KÜ LTÜ R BAKANLI BAKANL I Ğ I YAYINLARI YAYINLARI /12 / 12 7wrAr Bü B ü yük yü k leri le ri D izis iz isii / 1 3 4
BÎTLİSLÎ İDRİS (fdrîs - i Bidlîsî)
Doç. Dr. Mehmet BAYRAKDAR
© Kültür Kü ltür Bakanl Bakanlığı ığı / Ankara 1991 ISBN 97 5 -1 7 -0 7 7 9 -X Kapak Düzeni / D r . Ahme Ahmett SINAV
Yayıml Yayımlar ar Dairesi Daires i Baş B aşka kanlığ nlığının ının 22.3.1991 tarih ve YAPKUR 928.1. 946 sayılı makam onayı ile birin bir inci ci defa 15.000 adet ad et bastı ba stırı rılm lmış ıştı tır. r. Mas M atba at baac acılık ılık - AN ANKARA Tel: 134 48 41
ÖNSÖZ İn İ n s a n lık lı k tari ta rihi hini ninn u n u tulm tu lm a y a n isimler isim leri,i, Peyga Pe ygamb mberl erler, er, filo fi lo z o fla fl a r w ilim adamlarıdır. Çünkü onlar bir topluluğa değil, bütün insanlığa hizmet etmeyi, sadece zamanlarına değil, her zamana seslenmeyi amaçlamışlardır. Bu bakımdan, onların düşüncelerini ve öğretilerini bilmek, yeniden yorumlamak ve değerlendinnek, geleceğin İlmî ve fik fi k r î geli ge lişm şm ele el e rin ri n e fa y d a lı olaca ola cağı ğı ve bir bi r k a tk ıda ıd a bu bulu luna naca cağı ğı muhakkaktır. Diğe D iğerr m ille il letl tler er gibi, g ibi, m ille il le tim ti m iz de, k e n d i k ü ltü lt ü r ü n d e u n u tulm tu lm a y a n şahs şa hsiy iyet etle lerr yet y etiş iştir tirm m iştir işt ir.. İ ş te b u nla nl a rdan rd an birisi, ç o k y ö n lü bir bi r şahs şa hsiye iyet t olan İdrisî-i B idlîs î veya veya günü gü nü m üz Tiirkçesiyl Tiirkçesiylee Bitlisli İdris’ İdr is’di dir. r. Siyaset ten, tasavvufa ve tıptan felsefeye kadar çeşitli ilimlerle meşgul olmuş böyle bir ilim ve siyaset adamımızı tanıtmak ve tanımak bizler için bir vazife olmaktadır. Esefle hemen burada belirtelim ki, bugün Bitlisli İdris hakkında müstakil ve derinlemesine yapılmış araştınnalar yok denecek kadar azdır. Kanaatimizce bu, onun üzerine araştırma yapmaya değmez bir şahs şa hsiy iyet et o lm a s ın d a n değil, bir bi r ç o k zorl zo rluk ukta tann ka y n a kla kl a n m a k tad ta d ır. ır . B u zorl zo rluu kla kl a rda rd a n biri bi rinc ncis isii ve en b a ş ta geleni, o nu nunn , üzer üz erin inee a raşt ra ştır ırm ma ya pa p a c a k k im s e n in, in , O sm a n lı Tiir Ti irkç kçes esin inde denn b a ş k a A r a p ç a ve F arsç ar sçaa dil di l lerini de iyi bilmesi gerekir; zira ileride de göreceğimiz gibi, onun eser leri leri bu üç d ilde yazılmıştır. Dolayısıyla bu dillerden dillerden birini bilm ek araşaraştırma için yeterli değildir. İkinci bir zorluk, onun çok çeşitli ilim saha larında eser veznesidir. Araştırıcının, onun meşgul olduğu sahalarla ilgisinin ve bilgisinin de olması gereklidir . Fakat, eğer yeni nesil ilim adamlanmız, geçmiş şahsiyetlerimizi tanım tan ımad ad a biraz dah a gayret göster gösterir irler lerse se,, her h er ilim ilim ad adam am ı kend ke nd i ilgi ilgi ala ala nından nın dan Bitlisli İd ris’ ris ’i ve on un gibi diğer diğerler lerin inii tanıtm ayı amaçlarlarsa, amaçlarlarsa, bu güçlükler aşılacaktır. aşılacaktır. Bu güçlükler güçlü kler yenilme yen ilme den den,, Bitlisli İdris İdris gibi da ha nice değerli ilim adamlarımız tanıtılmadan, eserlerinin neşirleri ve çevirileri yapılmadan, tam olarak düşünce tarihimiz ortaya konamaz ve yazılma yazılmaz. z. v
