İTÜ MİMARİ TASARIM YÜKSEK LİSANS PROGRAMI [2014-2015_baharyy] MİMARİ TASARIM ARAŞTIRMA LABORATUARI / [mts] PROJE 1: Yeniden Programlama /Kritik noktalarında İstanbul Hayalleri, A. Şentürer, N. Paker, A. Şenel, Ö. Berber
İpek Kuran | Tuğba Yalçın
Yeniden Programlamada Bir Yöntem Araştırması Olarak
“Dans Eden Mekan” İpek Kuran | Tuğba Yalçın
İTÜ MİMARİ TASARIM YÜKSEK LİSANS PROGRAMI [2014-2015_baharyy] MİMARİ TASARIM ARAŞTIRMA LABORATUARI [mts] PROJE 1 Yeniden Programlama /Kritik noktalarında İstanbul Hayalleri A. Şentürer,N. Paker, A. Şenel, Ö. Berber
Özet Sanatsal yaratıcılık, Nietzshe‘nin deyimiyle iki karşıt gücün, Apolloncu ve Dionysoscu yaklaşımın dengesinde ortaya çıkar. Mekânın üretimi, bu iki karşıt gücün devingen ilişkisi üzerinden okunduğunda Dionysos sezgisel, kaotik ve irrasyonel bir süreci tanımlarken, Apollon, uyumlu, sistematik ve kontrollü bir yaklaşımı temsil eder. Apollon ve Dionysos arasında gidip gelme halinde, organik ve sürdürülebilir bir mekân üretimi öngörülür. Yeniden programlama süreci için ortaya konacak yeni yöntemler temelini bu devingen ilişkinin dinamiklerinden almalıdır. Kentte yaşayanların bedensel ve düşünsel deneyimlerinin mekân ile kurduğu diyalektik ilişki, kentte çok katmanlı bir okumanın gerekliliğini ortaya çıkarır. Bu diyalektiğin dinamiklerini ortaya koyarak kenti anlamak ise birey-mekân ilişkisi çözümüne bir zemin hazırlamaktadır. Bir yöntem araştırması olarak Dans Eden Mekânlar, mekânın değişen koşullara ve ihtiyaçlara cevap verme esnekliğini artırır ve ayrıca, birey-mekân ilişkisini zenginleştirir. Bu bağlamda, mekân üretiminin ve mimari temsilin kırılmalarla önünü açabilmek amacıyla dansı ortaya çıkaran dinamiklerin sürece dâhil edilmesi yeni bir yaklaşıma olanak sağlar. Mekân-birey ilişkisi odağında yeniden programlama dinamiklerini çözümlemede bu yöntem, süreci, çevreyi ve çıktıları donuk temeller üzerinden aktarmak yerine, dans ve koreografi okumalarının dinamik yapısını kullanmayı mümkün kılarak akışkan bir dil üretir. Bu yöntemi kullanarak mekân-birey ilişkisinin araştırılması beş durum üzerinden gerçekleştirilmiştir. Yeniden programlamada bir yöntem araştırması olarak dans eden mekânlar, dinamik bir birey-mekan ilişkisi ve sürdürülebilirlik temelinde mekan üretimine olanak sağlar. Süreçte yapılan atölye çalışması -Dans Eden Mekanın Peşinde- mekan çözümlemeleri sonucunda ideal olarak görülen bu yöntemi, organizasyonel bir yaklaşım çerçevesinde işleyerek, pratik olarak gerçekleştirebilmek amacıyla TAK işbirliği ile gerçekleştirilmiştir. Atölye çalışması süresince, ‘Dans Eden Mekan’ın kolektif bir şekilde programlanması için, pratik ve teorik bir zeminde tartışma ve üretim ortamı oluşturulmuştur.
Anahtar Kelimeler dans eden mekan, koreografi, yeniden programlama, mekan üretimi, sürdürülebilirlik, uyum, sezgisellik, kolektif
ABSTRACT Artistic creation –in Nietzsche’s terms- depends on the balance between two opposing forces: the Apollonian and the Dionysian. Within the consideration of production of architectural space in relation with these two opposing forces, Dionysus reveals this process with the qualities such as being intuitive, chaotic and irrational. On the other hand, Apollo represents coherent, systematic, rational and controlled approaches. The integration of the Dionysian and Apollonian prescribes organic and sustainable process for the production of space. New methodologies for re-programming should emerge based on the qualities defined within Dionysian and Apollonian approaches. The dialectical relationship between the space and the citizens’ physical and spiritual experiences determines the necessity of studying the city to reveal the qualities of “Dancing Spaces” to increase the responsiveness and enrich the relationship between the individuals and space in changing circumstances. To broaden the possibilities of production and representation of space, the dynamics emerged from the origins of dance can be articulated to the process in order to conceive a new methodology. Instead of classical representations, choreography constructs a fluid language for the representation of interactive relationship between the individuals and space. As a conclusion, choreography is used for the analytical process of the five cases to investigate this relationship. The “Dancing Spaces” as an investigation of methodology for re-programming allows the production of spaces based on dynamic individual-space relation and sustainability. “Tracing the Dancing Spaces” Workshop is organized to reveal the qualities of “Dancing Spaces”.To be able to re-program the “Dancing Spaces” collectively, both theoretical and practical methods included in the process.
