1. Kamu Maliyesinin Konusu: Kamu kesimi tarafından üretilen mal ve hizmetlerin finansmanını teşkil eden vergiler ile kamu harcamalarıdır. Devletin toplumun ortak ihtiyaçlarını karşılamak için yaptığı hizmetler kamu hizmetleri olarak nitelendirilir. Mali Olayların Tarihi Gelişimi: İngiltere de 1215 kral John’a kabul ettirilen Magna Carta ile kralın vergilendirme 2. yetkisi sınırlandırılmıştır. Kral bu anlaşma ile vergi koyma yetkisinin meclise vermiştir. Ülke ekonomilerinin dışa açılmasıy la ekonomi üzerindeki müdahaleci politika önemini yitirmiştir. Yeni dönemde Klasik İktisatçılar yeni bir iktisadi düşünce ortaya koymuşlardır. Klasik iktisatçılardan Adam Smith’ e göre ekonomik düzenini işlemesinde devletin müdahalesine gerek yoktur. Devletin görevi güvenlik hizmetlerini sağlamak, alt yapı, eğitim ve hizmetlerini yerine getirmektir. Smith’e göre devletin Özel gelir ve Vergiler olmak üzere2 tür geliri vardır. Özel gelirler toprak ve diğer varlıkların işletilmesi ya da kiralanmasından alınır. Vergiler ise toprak rantı, sermaye geliri ve ücretlerden ücretlerden alınır. Vergilerin bireylerin tercih ve kararlarını etkilemeyecek kadar düşük olmasına vergilerin tarafsızlığı ilkesi denir. 1929 yılında meydana gelen büyük buhran döneminin uzun sürmesi klasiklerin savunduğu görüşün sarsılmasına neden olmuştur. Keynes, devlet müdahalesi olmadan ekonominin bu süreçten çıkamayacağını ispatlamıştır. 1. Bölüm
KAMU EKONOMİK FAALİYETLERİ
1.Kamu Ekonomisi İle Özel ekonomi Arasındaki Farklar a) Amaçları açısından kamu ekonomisi ve özel ekonomi: Ekonomik faaliyetlerin amacı fayda sağlamaktır. Bu çerçevede özel ekonomik faaliyetlerin amacı kişisel faydayı fa ydayı artırmakken, kamu ekonomik faaliyetlerinin amacı ise toplumsal faydayı artırmaktır. b) Karar alma süresi açısından Kamu ekonomisi ile özel ekonomi: Kamu ekonomisi ile özel ekonomi arasındaki en önemli fark karar alma birimlerinin farklı oluşudur. Özel kesimde mal üretimi aşamalarına a şamalarına piyasa güçleri karar verirken, kamu kesiminde devlet karar verir. Özel kesimde üreticiler talebi artan malın üretimini de artırırlar. Kamu kesiminde ise hangi malın ne miktarda üretileceğine üretileceğine devlet bütçesi karar verir. Devlet bütçesinin yasama organı yapar. Yerel yönetimlerin bütçelerini yerel meclisler belirler. Özel ekonomiyi yönlendiren ise fiyat mekanizmasıdır. 2. Kamu Ekonomik Faaliyetlerin Nedenleri Bir ülkedeki ekonomik faaliyetlerin tamamı milli ekonomi ekonomi olarak nitelendirilir. Ve milli ekonomi, özel ve kamu kamu ekonomisi olarak 2 ye ayrılır. Devletin ekonomik faaliyette bulunmasını zorunlu kılan başlıca nedenler aşa ğıdaki gibidir. Kamusal mal ve hizmetlerin üretimi Dışsallıklar Doğal tekeller Tam rekabetten sapmalar
a) Kamusal mal ve hizmetler: 1)Tam kamusal mal ve hizmetler: Faydası bütün topluma ait olan mal ve hizmetlere denir. Bu çeşit mal ve hizmetlerin faydası birimlere bölünemez, faydasından kimse mahrum bırakılmaz ve ayırılamaz. Tam kamusal mal ve hizmetlerin hizmetler in en belirgin örneğini milli savunma hizmetleri hizmetleri oluşturur. Bireylerin sadece vergi ödeyen kısmı kısmı değil, tamamı iç ve dış tehditlere karşı korunur. Tam kamusal mal ve hizmetlerin finansmanının devlet vergilerden ve diğer ayni gelirlerden sağlar. Özellikleri şunlardır; Tam kamusal mal ve hizmetlerin faydası birimlere b ölünerek pazarlanamaz Tam kamusal mal ve hizmetlerin faydasında kimse mahrum bırakılamaz Tam kamusal mal ve hizmetlerin tüketiminde rekabet yoktur Tam kamusal mal ve hizmetlerin üretimi devlet tarafından gerçekleştirilir 2) Yarı kamusal mal ve hizmetler: Hem kamusal hem de özel niteliği olan mallardır. Bu çeşit malların en tipik örneğini eğitim ve sağlık hizmetleri oluşturur. Bu çeşit malların serbest piyasaya göre üretilmesi mümkündür. Çünkü bu mal ve hizmetler pazarlanabilir ve fiyatlanabilirdir. Ama bu çeşit malların üretimi sadece özel sektöre bırakılırsa ücreti ödeyemeyenler bu hizmetten mahrum kalacakları için büyük bölümü devlet kontrolündedir. Yarı kamusal mal ve hizmetlerin doğrudan sunulduğu kişilere sağladığı özel fayda ile toplumun diğer fertlerine sağladığı dış faydanın toplamı bu çeşit mal ve hizmetlerin sosyal faydasını oluşturur. 3) Erdemli mallar: Bu tür mallar özel mal niteliğinde olmakla birlikte, tamamen piyasaya bırakıldığında yeterince üretilmediği için toplumsal refahı artırmak ve yaygınlaştırmak amacıyla devlet tarafından üretilen mallardır. Erdemli mallara örnek olarak yaşlı kimselerin bakım hizmetleri, kültür sanat etkinlikleri, sosyal konut inşası, halk parkları gibi diğer sosyal hizmetler de gösterilebilir. 4) Erdemsiz mallar: Erdemli malların tam zıttı niteliğindedir. Devlet bu tür malların kullanımına toplum refah ve sağlığı için müdahale eder. Örneğin devletin uyuşturucu kullanımını yasaklarken, alkol sigara gibi maddelerin tüketimini de kısıtlamaya çalışır. 5) Kulüp Mallar: Bir grubun sadece kendi üyelerinin faydalanmasına izin verilen mal ve hizmetlerine denir. b) Dışsallıklar: Genel olarak bir kimsenin kendi amacını gerçekleştirmek için yaptığı faaliyetlerin başka kimseleri olumlu ya da olumsuz etkilemesi sonucu ortaya ort aya çıkan fayda ya da zarardır. Bu nedenle devlet olumlu olumlu dışsallıkları desteklerken olumsuzları önlemeye önlemeye çalışır. Türleri şöyledir; şöyledir;