Bu B u g ü n e ka kada dar, r, birisi biri si Bit B itli lisl slii İ d r is’ is ’in "Heş "H eştt B e h e şt" şt " ad adlı lı tarih eseri ese ri nin tanıtım ını konu alan bir m ak ale ile, le, diğeri diğeri on onun un "Kânun "Kânun-i -i Şâhen şâh şâ h î" ad adlı lı eserin ese rinin in ne neşr şrii ve v e te t e rcü rc ü m e sin si n d e n ibar ib aret et o lan la n bir araş ar aştı tırm rmaa o l mak üzere, iki müstakil çalışma yapılmıştır. Birincisi, "Das Heşt Bİh B İhiş iştt d e s idri id riss Bidl Bi dlîs îsi" i" (D e r İsla İs lam m , CJCIX, 193 1931, 1, s s .130 .1 30-15 -157) 7) ad adıy ıyla la M e h m e d Ş ü k r ü ye y’ e aittir. İkin İk inci cisi si,, İran İr anlı lı araş ar aştı tırm rmac acıı H aşan aş an Tava Ta vakk kkooli'nin İ.i).Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde 1974 yılında "İdris Bid B idlîs lîsVn Vnin in K û n û n -i Ş â h a n ş â h î’si î’sinn in T e n k idli id li N e ş ri ve Tiirkçe Tii rkçeye ye Ter cümesi" adıyla yaptığı basılmamış doktora tezidir. Bunların dışında, bu eserin dipnotlarıda ve Kaynaklar kısmında J. von Hammer-Purgstall, F.Babinger, H. Masse, Cl. Huart, CA. Storey ve A. Karahan gibi / m o d e m araştı ara ştırm rmac acıla ıların rın ge genn el eser es erle lerin rinde de B itli it lisl slii İ d r is’ is ’ten te n kısa kı saca ca yer ye r ye y e r ba bahs hsed edil ilm m ekte ek tedi dir. r. B u ç a lış lı ş m a için, için , b iz b ü tü n b u eserlerd eser lerden en de fa fa y dalandık. Bu B u k ita it a p ko n u s u itibari itib ariyle yle B itli it lisl slii İdri İd riss üzer üz erin inee m on onoo g rafı ra fıkk ve b i yogr yo graa fik fi k bir bi r çal ç alış ışma madı dır. r. Ö n c e o n u n ha hayat yatı,ı, z a m a n ı ve eserleri h a k k ın da bilgi verdik. Daha sonra şahsiyetini ele aldık. Belki, şahsiyetinin ta nıtımını, eserlerin eserlerini/i i/ikind kinden en önce ya p m a k dah dahaa uyg uygun un olabi olabili lirdi rdi.. Fakat bu durum du rumda, da, Bitlisli İdris’ İdr is’in in bü bütün tün eserleri eserlerinin nin incelenip, çeşitli çeşitli ko n u lardaki fikirlerini bir araya getirmek gerekecekti. Eserlerinin tamamı el yaz m ası as ı halinde ve çeşit çeşitli li dünya düny a kütüphanelerinde kütüph anelerinde dağınık vaziye vaziyett te olması olm ası bizi bundan alıkoym uştur. Dolayısıyla Dolayısıyla burada onun şa hsiye tini genel olarak tanıtmakla yetindik. Eserlerinin Eserlerinin tanıtımı tanıtımı özellikle özellikle İl m î şahsiyeti hakk ında genel bir bilgi bilgi verebi verebile lece ceği ği düşüncesiyle daha önce eserlerini ele aldık. Bu B u ça çalı lışm şm ay ayla la ş im d iye iy e k a d a r h a k k ın d a p e k a z tanıtı tan ıtıcı cı ça lışm lı şm a bulunan büyü k Türk düşünürlerinden Bitlisli İdris İdris 'in genç nesle tanı tılmasına tılmasına bir katkıda bulunaca k olursa olursak, k, bu bizim mutluluğum uz ola cakt ca ktır ır.. Tavak Ta vakkoli’ koli’nin ça lışma sına ulaşm ula şm am ızı sağlaya sağlayann Sayın Doç D oç.Dr .Dr.. M a h m u l Ka Kaya ya B e y ’e zah za h m e tler tl erii için iç in bu bura rada da teşe te şekk kküü r etm et m eyi ey i bir borç bilirim. bilirim.