Key Words dancing spaces, choreograpy, re-programming, production of space, sustainability, coherency, intuition , collectivity
Yeniden Programlamada Bir Yöntem Araştırması Olarak
Dans Eden Mekan İpek Kuran, Tuğba Yalçın
Giriş
Sanatsal yaratıcılık, Nietzshe ‘nin deyimiyle iki karşıt gücün, Apolloncu ve Dionysoscu yaklaşımın dengesinde ortaya çıkar. Apollon ışığın ve aklın, Dionysos ise şarabın ve müziğin temsilcisidir. Nietzshe’ye göre, Apolloncu yaklaşımın, yani hayat- ve form-veren bu olgunun özelliği, kontrollü bir kısıtlama ile bireyin bir topluluğa dahil olmadan benliğini şekillendirmesidir. Bunun yanında Dionysoscu yaklaşımın özelliği ise bireyin topluluğun bir parçası olarak kendi benliğinden kurtulup diğer bireyler ve doğa ile bütünleşmesidir. Her iki güç de sanatın yaratımı için gereklidir. Apollonun eksikliğinde Dionysoscu yaklaşım ile yaratılan sanat eseri, uyumdan, strüktürden ve formdan uzak olur. Fakat Dionysosun eksikliğinde Apolloncu yaklaşım ile yaratılan sanat eseri ise ruhtan ve tutkudan uzaklaşır. Yani aslında taban tabana zıt olan bu iki güç, bir o kadar da iç içe geçmiştir (Nietzsche, 2010) Bu durum mimarlık ve mekânın üretimi üzerinden okunduğunda Dionysos mekanın üretiminin sezgisel, kaotik ve irrasyonel bir biçimde gelişmesi durumunu (resim1: a) ortaya koyar. Diğer yandan Apolloncu yaklaşım, uyumu, sistematik ve rasyonel yaklaşımı (resim1:b) ifade etmekte kullanılabilir. Dionysos ve Apolloncu yaklaşımın bir araya gelmesi ise organik ve sürdürülebilir bir mekân üretim süreci öngörür. Yani ideal olan durum bu iki kavramın devingen bir ilişkiye girmesi (resim1:ab) ve bahsedilen dinamiklerle mekânların sürekli yeniden programlanmasıdır.
Resim 1: Mekan-birey ilişkisinde durumlar
1. Nietzsche, Friedrich Wilhelm. Trajedyanın Doğuşu. İstanbul : İş Bankası Kültür Yayınları, 2010. 1
Birey-Mekân İlişkisinde Kent Olgusu Kentte yaşayanların bedensel ve düşünsel deneyimlerinin mekân ile kurduğu diyalektik ilişki, kentte çok katmanlı bir okumanın gerekliliğini ortaya çıkarır. Bu diyalektiğin dinamiklerini ortaya koyarak kenti anlamak ise birey-mekân ilişkisi çözümüne bir zemin hazırlamaktadır.
2. Calvino, Italo. Görünmez Kentler. [çev.] Işıl Saatçioğlu. İstanbul : YKY, 1990. s. 13-14.
3.Harvey, David. Asi Şehirler. [çev.] Ayşe Deniz Temiz. İstanbul : Metis Yayınları, 2013.
Resim 2: Dans Eden Kent 2
Birey-mekân-kent üçgeninde bakıldığında, kent, birçok katmanı olan, birden fazla şey olabilme potansiyeline sahip, bu yüzden de deneyime ve kişisel yoruma en açık olan yerdir. “Kentler birçok şeyin bir araya gelmesidir: Anıların, arzuların, bir dilin işaretlerinin. Kentler takas yerleridir, tıpkı bütün ekonomi tarihi kitaplarında anlatıldığı gibi, ama bu değiş-tokuşlar yalnızca ticari takaslar değil; kelime, arzu ve anı değiş-tokuşlarıdır.” (Calvino, 1990) Yani kent bu değiş-tokuşlarla tanımlanan, onu deneyimleyen her insan için de farklı anlamlar taşıyan bir bütündür. Her birey kenti, dinamik yapısı içinde, kendi algısal strüktürü üzerinden okur. Her karşılaşma ise kente dair bilginin hem birey için yeniden üretilmesine, hem de yeniden ifade edilmesine olanak tanır. Kelime, arzu ve anı değiş-tokuşlarına yani karşılaşmalara imkân veren yerler ise şehrin ortak alanlarıdır. Harvey, ortak alanları , “belli bir nesne, bir mal varlığı veya hatta toplumsal bir süreç olarak değil, kalıcı olmayan, her türlü dış etkiye açık bir toplumsal ilişki biçiminde” (Harvey, 2013) tanımlar. Yani ortak alanlar kolektif bir bilinçle inşa edilmiş, herkese ait olan bir toplumsal ilişkidir ve deneyime imkân verdiği gibi bu deneyimi paylaşmaya da imkân veren yerlerdir. Bu karşılaşmaların imkanlarıyla üretilmiş mekanlarda, kentin çok katmanlılığı kaos olmaktan çıkarıp bir değer haline gelir.
Kentler oluşum dinamikleri üzerinden okunduğunda sezgisel olanla, uyumlu ve rasyonel olarak tabir edilen mekân üretim şekillerinin girdiği devingen ilişkinin bir tezahürü olarak karşımıza çıkar. Bu iki uçtan birinde, şehrin çok katmanlı yapısı içerisinde Calvino’nun bahsettiği dinamiklerden bağımsız durumlar göze çarpar. Yani şehir planlama ve mimari ölçekte şehre bakıldığında, kent içinde yaşayan bireylerin göz ardı edildiği mekân üretim yöntemleri de gözlemlenir. Bu yöntem ile programlanan mekânlar, post-kapitalist sistem içerisinde, piyasanın öngörülemez dinamiklerine cevap verecek şekilde kurgulanmaktadır. (Robert & Robert, 2009) Bu durum tıpkı Nietzsche’nin Apollon üzerinden ifade ettiği gibi kendi içinde uyumlu, rasyonel fakat kurgusu gereği bireyin kendini gerçekleştirmesine, sezgilerini kullanarak kendi ihtiyaçlarına cevap veren mekânlar üretmesine imkân tanımaz. Mekânın programı, katı bir biçimde kurgulanır. Kontrol mekanizmasının önemli olduğu bu üretilen mekânlar keşfetmeye, serbestliğe ve özgürleşmeye imkân tanımazlar. Bu kurgu ise cevap verdiği dinamikler değiştiğinde yeni dinamikler karşısında mekânın ve programının keskin bir biçimde sonlandırılıp yerine yenisinin inşa edilmesini zorunlu kılar. İhtiyaçlarının ve kendini gerçekleştirebilme özgürlüğünün göz ardı edildiği bu karmaşada birey, otoritenin öngördüğü şekilde düzenlenmiş statik programlar içerisinde mekân ile ancak durağan bir ilişki kurabilir. “İçinde yaşadığımız toplum çokluğa, en azından doluluğa doğru gitmektedir(kalıcı nesneler ve ürünler, nicelik, tatmin, rasyonalite). Doğrusu, devasa bir boşluğun oluşmasına izin verilmektedir; bu boşlukta ideolojiler sarsılır, retoriğin üstü sisle kaplanır.” (Lefebvre, 1968) Bu yüzden diğer bir uçta duran, salt sezgilere dayalı mekânlar, bu kapitalist kentleşmenin boşluklarında “oyunbaz-yapıcı bir tavır” (SI, 1960) ile üretilirler. Boşluğun getirdiği serbestlik ve kontrolsüzlük her ne kadar yaratıcılığı pekiştirse ve ihtiyaçlara cevap verse de, sistematiklikten uzak oluşu, anlık oluşumların yöntemsel tekrarına imkân vermez. Katı mekânların statikliğinden uzak, sürekli eklemlenen, var olan mekânın sunduğu kurgudan ve materyallerden beslenen bir üretim söz konusudur. Fakat geçiciliğin ve içgüdüsel sürecin salt varlığı, yeniden programlamanın ideal olarak öngördüğü devingenlikten yoksun bir biçimde ortaya çıkar.