a) Üreticiden Üreticiye Dışsallık: Herhangi bir üreticinin üretim faaliyetlerinin başka üreticileri olumlu ya da olumsuz etkilemesiyle ortaya çıkan durumdur. Örneğin telefon haberleşmesini kolaylaştırmak için yapılan faaliyetlerin internet hizmetlerinin maliyetini düşürmesi olumlu iken, bir firmanı çevreye verdiği kirlilikten korunmak için diğer üretici firmaların koruma önlemleri sonucu katlanmak zorunda olduğu maliyet de olumsuzdur. b) Üreticiden Tüketiciye Dışsallık: Bir üretim faaliyetinden, bazı tüketicilerin olumlu ya da olumsuz etkilenmesi et kilenmesi bu durumu açıklar. Örneğin, bilgisayar teknolojisinde tüketimi artırmak amacıyla maliyetlerin düşürülmesi için yapılan teknolojik yenilikler sonucu bilgisayar fiyatlarının düşmesi ve bu suretle bilgisayar kullanımının yaygınlaşması tüketiciler açısından olumlu bir dışsallıktır. c) Tüketiciden Üreticiye Dışsallık: Bir tüketicinin tüketim faaliyeti sonucu üreticilere sağladığı olumlu ya da olumsuz etkidir. Örneğin bir tüketicinin bir ürün hakkındaki olumlu görüşlerini etrafına anlatması ve üretimi artırması bir olumlu dışsallıktır. Aksine kötüleyip azaltması ise olumsuz dışsallıktır. d) Tüketiciden Tüketiciye Dışsallık: Bir tüketicinin tüketim faaliyetleri sonucu başka tüketicilere olan olumlu ya da olumsuz etkisine denir. Örneğin bir öğrencinin topladığı notları arkadaşlarıyla paylaşması olumlu iken, yüksek seste müzik dinleyerek çevresini rahatsız etmesi olumsuzdur. c) Doğal Tekeller: Bazı mal ve hizmetlerin üretiminde sadece bir firmanın etkin olarak bulunmasına denir. Bazı şartlar dâhilinde şartlar dâhilinde bu durum gerçekleşir ve bu durumlar şunlardır; Üretimin azalan maliyetlere tabi olması Üretimi yapılan mala olan talep miktarının üretimi yapan firmanın uygun değer kapasitesinin değer kapasitesinin altında olması Bu nedenle talebin tek bir firma tarafından karşılanması ekonomik açıdan daha olumludur. Devlet doğal tekelleri tüketicileri korumak için sürekli kontrolünde bulundurur. Doğal tekellere örnek olarak metro, doğal gaz, su, elektrik ve internet i nternet hizmet servisleri gösterilebilir. Yani hizmetten yararlanan kişi sayısı arttıkça ortalama maliyet düşeceğinden tek bir firmanın faaliyet göstermesi etkin olacaktır. Doğal tekelleri meydana getiren başlıca etkenler e tkenler şunlardır; Etkin üretim kapasitesine belli bir üretim hacmi ile erişilmesi i ş bölümü ve uzmanlaşmanın uzmanlaşmanın artması Üretim hacminin genişlemesi ile iş Yönetimde etkinliğin artması
d) Tam Rekabetten Sapmalar: Bu piyasaya göre devletin görevi sadece emniyet ve adaleti sağlamaktır, piyasanın pi yasanın işleyişine hiçbir şekilde müdahale etmemelidir. Tam rekabet piy. gerçekleşmesi için bu şart gereklidir. Bu piyasanın şartları şunlardır; N sayıda alıcı ve satıcı Piyasaya giriş ve çıkışın serbest olması Malın homojen olması Alıcı ve satıcıların piyasa ile mallar hakkında tam bilgi sahibi olması Bu şartlarda bir piyasaya gerçek hayatta rastlamak mümkün değildir. O yüzden sapmalar olmuştur. Gerçek hayatta daha çok aksak rekabet piyasasına rastlanır. 3.Kamu Ekonomik Faaliyetlerinin Amaçları Kamu ekonomik faaliyetlerin temel amacı toplumun t oplumun refahının yükselmesidir. Refahın yükselmesi ise GSMH’nın artması ve bunun eşit dağıtılması ile mümkün olur. Temel maçları şu şekildedir; a) Ekonomik büyüme ve gelişmenin sağlanması : Ekonomik büyüme bir ülkede belli bir dönemde üretilen mal ve hizmetlerin toplam tutarındaki tutarındaki artışı ifade eder. Ekonomik gelişme ise üretilen mal ve hizmetlerin kalitesinin Artmasını ifade eder. Bu durumda devlete büyük iş düşer. Devlet müdahalesi ile rasyonel bir kaynak dağılımı sağlanır. Piyasada tam rekabet şartlarının olmayışı, toplumsal malların üretim sorunu, dışsallık ve doğal tekeller etkin kaynak dağılımını etkileyen başlıca faktörlerdir. ödemeler dengesi açıkları b) Ekonomik istikrarın sağlanması: Ekonomide yaşanan enflasyon, durgunluk, işsizlik ve ödemeler dengesi önemli istikrarsızlıklar olarak kabul edilir. Ekonomik E konomik istikrardan amaç, enflasyonla mücadele, işsizliğin önlenmesi, ödemeler bilançosu açıklarının kapatılması suretiyle bir bir denge sağlanmasıdır. İstikrar tedbirlerinin tedbirlerinin amacı bozulan ekonomik ekonomik dengelerin tekrar düzene sokulmasıdır. Durgunluğa karşı, kamu harcamaları artarken vergiler kısılır. Enflasyona karşı vergiler artarken, kamu harcamaları kısılır. Durgunluk döneminde genişletici para politikası uygulanırken, enflasyona karşı daraltıcı p ara politikası uygulanır. Dış ödeme ödeme açığı varsa ihracat teşvik edilir, ithalat kısılır. İthalatı İthalatı kısılmasında en önemli etken gümrük gümrük vergileridir.