Mehmet BAYRAKDAR Ankara, 30 Haziran 1990
VI
İÇİNDEKİLER
I. BÖLÜM BİTL BİTL İSLİ İD R İS V E ZA M A NI / 1 1- Bitlisli İdris’in dr is’in Ha yatı yat ı / 1 2- Za m anının an ının Siyasî Siyasî ve İlmî İlmî H aya tına Bir Bakış / 16 II. BÖLÜM BİTL BİTL İSLİ İD R İS ’İN E S E R L E R İ / 31 III. III. BÖ LÜM : ' B İT L İSL İ İD R İS ’İN ’İN Ş A H SİY SİY E T İ / 53 1- Siyasî Siyasî Ş ahsiyeti / 53 2- İlm İlmîî Ş ahsiyeti / 55 IV. BÖLÜM E K L E R / 61 V. BÖLÜM VESİKALA VESİKALA R / 90 VI.BÖLÜM KAYNAKLAR / 99
BİRİNCİ BÖLÜM BİTLİSLİ İDRİS VE ZAMANI 1 - HAYATI: Büyük Türk ilim ve siyaset adamı Bitlisli İdris’in hayatı hakkın da, ne yazık ki pek fazla bilgiye sahib değiliz. Ne kendi eserlerinde, ne de klasik biyografik eserlerde onunla ilgili etraflı bilgiler mevcut değildir. Verilen bilgiler oldukça kısa ve sınırlıdır1. Hayatıyla ilgili Çeşitli konularda, Bitlisli İdris’in eserlerinde kendisinin verdiği bilgi lere öncelik verdik, diğer kaynaklarda verilen bilgilerle onları des teklem e y oluna gitti gittik. k. a • Adı, La kâb ı ve M ahlası: Esas adı İdrîs’tir. Baba adı ve lakablarıyla birlikte bütün künyesi ise şöyledir: Mevlânâ Hakîmeddîn İdris Meviânâ Husameddın Ali el-Bidlîsî. el-Bidlîsî. Gö rüld üğ ü gibi, gibi, "Mevlânâ" ve "H akîm edd în” onun lakâplarıdır. Ay rıca bazı kay naklarda "K emâleddln" lakâbıyla lakâbıyla da anılmış anılmış tır 2. Bitlis asıllı olduğundan, bu yere nisbetle kendisi "Bidlîsî" nisbetiyle, anılır. Kaynaklarda, Osmanlı Türkçesiyle "İdrîs-i Bidlîsî", A ra pç a o lara k "İdrîs "İdrîs elel- Bidlîsî” Bidlîsî” şeklinde kısa ismiyle ismiyle geçm ektedir. 1- Bitlisli İdris’ten bahseden klasik kaynaklardan önemlileri şunlardır: Mehmed Mecdî: Hedâiku'ş-Şekâ'ik. İstanbul, 1269. ss. 235. 327-328, 381; Hoca Sa'adeddîn: Tâcu’t-Tevârîh. İs tan bu l, 1279, C .II. ss. 322. 506: M elınıed Süreyya: Sicil Sicill-i l-i O sm ânî. İstanb İstanb ul, 1314, 1314, C .I. s. 309: Mustakîmzâde: Tuhfet-i Hattatın, İstanbul, 1928, ss. 110-111; Bursalı Mehmet Tâhir: O sm ânlî M u'elliflerî. u'elliflerî. C.III, İstanbul, 1331. s.7; Kâtib Çelebi: K eşfu'z-Zü eşfu'z-Zü nun . C.I. İstan İstan bu b u l. 19 45 . ss .8 4 0 -8 4 1, 8 7 6 ; İs m â 'î l P â şa el -B a ğ d â d î: İz â h u l - M e k n û n . C .I . İst a n b u l. 1945 19 45.. s .169; Ayn ı yazar: Hed iyetü'1-Arifîn, İstanb İstanb ul. 1951, s.410; Ş erefe ddî n el-Bidlîs el-Bidlîsî: î: Şerefnâme, V .Ve li-amin of-Ze rnof neşri, neşri, C.II. P etersbourg . 1960. s.342. s.342. 2- Bk z.Sa'îd Netîs Netîsî: î: Târîh-e N azm V o Nesr dar îrân vo Zeb ân-e Fârisî Fârisî,, T ahran. 1344 1344.. s. s. 253. 253.