4. Robert, Vesna Petresin ve Robert, Laurent Paul. 2009. Distructuring Utopias. London : AD Magazine, Wiley & Sons, 2009.
5. Lefebvre, Henri. 1968. Kent Hakkı. [çev.] Gizem Aksümer ve Julia Struz. 2008.
6. Situationist International. 1960. Manifesto. www.cddc.vt.edu/sionline. [Çevrimiçi] 17 06 1960. [Alıntı Tarihi: 17 03 2015.]
Kentin dinamik kurgusunda, kentle ve bireyle organik ilişki kurabilen mekânlar, kolektif üretimin olduğu yerlerdir. Bu gibi mekânlarda, yeniden programlama, yaşanılmakta olan çevrenin farkındalığının kazanılması ve deneyimlenmesiyle, çevreyle birebir ilişki kurulmasıyla ortaya çıkar. Mekân programının esnek olduğu bu gibi durumlarda, mekânın içine giren her birey, o mekânı dönüştürür. Bireyin mekânla olan ilişkisi de mekânın kendisi gibi sürekli evrilir. Bu da, ihtiyaçlara cevap vermedeki verimliliğini artırır ve değişen dinamiklerde, mekânın ve birey ile kurduğu ilişkinin kırılmadan zenginleşebilmesini sağlar. 3
Yeniden Programlama Dinamiklerini Çözümlemede Koreografik Yöntem:
7. Yıldırım, Sercan Özgencil. 2003. Mimari Tasarım Sürecinin Programatikleri. 2003, Cilt 3, 47, s. 35-40.
8. Taburoğlu, Özgür. 1998. Deneyimin Yapay Yeniden Üretimi: “Bergson,Proust,Benjamin”. 1998, 34.
Bergson üzerinden yaptığı okumada Sercan Özgencil Yıldırım, mekân temsilinin süreçteki etkisini şu şekilde açıklamıştır: “Hareketin dondurulması geçmiş olanı ‘şey’ leştirmektedir. Bu türden bir temsiliyet yalnızca donmuş kalıplar üretmektedir. Bu nedenle hareketin akışkan yapısının deneyimlenmesi gerekmektedir. Bu olgu mimarlık düşüncesinde ciddi bir kırılma noktasıdır. Görsel gerçekliğin ait olduğu durumları; yani hayal gücünü tamamen reddeden, yalnızca matematiksel gerçekliğin belirleyici olduğu (plan, kesit ve görünüşlerin büyük hassasiyetle, tam ölçülerinde çizildiği durumlar, 19. Yüzyıl örnekleri) durumlardan bugün söz etmek mümkün değildir. Mimarlık bedeni olan bir şeyken bedensiz olana geçmiştir. Bu metafor, mimarlığa, yapı dilinin görünenler üzerinden değil; geçirgen, şeffaf ve saydam olanlar üzerinden oluşturulması olarak yansımaktadır.” (Yıldırım, 2003) Bu bağlamda, mekân üretiminin ve mimari temsilin kırılmalarla önünü açabilmek amacıyla dansı ortaya çıkaran dinamiklerin sürece dâhil edilmesi yeni bir yaklaşıma olanak sağlar. Mekân-birey ilişkisi odağında yeniden programlama dinamiklerini çözümlemede bu yöntem, süreci, çevreyi ve çıktıları donuk temeller üzerinden aktarmak yerine, dans ve koreografi okumalarının dinamik yapısını kullanmayı mümkün kılar. “Bergson’a göre; modernizm’in çıkışıyla yoğunlaşan mekanist düşünce, alışkanlığı, sürekli ve bölünmez bir bütün olanı kesik kesik temsillerine indirgenmiştir. Bergson, mekanist düşünce içinde hareketli olanın, hareketin dondurulduğu anlık görüntülerin yan yana eklenmesiyle yeniden kurulmasını temel bir yanılgı sayar.” (Taburoğlu, 1998) Koreografinin mekân-birey ilişkisinde süreci akışkan bir dille aktarması ödünç alınarak ortaya koyulan yeni yöntem tanımları, katı tanımlarla çözümlenemeyen sürecin hâlihazırda var olan potansiyellerinin görünür kılınmasını sağlar.
