandırdı, korkmuştu o Çünkü şekli şemali olmayan uçsuz bucaksız ölümden.
WilliomBloke | 163
C/u r» : i v
ment A
A nd L c * h-rm cv n ete ■’K t-utS
L Los 5>natrn -rtdti asto.-usA- \And- Utrew uu- müs r. , ■
.'
•
>>***/
^
■
İSJ7e wa4 Xha ut Sfutdaiu/ıi* io ır
2 A n î u t t/u s u n p y, 'uA-Aure 7kt. âark chatıg^ et.u>
-moua
f
.jtP **"'- 1 ■
Ju v ik C ,
'
.-.ıı , •"
jttrturbed ânmcrtal nuu. jmt;wg 'jrhtk ru'fsts of ırı-n. 8c braJd A ' ' . •. • ... *',i’''■k***rrfit/J '' •• 'S'-şS' "A 3 . 7 , sfhu'lwutds Si pırdı Sc tutre\jo. Atvd (Jtc JRj)U nd (h e lurtcu s llın b s o t 1-ÜS\ -
.
• ocuna ?j£ ry
1. Şaşkınlığın şamarını yemişti Los, Takırdayan kemiklerden dehşete düşmüştü. 2. Ve dalga dalga yükselen kükürtsü Tedirgin Ölümsüzden, delice hırsından kuduran, 3. Dönüp duran rüzgarlardan ve zifirden ve güherçileden, Los'un öfkeli uzuvlarının çevresinde dönen. WİIIİMBloke 1165
4. Ve Los ağlar ve kapanlar inşa etti Ve savurdu ağları dört bir yana. 5. Ürpertici bir korkuyla tutuyordu nöbetini Kara değişimlerin başında ve her bir değişimi Demir ve pirinç perçinlerle sabitlemeye çabalıyordu; 6. Heyhat! İşte bunlardı Urizen'in geçirdiği değişimler.
/ f/j / 1. Asırlar ve asırlar geçip gitmişti üzerinden! Sanki taştan bir uykudayken asırlar geçip gitmişti üzerinden! Tıpkı kapkara bir viranlıktı uzayıp giden, değişebilir olan, Depremlerle yarılıp yırtılan, kasvetli alevler püskürten. Asırlar ve asırlar geçip gidiyordu, beniz attıran Hastalıklı bir eziyet gibi; dönüp duran rüzgarlar sarıyordu çevresini, Kapkaraydılar, ebedi Peygamber uluyor ve uluyordu, Durmaksızın demir perçinleri çakarken, Döküyordu demir lehimler: taksim ediyordu Dehşetengiz geceyi nöbet vakitlerine. 2. Ve Urizen (buydu onun ebedi ismi) M ahsuldar zevkini git gide perdeliyordu Karanlık bir esrar ardında, saklıyordu dalga dalga yükselen Kükürtsü bir mayi içinde vehimlerini. Ebedi Peygamber asılıyordu karanlık körüğe, Ve durmak bilmeksizin kıskaçları döndürüyordu ve çekici Kesintisiz darbediyordu; zincirler dövüyordu yeniden ve yeniden, Her bir halkasını da eşleştiriyordu saatler, günler ve yıllarla. 3. Tahdit edilince ebedi zihin, başlamıştı salmaya Gazap girdaplarım, durmak bilmeksizin dönüp durdurarak, Ve kükürtsü köpük, kalın kalın kabarırken Durulmuştu, göl oluvermişti, ışıl ışıldı ve berraklıkla parıldıyordu: Beyazdı buz kesmiş dağ tepelerinin karları kadar. 4. Unutkanlık, sersemlik, zorunluluk! Zihnin zincirleriyle hapsolmuşlardı, Buzdan prangalarmışçasına eriyip gidiyorlardı, Düzensizce, Ebediyetten kopartılarak. Los demir prangalarına vurup duruyordu: Ve horlandırıyordu külhanlarım ve döküyordu Demir kaynakları ve pirinç lehimleri. 5. Dur durak bilmeden döniip duruyordu zincirler içindeki ölümsüz, Öğürüyordu elemle! Dehşet içinde! Dayanılmazlık içinde, Ta ki yontulmamış yabani bir dam örtene dek, Bir küre misali, düşüncesinin membaını. 6. Karabasanlarla dolu dehşetengiz bir uyuklamadaymış gibi; Tıpkı halka halka bağlanmış cehennemi bir zincir gibi; Devasa bir Omurga ıstıraplar içinde kıvranıyordu Rüzgarlar üzerinde; acı veren kaburgalar Sürüyordu, adeta eğri büğrü bir kovuk gibi Ve berklik kemikleri Donuyordu, Zevk sinirlerinin hepsi üzerinde. Ve birinci Asır geçip gitti böylece, Ve kederli bir gam hali.
WıllıamBloke 1169
7. Birbirine eklemlenmiş Omurgasının kovukları içinden, Ürpertiler salarak inmeye başladı kırmızı Yuvarlak bir küre, yanıyordu sıcaktan, derinlere doğru, Derinlere, ta Dipsizliğin en derinlerine: Çarpıntılarla, yuvarlaklaşarak, tir tir titreyerek, On bin kol sürerek Berk kemiklerin etrafında, Ve ikinci Asır geçip gitti böylece, Ve kederli bir gam hali. 8. Yürek parçalayıcı bir korku içinde dönüp duruyordu; Asabi beyni dallar sürüyordu Kalbinin dalları etrafında, Yukarıya doğru, iki küçük küreye değin, Ki iki küçük kovuk içine hapsedilmiş olan, Esen rüzgardan dikkatlice korunan. Ve Gözleri derinliğin dibine baktı durdu. Ve üçüncü Asır geçip gitti böylece; Ve kederli bir gam hali. 9. Umudun sancıları başgösterivermişti. Ağır acılar içinde didiniyordu, çabalıyordu: İki tane Kulak, daracık yılankavi şekilde, Rüyet kürelerinin alt taraflarından Fırlayıverdi dışarıya ve berkleşti, Büyüyüp irileşirken. Ve dördüncü Asır geçip gitti böylece Ve kederli bir gam hali. 10. Beniz attıran ıstıraplardan mustaripken, Rüzgarlar üzerinde muallaktayken:
______________
l/ id
v
: .
•/
,
İ -
.
i' ufu-y t,'..
aneaıt. fus c y b o f t :,t a- r e r j a . ' f ■■iu- , & td '/ «< .-.■
W*- .,«
»
n
_ **»•
1
t"<- 'tjU'ii 2'ttr/jtfj/. 'raıu<,
>■ S t c o n tl.
■n c i a s / ı ■
J İn teJ'rcjı
_ •:«,> -det, ' j M r , • ■ ta t i t U -* A on d a lU s r.tJ'-.'-y itJtt-JJ a n d S/4Bke/wqt a, *A w Str.vrt', !JM İ.r u ı S/t,,
p a ! s \ -.
’ •*/• .* ğ İ - A *
Cu&fouiL
%
_.-
••-„
^v'" ^ .•*•.>*/••./•<.,.ı'w •• . , >A-nt,nu' out ut. < w t^ / fc f/ ı. .a y ' 1 t t i. Ut
A :t. n o ta n * ; n a n e , ı s
ocunı
Tht't
CÂ c / j V w . . .
i *■5/*" ■
'
0
* £ - iScaz
a r o u n d . h u tı..
leukd ta c il t^rfA- a/ıxtâ«.f desu-c sfiaoR m tdiVi iecdjty fKt.dence.
tSü'Uck nor/vriMo Ats sout. f*
■■ /• *■
a deadjy -iL-cf
'"2.../IU tifıc myrtads af JzfortuJy ..l.-..’. 'joy cddc^e.
t u t t u r jj'.j.-j' d'' ...........................
!
to tta :
^ Jkjjfr-'tns fuuidıng&' S daş/u/{s>s lL»f {S chaînsr t~'A*sr/h C' J/funci'OeU’ endurd kts
J| S
k9ü • ■ »» / J i j fh ri’i>' fa# j . v "■ ■' <•'.?- < / ../it. /«/Z/ı
• i < ,
JLȣ.
<■’"§
- i S / jy ' « K şfe*
u s . . . t r î i M/tjJ; /.ft a r u r u t ■
j* --.^Sar baro/n . earifıi.itakiL h-'M a e^B-.m/uc . -r-j.JBf T’r^ en . d ead /y Jbiae k ■■■■'•/->/ Xc fus cfutı/L/t toou/üL jc. h t . h e e ^ t .
A’umlş &.jhmntmr «ne. »
•
>»
~i. d ır-Jı*’:* v..
.r ■
, ’İ ittivr.i sı/en*>e Ats j-r \-nimcA. 2 'p. ' ' d tv u ıfes ;hv- s c m ' ■ y jr j'jd ; a ctd d sa iiisıd g. Se.dat'k. ı4w*i ^Jfa..fitpâo& <»• t’J irtid y
.i v i û t t m a l j P > A . *<
î >'c r
Jtd-7
ijOSf
cC&dbJji/e. ~*t caı--.:itc.fr
r>ad sAnmA tAe
■Jrv >•(%%f
*Cja -»4
.-
t e
tnU/>enfas"
Şasem een ^ lıt-
Aa-ms o l dUormU*’± s î‘‘.X- *<■»'(, *.< rotu n .*.£ ItS& td- J> j>u ::
Â&JlfB? in da ■:
Ç
İki Burun Deliği eğdi boynunu derinlere doğru. Ve beşinci Asır geçip gitti böylece; Ve kederli bir gam hali. 11. Beniz attıran ıstıraplardan mustaripken; Kaburgalarının ardında yusyuvarlak bir şişkinlik, Aşeren bir Aç Mağara gibi: Buradan neşet etti onun yol yol Yutağı, Ve tıpkı kırmızı bir alev gibi olan Dili, Susama ve açlık dili, zuhur etti. Ve altıncı Asır geçip gitti böylece: Ve kederli bir gam hali. 12. Öfkeliydi ve ıstıraplardan boğuluyor gibiydi, Derken sağ Kolunu kuzeye doğru fırlattı, Sol Kolunu ise güneye, Derin bir acıyla salıyordu onları. Ve Ayağı aşağıdaki Dipsizliğe basmaktaydı, Titreyerek ve uluyarak ve dehşetle. Ve yedinci Asır geçip gitti böylece: Ve kederli bir gam hali. fjû ö /ü ııı S 1. Dehşetle sakındı Los yaptığı işten: Devasa çekici diiştü elinden: Alevler seyrettiler ve bıktırırcasına Kudretli uzuvlarını dumanlar içine sakladılar, Çünkü mahvedici yüksek sesli gürültülerle, Savurarak ve şangırdatarak ve iniltilerle Taşıyordu zincirlerini bu Ölümsüz, Oysa ölümsü bir uykuyla bağlanmıştı oracığa. 2. Bütün Ebediyetin binlercesi ve on binlercesi, Hayatın bütün hikmeti ve neşesi: Bir deniz misali sardı onu ve döndü durdu etrafında, Hariç ama onun görmeye yarayan Küçük kürelerinin tedricen açımladıkları. 3. Ve şimdi, onun ebedi hayatı, Bir hülya misali silinip yokoluvermişti.
