Sorun Yayınları
TALAT TURHAN
1. Baskı: Ağust os 1Ö89
DORUK
Yayın Hakkı: Sorun Yayınları 0 •> Bilgi Dizgi B a s k ı : Gözlem M a t b a a c ı l ı k K o l i . Şti. ISBN 975-431-004-1
OPERASYONU
4P Sorun Yayınla ları B a b ı a l i C a d . N o : 6 / 2 K .1.1 C a ğ a l o ğ l u / İ S T A N B U L T l f:f: 5 2 7 4 5 3 8
İÇİNDEKİLER
ÖNSÖZ
5
SUNU
7
•Çağımız devletinin karmaşık bir yapısı var. Ancak bu karmaşık yapı içinde bir de "devlet içindeki devletten ya da "gizli iktidar"6ar\ v e y a "görünmeyen hükümet"\en söz açılıyor.
I.BÖLÜM
Milli İstihbar at Teşkilatı ve Sivill eşme Yine Milli İstihba rat Teşkilatı
Köstebekler İstihbarat Örgütleri ve Aşk Odaları II. BÖLÜM
Askeri Darbeler Döne mi 12 Eylül Tartışılıyor 12 Eylül Önc esi nde n Bir Kesit
III. BÖLÜM Uluslararası Uluslararası Terör izm ve Ölüm Mangaları
17 24 33 44 59 66 78
97 113
V. BÖLÜM Hayali İhraca ta Bir Örne k
130
VI. BÖLÜM Sonuca Doğr u EKLER
138 142
Yazarın Yazı ve Yayınları Dizini
Amerika'ya bağlı ülkelerde ise konu daha dramatiktir. Çünkü bu kez bağlı ülkedeki "görünmeyen iktidar"\a Washington arasındaki "gizli ilişkiler" olaya gayrımilli bir nitelik vermektedir. "Devlet içindeki dev let" ulusal varlığı bir başka yabancı devletin güvencesinde görürse so nuç ne olur? Bu kez "açık rejim"\n düş ya da yanılsamadan başka bir şey olmadığı görülecektir. "Kapalı kapılar arkasında" o ülkeye ilişkin kararlar verile cek; ve bir "silahlı siyasal part/"ye dönüştürülen ordunun dış destekli darbeleriyle bağımlı ülkeye y ön ver mek kolaylaşacaktır. kolaylaşacaktır.
85
IV. BÖLÜM Politik Duru m Değerlendir mesi I. Politik Dur um Değe rlen dir mesi II. (Dar be Olasılığı) Olasılığı)
Çoğu ülkede denetim dışında kalan bu ikinci devletin, halkın gözün den uzakta bir mekanizma oluşturduğu biliniyor. İstihbarat örgütleri nin, ordudaki özel dairelerin, bürokrasideki yeraltı birimlerinin varlığı "açık rejim" kavramıy la bağdaş mıyo r. İşin ilginç yanı en "açık re/ ı /m"e sahip olduğunu ileri süren ABD'de ClA'nın egemenliğini kimse yadsıyamıyor.
Bu sorun kuşkusuz yalnız Türkiye'ye özgü değildir; ama, bizim özel bir durumumuz var. Türkiye, bağımsızlığını hiçbir ülkeye borçlu değildir. Tümüyle ulusun gerçekleştirdiği bir ulusal kurtuluş savaşından sonra Cumhuriyet Dev leti kurulmuştur. 166
Ne var ki İkinci Dünya Savaşından sonra ABD'nin Türkiye'deki etkin liği çoğu eski sömürgede ya da ikinci Dünya Savaşından sonra Ameri kan ordusunun işgalden kurtardığı ülkelerde olduğundan daha güçlü 7 dür.
4
5
Nitekim bu gücün ölçüsü 12 Eylül darbesinde tam anlamında sapta nabildi. Artık Artık belgelendiği gibi ; 1980'de dünya dengeler i ve Türkiye'de ki özel konum Ankara'da bir darbey e gerek sinme gösteriyo rdu. Washington'un gözetim ve denetiminde 12 Eylül gerçekleştirildi. Bu olayın ülkemizdeki sol, sosyalist, devrimci ve demokratik halk güçleri adına ne demek olduğu, ancak yaşandıktan sonra anlaşılabildi.
SUNU
Talat Turhan, Türkiye'deki üç askeri darbeyi (27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül) içinde ve yakından yaşadıktan sonra deneyim ve birikimlerini ki taba dönüştüren bir yazardır. Çileli hayatında "gizli iktidara çok kez yüzyüze gelmiş ve çok kez çatışmaya girmiş bir insanın yalnız kitaplık bilgisiyle yetinmesi kuşkusuz beklenemez. Bu alanda kişisel deneyim, bilgi ve birikimin önem i sanıldığından sanıldığından daha değerlidir. Bugün Türkiye'nin çoğunluğu demokrasiyi özlemektedir. Gerçi de mokrasi kavramı, herkese göre biraz değişiyor; ama, "açık rejim" e geçmek yolunda Türkiye zorlanıyor. Şimdiye dek demokrasi adına yü rütülen "sağa açık, sola kapalı çok partili rejim"] aşmak için ülkemizde "devlet içindeki devlet"\ tanımak gerekiyor.
Okuduğunuz yapıt, 1987-1989 yılları arasında yayınlanan yazılardan oluşmaktadır. Bu yazılara, önceden hazırlanmış fakat yayınlanmamış bir bölümle, bütünlük sağlamak amacıyla gerekli değerlendirmeler eklenmiştir.
Talat Turhan'ın bu tanıtım yolundaki katkısı, belki bugünden önemi öl çülemeyecek değerdedir.
Aslında başlangıçta konular işlenirken ilerde bir yapıta dönüştürülme si düşün üldüğ ünde n, genellikle güncelliğini yitirmey ecek sorunlar seçil miştir:
Elinizde tuttuğunuz kitap, işte bu yolda bilgiye dayalı bilincin oluşması için gerekli içeriği taşıyor. taşıyor. Demokr asiyi halk kuracaksa, ö zgürlüklere sı rası geldiğinde "dur" demek için hazırlıklı "görünmeyen iktidar"\, o k u r g ö z ü n d e "görünür iktidar" yapmakta yarar var.
MİLLİ İSTİHBARAT TEŞKİLATI, DARBELER, 12 EYLÜL, TERÖR, CUMH URBAŞ KANI SEÇİ Mİ, DARBE OLASILIĞI, HAYALİ. İHRACAT vb. gibi... I.Bölüm
Talat Turhan'ın da yaptığı budur. İlhan Se Içuk
İlk yazı Milli İstihbarat Teşkilâtına ilişkin görüşleri içermektedir. "Milli istihbarat Teşkilâtı ve Sivilleşme" başlıklı yazıda, örgütün bölümleri, bunların görevleri yasaya dayanılarak açıklanmış, ta 1986'lı yıllarda öne sürdüğümüz "sivilleşme" kavramı ile iktidarın benimsediği "si villeşme" anlayışı arasındaki yüz seksen derecelik farklılık vurgulan mıştır. Bu arada, iktidarın tam desteğiyle MİT Müsteşarlığına getirilmesi düşünülen Hiram Abas ile onun ekibinden Mehmet Eymür'ün gerçek nitelikleri, sistemin mantığı içinde ve özet halinde gözler önüne seril meğe çalışılmıştır. Bu yazı yazıldıktan sonra, vakti zamanında istihbarat birimlerinde et kin görevlerde bulunan bazı dostların uyarılarına muhatap oldum. On lara göre "arının kovanına çomak sokuyordum,» çünkü, Hiram Abas Türkiye'nin en güçlü adamları arasında idi. Daha da etkin konuma gel mesi söz konusuy du. Başım derde girebilirdi... Oysa eleştirdiğim kişiler, Faik Türün'ün Ziverbey Köşkü'ndeki işken-
6
celi sorgulama yapan, şantaj, kışkırtma, tertip düzenleyen ekipte MİT temsilcisi olarak bulunuyorlardı. Ta 1971'li yıllardan beri becerileri (!) malûmdu... Ziverbey Köşkü'nde düzenlenen tertiplerden biri de, Faruk Gürler'in, Cumhurbaşkanı seçilmesini önlemek için senaryolaştırılan "BOMBA DAVASI" idi. Hazırlanan senaryoya göre, İstanbul'da bir iki yıldan bu yana bomba lar, bir örgütçe Faruk Gürler cuntasını iktidara getirmek için patlatı lıyordu... Gürler cuntasında Kemal Kayacan (Dz.K.K-Oramiral) ile Muh sin Batur (Hv.KKOrgeneral) cunta üyeleri olarak savcılarca suçla nıyordu... Bu saçma savların gerçek olmadığı mahkeme kararıyla za man içinde aydınlandı... O halde tertipçilerin amacı ne idi? Ziverbey Köşkü'nün işkenceci baş patronuna daha sonraki açıklama larından anlaşıldığı üzere, zamanın iktidarınca Genel Kurmay Başkan lığı vaad edilmişti. O halde, Gn. Kur. Bşk.lığına gelmesi olası olan, Gür ler'in önü tıkanmalı idi... Bu amaçla bir işkenceci general başkanlığın da, MİT'çiler, polisler, savcılar çeteleşmiş bu tertibe hizmet ediyorlar dı... Kuşkusuz Türün'e nasıl ki Gn.Kur.Bşk'lığı vaad edilmişse, Türün de şebekesindeki işkencecilerin herbirine gönlünde yatan aslana ulaşma sözünü vermişti... Onlar da bu türden bir anlayışla vatan hizmeti (!) ya pıyorlardı... Ancak ilk aşamada hesapları tutmadı. BOMBA DAVASI ile düzenlenen tertibe karşın Gürler, Gn.Kur.Bşk.lığına gelince tertipçiler geri çekildi ler. Bir yıl sessiz ve derinden oyunlarına devam ettiler; Gürler'in Cum hurbaşkanı olmasını önlediler; hemen ardından Cunta Başı olarak "BOMBA DAVASI"na sanık olarak getirilmesini denediler. Ama başaramadılar... Tüm bunları Gürler'in avukatlığını yapmak için yazmıyorum. Günümü zün en güncel ve siyasal bunalım istidadı taşıyan Cumhurbaşkanı Se çimlerinde ne tür dolaplar döndüğünü anımsatmak istiyorum. Türün'ün hesabı tutmayınca AP'nin kanatları altında Cumhurbaşkanı adayı olacak ölçüde itibar görmesi boşuna değildi. Zira tüm tertiplerini, siyasi iktidardan aldığı güçle yapmıştı. Gn.Kur.Bşk. olarak kendisini ödüllendiremeyenler Cumhurbaşkanı yapmak suretiyle vefa borçlarını öde mek istiyorlardı... istiyorlardı... Demirel "Gürler'in Cumhurbaşkanlığını önledik" derken bir anlamda Türün'le eski angajmanlarını da ele vermekte idi.. 8
Vurgulamak istediğimiz gerçek, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde tertip düzenleyenler içinde (bütünlüklü olarak) o dönemin, siyasi iktidar yet kilileri, Sıkıyönetim Komutanları, MİT'çiler, Emniyet Görevlileri, Askeri Savcılar, Adli Müşavirler ve danışman hukuk profesörlerinin bulunma sıdır... , Bunlar arasında Hiram Abas ve Mehmet Eymür'ü de gördüğümüzden "MİLLİ İSTİHBARAT TEŞKİLATI VE SİVİLLEŞME" başlıklı yazıda bazı gerçekler yalın çizgilerle dile getirilmiştir. Yani bile bile "Arıların kovanlarına çomak sokulmuştur." İkinci yazı "YİNE MİLLİ İSTİHBARAT TEŞKİLATI...." başlığını taşımaktadır. 1988 yılında, "2000'e DOĞRU" Dergisi'nde "Şeytan üçge ni: CIA-MOSSAD-MİT ilişkileri" ve "olaylarla Hiram Abas CIA-MOSSAD işbirliği" kapak konusu yapılmıştı. 1977 yılında (onbir yıl önce) 7 GÜN Dergisi'nde yayımladığım bir yazının başlığı "ORTADOĞU'DA ŞEYTAN ÜÇGENLERİ" başlığını taşıyordu. Başlıklardaki benzerlik il ginç olduğu gibi konular da benziyordu. Anılan yazıda tanık olduğum olaylardan örnekler vererek, CIA-MOSSAD-MİT ilişkilerini makro dü zeyde ele alıyordum. 2000'e DOĞRU Dergisi aynı ilişkileri Arap ve hattâ İsrail İsrail basınına basınına gönde rme yapara k bu oluşum içind e Hiram Abas'ın FKÖ'ne karşı tertiplere giriştiğini giriştiğini açıklıyor, açıklıyor, gerçeği somutlaştırıyordu. Bu oluşumda Hiram Abas'ın (uluslararası tekelci sermayenin uzantısı) masonluğunun rolünün bulunup bulunmadığı araştırmaya değer... Yok sa Hiram'ın MOSSAD'la işbirliği içinde Filistinlilere karşı sonu fiyaskoy la sonuçlanan tertiplere girişerek emperyalizme ve siyonizme hizmet edişi nasıl açıklanabilir?
Bu nedenle bu yazıların karşılaştırılması ve konunun daha iyi değer lendirilmesi için, anılan yazılar yapıta ek olarak konulmuştur... Üçüncü yazının başlığı: "KÖSTEBEKLER..." dir. Bu dönemde "MİT RAPORU OLAYI" gündeme geldi. Konu aylarca kamuoyu önünde tar tışıldı. Özal'ın MİT müsteşarlığı için hazırladığı güçlü adam (!) Hiram Abas ve ekibinin önde gelen ismi Mehmet Eymür bir anda kendilerini sokakta buldular. Yazı'da Yazı'da bu olay incelenmiş, Amerikan casusluğu suçlamasıyla Hiram Abas tarafından yakalanıp mahkemeye verilerek mahkum edilen Emekli Kur. Alb. Sabahattin Savaşman olayıyla, aynı suçlamayla yakalanan Emekli Kur. Alb. Turan Çağlar'ın yargılanırken Mamak Cezaevinden ölüsünün ailesine teslim edilmesi olayının aydın lığa kavuşturulması gerektiği vurgulanmıştır. I.Bölümdeki dördüncü yazı bu yapıta konulmak üzere kaleme alınmış olup; "KÖSTEBEKLER KONUŞUNCA..." başlığını taşımaktadır. Anılan yazıda MİT RAPORU nedeniyle emekliye sevkedilen Hiram Abas ile 9
Mehmet Eymür'ün konuşmalarından çıkan sonuçların genel bir değer lendirilmesi yapılmağa çalışılmaktadır. II. Bölüm ilk yazı "ASKERİ DARBELER DÖNEMİ"dir. Bu konuda daha önce yayınlanan yazılara da gönderme yapılarak darbelerle İç ve Dış İstih barat örgütleri arasında ilişkiler kısaca gözden geçirilmiştir. Konuya ilişkin öne sürdüğümüz savlar daha sonraki tarihlerde çeşitli kaynaklar ca doğrulanmış bulunmaktadır. Anılan yazı yayınlandıktan yaklaşık bir yıl sonra, Cüneyt Arcayürek'in "Darbeler ve Gizli Servisler" adlı yapıtı yayınladı. Kitap 1964 yılından bu yana öne sürdüğümüz savları doğru layıcı niteliktedir. "12 EYLÜL TARTIŞILIYOR..." başlıklı yazıda gerçekte bu tür düşünce lerin yayılmasından hoşlanmayan çevrelerin başlattığı tartışmaların ge nel bir değerlendirmesi yapılmağa çalışılmıştır. Bu arada gündeme geti rilen "darbe tartışmaları" üzerine öne sürülen görüşlere topluca yer verilmiştir. Bu bölümün son yazısı "12 EYLÜL ÖNCESİNDEN BİR KESİT..." başlığını taşımakta olup, bu yapıtta ilk kez yayınlanmaktadır. Yazıda 12 Eylül öncesinde Türkiye'deki CIA faaliyetleriyle Emperyalist ülkenin he def seçtiği Evsahibi ülkeyi, istikrarsız hale getirmek (Déstabilisation) için kullandığı yöntemler açıklanmaktadır. Basında yer alan konuya ilişkin tartışmalar yeniden gözler önüne serilerek 12 Eylül öncesi'nde ülkeyi teröre iterek "Darbe Ortamı" hazırlayanların amaçları sergilen meye çalışılmaktadır. Orgeneral (E) Bedrettin Demirel, "12 Eylül Darbe kararının" harekât tan çok önce alındığını açıklamıştır. O halde neden beklenilmiştir? Ma sum insanların akan kanlarının eğer darbe için gerekçe hazırlayacağı düşünülmüşse böyle bir sorumluluğun altından kolay kolay kalkıla mayacağı bilinmelidir. Süleyman Demirel, 12 Eylül öncesinde terörü önlemekle görevli güç lerle 12 Eylül sonrasındakilerin aynı olduğunu, iktidarı döneminde terö rü önleyemeyen güçlerin 12 Eylül'den sonra bunu nasıl başardıklarını soruyor - mealen - Haksız da değil... (Bülent Ecevit'de aynı soruyu so ruyor)* Yoksa darbe gerekçesini oluşturmak için daha çok kana mı gereksinme vardı? "12 Eylül öncesine dönme" korkutmacasının teme linde bu vahim tutum mu yatmaktadır? * Ecevi^ 12 Eylül'ü anlatıyor, Milliyet, 2-4 Ağustos 1989
10
III. Bölüm Bu bölüm "ULUSLARARASI TERÖRİZM VE ÖLÜM MANGALARI" başlığını taşımaktadır. Konu geçmiş ve gelecekte çok uzun süre Dün yada güncelliğini koruyacağa benzemektedir. Bir çok ülkede AAA sim gesi ile tanımlanan, para-militer örgütler "ÖLÜM MANGALARI" adı al tında faaliyetlerini sürdürmektedir. Genellikle "Antikomünist" bir beyin yıkama içerisine itilerek cinayet işleyen sağcı cinayet şebekeleri gerek tiğinde sahneye sürülerek emperyalist güçlerin amaçları doğrultusunda kullanılmaktadır. "ÖL ÜM MANG ALAR I" ülkem izde pek kullanılan bir tabir olmamakla birlikte; 12 Eylül öncesinde sağ militan güçler, onların işlevlerini üstlenmişlerdir. Bu yolla sahneye sürülen terör, solu nefis müdafasına itmiş, kardeş kanı ile oluşturulan bu ortamı amaçları doğ rultusunda kullanmak isteyen dış ve iç gerici güçler arzuladıkları düze ni 12 Eylülle getirmeği başarmışlardır.
Günün birinde ülkemizde hesap sorulabilecek bir düzen gelirse, 1982 Anayasası'nın geçici 15'inci maddesinin ardına sığınarak ömür boyu dokunulmazlık zırhı ardına gizlenmek isteyenlerin hesaplarının bir an da bozulduğu görülecektir. "ÖLÜM MANGALARI"nın Dünya gündeminde olduğunu açıklamıştım. Nitekim daha sonra basında yer alan yazılarda, doğrulayıcı niteliktedir: ^."El Salvador'da 10 yıldan beri faaliyet gösteren "ölüm mangaları nın" desteğine sahip aşırı sağcı Arena Partisinin adayı Alfredo Christiani'nin başkanlığı kesinleşti. Arena Partisi ile yakın ilişkide bulanan "ölüm mangaları" ülkede yönetime karşı güçlere ve kişilere karşı çok kanlı bir yıldırma, sindirme kampanyası sürdürüyorlar. Konuyla yakın dan ilgilenen birçok kimse ise "ölüm mangalan"nm ülkede gizli polisin vurucu gücü olduğunu iddia ediyorlar.* 2."Acaba Honduras'ta 1981'den 1984'e kadar sırf siyasi düşünceleri nedeniyle 200'ü aşkın politikacının öldürülmesi sırasında meşhur "ölüm mangaları" isimli gizli polise yardım ettiği ortaya çıkan CIA örgü tü, ABD yöne timi nin "/'nşa "/'nşan/7 n/7a/( a/(/ar/ /ar/"na "na bağlılığını bağlılığını mı kanıtlıyord u?"** 3."İRANGATE skandalinin kahramanı ABD'li yarbay Oliver North'un, Libya Lideri Muammer Kaddafi'yi öldürmek için plan hazırladığı, ancak bunun uygulanmadığını İngiliz gazetelerinde yayınlanmasından sonra "Bize terörist diyen ABD, gerçek ve çirkin açıklama yapan Kaddafi, * M i l l i y e t,t, 2 2 M a r t 1 9 8 9 * * O k t a y E k ş i , D i n i m e K a r ı ş a n , H ü r r i ye ye t 1 5 N i s a n 1 9 8 8
'
11
yüzünü gösteriyor. ABD'li gangsterler, hazırladıkları planlarla, asıl terö ristin kendileri olduğunu ispat ediyorlar " dedi. IV. Bölüm Bu bölüm "POLİTİK DURUM DEĞERLENDİRMESİ (I) ve (II) olmak üzere iki yazıdan oluşmaktadır. Bölümde Türkiye'nin uzun bir süreçten bu yana siyasal gündemini oluşturan sorunlar, Cumhurbaşkanlığı seçi mi, Askeri Darbeler, 12 Eylül tartışmaları ve Askeri Darbe olasılığı ince lenmektedir, ilk yazı Kasım 1988'de, ikinci yazı Ocak 1989'da yayın lanmış olmasına karşın, sorunların güncelliğini yitirmediği görülecektir. O günden bu yana ortaya çıkan gelişmeler yazılanları doğrulayıcı nite liktedir. Aslında söz konusu sorunlar daha uzun süre ülkenin günde minde kalacağa benzemektedir. 1982 Anayasa'sını 58 yıl geriye götürmenin düşünü kuran kişi, hakim gerici sınıflar ittifakının sözcüsü olarak, sistemi işleteceğini sanmakta dır. Hayat bu mantığı açığa vurmuş ve aşmıştır. 12 Eylül rejimi, Anayasası, yasaları, siyasi partileri ve kurumlarıyla bü yük ölçüde işlevini yitirmiştir. Toplum ilerici değişim ve dönüşümlere gebedir. Oysaki Mitterrand 14 Temmuz 1989 günü yaptığı konuşmasında**1 "Bireysel haklarının haklarının çi ğnendiği izlenimine sahip olan herkesin Anaya sa Mahkemesi'ne başvuru hakkına sahip oimas\" gerektiğini söyle miştir. Çağdaş kafalı lider, tüm vatandaşlarına Anayasa Mahkemesi'ne başvurma yolunu açmağı hedeflerken çağdışı anlayışı sergileyen Anayasa değişikliği ile Anayasa Mahkemesi'ni kaldırmayı düşlemekte dirler... Özal'ın 1987'h yıllarda gündeme çıkardığı "Cumhurbaşkalığı seçimi" konu su o günd en bu yana artan boyutt a tartışılmakta, bazı kişilerin, Çevrelerin Çevrelerin özlemleriyle niteliklerinin niteliklerinin bu makam a uygu n bulunma yışın dan kaynaklanan bunalım her geçen gün büyümektedir. Bu oluşuma koşut olarak darbe olasılığı sürekli gündeme gelmektedir. Bu konuya ilişkin incelemede "zayıf bir olasılık" olarak değerlendirdiğimiz koşullar, geçen süreç içinde demokrasi aleyhine bir gelişim göstermektedir... 12 Mart muhtıralı ask eri darbesi 'nin imzacılarından Muhsi n Batur bir
* "Asıl terörist ABD, Milliyet, 14 Haziran 1988 * * S e b a t a y Va Va r o l ' u n h a b e r i , H u k u k S i s t e m i n d e D e v r i m , C u m h u r i y e t, 2 1 T e m m u z 1 9 8 9
12
gazetede yayınlanan yazı dizisinde : Bir bunalım anında "Silahlı Kuv vetlerin hiç birşeyyapmayacağını, kışlasında oturacağım" açıkladıktan sonra, kapıyı aralamakta ve "Fakat benim bu sözlerimden mana çıka rarak.. ."Ne yaparsam yapayım...""Ordu müdahale etmez" pervazlığı içine girmemelerini de siyasilerimize tavsiye ederim" diye yazısını sür dürmektedir.
Gerçi Silahlı Kuvvetler teorik olarak politikanın üstünde ve dışındadır, ama bu kural uygula mada büy ük bir farklılık farklılık göster mekte dir. Osman lı İmparatorluğu döneminde İttihat ve Terakki Fırkası Orduyu siyasetin içine çekmiş, Cumhuriyetin kuruluş yıllarında Osmanlı mirası uç gös termişse de alınan önlemlerle ordu genelde politika dışında tutul muştur. Ancak İsmet İnönü'nün Cumhurbaşkanı seçiminde ordudan bazı girişimlerin söz konusu olduğu da bir gerçektir. 1960'dan önce "basiretsiz politikacıların ülke yönetiminde acze düşmeleri", Anayasa tanımamaları vb. gibi nedenlerle Slh.K.ler politi kanın içine girmek zorunda kalmıştır. 1961 Anayasası'nda yer alan Mil li Güvenlik Kuruluna tanınan yotkiler bir anlamda Sivil-Asker iktidar paylaşımını göstermektedir. Asker'ere üst düzeyde Anayasal bir ku rumla iktidarı sivillerle paylaşmak az gelmiş olmalı ki her darbeden sonra Anayasalarda -1971,1982- Milli Güvenlik Kurulu'nun yetkileri ar tırılmış bulunmaktadır. ".Demokratikleşme, sivilleşmeden" söz edenlerin somut olgu ve ger çekleri göz ardı etmemeleri gerekir. Kaldı ki Dr.Hikmet Özdemir "Re jim ve Asker" adlı yapıtında Osmanlı İmparatorluğundan bu yana Sivil Asker ilişkilerinin gelişimini incelemekte ve Cumhuriyet Dönemi'nde Milli Savunma Bakanlığı-Genetkurmay Başkanlığı konumunu belgesel olarak açıklamakta ve bu oluşum içinde Genel Kurmay Başkanlığı'nın ayrıcalıklı konumunu gözler önüne sermektedir. Bir anlamda Atatürk, Devlet Kuruculuğu hakkını kullanarak Genelkurmay'a kendine özgü bir statü getirmiştir. Değişen koşullar içinde NATO ya da AT ülkeleri örnek alınarak yeni bir yapılanma söz konusu ise, bu sorun ayak üstü de meçlerle, zıtlaşmalarla önlenemez. Konu protokol ötesinde boyutlar içermektedir. Siyasi iktidarların nitelikleri anılan boyutları aşan çapa ulaştığında yeni bir düzenleme söz konusu olabilir. Slh.K.ler faktörünü göz ardı eden politikacılar değerlendirmelerinde hep yanılmışlardır. Özellikle az gelişmiş veya gelişmekte olan ülke lerde bu yanılgı daha da somutlaşmaktadır. Cumhurbaşkanı seçimle rinde "Sivil köken li" veya "Askeri kökenli" Cumhurb aşkan ı tartışması . * H a v a O r g e n e r a l ( E) E) M u h s i n B a t u r , B i r C u m h u r b a ş k a n ı s e ç i m i n i n p e r d e a rkrk a s ı , M i l l i y e t , 17-20 Temmuz 1989
13
gündeme getirenler ve bunu da "demokratikleşme ve sivilleşme"nin bir göstergesi gibi göstererek bir zıtlaşma unsuru haline dönüştürenler kanımızca büyük yanılgı içerisinde bulunmaktadırlar. Emekçi Halkımız Cumhurbaşkanına büyük bir önem vermekte o ma kamda üstün nitelikli kişileri görmek istemektedir. TBMM'de iktidar partisi 26 Mart mahalli seçim sonuçlarına göre, ger çekte azınlığa düşmüştür. Bu olguyu göz ardı ederek politika yapılması büyük yanılgıları beraberinde getirebilir. Cumhurbaşkanı makamı ne bazı kişilerin yedi yıl daha güç ve emniyet içinde bulunmasının garantisi için kullanılabilir ne de "First Lady" ol mak isteyenlerin saltanat sürme isteklerinin aracı olabilir. Politikada rakamsal güvencelerin ardına sığınmanın her zaman güven celi sayılan bir yol olduğu söylenemez. Somut gerçekler, bu konuda inatlaşmayı yeğlemeği göze alacakları ilk anda olmasa bile, zaman içe risinde hüsrana uğratacak istidatta görünmektedir. Acaba bugüne kadar yapılan Cumhurbaşkanı seçimleriyle Slh.K.ler, doğrudan doğruya ya da dolaylı olarak ilgilenmek gereksinimini neden duymuştur? Hiç üzerinde düşünülmüş müdür? Kanıma göre konuya Slh.K.lerin ilgisi Anayasa'dan kaynaklanmakta dır. Nitekim Cumhurbaşkanının "Görev ve yetkileri 1 0 4 ' n c ü m a d d e d e : "Türkiye Büyük Millet Meclisi adına adına Türk Silahlı Kuvvetlerinin Başko mutanlığını temsil etmek, etmek, Türk Silahlı Kuvv etlerinin kullanılmasına ka rar vermek, Genelkurmay Başkanını atamak" açıklanmaktadır. Görüldüğü gibi Cumhurbaşkanının görev ve yetkileri Türk Silahlı Kuv vetleri açısından yaşamsal konumdadır. Slh.K.lerin bu boyutta yetkili bir makamda bulunacak kişide örnek nitelik bulunmasını istemeleri doğaldır. Bu istek açıkça belirtilmese bile ilgililerince göz ardı edile meyecek çapta old uğunu vurgulayarak belirtmek isterim.*
lastiği iddia edilen şirketler içerisinde RAM'ın elde ettiği iddia edilen haksız kazanç rakamı en düşük olanıdır. Bu çelişkiyi "KOÇ GRU B U " n d a n s o r m a k k a m u o y u n u n h a k k ı d ır ır d i y e d ü ş ü n ü y o r u m . Hayali İhracat vurgununda kamu vicdanını rahatsız eden en büyük çelişki ihracatın patronları, dev holdinglerin sahipleri yargıdışı bırakıl masına karşın, bir kaç göstermelik dava ile kamu'nun yanıltılmaya ça lışılmasıdır. "Yasa Önünde Eşitlik" ilkesini göz ardı etmeye hiç bir gü cün yetkisi olmaması gerekir. Bu nedenle ismi Hayali ihracata karışan şirketlerin tümünün yargı önüne getirilmesinin yasal bir zorunluluk olduğunu anımsatmak iste rim. Okuduğunuz yapıtın içinde yer alan konuların tüm yönleriyle incelen diği savında değiliz. Bir derginin bize ayırdığı sahife adediyle sınırlı kalıp, konular hakkındaki bildiklerimiz açıklanmaya çalışılmıştır. Bunu yapar ken olabildiğince gerçekçi olmağa çalıştım. Zaman zaman kişiselliğe kaçma zorunda kaldığım bölümler ve diğer noksanlar için bağışlanma mı rica ediyor, eleştirel katkılarınızı bekliyorum. Yapıttaki bazı konuların güncel olmasına karşın, çoğunlukla işlenilen bölümler uzun süre ülke gündeminden çıkmayacağa benzemektedir. Bu nedenle ilgi duyanların daha içerikli ve kapsamlı araştırma yapma sına yardımcı olmak amacıyla 480 kaynakça ve açıklamaya gönderme yapılmıştır. Kuşkusuz bunlardan da yararlanılmıştır. Saygılarımla... ,
Kuzguncuk-lst. Temmuz 1939
Talat Turhan
Sırtında bir sürü kamburu olan kişiler bu makama soyunmaya kalkar larsa hassas dengeleri alt üst edebilirler... V. Bölüm Bu bölümde kamu vicdanında ve ülke ekonomisinde derin yaralar açan bir konuya yer verilmiştir: "HAYALİ İHRACATA BİR ÖRNEK..." Seçilen şirket RAM DIŞ TİCARET ŞİRKETİ'dir. ŞİRKETİ'dir. Çünk ü bu şirket 1988 yılının yılının Türkiye ihracat birincisidir. Buna karşın Hayali İhracata bu* D r . H i k m e t Ö z d e m i r ' inin a r a ş t ı r m a s ı , Ç a n k a y a K r i z l e riri , C u m h u r i y e t , 2 3 - 2 9 T e m m u z 1 9 8 9
14
* A B D ' d e y a y ı n l a n a n F o r b e s d e r g i s i D ü n y a n ı n E n Z e n g i n l e r i l i s t e s i n e 1 m i l y a r d o la r l ı k s e r v et et l e K o ç a i l e s i nin ilk kez listeye girdiğini açıklamıştır. (Hürriyet, 20 Temmuz 1989)
15
MİLLİ İSTİHBARAT TEŞKİLATI VE SİVİLLEŞME*
Kısaltılmış adı MİT olan Milli İstihbarat Teşkilatı yasayla düzenlenen bir kurumdur. 1 Bilindiği gibi yasalar kamuya açık bf jgelerdir. Bu genelleme içerisine 644 sayılı MİT yasası da girmektedir. Ancak topluma mal olan bazı kanılar sonucu, MİT ve benzeri örgütler bir giz perdesi ardına saklanılarak, demokratik yönetimlerle bağdaştırıl ması olanaksız tabuların da oluşturulduğu bir gerçektir. Anılan giz perdesini aralamak savında olmaksızın MİT yasasından ya
lendirilmiş daire ve benzeri kurumlar başkanlarıyla MİT müsteşarının çağıra cağı kimse lerden teşek kül eder .'l (EK-2) (EK-2) Katılan kişilerden anlaşılaca ğı üzere bu kuruld a nasyonunun sağlanıldığı söylenilebilir.
istihbaratın
koordi
Demokrasilerde yürütmenin hiç bir eylemi parlamenter denetim me kanizmasının dışında tutulamaz. Teorideki bu kuralın uygulamada bü yük ölçüde zaman zaman göz ardı edildiği de bir gerçektir. Bu arada, özellikle MİT'na yöneltilen ve üzerinde önemle durulup açıklığa ka vuşturulması gereken suçlamalar, gizlilik ve ulusal güvenlik perdeleri nin ardına sığınılarak geçiştirilmekte ve örgütün "devlet üzerinde dev let" olma konumu sürdürülmektedir. Bu niteliğiyle MİT'nin bağlı bulunduğu Başbakanlığı bile aşıp, demokrasidışı girişimlere olanak sağladığı da bilinen tarihi bir gerçektir. Nitekim, 27 Mayıs 1960 hareketi, 12 Mart 1971 muhtıralı askeri darbe si ve 12 Eylül 1980 askeri darbesini Milli istihbarat Teşkilatı emrinde b u l u n d u ğ u B a ş b a k a n l a r a h a b e r v e rm rm e m i ş l e r d i r .5 Demokrasinin kesintiye uğramasında en önde gelen etkenlerden biri olan örgütü n bu tarihsel suçu bir daha işlemesini önlem enin önlemleri nin alınması demokrasinin yaşatılmasının önkoşulu olduğunu vurgu layarak belirtmek isterim. Dünyadaki en kuraldışı istihbarat örgütlerinden biri olan ClA'nın za man zaman parlamenter denetim altına alınmasına gerek görülmüştür, inceleme sonucu suçlu bulunan örgüt üzerinde düzenlemelerin yapıl dığı da bilinen gerçekler arasındadır Bu durumda, Askeri Darbeleri önlemenin önkoşulunun devlet içindeki tüm kur umları demo krati k ve. parlamen ter den etim altına almak ol duğunu kesinlikle söyleyebiliriz. Kuşkusuz parlamentoların da bu de netimi yapabilecek nitelikte oluşması da yaşamsal önemde düşünül melidir. Bu özlemlerin gerçekleşmesinin, bir anlamda MİT'nin sivilleşmesi'ne b a ğ l ı b u l u n d u ğ u n u g e ç e n y ı l a ç ı k l a m ı ş t ı m7 Konuya ilişkin görüşlerimi yineliyorum: "Şa hap Balcıoğlu: "...MİT mi iktidar kavgasın da yan tutuy or, yoks a kavga eden subaylardan bir bölümü mü MİT'İ araç olarak ku lla nıyor?..." 4 a.g.e. Madde 8 MİKK şeması (EK-2 (EK-2))
5 N o k t a , 5 T e m m u z 1 9 8 7 s a y ı 2 6 , S ü l e y m a n D e m l r e l . " M İ T S i v i l l e ş m e l idid i r . " 6 Les Comlots de la CIA - Manipulatio ns et Assasinats - David Antonel, Alain Jaub ert, Lucien Kovalson 7 » B o m b a D a v a s ı n d a T a l a t T u r h a n ' ı n s a v u n m a s ı - 2 . k i t a p i şk şk e n c e - A l t ı n c ı b ö l ü m , s . 3 8 1 - 4 1 6 , 1 . b a s k ı , Temmuz-1986
18
Talat Turhan - MİT konusundaki sorunuza gelince: Tüm ülkelerin is tihbarata gereksinimi vardır. MİT de bu amaçla kurulmuş örgütlerden biridir. Yasa sınırları içinde kaldığı sürece devlet yönetimi açısından yaşamsal işlevi bulunmaktadır. Ancak o örgütün yasa sınırları dışına taştığı, gerek Parlamentoda gerekse basında sık sık eleştirildi. Ayrıca, Dışişleri eski Bakanlarından İhsan Sabri Çağlayangil MİT ile CIA ilişki sinden söz etti. Tüm haberalme örgütlerinin kendilerini düzenin ve ya saların üstünde gördüğü ve bu anlayış sonucu denetim dışında kalıp ülkelerini güç duruma soktuğu da bir gerçektir. Bu konuda en sabıkalı örgütse ClA'dır. Buna karşın Amerika'da o konuda demokratik meka nizma zaman zaman işlemiştir. CIA hakkında araştırma komisyonları kurulmuş, ordan gelen raporlara göre CIA yeni baştan düzenlenmiştir. Yani en sabıkalı örgüt olan CIA bile demokratik denetim içine, zaman zaman da olsa alınabilmiştir. B una karşın, t üm eleştirilere ra ğmen MİT'in demokratik denetim altına alındığı görülmemiştir. Demirel bazı g a z e t e 8 ve dergilerle yaptığı söyleşide "Türkiye'de ne 27 Mayıs'da, ne 12 Mart'da, ne 12 Eylül'de bizim istihbarat teşkilatı bir darbe ve müda hale olacağına dair bir bilgi vermemiştir. Devletin işlemesi lazımsa bu fonksi yonun da görülm esi lâzımdır" derken , bir anla mda, Baş bakan olarak emrinde bulunması gereken kuruluşa yani MİT'e hakim olama dığını itiraf etmektedir. Aynı kişi bu konudaki gafını anlamış olacak ki, bir gazeteye yaptığı açıklamada "Sivil Cuntacılar hakkında MİT'den bilgi aldığını" fakat MİT'nin "Türk Silahlı Kuvvetleri içine girmemesi ne deniyle asker arasındaki cunta faaliyetlerine sızamadık" diye gerçek lerle bağdaşmayan bir tevile sapmak gereğini hissetmiştir.9 Bir gün devlet arşivlerindeki belgeler açıklanırsa, bu konudaki gerçeklerin Dem i r e l'l' i n s ö y l e d i k le le r i d o ğ r u l t u d a o l m a d ı ğ ı g ö r ü l e c e k t i r .10 Özetle, bir açıklık rejimi olarak demokraside hiçbir kurum denetimdışında kalmaması gerekirken, uygulamada başbakanlar bile MİT'İ tam olarak kontrol altına alamamışlardır. Yani, MİT'nin yasadışı faa liyetleri demokratik denetim mekanizması dışında tutulduğu için, de mokratik hükümetler darbelerden bile habersiz bırakılmaktadır. Bu ne den böyle oluyor? MİT'nin yönetim kadrolarında asker kökenli olanlar çoğunlukta, siyil_ olanlar azınlıktadır. azınlıktadır. MİT başkanları genellikle genera llerden s eçilmek tedir. MİT'nin idari ve teknik hizmetlerinde de görevli personel genel likle «kompartıman usulü» çalışmakta, örgütün tümü üzerinde etkili olabilecek bir işlevleri bulunm amaktad ır. Asker kişilerin egem en oldu8 Güneş, 22 Mart 1986 9 Tercüman, 21 Mart 1986 10 Muhsin Batur, Demirel'i bu konuda yadsımaktadır. Tercüman. 21 Mart 1936
u
t
19
ğu bir istihbarat örgütü, özellikle az gelişmiş ülkelerde, silahlı kuvvetleri nin gücünü ve onun iktidar üzerindeki etkinliğini en iyi değerlendirecek durumda bulunduğundan, iktidarları yeteri kadar haberle «idare eder ken», asıl istihbaratı Silahlı Kuvvetler'e aktarırlar. Bu arada Silahlı Kuvvet ler içinde gruplaşmalar olduğunu saptadığı zaman da, örgüt ya ikiye bö lünmekte, ya da güçlü gruba istihbarat vermeyi yeğlemektedir. Bu oluşumun sakıncalarını önlemenin yolu, istihbarat toplama görevini değişik kuruluşlara vermek ve bunların kontrolünü koordine edecek güçte bir örgüte işlerlik kazandırmaktır. 12 Mart öncesinde MİT başında bulunan kişiyle (Fuat Doğu) 12 Mart'dan sonraki Başkanın (Nurettin Er sin) Sunay - Tağmaç'la simgelenen tutucu kanada hizmet verdiği bilinen bir gerçektir. O halde MİT'nın, kuruluşuyla amaçlanan gerçek görevini tam olarak yerine getirebilmesi için önkoşul, örgütün sivilleştirilmesidir. Bunun için de sivil istihbaratçıların yetiştirilmesi gerekmektedir. Oysa bu gün için istihbaratçı yetiştiren en önemli kaynak Türk Silahlı Kuvvetleri'dir. Ama sözü edilen sivilleri Amerika'da yetiştirirseniz, CIA - MİT ilişkisi ni daha da arttırmak sakıncasıyla karşılaşılabilir. 12 Mart döneminde Türün'ün Zihni Paşa İşkence Köşkü'nde görevli MİT elemanlarından Eyüp Özalkuş (Halen THY Sivil Savunma Teşkila tında çalışıyor) askerlikten ayrılma olup Amerika'da eğitilmiş bir kişiydi. Hiram Abas dededen mason olan bir aileden gelmekteydi. Amerika'da özel eğitimden geçirilmişti. Adı bile masonikti. Mehmet Eymür'ün babası MİT örgütü içinde «Baba Mazhar» olarak anılan bir masondu. Kendisi Amerika'da eğitilmişti. Masonik ilkelere tamamen karşıt olan bir işkencehanede bu kişilerin ne işi vardı? Onlar tamamen Faik Türün hiyerarşisi içinde yasadışı bir tertibe girmişlerdi. Faik Türün'ün bir mason olan Sü leyman Demirel'le ilişkisini bilmeyen kalmadı. Bugün Süleyman Demirel «12 Martın rövanşını iki sene sonra aldık: Gürler Cumhurbaşkanı olama d ı » d e m e k t e d i r . 11 Gürler'in Cumhurbaşkanlığını önlemek için düzenlenen tertipler Türün'ün kontrolundakl Zihni Paşa İşkence Köşkü'nde tezgah landı. Bu tertipler sonucu «Bomba Davası» denen senaryo hazırlandı. Böylece Gürler, 12 Mart'ın rövanşını alınmak üzere «Cunta başı» olarak ilan edildi. Bu amaçla alınan ama mahkeme önüne getirilemeyen, dolayı sıyla hukuki bir değerlendirme ve incelemeye tâbi tutulamayan el yazısı ifadeler Tercüman gazetesinde Nazlı Ilıcak tarafından «12 Mart Cuntala rı» diye yayınlandı. Biraz önce adlarını verdiğim işkenceci MİT elemanları uzun süre önemli görevlerde bulunmaya devam ettiler. Hâlen de içlerinde görevini sürdü renler var. Bu karmaşık olayların içyüzü aydınla nmad an gerçekl er ortaya
çıkamaz ve Türkiye'de demokrasiye tam anlamıyla işlerlik kazandırılamaz. Ayrıca Türün'ün işkencecilerinden söz ederken, Türün - Demirel ilişkisini tüm boyutlarıyla saptamadan da sağlıklı değer yargıları oluşturulamaz. ilk kez tarafımızdan öne sürüldüğünü sandığımız «MİT'nın sivilleştirilmesi» güncelleşmiş bulunmaktadır. İktidar, göbek bağlarıyla dünya finans kuruluşları ve onların sahipleri olan devletlere «Serbest piyasa ekonomisi» yutturmacasıyla bağlan makta ve ülkenin tüm kaynakları yanında, ucuz iş gücünü emperyalist lere peşkeş çekerken aşırı bağımlılık bataklığında çırpınmaktadır. Prens Sabahattin'lerden bu yana özlenen bu ekonomik politikayı uygu lamaya koyanlar, bu yöndeki düzenleme girişimlerini sürdürmekte ve bunları reform ve hattâ devrim diye halka yutturmakta, Atatürk diye diye onun «Devletçilik» ilkesi ve «Tam Bağımsızlık» şiarı tahrip edilmektedir. Bu anlayış sonucu ülke ekonomisi IMF boys'larının kontrolüne terkedil miş bulunmaktadır... Böyle bir iktidarın demokratikleşme ve sivilleşme anlayışına uygun he deflerinden biri de «MİT'nın sivilleştirllmesi»dir. Kuşkusuz bu sivilleşme bizim anlayışımızın tam karşıtı olup ancak ikti darın politikasına hizmet etme amacına yöneliktir. Yapıtımda da belirttiğim gibi «CIA - MİT ilişkisini» daha da artırmak tehli kesini içermektedir. Somuta indirgersek: Bugünkü iktidarın, MİT müsteşarı olan generali, örgüt başından alıp onun yerine, bugün için ikinci konumda bulunan Hi ram Abas'ı atamakla sivilleşmede bir önemli adım daha atmak umudun da olduğuna ilişkin savlar öne sürülmektedir. Bazı çevreler, Başbakan'ın Suriye gezisine MİT müsteşar yardımcısı Hi ram Abas'ı götürmesini ve bu olayın basına aktarılmasını, bu niyetin dışa vurulan bir yansıması olarak değerlendirdiler. 1 2 C I A - M İTİT i l i ş k i s i ha ha k k ı n d a 8 E y l ü t 1 9 6 4 g ü n ü G E N Ç K E M A L İ S TL TL E R O R D U S U d a v a s ı n e d e n i y l e G e n e l k u r m a y A s k e r i M a h k e m e s i n d e v e B O M B A D A V A SI SI n e d e n i y l e 1 9 7 3 v e 1 9 7 5 y ı l l a r ı n d a y a p t ı ğ ı m a ç ı k l a m a l a r d a h a s o n r a y e t k i l i k i ş i l e r c e d o ğ r u l a n m ı ş v e b u h u s u s b a s ı n v e y a y ı n o r g a n l a r ı n d a y a n s ı m ı ş t ı r.r. B a k ı n ız : a ) « Ç a ğ l a y a n g i l , 1 2 M a r t ' ı a ç ı k lılı y o r , 1 2 M a r t ' t a b ü y ü k ö l ç ü d e C I A v a r d ı r»r» Ç a ğ l a y a n g i l ' i n İ s m a i l C e m i l e y a p t ı ğ ı söyleşi, Politika, 9 Mart 1976 - 21 Mart 1 976 b ) « K i me me K a r ş ı , K i m Y a p t ı , İ l h a n S e l ç u k »,», C u m h u r i y e t , 1 9 M a r t 1 9 7 6 c ) « KiKi m K i m i D o ğ r u l u y o r , U ğ u r M u m c u » , C u m h u r i y e t , 2 6 M a r t 1 9 7 6 d ) « B ir P u l s u z D i l e k ç e , U ğ u r M u m c u » , s . 1 9 5 - 1 9 8 « K i m K i m i D o ğ r u l u y o r » e) «Bıçağın Sırtındaki Türkiye -CIA, MİT ve Kontr Gerilla- Süleyman Genç» Vatan, 13 Kasım 1977, 14 Ş ubat 1978, ve aynı adı taşıyan yapıt f) «12 Mart -CIA - MİT İlişkileri, Orsan Öymen» Milliyet, 23 Mart 1976
11 Tercüman, 21 Mart 1986
21 20
Hiram Abas'ın biyografisini yakından bilenler olayı değişik boyutlarda yorumlamaktadırlar... Ancak bu kişinin, 12 Mart sonrası «Faik Türün Dükalığı»nca 13 kurulan ve işletilen, kendilerini «KONTR GERİLLA ÖRGÜ TÜ» olarak tanımlayan, teknik sorgulama yöntemleriyle -İŞKENCEYLEtertipler düzenleyen Erenköy Zihni Paşa Köşkü'ndeki^MİT görevlisi ol duğuna ilişkin savlar, bugüne kadar yadsınmış değildir. B u n u n y a n ı n d a , M İ T ' n d e n e m e k l i o l a n 1 4 Hiram Abas'ın bir iş adamının kişisel koruma görevini -body guard- üstlendikten sonra, 1 5 bu iktidar dö neminde tekrar örgüte alındığı savları da öne sürülmektedir. Kuşkusuz bizim «MİT'nın sivilleştirilmesi» önerimiz, bir sivil kişinin MİT müsteşarlığına atanmasıyla gerçekleşmeyecek kadar geniş boyutlu, kapsamlı ve uzun süreçlidir. İktidar ve onun bağlı olduğu güçlere hizmeti amaçlayan yapay girişimler halkımıza sivilleşme ve demokratikleşme diye yutturulamaz.
- Hayali ihracat olaylarıyla devleti soyanların vurgunları yanlarına kâr kalmakta, soygundan büyük pay alan büyükler, paravan isimlerin ardına sığınarak günlerini gün etmektedir. örnekler çoğaltılabilir. Gerçek sivilleşme ve demokratikleşme tüm devlet kurumlarının parla mentonun denetimi altına alındığı, sektörler arası dengelerin kurulduğu, sosyal adaletin sağlandığı, iç ve dış sömürünün önlendiği bir düzenle ger çekleştirilebilir. Oysaki emperyalizme bağımlı hale getirilen ülkelerde politik yelpazenin sağında tahterevalli oynatılması, halka demokrasi diye yutturulmaktadır günümüzde... 7EylüM987
Ülkemizde: - Looc hea d rüşvet olayı esrarını esrarını korumaktadı r. - Önem li makam larda bul unan kişiler hakkında öne sürelen yolsuzl uk savlarını açıklığa çıkarma girişimlerinin önü tıkanmıştır. - Kocatepe Gemisi'nin batırılması olayı yargı önüne getirilememiştir. - G ü n e y D o ğ u A n a d o l u ' d a c e r e y a n e d e n o l a y l a rırı n g ü n ü m ü z d e k i b o y u t lara ulaşmasındaki sorumlulukların ortaya çıkarılması iktidar partisince önlenmiştir. Sekiz yıllık sıkıyönetimden sonra bugün «istihbarat noksanlığından söz edilmektedir. Oysa «Meclis araştırılması» yapılabilseydi bu konuda var sa, eksiklikler ve sorumlular saptanabilecekti. - MİT'nın Askeri Darbeler önces i soruml uluğ unu araştırm ağa uzun za man hiç bir iktidarın gücünün yetmeyeceği kanısındayım. - Holding patronlarının ismi karışan büyük yolsuzluklar gözardı edil mekte, yanlışlıkla yargı eline düşenlerin davaları örtbas edilmektedir. Da ha dün hakkında yurt dışına çıkış yasağı bulunan bir büyük iş adamı, bu gün özel kesimin AT ile ilişkilerini düzenlemek için yurt dışına mekik do kumaktadır. 1 3 G ü n e ş , 1 2 M a r t 1 9 8 6 S a d i K o ç a ş : « T ü r ü n , s ö z d i n l e m e y e n d u k a l ık t ı » * Bakınız: "Ziverbey Köşkü, ilhan Selçuk" 14 644 sayılı MİT yasası Madde 22: «Başarılı hizmet ifa edip MİT'te ilişiği kesilenlere de takdir ed ilecek mik tarlar üzerinde tazminat verilebilir.» 1 5 Ç o k « n a r i n» n» o l d u ğ u s ö y l e n i l e n v e h e r z a m a n ö n p l a n d a g ö r ü n e n b u İ ş a d a m ı n ı n b u g ü n l e r d e b a n k a l a r a o l a n 8 0 0 m i l y o n l i r a l ı k b o r c u n e d e n i y l e ö d e m e g ü ç l üğ ü i ç i n e d ü ş t ü ğ ü b a s ı n a y a n s ı d ı .
22
23
YİNE MİLLİ İSTİHBARAT TEŞKİLATI...*
1960 -1962 yılları arasında Milli Savunma Bakanlığı Özel Kalem Müdür lüğüne vekâlet ettim. 1 1961 yılı başlarında dönemin Milli Emniyet Hizmet leri Başkanı Tümgeneral Naci Aşkun ziyaretime geldi. Sohbet ederken çok yalnız olduğunu, bu nedenle bana gereksinimi bulunduğunu eğer ka bul edersem bir süre Ankara'da çalıştırdıktan sonra, İstanbul Bölgesi Daire Başkanlığı'na atayacağını söyledi ve fikrimi sordu. Güç bir durum da kalmıştım. Çünkü 1958-1960 yılları arasında Dörtyol ve İskenderun 'da birlikte çalışmıştık ve beni m komut anım olm uştu . -O, Kurma y Albay, ben Kurmay Binbaşı- Aramızdaki bağ kısa dönemde hiyerarşik ölçüler dışına çıkmışta çıkmışta Benzeri ço k ender bulunan bir çalışma azmi , engin bir genel kültürü vardı. Çok uzun yıllar istihbarat işlerinde çalıştığı için tem kinli, dikkatli, irdeleyeci bir kişiliği vardı. Adı Demokrat Parti dönemindeki dokuz subay olayına katıldığı için de epeyce çekmişti. Devrim'e inanıyor du, fakat çekingendi. Bana sonsuz güveni vardı. Sırdaş olmuştuk. Mesai dışı iki arkadaş gibi saatlerce her konuda tartışırdık. Bu durumda tekli fine nasıl hayır diyebilirdim? Zaman kazanmak için, «Teşkilâtı» bana tanıtır mısınız dedim, kabul etti. Günlerce o dönemde Evkaf Apartımanı'ndaki odasında İstihbarat ve ör gütleri hakkında fikir alış verişinde bulunduk ve Milli Emniyetin dağınık bi nalarda bulun an tesislerini Etlik'ten Florya'ya kadar dolaştık. Bütün ça basıyla beni bu hizmete ısındırmaya çalışıyordu... Bu aşamadan sonra önerisini yineledi. Bu kez de Bakan'ın izni olmadan görevimden ayrılma mın uygun olmayacağını mazeretinin ardına sığındım. Naci Aşkun karar lıydı. Benim haberim ol mad an bu izn| almış ve MİT'na ata nma m için Ba kanlıktan istekte -inha- bulunmuştu.** Bu kez Bakan'a -Muzaffer Alankuş- görevden ayrılmak istemediğimi söyledim. Aşkun bana gücenmişti; ama dostluğumuz sürüyordu. Bu durumu bilen subaylar, Milli Emniyet'e atanmalarına yardımcı olmam için sürekli istekte bulunuyorlardı. Bazan * S O R U N B i r l i k t e S o s y a l i s t D e r g i , T e m m u z ' 8 8 t a r i h l i s a y ı s ı n d a y a y ı n l a n m ı ş t ı r.r. ** Bu belgenin sicil dosyamda ve MİT arşivlerinde bulunması lâzım. 1 MSB Kara Emir Subayı kadrosunda İdim.
24
örgüte girmesine yardımcı oldum. Fakat onların hiç birine fatura uzat mayacağım için, bugün bile atanmalarının iç yüzünü bilmezler... Herkesin içeri girmek için kuyruğa girdiği* bir kuruluşun en üst düzeyde ki görevini neden kabul etmemiştim? Öncelikle gördüklerim beni tatmin etmemişti. Örg üt Aşkun'un elinde sürekli kalamazdı. Her ne kadar O, ya sa hudutları içinde kalmak için kesin inanç sahibi bir kişi idiyse de, MİT yapısı itibariyle Müsteşarın eğilimleri doğrultusunda hızla görev alanı dışına kaydırılabilirdi. Örgüt içindeki kişilerin bir çoğunun istihbaratçılık megalomanisi i ç i n d e o l d u ğ u n u g ö r m e m d e m i d e m i b u l a n d ı r m ı ş t ı . Z a manla çok isabetli karar verdiğimi anladım... Ankara'da 27 Mayıs sonrası siyasal kargaşası içinde ve olaylar çığırın dan çıktığı, herkesin bir şeyler beklediği bir günde -18 Şubat 1962 - Naci Aşkun gene ziyaretime geldi. Benimle görüş alış verişi yapmak niye tinde olduğunu anladım ve arka odaya aldım. Koridorda dolaşarak ko nuşmamızı yeğledi. Onun gibi deneyimli bir istihbaratçı bunu nasıl yap mıştı. Bugün dahi anlamış değilim... Bana göre sorun yoktu. MSB' lığın dan KKK'lığının koridoruna geçtik, O benim koluma girdi. Koridorda U çi zerek tam bir saat mevcut durumu tartıştık. İki asker gibi değil, iki dost gibi önerilerimi söyledim ve ayrıldık. Ama tüm Kara Kuvvetleri Komutan lığı Karargâhı subayları dehşet içinde idiler. Herkesin kara kara geleceğini düşündüğü bir dönemde sivil elbiseli bir tümgeneral, resmi elbiseli bir yarbayla kolkola birşeyler tartışıyor. Acaba ne konuşuluyor? Kapılar açı lıp kapanıyor, dikkatli, çekingen ve kaçamak bakışları fiskos'lar izliyor du... Ayrıldık... 22 Şubat patladı; ben Bakanlıkta makam odasındaydım. Oda meraklı subaylarla dolup taşıyor. Saat 22.00 sıraları Aşkun'dan bir telefon: »Memleket batıyor kurtar!» diye... İki arkadaş gibi ama sertçe konuşma lar... Örneğin ben yanıt veriyorum: «S/z en önemli ve bulamaçla kurul muş bir örgütün başısınız ve omuzu çaprazlı yarbaysınız** Ben ise kad romda iki sivil memur iki sekreter olan yarbayım çare bulmak size düşer.» Aşkun yanıt veriyor. Odamda bulunan en az onbeş subayın ta nık olduğu bu konuşma en az on dakika sürüyor... Burada keselim; bu anı bir romana dönüşebilir. Okuyucuya bir mesaj vermek istiyorum. Aslında bir subay -kurmay su bay- geniş kapsamlı istihbarat eğitiminden geçer. Bir de bu tür rastlantı lar istihbarat ve istihbarat örgütleri üzerine sürekli eğilmeme neden oldu. * O dönemde Slh. K.'ler ile Miiti Emniyet Hizmetleri görevlileri arasında ikincilerin lehine çok az olanak farkı vardı. ** Tümgeneral yerine.kulianıyorum.
25
Naci Aşkun'la görüştükten biraz sonra da -18 Şubat- Milli Emniyette gö revli bir arkad aşım -Kurmay Yarbay- bana geldi. Görevli olarak Telaviv'e gideceklerini, ama ortalık karıştığından gidip, gitmemek için benim fikrime gereksinimi olduğunu söyledi. Gitmesinde hiç bir sakınca olmadığını söyledim ve başka kimler var diye sordum. Ekipteki diğer iki kişi Kurmay Albay Fuat Doğu 2 , Kurmay Albay Hayrettin Hanağasr. Bu ekibin serüvenini de burada bırakalım... Benim için önemli olan sonuçtu... Milli Emniyet ile MOSSAD ilişkisini saptamıştım. Yıl 1962... 22 Şubat'tan sonra Naci Aşkun dönemin Gn.Kur.Bşk. Cevdet Sunay'la Silâhlı Kuvvetler - Milli Emniyet ilişkisi konusunda ilke anlaşmazlığına düşerler. Hattâ Aşkun bir ara öyle ise: «Sizi de takibe alırım.» gibi sözler sarfeder ve örgütüne döndüğünde bu olayı ağır bir üslupla -kendisinden beklenmeyen ölçüde- kaleme alır yayınlar, açık kart oynamaktadır. Teşkilât birimlerinden öneriler ister Gelibolu 'ya Kolord u Komutanlığı'na sus payı olarak atanır. Onurlu olduğu için gitmez. Emekliye ayrılır ve İstanbul'a yerleşir. MİT'in komplosuyla oluşturulan «Genç Kemalistler Davası»nda yargıla n a r a k 5 Mamak Cezaevi deneyinden geçtikten sonra emekli olup ben de İstanbul'a yerleştim. Haftada bir gün evlerde ya da Park Oteli'nin Pastahane'sinde dört kişi b u l u ş u y o r d u k . N a c i A ş k u n , N e c i p S a n 6 , Faruk Ateşdağlı 7 ve Ben... Emekli dedikodusu yapmazdık. Daha çdk Yurt ve Dünya sorunlarının bu gününü ve yarınını tartışırdık. Hepsinin önemli deneyimleri vardı, dış gö revlerde bulunmanın birikimlerini iyi değerlendirmişlerdi. Birbirimizden çok şey öğreniyorduk. Ama şu anda Aşkun'un dönemindeki «CIA - MİT ilişkisine dair» kendini suçlayıcı özeleştirisini yaparken gösterdiği heye canı, hâlâ tüyleri m diken dike n olarak anım sıyoru m. Bu arada kendinden sonra gelen kişinin yaptıklarından bile sorumluluk duyuyor kahroluyor. N a m u s l u b i r . y ö n e t i m i n g e l m e s i n i v e k e n d i s i n d e n h e s a p s o r m a s ı n ı i ss* Daha sonra Orgeneral oldu ve emekli old u. -ismi bende saklı2 1 2 M a r t d ö n e m i n i n M İ T B a ş k a n ı - K o r g e n e r a l - S u n a y ve T a ğ m a ç ' a y a k ı n l ı ğ ıyıy l a b i l i n e n k i ş i . ö r g ü t ü g e r e k i ç t e v e g e r e k s e d ı ş i l i ş k i lele r i n d e y a s a d ı ş ı k u l l a n d ı ğ ı i d d i a e d i l i y o r , d a h a s o n r a L i z b o n ' a B ü y ü k E l ç i o l d u . 3 B e n i m a k r a b a m o l u r , d a h a s o n r a C H P m i l l et et v e k i l l i ğ i v e G ü m r ü k M u h a f a z a G e n e l M ü d ü r l ü ğ ü y a p t ı . 4 B u ö n e r e l e r i b a n a d a o k u t t u r m u ş t u r . F l o r y a 'd'd a k i e v i n d e . . . Y . N . : - A ş k u n ö l ü m ü n d e n s o n r a y a y ı n l a n m a k ü z e r e a n ı y a z m ı ş t ı r . O n u n h a y a t t ak i d e ğ e r l i v a r i s l er er i v a s i y e t i ni yerine getirmek zorundadırlar. - Aşkun'la ölünceye kadar dost kaldık. Son günlerde Hakkı Suman adlı bir eski MlTç i iie Ziverbey İşkence k ö ş k ü i d a r e c i s i M e m d u h Ü n l ü t ü r k b u i l i ş k i y i g ö l g e l e m e k i s t e m i ş l e r s e d e , s on u ç a l a m a m ı ş l a r d ı r.r. 5 B i r a r a T u ğ g e n e r a l F a i k T ü r ü n M a h k e m e B a ş k a n l ı ğ ı mı y a p t ı . 6 K u r m a y A l b a y ( E ) , İ s t i h b a r a t ç ı,ı, A s . M ü z e M ü d ü r ü , E m n i y e t G e n e l M ü d ü r ü , B a ş b a k a n l ı k M ü s t e ş a r ı . 7 K u r m a y A l b a y ( E ) , İ s t i h b a r a t ç ı , H a r p A k a d e m i l e r i ö ğ r e t m e n i , 2 7 M a y ı s ' ın s a y g ı n i s i m l e r i n d e n .
26
tiyordu.
Burada da CIA - MİT ilişkisini birinci elden saptamıştım. Türk halkının ulusal bilinç ve onuru açısından konunun önemini algılamıştım. İkinci kez de MİT komplosuyla bir ay işkence görüp Bomba Davası'nöa iki yıl Selimiye'de hapis yattıktan sonra istihbarat örgütlerinin üzerine daha da eğilmeyi görev saydım. Gerek 1964 ve gerekse 1975 yılında yaptığım sa vunmalarda ve mahkemelerde, bu örgütü amaçlan dışında kullananları sert bir üslupta suçladım. Amacım örgütü yıpratmak değil, O'na yararlı olmaktı... Bunu yaparken kendimi de riske ettiğimin bilincindeydim... Gerçekte istihbarat akla, sezişe, ilme dayanan edilgen bir çabadır. Ama cı karar makamlarına doğruları bulmada yardımcı olmaktır. Oysa ki 12 Mart'tan bu yana istihbarat ^örgütlerini -MİT dışındakilerini de- her türlü, şantaj, komplo, provakasyon, sahte ve gerçek operasyon da kullanmak ve teknik sorgulama adı altında işkence y a p m a l a r ı m o d a oldu . Bunun tem el nede ni kurulan dış ilişkiler ilişkiler ve bu amaçl a dışarda ye tiştirilmiş kişilerin oradaki örnekleri ülkemizde uyarlamaya kalkmaları ol du. Amerikalıların adı üzerinde «dirty action» dedikleri modelin ülke mizde sadık savunucuları çıktı. Bunlar istihbaratı «aktif operasyon» anla mında anlıyorlar ve örgütü bu yönde,kullanmak istiyorlardı. Eğer şu son «MİT Raporu» olayı çıkmasaydı başını Hiram Abas ve Mehmet Eymür'ün çektiği M aso n biraderler ve yandaşlarının m arifetleri İtalyan P-2 P-2 Ma son Locası üstatlarında n Gelli'nin sonu na benzeyebil irdi. Ucuz kurtul duklarına şükretsinler... Adamı öyle ileri geri, yalan yanlış konuşturmaz; lar. Hem eski örgütü, hem onların işkencelerinden geçen insanlar, Men dakka dukka.. dukka.. «Devlete hizmet ettim derken» insanlara «Görevleri ni sürdürmeleri devlet açısından sakınca yaratacak» diye Emekli San dığının yolunu gösterirler... «Ben işkenceci değilim» diyen Hiram Abas'ı ben Zihni paşa işkence köşkünde gördüğümü ve bu konuda yasal başvurularda bulunduğumu açıklamak isterim. Ayrıca yıllardır basında bu doğrultuda suçlanan bir kişinin o günlerde ne açıklama, ne tekzip, ne de yargı yoluna başvurmamış olması bugünkü yadsımasını değersiz kı lar. Gerçekte biz, yaralı kuşa kurşun atmayız, ama Hiram Abas'ların, Mehmet Eymür'lerin şahin oldukları dönemde de konuştuğumuz için bu gün bu hakkı kendimizde buluyoruz... Eğer 1960'lı yıllarda Milli Emniyette lütfedip görev kabul etseydim. Bu adamlar emrimde «sokak ajanlığı» ya pacaklardı. Ama gün geldi «devlete hizmet ediyoruz» paravanası ardına sığınan görevlilerin çevirmedikleri dolap kalmadı... Bu konuda ayrıntılı * P-2 Mason Locası lideri Licio Gelli, darbe girişimine hazırlık olmak üzere terör olaylarını örgütlemekten yar g ı l a n ı y o r.r. ( M i l l i y e t , 1 2 N i s a n 1 9 8 8 ) . " B u k i ş i l e r i n b a ğ l ı b u l u n d u ğ u M a s o n L o c a s ı ' n ı n b u k a d a r işiş k e n c e s a v ı k a rş rş ı s ı n d a t a v ı r a l m a m a s ı M a s o n l u ğ a işkencecilik gölgesi düşürmez mi?
27
eleştiri hakkımızı saklı tutarak «yaptığı işten tiksindiğini söyleyenlerin ay nı yolu izleyeceklere örnek olmasını dileriz. (Bu konuda bakınız:) 1 Mayıs 1977 gün ü halâ giz perdesi arala nmaya n bir toplum sal prova kasyon ve katliam tezgâhlanmıştı. Bu olayın da etkisiyle yazdığım bir dizi yazı -1977- içinde ara başlık halinde «Orta Doğu'da Şeytan Üçgenle rinden s ö z e t m i ş t i m . 1 8 Rastlantıya bakınız ki aradan onbir yıl geçtikten sonra benim yazdıklarımı hemen hemen aynı başlıkla 2000'e Doğru somutlaştırdı ve bu olgu içinde Hiram Abas'ın işlevini açıkladı.19 Gene aynı dergi aynı konuyu Hiram Abas'ın Siyonist bir yaklaşım içinde kahraman Filistin halkının Ulusal Kurtu luş Savaşın a karşı tavır aldığını belg eleri yle açıkladı. Üçgenl er zam an içinde yer değiştirmiş tir ama, yeni düzenle melerle ABD bölge halklarına tuzaklar kurarak, çıkarlarının bekçiliğini yaptırmaktadır. Şimdi anılan yazıyı aynen aşağı çıkarıyorum. 20 Haziran 1988
ORTADOĞU'DA ŞEYTAN ÜÇGENLERİ * 7 GÜN DERGİSİ: 15 Haziran 1977 Talat Turhan
A
-
Geçmişin
Mirası
ve
Düzen
Değişikliği
Ulusal Kurtuluş Savaşı'mız anti-emperyalist, anti-kapitalist ğımsızlık ilkelerini şiar edinerek başarıya ulaşmıştı.
ve
tam
ba
Dünyanın ilk Kurtuluş Savaşı'm veren Türkiye, o dönemde kendisi gibi emperyalizm, kapitalizmve bağımlılık tuzağı içine düşür ülerek , sömü rü len mazlum ülkelere örnek olmuştu... Atatürk'ten sonraki iktidarlar, O'nun ilkelerine her geçen gün sırt çevire rek, kendi çıkarlarını emperyalizmce b ü t ü n l e ş m e d e g ö r d ü k l e r i i ç i n , y e n i d e n emperyalizmin ve kapitalizmin ağına girmekte bir sakınca görmedi ler. Bu nedenle de, ödün yarışı içinde kanla kazanılmış «tam bağımsızlıkMmm da«bağımlılık»a dönüştürdüler...