4
Koreografik Yöntem ile Birey-Mekan İlişkisi Analizleri:
Bu yöntemi kullanarak mekân-birey ilişkisinin araştırılması beş durum üzerinden gerçekleştirilmiştir. Analiz sürecinde, dinamiklerin değişkenlerini ortaya çıkabilmek adına; çevre, kavramsal bağlamı içerisinde aktarılmış ve mekân programlanmasındaki bileşenler ile ilişkilendirilmiştir. Bileşenler bölümü, yeniden programlama dinamiklerinde bireyin mekândaki hareketi ile beraber, mekâna dair fiziki ve kavramsal girdileri içerir. Çıktılar bölümünde ise, beş durum üzerinden birey-mekân ilişkisine ve yeniden programlama sürecine yönelik anahtar kelimeler eklenmiştir. Bu çıkarımlardan ve yeniden programlama sürecinden yola çıkarak yapılan soyut temsiller, karşılaştırmalara imkân vermek üzere mekânı, bireyi ve mekan-birey ilişkisini ortak bir dilde aktarmak üzerine şekillenmiştir. Buna göre, aktarılacak olan beş durum üzerinden kısaca şu çıkarımlar yapılmıştır: İlk durumda, çocukların içgüdüsel olarak inşaa ettikleri oyun alanı Nietzsche’nin Dionysos üzerinden yaptığı okumayla doğrudan ilişki içerisindedir. İkinci durumda ise yeniden programlama sürecinde bireyin müdahalesine imkan tanımayan fakat kuralları ve sistematiği içerisinde devamlılığı olan–buna örnek okullar, hastaneler, müzeler vs. olarak gösterilebilir- mekan üretim sürecine baktığımızda Apolloncu yaklaşımın izleri görülmektedir. Dans eden mekânlar olarak nitelendirilen diğer üç mekanın oluşumu bu iki keskin ucun bir araya gelerek sürdürülebilir bir üretime imkan tanımasıyla ortaya çıkar. Bu mekânlarda bireyler, kolektif yaklaşımın getirdiği özgürlükle kendilerini gerçekleştirme imkanı bulurlar. 5
6
Resim 3: Boş Arazide Oyun - Birey-mekan ilişkisinde Çevre,Bileşenler ve çıktılar
[Boş Arazide Oyun] Salt Sezgilere Dayalı Süreçte Birey-Mekan İlişkisi
“Oyun içerisinde taşınabilen, hareket ettirilebilen, tekrar tasarlanabilen, parçalanabilen ve birçok yolla yeniden bir araya getirilebilen materyallerin bulunduğu mekânlar yaratıcılığımızı tetikler. Bu materyallerin bir araya gelişinde belirli bir yöntem yoktur, tek başına kullanılabilir veya diğer materyallerle birlikte varyasyonlara imkân tanır ” (Nicholson, 1972) Taşlıbayır Mahallesi çocuklarına yönelik yapılmış oyun parkının ihtiyaç duyulan özgür alanı sağlayamaması, park yakınında çocukların yaratıcılıklarını kullanabilecekleri ve kendilerini ifade edebilecekleri atıl bırakılmış bir alanı keşfetmelerinde itici güç olmuştur.
Bağımsız - park içinde oyun Çevreye etki yok
Arazi içinde anlık mekan inşası Mekana etkinin ivmelenmesi
Parkda bir araya gelme Çevreye etki yok
Arazi içinde inşa edilen mekanın aktif kullanımı Mekana etkinin sürdürülmesi
Çevrede boş alanların farkına varılması Mekanı gözlemleme
Arazi içinde mekanın yetersiz kalmasıyla yeni mekan inşaları Mekanı eklemleyerek büyütme
Bir araya gelinerek malzemenin boş araziye taşınması Mekana etkinin başlaması
Yetersiz kalan alanı terk ediş Mekana etkinin bir anda sonlanması
Boş araziye komşu olan binanın arka bahçesinde bulunan malzemeler – parçalanmış ahşaplar, eski kapılar, demir parçaları vs. – çocuklar tarafından oyun arazisine taşınarak, arazinin oyun içgüdüsüyle yeniden programlanmasını sağlamıştır. Çocuklar gözlem yapılan yarım saatlik süre boyunca kendilerine yeni bir oyun alanı inşa etmişlerdir. Bilinçli bir yöntem arayışının olmadığı bu süreç sezgisel bir mekân üretimine referans verir.
Resim 4: Boş Arazide Oyun - Birey-Mekan İlişkisinde salt sezgilere dayalı mekan üretimi akış diagramı
7
8
Resim 5: İlkokul- Birey-mekan ilişkisinde Çevre,Bileşenler ve çıktılar
[İlkokul] Katı Kurallı Programda Birey-Mekan İlişkisi
“Geleneksel dans eğitimi Avrupa’da daha çok adımların farklı kombinasyonları üzerinden ilerler. Rudolf Laban bu yöntemle ortaya çıkarılan performansın, tamamen bitmiş, devingenlikten yoksun, durağan bir ürün olduğunu söyler; gelişmez, dönüşmez ve hareket kavramından oldukça uzaktır. Laban’a göre dans, akış içerisinde hareketin ortaya konuş biçimidir. Özgür, bağımsız bir akışın kurulmasıyla performansı yapan sanatçı sahnede kendini gerçekleştirme imkânı bulur. (Vega, 2007)” Çevreden bağımsız olarak ifade edilen bu örnek, katı eğitim sisteminin uygulanmasına yönelik programlanmış bir mekândır. Yani alınan bu okul modeli, biçim olarak farklılık gösterse de, programlanma yöntemine ve dinamiklerine bakıldığında tek tiptir. Mekânsal kalite açısından incelendiğinde, dönüşüme ve yeniden programlamaya imkân vermeyen katı sınırlar göze çarpar. Bu sınırlar, fiziki sınırlar olabileceği gibi, okul yönetimi veya öğretmen gibi hiyerarşik yapının bir göstergesi olan kontrol mekanizması olarak da okunabilir. Öğrenciler üzerinde oluşturulan bu kontrol mekanizması ve katı kurallar, her ne kadar sistemin uygulanmasını ve uyumu sağlasa da, mekân- birey ilişkisinin kopmasına sebep olmaktadır. Yani öğrenciler, özgür olmayan bir alanda, ancak sistemin verdikleriyle beslenebilirler. Mekân ise sadece bu süreci destekleyen bir unsur olarak yer alır. Okulun hizmet ettiği katı kurallı program, onun gerçek kullanıcısı olan öğrenciler tarafından dönüşümüne imkân vermez. Bu statik durum, aynı zamanda bireyin mekânla kurduğu ilişkinin yokluğuyla, bireyin kendini gerçekleştirebilmesini engelleyerek, aynılaşmaya sebep olur.