4. İçi ürpererek Ebedi Peygamber indirmişti Bir şamar, kuzeyden güney iklimine doğru. Sessizliğe bürünmüştü şimdi körükler ve çekiç; Asabiyetsiz bir sükunetti bu, peygambervari sesi Susmuştu artık; buz gibi bir yalnızlık ve kapkara bir boşluk Sarmıştı Ebedi Peygamberi ve Urizen'i. 5. Asırlar ve asırlar geçip gitmişti üzerilerinden. Koparılmışlardı hayat kökünden ve ışık donmuştu adeta, Şekilsizliğin tiksindirici şekilleri içinde. Los, alevlerini bozulmaya terk etmişti, Sonra döndü baktı ardına, korkulu bir iştahla. Heyhat! Varoluş eliyle henüz tanzim edilmemiş uzay Ruhuna dehşetler salınıştı o an. 6. Los ağlıyordu, matemler karartmıştı kendisini; Sinesi iç çekişlerinin depremleriyle sarsılıyordu; Baktı Urizen'e ve kapkara, ölü gibi kapkara gördü onu, Zincirlerle bağlanmıştı ve derken Merhamet başgösterdi. 7. Istıraplar içinde taksim ve taksim ediyordu, Zira merhamet, ruhu taksim eder, Müebbet ve müebbet sancılarla, Çağlayanlar halinde hayat, yalı yarlarından akıyordu aşağılara. Boşluk daralıp küçülttü ak kam ve Sinirlere dönüştü onlar, Gecenin sinesinde dolandı durdular, bir orada bir burada, Ve yuvarlak kandan bir küre bıraktılar geriye, Boşlukta titreyerek çarpan.
MliomBlalte 1175
İşte böyle ayrı düşmüştü Ebedi Peygamber, Urizen'irı ölümcül sureti karşısında, Çünkü aşağılardaki karanlık kış gecelerinde, Yayılıyordu Los'un D ilsizliği uçsuz bucaksız biçimde: Kah görünüyordu, kah gözlerinden kayboluyordu Ebedilerin, uzak çok uzak tasavvurları Zuhur ediverdi kapkaranlık furkanın. Nasıl ki sırçalarla Dünyalar keşfediliyorsa Uzayın sonsuz D ilsizliği içinde, İşte Ölümsüzlerin genişleyen gözleri de Los'un kapkara tasavvurlarını seyre dalıyor, Ve hayat kanının küresi titreyerek çarpıyordu.
8. Hayat kanının küresi titreyerek çarpıyordu Dallı budaklı kökler salarak: L if lif, rüzgarlar üzerinde kıvrılıp burularak, Kan, süt ve göz yaşlarından terkip lifler: Bitimsiz ve bitimsiz sancılarla. Nihayet göz yaşları ve çığlıklar içinde bedenlendi Bir kadının sureti, titriyordu ve benzi atmıştı; Ölümsü çehresi önünde dalgalanıp duruyordu onun. 9. Bütiin Ebediyet titredi gördüğünde Şimdi tefrik olan ilk kadını, göründüğünde Bir kar bulutu kadar solgun ve renksiz, Los'un çehresi önünde dalgalanıp duran. 10. Merak, huşu, korku, şaşkınlık, Ebedilerin yüz binlercesi taş kesilmişti adeta, Tefrik olunca ilk kadın sureti.
,VW//i //i-' '.v. Vldt' lw S *'n
• S.fûY
.«■/•./ ■-
■,
•sfifAi \ .-m//
L
h» k
|f / / nifthf' tyıt/utı. J. * wOmb V/.v- i ‘ ■.
Mth bh\>n/■; t/r kj
-
ı
;
■-
'
-'//-» ?
bfJtthl (Jı&m
peht
\ '<& ■pOt-^0n • •
l{((:>('■"r<: m V *
b;u ıtirarin an * fauna faff( f//£»
/■.■/»/
i/) h'M,
, f "t tıp/jr . r\ ___ f/u ,. // pJin,^ rounO t/iü.ty‘U■! ’< ? 1/n'j f / •/ < /< ■ // /usteau on /'• f'i! ■<*;' fi . /tm JŞJ' ‘■ <’iıfiil . I j'tu/'lhi Fi, r:tu/L /V///y _&*%**■ '-■■■fi'c. ■ , er/ ■v
B n
1
tifnıs yt/f he f/İ‘.
tiC (İ fr
? jh 1uruh'%*
r/ tt/n» r/ff-p
İY İn rt
. ..
«•//.,
18. A |. //,-/•
nJs'ıut. t rrr r/.-t-
Yt
//• **/ t '..■r-i .>
J.
? r ;tu /c /lC L
he/ n'c u ıf'\
h .ti!
Crit(
&JK&SÛlinç*
(t man C-V»* - -
Iftu 'fm f t/u
\L
KA
< ‘
' - •
J:ru’k Attı //v n;v •• var't'frm S lr* ' , vi t ' fJ/e fû, ^ ^ ';
. n.j
^ .r Su^pccJs t t j a /
,A/.v (narmon .■■-/■% ••/.
)l a*
y *> e l’
rriı ttt a* k nrstsru «'o < A. / i . /-
•iM
/•>'<
CAAjjrcd Mc teni ; sbtÂes tjre co rd f
11. "Bir çerge gerin, çevresinde sağlam perdeler olsun; Boşluğu ipler ve kazıklar bağlayıp taşısın, Böylece bir daha ilişmesinler Ebedilerin gözüne." 12. Böylelikle başladılar karanlıkların perdelerini dokumaya. Boşluğun etrafına başladılar devasa direkler dikmeye, Direklere altın halkalar da raptettiler; Sonsuz bir emekle Ebediler Bir kumaş dokudular ve adına Bilim dediler. (r/ ] t ~/ı'i» ı O
1. Fakat Los, Kadını gördü ve ona acıdı. Sarıldı ona sımsıkı, kadın ağladı, reddetti onu Fasık ve gaddar bir zevkle; Kaçıp kurtuldu Los'un kollarından, ama bırakmadı Los onun peşini. 2. Ebediyet tir tir titredi görünce Erkeğin kendi suretini peyda ettiğini Kendinden ayrılan kendi sureti yordamıyla. 3. Bir süre geçti böylece, Ebediler Başlamışlardı çergeyi inşaya; işte o zamanlardı, Enitharmon hasta gibi oldu, Ve hissetti rahminin içinde bir Solucanın varlığını. 4. Halihazırda yatıyordu o, bir Solucan gibi biçare, Titreyerek çarpan rahmin içinde Ve mevcudiyet kalıbına dökülmeyi bekliyordu. 5. Gün boyunca yatıyordu solucan onun sinesinde, Geceleri ise rahmindeydi yeri, Solucan yatıyordu öylece ta ki bir yılana dönüşene dek, Hazin tıslamalar ve zehirlerle dolu, Enitharmoıı'un karnında kıvrılıp kıvranıyordu. 6. Enitharmon'un rahminde bir sarmal gibi kıvrılmıştı Ve büyüyordu yılan, pullu derisini üzerinden sıyırıp atarak. Büyük acılarla başlamıştı tıslamaları Ve sonra değişip dönüştü kulak tırmalayıcı bir çığlığa. Pek çok tasa ve sıkıntılı sancılardan, Pek çok balık, kuş ve mahluk suretinden Geçtikten sonra bir Çocuk suretine dönüşüverdi, Bir solucanın daha önce bulunduğu yerde. 7. Ebediler tamamlamışlardı ki çergeleri, Telaşlandılar bu mahzun sahneleri görünce, Enitharmon sancılar ve inlemeler içinde Bir insan Çocuğu çıkarınca gün yüzüne. 8. Ebediler arasından bir feryat yükseldi Vefelç edici bir darbe: Doğduğunda İnsanoğlunun gölgesi. 9. Kimsenin karşı koyamadığı, yolunda ilerlerken toprağı da kazıyıp götürüyordu: Uluyarak, şiddetli yalazlarla Çocuk Enitharmon'un içinden sürülüyordu dışarıya. 10. Ebediler çergeyi tamamlayıp kapadılar. Kazıkları çaktılar, ipleri gerip
Bağladılar, sonsuza dek sürecek bir yapıt olsun diye: Seyretmesi mümkün değildi artık Los'un Ebediyeti.
6. Ve açlıktan kıvranan Urizen Ayartılmıştı Doğanın kokularıyla, Kolaçan etmeye başlamıştı mağarasının dört bir yanını.
11.Elleriyle kavrayıp tuttu Çocuğu. Hüzün çeşmelerinde yıkadı onu. Ve teslim etti Enitharmon'a.
7. İnşa etti kendisine bir tesviye ve bir de şakül, Aşağılardaki Dipsizliği tanzim etmek üzere. Tanzim edici bir gönye inşa etti kendisine,
V 1. Çocuğun adına Orc dediler, büyüyordu Enitharmon'un sütüyle beslendikçe. 2. Los uyandırdı kadını; Bu ne elem, bu ne ıstırap! İç daraltıcı bir kemer peyda oldu Los'un sinesi etrafında. Hıçkırıklar içinde Kırdı parçaladı kemeri, Ama bir kemer daha vardı Sinesini sıkıp ezen. Hıçkırıklar içinde Kırdı onu da. Ama yine Başka bir kemer daha çıktı peşinden. Gündüzleyin kemerler oluşuyordu: Ama kırılıp parçalanıyorlardı geceleyin. 3. Bir kayanın üzerine düşüyordu onlar, Bir demirden Zincir olarak, Hepsi de birbirine halka halka bağlanıyordu. 4. Orc'u bir dağın tepesine götürdüler. Nasıl da ağlıyordu Enitharmon! Gencecik uzuvlarını kayanın üzerine zincirlerdiler, Haset zincirleriyle bağladılar onu, Urizen'in ölüm dolu gölgesinin altında. 5. Ölüler duydular çocuğun sesini Ve uyanmaya başladılar uykularından. Her şey çocuğun sesini işitiyordu Ve başlıyordu hayata uyanmaya.
8. Tartmak için teraziler inşa etti kendisine, Ağır ağır kütleler inşa etti, Bir de pirinçten bir küp: Altından bir pergel de inşa etti kendisine Ve başladı Dipsizliği tetkik etmeye Ve başladı bir bahçeye meyveler ekmeye. 9. Fakat Los, Enitharmon'un etrafını sardı Keramet ateşleriyle, Onu Urizen ve Orc'un bakışlarından saklayan. 10. Ve Enitharmon, muazzam bir nesil getirdi dünyaya.