4.Kamu Ekonomik Faaliyetleri Hakkındaki Çeşitli Görüşler a) Klasik-Liberal Görüş: serbest piyasa sisteminin üstünlüğünü savunarak devletin ekonomiye müdahalesine karşı çıkar. Temsilcileri şunlardır; Adam Smith, David David Ricardo, R.Malthus, J.B.Say, J.B.Say, J.S.Mill bu görüşün savunucularıdır. Buna göre ekonomik hayatı düzenleyen bir görünmez el vardır ve otomatik olarak işler. Devletin piyasaya müdahalesine gerek yoktur. Buna göre, kişiler kendi çıkarları peşinde koştukça topluma da hizmet etmiş olurlar. Ancak 20. Yüz yılın ilk çeyreğinden itibaren bu görüşün yerini sosyal nitelikli görüşler almıştır. b) Sosyal Görüş: Liberal görüşe karşı olarak çıkmıştır. Sosyalist görüşü savunanlar ekonomik faaliyetlerin sadece devlet kontrolünde olmasını savunmuşlardır. Bu düzede üretim araçlarının tamamının kontrolü devlet elindedir. Özel mülkiyet ve serbest serbest ticaret kesinlikle yasaktır. c) Keynesyen Görüş: Keynes, klasiklerin aksine devletin ekonomiye müdahalesini savunmuştur. Keynes e göre milli gelir ve istihdam düzeyini belirleyen toplam harcamalardır. Keynes’e göre talep yetersizliği ve eksik istihdamın giderilmesi için kamu harcamaları, gerektiğinde açık bütçe politikası ile artırılmalıdır. Buna karşılık aşırı talebin ortaya çıkması yani enflasyon durumunda ise kamu harcamaları kısılmalı ve vergiler artırılmalıdır. d) Rasyonel Beklentiler Görüşü: Bu görüşe göre devletin vergi, kamu harcamaları ve diğer politikaları ekonomi üzerinde etkili olmaz. Bunun nedeni bireylerin karşı karşı tedbirlerini hemen almasıdır. Bu politikalar önceden belirlenmeli belirlenmeli ve sık sık değiştirilmemelidir. İstikrar sağlanmalıdır. e) Monetarist Görüş: Bu görüşü savunanlara göre ekonomideki istikrarsızlığın asıl sebebi hükumetin uyguladığı keyfi para politikalarıdır. Özellikle enflasyon la birlikte durgunluğun durgunluğun da olduğu dönemlerde, para arzının kontrolsüz genişlemesi enflasyon enflasyon hızını artırır. Bu yüzden para arzındaki artış milli gelirdeki kadar olmalıdır. f) Arz Yanlı İktisat: 1974 yılında petrol fiyatlarında meydana gelen artışlar sonrasında oluşan enflasyona karşı çözüm arayışlarına dayanır. 70 li yıllarda Laffer, enflasyonun nedenini kamu harcamalarındaki artışa, durgunluğu ise üretimi olumsuz etkileyen vergilere dayandırmıştır. Keynes olayın talep yönüne ağırlık verirken L affer arz yönüne bakmıştır. Vergilerin yükse k tutulmasının halkın vergiden kaçınmasına sebep olacağını söylemişlerdir. g) Anayasal İktisat Görüşü: Devletin ekonomik faaliyetleri ilişkin müdahale yetkisinin anayasal hükümlerle sınırlandırılmasını ifade eder. Bu iktisat görüşü devlete sınırlamalar ifade eder.
5. Kamu Kesiminin Özel Mal Ve Hizmet Hi zmet Üretim Kamu kesiminin esas varlık nedeni, toplumu meydana getiren bireylerin serbest piyasa koşullarına göre karşılanamayan ihtiyaçlarını karşılayacak mal ve hizmetleri üretmektir. Bu üretilemeyen malların başında savunma ve ad alet hizmetleri gelmektedir. İşte toplumun tamamının tamamının yararlanması için bu hizmetleri devlet verir. Buna sosyal refah devleti de denilmektedir. Sosyal refah devleti anlayışı serbest serbest piyasa ekonomisinin başarısızlığına başarısızlığına dayanır. Serbest piyasa ve özel mülkiyet esasına dayanan sosyal refah devleti toplum refahının bir bütün olarak yükseltilmesini amaçlar. Bu doğrultu da, sosyal güvenlik ve işsizlik yardımları, tarımsal destekleme politikaları, bedelsiz bedelsiz ve düşük fiyatla eğitim ve ve sağlık hizmetleri yapılır. R efah efah devleti anlayışı doğrultusunda devletin piyasa güçleri gibi hareket etmesi için KİT’ler kurulmuştur. KİT’lerin kuruluş amaçları şöyledir; Ekonomik büyüme sağlamak Tekelleri devletçe işletmek Özel sektörün başaramayacağı işleri yapmak Ekonomiyi düzene sokmak Özel sektöre öncülük etmek Gelir dağılımını düzenlemek İktisadi Devlet Kuruluşu: Sermayesinin tamamı devlete ait olan iktisadi alanlarda ticaret esasına göre faaliyette bulunmak için kurulan Kitlerdir. Kamu İktisadi Kuruluşu: Sermayesinin tamamı devlete ait olan ve tekel niteliğindeki mallar ile temel mal ve hizmet üretmek için kurulan teşebbüslerdir. 6. Kamu Kesiminin Başarısızlık Nedenleri: Devlet refah devleti anlayışı ile faaliyet alanını aşırı genişleterek bu üretim doğr usuna usuna yeterli kaynak temin edemez hale gelir ve kamu kesiminin başarısızlığı ortay çıkar. çı kar. Bu nedenlerin bir kısmı da şöyledir, Seçmenlerin bilgisizlik ve ilgisizliği Çıkar ve baskı gruplarının rant elde etme çabaları Oy ticareti Kararların oy çokluğu esasına dayanması Çoğunluk seçmen kitlesi yaklaşımı Kamu yönetiminde eş dost görevlendirmeleri Bürokrasinin sürekli büyümesi
2.BÖLÜM
KAMU HARCAMALARI HARCAMALARI
1.Kamu Harcamalarının Tanımı: Devletin varlığını sürdürebilmesi ve görevlerini yerine getirebilmesi için yaptığı giderlerdir. 2.Kamu Harcamalarının Gelişimi: Kamu harcamaları özellikle 19, yüzyılın ikinci i kinci yarısından itibaren önemli bir artış olduğu görülmektedir. Kamu harcamalarının büyüklüğünü toplam kamu harcamalarının GSMH içindeki payını hesaplayarak ölçmek mümkündür.