Otoritenin okul kurgusunu kullanıcıları dışarda bırakarak oluşturması Mekanın inşası
Boş zamanda kümelenmeler Mekana etki yok
Öğrencilerin okulu kullanmaya başlaması Mekana etki yok
Hiyerarşinin kararları doğrultusunda hareket Mekana etki yok
Sınıflara dağılma Mekana etki yok
Sınıflara dönme Mekana etki yok
Tenefüste bahçede oyun Mekana etki yok
Eve dönen öğrenciler ile mekanın tamamen boşalması Mekana etki yok
Resim 6: İlkokul - Birey-Mekan İlişkisinde katı kurallı mekan akış diagramı
9
10
Resim 7: Nisan İmece Anaokulu - Birey-mekan ilişkisinde Çevre,Bileşenler ve çıktılar
[Nisan İmece Anaokulu] “Dans Eden Mekan” da Birey-Mekan İlişkisi
“Bu eğitim mesleki beceriler kazandıran bir eğitim olmayacaktı. Steiner’in düşünceleri doğrultusunda oluşacak irade, duygu, düşünce bütünlüğünü sağlayarak bilinci geliştirecek ve kişinin benliğini özgürleştirecek bir eğitim olacaktı.” (Kotaman, 2009) Kuzguncuk’ da bulunan Can Yücel’e ait evin Rudolf Steiner tarafından geliştirilen Waldorf Pedagojisi’nin gerektirdiği bütüncül yaklaşımı sağlayacak mekânsal kaliteye sahip olması, Waldorf anaokulu olarak yeniden programlanmasına olanak sağlamıştır. Bu yeniden programlama yöntemi, mekânın; öğrenciler, veliler ve öğretmenlerle kolektif bir yaklaşımla, öngörülen eğitim modeline hizmet edecek şekilde sürekli dönüşümüne imkân tanır. “Okul, her türlü ekonomik ve politik kontrolden tamamen bağımsız olmalıdır. Bu nedenle okulun devletten bağımsız demokratik bir yapıya sahip olması Waldorf eğitiminin özgürlük anlayışının temelini oluşturmaktadır. Ayrıca her okul içinde bulunduğu topluma göre müfredatını düzenler Böylece öğrenilecek konuların çocuğun yaşamıyla ilişkilendirilmesi mümkün olur.” (Kotaman, 2009) Kurulan ilişki oyunla öğrenme temellidir. Bilinçli seçilmiş mekân ve çevrenin sunduğu materyaller çeşitlidir ve bu çeşitlilik yaratıcılığı tetikler. Anaokulunun bahçesinde bulunan her şey –ağaçlar, taşlar, toprakoyuncak olabilir. Hatta bahçe, bir oyun mekanı olarak sürekli dönüştürülebilir. Benzer dönüşüm iç mekanda da devam eder. Çocukların gündelik aktivitelerine ve ihtiyaçlarına cevap vermede esnek davranılsa da bu durum belli bir sistematik anlayış çerçevesinde ilerler. Bu sistem içerisinde katı kurallar yoktur ancak esnek de olsa kuralların var olması – Örneğin, herkes öğlen yemeğini beraber hazırlar ve sofraya birlikte oturulur.- kolektif bilincin ve sistemin sürdürülebilirliğini sağlar.
Velilerin Waldorf eğitim sistemi uygulamak amacıyla toplanması - Mekanın arayışı
Mekanın öğrenciler ile dönüşümünün başlaması Mekan dönüşümünde esnek kuralların oluşumu
Bulunan mekanın Waldorf eğitim sistemine uygunluğunun kontrolü - Mekanın kontrolü
Mekanın öğrencilerin ihtiyacına göre sürekli şekillenmesi - Mekanın sürdürülebilir dönüşümü
Mekanın veliler ve öğrenciler ile yeniden programlanması - Mekanın yeniden programlanması
Mekanın öğrencilerin ihtiyacına göre sürekli şekillenmesi - Mekanın sürdürülebilir dönüşümü
Velilerin mekan dönüşümündeki rolünün azalması - Mekanın programlanmasında rol değişimi
Mekanın öğrencilerin ihtiyacına göre sürekli şekillenmesi - Mekanın sürdürülebilir dönüşümü
Resim 8: Nisan İmace AnaokuluBirey-Mekan İlişkisinde dans eden mekan akış diagramı
11
12
Resim 9: Don Kişot İşgal Evi - Birey-mekan ilişkisinde Çevre,Bileşenler ve çıktılar
[Don Kişot İşgal Evi] “Dans Eden Mekan” da Birey-Mekan İlişkisi
“Bu benim için bir yandan da sanatsal bir müdahale. Binanın hali beni rahatsız ediyor. Ben buna dikkat çekmek istiyorum. Çöp olarak bıraktığınız şeyi biz güzelleştirip kullanacağız, ta ki siz gelip bunu gerçekten hizmete uygun hale getirene dek.” (Doğanoğlu, 2013) Kadıköy, Yeldeğirmeni’nde bulunan terk edilmiş bir konut yapısı, Gezi Direnişi sonrası büyüyen kolektif bilinç ile farkına varılan gerçek bir ortak alan ihtiyacının karşılanması için yeniden programlanmıştır. Bu yöntem, mekânın, değişen ihtiyaçlara cevap vermesine ve sürekli dönüşebilmesine imkân tanır. Bu dönüşüm, mevcut sistemin koyduğu kurallara karşı durmakla birlikte, sürdürülebilir ve çevresiyle uyumlu bir ortam oluşturmak adına ortak karar alma mekanizmasıyla, kolektif bilincin ortaya koyduğu esnek kurallar çerçevesinde gerçekleşmektedir. Mekânla birey arasında oluşan devingen ilişki, bireyin mekânı ve mekânın bireyi dönüştürmesine, bireyin kendini gerçekleştirmesine imkân sağlar. Bu süreç içerisinde mekânı kullanan bireyler, sanat üretimi ve paylaşımı yaparak, mekânın bu kolektife ait düşünceyi ortaya koymasına imkân veren özgür bir alan yaratırlar.