1
Burada bir noktaya işaret edelim: Bidlîsî veya el-Bidlîsî yazılırken ba b a z ı k a y n a k la rd a b u n la r h a ta lı y a z ılm ıl m ıştır. ıştır . Ş ö y lek le k i,B i, B h a rfin rf in d e n so n rak i I sesi uzu n î oku nacak şekilde Y harfiyle yazılmış yazılmıştır tır,, yani Bîdlî Bîdlî-sî şeklinde. Bu yanlıştır, zira Bitlisli İdris’in kendisi bütün eserlerin de b u nisbesini daim i sure tte Bidlîsî şeklind e yazm ıştı ıştır. r. Bitlisli İdris, diğer taraftan, Türkçe, Farsça, ve Arapça olarak yazdığı tüm şiirlerinde kendi adım mahlası olarak kullanmıştır. Ya ni mahlası, "İdrîs'' dir.
b - S o y u : Özellikle İslam dünyasında eskiden ırkî unsurlar pek önemli sa yılmadığından, hemen tüm düşünürler, meşreb ve mezheplerini açıkça belirttikleri halde, ırk’en hangi kavim ve millete dahil olduk larım açıkça belirtme ihtiyacım duymazlardı. İşte geleneğe uymuş olan Bitlisli İdris de diğer Türk düşünürleri gibi ırkı hakkında eser lerinde kendisi açık veya kapalı hiç bir şey söylem em iştir. iştir. H al böy le iken, başka hiç bir geçerli delilleri olmaksızın, Oriyantalistlerden ba b a z ıla ıl a rı, rı , B itli it lisl slii İd r is ’in A r a p ç a e s e r y a z m a s ın d a n o n a A r a b , F a rsç rs ç a eser yazmasından İranlı, Doğu Anadolu’lu olmasından dolayı da "Kü rt” veya Kü rt o labilir de m işlerd işlerd ir1. ir1. Bizim için bugün Bitlisli İdris gibi büyük bir kimsenin irken kim olduğu pek de o kad ar ö nemli o lma m asına rağm en, yanlış yanlış ve yüze yüzey y sel hükümlere karşı gerçeğin ortaya konması da gerekir. Devrinin geleneğine uyarak, e serlerim A rap ça veya Far sça yazm ası Bitlis Bitlisli li İd İd ris için için doğal bir duru m du ; kaldı ki, o T ürk çe de yazm ıştır ıştır.. OriyanJalistlere dayanarak onun "Kürt” olabileceğini söyleyen Haşan Tavakkoli "O bölgenin kürtleri gibi kuvvetli bir ihtimalle Şafiî mezhe bin b indd end en d i" d e r 2. F a k a t B itli it lisl slii id r i s ’in Ş âfili âf iliği ği h a k k ın d a h iç b i r tari ta rihh i delil göstermemektedir. Halbuki klasik kaynaklardan bazıları açık bir b ir ifad if adey eyle le o n u n S ü n n î ve v e H a n e f i m e z h e b in d e n o ld u ğ u n u k a y d e d e r ler.3 D iğer tara ftan Bitlis Bitlisli li İdris, T ürkçey i son rad an öğren m iş bir ki şi de değildir; Haşan Tavakkoli’nin kendisinin de belirttiği gibi, o eskid en be ri T ürkçeyi bile n bir bi r kim sedir. Bitlisli