A) Kamu Harcamalarındaki Artış Kanunu Ve Sıçrama Tezi: Wagner’e göre kamu harcamalarındaki artış her yıl milli gelirden daha fazla artar. Buna Kamu Harcamalarındaki Artış Kanunu denir. Ancak Alan Peacock ve Jack Wiseman’a göre kamu harcamalarındaki artış sıçramalı bir seyir izler Sıçrama tezine göre kamu harcamalarındaki artışın temel nedeni savaşlar ve olağan üstü hallerdir. Olağan üstü dönemlerde kamu harcamaları ve vergiler artar. Kamu harcamaları ülkeden ülkeye de farklılık gösterir. Olağan üstü dönemlerin geçmesinden sonra da vergiler indirilmez. Aşağıdaki şekilde bu durum gösterilmiştir. Olağan üstü dönemde kamu harcamaları vergi kaynağı ile artmıştır fakat olağan üstü dönemin geçmesinden sonra da vergiler düşmemiştir. Kamu Harcamalarının Artış Nedenleri: Kamu harcamaları 2’ye ayrılır; a) Kamu Harcamalarının Gerçek Artış Nedenleri: İktisadi ve sosyal yapıdaki değişiklikler Savunma ve savunma harcamalarındaki artış Nüfus ve şehirleşmenin artışı Teknolojik gelişmeler
Kamu Harcamalarının Görünüşte Artış Nedenleri: Kamu hizmetlerinin para ile gördürülmesi Para değerinin düşmesi Bütçe tekniğindeki değişme
B) Kamu Harcamaları Hakkındaki Görüşler: 1. Klasik İktisat Döneminde Kamu Harcamaları: Klasiklere göre devlet üreticilikten çok tüketici bir yapıya sahiptir. Devletin harcamalarını artırması vergilerinde artmasına neden olur. Klasiklere göre piyasa kendini otomatik olarak dengeye getirir. Fakat bu dengeyi devlet bozar. 2. Klasik İktisat Döneminden Sonra Kamu Harcamaları: a) Keynesyen Görüşe Göre Kamu Harcamaları: Ekonomide klasiklerin iddia ettiği gibi sürekli bir istihdam ve denge durumu yoktur. Keynes’e göre ekonomik denge eksik istihdam da gerçekleşebilir. Ayrıca dev let müdahalesi olmadan bu seviyenin yakalanamayacağını savunurlar. HARCAMALAR=ÖZEL TÜKETİM+ ÖZEL YATIRIM+ YATIRIM+ K AMU AMU HARCAMALARI Y=C+I+G TOPLAM HARCAMALAR=ÖZEL i stihdamın gerilemesiyle fiyatlar genel seviyesinin b) Arz Yanlı İktisat Politikaları: 29 buhranının temel özelliği üretim ve istihdamın düşmesidir. Keynes buhranın temel sebebini toplam talepteki yetersizliğe bağlamıştır . Bu nedenle Keynes buhrandan kurtulmak amacıyla toplam talebin artırılması için kamu harcamalarının artırılmasını önermiştir. Ama bu dönemde Arap - İsrail savaşının çıkmasıyla enflasyonla birlikte durgunlukta başlamıştır. Ve Keynes’in görüşünün tersine yeni bir görüş ortaya atılmıştır. Bu görüş arz yanlı iktisat görüşüdür. Milton’a göre sıkı sı kı para politikası izlenmeli ve harcamalar kısılmalıdır.
C) Kamu Harcamalarının Tasnifi: 1) İdari Ve Ekonomik Tasnif 2) Türk Bütçe Sistemine Göre Tasnif
Kurumsal Tasnif: harcamayı yapan kamu kurumuna göre olandır. Fonksiyonel Tasnif: harcamanın harcamanın yönelik olduğu devlet faaliyetine göre olan tasniftir. Ekonomik Tasnif: kamu harca malarına yönelik bir tasniftir. Finansman Tipi Tasnif: kamu harcamalarının harcamalarının hangi kaynaktan karşılandığını gösteren gösteren tasniftir.
D) Kamu Harcamalarının Hızlandıran Ve Çapan Etkisi: Çarpan: devletin kamu harcamalarını belli bir miktarda artırması sonucunda milli gelirin yapılan kamu harc aması tutarından daha fazla artmasıdır. Hızlandıran: kamu harcamalarındaki artışın tüketim malları talebini artırarak yeni yatırımlara yol açması suretiyle milli m illi gelirin artmasını ifade eder. Buna göre kamu harcamalarındaki bir artış önce milli geliri artırır. Milli gelirin artması tüketim harcamalarının artmasına nneden eden olur. Tüketim harcamalarının artması yeni yatırımları uyandırır. Buna göre kamu harcamalarındaki harcamalar ındaki bir artış milli gelirde daha fazla bir artışa yol açar. Öte yandan kamu harcamalarının artmasıyla yeni talep artışları yatırımların artmasına neden olur. Buna da hızlandıran etki denir. Çarpan mekanizması sayesinde milli gelirde meydana gelen artış, yatırım tutarının çarpan katsayısı ile çarpımına eşit olur.
(k) çarpan katsayısı
K=1/s
veya
(s) marjinal tasarruf eğilimi (c) marjinal tüketim eğilimi
K=1/(1-s)
şeklinde bulunur.
E) Kamu Harcamalarında Fayda Maliyet Analizi: Kamu kesiminde kaynak kullanımında rasyonel davranmak, etkin ve verimli kullanmak önemli bir sorundur. sorundur. Bu verimliliğin sağlanabilmesi sağlanabilmesi için ‘’ fayda maliyet analizi tekniğinden ‘’yararlanılır. Fayda maliyet analizinde başlıca şu aşamalar mevcuttur: Girecek unsurların tespiti yapılır. Girecek Belirlenen fayda ve maliyet unsurlarının fiyatları belirlenir. Alternatif projeler açısından karşılaştırma yapılarak en uygun olanı seçilir. Bir projeye ilişkin fayda türlerini şu şekilde sıralamak mümkündür; Doğru fayda Dolaylı fayda Maddi fayda Maddi olamayan fayda Dışsal fayda Maliyet türleri ise şu şekildedir: Doğrudan maliyet Dolaylı maliyet Sosyal maliyet Ölçülebilen maliyet Ölçülemeyen maliyet 3 proje arasından en uygun olanı şu formülle belirlenir;
3. BÖLÜM
(F-M)/ M = ÖNCELİK SIRASI
KAMU GELİRLERİ
a) Kamu Geliri Türleri 1) Devletin Egemenlik Hakkını Kullanarak Elde Ettiği Gelirler : Vergiler: Halktan karşılıksız alınır. Harçlar: Kamu hizmetlerinden yararlanma karşılığında alınır. Vergiden farkı bir nevi karşılığının olmasıdır. Resim: Kamu hiz. Yararlanma ya da herhangi bir faal. İçin izin alma karşılığı ödenen bedeldir. Fon Gelirleri: Belli bir amacı gerçekleştirmek üzere belli bir hesapta toplanmış paradır. Hem gelir hem de gider yönü vardır. Şerefiye: kamu yatırımları dolayısıyla gayrimenkul sahiplerinden alınan vergidir. Parafiskal gelirler: kamu ya da kamu niteliğindeki kuruluşların yaptığı hizmetler dola yısıyla kendi üyelerinden topladığı hizmetten yararlananlardan topladığı paralardır. Zorunlu borçlanma: devletin kamu otoritesini kullanarak tüzel ve gerçek kişilerden zorla borç alabilir. Para basımı: senyoraj geliri olarak da bilinir. Mali tekeller: devletin bir kısım mal ve hizmetlerin üretimini kendi himayesinde gerçekleştirmesidir. Para cezaları: yasaya uymayanlardan alınan caydırıcı nitelikteki paralardır. 2) Devletin Egemenlik Hakkını Kullanmadan Elde Ettiği Gelirler: Mülk ve teşebbüs gelirleri: devlete ait menkul ve gayrimenkullerin satış-kira satış-kira gelirleridir. al dığı borçlanma türüdür. Gönüllü borçlanma: devletin kişilerden gönül rızası ile aldığı b) Genel Vergi Teorisi 1) Verginin tarihi gelişimi: Osmanlı’da uygulanan vergi sistemleri şöyledir: a) Zekât: konusu altın, gümüş, hayvan, ticaret malları ve definedir. b) Öşür: toprak ya da tarım ürünlerini konu alır. Oranı %10 dur. c) Haraç: fethedilen bölgedeki halkın canını bağışlama ve toprağını ekip biçme izini karşılığında alınan vergidir. d) Cizye: Müslüman olmayan olmayan askerlerden askerlik hizmeti karşılığı alınır. 2) Verginin Özellikleri: Devlet tarafından alınır. Kamu harcamalarını finanse etmek için alınır. Toplumu meydana getiren fert ve kurumların ödeme güçlerine göre alınır. ödemedi r. Kişiler için karşılıksız bir ödemedir. Zorunlu ve ekonomik bir değerdir. c) Verginin Fonksiyonları ihti yaç duyduğu finansman kaynağıdır. 1)Verginin Mali fonksiyonu: devletin görevlerini yerine getirebilmesi için ihtiyaç 2)Verginin iktisadi fonksiyonu: verginin temel iktisadi hedeflere ulaşılabilmesi için araç olarak kullanılmasını ifade eder. 3) Verginin Sosyal Fonksiyonu: devletin verginin gelir dağılımını adalet sağlanmasında bir araç olarak kullanmasını ifade eder. Yüksek gelirli kişilerden vergiyle aldıklarını fakir kesime transfer edebilir.