^Mö/üm (S 1. Urizen mağaralarının dört bir yanını tetkik ediyordu, Dağları, bataklıkları ve kırları, Sefer yollarını bir alev topu aydınlatıyordu, Korkutucu seferlerdi bunlar, izaç ediliyordu Zalim habisliklerle: suretleriydi
1187
Hayatın, onun metruk dağlarının tepesindeki. 2. Ve onun dünyası uçsuz bucaksız habisliklerle kaynıyordu, Korkutucu; hilekar; yaltaklanan; Hayatın kısımları işte: temessülleriydi Bir ayağın, yaluıt bir elin veya bir başın Yahut bir kalbin ya da bir göziin; yüzüyorlardı fesatlıkla, Korkunç dehşetler salarak! Doymuyorlardı kaııııı zevkine. 3. Ama Urizen'i en çok kederlendiren, görmekti Ebedi mahluklarının zuhurunu, Gamın oğul ve kızları dağ başında Ağlıyorlardı! Feryat ediyorlardı! Önce Thiriel zuhur etmişti, Şaşmış kalmıştı kendi varoluşuna, Tıpkı bir adam gibi bir buluttan doğmuştu ve sonra Utlıa Sulardan zuhur etmişti ve figan ediyordu! Grodna derin toprağı yarmıştı baştan başa, uluyarak, Şaşkınlık içinde! Uçsuz bucaksız gökyüzü çatırdayıp kırılmıştı, Sıcaktan kuruyup kavrulmuş toprak gibi; ardından Fuzon Alevler saçarak fırladı! İlk önce o peydalanmıştı ama en son doğan keııdisiydi; Diğer bütün ebedi oğullar da tıpkı bu şekilde doğmuştu: Ama kızları, yeşil otlardan ve sığırlardan, Canavarlardan ve çukurdaki solucanlardan zuhur etti. 4. Karanlıklar içine kapalıydı o ve baktı nesebinin tümüne Ve ruhu hastalığa kapılır gibi oldu! Lanetledi Hem oğullarım hem de kızlarım: çünkü görmüştü ki Ne ten ne de can sadık kalabiliyor Demirden kanunlarına bir an bile olsa. 5. Çünkü görmüştü ki hayat ölümden besleniyor:
Mezbahadaki Öküz inliyordu Ve kara kışın kapısı önündeki Köpek, Ve ağlamaya başladı ve adını Merhamet koydu Ve gözyaşları rüzgarların üzerine yağdı.
Bütün sahillerde baştan başa: Ta ki zayıf düştüğünde Duyular ve büzülerek içeriye doğru çekildiğinde, Bulaşıcılığın karanlık ağı altında.
6. Soğuk tepelerde dolanıp durdu, şehirlerinin üzerindeydi Ve ağlıyordu ve elem ve ıstırap! Ve her nerede dolanıp durduysa kederle Asırlar görmüş geçirmiş gökler üzerinde, Buz gibi bir gölge takip ediyordu kendisini, Tıpkı bir örümcek ağı gibi, ıslak, soğuk ve karanlık, Kederli ruh undan lif lif örülm üş, Zindanımsı gökler kısım kısım ayrılıyordu, Her nereye Urizen adım atsa, Şehirlerin üzerinde kederli kederli dolanırken.
2. Ta ki büzülen ve perdelenen gözler İlmek ilmek örülmüş riyakarlığı ayırt edemeyene kadar. Ne zaman ki göklerinin kaygan ve yapışkan sümüğü Daralarak biraraya gelip yoğunlaşan algılara Hava kadar şeffaf görünene dek: Zira gözleri Küçüldü de küçüldü insanoğlununkiler kadar Ve sürüngenlerdeki şekiller gibi büzüştüler Ve kaldılar yedi arşın boyunda.
7. Ta ki bir Ağ, karanlık ve soğuk, baştan sona M ustarip elementleri kaplayana dek, Urizen'in kederli ruhundan beslenen, Ve bu Ağ, bir Kadın'dı cenin halinde. Kimse bu Ağı yırtamıyordu, ateşten kanatlar bile, 8. O kadar sağlamdı ki iplikleri ve sıkıydı ki Düğümleri: bir insan beyni gibiydi kıvrımları 9. Ve herkesler ona Dinin Ağı dedi. @ $ ö 6 ı»t, 9
1. Sonra o Şehirlerin sakinleri: Hissettiler Sinirlerinin İliklere dönüştüğünü Ve katılaşmaya başladı Kemikleri Tez hastalık ve ıstıraplarla, Çarpıntılarla ve batışmalarla ve aşınmalarla,
3. Altı gün boyunca sürdü bu varoluşsa! büzülüşleri Ve yedinci günde istirahat ettiler Ve mübarek kıldılar yedinci günü, hastalıklı bir umutla: Ve unuttular ebedi hayatlarını. 4. Ve otuzu bulan şehirleri tanizm olundu İnsanoğlunun kalbi şeklinde. Artık istediklerinde yükselemiyorlardı Sonsuz boşluğa doğru, çünkii bağlanmışlardı yere, Dünyaya, daralmış algıları yüzünden.
Ömürleri yıllarla ölçülür oldu, Ve artlarında mekruh bir beden bıraktılar, Her şeyi yeyip bitiren karanlığa yem olarak. 5. Ve çocukları ağlıyordu ve inşa ediyorlardı Metruk mekanlarda mezarlar, Ve basiret kanunları inşa ediyorlardı ve adına da Tanrı'nın ebedi kanunları diyorlardı. 6. Ve otuz kadar şehir kalıyordu Tuz selleriyle çevreleri sarılı olarak, şimdi diyorlar adına Afrika: o zamanlar adı Mısır'dı oysa. 7. Urizen'in geriye kalan oğulları Kardeşlerinin büzüşüp küçüldüklerini gördüler Urizen'in Ağı altında, İkna etmek imkansızdı artık, Çünkü sakinlerinin kulakları Kurumuş ve duymaz olmuştu ve soğuktu onlar artık: Ve gözleri ayırt edemez olmuştu Başka şehirlerdeki kardeşlerini. 8. Bunun üzerine Fuzon herkesi biraraya çağırdı, Urizen'in geride kalan bütün çocuklarını: Ve hepsi birlikte bırakıp gittiler salıncak misali dünyayı, Adına M ısır dediler ve hemen oracıkta terk ettiler orayı. 9. Ve tuzlu denizler dalgalanıp durdu, küre şeklinde. Urizen'in Birinci Kitabı'nın Sonu
âM cmkıumS^(3a6t/ (1795) Blake'in bu eseri old u k ça karm aşıktır. U rizen 'le ilgili gelişm eleri çeşitli veçh e, k arak ter ve öğ elerd en hareketle ele alm ay a d ev am eden Blake, M u sa'n ın önderliğindeki İsrailoğullarının hikayesini Fuzon k arak teri çerçev esin d e an latm ak tad ır. U rizen 'in tecessü m ü olan A haııia v a r olu şu n a zevk h alin d e b aşlasa da U rizen 'in ahlak yasaları d ev rey e girin ce g ü n ah halini alm aktadır. Eserin son u n d a A h an ia'n ın ağıtı y e r alm aktadır.
% » 'i’irııJtut*! enAurd. tlu:. coitL htınıuıtit'
d u p •r "
ierd.
J • f'n'.on. oi’ a ■ du jn ot. c/’o i1.0. B u l dtp strong arm tftsıt Sent it. rzmfjnJp n . s'piJcep flcunes w ; .• A'-s' h o t \f/te. .-irmd/rıp, bectnı; laııgfu/ü$ it tore tkroufe/ı ^3^Urjrtd^ lu rtou s?/ :î)>arkl/$ h ,j l-tti' A" b<ıorf) JJıat. (eafajı maQ. keepı/ığ ıts' cârvcLıon, *S h o t dovvrt, hi& wule borfom
douct
-
' x - x . <"v ~\
.ÂÎouJsJjJtg ts>jfo 't va^tr t>!ohr. .his’ Wratlı .JL& tk e tkuncfer -üto/ze ts m otdded t\rSarı o f ^ U n je/ıy ü ılen t bıu'rtmg^
/. I)v s'tncAd /us ur^tble. Luât ^ l(j'.>rp />ro‘Ws( 'Unyen! ■ctireCc/uılğ ili# ctMÜjl lutnj. yfltanuı ( So ti/jnır fus' p a r t a l soıd^) {?(&
$>i'(H t}),d. a /t^ u /jjh c /. â f ccd L ’d s /u zr ö u t .,
% St/xlL We vtionslu/-' dttsr Detıuuı at smoke ftîfytnJ# /ter arif) vteapuıi» ov&' her. H ım h U Ira • ut- (JLınavz/S m, Edence . « \ S a İ 3 FtffOtı. th& ahstract not mtıty C7JwS doudy God seated on m ig rjf 0 cJecdoud th.v' s/r.?. /f/f>ıı> sem . 'Wvy obscutrL, fÜnfi ot sorroıv ■
3 : So he. spojte ut a. Juuy llcune . On. ‘‘Uri.jerı frpvlıuns incChrumt. . The GCobe .a f wrajJı, ■r/tMutf on. fuğk
Jfjıarutğ »>iih fiıry. hu thre.İO
.Tfut hotvlinğ Globc: burtunğ ti jlev>
Leağthm ng ftiv a hıuıi’jy' beaın. Sm /î/y ı\i . Opposd- to thtt nnulüny {innuj, beanı. Ihe. broad Disk o f cUrçjen. upkaM
A cro ls the V oıd nıany a. rrule .
8 ; S/ie. feH do\*)n, a (ayıt ^s/ıadûrt matu/rın J n ch/jjos' and, rvr.ürı£> dw :k rUn)en.. A s d te jnooiı antyıı&İıd. arc/es( the eordv . (HÜopdefsr. 'rj.bh.oird. / o. dj’/tJİt, skad#W . 'Jdn.'rtU’n.. uıtboduid-. tıttjvıonhv.
7fıe. mıyfjmr od’ J^tti&uce. . û
f f i t ı t t ir e
( ie t y J je ş j/ t ı a l
h /$ o jt
Wüs' a j)iJhxr of Jtre to Ji]gypt
y-tyr. /uai-t/j'fid y<’ctf5‘ ulAi/Jj'uuj <>n. ta sd i ^ T ıJ l I * o y id t e
j : .J t u t o r fbmd. m tra/h iî/Ac/Y’ ifw. ^httJer 3lm b> ut.cess’a n i, im wı/ıtens tJu>. dj/dc
irWt£ibU .
s 'C e fd bod \
tâ a n d b â c d
tJtu ı ı t fio /s
o ı t Jıe .