Bitlisli İd İd ris’in ris’in Türk ürklüğü lüğüne ne 1- Babinger ve Hammer gibi Bitlisli İdris’ten çok sık bahseden tanınmış oriyantelisler onun ır kı hakkınd a bir §e §ey söylemezken, belki de ilk ilk defa W. H inz böyle bir ifadede bulunm akta dır. W.Hinz: Uzun Haşan ve Şeyh Cüneyd, çev. T. Bıyıklıoğlu, T.T.K. Yayınlan, Ankara, 1948, s. 102. A yrıca bkz. M elang e (V.L .) : 'B 'B idK sir, İE ., yen i baskı, C.I, 1986, s. 1207; 1207; Mınorsky (V.) : "Kurdistan" (Histoıy), Eİ., yeni baskı, C.IV, s. 456. 2- Bkz. H aşan Tavakkoli: Tavakkoli: İdrîs İdrîs Bidîsî’nin Bidîsî’nin "K ânû n,i Şahan şâhî* sinin Te nkidli N eşri eşri ve Tü rkçeye Tercümesi, Basılmamış Doktora tezi, İ.Ü.E.F. Tarih Bölümü, İstanbul, 1974, s.4. 3 - Bkz. İsm İsm â’îl â’îl Pa şa el-Bağd âdî: He diy etü’l-Arifîn, etü’l-Arifîn, C .I, İstan İstan bu l, 1951, s. s. 196. 2
ham ledebileceğim iz belki, belki, de en ö nem li tarihi tarihi bir husus, devrindeki Doğu Anadolu Kürtlerinin Safavilere bağlı ve bu devleti destekle melerine rağmen Bitlisli İdris ve ailesi, Akkoyunlular ve OsmanlI lar gibi Türk devletleriyle beraber olmuş ve onlara hizmet etmişler dir. Nihayet, Bitlisli İdris’in hadîs çalışmaları üzerine araştırma yap mış olan Abdülkadir Karahan: "Osmanlı müellifleri veya diğer Türk boylarına mensup kalem erbabı, dinî kırk hadîs tercümelerini, Farsça tertip ve tanzime özen göstermişlerdir. Seyyid Sadr, İdrîs-i Bidlîsî, Firdevsî-i Rûmî, Özbek Veliyüddîn...vb. nin bu neviden ri saleleri, bunun şâhidleridir " *. derken, Bitlisli İdris’i Türk addet mektedir. c - Ailesi: Ailesi: K ayn aklarda akla rda B itlisl itlislii İdris’i İdris’inn Bitlis’in Bitlis’in soylu soylu bir ailed en olduğ u kay dedilmiştir2. Hiç bir kaynakta annesinin ismi belirtilmemiş; fakat bu b u n a k a rşılık b a b a s ın ın ism i b e lirt li rtil ilm m iştir. iştir . B abas ab ası,ı, M e v lân lâ n â Ş eyh Hüsameddîn Ali el-Bidlîsî’dir. Babasının en az bir erkek kardeşi ve onun da bir erkek evladı olduğu bilinmektedir; zira Bitlisli İdris 1511 yılında hacca giderken, Hac Emiri’nin amcası oğlu olduğu bi linmektedir 3. Bitlisli İdris’in babası Hüsameddin Ali, alim ve faziletli bir kim seydi. Daha çok mutasavvıf olarak ün salmıştır. O, Suhraverdiyye tarikatına bağlı Şeyh Ammar bin Yâsir el-Bidlîsî adlı bir şeyhin m üridlerindendir4. üridlerindendir4. Akkoyunlu hüküm darı Uzun H asa n’m, n’m, hizmetin de bulunmuştur; bu devletin başkenti olan o zamanki adıyla Amîd, yani Diyarbakır’da onun sarayında münşî, yani Saray Kâtipliği 1- K arahan (A .): Kirk Hadîs Te rcüm elerine U m um i Bir Bakış Bakış, Türkiyat M ecmuası, C.X , İs İs tanb ul. 1953. s.235: s.235: A ynı yazar: Eski T ürk E debiyatı incelemeleri. incelemeleri. İ.