d) Vergi Tekniği Ve Vergilemeye İlişkin Temel Kavramlar 1) Verginin Konusu: Verginin konusunu üzerinden alınan şeydir diye tanımlayabiliriz. Bu şey fiziki ve maddi unsurların dışında maddi olmayan unsurları da içerebilir. 2) Vergi Mükellefi ya da Yükümlüsü: Vergi kanunlarına göre kendisine vergi borcu düşen kişidir. Bazı t erimleri vardır; Kanuni mükellef: Kendisine vergi borcu düşen kişidir. Aracı mükellef: Kanuni mükellefi olduğu vergiyi başkasına yükleyen veya devreden kişidir. Buna karşılık, mal veya hizmet satın almak şartı ile alış bedeli içerisinde vergiyi ödemek zorunda kalan tüketici ise KDV’nin fiili mükellefi ya da taşıyıcısıdır. Yani vergiyi fiilen ödeyen ve üzerine almak a lmak zorunda olan kişidir. 3) Vergi Sorumlusu: Verginin ödenmesi bakımından alacaklı vergi dairesi ile i le muhatap olan kişidir. Vergi sorumlusu mükellef sayılmaz. Vergi sorumlusunun en tipik örneğini ücrete ilişkin gelir vergisinde görürüz. İşverenler, yanlarında çalışan kişilere hizmet karşılığında ödedikleri ücretlere ait gelir vergisini kesip vergi dairesine onlar adına yatırmak zorundadır. Vergi sorumlusu ile vergi mükellefi arasında ki en önemli fark vergi borcunu vergi mükellefinin doğurmasıdır. 4) Vergiyi Doğuran Olay: Öncelikle verginin konusu ve mükellefi belirlenir. Aynı zaman da devlet açısından ve mükellef açsından borcun doğması gerekmektedir. Vergi alacağı, vergi kanunlarının vergiyi bağladıkları olayın vukuu veya hukuki durumun tamamlanması ile doğar. Örneğin gelir vergisinin konusu gelirdir. Bu vergide vergiyi doğuran olay ise, gelirin elde edilmesidir. Gelirin hangi hallerde hallerd e elde edilmiş sayılacağı gelir vergisi gelir vergisi kanununda belirtilmiştir. 5) Vergide İstisna Ve Muafiyet: Vergide istisna, verginin konusunda, muafiyet ise mükellefiyette kısıtlamayı ifade eder. Faka bir bir kısım ekonomik ve sosyal nedenlerden dolayı vergi konusunda ve mükellefiyetinde bazı kısıtlamalar yapmak gerekebilir. 6) Vergi Matrahı: Vergi matrahı, vergi borcunun hesaplanmasında esas teşkil eden değerdir. Bu değer fiziki bir ölçüt ya da ekonomik bir değer olabilir. İki çeşittir; Advolarem Vergi: Eğer vergi matrahı olarak vergi vergi konusunun ekonomik değeri alınıyorsa bu tür matraha denir. Örneğin bir binanın parasal değer advolarem advolarem vergidir. Spesifik Vergi: Vergi matrahı olarak vergi konusunun fiziki ya da teknik esasları konu alınıyorsa spesifik vergidir. Örneğin; binanın yüz ölçümü, motorlu taşıtın ağırlığı… Vergi matrahının geçmişten günümüze kadar uygulana gelmiş usullerin başlıcaları şunlardır; a) İdarece takdir usulü: Doğrudan doğruya takdir usulü olarak nitelendiren bu usulün esası; vergi idaresinin, her bir vergi sorumlusuna ilişkin vergi borcunu ayrı ayrı tespit etmesidir. Son derece sübjektif bir uygulama esasına dayanan ve yükümlülerin aleyhine olarak matrahın çok yüksek belirlenmesi günümüzde anca k belli istisnalarda kullanılır. Karine Veya Dış Belirtiler Usulü: Bu usulde mükelleflerin gelir ve servetlerine ipucu teşkil eden bir takım dış belirti ya b) da göstergelerden hareketle vergi borcunun tespitine çalışılır. Örneğin firmalardan binalarının kirasına göre temettü alınması durumu. Bu usul objektiflikten uzaktır. hesaplanmasında esas teşkil edecek matrahın gerçek miktarını araştırmadan vergi idaresi c) Götürü usulü: Vergi borcunun hesaplanmasında tarafından tahmini olarak belirlenmesidir. İdarece takdir usulünden f arklıdır. arklıdır. İdarece takdir usulünde her bir mükellefin matrahı ayrı ayrı belirlenirken, götürü usulünde usulünde yükümlü grubu için ortak ortak bir matrah belirlenir. En önemli üstünlüğü vergilemede vergilemede basitlik bas itlik sağlamasıdır. d) Beyan usulü: Vergi matrahının yükümlülerce ya da görevlilerce kurallara uygun olarak belirlenip beyanname adı verilen bir belge ile vergi dairesine bildirilmesidir. 7) Vergi Tarifesi: verginin hesaplanabilmesi için matraha uygulanan ölçüdür. Ortalama vergi oranı: Bir yükümlünün toplam vergi miktarının toplam vergi matrahına matra hına oranıdır. Örneğin; vergi matrahı 10,000 TL iken vergi miktarı 2.000 TL ise, ortalama vergi oranı, 2,000 / 10,000 10,000 = %20 dir. Vergi matrahının 20,000 TL ye yükselmesi halinde vergi miktarı da 5,000 5, 000 TL ye yükselmişse, ortalama vergi vergi oranı 5.000 / 20.000 = %25 olur. Marjinal vergi oranı: Bir yükümlünün vergi miktarındaki artış ile vergi matrahındaki artış oranının birbirine oranıdır. Örneğin ; (5000-2000) (5000-2000) / (20,000-10,000) (20,000-10,000) = % 33,3 olur. Vergi matrahının artması vergi miktarının daha da artmasına ne den olur. Sabit oranlı tarife: Vergi matrahının her seviyesinde aynı oranda vergi alınması halini temsil eder. Örneğin kurumlar vergisi düz düz oranlı bir vergidir. Matrah yükseldikçe vergi miktarı da yükselir. Artan oranlı tarife: Vergi matrahı artmasıyla birlikte vergi oranının da artmasını ifade eder. matrahı, giderek artan dilimlere ayrılır ve ayrılır ve dilimlerin her biri için giderek Basit Artan Oranlılık: bu tarife şeklinde vergi matrahı, artan vergi oranları tespit edilir. Şöyle örneklenebilir; Matrah Vergi oranı Vergi miktarı 1000 TL’ye kadar %10 100 TL 1001-10,000 %15 1.500 TL 10,001- 20,000 %20 4,000 TL Dilim usulü artan oranlılık: Vergi matrahı çeşitli büyüklüklerdeki dilimlere ayrılarak her bir dilim için tespit edilmiş olan oran sadece karşısındaki dilime uygulanır. Gelir dilimleri Vergi oranı lk 1,000 TL için %10 Sonra gelen 10.000 TL için %15 Sonra Gelen 20,000 TL için %20 Tarife şekline göre önce 10.000 TL nin vergisi hesaplanırken önce 1.000 TL nin vergisi %10 dan 100 lira olarak hesaplanır. Aradan geri kalan 9.000 TL nin vergisi ikinci dilime göre %15 den 1,350 lira hesaplanır. Ve 10,000 TL ye isabet eden toplam vergi miktarı 1.450 TL 10,000 TL ye isabet eden toplam vergi miktarını gösterir.