8 A Y D I N L I K , 8 A ğ u s t o s 1 9 7 8 - C IAIA o k u l l a r ı n d a 4 y ı l e ğ i t i l e n k o n t r g e r i l l a ş e f i - i s t a n b u l ' d a b ü t ü n p r o v a k a s y o n v e tertiplerin ardındaki beyin: M. HİRAM ABAS. 2.THKP-C sanıklarından Lale Sönmez (Arıkdal) «Hiram Abas'ı Erenköy'deki işkence evinde gördüm» «Hiram
A b a s , b e n d e i n s a n l a r a i ş k e n c e y a p m a k ö z e l b i r u ğ r aş h a l i n e g e l d i d i y o r d u . » 9 AYDINLIK, 24 Ağustos 1978 - «istanbul kontrgerillasında işkence, provakasyon ve istihbarat yöneten «BEŞ Lİ ÇETE»den Mehmet Eymür -Eymür MİT içindeki MC yanlısı cuntadan» 10 Talat Turhan, BOMBA DAVASI, 'Savunma', 2 (işkence) s.381 - 416 (H.Abas ve M.Eymür'den ismen söz ediliyor.) . 11 İKİBİN'E DOĞRU DOĞRU - MİT Müsteşar Müsteşar Adayı -Mister Komplo- Hiram Abas. (2-8 Ağustos 1987, sayı: 31) - Ma
sonlar MİT'in kilit yerlerinde - ilhami Soysal. 12 SORUN, BİRLİKTE KİTAP DİZİSİ, 1 Ekim'87, Talat Turhan, «Milli İstihbarat Teşkilâtı ve Sivilleşme» (H. Abas ve M.Eymür'den ismen sözediliyor.) RAPORUNDA DA ÖZAL PARMAĞI», PARMAĞI», GİZLİ KIRIKKALE KIRIKKALE 13 İKİBİN'E DOĞRU, 21 -2 7 Şubat 19 88, Sayı: 9. «MİT RAPORUN TOPLANTISI 14 İKİBİN'E DOĞRU, 10 Nisan 1988, Sayı: 16. Mahir Kaynak, «Bir daha MlTci olmam.» 15 Sabah Gazetesi, 8-11 Haziran 1988, «Hiram Abas - Güngör Mengi Söyleşisi» 16 Güneş Gazetesi, 11-12 Haziran 1988 , «Mehmet Eymür - Hayri Birler Söyleşisi» 17 Bulvar Gazetesi, 13-19 Haziran 1988, «Mehmet Eymür - Oktay Balamir Söyleşisi» 18 Taiat Turha n, «ORTADOĞUD «ORTADOĞUDAA ŞEYTAN ÜÇGENLERİ» ÜÇGENLERİ» 7 GÜN Dergisi, 15 Haziran 1977. İLİŞKİLERİ» 19 İKİBİN'E DOĞRU, 28 Şubat - 5 Mart 19 88, Sayı: 10 . «Şeytan Üçge ni: CIA - MOSSAD - MİT İLİŞKİLERİ (EK-3) 20 İKİBİN'E İKİBİN'E DOĞRU, Olaylarla HİRAM ABAS - CIA - MOSSAD İŞBİRLİĞİ. İŞBİRLİĞİ. 12 Ha ziran 1988 , Sayı: 25 . (EK-4) (EK-4)
Y . N . B u k o n u d a k i y a d s ı n m a s ı o l a n a k s ı z g e r ç e k l e riri t a m a n l a m ı y l a k a v r a m a k i s t e y e n l e r e B e n i m ( 1 8 ) d e ki y a zımla, (19) ve (20) deki yazıları karşılaştırmalı olarak okumalarını öneriyorum.
28
Bu bağımlılık politikası'nın iflası bugün için «Amerikan ambargosu» ile somut bir gerçek olarak önümüzde durmaktadır. T ü r k i y e A t a t ü r k ' ü n anti-emperyalist, anti-kapitalist ve tartı bağımsızlık il kelerini temel alarak, kendi düzeninin model ve ideolojisini yaratmak uğraşısı içine girseydi, bugünkü «ideolojik boşluk» m e y d a n a g e l m e y e ceği gibi, iç ve dış dinamiklerimizin verdiği güç nedeniyle «mazlum ülke lerin ideoloji ve dış politikaları'na önderlik etmek olanağını kazanmış olacaktı... Doğal olarak ulusçu ve gerçekçi böyle bir seçenek, ülkemizi hem bloksuz ülkelerle bütünleştirecek, hem de Arap âlemî'nde, «Devrim öncülü ğü» yapmamız ı mü mk ün kılacaktı. Dolayısıyla da İslâm âlemi üze rinde de etken olmamızı sağlayacaktı... Oysa ki, bugü n içinde bulund uğu muz iç ve dış dur um , tü m boyutlarıyla geçmişte yapılan hataları gün yüzüne çıkardığı halde, bu oluşumun so rumlusu olanlar, Atatürkçü olduklarını iddia ediyorlar ve halâ «Atatürkçü* Kaynakça ve açıklamalar yazı SORUN Dergisi'nde yeniden yayınlanırken eklenmiştir. 1 Milli Savunma Bakanı Ercan Vuralh an diyor ki: Milliyet, 10 Haziran 1988. «TAM BAĞIMSIZLIK HİÇBİR ZA MAN ARZU EDİLEN DURUM OLMAMALIDIR.»
Y . N .:.: T a m b a ğ ı m s ı z l ı k ç ıl a r v e H e y k e l A t a t ü r k ç ü l e r i n e r e d e s i n i z ?
29
lük» diye bir ideolojik modelden utanmadan söz edebiliyorlar. 2 Anti-emperyalizm
yerine
Amerikan
emperyalizm"m\
Anti-kapitalizmyer'mekapitalizm'ı Tam bağımsızlık y e r i n e bağımlılığı yeğleyenle r, O'nun modelinin ardına sığınamazlar...
Ankara-Tahran-Tel Aviv üçgeni bu amaçla oluşturulmuş üçgenlerden biridir. Çağlayangil'in de kabul ettiği gibi, MİT-SAVAK-MOSSAD arasında organik bağlar kurulmuş ve Türkiye-lran-îsrail istihbarat örgütleri CIA ile işbirliğine sokulmuştur...
Atatür kçü olamazlar ve
«Ülke Ekibi» adı verilen yaygın bir Amerikan İstihbarat Ekibi tarafından CIA adına görev yapan ajanlar, bu ilişkiyi düzenlemektedirler. 4
«Gaflet ve hıyanet» hıyanet» içinde bulunanlar, içi ne düştük leri umutsuz luk ba taklığında «sağa da, sola da karşıyız» diye bağırırken, gerçekte hiç bir şey olmadıklarını ifade etmektedirler...
MİT-SAVAK-MOSSAD üçgeninin Doğu'da Pakistan ve Batı'da Batı Al man istihbarat örgütü BND ile bölgedeki istihbarat ağının yaygınlaştırıl dığı da bilinen bir gerçektir.
«İdeolojik boşluk»a t o p l u m l a r ı n t a h a m m ü l ü y o k t u r . T ı p k ı «hava boşluğu» gibi, kendiliğinden dolar... Bu nedenle Atatürk modelini, Tür kiye'nin ekon omik, sosyal, politik, kül türel ve tarihi oluşu mu, üzerine bina ederek kendimize özgü bir «ideolojik modele» d ö n ü ş t ü r e m e y e n l e r i n y a rattıkları «ideolojik boşluğu» d i ğ e r m o d e l l e r i n d o l d u r u l m a s ı n d a n d a h a doğal bir sosyal oluşum düşünülemezdi... K a n ı m ı z c a , b u g ü n k ü ideoloji tartışmaları ve düzen değişikliği fikrini gündeme getiren nedenler arasında dün yaratılan bu boşlukta .bulun maktadır... Bu durumun sorumluları olan emperyalizme ve kapitalizme bağımlı işbir likçi güç ve sınıflarla onların sözcüsü iktidarlar, kokuşmuş düzenlerini y a ş a t m a k i ç i n , işkence-terörizm, bireysel ve toplumsal siyasi cinayetler ve toplumsal provokasyonlar 'dan ' dan medet umuyorlar... 3 Doğal olarak da, gerçek ulusçu, devrimci sınıf ve güçler bu tavra karşı yasal kavga vereceklerdir. Bu kavga, aynı zamanda Türkiye'nin kendi düzenini arama ve yaratma uğraşısı içinde bulu nduğunu da simg ele mektedir... Emperyalist hıyanet zincirlerinin kopartılıp atılması, kanımızca düzen değişikliği gün dem ind e birinci önceliği almalıdır... almalıdır...
e
-
Amerikan
Türkiye'nin
Milli
Emperyalizminin Politikası
Şeytan
Üçgenleri
ve
Üzerine
A m e r i k a n e m p e r y a l i z m iOrtadoğu iOrtadoğu v e D o ğ u Akdeniz politikalarını, oluşturduğu politik, ekonomik, askeri vb. bağları koruma amacını güden ve istihbarat ağlarından kurulan şeytan üçgenleri ile yürütmektedir. 2 1 2 E y l ü l ' d e n s o n r a k i « A t a t ü r k ç ülül ü k » e d e b i y a t ı y e r i n i « T ü rkrk - İ s l â m » s e n t e z i n e b ı r a k t ı . B u g ü n i ç i n A B D ' y e b a ğ ı m l ı l ığ ı n ş a m p i y o n l u ğ u n u y a p a n i k t i d a r ın İ ç t e k i i d e o l o j i s i b u d u r . . . Ş e r i a tçtç ı d o s t v e m ü t t e f i k ü l k e l e r e y e n i l e r i katılıyor bugünlerde -PAKİSTAN, BANGLADEŞ-... Aca ba öylesi emperyalist sömürgen lerin daha mı işine geliyor? 3 Y.N.: Bugün de değişen bir şey yok.
30
Amerikan Emperyalizmi Ortadoğu, Doğu Akdeniz ve dolayısıyla Kıbrıs politikası'nı bu bölgede oluşturduğu «şeytan üçgenlerine dayandırmak tadır. Türkiye'nin Kıbrıs müdahalesi bölgedeki dengeyi emperyalistler aleyhine bozduğu için, bugün Türk ulusu «silah ambargosu» ile cezalan dırılmış bulunuyor... Bu cezadan kurtulmayı amaçlayan MC iktidarının tüm girişimlerinden olumlu sonuç alamamış olması, bir başka açıdan da O'nun dış politikasının iflâsını kanıtlamaktadır... Amerikan Emperyalizmi Ortadoğu'nun kuzey bölgesinde MİT-SAVAKMOSSAD'dan oluşturduğu şeytan üçgeninin SAVAK ucu ile gerici ve CIA işbirlikçisi Arap ülkeleriyle de ilişki içine girerek istihbarat şebekesini Or tadoğu'nun güney bölgesine de yaymış, ve bu amaçla da İran-ÜrdünSuudi Arabistan'dan oluşan bir diğer üçgen oluşturmuştur. Bu kadarı ile de yetinmeksizin Arap ülkeleri'nden Nasır'ın tutuşturduğu «devrim meşalesi»n\ sönd ürm ek için bu bölgede gerçekleştiril en Emper yalist şeytan üçgenlerinin de katkısı ile Enver Sedat'ın politikasını kendi sine bağlamış ve FKÖ üzerindeki baskıları yoğunlaştırmıştır. Lübnan iç harbe sürüklenerek, bir yandan Ortadoğu'daki Amerikan köprübaşı olan 4 A m e r i k a n F M 3 0 - 3 1 A r e s m i t a l i m n a m e s i : ( B a r ı ş,ş, 2 4 M a r t , 1 6 , 1 8 N i s a n 1 9 7 5 ) ~ â ) A B D ' n i n k o n u k b u l u n d u ğ u ü l k e l e r d e i ş b i r l i ğ i y a p t ı ğ ı s t a t ü k o c u - m u h a f az az a k a r - i k t i d a r l a r l a , g e r e k t i ğ i n d e m ü ş t e r e k e n i ç s o r u n l a r l a i l g i l i h a r ek ek â t - o p e r a s y o n - y a p m a y ı v e b u n u n i ç i n , d a h i l d e ç ı k a b i l e c e k ç a t ı ş m a l a r-rla Amerikan Ordusu ile müdahale etmeyi öngörmektedir. Bakınız: İKİLİ ANLAŞMALAR, ANLAŞMALAR, Haydar Tunç kan âl ~~ b ) « O p e ra ra s y o n l a r ı n b i r i n c i l m e r k e z i , A B D ' n i n e n b ü y ü k ü l k e i ç i k o o r d i n a s y o n v e d e n e t i m o r g a n ı o l a n « Ü LL" htb EKlBl»dlr...» • c ) «A «A B D o r d u s u , i ç s a v u n m a i s t i h b a r a t s i s t e m i n d e t e d r i c e n m i l t i d ü ze y d e n d a h a a l t b ö l g e l e re re d e k o l s a l a bılir... ABD ülke İçi askeri istihbaratının inşası, aynı zamanda NIDCC* ve Bölge Koordinasyon rvıerke zleri ( A C C ) " d o ğ r u d a n d e s t e k l e y e n e v s a h i b i ü l k e n i n a s k e r i i s t i h b a r a t ö r gü t l e r inin e d a n ı ş m a n l a r s a ğ l a d ı ğ ı g i b i . . " ^ A B D o r d u s u n u n i s t i h b a r a t k o n u s u n d a k i k a t ı l m a s ın ı d a i ç e riri r . .... A B D v e e v s a h i b i ü l k e a r a s ı n d a k i b i r l e şişi kET i s t i h b a r a t t o p l a m a , ç a l ı ş m a v e ü r e t m e p r o g r a m l a r ının ı n p l a n l a n m a s ı v e t e f t i ş e d i l m e s i , A B D v e e v s a h i b i ülkenin istihbara! gereklerini etkin bir şekilde karşılamak için gereklidir.» _ * N a t i o n a l I n t e l l i g e n c e D e p a r t m e n t C o o r d i n a t i o n C en t e r = N I D CC CC ( M i l l i i s t i h b ar ar a t T e ş k i l â t ı K o o r d i n a s y o n Merkezi) ** Area Coordination Center = ACC.
31
İsrail güçiendirjlirken, diğer yandan Arap'lardan FKÖ ile yanan «devrim afeş/»ni söndürme girişimleri yoğunlaştırılmıştır... Emperyalistlerin ağına düşen ülkelerin, uyduluktan başka seçenekleri kalmadığı için dış politikaları, ulusal çıkarları doğrultusunda açık ve sami mi olarak yürütülememektedir. Bu durum, doğal olarak onların yalnız kalmalarıyla sonuçlanmaktadır. Örneğin: Kıbrıs sorunu'nda Arap ülkeleri'nden bile destek görmeyişimiz, oluşumunda katkımız bulunan şeytan üçgenlerinin rolü küçümsene meyeceği gibi, bir başka açıdan da MC'nin dış politikasının tükenmişliğini yansıtmaktadır. Dış politika'da yalnızlıktan kurtulmak için, MC iktidarı ile açığa çıkan Panislâmist akımlar'm da katkısı ile Arap ülkeleri'yle ilişkiler Siret konferansı düzenlemeye lâiklik ilkesine ters düşen bir düzeye getirilmeye çalışılmış ve -Arapülkeleri'yle -Arap ülkeleri'yle ümmetçi fikre dayanan bağlar kurulmak istenmiştir. Bu amaçla, özellikle MC iktidarı döneminde tantanalı «İslâm konferans ları» düzenlenip dış politikada yalnızlıktan kurtulmak isteyenler, bu gi rişimlerinde bile samimi değillerdi. Çünkü... Amerikan Emperyalizmince oluşturulan, CIA-MİT CIA-MOSSAD MİT-MOSSAD
ilişkileri içinde Türkiye ve israil İstihbarat Örgütleri arasında kurulmuş bulunan gizli bağlar var oldukça Türkiye İslâm ülkeleri ilişkilerini ulusal çıkarlarımıza uygun ve samimiyet ölçüleri içinde yürütmesi olanaksızdı... Kaldi ki, İslâm ülkeleri de homojen bir manzara göstermemekte, içle rinde çok yönlü çelişkiler bulundurmaktadır... O halde CIA-MİT-MOSSAD ilişkilerine karşı çıkmadan, tantanalı İslâm konferansları düzenleyen ler, ne yapma k istiyorlardı?... istiyorlardı?... Din'i politikaya alet ederek, bu sahte i g ö r ü n ü m i ç i n d e g e r i c i v e t u t u c u çevrelerin oyunu kazanmak... Türkiye'nin sömürgen emperyalist ve kapitalist ilişkilerinden arındırılma sı ve ulusal çıkarlarımıza uygun, samimi, açık, haysiyetli, bir dış politika izlemesi ancak düzendeğ7ş/W/'ğ/'nebağlıdır. düzendeğ7ş/W/'ğ/'nebağlıdır. Ve de, «bu düzen değişmelidir.»
5
5 Ö z a l d a d ü z e n i d e ğ i ş t i r d i ğ i n i i d d i a e d i y o r , g e r i v i t e s e t a k a r a k , bi z i m d ü z e n d e ğ i ş i k l i ğ i a n l a y ı ş ı m ı z f a r k lılı d ı r : « Ev Ev e t s a h t e m i l l i y e t ç i l e r inin , d ü m e n l e r i n e b a k t ı k l a rırı b u d ü z e n m u t l a k a d e ğ i ş e c e k t i r . D ü z e n i k i y o l l a d e ğ i ş i r . Oyla, zorla... «Talat «Talat Turhan'ın savunması, Celil Gürkan, 12 MARTA BEŞ KALA, KALA, s.405-410» İnanıyo ruz kl
T ü r k h a l k ı e m p e r y a l isis t v e k a p i t a l i s t u y d u i l i ş k i le r d e n a r ı n d ı r ı lm lm ı ş g e r ç e k b a ğ ı m s ı z v e d e m o k r a t b i r d ü z e n e mutlaka erişecektir.
32
SORUN DERGİSİ'nde yayınlanan yazılarımda Milli İstihbarat Teşkilâ tından (MİT) söz etmek gereksinimi duymuştum' 1 " 2 «Milli İstihbarat Teşkilâtı ve Sivilleşme» başlığını taşıyan ilk yazıda, aslın da 1986 yılında yayınlanan bir yapıtıma3 gönderme yapıyor, önerinin ilk sahibi olduğumu vurgulamak istiyordum. 1986 yılından sonra «MİT'in si villeştirilmesi» konusu güncelleşmiş ve bu doğrultuda iktidar kanadında somut girişimlere başlanılmıştı.4 Ancak konuyla ilgilenen tüm yayın or ganları «Amerika'yı yeniden keşfetme» tavrını yeğliyordu. Bir çok kişinin görüşü ve değerlendirmesine yer veriliyor, fakat önerinin ilk sahibinin «kılınç hakkı» göz ardı ediliyordu. Buna karşın anılan yazıdaki uyarılar doğ rultusunda «sivilleşme» her geçen gün daha da güncelleşiyordu. Ko nuya ilgi duyan kişi ve yayın organları bize baş vurmak şöyle dursun, yazdıklarımızdan alıntı yapmayı bile göze alamadılar. Sorun «Basın ahlâ kına» tipik bir örnek oluşturucu nitelikte idi... Gerçekte bizim açımızdan olayın bu yanı önem taşımıyordu... Ancak iktidarın sivilleşme anlayışıyla bizimkisi arasındaki yüz seksen derecelik farklılığı vurgulamak zorunlu luğunda idim. Anılan yazımla 1 bir ölçüde de olsa bu görevi yerine getir meğe çalıştım. Bu arada iktidar tarafından «MİT Müsteş arlı ğına getiril mek istenilen Hiram Abas üzerine dikkatleri çekmek ve bu durumun ya ratacağı sakıncaları kamuoyuna yansıtmak istemiştim. Doğal olarak Abas ekibinin ikinci adamı konumundaki Mehmet Eymür'den de söz etmiştim. Gerçekte anılan kişilerin, Faik Türün liderliğinde 12 Mart öncesi ve son rası, bütün şantaj, komplo, provokasyon, sahte operasyon ve işkenceli sorgulamalarda yer aldığı söyleniyordu. Ama başlangıçta bu kişilerin bir * SORUN Birlikte Sosyalist Dergi EYLÜL'88 tarihli sayısında yayınlanmıştır.
1 T a l a t T u r h a n , « M i l l i İ s t i h b a ra ra t T e ş k i l â t ı v e S i v i l lele ş m e » , S O R U N B i r l ik t e K i t a p D i z i s i , 1 E k i m 1 9 8 7 2 Talat Turhan, «Yine Milli İ stihbarat Teşkilâtı...», Teşkilâtı...», SORUN SORUN Birlikte Sosyalist Dergi, Temmuz 1988.
3 T a l a t T u r h a n , B o m b a D a v a s ı , S a v u n m a , 2 ' n c i k i t a p ( İşİş k e n c e ) s . 3 8 1 - 4 1 6 , Ş a h a p B a l c ı o ğ l u i l e s ö y l e ş i . 4 H i r a m A b a s ' ı n H a l i t N a r i n ' i k o r u m a g ö r e v i n d e n ( !) M İ T m ü s t e ş a r y a r d ı m c ı l ı ğ ı n a a t a n m a s ı g i b i . .... ( y n . )
33
çoğunun ismi bite kamuoyunca bilinmiyordu -Eyüp Özalkuş dışında- 5 , 1974 yılında Selimiye Ceza ve Tutukevinden tahliye olduktan sonra iz sürüp, köstebekleri saptadım. Listeyi zamanın iktidarına ve basına ver dim. Haklarında geniş bir yayın kampanyası başlatıldı 6 Bu tavrı sürdürürken amacım kişilerle uğraşmak değildi. Hiçbir «demok ratik», siyasi, ahlâki ve insancıl ölçüyü temsil etmeyenlerin sergilenmesi bir yurtseverlik ölçütüydü. Ancak Hiram ekibinin MIT'na egemen olduk ları durumda, ulusal çıkarlarımız açısından sayılamayacak kadar sakın caları beraberinde getireceğine kesinlikle inanıyordum. Onları deşifre et mek ve kamuoyunda bu doğrultuda bir tartışma başlatıp yıpranmalarını sağlamak istiyordum. Ve de görüldüğü gibi bu doğrultudaki girişimlerim 1970'li yıllardan bu yana süregeliyordu... Anılan ekibin Okyanus ötesinde kurulmuş ilişkiler ve destekçileri bulun duğu ve oralarda yetiştirilerek, Türkiye'de denendikleri iddia ediliyordu. CIA, MOSSAD, BND, SAVAK (iran Şahı dönemi) vb. gibi... İstihbarat ör gütleriyle işbirliği boyutları dışını aşan ilişkiler içine girdikleri söylenip ya zılıyordu. En önemlisi «CIA ekolü»nü benimsedikleri için, istihbaratı ve istihbarat örgütlerini Amerika gibi oportünist, pragmatist ve Machiavelist bir an layışla kullanma yöntemini uygulamayı yeğliyorlar ve yasa dışına çık makta hiçbir sakınca görmüyorlardı. Aslında Amerikan FM 31-15 resmi talimnamesinden tercüme edilen, ST 31-15 adlı «Gayri nizami kuvvetlere karşı harekât» adlı Kara Kuvvetleri Komutanlığı sahra talimnamesinde ülkemizde kontr gerilla adıyla tanınan yeraltı örgütünün şeması verilmekte ve bu örgüt elemanlarının «kanunî statüyesahipdeğillerdir» d e n i l m e k t e d i r . 11 Böyle bir yaklaşımı kuşkusuz demokratik hukuk devleti ve Anayasal dü /ifc/o/
Haceti
Sa/ird
%Urtficirtâ£).
5 Bu Kişi ilk kez tarafımdan sap tanılıp, 1973 yılında Bomba Davası, Duruşm a tutanağına «Kel Eyüp» diye ge çirilmiştir, (y.n)
6 « T a l a t T u r h a n , S a d i K o ç a ş v e M e m d u h Ü n l ü t ü r k ' e c e v a p v e r iy o r : K o n t r - G e r i l l a G e r ç eğ eğ i » P o l i t i k a , 1 0 - 1 6 M a y ı s 1978* Ünlütürk'e hitaben: «Görev «Görev esnasında, MİT'ten: E.Ö., E.Ö., H A,* * 8.Y., A.Â., C.A., C.A., M.A., F.I., Ö.K., H.T.,
O.O., Emniyet'ten M.Ç., I.A., G.D., Ş.B., M.D., K.K, İle nerede, ne zaman, hangi amaçla çalıştınız? Bu kiş i l e r l e i l i ş k il e r i n i zizi n y a s a s ı n ı r la r ı i ç i n d e o l d u ğ u n u i d d i a e d e b i l i r m i s i n i z ? » * B u y a z ı m l a Z i v e r b e y i ş k e n c e k ö ş k ü y ö n e t i c i s i T ü m ge n e r a l ( E . ) M e m d u h Ü n l ü t ü r k ' ü b a s ı n ö n ü n d e a ç ı k t a r t ı ş m a y a ç a ğ ı r m ı ş tıtı m . T a b i i ö n e r i m i k a b u l e t m e d i ; a m a İ z m i r ' d e k i ş i l i ğ i m e y ö n e l i k k a r a ç a l m a g i r i ş i m l e riri n i s ü r d ü r d ü . B u o n a y a k ı ş a n b i r t a v ı r d ı a s l ı n da da . . . ** Hiram Abas. 7 Talat Turhan, «Ortadoğu'da Şeytan Üçgenleri», 7 Gün Dergisi, 15 Haziran 1977, (Yazı 2'de age' de yeniden
yayınlandı). 8 «MİT Müsteşar Adayı - Mister Komplo, Hiram Abas» 2000'e DOĞRU, 2-8 Ağustos 1987, s.31 . 9 «Şeytan Üçgeni: CIA - MOSSAD - MİT ilişkileri», 2000'e DOĞRU, 28 Şubat, 5 Mart 1988, s. 10. (EK-3) (EK-3) 10 «Olaylarla Hiram Abas, CIA - MOSSAD MOSSAD İşbirliği» 2000'e DOĞRU, 12 Haziran 1988, s. 25 (EK-4) (EK-4) 1 1 T a l a t Turhan, Bomba Davası, Savunma, Vinci kitap.
34
zenle bağdaştır mak olanaklı değildir. Ancak emperyalist devletlerin istihbarat örgütleri saldırgan, şantaj ve komplodan oluşan istihbaratçılık anlayışını benimsemiş, bu amaçla CIA içinde örgütler kurulmuş «Dirty Action-Kirli Harekât» denilen yöntemlere baş vurdukları da bilinen gerçekler arasındadır. Amerikan Senatosunca ClA'nın bu türlü yöntemleri araştırılmış, komis yo nu başkanı «Church» adıyla bir rapo r yayınlanmıştır. Bu rapo rdan öğrendiğimize göre: - Şili, Santiago'da General Schneider, 22 Ekim 1970 günü, - Patrice Lumumba, Ellsabethville'de, 13 Şubat 1961 günü, - Vietnam'da Ngö Dinh Diem, 1 Kasım 1963 günü, - Dominik'te Rafael Trujillo, 30 Mayıs 1961 günü CIA yöntemleriyle öldü rülmüşlerdir. Aynı yapıtta Massachutes temsilcisi Michael Harrington'un bir mektu bundan ABD'nin Şili'deki oyunlarına yer verilmektedir: «1962 ile 1973'ü kapsayan dönemde 40'lar komitesi (ClA'nın yasadışı etkinliklerini gözeten ve yetkili kılan Milli Güvenlik Başkan Yardımcısı ta rafından idare edilen Bakanlıklararası kuruluş) 1 3 Allende'nin seçilmesini engellemek ve M.Colby'nin deyimiyle onun düşmesini çabuklaştırmak için 11 milyon dolar harcamıştı... Fonlar, Avrupa ve Latin Amerika'daki çeşitli ülkelerin aracılığıyla kişilere ve partilere verilmişti. 1964'de 3 mil yon dolar seçimlerde Allende'nin rakibi olan Şili Hıristiyan Demokrat Par tisine gönderilmişti. 4 MİT yasası gereğince de örgütün eyleme yönelik bir görevi bulunmarnâTctâclır. Ama MİTnı CIA yöntemleriyle kullanmağa kalkarsanız bu ey lemler emperyalist devlete yararlı olacağı için çift yönlü bir hiyanete dö nüşebilir... Kanımıza göre, Hiram Abas ekibinin (ve destekçilerinin) eh büyük yanıl gısı bu anlayıştan kaynaklanıyordu. Amaçları MİT'ndaki asker kökenlileri zaman içinde tasfiye ederek örgütü «kirli harekât» ağırlıklı kullanmak, kendi bağıntıları ve sınırlı dünya görüşleri koşutunda «komünizmle mü cadele» etmekti. Nitekim yasalarımızda yeri olmayan bu tür operasyonlara karıştığını bu 12 «Les complots de la CIA - Manipula tions et Assassinats».
1 3 Ü l k e m i z d e b u i ş l e v « M i l l i G üv üv e n l i k K o n s e y i » v e « M i l lili İ s t i h b a r a t K o o r d i n a s y o n K u r u l u » t a r a f ı n d a n y ü r ü t ü l ü yor olabilir, (y.n.) 1 4 C l A ' n ı n m a r i f e t l e riri s a y ı l m a k l a b i t m e z , b u a m a ç l a g e r e k d ü n y a d a v e g e r e k s e ü l k e m i z d e y ü z l e r c e c i l t k i t a p yazılmıştır. Alıntı yaptığımız yapıt, (12'de a.g.e.) resmi belge niteliğinde olup tercüme edilip yayınlanma mış tır, (y.n.)
35
gün övünerek açıklayan Hiram Abas, açıklamaları ile kendisini ele ver mektedir.15
manşete çıkarması anlamlı idi... Aslında Özal kendisini etkileyen çevrele rin önerileri doğrultusunda Abas'ı MİT Müsteşarlığına atamak istiyordu.
Oysa, istihbarat görevlilerinin örlde gelen nitelikleri arasında, önyargısız bul unm ak ve tarafsız tarafsız olma k sayılabilir. sayılabilir. Ama, Hiram Abas ilk kez MIT'ndan ayrıldıktan sonra, bugün gerçek niteliği tüm açıklığıyla ortaya çıkan bir iş adamının emrin e ve hizmetine girmiştir. girmiştir. Yani yeğlem esinin ser ser mayenin (!) yanı olduğunu göstermiştir. Böyle bir hizmeti kabul eden kişi nasıl olur da yeniden MİT'nın başına getirilebilirdi.17
Ancak ilgililerin tüm niyetlerini «MİT raporu olayı» kursaklarında bıraktı. İç ve dış çok yönlü dinamik ve dengelerin zorlamasıyla Özal'a karşın Hi ram Abas, Me hmet Ey mür ve ekibi MİT'ndan dışlandılar.
Daha da önemlisi Hiram Abas ve Mehmet Eymür, babadan gelme ma son idiler. Yani bir başka örgütün - legal görünümde de olsa (!) - üyesi idiler. Bu nitelikteki kişiler ve yandaşları bizim anlayışımıza göre, istihbarat ör gütleri ve ülke çıkarları için potansiyel bir tehlike oluşturabilirlerdi. Bu ne denle onlara karşı çıkmağı bir yurtseverlik görevi sayıyordum. Özal'ın Suriye gezisinde bir gazetenin Hiram Abas'ı flâş isim olarak 1 5 « Em Em e k l i o l a n M İ T M ü s t e ş a r Y a r d ı m c ıs ı H i r a m A b a s , G ü n g ö r M e n g i ' y e a n la t t ı : » S a b a h , 8 - 1 1 H a z i r a n 1 9 8 8 . « M E N Gİ Gİ : B o ğ a z ı n ı z d a b i r y a r a i z i g ö r ü y o r u m . A B A S : K e n d i e k i b i m l e y a p t ı ğ ı m , k e n d i y e t i ş t i r d i ğ i m e k i b i m l e y a p t ı ğ ı m 1 5 6 - 1 5 7 b a s k ı n v a r d ırır . . . B i r t a n e s i n d e b e n y a r a l a n d ı m. m. . . A m a b e n i m ç a l ı ş m a a z m i m v e a r z u m b i t m e d i ğ i i ç i n 1 5 g ü n s o n r a o m u z u m b a ğ l ı o l a ra ra k ben yine ekibimin başında idim... 71 -73 böyie olmuştur.» Y.N.: Hiram Abas 70'li yıllarda Fındıkzade'de »Kızılelma Operasyonu» diye anılan çatışmada yar alanmış o d ö n e m d e g e r çe çe k k i m l i ğ i n i s a k l a m ı ş v e b a s ı n o l a y d a b i r A l b a y ' ın y a r a l a n d ı ğ ı n ı y a z m ı ş t ırır . MİT yasası, MİT'i personeline bu tül bir'görev vermemektedir. O halde Abas'ın ekip kurarak yasadı şı ey lemlere kalkışmasına niçin göz yumulmuştur? Bu kişiler kimlerdir? Acaba bu eylemler içinde Süle yman Demirel, Nihat Erim, Ferit Melen, Naim Talü iktidarlarının sorumluluğu nedir? Aynı dönemde MİT Mü ste ş a r l a r ı F u atat D o ğ u v e N u r e t t i n E r s i n i l e S ı k ı y ö n e t i m K o m u t a n ı F a i k T ü r ü n b u y a s a d ı ş ı d u r u m a n e d e n g ö z y u m m u ş l a r d ı r ? S u s o r u l a r v e b e n z e r l e r i y a n ı t l a n m a d an t e r ö r o l a y l a r ı n a g e rç rç e k t a n ı l a r k o n u l a m a z . B u t a v r ı k u ş k u s u z Ö z a l i k t i d a r ı v e b e n z e r l e r i n d e n b e k l e m e k gi b i b i r h a y a l e k a p ı l m a y a ca ca k k a d a r d a g e r ç e k ç i y e d i r . A m a b i r g ü n b u h e s a p m u t l a k a s o r u l m a l ı d ı r . . . Hiram Abas, eylemci karakteriyle Emniyet örgütü'nün çeşitli alanlarında çalışabilirdi. Ama MİT'nda asla... 16 1'de age.: « Ço Ço k n a r i n o l d u ğ u s ö y l e n i l e n v e h e r z a m a n ö n p l a n d a g ö r ü l e n b u i ş a d a m ı n ı n b u g ü n l e r d e b a n k a l a r a o l a n 8 0 0 m i l y o n l i rraa l ık b o r c u n e d e n i y l e ö d e m e g ü ç l ü ğ ü i ç i n e d ü ş t ü ğ ü y a n s ı d ı . » ( E k im / 1 9 8 7 ) Y . N : B u g ü n H a li t N a r i n b o r c u n u n 6 0 - 7 0 m i l y a r l ir a o l d u ğ u n u k a b u l e t m e k t e d i r . ( C u m h u r i y e t , 7 A ğ u s t o s 1 9 8 8 ) 1 7 Y . N . K u ş k u s u z b u s o r u I M F p a t e n t l i u y d u k a p i t a l i s t v e « l i be be r a l » bibi r e k o n o m i k m o d e l i b e n i m s e y e n b a ğ ı m l ı iktidarlar için ütopiktir. Amacımız gerçekleri vurgulamaktır. B ü y ü k b i r b ö l ü m ü Ç U H * v e Ç U Ş " l e r i n i ş b i r l ik ç i s i o l a n ü l k e m i z d ek ek i h o l d i n g v e ş i r k e t le r , y ı l l a r d a n b u y a n a k u c a k l a r ın ı e m e k l i g ü v e n l i k v e i s t i h b a r a t ö r g ü t l e r i g ö r e v l il e r i n e a ç m ı ş o l d u ğ u b i l i n m e k t e d i r . S e r m a y e , k e n d i d ü z e n l e r i n e h i z me me t e d e n l e r e v e f a g ö s t e r m e k t e v e y e m l e m e k t e d ir . T ı p k ı i k t i d a r l a r ının a d a m l a r ı n ı Y ö n e t i m K u rullarında arpaladıkları gibi... H a t t â a k t i f g ö re re v d e i k e n d a h i h e m k e n d i ö r g ü t ü n d e n ( E m n iy e t v e y a i s t i h b a r a t ) h e m d e ö z e l s e k t ö r k u r u l u ş larından maaş alan ajanlar bulunmaktadır. Bu olguya karşın, güvenlik ve istihbarat örgütleri işçi sendikaları ve demokratik derneklere ajanlarını g izlice sızdırmakta, onlara tuzaklar kurmaktadır, örneğin yıllardan beri Amerika, AAFU (Asie & Africa Free Lo bour I n s t i t u d e) e) a d l ı k u r u l u ş l a , i ş ç i h a r e k e t l e r i n i a ç ı k ç a y ö n l e n di r m e k t e , e ğ i t i m d e n , s e m i n e r i n e k a d a r f i n a n s m a n sağlamağa devam etmektedir. Bakınız: Talat Turhan, İşçi Sınıfı ve Sınıf Gerçeği, 7 Gün dergisi, 16 Şubat, 9 Mart 1977
36
Ummadıkları bir biçimde kendilerini sokakta bulan bu kişiler, kızgınlık içinde ilginç açıkla malarda bulundula r. ' ' Gerçekte bu ekibin örgütten dışlanmasıyla her şeyin güllük gülüstanlık olacağını beklemek safdillik olur. MİT mutlaka Parlamento'nun denetimi altına alınmalı, yasadışı eylemlere bulaştırılmamalıdır. MİT'na ilişkin ilk yazımızda 1 sonuç olarak: Ülkemizde Loochead rüşvet olayı, Kocatepe gemisinin batırılması olayı, önemli makamlarda bulunan kişiler ve holding patronları hakkındaki yolsuzluk olaylarıyla hayali ihra cat olayı vurguncularıyla, Güney-Doğu olaylarında gelmiş geçmiş iktidar ların sorumluluğuyla MİT'nın askeri darbelerdeki tutumuna açıklık getirici bir parlamenter denetim mekanizması çalıştırılmadan gerçek demokrasi kurulama yacağını vurgulam ıştım (Ekim/1987). Öneriler imin bir bölü mü bu tarihten sonra tartışıldı. Ama o kadar... 1 8 A m e r i k a ' n ı n g e l m i ş g e ç m i ş t ü m C u m h u r b a ş k a n l a r ı n ın . - i k i s i u y u y a n m a s o n - o l d u ğ u i d d i a e d i l m e k t e d ir , (y.n.) ' 1 9 M a s o n ' l a r ı n t ü m d ü n y a d a i k t i d a r a , k a p i t a l i z m i n u l u s l a r a r as as ı ö r g ü t l e r i n e , f i n a n s k u r u l u ş l a r ı n a , S i l â h lılı K u v vetlere, güvenlik ve istihbarat örgütlerine girdikleri ve bu örgütleri kontrol altına alıp yönlendirmeğe çalış tıkları bilinmektedir, (y.n.) 20 a) llhaml Soysal, »Masonlar MİT'in Kilit Yerlerinde», 2000'e DOĞRU, 2-8 Ağustos 1987, s. 31 b) Türkiye ve Dünya'da Masonluk ve Masonlar, İlhamı Soysal 21 İtalyan P-2 Mason Locası üstadı Lucio Gelli ve İtalyan İstihbarat Örgütü görevlilerinden bazıl arı, Italya'd a k i s a ğ t e r ö r ü y ö n l e n d i r d i k l e r i i ç i n g e ç e n a y i ç i n d e m a h k u m o l d u l a r v e ç e ş i t l i h a p i s c e z a l a r ın a ç a r p t ı rırı l dılar. 22 15'te age; Hiram Abas: «Demirel'in tebrik ve teşekkürlerine mazhar olduğunu» ve «Demirel'le defalarca te mas ettiği, çalıştığını ve takdirini gördüğünü» açıklamaktadır. Y . N : D e m i r e l,l, A b a s ' ı n y a s a d ı ş ı o p e r a s y o n l a r ı n ı m ı t e b r i k e t m i ş titi r . Y a d a b u i l i ş k i d e h e r i k i s i n i n d e M a s o n o l ması mı etken unsurudur? 2 3 1 5 ' d e a g e ; H i r a m A b a s : « ö z a l ' la g a y e t i y i a n l a ş ı y o r d u m v e i s t i h b a r i y ö n d e n a n l a ş ı y o r d u m . » Y.N: Bize göre bu itirafın ikinci bölümü Özal-Abas ilişkisine ışık tutucu niteliktedir. İstihbari yönden CIA t ü r ü o p e r a s y o n e l t a r z ı b e n i m s e y e n A b a s ' l a b u a ç ı k l a m a y a g ö r e Ö z a l a y n ı a n l a y ı ş t a d ı r.r. T e h l i k e i s e b u a n l a y ı ş t a n k a y n a k l a n m a k t a d ırır . A ç ı k l a d ı ğ ı m g i b i , b u t ü r i s t i h b a r atat ç ı l ı k tata a d a m ö l d ü r m e d e n , h e r t ü r l ü ş a n t a j , k o m p l o , p r o v o k a s y o n v b . g i b i . . . b a ş v u r u l m a s ı d o ğ a l k a r ş ı la n m a k t a , y a s a l a r g ö z a r d ı e d i l e b i l m e k t e d irir . Bu anlayış MİT'na egemen olsaydı ve şartlar da uygun olsaydı, «solcuların nefeslerini dinlemek» yerine sosyal demokratlar dahil, tüm ilerici demokrat aydınların nefesleri kesilebilir, faili meçhul cinayetler zi nci rine yenileri eklenirdi... 24 «Mehmet «Mehmet Eymür - Hayri Birler Söyleşisi», Güneş, 11 ,12 Haziran 19 88. 25 «Mehmet «Mehmet Eymür - Oktay Balamlr Söyleşisi», Bulvar, 13,19 Haziran 1988 . Y.N: Bu açıklamalar içinde bizim yirmi yıldan beri öne sürdüğümüz savları doğrultanlar vardı. İktidarın g ü ç s ü z l ü ğ ü n ü b e l i r l e y ic i v u r g u l a m a l a r v a r d ı . D e v l e t in i ş l e y iş i n d e k i l a ç k a l ı k lala r s e r g i l e n i y o r d u . " Çok Uluslu Holding. ** Çok Uluslu Şirket. ,
37
Anılan yazı nedeniyle istihbaratla yakın ilişkisi bulunan etken kişilerin dostça uyarılarına muhatap oldum. Onlara göre: «Arının kovanına şiş sokuyordum». Bu nedenle başım belaya girebilirdi. O dönemde Türkiye 'nin en güçlü adamlarından biri olan Hiram Abas'ın Üstüne gitmek akıllı bir tutum değildi... Geçen dönemde olaylar öne sürdüğümüz savlar doğ rultusunda gelişti. Seçim ve referanduma karşın, özellikle dış güçlerin ü z e r i n d e ö n e m l e d u r d u k l a r ı , «siyasal istikrar» sağlanamadığı için, yeni bir referandumla Türk halkının dikkatleri temel sorunlardan uzaklaştırılmak istenmektedir. Bu ikinci referandum ve Cumhurbaşkanı seçimi istikrar sızlık unsurlarını beraberinde getirebilir. İktidarın geleceği pek parlak gö rünmemektedir. «MİT raporu olayı»nda Parlamenter deneti m yerine müfettiş raporu'yla yetinilmeşjTde iktidarın güçsüzlüğünün belirgin bir kanıtı olarak görün m e k t e d i r . 2 7 " 28 Yine anılan yazımızda1 MİT Yasasına gönderme yapmış ve örgütün bö l ü m l e r i v e g ö r e v l e r i n i o k u y u c u l a r a t a n ı t m a k i s t e m i ş t i m . 29 " 30 Yeni MİT Kanununda «Kaçakçılık ve İstihbarat Dairesi Başkanlığı» diye bir birimin kurulduğu yapılan açıklamalardan anlaşılmaktadır. Bu durum MİT'nı polisin görevleri içine çektiği için, bilinen sürtüşmelere neden olmuş ve MİT'na eylemsel bir işlev yüklemek gibi olumsuzluk ge t i r m i ş 3 MİT raporu olayı'ndan da anlaşılacağı üzere, MİT - Emniyet Ör gütü sürtüşmelerini yoğunlaştırmış, çelişkiler İstanbul - Ankara polisine yansımış ve bu konudaki tartışmalar mahkemelere yansımıştır. Buna karşın, MİT Raporu ile suçlananların tümü - Üruğ dışında - sus kunluklarını korumuş, iktidar yeni bir referandumun ardına sığınarak ra2 6 Ö z a l i k t i d a r ı n a b a ş ı n d a n b e r i d e s t e k v e r e n « T he he W a l l S t r e e t J o u r n a l » g a ze ze t e s i b i l e , Ö z a l e k o n o m i s i n i « E ğ l e n c e b i t t i » d i y e e l e ş t irir m e k t e d i r . ( C u m h u r i y e t , 8 A ğ u s t o s 1 9 8 8 ) 2 7 1 5 ' d e a g e , H i r a m A b a s : « M İ T k e n d i s i n i h ü k ü m e t l e r i n d ı ş ı n d a . . .... g ö r m e k l e İ f t i h a r d u y a n i n s a n l a r d a n k u r u ludur.»
Hiram Abas: «MİT mutlaka parlamento tarafından tanınmalı ve denetlenmelidir.» 2 8 2 5 ' d e a g e , M e h m e t E y m ü r : « S ö z d e B a ş b a k â n l ı k ' a b a ğ l ı y ı z a m a , b u g ü n i ç i n T e ş k i l â tıtı k i m i n i d a r e e t t i ğ i b e l l i değil.»
2 9 M i l l i İ s t i h b a r a t T e ş k ilil â t ı K a n u n u - 6 4 4 s a y ı l ı k a n u n - K a b u l t a r i h i : 6 T e m m u z 1 9 6 5 . ( E K -1 -1 ) 3 0 « D e v le t i s t i h b a r a t H i z m e t l e riri v e M i l l i İ s t i h b a r a t K a n u n u : ( 1 K a s ı m 1 9 8 3 t a r i h v e 2 9 3 7 s a y ı l ı ) 31 1 5 ' d e a g e : a . H i r a m A b a s : « B e n i m g ö r ü ş ü m e g ö r e d e i s t i h b a r a t s e r v i s i a k t i f o p e r a s y o n l a r d a y ap a r a k T ü r k i y e ' y e y ö n e l i k faaliyetlerin üzerine gitmek mecburiyetindedir.» b . H i r a m A b a s : « B e n d e v l e t i m e h i z m e t v e r m e k İ ç i n g ör e v y a p a r ı m , o p e r a s y o n l a r ı y a p a r ı m . B e n m a s a d a çalışmadım. Az çalıştım.» Y . N . : İ s t i hb hb a r a t ö r g ü t l e r i n d e y e r l e ş i k k a n ı y a g ö r e - C I A h a r i ç - J a m e s B o n d ' l u k v e R a m b o ' c u l u k l a i s t i h b a r a t ç ı l ı ğ ı n h i ç b i r i lg i s i b u l u n m a m a k t a d ı r . A b a s ' ı n a ç m a z ı d a b u ç a r p ı k m a n t ı k t a n k a y n a k l a n m a k t a d ı r . B a y A b a s e ğ e r g ö r e v v e r irir l e rsrs e « A n t i - t e rö rö r ö r g ü t ü » n ü y ö n e t e b i l i r s i n i z . D a h a d a o l m a z s a a y n ı i ş i p r o f e s y o n e l o l a r a k y a p ı p d o y u r u l m a m ı ş k o m p l e k s l e r i n i z i t a t m i n e d e b i l i r s i n i z . ( B a k ı n ı z:z: E r i c h F r o m m ' u n « S e vg vg i v e Ş i d d e t i n Kaynağı»}.
38
pordaki çok önemli ve ülke çıkarlarını yakından ilgilendiren gerçekleri peçelemeyi yeğlemiştir. MİT'na ilişkin ikinci yazımızda da 2 MİT'ndaki görevlerine son verilen Hiram Abas ve Mehmet Eymür'ün CIA-MİT, MOSSAD-MİT ilişkilerini yadsıyan görüşlerinin gerçeği yansıtmadığını 1962'li yıllara kadar uzanan olaylar ve olay tanıklarını açıklayarak kanıtlamaya çalıştım. Ancak gizini koruyan iki olay üzerindeki örtü bir gün kaldırabilirse bu konudaki gerçekler biraz daha aydınlanabilir.
Vinci
Olay: Olay:
Sabahattin
Savaşman
Olayı:*
Olay 25 ve 26 Aralık 1977 günkü basında kamuoyuna açıklandı. Günaydın'a göre: (Mealen) «MİT İstihbarat Daire Başkanı Sabahattin Sa vaşman, Amerika ve İngiltere hesabına casusluk yaptığı bu amaçla her iki ülkeye: Amerikan üsleri, Kıbrıs'taki Türk kuvvetleri, Türk-Amerikan ilişkileri, Amerikan ambarg osu'na ilişk in konularda bi lgi verdiği için tu tuklanmıştı.» A n c a k d u r u ş m a s ü r e r k e n d a v a y a y a y ı n y a s a ğ ı k o n u l d u ğ u i ç i n3 2 ka muoyu gerçekleri öğrenemedi... Yapılan duruşma sonunda -Genel Kur may Askeri Mahkemes i- Savaş man 17 yıl 6 ay hapis cezası almış ve cezasını tamamlayıp hapisten çıkmıştı. Ama suskunluğunu korumayı yeğ liyordu... Bu önemli duruşmadan Savaşman'ın ancak bir kaç cümlesi basına yan s ı d ı 34 v e A m e r i k a n c a s u s l u ğ u o l a y ı u n u t u l d u g i t t i . Savaşman karardan sonra yaptığı açıklamada: «Bu MİT'in mahkûmiy etidir. Benim değil. Her gün yüzlerce en gizli bilgi Amerika'ya Almanlara veriliyor», «CIA, MİT içinde dönen çarkın birdişlisidir. Bu dişli sökülüp atılmadıkça MİT gerçek niteliğine kavuşamaz.» şeklinde konuşmuştur. Yıl 1979'da Savaşman böyle konuşuyor. Ama bugün en azından bildiği gerçekler yanında, s avunmasını ka muo yuna açıklam ak tarihi sorum* B u y a z ı n ı n y a z ı l d ı ğ ı t a r i h t e n s o n r a y a y ı n l a n a n C ü n e y t  r c a y ü r e k ' i n « D a r b elel e r v e G i z l i S e r v isis l e r»r» a d l ı y a p ı t ı n da «Savaşman olayına» yer verilmiştir. 32 Vatan, 25 Şubat 1978. 33 Cumhuriyet, 26 Temmuz 1979. * B ü t ü n s u ç l a r k e n d i s i n e y ü k l e t i l e n k i ş i , g ü n a h k e ç i s i ( F r a n s ız c a - T ür ür k ç e S ö z l ü k - T a h s i n S a r a ç ).). 34 Cumhuriyet, 10 Nisan 1979.
39
luluğu altındadır Yıl 1964, Eylül ayının sekizi, bu satırların yazarı Genel Kurmay Başkanlığı Askeri Mahkemesinde «Genç Kemalistler davası» baş sanığı olarak yap tığı savunmada: «MİT'in Silahlı Kuvvetler mensuplarını takip ettiğini ve bu yöndeki gi rişimlerinin her geçen gün artacağını ve MİT'in siyasal iktidarın aleti ol mama sı gerektiğini, MİT'in içinde görevini kötüye kullanan parazitlerden temizlenmesi gerektiğini» belirttikten sonra, «örgütün görevini kötüye kullandığını ve Anayasa'yı ihlâl ettiğini» söylemiş, «Genç Kemalistler Or dusu davası hazırlık soruşturmasının yasadışı yollarda MİT'nda yapıldığı nı» açıklamıştım. Yıl 1973, Haziran ayının onaltısı, Bomba Davası baş sanığı olarak İstan bul Sıkıyönetim Askeri Mahkemesi'ndeki sorgumda: «Sunay ve Tağm aç'la şa hsi bir ilişkim yoktur. Ancak bunlar, özellikle 22 Şubat'tan (1962) sonra yönetimi fiilen ele geçirmişler, MİT'i e!e geçir mişler, MİT'i de Amerikalılar ele geçirmiş ve bu şekilde memleket idare edilmeğe başlanmıştır...» Belgesel açıklamalarımdan kesinlikle anlaşılacağı gibi Savaşman'dan 6 yıl önce CIA - MİT ilişkisini, idam istemiyle yargılanırken açıklıyordum. Savlarım bilindiği gibi 3-4 yıl sonra da İhsan Sabri Çağlayangil tarafından d o ğ r u l a n d ı . 38 " 4 c r Tüm bunları neden açıklıyorum? Hiram Abas yüzünden... Çünkü o, ken disine yönelik Amerikanofillik savlarını yadsı mak için Savaş man olayını olayını örnek göstermek gereğini özellikle vurgulamaktadır: «Geniş çaplı bir operasyondu. Bu sayede de hakikaten Türkiye'nin içine sızmış bir istihbarat örgütünün faaliyeti, Türk istihbarat örgütü tarafından akamete uğratılmış ve 17 sene hapis yemiştir Savaşman.» Hiram Abas, Savaşman operasyonunu yürütmekle öğünmektedir. Dava gizini koruduğu için Savaşman'ın «Le bouc émissaire»* olarak seçilip, Abas'ın bir taşla iki kuş vurup vuramadığını iddia edemiyoruz. Acaba MİT içinde bir kişinin mahkûm edilmesiyle CIA-MİT ilişkisi ön lenmiş midir? Parlamenter denet im dışında olan bir örgü tün yöneltilen 35 Sabahattin Savaşman, Harp Okulundan sınıf arkadaşımdır (y.n.)
3 6 B u b ö l ü m , . B o m b a D a v a s ı ' n d a k l S a v u n m a s ı n a d a a k t a r ı l mı mı ş t ı r.r. ( 8 ' i n c i k l a s ö r : G i r i ş , C I A , A I D , B a s ı n d a n S e ç m e l e r : 1 9 7 4 - 1 9 7 5) 5) Y a y ı n l a n m a d ı . 37 Bomba Davası, Duruşma Tutanağı, s 16.
3 8 P o l i t i k a , 9 , 2 1 M a r t 1 9 7 6 , « Ç a ğ l a y a n g i l ' i n İ s m a i l C e m 'l'l e S ö y l e ş i s i " . 3 9 Ç a ğ l a y a n g i l : « 1 2 M a r t t a C I A g e n i ş ö l ç ü d e v a r d ır » , P o l it i k a , 1 O c a k 1 9 7 7 . 4 0 a . U ğ u r Mumcu, «Kim Kimi Doğruluyor...» Cumhuriyet, 26 Mart 1 977. b. Uğum M umcu, «Bir Pulsuz Dilekçe», Dilekçe», s. 195-198.
40
suçlamalardan arınması olası değildir. Bugün Abas bile bu tür denetim i s t e m e k t e d i r . 27 Ama meşhur 12 Mart öncesi ve sonrası eylemlerini sür dürürken Senato Araştırma Komisyonu başkanı Salih Tanyeri, şiddet olayları konusunda Başbakanlık ve MİT'ndan bilgi alamamaktan yakı n ı y o r d u . 41
İkinci
Olay:
Turan
Çağlar
olayı.
Turan Çağlar, 27 Mayıs döneminde İstanbul Radyoevi Müdürlüğü göre vinde bulunmuş, daha sonra emekliye ayrılmış bir kurmay alb aydı. 1965'li yıllarda Tepebaşı'nda Tarhan hanın büyük bir dairesinde, geniş bir kad ro ve sınırsız paras al olan akla rla çalışa n «Özel Sekt ör Enfor masyon Bürosu» adlı bir kuruluşu yönetiyordu. Bu büroda Türkiyedeki sol akımlar .izleniyor, sermaye adına karşıt yöntemler geliştiriliyordu. Çağlar, uzun süre bu görevini sürdürdükten, büroyu Fethi Gemuhluoğlu'na dev-rettikten sonra, Akbank Sosyal İşler Müd ürü olmu ştu. Bu hiz hiz meti de yıllarca sürmüştü. Çağlar'ın görev adı gerçekte bir maske idi. Bu kez sermaye adına değil de Akbank adına özel istihbarat topluyor, kendi sine sağlanan sınırsız mali olanaklarla etkin kişileri, bürokrasinin her iki kanadını eşantiyonlara (!) (!) boğ uyo rdu . «İstihbarat «İstihbarat - Sa» bürosu tahmin edildiği gibi piyasa istihbaratı yapmıyordu... Bu evrede, İstanbul ve Bölgesi Milli Emniyet Daire Başkanlığı görevinde bulunan Turan Deniz'le Çağlar çok yakın iki arkadaştı. Aslında Çağlar'ın hizmetlerinden yararlanmak isteyenlerin, bu yakınlıktan kendi çıkarları doğrultusunda geniş ölçüde yararlandıklarını kabul etmek gerekir. 12 Mart'tan (1971) sonra Faik Türün, Zihnipaşa köşkünü -Ziverbey k ö ş k ü - 4 2 bilinen ekiple işkencehaneye'dönüştürdüğünde Turan Deniz, sorumlu olduğu halde kullanılmış, köşk'te MİT adına bütün yetkiler Eyüp Özalkuş'a verilmiştir. 3 Bu durumdan tedirgin olan Turan Deniz, Çağlar' ın basınla kurduğu sıcak ilişkilerden yararlanarak Türün'ün işkencecileri ni afişe etmeyi çıkarına uygun görmüştü. Bu amaçla Nimet Arzık'a işkence köşk ü gezdiril mistir. Ama Turan Deniz, İstanbul'daki görevinden ayrıldıktan sonra, onun ye rine gelenler, Turan Çağlar'la kıyasıya mücadeleye girmişti. Bir kaç kez MİT'te misafir edildiğine (!) ve bir defasında da gece kaçırılıp Belgrat Or* Bugünlerde ken disinden Radyo'da sıkça söz edilen Gemu hluoğlu daha sonra Türk Petrol Vakfı Yöneticisi olmuştur. 4 1 C u m h u r i y e t , M i l l i y e t , 2 5 A r a lılı k 1 9 7 6 . 42 ilhan Selçuk, «Ziverbey Köşkü».
4 3 E y ü p Ö z a l k u ş , 1 2 M a r t d ö n e m i n d e h e r m a n a d a b i r l i k t e ç a l ı ş t ığığ ı A s k e r i S a v c ı l a rd rd a n S ü l e y m a n T a k k e c i ' n in emrinde bugü n THY Sivil Savunma örgütünde vatani görevine devam etmektedir...
41
manı'nda terk edildiğine dair söylentiler ortalıkta dolaşıyordu. Tabii bu durumda çalıştığı kimseler ve kuruluşlar onu yalnız bırakmışlardı... Daha sonra bir gün, Çağlar'ı «Amerikan casusu» suçlamasıyla Mamak, Askeri Ceza ve Tutukevine aldılar. Duruşması devam ederken bir gece hücresmde ölü bulundu... Yapılan otopside kalp krizinden öldüğü anlaşıl mıştı... Tam bir CIA senaryosu. .. «Küçük Amerika» olma hayalleri ger çek olmuştu... Her şey kitabına uyduruluyordu. Bilim ve teknik ilerle mişti... Her yönden kullanılabilirdi vatan kurtarıcısı operasyoncular tara fından... Tura n Çağlar olayındak i giz perde sinin aralanmasının zamanı kanı mca gelmiştir. Bu olayda : - «Özel Sektör Enformasyon Bürosu»nun tüm işlevi ortaya çıkarılmalı, finans kaynakları saptanılmalıdır. - Akbank'taki çalışma aynı şekilde irdelenmelidir. - Tura n Deniz bildiklerini açıklamalı dır. 46 - Tura n Deniz'de n sonr a İstanbul MİT örgüt ünd e Turan Çağlar'ı bo y he defi seçenler kimlerdi? Bunlar arasında 12 Mart işkencecileri var mıydı? Amaçları ne idi? - Tura n Çağlar, hapi shan eden ailesine ve bazı değerl i yazarlara mektu p ulaştırmayı başarmıştır. Bu mektupların kamuoyuna açıklanma zamanı gelmemiş midir? - Çağlar ailesi babalarını' aklam ak için girişimde bu lunmay ı düşün me mekte midir? 4 7"48 Sorular uzatılabilir... MİT Raporu olayına yeni bir aydınlık, yeni bir soluk, yeni bir ses getir mek isteniyorsa Sabahattin Savaşman ve Turan Çağlar olayları tüm boyu t ve ayrıntılarıyla kam uoy unu n önü ne getirilmelidir. Bu aşa mada * »Mon Dieu! Pour quai nous a-t-on confié cette mission?» 4 4 M İ T M ü s t e ş a r ı E m e k l i K o r a m i r a l B a h a l l i n Ö z ü l k e r,r, e g e m e n g ü ç l e r v e o n l a r ı n i ç v e d ı ş ö r g ü t l e r i n i ç ı k a r l a n n a v e d ü n y a g ö r ü ş l e r i n e l e r s d ü ş e n b i r r a p o r u i l g i l i m ak a m l a r a v e r d i k t e n , k ı s a b i r s ü r e s o n r a S a m s u n ' d a . b i r o t e l o d a s ı n d a ö l ü b u l u n d u . O t o p s i s o n u c u n d a k a l p k r i z i n d e n ö l d ü ğ ü a n l a ş ı lm ı ş t ı r.r. . . Y a n ı n d a 1 2 M a r t ' sonrası IştonceOilgfltıd^n bir emekli albay vardı, (y.n.) 4 5 - S ü p » r z e h i r li b i t k i l e r l e c i n a y e t n a s ı l İ ş l e n i r ?» ?» - G i z l i a j a n l a r ı n c i n a y e t a r a c ı o l a n v e s o n u ç l a r ı l a b o r a t u v a r l a r d a k o l a y s a p t a n ı l m a y a n z e h i r le r i . . . , - Ç e v i r i:i: Ö z g ü n T a ş d e m i r / M u r a t P a k e r , C u m h u r i y e t . B i l i m v e T e k n i k eki, 26 Mart 1988, s. 56. ~~ ' " 4 6 T u r a n D e n i z , e s k i p a ş a l a r d a n K o r g e n e r a l G a l i p D e n i z ' i n o ğ l u d u r . B a b a s ı 1 9 3 5 - 1 9 4 0 ' l ı y ı l l a r d a D i y a r ba ba k ı r '' d a s ı n ı r s ız y e t k i l e r l e U m u m i M ü f e t t i ş l i k y a p m ı ş b i r k i ş idid i r . H a l k a r a s ı n d a 9 3 o d a l ı b i r s a r a y d a o t u r d u ğ u s ö y l e n i r , p a ş a n ı n k ı zızı o d ö n e m d e a t a b i n e r d i . Y a n i u m u r g ö r m ü ş b i r a i l e d e n g e l d i ğ i i ç i n h e r h a l d e h e m y a t ı , h e m k a t l a r ı , h e m d e d ü n y a l ı ğ ı v a r d ı r . - 1 9 6 0 ' l ı y ı l lala r d a b a b a s ı n ı n E t l i k 't e k i k ö ş k ü n ü M İ T ' e k i r a y a v e r m i ş t i - H u z u r u n u b o z m a k i s t e m e z . B u n e d e n l e n e a r k a da ş l ı k n e d e e r k e k l i k a d ı n a k o n u ş a c a ğ ı n ı s a n m a m . Amacım önerilerimin eksiksiz olmasıdır. »Gün ola, harman ola...» (y.n.) 4 7 T u r a n Ç a ğ l a r î n d a m a d ı ç o k t a n ı n m ı ş v e d e ğ e r l i b i r s e s s a n a t ç ı s ı d ı r , ( y .n.n . ) 48 Turan Çağlar'ı 1960'lardan beri yakın tanıyan kişilerden biri de benim (y.n.)
42
kuşkusuz bu görevi basın yüklenmelidir. Bunun gibi, 12 Mart dönemi işkencecileri arasında bulunduğu iddia edi len MİT görevlisi Bülent Öztürkmen 4 9 , Özal iktidarı dön emi nde DPT Müsteşar Yardımcısı olarak hayali ihracatçılara öd eme yapılması için emir vermesin in ardınd aki giz ortay a çıkarılmalıdır. çıkarılmalıdır. " İktidarın hayali ihracatı örtbas etme için girişimlerde bulunmasının ardındaki nedenler tüm ayrıntılarıyla saptanmalıdır. Yazının başlığı «Köstebekler...» idi. Onlara bu sıfatı dün hizmet verdikleri yetkili kişiler yakıştırmışlardı. Gerçekte köstebekler pek makbul hayvan lar sayılmazlar ve yeraltında yaşarlar. İstihbarat elemanları da görevleri gereği yeraltında çalıştıklarından dünyanın her yerinde Köstebek diye ta nımlanırlar. Ancak Mehmet Eymür 5 bu şekilde tanımlanmaktan hoşnut olmadığını açıkladıktan sonra, «Biryerde yaptığım işten tiksiniyorumzaŞili ton...» diyerek gün ah çıkartmaktad ır. Tıpkı Şili'deki CI A^ ef i gibi... CIA görevlisi de: «Tanrım neden bu görevi bize verdin?» diye yakınıyor du.
Yaptığı işten utanç duyanların, bu durumdan kurtulmalannın tek yolu vardır. Jean Jacques Rousseau gibi itiraflarda bulunmak... Bu konuda en uygun örneği Philip Agee oluşturmaktadır. 53 Eski bir CIA ajanı olan Agee de «yaptığı işten utanç duyduğu için» katıldığı tüm ope rasyonları açıklamıştı. Bu yolla hem vicdan azabından kurtulmuş, hem de insan olmanın onurunun zevkini tatmış, ama ülkeden, ülkeye de ko vulmuştu. Bay Eymür, «Cumhurbaşkanına hesap sorulmasından endişe etmek», ve «Üruğ'u illegal illegal cemiye t toplantısına katılmakla» katılmakla» suçl amak size size bir şey kazandırmaz. Biraderiniz ve dava arkadaşınız Hiram Abas'ın (maşalın) 156-157 bas k ı n ı 15 -operasyonu- var. Eğer riskine katlanabilirseniz, oturun anılarınızı yazın. «Demokrasimize katkı yapmış olursunuz. Bu arada hem çeşitli ve çok yönlü karmaşık niyetlerle «sansasyon» ve «reklam» peşinde olan kimi basına «yeni» bir malzeme olursunuz, hem de köşeyi dönersiniz. Bu arada, hem de vicdan azabından kurtulmuş olursunuz. Az şey midir? Nasıl olsa «devr-i demokrasinin», yolların yolunu çok iyi bilirsiniz... 11 Ağustos 1988 4 9 « B ü l e n t Ö z t ü r k m en en 1 2 M a r t ' t a M İ T A n k a r a Ş u b e s i n d e « K» K» m a s a s ı n d a ç a l ı ş t ı . İ ş k e n c e y l e y a p ı l a n s o r g u l a m a l a r ı y ö n e t titi . . . » A y d ı n lı k , 2 2 A ğ u s t o s 1 9 7 8 . 5 0 R a f e t B a l l ı , « İhİh r a c a t O y u n u » , M i l l i y e t , 3 T e m m u z 1 9 8 8 . 5 1 M e h m e t M u h s i n o ğ l u , « 3 0 0 D o s y a M e c l i s ' t e » , M i l l iyiy e t , 1 2 T e m m u z 1 9 8 8 . 5 2 J . J . R o u s s e a u , « İ t i ra ra f l a r • C o n f e s s i o n - » a d l ı y a p ı t ı n d a a s ı r l a r ca ca ö n c e y a ş a d ı ğ ı s o s y e t e n i n t ü m i ğ r e n ç l ik l e r i . y a n ı n d a,a, h o m o s e k s ü e l i l i ş k i d e b u l u n d u ğ u n u a ç ı k l a m a d a b i r s a k ı n c a g ö r m e m i ş t i . N e d e r s i n i z B a y H i ram Abas?... 53 «CIA Günlüğü», 2. Cilt, Philipe Agee.
43
İSTİHBARAT ÖRGÜTLERİ ve AŞK ODALARI*
Türkiye'deki demokratikleşme savlarına karşın bazı kurumlar, Devlet Teşkilâtı içindeki yasal konumlarını gözardı ederek "Devlet içinde dev let" olabilmeği her dönemde başarmışlardır. Bunlardan biri de Milli istihbarat Teşkilâtı'dır. Daha önce açıkladığım gibi, 1961 yılında bu teşkilâtta çalışmak üzere in ham yapılmasına karşın görev kabul etmemiştim. 22 Şubat 1962'den sonra Afyon'a sürgün edildim. Ancak peşimi bırakmamışlardı. Bizi safdışı bırakmak için MİT bir Jandarma üsteğmeni içeri almış ve uzun süre baskı altında sorgulayarak aleyhte bir tertip düzenlemeyi başarmıştı. Ba zı çevreler, varlığımı kendileri için potansiyel bir tehlike olarak gördükle rinden MİT'nı, kullanabiliyorlardı. 19 Nisan "1963 "1963 günü , M em du h Tağmaç'ın özel uçakla gönderdiği As. savcı tarafından gözaltına alındım. 20 Mayıs 1963 günü "soruşturmaya mahal olmadığı" kararı verildi. Bu karar bana ula şmada n 21 May ıs olayları patlak patlak verdi. Ce mal Tural ilk önc e 21 Mayıs'la ilişkili gösterilerek tasfiye edilmemi istiyordu. Bu başarılamayınca "Genç Kemalistler Ordusu Davası"nda bir kaç yıl süreyle yargılandım ve tabii bir sürede ünlü Mamak Askeri Ceza ve Tutuk Evi'nin misafirleri (!) (!) arasına katıldım . As. Savcıl ar ve As. Yargıçla r MİT'nın sena ryolar ının dışına çıkıp, mesleklerinin gereğini yerine getirme yürekliliğini kendile rinde bulamıyorlardı. Anılan davada Askeri Ceza Kanunu'nun 148'inci maddesi uyarınca mahkum oldum. "Politika yapmakla" suçlanmıştım. Sanki Slh.K.lerde politika yapan tek kişi bendim... Tağmaç'ın uçan savcısı daha sonra general oldu. Emekliye ayrılıp avu katlığa başladı. MİT raporu olayı patlayınca bu kişiyi Necdet Üruğ'un avukatı görünce doğrusu şaşırdık. Dün MİT'yla çalışan As.Savcı, bugün MİT'nı dava ediyordu. Avukat, MİT raporunu kaleme alan Mehmet Ey-
mür'ü "teşkilatın yüz karası" olmak la suç luy ord u1 Oysa biz 1964 yılında Gn.Kur.As.Mah.'nde yaptığımız savunmada: 2 "MİT'in Silahlı Kuvvetler mensuplarını izled iğini ve b u yöndeki girişim lerin her geçen gün artacağını, MİT'nın siyasi iktidarın aleti olmaması gerektiğini ve MİT'nın içinde görevini kötüye kullanan parazitlerden te mizlenmesi gerektiğini belirttikten sonra, örgütün görevini kötüye kul landığını ve Anayasa'yı ihlâl ettiğini" açıklamıştık. O dönem de gerçek ten MİT tab u idi. As. Savcı ve onu n gibi düşünenler "MİT'nı yıpratma amacını güden bir rejim düşmaninın (!) saçmaları" an layışı içinde diş gıcırdatarak beni dinlediler. Ne MİT parazitlerden arındı, ne de yasadışı faaliyetlerine son verdi. Oysaki önerilerim göz ardı edil meseydi Teşkilat yasal çerçeve içindeki görevlerini sürdürerek bu öl çüde yıpranmazdı. Bizim köstebekleri "parazit" olarak suçlamamızdan, tam yirmi beş yıl sonra Eymür'ün "MİT'in yüzkarası" olarak nitelenmesi ilginç değil mi? Eski Askeri Savcı, general emeklisi, avukat; çeyrek asır sonra bizimle aynı noktaya gelmişti. Geçte olsa... Amacımız, MİT'na kara çalmak olmayıp, kendisine çeki düzen vermesi ni sağlamaktı. Bu nedenle eleştiri hakkımızı kullanırken kendimizi riske ettiğimizin bil incinde idik... Nitekim emekli olduktan sonra MİT İstanbul Emniyet Müdürlüğüne emir vererek yıllarca altı polisle beni İzledi. Uygulamayı başvurum üzerine za manın İç İşleri Bakanı Faruk Sükan durdurttu. "Devlet kin tutmaz" derlerse de inanmayın. Bir devlet örgütü olan MİT 'nın kin tuttuğunu sayısız olaylarla bilmekteyiz. Örneğin: 1972 yılında İstanbul Milli Emniyet Bölgesi Başkanı Turan Deniz, üstleri nin aldığı emirle bir operasy on için kullanılıyor ve Orgeneral Faruk Gürler (o tarihte K.K.K) aleyhinde Ziverbey köşkünde işkenceli sorgulamalarla Gürler'in önce Gn. Kur. Bşk, sonra Cumhurbaşkanı olma niyetlerini en gellemek için düzenlenen tertiplerde yer alıyordu. İşkenceli sorgulama ları yürütenler içinde MİT Raporu Olayı'nda marifetleri gün yüzüne çıkan köstebekl er de vardı... vardı... "B omb a Davası" tertibine katılan zamanın İstan bul Emniyet Müdür yardımcısı Şükrü Balcı'nın daha sonra Faruk Gürler' in yeğeni olan Necdet Üruğ'la dost olmalarını halâ anlamış değilim... Bu nun gibi, MİT Raporu Olayı'ndan önce Harbiye Ordu Evi'nde Hiram Abas'ın kızının düğününde nikah şahitlerinden biri Vehbi Koç idi. Bu ikili arasındaki yakınlığı bugün bile yerine oturtmakta güçlük çekmekteyim. 1 Raporcu Eymür MtTın yüzkarası, Hürriyet, 18 Ocak 1989 2 Genç Kemalistler Ordusu Davası, Talat Turhan'ın savunması, 8 Eylül 1964
* Bu yazı ilk kez yayınlanmaktadır.