Ü İ.Ü .E .F. Y ayınlan. No: 2659. İstanbul, 1980, s.98 2 - H oc a Sa'ade dd în: Tâ cü't-Tev ârîh, sad eleştiren eleştiren İ. Parma ksızoğlu, C.IV . İstanbu İstanbu l, 1979. 1979. s.246 3 - M ehm ed Şükrü: O sm anlı Dev letinin letinin Ku ruluşu.An ruluşu.An kara, 1934, 1934, s. s. 10 4 - Baz ı m ode rn kaynaklarda A m m ar. Öm er olarak geçmektedir. geçmektedir. Bkz. Bkz. M .Şükrü:A ge.. s.9;H s.9;H uart (CL ): Bidlîsî, Bidlîsî, E İ,. eski baskı. baskı. C .l, s.732. s.732. A m m ar bin Yâsir, esasen H avarizm lidin fakat Bitlisi nisbesini taşı taşım m aktad ır ve S uhreverdiliğin uhreverdiliğin esas kuru cusu sayılan Eb un N eciîb es-Suhreverdi (öl-1168)'nin müridlerindendir. Meşhur mutasavvıf Necmeddîn Kübrâ onun talebelerinden dir. A m m ar. 5 9 7 H ./ 1201 M .yılında .yılında vefat elmiştir. elmiştir. D iğer tarafta n Bursalı. B itlisl itlislii İdris'iıı babasının. Nurbahşi tarikatının kurucusu Seyid Muhammed Nurbakşi'nin halifesi ol duğu nu da kaydetm ekledir. ekledir. Bkz. Bursalı Bursalı (M .T.): O smanlı Müellif Müellifler leri. i. C.I.s.106 C.I.s.106
yapmıştır. Uzun Haşan, başkentliği Diyarbakır’dan Tebriz’e 1469 yılında nakledince, Hüsameddin Ali ailesiyle birlikte yeni başkente gö çm üştür üştür ki, ki, o za m an lar Bitlisl Bitlislii İd İd ris çocu ço cu ktu 1.Bitlisli .Bitlisli İdr İdr is’in is’in Ha kku’l-Mübîn" adlı eserinin önsözünde belirttiğine göre, babası Teb riz’e gelen meşhur mutasavvıf ve âlim Molla Câmi’nin toplantıları na iştirak edermiş. Babası 900H./1495 M. senesinde Tebriz’de ve fat etmiş ve oraya gömülmüştür. Çok-iyi Arapça bildiği anlaşılan Hüsameddin Ali’nin tasavvuf ve tefsir konusunda bazı Arapça yazılmış eserlerinin olduğu da bilin mektedir. Tefsirle ilgili Arapça eseri, ’İrşâdü’l-Menzili’l-Küttâb" is mini taşımaktadır ki, iki büyük ciltten oluşmaktadır. Şu iki eseri de tasavvufla ilgilidir. "Şerhu Istılâhâti’s-Sufiyye"; bu eser meşhur mu tasavvıf tasavvıf A bd ürre zza k el-Keşânî’ el-Keşânî’m m tasavvuf deyimleriyle deyimleriyle ilgi lgili eseri nin bir şerhidir. Diğeri, Mahmud Şebistârî’nin meşhur "Gülşen-i Râz" adlı eserinin şerhidir2.