8)
Açık ya da Gizli Artan Oranlılık: Açık artan oranlı tarife, yukardaki örneklerde görüldüğü gibi artan oranlılığın açıkça görüldüğü tarife şeklidir. Ancak dış görünüş itibariyle düz oranlı bir tarife bazı indirimler dolayısıyla artan a rtan oranlı gibi gösterilebilir buna da gizli artan oranlı tarife denir. Uzunluk Farkı: En düşük vergi matrahı ile en yüksek vergi matrahı arasındaki arasında ki farka denir. Yükseklik Farkı: En düşük vergi oranı ile en yüksek vergi oranı arasındaki farka denir. Yükseklik farkı arttıkça, artan oranlı tarife yapısı dik bir vaziyet alır. Buna karşılık uzunluk farkı arttıkça artan oranlı tarife yapısı yumuşak bir seyir izler. Yani vergiler yumuşakken yükselmez. Azalan Oranlı Tarife: Vergi matrahının yükselmesine karşılık vergi oranının düştüğü tarife tipidir. (verginin aşamaları) Verginin Tarhı: Vergi borcunun hesaplanması işlem aşamalarıdır. Vergi borcunun hesaplanabilmesi için matrahın tespitinden sonra yapılacak olan işlem, bu matraha kanunlarda gösterilen vergi tarifesinin tatbik edilmesidir.
9) Verginin Tebliği: Vergilendirme ile ilgili işlemler hakkında vergi mükellefinin veya vergi sorumlusunun bilgilendirmesi işlemidir. Yani vergiyi hesaplayan vergi dairesinin sorumluları haberdar etmesi gerekmektedir. 10) Vergilerin Tahakkuku: Tarh ve tebliğ edilen verginin ödenecek safhaya gelmesidir. Verginin tarh edilerek yükümlüye tebliğ edilmesiyle yükümlü borç hakkında bilgilendirilmiş olur. Yükümlü şayet itiraz etmez ya da itirazı aleyhine sonuçlanırsa tahakkuk eden vergi artık kesinleşir. Ve bir aşama kalır. 11) Verginin Tahsili: Mükellefin vergi borçlarını borçlarını usulüne uygu olarak ödemesidir. (Tahsil Yöntemleri) a) İltizam Usulü: Vergilerin tahsil etme yetkisinin bir bedel karşılığı devlet tarafından mültezim adlı kişiye verilmesidir. b) İhale Usulü: vergi toplama yetkisinin toplanan vergilerden en düşük oranda pay almayı taahhüt edene verilmesidir. c) Halk temsilcileri ile tahsil usulü: Halktan seçilen kişilerce toplanmasıdır. d) Emanet Usulü: Vergilerin devlet adına onun görevlendirdiği kişilerce tahsil edilmesidir. e) Pul ve bandrol kullanarak ya da değerli kağıtlar kullanarak verginin ödenmesi usulü:
4. BÖLÜM
VERGİLERİN TASNİFİ
Dolaylı – Dolaysız Vergi Ayrımı: Yansıtma esasına göre ve verimlilik esasına göre 2’ye ayrılır; Bir vergi kolaylıkla 1) başkasına yansıtabiliyor yansıtabiliy or yani devredebiliyorsa bu Dolaylı vergidir. Örneğin gümrük vergisi kolaylıkla yansıtılabilir. Malı ithal eden kişi gümrük vergisi öder ve bu vergiyi satarken mala yükler. Örneğin KDV de bu şekilde dolaylı vergi grubuna girer. Birde hiç yansıtılamayan vergiler vardır ki bunlara da Dolaysız Vergi denir. Örneğin Gelir ve servet üzerinden alınan vergiler kolaylıkla yansıtılamaz. Gelir, kurumlar, emlak, veraset, i ntikal vergileri örnektir. Verimlilik kıstasına göre kaynağı sürekli yükümlüsü önceden belli olan vergiler Dolaysız Vergi grubuna girer. Örneğin Örneğin Gelir ve servet üzerinden alınan vergiler kolaylıkla yansıtılamaz. Gelir, kurumlar, emlak, vergileri örnektir. Buna karşılık kaynağı ve konusu belli olmayan yükümlüsü öncede bilinmeyen vergiler Dolaylı vergidir. Gümrük vergisine tabi olan bir malın kim tarafından ne zaman ithal edileceği önceden bilinemez. Veraset ve intikal vergileri bu grupta sayılır. 2) Sübjektif- Objektif Vergi Ayrımı: Vergilemede yükümlülerin şahsi ve ailevi durumlarının vergi borcunun tespitinde dikkate alınıp alınmaması durumudur. Dikkate alınırsa sübjektif sübjektif olur. Alınmazsa objektif. 3) Gelir- Harcama- Servet Vergileri: a) Gelir Üzerinden Alınan Vergiler: 1) Gelir Vergisi: Gelir Kavramı: Üretim faktörlerinin üretim sürecine katılması sonucu elde ettikleri gelirdir. Ve gelir vergisi artan oranlı bir tarife üzerinden alınır. Mali açıdan gelir kavramı kavramı 2’ye ayrılır; Kaynak Teorisine Göre Gelir: Belli bir kaynaktan düzenli olarak sağlanan gelir akımını ifade eder. Kira gelirleri, ücret gelirleri buna örnektir. Türkiye’de kaynak teorisi uygulanır. Dünya genelinde ise net artış teorisi kullanılır.. kullanılır.. Net Artış Teorisi: dönem sonu varlık gelirinden dönem başı varlık geliri çıkartılır. Elde edilen farktan da dönem içindeki tüketim harcamaları çıkartılarak vergilendirilecek gelir ge lir bulunur. Gelir Vergisinin Uygulama Şekilleri: Sedüler Gelir Vergisi: yükümlülerin çeşitli kaynaklardan sağladığı geliri ayrı ayrı vergilendirmesidir. Örneğin; aynı dönemde ticari kazanç yanında zirai ve menkul kıym. İradı elde etmesi halinde bu gelirin gelirin birbiriyle ilişkilendirilmeden oluşturulan vergi türüdür. Üniter Gelir Vergisi: Çeşitli gelir unsurlarından sağlanan gelirlerin birleştirilerek vergilendirilmesi üniter gelir vergisi çeşidini oluşturur. Zarar varsa mahsup edilir. Bileşik Gelir Vergisi: Sedüler ve üniter sistemin birleşimi ile oluşturulmuş ol uşturulmuş sistemdir. Türkiye’de Gelir Vergisi Uygulaması: Ülkemizde 1950 li yılların başından itibaren uygulamaya konulmuştur. Gelir vergisinin mükellefi gerçek kişilerdir. Koll. Şti. üyeleri ayrı ayrı gelir vergisine tabiidir. tabiidir. Gelir aşağıda belirtilen unsurlardan oluşur; Ticari ve zirai kazançlar, ücretler, serbest meslek kazançları, gayrimenkul ve menkul sermaye iratları, diğer kazançlar… 2) Kurumlar Vergisi: Gelir vergisi ile aynı konulara tabiidir. Ancak kurumlar vergisinin mükellefleri tüzel kişilerdir. kişilerdir. Ve kurumlar vergisinde sabit oranlı bir tarife vardır.