44
V
45
Büyük patron - "Mister Komplo" dostluğu ne ola ki? Turan Deniz İstanbul Sıkıyönetim Klığına yazdığı bir yazı ile 3 benirnde "memleket içindeki anarşik olayların plan içinde olduğum altı kişinin layıcısı olduğumuz ve bir cunta faaliyeti faaliyeti içerisinde içerisinde bulunduğumuz" belir tiliyordu. MİT'çi Turan Deniz bu yazı ile suç işliyordu. İlki, idari bir organ olması na karşın "Tutuklama emri" veriyor, yasal olarak MİT'te sorgulanmama mız gerektiği halde, orada sorgulandığımız ortaya çıkıyordu. Yazıda birde küstahlık vardı: Turan Deniz, emrinde bulunduğu Sıkıyönetim Komutan lığına emir veriyordu, "Tutuklanacak şahıslar" diye... Elindeki tek kanıt işkenceli sorgulamalarda kişiden kişiye aktarılan itiraflardan oluşan düz mece ifadelerdi... MİT'nın kini "Deve kini"nden üstündü. İkinci kez düzenlenen tertiplerle yargı önüne çıkarılmıştım. Hem de bu kez idamlık bir sanık olarak... İnsanlık onurunun bir parçasını oluşturan kişisel onurumu kurtarmak için, Ziverbey Köşkü'nde işkenceyle tertip düzenleyenlerin İpliğini pazara çıkarmak üzere tüm yasal yolları denedim. Zamanın Başbakanı Naim Talü, Gn. Kur.Bşk.Orgeneral Semih Sancar ve K.K.K. Orgeneral Eşref Akıncı'ya başvurdum. Tümü başvurularımı hasır altı ederek tarih önünde işkencelerin koruyucusu durumuna düştüler. Düzmece "Bomba Davası"nda yargılanırken de MİT'nın içyüzünü ora daki olanaklar içinde açıklamağa çalıştım. "Sunay ve Tuğmaç'la şahsi bir ilişkim yoktur. Ancak bunlar özellikle, 22 Şubat'tan (1962) sonra yönetimi fiilen ele geçirmişler, MİT'i ele geçir mişler, MİT'i de Amerikalılar ele geçirmiş ve bu şekilde idare edilmeğe başlanmıştır. Bu yüzden de memleket bu hale gelmiştir. 5 " Gerçi bugün o zaman öne sürdüğümüz savlar tüm boyutlarıyla doğru lanmıştır ama MİT'nda olumlu bir değişim olmadığı anlaşılmaktadır. Bomba Davası'nda yargılama sürdürülürken "Yazılı deliller"in okunma evresinde Turan Deniz imzasını taşıyan MİT yazısı okundu. 3 Söz alarak MİT'nı savlarını kanıtlamaya çağırdım. Aksi durumda gerek Turan Deniz'i ve gerekse Teşkilâtını çok ağır dille suçlayacağımı ifade ettim. Sözlerimin bir kısmı Duruşma Tutanağına ve basına yansıdı. Ama kimseden ses se da çıkmadı... Dava devam ederken, bir gün Sadi Koças tanık olarak mahkemeye çağ rılmıştı. Söz alarak tanığın eski bir Başbakan Yardımcısı olarak MİT hak-
46
kındaki bildiklerini açıklamasını, çünkü sıkıyönetim önüne getirilen tüm davaların bu örgütçe hazırlandığını, beyanlarının mahkeme için aydınlatı cı ve karara yardımcı olabilecek ağırlık taşıyabileceğini bu hususun ken disinden sorulmasını istedim. Tanık bildiklerinin tümünü açıklamağa ha zırdı. Mahkeme heyeti istemim karşısında önce duraladı. Sonra reddetti. Bu kez MİT'na ilişkin istemimin tutanağa geçirilmesinde İsrar ettim. Ge reği yerine getirildi. Gerçekte Mahkeme heyeti olanların tümünü biliyordu. Ama, "arı kovanı na çomak sokmak"ta istemiyorlardı. Hazır İstanbul'a gelmişken, lojman, tazminat, araba ve çeşitli yan olanaklardan yararlanırken onları tepmek işlerine gelmiyordu , Kaldıki geçmişteki olumsuz örnekleri de anımsıyor lardı. Çünkü, Komutanları Faik Türün, isteği doğrultusunda karar ver meyen mahkemeyi bir haftada lağv ettirmiş, hakimlerinin İstanbul dışına atanmalarını sağlamıştı. Bu koşullar altında "Yargı Bağımsızlığı"ndan söz etmek kuşkusuz gü lünç olurdu. Yaşadığımız olaylarla MİT'nın "Devlet içinde devlet olduğu nu" algılamıştık. Bu nedenle Ziverbey Köşkü'nün Parlamento Denetimin den geçirilmesini istedik. Doğal olarak bu istek de yerine getirilmedi. As lında MİT kurulduğundan bu yana böyle bir denetimden geçmiş değildir. Eğer 1973 yılındaki isteklerimiz göz ardı edilmeseydi Hiram Abas ve Mehmet Eymür vb. gibi olanların marifetleri o zaman ortaya çıkacak ve bu kişilerin on beş yıl süreyle Teşkilatı dış kaynaklı koşullanmaları ve ilişkileri doğrultusunda kullanmalarının önü alınmış olacaktı. Denetim dışı başıboş kalan MİT'nın iç yüzünün ortaya çıkması "MİT Raporu Olayı" 7 yla gerçekleşti. Özal tarafından MİT Müsteşarlığı için ha zırlanan Hiram Abas ve ekibi kendilerini sokakta buldular. Konu aylarca gündemde kaldı ve örgütün marifetlerini, kamuoyu büyük bir şaşkınlık içinde öğrendi... Ve de Özal'ın MİT'i Sivilleştirme hayali bir başka bahara kaldı. Gerçekte duyarlı devlet kurumlarında görev alanların emekli olduktan sonrada konuşmamaları kuraldır. Ancak bu kuralı ilk kez Mahir Kaynak bozdu. Çünkü Teşkilâtın bir kuralı da ajanını açıklamamaktır. Oysa Madanoğlu Davası'nın açılabilmesi için Mahir Kaynak'ın deşifre edilmesi gerekiyordu. "Balon Operasyonu"nda ajan harcandı; ama dava beraatla sonuçlanınca kabak değilde "balon" Kaynak'ın başında patladı. Zor, ve sıkıntılı anlar yaşıyan eski ajan kuralı bozan Teşkilatını kural dışı da olsa s ürekli eleştir di. Sade vat anda ş eski MİT'çinin söyle dikleri nin
3 Talat Turhan, 1'nci kitap, Bomb a Davası, Savunma, s. 236 4 Yn: Bu kişilerden biri halen SHP milletvekilidir.
6 Y n : o d ö n e m d e - 1 2 M a r t ' 1 9 7 1 s o n r a s ı - t r a f i k k a z a s ı n d a ö i e n b i r A s k e r i Sa Sa v c ı n ın ü z e r i n d e t a m s e k i z t ü l h ü viyet çıkmıştır...
5 Bomba Davası Duruşma Tutanağı s. 16, Haziran-1973.
7 MİT Raporu Olayı, Kaynak yayınları
47
çok azını dile getirse çoktan T.C.K. 141 ve 142'nci maddelerinin hışmına uğrardı. Ajanlığı döneminde "sahte solculuk" yapan Mahir Kaynak bu kez "gerçek soicu" gibi dehşetengiz açıklamalar yapıyor ve Devrimci kesi min Türk-Amerikan ilişkileri ve CIA-MİT ilişkileri hakkında söylediklerinin adeta sözcülüğünü üstlenmiş görünüyordu. Bu kişinin demeçlerinin eleştirisi ancak yeni bir yapıta konu edilebilir. Bu yazıda geçen yıl emekli edilen Hiram Abas ve Mehmet Eymür ikilisi nin açıklamalarında öne çıkan bazı gerçekleri anımsatmak istiyorum. 8 " 1 0
MİT
Kime
Bağlı
teşkilâtı kimin E y m ü r 1 0 : "Sözde Başbakanlık'a bağlıyız ama, bugün için teşkilâtı idare ettiği belli değil'' "Anlaşılan MİT'in asıl yöneticisi bizzat Erkan Gürvit" Abas: 8 ...esas amir gene Başbakandır. Ama şimdi ben size soruyorum. Bu son olayda hakiki amir olarak Özal gözüktü mü? Bu suçlamanın gerçekliği iktidar yetkililerinin açıklamaları ile de doğru lanmış bulunmaktadır. Bu olgunun iktidarın iktidarsızlığını kanıtlamaya yetecek büyüklükte olduğu kanısındayım. Yasa gereği kendisine bağlı bu lunan bir örgütü iddia edildiği gibi, başkaları idare ediyorsa Başbakan kontrolü kaçırmış demektir. Hele o başkası Cumhurbaşkanının damadı ise... Bilindiği gibi Erkan Gürvit'in MİT'teki tüm arşiv bilgilerini Çan kaya'ya aktararak teşkilâtı uzaktan kumanda etme girişimleri bir ölçüde önlenmiştir ama, hiç bir dönemde Çankaya bu ölçüde MİT'inin içine gir mek gereksinimi duymamıştır. Acaba olağandışı böyle bir kontrol gerek sinimi nereden kaynaklanıyor?
Hesap
Sorma
ve
Parlamento
E y m ü r ; 1 0 "Evren 12 Eylül'ün Bu yüzden Cumhurbaşkanlığında
Denetimi
hesabının hesabının sorulmasından sorulmasından kalmak istiyor."
endişe
ediyor.
Bu savın öne atıldığı tarih, 13 Haziran 1988'dir. Evren'in Anayasa Değişikliği yolu ile görev süresinin uzatılmasına ilişkin görüşler, aşağı yu karı aynı döneme rastlamaktadır. Bomba Davası'nda yargılanırken 12 Haziran 1973 günü, Başbakanlık,
Gn. Kur. Bşk.lığı ve K.K.K.Iığına bir dilekçe gönderdim 1 1 . Ziverbey Köşkü'nde Org. Faik Türün sorumluluğunda ve Tümgeneral Memduh Ünlütürk denetiminde yapılan işkence ve tertiplerin "Parlamento heye tince tahkik edilmesini" istedim. Eğer Başbakan Naim Talû 1 2 görevini ye rine getirseydi, içlerinde Hiram Abas ve Mehmet Eymür'ün de bulunduğu bu kişilerin sorumluluğu saptanılacak ve işkencenin önlenmesi için ön lemler alınabilecekti. Ama işkenceler iktidarlarca yönlendirildiği için, bu tür istekler hep hasır altı edildi. Bugün aradan onbeş yıl geçtikten sonra Abas'ta bize koşut düşünmektedir. Abas 8 : "MİT mutlaka parlamento tarafından tanınmalı ve denetlenmesi dir. MİT'İ iktidar partisinin bir araç gibi görmesi zararlıdır. Onun için parlamentod a bir komisyon kurulmalı, muh alefetin de adamı olmalı, MİT'in umumi gidişi parlamentoda parlamentoda denetlenebilmelidir. Bütün Avrupa devletlerinde nde olduğu gibi... Neden kaçılır, kaçılır, neden bir perde perde arkasına sak lanılır; s ebep yok." Bu açıklama MİT'nın bugüne kadar Parlamentonun denetimi dışında kaldığının açık bir itirafıdır. Bu ne biçim demokratik düzendir ki parlamen to bazı kuruluşları hala denetim altına alamıyor?
Darbeleri
Önceden
Öğrenmek
Milli istihbarat Teşkilatı ve Sivilleşme 13 başlıklı yazıda "MİT'nın Askeri Darbeler öncesi sorumluluğunu araştırmağa araştırmağa uzun zaman zaman hiç bir iktidarın gücünün yetmeyeceği kanısındayım." diye yazıyordum. MİT'çiler dokuz ay sonra aynı konuda açıklama yapma gereğini duydu lar: E y m ü r : 1 0 "12 Eylül asker olduğu için mi?" d e d i . "Bizim kadersizi nelkurmay Başkanı'nda nelkurmaya değil de
ihtilâlini MİT niçin hükümete bildirmedi, başında bir şeklindeki sorumuzu cevaplandırırken de "Tabii" iğ imiz de burada zaten. İplerin ucu her zaman Ge olmuştur. Orgenerallik bekleyen bir adamın Ge Başbakanlık'a daha yakın olması beklenemez."
Balamir: Sen 1980'de MİT'teydin değil mi? Eymür: Tabii. Hattâ 12 Eylül'den önce de Ankara'daydım. Balamir: Peki, Türkiye'de bir ihtilal olacağını MİT niye bildirmedi hükü mete? Hep bu sorular soruluyor kamuoyunda MİT'le ilgili. Eymür: Bildirmez.
8 Hiram Abas - Güngör Mengi Söyleşisi, Sabah, 8-11 Haziran 1988
9 M e h m e t E y m ü r - H a y r i B i r l e r S ö y l e ş i s i , G ü n e ş , 1 1 -1 2 H a z i r a n 1 9 8 8 10 Mehmet Eymür - Oktay Balamir Söyleşisi, Bulvar, 13-19 Haziran 1988
48
1 1 T a l a t Turhan, Bomba Davası, Savunma, s. 342-346 12 Yn: Halen AKT3AN AKT3ANK K Yönetim Kurulu Başkanı...
13 Yn: Ekim 1987'de yayınlanmıştır.
49
Balamir: MİT'in başında asker olduğu için mi bu böyle? E y m ü r : Tabii, MİT'in başındaki nerededir? Genelkurmaydadır. Balamir: önlenemez.
Dolayısıyle, >
MİT
hep
müsteş arı
mevcut sivil de
dengelere olsa,
bakar.
m uhtemel
Denge
bir ihtilal
Bir tel örgü çekmiş as E y m ü r : Tabii, o da meselenin sakat bir yönü kerler kendi etraflarına "Bunun İçine hiç kimse giremez" diyorlar. Böyle birşey olmaz tabii Aslında ille MİT müsteşarı müsteşarı askeri kesimden ola cak diye de bir kanun yok.
Eymür çözümsüzlük içinde görünüyor. MİT müsteşarı askerde olsa si vilde olsa ihtilaller önlenemiyor. O halde sormak lazım MİT neye yarar diye? Kuşkusuz gerçek böyle değil... Hiram Abas ve ekibi yıllardan beri Teşkilâtı ele geçirmeyi düşlemektedir. Ama önleri askerler tarafından tı kalıdır. Sırf bu gerekçe bile onları asker düşmanlığına itmiş olabilir. Gerçekte MİT homojen bir yapıda değildir. Müsteşar asker ya da sivil olsun, ihtilâlden haberdar olan MİT'çilerden herhangi birisinin böyle bir bildirimi yapma zorunluluğunda olması gerekir. Doğal olarak "Anayasal Düzene" ve de iktidarın gücüne inanıyorsa... Böyle bir haberi alan güçlü bir iktidar anında darbecileri emekliye sevkedebilir ve hattâ yargı önüne getirebilir. İktidarları ihtilâllerden habersiz bırakmanın sorumlusu sadece MİT müsteşarı olmayıp, ilgili birimlerde çalışan tüm MİT görevlileridir. Ancak bu kişiler ne 27 Mayıs, ne 12 Mart ne de 12 Eylül'den önce güçlü iktidar bulunmadığından, güçlüden -Slh.K.lerden- yana olmayı kişisel emniyet ve çıkarlarına daha uygun görmüşlerdir. Sorumluluk bireysel değil kolektiftir bize göre...
MİT'nın
Sivilleştirilmesi
Darbelerden haberdar etmeyle birlikte MİT'nın sivilleşmesi de gündeme geldi. Abas'a göre, MİT'nın sivilleşmesi kendisinin MİT müsteşarlığına getirilmesiyle eşanlamlıdır. Nitekim: benim sivilleşmeden sivilleşmeden kastım, kastım, doğrudan doğruya servisin için Abas: 8 den, seneler içinde kademelerle çeşitli görevleri yaptıktan sonra ada mın müsteşarlığa gelmesidir" derken kendisini tarif etmektedir... demokrasi/erindeki işleyişe G ü n g ö r M e n g i : 8 "Hiram Abas, MİT'e Batı demokrasi/erindeki benzer bir kimlik kazandırmak, başına asker yerine, teşkilât kadem ele rinden gelerek yükselmiş bir istihbaratçı otu rtmak fikrini besliyord u. Başbakan Özal da aynı düşünceyi paylaştığı için oradaydı" diye kanısını açıklıyor ve MİT Raporu'nun sızdırılmasıyla varılan somut sonuçları sıra50
lıypr: - MİT'te Sivilleşme fikrini savunan başarılı bir ekip, kolaylıkla tasfiye edildi. - Bu ekibin tasfiyesi suretiyle İktidara da dolaylı bir ihtar verildi. M e n g i , a r g o d a k i d e y i m i y l e " K ö s t e b e k l e r e k o l t u k ç ı k ar ar k e n , b i r a n l a m d a iktidarın iktidarın aczini dile getirmektedir . İktidara ihtar veren güçler kimlerden oluşmaktadır?» Böyle bir ihtara maruz kalan iktidar neden istifa etmemiştir? Soruların yanıtları boşluktadır... Mengi, aynı konudaki sorularını sürdürüyor: "Sivilleşme olayına dönersek, önerilerimiz önerilerimiz doğrultusunda Mengi: 8 MİT'İ çağdaş bir yapıya nasıl oturturuz?" "Başındaki adamın teşkilatın çeşitli kademelerind e çalışmış, bu Abas: mesleği ailesiyle ailesiyle birlikte yaşam yaşam biçimi olarak kabul etmiş biri olması ge rekir. Sivilleşmeden Sivilleşmeden maksadım budur "
Üniforma
Hastası
MİT'çiler
işkencecilerin sivil olmasına karşın, sorguladıkları kişilerin kendilerine uydurdukları, rütbelerle çağrılmasını istediklerini savunmamda uzun uzadıya açıklamıştım. 14 ' Zavallı ve hasta ruhlu bu kişiler, bir yandan kişisel komplekslerini tatmin etm eğe çalışırken diğe r yan dan bilinçli ya da bilinçsi z olarak sorg ula nan kişiyi Slh.K.lerle karşı karşıya getiriyorlardı. Slh.K.lere yöneltilen bu "hiyanetin" hesabı hiç bir dönemde sorulmamıştır. Kanımızca bu hesap laşma ivedilikle sorulmalıdır. Kanıt mı istiyorsunuz? İşte samimi itiraflar: Bizim bazı arkadaşlarımız kendilerini albay, yarbay, bin Eymür10; " başı olarak tanıtmaya pek meraklıdırlar. Bazen askerî pantolonlar giyer ler. Buluştukları görüştükleri insanlara asker intibaını vermek İçin asker diye tanıtırlar. Bir arkadaşım vardı benim, as t subaylıktan ayrılma, evine gittim birgün. Baktım karısıyla albay üniforması giymiş olara k fotoğraf çektirip evinin duvarına asmış..."
Bazen, üniformaya özenen garibanlar yakalanır. Basında boy boy fotoğ14 Talat Turhan, Bomba Davası, Savunma, 1 nc i ve 2nci kitap 1 5 Y n : B e n i Z i v e r b e y k ö ş k ü ' n d e s o r g u l a y a n S l h . « . l e r d e n B in b a ş ı r ü t b e s i n d e i k e n a y r ı l m ı ş t ı . S o r g u d a k e n d i s i n e A l b a y d i y e h i t a p e t t i r i y o r d u . E y ü p Ö z a l k u ş a d l ı b u k i ş i n i n 1 9 7 0 ' l i y ı l la r d a , b i r l i k t e ç a l ı ş t ığ ı o d ö n e m i n A s k e riri S a v c ı l a r ı n d a n S ü l e y m a n T a k k e c i ' y l e b i r l ikik t e b u g ü n T H Y S i v i l S a v u n m a ö r g ü t ü n d e b i r l i k t e ç a l ı ş m a s ı elbette rastlantı olamaz.
51
rafları yayınla nıyor. Oys aki hastalığı n kaynağın ı sivil MİT'çil er teşkil ediy ormu ş. Bu komp lekst eki insanlara, 1971'den bu yana sorgu lama k için yüzlerce üniformalı s ubay teslim edildi. Böyle bir av yakalayan b u aşağılık ruhlu kişilerin ne kadar canavarlaştığını o deneyden geçenlere sormalı ve Teşkilât mutlaka bu tür insanlardan temizlenmelidir. Böyle bir temizlik sonucu, MİT sivilleşme yerine daha da askerleşebilir...
MİT'çiler Eymür'ün bir diğer itirafı daha da ilginç: "Bir yerde
yaptığım
işten
tiksiniyorum zaten."
İnsanlar tiksindiği işleri yapmamalı. Yoksa Eymür'ün durumuna düşer ler... Nitekim bilindiği gibi Eymür'ün kaleme aldığı MİT Raporu n e d e n i y l e idare Üruğ'a kırk milyon TL tazminat ödemek durumunda kaldı. Yasalara göre idarenin Eymür aleyhinde dava açıp, bu parayı geri alması gerek mektedir. Bu zorunluluk yapılmadığı sürece tiksindirici ilişkiler, ko kuşmuşluk kuşkuları, kamu vicdanına takılı kalacaktır. Eymür'ün kayınvalidesini Amerika'da ameliyat ettirip, eşiyle birlikte ora da ziyaret edip geri dönecek kadar dünyalığını yapmış bir kişi olduğu an laşılıyor. 1 Bay Abas ise oğlu ve arkadaşlarıyla emekli olduğundan bu ya na Avrupa'da seyahate çıkacak kadar mutlu bir emeklidir... Eymür'ün eşi ve kayınvalidesinin ABD'ye gidiş dönüş uçak bilet ücreti ve fon için yaptığı harcama en az beş milyon lira olması gerekir. Kayınva lidesinin kanser ameliyatı da yirmi milyondan aşağı değildir. Oradaki ika met masraflarını da katarsanız toplam harcaması kırk milyonu tutar. Bir solukta bu miktarı harcayabilen kişinin portföyünün kabarık olması gere kir. Kuşkusuz konunun o yönü bizi ilgilendirmez. Vurgulamak istediğim gerçek MİT Raporu Olayı'nın sorumlusu olan bu kişi hakkında neden rücü davası açılmamış olmasıdır. Yoksa iktidar bu kişilerden korkuyor mu? Ülke, genelinde mutlu azınlık, mutsuz çoğunluk motifi anlaşılan MİT'na da yansımış, nitekim Mehm et Eymür ve Hiram Abas gibi emekli MİT'çi ler Amerika 'da, Av rupa'da cirit atarken Ferdi Tamer adlı eski MİT'çi, sila hını satmaya kalkıyor, başaramayınca bir "baba"dan borç istiyor. So nunda manavlıkta karar kılıyor. İtirafı ilginç: 17 "Bende bazı MİT'çiler gibi holding patronlarının yanına yaklaşır, şimdi 16 Eymur Amerika'da • Milliyet, 15 Ocak 19 89 1 7 D ü n d a r K ı lı ç ' t a n y a r d ım ım i s t e y e n M İ T e s k i s o r g u ş u b e m ü d ü r ü F e r d i T a m e r m a n a v lılı k y a p ı y o r , M l T ç i y e b a b a d e s t e ğ i , M i l l i y e t,t, 1 2 T e m m u z 1 9 8 9
52
milyonluk maaşlar alabilirdim. Ancak pişman değilim." Gerçekten de holding patronlarıyla MİT'çiler arasındaki ilişkiler aydınlatılabilse düzenin kokuşmuşluğu daha da belirgin ortaya çıkabilir. Nite kim, "Horzum'un dostları, içinde general rütbesinde MİT'çiler bile bu l u n m a k t a d ı r . . . 18 Uğur Mumcu yıllardan beri usanmaksızın bu karanlık ilişkileri gözler önüne serer durur, ama birşey değişmez. Çünkü düzene şer ittifakı ege mendir. Bu nedenlerle de Horzum, ilk tutuk lulu ğund an salıverilmesinden sonra, Kızılay Kızılay Horzu m'a altın mada lya taka bilm iştir .19 Yapıtın "Hayali ihracata Bir Örnek" başlıklı V.Bölümü'nde de madalyalı hayali ihracatçılar açıklanmaktadır. Madalya meraklılarına Horzum'laşmalarını öneririm. Horzum deyip geçmeyin, 12 Eylül partileşme süre cinde "Devlet Partisi" olarak sunulmağa çalışılan Turgut Sunalp 'ın MDP'si bile kuruluş çalışmalarına Horzum'un "Mavi Evi'nde - Safety House - (!) başlamıştır... MİT'çiler türlü türlü, içlerinde ne ararsan b ulunuyor . Hayali ihracat sa nığı bile... Nitekim eski MİT'çi Mustafa Necati Ercan, Marmaris Hayali İhracat da vasında yargılanmaktadır. 0 Ve nihayet eski MİT'çi Kemal Eker, eski gelini Sonia'yı tabancası ile vu rarak yaralıyordu... 21 Tüm bunları kuşkusuz MİT'nı yıpratmak için yazmıyoruz. Bugün kesin likle görüldüğü gibi MİT'nı asıl yıpratanlar/Teşkilatı yasadışı yöntemlerle yatak odalarına kadar sokanlar ve bu oluşuma göz yuman iktidarlardır...
İstihbarat
Örgütleri
ve
Yatak
Odaları
Gün ümü zde CIA - MİT ilişkisini bilmeyen kalmadı. O halde denilebilir denilebilir ki CIA eğer yata k odaları nıza girer se MİT'n a da girer. Böyle bir mantı ki yaklaşıma aslında gerek bile yok. ClA'nın yatak odası serüveninden il ginç romanlar yazılabilir. "Küçük Amerikacı"lar MİT Raporu'nda görül düğü gibi, belden aşağısını istihbaratçılık saymaktadırlar. Tıpkı ağababa ları gibi...
1 8 İ ş l e , H o r z u m ' u n d o s t l a r ı n ı n l i s t e s i , U ğ u r D ü n d a r' ı n h a b e r i , H ü r r i y et et , 2 0 T e m m u z 1 9 8 9 1 9 1 9 M a y ı s 1 9 8 9 t a r i h l i g a z e t e l e r.r. 2 0 M İ T ' çiçi a ğ l a d ı . . . D i l l e r ç ö z ü l d ü . H ü r r i y e t , 1 8 O c a k 1 9 8 9 21 25 ve 26 Temmuz 1989 tarihli gazeteler
53
Transparan
Aynalar
"Ajanların yatak odalarında aynalar:
22
Turner, 7976 yılında ClA'nın başına geçtikten sonra, ClA'nın daha ön ceki işleriyle ilgili olarak "Soruşturma Komisyonu'na çağrılır. Konu ClA 'nın "bazı ajanların yerleştirdiği yerleştirdiği aynalardır." aynalardır." Turner ile Senatör Kennedy arasında şu ilginç konuşmalar geçer: K e n n e d y - ClA'ye ait örgüt ev lerinde, kayıtla rımıza göre bir tarafı ayna, diğer taraf lodanın içini gösteren gösteren camlar kullanılmış. Bu doğru mu? Turner- Evet efendim, elimizdeki belgeler, o evin inşa edilirken bu ay nalar yerleştirilec ek şekilde planlandığ ını g österiyor. K e n n e d y - Ve bu aynalar yatak odal arına yerleştirilmi ş. Burada gerçek leştirilen operasyonlara da, yine sizin kayıtlarınıza göre, "Geceyarısı ve Doruk Operasyonu" denilirmiş. denilirmiş. ClA'ya ait örgüt evlerindeki bu aynalı ya: tak odalarının nas ıl kullanıldığına ili şkin bir fikriniz var mı? Turner- Hayır efendim. (Komisyon üyelerinden CIA eski Başkanı Amiral Turner diyor ki: 2 2
kahkahalar!)
"1977'de.... ahlakdışı ve taraflı bazı olayların ortaya çıkmış olması nede niyle halkın dest eğin i kay bet mek tehlike si ile karşı karşıyaydık milleti n ClA'ya alaycı bakışı, CIA elemanlarını etkilemiş, gönülsüz çalışmaya it mişti." "CIA ajanları gece hanım arkadaşları ile konaklarken farkettirmeden uyuşturucu verilmiş ve çözülüp çözülmedikleri denenmiştir... Ancak ya pılan ahlakdışı davranışın sorumlularını tam olarak ortaya çıkarmak mümkün değildi. Çünkü ClA'nın yapısı ve örgütleniş biçimi buna elvermiyordu." Kuşkusuz Amiral Turner gerçeği açıklıyordu. O'nu doğrulayıcı bilgiler ba sın arşivlerinde bile bulunabilir. Ülke içinde muhabbet tellallığı bile yapan CIA, kuşkusuz dost ve mütte fik ülkelerde ülkelerde daha da fazlasını fazlasını yapm akta ve yaptırmaktadır. Örneğin: CIA, Amerikan uşağı İran Şahının yatak odasına kadar sızmıştır. 26
Amerika'da yatak odası olurda "Küçük Amerika"da yatak odası olmaz mı? Memhet Eymür - Oktay Balamir söyleşisine dönelim 1 0 : "Balamir- Peki, raporda konu edilen Üruğ Paşa olmayıp da, onun kadar ünlü başka bir üst düzey general olabilir mi? Emel Sayın'a hayran olan... Eymür: Bazı şeyler tetkik edilirse tabii daha iyi sonuçlara varmak müm kündür. Mesela Sheraton Oteli'nde bir adam vardı. Polisten ayrılma bir kişi.... oranın güvenlik amiri oldu. Otelde özel bir odası vardı. Kendisini herkes MİT elemanı olarak biliyor ve oteldeki o oda, ona MİT adına tah sis edilmiş. Bu şahıs, bütün bu Mehmet Ağar'lar, Ünal Erkan'lar, Şükrü Balcı, Tuncay Mataracı gibilerle vıcık vıcık olmuş bir adam. Şimdi İstan bul Belediyesi'nde çalışıyor. Bunun odasında kimler kalmış acaba? Araştırmak lazım. Bakmak lazım tabii. Mesela, Fahrettin Aslan orada kendi adına odalar tutmuş mu devamlı olarak? Tutmuşsa niye? Araştırı lırsa çıkar. Milliyetçi, muhafazakâr ve de mukaddesatçı iktidarın gücü acaba neden böyle bir araştırma yapmaya yetmiyor? Yukarda adı geçenler ko nuşmayac ağına göre en iyisi Bilge Erol'a sormalı... Eymür'den öğrendiğimize göre, ülkemiz gerçekten "Çağ atlamış" hem kamu'nun hem de özel sektörün "AŞK ODALARI" varmış. Büyüklerimiz (!) boşuna söz ederler mi hiç? Gerçekten her iki sektör arasındaki işbir-' ligi kapsamlı bir boyuta ulaşmış... Peki kimdir bu Sheraton Oteli'ndeki MİT görevlisi: M.T. adındaki bu kişi yıllarca" yıllarca" önc e Adalet Partili bir bakanın "m ahr em i esrası " olar ak öne çıktı. çıktı. O dönemde gerek Bakan'ına ve bu arada doğal olarak kendisine yönelik "köşe dönücü" işler yaptığı kulaktan kulağa söyleniliyordu. Daha sonra otelde kendisine uygun bir iş bulmuş olmalı ki vatana hizmetini (!) bura da uzun süre sürdürdü. Dalan Belediye Başkanı olunca her halde onun engin deneyimleri ve porno arşiv bilgilerinden yararlanmak için, yanına almış olmalı. Ancak benim bildiğime göre, M.T. eski zenaatını da bırak mış değil işini Aksaray'daki beş yıldızlı bir otelde sürdürüyor... Mehmet Eymür samimi itiraflarında: 10 "Bu mesleğin tabii ki çirkin yanları var" diyor ve devam ediyor:
2 2 C I A , G i z l il i k v e D e m o k r a s i , E s k i C I A B a ş k a n ı S t a n s F i e l d T u r ne r ' l n a n ı l a r ı , C u m h u r i y e t , 2 6 - 2 8 O c a k 1 9 8 6 2 3 C I A R a p o r u , H a z ı r l a ya ya n : O r h a n D u r u , M i l l i y e t , 5 -9 -9 M a r t 1 9 7 6 - C l A ' n ı n ö r t ü l ü e y l e m l e r i a r a s ı n d a m u h a b b e t tellallığı bile var. 2 4 C l A ' n ı n y e n i m a r i f e t i - 2 0 0 b i n k i ş i ş e h ve ve t d e l i s i y a p ı l m ı ş - M a v i k u ş - e n g i n a r h a r e k a t ı o la r a k t a n ı m l a n a n b u u y g u l a m a i l e b i r ç o k y a b a n c ı ü l k e c a s u s u t u z a ğ a d ü ş ü r ü l ü p b i l g i a l ı n m ı ş - A Ş K O D A L A R I - H ü r r iyiy e t , 4 Aralık 1978
25 Yn: Host, Country - Ev Sahibi ülke 2 6 Ş a h ı n y a t a k o d a s ı n d a n C I A ç ı k t ı , H ü r r iyiy e t , 1 9 Ş u b a t 1 9 7 8
54
"Bir kokuşmuşluk var" diye. Evet gerçekten bir kokuşmuşluk var. Ancak bu kokuşmuşluğun suçlusu Devrimciler değildir. Asıl suçlular "Yeni Amerikan Mandacılığı" anlayışın da olan sağcı iktidarlar ve onlara destek veren bürokrasi ve diğer sağcı güçlerdir. Amerika'ya benzeyeceğiz diye "Aşk Odaları"nın işletilmesine göz yu55
manlar, kokuşmuşluğun gerçek amilleridir. Kuşkusuz ClA'nın aşk odaları ile bizimkiler arasında teknik benzerlikler bulunmaktadır. Ancak kullanış biçimi ve yöntemi farklı olduğu anlaşıl maktadır. Onlar "Aşk Odalarf'nı yabancılara açarak tuzağa düşürmekte, daha sonra şantajla o kişilerden istihbarat amacıyla yararlanmaktadır.
CIA, ITT kanalıyla Şili'de seçimle gelen iktidarı "Askeri Darbe" yaptıra rak, kanla iktidardan uzaklaştırıyor. İşine gelmeyen yurtseverleri sağcı işbirlikçilere öldürtüyor... Sonra da Amerika, hür dünyanın (!) liderliğine soyunuyor ve de utanmadan demokrasiden, insan haklarından söz ede biliyor.
M.T.'nın Sheraton'daki odasının işlevinden bana göre bir alaturkalık var: M.T.'yi kullanan güçler ve onun şebekesindeki kişiler, gerektiğinde ikti dar veya bürokrasinin sivil ve asker kanadından seçtikleri etkin kişileri sı cak yaklaşım yöntemleriyle tuzağa düşürüp, Sheraton'daki odaya misafir etmekte ve orada özlemini duyduğu, hayâl ettiği kadın kendisine sunul maktadır. O andan itibaren tüm gizli kameralar, ses alma cihazları ça lışarak hedef kişinin özel pornografik filmi çekilmektedir. Bu filimi eline geçirenler artık özel çıkarlarını korumak için, her türlü şantaja başvur maktadır. Hattâ bazı duyarlı yerlere atanan kişilerin arzu ettikleri makam ları ları bu yönte mle elde ettikleri kulaktan kulağa söylenilmektedir.
Konuya yeniden dönersek, ABD, "gerçek yurtsever" dediği yerli işbirlik çilerin işlettiği "Aşk Odalarfndan geçirttiği kişilerle isterse darbe bile yaptırabilir...
"Aşk Odaları Tuzağı" ulusal bünyemiz içinde kalsa bu "kokuşmuşluk"a katlanılabilinir belki. Ne yazık ki, sorunun bir de dışa bağımlı yanı var. As lında sanırız ki en tehlikeli yanı da bu... Aşk odalarından geçen kişiler ClA'da pazarlanılmakta, hedef, seçilen kişiler bu yöntemle Amerikan çı karları için kullanılabilmektedir. Şöyleki: Bilindiği gibi tüm dünyadaki "Sheraton otelleri" ITT şirketince inşa edilmiştir. Bu şirketin CIA ile ilişkisini bilmeyen kalmadı. Bir örnek vermek gerekirse:2 "Fallacı- 1970'de seçimleri kazanan Ailende'nin devrilmesi için Nixon emir vermişti. C o l b y - 1970'teki girişimimiz başarısızlığ a uğradı, sonra da müdah ale et medik. Fallacışirketinin
Gerçekten mi? Peki Allende'yi zor duruma düşüren grevler, ITT rolü.
C o l b y - Biraz para verdik. Sadece 10 milyon dolar kadar. Seçim diyor sunuz, Hitler de, Mussolini'de seçimle gelmediler mi? Fallacı- İşte kötü niyet buna denir. Hitler'i iktidara getiren seçimlerle Al lende'yi iktidara geti ren seçimleri kıyaslamaya hakkınız yok. Ya G eneral Schneider'in öldürülmesi? C o l b y - Schneider"i öldüren, bizim para verdiğimiz örgüt değildir. için çalışan kişiler de ülkelerini savunan gerçek yurtseverlerdir yurtseverlerdir." ." İşte ClA'nın iç yüzü... 2 7 İ t a l y a n g a z e t e c i F a l l a c i , C lAlA ' n ı n e s k i m ü d ü r ü n ü t e r l e t t i , C u m h u r i y e t , 6 M a y ı s 1 9 7 6
56
Bizim
Kuşkusuz eğer bu rapor orgeneral (E.) Necdet Üruğ'u hedef almasaydı, kimseden ses seda çıkmayacaktı. Yanlış hedef seçildiği için raporu ha zırlayanlar harcanmıştır. Oysa bu kişilerin hizmetleri araştırılabilire geçmişde benzeri nice rapora rastlamak olası... Çünkü bu adamların tüm istihbaratçılığı "Ramboculuk" ve "Kirli Harekâf'çılığa dayanıyor. Aslında vazılanlara bakılırsa "Aşk Odasfndan geçen bir general var: Balamir : "Rapord a konu edilen olmayıp da, onun kadar ünlü başka bir üst düzey general olabilir mi? Emel Sayın'a hayran olan..." Aslında Aslında Oktay Balamir'in iması boş değildir. Am a açıklamıyor gerçeği, üç nokta ile okuyucunun anlayışına terk ediyor... Devlet hiyerarşisindeki laçkalık bu olayla bir kez daha açığa çıkmaktadır. MİT Başbakan'a bağlı olduğu halde, onun emrinde ve kontrolünde değil dir. Çünkü: "Aslında Cumhurbaşkanı Kenan Evren'in MİT Müsteşarı B a l a m i r : 10 Hayrı Ündül'ü çağırıp, "Bunları emekliye şevket" diye emir vermesi çok enteresan bir durum. Siz sözde Başbakanlık'a bağlısınız. emri ile Eymür- Bu ilk değil ki. Benim ilk tayinim de Cumhurbaşkanı'nın emri oldu.... Teşkilâtı bugün kimin idare ettiği belli değil."
Açıklananlara Açıklananlara bakılırsa bakılırsa,, MİT Rapor u Olayı'nda Cumh urbaş kanı Kenan Evren ve damadı Erkan Gürvit konuyla yakından ilgilenmiş ve gerekli gi rişimlerde bulunmuşlardır... bulunmuşlardır... idare rapor nedeniyle mahkeme kararıyla tazminat ödemek zorurçda kalmıştır. Hiram Abas ve ekibi temizlenmiştir ve yeni bir MİT müsteşarı atanmıştır. Hepsi bu kadar... Olay ötekiler gibi dalgalanmaya bırakıl mıştır. Aynı raporla suçlananlardan ne ses var ne de seda... Demekki onların milyonluk tazminata gereksinimleri yok diye düşünemeyiz. Bu bir onur sorunudur. Eğer insanlar gerçekten Üruğ gibi, haksız yere suçlanılmışlarsa onurlarını korumak zorundadır. Aksi durumda, raporda yazılan ların suçlanan diğer kişiler açısından doğru olması gerekir. Onları sustu ran nedenlerden birisi "Aşk Odalarfndan geçmeleri olmasın? Hiram Abas ve ekibinin MİT'ndan uzaklaştırılmaları birinci raunttur. Maç 57
bitmiş değildir. Abas ve benzerleri yıllarca MİT'nda Amerikan ekolunun temsilcileri ola rak çalışmışlardır. Bunun yanında mason olmaları nedeniyle artlarında loca desteği bulunmaktadır. Daha da önemlisi iktidarın "MİT'nı Si villeştirmek" anlayışının MİT müsteşar adayı, Hiram Abas'tır. Bu kişilerin halâ Amerika ve Avrupa'ya mekik dokumalarının ardındaki giz nedir?
II.BÖLÜM
ASKERİ DARBELER DÖNEMİ
Bekleyelim görelim... 86 Temmuz 1989
Tarihçilerin Türkiye'de 1960-1980 evresini başlıktaki deyimle tanımlaya caklarını sanırım. Günümüzde bazı çevreler üç askeri darbeyi de aynı potaya koymayı yeğliyorlar. Büyük bir çoğunluk ise daha gerçekçi bir yo rumla 1960 olayına diğerlerinden daha farklı bir bakış açısıyla bakmakta dırlar. Kanımızca 1961 Anayasasının getirdiği düzen; başta işçi sınıfı olmak üzere tüm ezilen ve sömürülen kesime o günün koşullarına göre azımsanmayacak ölçüde haklar tanımış, toplumun ilerici, demokrat kesimine ve özellikle gençliğe örgütlenme olanağı sağlamıştır. Bunun yanında kişi hak ve özgürlükleri baskılardan arındırılmış ve ilk kez legal bir sol parti (TİP) TBMM'de temsil olanağı bulmuştur. Kuşkusuz bu oluşum emperyalist güçlerle onların yerli işbirlikçilerini ve doğal müttefiklerini her geçen gün tedirgin etmeğe başlamıştır. Bu ne denle de onlarca 27 Mayıs Anayasası boy hedefi seçilmiş ve Sermaye sağı + Dinsel sağ + Şov en sağ Anti-K omünizm potasında kaynatılarak kaynatılarak 12 Mart 1971'e gidişin koşulları hazırlanmıştır. Bu anlamda 12 Mart ve 12 Eylül, 27 Mayıs'ın tüm getirdiklerini ortadan kaldırma işlevini gördüğüne rjöre bu üç darbeyi aynı grupta sayamayız. Çünkü son ikisi ilkinin karşıtıdır. O halde 27 Mayıs ilerici nitelikte bir ha reket olmasına karşın diğerlerinin onun karşıt karakterinde ve yapısında olduğ unu söyleyebil iriz. Dilimizde «turnayı gözünden vurma» diye bir deyim vardır. Askerlerin kullandığı hedef tahtasında 12 rakamı «turnanın gözü» ile eş anlamlıdır. 12'li Darbelerin nedenini araştırırken tarihçinin çözüme ulaştıracağı ilk soru darbecilerin gerçekten 12'den vurduklarını sandıkları halde karava na mı attıklarını saptamaları, ikincisi ise seçilen hedeflerin ulusal mı yok sa dış güçlerin mi yararına bir oluşum gösterdiğini araştırmak olmalıdır. * SORUN Birlikte Sosyalist Dergi MART 89 tarihli sayısında yayınlanmıştır.
58
59
12 Mart 1971'da başlatılan terör, baskı ve zulüm dönemiyle gerçek leştirmeye çalışılan «Temizlik Harekâtı» ya da işkencecilerin deyimi ile «Solun kökünü kazıma operasyonu» tam olarak sağlanamadığı için, ülke dış güçler tarafından istikrarsız hale getirilmek için teröre itildi ve 12 Ey lül 1980 darbesiyle bir yandan «temizlik operasyonu» sürdürülürken, di ğer yandan yasal yapı, egemen dış güçlerin istekleri doğrultusunda çer çeve! eridi. 1953'lü yıllarda ABD'de Mc Carty'cilik anlayışı iktidarca benimsendiği bir dönemde, Albert Einstein bir dostuna şu açık mektubu gönderiyordu: 1 «Bu ülke (Amerika) aydınlarının karşı karşıya bulunduğu sorun son de rece ciddidir. Gerici politikacılar, bütün aydınlara kuşkuyla bakılmasını sağlamakta başarılı olmuşlardır. Bu başarıdan sonra şimdi kendilerine boyun eğmeyenleri aç bırakma çabalarına girişeceklerdir. Buna karşı ne yapmalıdır? Onlarla işbirliği yapmamak doğru olur kanısındayım. Gere kirse cezaevine girmeyi, parasız kalmayı, ülkenin çıkarları uğruna kendi çıkarlarından olmayı göze almalıdırlar. Yeterli sayıda kimse bunu yapabilirse başarı kazanılır. Başarı kazanılmazsa, bu ulus zaten köle olarak yaşamayı kabullenmiş sayılır.» Şimdi bu mektuptaki parantez içindeki (Amerika) yerine (Türkiye) koyup yeniden okuyalım diye bir öneride bulunamıyorum. Yasaların gazabına uğramamak için... Gerçi 27 Mayıs'ı ve 12'li darbeleri tarihçiler enine boyuna irdeleyecekler dir. Ama bu dönemle rin her türlü baskı zul üm ve işkencesini n hedefi ol muş bizlerin bir görevi de bildiğimiz gerçekleri kamuoyuna yansıtmaktır. Bu anlayışla Selimiye Askeri Ceza ve Tutuk Evinde «Bomba Davası» sa nığı olarak yargılandığımız dönemde 8 Haziran 1973 günü yapılan sor gum da duru şma zaptına geçe n sözlerimle: «12 Mart Atatü rkçü bir hare ket olmamıştır. Bunu Atatürk'ün nutkunda açıkça görmek mümkündür. Atatürk bu nutkunda TBMM'de çoğunluğu temsil eden partinin iktidarı temsil edebileceğini söyler. 12 Mart'tan sonra ne olmuştur? Çoğunluk partisi dururken iktidar azınlık partisine verilmiş ve idare bu şekilde yürü tülmüştür. Sunay ve Tağmaç'la şahsi bir ilişkim yoktur. Ancak bunlar özellikle 22 Şubattan (1962) sonra yönetimi fiilen ele geçirmişler MİT'İ ele geçirmişler, MİT'i de Amerikalılar ele geçirmiş ve bu şekilde idare edilmeğe başlanılmıştır. Bu yüzden de memleket bu hale gelmeğe başla mıştır.» Bu açıklama ile 12 Mart ve Amerika arasında ilişki kurulmuş ve bu ger çek o dönemde her türlü belâ göze alınarak ifade edilmiştir. Kuşkusuz 1 Sadun Tanju, Einstein'in mektub u, Cumhuriyet, 8 Aralık 1975 2 «Bomba Davası» Duruşma tutanağı, s. 16
60
bu önemli savı öne sürerken tanığı olduğum, bildiğim ve kanıtlayacağıma inandığım gerçeklerden güç almaktaydım. Nitekim bu savımı 10 Klasör den oluşan 5000 sahifelik bir savunma ile 14 Kasım 1975'de bir hafta süren açıklamalarımla kanıtlamağa çalıştım.3 Daha sonraki günlerde bu savımız 12 Mart öncesi dönemin önemli poli tikacısı ve Dış İşleri Bakanı ihsan Sabri Çağlayangil tarafından doğrulan dı : «Türkiye'nin İstihbarat Teşkilatı, Amerika'nın, iran'ın, İsrail'in istihbarat teşkilatlarıyla daim a organik münas ebetle r içindedir. Bunlar her sene toplanırlar. Tahran'da, Telaviv'de, VVashington'da. Mübadele yaparlar, kararlar alırlar...» ...Çağlayangil daha sonra da açıklamalarını sürdürdü.5 «12 MARTTA CIA GENİŞ ÖLÇÜDE VARDIR» Uğur Mumcu, bizim savımızı doğrulayan Çağlayangil'in açıklamalarını «Kim Kimi Doğru luyor.. .» başlıklı yazısıyla irdeledi. Ve 12 Mart - CIA MİT - KONTR-GERİLLA ilişkilerini içeren savlarımızı da «KONTR-GERİLLA TAKTİKLERİ» adlı makalesiyle kamu oyuna duyurdu. 7 Bu olay o dönemde uzun süre basına yansıdı ve savımızın gerçekliği gün yüzüne çıktı. ihsan Sabri Çağlayangil zaman içinde bu konudaki açıklamalarını sür dürdü.22'24 «CIA hissedilir... CIA bir mobilyaya girer... Tahtayı kemirdiğini duyarsınız, 3 Savunmanın çok küçük bir bölümü: Bomba Davası Savunma 1 ve 2 adlı yapıtlarda yayınlanmıştır. 4 Politika, 10 Mart 1976 5 Politika, 1 Ocak 1977, Tercüman, 1 Ocak 1977 6 Cumhuriyet, 26 Mart 1976 7 Cumhuriyet, 3 Nisan 1976 8 S ü l e y m a n D e m i r e l , « B a ş k a ü l k e lele r k u v v e t l i b i r T ü r k i y e i s t e m e z » P o l itit i k a , 2 4 M a r t 1 9 7 6 9 S a d u n A r e n , « A m e r i k a n D o s t l u ğ u » P o l itit i k a , 2 2 M a r t 1 9 7 6 1 0 H a s a n Y ı l m a e r , «Ç «Ç a ğ l a y a n g i l ' inin d e m o k r a s i y e h i z m e t i » P o l i t ikik a , 2 3 M a r t 1 9 7 6 11 CIA mı, MİT mi, simit mi? Vatan, Vatan, 21 Mart 1976 12 Orsan Öymen, Mart • CIA • MİT ilişkileri, Milliyet, 23 Mart 1976 1 3 M u r a t Belge, Çağlayangil'e niçin kızıyorlar? Politika, 23 Mart 1976 1 4 S e v g i S o y s a l , « İ y i d i l e g a z e t e c i l i ğ i»i» P o l i t i k a , 2 4 M a r t 1 9 7 6 1 5 O k t a y A k b a l , « F ı n d ıkık , f ı s t ı k , l o k u m d e r k e n » C u m h u r i y e t , 2 5 M a r t 1 9 7 6 16 İsmail Cem, 12 Mart ve Günümüz, Politika, 25 Mart 1976 1 7 M ü m t a z S o y s a l , K a r a n l ık , M i l l i y e t , 2 6 M a r t 1 9 7 6 . 1 8 M u s t a f a E k m e k ç i , V a y c a n ı n a b u n e i ş t i r,r, C u m h u r i y e t , 2 9 M a r t 1 9 7 6 19 Uğur Mumcu , Buyurun ispat edin..., Cumhuriyet, 16 Nisan 1976 2 0 M ü m t a z S o y s a l , S o l u n B i r l i ğ i , M i l l iy e t , 2 8 M a y ı s 1 9 7 6 2 1 C H P 'I'I İ U n s a l , 1 2 M a r t ' t a C IAIA p a r m a ğ ı o l d u ğ u n u Ç a ğ l a y a n g i l ' d e n ö ğ r e n d i m , M i l l i y e t , 2 3 O c a k 1 9 7 9 22 Politika, 1 Ocak 1977 23 Mobilya kurdun un büyülü sesi. Politika, 2 Ocak 1977 24 Uğur Kökden, 1 2 Mart ve Mobilya kurdu, Politika, 14 Mart 1977,
61
sesi duyulur, fakat nerede olduğu bilinmez.» Tartışmaların böyles ine yoğunlaştığ ı bir dö ne md e Türkiye yeniden «destabilize» edilmiş, bir yandan terör tırmanırken diğer yandan «sahte ope rasyonlar düzenlenilerek darbeye uygun bir ortam hazırlandığını gö r ü y o r , b u d o ğ r u l t u d a k i k u ş k u l a r ı m ı d ilil e g e t i r i y o r d u m . 2 5 " 29 . Gerçekte emperyalistler açısından 12 Mart darbesinin tam doyurucu ol madığını daha 1975'li yıllarda algılamış bu konudaki kuşkularımı daha o dönemden itibaren dile getirerek yeni bir darbeye karşı kamuoyunu uyarma görevini yerine getirmeğe çalışmıştım. Nitekim 1975 yılı Kasım ayında İstanbul Sıkıyönetim mahkemesinde yaptığım savunmada gele cek bir darbeden ve bu darbe sonucu varılmak istenilen hedeflerin bazıOf}
•
larını dile getirmiştim. «1. 27 Mayısçıların tam tasfiyesi,
-
2. T. Slh. K.lerin radikal kesiminin tam tasfiyesi. 3. CHP'nin kapatılmas ı, 4. Atatürkçü ve Demokratik sol görüşün tasfiyesi, 5. Faşist bir düz eni n kurulmas ı.» Bu öngörü 1975'lerden 1980'lerin görünümü olarak gerçekleşmiş bulu nuyor. Gene o dönemde «ClA'nın Türkiye'de cinayetler düzenlediğini» iddia edi yord um Bizden yıllarca sonra 15 CHP'li Milletvekili ve Senatör aynı savı yineledilerse de ülkede siyasal cinayetler birbirini kovaladı.32 Bir çoklarının da faili ne yazık ki hâlâ bilinmiyor. Gerçi konumuz ClA'nın işlediği cinayetler değildir. Bu konuda devlet adamları başta olmak üzere ClA'nın işlediği cinayetler kapsamlı bir yapı ta konu olabilir. Ancak sırası gelmişken ClA'nın hukuk danışmanının bu 25 Talat Turhan, 12 Mart hukuku nun ardındaki Amerika mı? Politika, 11-13 Ekim 1976 2 6 T a l a t T u r h a n , i ş ç i s ı n ıf ı v e s ı n ı f g e r ç e ğ i , 7 G ü n d e r g i s i , 1 6 Ş u b a t 1 9 7 7 - 9 M a r t 1 9 7 7 2 7 T a l a t T u r h a n , i ş k e n c e , T e r ö r i z m , s i y a s a l c i n a y e tl e r v e G ü v e n lili k ö r g ü t l e r i , 7 G ü n D e r g i s i , 1 1 M a y ı s 1 9 7 7 15 Haziran 1977 2 8 T a l a t T u r h a n , i k t i d a r l a r ı n ç e t e l e ş m e s i v e b ü r o k ra s i , 7 G ü n D e r g i s i 3 A ğ u s t o s 1 9 7 7 - 1 4 A r a l ı k 1 9 7 7 ( Y a z ı d i s i z i s ü r e r k e n d e r g i y a y ı n f a a l i y e t i n e s o n v e r d i ve d e r g i s a h i b i s a f d e ğ i ş t i r d i . ) ' 2 9 T a l a t T u r h a n , K o n t r - G e r i l l a G e r ç e ğ i , S a d i K o ç a ş v e M e m d u h Ü n l ü t ü r k ' e c e v a p v e riri y o r , P o l i t i k a , 1 0 - 1 5 M a yı s 1 9 7 8 3 0 T a l a t T u r h a n , B o m b a D a v a s ı S a v u n m a 1 , s . 6 3 M a h k e m e y e v e r i l e n ş e m a d a « f a ş is t d ü z e n » y a z ı l ı d ırır . Y a p ı t a b u b ö l ü m « y e n i b i r d ü z e n » o l a r a k g e ç m i ş t irir . 31 Hürriyet, 4 Kasım 1975 3 2 « D İS K ' i n b a s ı n t o p l a n t ı s ı n a k a t ı l a n 1 5 C H P ' l i» C l A ' n ın T ü r k i y e ' d e c i n a y e t i ş l e d i ğ i n i İ d d i a e t t i : i s m a i l H . Ö z t o r u n ( A d a n a ) , S ü l e y m a n G e n ç ( i z m i r)r) , E r o l S a r a ç o ğ l u ( A n k a r a ),), K e m a l A n a d o l ( Z o n g u l d a k ) , S e l a h a t t i n Ö c a l ( A n k a r a ) , N . Ç e lili k Y a z ı c ı ( Ç a n k ı rırı ) , F a i k Ö z t ü rkrk ( E l a z ı ğ ) , M e t i n T ü z ü n ( İ s t a n b u l ) , F e r h a t A s l a n t a ş ( İ z m i t ),), Cemal Bor (Niğde), Solmaz Belül (İstanbu l), Mustafa Gazalcı (Denizli), Temel Ateş (Ordu), Cevat Atılgan ( T o k a t ),), A l t a n T u n a ( Ç a n a k k a l e ) , H ü r r i y e t , 3 0 N i s a n 1 9 7 8
62
k o n u d a k i g ö r ü ş ü n ü a n ı m s a m a m ı z d a y a r a r v a r . C lA lA ' n ı n h u k u k d a n ı ş manları ndan Mitchel Rogovi n: «ClA'nın cinayetlere karışmasını ya saklayan yasa yok» diyerek ClA'nın bir cinayet örg ütü old uğu nu açık lıkla itiraf etmektedir. Bunun dışında CIA «Sorgu uzmanları, uyuşturucu madde uzmanları. psikiyatrisler ve psikologlardan» oluşan ve adına «Enginar Grubu» denilen bir grubun «İnsanları iradesi dışında cinayet işletmeğe çalıştığı»da açıklanmıştır. 0 " ~ Bugüne kadar öne sürülen belgelere göre ABD'nin kontrolü altına alı nan Askeri Darbelerin gerek hazırlanması, gerek oluşumu ve gerekse darbe sonrası geçiş dönemini düzenleyen koşulların, siyasal ve ekono mik düzenin ABD'nin ve onun istihbarat örgütlerince yönlendirildiği açık lığa çıkmış bulunmaktadır. Ancak bu konuda gayri resmi bir yapıt3 6 Türkiye'de ilk kez savunmamla Türk kamuoyuna mal edilmiştir. Resmi olan ikincisi gerek savunmam ve gerekse yazılarımla "FM 31 -16. Counterguerılla operatıons" adlı yapıt 3 7 kamuoyuna tanıtılmıştır. Bu iki belge Askeri Darbelerde ABD'nin ve onun istihbarat örgütlerinin rolünü kesinlikle ortaya koymaktadır. Özellikle yazdığım bir yazı dizisinde 28 "Amerikan FM 31 - 16 Counterguerilla operations (kontrgerilla harekâtları)" 38 adlı resmi Amerikan Ta limnamesinin, 33. sahifesinde yer alan şemayı yayınladım. Bu belgede Askeri darbeler içinde ABD istihbarat örgütlerinin varlığı açıkça görül mektedir. (EK-5) Özetle: 27 Mayıs olayını yarı kalmış bir devrim olarak nitelendirebiliriz. Yarı kalmıştır. Çünkü, 27 Mayıs'a sahip çıkan kadronun, ideolojik ve sı nıfsal konumu bir sosyal devrimi yönetip yönlendirebilecek nitelikte değildi. Ayrıca sosyal muhalefeti değerlendirebilecek, değişim ve dö nüşümleri gerçekleştirebilecek ve de kitle tabanı olan bir parti geleneği de yoktu. Bu nedenle de çok kısa bir sürede iktidar üzerindeki kontrolle rini yitirerek T. Slh. K.lerindeki cuntalaşmaların nedeni oldular. Tüm bu olumsuzluğa karşın, toplumu ilerici bir Anayasa'ya kavuşturmanın onuru 27 Mayıs'ı yüceltmeğe yeter. 12 Mart, imzacılarının yetenek ve nitelikleriyle nitelikleriyle simgel enen talihsiz yarı 3 3 M i l l i y e t , 1 1 A r a l ıkık 1 9 7 5 . ' 3 4 T a l a t T u r h a n , S o r u n B i r l i k t e K i t a p D i z i s i : 2 / O ca ca k 1 9 8 8 , U l u s l a r a r a s ı T e r ö r i z m v e Ö l ü m M a n g a l a r ı , s . 2 4 - 3 4 35 Politika, 13 Şubat 1978 3 6 D a v i d G a l u l a , A y a k l a n m a l a n B a s t ı r m a H a r e k e t l e r i , ( A m a r i k a ' d a C lAlA ' n ı n y a y ı n e v i o l a n P F tAtA G E R t a r a f ı n d a n b a s ı l a n b u y a p ı t G e n e l k u r m a y t a r a f ı n d a n t e r c ü m e e d i l e r e k T . S I h . K J e riri n e y a y ı n l a n m ı ş t ı r . ' 37 Department of the army field manuel, Hea dguarters, Department of the army - March 1967 3 8 B i l i n d i ğ i g i b i 1 2 M a r t d ö n e m i n i n i s t a n b u l S ı k ı y ö n e t i m K o m u t a n ı F a i k T ü r ü n « K o n t r -g -g e r i l la » y ı İ n k â r e t m e k teydi.
63
askeri bir darbe olup, bu darbeye boyun eğen TBMM'ne de yara aldır mıştır. Bu darbeye boyun eğen dönemin politikacıları amaçları nın TBMM'ni açık tutma olduğunu savunmasının ardına sığınmışlarsa da 12 Eylül 1980 darbesi bu gerekçenin tutarsızlığını kanıtlamıştır. Ancak 12 Mart'ta iktidardan olan kadrolar o dönemde başta Faik Türün olma k üzere Sıkıyönetim Kom utanlarına mak am ve imkânlar vaad ede rek, sahte davalar düzenleyerek, özellikle 12 Mart imzacılarından Faruk Gürler ve Muhsin Batur'u Bomba Davası'yia sanık sandalyesine oturt mayı denemiş ve T.SIh.K.lerjnin bir kesimini tertiplerine alet etmeyi başarmışlarsa da bir yandan toplumdaki demokratik oluşum, diğer yan dan Bomba Davası sanık ve savunucularının onurlu direnişleri karşısın da geri çekilmişlerdir.
Kurtuluş Savaşıyla kurulan Atatürk'ün «Tam Bağımsız Türkiye'sini» «Amerikasız Türkiye Düşü nemi yoru m» diye n man dacı anlayış sahiple rinin çıkarlarını kollayan başıboşluğuna, işçi ve emekçi sınıf ve hareketler bir gün mutlaka dur diyeceklerdir. Kimsenin kuşkusu olmasın... 2 Şubat 1988
Bir anlamda 12 Mart, 12 Eylül'ün provasıdır. Emperyalizm bütün güçleri ni seferber ederek, 24 Ocak kararlarını kalıcı kılmak için önce askeri güç ten yararlanmış daha sonra bu güce dayanarak uzantısı bir sivil kadroya iktidar yollarını açmış ve Prens Sabahattin'den beri hayal edilen bir eko nomi k düzen- emperyal ist sömü rüye tam teslimiyet halinde yürütül mekte ve dış güçler tarafından pompalanarak yaşatılmağa çalışılmakta dır. «12 Eylül'ü salt bir askeri darbe sananlar yanılır. 12 Eylül darbesiyle Tür kiye dünya kapitalizminin acımasız karanlığına girdi. Zaten kapitalizme bağımlı idi iyice bağımlı oldu... Gerici akımlar kimi sırtlanıyor, kimi de dışlanıyor. Emekçi kitleler için ücretler, maaşlar, köylüler için taban fiyat ları baskı aracı olarak kullanılıyor. Acımasız vurgun düzeni sömürü, rüşvet, aferizm destekleniyor. Belli bir vurguncu kesim yaratılıyor...» Bu değerlendirmeye katılmamak mümkü n değil. Politika biliminde böyle bir oluşuma «KARŞI DEVRİM» denilir. Öyle ol duğu için 12 Martlardan bu yana «DEVRİM» kelimesi düzenin egemenliğince yasaklanmıştır. Sosyal bilimlerden haberdar olanlar bilirler ki, toplumların dinamiği olumsuzluk boyutunda sonsuza dek tutulamaz. Karşı Devrim tarihsel süreç içinde olumlu olan karşıtının koşullarını istese de istemese de za man içinde hazırlayacak demokratik'koşullar içinde ülkemiz layık olduğu düze ne mutlaka kavuşac ak, bu olumlul uğu daha iyiye göt ürm ek tarihsel dinamiğin kuralları içinde zorlamasız, baskı, zulüm ve işkencesiz devam edecektir. * B ö y l e b i r o l u ş u m u n a l t y a p ı s ı , U l u s l a r a r a s ı F l n a n s K u r u l u ş l a rırı n ı n u z a n t ı s ı o l a r a k k u r u l a n S i n a ı K a l k ı n m a B a n k a s ı n c a y ö n l e n d i r i l m i ş t i r . İ ş b i r l i k ç i ö z e l s e k t ör y a r a t m a g i r i ş i m l e r inin i k a v r a m a k i ç i n S K B ' n ı n k u r u l d u ğ u n d a n b e r i d a ğ ı t t ı ğ ı k r e d i l er er v e b u n u n l a u l a ş ı l a n h e d e f l e r a y r ı n t ı la r ı y l a i n c e l e n m e l i d i r . 3 9 M e h m e t K e m â l , « A n a y a s a d a n Y a n a » , C u m h u r i y e t , 1 Şu b a t 1 9 8 8
64
4 0 « Y e n e r S ü s o y ' u n E r d a l K a b a t e p e i l e t a t i l s o h b e t i , ( M i l l iy e t , 8 K a s ı m 1 9 8 7 ) ( E r d a l K a b a t e p e , - E i s e n h o w e r M ü b a d e l e D o s t l a r ı V a k f ı »n »n ı n b u r s u i l e A m e r i k a d a ö z e l e ğ i t i m d e n g e ç m i ş ( 1 9 8 2 y ı l ı n d a ) 1 9 . T ü r k 't ü r . ( 1 . S ü leyman Demirel). Bu kişi Amerika dönüşü kendi ifadesiyle «dünyanın en büyük Amerikan firmalarından b i r i s i n i n m ü ş a v i r l i ğ i i l e b a ş k a b i r A m e r i k a n f i r m a sı n ı n t e m s i l c i l i ğ i n i a l m ı ş t ı r»r» H a l e n d e T ü r k - A m e r i k a n D e r nekleri Başkanlığını yapmaktadır.
65
zenleme içinde dışardan tezgâhlandığını belgelerle açıklamış bulunuyo rum.
12 EYLÜL TARTIŞILIYOR*..
Emperyalist güçler için önemli olan, o ülkelerdeki çıkarlarının korunma sıdır. sıdır. Çıkarların Çıkarların önd e geleni ekono mik olmakla birlikte, kuşkus uz başka etkenler de bulunmaktadır.
Bundan önceki yazımızın başlığı «ASKERİ DARBELER DÖNEMİ» idi. 1 Bu sayıda «12 EYLÜL ÖNCESİNE DÖNELİM Mİ?» ara başlığı ile ko nuyu işlemeğe devam etmeği düşünüyorduk. Ne varki arada geçen dö nemin hemen hemen tümü bu konuya ilişkin ilginç tartışmalara sahne oldu. Bütün bu gelişmeler konumuzu güncelleştirdi. Bu nedenle soru nun bu yönünü irdelemek gereksinimi duyulmuştur.