d - Doğum Tarihi ve Yeri: Bitlisli İdris’in doğum tarihiyle ilgili kaynaklarda hiç bir kayıt yoktur. Ancak bazı ip uçlarını değerlendirerek, onun en erken 1452, 1452, e n geç 1457 1457 yılında yılında veya veya bu tarih ler aras ınd a doğ mu ş olabile ceğini tahmin edebiliyoruz. Çünkü Bitlisli İdris’in kendisi, "Hakku’l-Mübin" adlı eserinin önsözünde, gençliğinin başlangıcın da 876H./1472M. yılında Molla Câmi’nin bir hac kafiyesiyle Teb riz’e geldiğini ve babasının onlarla buluştuğundan haberi olduğunu söylemektedir3. O zaman Bitlisli İdris’in 15 -20 yaşlarında bir genç olduğunu farz edersek, yukarda tahmin ed ilen tarihler arasınd a doğ muş olabileceğini düşünebiliriz. En uygun tarih de bizce, 1452 yılı kabul edilebilir. Doğum yerine gelince, yine kaynaklarda bu konuda açık bir ifa de yoktur. Bazı kaynaklarımız Bitlisli İdris için Bitlisli’dir demekte dirler4. Fakat bunun ne manada anlaşılacağı pek açık değildir, zira bu b u ifa if a d e h e r z a m a n o n u n B itlis itl is d o ğ u m lu o ld u ğ u n u g ö ste st e rm e y e b ilir il ir;; soyunun Bitlis’ten olduğunu da gösterebilir. Babası, o çocukken
i - İdrîs-i B idlîsî: idlîsî: M ir'a tü ’l-Uşş ’l-Uşşâk. va r. 153 a-154 b 2- Bursalı M.T.: Osmanlı Mü'ellilerî, C.l, İstanbul, 1333, S.58.
3- Bkz. Haşan TavakkoJi: Age..s.3 4- Bkz H oca Sa 'addîn: A ge.. C.IV . s.264: s.264: Mustakîm âde: Tuh fet-i H attâtîn. İstanbul. İstanbul. 1928 1928 s.110
4
ve gençliğine yeni ayak basark en, Diya rbakır’da Uzu n H az an ’ın hiz hiz metinde olduğuna göre orada doğmuş olabileceğim de düşünebili riz. Fakat elimizde kesin tarihi deliller olmadan doğum yerinin Di yarba yar ba kır olduğ unu iddia edemeyiz. Bidlîsî nisbesin den ve jbazı kay na klar da Bidlis Bidlisli li den m esind en, on un Bitlis Bitlis doğum lu olduğu anlaşıla anlaşıla caksa, Bitlis’te doğduğunu söyleyebiliriz.
e - Eğitimi: Bitlisli İdris’in İdris’in İlmî İlmî şahsiyetinde şahsiyetinde n ve eserlerind eser lerind en, on un gençliğin de çok iyi bir eğitim gördüğü anlaşılmaktadır. Fakat onun eğitimi hakkındaki bilgilerimiz de oldukça sınırlıdır. Kimlerden ve nereler de tahsil ettiği pek belli değildir. Kesin bildiğimiz şey, ilk tahsilini ba b a b a s ın d a n aldı al dığğ ıdır ıd ır.. Ö z e llik ll ikle le h a d îs ilm il m ini in i ve b elk el k ide id e tasa ta savv v u f ilm il m i ni da ha çocukken ba bas ında n öğre nm iştir1 iştir1. Fakat he r ne olursa o l sun, devrinin geleneğine uyarak, A rap ça ve ve Farsça gibi gibi dillerle dillerle be ra be b e r aklî ak lî ve d in î ilim il im leri le ri iyice iy ice ö ğ ren re n d iği iğ i m u h a k k a k tır. tı r. B u n la r ı Bitli Bi tlissDiyarbakır çevresiyle, genç yaşta ailesiyle birlikte gittiği Tebriz çev resinde tahsil tahsil ettiği ettiği de muhakk aktır. aktır.
f - Meslek Hayatı ve Seyahatleri: Bitlisli İdris’in hayatıyla ilgili olarak en çok malûmat sahibi oldu ğumuz kısım, onun meslek hayatıdır. Meslek hayatı, gerek Akkoyunlular Devleti’nd Devleti’nd e ve ve gerekse O smanlı D evletinde, evletinde, dah a çok siya siya si vazifelerde geçmiştir. Şimdi bu vazifelerden, kaynaklarımızda an latıldığı şekliyle bahsedebiliriz.