b) Servet Üzerinden Alınan Vergiler: ikiye ayrılır; Genel servet vergileri yükümlü kıldığı kişilerin tüm servet unsurlarını kapsamına alır. Özel servet vergileri sadece belli servet unsurlarını kapsamına alır. Örneğin bina ve arsalara verilen emlak vergisi özel servet vergisidir. Servet vergisi sürekli olarak alınabileceği gibi sadece belli aralıklar la da alınabilir. Sürekli Servet Vergisi düzenli aralıklarla her yıl alınan vergidir. Geçici Servet Vergisi ise servet unsurlarından bir kereye mahsus olmak üzere alınan vergidir. Geçici servet servet vergisi genelde genelde olağan üstü üstü dönemlerde uygulanır. Servet üzerinden alınan vergi servetin geliri ile karşılanabilecek karşılanabilecek düzeyde ise buna İtibari Servet Vergisi denir. Servetin geliri ile karşılanamıyorsa Gerçek Servet Vergisidir. Günümüzde itibari servet vergisi uygulanır. Günümüzde servet üzerinden alınan vergiler emlak, veraset – intikal ve motorlu taşıtlar vergisinden ibarettir.
1.Emlak Vergisi: Belediyeler tarafından alınan Emlak Vergisi, Bina Vergisi ve arazi vergisi olmak üzere iki kısımdan oluşur. a) Bina Vergisi: Bu verginin mükellefi mükellefi bina sahipleridir. Bina vergisinin matrahı binanın inşaat inşaat maliyet bedeli ile arsa payının toplamından oluşan değerdir. Bina vergisi, meskenler için binde 1, iş yeri için ise binde 2 dir. b) Arazi Vergisi: Bu verginin mükellefi ise arsa ve arazi sahipleridir. Arazi vergisinin matrahı, arsa ve arazinin değeridir. Arazinin vergi değeri arazilerde binde 1, arsalarda ise binde 3’tür. 2.Veraset Ve İntikal Vergisi : Veraset yolu ile bir kişiden diğer bir kişiye intikal eden ölüm olayı ve ölüm olayı dışındaki malların karşılıksız olarak taraf değiştirmesidir. Bu verginin tarifesi gelir vergisi gibi artan oranlıdır. Vergi 3 yıl içerisinde ve yılda 2 taksit olmak üzere toplam 6 taksitte ödenir . 3.Motorlu taşıtlar Vergisi: Her türlü motorlu hava kara deniz taşıtından alınır. c) Harcamalar üzerinden Alınan Vergiler: Harcama vergilerinin bir diğer adı da muamele vergileridir. Bu vergiler tüketiciye kolaylıkla yansıtılabilir. Bu nedenle tüketim vergileri adını da alır. Muamele vergileri kişilerin şahsi ödeme gücüne göre ayarlanmadığından ‘’Gayri Şahsi Ve Dolaylı Vergiler’’ kategorisine girer. Ülkemizde uygulanan en önemli muamele vergileri gümrük, ÖTV, KDV vergileridir. Türleri şöyledir: a) Genel muamele Vergisi: bütün mal ve hizmetleri kapsamına kapsamına alır. Örnek KDV b) Özel muamele Vergisi: özel mal ve hizmetleri kapsamına alır. Örnek ÖTV Muamele vergileri uygulanma şekilleri: a) Yayılı Muamele Vergisi: vergi konusu olan mal ve hizmetin üretim tüketim zinciri içerisindeki her aşamasında satış fiyatı üzerinden alınan vergidir. Vergi ilk üretim aşamasından itibaren her aşamada malın satış fiyatı üzerinden hesaplanarak alınır. Yani vergi piramitleşmesine neden olur. Verginin bu hesaplanma şekil fiyatların artmasına neden olur. Bunun sonucunda firmalar yükü yü kü hafifletmek için toptan ve perakende satış aşamalarını birleştirirler ancak birleştiremeyenlerle rekabet eşitsizliği oluşur. Aşamalar Alış fiyatı Satış fiyatı Vergi d. Vergi Ver. Sat. Fiy. oranı miktarı retici 1000 %10 100 1100 Toptancı 1100 1500 %10 150 1650 Perakendeci 1650 2000 %10 200 2200 Tüketici 2200 b) Toplu Muamele Vergisi: Malların üretim tüketim zinciri içerisinde geçirdikleri çeşitli aşamalardan sadece birinde vergilendirilmesidir. Üretim aşamasında alınan vergiye istihsal vergisi denir. ToptancıToptancı- perakendeci aşamasında alınan vergiye satış vergisi denir. Tüketiciye aktarılması sırasında alınan vergiye perakende satış vergisi denir. c) Katma Değer Vergisi: mal ve hizmetlerin her el değiştirme aşamasındaki satış ile alış fiyatı arasındaki farktır. 1) Mikro Ekonomik Açıdan Katma Değer: Herhangi bir üretim kademesinde satış fiyatı ile alış fiyatı arasındaki farktır. 2) Makro Ekonomik Açıdan Katma Değer: Bir ekonomide mal ve hizmetlerin üretim faaliyetine katılan tüm üretim faktörlerinin gelirlerinin toplamına eşittir. Makro Ekonomik Açıdan Katma Değer Milli Değer Milli Gelirdir. 3) Katma Değer Vergisinin Hesaplanması: a) Çıkarma Yöntemi: Vergiye tabii malın satışından, alış sırasında yapılan ödemelerin çıkarılması esasına dayanır. İki başlık altında incelenebilir: Ön- Muamele indirimi yöntemi: (Alışlar- satışlar) x (KDV) yöntemi ile bulunur. Pek fazla kullanılmaz. Ön-Vergi indirimi yöntemi: Alış aşamasında alınan verginin satış aşamasında vergiden düşülmesi esasına dayanır. Türk vergi sistemi bu esasa göre düzenlenir. Aşamalar Alış fiyatı Satış fiyatı Alınan KDV ndirilec denen denecek KDV ek KDV KDV Hammaddeci 1000 100 100 malatçı 1000 100 1500 150 100 150-100=50 Toptancı 1500 150 2000 200 150 200-150=50 Perakendeci 2000 200 2200 220 20 220-200=20 Tüketici 2200 450 670 450 220 b) Toplama Yöntemi: Verginin matrahını temsil eden katma değer, üretimde kullanılan çeşitli üretim faktörleri gelirlerinin toplanmasıyla bulunur. Türleri şunlardır, Gayrisafi Hâsıla Tipi KDV: Verginin toplam matrahı tüketim ile yatırım mallarının toplam değeridir. Gelir Tipi KDV: Yatırım mallarının aşınma payının KDV matrahından düşülebildiği KDV türüdür. Ülkemizde 1998 den önce gelir tipi KDV kullanılmaktaydı. Tüketim Tipi KDV: Sadece tüketim harcamalarını Hedef alır. Toplam vergi matrahı tüketim harcamalarının matrahıdır. Türkiye’de 1998 yılından sonra kullanılmaya kullanılmaya başlanmıştır. Modern anlamda ilk KDV 1954 yılında Fransa da uygulanmıştır. Türkiye de bu vergiye ilişkin çalışmalar 1969 yılında başlatılmış, KDV kanunu 1 Ocak 1985 tarihinden itibaren yürürlüğe girmiştir . KDV’nin yapısı düz ve azalan oranlıdır.