1. Çelik kanatlı savaş arabasıyla Fuzon Alevler saçarak yükseliyordu; ateş gibi yanan çehresi Alev alevdi; kıvılcımlar fışkırıyordu saçından sakalından, Geniş sinesi ve koynundan aşağı akarak. Hışımla sürüyordu arabasını dumanlı bulutlar üzerinde Ve bulutunun içindeki sağ eli yanıyordu yalım kızılı. Biçimlendirmişti gazabını kocaman bir Küre şekline getirip, Tıpkı fırtınanın taşı biçimlendirdiği gibi, Urizen'in oğlunun sessiz sedasız yangınları: 2. "Şu dumanlı İblise mi ibadet edeceğiz", Dedi Fuzon, "şu soyut mevcudiyetsize mi, Deryalar üzerinde taht kurmuş şu bulutsu Tanrı'ya mı, Bir görünen, bir gözden kaybolan, elemlerin Hükümdarına mı?" 3. işte böyle dedi alev alev yanan yangınlarla, Kaşlarını çatarak ve öfkeyle, Urizen'in yüzüne karşı, Gazap Küresini yükseklerde tutup sallayarak; Öfkeden kudurmuşçasına fırlatıp attı Uluyan Küreyi; yana yana uçtu gitti Açlıktan kırılmış bir ışın gibi uzayarak. Tez elden, 4. Harlar içinde yanıp tutuşan ışına karşı koyan Urizen'in geniş Kursu diklenip ayaklandı Fersah fersah Boşluğu katetmek üzere. 5. Kışların dur durak bilmeksizin darbe darbe vurduğu Haddehanelerde biçim bulmuştu o: on kış boyunca katlanmıştı Kurs, soğuk çekicin art arda gelen amansız darbelerine. 6. Ama onu gönderen kudretli kol birden hatırlayıverdi Çın çın çınlayan ışını: kahkahalarla delip geçti Dövülüp haddelenmiş kütleyi, istikametini hiç değiştirmedi bile, Ve ayırıverdi ortadan ikiye Urizen'in buz kesmiş edep yerini. 7. Dehşetle haykırdı gözle görünmeyen Şehveti; Urizen boğuk boğuk inliyordu! Uzattı korkunç elini, Ahania'yı (buydu kopup giden ruhunun adı) Tuttu yakaladı, Kıskançlık dağlarının üzerinde. İstıraplar içinde inledi ve adını Günah koydu, Öptü kokladı onu ve sarıldı ağladı; Sonra sakladı zifiri karanlıklar içinde, sessiz sedasızdı, Kıskançtı, oysa hiçbir göze görünmüyordu ki o. 8. Düştü yere Ahania, dolaşıp duran soluk bir gölgeydi artık, Keşmekeş haldeydi ve karanlık Urizen'i tavaf edip durdu, Tıpkı Ay'ın Yer'i ıstıraplar içinde tavaf etmesi gibi: Ümitsiz! Menfur! Ölümün gölgesi adeta, Gözle görünmeyen, vücudu olmayan, asla bilinmeyen, Hastalık ve pisliğin anası. 9. Fakat Fuzon’un alev alev yanan ışını Mısır Ülkesi için sanki ateşten bir sütun idi, Yeryüzünde beş yüzyıl hicret eden, Ta ki Los tutup yakalayana dek ve diöve döve Güneş'le yekvücut hale getirene dek onu.
(Jhdf> ’ I I ' /■
T /iu t dia ioretvsad- o f cUn.yen, 'jatkerına
A t ı l hınt eye^ p a l c wdh. ajtğutâtk, >ıi& u>ps . 3 bte &■■ cncuy^uTğ; u ı tew"J and bıtâar Ctrtnti’itoorı, he, pt'efjcu'd, .Jıuf 13o ^ .
CJ7ıou.ülit U n -y tı sLaın. by lus ntradı 1 om, GorL. .:aul. İv?. ıblotfb o f tkw)ğ& !
0/ Snddm ■■suvjA tke mcL, su/iA: d/u'L tfoldvAe Were •ümitten■ m)itk, darfûydl'. de&rsttd, 7 İhm> ofefcurcL u ı lug Jni'esttff fc.ll- man&tofiS'. A ju L outeirebrM. on. the acibe o î tke fo~ -rest Aras'e The hı$( d ire (Jonlempfctlıoıuz !?.nj/ıs£ dow/t UJce ironi. Aid jıtût/ıtinuhs1 10. tke roclr, fkU. tıpan. tfve. Eartk,. Jrı torrarıts' o f m ıui SetiJm^ thuJi M o u fi S tiıoı,. tn, 7(ral>ia.. MuJı Efojğtf (m unnatural pro(iu.ctı.ojv ?ürttuA)tm Ir/itcfutut; göm# koM . on hin hülst Ğhap. I L I : ö'o/ne uı. va/eg; some aloft Re# ut. ıtır i
./■ \//m
3 : Of' tJueye. atı. ennnnatıa' draad. Serpeni'b ca fect cuui poıstonous AornecL Approaj'J>,d, H riyin, evtn. to h sf lauıesf ( I s tte j>txt an, fus'’ cLcv'k, roofecl, 0 ,ı.k,.
Gt/ıbe jluıok. anA. 'llrtycrt, seatadL On, blM k dnud:/ lu..i jrore \vomri anmnbul, The nuıtmmt K/mıd, doWti, on. th/ı VoicL d{ı,%d, v)ittı binotf,; bjtre. ike. y,iıake ğeCs1 ket' pot jotb
ftı& fujrnşf A e put/h d, fitn otu S . X îP fa k cdfflaJjfr (Şt ğreab batAt; fyjHşen, G r e a t the canflcct $ if e a t the. jea lou gy L cfte ct on. ht&h. o u d eM o a 'sü,; ■Tn.co ld poisron&.- biti. İJrge/ı, gm ate hutû On. h is ' sfıot£U t& ha bore ı t İT) yvhere ■■'X, 'IF'e.r. /uıjıfe aıe.r Ot£- I/nm eıtsdy
■t T û ıst fm ptKî'aııs) t/te rocJrs ’i'd/ı- /us' llaod. T/tzn, poUst/ıia his! rtJbs, cutjJ. ,'ta.s' s 'üibmIS’ PrtrcL. IajuJ. them, apart. tijl Wuıts.r ; cT’s ıt,
3 : 7 a r Miltarı. rUrış&t. krunk, aıuay F r o n G fm m Lr, he y a t çın. a. rock, bcwre.it: « , rock. w vck /utns'e/T' krom, rerloujıduıfe fcw.cİ£g had, petrd ıed Ai/vty tıyyırs tfâH on, tke i'o çh , T Ia n y ..spa/'ks a f veğetadort ; S o o tı s n o t ike, pauted, ro o t 6 . O .B ort d dia d /ıu d s, af. secreşp - . O d Dky&tery ■ un/h.r ixfg fıeeL O tuirve o f th a l las.i; forma, nuınsln-.' J t ğrau) S, thjs:k. tren . n£ v)rntx. Send, dub' rock sMuU, ınvıütJdıı tfi.ro' , in. dilence b jj book af ir o b ; blaA. J m d f.o n , tke. b t t s o m o f & Im tk * G m ıi tn roabs voketı. it m t t!h£ nardı Y: Oo tfayint>, in. toı-nuınt of lug Homtdg. dÇe. bent dut mormmısf rıb s ülovdy,
And, afeauı *sprun& to many a, tree.
•Â . ctrcle. af daj'/uıeû. tfıen. Rxnd,
A : f(rndad. stimteel eUrptM.',\4iıen,
T he M M trttı it e i v f : tke,t, d u jto c h . A n M Satirce:pUal. WHA. ark, ldhnt> d ı f ■T
S
'^ 7 *
I
ıl
.
I
t
■tA’eJtp.ly bııJA.: ıStlenj; the rack, itof Hİtile
\fuxon, lus' tfflm r tutİAngut.^
h w ıseff' cdtıtptıfsedL roımd. /u k j M o v er\ ^ L ^ ...... I- ■- but . t - dıe. r & j £ - pouo 13rou}’h t his' Books. aw but tfıxj- C&ooh
Of
1. Fakat Urizen'in alm kırıştı buruştu, Ve gözleri elemler içinde sararıp soldu, dudakları M or mor olmuştu, ağlıyordu hüngür hüngür ve acı Bir pişmanlıkla Yay'ını hazır etti, 2. Kaburgalardan yaptığı, kapkara yalnızlık içindeyken, Kendi ormanında inzivaya çekilip de canavarlarla boğuştuğu sırada Çekip yükselttiği. Zira onun dehşetengiz tefekkürü Dağlarda adeta seller gibi aktı gümbür gümbür, Ağır ağır akan çamur selleri sanki, Gayritabii yollardan olma yumurtalarla taşan: Çarçabuk çıkıyorlardı yumurtalarından, bazıları tepelerde uluyor, Bazıları vadilerde, bazıları havalanıp uçuyordu. 3. Bunlardan biri, dehşetengiz muazzam bir Yılan, Pul puldu üzeri ve zehir saçan boynuzları vardı, Yaklaştı usulca Urizen'e, dizlerine kadar tırmandı hatta, Kendisi kökleri karanlık Meşenin üzerinde otururken. 4. Boynuzlarıyla hiddetle vurdu, vurdu defalarca: Ne büyük bir çatışma ve ne büyük bir kıskançlık, Buz gibi zehirlerle; fakat Urizen defedip yok etti onu. 5. İlkin kayaları zehre buladı kanıyla, Ardından kaburgalarını cilaladı ve kas bağlarını Kuruttu, kaldırdı koydu kenara onları, ta ki bir sonraki kışa kadar; Ardından kapkara bir Yay'ı hazır hale getirmiş oldu: Ve işte bu Yay'ın üzerine Sessiz sedasız yerleştirdi zehir saçan bir kayayı. Yay'a şu cümleleri söyledi: 6. "Ey ketumiyet bulutlarının Yay'ı! Ey şehvetle vücut bulmuş canavarın dokusu! Süratle fırlat at bu kayayı, görünmesin hiçbir göze, geçerken Kara bulutların içinden, Fuzon'un sinesine çöreklenmiş olan." 7. İşte böyle dedi. Yaralarının verdiği ıstıraplara aldırmayarak Muazzam kaburgaları usul usul büküp gerdi: Bir zulmet dairesi! Sonra sabitledi Kas bağlarım, kımıldamıyorlardı artık; ardından Kaya'yı, Ah o zehir saçan membaı, sanatını konuşturarak yerleştirdi, zahmetle kaldırıyordu Onun ağır yükünü; artık kaya sükunetle yatıyordu yuvasında,
8. Bu esnada Fuzon, çözüyordu kaplanlarının bağını, Sandı ki Urizen'i katletmişti şiddetli öfkesiyle. "Ben Tanrıyım!", dedi, "mevcudiyetin en kadimi." 9. Birdenbire çınlayarak fırladı gitti kaya; çevik ve görünmez, Uçtu Fuzon'a doğru, daldı saplandı böğrüne; Onun o güzelim çehresine, zülüflerine, Ki sabahları göklere nur ve ziya bahşederdi onlar, Zifiri bir karanlık çörekleniverdi; şekli şemali bozulmuştu, Serilmiş upuzun yatıyordu artık oracıkta, ormanın eşiğinde. 10. Ve fakat Kaya, Yeryüzü'ne doğru diiştü oradan sıçrayarak, İşte burasıdır Arap Diyarı'ndaki Sina Dağı! 3 1. Küre şiddetle sarsıldı ve taht kurmuştu Urizen Kapkara bulutlar üzerinde ve kanayan yarasına melhemler sürüyordu; Dökülüp aktı melhem dipsiz boşluğa doğru, Kan da karışmıştı - işte buradan topluyor yılanlar zehrini. 2. Zor zahmet ve büyük acılar içinde Urizen Ölü bedeni yüklendi ve kaldırdı yükseklere doğru: Omuzlarında taşıdı onu, ta ki Uçsuz-Bucaksızlığın üzerine açılmış o Ağaç'a kadar. 3. Zira vaktiyle Urizen kaçıp kurtulduğunda Ebedilerden, oturmuştu bir çıplak kayanın Üzerine: o kaya ki, Urizen onu Yükselen hayallerinden taş haline getirmişti. Nice gözyaşı dökülmüştü kayanın yüzüne, Nice bitki kıvılcım misali göverdi orada. Çok geçmedi ki Esrarın Istıraplı kökü bitiverdi topuklarının altında. Büyüdü gelişti, kudretli bir ağaç haline geldi: yazıyordu Sessizlik içinde demirden kitabını, Ta ki o meşum bitki eğerek dallarını aşağıya Kökleşmeye başlayıncaya, toprağı hissedene, Ve sonra yeniden pek çok ağaç olarak yükselene kadar. 4. Şaşkın şekilde silkindi Urizen, Bir de baktı ki etrafı sarılıp tutulmuş Ve yüksek kubbeler örülmüş ağaçlardan. Kalkıştı ve fakat ağaç gövdeleri ne kadar da sımsıkıydı, Zorlukla ve biiyük ıstıraplar içinde
|2 11
0.1 (r o n . /tvip - tlw davtnal ^inxLc
’ :j
J‘./7te. /ree sttdl {\rov)s över the. V o id KnrooU"<\ .’ v id f a li arotmd. . k/' e n jld s ' h l’VJV’d a l «toe ■ (j: J/e çoru:- o f'/im l w l l.’uboWen O n
y. ft/ ıiM v i t)u>. p u l* Luwıfc (? jrsc on //m
j/ree '’.'&rfy yeatuf JU*> tht arro«ts o f pe./tilence 8: '•'■'■
SAsaı m v ' a li hu> dam uıl. wor/;L. '(Jfyrty y « tw a li huv Mnj> io dau.%ftter&
m
difjj' 'SİwJLsr tvU'd&L; dun Asta.