Mart ayı başlarında Cumhurbaşkanının yapmış olduğu konuşmanın tar tışmaları sürerken, ay sonuna doğru Başbakanın «Müdahale heveslile rinin varlığından söz etmesi bu gelişmeleri bir SHP milletvekili ile 22 ar kadaşının «darbeleri önleme» yasa tasarısı hazırlamaları kuşkuları artırdı. Bazı çevreler özellikle, «Müdahale olasılığını» iktidarın bir propaganda taktiği olarak nitelerken, büyük bir çoğunluk «Ne oluyoruz?, nereye gi diyoruz?, Gerçekten bir darbe olasılığı var mı?» sorularını yöneltmeğe başladı. Özellikle başını almış giden bir enflasyon, borç krizi, trilyonluk bütçe açığı, dışardan empoze edilen bu uydu ekonomik ve siyasal düze nin iflas işaretleri verdiği bir dönemde, bu türden soruları yöneltenler haksız sayılmazdı. 1970 - 1980 dönemini ASKERİ DARBELER DÖNEMİ olarak nitele miştik. Gerçekte böyle bir tanım görecelidir. Çünkü 1980 bir darbenin başlangıç tarihidir. Buna ASKERİ REJİM dönemi ve GÜDÜMLÜ DE MOKRASİ döneminin de katılması gerekir. Bir olasılık olarak da DARBE LERİN ZİNCİRLEME REAKSİYONU'ndan söz edilebilir. Bu durumda süreç uzayabilir. 1970'li yıllardan bu yana yazdığımız yazılarda Amerikan güdümü altına alınan ülkelerde ASKERİ DARBELER, onların çıkarlarına uyarlı bir d ü-
* SORUN Birlikte Sosyalist Dergi, MAY IS'88 tarihli sayısında yayınlanmıştır. 1 SORUN Birlikte Sosyalist Dergi, MART88, s. 34-39 \
66
Bu nedenle borç veren ülkeler, borçlu ülkelerin siyasal düzenlerine, mü dahale etmekte kendilerini haklı görmektedirler. Çıkarları tehlikede olma dığı sürece, onlarca düzen istikrardadır. Niteliğinin önemi yoktur. Ancak, ülke düzeninin değiştirilmesi çıkarlarına daha uygun geliyorsa o ülke is tikrarsız hale -déstabilisation- getirilir; darbe ortamı hazırlanır ve darbeci ler yüreklendirilir. Bu amaçla kullanılan araçların önde geleni terördür. Darbe sonrasını kriminolog yaklaşımıyla değerlendirenler -sonuçtan ya rarlanan kim?- gerçeklere ulaşabilir. Oysa ki, darbelere sahne olan ülke lerde düzen egerhenlerinin ve onların akıl hocalarının önerileri doğrul tusunda tümü devlet tekeli altında bulunan yayın araçları ve kontrol altı,na alınan basın organlarınca yürütülen propaganda bombardımanıyla büyük bir çoğunluk koşullandırmaktadır. Darbe öncesi, terör, anarşi ve kargaşadan yılmış bu kitle yapılan propagandadan etkilenmekte ve bu çoğunlu ğun desteği darbecilerin güvencesini oluşturmakta ve bu güven ceden yararlanılarak «ara dönem»in güdümlü partisine oy sağlanmakta dır. Halk kitleleri kitleleri nedenlerle deği l, so nuçlarl a oyalatıl oyalatıl makta, kendi öz çıkarla rının tam karşıtı partilere oy verebilmektedir. Kuşkusuz bu türden bir demokrasicilik oyunu sonuna kadar halka yutturulamıyor... Örneğimizdeki yaklaşımı, oyun oynayan kedinin davranışına benzetebili riz. Bir ipliğe bağlanan makarayı oynattığınızda kedi makaranın kıpırdanışından etkilenerek oynar. Oysa, hareketi yaratan güç, ipi çeken kişinin elinden kaynaklanmaktadır. Kedi elle ilgilenmez. Makaranın kıpırdaması sonuç, elin gücü ise nedendir. Darbelerde ise, terör sonuç, terörün iplerini elinde tutan güçler nedeni oluştururlar. Darbelere sahne olan ülkelerde büyük çoğunluk nedenlerle değil, sonuç larla ilgilidir. Çünkü propagandanın işlevi budur. Bu anlayışın bir sonucu olarak da bizde, «12 Eylül öncesine mi dönmek istiyorsunuz?» sloagnı çokça kullanılmaktadır. 12 Eylül sonrasının getirdiği düzenden yararlanan çevrelerin 12 Eylül'ü savunmaları kendi çıkarları açısından ne kadar doğal ise, 12 Eylül darbe si ve onun sonucu olan «ara rejim»den zarar gören veya böyle bir düze ni emekçi halkına ilke olarak yakıştırmayan çevrelerin karşı çıkışları da o ölçüde doğaldır. 67
Aslında hangi yolla gelirse gelsin iktidarda bulunanlar eleştirilir ve za man içinde yıpranırlar. Bu olguyu algılayamayan 12 Eylülcüler, karşıtları nı soyut sloganlarla sind irmek ve suçlamalarını sü rdür mek istiyor: - Ter ör ve anar şi kışkırtıcılığı, - Atatürk düş manlığı , - Sol amigoluk vb. gibi... Kanımızca bu «tartışma» bilimsel ilkelere dayanmamaktadır. Ayrıca ya rarsız olup, 12 Eylülcülerin sosyal yasaları göz ardı etmeleri yanında, çı karlarını elden kaçırmak kuşkusundan kaynaklanmaktadır. Bir gazetede yayımlanan yazı dizisi de bu olguya bilimsel açıdan yak laşmayı denemektedir: «Her top lum un bir ege men kültürü vardır. Bir Bir de, eg eme n kültürden sa pan alt kültürleri. (...) 'Alt kültür', toplumda egemen olan 'genel kültür'den, yani genel düşünce, tutum ve davanış biçimlerinden farklı yönleri olan ve grup üyelerince paylaşılan 'farklı' değerlerden oluşur. Türkiye'de de bir '12 Eylülzedeler' alt kültürü oluşmuştur. (...) '12 Eylülzedeler' alt kültürü, 12 Eylül'den sonra gözaltına alınan, tutuklanan, mahkûm olan, hapse atılan, sürülen ve benzeri muameleye tutulan kişiler ile bunların ailelerinden ve yakınlarından oluşur. (...) 'Haklılık'*ya da 'haksızlık' yargısı bu alt kültürü oluşturan kişi, grup ve olayların genel akış içindeki değerlendirilmesi sonunda, toplum ve ta rih tarafından verilecektir. (...) 12 Eylül müdahalesi de '12 Eylülzedeler' ürettiği ölçüde şu ya da bu biçimde 12 Eylül'e destek veren başka bir grubu da yaratmıştır. Bu kül tür de bir örnek (homojen-eşcinsten) bir kültür değildir. İçlerinde 12 Ey lül'den doğrudan menfaat sağlayan kişiler olduğu, başka koşullarda hiç bir zaman ulaşamadığı paraya, mevkie, üne ulaşanlar bulunduğu gibi,3 hiçbir menfaati olmadığı halde, hattâ zarar gördükleri halde 12 Eylül'ü destekleyenler de vardır. Sonuç İster içerde olalım, ister dışarda, her siyasi darbe toplumu böler, etkiler. Toplumsal acılar da, toplumsal mutluluklar da insanlar arasında eşit dağı lmaz. (...)» (...)» Darbelere bilimsel yöntemle yaklaşıldığında, çok yönlü söylenecek şey ler vardır. 12 Eylülcülerle 12 Eylülzedeler arasındaki tartışma ve zıtlaşma 2 A d a l e t A ğ a o ğ l u , D u v a r l a r ı n D ı ş ı n da da , M i l l i y e t , 1 2 M a r t 1 9 8 S 3 B ü t ç e g ö r ü ş m e l e r i s ı r a s ının d a b a z ı m i l l e t v e k i l l e r i t a r a f ı n d a n C u m h u r b a ş k a n l ı ğı K o n s e y i ü y e l e r i a ğ ı r ö l ç ü d e e l e ş t i r il m i ş t i r.r. ( 5 N i s a n 1 9 8 8 t a r i h l i T B M M T u t a n a k D e r g i s i v e 6 N i s a n 1 9 8 8 t a r i h l i b a s ı n )
68
doğal görülebilir. Bu zıtlaşma bir alt kültürün diğerini ait etmesiyle bir öl çüde son bulabilir. Bu alt ediş demokratik yönden olabileceği gibi, aynı tür yöntemler le gerçekleşebilir. Sanı yorum ki, her iki yön tem de 12 Ey lülcülerin karabasanıdır. ANAP dışında bir partinin ya da partilerin koalisyon halinde iktidara gel diğini veya tüm darbelerin doğasında bulunan zincirleme etkileşim sonu cu yeni bir darbe - bazı çervelerce söylendiği gibi - olduğunu varsayalım. Al bir karabasanı vur ötekisine... 12 Eylülcüler böyle bir rüyayı dahi gör : mek istemezler. Birinci olasılık onlar için sakıncalı, ikincisi tehlikeli olabi lir. Çünkü darbeciler vefa tanımazlar, aynı alt kültür grubundan gelmiş olsalar bile... 5 12 Eylül tartışması Cumhurbaşkanı Kenan Evren'in «12 Eylül'ün hıncını taşıyanlar var» şeklindeki konuşm asıyl a yenide n gün dem e geld i.6 D a h a sonra Süleyman Demirel partisinin meclis grubunda yaptığı konuşmada hüküm eti muha tap alıp bu konudaki görüşler ir açıkladı. «Gelin Meclis kürsüs ünden bunları söyleyin, televizyonu da acın 12 Ey lül öncesinin ve sonrasının bir hesabını yapalım. Biz yaia peşinde değiliz, ama her gün sizin '12 Eylül öncesine dönersiniz haa korkusunu milletin üstüne koyup, vicdanları ve zihinleri tek taraflı olarak şartlandırmaya baskı altında tutmaya ve 12 Eylül istismarı yapmağa hak kınız yoktur. (... (...)) Bu böyle deva m edeme z, açık söy lüyo rum: Bu ipoteğin altında Türkiye kalamaz.» Tartışma, Başbakan Turgut Özal'ın 22 Mart 1988 günü «Müdahale he veslileri var» şeklindeki açıklamasıyla yeni bir boyut kazandı. ANAP'nin propagandistleri gerçi 'MİT Rapçru', Özal'ın Nobel ödülüne aday gösterilmesi girişimi, Zakkum olayı ve İran-lrak savaşında ateş kes sağlamak gibi olayları göz ardı edersek, genelde başarılı sayılabilir. Her dönemde kamuoyunun dikkati, ustalıkla başka alanlara çekme yönte mine baş vuruluyordu. «Müdahale heveslilerinin var»lığı bu türden bir propagandanın başlangıç sloganı mıydı? Yoksa, «12 Eylül öncesine dönme, tehtidinin yeni bir türü müydü? ANAP'ndaki olası çözülmeleri engellemeye yönelik yeni bir taktik gereği olarak mı böyle bir slogan or taya atılıyordu? Ya da gerçekten demokrasi açısından ciddi bir tehlike mi söz konusu idi? ' 4 B u k o n u d a 2 7 M a y ı s i l g i n ç b i r i s t i s n a o l u ş t u r m a k t a d ı r . Ç ü nk ü 2 7 M a y ı s ç ı a l t k ü ltlt ü r a y n ı t ü r d e n b i r b a ş k a a l t kültürle ortadan kaldırılmıştır. 5 Bu kanımı MAMAlCdan SELİMİYE'ye uzanan hapishanelerde geçen dönemde dahil olmak üzere yaşaya
rak öğrenmiş bulunuyorum. 6 C u m h u r b a ş k a n ı n ı n A y d ı n İ l i , I n c i r l i o v a i l ç e s i n d e 9 M a r t 1 9 8 8 g ü n ü y a p t ı ğ ı k o n u ş m a ( B a s ı n v e A j a n s lala r ) . 7 S ü l e y m a n D e m i r e l , 1 2 E y l ü l İ s t i s m a r ı Y a p ı l ı y o r,r, M i l l i y e t , 1 6 M a r t 1 9 8 8
69
UğurMumcu'ya göre : «Bugü n artık artık askeri ihtilaller ihtilaller 'laiklik elden gidiyor' gerekçesine dayanmıyor. Temel neden, terördür; terör ile getirilmek iste nen yeni bir yönetim modelidir. Bu model 'ekonomilerin militarizasyonu' olarak adlandırılıyor. Borçlu ülkelerin, borç veren ülkelere daha da bağımlı hale getirilmelerini öngören bu model, ülkede, işçi, memur, köylü gibi emekçi kesimlerin ör gütlenme özgürlüklerini kaldırıyor. (...) Türkiye'de kimse kuşkulanmasın Atatürkçülükten, laiklikten, irtica dan söz edildi diye kimse ihtilal yapmaz. (...)» M. Ali Birand'a g ö r e : 9 (...) Askeri müdahaleye iten en önemli etkenler den biri bizleriz. (...) İktidardaki politikacımız, çetrefelli bir konu oldu mu, topu hemen askerlere atar, onun arkasına gizlenir. Askerler itiraz etmez. (...) Bundan sonra askeri müdahalelerin hiç bir sorunu çözemediği gibi, yenilerini yaratacağına, ülkeyi daha da büyük risklere sürükleyebile ceğine inananlardan biriyiz. (...)» Metin Toker'e g ö r e : 1 0 « (...) Başbakanı 'yürüdüğü yolda durduracak ve itidale sevkedecek' bütü n baş ka kuvvetler etkisiz etkisiz kaldılar veya bırakıldı lar mı, 'bulunur elbet kurtaracak, bahtı kara maderini'. (...) Askeri müda haleyi istemek ne kadar boşsa, onu veya 12 Eylül öncesini umacı gibi gösterip Türkiye'nin müstehak bulunmadığı bir 'hanedan yönetimi'ni se razat yürütebileceğini sanmak o kadar büyük gaflettir.» Ali Sirmen'e g ö r e : 1 1 « (...) Türkiye'nin bir demokrasi dönemi yaşadığı söylenemez. (...) 12 Eylül'e oranla daha az kısıtlamanın olması yine de bugünkü yönetimin demokratik olması anlamını taşımıyor. (...) Başba kan satır aralarında, ara rejimden söz ederken bir askeri darbe olabile ceğini ima etmek istiyor. (...) Bugün Türkiye'de rejimin kendi seçenekleri ni oluşturabilme şansı hâlâ vardır. Bu da darbe olasılığını daha da güç süz kılmaktadır. (...) Özal ekonomik politikasının iflası, artık ANAP'nin Türkiye'yi yönet mesini güçleştirmekte, giderek olanaksız kılmaktadır. Öztin Akgüç'e g ö r e : 1 2 « (...) Sayın Özal'ın prestij yitirmesi, ara rejim tar8 Uğur Mumc u, Yersiz Kuşkular, Cumhuriyet, 14 M art 1988 9 M . A l i B i r a n d , i ştşt e A s k e r i D a r b e B ö y l e G e l iyiy o r , M i l l i y e t , 1 9 M a r t 1 9 8 8 Y . N . : B u y a z ı C u m h u r b a ş k a n ı n ı n g a z e t e s a h i p l e r i v e g e n e l y a y ı n y ö n e t m e n l e r i y l e y a p t ı ğ ı k o n u ş m a ü z e r i n e y a z ı l m ı ş t ırır . E v r e n b u k o n u ş m a s ı n da: «27 Mayıs (müdahalelerin) en hafifiydi, 1971 daha ağır oldu. 12 Eylül en ağırıydı» şeklinde bir tanımla m a y a p t ı k t a n s o n r a , « A n c a k d i k k a t e d i n , b i r d a h a g e l i r s e b u d e f a 1 2 E y l ü l g i b i g i t m e y e b i l i r d e . . .».» ş e k l i n d e kanısını açıklamıştır. açıklamıştır. Özal'ın «Müdahale heveslileri var» şeklindeki açıklaması Evren'I izlemesi ilginç çağrı
şımlara neden oldu. 1 0 M e t i n T o k e r , A s k e r i M ü d a h a l e l e r H a k k ı n d a , M i l l i ye t , 2 4 M a r t 1 9 8 8 1 1 A l i S i r m e n , A r a R ejej i m T a r t ı ş m a s ı , C u m h u r i y e t , 1 N i s a n 1 9 8 8 12 Öztin Akgüç, Ara Rejim Gelmemeli, Milliyet, 2 Nisan 1988
70
tışmalarını günd eme getirdi . (... (...)) Son otu z yıldır yıldır Türkiye 'nin kaderi b u, her başarısız iktidar, son un da ara reji mi gün dem e, geti riyor . (... (...)) % 36 oy la iktidar olan ANAP oy tabanı daha da kaydıkç a, baskı önlemle ri ile ikti dard a kalmaya veya iktidar süresini uzatm aya çabalaya bilir. (... (...)) Türkiye'de, geniş kitleler, ara rejimden yana değildir.» Alıntı yaptığımız yazarların kanısı sanıyorum kamuoyunun düşüncesini yansıtmakta ve ülkemizde bir askeri darbe ortamı ve olasılığı bulunma maktadır. Ancak savı ciddiye alıp irdelemekte de yarar görmekteyiz: 1. Olay: Bu konuda ilk uyarı Sıkıyönetim eski komuntanlarından -12 Ey lül sonrası - Emekli Korgenera l Nevzat Bölügiray'd an geldi. «Hani 10 yılda bir ihtilal oluyor deniliyor ya bunlar durup dururken olmaz. Böyle pis birikimler olur. Komutan değişikliği sırasında Özal'ın gafı olmuştu. Or du içinde, o zaman bu büyük bir kırgınlık yaratmıştır. Orduyu eleştirmek başka, kabadayılık başka şeydir. (...) Çok ilginçtir, sanki Ozal, Mende res'in yolunu ezberlemiş ve aynı yolu izliyor gibidir. (...) Harbiye Orduevini karargâh yapıp, papazına, partilisine, politikacısına kadar herkesi sokar. Bu birikimler yıllar içinde büyür. Patlamalar, Ordunun el koymaları b ö y l e o l u y o r . » 14 2. Olay: Ordu ile Özal iktidarı arasındaki çelişkileri belirten İngiltere'de yayımlan an «South» dergisin in makal esi: «Türkiye'den Endeno zya'ya kadar bir çok ülkede Silahlı Kuvvetlerin ekonomide özel ve kamu sektö ründen sonra üçüncü bir sektör durumuna geldiğini» açıklamakta, «as kerlerin kışlalarından çıkıp işadamlığına soyundukları» belirtilmekte, «Özal'ın yönetimi altında özel sektörün orduya meydan okuduğunu, bu d u r u m k a r şı şı s ı n da da o r d u n u n , ü ç ü n c ü s e k t ö r k o n u m u n u s a v u n m a k z o r u n da kaldığını» öne sürmekte, «Türkiye'de askerle sivil yönetim arasında kolay kolay olmayan bir ilişki başlatıldığına» da dikkati çekerek, «Özal yönetiminin Atatürkçü geleneklerden uzaklaşmakta olduğun u, ekono mide devlet sermayesinin ve askeri yatırımların ağırlığının giderek azal dığına» işaret edilmektedir. 3. Olay: G a z e t e l e r d e y a y ı m l a n a n 16 The Economist dergisinin «Üruğ'un dönüşü» başlıklı yazıda: Başbakan Özal'a karşı yapılan «en ciddi muha lefetin, ordu kanalından geldiği» yazılmakta. « (.. (...) .) Üruğ köşesine çekil* Bilindiği gibi günümüzde bu oran % 21,80'dir. 13 MİT eski yöneticisi Emekli Korgeneral Bölügiray ağır konuştu- 'Özal Menderes'in Yolunda' Milliyet, 25 Şubat 1988
1 4 B ö l ü g i r a y ' ı n b u s ö y l e ş i s i ü z e r i n e i s t a n b u l D G M ' r c e s o r u ş t u r m a a ç ı i m ı ş v e s o n u ç t a t a k i p s i z l i k » va va rara n v e r i l miştir. 1 5 M i l l i y e t,t, 3 Mart 1988, 'South' dergisinin incelemesi, 'Ordu Şirketi'. 1 6 2 7 M a r t 1 9 8 8 t a r i h l i g a z e t elel e r , T h e E c o n o m i s t Ü r u ğ ' u n k ö ş e s i n e ç e k i l m e d i ğ i n i ya z d ıf « Ö z a l' a o r d u d a n c i d d i m u h a l e f e t »,», M i l l iy e t , 2 7 M a r t 1 9 8 8
71
medi ve unutulmadı» ifadesi kullanıldıktan sonra «Özal politikacıları devredışı bırakabilir, ama aynı şeyi generallere yapması zor görünüyor» şeklinde bir yoruma ulaşmakta ve Başbakanın «Müdahale hevesleri var» şeklindeki sözlerine de dikkat çekilmektedir.
Mümtaz Soysal'öa bir yazısı nda: « (... (...)) Türk iye' nin manz aras ı, sefil ve sefih olmakla kalmayıp gitgide daha sefilleşen ve sefihleşen bir manzaraysa, onun bütün bunları ezelden ebede uzanan bir Buda kımıldanmazlığıyla seyretmesini nasıl beklersiniz?
The Economist'in bu yorumu, bu konuda Emekli Orgeneral Turgut Sunalp'ın daha önce yaptığı açıklamayı anımsatır niteliktedir.17
Ama böylesine tepkilerin başarılı olabileceğini sanmak, bugünkü Tür kiye'nin gerçekçi dengelerini tanımamak olur. Bu çeşit tepkilerin kaçınıl maz sonucu yine 'müdehale'dir. (...) Müdahaleye dayalı, ama en inandı rıcı yoldan davetiye çıkaran, bugünkü modelin ta kendisidir.»
Sunalp: «İktidarın bir süredir orduyu yıpratma gayreti içinde bulunduğu nu» öne sürmekte. «Daha Genelkurmay Başkanıyken bile Üruğ'a 'Reisi cumhur olması' için bir hayli tazyik ettiler. Şimdi 1989 yaklaşıyor cum hurbaşkanlığına adaylığı yeniden gündeme geldi.» Soru: «Operasyon, Üruğ'a karşı mı yapıldı diyorsunuz?» Sunalp: «Evet, olay Üruğ'un cumhurbaşkanlığına engel olmak için dü zenlenmiş bir iştir. (...) Üruğ'u yeme"k için Öztorun'u yediler. Bu tama men ordunun gücünü kırmak için hazırlanmış ve «sivil bir darbe' gibi gösterilmiş bir olaydı. Genelkurmay olayı büyük bir komplolar tezgahı dır,,. 18 4. Olay: DYP Antalya Milletvekili Zekeriya Bahçeci'nin ilginç açıklama sı: «1. Bu hükü metin ordu sun un üst kade mesi ndek i komuta nlara birer ikişer 'oiman, oğullarına kızlarına hanımlarına çifter çifter araba tahsis et t i.
2. Milli Güvenlik Kunseyi'ndeki üst düzey komutana, 'alt kademedeki subay lar ne yapıyor"? yapıyor"?'' diye sord uğum uzda , 'silahlarına kurşu n sıkmış bekliyorlar' yanıtını aldık. Kısaca Türkiye'de huzursuzluk had safhada. Tüm kesimler bunu tedirginlikle izliyor. 3. Özal ailesi 80 milyar dolar servete sahip. Emirlerinde her an harekete hazır uçak var. (...) Bunlar her an kaçmağa hazır. (...)» 5. Olay: ABD Savunma Bakanı Carlucci'nin Temsilciler Meclisi Dışişleri K o m i t e s i n d e y a p t ı ğ ı k o n u ş m a : 2 0 Carlucci, «Türkiye'nin muazzam ekono mik sorunu var» şeklinde ekonomimizin içine düşürüldüğü durumu vur gulamış ve Türkiye'ye istikrar getirdik' diyerek açıklamalarını sürdür müştür. 1 7 M D P e s k i b a ş k a n ı ' M İ T R a p o r u ' n u e l e ş t i r d i .... S u n a l p : H e d e f Ü r u ğ , M i l l i y e t , 1 0 Ş u b a t 1 9 8 8 1 8 S u n a l p ' ı n b u s ö y l e ş i s i ü z e r i n e İ s t a n b u l D G M ' i n c e s o r u ş t u r m a a ç ı l m ı ş v e s o n u ç t a t a k i p s i z l i k k a r a r ı v e r il miştir. 1 9 B i r M i l l e t v e k i lili v e K e h a n e t i , C u m h u r i y e t , 3 0 M a r t 1 9 8 8 2 0 A B D S a v u n m a B a k a n ı C a r l u c c i : T ü r k i y e ' n i n m u a z z a m e k o n o m i k s o r u n u v a r.r. U f u k G ü l d e m i r ' i n h a b e r i , Cumhuriyet, 11 Mart 1988 Y.N.: Carlucci bu konuşmasında Türkiye, Yunanistan ve Portekiz'den oluşan üç NATO ülkesi ni «güney ku ş a k » o l a ra ra k n i t e l e m e k t e d i r . B i l i n d i ğ i g i b i b u ü ç ü l k e d e a s k e r i d a r b e l e r e s a h n e o l m u ş l a r d ı r . E ğ e r d a rb e o n ların işine gelmiyorsa «müdahale doktirinleri» işletilmektedir. Bu anlayış içinde de «Türkiye'ye istikrar ge t i r d i k »d i y e b i l m e k t e d i r .
72
6. Olay: Metris Askeri Ceza ve Tutukevi'nden tünel kazılarak kaçma o l a y ı : 22 Özetle: Açıkladığımız olayların bir iki ay içine sığmış olması ilginçtir. Emekli Korgeneral Nevzat Bölügir ay ve Emekli Orgeneral Turgu t Sun alp'ın açıklamalarına göre T.SIh.K.lerin iktidarın tutumundan rahatsız d ı r . 23 S u n a l p ' ı n ö n e s ü r d ü ğ ü « Ü r u ğ ' u n c u m h u r b a ş k a n l ı ğ ı » f o r m ü l ü n ü n bugünkü parlamento yapısı ve aritmetiğine göre, nasıl somutlaştırılacağını açık-laması beklenirdi... Olası görülmeyen bu formül bir çevrenin niye tini mi yansıtmaktadır? Bu sorunun cevabı boşluktadır... DYP Milletvekili Bahçeci'nin öne sürdüğü savlar iki emekli generalin ka nılarını doğrular nitelikte görünmektedir. Kuşkusuz bu konuda üzerinde en fazla durulmaya değer olan savlar, ekonomik durum ve ekonomik modelin iflasına ilişkin olanlardır. 12 Eylül (1980) önces inde Türkiye, dış gerici güçler ve onların işbirlikçi si iç güçler aracılığıyla İstikrarsız hale -déstabilisation- getirilmişti. Çünkü bir anlamda o dönemin iktidarı anılan dış güçlere güven vermiyordu. İşte böyle bir durumda uluslararası finans çevrelerinin ve onların bağlı oldukları devletlerin istemleri doğrultusunda 24 Ocak (1980) kararları alındı. Anca k o döne min iktidarı kontro lü elden kaçırmış ve ülke istik rarsız hale düşürülmüştü. Amerikan Savunma Bakanı Carlucci'nin «Tür kiye'ye istikrar getirdik» şeklindeki konuşması anlamlıdır. Terör, anarşi, kargaşa ile ülke istikrarsız hale getirilmeliydi ki, "istikrar" gün dem e gelsin. Bu anlayışla 12Eylül darbes ine gerekç e "hazırlandı. "hazırlandı. 2 1 M ü m t a z S o y s a l , K a z ı k lı S e n a r y o , M i l l i y e t , 5 N i s a n 1 9 8 8 2 2 2 6 M a r t 1 9 8 8 t a r i h l i g a z e te te l e r 2 3 B u t ü r s a v l a r n i t e l ik l e r i a ç ı s ı n d a n c i d d i y e t e a l ı n a c a k b o y u t t a d ı r . N i t e k i m A d n a n M e n d e r e s ' e a f t e d i l e n « G e e r e k i rsrs e o r d u y u y e d e k s u b a y l a r l a İ d a r e e d e r i m » s ö z ü T . S I h . K Je Je r i n 2 7 M a y ı s ' a g i d i ş i n d e e t k i l i o l d u ğ u s ö y l e nebilir. 2 4 B u g ü n k ü « e k o n o m i k m o d e M n t e m e l i n i o l u ş t u r a n 2 4 O c a k k a r a r l a rırı n ı a l a n l a r ı n , b u k a r a r l a r ı n u y g u l a y ı cıcı s ı o l a n A s k e r i İ d a r e d ö n e m i v e Ö z a l i k t i d a r l a r ı n a e k o n o m i k a ç ı d a n s ö y l e y e c e k l e r i f a z l a s ö z l e riri o l m a m a s ı gerekir. 2 5 M . A l i B i r a n d , 1 2 E y l ü l 0 4 .0.0 0 26 Yalçın Doğ an, Dar Sokakta Siyaset
73
Bu noktada bazı gerçeklerin saptanılması yaşamsal önemdedir. Yetkili kişilerin açıklamalarından öğrendiğimize göre 12 Eylül darbesinin kararı bu tarihten çok önce alınmıştır. Bu süre kesin olarak ne kadardır? Bu dönemde kaç kişi yaşamını yitirmiştir? 12 Eylül darbesiyle Amerika ne den bu kadar ilgilidir? Sorular çoğaltılabilir. Aslında Bülent Habora, yayımladığı kitabında bu görevi yerine getirmiş bulunuyor. 27 İlgililere soyut suçlama yerine somut yanıt yöntemini yeğlemelerini öneririm. Bu nedenl e Oktay Akbal'ın da belirttiği gibi 12 Eylül öncesi tartışılmalıdır tartışılmalıdır.. 12 Eylül darbesi ve ondan sonraki güdümlenen ara dönemde, uluslara rası finans güçlerinin örgütleri -IMF, Dünya Bankası, OECD, IFC vb. gibi ve bunların bağlı bulunduğu devletlerce empoze edilen ekonomik düze nin ilkelerine büyük bir sadakatla uyuldu. Ekonomik durum iyileşmedi. Toplumdaki maddi ve manevi çürüme aksine kötüleştikçe kötüleşti. Bu iktidara destek veren güçlerin bile sesleri yükselmeğe başladı. Enflasyon başını almış gidiyor. Cak, cak'lı demeçlerle enflasyonun aşağı çekile meyeceği yaşanılarak öğrenildi. Açlıktan, yoksulluktan ve işsizlikten sü rekli intihar olaylarının tanığı olmamız* Türkiye için önemli bir yeni olum suzluk boyutunu simgelemektedir. Böyle bir döne mde Anavatanlarından ithal edilen, çifte pasaportlu «IMF boy's»ların 9 kontroluna terk edilen ekon omin in gü dü mü rayından çıkmış bulunuyor. 4 Şuba t (1988) kararla rı bu amaçla alındı. Ancak daha bugünden ekonomik modelin iflasını bü tün halk katmanları -mutlu azınlık dışında- yaşayarak algılamış bulu nuyorlar. Böyle bir tablo içinde İngiltere'de yayımlanan «South» dergisinde de 1 5 vurgulandığı gibi, ekonomide «üçüncü sektör» haline dönüşen ordunun ekon omik çıkarlarıyla «IMF mode li güd üm lü ekonom i» arasında bir çı kar çatışması olasılığı göz ardı edilebilir mi? Bütün bu oluşumlara ek olarak, üzerinde kuş bile uçurtulmayan, içinde uygulanan zulüm ve baskıya karşı çıkmak için ölüm oruçlarıyla direnilmiş, uygulamaları dünya literatürüne geçmiş Metris Askeri Ceza ve Tutukevi'nden 29 kişinin elini kolunu sallayarak kaçmış bulunması berabe rinde haklı olarak kuşkular getirmektedir. Bu olayda iktidarın sorumlu luğu Genelkurmaya aktarmasının ardında yatan niyetlere doğru tanılar konulmalıdır. , Hele daha öncek i b u tü rden hapisten kaçış olaylarından sonra bazı * « D İE v e r i l e r in e g ö r e , T ü r k i y e ' d e i n t i h a r e d e n l e r i n s a y ı s ı n d a 1 9 7 8 - 1 9 8 6 d ö n e m i n d e y ü z d e 6 9 a r t ı ş g ö r ü l d ü . » ( S ağ ağ l ı k t a K a r a T a b l o , C u m h u r i y e t , 7 N i s a n 1 9 8 8 ) 27 Bülent Habora, 12 Eylülcülere 1000 Soru 2 8 O k t a y A k b a l , 1 2 E y l ü l Ö n c e s i T a r t ı ş ı l m a lı . . . C u m h u r i y e t , 2 7 M a r t 1 9 8 8 29 Talat Turhan, Milli istihbara t Teşkilatı ve Sivilleşme, SORUN B.K.Dz: 1/Ekim'87 m '87 Y.N.: Basınımızda «prensler», «yupMer olarak nitelenen bu kişileri biz, «İMF boy's» olarak nitel emiştik.
74
güçlerce «SAHTE ve GERÇEK OPERASYON»lara başvurulması ve bu tür provokasyonlar sonucu iktidarlardaki dönüşümleri anımsayanlarla olayları geniş bir perspektif içinde ve sorumlulukla yorumlayanların iyim ser olmaları güçleşmektedir.
Bu koşullarda bile umudumuzu yitirmemeliyiz. Halkımızın demokratik bilinci, darbelerin başarısızlığının, darbecilerin niyetlerini engelleyeceği umulur. Görüldüğü gibi, Mart ayında yoğunlaşan 12 Eylül tartışmaları ve «müda hale heveslileri var» savı üzerinde durulması için küçümsenilmeyecek nedenler bulunmaktadır. Bütün bu gelişmeler yanında geçen yıl yayımlanan bir haberi anımsat m a k i s t i y o r u m . 2 «Uluslararası Demokratlar Birliği (IDU) Başkanı, Avus turya Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Dr. Alois Mock, Berlin'de ki 3. Parti Başkanları toplantısında muhafazakâr partiler arasında askeri darbelere karşı bir dayanışma fonu kurulacağını açıklamış ve bu fona muhafazakâr partilerin kendi ölçülerine göre, istedikleri yardımda bulu nacaklarını söylemiş» ve fonun amacını: «Bu fon, özellikle askeri darbe ler sırasında güç duruma düşen kardeş partilerin yaşamlarını sürdürme lerinde, parti mensuplarının gerektiğinde yurtdışına çıkışlarını ve konfe rans, seminer gibi çalışmalara katılmalarını sağlamak, demokrasinin ye niden tesisi için çabaları finanse etmek gibi durumlarda kullanılacak» şeklinde açıklamıştır. Bilindiği gibi ANAP adı geçen kuruluşun üyesidir ve Özal muhafazakâr 30 Yalçın Doğa n, IMF Kıskacında Türkiye 3 1 P r o f . D r.r. E m r e K o n g a r , A s k e r i D a r b e l e r v e S e ç i m l e r , C u m h u r i y e t , 1 2 A r a lılı k 1 9 8 7 K o n g a r , b u y a z ı s ı n d a « A s k e riri d a r b e l e r i n n e d e n l e r i n i a ç ı k l a m a k t a d ı r : E n d ü s t r i l e ş m e , k e n t l e ş m e v e k ap i t a l i s t l e ş m e s ü r e ç l e r i , h e r zaman kendi aralarında uyumlu olmuyo r. Örneğin Türkiye'de hiç uyumlu değil. E n d ü s t r i l e ş m e y l e u y u m l u o l m a s ı g e r e k e n k e n t l e ş m e z am a n z a m a n o n u n ö n ü n e g e ç i y o r , o r t a y a « g e ce ce kondu» sorunu çıkıyor. E n d ü s t r i l e ş m e v e k e n t l e ş m e y l e a y n ı h ı z l a g e l i ş m e s i g e r e k e n k a p i t a l i s t l e ş me me s ü r e c i i s e k i m i s e k t ö r l e r d e v e k i m i c o ğ r a f y a l a r d a i l e r i g id i y o r , k i m i s e k t ö r l e r v e c o ğ r a f i b ö l g e l e r d e i s e g e ri k a l ı y o r . B u k e z o r t a y a « D o ğ u v e G ü n e y D o ğ u S o r u n u » ç ı k ı y o r.r. İ ç d i n a m i k i l e d ı ş d i n a m i k , y a n i T ü r k i y e i l e d ışış d ü n y a n ı n i l i ş k i l e r i d e b ü t ü n b u o l u ş u m l a r ç e r ç e v e s i n d e a k • s ı y o r:r: K a p i t a l i s t B a t ı n ı n b i r m ü t t e f ikik i v e b i r pa pa r ç a s ı o l a n T ü r k i y e , k i m i z a m a n b u d ü n y a y a a y a k u y du r a m ı y o r v e h e m o n u n ç ı k a r l a r ıy l a h e m d e o n u n h ı z ı y la t e r s d ü ş ü y o r . O r t a y a « K ı b rırı s S o r u n u » , « d ışış ö d e m e l e r d e n g e si sorunu» gibi sorunlar çıkıyor. B ü t ü n b u o l u ş u m l a r s o n u n d a , a d e t a t e k b i r e ş i m ( s e n t e z)z) o l a r a k b e l i r e n d e m o k r a s i a r ı z a y a u ğ r u y o r . A s k e riri darbeler ortaya çıkıyor.» 3 2 M u h a f a z a k â r P a r t i l e r T e d b i r A l ı y o r - A s k e r i D a r b e l e r e K a r ş ı D a y a n ış m a F o n u , A l i H . Y u r t s e v e r ' i n V i y a n a '-'d a n v e r d i ğ i h a b e r , M i l lili y e t , 2 4 E y lülü l 1 9 8 7 . «Uluslararası Demokratlar Birliği (IDU) Başkanı Dr. Mock, DYP'nin (Doğru Yol Partisi) birliğe başvurusu k o n u s u n d a k e s i n k o n u ş a r a k , b u p a r t i n i n ö r g ü t e k a b u l e d i l m e s i n i n s ö z k o n u s u o l m a d ı ğ ı n ı b e l ir tm tm i ş » v e « B u a r a d a I D U ' n u n i c r a s e k r e t e r i P r of of . A n d r e a s K o h l , b i r g ü n ö n c e D e m i r e l i ç i n s a f f e t t i ğ i « T ü r k i y e 'd'd e d e m o k r a s i n i n m e z a r k a z ı cıcı s ı » ş e k l i n d e k i s ö z l e r i n i d o ğ r u l a m ı ş v e h i ç b i r ş e k i ld e b u s ö z l e r i n i g e r i a l m a y a c a ğ ı n ı b e l i r t miştir.»
75
parti toplantılarına katılmaktadır. Hattâ Dr. Mock 1986 yılında Viyana'da yapılan toplantıda Özal ile Miçotakis'i bir araya getirdiğini anılan yazıda açıklamaktadır. Şimdi Özal'a sormak gerekiyor, askeri darbelere karşı dayanışma fonu'na ANAP olarak ne miktarda para yatırılmıştır? Bu paranın kaynağı nere dedir ? Yatırılmamışsa bu konu IDU'a nasıl nasıl açıklanmıştır? Bu dur umd a «darbe heveslilerinden söz eden Özal çelişkiye düşmüş olmuyor mu? SHP İçel Milletvekili İstemihan Talay ve 22 arkadaşının «Darbeleri ön leme yasa tasarısı» hazırlamaları, bu konudaki kuşkuları artırdı.33 Yasa önerisinde 211 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri iç Hizmet Yasası'nın, 35. Madd esin in şu şekilde değiştirilmes i istenilmekted ir: «Silahlı «Silahlı Kuvvetle rin vazifesi: Türk yurdunu ve anayasa ile tayin edilmiş olan Türkiye Cumhuriyeti'ni parlamenter demokratik sistemin işlerliği çerçevesinde ve anayasa ile bağlı olarak korumak ve kollamaktır.» Değişiklik gerekçesinde: «Tüm kurumlar gibi, Türk Silahlı Kuvvetleri de Türkiye Cumhuriyeti'ni korumak ve kollamak görevlerini anayasa sistemi içinde yürütmek durumundadır. Yapılması gereken, başarılması zor, fa kat zorunlu olan bu görevdir. Yoksa her 10 yılda bir anayasa düzenini rafa kaldırıp yeni bir anayasa sistemi getirerek sorunlarımıza çare bulu namayacağı deneylerle ortaya çıkmış bulunmaktadır. (...) Artık herkes bilmelidir ki kötü çalışan bir parlamentonun alternatifi askeri bir yönetim değild ir ve plmayacaktı r, sivil yönetim olacaktır.» Bu tasarının diğer partilerin de bazı yetkililerince desteklendiğini öğren miş bulunuyoruz.35 Bu konudaki girişimi; toplumun demokratikleşmesini isteyen bir iyi niyet açısından takdir etmekle birlikte, darbelerin yasalarla önlenemeyeceğinin bilincinde olarak, gene de yasal düzenleme konusunda, öteki önlemlerle beraber, çok geç kalınmış olduğunu vurgulamakta kendimi haklı gör mekt eyim . Şöyleki, sanık olarak yargılandı ğım «Bomb a Davası»nda, Davası»nda, 1975 y ı l ı n d a y a p t ı ğ ı m s a v u n m a d a 3 6 12 Mart (1971) muhtırasına imza koyanla rın Türk Ceza Kanunu'nun 147. Maddesine 3 göre cezalandırılmaları ge rektiğini istemiştim. Ü lkemizd e TCK. 146. Madd esi yol geçe n hanına dö 3 3 S H P ' d e n T S K Y a s a s ı ' n d a k i D e ğ i ş i k l ik Ö n e r i s i , C u m h u r i y e t , 2 9 M a r t 1 9 S 8 İ ç e l M i l l e t v e k i l i İ s t e m i h a n T a l a y v e 2 2 a rkrk a d a ş ı t a r a f ı n d a n h a z ı r l a n a n y a s a ö n e r i s i n d e , S i l a hl ı K u v v e t l e r 'i'i n c u m h u r i y e t i k o r u m a v e k o l l a m a g ö r e v i n i n a n a y a s a y a b a ğ l a n m a s ı y e r a l ı yo yo r . » 3 4 T S K , 2 1 1 S a y ı l ı İ ç H i zm zm e t K a n u n u M a d d e 3 5 : « S i l a h l ı K u v v e tltl e r 'i n v a z i f e s i : T ü rkrk Y u r d u n u v e A n a y a s a i l e tayin edilmiş olan Türkiye Cu mhuriyetini kollamak ve korumaktır.» 3 5 D a r b e y i ö n l e m e y a s a ö n e r i s i n e d e s t e k , C u m h u r i y e t, 3 0 M a r t 1 9 8 8 36 Talat Turhan, Bomba Davası - Savunma 1 ve 2 adlı kitaplar 3 7 T C K M a d d e : 1 4 7 : « T ü r k i y e C u m h u r i y e t i i c r a V e k i l l e riri H e y e t i n i c e b r e n i s k a t v e y a v a z i f e g ö r m e k t e n c e b r en m e n e d e n l e r e b u n l a r ı t e ş v i k e y l e y e n l e r e i d a m c e z a s ı h ü k m o l u n u r . ( A ğ ır C e z a ) »
76
nüştürüldüğü halde, TCK. 147. Maddesi, sanırım hiç bir olayda uygulan mamıştı. Oysa 12 Mart darbesinde, muhtıranın imzacıları açısından mad denin bütün unsunları mevcuttu. Ancak ne varki, hukuki mekanizmaların işletilmesi için dengeler uygun değildi... Oysa isteğimizin yerine getirilme si halinde, darbeciliğ in önü, en azından hu kuk açısından büyü k bir yara almış ve kesilmiş olurdu... Ama maddi koşullar elbette buna uygun değil di...
D a h a s o n r a , b i r g a z e t e d e y a y ı m l a n a n s ö y l e ş i m d e , 3 8 konuya ilişkin gö rüşlerimi açıklamıştım: «12 Mart'da suskun kalan organlar ve iktidar yetkilileri 12 Eylüllere dave tiye çıkaracak ölçüde aymazlık içinde olduklarını algılayamamışlardır.» «T.SIh.K.leri 211 sayılı İç Hizmet Yasası'nın 35. Maddesi uyarınca 'Cum huriyeti koruma ve kollama' görevinin verildiğinden hareket ederek, bu görevin zamanı geldiğinde kendi komuta kademesinin inisiyatifi içinde karar vermekte dir. Oys a Anayasal dü zen içind e Slh.KJer komu ta katının böyle bir yetkisi olup olmadığı da bilimsel olarak tartışılmış değildir.» 39 Bu konuda ilerde bulunmayı doğrusu istemezdim. Darbecilerin içinden gelmiş olmamıza karşın, o yolun, toplumun de mokratik değişim ve dönüşümü için asla geçerli olmadığını, aksine çık maz sokaklar ve bataklıklarla son bulduğunu hapishanelerde yatarak, işkence görerek, sınıfsal ve ideolojik hastalıklardan kaynaklanan, nice kalleşliklerin, namussuzlukların, dönekliklerin tanığı ve bunu algılamış bir kişi olarak; 1975 yılında İstanbul 2 No'lu Sıkıyönetim Askeri Mahkeme sinde yapmış olduğum savunmamda dile getirmeye çalışmış; ayrıca işçi ve emek çi halkımıza karşı zorunl u özeleştirimi yapm ış bul unuy orum . İlerici ve devrimci herkes yanılgıların arasından gelebilir: bu nedenle as la yere bakılmamalıdır diye düşünüyorum. Namusluca yapılan özeleşti riyi insanımız anlamakta gecikmeyecektir. Ama «kurt var» diye diye ülke mizi gerçekten kurtlara teslim edenlerin, yapabilseler bile «özeleştirileri nin insanımız katında kabul görmeyeceğini düşünüyorum. 7 Nisan 1988
3 8 T a l a t T u r h a n ' ı n S o r u l a r ım ı z a V e r d i ğ i Y a n ı t lala r , D ü ş ü n , 1 5 E k i m 1 9 8 6 3 9 L o o k i n g a f t e r a n d p r o t e c t i n g t h e r e p u p l i c : T he he L e g i t i m a t i o n o f t h e M i l i t a r y 's's A u t h o r i t y I n T u r k e y , D r . M n . Nairn Turfan Y.N.: Dr. Mn. N. Turfan'ın konuya İlişkin kapsamlı araştırmaları ingilizce olarak yazılmıştır. 40 Talat Turhan'ın Savunması, Klasör: 3 Y . N . : T a m a m ı y a y ı m l a n a m a d ı . A n c a k ö z e l e ş t i r i y i i ç er e n b ö l ü m ü C u m h u r i y e t g a z e t e s i n d e v e C e l i l G ü r k a n ' ı n « 1 2 M a r t ' a B e ş K a l a » a d l ı k i t a b ı n d a y a y ı m l a n m ı ş tı r , s . 3 9 7 - 4 1 0
77
12 EYLÜL ÖNCESİNDEN BİR KESİT...*
12 Eylül'cüler ve onların uzantısı olan iktidar, 12 Eylül'ün iç yüzü ortaya çıktıkça, "12 Eylül Öncesine Dönme" öcüsünü sürekli olarak halkımızın üzerinde "Demoklesin Kılıcı" gibi sallandırıp durdular. 26 Mart (1989) ye rel seçimleriyle seçmen iktidara "ihtar" da bulunmamış, tokat atmıştır. Yediği tokatın şokundan kurtulmaya çalışan iktidar, erken seçimden kaç mağa çalışmakta, türlü politik manevralarla siyasal bunalıma elverişli bir ortama doğr u ülkeyi'sürüklemekte ve görülme miş bir vurdumduymazlık la mirasyedi tavrı ile yangından mal kaçırırcasına saltanat sürmeğe de vam etmekte, rüşvet, soygun, talan, hırsızlık almış başını gitmektedir. Bu gidişin sonu karanlık görünmektedir... 12 Eylül'den bir yıl kadar önce, bir gazete 1 k a n ı m ı z a g ö r e g ü n ü m ü z d e de önemini koruyan bir savı manşete çıkardı. "ANARŞİ YETERLİ DEĞİLSE ÖZEL AJANLARIMIZLA BİZ ŞİDDET LENDİRİYORUZ" (EK.5)
Bu önemli sav, 1973 yılından bu yana Mahkemelerde, Savunmamda ve yayınlanan yazı dizileriyle tarafımızdan da öne sürülmüştü. Ancak bu kez aynı sav, ClA'dan ayrılan eski ajanların Amerika'da yayın ladıkları "Covert Action Information Bulletin"in 1979 yılında basılan 3'üncü sayısında yer alıyordu. Yayınlanan yazıda 1 özetle: "CIA eski görevlilerinin çıkardığı derginin Amerikan Silahlı Kuvvetlerinin çıkardığı "istikrar operasyonları ve istihbaraf'konularını içeren FM 2 30 31 simgeli talimnamenin "Top Secret = Çok Gizli" yabancılara gösteril* Bu yazı ilk kez yayınlanmaktadır. 1 A m e r i k a n İ s t i h b a r a t ö r g ü t l e r i n i n i l k d e f a a ç ı k l a na n g i z lili r a p o r u n d a k i i t i r a f , G ü n a y d ı n , 1 E k i m 1 9 7 9 2 Y n : F M = F ie l d M a n u e l , T ü r k ç e y e S T = S a h r a T a l i m n a m e s i o l a ra ra k t e r c ü m e e d il m e k t e d i r . B i r ç o k A m e r i k a n t a l i m n a m e s i n d e o l d u ğ u g i b i F M 3 0 - 3 1 t a l i m n a m e s i d e S T 3 0 - 3 1 o l a r a k T . S I h . K . l e riri n d e k u l l a n ıl m a k t a d ı r . F M ' d e n s o n r a g e l e n 3 0 is t i h b a r a t k o n u s u n u n n u m a r a s ı d ı r . ( Ö r n e ğ i n 6 = p i y a d e , 7 = t o p ç u ) 3 1 i s e i s t i h b a r a t t a l i m n a m e l e r i i ç i n d e k i s ı r a n u m a r a s ı n ı g ö s t e r m ek l e d i r .
mey en "B " eki eki hakkında bilgi veriliyor ve: Amerika'nın dostu kalması gereken ülkelerde siyasal istikrarsızlık ne deni olarak" AYAKLANMA'* deyimi altında süregelen düzene karşı muha-lefet gösteriliyor ve Amerika'nın Amerika'nın çıkarları çıkarları açısından açısından bu ayaklanan güçlerin bastırılarak istikrarın sağlanması için izlenen yol ve yöntemler açıklanıyor ve "Asi güçlerin" şiddete yönelmemesi halinde işbaşındakl hükümeti karşı önlemlere zorlamak için aşırı sol gruplara özel ajanlar sokarak anarşi çıkarma yöntemlerinden söz ediliyor. ediliyor. Bu arada hangi durumlarda ortak operasyonlarla Amerikan çıkarlarına elverişli hükümet değişikliğine uygun ortam oluşturulacağı açıklanmakta ve Amerikan destekli rejimlefde - pek azının gerçek anlamda demokrasi için uygun ortama sahip olduğu kabul ediliyor - demokratik yapı Komü nizm aleyhtarı düzenin gerekleri karşılandığı sürece hoş karşılanır. karşılanır. Bu gerekler karşılanmazsa reümln yapısındaki muhtemel değişikliklere önem vermek gerekecektir. Bu ülkelerin önde gelen politik suzluklara karışmış kişilerdir...6
Özel
Operasyonlarda Operasyonlarda
şahsiyetleri tecrübesiz,
Ajanların
ikiyüzlü ve yol
Görevi
«Dost ülke hükümetlerinin, komünist ya da komünist eğilimli yıkıcı faa liyetler karşısında nda kararsızlık ve pasiflik gösterdikleri zamanlar olabilir. Böyle durumlarda... Amerikan istihbarat servislerinin ajanları hükümeti ve kamuoyunu ayaklanma ayaklanma tehlikesi tehlikesi gerçeği konusunda bazı özel ope rasyonlar yapabilirler. Amerikan ajanları özel eylem grupları halinde rejim aleyhtarları arasına sızmağa çalışacaktır. Ajanların sızma işlemi, asi güçlerin lider kadroları na kadar ulaşmadığı takdirde hedefe ulaşmak için aşırı solcu örgütlerin 3 Y n : F M 3 0 - 3 1 t a l i m n a m e s i n i n v a r lı ğ ı " B a r ış " g a z e t e s i n d e y a y ı n l a n a n " A m e r i k a d ü n y a y ı n a s ı l k o n t r o l e d i y o r ? " b a ş l ı k l ı y a z ı d i z i s i y l e i lk k e z a ç ı k l a n m ı ş t ı . 2 1 M a r t - 7 M a y ı s 1 9 7 5 4 C l A ' n ı n y a y ı n e v l e r i n d e n b i r i o l a n F r e d e r i c k A . P ra e g e r , I n c . 1 9 6 4 y ı l ı n d a " C O U N T E RR- I N SU SU R G E N CY CY W A R F A R E - b y D a v i d G a l u l a " a d lılı y a p ıt , 1 9 6 5 y ı l ı n d a G e n e l k u r m a y B a ş k a n l ı ğ ı t a r a f ı n d a n " A Y A K L A N M A L A R I B A S T I RM RM A H A R EK EK E T L E R İ" a d ı a l t ın d a y a y ın l a n m ı ş t ı r . 1 9 7 5 y ı l ı n d a S ı k ı y ö n e t i m A s k e r i M a h k e m e s i n d e y a p t ı ğ ı m S A V U N M A İ l e a n ı l a n y a p ı t ı n v a r l ı ğığı i l k k e z k a m u o y u n a a ç ı k l a n m ı ş b u l u n m a k t a d ı r . 5 Y n : 1 2 E y l ü l ö n c e s i a n a r ş i s e n a r y o s u n u n g e r ç e k n e d e n i b u a ç ı k l a m a i l e n e t l e ş t i ğ i g i b i , d ar b e g e r e k ç e s i v e 1 2 E y l ü l ' d e n s o n r a k i d ü z e n l e m e l e r i n a r d ı n d a k i g ü ç l e r a y d ı n l ı ğ a k av u ş m a k t a d ı r . 6 Y n : A s l ı n d a A m e r i k a d a b ö y l e l e r i n i i k t i d a r d a g ö r m e k i s t e me k t e d i r . Ç ü n k ü " İ s t i s n a i l i d e r l e r ç ı k t ı ğ ı n d a o n l a r ının g i r i ş i m l e r i n i n b ü r o k r a s i t a r a f ı n d a n h a y a l k ı r ı k lılı ğ ı n a u ğ r a t ı l a c a ğ ı " a ç ı k l a n m a k t a d ı r . K o k u ş m u ş b i r dü z e n , s ö m ü r ü l m e ğ e d a h a u y g u n b i r o r t a m o l u ş t u r d u ğ u e m p e r y a l i s t ü l k e l er er c e i y i b i l i n m e k t e d i r . D e v l et et e s k i B a k a n ı A d n a n K a h v e c i " H e r y ı l 2 0 -2 -2 5 t r i l y o n l i r a n ı n d e v l e t k a s a s ı n d a n r ü ş v e t ç i n i n c e b i n e a k t ı ğ ı n ı " a ç ı k l a m a k t a d ı r . ( M i l l i y et et , 2 8 T e m m u z 1 9 8 9 )
79 78
kullanılmas ı
yardımcı
olur."
1977 yılında yayınlanan bir araştırmada: 8 "Amerikan Emperyalizmi, ilişki kurduğu ülkelerde oluşturduğu kendi kendi çı karlarından yana iktidarları yaşatmak için "İSTİKRARI KORUMA YÖN TEMLERİ" geliştirmiş geliştirmiş bulunmaktadır. r. (FM 30-31 A, A merikan Talimna Talimna mesine bakınız) Sırf bu yöntemleri geliştirmekle de yetinmemiş "dolay lı saldırı" anlaşmaları anlaşmaları ile gerektiğinde müdahelesine bUe "Devletler "Devletler Huku ku" açısın dan yasal kılıf uydurmayı da başarmış bulunm aktadır" d i y e görüş açıklamıştım. Başka bir yazı dizisinde ise, 9 resmi bir başka Amerikan talimnamasine g ö n d e r m e y a p a r a k , 1 0 Amerika tarafından kışkırtılarak yönlendirilen anarşik ortamdan sonra gündeme getirilen "İSTİKRARI KORUMA" veya "AYAKLANMALARI BASTIRMA" veya "TEMİZLİK HAREKATI" içinde Amerika ile hedef seçilen evsahibi ülkenin sivil ve asker tüm güç lerinin eşg üdü m içind e çalıştığını ve bu birlikteli k içind e "Am eri kan İstih barat Temsilcileri'nin de yer aldığını özellikle vurgulamıştım. (EK-6) 1971'li yıllarda ise, Özel Savaş Dairesi eski Başkanı Cihat Akyol yayınla dığı bir yazıda 11 "SAHTE OPERASYON"lardan söz edebilmektedir. De mokratik hukuk devleti olduğu iddia edilen bir ülkede bir general zulüm ve haksız muamele önermektedir kendi halkına karşı... A y n ı g a z e t e1 2 ertesi gün gene manşette yayınını sürdürdü: (EK-7 ) "TÜRKİYE AJANLARIN CİRİT ATTIĞI ÜLKE HALİNE GELDİ" diye... Yazıda özetle: "Çeşitli uluslara mensup ajanlarla onların Türkiye'de bi lerek ya da bilmeyerek kuklaları haline gelen bir çok sayıda yerli ajanın etkinliklerini artırmak için yoğun bir çaba içinde olduklarını ileri sürüyor lar." denildikten sonra FM 30-31, Haberalma ve Güvenlik Operasyonları adlı talimnameden daha önce hangi ülkelerin basınında söz edildiği açık lanmakta ve: " 7 9 7 0 yılı ortalarında Türkiye ClA'nın başlıca haberleşme merkezlerin den birisi olarak kalmıyor NSA'nın bütün görev dallarında, nda, askeri habe habe ralma işlemlerinde ana karargahı oluşturuyordu" denildikten sonra "Co7 Y n : A ş ı r t s a ğ c ı ö r g ü t l e r e s ı z ı ldld ı ğ ı n ı n l i d e r l e riri n c e b i l e k a b u l e d i l d i ğ i y a z ı n ı n i l e r d e k i b ö l ü m ü n d e g ö r ü l e c e k t i r.r. 8 Talat Turhan, İŞKENCE - TERÖRİZM - SİYASİ CİNAYETLER ve GÜVENLİK ÖRGÜTLERİ, 7 Gün Dergisi 1 1 M a y ı s - 1 5 H a z i r a n 1 9 7 7 ( G ü n a y d ı n ' d a k i y a z ı d a n İ k i yı l ö n c e ) 9 Talat Turhan , İKTİDARLARIN ÇETELEŞMESİ ve BÜROKRASİ, 7 Gün Dergisi 3 Ağu stos, 14 Aralık 1977 10 FM 31-16 , COUNTER GUERILLA OPERATIONS OPERATIONS - Headquarters Depa rtment of the Army- March 1 967 11 Tümge neral Cihat Akyol, Gayri nizami kuvvetlere karşı harekât, Slh.K. dergisi "Halkı mukav emetçilerd en a y ı r m a k i ç i n , s a n k i a y a k l a n m a k u v v e t l er er i n c e y a p ı l ı y o rm rm u ş g i b i , m ü d a h a l e k u v v e t l e r i n c e z u l m e k a d a r v a r a n h a k s ı z m u a m e l e ö r n e k l e r i i l e s a h t e o p e r a s y o n l a r a b aş v u r u l m a s ı t a v s i y e o l u n u r . 12 Günaydın, 2 Ekim 1979
80
vert Action" adlı dergiye gönderme yapılarak: Ortadoğu ülkelerinde ülkelerinde 10 bine yakın ajan bulunduğu ve bunun 1500'e ya kınının ise Türkiye'de faaliyet gösterdiği, gösterdiği, ajanların Türkiye'de bütün ku rum ve kuruluşların kuruluşların içine sızmak için çok titiz yöntemler yöntemler kullandığını kullandığını be lirten ilgili kaynaklar, özellikle: - Aşırı sağ ve sol örgütler, Üniversiteler, - İşveren kuruluşları, - Ajanslar, - Çiftçi - İşçi
ve esnaf teşekkülleri, sendikaları,
• Gençlik örgütlerinde, faaliyet gösterdikleri gösterdikleri belirtiliyor belirtiliyor ve ajanların yerli destekçileri yle birlikte ün iversitelerdek i eğitimden, anarşiye; işçi işveren ilişkisinden siyasal hayata kadar, her konuda konuda olay yaratma ve yönlen dirme çabası içinde oldukları ileri sürülüyordu.
Özetini çıkardığımız bu yayın üzerine, o zamanki Günaydın gazetesi yet kililerinden A.V. ile ilişki kurdum: Kendisine gazetenin öne sürdüğü bu savları 1973'iü yıllardan bu yana vurguladığımı, bu konud a yayınlanmış 100'lerce sahifelik belgesel yazıla yazıla rımın bulunduğunu, konunun kamuoyuna tüm boyutlarıyla yansıtılmasın da ulusal yarar gördüğümü bu nedenle; isterlerse söyleşide bulunabile ceğimi , eğer bu konudaki yayını sürdür meğ e kararlı kararlı iseler, iseler, gerekli bilgi ve belgeyi karşılıksı karşılıksızz olarak ver meğe hazır oldu ğumu , bu isteklerimin hiçbiri ni yerine getirmemeleri durumunda ise, "Covert Action" dergisinin foto kopisini vermele ri ricasında bulu ndum . İsteklerim yanıtsız yanıtsız bırakıldı bırakıldı... ... Yayın üzerine ABD Büyük Elçiliği bir açıklama yaptı: 1 4 "Birleşik Amerika hükümetinin" Müttefik ülkelere sızma veya yıkıcı faa liyetlerde bulunmak üzere, hiç bir planının bulunmadığı" anılan belgenin sahte olduğunu ve ABD'nin K.K.Kur.Bşk. Haberalme Yardımcısının FM 30-31 adlı yayın bulunmadığını açıkladığını..." öne sürdü. Bu açıklamadan sonra bir dergi
15
konuya açıklık getirdi (EK-8) ve ABD
1 3 Y n : B u d u r u m d a 1 2 E y l ü l ö n c e s i a n a r ş ikik o r t a m ı n o l u ş m a s ı n a k a t k ı d a b u l u n a n i k t i d a r l a r ı n mı , y o k s a i ç e rr d e b u l u n a n g e n ç l e r i m iz m i s u ç l u o l d u ğ u t a r t ı ş m a l ı d ı r . 1 4 4 E k i m 1 9 7 9 t a r i h l i g a z e t e l e r v e M i l l i y e t , 9 E k i m 1 9 7 9 . Y r l : A s l ı n d a A B D B ü y ü k E lçlç i s i , G ü n a y d ı n ' ı d e ğ i l d e , " C o v e r t A c t i o n " d e r g i s i n i t e k z i p e t me me s i g e r e k i y o r d u . Ç ü n k ü k a y n a k or or a s ı i d i . A n c a k b u y o l a b a ş v u r m a s ı d u r u m u n d a g e r ç e k o r t a y a ç ı k a c a k v e A B D y e t k i l i l e r i n i n y a la n s ö y l e d i ğ i a n l a ş ı l a c a k t ı . T a l i m n a m e n i n v a r l ı ğığı k a r ş ı s ı n d a b u g ü n g e n e a y n ı d u r u m a d ü ş ü l m ü ş o l u n m a k ta d ı r . 15 Yankı, Sayı: 448, 22-28 Ekim 1979
81
Büyük Elçisinin sahte olduğunu açıkladığı talimnamenin -FM 30-31- Çok Gizli, B ekini yayınladı. (EK-9) Bu yayınla birlikte konunu n uzmanı olarak tanına Ergun Gökdeniz ile yapılan bir söyleşiye de yer verildi: 16 "YANKI: Bu na benzer belgeler vardı, açıklanmıştı tabii! G ö k d e m i r : Talat Turhan'ın 3 Numaralı Sıkıyönetim Askeri Mahkemesi'ne sundu ğu 14 Kasım 1975 tarihli savunmasına ekli olarak FM 31-16 Sahra Talim namesi ile ilk kez kamuoyuna sunulmuş ve bir çok kitaplar da yer almıştır..." Yankı Dergisi'nin yayını da ABD Basın Ateşesi Donald B.Cofman tarafın d a n B ü y ü k e l ç i s i n e b e n z e r b i r ü s l u p t a y a d s ı n d ı .1 6 Ancak güneş balçıkla sıvanmaz. Amerika'nın devlet ve hükümet başkanlarına cinayet düzenlemeye kadar varan kirli işlere bulaştığını tüm dünya yaşayarak öğrendiği gibi, benzeri kuralları içeren FM 30-15, FM 30-16 resmi Amerikan talimnamelerinin varlığı yadsınmış değildir. Özellik le FM 30-15, Sahra Talimnamesinde bir yeraltı örgütünün şemasına yer verilmekte, bu örgütün sabotaj'larda dahil olmak üzere her türlü terör olayı yapab ilece ği belirtilmekte ve bunları yap arke nde "Yasalara bağlı b u l u n m a d ı ğ ı " i f a d e e d i l m e k t e d i r. r. 7 Kaldı ki gerek Amerikan, gerek Dünya ve Türk Basınında konuya ilişkin sayısız kanıtlara yer verilmiş bulunmaktadır. 18 İnönü bile Amerikan ajanlarıyla birlikte yaşamak zorunluluğunda bulunduğumuzu dolaylı da olsa kabul etmektedir. Ta 1966'lı yıllarda... CIA, Amerikan çıkarlarını korumak için yabancı ülkelerde "Covert Action" adi altında gerektiğinde seçimlere müdahale etmekte, iktidar yetkili lerini satın almakta, ülkeleri istikrarsızlığa-destabilisation- itmek için ajan lar kullanmakta, darbeler düzenlemekte, darbe sonrası düzenlemeleri yönlendirmekte ve cinayet işlemektedir. ClA'nın girişimlerinin yetersiz kaldığı durumlarda ABD, yabancı ülkelere müdahale etmekten çekinme mektedir. O halde gerçekleri gizleme çabaları boşunadır. Günaydın gazetesinin yayınından dört ay kadar önce bir gazetede 1 9 ye r a l a n "100'e yakın CIA ajanı Türkiye'ye gelmek için Atina'da bekliyor" başlıklı haberi ABD Büyük Elçisi neden yadsımamıştır? 1 6 Y a n k ı , S a y ı : 4 4 9 , 2 9 E k i m -1 -1 1 K a s ı m 1 9 7 9 1 7 Y n : B u k o n u d a k i g e r ç e k l e r t ü m y a z ı l a r ı m ı z d a a y r ıtıt ı l a n y l a v u r g u l a n m ı ş t ırır . 1 8 D e v l et et T e ş k i l a t ı m ı z d a n A m e r i k a n A j a n l a r ı , İ s m e t İ n ö n ü , « A m e r i k a l ı l a rırı k o v m a ğ a ç a l ı ş ı rsrs a k b a ş ı m ı z a n e l e r g e l i r k e s t ir e m e m . » d e d i . Y ö n , S a y ı : 1 7 2 1 5 T e m m u z 1 9 6 6 1 9 İ r a n ' d a h e z im im e t e u ğ r a y a n C I A T ü r k i y e ' d e a y n ı d u r u m a d ü ş m e m e k i ç i n b ö l g e d e k i a d a m l a r ı n ı h a r e k e t e g e ç i r d i . - C l A ' n ı n y e n i o p e r a s y o n l a r ı n d a g ö r e v a l a n l ar isis e E r m e n i , R u m , Y u n a n , A r a p v e Y a h u d i a s ı l l ı A m e r i k a l ı l a r ( A ja n l a r ı n k i m l i k l e riri d e a ç ı k l a n m a k t a d ı r ) , C e m B a ş a r ' ı n h a b e r i H ü r r i y e t , 1 9 M a y ı s 1 9 7 9
¿2
Daha da önemlisi, 35 CHP'linin ABD istihbarat örgütü'nün Türkiye'deki v a r l ı ğ ı k o n u s u n d a g e n e l g ö r ü ş m e a ç ı l m a s ı i s t e m i n d e n ,20 bir sonuç alına mamıştır. Bu arad a bir gazete de yer alan, : "Bozkurtlar demokrasiyi tehdit ediyor diyen Süddeutsche Zeitung, Türkeş'in ABD'den geniş maddi yardım almasını mümkün görüyor" ha beri bir anlamda genel görüşme'ye yansıtılmış, ama o da açıklığa ka vuşturulamamıştır Daha sonraki bir tarihte bir gazetede yer alan bir haberde Türkeş: 23 "Bu tür şiddet olayları ile MHP'nin üst, yüksek kadrosunun alakası yok tur. Bir çok ajan alt kademe mensuplarımızın arasına sızıyor, özellikle genç ve toy kimseleri tahrike çalışıyorlar... Şiddet hareketleriyle ilgili ola rak yakalanan kişilerin yüzde 50'si suçsuzdur. Suç bu kimselere zorla kabul ettiriliyor... İşkenceler yapılıyor, zorla ifadeler imzalatılıyo r." şeklinde konuşmuştur. Bu açıklamadan sonra Orsan Öymen ile yaptığı söyleşide işe: 24 «Terör'ün kaynağı dıştadır, CIA hem sağa, hem sola sızıyor.» rüş bildirmiştir.
diyerek gö
Böylelikle 12'li Darbelerin öncesinden yalın örnekler sunarak, özellikle ABD'nin ülkemizdeki terör içindeki rolünü bir boyutu ile kısaca gözler önüne sermeğe çalıştık. 1980 yılı sonrasında itiraflarda bulunan ülkücü Şeydi Esenyel:25 "Katliamlar MİT provokasyonuyd u. MİT ve ClA'nın provokasyonu ile 12 Eylül'e zemin hazırlandı." şeklinde açıklamada bulunmuş ve "ABD Başkonsoloslu ğu ikinci katibinin Ç orum, Amasya, Merzi fon, Sivas ve Er zincan'da Alevi-Sünni çatışmasını kışkırttığım" vurgulamıştır. 12 Mart'tan sonra "Komünizm Edebiyatfna itibar eden sağın militan ke simi, 12 Eylül silindiri üzerinden geçince, kullanıldığını anlamış ve ABD parmağını görmeye başlamıştır. Ecevit ise: 26 Türkiye'de kim kimin adamı belli değil. KGB, CIA birbirine karışmış" diye kanısını açıklamış ve nihayet Richard Nixon diyor ki:2 7 2 0 1 8 M a r t 1 9 7 6 t a r i h l i g a z e t e l er er 21 Cumhuriyet, 13 Şubat 1976 2 2 C l A 'n'n ı n e y l e m l e r i k o n u s u n d a g e n e l g ö r ü ş m e i s t e n d i . M H P ' n i n C IA t a r a f ı n d a n k u r u l d u ğ u ö n e s ü r ü l d ü , Va Va t a n , 1 8 M a r t 1 9 7 6 23 Günaydın, 7 Ekim 1979 24 Milliyet, 8 Ekim 1979 25 Sevim Ertemür'ün haberi, Güneş, 3 Eylül 1987 2 6 C ü n e y t A r c a y ü r e k D e m o k r a s i n i n S o n b a h a r ı 1 9 7 7 - 1 9 78 C u m h u r i y e t , 1 6 E k i m 1 9 8 5 C ü n e y t A r c a y ü r e k a ç ı k l ı y o r - 7 , D e m o k r a s i n i n S o n b a ha r ı , 1 9 7 7 - 1 9 7 8 , B i l g i Y a y ı n e v i 27 Cumhuriyet, 26 Mart 1989
83
'Özellikle İran-Contra olaylarından sonra ABD'nin örtülü harekâtlarla uğraşmaması gerektiğini söyleyenler olmuştur. Ancak ABD'nin bir dış politika aracı olarak örtülü harekâtlardan vazgeçmesi ciddi bir hata olur..." Çok kapsamlı olan bu konuya uzun bir süreci kapsayacak ölçüde (1966-1989) örnekleme yolu ile kalın çizgilerle vurgulandı. ClA'nın komp lolarının kaynağını bize göre GESTAPO oluşturmaktadır. Örgüt şemaları karşılaştırıldığında benzerlik görülecektir. Amerika görünürde Hür Dün yanın Liderliği, Demokrasi ve insan Hakları Savunuculuğu rolü ardına sığınarak her türlü kirli işe bulaşmakta sakınca görmemektedir. Tıpkı GESTAPO gibi... N i t e k i m G E S T A P Q 28 ' n u n A M T 2 9 IV, AMT V; AMT VI Servislerinde bulu nan; "Karşı sabot aj, siyasi polis, mad di manev i ve siyasal sabotajlar dü zenleme ve yürütme bölümleri" ClA'nın "Covert Action - örtülü hare k a t " ^ servisinde oldu ğu gibi yansıtılmıştır yansıtılmıştır.. Amerika evsahibi ülke diye tanımladığı müttefik ülkelerin bütün istihbarat örgütleri ve bu amaçla kurdurttuğu militer ve para-militer yer altı örgütle rine her türlü desteği sağlayıp, onlara çıkarlarının bekçiliğini yaptırmakta dır. Kuşkusuz Amerika Evsahibi ülkenin sadece istihbarat örgütlerine sız makla yetinmemektedir. Bu anlayışla adı geçen ülkelerinin tüm toplum sal kesitlerinden kişilere burs sağlamakta, içlerinden elverişli olanları ayartıp kendi ajanı gibi kullanmakta, en azından seçtiği kişilerin "Ameri kan Hayranı" olmaları için büyük çaba göstermektedir. Bu hed efe ulaşma için depo saydığı Evsahibi ülkelerin KAPİTALİST ENTERNAS YONEL örgütleriyle kişisel çıkarlarını düzenle özdeştirmiş tüm kişilere, her türlü desteğ i vermek tedir. ' Hiyanetin böylesine örgütlendiği bir ortamda kolaylıkla satılmışlar, yurt sever, yurtseverler - vatan haini diye halka yutturulmakta, ülkelerin dü zenleri kokuşmaktadır. Kokuşmuş düzenlerin pisliklerinden arınmalarının önkoşulu, ilk önce halkın demokratik bilincinin emperyalistlerin tuzaklarına düşmeyecek öl çüde geliştirmek olduğuna inanıyorum. Kuşkusuz sorunun "DÜZEN" ve "SINIF"a ilişkin özünü göz ardı etmeksizin... 28 Temmuz 1989
2 8 H a l t ! H i s t o i r e d e l a G e s t a p u - J a c q u e s D e l a r u e - L i b r a i r ie F a y a r d , 1 9 6 2 ( G e s t a p o a d ı i l e T ü r k ç e y e ç e v r i l miştir) _ 29 AMT = Amter (Çoğul) = Daire, büro, servis 30 Yn: Dirty Action - Kirli Harekât da denilmektedir..