İhtiyacın ve ideolojinin oluşumu - Mekanın arayışı
Harabe yapının ihityaçlar doğrultusunda şekillenmesi Mekanın dönüşümün başlaması
Harabe yapının uygun olduğunun kararının verilmesi - Mekanın bulunması
Sözü ortaya koymak için sanat üretimi ve paylaşımı -Mekanın dönüşümün sürekliliği
Harabe yapının kolektif bilinç doğrultusunda yeniden programlanması
Ortak alan kullanımın sürekliliği -Mekanın dönüşümün sürekliliği
Ortak karara dayalı esnek kuralların belirlenmesi- Mekanın dinamiklerini ortaya koyma
Etkinlikler ve toplantılar ile aktif katılımın sağlanması-Mekanın dönüşümün sürekliliği
Resim 10: Don Kişot İşgal Evi Birey-Mekan İlişkisinde dans eden mekan akış diagramı
13
14
Resim 11: Kuzguncuk Bostanı Birey-mekan ilişkisinde Çevre,Bileşenler ve çıktılar
[Kuzguncuk Bostanı] “Dans Eden Mekan” da Birey-Mekan İlişkisi
“Ortak alan üzerinde “toplumsal bir ilişki” tesis edilmedikçe, bu alana kolektif olarak sahip çıkmak olanaksızlaşır. Bu ise, ortak alanlar üzerine halihazırda tedavülde olan hâkim radikal teorilerin sunduğundan çok daha fazla hayal gücü ve derinlik ister, özellikle de kapitalist kentleşmenin bu ortak alanları sürekli olarak üretmekte ve onlara el koymakta olduğu düşünülürse”. (Harvey, 2013) Kuzguncuk’ta mahalle arasında kentsel planlamaya dahil edilmemiş yeşil alan, mahalle sakinlerince sahip çıkılarak bostana dönüştürülmüştür. Mahalle sakinlerinin çevreye duyarlılıklarının ve ortak bilincin varlığı, yeniden programlama yönteminin en temel dayanağıdır. Bu yöntem, bostan olarak yeniden programlanmış olan bu alanın gerçek bir ortak alana dönüşümünü sağlar. Süreç içinde belirginleşen mülkiyet kavramı, sistematik bir çözüm arayışına sebep olmuştur. Ortaya koyulan çözüm ile ortak alanların varlığı korunarak, bireylere tahsis edilmiş ekim-dikim alanlarının sistemli bir şekilde kullanımına imkân verilir.
Ortak ihtiyaçları karşılayacak yeşil alan varlığı Mekana karşı farkındalık
Bir araya gelerek ortak karar alma - Mekanın sistem ile beraber yeniden kurgulanması
Yeşil alanın bostan olarak dönüşümü Mekanın yeniden programlanması
Sistem ile beraber çalışan bostan alanında sürdürülebilir bir sistemin oturtulması
Ortak alana dönüşen ve ihtiyaçlara cevap veren bostan Mekanın dönüşümü
Bostanın ortak alanlarında istek ve ihtiyaçlara yönelik dönüşümlerin gerçekleşmesi - Mekanda sürdürülebilir dönüşüm
Bostanlar üzerinde mülkiyet hissinin artması Mekanda kural ihtiyacının ortaya çıkması
Bostanın ortak alanlarında istek ve ihtiyaçlara yönelik dönüşümlerin gerçekleşmesi - Mekanda sürdürülebilir dönüşüm
Bu sistemin getirilmesiyle daha sürdürülebilir bir kullanım sağlanan alanda, ortak alan dönüşüme açıktır ve kolektifin değişen ihtiyaçlarına göre kullanıcılar tarafından şekillendirilebilir. Yani bu alanda, bireylere özgür bir ortam sağlanırken sistem ile uyumlu ilerleyen bir süreç gözlemlenir.
Resim 12: Kuzguncuk Bostanı Birey-Mekan İlişkisinde dans eden mekan akış diagramı
15
Birey-Mekan İlişkisi Analizlerine Genel Bakış Yeniden programlamada mekânın devingenliği, katı kurallı mekânlar ve salt sezgilerle ortaya çıkan mekânlara ait dinamiklerin etkileşimiyle olanaklı hale gelir. Salt sezgilerle yapılan yeniden programlamada, katı mekânların statikliğinden uzak, sürekli eklemlenen, var olan mekânın sunduğu kurgudan ve materyallerden beslenen bir üretim söz konusudur. Fakat geçiciliğin ve içgüdüsel sürecin salt varlığı, devingenlikten yoksun, daha doğrusu eksik bir biçimde ortaya çıkar. Üretim aşamasına bakıldığında, sürdürülebilir bir yöntem anlayışı gözlenmez. Mekânla bireyin kurduğu ilişkide sürekli bir hareketten söz edilse de bu ilişki mekânın dönüşümünden ziyade, bir yığılma olarak karşımıza çıkar. Yani mekân, bireyin o anki varlığıyla iletişim kurar fakat bu anlık ilişkiler bilinçli bir süreç içinde gerçekleşmediği için, işlevini yitiren mekân, anlamsızlaşır ve ihtiyaca yönelik mekân sürekli eklemlenerek yeniden inşa edilir. Katı kurallı mekân programlarında, rasyonel bir yöntem, sistematik oluşu ile yöntemsel tekrara izin veren ve uyumu sağlayan bir kurgu dikkat çeker. Bu yöntemsel tekrar her ne