,,/f/MSfe m. 6te pandulou^ deep ■
c);7fu:y reptllı.ye ııpoıt the Sartk-,
1/11 Jl' 1 ' , icffîj^nn. pyoand- an. thfdrcc ■ İ Jnrd) il/’v) tl’." Uj'/‘vw.r/ ar. mcc v / / I hwx( i/ıe paljp. (JMJtf] (yır/re on tkz üw (jh&fı: V
ı&esej&Jfitt*#Mzsr*?***.
/ / ol oh'firari.wı ^/,n„ 1: jfuı IrtınmıtiJiP- voucrt a,JPf /AAa/wx* .< ./'<»' t, t. e)/ U/^etv/ murthtjıv / ,/ r . . , f i ’. , / ffoputjte >Âpon- oia VoccL. VLJO/t :
■
tnfr ut. yyu ü jjvy ju & fit
A wkdc LrAc oii İliç tfaA AW rw* fal pcrturld potr. muL duşemtl. Lonttrjtj: yV6w 'jira/yr/ıuıiu o/d o/m) roneMun
/içj' ''oi.ee m )cKf hcurcL, buh tw formy/te. b/ti her tearsJrotn cloaJ^
3: t>
‘2. 4.nA r/te voux ı r u u OJıUn-jen.!Z/OVe;
d VrJpnrJ, (lioVı’
fn !WXinun‘ n/o/ut 4, l/teye /ınverd t lıır l. ( h)(’.r ij r f£ Ji’vnorftfl.
7r/J ruijıh/, j\ri.ni :ŞC'irfJ. o
'
m an, rrjtd
s . ffan’lt
/L~ f/tr e/outU <'!İ:rJİ ut. Lovnimi
/i’rrjııng drouKrl ine. /uuiunfö hanen D t&&&$(!■ ov- f{t
IVui/yy/. m Unocf. &„■tfirrrjiiıf
h ‘ternal felL rottur/- me /fen
7i o»ut ol nurnmg/ 1 weep mı. dia verge ( d Mo)i. eniıtv, httW dw Aby/sJ , X~le1wee.it. Anama, and, thee l s J L on. d ıı Veıije o/ the ds.ep ! 1 Vc llty dar/c eÇauAv asrend,
I See th bl/tck hre-s'te and fiaad^,. y İ Iid/t İ oU M’a.vtr to tny nvt!S'.‘
‘cırfım's; l Wal/ ov~r i'
j-\ Ihs. hrernal l&ıpktc tjeat a», ht/j atunte Jjjiij'tt.tyl m. ilw. dj’>p(.ab' d-arknuCb i7(e ianb'd twte ol İran, aroıuıd /(o l Etos' t/urM Utan. ths. bone# O: <• tr c/vuvM:, ,vouth. t bur t- bana. / /
Vpf lij^/tp on h is knoA'S nar lı#rrJ'
(y. dire s/uıpcs s ç ’eantu^ dulterd. Wııı, /'[< " 1’otre {< hım'. ııor see lur; iy,is •Şpme cambuvl t/ıto ınjç/dgs &/ felw\ds İn/i /oy. /wr bmar Ju.v lo o t :ir p ''. cmd. . 'Uy lıaai'l: {yap at ijıp. levety s on n d i •Sonıp, orfoans lt>r cmsiınh and, (hat
cannot lajıs th e p la c e
d i o , i rrrj'.nt’d, nn dte bnıınm lui <ıouL
/
M/ta’eon h .’S bnp^ht fc i
•cu>a hm
trod.
Hepsini, kasvetli gölgelerden çekip çıkarabildi ancak. 5. Ağaç hala göveriyor Boşluğun üzerinde, Köklerini salıyor her bir yere, Namütenahi bir elem dehlizi adeta! 6. Cesedini ilk doğanının Melun Esrar Ağacına, İşbu Ağacın en uç dalına, Cesedini Fuzon'un çakıp çivilemişti Urizen. M ö /ü m / 1. Uçuşmaya başlamıştı vebanın okları, Ağaca asılmış benzi atmış canlı Cesetten fırlayarak. 2. Zira Urizen'in soyutluk uyuklamaları esnasında, Ebediyetin ilanihaye asırlarında, Neşe Sinirleri eriyerek akıp gittiğinde, Koyu mavi göğün üzerinde bembeyaz bir Göl, Huzursuz bir acı ve kederli bir ıstırap içinde, Bir bakmışsın yayılan, bir bakmışsın çabucak yeniden toparlanan, 3. Üzerinde pis buharlar salarak Zehirli bulutlar haline gelmişti; dalgalanıyorlardı kalın şekilde Tertipsiz Ölümsüzün üzerinde, Ta ki taşlamış acı, Göllerin yüzünü pul pul kaplaytncaya dek Tıpkı insanoğlunun kemikleri gibi, berk ve koyu. 4. Maraz bulutları geniş geniş dalgalanıyordu, Ölümsüzün etrafında ıstıraplar vererek, Takırdayan kemiklerin çevresine sıra sıra konarak, Maraz üzerine maraz, gölge üzerine gölge, Kanatlar halinde çığlıklar atıyordu kan ve ıstıraplar içinde. 5. Ebedi Peygamber dövüyordu örslerini; Öflceden kudurmuştu adeta viran karanlık içinde, Demirden ağlar örüyordu çevresini Ve Los bunları atıyordu kemiklerin üzerine. 6. Çığlık çığlık gölgeler beyhude çırpınışlar içindeydiler: Bazıları tertip olmuştu kas ve bezler halinde, Bazıları arzu ve şehvet organları olarak; Çoğu ise işkence çekmiş boşluğun içinde kaldı, Urizen'in dehşet ordularıdır onlar.
7. Ağaçta asılı benzi atmış canlı Cesedin etrafında Kırk yıl boyunca uçuşup durdu vebanın okları. 8. Feryat ve dehşet ve elem Kederli dünyasını sarıyordu baştan sona; Kırk yıl boyunca bütün oğulları ve kızları Kafataslarının sertleştiklerini hissettiler; sonra Asya Kalkıştı sarkaç misali salınan derinliklerden. 9. Adeta sürüngenler gibi Dünyanın üzerindeydiler. 10. Fuzon inledi Ağacın üzerinde. O 1. Ahania'nın ah çeken sesi Boşluğun üzerinde ağlayarak yükseliyordu! Ve Fuzon'un Ağacının çevresinde, Issız gece içinde çok uzaklarda, İşitildi onun sesi, fakat hiçbir şekle Girmemişti kendisi; lâkin gözyaşları süzülüyordu ebedi Bulutlardan ve dökülüyordu Ağacın etrafına. 2. Ve haykırıyordu o ses: "Ah, Urizen! Aşkım! Sabah çiçeğim! Ağlıyorum eşiğinde Mevcudiyetsizliğin; ne kadar geniş bu dipsiz boşluk Ahania ile senin aranda! 3. "Boşluğun eşiğine yatmış uzanıyor, Senin karanlık bulutlarının yükseldiğini görüyorum, Senin kapkara ormanlarını ve deryalarını görüyorum, Gözlerim için ne kadar da dehşetengiz bir virane! 4. "Ağlaya ağlaya yürüyorum kayaların üzerinden, Dehlizlerin ve ölüm vadilerinin üzerinden. Neden ki hakir görüyorsun Ahania'yı, Kendi ışıl ışıl huzurundan neden fırlatıp atıyorsun beni Yalnızlık Dünyası içine? 5. "Dokunamıyorum onun eline, Ne de ağlayabiliyorum dizlerinde, işitemiyorum Tatlı sesini ve okçu yayını, ne de görebiliyorum gözlerini Ve neşesini, işitemiyorum adımlarını ki Kalbim küt kiit eder duyduğumda o tatlı sesi! Öpemiyorum ışıl ışıl ayağının Bastığı o yeri,
JSuJC IH to tv ia ’ t>n. dır. m clt *
A uıhutt /•>)' ttt jhy jreeb
~YYitfı luvd, necessıly
O rUn.yeıi :;i}or!.e3~ ajuL s'anğ :
b : /f^/urc, ıs rv/ .^ofont ocıL/o:
H 7w ra m y ıvrr,% Hhnre f r S s / < ; / c / r,y
‘’io: r".‘i.' " ■
rfTıere tfıâ ,nv>/tr
i<
ıcJcc brûJ; _o
a r ıs e .
T c fcn .C
t e • i' :-
b li / s 1
’
12- '.'fen- inou. » '•‘•iı rJıy Lap fuil o f jsaci M'".!’ dy i-i.and fuli.r4 ^atavus fire ‘MaU'ji'J Jr-rtn, (rom vır c/jvjjcis' of ntoynutb \'r the vu ğ;U !S' cd svı u ty y ıy jc y . (İli t->" lıııiııs/Jl. Snıll io crusfc .■#:&/■ c f aterMİ *?,cır.ncc ,
r u ;ı:,\ ;:ttu t. jy y - r ' •/ •■yi
V .-j/,y ^ '.