84
III.BÖLÜM
ULUSLARARASI ULUSLARARASI TERÖRİZM* VE ÖLÜ M MANGALARI
Yıllarca önce sinemalarımızda «Akbabanın Üç Günü»** adlı bir film gös terilmişti. Filmde «Gri propaganda»nın tüm yöntemleri ustalıkla kullanıl makta, ClA'nın olağanüstü güçlü olduğu ve bu örgütle başa çıkılamaya cağı izlenimi, izleyicilere verilmek istenm ekteydi . Yönetm en kullandığı propaganda taktiğinin bir gereği olarak da, örgütün çirkin yüzünü de gözler önüne seriyordu. Filmde CIA, kendi içinde bir hücre oluşturan ve görevi dünyada yayımlanan tüm yayınları değerlendirmekte olan, «Ame rikan Kütüphanesi» maskesi altında çalışan bir ekibin ölümle biten sonla rı gösteriliyordu. CIA ekibi bir rastlantı sonucu bilmemeleri gereken bir sırrı öğrenmişlerdi. Bu sırrın sırrın yayılmasını önlemen in en kestirme yolu, onların ortadan kaldı rılmasıydı. Bu öldürme eylemi de bir başka CIA ekibine verilmişti. Ancak «Kütüphanecilerden biri başlangıçta bu toplu kıyımdan kendini kurtar mıştı. «Akbaba» takma adıyla tanımlanan bu kişinin birkaç günlük yaşam için ölümden kaçışı, dramatik bir şekilde senarize edilmiş, film tek düze likten kurtarılmıştı. Doğal olarak «Akbaba»nın sonu da arkadaşlarınınkine benzemişti. Film, basınımızda uzun uzadıya tartışıldı ve eleştirildi.1 Fakat dikkatimi çeken önemli bir noktanın gözlerden kaçırılmış olduğu nu farkettim: ClA'nın cinayetler için kullandığı arkası kapalı «station wagon» tipi araç filmin bir yerinde CIA binasına girerken gösteriliyordu. Aracın üzerinde belirgin büyüklükte AAA yazılıydı. Bu kısaltma yabancım değildi ve ben de ilginç çağrışımlar yapmıştı. Üç ay yoğun çalışma yapıp o günlerde güncel olan «Siyasi Cinayetler» ile AAA örgütleri arasında, bu örgütlerle bütün dünyadaki Neo-faşist ve Neo-nazist partiler ilişkisini ve anılan par* S O R U N B i r l i k t e S o s y a l i s t D e r g i , O c a k , ' 8 8 t a r i h l i s ay ı s ı n d a y a y ı n l a n m ı ş t ı r . ** Film, 1989 yılında TVde gösterildi. 1 S e v i l K u t l a r , ' A k b a b a ' n ı n Ü ç g ü n ü ' v e A k b a b a ' n ı n 1 M a y ı s g ü n ü , P o l it i k a , 3 0 M a y ı s 1 9 7 7
*
ö5
tilerle ABD'nin bağıntısını gözler önüne sermeye çalıştım. Bu araştırmamı konuların yabancısı olmayan bir arkadaşıma incelemek için verdim. Ar kadaşım bir eleştiri getirmemişti; ama, «bunları yayınlarsan seni bir hafta içinde öldürürler» demekle yetinmiş ve de yazının bir müddet daha ken disin de kalmasını rica etmişti. Ancak, ço k hızlı hızlı seyreden bir akciğ er kan seri O'nu aramızdan ayırdı ve sözkonusu araştırma da bu arada kaybol du . Ama konu güncelliğini yitirmiyor, aksine terör yıllardan beri ülkelerin gündeminde en önde gelen bir sorun olmak özelliğini koruyordu. Bu ne denle o günkü uğraşımın ancak yüzde bir ölçüsünde de olsa kamuoyu na bu konuyu yansıtmayı uygun buldum. Peki AAA ne demekti? Araştırdığım kısaltma lügatlarında: AAA = A ntiAirc raft Artillerie = Uçaksava r top çus u AAA= American Automobile Association = Amerikan Otomobilciler Derneği gibi konuya hiç de açıklık getirmeyen karşılıklar buluyordum. Ancak basınımızda, zaman zaman AAA simgesinin «ölüm mangaları» ol duğuna dair haberler yer alıyordu. O halde bu espri içinde AAA'nın anla mı neydi? Konunu n uzmanı kişiler kişiler de doyuru cu cevaplar veremiyorla rdı. Bu kez «Amnesty International Reports» Uluslararası Af Örgütü'nün yıllık raporlarını ilk çıktığı 1970 yılından bu yana taradım, «ölüm mangalarının bütün marifetleri (!) bu raporlarda açıklanıyordu, İlk andaki gözlemim «ölüm mangalarının vatanının Latin Amerika ülke leri olduğunu saptamak oldu. O halde neden Latin Amerika? 20. yüzyılın başlarında ABD Cumhurbaşkanı Monroe, «Amerika Ameri kalılarındır» demişti. «Monroe Doktrini» diye tanımlanan bu deyim ilk ba kışta çok masum görünüyordu; ama gerçekte O'nun söylemek istediği, «Amerika kıt'as kıt'asının ının Amerika Birleşik Devletlerine ait olduğu» idi. Mon roe'den bu yana özellikle iki büyük dünya savaşından büyük kazanımlarla çıkan ABD, bu görüşe dayanarak çıkarı olan her bölge ve her ülke için müdahale yöntemleri geliştirmiş ve uygulamaya koymuştur. Başlangıçta Kore ve Vietnam vb. gibi ülkelere doğrudan doğruya müdahale yöntemi yeğleyen ABD, daha sonraları genellikle dolaylı müdahale yöntemlerini benimser olmuştur. Bunun için, ABD denetimi altına alınan ülkelerde işbirlikçilere büyük bir gereksinim duyulmaktadır. Çok bilinçli bir planla her alanda kurulan örgütlerle ülkeler, Amerikan çıkarlarına uygu n soşyo-ekonomik, sosyo-kültürel, sosyo-politik konuma sokulmaktadır. Vietnam Savaşında, «Phoenix Planı» uyarınca 20 bin masum kişinin acı-
86
masızca öldürülmesinden sorumlu olan ABD2 'nin bugünkü Başkan yar dımcısı ve Başk an adayı, ClA'nın eski başkanı, «Ermeni dostu» Geo rge Bush, 1975'li yıllarda, «Yabancı ülkelerde gerektiğinde darbe düzenle mekten yanayım» 4 demek tedir. Rastlantıya bakınki, Türk iye bü yıllardan sonra terörle istikrarsız hale -déstabilisation- getiriliyor; ve bu olgu 80'li yıllarda darbe ile noktalanıyordu... Bir darbenin ABD'yle ilişkisi bütün boyutlarıyla açıklanmıştır. 5 ABD'nin müdahele fikri yalnız CIA Başkanınca da benimsenmiş değildir. Yönetimin tüm üst düzey kadrosu bu görüşte birleşmekte ve yıllar dır ABD politikası bu anlayışın gerektirdiği saldırganlık içinde bulunmaktadır. Nitekim Kissinger Dışişleri Bakanı olarak Amerikanın Angola'daki Antikomünist gerilla örgütlerine yardımının kesilmemesi İçin senatörlere bilgi verirken: «ABD Angola'ya müdahale hakkına sahiptir. Büyük Devletler çıkarları olduğu bölgelere müdah ale etmezlerse büy ülüklerini koruya mazlar» 7 demektir. Kissinger ABD yanında diğer büyük devletlerin de müdahalesine haklılık kazandıran bu sözüyle belki diplomatik hayatının en büyük gafını yapmaktaydı. Kuşkusuz konumuz ABD'nin müdahale anlayışı olmamakla birlikte bu görüşün «Terörist Devlet» olgusuyla çok yakın ilişkisi bulunması nede niyle bir örnekle bu bölümü bitirmek istiyorum. ABD Savunma Bakanı Harold Brown, 1979'lu yıllarda, «Ülkesinin Orta Doğu'daki çıkarlarını korumak için 'gerekirse' askeri müdahale de dahil, her türlü girişimde bulu nmaya hazır olduğunu» açıklamış «ABD'nin bi r Sovyet tehdidi karşısında Or ta Doğu'daki petrol çıkarlarını korumak için Silahlı Kuvvetler dahil her çareye başvuracağını» b e l i r t m i ş t i r .8 Ve de bu gün Amerika n Donanması körfezde bulunmakta, bu amaçla kurulmuş «Çevik Kuvvet» in harekâtı için üsler ve kolaylıklar aranma kta, Orta D o ğ u ' d a A m e r i k a n ç ı k a rlrl a r ı na na u y g u n y e n i d e n g e l e r k u r u l m a s ı y o l u n da CIA dolarlarıyla tahtını sürdüren Ürdün Kralı Hüseyin görevlendiril m e k t e d i r . 9 " 11 2 Time, ClA'nın eski başkan ı Colby İle görüştü: Vietnam'da giriştiğimiz «Phoenix» harekâtında 20 bin kişi öl dü, Cumhuriyet, 21 Ocak 1976 3 Ermeniler için belge arayışı: «ABD Başkan yardımcısı George Bush, ABD'nin Ankara Büyükelçisi Hupe'ye
E r m e n i s o y k ı r ı m ı n ı n o l u p o l m a d ı ğ ı n ı b e l i r l e y e b i l e c ek O s m a n l ı a r ş i v l e riri n i n a ç ı l m a s ı n ı s a ğ l a m a k i ç i n t a l i m a t v e r d iğ i a ç ı k l a n d ı . B u s h E r m e n i K i l i s e s i P a t r i ğ i ' n e g ö n d e r d i ğ i m e k t u p t a , T ü r k i y e ' n i n E r m e n i S o y k ı r ı m ı n ı i n k â r ı n a k a rşrş ı m ü c a d e l e v e r e n E r m e n i C e m a a t i n i n ç a b a l a r ı n a s e m p a t i d u y d u ğ u n u s ö y l e d i , » U f u k G ü l d e m i r , Cumhuriyet, 13 Kasım 1987
4 C u m h u r i y e t , 1 7 A r alal ı k 1 9 7 3 , 5 M. Ali Birand, 1 2 Eylül 04.00 6 Yalçın Doğan, Dar Sokakta Siyaset
7 Politika, 18 Aralık 1975 8 Cumhuriyet, (Milliyet), 27 Şubat 1979.
ClA'nın beslediği devlet adamları ve politikacılar saymakta bitmez; bir kaç örnek vermek gerekirse: - Eski Me ksi ka Başkan ı Lulz Echeverria. - Venezuela Başkanı Carlos Andreas P ere z
12
- Enver S eda t 1 3 - İran Şahı Pehl evi 14 vb... Watergate suçlusu bölge şefi Howard Hunt'a göre: «ClA'nın yabancı ül kelere para vermesi saygı değer bir gelenektir» ve bu nedenle «görev yaptığı sırada URUGUAY, MEKSİKA ve JAPONYA hükümet yetkililerine örgüt fonlarınd an gizli gizli ödem eler de bulunduğ unu» söylemiştir. 5 Hal böyleyken Türkiye'de hâlâ Loochead rüşvet olayı esrarını korurken, güncel IRAN-CONTRA ilişkisi içinde Türkiye ayağındaki rüşvet olayı ge çiştirilmiştir. Ve de «Eisenhovver Mübadele Dostları Vakfı»na son seçilen Türk, Erdal Kabatepe, «Amerika'sız Türkiye'yi düşünemiyorum» diyebil mektedir. «Dünyanın en büyü k Amerikan firmalarından birisinin müşavir liği, bir başka Amerikan firmasının temsilciliğinden...» gelen papelleri cebe indirdikten sonra... 16 ATATÜRK'ün önde gele n şiarları, anti-emperyalizm, an ti-kapitalizm ve tam bağımsızlıktır. Oysa, günümüzdeki YENİ AMERİKAN MANDACILA RI, tüm bu kavramları çiğneyerek ATATÜRKÇÜLÜK taslıyorlar... Sırası gelmişken «Eisenhovver Mübadele Dostları Vakfı»na ilk seçilen Türk'ün -Fellow- Süleyman Demirel olduğunu hatırlatalım. Amerika dö nüşü Amerikan Morrison firması temsilciliğinden Başbakanlık koltuğuna atlamasını da rastlantı sayalım... Peki ABD bu boyutta rüşvet, cinayet, müdahale vb. gibi girişimleriyle neyi amaçlamaktadır? Amerika bütün bunları oltasına taktığı ülkelerdeki çıkarlarını çıkarlarını korumak ve anti-komüniz mi örgütlem ek için yapmakta dır. Bu tesbitin uluslararası terörle sıkı sıkıya ilişkisi olduğunu vurgulamak iste rim.
Görülü yor ki, Monroe Doktrini'yle başlayan Am erikan politikası, Latin 9 - W a s h i n g t o n P o s t g a z et et e s i n d e y e r a l a n h a b e r e g ö r e , K r a l H ü s e y i n 1 9 5 7 y ı l ın d a B a ş k a n E i s e n h o w e r d ö n e m i n d e C I A b o r d r o s u n a g e ç i r i l d i v e g e ç e n y ı l i s e K r a l ı n t a h s i s a t ı a z a l t ı lala r a k 7 5 0 b i n d o l a r a i n d i r i l d i . » C I A Ü r d ü n K r a l ı H ü s e y i n ' e 2 0 y ı ldld ı r m a a ş v e r i y o r,r, C u m h u r i y e t , 1 9 Ş u b a t 1 9 7 7 . 1 0 A B D B a ş k a n ı C a r t er er , C l A ' n ı n Ü r d ü n K r a l ı H ü s e y i n ' e ö d e m e y a p t ı ğ ı n ı d oğ r u l a d ı , C u m h u r i y e t , 27 Şubat 1977. 11 Kral Hüseyin: «20 yıldan beri ClA'dan para aldım.» Milliyet, Vatan, 1 M art, 1977 12 Uğur Kökden, ClA'nın beslediği politikacılar, Politika, 2 Mart 1 977 1 3 S e d a t , C l A ' d a n a l d ı ğ ı p a r a y l a İ n g i l i z t u r i z m ş i rk e t in i n h i s s e s e n e t l e r i n i a l d ı . C u m h u r i y e t , 2 8 Ş u b a t 1 9 7 7 . 1 4 I r a n Ş a h ı P e hlhl e v i , Cl Cl A ' n ı n 1 9 5 3 ' d e k e n d i s i n e 6 0 b i n d o l a r v e r d i ğ i n i a ç ı k lala d ı . C u m h u r i y e t , 6 M a r t 1 9 7 7 . 15 Politika, 26 Şubat 1977 16 Yener Süsoy'un Erdal Kabatepe ile tatil Sohbeti, Milliyet, 8 Kasım 1977.
88
Amerika'yla sınırlı sınırlı kalmamış, ulaşmış bulunmaktadır.
büt ün, düny ayı tehdit edic i bir boyuta
Amerika terör konusu nda, İsrail İstihbarat Örgü tü'n ün -MOSSAD- ön cülüğünü yaptığı «şiddete şiddetle mukabele» yöntemini benimse m i ş t i r . 17 " 18 Bu anlayış sonucu Reagan, «terörist devlet» ilan ettiği Nikara gua, Küba, Libya, Iran ve Kuzey Kore gibi ülkelere çeşitli yöntemlerle müdahale etmekte kendini haklı görmektedir. Sayın Yargıç Celâl Karavelioğlu bu davranış biçiminin tehlikesinden söz etmektedir20 «İsrail ve Amerika'nın terörizmle mücadele araçları arasında kullanılmak üzere geliştirmekte oldukları ve Avrupalı bazı devletlerce de benim sendiği anlaşılan terörist grupları koruyan ülkelere karşı «askeri misil leme» (fiili operasyon) teorisi konusunda devletimizin dikkatli olması ge rektiğidir. Öyleki, terörizmle mücadele edelim derken, kendimizi bazı ül kelerin milli çıkarları uğruna başlatabilecekleri bir askeri misilleme hare ketinin ve dolayısıylada bir sıcak savaşın içerisinde bulmayalım.» Reagan, «ABD'ne karşı girişilecek terör hareketlerini planlayanlar ve bunlara maddi destek sağlayan ülkelere karşı yeni oluşturulacak ekiple rin ve harekâta girişebilecekleri görüşünde olduğunu» açıklamıştır. Reagan'ın kargalardan oluşduğu olaylarla kanıtlanan danışmanlarının görüşleri de farklı değildir. Niteki m Alman Ste rn Dergisinin, yazdığına göre, «ABD'nde 100'den fazla terör okulu bulunmakta ve bu okullarda binlerce paralı askerin komünizme karşı yetiştirildiğini» yazmakta ve Reagan'ın danışmanlarından Robert Mc. Farlane'in «Teröristlere ve onla rı yetiştiren ülkelere karşı askeri saldırılarda bulunmayı» düşündüklerini a ç ı k l a m a k t a d ı r . 22 " 24 Bu anlayış sonucu 15 Nisan 1986 günü Libya bombalanmıştır. 25 O y s a ki, bu saldırının haksızlığı, Birleşmiş Milletler Örgütü'nce kabul edilmiş bulunmaktadır. Bunun gibi bugünlerde ABD'de yayınlanan «IRAN-CONTRA AFFAIRE» adlı İran'a gizli silah satışı ndan elde edilen paraları n yetkili organ ların 17 B u y ö n t e m e g i z l i s e r v i s d i l i n d e «Hornos O p e r a s y o n u » denilmektedir,^'/?^/<¡4 £JtJJ¡?É?.< r íÁ'éuk 'j 'j -¡ 18 Amerika'nın teröre karşı terör planı, Hürriyet, 1 Nisan 1986 ^ 1 9 B y R e g i n a l D a l e , R e a g a n h i t s o u t a t ' c o n f e d e r a t io n o f t e r r o r isis t s t a t e s ' U s E d i t o r i n W a s h i n g t o n F i n a n c i a l Times, July, 9, 1985 2 0 C e l â l K a r a v e l i o ğ l u , D ü n y a g ü n d e m i n d e t e r ö r , K a y s e r i İdİd a r e M a h k e m e s i H a k i m i , M i l l i y e t , 9 E k i m 1 9 8 6 2 1 R e a g a n , u l u s l a r a r a s ı k a r ş ı - t er er ö r e k i p le r i o l u ş t u r u y o r , C u m h u r i y e t , 1 4 M a r t 1 9 8 4 22 Terör Okulu, Güneş, 11 Temmuz 1985 23 ABD'de özel terörist okulları, Nokta, 4 Ağustos 1985, sayı: 30 , 2 4 B i l i n d i ğ i g i b i , R o b e r t M c . F a r l a n e I r a n - C on on t r a r e z a l e t i n i n m i m a r l a r ının d a n b i s i r i d i r . • 2 5 P r o f . D r.r. H a l û k Ü l m a n , O r m a n K a n u n u , H ü r r i y e t , 1 6 N i s a n 1 9 8 6 n
89
haberi olmaksızın Nikaragua yönetimine karşı mücadele eden CONTRA'lara aktarmadaki tutumu nedeniyle Reagan ağır ölçüde eleştirilmektedir. Bu durumda Reagan başka devletleri terörist olmakla suçlarken Ameri ka'yı «Terörist Devlet» konumuna sokmuş olmuyor mu? Orta Doğu'daki ABD'nin TRUVA ATI olan İSRAİL devletinin MOGADİŞU, IRAK ve TUNUS'd a gerçekl eştirdi ği eylemler uluslararası huku k kurallarıyla nasıl bağdaşabilir? Devletlerce yönetilen bu türden haksız terör eylemleri karşıtlarına dave tiye çıkarmaz mı? Bugünkü ABD-İRAN çatışması nasıl açıklanabilir? Şimdi yeniden başa dönerek vatanının Latin Amerika olduğunu belirttiği miz AAA'nın gerçek anlamını açıklayalım: AAA = Allianza Anti-c ommun ista Arg ent ina26 AAA = Allience Article Anti -com unis me27 AAA = Allianza Anti-c ommun ista Ame ric ana2 8 AAA = Americ an Anti-comun ist Alli ance29 Görüldüğü gibi AAA simgesi karşılarında tanımlamaları açıklanan deyim lerin baş harflerinden oluşmaktadır. ' Bütün tanımlamalar belgesel olarak açıklandığı halde, kanıma göre ger çeğe en yakın olanı: ALLIANCE ARTICLE ANTİ-COMUNİSME olması ge rekir. Bu nedenle AAA simgesi gerçekte komünizmle mücadele etmekte kendilerini feda etmeyi göze almış insanlar topluluğu olarak tanımlanabi lir. Latin Amerika ülkelerinde bu inançla yetiştirilmiş ve cepleri amerikan dolarlarıyla şişirilmiş topluluklar «idam mangaları» (Death squad- Escadrons de lamort) paramiliter örgütler olup Amerikan yanlısı iktidarların denetim i ve koruma sı altında komün izmle müc adel e ederke n her türlü terör yöntemini -siyasi cinayet, adam kaçırma, işkenceyle sorgulama, sabotaj, soygun ve kundaklama, vb.- kullanmaktadır. Bu noktada sağ terör mü, sol terörü davet eder ya da sol terör mü sağ terörü kışkırtır sorusunun cevabı aranmalıdır. Bu cevap aranırken ULU SAL KURTULUŞ SAVAŞLARI'nın DEVRİMCİ ŞİDDET olgusu parantez dışında tutulmalıdır. Amerika, başlangıçta Latin Amerika'nın Bolivar'dan bu yana geleneksel 26 Amnesty International Rapport Annuel, 1975-1976, s. 84 27 Patrick Sharoff, Neo Nazisme 28 Amnesty International Rapport, 1981, s. 130 29 A.g.y.
90
hale gelen askeri darbeler -proninciamento- geleneğini kullandı. Kendin den yana diktatörleri işbaşına getirme yollarına başvurarak ABD sömü rüsünü emniyete almayı denedi. Ancak, II.Dünya Savaşı'ndan sonra ABD ile SSCB'nin ayrılan yolları, Mc.Carty'ciliğin başlatılması, Çin Devri mi, Küba olayı, Şili'de Sosyalist iktidarın seçimle işbaşına gelmesi ve ni hayet ABD'nin «arka bahçesindeki Nikaragua'da Amerikan kuklası Somoza'nın devrilmesi ile sosyalizme açık bir yönetimin kurulması, dünya da uyanan halkların her geçen gün Amerikan sömürüsüne karşı çıkması; ABD'ni karşı tedbirler almaya itti; bu amaçla içte ve dışta komünizme karşı mücadele için koşullandırılmış Silahlı Kuvvetler, Güvenlik Örgütleri, İstihbarat Örgütleri, Komando Birlikleri, Kontr-Gerilla yöntemleri uygu layan kuruluşlar, Anti-terör Örgütleri, «idam mangaları» ve benzeri legal veya illegal bir kon umd a düzen lendi ve finanse edildi. ~ Bu yöntem lerin bir kısmına «Gayrı-nizami harp» harp» denilmektedir . Bu amaçla kurulan ve komünizmle mücadeleyi ilke edinen örgütlerin hem fi nansmanı, hem de eğitimi ABD tarafından üstlenilmektedir. Bu tip eğitim kuruluşlarına Washington'daki«ULUSLARARASI POLİS AKADEMİSİ»ni örnek gösterebiliriz. Bu merkezde diğer ülkelerin seçilen polis şeflerine «kendi ülkelerinin toplumsal sorunları anlatılmakta, komü nistlerin saldırgınlfkları ve yıkıcılıkları konusunda konferanslar verilmekte, patlayıcı maddelerle suikast düzenleme konusunda film gösterilmekte, Meksika sınırında sınırında Matamar os yakınlarında 'Yeşil 'Yeşil Bereliler g özetim inde patlayıcı maddelerin kullanılması denenmekte, sessizce adam öldürme^ "bıçaklama, boğma, vb. eğitimleri öğretilmektedir. Uzun süreli bir uğraştan sonra ABD, etki alanı altındaki ülkelerdeki militer güçler e «Anti komün izm = Milliyetçilik» form ülü nü benimse tti. Özellikle FM 31 seri numaralı resmî ABD talimnamelerinde 'Gayri-nizami harp' veya 'Kontr-Gerilla' yöntemleri açıklanmakta, bu amaçla kurulan yeraltı örgütlerinin, komünizmle mücadele ederken, gerektiğinde işken cede n kötü rüm hâ le getirm eye ve soygu nda n sabotaj a kadar her Turlu 'yönteme başvurac¥ğıjlkesi getirilmektedir. Bu resmi ABD belgeleri varol duk ça ABD'ni he m Terörist Devlet hem de 'Terör ihraç Eden Devlet' o l a r a k n i t e l e m e kl kl e g e r ç e ğ i i f a d e e t m e k t e o l d u ğ u m u z u s a n ı y o r u z . 30 Bomba Davası, Savunma, I. ve II. cilt. B u k o n u y u S a v u n m a m ' d a e l e ş t i r m i ş , T ü rkrk e m n i y e t g ö r e v l i l e r i a r a s ı n d a b e n z e r i k u r u l u ş l a r d a e ğ i t i m g ö r e n o l u p o l m a d ı ğ ı m a r a ş t ı r m a n ı n 1 9 8 0 ö n c e s i o r t a m ı n ı n ay d ı n l a n m a s ı n a y a r d ı m c ı o l a c a ğ ı n ı b e l i r t m i ş t i m . N i t e k i m 1 9 8 6 y ı l ı i ç i n d e 1 0 0 ' e y a k ı n T ü rkrk p o l i s ş e f i n i n A B D ' d e F B I t a r a f ı n d a n d ü z e n l e n e n k u r s l a r d a « K o n t r terörizm, suçluların analizi, havacılık, yöneticilik, laboratuvar araştırmaları vb.» konularda eğitim görec ekle ri açıklandı. Cumhuriyet, 18 Ocak 1986 E m n i y e t G e n e l M ü d ü r ü S a f f e t A r ı k a n B e d ü k ' ü n a ç ı k l a ma s ı n a g ö r e , T e r ö r l e M ü c a d e l e D a i r e B a ş k a n l ı ğ ı n d a g ö r e v a l ac ac a k 1 0 0 k a d a r p o l i s ş e f i t e r ö r l e m ü c a d e l e k o n u s u n d a e ğ i t i l m e k ü z e r e 1 9 8 6 M a r t , A ğ u s t o s a y l a r ı i çinde ABD'ne gönderildi. M illiyet, 22 Eylül 1986.
91
Nitekim, yukarıda örneğini verdiğimiz VVashington'daki Polis Akademisi'nin benzerleri ABD'nin diğer eyaletlerinde, Panama'da ve Batı Almanya 'da da vardır. Yazımızın bu noktasında en önemli sorulardan biri de, mücadele edile cek komünistlerin nasıl saptanacağıdır. Eğer bu saptamada ölçü kaçırılırsa -ki tüm ülkelerde kaçırılmaktadır- ülke halkının büyük çoğunluğu ko münistlikle suçlanmaktadır. Onun ardından, sözkonusu ülkede yapay bunalımlar yaratılarak askeri darbelerin, sıkıyönetimlerin gündeme geti rilmesi, ve böyle dönemlerde lider kadroları ABD'de yetiştirilmiş paramiliter, liter, militer güçlerl e ABD çıkarları doğr ultu sun da örgütle nmiş ve koşul landırılmış işbirlikçi işbirlikçi serma ye, şoven gr uplar ve dinsel güç lere dayanıla rak «Temizlik Operasyonları» düzenlenmesi, tüm yurtseverlerin komü nistlikle suçlanması işten bile değildir. FM 31-15 resmî ABD talimnamesi böyle kargaşa dönemlerinde suçsuz kişilerin 'adi suçlarla' suçlanılarak yargılanmasını önerecek kadar ileri gitmektedir. Böyle bir çerçeve içinde, işkence, baskı, zulüm, terör, cina yet ve adaletsizlikler bu dönemlerde birbirini kovalamaktadır. 1965 yılında «Komü nist İhtilaller ve Subayla r» başlığı altında Yalçın Meti ner imzalı bir broşür Genel Kurmay Başkanlığı emriyle tüm ordu birlikler i n e d a ğ ı t ı l m ı ş t ı . 3 1 ^ 2 " 33 " 3 4 Bu broşüre göre özetle: 1- «... «...Kız Kızılıl şair Nazım Hik met' i ve eserlerin i gökl ere çıkar tanlar» ko mü n i s t t i r . 35 2- «...Mülk «...Mülk sahiple rine «hırsız», «hırsız», dindarl ara «yob az ve gerici», m illiy etçi lere «sermayedar uşağı» veya günümüze uyarak «Amerikan uşağı», de mokratik devlet mümessillerine «satılmış politikacılar», sanayicilere de «emek düşmanları» gibi yalanlar, isnatlar ve iftiralar atanlar komünisttir. 3- «...Mehmet» ismin in «Muha mmet »le ilgili olan «h» harfini atıp onu n ye rine sadece «MEMET» adını kullandığı görülenler» komünisttir. 4- «...Mülkiy «...Mülkiyet et hakkının sonradan büs bütü n kaldırılacağını kaldırılacağını şimdid en giz31 Prof. ismet Giritli, Komünist Darbeler ve Silahlı Kuvvetler, Tercüman, 29 Mart 1967 3 2 İ l h a n S e l ç u k , S u b a y l a r ı m ı za za k i m d e r s v e r i y o r ? C u m h u r i y e t , 3 1 M a r t 1 9 6 7 . ( B u b r o ş ü r ü n I . S e l ç u k ' u n y a z ı s ı n d a F a h r i T a n m a n a d l ı b i r t o p r a k a ğ a s ı t a r a f ı n d a n k a l e m e a l ı n d ı ğ ı a ç ı k l a n ı y o r.r. ) 3 3 Y a l ç ı n M e t i n e r i ş i k a r ı ştşt ı r d ı , C u m h u r i y e t , 2 N i s a n 1 9 8 7 . ( T ü r k i y e K o m ü n i z m l e M ü c a d e l e D e r n e ğ i B a ş k a n ı İ l h a n D a r e n d e l i o ğ l u ' n a g ö r e i s e a y n ı b r o ş ü r ü e s k i em n i y e t m e n s u b u K e m â l Ö z t ü r k m e n y a z m ı ş t ı r ) 34 «Cüneyt Arcayürek Açıklıyor - 5» -Demirel Dönemi- 12 Mart Darbesi, s. 173. 3 5 a ) L O r d u K o m u t a n l ı ğ ı S ı k ı y ö n e t i m A s . S v c . 'n'n ı n E s a s N o : 1 9 8 6 / 1 5 3 , 2 0 . 1 1 . 1 9 8 6 t a r i h l i « B a r ı ş K o m i t e s i D a vasını n Esas Hakkındaki Mütalaası S.inci sayfasında sayfasında As.Svc. As.Svc. Nâzım Hikmet iç in: «Kabul etmek gerekir ki,
gerçekten büyük şairdir» diyerek kanısını açıklamıştır. b ) K ü l t ü r B a k a n ı N . K e m â l Z e y b e k : " N a z ı m H i k m e t , T ü rk i y e ' n i n e n b ü y ü k ş a i r l e r i n d e n b i r i d i r . " H ü r r i y e t , 4 Ağustos 1989.
92
lemek için onu n kısıtlanacağını, ve bun un da güy a sosyal adaleti (ger çekte sosyal sefaleti) temin için yapılacağını söyleyenler» komünisttir. 5: «...Seçimle gelmiş olan devlet ve hükümet mensuplarının itibarını düşürecek her türlü tezvir ve propagandayı yapanlar» komünisttir. 6- «...Hü «...Hürr memleke timiz de mev cut düzen in her tarafını kötüleyenler» k o münisttir. 7- «...Maksa «...Maksatlı tlı ABD düş manlığ ı yapanlar» komünist tir. Ve bu görüş leri sa vunan partinin Komünist Partisi olduğu, dolayısıyla bunları benimseyen lerin komünist oldukları açıklanmaktadır. Eğer bu görüş yetkili ve sorumlu kişilerce benimsenmişse -ki uygulama da benimsendiğini görüyoruz- ülkemizdeki politik dalgalanmaların ne denleri bir ölçüde aydınlığa kavuşabilir. Bu anlayış iktidarlara egemen olmasaydı bugün yüzbinlerce kişi «sakın calı» varsayılarak suçlanabilir miydi? Bu açıklamalardan görüldüğü gibi Latin Amerika'ya özgü gibi görülen AAA simgeli «ölüm mangaları», değişik isimler altında legal ve illegal ku ruluşlar halinde ABD politikasına göre güdümlenen bütün ülkelerde ku rulmuş ve amaçları doğrultusunda kullanılmıştır ve kullanılmaktadır. Nite kim pek yakın bir tarihte bir gazetede yer alan bir haberde «El Salvador ' d a ö l ü m m a n g a l a r ı n ı n s a h n e d e » b u l u n d u ğ u n u ö ğ r e n i y o r u z .3 6 Amerika Sandinist yönetime karşı Nikaragua'da yönetim karşıtı CONTRA'lara destek vermektedir. Oysa devrik Nikaragua lideri Somoza:37 «ABD'deyken yaşamını ikinci el araba satıcılığı, kahve işleticiliği, Rockfeller Vakfı'nda tuvalet bekçiliği vb. işler yaparak kazanan I. Som oza, 1956'da 60 milyon dolarlık bir servet ile, 45 adet kahve plantasyonu ve 51 adet besi çiftliğinin sahibi idi. 1979'da ise Somoza ailesi 5-600 milyon doların yanı sıra, tüm ülkedeki ekilebilir toprakların 1/5'ini, en büyük 26 sınaî kuruluşunu, 8 şeker kamışı plantasyonunu, birçok rafineriyi vb. elinde tutuyordu. Ayrıca alkol tekeli, çeşitli besin endüstrilerinin deneti mi, Avrupa otomobil firmalarının acenteliği, ülkenin tek ulusal hava yolu şirketi, çeşitli deniz nakliyat şirketleri, tekstil ve çimento sanayiinde öneml i miktar da hisse, bir banka, bir tasarruf ve kredi sandığı ve çeşitli ABD firmalarıyla ortaklıklar da servetinin unsurları arasındaydı.» İşte halkın büyük çoğunluğunun sefaleti pahasına edinilen servetin San dinist ayaklanma ile tehlikeye girmesi, ABD destekli Milli Muhafızların Ni karag ua halkı üzerinde tüyler ürpertic i baskılarına yol açtı. Bu baskıları 36 Söz, 22 Kasım 1987. 37 Alain Rouguie, Latin Amarika'da Askeri Devlet, Alan Yayıncılık, Ekim 1986.
93
38
Uluslararası Af Örgütü raporlarından izleyelim. - Uluslararası Af Örgütü'nün 1976 raporunda «Nikaragua'da Milli Muha fızların operasyonları sonucu 300 köylünün yokolduğu bildirilmektedir. Dinsel gruplar ise 1974-78 arası 3000'i aşkın köylünün tutuklandıktan sonra kendilerinden haber alınamadığını kaydediyorlar. - Nikaragua'da yerli halkın Cephe'ye desteğini önlemek amacıyla yoğun .baskıları sürdür en CIA dest ekli Milli Muhafızlar, çok sayıd a yerel şefin işkenceyle öldürülmesinden sorumlu tutuluyor. - Bu amaçla ülkenin bazı bölgelerinde temerküz kampları kurulduğu, bu ralarda kitle halinde öldürmelerin gerçekleştiği biliniyor. - Milli Muhafızlar Sandinist Cephe içinde önemli bir rol oynadığından kuşkulandıkları kişileri soruşturma büroları Oficina de Seguridad Nacional'e sevketm ekte; bur ada kimseye haber verilmeksizin birkaç ay tutu lan, çeşitli işkence yöntemleriyle sorgulanan sanık, ardından askeri mahkemeye çıkartılmakta idi. Ancak ilk ifadelerinden sonradır ki hakla rında resmi tutuklama emri çıkartılıp cezaevine gönderiliyorlardı.» 39 Özetle: Gerek Latin Amerika'da gerekse ABD'nin etki alanındaki ülkelerde legal ve illegal olarak örgütlenmiş güçler, yıllardan bu yana yüz binlerce kişiyi komünizmle mücadele maskesi altında ortadan kaldırarak sağ terörün nedeni olmuşlardır. Bu güçlerden biri de Latin Amerika'da yuvalanmış «İdam mangalarıdır.» Basında yer alan bir habere göre AAA örgü tünü n İSPANYA'da da aynı isim altında bulunduğunu görüyoruz. idam mangalarını bir kez daha tanımlarsak: 41 «Guatemala: (...) Bu ölüm mangaları büyük ölçüde sivillerden oluşmuş olmakla birlikte aynı zamanda güvenlik güçleri elemanlarını da içerirler. (Policia Regional)'ın sadece görevli polislerden oluştuğu sanılmaktadır. Bunların dışında, kırsal alanda etkinlik gösterenleri de güvenlik güçleri konumunda sayılmakta ve büyük tarımsal işletmelerden oluşan yönetim birimlerine bağlıdırlar. Silahlı kuvvetler ajanları (les comissionados militares) olarak tanımlanan 38 Amnesty International, Annu al Repport, 1975-76. 39 FM 19-20 Department o t the Army Field Manual fCRIMINAL INVESTIGATION) INVESTIGATION) adlı resmî ABD talimna mes i n d e s o r g u l a m a t e k n i ğ i n e y e r ve ve r i l m e k t ed ed i r . B u t a l i m n a m e p o l i s t e d e d e r s k i t a b ı o l a ra ra k o k u t u l m a k t a d ı r . ( M o d e r n S o r g u T e k n i ğ i , Ö ğ r e t m e n E m n i y e t M d . E r t u ğ r u l K o r h a n ) . B u k i t a p t a ö z e l l ikik l e f a r m a k o l o j i k i ş k e n c e d e k u l l a n ı l a n i l a ç l a r ü z e r i n d e d u r u l m a k t a d ı r . ( 1 9 7 7' n i n M a y ı s i l e T e m m u z a y l a r ı a r a s ı n d a A n k a r a ' d a y a y ı n l a n a n 7 G ü n d e r g i s i n d e b u k o n u y u a y r ı n t ı l a rırı y l a a ç ı k l a d ı ğ ım h a l d e , o g ü n d e n b e r i n e i k t i d a rlrl a r n e d e m u h a l e f e t pa pa r t i l e riri p o l i s e d e rsrs o l a r a k ö ğ r e t i lele n v e A n a y a s a v e y a s a l a r ı m ı zlzl a b a ğ d a ş m a s ı m ü m k ü n o l m a y a n f a r m a k o l o j i k i ş k e n c e n i n ü z e r i n e g i d e m e d i l e r.r. ) 4 0 İ s p a n y a ' d a s a ğ ve ve s o l u ç l a r d a n 3 0 k i ş i t u t u k l a n d ı . C u m h u r i y e t , 1 1 E k i m 1 9 7 7 . 4 1 ' - ı n e s t y I n t e r n a t i o n a l R a pp pp o r t , 1 9 7 8 , s . 1 2 9
94
siviller, kentse l ve kırsal alan lard a görev li olu p, isted ikler i kad ar silahlı yardımcı seçme yetkisiyle donatılmışlardır. Özellikle solcu gerillaların etkinlik gösterdiği alanlarda bölge halkı; ka nunsuz tutuklamaların, kayıpların ve cinayetlerin Silahlı Kuvvetlerce dü zenlendiğine inanmaktadır. Genellikle ölüm mangaları kurbanlarını öldürmeden önce kaçırmakta işkence yapmakta ve sorgulamaktadır. Çoğunlukla tanınmaları mümkün olmayan ve kafaları, elleri, kol ve bacakları vb. koparılmış kurbanların ce setleri kaçırıldıkları yerin yüzlerce kilometre uzağında bulunmaktadır.»43 İdam mangaları, Latin Amerika'da ve benzerleri bütün dünyada ABD çı karlarını korumak için yıllardan beri yüzbinlerce masum insanı cinayetle rine kurban etmiştir. Özellikle diktatörlüklerde ve cunta dönemlerinde bu cinayet çetelerinin faaliyetlerinin arttığına tanık olmaktayız. Örneğin, Ar jantin'de cunta döneminde onbinlerce kişi ortadan kaldırılmış ve bir çoğunun cesetleri denize atılmıştır. Daha sonra Alfonsin ile başlayan de mokrasi döneminde sorumlu cuntacı generaller hapse atılmış; ama bu suçlara katılmış güçlerin etkinliği karşısında soruşturma durdurulmuş, başka yöntemlerle Alfonsin'in gücü kırılmıştır. Guatemala'da 1976-77 döneminde 20 bin kişi kaybolmuş ve gizli me zarlıklara gömülmüştür. israil ve Amerika'nın «teröre karşı terör» yöntemini benimsediklerini açıklamıştık. Oysa çağdaş, gerçekten demokratik, insan haklarına ve kişi özgürlüklerine saygılı devletler kanımızca bu yöntemlere baş vurmazlar. Hukuka ve uluslararası genel hukuka saygılı devletler, kendi yasalarını çiğne yerek terör ü önlem eğe kalkarlarsa, «DEVLET TERÖRÜ » suçu işler işler ler. Aynı yöntemi ülkelerinin sınırları dışına taşırırlarsa «TERÖRİST DEVLET»e dönüşü rler. • Kuşkusuz yüzyılımızın gerçeği,olan terör çok geniş boyutlu ve kapsamlı bir olgudur. Biz bu yazıda tüm dünyada genellikle Amerika tarafından düzenlenen sağ terörü konu aldık. Terör olgusu gibi onunla mücadele yöntemleri de çok yönlü ve çeşitlidir. Bunlardan kanımızca önde geleni sosyo-ekonomik koşulların adaletli bir konuma getirilmesi ve sosyal adaletsizliklerin giderilmesidir. Aynı görüş dünya geneli için de geçerli dir. Dünyada yeni bir ekonomik düzen anlayışı ile ülkeler arasındaki gelir düzeyinde denge sağlanması hayal gibi görünmektedir. Çünkü emperya4 2 A m e r i k a n g ü d ü m ü n d e k i ü l k e l e r d e , K o n t r - G e r i l l a y ö n t e m l e r i u y g u l a y a n S il a h l ı K u v v e t l er er e b a ğ l ı y e r a l t ı ö r gütünün elemanları. 4 3 A r ja n t i n ' d e c u n t a d ö n e m i n d e c e s e t l e r i n h e l i k o p t e rlrl e r l e d e n i z e a t ı l d ı ğ ı g ü n ü m ü z d e a y d ı n l a n m ı ş b u l u n m a k tadır. 44 Amnesty International Repport, 1979.
95
list ülkelerin yaşamaları için sömürüye ihtiyaçları vardır. Yeni sömürgeci lik yöntemleriyle bu sömürünün tüm alt yapısı ve örgütleri kurulmuş ve tıkır tıkır çalışmaktadır. Bir benzetme yaparsak sivrisineklerle mücadele için her yıl ilaçlama mı yapalım, yoksa sivrisineklerin hiç oluşmaması için bataklığı mı kurutalım diye düşünürsek, kuşkusuz en radikal çözümün ikincisi olduğunu görü rüz. Terörle de mücadelede önemli olan bataklığın kurutulması yani teröre uygun ortamın ortadan kaldırılması en önde gelen çözümdür. Oysa «te röre karşı terörü» ilke olarak benimseyen Amerika'da daha bugünden 100 okul kurulmuş, dünyanın bütün ülkelerine «diplomalı caniler» ihraç edilmektedir. Bir gün terörün kökünün kurutulduğunu varsayalım, işleri cinayet işlemek olan bu insanlar ne yapacaklardır? Hiç kuşku duyulmasın Neo-nazist ve Neo-faşist partilerin militan güçleri olarak önlenilmesi olanaksız yeni bir terör kaosuna dünyayı boğacaklar dır. Geleceğin en büyük kasırgasını önlemenin yöntemleri bugünden düşünülmelidir.
* Yukarıda aktardığımız olgu ve olayların benzerleri, son yirmi yılını çal kantılar içinde geçiren ülkemizde de yaşanmıştır, yaşanmaktadır. Toplumumuzun yerli ve yabancı çeşitli mihrakların şu ya da bu hesapla kışkırttığı kör dövüşünden kurtularak sağlıklı bir gelişim çizgisine ka vuşması kuşkusuz tüm yurtseverlerin ortak isteğidir. Bunun için ilk koşul, kanımızca toplumsal muhalefetin düşüncelerini serbestçe ifade edip öz gürce örgütlenebildiği açık bir ortamın oluşturulmasıdır. Bunun için, geç mişte olanların örtbas edilmesi değil, aksine cesaretle üstüne gidilmesi gerekmektedir, işkencede ölenler, kaybolanlar, faili hâlâ bulunmamış ci nayetlerin sorumluluğu, yalnızca dönemlerinin iktidarlarına mal edilemez. Can güvenliğini sağlamakla yükümlü devletin sürekliliği sözkonusudur. Bu olayların tümü aydınlanıncaya kadar geçmiş, mevcut ve gelecek ikti darlar sorumluluk altındadır. Bir bakıma bu olayların aydınlanmasının de mokrasinin işlerlik kazanmasının ön koşulu olduğunu da vurgulamak is terim. 30 Kasım 1987
IV.BÖLÜM POLİTİK DURUM DEĞERLENDİRMEĞİ* t
I. BÖLÜM «Askeri Darbeler Dönemin başlığı altında yayına giren dizi yazımıza «12 2 Eylül Tartışılıyor» ara başlığıyla devam etmiştik. Gerçekte ilk yazıdan
sonra aradan geçen süre içinde konu güncelliğinden, ikincisini kaleme almak durumunda kalmıştık. Bu kez de son yazımızda, 2 zayıf bir olasılık olmasına karşın, eleştirme gereğini duyduğumuz «askeridarbe olasılığı», Cumhurbaşkanı Kenan Evren'in Trabzon, Rize ve Giresun konuşmalarıy la güncelleşti; ve bütün Mayıs-1988 ayını içeren bir boyutta, gerek yurt içinde, gerek dünyada ve hattâ uluslararası finans çevrelerinde yoğun bir şekilde tartışıldı. 3 «Ateş olmayan yerde duman çıkmaz.» diye bir özdeyiş vardır. Özünde bu konudaki duyarlılık ve süregelen «12 Eylül öncesine dönme» tehditleri, iflas eden uydu bir ekonomik model, aşırı bağımlılığın getirdiği sorunlar, sabit gelirlilerin her geçen gün yoksullaşmasına karşın, işbirlikçi sermayenin palazlanıp düzene egemen olması, sosyal, kültürel ve etnik sorunlar vb. gibi darbe olasılığına elverişli bir ortam oluşturmaya devam ediyordu. Bu nedenle tartışma büyük ölçüde ilgi gördü ve satır aralarında da olsa bazı gerçeklerin algılanmasına neden oldu. Bu arada, bazı kişilerin ileriye dönük politik özlemlerine ilişkin niyetleri açıklığa kavuştu. Cumhurbaşkanı seçimine ilişkin tartışma 1987'de sahneye sürülmüş bu konuda bazı çevrelerin ne düşündüğü saptanılmaya çalışılmıştı. Süregeldiği iddia edilen Evren - Özal uyumu o günden bu yana gölgelenmeye yüz tutmuş, Özal kendisine yapılan tel kinler doğrultusunda ikircikli açıklamalar yapmak gereğini duymuş ve «Cumhurbaşkanını halk mı seçsin?» sorusu Anayasa değişikliği'ni gün* S O R U N B i r l i k t e S o s y a l i s t D e r g i , K a s ı m ' 8 8 t a r i h l i s a y ı s ı n da y a y ı n l a n m ı ş tıtı r . 1 SORUN Birlikte Sosyalist Dergi, 1/3 Mart'88 2 S O R U N B i r l i k t e S o s y a l i s t D e r g i , 2 / 4 M a y ı s -88 3 C u m h u r b a ş k a n ı n ı n k o n u ş m a l a r ı , 3 0 N i s a n , 1 - 2 M a y ı s 1 9 8 8 g ü n l e r i y a p ı ld ı a ) 1 /3 /3 M a y ı s 1 9 8 8 g ü n l ü g a z e t e l e r b ) M i l l i y e t a k t ü a l i t e d e r g i s i , M a y ı s , 1 9 8 8 , A y ı n d os y a s ı , Ö z e l B ö l ü m , C i l t : 3 , S a y ı : 1 " 1 2 E y l ü l U y a r ı s ı v e * Demokrasi Savunması".
96
97
deme getirmişti. meğe başlandı....
Yarı başkanlık, ya da başkanlık sistemi'nöen söz
edil
Kapalı kapılar ardından sürdürülen bu yarışma, seçime kadar sürdü. ANAP, kendi eseri olan yapay bir seçim yasasıyla yüzde 36'yla TBMM'de çoğunluk olma becerisini göstermiş, ancak bu oluşum daha başında politik istikrarsızlık koşullarını beraberinde getirmişti. Ekonomik, sosyal, kültürel vb. gibi nedenler yanında «Özal Han eda nın ın vurdum duymaz savurganlığı ve yaşam biçimi, ANAP iktidarının itibarını hızlı bir şekilde düşürdü. Mahalli seçimler bu konuda bir denektaşı olabilir. ANAP iktidarı daha da yıpranabilir, bir erken seçim gündeme gelebilirdi. Böyle bir durumda riske girmenin anlamı yoktu. Cumhurbaşkanı Kenan Evren'in girişimlerinden tedirgin olan ANAP ikti darının niyeti, Gn.Bsk. Yardımcılarından Gün eş Taner'in kişisel görüşü (!) (!) olarak açıklandı Oysa, son döne md e bu konudaki Özal'ın tavrı Ta ner'in açıklamalarına koşuttu. Taner'in lider diktatoryası yaşanan bir par tide böylesine yaşamsal konuda kişisel açıklama yapacak kadar cesur olduğuna ilişkin örneklere siyasal geçmişinde rastlanmıyordu.6 Özal bu önemli sorunu hafife alıyor ve «Taner bir şeyler söylemiş, Evren de ce vap vermiş mesele yok».7 Fikri Sağlar, Süleyman Demirel, Bülent Ecevit gün ü gün üne tartışmay a katılıyorlardı. Aynı konud a Evren de tepkisi n i K i l i s k o n u ş m a s ı n d a g ö s t e r i y o r d u . 11 Cumhurbaşkanı seçimine ilişkin tartışmayı geçen yıl Özal başlattı. Önü müzde bu seçim için 16 ay süre var. Türkiye'nin gündemine bu konuyu zamanından önce sürenlerin taktiği dikkatleri başka alana kaydırmak ise yanıldıklarını anladıklarında çok geç olabilir. Daha bugünden ANAP'lı Haydar Özalp, Halil Şıvgın, Mehmet Keçeciler, Taner'in açıklamasını tas-
vip etmediklerini belirtmişlerdir.12 Oysa bilindiği gibi ANAP'ta Keçeciler'inbaşını çektiği kanat Özal'ın Cumhurbaşkanı olmasını ve seçimi TBMM'nin yapmasını istemesine karşın; liberal kana t, Anayasa değişikliğine Cumhur başka nı'nın halk tarafından seçilmesini istemekte ve mevcut dengeleri korumak için, Evren'in yeniden seçilmesine olanak sağlamayı yeğlemektedir. Dinci, hareketçi kanadın hesabı Özal'ı Cumhur başkanı yaparak partiyi ele geçirip Türk-lslâm sentezini daha da iktidara yaklaştırmak olabilir. Böyle bir oluşum liberal kanadın tasfiyesiyle sonuç lanabilir. Böyle bir olasılık ANAP'ta bölünmelere neden olabilir. Özal'ın geleceğe yönelik tasarımlarını gerçekleştirmek için transferler yolu ile ANAP'ni güçlendirmek üzere ilgililere talimat verdiği basına yansıdı. Demirel, böyle bir günden yararlanmak için pusuda beklemektedir. O'nun Cumhurbaşkanı seçtirme ya da seçtirmemede çok az politikacıya nasip olan deneyimleri vardır. Gerçi bugün kendisine bu konuda yardım cı olacak Faik Türün gibi Sıkıyönetim Komutanları yoktur, 1 4 ama Dünya Muhafazakâr Partiler IDU İcra Sekreteri Prof. Andreas Kohl Demirel'i «Türkiye'de demokrasinin mezar kazıcısı» olarak tanımlamaktadır.15 De mirel'e siyasal dalgalanmalardan yararlanıp yeniden iktidar yolunun açıl ması sayılamayacak kadar sakıncaları beraberinde getirebilir. Daha şim d i d e n M u s t a f a M u ğ l a l ı k o m p l e k s i n d e n 1 6 söz edişinin ardındaki niyetlere doğru tanılar konulmalıdır. İçte Nakşibendi ve Nurcu tarikatlarının desteğiyle yaşadığı söylenen bu iki sağcı partinin iktidar mücadelesi ülkeyi arzu edilmeyen sürtüşmelere götürebilir. Görüldüğü gibi, darbe olasılığı bu koşullar altında gündeme gelebilir. Bu nedenle siyasal istikrarsızlığa neden olan bu koşulların bir kısmının oluşumunu irdelemek istiyorum. -12 Eylül tartışılsın tartışılsın mı, tartışılmasın mı?
4 Y , n : A N A P ' n i n l i d e r e d a y a l ı d i k t a t o r y a l y a p ı s ı , o n u r e f e r a n d u m r i s k i n e i t t i a m a, b ü y ü k b i r p i ş k i n l i k l e % 3 5 o r a n ı e s a s a l ı n d ı , R e f e r a n d u m y e n i l g i s i p r o p a g a n d a b o m b a r d ı m a n ı y l a z a f e r d i y e i l â n e d i l e r e k i k t i d a rırı s ü r d ü r m e ç a b a s ı b a ş l ı b a ş ı n a s i y a s i i s t i k ra ra r s ı z lı k n e d e n i o l a b i l i r . . . 5 Milliyet, 11 Haziran 1988, Güneş Taner'in açıklaması: « E vrvr e n 1 9 8 9 ' d a k i C u m h u r b a ş k a n l ı ğ ı s e ç i m i i ç i n y e n i d e n a d a y l ı k i ç i n y a t ı r ım y a p ı y o r . A m a b o ş u n a , A n a y a s a ' y a g ö r e b ir d a h a a d a y l ı ğ ı n ı k o y m a s ı m ü m k ü n d e ğ i l d i r . B i z b u k o n u d a b i r A n a y a s a d e ğ i ş i k l i ğ i d ü ş ü n m ü yoruz.» 6 Daha sonra Güneş Taner'in bu konuda kendi inisiyatifiyle hareket etmediği açıklandı. 7 1 2 Haziran 1988 günlü gazeteler. 8 Çankaya Yarışı, Milliyet, 12 Haziran 1988. a ) « Sa Sa ğ l a r.r. C u m h u r b a ş k a n ı d a , Ö z a l d a k o l t u ğ a o t u r a m a z . » b) «Demirel: Çankaya hevesleri kursaklarında kalacak.» 9 - E c e v it : S o n d e r e c e y a k ı ş ık s ı z " C u m h u r i y e t , 1 2 H a z i r a n 1 9 8 8 . « K a m u o y u n u n k i m C u m h u r b a ş k a n ı o l m a l ı v ey ey a o l a b i l i r t a r t ış m a s ı n ı g ü n d e m d e n ç ı k a r ı p, p, ö n c e l i k l e s e ç i m s i s t e m i k o n u s u i l e i l g i l e n m e s i n i t a v s i y e ederim.»
1 0 « D e m ir e l : Ç a n k a y a ' ya ya y ü z d e 3 6 i l e k i m s e h e v e s l e n m e s i n . » 1 1 « E vrvr e n : B a z ı ç e vrvr e l er er b e n i m k o n u ş m a m d a n r a h a t s ı zlzl ı k d u y u y o r l a r . » 1 2 H a z i r a n 1 9 8 8 g ü n l ü g a z e t e l e r .
98
- Askeri darbe olasılığı var mı? 12 12 Haziran günl.ü gazeteler. 1 3 C ü n e y t A r c a y ü r e k , « S ö y l e n t i n i n a r d ı n d a n »,», C u m h u r i y e t , 1 2 H a z i r a n 1 9 8 8 1 4 Y . n : T ü r ü n ' ü n i z n i y l e f a a l i y e t e g e ç e n ü n l ü Z i v e r b e y i ş k e n c e k ö ş k ü n d e T e m m u z / 1 9 7 2 ' d e a l ı n an i f a d e l e r . B a ş l a n g ı ç t a M a h k e m e y e g e t i r i l m e m i ş t irir a m a , A P . k u l i s l e r i n d e F a r u k G ü r lele r ' i n C u m h u r b a ş k a n ı o l m a s ı n ı e n g e l l e m e k i ç i n k u l l a n ı l m ışış d a h a s o n r a i n t i k a m s ü r e c i n e g e ç i l e r e k B o m b a D a v a s ı 'n'n d a G ü r l er er y a n ı n d a Muhsin Batur ve Kemal K ayacan sanık ilân edilmiş, sonra mevcut dengeler elvermediğinden dava örtbas e d i l e r ek ek b u h e s a p l a ş m a ö n l e n m i ş t i r . B u C u m h u r b a ş k a n ı s e ç i m l e r i n d e d ö n m e s i o l a s ı e n t r i k a l a r ı ö ğ r e n i p d e r s a t m a k i s t e y e n l er er , B o m b a D a v a s ı '-'n ı n k o n u y a i l i ş k i n b ö l ü m ü n ü , F a i k T ü r ü n ' ü n a ç ı k l a m a l a r ı n ı " K o r e 'd e n 1 2 M a r t ' a - Y a z a n : E r g u n G ö z e , T er er c ü m a n , 6 - 2 5 A r a l ı k 1 9 8 5 v e N a z l ı l l ı c ak ak ' ı n 1 2 M a r t C u n t a l a r ı , T e r c ü m a n 1 2 M a r t • 1 3 M a y ı s 1 9 8 6 b a ş l ı k l ı y a zı dizisi -kitap halinde çıktı- 'ne başvurabilirler. 15 «Askeri «Askeri Darbelere Karşı Dayanışma Fonu» Ali. H. Yurts ever'in haberi, Milliyet, 24 Ey lül 1987 16 Cumhuriyet, 4 Mayıs 1988 * Y Ö K B a ş k a n v e k i l i U y g u r T a z e b a y , 5 0 0 y ı l lılı k N a k ş i b e n d i g e l e n e ğ i n d e n g e l i y o r . M i l l i y e t , 4 A ğ u s t o s * 9 8 9
99
- Cumhurbaşkanını TBMM mi, yoksa halk mı s eçsin? Bu amaçla Anaya sa değiştirilsin mi? Ülkemizin gelecekteki siyasal gündemini oluşturmağa devam edeceği anlaşılan, anılan sorulara ilişkin gözlemlerimizi dergi sayfalarının kapsa mı içinde açıklamağa çalışacağız. Bu sorunlar 1989 Kasım ayına kadar düze nin yapay dengel erini kökün den sarsabilec eği gibi, siyasal parti lerde yeni kaynaşma ve bölünmelere neden olabilir. Siyasal partilerdeki yeni transferlerin yaratacağı olumsuz ortama diğer etkenler de eklenince Ecevit'in de belirttiği gibi «darbe tiryakileri»n\ y ü r e k l e n d i r e b i l i r . 17 Evren Özal dolayısıyla ANAP arasında süregeldiği söylenilen balayı, bugün lerde Çankaya rekabetine dönüşmüş, zarlar atılmıştır. Evren'in Kıbrıs, GAP projesine ilişkin girişimleri ve «hayali ihracat» konusundaki kanunu «Kaçakçılar affediliyor» 18 diye veto etmesi geri dönüşü olmayan girişim ler olarak değerlendirilmelidir. Ama ilgililere sormak lâzım: «Daha öncele ri nerelerdeydiniz?» iktidar ve ÇUŞ ve ÇUH'ların işbirlikçisi yerli hol dingler emme basma tulumba gibi birbirlerini desteklemelerinin doğal sonucu onların kaçakçılığına göz yummaktadır. Konuyu soyuttan somu ta indirmek gerekirse, örneğin büyük ihracat şirketleri olarak bilinen ENKA, TEKFEN'e bağlı ihracat kuruluşları ve RAM 1 9 Dış Ticaret vb. gibi şir ketler hakkında kaçar dava açılmıştır? Söz konusu davaların mali portre si nedir? Affedilecek bu miktarlar dargelirlinin sırtına ne yolla yüklene cek? vb. gibi yüzlerce soru... Olayı böylesine araştırdığımızda ihracat devlerinin talan ve soygunları ortaya çıkacaktır. Burada başka bir ilginç durumla daha karşılaşılacaktır. Yargılananlar büyük patronlar değil, o ku ruluşun müdürleridir. Çünkü iyi eğitim görmüş birkaç dil bilen bu zavallı adamlar, kendilerine sunulan bol maaş, yat, kat ve avanta karşılığında patronlarının hırsızlıklarına paravanlık yapacak kadar aşağılaşmalardır. Patronları ise, yurt içinde ve dışından işbirlikçiliği oranında itibar gör mekte, ödüllendirilmekte, devlet televizyonunda büyük iş adamları diye emekçi halka yutturulmakta, Davos'da kayak, Acapulco, Rio, Kanarya Adalarında yaz tatili, Cenevre'de dinlenip, Kenya'da av partisine katılan bu mirasyedi kuşak zenginleştikçe halkımız fakirleşmektedir. Bu parababaları, Özal iktidarının destekçisi olarak onun seyahatlarına katılmakta, büyük bir olasılıkla tantanalı seyahatlarının masraflarını bile de vlet karşılamaktadır. Ekono mik bunalımın doruğ und an, öne mli bir ticaret 1 7 E c e v i t : - D a r b e t i r y a k ilil e r i v a r d ır » C u m h u r i y e t , 8 M a y ı s 1 9 8 8 1 8 E v r e n ' d e n h a y a l i i h r a c a t y a s a s ı i ç i n « a ğ ır v e t o g e r e k ç e s i , ' k a ç a k ç ı l a r a f f e d i l i y o r ' » C u m h u r iy e t , 13 Haziran 1988. 1 9 2 5 A ğ u s t o s 1 9 8 8 t a r i h l i M i l l i y e t G a z e t e s i 'n d e m a h k e m e y e v e riri l e n 3 3 h a y a l i i h r a c a t f i r m a s ı a ç ı k l a n mı mı ş t ı r.r. 1 3 . s ı r a d a «T «T a m d ı ş t i c a r e t » d e n i l m e k t e d i r . B a z ı ç e v r e lele r b ö y l e b i r f i r m a n ı n b u l u n m a d ı ğ ı n ı i d d i a e t m e k t e , g a z e t e n i n h a r f y a n l ı ş l ığığ ı n ı b i l e r e k m i , y o k s a b i r b a s k ı h a t a s ı o l a r a k m ı y a p t ı ğ ı n ı t a r t ı ş m a k t a d ı r . R A M m ı ? T A M m ı ? a ç ı k lı ğ a k a v u ş t u r m a k g e re re k . . . B i l i n d i ğ i g i b i R A M K o ç T o p l u l u ğ u i ç i n d e y e r a l m a k t a d ı r .
10 0
kuruluşunun başına oturtulan bir kişinin öldürülmesinin esrar perdesine karşın bazı bazı gerçekle r su yüzü ne çıktı. Aynı duru mda ki Halit Narin de hâ lâ bir kuruluşun başkanı, hâlâ Ozal seyahatlarının gedikli müdavimi... Neden? Gerçekte modası geçmiş Laissez-faire, Laissez-passer (Bırakı nız yapsınlar, bırakınız geçsinler) sloganı, kör ve sağırlar diyaloguna dö nüşmüş; kimin ne yaptığı, kimin kime ne geçirdiği tozdan dumandan gö rülmez hale gelmiştir... Böylesine karışık bir ortamda toplumu bir de Çankaya bunalımı ile dalgalandırırsanız ne olacağı belli olmaz... Bu koşullarda Türkiye'nin önündeki siyasal gündemi: Rumba'dan Cumba'ya diye sloganize edebiliriz. Rumba'yı kim başarılı oynarsa cumba'ya o oturacaktır: Bu kişi bug ün sahned e görünenle rden başka sı da olabilir... Demokratik tüm örgüt ve kuruluşlar demokrasiyi savunmaya, kollama ve korumaya hazır olmalıdırlar...
12
Eylül
Tartışması:
Bu tartışmayı başta Cumhurbaşkanı istememektedir. Nitekim Giresun konuşmasında: (2 Mayıs 1988) «12 Eylül'e sataşmalar oluyor. Çok rica ettim. Bunu de şmeyin, deşmey elim, bu kapand ı. Bu yarayı kanatmayalım dedim.. . Bunu tarih değerlendirecek dedim. Bunun münakaşasının yapılması şimdi doğru değildir. Bunu ilerde millet, tarih karar verecek, bu tartışmalar ilerde yapı lacaktır» şeklinde görüşlerini açıklamıştır. Özaî'ın dolayısıyla ANAP'ın, 12 Eylül'ün tartışması konusunda Cumhur başkanı gibi düşündüğü öteden beri bilinmektedir. Oysa, geriye kalan büyük çoğunluk farklı düşünmektedir. Aslında toplu mu her yönüyle etkilemiş bir siyasal olayın tartışmasını engellemeğe kal kışmak olası değildir. Nitekim iddialaşmaya dönüştükçe, suç duyuruları na, hesap Sormalara kadar istemler öne sürülmekte, üslup sertleşmekte ve böyle bir durumda «Kurumlar» yıpranmaktadır. Kuşkusuz toplumda geriye doğru büyük dönüşümlere neden olan, yüzbinlerce genç ve insanımızın işkenceden geçirilip hapishanelerde süründürüldüğü, dış kaynaklı bir ekonomik modelin uygulanması sonucu yaşam düzeni düştükçe düşen işçi, köylü ve sabit gelirlilerin ve onların demokratik örgütlerinin susmalarını beklemek güdümlü demokrasi içinde bile olası değildir. Tüm önemli siyasal olaylarda olduğu gibi, 12 Ey lül'ün gerçek değerlendirilmesini de tarih yapacaktır. Tarihçi gerçeği ya kalayabilmek için o döneme ilişkin belgeler yanında, olayda taraf olmuş kişi ve kurumların da eleştirisine gereksinme duyacaktır. Bu nedenle ya pılan tespit, değerlendirme ve tartışmalar tarihe hizmet edici niteliktedir. 101
Evren'den önceki Gn. Kur. Başkanı'nın 27 Mayıs'a T. Slh. K.leri adına sahip çıkan demeçleri gazete kolleksiyonları içinde durmaktadır. Buna karşın 12 Eylül'cüler 27 Mayıs'a hıncı olanların desteklerinden yararlan mak için, 27 Mayıs'a karşı bir tutum almayı yeğlemişlerdir. Bu önemli çe lişki kişiler arasında olsaydı gözardı edilebilirdi. Kuşkusuz 27 Mayıs ve 12 Eylül bu yönü ile de tartışılacaktır. Bu konuda yığınakta yanılgıya düşüldüğü kanısındayım. 1982 Anayasa sının yüzde 92'ye yakın «tasvip» görmesinin kalıcı olduğunu varsaymak bize göre temel bir yanılgıdır. Evren diyor ki: «12 Eylül üzerinde halkın yüzde 92'lik tasvibi vardır... Aynı hal zuhur ederse Türk halkı, kendini feraha çıkaracak, Ordusuna yine aynı oranda minnet duyacak ve bu hareketi tasvip edecektir... Türk milletinin yüzde 92'sinin benimseyip tasvip ettiği bir hareket mi demokrasiye uygundur; yoksa anarşi ve terörün devamından yana, yüzde 8'lik bir kitlenin kararı mı?» Bu konuş manın basına yanlış yansıdığını temen ni ederiz. 27 Mayıs'ın lideri 100 yıl ömürlü, kimsenin çiğneyemiyeceği bir Anayasa yapılması için ilgililere talimat vermişti; 21 ama bilindiği g ibi niteliği ve yete neği bugün herkes tarafından iyi bilinen ve Gürselin adamı olarak tanı nan Memduh Tağmaç gibi bir kişinin zorlamasıyla 1961 Anayasası 1971 yılında hallaç pamuğu gibi atılmış ve üçte biri dış güçlerin ve onların yerli işbirlikçilerinin önerileri doğr ultu sund a değiştirilmiş; bu kadarı yetme miş 1982 Anayasa'sı ile tüm espirisi yok edilmiştir. Gürselin 100 yıllık öz lemi 10-20 yıl sürebilmiştir. Türkiye gibi devingen bir toplumda özlem lerle gerçeklerin birbirlerine uymadığına ilişkin daha sayısız örnekler veri lebilir. Nitekim 1982 Anayasa'sının kefaletine karşın 84'üncü madde pas pas gibi çiğnenilmiş, bu konuda girişimlerin henüz.ardı kesilmiş değildir. Geçici 4'üncü madde halk oylamasıyla değişmiş, yapıcıları tarafından bile değişiklik istekleri bugünlerin gündemi arasında bulunmaktadır. 23 " 24 1982 Anayasa'sından günümüze kadar 6 yıl geçmiştir. Bugün aynijko20 Yalçın Özer, Kim anladı, kim anlamadı? Türkiye, 11 Mayıs 1988 21 Sıtkı Ulay, Harbiye Silâh Başına 22 Muhsin Batur, Anılar ve Görüşler a) s. 275 Memduh Tağmaç: «Biz ekonomiden filân anlamayız, hepimiz bozuk olduğunu biliyoruz, ama na sıl düzeltileceğini bilmeyiz.» (abç.J, b) Anayasa değişikliği için s. 150-156, 165, 169, 179, 182. 185, 192, 197. 213, 259, 264, 265, 273, 275 284, 286, 287, 290, 292, 296 - 297, 315. 316, 318, -325, 337, 354. 368, - 371. 384, 403, 404, 406, 435, 457, 504,529,570 .571 ,574,580. 23 Y.n: Bilindiği gibi gereksiz gibi görünen bir referandumla Anayasa'nın önemsiz bir maddesinin değiştirme ğe kalkışılması halka «Demokratik Katılım» diye yutturulmaya çalışılmıştır. Halk bu zokayı yutmamıştır. Ama kanımıza göre referandumla dış ve iç güçler ANAP'ın itibarını ölçmek gereğini duymuşlar ve bu arada Özal'ın Cumhurbaşkanlığı hesabı için yeni taktikler saptamayı amaçlamışlardır. 24 Y.n: Bu yazının yayınlanmas ından sekiz ay geçtikten sonra bugünlerde Özal, 1924 Anayasa'sına dönmek ten söz etmektedir.