kadar, program şemalarının yaygınlaşabilmesini sağlasa da, dinamiğin temelinde yatan ‘sisteme ayak uydurma’ ve ‘aynılık’, içinde bulundurduğu tüm dinamikleri de katılaştırır. Bireyin hareketini ve özgürlüğünü engelleyen sınırların ortaya koyduğu bu statik durum, mekân- birey ilişkisinin kurulmasına, mekânın ve bireyin birbirinden beslenerek dönüşmelerine engel olur. Mekân, sadece içindeki amaca yönelik sert bir kabuktur ve süreç içinde değişen dinamiklere cevap vermede yetersiz kalır. Bu şekilde bir programlama yöntemi ile gündeme getirilen mekânda, cevap vermesi gereken yeni bir dinamik ile karşılaşıldığında, ancak mevcut programının keskin bir biçimde sonlandırılması ve yerine yenisi kurgulanması ile cevap verilebilir. Bu iki kavram bir araya geldiğinde dinamizmini kaybetmeyen, fakat dış dünyaya yansıması uyumlu yani dans edebilen mekânlar ortaya çıkar. Bu programlama yöntemi mekânbirey ilişkisine imkân veren ve aynı zamanda yöntemsel tekrarı da mümkün kılan mekân üretimini sağlar. Yani belli bir düzen ortaya koyan, uyum ve sürdürülebilirlik barındıran fakat aynı zamanda insan bedeni ve sınırlarını da gözeten, yani bireyin kendisi olmasına, kendi ihtiyaçlarına cevap vermesine imkân tanıyan mekânların programlama dinamikleri ideal olarak kabul edilmiştir. Bu yüzden, yeniden programlama önerisi geliştirmede, ‘dans eden mekân’ kurgusunun dinamikleri yol gösterici olmuştur. 16
[Boş Arazide Oyun]
[İlk Okul]
[İmece Anaokulu]
[İşgal Evi]
[Kuzguncuk Bostanı]
Resim 13: Birey-mekan ilişkisi akış diagramı karşılatırması 17
Dans Eden Mekanı Oluşturan Dinamikler
[1] Var olan yerin dinamikleri, sunduğu potansiyellerle, yeniden programlamaya itici güç oluşturabileceği ve kolektif üretim sürecini tetikleyebileceği gibi, bir topluluğun benimsediği ideoloji, eklemlenebilecek ve yeniden programlanabilecek yerin arayışına da sebep olabilir. Bu durumda ise ideoloji, programlamanın temel motivasyonu haline gelir. [2] Ortak alan, kolektif bir ortamı sağlaması, paylaşımın ve fikir alışverişinin yapıldığı zemin olması dolayısıyla yeniden programlama dinamiklerinde önemli bir yere sahiptir. Ortak alanın, mekânın fiziki bileşeni olarak, daralabilen, genişleyebilen, dönüşebilen, dolayısıyla topluluğun anlık veya kalıcı ihtiyaçlarına ilk önce cevap verecek serbest bir alan olarak kurgulanması sağlanır. Bu sayede tüm programın üzerinde şekilleneceği bir platform oluşturulmuş olur. [3] Otoritenin kırılması veya mevcut sistem ile uyumlu bir işbirliği sağlanması, mekânın üretimini, dönüştürülmesini ve aktif olarak bu eylemin içerisinde bulunan bireyleri gerek ideolojik gerekse örgütlenme yapısı bakımından özgür kılar. Bu özgürlük, bireyler arasındaki kolektif bilincin desteklenmesine ve işbirliği içerisinde sınırların ortadan kaldırılmasına imkân tanır. [4] Kolektif bilinç, paylaşım ve düşünceyi ortak üretme hali, organizasyon yapısını güçlendirir. Bu durumda hiyerarşi değil, eşitlik söz konusudur. Bu eşitliğin içinden zamanla gelişen esnek kurallar çerçevesinde gerçekleşen dönüşüm, ihtiyaçlar doğrultusunda şekillenirken, mekânın sürekliliği de korunur. [5] Bütün dans eden mekânlarda, mekânın geçmişine dair farkındalık aynı zamanda geleceğine dair sürekli bir düşünce üretimi vardır. Bu durum, ortak karar alma mekanizmasını aktif tutar ve mekân dönüşümünün sadece bireyin değil, topluluğun istediği yönde olmasını sağlar. [6] Bir ideoloji veya ihtiyaç çerçevesinde yapılandırılan mekânda, bireyin kendini gerçekleştirebilme özgürlüğünü bulması önemsenir, dolayısıyla katı belirlenmiş programlar yerine esnek, bireyin veya topluluğun mekanla dönüşebilmesine imkân veren kurgular öne çıkar. Mekan bireyi, birey de mekanı dönüştürür. 18
“Dans Eden Mekan’ın Peşinde” Atölye Çalıştayı Mekan çözümlemeleri sonucunda ideal olarak görülen bu yöntemi, organizasyonel bir yaklaşım çerçevesinde işleyerek, pratik olarak gerçekleştirebilmek amacıyla TAK işbirliği ile gerçekleştirilmiştir. Atölye çalışması süresince, ‘dans eden mekan’ın kolektif bir şekilde programlanması için, pratik ve teorik bir zeminde tartışma ve üretim ortamı oluşturulmuştur.