’.l ,pv
î'i«’at pourai, d&mı tfıy IjuııfleS
fö . ' i 1' lü V jj. rcb ırtu C t jı evenutfe
C’C7(> cO.afi :ıp >V »j; V h t/o .embracr /&*.• •..r- ,-r.y (_?/x tAe breaiA af ban y%’Cjn . oft xİ; juJ r>i f!!•.• ’r) i ■>{ Ffl ;/!•' 0 / '■3 V > /«5
'Jnf: ıncı rture ı-^okc to hutil ''!v rıob!ı&«s’- /ay y.
/ /juJ' n./rt a!nn>: oHT rocL?. nu)ujıf.awjf ' .ıt •M omi- fren i d\v U)ûeL' bos/tun*: i . t i-'I
* r'hen. ite ka * w . - hatip* /O■t~v~7o ,th.e / 50/15 -' / ‘ ~ ■ ‘i-;t’ lV- /ay
14'fim h toofc t:he daij^iZı-r? . >r /•' f/lto n'Y ckcunbcrs o f fev t ■ 10: Minen I fotuul. bahm> o f bluz* on. my fw k /im i bo&oms' o f :iu lL t" my chomffvss F J fs l ;*/ ■ / ' r•tyn.if jfecd ' O : eter nal. b o ik s Sun£ ırunr) Jbıaıvıy. Ja . m terc/earıt}* w e e t ." J iharjgy& 11: Şvli’üfıL *iılk M 'i ı 7 « > . 5 V 73urJhn'ğ vfl n'trtds ,/n y ripe ft k s an a
A ;
fo k Wrflı
ut bu,&> .
■-,a ! x a . ry ı ; t , >) /;t s
\ je!A ? ‘ i t e a r !
!w tit :an d/iu'-Jd:
Ti/.uy.-' m ffı<\ı£ cirauuS o f rJjGrhı/zfa T jî:p j'ü b: o { b c & s ty c/re st- 'own U /ı d 1*' bfftyks a n /i sıtow y Jnoujü/yı^y
İh e
r
bc‘W* h/om thj\ birik arc baruta,
FIM ly
,.1 - d o r e thsıy see f'uj-
.
Ve fakat dolanıp duruyorum kayalar üzerinde, Kaskatı bir mecburiyet içinde. 6. Nerededir benim altın sarayım ? Nerede fildişi yatağım? Nerede sabah vaktimin neşesi? Nerede ebediyet evlatları, şarkılarıyla 7. Uyandırdıkları ışıl ışıl Urizen'i, hakanımı, Kalkıp da dağlarda eğlenmek iizere, Ebedi vadilere saadetler getirmek üzere; 8. Sultanımı sabah vakti uyandırmak üzere, Ahania'nın neşesini kucaklasın diye Geniş sinesinin açıklığında? Asude şebnem bulutumdan dökülsün diye Hasatları üzerine hayat sağanakları olarak. 9. Vermişti çünkü mutlu ruhumu Ebedi neşenin evlatlarına, Götürmüştü çünkü hayatın kızlarını Aşkımın dairesi içine, 10. Yataklarımın üzerinde saadet bebekleri bulduğumda Ve dairelerimde sütle dolup taşan sineler, Ebedi tohumlarla dolmuş. Ah, şarkılar söylüyorlardı ebedi doğumlar Ahania'nın etrafında Neşelerinin tatlı alış verişi içinde! 11. Olgunluktan kabarmıştı ve dolu dolu olmuştu, Rüzgarlar üzerinde patlayıp boşalıyordu rahiyalarım, Olgunlaşmış incirlerim ve bol bol narlarım, Çocuksu neşeyle ayaklarının dibinde, Ey Urizen, eğleniyor ve şarkılar söylüyordu. 12. Sonra sen, kucakların tohumla dolup taşarken, Ellerin cömert yangınlarla doluyken, Sabah bulutlarının arasından çıkagelirdin, Serpilir neşelerin erdenlerin üzerine, İnsan ruhu üzerine, Ebedi ilmin tohumlarını serpmek üzerine. 13. Terin şakaklarından aşağıya süzülürdü; Geceleyin Ahania'ya döndüğünde, Islaklığın doğurup canlandırırdı Analık neşelerimi, mutlu mesut uyurlarken daha önce. 14. Ama şimdi tek başınayım kayaların, dağların üzerinde, Sevgi dolu sinenden fırlatılıp atılmış olarak, Zalim kıskançlık! Hodbin korku! Kendi kendini mahveden; nasıl olur da sevinç Yenilenebilir zulmet zincirleri içinde, Hayvanların kemiklerinin ııvı-isf ı ı ı nn/rn u
v
r
ı u ıı
Henüz gün ışığını bile görmeden, gömülü kaldığı bu yerde?
B lake'in bu eseri A han ia'n ın K itabı'yla yak ın d an ilgilidir. A yrıca bu eserd e Blake, U rizen'in B irin ci K itabı'ndaki hikayeyi yeniden am a bu sefer L o s'u n g ö zü n d en anlatm aktadır. Bu eserde de Blake son d erece k arm aşık bir anlatım a b aşv u rm ak ta v e U rizen 'in h ikayesini ele alm ay a d ev am etm ektedir. Blake U rizen 'in yaratılışını ve dinsel ideolojinin kökenlerini ayrıca E n o 'n u n ağzın d an da an latm ak tad ır. U rizen'in B irin ci K itabı'nda insanoğlu A frik a'd a köleleştirilm iş, A h a n ia ’nın K ita b ı’n d ay sa A sy a 'y a k açarak k u rtu lm aya çalışm ıştır. Bu n ok tad a L os kain ata yeniden şekil v erm ey e gay ret etm ek te, b unu altı gü n h alin d e düzenlem ektedir. Bu kitabı Los'ıın Ş arkısı'n a giriş o larak d a g ö rm ek m üm k ü n d ü r.
(N t
!ll
I
ı
K HO afeeci _A'L:)i:hfj ■ M f ı o t h e c h a j' w t \ o f L e u A n . g n ı c U * ■ S tn c e . b/uz r J o y o } tJ .7ı d c r s ’ m . o l i . t ın v i
■L: SutUtg benecttk i/u: rts.-nctL Ook \/tcmbicdı ovul, 'hr ?;i*rl.{n.vt; E>'U'^ .And. iJuiS her rpmch krok.G JorÜb 3 :0 rematn! r74fte/t ^j)ve. MJoy m 'ere odnrati.cn. .yind n/msı unjvjj'e. werr, çb;c.nı.d. A r i (5> r.ltiSS Ctcvct
6 . % % , ’A 1/i/ ıû n s tJu fla ın e s o i desu 'C
Jjjjn tJvv nr, r.’cjt eOJ'th., huınk R an ıts ,%ıte/lt£eıır; f.r^tuuşcL: armcf. rrdjt. de&b'U'bm. plal’U.ı:; [fi tha 11107,7 Jfjc Eternal Prephet tound. İh. a dtatn. C'rrnpciU. İv nw.V/; O Jrip»
T M İ
M\sjAou>
ıvıijr rnr.ttcs ıV .^prırkhltf ol Uil'Y
yİotU’Â. Tİıa jianıt.t röU. as l.o s hurt.? "
h/J c/rjjj/!-'?
. Mountvığ up from fus £m y, conjjm sfd
, -Vnr r./hu>s !m(L JL«>'y 4' r f3jt.it(t'd 1Vfatk. •'Vrr Cur!cds'*V/oJl£otVl
J\joU/nfe rtymd. A ıw 9, mmıtoığ Jniyı vncuujrı: uıfo non -enMy
011 luğlı
I4/?öb notffinğ w:ai .! djısful. vtıje. aporl
< ffis furt saunfı ths. etem al furce-rafeınfe • "I-
C.ovch wa& pc-u-cd jfutL :
fer'. \wh f<*£ oj (jınvji,- ■ \‘r.r'Jy ı\fıjji hoı}.:< ŞöTC
) Ijn'orut.elV Ijulid. cö ^'Uep W a k tkr
*
vtrfcyı:,- ( j j f e .
Or sobe/l »'ffı i\o- (ome ^
d>JJ. (
•>lçpi. Â/td ,!■ O
nvy .yun£
Muratlı
’
!’ro!*A 'h • fs>rA.s Sı ÖdrS.
ıV tJı
ö p esi
d o, ır$ .
ikj. rıcJt nuirs" fev.Tt
(oHcn’d
«n.d d^vtıv
3y o UiL- evı-e 1/jjtJ?
Jlıv erjc a f Wı/Jjz İlam a; {hey r o ll round.■
Ajv L I'oujuL on alî, “«/./mnkuıb t/mi' »>py
.Tnto djjrknpJi nnd. .y^nrlo^y nüscunly
S. %Ûe. aport :hich. duı nr.tJıer obvl?
'■Siampfi ut Jîııy an/J- hM ınAı^natıoıv Q: B " t no i f r k jt oın *\r n<'(>u ati- v*os
Ğfel ^ /)ö /ıh ı/ / 1. Eııo, ihtiyar Ana, Kadim zamanlardaki yıldırım günlerinden beridir Leutha'nın arabasını süren, 2. Ebedi Meşe'nin altında otururken Sebatkar Yer'i salladı ve titretti, Ve şöyle bir söz kopup geldi yüreğinden: 3. Ey ırak Zamanlar! Aşk ve Neşe'nin perest olduğu, Ve hiçbir şeyin iffetsiz kabul edilmediği zamanlar: Yoktu Gözü Çıkmış Tamah, Ne de Dudakları İncelmiş Haset, Ne de Patlayan Öfke, Ne de Büklüm Büklüm Sefahat; 4. Aksine Tamah dolu doluydu, Kuzu yağlarıyla beslenmişti haset, Öfke ise arslanların kanıyla, Sefahat da uykulara dalmıştı imrenin ud nağmeleriyle Yahut onun aşkıyla doymuştu; 5. Ta ki Tamah kırana dek kilit ve sürgülerini Ve uyuyana dek kapıları açık bırakıp; Haset, kalantorların şölenlerinde meşk ediyordu artık; Öfkeyi ise takip ediyordu bir yukarı bir aşağı Kiiçük bir kuzu anası, Ve Sefahat kendi en sahici aşkıyla Devler ırkı döllüyordu." 6. Kudurmuş bir hışımla ihtirasın yalazları Sardı yeri ve göğü, canlı alevlerdi adeta, Zeki, intizamlı, kuşanmıştı silahlarını Mahv ve illetlerin. Tam da ortalarındaydı Ebedi Peygamber, zincirlerle bağlanmış, Mecbur Kalmıştı Urizen'in gölgesini kollamaya, 7. Kudurmuşçasına sövüyor ve hışmın kıvılcımlarını saçıyordu: Alevler döne döne parıldıyordu, Los zincirlerini fırlatıp attığında, Hışmından alevler yükseliyordu, yoğunlaşıyorlardı, Döne döne dönüyorlardı, yükseliyorlardı yükseklere, Ta boşluğa, meveudiyetsizliğe kadar, içinde hiçbir şeyin bulunmadığı; geniş adımlarla Ayakları ebedi hiddetli-hışımlı Geniş alev nehirlerini ezip duruyordu; dönüyorlardı dönüyorlardı Döne döne her yerde, mecralar açıyorlardı kendilerine Zulmete ve ışıksız muğlaklığa doğru. 8. Yangınlar yayılmıştı, duruyorlardı ayrı ayrı: Los ise kalakalmıştı Ateş ile ateş arasındaki boşlukta: Titreyiş ve dehşetle seyre dalmışlardı kendisini; Aralarında mesafeler açılmıştı koca koca, ayrılmışlardı elleri Ve ayaklarıyla, vuruyordu en aşağı dipsizliğe doğru, Hışımla ve kızgın hiddetle. 9. Yoktu ama alevlerin ziyası! Her şey
i
\ vdn c.= y
m
1 ! ıc. r h e a t
/.!,
"V :. ■ :.* / . 7 w
/ / ’- c ' r
bounti 'j'> j Zalv Hc,y 3v'ıeC":< ironi /us Jury :
Û a n t ic fU m em /n u > M
an d U ,
K- -
v
t
t
//i
■' ı
n u ’u ^ u h j. h y (u
lujrraL rjcn ity bo&ipml&ljr. y
fi/.'.".