10 2
nuda referandum yapılsa yüzde 92 ve yüzde 8 oranlarının allak bullak ol duğu görülebilir. Böyle olmasını doğal saymak gerekir. Bunun dışında, demokrasilerin 'onsuz olmaz' şartlarından biri de azınlık oyuna, çoğun luk oyu kadar saygı gösterilmesidir. Azınlık oyu olan yüzde 8'in böylesi n e a ğı ğı r s u ç l a n a b ilil m e s i d e m o k r a s i y l e n a s ı l b a ğ d a ş t ı r a b i l i r ? Örneğin bu satırların yazarı, Celâl Bayar hariç Türkiye'nin tüm asker kö kenli Cumh urbaş kanl arın a aynı kariyerd en gelen, 12 Mart'ta Faik T ürün'ünemir ve kontrolunda çalışan, Slh. K.ler mensupları, MİT eleman ları, Emniyet görevlileri, askeri yargıçlar Özel Savaş Grubu elemanları sağcı militanlardan oluşan işkenceli sorgulamalarla tertip düzenleyerek, Faruk Gürlerin Cumhurbaşkanı olmasını engellemeğe çalışan bir çete nin bir ay süreyle ağır ve alçakça işkencelerine maruz kalmış bir kişidir. Hakkımı aramak için daha da önemlisi gelecekte devleti böylesine iğrenç tertiplere alet etmek isteyeceklerin cüretini engellemek için, yaptığım tüm başvurular (yargı, Başbakanlık) yanıtsız bırakılmıştır. Bu tertipler içinde görev alanlar 1974 affının güvencesine sığınarak, entrikalarını sürdür meğe devam edegelmişlerdir. Bunların bazılarının MİT soruşturması ne deniyle bugünlerde iplikleri pazara çıktı; ama çok geç değil mi? Bu koşullarda bir askeri rejimi tasvip anlamında 1982 Anayasa'sını onayla mak, gerek kendi ve gerekse insanlık onuruna saygısızlık olurdu. 1961 Anayasa'sına olumlu oy vermiş bir kişinin 1982 Anayasası'nı onaylaması çelişki olmaz mıydı? Bu tavrı ne Ordu tasvibi, ne de anarşinin ve terörün devamından yana olmakla suçlamak büyük haksızlık değil midir? Bugün, Anayasa'nın başlangıç bölümünde bir anlamda Türkiye halkına tuzak kurulduğu anlaşılıyor, iç Hizmet Yasasının 351nci maddesinin «koruma ve kollamaya» yeterli olmadığını; çünkü Anayasa'nın buna olanak sağla madığına ilişkin görüşlere karşın, bazı çevrelerce Anayasa Başlangıç bö l ü m ü n d e k i «milletin çağrısıyla» deyimi öne sürülmektedir. Öyle an laşılıyor ki bu deyim darbe özlemcileri için büyük bir açık kapı olarak de mokrasi için potansiyel bir tehlike teşkil edecektir. Bu nedenle, yüzde 8'ler içinde bulunmakla hep övüneceğim. Nitekim 1986 yılında yayımlanan yapıtımda bu konudaki fikrimi açıklamak fırsatı nı bulmuştum. Tüm bunlara ek olarak 1975 yılında istanbul 2 No.lu Askeri Mahkemede yaptığım savunma da «faşist «faşist bir düzen»in geleceğini öne sürü yord um '
25 Talât Turhan, Bomba Davası, Savunma, işkence, 2'nci kitap. s. 416: «1982 Anayasası'nın bugünden tartı şılır duruma gelmesine kanımca bu yapay oluşum neden oluyor. Tepki anayasalarının uzun ömürlü olma dığını biliyoruz. (...) (...) 1982 Anayasasıda«evet» Anayasasıda«evet» oranı yüzdek aç olursa olsun, diğerleri gibi kısa sü/ede de mokratik yoldan değiştirilecektir" (Yapıtın basım tarihi: 1986) 26 Talât Turhan, Bomba Davası, Savunma, Vinci kitap, s. 63
10 3
Daha sonra bir dergi ye yazdığım dizi yazılarda MC iktidarlarının ABD patentli faşist bir askeri darbeye davetiye çıkaracak kadar aymazlık içi nde oldu ğun u belgelerle açıklamıştım. Gele cekteki bir askeri darbeye 1975'lerden 1977'lerden itibaren karşı çıkmış birisi olarak28 1 980 m üda halesini onaylama anlamında 1982 Anayasasına nasıl «evet» diyebilir dim? Anarşiden terörden yana olmak suçlamasını reddediyor, tarihin yargısını bugünden görür gibi oluyor ve tebessüm ediyorum. C u m h u r b a ş k a n ı k o n u ş m a k t a ı s r a r l ı o l d u ğ u n u a ç ı k l a m ı ş t ı r29 . Kuşkusuz bu O'nun en doğal hakkıdır. Aslında bu suretle başlayan tartışma orta mında kamuoyu kendisinden saklanılan bazı gerçeklen öğrenmektedir. Bu yönü ile yararlı olmaktadır. Bu konuda farklı düşünenlerin gerekçeleri değişiktir. Bir kaç örnek vermek istiyorum: 30
Mümtaz Soysal: «(...) herkesin her şeyi serbestçe konuşmasının za rarlı olduğu düşüncesini bir kez ortaya attınız mı işin sonunun nereye va racağını kestiremiyorsunuz. (...) Önce bir yere gitmeyi serbestçe tar tışma özgürlü ğü getirin ki bakalım Türkiye nereye doğ ru gidiyor? Sizden yana gitmeyince hep bellediğiniz yere gideceğini nereden biliyorsunuz?» Coşkun Kırca:3^ «Bellidir ki bu tartışmalar, milli birlik açısından da de mokratik rejim açısından da zararlıdır. (...) Cumhurbaşkanları, hiç bir ko nuda yeterli hazırlığı yapmadan konuşmamalıdır. (...) Ve nihayet ko nuşmaları, ancak hayati konularda yapmalıdırlar.» Bünyamin Ateş: « (...) Silâhlı Kuvvetler dördüncü defa darbe yaptıkları takdirde acaba Sayın Evren'e nasıl bir muamele lâyık göreceklerdir? (...) Demokratik cumhuriyetle idare edtfen bir ülkenin «Cumhurbaşkanlığı» gi bi bir makamı işgal eden zatın... yeni bir askeri müdahaleden bahset memesi gerekirdi...» Mustafa Ekmekçi: « Avrupa'dan Türkiye (...) çok kötü görünüyor. (...) 12 Mart'larda Meclislerin kapanmasını isteyen bir kişi nasıl demokrat ola bilirdi? (...) Bir ülkede demokrasi ya vardır ya yoktur. «Az pilav» der gibi «az demokrasi» olmaz!... Kenan bey konuşmasın mı? Konuşsun elbet. Ama aba altından sopa göstermekten vazgeçsin. Gördü o da, kimse ırgalamıyor (...)» 27 Taiât Turhan, »işkence. Terörizm, Siyasi cinayetler ve Güvenlik örgütleri» 7 Gün Dergisi, 11 Mayıs, 15 Haziran 1977. 2S Talât Turhan, »iktidarın Çeteşmesi ve Bürokrasi» 3 Ağustos - 14 Aralık 1977 29 Cumhurbaşkanı Kenan Evren'in Nizip konuşması (12 Haziran günlü güzeteler): »... Bazı çevreler benim konuşmamdan rahatsız rahatsız oluyor... Benim görevim... doğru b ildiğim, inandığım konuları rahatlıkla söyleyebil' ' mektır.» .J Y.nvBu konuşma Güneş Taner'in (4'de a.y.y) açıklaması üzerine yapıldığı anlaşılmaktadır. 30 Mümtaz Soysal, »Konuşmak» Milliyet, 3 Mayıs 1988 31 Coşkun Kırca, 'Nasıl Konuşmalı', Hürriyet, 6 Mayıs 1988 32 Bünyamin Ateş. 'Talihsiz Konuşma', Yeni Nesil, 2 Mayıs 1988 33 Mustafa Ekmekçi, 'Kenan Bey Konuşmasın mı?', Cumhuriyet, fc Mayıs 1988
104
12 Eylül Eylül tartış masına bazı kişilerin bakış açısı farklı idi. Onlar suç ve suçluluktan , Muğlalı komplek si'n den söz ediyorlar ve istemleri hesap sormaya kadar uzanıyordu. Teoman Ere/: 34 « (...) Bugünkü Anayasayla demokrasiye varmak müm kün değildir. (...) Karadeniz konuşmasını hukuk içinde tasvip etmek mümkün değildir (...)» Doç. Dr. Nevzat Toroslu: «Müdahale yi meşru gösteren bir Anayasan ın olması ve devletin en yetkili kişilerinin hemen her '12 Eylül öncesi' tehdi dini ileri sürerek müdahalenin savunuculuğunu yapmaları(...)nı böyle bir dönemde (...) ceza hukuku yönünden değerlendirmeye kalkışmanın bir anlamı olmadığı.(...)» Av. Emin Değer, müda hale sözlerini TCK 311 ve 312. mad de kapsamın da görürken Av. Nevzat Helvacı: Anayasaya açıkça aykırı olduğunu ifade ediyordu. 34 Bülent Ecevit:35 «Cumhuriyet tarihimizde ilk kez bir Cumhurbaşkanı mil leti ve rejimi bu şekilde tehdit ediyor. Eğer bir sade vatandaş böyle bir konuşma yapsaydı, hakkında derhal soruşturma açılırdı. (...) Türkiye'de hukuk devleti bir ölçüde olsun işliyorsa bunun hesabı sorulmalıdır.» C u m h u r i y e t g a z e t e s i y o r u m u : 3 6 «Sayın Evren'in talihsizliği, artık geç mişte kalmış eyleminin savunmasını yapmak isterken Türk Ceza Kanunu 146. maddesiyle cezalandırılmış bir suçu, gelec ekte de yinelendiği za man meşrulaştırma çab asına girişmesidir.» Süleyman Demirel: 3 5 , 3 7 , 3 8 «Türkiye'de ordu, beş generalin ordusu de ğil, Cumhuriyet'in ordusudur.» «Sayın Evren'in 12 Eylül savunuculuğunu yapayım derken hem de 12 Eylül öncesinin Gn. Kur. Bşk. olduğunu unu tarak (...) Türkiye Devleti Anayasası'nın 6 ve 11. maddelerini ihlâl duru muna düştüğünü belirtmeliyim.»
34 2000'e Doğru, 8 Mayıs 1988, s. 20 35 Nokta - 15 Mayıs 1988, Yıl: 6, s.19 36 «Olayların Ardındaki gerçek» sütunu: «Askeri Müdahale Kuramı» Meclisle, Cumhuriyet, 3 Mayıs 1988 37 Demirel müdahaleler sorunları azaltmıyor dedi - Kurtarıcı istemiyoruz. Cumhuriyet, 4 Mayıs 1988 (1943 yılında 3'üncü Ordu K.nı olan Orgeneral Mustafa Muğlalı Van Van bölgesinde 33 vatandaşın kurşu na dizilmesine emir verme suçu ile - Özalp Olayları - 1950'de yargılanıp ölüm cezasına mahkûm edilmiş ti. 1951'de öldüğünden dava ortadan kalkmıştı) - Bakınız: a) Güneri Civaoğlu, »Mustafa Muğlalı Örneği» Sabah, 11 Mayıs 1988, b) Hikmel Özdemir «Rejim ve Asker» S. 21-30 38 Cüneyt Arcayürek, 'Saflaı Beliriyor', Cumhu riyet, 4 Mayıs 1988. 1988. Bakınız: Bakınız: Cüney t Arcayüre k, 'Demokratik Kıpırdanma', Cumhuriyet 7 Mayıs 1988. . «Demirel BBC'ye verdiği demeçte....... öncesi sıkıyönetim komutanlarının başarısız kaldığını vurgulamış» ve »Sıkıyönetim komutanlarının başarısız kaldığını tartışma yerine, müdahalelerin ne kadar makbul oldu ğunu söyleyip alkışlamak neden?» diye sormaktadır.
10 5
Cumhurbaşkanı Kenan Evren'in tepkilerini «Muğlalı kompleksi» olarak nitelendiren Demirel, 12 Eylül öncesinde iç güvenliği sağlamaktan yalnız siyasi iktidarın sorumlu olmadığını belirterek «Güvenliği sen sağlayacak sın. Adama derler ki: Sen ne yapıyordun? Antalya'da tapu memuru muy dun?» (...) «Biz ağzımızı açmıyorsak, zamanı gelmediği içindir.» Yalçın Büyükdağlı: (SP. Gn. Sek.) 3 9 «Parlamenter bir cumhuriyette Cumhurbaşkanı 'Ordu gerekirse müdahale eder' diyemez. Derse bulun duğu yerde duramaz. (...) Bu açıklamayla Sayın Evren andını çiğnemiş ve Anayasa suçu işlemiştir.» Av. Turhan Özgüner:40' 4^ «(...) Bu tür konuşmanın orduyu yeni bir dar be girişimine çağrı niteliği taşıdığı, bunun TCY'nin 146/2. maddesi ge reğince ağır bir suç oluşturduğu bir yana (...) Evren, sayılan söz konusu eylemlerine Anayasayı ve Anayasal düzeni ihlâle Türk ordusunu teşvik ve azmettirmek suçunu işlemiş ve bu suçu üç kez yinelemiştir. TCY'nin 146/2. ve 80. maddeleri gereğince cezalandırılması için bu suç duyuru sun un işleme konu lmas ını rica ediy orum. » - Mersi n C. Savcılığı aracılığıy la Anka ra C. Savcılığına gönderi lmişt ir. Ayhan Fırat (SHP Gn. Sek. Yard.): 42 «Eğer bu sözleri sıradan bir vatan daş söylemiş olsaydı, hakkında hemen soruşturma açılırdı. (...) Bu ko nuşmayla, andını da çiğnemiş olmaktadır.» Uğur Mumcu:43 «Evet, «Evet, kimse 12 Eylül öncesine dön mek istemez. Dö nülürse, 12 Eylül öncesinin başbakanları, partileri, yargı kuruluşları, üniver siteleri ve basını kadar; o dönemin genelkurmay başkanları ile sıkıyöne tim komutanları, MİT müsteşarları ve polis müdürlerinin de sorumluluk ları tartışılır.» Kenan Sönmez: (SHP İstanbul Milletvekili) 44 «12 Eylül sorumlularından hes ap sorulmalıdır» ded i. Sön mez , bir gaze teci nin .«Kenan Evre n ve Konsey üyelerinden de hesap sorulmalıdır?» şeklindeki sorusuna «Evet, evet» yanıtını verdi. A n a y a s a ' y a g ö r e 4 5 Milli Güvenlik Konseyi, o döne min hükümetleri nin ve Danışma Meclisinin her türlü karar ve tasarrufları, cezaî, malî ve huku3 9 S P E v r e n 'e t e p k i g ö s t e r d i , A n a y a s a S u ç u , Y a l ç ı n B ü y ü k d a ğ l ı , C u m h u r i y e t : 2 M a y ı s 1 9 8 8 4 0 E v r e n i ç i n s u ç d u y u r u s u , C u m h u r i y e t , 1 2 M a y ı s 1 98 8 • 4 1 A h m e t T a n , E v r e n v e Ö z a l ' ı n d a v a c ı s ı , C u m h u r i y e t, 2 0 M a y ı s 1 9 8 8 . « A v uk uk a t T u r a n Ö z g ü n e r : R e j i m a ç ı s ı n d a n h u k u k u n ü s t ü n l ü ğ ü a ç ı s ı n d a n , y a s a d ı ş ı t u t u m l a r : E ğ e r h u k u ka s a l d ı rırı ü s t d ü z e y y ö n e t i c i l e r i n d e n g e l i y o r s a , b u n u s i n e y e ç e k m e g i b i b i r e ğ i l i m g ö z l e n i y o r.r. B u t u t u m y ü r e k b u r k u c u d u r . » 42 Tepkiler, Ecevit, «Meclis Evren'i uyarmajı.» Fırat: «Rejime müdahale askerin görevi değil.» Milliyet, 1 Mayıs 1988 4 3 U ğ u r M u m c u , « G e r g i n l i k »,», C u m h u r i y e t , 3 M a y ı s 1 9 8 8 4 4 1 2 E y l ü l ' ü n H e s a b ı S o r u l s u n , M i l l i y e t , 2 H a z i r a n 1 9 88 45 TC Anayasası - 1982, 2707 numaralı kan unla 7 Kasım 1982 günü kabul edilmiştir. Geçici 15'inci madde.
kî sorumluluk dışı bırakılmıştır. Buna benzeyen bir hükmü Arjantin cun tacıları da getirmişlerdi. AmaFalkland yenilgisi hepsinin sonlarını hazırla mış, gelen yönetim hesap sormuş ve cuntacılar cinayet, adam kaçırma, işkence, hırsızlık suçlarından mahkûm olmuşlardır 4 6 Ancak mevcut dengeler elvermediği için bu hesap sorma dönemin tüm sorumlularını kapsayamamıştır. Şimdi de gene 12 Eylül tartışması üzerine bir kaç örnek vermek istiyo rum:
İlhan Selçuk:47 «İnsanlar ve toplumlar bir kez cılardan kurtulmak, çok ama çok daha zordur.»
kurtarılmasın lar,
kurtarı
Demirel de «Kurtarıcı» istemiyor. Kuşkusuz İlhan Selçuk'un bu soruna bakış açısı farklıdır. Devrim yapıp eski köhne düzeni yıkmış yeni devlet kurmuş liderler Kurucu - Kurtarıcılardır. Buna karşın «uçurum kenarı» edebiyatıyla emperyalist, kapitalist ülkelerin istekleri doğrultusunda dü zene şekil veren darbecilerin kurtarıcılığına farklı bakılmalıdır. Sağcı, tutucu, bağnaz, tarikatçı, muhafazakâr politikacılar işine gelen darbele rden ve darbecil erden yana olup tüm devrimler e ve Atatürk Dev rimlerine karşıdırlar. Ancak «Zamanı gelmediği için» Atatürkçü kesil mişlerdir. Bu nedenle onlar Kurtarıcıya karşı olurken Mustafa Kemal'e de karşı çıkmış oluyorlar. Mustafa Kemal* 1906 yılında «Vatan ve Hürriyet Cemiyeti»ri\n Selanik şubesini kurarken arkadaşlarına şöyle sesleniyordu: 4 8 «(...) Bu bedbaht memlekete karşı mühim vazifelerimiz vardır. Onu kurtarmak yegâne he defimizdir. (...) Millet zulüm ve istibdat altında mahvoluyor. Hürriyet ol4 6 Y . n : A r j a n t i n ' i n c u n t a c ı g e n e r a l l e r i : ( T ü m ü A B D ' d e e ğ i t i md e n g e ç m i ş b i r k ı s m ı P a n a m a ' d a k i K o n t r - G e r il l a O k u l u ' n u n k u r s l a r ı n d a n g e ç m i ş t i r.r. ) Devlet Başkanları: Gn.Jorge Videla, Roberto Vioia, Leapoldu Galtieri. D e n i z K u v v e t l e riri K . l a n : A m i r a l E m i l i o M a s s e r a , A r m a n d o L a m b r u s c h i n i , J o r g e ; ' A n a y a H a v a K u v v e t l er er i K . l a n : G n . O r l a n d o A o o s t i , O m a r G r a f f i g n a , B a s i l i o L a m i D o z o . P o l i s m ü d ü r l e r i : G n . R a m o n C a m p s , G n . O v i e d o R i c c h e r i.i. 4 7 İ l h a n S e l ç u k , ' K u r t a r ı c ı ',', C u m h u r i y e t , 2 O c a k 1 9 8 6 . Y . N : a ) B i l i n d i ğ i g i b i ö n e m l i , a n l a m l ı v e k a p s a m l ı ( c h e f d o e vrvr e ) b u y a z ı n e d e n i y l e İ l h a n S e l ç u k v e O k a y Gönensin hakkında dava açılmış sonuçta her ikisi de aklanmıştır. b ) D e m i r e l, 3 M a y ı s 1 9 8 8 g ü n ü T B M M G n . K r l . n d a y a p t ı ğ ı k o n u ş m a d a ( 3 7 ) « M i l l et et i n h i m a y e v e k u r t a r ı l ma ma y a m u h t a ç o l m a d ı ğ ı n ı » a ç ıkık l a m ı ş v e s ö z l e r i n i « B i z a ğ z ı m ı z ı a ç ı p k o n u ş m u y o r s ak z a m a n ı g e l m e d i ğ i i ç i n d i r»r» d i y e b i t i r m i ş t i r.r. O n a g ö r e , F a i k T ü r ü n i y i s ı k ı y ö n e t i m K . ı d ı r . Ç ü n k ü h e r t ü r l ü i s t e ğ i n e u y m u ş t u r . A n c a k ü z e r i n e d a r b e ç e k e n s ı k ı ş t ı ğ ı n d a ş a p k a y ı a l ı p g i d e n D em i r e l ' d e n z a m a n b e k l e m e d e n b i l d i k l e r i d o ğ r u l a r ı s ö y l e y e n v e b u n e d e n l e m a h k e m e l e r e d ü ş e n İ l h a n S e l ç u k g i b i y ü r e k l i , v a t a n p e r v e r,r, g e r ç e k d e v r i m c i v e d e m o k r a t b i r k iş i y e « K u r t u l m a k t a n s ö z e d e r k e n g ö n d e r m e y a p m a s ı n ı b e k l e m e z d i k . c ) U ğ u r M u m c u D e m i r e l i ç i n d i y o r k i : « 1 2 E y l ü l ö n c e s i n d e y a p ı l m a sı g e r e k e n i y a p m a y ı p , b u g ü n k ü r s ü l e r d e n d e m o k r a s i d e r s i v e r m e k n e k a d a r i n a n d ı r ı c ı o l u y o r , b i l m i y o r u m . « A s k e r i n m e n z i l i d ı şı n a » ç ı k t ı k ta ta n s o n r a y a p ı l a n k a h r a m a n l ı k l a r , b irir a z d a h a m a m d a ş a r k ı s ö y l e m e y e b e n z i yo yo r . » C u m h u r i y e t , 8 M a y ı s 1 9 8 8 . 4 8 A t a t ü r k ' ü n S ö y l ev ev v e D e m e ç l e r i , 2 . k i t a p 1 9 0 6 - 1 9 3 8 T T K B a s ı m e v i, 1 9 5 9 b a s ı m ı , s . 1 - 2 * Kurmay Yüzbaşı.
10 6 10 7
mayan bir memlekette ölüm ve izmihlal vardır. (...) Kahhar bir istibdada karşı ancak ihtilâl ile cevap vermek ve köhneleşmiş olan çürük idareyi yıkmak, milleti hâkim kılmak, hulâsa vatanı kurtarmak için sizi vazifeye davet ediyorum.» Arkadaşı Ömer Naci, O'na yanıt veriyordu: «Ölümler, cellâtlar, işkenceler bile bizi bu azmimizden çeviremeyecektir. Hürriyet verilmez ancak alınır. Zulüm ve istibdat altında inleyen bu ma sum ve biçare milleti kurtaracağız, yaşasın hürri yet ve ihtilâl!» Mustafa Kemal Paşa, Kurtuluş Savaşını başarıyla sonuçlandırıp amaca ulaştıktan sonra 27 Ekim 1922 günü Bursa'da öğretmenlere hitap eder k e n 4 9 kurtarıcı'nın niteliğini açıklamıştır: «Memleket ve milleti kurtarmağa çalışanların a y n ı z a m a n d a m e s l e k l e rinde birer namuskâr mütehassız ve birer âlim olmaları lâzımdır.» Şimdi soruyorum, adına ne dersek diyelim -darbe, müdahale, kurtarmaülkemizde başarılı ya da başarılı olmayan hareketlere damgasını vurmuş kişiler içinde «âlim» var mıydı diye? Ben tanımıyorum. Bilen ya da böyle bir savda bulunan varsa öğrenelim... Mustafa Kemal Paşa, 28 Aralık 1920 günü Ankara ileri gelenlerine yaptığı k o n u ş m a d a i s e : 50 «Her halde millet hükümetin nigehbanı (bekçisi) olmak lâzım gelir. Çün kü hükümetlerin icraatı menfi olup ta, itiraz etmez ve iskat etmezse bü tün kusur ve kabahat lere iştirak iştirak etmiş demektir» şeklinde görüş ünü açıklamıştır. Atatürk'ün sevdiği ihtilâl (devrim) kelimelerinden51 korkan Heykel Ata türkçüleri ne demek istediğimi anlayamayacaklardır. Aslında benim onla ra söyleyecek sözüm de yok. Yeniden İlhan Selçuk'un 12 Eylüle ilişkin ilişkin görüşle rine dönü yor um : « (... (...)) 12 Eylül hiç bir soruna çözüm getiremedi, kurduğu mekanizmaların hiç biri işlemediği ve yürümediği için «Bir başka 12'nci güne doğru yol mu alıyoruz» kuşkusu yoğunlaşıyor. (...) ANAP iktidarı, lâik cumhuriyeti rayından çıkarıp, sözde «Türk-İslâm Sentezi»nin görüntüsü altında Ame rika'ya bağlı iş adamları devletine dönüştürmeğe çalışıyor.»52 «Yurdu koruma ve kollama» görevindeki ordu adına yönetime el koya cak paşa tuzağa düşmez mi? 49 age. s. 42-46. 50age. s. 4-15 5 1 M a h m u t Es Es a t B o z k u rtrt , A t a t ür ür k İ h t i l â l i . .... • Y . N . : A t a t ü r k 'ü'ü n A d a l e t B a k a n ı o l a n v e t ü m h u k u k d e v r i m l e r i n e ö n c ü l ü k y a p a n y a z a r y a p ı t ı n d a : « A t a t ü r k ihtilâl terimini severdi» diye yazıyor. 52 İlhan Selçuk, 12'ye kaç var? Cumhuriyet, 13 Mart 19 87.
10 8
Üniversite ayağa kalkmış, gençler eyleme atılmış, halk birbirlerine gir miş, güvenlik güçleri yetmiyor; sonunda herkes «Asker gelsin» diye dua ediyor. Asker geliyor. Dış borç 40 milyar dolar. Önü müz dek i yıl yıl ödenm esi gerek en dış borç 7 milyar dolar. Bu ödemeyi yapabilmek için dışardan 5 milyar dolar yeni borç bulmak gerekiyor. İç borç 12 trilyon lirayı aşkın. Enflâsyon yüzde 70 .
Ne yapsın paşa? Maşa olarak kullanılmayı reddetse o saat o ülke birbirine girecek, tepe mizdeki süper muslukları kapayacak, askeri yönetim boşlukta kalacak. Demek ki, «maşa gibi kullanılmak» tehlikesini eşit olarak paylaşmak zo rundayız. Bu iş üniversiteli gence öğüt vermekle bitmiyor.» 53 « (...) Eğer Sayın Evren'in mesajında vurguladığı gibi «hainler seneler geçtikçe azalacağına çoğalma eğilimi» gösteriyorlarsa 12 Eylül yönetimi b u a l a n d a k i s o r u m u n u d ü ş ü n m e l i d i r . »5 4 Melih Cevdet Anday:55 « (...) Sen yasaları çiğnemeye mi kalkarsın, ben de siyasi partileri kapatırım» anlayışının mantığa aykırı düşen yanı, terörcü anlayışın taklit edilmek istenmesidir. Bir an terörün Türkiye'deki de mokrasi benzeri rejimi yıkmak istemiş olduğunu düşünsek, onunkinden daha radikal bir yöntemle aynı amacı gerçekleştirmesinin «önlem» ola rak adlandırılması cok yanlıştır. Bana «Ama böyle davranmakla terörü yok ettik» ettik» denirse, ben de deri m ki, «Terörcünün isteğini yaptınız da ondan.» Prof. Dr. Hüsnü A. Göksel: 56 «Türkiye'nin içinde bulunduğu ekonomik, kültürel, siyasal bunalımla r ve bunların doğal so nucu olan kişilik erozyo nu bir dikta törün doğ uşu na gebedir. Bu gebeliğin nasıl sonlanaca ğını ve kimin doğacağı kestirilemez.» Yazar bu gözlemini açıkladıktan sonra Özal'ın, «konuşmalarında ve davranışlarında kendisinin seçeneksiz ol duğuna, hattâ Tanrı tarafından görevlendirildiğine içtenlikle inandığı izleni mi alıyordu. Durup dururken kaç yıl sonra yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçimini gündeme getirip, 'ipler kimin elinde ise o olurum' demesi kendi sinden başka herkesi, hattâ ilerde Cumhurbaşkanlığı makamına seçile cek kimseyi bile kukla olarak görmeye heveslendirdiğinin belirtisidir... 53 54 55 56
İlhan Selçuk, 'Maşa!' Cumhuriyet, 4 Mayıs 1988. İlhan Selçuk, 'Evren'in Konuşması', Cumhuriyet, 20 Mayıs 1987 Melih Cevdet Anday, 'İhtilâl Mitosu ve Otorite', Cumhuriyet, 9 Ekim 19 87. P r o f . D r.r. H ü s n ü A . G ö k s e l , ' B u n a l ı m l a r D i k t a t ö r l e r i n D o ğ u ş u n a G e b e d ir ' C u m h u r i y e t , 1 3 N i s a n 1 9 8 8 .
10 9
Bu ihtiyar dünya Sezar'dan Hitler'e değin çapı çok (ama çok) büyük nice diktatörler gördü geçirdi...) Talât Halman:57 «Dış,politikada Özal'ın iflâsı gözler önünde: Türkiyemizi havsala almaz ABD aşkı ve Reagan hayranlığı yüzünden Washington'a teslim etti. AT'a girmek için bunca çırpındıktan sonra, belli başlı Avrupa hükümetlerinden tokat yeyip duruyoruz...»
Özal ve Anavatan Partisi hizaya gelmek ve doğru dürüst çalışmaya başlamak zorundadır. Yoksa Cumhurbaşkanı Evren'in «Ordu müdahale edebilir» sözü belki de gerçeğe dönüşebilir. (...) 1988, Özal'ın son şansı dır denebilir.» Prof. Macit Gökberk:58 «Atatürk'e darbe: «İşte 12 Eylül bu bakımdan bütün sıkıntıları onadan kaldırmış, bir bütün olarak Atatürk Devrimleri'ne karşı çıkmak zeminini hazırlamıştır. Ben Atatürk'ün Dil Kurumu'nu orta dan kaldırmayı, Tarih Kurumu da var, bu anlayış içinde değerlendiriyo r u m : Atatürk Devrimleri'ni bir çeşit tasfiye için atılmış güçlü bir adımın sonucu olarak anlamak istiyorum. Bu iki kurum Atatürk ideolojisinin kay naklarıydı. Askeri darbe aynı zamanda Atatürk Devrimleri'ne karşı da öldürücü bir darbe olmuştur, anlayışındayım. Dış görünüşteki bütün patırtıya, törensel Atatürkçülüğe karşın gerçekte 12 Eylül Atatürk Devrimlerine çok ağır bir darbedir. Belki hiç bir zaman Atatürk için bu kadar büst dikilmedi, bu kadar tören yapılmadı. Ama hepsi gösteriş, h3psi k a m u f l a j 5 9 (...) 12 Ey lül (...) okullara zorunlu din dersi koyuyor, ahlâk dersini de din hocasına okutuyor. Yani ahlâkı dine dayıyor. Ahlâkı dine dayamak demek, özgür vicdanı istememek demek.» Beşer Baydar: 60 (SHP Milletvekili) «Demokratik ve Atatürkçü siyasal yaşamın hiç bir zaman Turgut Özal, Keçeciler ve bu zihniyetteki kişileri devletin başına geçirmeyeceğini vurgulayan Baydar, bu geleneği 1980 57 Talât Halman 'Özal Bilançosu' Milliyet, 9 Mayıs 1988 5 8 8 0 y a ş ı n d a k i M a c i t G ö k b e r k « b a s k ı o l a n y e r d e f e l s e f e yo k t u r » d i y o r , F e l s e f e n i n S i s y p h o s ' u , C u m h u r i y e t , 16 Mayıs 1988 5 9 Y . N : a ) 1 2 E y l ü l ' d e n s o n r a u y a n ı k b i r v a t a n d a ş P o l o n e z k ö y e t u r i s t i k ( !)!) b i r o t e l y a p m ı ş t ı . S ö y l e n i l d i ğ i n e g ö r e o t e l k a ç a k t ı , a m a B e y k o z B e l e d i y e s i y a s a l i ş l em y a p a m ı y o r d u . Ç ü n k ü m ü l k s a h i b i o t e l i n b a h ç e s i n d e k o c a m a n b i r A t a t ü r k h e y k e l i d i k e r e k , A t a t ü r k ç ü o l d uğ u n u ( !) k a n ı t l a m ı ş t ı . B e l e d i y e n e y a p s ı n y ı k s a n b i r t ü r l ü , y ı k m a s a n b i r t ü r l ü . S o n u n d a A t a t ü r k ç ü o t e l c i ( I)I) r u h s a t ı n ı a l d ı . K ö ş e y i d ö n d ü m ü , d ö n m e d i m i m i b i l e m i y o r u m . G e n e k e n d i s i n i k u t l a m a k g e r e k . 1 2 E y l ü l h e y k e l A t a t ü r k ç ü l ü ğ ü n e a n l a m l ı b i r s i m g e b ı r a k m ış t ı , b ) İ s t a n b u l B a r o s u n a k a y ı t l ı b i r a v u k a t p a ra ra n ı n p u l o l m a d ı ğ ı d ö n e m d e 5 m i l y o n a a l d ı ğ ı h e y k e l i n i 1 2 E y l ü l '' d e n s o n r a b i r a s k e r i o k u l a b a ğ ı ş l a m a k İ s t e r.r. O k u l K o m u t a n ı g e n e r a l ' d a n a l d ı ğ ı y a n ı t ı h a l â t ü y l e r i d i k e n d i k e n o l a r a k a n ı m s a m a k t a d ı r.r. G e n e r a l i n y a n ı t ı : « B a ş ı mı mı b e l â y a s o k m a » d ı r . A v u k a t b u s ö z ü n a n l a m ı n ı h a l â a n l a m ı ş d e ğ i l d i r . A n c a k t e p k i s i n i h e y k e l i n i s a t m a m ak s u r e t i y l e s ü r d ü r m e k t e d i r . H a l e n e m e k l i K o r g e n e r a l o lan zatı muhterem, kim bilir o dönemde ne Atatürk nutukları çekmişti... (isimleri bende saklı. Bu yazı ya yınlandıktan sonra avukat trafik kazasında vefat etti.) 60 Baydar'ın konuşması, Cumhuriyet, 11 Nisan 1988.
askeri yönetimi yani konseyin açtığını belirterek» konuşmasını şöyle sür dürdü: «Bu zihniyetteki Özal ve Keçeciler Konseyin ürünüdür, Konseyin eseridir. Bundandır ki, Özal ve Keçecileri o günkü Konseyin başı Kenan Evren'e ve Evren'i de tarihe şikâyet ediyorum» şeklinde konuşmuş ve «Atatürkçülüğün At atürk adına nasıl yıkılmak istendiğini» açıklamıştır. ^
14 Haziran 1988
Özetle: «Cumhurbaşkanı seçimi sorunu»nun 1987 yılında açıklanması bu konu daki tartışmaları her geçen gün yoğunlaştırmakta ve olayın 1989 yılının politik gündeminde ilk sırayı alacağı anlaşılmaktadır. Özal bu konuyu or taya atmakla çeşitli çevrelerin niyetlerini saptamayı amaçlıyordu. Kendi taktiğini bu gelişim içinde oluşturmayı tasarlıyordu. Ama evdeki hesap çarşıya uymuş görünmüyor. Referandum fiyaskosu, yerel seçim yasası nın iptali ilk aşamada tüm hesapları allak bullak etti. Önümüzde «yerel seçim» var. Bu seçim büyük bir olasılıkla «Erken seçim»i gündeme geti rebilir. Tüm bu oluşumlar yanında gerek ANAP ve gerekse diğer partiler bu konuda ikircikli bir tavır içinde görünmüş, ANAP içinde bile bu konu da görüş birliği sağlanamamıştır. Nitekim başlangıçta «Cumhurbaşkanını halk seçsin» 61 diyen Özal daha sonraki gelişmeler sonucu geri çekilmiş görünmeyi yeğliyordu. Bir gazete tarafından yapılan kamuoyu araştırmasında halkın yüzde kırkaltı onda üçü Evren'i istediği, Özal'ı isteyenlerin yüzde altı olduğu açıkla nıyordu.62 Aynı gazete Evren'e destek veren kamuoyu araştırmasını sürdürdü. Bu gelişmeler içinde Evren, İstanbul'da gazetelerin ileri gelenleriyle ko nuşuyor ve bazı telkinlerde bulunuyordu. Cumhurbaşkanı basın da nışmanı ise Evren'in «Cumhurbaşkanını halk seçsin» tezinin yeni olmad ı ğ ı n ı a ç ı k l a m a k 63 suretiyle Çankaya'nın niyetini ortaya koyuyordu. Buna karşın, iktidar kanadında çelişik açıklamalar birbirini izlemeye devam ediyordu. Keçeciler, «Evren'in süresi uzamayacak», 6 Özal, «Cumhur başkanını çoğunluk partisi seçer. Ama çoğunluk partisi içinden çıkar mı bilemem.» , Oltan Sungurlu, «Özal, Ç a n k a y a ' y a yakışır.» Kuşkusuz Evren formülü, Anayasa değişikliği gerektiriyordu. Başlangıçta * S O R U N B i r l i k t e S o s y a l i s t D e r g i , O c a k '8'8 9 t a r i h l i s a y ı s ı n d a y a y ı n l a n m ı ş t ı r . 6 1 M i l l i y e t , 8 O c a k 1 9 8 8 . A y n ı g a z e t e d e y a y ı n l a n a n a n k e t t e « C u m h u r b a ş k a n ı n ı n h a l k t a r a f ı n d a n s e ç i l m e s in i i s t e y e n l e r i n o r a n ı y ü z d e y e t m i ş o n d a d ö r t o l a r a k a çı k l a n ı y o r d u . 62 Hürriyet, 22 Mart 1988 63 Hürriyet, 13 Mayıs 1988 64 Hürriyet, 18 Nisan 1988 • 65 Hürriyet, 29 Nisan 1988 66 Cumhuriyet, 12 Temmuz 1988
11 1 11 0
bu görüşe yatkın görünen Özal, zamanla bu yöntemle Cumhurbaşkanı seçilme şansı bulunmadığını anlayınca «Anayasa çocuk oyuncağı değil d i r . » 6 7 diyerek yüzseksen derecelik dönüş yapmada sakınca görmüyor du. Aslında bu tavır onun pragmatik felsefesine uygundu... Ancak ANAP'ın seçimden sonra hızla içte ve dışta itibar yitirmesi yanın da Özal'ın Cumhurbaşkanlığı tutkusu onu Anayasa değişikliği istemiyle referandum kumarına itti. 6 8 Özaî'ın referandum yenilgisi onun ve partisi nin tüm hesaplarını alt üst etti... Şimdi yeni taktikler aranıyor. Hesaplaşmanın Cumhurbaşkanı seçimi tarihine kadar süreceği anlaşıl maktadır. Basın uzun süreden beri sorunu tartışmakta, çeşitli senaryolar türetmekte ve görünen iki aday dışında yeni isimler öne sürmektedir. Kuşkusuz tüm bu niyetler Mart/1989'da yapılacak yerel seçim sonuçları na göre yeniden şekillenecektir. ANAP bir yandan «Yerel Seçim Yasa sını kendi çıkarlarına göre şekillendirirken, diğer yandan oy karşılığı bazı ilçeleri il'e dön üşt ürm ek gibi sakıncalı yollar a baş vur ma sevdasınd a görünüyor. İç ve dış çevreler yerel seçim sonuçlarının erken seçimi gündeme getireceğini büyük bir olasılık olarak benimsemiş görünüyor lar. Kuşkusuz bu durumda haksız ve adaletsizliği açıkça görünen bugün kü seç im yasasının değişikl iği gün dem e gelebilecek tir. Tü m bu koşulla rın oluşmasından sonra seçilecek yeni TBMM'nin Cumhurbaşkanını se çebileceği ve bu yolun sağlıklı ve sakıncasız olduğu söylenebilir. 1980'den bu yana en çok kullanılan kelimelerin birinin de «istikrar» ol duğunu biliyoruz. Tüm bu savlara karşın, kısaca açıkladığımız gelişim ül kemizde «Politik İstikrar»ın sağlanamadığını açıkça ortaya koymaktadır. Kanımızca bu durumun temel nedeni, 1982 Anayasası ve onun getirdiği düzendir. Diğer etkenlerin de katkısıyla iç desteğini yitirdiğinin farkına va ran ANAP, yapay bir seçim yasası ile azıfılık oylarıyla iktidarını sürdür meye çalışması da diğer bir istikrarsızlık nedeni olarak görülmektedir. Bu nedenle başta Cumhurbaşkanı seçimi olmak üzere, iktidarın diğer çıkar hesapları düzeni kökünden sarsabilir... Kaldı ki, By-pass'lı Özal'ın istikrar unsuru sayılması bile tek başına demokrasi adına potansiyel bir tehlike oluşturabilir. 67 Cumhuriyet, 5 Mayıs 1988 6 8 « R e f e rara n d u m s o n u ç l a r ı n ı y o r u m l a y a n y a b a n c ı g a z e t e l e r , Ö z a l ' ının A N A P i ç i n d e h i z i p l e riri k o n t r o l ü n ü n g ü ç leşeceğini öne sürdüler.» Hürriyet, 28 Eylül 1988 69 Necmettin Karaduman gibi... Cumhuriyet, 29 Kasım 1988 7 0 a ) A N A P ' n in s e ç i m y a s a s ı n ı d e ğ i ş t i r m e m e s i h a l i n d e b u m e r a n g g ib i k e n d i s i l a h ı y l a y a r a l a n m a s ı d a s ö z konusu olabilir. b ) B u y a y ı n l a n d ı k t a n s o n r a 2 6 M a r t 1 9 8 9 ' d a y a p ı l a n y e r e l s e ç i m l e r d e A N A P ge ge r ç e k b i r h e z i m e t e u ğ r a m ış v e o y o ra ra n ı y ü z d e 2 1 . 8 ' e d ü ş m ü ş t ü r . Ş i m d i l ik n e e r k e n s e ç i m e n e d e s e ç i m y a s a s ı d e ğ i ş i k l i ğ i n e y a n a ş m a dan ANAP oylarıyla Cumhurbaşkanının seçilebileceği gibi sonuçlan sakıncalı bir iddialaşma içinde görül mektedir. •
11 2
Aslında politik istikrar ile ekonomik istikrar sıkısıkıya birbirine bağlıdır. Ül kemizde uygulamaya konulan Prens Sabahattin'den bu yana emperya list özlemleri yansıtan uydu ekonomik düzen iflâs işaretleri vermektedir. İktidar ekonomik politikayı sürdürmede bocalamakta, toplum sosyal bu nalım içerisinde kıvranmaktadır. Tuzu kuru katmanlar bile gelecek en dişesine düşmüş görünüyorlar. Tüm bu gelişim ülkeyi beklenilmeyen sürprizlerle karşı karşıya getirebilir. Bu nedenle «askeri darbe olası lığından söz edeceğiz. II. BÖLÜM
Askeri
Darbe
Olasılığı
«12 Eylül Tartışılıyor...» 2 başlıklı yazımızda darbe olasılığını tartışma ge reğini duymuştuk. Daha sonra Cumhurbaşkanının Trabzon, Rize, Gire sun konuşmalarında 71 yeniden darbe olasılığından söz etmesi ve bu ko nuşmaların içte, dışta ve hattâ uluslararası finans kuruluşlarındaki yankı ları tüm Mayıs ayının gündemini oluşturdu. Ekonomik, sosyal, politik ve kültürel bunalım ve çözülüşler; rüşvet, hırsızlık, talan, sahtekârlık ve satılmışlık yanında mirasyedi anlayışıyla devletin soyuluşu, Çankaya sorunu nun şimdiden ulaştığı boyutlar ve bazı etkili, tepkili, duyarlı her dönemde «devlet içinde devlet olma» konumunu sürdürebilmiş kurumlardaki hu zursuzlu k ve kıpırdanmalar, MİT bunalımı, laiklikten verilen ödünl er vb. sorunlar kanımızca darbe olasılığından söz edilmesini gerekli kılıyor. 73 Bu nedenle yeni gelişmeler ışığında konuya ilişkin geçmişi gözden geçir mekte yarar görmekteyim.» Önce Cumhurbaşkanı'nın hangi psikoloji altında Karadeniz konuşmalar/'nı yaptığını saptamak gerektiği kanısındayım. Bunların bazılarını madde başlarıyla sıralayalım: - Konuşma öncesinde ve devamı esnasında olaylar cereyan etmjstir. Hele üniversite öğrencilerinin eylemlerinin 28 Nisan'a rast gelmesinin 71 30 Nisan - 2 Mayıs 1988 72 Talat Turhan, Milli İstihbarat Teşkilatı ve Sivilleşme, SORUN Birlikte Kitap Dizisi: 1/Ekim'87. Y . n : 1 2 M a r t ' t a n b u y a n a M e m d u h T a ğ m a ç , F a i k T ü r ü n v b . g i b i k i şişi l e r in y ü r e k l e n d i r m e s i y l e y a s a d ı ş ı e y , lemler ve işkence olaylarına adı geçen bazı MİT görevlileri afişe olmuş, Savun ma (2'nci kitap) kitap) ve yukarı d a k i y a z ı m ı z da da k e n d i l e r i n d e n s ö z e d i l m i ş t i r . Y ı l l a r s o n r a M İ T s ka n d a l i i lele g e r ç e k n i t e l i k l er er i o r t a y a ç ı k m ı ş , o n l a r ı t u t a n h y p e r g ü ç l er er ( !)!) b i l e k e n d i l e r i n i k u r t a ra ra m a m ı ş l a rd rd ı r . O y s a z a m a n ı n d a y a s a l b a ş v u r u l a r ım ı z a d a y a n a r a k h a k l a r ı n d a i ş l e m y a p ı l s a y d ı ö n e m l i b i r k ur u l u ş u m u z d a b u k i ş i l e r i n y ı l l a rd rd a n b e r i s ü r d ü r d ü k l e r i y a s a d ı ş ı f a a l i y e t l e r i n ö n ü a l ı n ı r d ı. 73 a) - «Prof. Demir Demirgil, ürkütücü konuştu. Ekonomi darbe sinyali veriyor.» Hürriyet, 27 Kasım 1988. b) - «Tüccar da 'ekonomi kötü' diyor ve askeri darbe'den söz ediyor» Hürriyet, 3 Aralık 1988. c ) - A T O B a ş k a n ı G ü n g ö r Y e n e r : « D e v a l üa üa s y o n o l u r s a a s k e r k a p ı y a d a y a n ı r»r» . S a b a h , 3 A r a l ı k 1 9 8 8 . 7 4 Y . n : 2 8 N i s a n 1 9 6 0 Ü n i v e r s i t e ö ğ r e n c i l e r i n i n e y l e m l e r i 2 7 Ma y ı s 1 9 6 0 ' a g i d e n s ü r e c i k ısıs a l t m ış , b u n e d e n l e hareket «Ordu - Gençlik Elele» şeklinde sloganize edilmişti.
11 3
yaptığı çağrışım, yetkilileri heyecanlandırmıştır. - Bu oluşum ve irticai nedenlere karşı duyarlı bazı kurumlarda ciddi hu zursuzluk ve kıpırdanmalar olmuştur. 5 -1 Mayıs'taki girişimlerin yetkilileri tedirgin etmesi. - Cumh urba şkan ı seçimi ne ilişkin ilişkin niyetlerin açığa vurulma zamanının gelmesi. - Özellikle Demirel'in Konse ye yönelik ağır suçlamala rın -1 2 Eylül önce si Gn. Kur. Bşk. ve Sıkıyönetim K.larına - yarattığı tedirginlik. Tüm bu gerekçelerden önde geleni konuşma öncesi TSK'lerindeki hu zursuzluk olarak kabul edilebilir. 12 Mayıs günü Çankaya'da muhalefet liderleriyle yapılan zirvede DYP Gn. Bşk. Süleyman Demirel'in Karadeniz konuşmalarına ilişkin bir soru suna Cumhurbaşkanı Kenan Evren «Asker üzülmesin istedik» yanıtını vermişti. 76 Bu yanıtın anlamı açıktır. Cüneyt Arcayürek bir yazısında konuya daha da açıklık getirmektedir. 77 «... Evren bir başka kesimde yaptığı yine yüksek düzey görüşmelerinin birinde 'Yani ben bu konuşmayı yapmasaydım da 'başkaları mı' söyle seydi daha iyi olurdu?' demişti. Başkaları nitelemesi herhalde Silahlı Kuvvetler olacaktı. Demek ki, bir ara o kurumda da bir 'sıkıntı' söz konu suydu. Örneğin Genel Kurmay Başkanı bu tür irdeleme yapacağına, gö revi Cumhurbaşk anı üstlenm işti.» 7 D
Kaldıki Cüneyt Arcay ürek daha önce yazdığı diğer bir bir yazıda soruna bir başka bakış açısıyla yaklaşıyordu. «Evren'in Trabzon'da böyle konuşmasından, Genel Kurmay Başkanı'nın Özal'ı 'birdenbire' ziyaret etmesinden sonra, ordu yine siyasal tartışma ların içine giriverdi... O gece bir müdahalenin 'ilk belirtisi sayılacak' nite likte yeni bir 'uyarının' yapılıp yapılmadığını soruyordu.» Yukarıdaki açıklamalara göre Karadeniz konuşmalarının yapılmasındaki temel nedenin Slh. K.'lerdeki huzursuzluğu pasifize etmek amacına yö nelik olduğunu söyleyebiliriz.
75 M. Ali Birand, Evren'in Konuşmasına Harp Okulu'nun Tepkisi, Milliyet. 3 Mayıs 1988. Y.n: M. Alı Birand satır arasına değil de Harp Okulu'nu köşe yazısının başlığına alm akla yetinm iş. Bizim kanımıza göre bu konuda verilmek istenilen asıl mesai açıklanamamıştır. 75 «Demire!, Evren'le 12 Eylül'ü Konuştu» Cumhuriyet, 14 Mayıs 1988. 77 Cüneyt Aıcayürek. Çankaya'da Olup Biten, Cumhuriyet, 14 Mayıs 1988, Y.n: Arcayürek, bildiği gerçekleri böylesine dolaylı aktarmak zorundaydı. Çünkü baz: yapılarındaki yaptığı açıklamalar nedeniy'e yargılanıyordu.' 78 Cüneyt Arcayürek. Müdahale Öyküsü, Cumhuriyet, 2 Mayıs 1988.
114
Tartışma sürecinde darbe, müdahale, elkoyma, ara rejim deyimlerini herkes kendi amacı doğrultusunda kullanırken ihtilâl ve devrim kelimeleri unutulmuştu. Hattâ 12 Mart ve 12 Eylül'cülerin 'inkılâp' deyimi bile pek ağıza alınmıyor, tam bir kavram karga şası sürd ürül üyord u. Bu arada ba sın «darbe olur mu, olmaz mı?» sorusunu gündeme getirip, ayak üstü demeçlerle bazı kişilerden yanıtlar almıştı. «Olur», «olmaz», «belki olur», «zırva» vb. gibi yüzeysel yanıtlarla bu kişiler özlem ve temennilerini açık larken bir kısmı falcılık falcılık yapmayı yeğliy ordu. Bu tavrın sorun un çözü mün e ilişkin önemli bir yararı olabileceğini sanmıyorum. B u k o n u d a Uğur Mumcu d i y o r k i : 7 9 «'Olur mu olmaz mı?' tartışması... Bu tartışma da saçmadır; ihtilâller için fal açılmaz. İhtilâlleri oluşturan neden ve koşulları vardır. Önemli olan bu koşulların yaratılmasını engel lemektir... Bu koşullar yaratıldı mı, kimse ihtilâlleri önleyemez... İhtilâlleri özgürlükçü düzen önler. Özgür kamuoyu önler. Bu özgür kamuoyunda bilinçlenen toplum kesimleri önler ihtilâlleri... İhtilâl bir sonuçtur. Her oluşum gibi ihtilâller de belli nedenlere bağlıdır. O nedenler doğarsa, so nuç da kaçınılmaz olur... «ihtilâller, 'darbe olur mu olmaz mı?' diye fal açmakla değil her üç ihti l â l d e n 8 0 ders çıkararak, özgürlükçü demokrasiyi bütün kurum ve ilkeleri işletmekle ve savunmakla önlenir.» Aslında «12 Eylül öncesine dönme» sekiz yıldır yeni bir darbe olasılığına çağrışım yapan sıkça kullanılan bir slog an olarak zama n zama n bazı çevrelerin tepkisini çekmişti. Ancak Karadeniz konuşmaları ANAP dışın da başta muhalefet liderleri İnönü ve Demire! olmak üzere toplumun her kesiminde tepkilere neden oldu. Bu tepkiler bilindiği gibi sonuca da ulaştı. Ama bu derece konuşulan bir sorunu kapanmış varsaymak başını kuma sokan devekuşunun tutumuna benzeyebilir. Darbe - ara rejim - olasılığından son bir yıl içinde: Amerikalılar, Mehmet Keçeciler, Turgut Özal, Yıldırım Akbulut, Kenan Evren söz ettiler. Ko nuşanların konumları göz önüne alınınca konunun önemi anlaşılabilir. Bu nedenle sorunu bu yönü ile de topluca anımsamamızda yarar gör mekteyim: Frost and Sullivan'ın 1988 Türkiye Raporu:8^ «Askerler, bürokratlar ve 79 Uğur Mumcu. Astro-Darbel. Cumhuriyet, 12 Mayıs 1988. 80 Y.n: Evren, 12 Eyiül'ün ihtilal olmadığını, -uçurumun kenarına gelen ülkenin kurtarılması" şeklinde nitele mektedir. 12 Mart'ın bir yazar tarafından «... gazi devrimi» olarak nitelendirildiğini her halde Mumcu anım• sıyordur. 81 «Dıştan Yine Olumsuz Rapoı», Cumhuriyet, 29 Mart 1988. «Frost and Sulhtan adlı ABD şirketi, yabancı ülkelerde yatırım yapacak olan Amerikan şirketleri için 'siyasi risk analizleri hazırlayan' bir şirket olup, iran'da Şah dönemindeki CIA analizleri olaylarladoğruianmadığı halde, anılan şirketin tahminlerinin doğru çıkması şirkete İnandırıcılık kazandırmıştır.»
115
çıkarı olan iş çevreleri Özal'ın liberalizasyon çabalarına köstek oluyor.» «Evren - Özal rejimi, özel sektör, özelleştirme ve yabancı sermayeden yana.» «Basın kıs men kon trol altında.» Türkiye' nin önünde ki beş yılda hükümetdeğişikliğineilişkin t a h m i n l e r d e ise: «Özal + as ker rejimi» olasılığı yüz de 60, «DYP + asker rejimi» olasılı ğı yü zde 25,
«Askeri rejim olasılığı yüzde 15.» Bu olasılıklara göre risk faktörleri ise: «Özal + asker rejiminin devamı halinde 'karışıklık orta düzeyde bir risk' diğer iki olasılıkta 'risk daha fazla' değerlendirme sürüyor.» «Özal + Asker rejimi iş başında olduğu sürece 'yatırım ve ticaret kısıtla maları' ile ilgili riskler giderek azalacak.» «DYP'li veya DYP'siz bir askeri rejim olasılığında ise giderek artacak.» 18 Aylık tahminlere göre de: «Evren - Özal iktidarı» yüzde 75, «Evren - TBMM iktidarı» yüzde 15, «Evren - Ordu iktidarı» yüzde 10 olasılık.» ... Dikkat çeken bir başka unsur «Evren - Özal» iktidarında işçi maliyet lerinin «az risk» taşıması yani emeğin ucuzluğunu sürdürecek olması. Bun a karşılık «Evren + TBM M» ya da «Evren + Ord u» seç ene kle rin de «risk fazla». Burada kapalı bir dille anlatılan: Ordunun yeni bir ekonomik bakış açısıyla ya TBMM'yi feshederek ya da etmeden duruma el koyma sı. Rapor «Kürt sorunu»na ve gelir grupları ve bölgelerarası denge sizliğin potansiyel bir sosyal çatışma alanı olduğunu belirttikten sonra, «Eğer Özal hükümeti artan işsizliğe çare bulamazsa hırslı ekonomik programı iflâs eder» ş e k l i n d e b i r d e ğ e r l e n d i r m e y e y e r v e r m e k t e : «Asker ler, Özal'ın ekonomik programı başarılı olduğu sürece onu destekle meye devam edecekler. Ancak bu ekonomik program siyasal karışıklık lara yol açarsa seslerini yükseltebilirler... Ancak askerlerin ne pahasına olursa olsun kendi kendine yeterlilik arzusu hükümet hedefleriyle ça tışabilir 82 Muhalefet partileri ve bu konuda görüş bildirenlerin bağlı olduğu kuru luşlar 'lâf salatası'* yapacaklarına Frost and Sullivan Raporu türü araştır malara yönelmek zahmetine katlanırlarsa olası tehlikelere karşı demok ratik yöntemler geliştirebilirler. * 'Salade de mot' ya da 'diarr he de la bouche' - ağız ishali.
11 6
ABD Dışişleri Bakanlığı yetkilisi Frank Peres: «Türkiye'de terörist faa liyetlerin çok ciddi boyutlara ulaşması halinde ordunun müdahaleye ha zır durumda bulunduğunu söylemişti. ABD'li yetkili, Türkiye'nin gelecek teki durumunun büyük ölçüde Özal'ın ekonomik reformlarının ne ölçüde başarılı olacağına bağlı bulunduğunu da eklemişti. Tesadüfe bakınız ki, Özal'ın ekonomik politikasının çöktüğü kanısı yay gınlaştığımda 'darbe' tartışmaları da yoğunlaşıverdi.» Teoman Erel anılan yazısında: 83 «Bu tartışmayı gündeme ilk kez Evren s o k m u ş d e ğ i l d i r . Ara rejimden ilk söz eden Mehmet Keçeciler'd\\» d i y e yazmaktadır. Daha sonra Turgut Özal yaptığı konuşmada 8 4 «müdahale heveslileri var» şeklinde görüş belirtmesi olaya yeni bir boyut getirdi. Darbe söylen tileri yoğunlaşarak basının gündemini oluşturduğu bir zamanda Meclis Başkanı Yıldırım Akbulut'ün 23 Nisan'daki bir görüşmesinde askeri dar belerin savunuculuğunu üstlenmesi karşı tepkileri yoğunlaştırdı. Bu tepki ler sürerken Cumhurbaşkanı'nın Trabzon, Rize, Giresun'da 3 yeni bir mü dahale olasılığından söz etmesi: «Arzu edilmemesine rağmen bir zaman gelir, Türkiye aynı durumlarla karşı karşıya kalırsa, bundan kurtaracak kuvvet, Silâhlı Kuvvetlerdir.» siyasal bunalıma dönüştü. Muhalefet lider leri Evren'i sert bir üslupta eleştirirken, ANAP'lılarve Özal, Evren'in savu n u c u l u ğ u n u y ü k l e n d i 8 Sonuçta muhalefet liderleriyle (inönü ve Demirel) rel) yapılan zirveden sonra; İnönü: «Evren, askeri rejimlerin çöz üm ol madığını söy le diğ in i açıklamış, Demirel ise: «Evren'in darb e olmam ası fikrinden tatm in olduğ u»nu belirtmiştir. Düşünmek gerek ki basına yansıdığı kadarıyla Amerika'da aylarca önce 82 Y.n Raporda görüldü ğü gibi her üç olasılık içinde de «asker» «asker» vardır. Yani bugün için Türkiye'nin düzeni «Askersel Demokrasi» olarak olarak nitelendirilebili r. 1967 yılında yayınlanan bir yazımda diyordum ki: «Silâhlı Kuvvetler Birliğini bütün çabalarına rağmen, önlenememiş Çankaya Protokolü'ne (1961) politikacılar yanın da imza koymak halasına düşen komutanlar, orduyu politikanın kucağına atmış olduklarını idrak edeme dikleri gibi, politikacı da bu vesika ile Kumandalı Demokrasinin (Abç) temelini attığının farkına varamamış tır. Talal Turhan, İnfazlarla ilgili açıklama, Dünya, 8 Mayıs 1976 (Menderes, Polatkan, Zorlu'nun idamları). 12 Eylül öncesi Ankara'daki ABD Büyükelçisi Spain'in Ufuk Güldemir'le yaptığı söyleşide, yazdıklarımdan 18 yıl sonra, «Kanımca Türkler'de ekonomik istikrar krar sağlanabildiği ve kademeli bir yumuşama getirdiğ i s ü rece bu disiplinli demokrasl'den (Abç) memnun olmayı sürdüreceklerdir.» Cumhuriyet, 3 Ocak 1985. Bilindiği gibi ne askeri, ne kumandalı, ne de disiplinli demokrasi olmaz. Bunun tek açıklaması meşhur «biz bize benzeriz - Atatürk» tanımlamayısla yapılabilir. 1967'de düzeni «Kumandalı demokrasi» olarak tanımlı yordu m. Oysa ondan sonra İki darbe daha oldu, bu olgu «Frost and Sullivan» raporu'nda olduğu gibi ku rumlaştı. Gerçek Gerçek demokrasi için önümezde daha çok yol olduğu görülüyor. 83 Teoman Erel, Yılmaz Polat'ın Tercüman, Nisan 1988'deki haberini «Darbede Peşrev Olur mu?» başlıklı yazısında değerlendirmekledir. Milliyet, 5 Mayıs 1988. 84 23 Mart 1988 tarihli gazeteler 85 Teoman Erel, ANAP'ın avukatlığından Evren memnun mu? Milliyet, 7 Mayıs 1988 86 13 Mayıs .1988. 87 Cumhuriyet, 14 Mayıs 1988
117
Türkiye'deki darbe olasılığından söz ediliyor. Devlet protokolünün ilk üç sırasındaki kişiler, aynı doğrultuda sürekli açıklamalarda bulunuyorlar. Sonra bir konuşmayla sorunun halledildiği sanılıyor. Başlarımızı kuma sokmayalım... Bu anlayışla sorunu irdelemeğe devam ediyorum. Darbe olasılığı tartışmalarının yurt içindeki oluşumundan söz ettim. Şim di de dış basın ve uluslararası finans kuruluşlarındaki yankılarını gözden g e ç i r e l i m : 88 Reuter Ajansı:89 Ajansın John Owen - Davies imzalı Ankara çıkışlı dün geçtiği haberde, «Başbakan Turgut Özal'ın arkasındaki halk desteği artık altı ay öncesindeki gibi değil. E k o n o m i k z o r l u k l a r l a b o ğ u ş m a k t a o l a n halk, hoşn utsuz luğun u kam uoy u yoklama larında gösteriyor» denildi. Haberde özetle şu görüşlere yer verildi: «Türkiye'nin yüzde 70'e varan enflasyonu, 38,3 milyar dolarlık dış borcu, halkı sıkıntıya sokuyor. Bazı çevreler, 10 yılda bir Türkiye'de darbe yapıldığını belirterek, son darbenin 1980 yılında gerç ekle ştiri ldiğ ini hatırlatıyorlar.» . Financial Times:90 «Hükümetin 1960 yılından beri 10 yıllık aralarla gelen askeri müdahalelere yol açan toplumsal kargaşayı önlemek için enflâs yonu, kış aylarından önce aşağı, önemli ölçüde çekmesi gerekli.» Kolner - Stadt A n z e / g e r : 91 «Dünya Bankası gelir durumunun bozulması nın sosyal patlamalara yol açabileceği eleştirisinde bulunuyor. Reel ge lirleri geçen 10 yıl içinde yarı yarıya düşmüş olan çalışanlar, 1988 yılın da gelirlerinin daha da azalacağını hesaba katm ak zorundalar.» Independent - Tim Kelsey:92 «Cumhurbaşkanı Kenan Evren'in başlattığı tartışma, Türk Anayasası'na ne ölçüde sadık olduğu konusunda ciddi kuşkulardoğurdu.» Guardian - Adnan Forzman:92 « C u m h u r b a ş k a n ı n ı n g a f ı T ü r k i y e ' d e d a r be tartışmasına dönüştü...» Financial Times - Jim Bodgener:93 «Halktaki genel düş kırıklığıyla birleşen düşük yaşam standardının sağda ve solda aşırı görüşleri besle mesi ve dur umu n terörizm e yol vermes inden , bunun sonuc u olarak da yeni bir askeri müdahaleden korkuluyor...» 88 Yavuz Gökmen'in haberi: «IMF heyeti; ikisi ekonomik, biri siyasi, üç endişeyle gitti. Yükselen eflâsyon... Bütçe açığı... Darbe.,..- Hürriyet, 8 Mayıs 1988 89 Reuter dünyaya duyurdu: Halk Özal'dan desteğini çekti, Milliyet, 19 Nisan 1988. Timuçin Tüzecan'ın haberi: Ortadirek Özal'dan desteğini çekti. Milliyet. 22 Nisan 1988. 1 Türk ekonomisi krizin eşiğinde mi, Cumhuriyet ve Milliyet, 27 Nisan 1988. :: dip. E.Öymen. İngiliz basını: Türkiye'de müdahale korkusu artıyor. Cumhuriyet, 5 Mayıs 1988. Mnc ia! Times'in özel eki: Türkiye huzursuz, Miliiyel, 21 Mayıs 1988.
118
Mehmet Ali Birand: «Dış görüntü içerdeki gibi kararsızlık içinde. Bir kaç ay önc eki 'is tikrar ve 'güve n' hava sı gider ek sarsılıyor...» sarsılıyor...»
Darbe Ekonomi
Olasılığını ve
Arttıran
Ekonomik
Nedenler
Üzerine
Görüşler:
Model:
95
Mümtaz Soysal: «Türkiye'deki kronik darbe tartışmalarının tam şu sı rada yeniden başlaması rastlantı değildir... Türkiye gibi toplum yapısı za ten sağlıksız bir ülkeye büsbütün dengesizlik, tepki ve eziklik getirmiş olan bir ekonomik model iflâsa yüz tutunca artık sinek uçsa olay olur... Ortaya çıkan.bu bunalımın provasının temelinde modelin iflâsı yatıyor...» Mümtaz Soysal:96 «... Ekonomik model iflâs etmiştir... Her gün her alan da yapılan zamlarla bile dikiş tutmayan bu müflis modelin uzun süre ayakta kalabilmesi ve yakınmalara, protestolara, patlamalara dayanabil mesi ancak zor kullanarak olabilir. Model, sıkıyönetimleri, müdahaleleri çağıran bir yola girmiştir.» Aynı doğrultuda yazılanları buraya aktararak konuyu uzatmayı gereksiz .buluyoruz.
Geriye
Dönüş
Özlemleri:
98
Mümtaz Soysal: «Türkiye karışık yerdir, kimin ne zaman ne yapacağı belli olmaz... Ortam, birikimler, gerilimler ortamıdır ve böyle ortamlardan kimin nasıl yararlanabileceği sorusu önem kazanır... ANAP'ın hemen he men bütün il kongreleri Türk-İslâm sentezcileri'nin zaferiyle sonuçla nıyor... 'Milli Hareket' gelişmesini şimdi İslâmi' görüntünün gerisinde sürdürmeyi daha elverişli bir taktik olarak benimsemiştir... Bu alt yapının su yüzüne çıkıp devlete egemen oluşu, her şeyi alt üst edip herkesi pa niğe kaptıracak patlamaların ve kargaşaların doğmasına bağlıdır...» 94 95 96 97
M. Ali Birand. Türkiye'deki durumun dışardaki yankıları, Milliyet, S Mayıs 1988. Mümtaz Soysal, Türkiye'nin Güney Amerika Yolculuğu, Milliyet, 4 Nisan 1988. Mümtaz Soysal, Modelin Sonrası, Milliyet, 19 Nisan 1988. agm Bakınız: a) Taha Akyol. Model Değişikliği mi?, Tercüman, 23 Ocak 1988. b) ismail Cem, Ekonomi: Gidiş Nereye?, Güneş 6 Şubat 1988 c) Ferhat Koç, Ekonominin iflâsı, Milli Gazete, 3 Şubaî 1988. d) A. Başer Kafaoğlu, Özal Sıfırı Tüketirken, Görüş. s. 16 Mart 1988. e) Hasan Cemal, Dünya Bankası'nın Raporu, Cumhuriyet, 24 Mart 1988. f) ilhan Selçuk, Model İflâs Etti, Cumhuriyet, 21 Nisan 1988. g) Prof. Dt. Gülten Kazgan, «Sonumuz ekonomik tükeniş olabilir" Milliyet, 22 Haziran 1988 h) Der Spiegel, «Yanlış ekonomi kriz geçirdi.» Milliy et, 29 Haziran 1938, The Wall Street Journal, «Suikast gerçekleşseydi, askeri müdahale gelirdi.» 1-111111/6!, 25 Haziran 1988. 98 Mümtaz Soysal, Sentez Mentez, Milliyet, 13 Nisan 1988.
11 9
Talat Halm an. «Türkiye'de bug ün bir büyü k tarihi olay yaşanma ktadır. Bu , dine dayanan bir toplumsal eylemdir. Gelişmeye devam ederse - ki d e v a m e t m e k l e k a l m a y ı p y a y g ı n l a ş a c a ğ a b e n z e r - 'halk ayaklanması' olarak patlak verebilir... Türkiye, tıpkı İran'daki gibi, batıl ve atıl bir din anlayışının karanlık propagandasına sahne olmaktadır... 'İrtica' sözüyle kendimizi altadıyoruz. Ülkemizde gelişmekte, dev boyutlara ulaşmakta olan hareket, 'irtica' dediğimiz olayların çok ötesindedir... İslâmiyetin uzak olmayan bir gelecekte halkımızın 'tek' inancı, tek ülküsü, tek ideo lojisi olması kuvvetle muhtemeldir. Atatürkçülük, lâiklik, milliyetçilik, belki de İslâmiyetçi eylem karşısında etkisiz kalacak bugünkü partilere ege men olan ideolojiler, islâm ideolojisinin baskısı altında eriyecektir... Mür tecilerin çirkin eylemlerinin yanı sıra, ama onların çok ötesinde, çığ gibi büyüyen, sel gibi yayılan bir 'islâmiyetçilik halk harekatı' başlamıştır... Türkiye'mizde bundan sonraki ihtilâl, belki de, hilâl uğruna olacak. Bu ihtilale ya 'mukaddesatçılar' reji mi değiştirmek için kalk ışacak ya da 'asker-bürokrat-aydın' zümresi onları s indirmek için...» Siyasal Nedenler: Bu böl üm yukarıdaki bö lüm de yeteri kadar tartışıl tartışıl mıştı. «12 Eylül Tartışılıyor» başlıklı yazımızda sıkıyönetim eski komutan larından Korgeneral (E) Nevzat Bölügiray'ın Özal'ın Menderes'e benzet tiğine ilişkin açıklamasına yer vermiştik2 . Ancak, Bölügiray gibi aynı ben zetmelerin çoğalması olası bir darbenin - arzu etmememize karşın - siya sal nedenleri arasında sayılabilir. Ali Ulvi - Karikatürist - 1 0 1 Karikatürde gece karanlığında ve zayıf bir ay ışığında göster ge oku y ön de ğiştirm iş «Menderes Bulvarı» yazılı bir levhaya Ozal endişe ile bakmaktadır. Öztin Akgüç™2 «... Sayın Özal ve ANAP'ın normal seçim dönemini ta mamlayabileceğine, 1992 yılına değin iktidarda kalabileceğine inananların sayısı çok az... Özal iktidarına biçilen ömür bir veya iki yıl. Bu belirsizlik çeşitli senaryoların ortaya atılmasına neden oluyor» şeklinde kanısını açıklıyor ve olası senaryolar sayılıyor. Bunlar arasında: «Marcos - İmelda* gerçek hayatından esinlenen senaryo» ile «Menderes'in dramı tü ründen senaryolar» da sayılıyor. Süleyman D e m / r e / : 10 3 «Allah, Özal'ın sonunu rahmetli Menderes gibi yapmasın... Allah kimsenin sonunu öyle yapmasın... Kamuoyunda bu 9 9 T a l a t H a l m a n , H i l â l v e I h t i â l , M i l l i y e t , 1 5 H a z ir a n 1 9 8 7 . 100 Y.n: Uğur Mum cu, «Yersiz Kuşkular...» a r...» başlıklı yazısında Talat Halman'ın ikinci olasılığ ı, Asker-bürokrata y d ı n ' ı n 'i'i r t i c a ' n e d e n i y l e i h t ilil â l y a p a c a ğ ı n ı k a b u l e t m e m e k t e d i r . C u m h u r i y e t , 1 4 M a r t 1 9 8 8 . 101 Cumhuriyet, 13 Nisan 1988. 102 Öztin Akgüç, Belirsizlik ve Senaryolar, Milliyet, 23 Nisan 1988. 103 «Demiıel, Denizli'de Özal'a bol bol çattı. Sonları Mende-es 'e benzemesin.» Milliyet, 23 Nisan 1988.