5.BÖLÜM
VERGİLEME İLKELERİ
1) Vergileme İlkelerinin Tanım Ve Amacı: Vergiden beklenen fonksiyonların için bir vergi sisteminde yer alan çeşitli vergilerin seçiminde ve uygulanmasında göz önünde bulundurulması gereken hususları ifade eder. Vergiler ekonomik ve sosyal bir kısım hedeflere ulaşmak için kullanılan araçlardır. Verginin iktisadi prensipleri ile iktisat politikası ile belirlenen hedeflere ulaşmayı, sosyal politikası ile devletin belirlediği sosyal politikaların tatbikine yardımcı olacak bir vergi sistemi oluşturulmasını ifade eder. 2)Vergileme İlkelerinin Tasnifi: a) Vergilemenin Klasik İlkeleri: Bu ilkeler ADAM SMTH tarafından ortaya atılmış ve günümüzde geçerli ilkelerdir. Adalet İlkesi: Herkesten ödeme gücüne göre vergi alınmasını ifade eder. Belirlilik İlkesi: Yükümlülerin ödeyecekleri verginin türünün ve oranının önceden belli olması demektir. Uygunluk İlkesi: Vergilerin yükümlülerden uygun şartlarda alınmasını ifade eder.( Taksitlendirme gibi .) İktisadilik İlkesi: Vergileme maliyetinin mümkün olduğunca düşük olmasını ve vergilerin iktisadi hayatın işleyişini bozmamasını ifade eder. b) Modern Vergileme Vergileme Teknikleri: 1) Vergilemenin Mali İlkeleri: Devletin bütçe ile belirlemiş olduğu mal ve hizmetlerin üretimi için gerekli olan finansman kaynağını sağlamaktır. Verimlilik İlkesi: Vergilerin devlet tarafından yapılacak harcamaların finansman kaynağının büyük bir kısmını karşılayacak düzeyde olmasını ifade eder. Esneklik İlkesi: vergi gelirlerinin değişen şartlara göre azalması ya da artmasını ifade eder. Bir verginin esnekliği milli gelirdeki değişmelere bağlı olarak ölçülür. Milli gelire göre değişen vergiler esnektir. Gelir ve kurumlar vergisinin refah döneminde artıp bunalım döneminde azalması gibi. 2) Vergilemenin İktisadi İlkeleri: Vergilerin temel iktisadi amaçların gerçekleştirilmesine katkı sağlayacak nitelikte olmasını ifade eder. Devletin iktisadi amaçları, iktisadi büyüme ve gelişmenin yanında tam istikrarın ve fiyat istikrarının sağlanmasıdır. Ekonomik etkinlik kaynak kullanımında ve kaynak dağılımında etkinlik olarak 2ye ayrılır. Kaynak kullanımında etkinlik; kaynak israfının önlenmesini ve ekonomide en düşük maliyetle üretim yapılmasını sağlayacak yöntemlerin kullanılmasını ifade eder. Kaynak dağılımında etkinlik ise; ekonomide kıt olan kaynakların tüketicilerin en çok istedikleri malların üretimine yönlendirilmesidir. 3) Vergilemede Adalet İlkeleri: Eşitlik ilkesi: yükümlülerin vergi borçlarının tespitinde sahip oldukları ödeme güçlerinin dikkate alınmasını ifade eder. Aynı durumda olanların aynı vergileme sistemine tabii olmasına Yatay Eşitlik, farklı durumlarda olanların farklı vergileme sistemlerine tabii olmasına Dikey Eşitlik denir. Eşit Miktarda Fedakârlık: toplumu oluşturan herkesin aynı miktarda vergi ödemesidir. Eşit oranlı Fedakârlık: herkesten eşit oranda vergi alınmasıdır. Eşit Marjinal Fedakârlık: bireyin vergi ödedikten sonra kalan kalan gelirlerinin marjinal faydasının eşit olması olması demektir. esi: Herkesten vergi alınmasını, ayrım yapılmamasını ifade eder. Genellik İlk esi: Yararlanma ilkesi: Vergilemede bireylerin kamu hizmetinden ağladıkları yararın dikkate a lınmasını ifade eder. göre yapılmasını ifade eder. Ve bazı teknikleri vardır; Ödeme Gücü İlkesi: Vergilemenin bireyin ödeme gücüne göre En az geçim indirimi: yükümlülere ait vergi borcunu hesaplanmasında bireylerin asgari ihtiyaçlarını karşılayacak kadar bir matrah tutarının vergi dışı tutulmasını ifade eder. al ınmasını ifade eder. Artan Oranlılık: Az kazanandan az, çok kazanandan çok vergi alınmasını Ayırma İlkesi: Vergilemede yükümlülerin kişisel durumlarının yanında elde ettikleri gelirin kaynağının ve niteliğinin de göz önünde bulundurulmasını ifade eder. Muafiyet Ve İstisna İlkesi: Muafiyet ile vergi mükellefiyetinde kısıtlamalara gidilirken, istisna hükümlerinde vergi konusunda kısıtlamalara gidilir.
Muhammed Ali Yanar Yanar