fr t a h m g .- ı / ıd & ıu u f
.ru'&f; Ut. \orrtf:h, V\re\0 hj.y U/rUtJ, UA.e tn.fi. ■/"'
baba
s
’i4-:- (M° ^ JİŞiSb'•d a r hueti, oh.r>j3,ux(u-:i. a -. >a-W ./fe// hortt Uito o«r tio rlrl. \\)ra/h. : /ğ la c k ntarhla o / ff,.ı> v p ı, ’nijynn.rt yıjobi \/7ten (d o /t >bs /'e# i reaj'tL u\- the /İbyİs' BpuncL m ou* /V.vvv/ f j M i o ■ • bo/yte faJi chanSi oblûf/ıc rln /i im ütjM'rnî/v. h r e s hp)C ut. o / i
\>o.M: s o / u l
v ftü u M t / / jjc P m O oh
T .-Jta n y « g e ?
houm L m ///> r^jk(jı,///iy ■yjtfi' .ys’rı.jc?
Cka.ı»
■ 6ut
[n b o (u u te
İJ
1-ÛeJm m trtul .* »,d J n ,w
<«mdöı
bjd lm p t'ocefş
The vast m e l a f «bm uiy! to m s ’
/,
fjftpfjuettce fto ı/Hitear rouhi. :w r // .' , .../te. fınrd utwtia.&e. r(y ı f ; ı\yu t Ut ’>».••/. J
j
f*
> .C jrcıcl.ri arrofs uıtn _ -ments
• ,r///l
,
1 ıtn m m iG i
.
/'n :w ’ı ,ı
.''ite ihfftıetıc mtylh
/ıyr> ..
b>-\.->k
0
/T r ?
0 'UJnJÂ/nfr
h /jr c !
// / ( ı ı r l A v.
.
/
win. m irsin ^ , ' 1
n u r !)ln
r-H
Uj
I I İ I J I r s ı p ı n . ' .ıı
. i\ ' ■
1
,,
h u tı.
.? , - / /
•f-.se/* \ t
■• .; /»/*.Vtl
,... .
Ch, : 0
'y'.'jyv
.
,
/v/-V; ;/
' i - * '' ’ r
/
tII
««ute t/ue&vtnt duil aru> '
'
*
. /J\p a 7
. 'd JJ- !
■.O n 'II, by *> *»&
rhû ıi. m ı c d l .^ u k ; r/ ^v-
,
/
*
,.
W İl/ £
cLoudJo ly p tu .
ejıdob'd oıv-ike. tide.■ /
f/u: cne. uiuonıı d. n:trt. eravet repo&&
«»* y SL.pt>aMc>n th eL m ls-k a m 0>t (Adim e >>**>■,*.' ( ll^dn im lw% bmmtk
.aad. the ■'X>. » * ’fd er, a,ul -'O m c tr lh
r
.
r
ö
'■
^ -'//TV tUt&c sSff&ttym.Jj'tf. i/'t:’ »■;///*:•• w u :u jJ,y
f f u r l s a b a r t. ^ taıU jâ^ 'Junm ıa U dus
.yu).
* * / « * $ .
'
ûw Q !-»k K n l U o u rd f ncmuicı/t.' / \.\rrnu/ / * / /
/' /
Y /tJh O. c/'ıtssk Jx v n ı u ıım vı± e
wn bdLiğheacre.
"/;vv "
ImpatuKb, .M e c t. s b â m d .M t e d ,
dns
dut p m f i i . u r
!
f â t i m & . - a nu>hl ,• ' > / / -„• /,//
U u re g reW
7$rrm rjv/ '.iriniz t'rf\ıiıu.yn?> İhı: JliU"W l
0 /4
-f M U '.'.-
m
/ 1» » /
J t t d s ü flin :, Id a c /c
İU u d h i. rv oh r.
& & *& !{' W A’-/ ■; fâ a r a s » m th e M atosr. 6ut> tt,ı,n r. r u fih t m , m. ,/ru U ı k -iy b o r n d h t m > r ıı.
..
• ■/,«
•
■
ırj, Jinğ
■ li'n r y on. ygajvsf ■ o no. ct^ c •«' ı »• 5 't o V
/« -"
jf .u . r iıt c >hc «fin/
•
« .-.•
.
, -,j innoujf fvrv&U^ he&atı
. • ..’
V m atM » o u b fx > » < .% w e d s o t b e n ta tk / ■ ; . / , * o r ld . ,■■!"m t» r s a m tu ıd han-
> .y .
• •_
Tound far JmltaP dty •«. «,../> ••••»/. •«.’ / a
ıiı'i
,
,
r
•«'«* fc «rvund /ııs feııt Lam* udrtf.el'' lııpes fitut: ‘ı)rwv ut.
.J j Ac.c s ) ■d'H ,%-.avm. a f d ı e
H /atgıy O ııtbraıijch ın jz
Zifiri karanlıklar içindeydi Los'un çevresinde: ateş de yoktu; zira sürgün edilmişti Hışmından uzak alevli küreler içine, Devasa alevler titreyip saklanıyordu oralarda. 10.Soğukluk, karanlık, bentler, Berklik Değişmeden duran, Çelik gibi sertlik, Mısır mermeri kadar kara, nüfuz edilemez, Hışmından kudurmuş Ölümsüzü çepeçevre sarıp hapsetmişti; Bölük bölük ayrılmış alevler buz kesip donmuştu: Değişmeksizin kalakalan uçsuz bucaksız bir berklik Genişleyip açılan dupduru duyularını sarmalayıp örtüyordu. rJ 1. Donakalmıştı Ölümsüz, buz gibi, Ebediyetin engin kayaları arasında, çağlar Ve çağlar boyunca, ucu bucağı olmayan bir gece süresi, Sabırsızlıkla, darlanarak, gergin halde, taşlaşmış gibi; 2. Ta ki sabırsızlık artık dayanamayıncaya dek Bu amansız hapsoluşa: yardı, yardı, engin berkliği, Uçsuz bucaksızlıktan uçsuz bucaksızlığa bir gümbürtü kopuverdi, 3. Dağılarak sayısız parçalara un ufak oldu. Peygambervari öfkesi, nefes almak için çırpınırken, Ayırıp fırlattı, toz haline getirdi kudurmuşçasına Ve iç parçalayan hıçkırıklarla paramparça etti, sırtladı Kara mermeri, kaldırdı yukarılara, parça parça etmişti onu artık. 4. Fırlatıp atmıştı her bir yöne doğru, tıpkı yuvarlanan Kayalar gibi, sayısız parçalar düşüp de Ayrılmıştı ikiye; ve dehşetengiz bir boşluk Bulunuyordu altında ve çevresindeki her yerde, 5. Düşüyordu, düşüyordu, Los düştü de düştü, Çöküyordu ve çöküyordu, ağır ağır, aşağıya, aşağıya, Çağlar ve çağlar boyunca, geceler geceler boyunca, günler günler boyunca Hakikatin haddi vardır da Yanılgı'nın yoktur - düşüyordu, düşüyordu, Yıllar ve yıllar boyunca, ve asırlar asırlar boyunca Hala düşüyordu boşluğun içinde, hala bulabiliyordu bir boşluk İçine düşebileceği, namütenahi geceler gündüzler boyunca; Gün ve gece henüz yok idiyse de, mekanları Kendisinin dur durak bilmez girdaplarıyla ölçülür olmuştu, Dehşetengiz dipsiz boşluğun mekanları. 6. Dönüyordu dönüyordu, kızmıştı Ölümsüz,
Önce öfkeyle fırlatmıştı uzuvlarını, tıpkı bir bebek gibi, Dünyamıza yeni gelmiş olan: dindi öfkesi böylece, Ve derin bir tefekkür yükseliverdi ilkin; Sonra Dipsizlikten çıkarıp yükseltti kafasını Ve aşağılara doğru olan dik düşüşü bir eğriye dönüştü. 7. Daha pek çok asır geçti inlemelerle, ta ki göverene dek Dal gibi biçimler ve İnsan 'ı düzenleyene dek Sonsuz ve kalıplaşmış organlar içinde; 8. Ta ki düşüyorken doğurana kadar, Yan yatarak mor havalarda, hafifçe estirerek Zayıf meltemi, yorgunluktan bezmiş gayretler içinde. 9. Dur durak bilmiyordu, çalışıyordu düşmekteyken hep Aklı, Tertip ediyordu kendisini, ta ki Boşluk Elemente dönüşünceye kadar, itaatkardı, yükselmek Yahut düşmek ya da yüzmek veya uçmak üzere, Rahatlıkla araştırıyordu baştan sona korkunç boşluğu. ( r/ }) ö / / f n ı
<3
1. Ciğerleri dur durak bilmeksizin kabarıp alçalıyordu, donuk ve ağırdı; Çünkü henüz diğer kısımları biçim bulmamıştı, Ürperiyordu, bir bulut misali küme küme oluyordu, Soluktu ve yapış yapıştı tıpkı ak bir denizanası gibi, Dalgaların taşıdığı ve enginlerin sarıp sarmaladığı. 2. Ve biçim bulmamış kısımları istirahat edebilmek için yalvarıyordu; Uyku bastırmıştı; Ciğerler dalgalar üzerinde kabarıp alçalıyordu: Bitap düşmüş, ağırlıktan ezilmiş, aşağılara batarak, Boğucu kapkara bir sıvı içinde buldu kendini uyandığında. 3. Sular üzerinden yükselip kalkıştı; fakat tez zamanda Ağır şekilde düşerek, organları tıpkı kökler gibi, Tohumundan baş veren, aşağıya fışkırmaya başladı, Ve etrafında engin sulardan bir dünya Kudurmuş seller halinde yükseldi birden. 4. Sonra battı kendisi ve bitap düşmüş Ciğerlerinin çevresinde Girift borular yükselmeye başladı, emiyorlardı içlerine Suların tohumlarını, dallanıp budaklanıyorlardı
tke 'J 1/ıen ....—J tke alL brcğht nuJs. (I&cun. İken, surv&JL Xe rpsra on. tke iLoods: tken. he smote - ’eSrnB •w'es ^ om' terrific, Orbs f/u- dtld, deeu wak ht& ternbU wrath.. He. h&tteiL the rvujuL G/ohe.t/ıen. beat 5'eperatuıg ine heauy and- tkuı. J'oarlJ16,~. 'V-5' Furmces endıırd,
. A 'i ım m m /e . .F tii'o u d & r m . :4 r e tc fw ıg T U tr o tk e b e tb o m s d
ou t
’> (j. O t: L > e y e t'd û L ı t ,
v n m & v ra y n Ç ştn fe '■
k e n e n i/ı
U eep S
3% e c/utuıd, ~Vrt> ut dm {.eır utfırtiZ e 'sornbs
G. Doy^n. tfi£ heayy Su/dc: clea m ğ arouni)
To the Şvğm entf o f so lu i. <&~We 7 , dfne rtkrg comb/tted their arcles ' tm ihuı, ılomn& rmmd. the. yerce stres 7-fdirn. Lo-; !hejtbed. d ıe gLnvmg > nuds, caSbj7?/'C ğtcwd Jurıous ut tke erpanse ■ C l
k
< _ /t, d p tv n , l/d o tJm
V
ap.
hy ıh u ıi. s o p ü r e İn m en se: L o s behebb upon dıe- d a rk Voul U n jen . oppear ■ w' /£' w
c o e c t n s . c o n d u c te d
TZ o n , F o n u
\ .