12 0
türlü söylentiler varsa, sıkıntının sıkıntının sonucudur .» «Geceler sabaha gebedir.» Yurdakul Fincancı:™4 «ikinci genel seçimden yaklaşık 5 ay sonra şim di, Özal'ın ülkeyi gelecek seçime kadar yönetebileceğine kuşkuyla bakı lıyor... Menderes'in yıpranma süreci sekiz yıl içinde doruğa tırmandı; Özal'ınki 5 küs ur yıl sürebildi.» «Menderes'i de, Özal'ı da iktidara getiren şey, halkın değişim ise ikisini de yıpratan şey, o ihtiyaca cevap vermek için iktidara leri halde, bekleneni yapamamalarıdır.»
ihtiyacı geldik
Suphi Gürsoytrak:™5 «Özal, Men deres 'in hatasını affettirdi.» affettirdi.» «Başbakan Özal Menderes'e fiziken benzemiyor. tikaları daha geniş boyutlu olarak uyguluyor.»
Ancak uyguladığı poli
Özal'ı düşük liderlere benzetme girişimleri sürekli gündemde tutuldu. Hatta İmelde-Marcos ve XVI. Louis- Marie Antionette benzetmeleriyle ç i f t l e ş t i r i l d i .10 6 Seçim Kanunu: Özal, partisinin.çıkarlarına uygun bir seçim kanunu çı kartarak yüzde 36 oy oranıyla TBMM'de yüzde 65 temsil edilir duruma getirmes i 'siyasal istikrarsızlığın, önd e gelen nedenl erinden biridir. Tüm karşı koymalara karşın, 1957 de Menderes'in ve DP'nin sonunu hazır layan bir yolda direnmesinin olumsuz sonuçları çok kısa zamanda görül müştür. Yerel seçim sonunda erken seçimin gündeme gelmesi büyük bir olasılık gibi görünmektedir. Bu seçimlere sıkı sıkıya bağlı olduğu an laşılan Cumhurbaşkanı seçimi 1989 sonlarına kadar ciddi bunalımlara neden olabilecektir. Darbe Olasılığına İlişkin Görüşler.™7 ''* 08 Tempo ve Nokta dergileri ve basında çeşitli kuruluşların ve kişilerin görüşleri açıklandı. SHP, DYP, DSP darbelere karşı tavır alırken, 1990 da ihtilâl olur mu sorusunda bü y ü k ç o ğ u n l u k v e e s k i k o m u t a n l a r 1 09 , genellikle 'olmaz' yanıtını verdiler. IDP Gn. Bşk. Aykut Edibaü «... İhtilâl olur, çünkü şartlar var.» şeklinde görüşlerini açıklarken, Mehmet Ali Kışlalı, «Ben falcı değilim ki» şeklinde yanıt veriyordu. Alparslan Türkeş, «Türkiye'de yarın ne olacağı belli ol maz» derken, Aziz Nesin ise 1 1 0 , «Türkiye'de askeri darbe beklendiğini 104 Yurdakul Fincancı, Yıpranmak, Milliyet, 24 Nisan 1988. 105 Şaban Sevinç'in n ç'in haberi: M üdahale Çare Değil, Milliyet, 28 Nisan 1988. 106 a) Ecevit: «Özal, «Özal, Marcos gibi» Turhan Narler ve Ersin Ersin Çuhacı'nın haberi. Hürriyet, 31 Mart 1988. b) Erdal İnönü: «İnşallah Özal'ın sonu Menderes'e benzemez» Milliyet, 12 Eylül 1988. c) Metin Toker, Milliyet, Temmuz 1988 107 1990'da Askeri Darbe Olur mu?, Tempo, S. 23, s. 14-22, 8, 14 Mayıs 1988 108 Demokrasi Deklarasyonu, Nokta, S.19, 15 Mayıs 1988. 109 Komutanlardan Farklı Görüş, Milliyet, 4 Mayıs 1988 110 Türkiye'de Darbe Bekleniyor, Cumhuriyet, 4 Mayıs 1988.
121
Atina da açıklıyor.» Recep Ergun, müdahalenin olmadığından söz ediyor du.111 Darbeler Nasıl Önlenir? Demokrasiye işlerlik kazandırmak ve «gerçek demokrasiyi tüm koşullarıyla inşa etmekle önlenir diyebiliriz. Kuşkusuz bu sorunun yanıtı bu yazı kapsamını aşar. Biz bu araştırmamızda ilke olarak öncelikle varolan durumu toparlamaya çalışıyoruz. Sorunlar or taya konuldukça çare arayanlar çıkacağı umudundayım. Bugüne kadar yazılanlar içinde siyasal bunalımdan çıkış için gösterilen ç a r e l e r d e n ü z e r i n d e d u r u lm a y a d e ğ e r g ö r d ü ğ ü m ü z : - Yeni bir seçim kan unu yapılarak erken se çime gidilmesi ve - Anayasa'nın başlangıç bölümünün değiştirilmesidir. Erken Seçim: Öztin Akgüç™2: «... Bir erken seçim, Türkiye'nin geleceği için senaryo üretimini durdurur, bir ara rejim olasılığını gündemden çıka rır... Demokrasilerde de bunalımlar olabilir, ... böyle durumlarda seçim sistemin güvencesidir.» Cüneyt Arcayürek:u2 «Kuşkusuz asıl ilâcın, demokratik rejimin bunalım larda da işlerliğini sürdürebilmesini sağlayan son ve tek yolun «hemen seçime gitmek» olduğu bilincine içtenlikle sarılarak...» Teoman Erel:83 «Erken seçim için plânlar yapanlar, hesaplarında dar beye aralık bırakmasınlar. Hele Anayasa'nın başlangıcındaki o uğursuz delik dururken.» Mümtaz Soysal:u3 «Şimdi, on ikiye beş kala, yerel seçimlerin ardından her an genel seçimlere gidebilecek bir Türkiye'de...» Bülent £ c e v / f : 1 1 4 " 1 1 5 «Cumhurbaşkanı seçiminin bugünkü Meclisle ya pılmasının da halk tarafından seçilmesinin de sakıncalı olacağını öne sür değiştirilerek seçimlerin yenilenmesini yenilenmesini dü ve öncelikle seçim yasasının değiştirilerek istedi.» Anayasa'nın Başlangıç Bölümü ve Değiştirme Önerileri: C u m h u r b a ş k a nı Kenan Evren Trabzon konuşmasında 3 , 12 Eylül'ü savunurken: «Eğer milletçağrısı olmasaydı, millet bunu tasvip etmeseydi, Silâhlı Kuvvetlerin bunu gerçekleştirmesi mümkün olabilir miydi?» şeklinde bir açıklama yaptı. 1982 Anayasası'nın başlangıç bölümünde: «Türk milletinin, ayrılmaz parçası olan Türk Silahlı Kuyvetleri'nin milletin çağrısıyla g e r ç e k l e ş t i r d i ğ i 111 Ergun: Müdahale Kesinlikle Yok, Milliyet, 13 Nisan 1988. 112 Cüneyt Arcayürek, Bu Tartışma Bitmez, Cumhuriyet, 3 Mayıs 1988. 113 Mümtaz Soysal, SHP Bir Cephedir, Milliyet 10 Haziran 1988. 114 Tepkiler, Cumhuriyet, 12 Haziran 1988. 115 Ecevit planı: «Önce seçim sistemi değişsin, sonra genel seçime gidilsin.» Cumhuriyet, 5 Temmuz 1988.
12 2
12 Eylül 1980 harekâtı sonucunda...» şeklinde bir bölüm vardı. Dikkatli gözlemciler «milletin çağrısı» deyimi üzerine eğildiler. Bu deyim hem 12 Eylül'ü meşrulaştırıyor, hem de olası darbelere yeşil ışık yakıyor du. Bir anlamda 1982 Anayasası'nı tasvip edenler bilerek ya da bilmeye rek tuzağa düşürülmüştü. Oysa, son zamanlarda Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Yasası'nda yer alan «Koruma ve kollama görevi»nin karşılığı Anayasa'da bulunmadığından ve hiç bir yasa Anayasa üzerinde buluna mayacağ ı için Slh. K.lerin K.lerin müdahale yapa mayac ağı tezi tartışılıyordu. tartışılıyordu. "12 Eylül Tartışı Tartışılıyor" lıyor" başlıklı başlıklı bölüm de açıklandığı gibi TBMM 'de «darbeyi ön leme yasası» girişimleri yapılmıştı... 16 Evren bir yandan «milletçağrısı» deyimini anımsatırken diğer yandan Slh. K.lerin gerektiğinde bu görevini yapabileceğini anımsatıyor ve bunun Anayasa'da yeri olduğunu belirtmek istiyordu. Bazı çevreler bu konuşmalarda «Ben gidersem darbe olur» mesajını ve rerek, Anayasa'da Cumhurbaşkanlığı'nın halk tarafından seçilmesi, Anayasa değişikliği yapılması için kamuoyu oluşturmak şeklinde nitelen dirdiler. Bu yorumu yapanlar haksız sayılmazlardı. Çünkü Evren, Rize konuşma sında «Bir Anayasa değişikliği geldiğinde onu iyi inceleyin. Kimsenin etki si altında kalmadan aklınızı, fikrinizi kullanarak oy verin... Belki bundan sonra bazı maddeler üzerinde değişiklik olacaktır.» diyordu. Daha sonra basın temsilcileriyle yaptığı görüşmelerde «Cumhurbaşkanı'nın halk tarafından seçilmesi tezine ilişkin telkinlerde bulunmuştu. Bu arada Cumhurbaşkanı Basın Danışmanı Ali Baransel bir açıklama yap m a g e r e ğ i n i d u y m u ş , 1 1 7 Evren'in yeniden seçilmesi konusunda «Sayın Cumhurbaşkanımız İstanbul'da gazetelerin üst yöneticileriyle ve yazar larla yaptıkları görüşmelerde bu konuya ilişkin görüşlerini içtenlikle or taya koymuşlardır... Zaten Sayın Cumhurbaşkanımız, çeşitli vesilelerle yaptıkları konuşmalarda Anayasa'nın temel İlkeleri konusunda duyarlı ol duklarını, bazı hükümlerin gelişen ve değişen şartlara göre değiştirilmesi ni doğal karşılamak gerektiğini vurgulamışlardır.» Bu gelişmelerden son ra yapılan Çankaya zirvesinden (13 Mayıs 1988) sonra İnönü yaptığı açıklamada: «... Cumhurbaşkanı'nın halk tarafından seçilmesinin iyi bir yaklaşım oldu ğu şeklinde kend i fikri fikri olduğ u 1982 Anayasası hazırlanırken hazırlanırken de savunm uş olduğunu...» belirtmiştir. Yani
Cumhurbaşkanı,
Anayasa'nın
101'inci U8
ve
Cumhurbaşkanı'nın
116 «İhtilâlleri önleme yasa önerisi ANAP'lıların oylarıyla reddedildi. İhtilâller yasayla önlenemez.» Cumhuriyet, 10 Kasım 1988. 117 Çankaya'da zirve, Milliyet, 13 Mayıs 1988. 118 «Bir kimse iki defa cumhurbaşkanı seçilemez.»
12 3
oyuna sunmak» yetkisi de vardır. TBMM tarafından seçilmesine ilişkin 102'nci maddesinin: «Cumhur başkanı'nın halk tarafından seçilmesi» şeklinde değiştirilmesini iste mektedir? Bugüne kadar bu konudaki bağlayıcı sözlerine karşın, bu yeni karara varmasında hangi çevre ve kurumlar etken olmuşlardır? Bunun bilinmesi gerek. Gerçekte böyle bir formülle yeniden seçileceğine inanıl m a k t a d ı r "9"1 20
Buna karşın, Özal bu tartışmalar sürerken yaptığı açıklamada: «Anayasa değişikliği çocuk oyuncağı değildir.» demiş ti. Gerçekte satır satır arala rında söylenen bu sözler Evren'in,niyetine karşı gösterilmiş bir tepkiydi. Evren - Özal uyumu son bulmuş, Evren - Özal'ın Çankaya maratonu başlamıştı... Bu durumda Evren'in Kıbrıs konusunda yaptığı açıklamaları, GAP önerisini ve hayali ihracat yasasını veto etmesini Çankaya rekabe tine ve dolayısıyla Özal'ı köşeye sıkıştırmaya yönelik 1 davranışlar ola rak niteleyen ANAP'lı Güneş Taner'in Özal'ın gerçekte «Anayasa çocuk oyuncağı değildir» cümlesiyle ortaya çıkan tavrına açıklık getirmiş oluyor du.
Evet, ANAP'ın adayı Turgut Özal'dı. Bir kere Semra hanım «First Lady» o l m a k i s t i y o r d u . 1 2 3 Özal'ın saölığı bozulmuştu. M. Ali Birand'a göre bu «Özal'ın sağlığı sadece kendini, ailesini hıjısus o kadar önemliydi ki, veya A NAP' ni değil Türkiye'deki rejimin geleceği ne kadar çok şey i etki 1 leyecek bir konudur.» Ve nihayet ANAP'a göre Cumhurbaşkanı sivil olmalıdır. Güneş Taner 11 Haziran 1988 günü yaptığı açıklamada bunu dile getirmiştir. «... AET'ye başvuran bir Türkiye, artık sivil bir Cumhur başkanı seçme hazırlığındadır.» Eğer Türkiye'de rejimin sağlığı bir adama bağlanmış ise bu olgu bile rejim adına çok büyük tehlike sayılmalıdır. Bugüne kadarki Cumhurbaşkanı seçimlerindeki bunalımlar düşünülürse ve bu seçimlerde diğerlerinde olduğu gibi, Silâhlı Kuvvetler bir aday üze rinde ısrar ederse ve, bu aday Kenan Evren veya asker kökenli bir başka kişi olursa, zıtlaşma, siyasi bunalım ve patlamalara yataklık edecek bir boyuta ulaşabilir. Kaldıki, 1982 Anayasası'na göre Cumhurbaşkanının (Mad de 104) 104) «TBMM seçimlerinin yenilenme sine karar vermek » ve «Anayasa değişikliklerine değişikliklerine ilişkin kanunları kanunları gerekli görd üğü takdi rde halk 1 1 9 S o n g ü n l e r d e b u K o n u d a b i r t a vıvı r d e ğ i ş i k l i ğ i g ö z l e n m e k t e d i r . 1 2 0 A N A P G n l . B a ş k a n v e k i l i H a y d a r Ö z a l p , « H a lklk ı n y ü z d e 8 0 ' i C u m h u r b a ş k a n ı n ı ç o k s e v i y o r » ş e k l i n d e g ö r ü ş b e l i r t mi mi ş t i r , 1 2 H a z i r a n 1 9 8 8 . 121 Milliyet, 4 Mayıs 1988. Bu söz İngiliz Independent gazetesinde: «Anayasa çocuk oyuncağ ı değlldirve de ğ i ş i k l i k ü ç g ü n d e o l m a z.z. » ş e k l i n d e y a y ı n l a n d ı . C u m h u r i y e t , 5 M a y ı s 1 9 8 8 . 122 Teoman Erel, Evren Özal'ı Sıkıştırdı, Milliyet, 8 Haziran 198 8. 123 Yalçın Doğan, Bir ANAP Formülü, Cumhuriyet, 10 Haziran 1988. 1 2 4 M . A l i B i r a n d , Ö z a l 'ı'ı n S a ğ l ı ğ ı , M i l l i y et et , 7 H a z i r a n 1 9 8 8 . 1 2 5 Y . n : N i t e k i m , T h e W a l l S t re re e t J o u r n a l : « S u i ka ka s t g e r ç e k l e ş s e y d i a s k e r i m ü d a h a l e g e l i r d i » y a r g ı s ı n ı ö n e s ü r ü y o r , H ü r r iy e t , 2 5 H a z i r a n 1 9 8 8 .
Asıl konumuz «Anayasa'nm başlangıç bölümü'nün değiştirilmesi istekle ri idi. Bu fikri öne sürenler, TSK'lerinin müdahale olasılığının ortadan kal kacağına inanıyorlar. Özal ve ANAP'a göre «Anayasa değişikliği çocuk oyuncağı değildir.» 1 26 Bu nedenle bugün için bu yol tıkalıdır. Ama burası Türkiye, neyin ne ola cağı belli olmaz. 1 2 7 - 1 2 8 Şimdi yeniden Anayasa'nın başlangıç bölümüne dönüyoruz: Anayasa Mahkemesi eski Başkanı Boyacıoğlu Nokta'nın sorusunu «Anayasa'nın başlangıç kısmı değişmelidir» şeklinde yanıtlamıştır. 12 9 «Milletin çağrısı» sorusunu özetle «Elbette kişiler kendi hareketleri doğ rultusunda Anayasaya bazı hükümler getireceklerdir. Millet istemedi, ben yaptım diyebilir mi?» şeklinde yanıt vermiştir. Nokta: Dünya Anayasalarında bu tür ifadeler var mı? Boyacıoğlu: Dünyadaki müdahaleler bizdeki gibi olmuyorlar. liyor ve bir daha gitmiyor.
Gelen ge
Nokta: Slh. Kler idareye İç Hizmet Kanunu'nun 35. maddesine dayana rak el koyuyorlar. Sizce bu madde müdahale hakkı verir mi? Boyacıoğlu: Dünyadaki müdahaleler bizdeki gibi olmuyor ki. Bu demek değildir ki, canı istediği zaman Türkiye Cumhuriyeti'ni kolluyorum diye müdahale yapar... Slh. K.lere emir verecek yer TBMM'dir. Bana göre bu madde müdahale hakkı vermiyor. Nokta: Sizce iç Hizmet Kanunu'nun 35. maddesi Anayasa'ya aykırı mı? Boyacıoğlu: Hayır, burada aksine bir hüküm yok ki. Tehlikeye düşme hali olacak, ondan sonra Meclis Silâhlı Kuvvetlere bu görevi verecek ki böyle bir durum gerçekleşsin. Nokta: Şimdiye kadar Meclis emir verip, Slh. K.lerin geldiği görülmedi.,. Boyacıoğlu:... Meclis çağırmadığı için de bu hareketlere ihtilâl deniyor. Nokta: Peki Cumhurbaşkanı Evren'in Anayasa konusundaki konuşma1 2 6 Y . n : Ö z a l , b u s ö z ü s ö y l e d i k t e n ç o k k ı s a b i r s ü r e s o n r a y e r e l s e ç i m l e r i ö n e a l m a k iç i n - A n a y a s a d e ğ i ş i k l i ği İçin- referanduma gitti. Bilindiği gibi sonu çlar iktidar yönünden tam bir fiyasko idi. 127 Abdi İpekçi, uzun süre Türkiye'de AP muhabirliği yapmış gazeteci Lu dingston ile bir söyleşi yapmıştı. L u d i n g s t o n T ü r k i y e y o r u m l a r ı n d a h e r g e r ç e ğ i y a k a l a m a k l a t a n ı n ıy o r d u . İ p e k ç i , b u b a ş a r ı s ı n ı n s ı r r ının ı k e n d i s i n e s o r d u ğ u n d a a l d ı ğ ı y a n ı t i l g i n ç t i . O ' n a g ö r e « T ü r k i y e'e' d e s i y a s a l o l a y l a r d a o l m a s ı b e k l e n e n i n t a m k a r ş ıt ı g e r ç e k l e ş i y o r d u » y a rg rg ı s ı n ı b u o l g u ü z e r i n e o t u r t t u ğ u i ç i n b a ş a r ı l ı o l u y o r d u . 1 2 8 Y . n . Ö z a l u s t a s ı n ı n " d ü n d ü n d ü r , b u g ü n b u g ü n d ü r" t e k e r l e m e s i n i b e n i m s e m i ş g ö r ü n ü y o r . N i t e k i m 1 9 8 8 yılında «Anayasa değişikliği çocuk oyuncağı değildir» diyen Özal 1989'da 1924 Anayasası'na geri dön m e k i ç i n A n a y a s a D e ğ i ş i k l i ğ i n d e n s ö z e d e b i l m e k t e d i r. O h a l d e b i z d e M e n d e r e s M a r c o s , L o u i s X V I b e n z e t m e l e r i n e e k o l a r a k : Ö z a l ' ı n s o n u n u n D e m i r e l g i b i o l m a m a s ı n ı d i l e y e l im im . . . 129 108'de a.g.e. S. 16-17 «Anayasanın başlangıç kısmı değişmelidir.»
12 5 12 4
larını nasıl değerlendiriyorsunuz? Boyacıoğlu: Bizim Cumhurbaş kanım ız biraz fazla konuşm aya meraklı... Bir siyasi kadar hatasız konuşması mümkün olmuyor... Kaldıki çelişkili de. Hem değişinceye kadar Anayasa'ya saygılı olmaya mecburuz diyor, öte yandan müdahaleden söz ediyor.» B o y a c ı o ğ l u i le le a y n ı d ü ş ü n d ü ğ ü m ü z ü d a h a ö n c e a ç ı k l a m ı ş tıtı m . Yıldırım Akbulut.™ 23 Nisan 1988'de başlattığı talihsiz «darbe destekçiliği» tavrını daha sonra tevil ettiği halde, yaptığı bir açıklamada1 32 «Türkiye Cumhuriyeti'nin tekrar demokratik sisteme dönüşü, anarşi devrinin ka patılışı herhalde 12 Eylül harekâtı ile olmuştur...» ve «Yemin ettiğiniz Anayasa'nın başlangıç kısmını okumanızı tavsiye ederim» diyerek Evren'in Rize konuşmasındaki Başlangıç bölümündeki 'Milletin çağrısı'nı anımsattı ve O'nunla koş ut bir tavır tavır içine girdi. Bu açıklama ile «Anayasa'nın başlangıç bölümünün» değişmesi gereği bir daha ortaya çıkmış oldu. Bu konuya basında da yer verildi: Teoman E r e / : 13 3 «Silâhlı Kuvvetlerin darbe yapma hakkı var mı yok mu? «Hayır yoktur.»
Eyüp Aşık: A n a y a s a ' n ın ın b a ş l a n g ı ç b ö l ü m ü n ü n z a m a n i ç i n d e d e ğ i ş m e s i gerektiği kanısında... Kanımızca bir tedbi r olmasın a karşın, Anayasa' nın başlangıç bö lüm ü nün değiştirilmesinin tek başına yeterli sayılması, yaşanan deneylerden sonra aşırı iyimserlik olur.
NelerYapılmalı, NelerYapılmalı,
Nasıl
Yapılmalı?
*
Açıklamalarımızdan anlaşılacağı gibi bir darbe olasılığı koşulları bugün için vardır. Cumhurbaşkanlığı seçiminin yaratacağı siyasal gerilim bu ola sılığı daha da arttırabilir.13 5 Ne yapılmalıdır? - İflâs eden ekonomik model değiştirilmelidir. - Enflâsyon süratle aşağı çekilmelidir. - Kişiler arasında ve bölgeler arasındaki gelir dengesizliğini giderici ön lemler ivedilikle alınmalıdır. - İşçi emeğinin içte ucuza ku llanma k ve dışarıya ucuza peş keş çekm ek anlayışı terkedilmelidir. - Seçim kanunu değiştirilip, erken seçime gidilmelidir.
«Ya Anayasa'nın başlangıç bölümü? Orada Slh. K.lerin milletin çağrısı ile 12 Eylül'ü gerçekleştirdikleri yazılı değil mi? Bu hüküm darbeye aralık vermiyor mu?
- İktidar, politikacılar kendilerine çeki düzen vermeli, bu gözü kara gi dişe son verilmelidir.
'Anayasanın başlangıç bölümünde böy
- Anayasa'nın başl angıç kısmı değil, tüm ü Avrupa Parlame ntosu, AT ve NATO ülkeleri standardında değiştirilmelidir.
Teoman Erel: «Peki Eyüp bey Anayasanın başlangıcındaki o r d u milletin isteği ile müdahale yaptığına dair bir ifade var. Bu tür hükümler değişmeyecek mi?
- TSK.lerini tahrik edici - «Tapu m emu ru mu idin?» idin?» gibi.- ucuz kahra manlığı politika sayan anlayıştan vazgeçilmelidir.
«'Hayır' diyen aşırı ılımlı le bir hüküm yoktur.»
İnönü,
«Evet değişmesi iyi olur ama, o işler için zaman lâzım.» İşte bizdeki politika ve politikacı aynı partide önemli konumda bulunan üç kişiden, bir ay içinde üç farklı görüş: Öza/: «Anayasadeğişikliği çocuk oyuncağıdeğildir.» Yıldırım Akbulut: Anayasanın başlangıç kısmını savunup darbelere yeşil ışık yakan bir tavır sergiliyor ve bu yapısı ile TBMM Başkanlığı görevini sürdürüyor. 130 Talat Turhan'ın sorularımıza verdiği yanıtlar. Düşün, 15 Ekim 1986. 131 Cumhurbaşkanı adayları arasında isminden söz edilmektedir. Milliyet, 8 Aralık 1988. 132 TBMM'de gündem dışı konuşacaklar. Milliyet, 3 Mayıs 1988.
133 83'de age. 134 age. Eyüp Aşık
12 6
- Partilerin su yüzüne çıkan Nakşibendi, Nurcu, Işıkçı, vb. gibi tarikatlar la sıcak ilişkilerine son verilmelidir.1 - Kapitalist enternasyonal örgütlerinin tümü denetim altına alınmalı, bu örgütlerin Türkiye'yi ABD güdümüne sokmak için sürdürdükleri çabalar engellenmeledir. 135 Y.n: Evren »The Daily Telegraph» gazetesine verdiği demeçte «Türk ordusu darbeci değil» demekte. (Cumhuriyet, 11 Temmuz 1988 ), Özal ise «Reuter» «Reuter» ajansına «Darbeler dönemi bitti.» (Milliyet, 13 Temmuz
1 9 8 8 ) ş e k l i n d e d e m e ç v e r e r e k C u m h u r b a ş k a n ı n ı t e y i d etmektedir. Ama bu t a r i h t e n d ö r t a y s o n r a T B M M ' de bazı milletvekilleri «ihtilâllere karşı lojman tahkimatı» gibi «ilginç» istekler öne sürmektedir. (Sabah, 24 Kasım 1988) Quo Vadis? 136 a) Talat Turhan, Tera zinin Kefesi ve DGM'ler, Politika, 28 Eylül-3Ekim 1976. Bu dizi yazımda şöyle diyor
d u m : « N a k ş i b e n d il i k T a r i k a t ı n ı n k ö k e n i n i , b o u t l a r ı n ı , n i t e l i k l e r i n i v e b u g ü n u l a ş t ı ğ ı d ü z e y i a l g ılıl a m a y a n l a r ı n T ü r k i y e ' n i n p o l i t i k o y u n l a r ı n ı t e ş h i s l e g ü ç l ü k ç e k m e l e r i o l a s ı d ı r .».» b) Atatürk diyor ki: «Türkiye Cumhuriy eti şeyhler, dervişler, müritler, mensuplar memleketi olama z. En
d o ğ r u , e n h a k i k i t a r i k a t , t a r i k a t ı m e d e n i y e t t i r.r. » A t a t ü r k ' ü n S ö y l e v v e D e m e ç l e r i , 2 . K i t a p s . 2 1 5
12 7
- Amer ikan uy dulu ğu anlayışı terkedllmelidl r. - Atat ürkç ülüğ ü para van a yaparak, O'n un her türlü ilkesini çiğn emek ten vazgeçilmelidir. 7 - Tek boyutl u adam yetiştirme sevdası ndan vazgeçilmeli, üniversiteler bilim yuvaları haline dönüştürülmeli. YÖK kaldırılmalıdır. •- İstihbarat örgütlerinin tümüne çeki düzen verilmeli, yasadışı istihbarat toplayan kuruluşların faaliyetleri önlenmeli ve bu örgütlerin ABD ile mad di, manevi ilişkileri kesilmelidir. - Türk Silâhlı Kuvvetleri değişe n koşullar altında her anlamd a reorganize edilmelidir.
Onları tarihsel suçluluklarıyla başbaşa bırakarak diyoruz ki, demokrasi içinde seçenekler tükenmez. Kuşkusuz birincil seçenek «serbest piyasa ekonomisinin karşıtı olanıdır. O gün geldiğinde sorunlar çözülebilir. Bu yazıda belgelere dayanarak mevcut durum ortaya konulmuş, olası tehlikelere dikkat çekilmeye ça lışılmıştır. Ekonomik ve sosyal bunalıma ek olarak, yerel seçimler sonu cunda ortaya çıkan tablo, Cumhurbaşkanı seçimi, siyasal bunalım ve sürtüşmeye neden olucu istidatta görünmektedir. Demokratik güçler olası tehlikeleri göğüslemenin önlemlerini almak göreviyle karşı karşıya bulunmaktadır.
- Sivil, asker arasındaki eğitimde kalite farklılığını giderici tedbirler alın malı ve temel kavramlar arasında anlayış beraberliği sağlanmalıdır.13 8 - Talan, vurg un, rüşvet ve soygu ncula rın çanlarına ot tıkayıcı tıkayıcı önlemler süratle alınmalı, hayali ihracatçı holding patronları yargıya teslim edilme lidir. - G e r ç e k d e m o k r a s i a n l a yı yı ş ı n ın ın t o p l u m u n h e r k e s i m i n c e ö z ü m s e n m e s i ni sağlayacak önlemler alınmalıdır. - insan haklarına saygı gösterilmelidir. İşkenceye kesinlikle son veril melidir. - Cezaevleri ndeki insanlık dışı uygul amal ara son verilmeli canlarını feda etmeyi göze alarak insanlık onurunu korumak isteyenlerin eylemle rine sahip çıkılmalıdır. Sorunlar sayıla mayaca k boyutlara ulaştığından bu, kadarıyla yetiniyoruz. Bu durumun tek sorumlusu «kapitalsiz kapitalist» düzen kurmaya kal kan sözde «liberal ekonomi» ya da «serbest piyasa ekonomisi» adı altın da Türkiye'yi emperyalist dünyaya peşkeş çeken iktidarlardır. 137 Atatürk: - Antiemperyalist, -Antıkapitalist, - T am am b a ğ ı m s ı z l ı k t a n y a n a b irir k i ş i o l u p , b u n i t e l i k t e k u r d u ğ u C u m h u r i y e t i n Ü e l e b ed ed y a ş a t ı l m a s ı i ç i n « T ür ür k G e n ç l i ğ i n e » e m a n e t e t m i ş t i r . B u g ü n k ü i k t i d a r t ü m b u t e m e l i l k e l e r e s ı r t ç e v i rm rm i ş g ö r ü n m e k t e d i r . E r c a n V u r a l ha ha n ' ı n b u a y k a t ı l d ı ğ ı S İ S A V t o p l a n t ı s ı n d a « T a m b a ğ ı m s ı z l ı k h i ç b i r z a m a n a r z u ed i l e n d u r u m o l m a m a l ıd ı r . » ş e k l i n d e b i r c ü m l e s a r f e t m i ş t i r . ( M i l l i ye ye t , 1 0 H a z i r a n 1 9 8 8 . ) B ö y l e b i r k i ş in i n M i l l i S a v u n m a B a k a n ı o l m a s ı d ü ş ü n d ü r ü c ü d ü r . V e t e k b a ş ı n a b u a n l a y ı ş T ü r k i y e ' n i n g e l e c e ğ i i ç in p o t a n s i y e l b i r t e h l ikik e d i r . B u k o n u ş m a n ı n l e p k i g ö r m e m e s i d e A t a t ü r k ç ü l ü ğ ü n n e h a l e g e t i r i l d i ğinin kanıtı değil mi? S o r u n u n İ l g i n ç y a n ı E r d a l İ n ö n ü ' n ü n d e b e n z e r g ö r ü ş a ç ı k l a m a s ı d ı r . « B a ğ ı m s ı z l a ş m a d a t a m b a ğ ı m s ı z l ık d i y e b i r s l o ga ga n a l m a m a k l a z ı m . A T ' y e gigi r e c e ğ i z . H iç b i r ü l k e d e t a m b a ğ ı m s ı z d e ğ i l d irir . » C u m h u r i y e t , 2 3 A ğ u s t o s 1 9 8 8 . V e 7 A r a l ık 1 9 8 8 g ü n l ü H ü r r i y et et g a z e t e s i d e « M o s k o v a ' t a m b a ğ ı m s ızız l ık " t e o r i s i n i t e r k e t t i . » d i ye yazmaktad ır. Yeni tez «karşılıklı bağımlılık» onlara göre... Peki biz bağımlıyız, bizim bağımlı olduğumuz devletl er bize ne k a d a r b a ğ ı m l ı?ı? S o r u n u n Ö z ü b u , . . 138 M. Ali Birand, Emret Komutanım.
12 8
1 3 9 A v r u p a P a r l a m e n t o s u n u n 1 9 M a y ı s 1 9 8 8 g ü n k ü k a r a r ı n d a : « Ev Ev r e n 'i n m ü d â h a l e d e n s ö z e t m e s i h a t ı r lala t ı l mış» ve aşağıdaki görüş karara bağlanmıştır: « A v r u pa pa P a r l a m e n t o s u 1 M a y ı s g ö s t e r i l e r inin i n y a s a k l a n m a s ı n d a n d o l a y ı m e y d a n a g e l e n o l a y l a r ı n , T ü r k Hükümetinin İnsan hakları ve temel özgürlüklerin gelişmesi konusunda fazla çaba göstermediğinin ispatı o l d u ğ u n u t e s p i t e t m i ş t i r.r. » « A v r u pa pa P a r l a m e n t o s u : b i r ü l k e n i n ( T ü rkrk i y e ) b ö y l e s i n e b a r i z b i r b i ç i m d e d e m o k r a t i k h a k lala r ı ç i ğ n e m e s i n i tefin eder.»
12 9
V. BÖLÜM HAYALİ İHRACATA BİR ÖRNEK..
Bir gazetede mahkemeye verilen 33 "HAYALİ İHRACATÇI" şirketin adları açıklanıyordu. 1 Listenin 13. sırasında TAM DIŞ TİCARET diye bir şirket yer alıyordu. Gerçekte KOÇ GRUBU'na bağlı RAM DIŞ TİCARET ŞİRKETİ'ni gizlemek için "R" harfi yerine "T" harfi konularak bu yan lışlık bilinçli bir şekilde yapılıyordu. Diğer bazı basın organları da aynı yo lu denemişlerdi. Aslında iktidarın sürekli baskıları altında yaşam savaşı veren basın organları KOÇ GRUBU'nu karşısına alıp bir de reklamlarının kesilmesini göze alamadıkları için, bu yola başvuruyorlardı. Ancak anılan haberin yayınlandığı tarihten bir yıl önce bir gazetede yer a l a n h a b e r d e 2 "KOÇ HOLDİNG"e bağlı RAM DİŞ TİCARET yöneticile rinden Tuncel Gülsoy ile Halil Cem Gülcür'ün 600 milyon liralık haksız vergi iadesi olayından yargılandığı, mahkemenin davayı ortadan kaldır dığı ve savanında davayı temyiz ettiği" açıklanıyordu. "MİLLİ İSTİHBA RAT TEŞKİLATI VE SİVİLLEŞME" ve "POLİTİK DURUM DEĞERLEN DİRMESİ - I.BÖLÜM" 3 başlıklı yazılarda HAYALİ İHRACAT OLAYI'nın üzerine gidilmesi gerektiği vurgulanmış; ENKA, TEKFEN ve RAM DIŞ Tİ CARET vb. gibi büyük ihracat şirketleri hakkında kaçar dava açıldığı so rulmuştu. O zamanda belirttiğim kanıya göre, ülkemizde gerçek demok rasi kurulmasının ön koşullarından birinin üç kağıtçı, madrabaz, bezir gan, soyguncu, sahtekâr ve kaçakçı işbirlikçi hayali ihracatçılarının yargı önüne çıkarılmasından geçtiğini açıklamıştım. Oysa, uygulamaya bakıl dığında iktidarın iktidarın büyü k bir telaş içinde, devleti ayakta tutan tüm değe rleri hiçe sayarak olayı küçümsediğini görmekteyiz. Bilindiği gibi bu amaçla çıkartılan yasa, Cumhurbaşkanı tarafından "Kaçakçılar affediliyor" diye * B u y a z ı S O R U N B i r l i k lele S o s y a l i s t D e r g i s i ' n i n M A R T ' 8 9 s a y ı s ı n d a y a y ı n l a n ma s ı i ç i n k a l e m e a l ı n m ı ş t ır . A n cak anılan sayıda yer olmadığı için yayınlanamamıştır. 1 " H a y a l c i " n i n k u y r u ğ u s ı k ı ş t ı. Y a v u z G ö k m e n ' i n h a b e r i , M i l l i y e t , 2 5 A ğ u s t o s 1 9 8 8 2 Söz, 8 Kasım 1987 3 B u y a z ı l ar ar ı n y a y ı n l a n d ı ğ ı d ö n e m d e ö z e l l i k l e b ü y ü k İ h r a c a t ş i r k e t l e r i n inin h a y a l i i h r a c a t l a i l i ş k i le r i t ü m b o y u t l a r ı y l a k a m u o y u n a y a n s ı t ı l m a m ı ş t ı.ı.
13 0
ağır ve uzun gerekçeyle veto edilmiştir. Daha sonra TBMM eski başkanı Necmettin Karaduman yaptığı açıkla m a d a 5 "Para cezasında ısrarlı olursak " hayali ihracatçılara arka çıktığı mız izlenimi kaçınılmaz hale gelir... Hayali ihracatçılara hak ettikleri ceza süratle verilmelidir... Bir yandan kaçakçılara hapis cezası verilirken haya li ihracat kaçakçılarına para cezası öngörülmesi bir çelişkidir. Ekonomik suç kavramı üzerinde durulmalıdır. Ceza hukukunda ekonomik suç kav ramı yoktur." şeklinde kanısını belirterek Özal'la gelişmiştir. Bir bilim adamımız ise yayınladığı makalede 6 ; batıdaki ülkelerin ceza ya salarından örnekler verip, bizdeki yetkililerin aynı konudaki tutumunu eleştirmekte ve "zaman zaman resimleri gazetelerde çıkan manavdan şeftali çalan kız kelepçe ile adliye koridorlarına getirilebili rken, milyarla rın kimi toplayıcıları burnu kanamadan sonuçta işten yakasını sıyırabilmekte ve kısa bir unutturma dönemi ertesinde hatta aynı cafcafla yine sermaye piyasasının "as"1arı arasına soyunabilmektedirler." şeklinde görüşünü açıklıyordu. Tüm bu ve benzeri bilimsel görüşlere karşın, çağdaş ceza hukukunda yeri bulunmayan "Ekonomik suça ekonomik ceza" doktrini ile (!) payan daları olan hayali ihracatçıları yargılamaktan kurtarmaya çalışan Özal, bu tavrıyla tavrıyla kendisini ele vermekte dir. Bu konuda zamanın başbakan yardımcısı Kaya Erdem'in tavrı tek keli m e y l e g ü l ü n ç t ü r . 7 Ama Erdem'in açıklaması ANAP iktidarının oportünist, pragmatik, dışa bağımlı, işbirlikçi felsefesine özgün bir örnek oluştur m a k t a d ı r 8 "Hayali ihracat yapılmıyor demiyorum yapılıyor ama devlet ten para almak için de ğil, itiba r sağlamak ve yurt dışındaki kara paraları nı aklamak için yapıyorlar. yapıyorlar. Kaldı ki bu da teşvik edilmesi gereken bir şey. Olayın büyütülecek abartılacak bir yanı yok. Devlet soyuluyormuş, vatandaşın parası cebine gidiyormuş, bunlar geçerliliği olmayan iddia lar... Ben ihracatçımızı ürkütecek, töhmet altında bırakacak, halkın güzünde düzenbaz havası verecek bu iddiaları yanlış buluyorum. Olayı abartarak büyük ihracatçıyı karalayarak spekülasyondan kaçınmamız milli bir poli tika olmalı... Biz araştırırsak kimbilir kaç eroin kaçakçılığı dosyası çıkar? 4 1 3 H a z i r a n 1 9 8 8 t a r i h l i g a z et et e l e r . 5 Karadum an: Hayali ihracatçı hapse atılsın, Cumhuriyet, 23 Kasım 1988 * Özal'ın fikri 6 P r o f . D r . A l i S a i t Y ü k s e k , " B a t ı d a e k o n o m i k s u ç l a r p a r a c e z a s ı i l e g e ç l ş t i r i l m i y o r-r- E s k i y e n y a s a l a r ı y a m a m a k ç ö z ü m d e ğ i l " M i l l i y e t , 8 H a z i rara n 1 9 8 8 7 "Hükümetin özrü, kabahatinden büyük" Hürriyet, 28 Temmuz 1988, Mehlika Türkmenoğlu'nun habe ri 8 Y n : K a y a E r d e m ' e g ö r e t ü m h a y a l i i h r a c a t ç ı l a r ı n y u r t d ı ş ı n d a k a r a p a r a s ı v a r.r. P e k i b u p a r a n a s ı l k a z a n ı l m ış ? Orasını kurcalamak iktidarın işine gelmiyor...
13 1
Bunları görünce ülkede herkes eroin kaçakçısı diye mi düşüneceğiz? Hayali ihracat olayı da aynı işte. Denizde kum misali . Üç beş kişi yaptı diye bütün ihracatçıyı karalamak karalamak olur mu? İktidarın suçu örtbas etme çabasını bugün kamuoyu çok iyi bilmekte dir. Olaylar ve gerçekler Kaya Erdem'e yadsıyacak bir gelişim göster mektedir. Çünkü, hayali ihracatçının "Üç beş kişi"den oluşmadığı, buna karşın yüzlerce ihracatçı şirketi kapsadığı gerek basında çıkan yazılar d a n 1 2 ve gerekse yargılamalardan anlaşılmıştır. Hayali İhracatçılıkla suç lanan 197 firmanın her birinin onlarca hissedar ve yöneticiden oluştuğu nu varsayarsak üç beş kişi değil, binlerce sahtekârın ekonomimizin kanı nı emdiği açıklıkla açıklıkla görülmekted ir. Kaya Erdem, üstü kapalı da olsa gümrükçülerin yüzde 20 rüşvet aldıkla "gümrüklerde za rını itiraf etmektedir. 13 Onu teyiden bir DPT yetkilisi ten sistem oturmuş, dolar başına hesabıyla işini hallediyorsun." şeklinde kanısını kanısını belirterek Erdem'i doğrulamak tadır. Yabancı sigarayı serbest bırakmanın bir gerekçesi olarak "kaçakçılığın önlenememesi" gösteriliyor. Bunun gibi hayali ihracatı, "kara parayı aklama" diye halka yutturmaya çalışılmaktadır. Gümrüklerdeki rüşveti önleyemiyorsanız iktidar koltuklarını hangi hakla işgal ediyorsunuz? Dünyadaki tüm iktidarların görevleri arasında kaçakçılık ve rüşveti önle mek ve de suçlularını yargı önüne çıkartmak da bulunmaktadır. Eğer bu vurdumduymazlığın hesabı sorulmaz diye düşünüyorsanız, yanıldığınızı anladığınızda iş işten geçmiş olabilir. 5 "Devlet hergün yeni bir zam furyası altında ezilen halkın değil, milyarları nın bir kuruşunun bile hesabını sormaya mecburdur. Devlet Denetleme Kurulu'nun, devlet tokadını bu pervasızların yüzüne şaklatmasını bek liyoruz." DPT uzmanı anılan açıklamasında 14 "Hayali ihracatçılardan bir ikisinin harcanacağı ama asıl büyüklerin yerinde kalacağını" ve "Hayali ihracatın genel ihracattaki payının yüzde 40'ın altında olmadığının" ve "... o yap mış bu yapmış, o firma bu firma önemli önemli değil, sistem önemli bu sistem sistem 9 Yn: ANAVATAN iktidarının "Milli Politika" (!) anlayışına tipik bir örnek... 1 0 U ğ u r M u m c u , K a y a E r d e m ' i n d e m e c i y l e s u ç i ş l e d i ğ i n i i d d i a e t m e k t e d i r.r. " S u ç , s u ç t u r . . . " C u m h u r i y e t , 29 Temmuz 1988 1 1 Y n : M a h k e m e y e ç ı k a rırı l a n h a y a l i i h r a c a t s a n ı k l a r ı n ın ç o ğ u c e z a s ı d a h a h a f i f o l d u ğ u i ç i n T O P L U K A Ç A K Ç I LIK yerine SAHTEKARLIK suçunu kabul etmektedirler... 1 2 1 9 7 f i r m a d i d i k d i d i k , M i l lili y e t , 1 8 K a s ı m 1 9 8 8 C e n g i z K u ş c u o ğ l u ' n u n h a b e r i 13 12'de agy 1 4 " A d ı n ı a ç ı k l a m a y a n e s k i D P T u z m a n ı n a g ö r e h a y a l i i h r a c a t ç ılıl a r y ı rtrt a c a k . B u i ş t e n b i r ş e y ç ı k m a z " M i l l i y e t , 1 6 T e m m u z 1 9 8 8 Z ü l f i k a r Do Do ğ a n ' ı n h a b e r i 15 "Hayalcilere devlet tokadını kim vuracak?" Prof. Dr. C. Tayyar Sadıklar, Hürriyet, 18 Temmuz 1988
13 2
için pazarlık yapıldı, yapıldı, kuruldu, bu güne getirildi. Şimdi iş aleni olmaya başladı. Hükümet de rahatsız ama kesse, gelen döviz Türkiye'yi idare etmez, borca batmışsın, göz yumacaksın. İkâme edecek başka bir dö viz kaynağın yok.
Bu konuda iktidarın gaflet ve vurdumduymazlığına bir örnek vermek ge rekirse Bursa'da DIBIRDIK HOLDİNG yöneticilerinden söz edebiliriz. 18 Anılan holding 17 Aralık 1986 günü TV'nin birinci kanalında Hayali ihra catçı olarak suçlanmış ve halen yargı önünde hesap vermelerine karşın, aradan 4 ay geçtikten sonra (13 Nisan 1987) Hazine ve Dış Ticaret Müsteşarı Yavuz Canevi imzasıyla "İhracat onur madalyası" almıştır. Hayali ihracat konusunda iktidarın "Döviz gelsin de nasıl gelirse gelsin" anlayışını benimsemesine Cumhurbaşkanı yasayı veto ederek karşı çık mış ve yargı talan önleyici kararlar almıştır. Buna karşın iktidar, başıboş tavrını bürokrasinin kilit noktalarına yerleştirdiği adamlarını kullanarak sürdürmüş ve bu doğrultudaki düzen lemelere başvurmuştur. Örneğin hayali ihracat konusunda DPT Müsteşar yardımcılığına atadığı Bülent Özt ürkm en' i ta m yetkili kıl mıştır. mıştır. ' Bu şekilde ihracatın patr onlu ğu res men onay lana n Öztürkmen, hayali ihracatçıların sorunlarını çözüme kavuşturabilmek için Mer kez Bankasına bir yazı göndermiştir. Bu yazıda ihracat dahil tüm teşvik tedbirlerinin kendileri tarafından yür ütüleceğ i hatırlatılmı hatırlatılmıştır. ştır. Öztür kmen, gümr üğün uy armasına karşın, Süzer'lere ait TOP DIŞ TİCA TİCA RET firmasının kablo ihracatında birim fiyatı (metre) 3.32 centlik kabloya 1 D o % ? ¥ö a t mıştır.
v e r e r e k
firmaya açıktan yaklaşık 30 kat kazanç sağla
Olayı bireysel örnek saymak kanımıza göre olanaksızdır. Basında uzun süreden beri Bülent Öztü rkmen hakkında kuşku yarataca k doğrult uda 1 6 V u r a l A r ı k a n , " H ü k ü m e t , ' d ö v i z g e re re k ' d e d i , g e r i s i n i b o ş v e r d i . " C u m h u r i y e t , 1 3 T e m m u z 1 9 8 8 17 Hayali ihracat sanığı Anamur Gümrük Muhafaza memuru Nurbay Şahin mahkemede "Başbakan Özal ver d i ğ i e m i r v e d e m e ç l e riri n d e i h r a c a t ı n e n g e l l e n m e m e s i i ç i n h e r şe şe y i n s e r i y a p ı l m a s ı n ı i s t i y o r d u . " ş e k l i n d ek ek i açıklaması. (Milliyet, 7 Şubat 1989 - Bülent Yalvac'ın haberi) bir bakıma gerçeği yansıtıyordu. 1 8 " Ö n c e g ö z a l t ı n a a l d ı l a r,r, s o n r a b a ş a r ı ö d ü l ü v e r d i l e r - Z o r a k i h a y a l c i " M i ll i y e t , 2 2 E k i m 1 9 8 8 , Ç e t i n Y e t k i n ' in haberi 1 9 " 1 9 0 h a y a l i i h r a c a t d o s y a s ı b e k l e m e d e , ' H a y a l i ' c i l e riri n u m u d u D P T ' d e " C u m h u riri y e t -,-, 1 8 H a z i r a n 1 9 8 8 20 "Özal'ın şifahi emriyle başlatılan 'Operasyonla' hayali ihracatçıları nasıl kurtardılar. Hayali ihraca tta kolla ma" Cumhuriyet, 8 Temmuz 1988 21 Yn: Türk parası ile metresi 27 lira 22 kuruş olan kabloya 822 TL fiyat verilerek yaklaşık otuz misli haksız k a z a n ç s a ğ l a n ı l m a s ı n a g ö z y u m u l m u ş t u r . B u p a r a l a r k i m i n a d ı n a , k i m l e r l e b ö l ü ş ü l m ü ş t ü r ? B e l l i d e ğ ilil d i r . . . 22 Milliyet, 9 Temmuz 1988 23 Yn: SÜZER HOLDİNG'e ait DIŞ TİCARET Firmasından Merkez Bankasının 5 milyarlık vergi iadesi istemi 9 T e m m u z 1 9 8 8 g ü n ü M i l l i ye ye t G a z e t e s i n d e a ç ı k l a n ı y o r d u . O y s a k i b u t a r i h t e n 3 g ü n ö n c e a y n ı g a z e t e d e yer alan bir haberde, SÜZER'lerin şirketine" 'Altın madalya' verildiği belirtiliyordu, işte iktidarın "köşe dö n ü c ü l ü k " , " i ş b i t i r i c i l i k " a n l a y ı ş ı n a b e l i r g i n b i r ör n e k d a h a . . .
13 3
haberler yeralmış ve özellikle Uğur Mu mc u bir yazısında bu kişinin Amerika ve isviçre bankalarında bulunan hesabına (!) 1984 yılında bir gün arayla 20 bin dolar yatırıldığını hesap numaralarını da vererek açıkla mıştır. Açıkça suç oluşturan bu durumun soruşturulması gerekirken Öztürkmen'in bürokrasideki etkinliğinin arttırılması dikkat çekici niteliktedir. Söylentilerin dor uğa çıktığında ise bu kişi kişi Başbakanl ık danışmanlığına alınmıştır. Doğal olarak bu kuşkulu ilişkiler içinde birbirlerine karşı gebe olanlar arasında hesap sorulması olanaksız hale gelmekte, bu nedenle de bazı kişiler TBM M dışında olmalarına karşın, etkin bir dokunulmazl ık zırhı ardında dümenine bakmakta gününü gün etmektedirler... Öztürkmen'in eski bir MİT görevlisi olması kuşkuları daha da arttırmak t a d ı r . 25 Kaldıki bu kişinin 12 Mart sonrası bu dönemde "işkenceci" ol d u ğ u h a k k ı n d a b a s ı n d a a ç ı k l a m al al a r y a p ı l m ı ş26 " 27 ancak yazılanlara karşı Öztürkmen suskunluğunu korumuştur. 12 Mart döneminde MİT görevlisi olarak hakkında işkencecilik iddiası öne sürüle n bu kişinin .MHP'li bir bir bakanın müs teşar yardımcısı olması, 12 Eylül sonrasında ise DPT müsteşar yardımcısı olarak hayali ihracat çıya destek vermesi, oradan Başbakanlık Danışmanlığına atanması, Amerikan ve isviçre bankalarında hesaplar 12'li dönemler için ilginç bir biyografi oluşturmakta, kokuşmuş düzenin pisliklerini sergiler görün mektedir.
lan ihracatın yüzde 75'ini ellerinde bulundurmakta ve her anlamda iktida rı yönlendirmektedir ler. Daha da önemlisi halka "Ser best Piyasa Ekono- misi" diye yutturulan uluslararası finans çevrelerince yönlendirilen bu uy du ekonomik düzenin direklerini bu gün hayali ihracatçılıkla suçlanılan işbirlikçi patronlar oluşturmaktadır. Onların sahtekâr, hırsız ya da kaçak çı olduğunun ortaya çıkartılması ekonomik sistemin ve Özal iktidarının balon gibi sönmesi demektir. Sistemi açığa vuran mücadelede koşullar hiç belli olmaz, iktidardan hesap sorulacak bir doğrultuda değişebilir. Bu nedenle demokratik hak ve özgürlükler için verilen kavgada öncelik hayalcilerin tümü ve onların destekçisi iktidardan hesap masından geçtiğini altını çizerek belirtmek isterim.
birinci sorul
Ne yazık ki "muhalefet" bir kaç küçük girişim ve demeç dışında olayın üzerine bütün gücüyle yüklenmemektedir. 3 0 - 3 1 Oysa iktidarın yumuşak karnı hayali ihracattır. Seçim taktiklerini buna göre düzenlemeyi göze alabilen muhalefet partileri ancak parti olabilir yoksa olası sürprizlerle karşılaşabilirler. Artık hayali ihracat olayı kamuoyuna malolmuştur. Kuşkusuz bu duyarlı konuda halkımızın beklentileri bulunmaktadır. "Muhalefetin" tavrı duyar lılıkla izlenileceği hesaba katılmalıdır. İktidar seçilmiş üç beş kurbanı yar gı önüne çıkartırken büyük patronlar haksız kazançlarını uzun süreye yayılan taksitlerle geri ödemek ya da hiç ödememek için iktidarla pazar lığa girişmişlerdir...
Şimdi de hayali ihracat konusunda yargının tutumundan kısaca söz et mek istiyorum:
Oysa daha önce DPT, 6183 sayılı yasa gereğince bazı firmalardan hak sız kazançlarının yaklaşık olarak 3 katını geri almaya çalışıyordu.32 " 33
izmir DGM, Antalya'da yakalanan Şafak gemisiyle ilgili davada sanıkla ra yüz bin liralık para cezası yerine onar yıl hapis cezası vermiş ve bu karar Yargıtay 7. Ceza Dairesinin onayıyla kesinleşmiştir. 8
Bazı basın organlarının RAM'i gizlemek için TAM diye bilerek yanlışlık yaptıklarını açıklamıştım. Bu konuda bir çok hayali ihracat firması içinde neden RAM'ı seçtiğimi açıklamak istiyorum.
Daha sonra bu tür suçlarda bir yıllık zaman aşımından yararlanıp, pa çayı kurtaracağını sanan hayali ihracatçılar, yargıtayın zaman aşımını 5 yıla çıkartması üzerine paniğe kapılıp iktidarı sıkıştırmaya başladılar. Çünkü gerçekte bunlar Kaya Erdemin söylediği gibi üç-beş kişi olmayıp
-RAM DIŞ TİCARET ŞİRKETİ, 1987 yılında 285.598.274 dolarlık ihracat yap mış ve TEK FEN' den sonr a ikinci sırayı almıştır. 1988 yılında ise ih r a c a t b i riri n c i s i o l m u ş t u r . 35 " 36
binlerce para babasıydı. Büyük dış ticaret şirketleri yaklaşık olarak yapı24 Uğur Mumcu, Sorumlusu Yok, Cumhuriyet, 9 Temmuz 1989 25 Yn: Eski MİT'çi Bülent Öztürkmen'in ayrıcalıklı ve dokunulmaz konumuna karşın, eski MİT'çi Mustafa Ne cati Ercan Marmaris hayali ihracat davasında sanık olarak yargılanmaktadır. (MİT'çi ağladı... Diller çözül dü, Hürriyet, 18 Ocak 1989) Ne ilginç çelişki değil mi? 26 Aydınlık, 22 Ağustos 1978 27 "MİT ajanı Bülent Öztürkmen, MHP'li bakan Agah Oktay Güner'in müsteşar muavini idi." Aydınlık, 20 Eylül 1978 28 24'te agy.
134
29 "Hayali ihracata soru önergesi" DYP Hatay Milletvekili Murat Sökmenoğlu, Cumhuriyet, 29 Temmuz 1988. 30 "Narin için önerge", SHP Adana Milletvekili Cüneyt Canver, Milliyet, 29 Ocak 1989, Ayhan Aydernir'in haberi. 31 "Hayalci 38 firma için önerge verildi- 62,5 milyarlık devlet avantası- SHP Milletvekili Kamer Genç" Milliyet, 2 ŞUbat ŞUbat 1989" Erhan Aydernir 'in haberi. 32 " 'Hayalci' dosyaları Özal'da", Milliyet, 24 Ağustos 1988, Yavuz Gökmen'in haberi. 33 Yn: 76 firmanın haksız kazancının 72,4 milyar TL olduğu açıklandı. Yasa uyarınca bu miktarın 200-250 milyar TL olarak geri alınması gerekiyor. Anc'ak başka sorunlar öne çıkarılarak sorun geriye itildi. 34 Milliyet, 2 Eylül 1988, Celal Pir'in haberi. 35 "RAM İhracatın liderliğine yükseldi", Hürriyet, 10 Kasım 1988
135
- Listeye giren büyük firmaların çoğu hayali ihracatçı olarak suçlanılmakt a d ı r . 37 " 38 Buna karşın örneğ in ENKA, 18 milyar TL, Mente şoğl u, 26 milyo rTL hak sız vergi iadesi aldıkları halde, listede bu rakam RAM için 600 milyon TL'dir Çarpıcı bir örnek, ihracattan en büyü k kazanç sağla yan RAM dış ticaret haksız vergi iadesi miktarı KOÇ Grubu çapında çok az görün mektedir. O halde bu raka ma neden ve niçin tenezzül edilmiştir? Ka Ka m u o y u n u n b u n u ö ğ r e n m e k e n d o ğ a l h a k kı kı d ı r. r. Ç ü n k ü : - RAM DIŞ TİCARET ŞİRKETİ Koç Grubuna bağlı bir kuruluştur. Baba ve oğul Koçlar ve ailenin diğer bireyleri basın ve yayın organlarında özel sektörcülüğün simgesi olarak halka tanıtılmakta, içeride ve dışarıda ödül lendirilmekte ve iktidarlarla sıcak ilişkiler kurmaktadırlar. Kuşkusuz KOÇ GRUBU'nun etkinliği ROTARİSYEN ilişkilerde dahil olmak üzere ÇUH ve ÇUŞ' larla kurd uğu ortaklıklard an kaynakla nmaktadır . - TÜRK DIŞ TİCARET DERNEĞİ, "Hayali ihraca t izleme komi tesi " adı al tında bir komite kurmuş ve bu kuruluşun başına RAM DIŞ TİCARET Ge nel Müdürü ibrahim Yazıcı'yı getirmiştir.41 Doğal olarak anılan kuruluşun bu konuda hiç bir etkinliği olmadan dağılmıştır. Onların amaçlarına ulaşamama gerekçesi farklıdır. Ama bir de aklın yolu vardır. Hayali ihra catçılık iddiasıyla suçla nan bir şirketin genel müd ürü olan İbrah im Yazı cı bu görevi nasıl yapabilirdi? 42 / - Görü nen köy kılavuz istemez ama Genel Müd ür Yazıcı, Yazıcı, hakkını aramak için dava açtığını açıklamaktadır.43 Oysa bir gazetede açıklandığına göre "RAM haksız yere vergi iadelerinin büyük bölümünü geri ödemiştir." 44 Eğer bu haber doğruysa şirket iddiaları kabul etmiş demektir. 36 Yn: Rahmi Koç, Cumhuriyet, 1 Temmuz 1989, hedeflerini açıklarken: "Dış Ticaret şirketimiz RAM, 492 mil yon dolar ihracat yaparak Türkiye'de ihracat birincisi olmuştur." demektedir. Ama şirketin hayali ihracat olayıyla ilgisini gözardı etmeyi yeğlemiştir. 37 " 'Devler' de hayali şoku", Cumhuriyet, 4 Ocak 1989, Bilal Çetin'in haberi. 38 "Milyarlık cezalar sıkıştırdı, 'Develer'e hayali faturası", Cumhuriyet, 10 Ocak 1989, Bilal Çetin ve Enis Ber"* beroğlü'nun haberi. 39 "ihracatçıya ceza listesi", Cumhuriyet, 19 Ocak 1989, Bilal Çetin'in haberi 40 Gecikme faizleriyle birlikte RAM DIŞ TİCARET'ın TİCARET'ın haksız kazancı olan 2 milyar 300 mily on TL geri istenil mektedir. (Cumhuriyet, 9 Şubat 1989) Yn. Bu paranın geri ödenip ödenmediğini Rahmi KOÇ, RAM DIŞ TİCARET başta olmak üzere diğer büyük ihracat şirketlerinin neden yargı önüne getirilmediğini de Özal açıklamaktadır. 41 Hayalı ihracatı izleyemediler, Milliyet, 19 Eylül 1988 42 Yn: Bu yazı yazıldıktan sonra ibrahim Yazıcı görevinden uzaklaştırıldı. 43 "Hayalinin faturası büyük şirketlere mi?", Sabah, 8 Ocak 1989 Şule Talu'nun haberi 44 41'de agy Yn: Geri ödenilen miktar tam belli olmadığı için açıklama yapılmalıdır. * ÇUH: Çok Uluslu Holding ÇUŞ: Çok Uluslu Şirket ** Koç Grubu'nun Dünya genelinde 500 Büyük şirket içinde 143'üncü sırada yer almaktadır. (19 Temmuz 1989 tarihli gazeteler)
13 6
Ceza hukukunun değişmez kurallarından biri de 'suç olan yerde cezanında olacağı' şeklindedir. Bu nedenle haksız vergi iadesinin geri öden mesi şirketin, genel müdü rün ün ve olaya karışan karışan böl üm müdürl erinin suçluluklarını yargı süzgecinden geçmeden ortadan kaldırmaz. RAM DIŞ TİCARET şirketi KOÇ GRUBU'na "gölge" düşürmüştür. Bu k u ş k u d a n " a r ı n m a n ı n " t e k y o l u ö ne ne e l i k l e b u k a d r o n u n t e m i z l e n m e s i n den geçer. Ne dersiniz Rahmi Koç, aksi durumda kuşkuların KOÇ GRU BU üzerinde yoğunlaşmasına göz yummak durumunda kalmış olmaya cak mısınız? Baba diye anılan Necdet Ulucan hayali ihracat suçlamasıyla tutuklan mış ve birkaç ay sonra salıverilmiştir. salıverilmiştir. Bu dön em de "asıl "asıl suçluların hol ding patronları onların üzerine gidilmesi gerektiğini" sürekli vurgula m ı ş t ı r .46 Ulucan'ın durumu bana bir özdeyiş hatırlattı: "YASALAR ÖRÜMCEK AĞINA BENZERLER. SİNEKLER TAKILIR, EŞEK ARILARI DELER GE ÇER" diye... Yargılanan hayali ihracatçılar ağa yakalanmışlardır. Bozuk düzende EŞEK ARILARI'nın vızıltıları kulaklarımızı sağır ediyor. Basından beri Bülent Öztürk men'i n yasadışı tutu mun a karşı çı kan DPT müsteş ar yardımcısı Fahrettin Kunak "120 milyarı geri alacağız."demektedir. Kunak'ın başarılı olmasını dileriz. Ancak bu kadarı yetmez... Serbest Piyasa Ekonomisi yutturmacasının ipliğinin pazara çıkartılması tüm suç luların yargı önüne getirilmesine bağlı olduğunu biliyoruz. Avantalar ve yağmalar ülkesinde asla hesap sorulamayacağını sananlar bir gün yanıl dıklarını dıklarını anladıklarında, onla r için her şey tüken miş olacaktır." s 10 Şubat 1989
45 "1300 sahife ifade veren Ulucan yorgun ve bitkin, holdinglerin üzerine gidin" Milliyet, 15 Kasım 1988 46 Milliyet, 5 Şubat 1989 Ulucan: "Asıl ihracatı yapan bankalar, holdinglerdir. Devlet teşvik ediyor ama bu pisliğitemizlemelidir." 47 Milliyet, 1 Şubat 1989, Ünver Çekemoğlu'nun haberi. 48 Yn: Yazıya bazı dipnotları yeni eklenilmiştir.
13 7
yeniden düzenlenmesi kesin bir zorunluluk olarak görünmektedir. VI.BÖLÜM SONUCA
DOĞRU.
Özellikle 1971 yılından bu yana işkence olaylarıyla bazı MİT'çiler özdeşleşmiş bulunmaktadır. Bu kişilerin sürekli etkin konumda bulun maları örgüte yönelik suçlamalara haklılık kazandırmaktadır. Adı İşkence olayları içinde sıkça anılan Hiram Abas, Mehmet Eymür, Bülent Öztüçkmen mutlu MİT'çiler arasında sayılabilir. İlk ikisinin emekli olmalarına karşın yurtdışı seyahatlarına çıkabilecek bir ekonomik ko numda olduğu anlaşılıyor.
Çokça İstihbarat Örgütlerinden ve İstihbaratçılardan söz edildi. Amacı mız kendi açıklamalarından da yararlanarak bir durum saptaması yap mak ve artık kamuoyundan saklanamaz boyuta ulaşan bozuklukların gi derilmesine yardımcı olmaktır. Bu düzenlemenin nasıl yapılacağının yanı tı bugün için boşluktadır. Yasaya göre MİT, Başbakanın emir ve kontrolunda olması gerekirken, böyle bir denetimin bugüne kadar sağlanamadığı anlaşılmaktadır. Bunun gibi, MİT günümüze değin Parlamento Denetimi dışında tutul duğu da ortaya çıkmış bulunmaktadır. MİT Raporu Olayı'ndaki denetim, raporla sınırlı kalmış, örgüt dokunul mazlığını korumaktadır. Büyük yankılara neden olan raporun sızdırılma sında uzun zamandır bilinen bazı örgüt, kişiler ve hattâ iller arası ça tışmayı gün yüzüne çıkarmış, yapılan pazarlık sonucu bir yandan yeni dengelere uygun atamalar yapılırken, bazı MİT'çiler köşk tarafından tas fiye edilmişlerdir. Raporun soruşturulması ise, kanımıza göre Üruğ'un soruna onur mese lesi olarak yaklaşma sonucunda, üst düzeydeki bir pazarlık sonucu başlamıştır. Üruğ'a yöneltilen suçlamanın gerçek muhatabı göz ardı edi lip, suçlama yanlış adrese postalanmıştır. Aslında MİT arşivlerinde binlerce benzeri rapor bulunduğu kuşkusuz dur. Bu tür raporlara dayanılarak on binlerce insan mağdur edilmiştir. Eymür bile suçlanan kişi Uruğ olmasaydı durumunun farklı olacağını söy lemektedir. MİT'çiler örgütten uzaklaştırılmış, MİT müsteşarı değiştirilmiş ve Üruğ'a tazminat ödenmiştir, ama her şey sonuçlanmış değildir. Örgütün yasal hiyerarşisi içine alınması ve Parlamento denetiminden geçirilmesi, dış ilişkilerden arındırılması, değişen dünya koşullarına göre kendini yenilemesi, faaliyetlerini yasa sınırları içine alması ve A'dan Z'ye 13 8
Bülent Öztürkmen ise her taşın altından çıkmakta buna karşın bürokra sideki itibarlı konumunu sürdürmektedir. Savlara bakılınca, bu kişi, DPT müsteşar yardımcısı olarak Hayali İhracatın oluşmasına katkıda bulun muştur. Hayali İhracatçılar yargılanırken onun yalnız görev yerinin değiştirilmesinin ardındaki giz nedir bilinmemektedir. Horzum'un dostları arasında adı geçen, yabancı bankalardaki hesabı bulunan ve bu hesaba kuşkulu paralar yatırılan bu kişi, nasıl oluyorda Başbakan Danışmanlığın da tutuluyor? Anlamak mümkün değil... Bir eski MİT'çi Hayali ihracat'a bürokrasiden destek verirken diğerinin - Mustafa Necati Ercan - Marmaris Hayali İhracat davasında yargılan ması ilginç bir çelişki oluşturmaktadır. Bunun gibi, Abas ile Eymür mutlu azınlık gibi yaşarken eski MİT'çi Ferdi Tamer'in manavlık yaparak geçimini sürdürmesi aklı karıştırmaktadır. Üruğ'a ödenen 40 milyonun, yasal olarak rucû edilerek Eymür'den geri alınması gerekmektedir. Rapor ile suç işlediği tazminat ödeme kararıyla anlaşılan Eymür hakkında görevini kötüye kullanmaktan neden dava açı lamamaktadır? Yoksa bu kişinin bildiklerini açıklamasından mı korkulmaktadır? Eymür bir MİT'çinin Sheraton Oteli'nde "Aşk Odası" işlettiğini açıkla maktadır. Bu odadan geçenleri bildiğini ima eden Eymür bir şantaj koku su hissettirmektedir. "Otelde özel bir odası vardı. Kendisini herkes MİT elemanı olarak bi liyor ve oteldeki o oda, ona MİT adına tahsis tahsis edilmiş. Bu şahıs, bütün bu Mehmet Ağarlar, Ünal Erkan'lar, Şükrü Balcı, Tuncay Mataracı gibi lerle vıcık vıcık olmuş bir adam. Şimdi, İstanbul Belediyesi'nde Sivil sa vunma uzmanı o larak çalışıyor. Bunun odasında kimler kalmış acaba? Araştırmak lâzım. Bakmak lâzım tabii..."
Kamuoyunun merakını gidermek için bu kişinin M.T. olduğunu açıkladık. Şimdi ilgililerden sorm ak lazım: - Vıcık, vıcık ilişkiden ne kast ediliyor? 13 9
- M.T. nin "Aşk Odası"ndan kimler geldi, kimler geçti? - Suçlananlardan birisi eski bir bakan, birisi vali, biri emniyet müdürü diğeri ise eski emniyet müdürüdür. Bu kişiler neden Eymür hakkında da va açmıyorlar? - Raporda adı geçen diğer kişiler hazır önlerinde olumlu bir emsal var ken, neden dava açamıyorlar? Paraya gereksinimleri mi yok, yoksa çe kindikleri gerçekler mi var? - M.T.'nin Dalah'ın Belediye Başkan ı olduğ u döne md e Sivil Sivil Savunm a ör gütünde nasıl hizmet verdi? - Halkına zu lüm ve haksızlık haksızlık yapılmasını isteyen emekli general AP, iktidarınca Sivil Savunma Teşkilatına başkan yapılıyor, Türün'ün namı dünyaya yayılan meşhur sıkıyönetim Savcısı Süleyman Takke ci ve 12 Mart işkencecileri içinde ismi nden en çok söz edilen Eyüp Özalkuş halen THY Sivil Savunma örgütünde ne arıyorlar? "Aşk Odası" işleticisi M.T.'nin Belediye Sivil Savunma örgütündeki görevi de vam ediyor mu? Ve de Eymür diyor ki: "Bir kokuşmuşluk var..." Kendisine katılmamak mümkün değil... Tabii bu oluşum içinde onun payını parantez dışı tutma koşuluyla... Gerçekte "POLİTİK DURUM DEĞERLENDİRME"lerini üçlemek gerekir di. Gör üld üğü gibi olaylar tü m hızıyla hızıyla sürüyor. So n perdesini yaşayarak göreceğiz. Geçmişte istihbarat örgütlerine egemen olamayan Başbakanların Darbe ile iktidardan düşürüldükleri gözardı edilmemesi gereken bir olgu dur.