Yürütücüler: TAK – Tasarım Atölyesi Kadıköy İşbirliğiyle Tuğba Yalçın, Mimari Tasarım Yüksek Lisans Programı ( MSc.), İTÜ İpek Kuran, Mimari Tasarım Yüksek Lisans Programı ( MSc.), İTÜ
Süreç: Yapılan kurguda öncelikle; topluluğun ihtiyaçlarına cevap verebilecek ve ilk aşamadan itibaren kolektif bilincin oluşumuna ve ortak karar alma mekanizmasına hizmet eden bir platform oluşturulmuştur. Yeldeğirmenini bölgesinde oturan veya bu bölgeyi sıkça kullanan bireylerden oluşan topluluk, kendi deneyimleri ve ihtiyaçları doğrultusunda ortak bir paydada birleşmişlerdir. Kendi ideolojileri doğrultusunda mekan üretim sürecine girmek isteyen katılımcılara, bu ortak platformda teorik altyapıyı güçlendirmek amacı ile, dans eden mekan yönteminden bahsedilmiş ve kavramsal tartışmalar gerçekleştirilmiştir. Bu tartışmalar ışığında, Yeldeğirmeni bölgesinde kamusal ihtiyaçlara cevap vermede yetersiz kalan yerler arasından seçilen bir alanının, yakın çevresindeki mahalle sakinleri ile iletişim ve dayanışma halinde olarak yeniden programlanmasına karar verilmiştir. Saha araştırması ve mahalle sakinleri ile yapılan görüşmeler ışığında tespit edilen yetersiz alanlardan seçilen “Namazgah” da kolektif kararlar doğrultusunda, birey-mekan ilişkisini güçlendirmeye ve sürdürülebilir bir program oluşturmaya yönelik yerinde tasarım çalışmaları yapılmıştır. 19
Dans Eden Mekanın Peşinde: Atölye süreci, katılımcılara teorik altyapının verilmesini takiben belirlenen ihtiyaçlar ve ideolojinin gerçekleştirilmesi doğrultusunda yer arayışı ile başlamıştır. Bu ihtiyaçlar genel anlamıyla Yeldeğirmeni bölgesini tanımlayacak, giriş niteliğinde bir kamusal alanın var olmaması yönündedir. Bu yönde, aktif olarak kullanılacak bir buluşma noktası tanımlama amacıyla, potansiyeli yüksek olan kamusal alanlar arasından “Namazgah”ın bulunduğu yer seçilmiştir. Tarihi bir alan olan Namazgah, bitişiğindeki restorasyon sürecinde olan Ahmet Haşim Kültür Evi ile birlikte bölge için aktif olarak kullanılmayan kamusal bir alandır. Bu meydanın belirtilen amaçlar doğrultusunda aktif olarak kullanılmasını sağlamak amacıyla seçilmesine takiben, katılımcılar kendi deneyimlerini ortaya koymuş ve çevredeki insanların fikirlerini almışlardır. 20
Kolektif Karar Alma ve Tasarım Süreci
Oluşturulan platformda kolektif bir fikir şekilde fikir paylaşımında bulunulup mekanın dönüşümü ve yeniden programlanmasına dair çalışmalara başlanmıştır. Katılımcılae, birebir yerinde bulunarak, mekanın dinamiklerini sezgisel yollarla ortaya çıkaracak bir sürece yönlendirilmişlerdir. Göze çarpan en önemli olgu, bireyin sadece orada bulunması yoluyla artırılan potansiyeli mekanın yeniden kullanılmaya başlamasını sağlamıştır. Bu platform içinde aktif olarak yer almayan bireylerin de -sokak sanatçısı, ayakkabı boyacıları, mekanı dinlemek için kullananlar vs.- mekanın yeniden programlanmasına organik bir biçimde katkıda bulundukları gözlemlenmiştir.
21
Katılımcıların yaptığı eskizler:
Kolektif üretimin sonucu olarak yeniden programlanmış mekan:
22
Referanslar Calvino, Italo. (1990). Görünmez Kentler. [çev.] Işıl Saatçioğlu. İstanbul : YKY, s. 13-14. Doğanoğlu. (2013). Don Kişot Yeldeğirmeni’ni İşgal Etti. İstanbul : Bianet, 22 10 2013. Harvey, David. 2013. Asi Şehirler. [çev.] Ayşe Deniz Temiz. İstanbul : Metis Yayınları, 2013. Situationist International. (1960). Manifesto. www.cddc.vt.edu/sionline. [Çevrimiçi] 17 06 1960. [Alıntı Tarihi: 17 03 2015.] Kotaman, Hüseyin. (2009). Rudolf Steiner ve Waldorf Okulu. Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Eğitim Fakültesi Dergisi. Haziran 2009, Cilt 7, 1, s. 175-179. Lefebvre, Henri. (1968). Kent Hakkı. [çev.] Gizem Aksümer ve Julia Struz. 2008 Nicholson, Simon. (1972). The Theory of Loose Parts, An important principle for design methodology. Nietzsche, Friedrich Wilhelm. (2010). Trajedyanın Doğuşu. İstanbul : İş Bankası Kültür Yayınları. Robert, Vesna Petresin ve Robert, Laurent Paul. (2009). Distructuring Utopias. London : AD Magazine, Wiley & Sons. Taburoğlu, Özgür. (1998). Deneyimin Yapay Yeniden Üretimi: “Bergson,Proust,Benjamin”. 1998, 34. Vega, Eva Perez de. (2007). Choreographed Environments - A Performative Approach to Architecture. New York : yazarı bilinmiyor, 2007. Yıldırım, Sercan Özgencil. (2003). Mimari Tasarım Sürecinin Problematikleri. 3(47), s. 3540. 23
İpek Kuran (MSc.) İTÜ 16’, Mimari Tasarım Yüksek Lisans Programı İzmir Ekonomi Üniversitesi Mimarlık Bölümü’nden 2013 yılında mezun olmuştur. Halen İTÜ Mimari Tasarım Yüksek Lisans Programı’ndaki öğrenimine devam etmektedir. Teknoloji, sanat, mimarlık üçgeninde giyilebilir teknolojiler, etkileşimli tasarım ve sibernetik ilgi alanlarıdır. 2011 yılından beri Organik Mimari Atölye Çalışmaları’nın koordinasyonunda yer almaktadır. Tuğba Yalçın (MSc.) İTÜ 16’, Mimari Tasarım Yüksek Lisans Programı İstanbul Bilgi Üniversitesi Mimarlık Bölümü’nden 2014 yılında 3.lükle mezun olmuştur. Halen İTÜ Mimari Tasarım Yüksek Lisans Programı’ndaki öğrenimine devam etmektedir. Uzay mimarisi, kamusal mekan üretimi, disiplinler arası çalışmalar ilgi alanlarıdır. Mimari çalışmalarının yanında bilimkurgu ve fantastik alanlanında kısa öykü çalışmaları yapmaktadır.