;
o : D u t no usdıt. h r tlıe .Aeet> Iled.. cvfla.y
and. i d "i an- uv/ornı.-/
’J /Ja r k varjdfy; ^ hrre ^Irıjen- tay 7//. h lu is v ' jdf-yfnyjt , //? t i. r
iğ
bed-
lu s ./ ' t b r e s t v g c t k e r o f u n n /v ğ n a b f&
ü -c U lıı., Uttun, uı. a, rock-. fa huS tfea rt İn a tlev h j siou fâh- lom ı/id , & ur n*>rsr ( )hscartnfc tbe. tmmenşe Orb od h r e /fi/jTA!uif^ dmnn tııfn ııig h t. lUL a. Form.
sto ı:i)M '/>
< s 6 o s a s to n t s h ii, o r d . t e ır iR e d -, b u u e f i i r n a c e s , h e l o ı ’m e d m ı A n r ıl, i J je n u v e r o r -a d a m a n t: U ıe/? b e g a /ı, ’i% e lu s u L jtğ
Sun^O
r ] e v o st.S p w e.o i tlry en . s te y l -A nd. oom d dom to aut gloty/nğ UtuScon
a b o u j- u t t h e D ee p .
2 : c? /p lo v b n i^
e e p s ff^ c L
o k e .t k e
t
Q n a li s ı£ > s . Jt'h ır lm .jf-
sm
S fo o d - s d t- b q le u ıc c t ,A n d L o s s n n JA - c-'’
'3 7 ! ıe /ı L u z b t k r s t b e fc m ; fr o n ı t k e b r e ş
FlntvcL arm utA- tJic y*rtft>m tk M-ıjJunpr 7f e B ad e bone, d. ' (7^6 /.r tİJJiQ u p o n - d■' e
D e e p s : th e . D
y m a y u ı r e d n a n d u iğ
Wa.:- com pieb'd a. Tlamcuv lUastorv
o f ' ’U rv y C tı. d a v a n d - n iğ ftt
la . dm/jw/s o ’.'d deep clom is m volvd ■ )
C ırc L n t> r o u u d d ıe
‘3 )ts n m y & O
f E jte r n d y
s tw
p
d a r k . P a n o n . m i/t,
^ , ■%/-
"i the
b U k h tın Ş s . d ıe Tt-O j
b e n i:, a t ı k ıs
d on
lu d c s
’ 4 :A
/id
. T /re U
F ir s t fiû m
s h t t h a t J lo d d
\r d ‘~ s ıe v d
['e /th n p
: A ta s ııb t d p a r t ıc U
S d /lo m
n k
£ .r ’d u e d . t h e
Los
d h b s e ın F m ie. F u ' e s d m n on..d
ın ır d s a P t, c o n d e n s tn ğ s u ı:
a )t
O rb .
-s
ın d ı& n ç u tt d te b r ığ /tc : s p a r k s V a s i (F G an ırm er:
h e a t a tı th e n n u d ,
A n - in m e n s e O rb o l S r e
but
m u te o n e d
t d i. p ? lo i' w r J b r , Î r a t n /Js
:WS!’-
A z a m etli bir şekle k a v u şarak l i f lif, u zan ıy orlardı K u d u rm u ş m u azzam lığ ın tem ellerin e doğru. 5. D alg aların üzerin den y ü k seld i ken d isi; son ra bir darbe in dirdi K orku n ç öfkey le v ah şi d erin liklerin ü zerin e, Tefrik etti böy lece birbirin d en a ğ ır ile inceyi. 6. A ğ ır olan battı aşağ ıy a, k ü m e kü m e toplan dı B erkin p arçaları etrafın d a: y ü k seld i İn ce olan , h araretli y an g ın ların çev resin d e akıp durdu, U çsuz bu caksız m ekan ın için d e k u d u rm u şça sın a yanan. ('A ö / z i / n
4
1. A rd ın d an ilk defa Işık belird i: a teşlerd en doğm u ştu , Işın lar halin de, safların en safı sıv ıla rın idaresin de, K oca U çsuz B u caksızlıkta baştan son a akıp duran. Los seyre daldı, D erhal, k a ra n lık boşlu ğ u n ü zerin e kıv rılarak, U rizen'in om u rg ası beliriverdi, U çu yordu ad eta rü zg arların ü zerin d e, T ıpkı bir y ıla n g ib i! T ıpkı d em ird en bir z in cir gibi, İçin d e d ön ü p d ön ü p d u ru y ord u derin liğ in . 2. L iflerin i d ev şirip in tizam a sokm u ş, N ü fu z ed ilem ez ku d rette bir Ş ekle kav u şm u ştu , Los, şaşkın v e d eh şetler için de, inşa etti A teş ocakların ı; bir Ö rs'ii şekillen d ird i, Ç elikten bir Ç e k iç ’i de: son ra koy u ld u G ece g ü n d ü z U rizen'i bağ lam a işine. 3. K ara İblis'in çev resin d e u lu ya u lu ya dön erek, K orku lar sa la ra k v e keskin bed d u a la r oku y arak, E bediyet P ey g a m beri d öv ü y ord u d em ir halkaların ı. 4. Ve son su z y a n g ın la r arasın d an ilkin R ü zg arların ü zerin e d alg a d alga akan ışığı Tutup y akalad ı, d u rm aksızın d öv ü y ord u , y oğ u n laştırıy ord u K ü çü cü k z erreleri bir K ü re h a lin e getirip . 5. K ızg ın lıkla kü kreyen p a rla k kıv ılcım la r M ü th iş Ç ekiç'in d arbelerin e ka tla n ıy o rla rd ı; am a y org u n lu k n edir bilm eyen Los, Ö rs'ürıü d öv m ey e devam ed iy ord u , ta ki g örk em li Ve m u azzam bir ateşten K ü re'ye şekil v eren e dek. 6. S ık sık D erin liklere d ald ırıp su v eriy ord u ona, Sonra in celiy ord u p arıld ay an kü tley i, A rd ın dan D eh şeten g iz K ü reler'den a lev ler y a kalıy ord u yen iden , Isıtıy ord u y u v arla k K üre'yi, son ra d öv ü y ord u onu,
f l ■
I
1
Bu esn ad ay sa kü krey e kü krey e d a y a n m a k zoru n d ay d ı A teş O cakları Z in cirlen m iş K üre'ye, n am ü ten ah i rahim lerin in içinde. 7. D oku z a sır g eçip tam am lam ıştı d evrin i, İşte o zaın an Los ışıl ışıl p arıld ay an k ü tley i ısıttı y en iden , döktü O nu D erin liklerin içine: D erin likler kaçıştı S ağa sola y oğ u n d u m a n la r h a lin d e: G ü n eş Tam b ir d en g ed e d u ru y ord u artık. Ve Los n eşe için de g ü lü m sed i. U zandı, U rizen'in m u azzam O m u rg asın ı kavradı, B üktü onu aşağ ıy a, ışıl ışıl bir y a n ılsa m a y a dön ü ştü rdü . 8. F a k a t ziy a y oktu ! Z ira D erin lik kaçışm ıştı Sağa sola ve g erid e bırakm ıştı biçim d en y oksu n Z ifiri bir boşlu k: bu rad a y a tıp u zan ıy ord u U rizen A zgın az a p la r çekerek, ışıl ışıl y atağ ın d a; 9. Ta ki B ey n i bir kay ad a v e K albi Tensel bir bataklıkta dört ad et ırm ak şekillen d iren e dek, M u azzam ateşten K ü re'yi örtü p karartan , G ecen in için e akıp g id en : ta ki b ir Su ret T am am lan an a dek, bir İnsan Vehmi, K a ra n lık la r v e y oğ u n bu lu tlarla sarıp sa rm alan m ış olan. L O S 'U N K İ T A B F N I N SONU
Vahiy Kitapları "Arzularının yangınları içinde yürür insan..." W illiam Blake
VVilliam Blake (1757-1827) on sekizinci yüzyıl edebiyat ve sanat dünyası içinde kendine özgü bir yere sahip. Vizyoner kişiliği, mistik dünya görüşü, vahyi (prophecy) ön plana çıkartan sanat anlayışı, yarattığı kurgusal-m itolojik dünya, sanatını görsellik içinde sunuşu, insanın özündeki yaratıcı tahayyüle vurguda bulunuşu, rasyonalistmateryalist anlayışa karşı çıkışı, geleneksel din ve devlet algısını reddetmesi hep Blake'in özgün konumunu pekiştiren özellikleridir. Bu kitapta, Blake'in 1789-1795 yılları arasında meydana getirdiği toplam sekiz çalışmasının çevirileri tıpkıbasım larıyla birlikte yer alıyor. Bu çalışm alar, B lake'in lllu m in a te d P ro p h e tic Books (Renklendirilm iş Vahiy Kitapları) olarak nitelendirilen eserleridir. Burada Blake, kendi geliştirdiği ren klen d irilm iş gravür baskı tekniğini kullanarak yaratıcı-vizyoner hayal gücünü önemli yapıtlara d ö n ü ş tü rm ü ş tü r. Bu ş iir le r i ç e v ir ir k e n , T ü rk ç e n in ifa d e zenginliğinden olabildiğince yararlanmaya, destansı-mistik havayı kendi dilimizde deyakalam aya çaba gösterilmiştir.
ISBN: 978-605-5302-51-1
^
pinhanyayincilik.com /pinhanyayincilik
50 fc
@ p in h an ikitap lar