Bu koşullar içerisinde Özai'ların ÇANKAYA özlemini bazı çevreler, sığın ma ve korun ma iç güdü sü olarak değeri endiri yorsa da KA M OY araştır araştır ması yüzde 8 7 . 9 ' u n Ö z a l ' ı n C u m h u r b a ş k a n l ı ğ ı n ı n i s t e n m e d i ğ i n i g ö s t e riyor. Tabanı yitirmiş bir iktidarın, TBMM'deki çoğunluğuna dayanarak Cum hurbaşkanı seçiminde uzlaşma aramaması sayılamayacak kadar tehli keyi beraberinde getirebilir... Financial Times** yorumunda: "Hükümetin, fırtınalı bir sonbahar ile karşı karşıya kalacağını," açıkladıktan sonra "Başbakan, ekonomi daha da kötüleşmeden erken seçime gidecektir" demektedir. Özal'ın fırtınadan ilk aşamada kurtulmasının yolu bize görede, Cumhur başkanı olma sevdasından vazgeçip, bir an önce erken seçime gitme sinden geçmektedir. Doruklara hem kartallar hem de sürüngenler çıkabilir. Kartallar uçarak, ötekiler sürünerek. Rastlantılar sonucu doruklara ulaşabilmiş sürüngen ler bir gün orada kartallara yem olur. Oysa ki GECE YARISI DORUK OPERASYONLARI 1 hem zevkli hem de sakıncasızdır. İyi doruklar, İyi operasyonlar... Made in USA damgalı ol sun.2 Yapıtımı okumak güçlüğüne katlandığınız için teşekkür ederken, yeni ça lışmalarım için rehber olacak öneri ve eleştirilerinizi bekliyorum. Saygılarla... 30 Temmuz 1989
Talat Turhan Yenigün Sok. No: 19 81200 Kuzguncuk
İSTANBUL
Özal'ı Menderes, Marcos (İmelda), Mussolini, XVI.Louis (Marie-Antoînette)'e benzetenlerin dillerinin altındaki bakla nedir? Özal'ın uyguladığı ekonomik model iflas sinyalleri veriyor. Enflasyon'un önlenemez yükselişi üçlü rakamlara doğru kayıyor... Model'in altında - Orjşdirek - ezilirken, Türkiye'nin patron cennetine dö nüştüğü açıklanıyor. Düzenin vıcık vıcık ilişkiler içinde kokuştuğunu, halâ kendilerinden he sap sorulamayan eski MİT'çiler söylüyor... Hayali ihracatçı ve işbirlikçi holding patronları yargı önüne getirilemiyor. Birkaç göstermelik dava ile hırsızlıklar örtbas edilmeye çalışılıyor. * Y . N : S . T a k k e c i A s i l N a d i r i n d e s ö z c ü l ü ğ ü n ü y a p a n «Y e n i B a t ı T r ak ak y a » d e r g i s i n i n g e n e l y a y ı n k o o r d i n a t ö r l ü ğ ü n ü y a p m a k t a d ı r . 2 0 0 0 ' e D o ğ r u D e r g i s i,i, 6 A ğ u s t o s 1 9 8 9 . ** Hürriyet, 10 Temmuz 1989
14 0
* Milliyet, 23 Temmuz 1989 *" 20 Temmuz 1989 1 İ n g i l i z T h e D a ilil y T e l e g r a p h g a z e t e s i , " ö z a l s e ç i l i r s e d a r b e o l u r " , . 6 A ğ u s t o s 1 9 8 9 2 "Özal'ın Cumhurbaşkanı olması için CIA devrede - TÜRKİYE'Yİ KUCAĞA OTURTMA PLANI - ABD Merke
z i H a b e r a l m a ö g r ü t ü ' n ü n h a z ı r l a d ı ğ ı p l a n ı B a ş k a n B us h k a b u l e t t i . " G a z e t e , 9 A ğ u s t o s 1 9 8 9
14 1
Millî Emniyet Hiz metleri Başkanlığ (MAH)
Ek—1
İstahbarat Başkanlığı (İB)
GÖREVLERİ: Milli Güvenlik ile ilgili istihbarata esas olacak haberleri toplamak ve is tihbarata karşı koymak tır.
}
GÖREVLERİ: MAH ve PSB ile çeşitli Devlet daireleri ve resmî kurumlar tarafından der lenen Millî Güvenliğe ait haber ve istihbaratı al mak, Devlet çapında yo rumlamak, tasnif etmek, yaymak ve MİT içindeki i s t i h b a r a t f a a l i y e t l e riri n i koordine etmektir.
EK-1 Milli ist ihbara t Teşki lâtı şeması Başbakanlık
EK-2 Milli istihbarat Koordinasyon Kurulu şeması Psikolojik Savunma Başkanlığı (PSB)
EK-3 "ŞEYTAN ÜÇGENİ: CIA - MOSSAD - MİT İLİŞKİLERİ" 2000'e
GÖREVLERİ: Barışta ve savaşta mil lî bünyeyi içten ve dıştan gelecek psikolojik tesis lere ait açık haberler top lamak, yorumlamak ve karşı koymaktır.
Doğr u Dergisi: 28 Şubat - 5 Mart 1988, 1988, Yıl: 2, Sayı: 10
EK-4 "Olaylarl a Hiram Abas CIA CIA - MOSSAD işbi rli ği" 2000'e 2000'e Doğru Der Der
M illî İstihbarat İst ihbarat Teşkilâtı Teşkilâtı (MİT)
gisi : 12 Hazi ran 1988, 1988, Yıl: 2, Sayı: 25
EK-5 Günaydın Gazetesi Gazetesi manşeti: 1 Ekim 1979
EK-6 Bölge Koordinasyon Merkezi Merkezi ACC - Sıkıyönetim Sıkıyönetim Eşgüdüm Komu tanlığı - Şeması (FM 31-16 resmi Amerikan Tali mnamesi: mnamesi: Sahife: 33) 33)
EK-7 Günaydın gazetesi manşeti manşeti : 2 Ekim 1979
EK-8 EK-8 Yabancı Servisl er "Esra rengi z EK-B ve Ev sahibi ül ke" Yankı, Sayı: 448, 22-28 22-28 Ekim 1979
EK-9 Kararlılık Operasyonlar Operasyonlar ı, İ stihbarpt-Özel ajanlar FM FM 30-31 30-31 Yankı, sayı: 448, 22-28 22-28 Ekim 1979
142'
EK-B EK-B
İdari İşler Başkanlığı (ÜB)
MIHI MIHI İstihbarat Teşkilatının Görevleri: Devletin Milli Güvenlik politikası ile il gili planların hazırlanmasında esas ola cak askeri, siyasi, iktisadi, ticarimali, sı nai, ilmi, teknik, biyografik ve psikolojik ve Milli Güvenlikle ilgili istihbaratı Dev let çapında istihsal etmek, bu istihbaratı Başbakana, Milli Güvenlik Kurulu'na (MGK) ve gerekli resmi makamlara ulaş tırmak, yaymak, istihbaratla uğraşan bütündaire ve kurumlar arasında koordinas yonu sağlamak, psikolojik savunma icap ların yaymak ve istihbarata karşı koymak tır.
Teftiş Kurulu Başk anl. ğ.
}
Hukuk Müşavirliği
rat hizmetlerinden başka hizmet istika-
metlerine yöneltilemez.
Diğer Gerekli Daireler
, 143
Topyekûn istihbaratın sağlanması için gerekli destek görevlerini yap maktır.
>
—
MİT'e bu görevler dışında hizmet yüklenemez ve bu teşkilat Devletin gü venliği milli politikası ile ilgili istihba
(Kanun No: 644 MİLLİ İSTİHBARAT TEŞKİLATI K A N U NU NU 6 T E M M U Z 1 9 6 5 Resmi Gazete ile neşir ve ilanı: 22 TEMM UZ 1965 Sayı: 12055)
>
GÖREVLERİ:
GÖREVLERİ: GÖREVLERİ: MİT'in teftiş, denetim ve soruşturm a işlerini, yapmaktır.
GÖREVLERİ: MİT ile ilgili hukukî iş leri yönetmektir.
)
GÖREVLE
!
EK-3 —•
KUVEYT GAZETESİ AÇIKLIYOR
Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri veya Yardımcısı
1 İKİBİN'E DOĞRU DOĞRU DERGİSİ, DERGİSİ, Yıl:2, SayıMO 28 Şubat • 5 Mart 1988
MİLLÎ
L
Millî Emniyet Hizmetleri (MAH) Başkanı 1
İSTİ HBA RAT
KOORDİNASYON KU RU LU (MİKK)
İstihbarat Başkanı
Gene l Kurma y İstihbarat Başkanı veya Yardımcısı
! |
! /
Bakanlıkların İstihbarat hizmetleriyle görevlendirilmiş daire
Başkan MİT Müst eşa rı
—b
Madde
MİT Müsteşarının çağıracağı kimseler
(Kanun No: 644 MİLLÎ İSTİHBARAT TEŞKİLÂTI KANUNU) 6 TEMMUZ 1965 Resmi Gazete ile neşir ve ilânı: 22 TEMMUZ 1965 Sayı: 12055
üçgeni:
CIA-MOSSAD-MİT
ilişkisi
Kuveyt ve Arap âleminin önde gelen gazetelerinden El Ray El Em (Ka muoyu) gazetesi çeşitli tarihlerde yayımladığı haberlerde, Türkiye'nin bölgede İsrail'in koruyucu kalkanı olduğunu ve MİT ile MOSSAD arasın da çeşitli alanlarda sıkı bir işbirliği yapıldığını ileri sürdü. El Ray El Em ga zetesinin önemli bir özelliği de güvenilir diplomatik kaynaklara sahip Ol ması ve zaman zaman olay yaratan gizli ilişkileri ortaya çıkarması. Gaze tede Türk-israil işbirliği manşetten verilmiş, MİT-MOSSAD yardım laşmasını açıklayan haber ise İsrail kaynaklı.
"Sıkı İşbirliği" Hem de Kimle? 13 Haziran 1987 tarihli El Ray El Em gazetesinin iç sayfalarındaki haber lerin başlığı aynen şöyle: "Türkiye istihbarat teşkilatıyla, İsrail istihbaratı arasındaki sıkı işbirliği açığa çıktı..." İsrail'de ibranice yayımlanan günlük "Ma'ariv" gazetesi İsrail istihba rat teşkilatı olan MOSSAD ve ŞIN BET ile Türk istihbarat Teşkilatı (MİT) arasında uzun zamandan beri sıkı işbirliği ve güvenlik alanında karşılıklı yardımlaşma ve ortaklaşa çalışma yapıldığını ortaya koydu. Türk-Israil diplomatik ilişkilerindeki soğukluğa rağmen, Ma'ariv gazetesinin MOS SAD örgütünde görevli üst rütbeli bir subaya dayanarak verdiği haberde şunlar belirtiliyor: MOSSAD, Türkiye'deki sol örgüt elemanlarını eğiten Fi listin örgütleri hakkında MİT'e önemli bilgi ve belgeler sundu. Bu konu da MİT'e yardım etti. Aynı subay MOSSAD ve ŞİN BET teşkilatlarının Yunanistan ve Tür kiye'de geniş çaplı istihbarat ve casusluk faaliyetlerinde bulunduğunu da belirtti.
8—
İstihbarat çalışmaları ile ilgili koordinasyon sağlanmasında ve bu ça l ı ş m a l a r ının y ö n e t i l m e s i n d e t e m e l g ö r ü ş l e r i b i l d i r m e k ü z e r e M i l l î İ s t i h b a r a t Koordinasyon K urulu kurulmuştur. (MİKK) K urul en az üç ayda bir toplanır.
14 4
|
Seyran
Atlantik
Ötesinden
Gelen
İlham
Bilindiği üzere, 2000'e Doğru dergisinin 2-8 Ağustos 1987 tarihli 31. sayı sının kapak konusu MİT müsteşar adayı Mister Komplo Hlram Abas idi. Bu haberde, "Portre" başlığı altında Hiram Abas hakkında şu bilgiler ve riliyordu: "1965'ten sonra bazı MİT görevlileri yurtdışına gönderilerek, ClA'da eği tildiler. Bunlar yurtdışına Dışişleri Bakanlığı'nca 'siyasi ateşe' g ö r ü n ü 145
münde yollanıyorlardı. Hiram Abas da Dışişleri siyasi memuru kimliği al tında defalarca yurtdışına çıktı. CIA okullarında dört yıl eğitim gördü. Sor gulama, sabotaj ve provokasyon konularında uzmanlaştı. Batum ve Ati na'dan sonra 30 Eylül 1968 - 1 Aralık 1970 tarihleri arasında Beyrut'ta görev yaptı. 2000'e Doğru dergisinin 14-20 Şubat 1988 tarihli ve 8 sayılı nüshasının MİT Raporu'nu hazırlayanlar kapak konulu yazısında ise şu saptamalar yapıldı:
"1981 yılında teşkilattan kendi isteğiyle emekli olmuş, (Hiram Abas) ve yıllarca işadamlarının "Bodyguard"lığını yapmış bir insan, nasıl olmuştu da bu kadar etkili bir konuma sıçrayabilmişti? Bu sorunun kritik cevabın da ABD ve CIA vardı. MİT'in kollarını kollarını Orta doğu'y a uzatmak, Hiram Abas'ın rüyasına giren Şeyh Edebali tarafından söylenmemişti. Bu ilham, Atlantik ötesinden geliyordu. Büyük mütt efikin bir numaralı adam ıydı Hi ram Abas." 17 Mayıs 1985 tarihli manşet şöyle: El Ray El Em, Türk-israil gizli işbir» ligini açıklıyor.. açıklıyor.... Türkiye'nin araplara düşm anca tutum unu teyid eden 16 belge... Türkiye'nin ABD Büyükelçisi "Türkiye, israil'in koruyucu kalkanı nı oluşturuyor" diyor. G a z e t e m i z "El Ray El Em", Türk-israil gizli işbirliğine ait dosyanın bazı ayrıntılarını açıklıyor. Öte yandan Türkiye'nin Araplarla olan ilişkilerinden kalkınma amacıyla yararlandığına dikkat çekiyor ve ticari bağlantıların 9 milyar doları aşmış aşmış olduğunu.belirtiy or. El Ray El Em, habere şöyle devam ediyor: "Türkiye'nin israil ile olan sı kı işbirliğini ortaya koyan 16 kanıtı açıklıyoruz. Her ne kadar Türkiye Ku veyt Büyükelçiliği aracılığıyla aracılığıyla haberimizi yalanladıysa da, verdiğim iz haber doğruydu. Haber, bir Türk resmi heyetinin İsrail'i gizlice ziyaret etmesi konusundaydı. Biz haberi, 3 Nisan 1985 günü yayımladık. Ancak daha sonra Türk Büyükelçiliği'nin yalanlama haberini de yazdık. Çünkü amacı mız en büyük islam ülkelerinden biri olan Türkiye ile Arap âlemi arasın da 200 yıldan beri var olan ilişkilerin korunmasıydı.
"Ancak... Türkiye - israil dosyası hayli zengin ve kabarık. Bir dizi nesnel ve aynı zamanda üzücü anlaşmaları içeriyor. Söz konusu anlaşmalar arasında Türkiye'nin bölgede İsrail'e koruyucu kalkan olması da bulu nuyor. Nitekim Türkiye'nin Washington Büyükelçisi "Türkiye, israil'in hi mayesi için koruyucu kalkan oluşturuyor" diyor... Dahası var... "Eğitim alanında, ders kitaplarından Filistin adının silinmesi ve Filistin haritasının kaldırılmasıyla başlandı. Kudüs, İsrail'in başkenti olarak gös teriliyor. Bunu Araplara düşman olanlar bile yapmadılar." 146
EK-4 HİRAM ABAS -CIA-MOSSAD İŞBİRLİĞİ İKİBİN'E DOĞRU DERGİSİ, Yıl: 2, Sayı: 25, 12 Haziran 1988
"Elçinizi
Kefenle
Yollarız"
(Özet) Yeşilköy Havalimanına, 1987 başlarında esrarengiz bir yolcu iniyor. (...) Kimliği özenle gizlenmeye çalışılan bu adam, İsrail İstihbarat örgütü MOSSAD'ın önde gelen şeflerinden biriydi. Adı: Arie Levin. (...) Bu ziya retten bir kaç gün sonra Ankara'nın bir başka israil'li konuğu daha ola caktı, Devid Kemhi. (...) Ankara'ya geldiğindeki resmi sıfatı ise İsrail Milli Savunma Bakanlığı Genel Müdürü. Tam da Arap ülkeleri ve Filistin Kurtu luş Örgütüne karşı MİT operasyonları düzenlendiği o dönemde bu iki ziyaret ilgili çevrelerin gözünden kaçmamıştı. Bu çevrelerde Arie Levin MİT ile MOSSAD arasındaki ilişkiyi yürüten kişi olarak tanınıyordu. Türk tarafını ise bu ilişkilerde Hiram Abas temsil ediyordu. Arie Levin'in ziyare tinden kısa bir süre sonra, 14 Şubat günlü bir istanbul gazetesi (Ebu Firaz gitti) başlığını atıyordu.
Abas
Orta
Doğu
Sahnesinde
Hiram Abas ve MİT bütün bir 1986 sonbaharını Türkiye'deki Filistinliler üzerinde yoğunlaşan operasyonlara ayırmışlardı. İşte o sonbaharda, siyonizme karşı mücadelenin önünde yer alan bir Arap liderine Hiram Abas'ın Abas'ın birinci mesajı ulaştı ulaştı.. Hiram Abas şöyle diy ord u: "Ankara'daki diplomatı nızı çekerse niz size her tür lü kolaylığı sağlarız. (...)" Hiram' dan Arap liderine ikinci mesaj ulaştı: Hiram Abas bu kez oldukça pervasızdı: "Bu adamı buradan alın, yoksa kefen içinde yollayacağız!" Diplomatın karısına telefonlar geliyordu: "Dulmu kalmak istersin. Yoksa boşanmak mı?" (...)
Adı
Üstünde
Mi ster Komp lo
Hiram Abas diplomatla niçin bu kadar uğraşmıştı? 24 Temmuz 1985 gü nü Ankara'da Ürdün Büyükelçiliği birinci katibi Ziyad Sati öldürüldü. Ci nayetin sorumluluğunu Ebu Nidal örgütü üstlendi. Aradan bir yıl geçti, Eylül 1986'da bir gurup Filistin'li Sati'nin katil sanığı olarak gözaltına alın dı. Türk polisi katilleri yakalamıştı. Ertesi gün sanıklardan ikisi serbest bı rakıldı. Bırakılanlardan birinin adı Rafet Şaban'dı. Şaban daha sonraki gelişmelerde önemli roller üstlenecekti. Nitekim Rafet Şaban FKÖ'nün Ankara'daki temsilcisi Ebu Firaz'ı Ebu Nidal'ın adamı olarak gösteren ifa147
eteler vermişti. Şaban Firaz'ı Türkiye'ye karşı çeşitli sabotaj planlarıyla da ilişkili gösteriyordu. Şaban'a ifadelerini dikte ettiren kuvvetlerin Ebu Firaz üzerinde çalıştıkları anlaşılıyordu. Şaban içerdeki Filistinli sanıklara karşı vicdan azabına kapılarak FKÖ temsilciliğine de başvurup gerçek kimliğini açıklamıştı. Rafet Şaban ODTÜ'de öğrenci iken bir uyuşturucu işi kullanı larak MİT tarafından elde edilmişti. Ebu Firaz, 16 Kasım 1986 tarihli Nok ta dergisine verdiği uzun röportajda Filistinlilere ve FKÖ'ye karşı girişilen komployu anlatıyordu. Firaz, Nidal'ın kendilerinin can düşmanı olduğunu da vurguluyor. Rafet Şaban'ın serüvenini anlatıyor. (...) Bu arada 80 kadar Filistinli sınır dışı edildi.
Abas'ın
Şabanı
2000'e Doğru Rafet Şaban'ın daha sonraki yaşamını araştırdı. Rafet Şaban Türk pasaportuyla cebine dolarlar konarak Avustralya'ya gönde rildi. Ürdün devleti vatandaşı Şaban'ın yerini öğrendi. Avustralya'dan ka çırılan Şaban Ürdün'e getirildi. Ürdün Adalet Bakanı ile birlikte televizyo na çıktı. Şaban gerçek misyonunu açıklamıyordu televizyonda ama ken disini kimin Avustralya'ya gönderdiğini söyledi: Hiram Abas! (:..) Dört Filistinli genç hakkında Sati'yi öldürmekten açılan dava, 7 Temmuz 1987 tarihinde sonuçlandı. Karar: Beraat. (...) Ama beraatten de önemli bir gerçek dile geliyordu duruşmalarda. Avukatlar Veli Devecioğlu ve Günfer Karadeniz savunmalarında şöyle diyorlardı: "Olay CIA, MOSSAD ve MİT'in bir senaryosudur. Amaçlar arasında Türkiye'deki Filistin Kurtu luş Örgütü temsilciliğini ka patma k da vardır."
El
Mecelle'ye
Bile
Geçti
(...) Londra'da Arapça yayımlanan Suudi yanlısı, haftalık El Mecelle d e r g i s i 17-23 Aralık 1987 tarihli sayısında Batı'dan Araplara karşı estirilen olum suz havanın İngiltere, Almanya ve İtalya üzerinden Türkiye'ye de bu laştığını yazıyor. Dergi Sati olayı dizisini "Bir polisiye filmi andırdığını söy lüyor. "Amaç" diyor, "geleneksel Türk-Arap ilişkilerinin koparılmasıdır." 16 Aralı Aralıkk 1986 tarihinde ise Yaser Yaser Arafat dem eç veriyo rdu: "Karde ş Türklerle bizim aramızdaki ilişkileri bulandırmak isteyenler Rafet Şaban'ı kullanmışlardır." (...) Diplomatik açıklamalar ve gazete yorumları arka sında parmaklar bir örgütü ve bir kişiyi gösteriyor. Örgüt: MOSSAD, is rail İstihbarat Örgütü. Kişi: Hiram Abas.
Teşhis
Özal'a
Bildiriliyor
Hiram Abas'ın Arap ülkelerini, özellikle FKÖ'yü hedef alan çabaları tabii dikkatlerden kaçmıyor. (...) Arap ülkeleri Hiram Abas'ı teşhis ediyorlar. 14 8
Teşhis: MOSSAD ile işbirliği. Arap ülkelerinin diplomatları Hiram Abas konusundaki değerlendirmele rini ve rahatsızlıklarını Özal Hükümetine de yansıtıyorlar. (...) Özal, ilgili lere Suriye ve FKÖ konusundaki operasyon ve soruşturmalardan rahat sızlık duyduğunu söylüyor.
Kaddumi'nin
Gösterdiği
Odak
Hiram Abas Türk-Arap ilişkilerinde önemli bir sorun haline gelmişti. Abas bir yandan Suriye aleyhine operasyonlar yaparken, bir yandan da Filistinliler hakkında Suriye'ye sözde bilgiler uçuruyordu. Şu son rapor olayı Abas'ların ilk ve son işi değil. Anti-siyonist mücadelenin önünde yer alan bir Arap örgütünün Ankara'daki diplomatı hakkında Başbakan Özal'a verilmiş bir rapor var. Raporda, diplomatın diplomatik değil silah kaçakçılığı yaptığı öne sürü lüyor. (...) Bu raporların da MOSSAD tarafından verilen bilgilerle, gene MOSSAD'ın yönlendirilmesi sonucu hazırlandığını 2000'eDoğru güvenilir kaynaklardan aldığı bilgilerle doğruladı. 26 Ocak 1987 tarihli Cumhuriyet gazetesi FKÖ Dış İlişkiler Daire Başkanı Faruk Kaddumi ile bir görüşme yayımladı. Kaddumi, Ebu Firaz'ın Ankara temsilciliğinde kalacağını belirt tikten sonra, "Bir istihbarat odağı'nın Filistinlilere karşı önyargılı" davran dığını söylüyor. (...)
Bir Arap,
Bir İsrailli İsrailli Tanık
MİT ile MOSSAD arasındaki ilişkiler Arap dünyasında öteden beri bili niyor. Kuveyt'te yayımlanan El Ray El Em gazetesi 13 Haziran 1987 tari hinde şöyle yazıyor: "Türkiye istihbarat teşkilatıyla, İsrail istihbaratı ara sındaki sıkı işbirliği açığa çıktı." Hatta israil gazeteleri bile konuya yer ve riyordu. İbranice yayımlanan İsrail gazetesi Ma'ariv, MOSSAD ve ŞİN BET (İsrail İç İstihbarat Örgütü) ile MİT arasındaki uzun zamandan be ri sıkı işbirliği ve güvenlik alanında karşılıklı yardımlaşma ve ortaklaşa ça lışma yapıldığını ortaya koyuyor. (...) 1985'te Türkiye'ye gelerek MİT yetkilileriyle görüştüğü bildirilen CIA üst düzey yetkililerinden Harold Rood'un israil'i destekleyen planlar getirdiği anlatılıyor. (...) Hiram Abas, Sabah gazetesinde tam sayfa reklamlara başladı. Dikkat çeken bir nokta Abas'ın kendisini ClA'nın karşıtı gibi göstermeye özen göstermesi. Güngör Mengi (...) şöyle diyor: "Amerika hesabına çalışan casusları suçüstü yakaladığı için ClA'nın bile kara listesine giren Hiram Abas".
(...) 14 9
Hiram Abas'ın CIA konusunda yüklü olduğu için böyle söyleyip yazdırt tığı çok açıktı. (...) Abas'ın, ClA'nın Türkiye'deki adamları listesinin başın da bulunduğu artık sır değildi. (...)
Ek-5
Ama Abas artık bir emekli... -A me ri ka n
İstihbarat örgütle rini n
a ç ı k l a n a n g i z li r a p o r u n d a k i
ilk de fa
it i r a f :
"Anarşi yeterli değilse özel ajanlarımızla Amerika'nın dostu olan ülkelerdeki faaliyetler raporunda "Ajanlarımız aşırı sol örgütlerin lider kadrolarına sızarak onları kullanıyor" deniyor
ımbfr3«IB79«BySı Exclusiv ive: T o p S e c r e t l 1. S . A r m y M e m o o n I n f i l t r a t i n g und Subverting Allies.
C t o v e r t A c t i o ı ı I N F O RM RM AT AT I O N
B UL UL L E T I N
f l ) B a z ı e s k i C İ A g ö r e v l il e r i İ s r a f ı n d a n a ç ı k l a n a n " Ç o k g i z l i " r a p o r d a A m e r i k a ' n ı n a s k e r i varlığının bulunduğu ülkelerde Siyasal istikrarın sağlanması için ne gibi bir p olitika İzlenmesi gerekliği geniş bir biçimde anlatılıyor. fl) Raporda Amerika 'ya d o s t ü l k e l e r d e a s i g ü ç l e r i n ş i d d e t t e n k a ç ı n m a l a r ı h a l i n d e H ü k ü metlerin komünizme karsı pasiflik ya da kararsızlık,gösterdikleri bunu önleme k ve hem kamuoyunu hem de hükümell harekete geçirmek için özel ajanların çeşitli terör eylemlerine giriştikleri belirtiliyor. ) Raporda "Demokrasi . gelişmekte olan ülkelerdekomünizm aleyhtarı düzenin gerek-
150
Gizli raporu yayınlayan dergi
KC A ld 'an l o ru ru r u b u n u nc ı k a r d ıf ) ıd a r r jl d ey a y ın l a n d ı .A m e r i k an İ s t i h b a r a tö r o ü tl e r lr lr ı lnd e m o k r a s id i |ig i z ilf u l iy e le r i n ib e l g e le r leo r ta y a d û k m o y ia m a ç l a y a nd e r g i" C o v c rlA c l ı o nI n l o r m a ti o n B ule tln l O rl u l üe y le m bi l g iO û lo n ıl a d m ıta s ı y o r. Y uk a r ı d a ö z o lık loA m e r ik a ntly a lç e v rel e r in d e bl i y ü k y a n k ıuy a n d ı r a n d ar g l n l nk a p a ğı ..
151
>
BÖLGE KOORDİNASYON MERKEZİ ŞEMASI* ASKERİ
SİVİL
Devlet (Eyalet) Askeri Personel —Savaş — Savaş Savaş destek — Savaş Savaş hizmet destek Devlet Devlet (Eyalet) (Eyalet) Y arı askeri (Paramiliter) ve .Düzen dışı (İrregular) Örgütler '
Devlet (Eyalet) Sivil Hükümet — Polis, yargı yargı ve diğerleri — İstihbarat örgütleri — Kalkınma Kalkınma örgütleri (Tarım, m, Ticaret, Emekçiler,Haberleşme Haberleşme,, Endüstri) — Danışma Danışma Bürosu
— Evsahibİ Ülke ke Silahlı Kuvvetleri (Kara, Deniz, Hava, Jandarma) — Devlet Devlet (Eyalet) (Eyalet)Sürekli Görevlileri Görevlileri — Devlet (Eyalet) et) Geçici Görevlileri
Amerikan merikan AID Örgütü Temsilcileri
— Amerikan kan Silahlı Kuvvetleri —Savaş —Savaş destek — Savaş hizmet destek
Amerikanİstihbarat Örgütü Temsilcileri Diğer Ev Sahibi Ülke, Amerika ve Müttefik Sivil işler örgütleri 1
- Savaş destek - Savaş hizmet destek Amerikan Amerikan ve Müttefik Askeri Danışmanlar
s
State- (Province) Military Staff
- Coobat
- C om bat Suppo port - Coatbet Serv rvic i ce Support
State (Province) Parsstl llt nit( s) 1 Irregular Unit(s)
USAI Dltepr Dl tepresent esentatlv atlve(s) e(s)
U S 1 À
Representative(s)
Other Boat Country, US, & till ed Civic Activity Agencies]
Host Country Ragù lar ar Araad Forcee UnjLt(e) (Arery, Ravy Air Force) - Feraanently aaslgned «1 State (Province) - Tenporsrlly operatine vithin Stata (Provinca)
USAraadForces Unit(s) Unit( s)
— Müttefik Silahlı Kuvvetleri Kuvvetleri
Bölge Koordinasyon Merkez: (ACC) Temsilcilikleri
^BöfgeKoordinasyon Merkezi (ACC)
Sitate (Province) Civ i l Governm ent - Police, Lw A Order - Intelli gence Agencies - Developm ent Agen e ncie ies (Agri r icu c ultu t ure, e, Com m erce, Public i c Works, Coaawnic*t ions, Industry) - Inforaatloo Office
Representatives Representati ves of County •Distri ct) AC C
İUV* Allied Civili an Advisors
- Ccab*t
- Coetbst Support - Com b*t Servi vice Support
Alli ed Araed Forces Uait(s) - Com bat - Coabat Support - Coabat Servic i ce Support .
Hükümetin yerini alamaz.
Bölge Koordinasyon Merkezi (ACC) bölgenin koşutlarına göre düzenlenir. Ancak Bölge Koordinasyon Merkezi (ACC) her türlü ateş desteği ile istihbarat birimlerini içermelidir.
OS and Allied Military Advli
• TOBB Genel Başkanı Ali Coşkun "Bu uzman kuruluşun (AID) bilgi
birikiminden yararlanacağız."
•-
• FM 31-16 Counter Guerilla Operation adh Amerikan rasmi talimnamesinden çevrilmiştir.
(12)) <
ACC DOBS MOT REPLACE STATE (PROVIMCB) COVKRKMEOTS. ACTUAL COMPOSITION OF ACC WILL BE DETERMINED BY LOCAL "SOURC "SO URCES, ES, BUT AS A Wlt DfJM. ACC SHOULD COMTADf ELEMENTS FOR CONTROL OF TACTICAL GROU ND FOtCES, FOt CES, PIKE SUPPORT, AIR ~ INTELLIG I GENCE, AMD InTERNAL DEVELOPMENT.
Fİgurt İ. T***Mat* (trovine*) arta coordination etnttr.
J (Şema IV)
15 3 15 2
Ek—7
1975 yılının Nisan ayında Barış gazetesi «FM 30-31, Karanlık Operas yonları - İstihbarat» isimli bir Amerikan Ordu talimatnamesinin varlığın dan söz etti. Makalede bu belgenin eki «B» kısmı üzerinde de durdu. O günden sonra ne talimatname ne de «B» eki konusunda başka tek bir söz daha yayınlanmadı.
Türki Tü rkiyy e ajan ajanlar ların ın c irit attığ att ığıı bir bir ülke ülke h alin lin e geld g eldii Ülkemizde faaliyet gösteren yabancı ajanlarla onların kullandığı yerli ajanların sayısının 1500 civarında olduğu belirtiliyor O Amerika, Amerika, Sovyetler Birliği, İsrail, Fransa, ingiltere ve Almanya he THE MYSTERIOUS SUPPLEMENT Bj sabına çalışan bu ajanların ajanların yoğun yoğun bir çaba içinde bulundukları ve STICKING IT TO THE "HOST COUNTIfY" bunların çoğu zaman yerli işbirlik çilerden faydalandıkları belirtiliyor.
"Covert Adiorfın Türkiye ile ilgili bölümü ndo stu olan ülkelerdeki anaralyeterli değilse özelalanlarım ızla biz "Amerika'nınd ıtl'alı lıny nyeraldıflıC overt ActionadlıdergininTOrkişiddetlendrlyoruz"şeklindekiıt lüm ününkupürügörülüyor.. Dergidebirçokİlgi ginç açıklam adahav avar. yeilellgi'l bo
# "Amerika'nın dostu olan ülkelerde anarşi yeterli değilse,bzel ajanları mızla biz şiddetlendiriyoruz" şek lindeki itirafın yer aldığı Covert Action adlı dergi Türkiye'deki ajan faaliyetlerinin bir ara azaldığını, 'fakat son zamanlarda artış göster diğini yazıyor. (Yaz.,8! 4.sayfada)
1975 yılından sonraki bir iki yıl içerisinde «B» eki bazı Kuzey Afrika ülke lerinin başkentlerinde ve İspanya'da da ortaya çıktı. Belgenin nasıl olup da Akdeniz turuna çıktığı anlaşılamadı. Belgeyi basına sızdıran kaynağın istanbul'da bulunması akla yakın geliyordu. 1970'lerin ortasına doğru Türkiye CIA için yalnızca önemli bir haberalma merkezi değil aynı za manda Doğu Avrupa'da yürütülen National Security Agency (Ulusal Gü venlik Örgütü) faaliyetler için de bir karargah durumundaydı. Yunan cun tasının devrilmesi, Kıbrıs'ın fiili olarak bölünmesi ve Türkiye'ye uygulanan silah ambargosundan sonra Yunanistan ve Türkiye'deki ABD İstihbarat faaliyetleri yavaşlatıldı, ancak durdurulmadı. Eski istihbarat düzeninin ye niden kurulması için gösterilen çabalar azalmadı, şu sıralarda da bu faa liyetlerin yeniden hız kazandığı anlaşılıyordu. 1978 yılının Eylül ayında Triunfo isimli Madrid gazetesi Ek «B»nin tüm metnini yayınladı. ABD elçiliğinden bu ekin varlığını yadsıyan tek sözcük işitilmedi. Kısa süre sonra Ek «B»den bazı alıntılar Milano dergisi olan L'Eurepea'da ilk makale yayınlanmadan kısa süre önce gazetenin olduk ça iyi bir üne sahip olan Giovvanni Valentini isimli yayımcısına Roma'daki ABD Büyükelçiliğinde çalışan üst düzeydeki bir yetkili telefon etti. Bel genin yayınlanmasını «vakitsiz ve münasebetsiz» buluyordu. ABD yetkili leri dizinin yayınlanmasına engel olamayınca gazeteye bir açıklama gön dererek belgenin uydurma olduğunu, resmi olarak varlığı yalanlanan bir belgeyi yayınlamakla gazetenin şaşkınlığa neden olacağı söylendi. Mek tuba göre «Triunfo gazetesinde ABD Ordusu FM 30-31 talimatnamesi bi çiminde yayınlanan belgenin eki yoktu» Bu tür bir yalanlama ilginçti. Or du Ek "B"nin varlığını yalanlıyor ancak zımni olarak da Ek «A»nın varlığını kabul ediyordu. «B» ekinin özgün bir kopyesi Covert Action Information Bulletin dergisi
15 4
155
(ClA'dan emekli olan ya da atılan eski istihbaratçıların yayın organı) tara fından ele geçirilerek yayınlandı. Bu eki anlayabilmek için FM 30-31 tali matnamesinin biraz da olsa anlaşılması gerekliydi. (Bu talimatname bir çok askeri kitaplıklarda bulunabilen ve emperyalist askeri operasyonlara yol gösteren bir rehber Talimatnamede, HC olarak anılan evsahibi ülke lerin entelijans servisleriyle ülkede konaklayan ABD askeri birlikleri ara sında nasıl ilişkiler kurulacağı en ince ayrıntılarına kadar anlatılıyor. Belge evsahibi ülkelerin, ABD çıkarlarına yakınlık duyduklarını ve bu gelişme çizgisi içinde tutulmaları gerektiğini anlatıyor. Dostluğa yönelen ABD ve diğer ülke arasında savaştan bir önceki tehlike; ülkede belirsizliğin ege men olması, Belirsizliğin en büyük nedeni de çeşitli iç isyanlar ve başkal dırmalar. Talimatnamede; isyanların nasıl başladığı, geliştiği ve ne oldukları tanımlanıyor İsyanların zararları, zararları, evsahibi ülke gizli sevrisleriyle işbirliği halinde ABD Ordusu istihbarat örgütünün bu isyanları nasıl başa rabilecekleri kararlılık ve dengeyi yeniden kurarak ABD çıkarları için de vamlı desteğin nasıl sağlanabileceğini açıklıyor Bu rehberi yabancılar göremez (NO FORN) 132 sayfalık hizmet talimat namesinde: «FM 30-31-A ekiyle birlikte bu ABD ordusuna evsahibi ülke güvenlik ortamı içinde kararlılık ve denge operasyonları için gerekli dok trin taktikleri ve verebilecekleri istihbarat desteği konusunda yol göste rir.» rir.» diyordu . Talimatname'de isyan olasılıkları verebileceği zararlar ve ola ylar karşısında gizli gizli servislerin ne yapabilecekle ri konu sund a bilgiler var. Ev sahibi ülkenin gizli servisleriyle nasıl çalışılacağı, operasyonların nasıl planlanacağı istihbarat değeri olan belgelerin nasıl toplanıp değerlendiri leceği, belirtiliyor. İstihbarat eğitiminin nasıl yapılacağı, örnekleri açıklayı cı notlar, istihbarat toplama teknikleri ve. örnek bir istihbarat kursu için" genel eğitim planı veriliyor. Askerlere özgü pratik çözümle rin en iyi ör neklerinden biri sayılabilecek bir de başka ek var: İsyan halininîn~belirtileri. Bu konuda yaklaşık bin göstergelik bir liste verilmiş. Göstergeler" arasında «Hükümet görevlilerinin kaçırılıp öldürülmesi» gibi çok açık, olanlarından başka radyo satış ve kullanımında artış gibi ilginç ve pek de isyanla bağlantısı olmayan göstergeler de bulunuyor. Başka göster geler: «Öğrenim sisteminde tartışmalı doktrinlerin yer alışı ve banka soy gunlarından artışlar.» Talimatnamenin büyük bölümü oldukça saçma ve komik soğuk sa vaştan izlenimler taşıyor. «Tipik Komüni st isyan örgütü » tanımı yanlışlar la dolu. Parti yapısının hücrelerden meydana geldiği söyleniyor. Parti üyelerinin çeşitli işlevlere sahip hücrelerde görev aldıkları bu hücrelerin üç-yedi kişilik gruplardan oluştuğu ve hücrenin başında da bir komutan bulunduğu verilen bilgiler arasında. Belgeler akılları karıştırıcı aşırı sağcı 15 6
örgütlerin yayınlarını andırıyor. Talimatnamede uydurma bir masumiyet havası da seziliyor. «ABD gü venlik politikasının evsahibi ülkeye yapısal bakımdan yardım etmek iste diği söyleniyor.» Bu görüş «B» ekinde yalanlanıyor. «B» ekine gere: ABD istihbarat örgütlerinin birinci görevinin evsahibi ülkelerinin arkasından çalışmak, askeri ve istihbarat örgütlerine sızmak onları denetim altında tutmak olduğu belirtiliyor. Bunun ABD'nin politikası olduğu da belirtiliyor. FM 30-31 talimatnamesindeki giriş bölümünde «Ayaklanmaya karşı ev sahibi ülke ile ABD'nin birlikte operasyonlar yapması ve böylelikle karar lılığı yeniden kurması gerektiği» açıklanıyor. Giriş bölümü devam ediyor: «FM 30-31 B, eki evsahibi ülke örgütlerinin ABD ordu istihbaratı alanı içine girdiği belirtiliyor.» Bu çok gizli belgenin en ilginç yönü, hizmet talimatnamesinde ülkede örgütleriyle birlikte ABD örgütlerinin isyanları bastırıp önleme yönünde işbirliği öngörülürken, ABD örgütlerinin evsahibi ülkenin örgütleri içine de sızmaları gerektiği anlatılıyor. Böylece yardım gören örgütler bu sız maların alanı haline geliyor. Belgenin tüyleri ürperten başka bir bölümünde «ABD ve yerel örgütlerin isyana karşı birlikte yürüttükleri operas yonla r tercih en özgürlük, adalet ve demokrasi adınadır, yine de ABD hükümeti, desteklenmesi gereken rejimin yapısı hakkında karar vermekte kendine en büyük özgürlüğü ta nır. ABD'nin uluslararası düzeydeki çıkarları bakımından desteklenen yö netimin demokratik olması arzulanır birşeydir» deniliyor. 3. bölümde ABD istihbaratının evsahibi ülkenin askeri ve polis örgütle rine nasıl önem vermesi gerektiği ve en son aşamada «ülke hükümetine bile nasıl baskı yapılabileceği» ve bu konuda hazırlıklı bulunulması gerek tiği anlatılıyor. anlatılıyor. Eğer evsahibi ülke hükü met i zarar verici bir görü nü m alırsa alırsa bu tür baskı gerekli oluyor. Ekte: «Resmi girişimlerin bu belgenin konu sunu oluşturmadığı resmi olmayan yeraltı faaliyetlerinde ise ABD ordusu ve diğer örgütlerin sorumluluğu paylaşacakları» belirtiliyor, 4. Bölümde en olanaklı sızma ve elde etme hedeflerinin subaylar olduk ları evsahibi ülkelerin örgütlenmelerindeki tüm elemanları elde etmenin ABD örgütlerinin bir görevi".olduğu da belirtiliyor. CİA'nın yardım sağla ması başka bir konu, diğer ülke örgütlerinin üyelerinin elde edilmesi başka bir konu. A ekinin varlığının belirtileri de.bu bölümde. Bu ekin ajanların elde edilmesinde genel bir doktrin ve rehberlik sağladığı bu ko nuda genel bilgiler verdiği sanılıyor. Sızma ve elde etme harekatı burada da bitmiyor. 2. kısımda «özel ope rasyonlardan» söz ediliyor. Evsahibi ülke isyana yeterince şiddetle reak siyon göste rmezs e ABD ordu istihbaratı hüküme ti ve kam uoyu nu 15 7
doğmakta olan tehlikeler karşısında ikna edecek ve bunu gerekli önlem leri almaya zorlayacak elde ettiği ajanlar yoluyla «şiddet ya da şiddet ge rektirmeyen bazı eylemlerle durumun gerektirdiği ölçüde» yapacak. Başkaldıran kesime yeterince sızılamamışsa «beklenen hedef lere ulaşmak için aşırı sol örgütlerden yararlanabilecek» Bu eylemler «FM 3031 talimatnamesinde açıklanan isyanın 2. ve 3. aşamalarındaki tedhiş ve gerilla savaşını içeriyor. Ajan provakatörlerin kullanıldığı safhalarda göze çarpan acı gerçek bir evsahibi ülke hükümetinin yalan ve yanlış provokasyonlarla «gerçekler den haberdar» edilmesini sağlaması. Son paragrafta ise evsahibi ülkenin arşivlerine erişilemediği takdirde bu arşivlerdeki bilgileri elde etmek için operasyonların düzenlenmesi gerek tiği var. Bu belgeden Türkiye'de söz edildiğinde ispanya'da tüm olarak basıl dığında ABD hükümetinden çıt çıkmadı, italya'da basılacağı zaman ABD yetkilileri bunun «vakitsiz ve münasebetsiz» olduğunu söylediler. Sonun da Roma 'daki ABD elçiliği FM 30-31 30-31 talima tnames inin uydur ma old uğu nu açıkladı. Belgenin uydurma olduğunu düşünmek zor, ebat, üslup ve işaretler di ğer ordu belgeleriyle aynı. Belge uydurmaysa neden 1975 yılında ortaya çıktı? Neden elçilik yetkilileri yayınlanmasını «vakitsiz» buldular? Covert Action dergisinin isteği üzerine belgeyi inceleyen askeri istihbarat emek lileri belgenin gerçek olduğuna inanıyorlar. Belgenin doğru olup olmadığı konusundaki tartışmalara girmeden diğer ülkelerdeki yayıncılar gibi biz de belgeyi okuyucularımıza okuyup kendilerinin karar vermesi için ay nen sunuyoruz.
EK-9 ÇOK GİZLİ KARARLILIK OPERASYONLARI İSTİHBARAT - ÖZEL AJANLAR FM-30-31'e EK:B Karargah Kara Kuvvetleri Bölümü Washin gton D.C 18 Mart Mart 1970
l- GİRİŞ Bu ÇOK GİZLİ FM 30-31 B eki hassas olma özelliğinden ötürü, Standard FM serisinden yayınlanmıştır. FM 30-31'de yerel iç savunma ortamlarında ABD Ordusunun istikrar operasyonlarına doktrin, taktik ve teknik açıdan istihbarat yönünden na" sil destek olunacağı anlatıldı. GenTşl^çTmde'dağıtılacağı öngörüldüğü için içindekiler isyana karşı ve bundan sonra EÜ olarak anılacak evsahibi ül keyle birlikte yapılacak istikrarı sağlamaya yönelik operasyonlarla kısıtlıy dı . Diğer yandan FM 30-31 B EÜ (Evsahibi Ülke) örgütlerini de ABD istihba ratı hedef olarak değerlendirir. Bu ekte FM 30-31 ve FM 30-31 A'da anla' titan genel istihbarat ilkeleri tekrar edilmey ecek. Belgenin ama cı EÜ ör gütlerinin istihbarat operasyonları bakımından özel bir alan olduğunu ve EÜ hakkında istihbarat toplayarak isyana karşı yapılması gereken işlem lerden daha genel bir bilgi vermeyi ve ABD çıkarlarının korunmasını amaçlar. Bu özel alanda ki operasyon lar ABD Ordu sun un EÜ'deki isyan ve isyana karşı birlikte çalışma alanının kısıtlı olması bakımından kesinlikle gizli olarak kalmalıdır. kalmalıdır. ABD ordu sunu n neden işe karıştığı karıştığı hiçbir dur umd a be lirtilmemelidir. EÜ örgütleri terimi bu bağlantı içinde şöylece anlaşılmalıdır: a. EÜ'n ün iç güve nlik örg ütü
,• •
b. EÜ'n ün silahlı kuvvetle ri, o EÜ'nün silahlı kuvvetleri, polis örgütü, sivil savunma örgütleri ulusal ve yerel yönetim organları, propaganda örgütlerinin dışında kalan diğer tüm örgütleri. Diğer bir deyişle ABD Ordu İstihbaratı EÜ'nün isyana karşı tüm potan15 8
159
siyelini harekete geçirm esinde" her yönüy le ABD politikasına uyg un ola rak geniş bir alanda faaliyet gösterir. Uzmanlık isteyen askeri görevlerini yerine getirirken olanak çıkan her yerde ABD çıkarlarını kollamak zorun dadır. II ÖNCESİ (Background) FM 30-31'de belirtildiği gibi yakın geçmişteki ayaklanmalar, gecikmekte olan ya da bağımsızlıklarını yeni kazanmış eski sömürgelerde ortaya çık mıştır. Başkaldırı tehdidi altında bulunan az gelişmiş ülkelerdeki ABD müdaha lesi ABD'nin tüm dünyada uyguladığı anti-komünist savaşın bir parçası dır. Başkaldırı komünizm dışındaki başka kaynaklardan da doğabilir, aşiret, ırk ve mezhep kavgaları isyanlara neden olabilir. Kaynağı ne olur sa olsun başkaldırılar her zaman komünizm için ve komünist sızmalar için olanak sağlar, eğer etkin karşı önlemler alınmazsa komünistler başarılı bir biçimde yönetimi ele geçirebilirler. ABD'nin böyle durumlarda müdahalesi için bakılacak ölçüt bir taraftan hükümetin komünizme karşı aldığı önlemlere diğer yandan da EÜ hükümetinin ABD çıkarlarına göster diği tutuma bağlıdır. II- SİYASAL EMEKLİLİK GEREKSİNMESİ ABD Ordusu diğer ABD örgütleriyle aynı biçimde EÜ'deki herhangi bir hükümeti sonsuza dek desteklemek durumunda değildir. Bunun neden leri vardır. a. ABD deste ğind en yararlanma kta olan bir hükü met Komün ist ya da Komünist tahrikli bir isyan karşısında isteksizlikten ya da güçsüzlükten zayıflayabilir. b. Ülkedek i önemli kesimlerin çıkarlarını yansıtm akta yanlışlar yapabilir. c. Aşırı milliyetçilikle ABD çıkarlarıyla çıkarlarıyla uy uşm aya n hatta aykırı davranış içinde olabilir. • Bu öğeler EÜ'de hükümet değişikliğini ve böylece de ABD yardımından ve rehberliğinden EÜ daha rahat yararlanmasını ABD çıkarları bakımın dan gerektirebilir. isyana karşı birlikte birlikte operas yonlar ın yapılması genellikle özgürlük, ada let ve demokrasi adınadır, bununla birlikte ABD hükümeti yardım ede ceği hüküm etin yapısını sapta makta kendine özg ürlük tanır. tanır. Azgelişmiş ülkelerden pek azında tam anlamında demokrasinin ge lişebilmesi için yeterli birikim vardır. Katı ya da yumuşak yönetimi seçim leri engelleyebilir otoriter yönetim gelenekleri derindir, halk isteklerinin ancak çok küçük bir kısmını dile getirir. 16 0
Bununla birlikte ABD'nin desteklediği ülkenin demokratik süreç içeri sinde veya en azından demokratik bir görünümü olan dünya kamuoyu bakımından daha iyidir. Bu yüzden eğer anti-komünist tutumu sürdürebiliyorsa demokratik yapı her zaman için ABD tarafından hoş karşılanır. Eğer bu gerekler yerine getirilmiyorsa yapının ciddi biçimde değiştirilme sine azami özen gösterilmelidir. III-EÜ REJİMLERİNİN KARAKTERİSTİK ZAAFLARI ABD politikasını etkileyen yukarıdaki genellemelerden sonra az gelişmiş ülkelerin yapısından kaynaklanan zayıflıklara azami dikkat harcanmalıdır. a. Geri kalmışlığın, geçmişin, veya her ikisinin etkisinde olarak isyanla karşılaşan rejimler genellikle müzmin iç huzursuzluklardan ve kararsız lıktan müzdariptirler. Önde gelen siyaset adamları çoğu zaman tecrübe siz, çelişkilidirler, rüşvet alırlar. Olağanüstü liderler ortaya çıktığı zaman, çabaları modern koşullara uyamayan yönetim mekanizması etkisiz ve az ücret alan personal tarafından boşa çıkartılır." b. Bu zaafiyet hükümet örgütlerinin memurlarıyla isyancılar arasında ge niş ilişki kurma olanakları doğurur. Rejimlerin müzmin dengesizliğine ve baştaki yönetimlere karşı başlayan isyanların kısmi ya da tümden başarısına karşı garanti etmek isteyen kişiler vardır. c. Azgelişmiş ülkelerdeki iç çelişkilerde taraflar milliyetçiliğin gerçek sa hiplerinin kendileri olduğunu ileri sürerler. ABD yardımının büyük miktar larda ve açık olarak verilmesi baş kaldıran tarafa hüküm eti kuklalıkla suçla mak olanağı verir. verir. Bunu n genel sonu cu da halk ve devlet memu rla rı hatta ordu mensupları arasında anti-Amerikancı duyguların egemen olmasıdır. Silahlı Kuvvetler rejime bağlı olabilir hatta egemen de olabilir ler, ancak o ülkedeki zaafiyetten onlar da etkilenmektedirler. ABD Ordusunun EÜ ordusundan çıkarları yalnızca mesleki işbirliğinden ibaret değildir. Çok daha geniş olarak, siyaset ithal ederler. Silahlı kuv vetler siyaset yaşamında önemli rol oynar, bu rolün önemli askeri ön lemleri gerektiren durumlarda, isyan halinde daha da artar. IV-ABD ORDU İSTİHBARAT GÖREVLERİ ABD Ordu istihbaratı EÜ hükümetinin eylemleri konusunda geniş bilgi toparlayacak durumdadır. Bununla birlikte ABD ordusunun özel çıkarları bakımından istihbaratın önemli bölümünü EÜ'nin ordu birliklerinden ve iç güvenlik kuvvetlerinden elde edilen kısmı oluşturur. EÜ Ordusu içindeki özel istihbarat alanları şunlar olabilir: a. ABD Ordu istihbaratının ulusal ve yerel düzeyde karşılıklı işbirliği yap tığı EÜ ordu birliklerindeki kişiler. 161
b. ABD ord usu istihbaratının, çalışan ortamı bakımı ndan ilişkiler ilişkiler kura bildiği ordu birliklerinden personelle olağan askeri işbirliği dışındaki faa liyetleri. c. ABD or du istihbaratının doğ rud an ya da dolaylı olarak ilişkide bulun madığı ancak, isyancı güçler tarafından çab uk etkileyebilecek dur umd a olan yerel birlikler. Bunlar isyancıların etkisine genellikle en açık olanları dır. d. Uzun menzill i keşif birlikleri ya da özel gör ev birlikle ri gibi seyyar bir likler. Bu tür birlikler isyancıların kontrolü altındaki bölgelerde eylemler yaptıkları için isyancılar tarafından rahatça etkilenebilirler. EÜ'nün ordusuna ek olarak ülkenin iç güvenlik örgütüne ve polis kuvve tine de azami dikkatin gösterilmesi gereklidir, Polis genel olarak mahalli sakinlere ordu birliklerinden daha yakındır. Bu daha güvenli bir haber kaynağı olabildiği gibi daha da risklidir. Bu risk polis kuvveti askere alınıp da yerlerine daha çok eğitim gerektiren yeniler geldiği zaman daha da artar. ABD ordusunun istihbarat operasyonlarının aşağıda belirtilen listedeki belli başlı hedeflere yöneltilmesinin bazı nedenleri vardır. a. EÜ ordu birliklerini sızmalara ve başkaldırıya sempati duyan unsurla rın ya da ABD düşmanı olan kişilerin etkilemesinden korumak. b. EÜ ordusu üyelerinin geleceklerini garanti altına almak isteklerinden ötürü başkaldıran gruplarla ilişki kurmalarını önlemek. o EÜ'nün ordusunda ABD'ye yakınlığıyla tanınan subayların terfi etme lerine çalışmak. d. EÜ ordusunun saflarındaki etkisizliği ve rüşvetçiliği mazur görülebilir düzeye indirmek. e. Aynı tür koruma göre vini EÜ'nin ABD is tihbaratı sahasına giren tüm örgütlerinde yürütmek. Bu hedeflerin gerçekleştirilmesi, EÜ örgütleri içindeki muzır gelişmelerin erken teşhis edilebilmesi ABD istihbaratının zamamında tepki gözetme sine bağlı olduğunu bilmek gerekir. V-EÜ'DEKİ
ZARARLI
GİRİŞİMLERİN
TEŞHİSİ
ABD Ordu istihbaratı tarafından EÜ örgütleri içinde tahkikatı ve teşhisi gerektiren zararlı faaliyetler belirtileri şunlardır: a. 1. Siyasal güvensizlik, 2. rejime karşı giderek soğuyan tavırlar, 3. başkaldıranlara sempati, 4. başkaldıranlara ortaklık. b. Başkaldıran tarafın tarafın propaga ndas ında n EÜ memurlarıyla ABD örgütle-
rinde çalışan kişiler arasında doğan çatışmalardan,'ya da Amerikalı yet kililerin çok açık biçimde buyurgan durumda bulunmalarından doğan hoşnutsuzluk ve anti-Amerikancı duygular. c. EÜ memurlarını başkal dıran kimselerle akraba dur umu na düşüren kan bağları. Bazı ailelerin hem hükümet hem de başkaldıran taraflar ara sında akrabalarının bulunması. Böylelikle bu aileler iki tarafta oynadıkları için kendilerini kurtarabilirler. Kanbağları, özellikle kendi doğum yerleri yakınında görev bu yüzden de aile ve arkadaş baskısına maruz kalabi len, polis kuvvet leri için önem lidir . »* d. Rüşvetçilik, Rüşvetçilik, rüşvet alanların h em isyancılar tarafından baskı altında tutulabilmesi hem de yaygınlaştığında halkın rejime olan güvenini sars ması bakımından böylelikle de isyanın yaygınlaşmasını sağlama bakımın dan önemli olmaktadır. e. Etkinsizlik ve bun dan do ğan op erasyonl arın ağır ilerlemesi giderek düşmana doğrudan bir destek sağlayabilir, idari İşlemlerin yavaşlaması başkaldıranlara sempati duyulması yüzünden de olabilir. Bu çok bilinen bir idari sabotaj türüdür. Göreceli olarak uygulaması kolay ve ortaya çı karılması da zordur. VI-ABD ORDU İSTİHBARATI HAREKATI ABD ordu istihbaratı zaafiyet belirtileri görülüp de uzun süre devam ederek somut bir zarar ortaya çıkabilmesi durumunda uygun işlemleri önerecek durumda olmalıdır. Bu tür harekatlar, kişiler, veya daha genel olarak gruplar üzerinde baskı yaratabilecek önlemler olabilir. Bunun da ötesinde EÜ örgütleri ve en son olarak da hükümet üzerinde yaratılabile cek baskılardan söz edilebilir. ABD Ordu istihbaratının EÜ'nin sorumlu örgütüyle işbirliği yapması arzu lanır bir şeydir. Ama bazı durumlarda birlikte hareket ayrılan ya da çe lişen çıkarlardan ötürü gerçekleşemeyebilir. ABD ordu istihbaratı ABD çıkarlarını EÜ'deki muhalif kuvvetlere rağmen savunmak zorundadır. Bu ayrılıkların ya da çelişkilerin yer aldığı durumlar genellikle bazı kadro lar ve siyasal ya da bürokra tik işlemler tarafı ndan bazı kişilerin kor un dukları durumlarda ortaya çıkabilir. Harekat EÜ örgütlerinin hatta hükümetinin etkilenmesi ya da baskı altı na alınması biçiminde ABD çıkarları tehlikeye girdiğinde gündeme gele bilir. Alınacak önlemler resmi olabildiği gibi gayri resmi de olabilir. Resmi önlemler bu bölgede tartışılan hiçbir durumda gündeme gelmez. Gayrı resmi girişimler ise ABD ordu istihbaratı ve diğer ABD örgütlerinin ortak sorumluluk sahasına girmektedir.
162 16 3
VII-İSTİHBARATTA
REHBERLİK
ABD Ordu istihbaratı ve EÜ örgütleriyle birlikte yürütülen istikrar hare katlarının başarısı ABD'li ve yerel personel arasındaki karşılıklı anlayışa bağlıdır. ABD personeli ve EÜ'deki muhatapları arasındaki ilişkilerin derecesi ne olursa olsun bu sorunun kola y bir bir çözü mü EÜ örgütle rinde n ABD Ordu istihbaratıyla ajanlık ilişkisi içinde bulunabilecek kişilerin elde edilmeleri dir. Bu yüzden EÜ örgütlerinin önde gelen üyelerinin uzun dönemli ajanlar olarak elde edilmesi önemlidir. VIII-İSTİHBARAT AMAÇLI ELDE ETME ABD ordusunun özel amaçları için en önemli elde etme hedefi EÜ'nin ordu sund aki subaylardır. Azgelişmiş ülkelerin birçoğ und a subayla r var lıklı ailelerden geliler. Aile geleneği olarak ve öğrenim bakımından tutucu durlar. Bu yüzden de isyana karşı çeşitli doktrinleri benimsemekte ol dukça alıcıdırlar. Bunlar oldukça önemlidir, çünkü ülkelerinin gelişme sinde hiç de azımsanmayacak ölçüde önemli roller oynarlar. Aşağıdaki kategorilerde bulunanlar uzun dönemli elde etmeler için aza mi dikkat gerektirirler. a.-ABD ile uzun dönemli kültür ve ekonomik ilişkiler içerisinde bulunan ailelerden gelen subaylar. b. ABD askeri eğitim programlarından yararlananlar ile özellikle ABD'de eğitim gör müş bulunanlar. ' o EÜ'nün istihbarat örgütüne atanmak durumunda bulunan subaylar. Bunlar özel dikkat gerektirirler ama bu dikkatin aşırı olması da gerekli değildir. ABD eğitim, kurumlarında eğitmenler alt paragraf 2 (b) de belirtildiği üzere 1. siyasal sadakatleri 2. komünist idolojiye karşı bağışıklıkları ve 3. ABD'nin demokratik idealleri bağlılıkları bakımından kurslara katılan su bayları incel emekl e yüküm lüdür ler. ABD eğitim prog ramı na katılan her suba y hakkında eğitim son und a gizli gizli bir rapor verilerek ABD Ord u İstih baratı saflarında uzun dönemli istihdam edilip edilemeyecekleri raporlar da belirtilir. Elde etme sorunları FM 30-31 A'da geniş ve detaylı olarak ajanlar yoluy la istihbarat (HUMINT) (Human İntelligence) genel doktrinine bağlı ola rak daha geniş biçimde belirtilmektedir. Bu ekte belirtilen direktifler EÜ örgütlerinden ajan devşirme işlemlerinde de uygulanmalıdır. 164
IX-ÜLKE DIŞINDAKİ ABD YURTTAŞLARINDAN YARARLANMA ABD ordu istihbaratı EÜ'lerde yaşayan ABD yurttaşlarından doğrudan istihbarat kaynağı olarak ya da EÜ yurttaşlarından resmi ya da başka gö revlerde bulunanlarının bazılarının uzun dönemli ajan olarak elde edile bilmesi konusu nda yol gösterici olarak yararlanılabilir. yararlanılabilir. Bu tür ABD yurt taşları ABD ordu mensupları ye işadamları dışında diğer ABD kurumları için ve kitle iletişimi dalında EÜ'de çalışanlar olabilir. X-BAŞKALDIRI HAREKETLERİNE SIZMA FM 30-31 talimatnamesinde EÜ ülkeleri örgütlerinin başkaldıran tarafa ajanlar yoluyla sızmadaki önemleri karşı harekatta bulunmak açısından anlatılmıştı. İsyancı ajanların EÜ'nün örgütlerine hükümet kuruluşlarına, polisine ve askeri istihbaratına sızabilme tehlikeleri belirtilmişti. Bunlar gizli istihbarat bilgiler toplayabilirler. EÜ örgütlerinde isyan hareketi ko nusunda yeterli isyancı ajanların sızdığı ve hükümet kararlarının uygulan masını önledikleri söylenebilir. Bu durumda ABD Ordu istihbaratı iki ana harekat çizgisi takip etmelidir. a. EÜ'nün iç güvenlik örgütlerine sızarak isyancılar lehinde çalışan ajan ları saptamak ve bu tür ajanların çalışmaları üzerinde gizli denetim kur mak gerekmektedir. (Bu tür durumlardaki harekat yöntemleri her ülkeye göredeğişir). b. İsyancıların lider kadrosuna güvenilir ajanlar yerleştirmelidir, bu ajan lar isyancıların EÜ örgütlerine karşı istihbarat yapan kademelerde görev almalıdırlar. EÜ örgütleri hakkında isyancı kaynaklardan edinilen bilgile rin ABD Ordu istihbaratının doğru hareket etmesi ve ABD çıkarları için gerekli önlemlerin alınması konusu nda çok önemli oldu ğu akılda tutul malıdır. XI-ÖZEL HAREKATLARDAKİ AJANLAR Zaman zaman EÜ hükümetleri komünist ya da komünist kaynaklı ayak lanmalar karşısında kararsızlık ve etkisizlik gösterebilir, ABD örgütleri ta rafından verilen istihbarata uygun şiddetle karşı harekata geçemeyebilir. Bu tür durumlar, isyan eden tarafın taktik nedenlerle şiddet kullanmak tan vazgeçtiği zamanlarda ortaya çıkabilir, bu durumlarda EÜ yetkilileri aldatıcı bir güvenlik duygusuna kapılabilirler. Bu durumlarda ABD Ordu istihbarat kaynakları EÜ hükümetlerini ve artan başkaldırı tehlikesine ve hemen karşı harekete geçmek gerekliliğini özel operasyonlar yoluyla ik na etmelidirler. Bu nedenle ABD Ordu İstihbaratı özel görevli ajanlarla isyan harekatı içindeki en radikal gruplar arasına sızabilen özel harekat timleri kurulma16 5
YAZI VE YAYINLAR YAYINLAR sına dikkat etmelidir. Yukarıda öngörülene benzer durumlar doğduğu za man bu timler ABD Ordu istihbaratının kontrolunda şiddet içeren veya içerm eyen duruma , özelliğine bağlı harekatlara girmelidirler. Bu tür hare katlar FM 30-31'de ayaklanmanın II. ve lll'üncü safhalarında tanımlanan lara uygun olmalıdır.
(Talat Turhan)
isyancılar lider kadrosu içerisine bu tür ajanlar etkin biçimde yerleştirilemezse aynı amaçların gerçekleştirilmesinde aşırı sol örgütlerden ya rarlanılabilir. XII-ABD ORDU İSTİHBARATININ AVANTAJLARI insan istihbaratı alanında (HUMINT) ABD Ordusu personeli birçok dü zeylerde EÜ'nün istihbarat yapısında kendi muhataplarıyla yakından ilişki ilişki içinde olmak avantajına sahiptirler. sahiptirler. Kendi öğre nim üstünlüklerine tecrübe ve uzmanlarına dayanarak bu tür işbirliğinden doğan her türlü durumda rütbe bakımından kendilerinden üstün durumda olan muhata pları karşısında bile ABD ordu mensupları daima yararlı çıkarlar. Bu ya kın işbirliği ABD Ordu istihbaratının, EÜ istihbarat yapısı hakkında an laşılabilirce detaylı bir açıklamasının yapılmasını sağlar. FM 30-31'de Ulusal İç Savunma Eşgüdüm Merkezinin kurulmasının ve Bölge Eşgüdüm Kontrol Merkezlerinin kurulmasının arzülanabilirliğini, böylelikle istihbarat operasyonları, yönetim ve lojistik hizmetlerini isyana karşı tek bir yaklaşım çizgisine oturtmayı sağlar. Bu öneri EÜ'nün isyana karşı gösterebileceği çabaların iyileştirilmesi ko nusunda yapılmıştır. Ama bunun yanında ABD ordu istihbaratının EÜ or dusuna bütün olarak sızabilmesini de kolaylaştırabilir. Ulusal iç Savun ma Eşgüdüm Merkezi ve Bölge Eşgüdüm Kontrol Merkezlerinde çalışan ABD personeli EÜ'nin ordu örgütü, operasyonların yönetimi lojistiği ve istihbaratı konusunda yaygın bilgi edinebilirler. Ulusal İç Savunma Eşgüdüm Merkezinde ortak arşivler kurulmalıdır. EÜ'nün ABD personeli tarafından resmi olarak erişilemeyen arşivlerin bulunmasından kuşkulanıldığı veya bilindiği hallerde bu arşivlere ulaşabilmek için özel operasyonlar düzenlenmelidir. Savu nma Bakanının Bakanının Emriyle W. C. WEST MORE LAND General, Birleşik Birleşik Devletler Ordusu Genelkurmay Başkanı Adına
1 Genç Kemalistler Savunması (8 Eylül 1964 günü Genelkurmay Mahke mesine verilmiştir) verilmiştir) (61 sahife) (yayın lanmadı) 2 Orgeneral Cemal Tural'a açık mektup (Akşam, 6 Aralık 1965) (Emekli Kurmay Albay Selçuk Atakan'la müşterek imzalı) 3 Emekli Tümgeneral Fahrettin Soydaner'e verilen yanıt yazıları: a. "Talat Aydemir'in hatıratıyla ilgili açıklama" (Akşam, 14 Aralık 1966) b. "Talat Turhan'ın emekli Tümgene ral Fahrettin Soydan er'e cevab ı" (Akşam, 20 Şubat 1967) c. "Talat Turhan'ın Soydaner için yaptığı açıklama" (Akşam, 4 Nisan 1967) 4 infazlarla ilgili açıklama (Dünya, 8 Nisan 1967) 5 Bir Yıld önümü nün Düşü ndür dükle ri (Dünya, 22 Mayıs 1967) 6 22 Şubat (Akşam, 24 Şubat 1969) (Emekli Kurmay Yarbay Osman Deniz'le müşterek imzalı) 7 Sayın Sunay'a açık mektup (Devrim, 20 Ocak 1970) 8 Bomba D avasında Talat Turhan'ın savunm ası (1975) (10 klasör, ekle riyle 5000 sahife) (Bir bölümü iki kitap halinde yayınlandı, büyük bölümü henüz yayınlanmadı.) (Madde: 15, 20, 23 ve 25'e bakınız) 9Türün'den cevap bekliyorum (Cumhuriyet, 5 Ekim 1975) 10 Teraz inin Kefesi ve Devlet Güve nlik Ma hkem eler i (Politika, 28 Eylül - 4 Ekim 1976) 11 Devlet Güvenlik Mahkeme sine ne den hayır (Cumhuriyet, 29 Eylül 1976) 12 12 Mart hukukunun ardındaki Amerika mı? (Politika, 11-13 Ekim 1976) 13 Demirelci devrimcilik ve AET (Politika, 19-21 Ekim 1976)
Resmi:
14 işçi sınıfı ve sınıf gerçeği (7 Gün Dergisi, 16 Şubat-9 Mart 1977)
KENNETH C. WICKHAM Tuğgeneral, Birleşik Devletler Ordusu
15 Savunmam (7 Gün Dergisi, 23 Mart - 6 Nisan 1977) (Giriş bölümü) 167
16 6