Akkoyunlular Devleti ve Bitlisli İdris: Akkoyunlular Akkoyunlular hükümdarı Uzu n H asan’ı asan’ın, 882H ./147M ./147M . senesin senesin de, vefatı üzerine, yerine oğlu Yakub Bey 1478 yılında hükümdar olmuştur. Kaynaklar, Bitlisli İdris’in bu yeni hükümdar zamanında Akkoyunlu sarayına genç yaşta intisap ettiğini ve ona Münşilik, ya ni Saray Kâtipliği vazifesinin verildiğini kaydetmektedirler. Bu vazi feye atanması 1478 yılında veya ondan sonraki bir tarihte olması 1- İdrîs-i Bidlîsî: Tercüme ve Tebîr-i Hadîs-i Erba'în, Fatih Ktp. No: 791/1. var. 3 a
5
gerekir. Daha önce de belirttiğimiz gibi Akkoyunluların sarayında bu b u vazif va zifey eyii d a h a ö n c e b a b a s ı H iis ii s a m e d d în A li y a p m a ktay kt aydd ı. O n u n bu b u ta r ih le r d e ileri ile ri b ir y a şta o lm asın as ınıı d ü şün ü rs e k , o n u n e m ekli ek liliğ liğin in den sonra aynı vazifenin oğluna verilmiş olduğunu kabullenebiliriz. Ya kup Bey’in Bey’in 89 6H ./149 3M . yılında yılında vefatına ka dar bu vazifede vazifede kal kal mıştır. Yakub Bey’e çok yakın olduğu anlaşılan Bitlisli İdris "Risâle-i Hazânîyye" adlı adlı eserind e Yaku Y akubb Bey’İn Bey’İn A zerba zer bayc ycan'd an'd an Erran’a yaptığı seyahate kendisinin eşlik ettiğini anlatmaktadır; kitabı nın konusu da, bu seyahattir. Yakub Bey’in ölümünden sonra yerine geçen Sultan Rüstem ve Elvend Bey de, Bitli Bitlisli sli İdris’e İdris’e aynı hü rm et ve saygıy saygıyıı gösterm gö sterm eye d e vam e tmişlerdir. tmişlerdir. O nların zam anınd a da o saray dan ayrılmamış ayrılmamış;; kay nakların belirttiğine göre, Nişancılık ve Divân Kâtipliği yapmıştır.' Bitlisli İdris, bu vazifelerle, Elvend Bey’in Şah İsmail’e İ501 yılında yenilmesiyle yenilmesiyle Akko yunlu D evieti’nin evieti’nin yıkılış yıkılışına ına kad ar, sarayda kalmış kalmış tır. Böylece Bitlisl Bitlislii İdris, İdris, yirmi yı yıl kad ar A kko yunlu ların hizm etinde bu b u lun lu n m u ştur. tu r. Ayrıca kaynaklar, bu zaman zarfında Bitlisli İdris’in sarayda hü k ü m d a r çocu klarına lalalık yaptığı, yaptığı, yani onla rın eğitim ve ö ğretim iş leriyle vazifelendirildiği belirtiliyor. Nitekim, her halde bundan do layı olacaktır ki, Hoca Sa’adedîn, Bitlisli İdris’i, "Kutlu Müderris" sıfatıyla övmektedir2. Çünkü, hiçbir kaynak, Bitlisli İdris’in ne Os manlIlarda, ne de Akkoyunlularda bir medresede müderrislik vazi fesinde bulunduğunu belirtmiyor. Dolayısıyla, onun kutlu müderris olarak vasıflanması, Akkoyunlular sarayındaki lalalığına işaret et mektedir. Akkoyunlulara hizmeti esnasında, Bitlisli İdris bu devletin seçkin idarecileri ve ilim adamlarıyla tanışmış ve arkadaşlık etmiştir.
1- Bkz. Şerafeâdîn Bidlîsî: Şereînânıe. s. 342: Gazi Ahmet Mîr Munşîi Kummî: Gülistân-i Hü ner. s. 44: M ehm ed Süreyya: Süreyya: Sicill Sicill-i -i O sm ânî. s. 309 309 2- Bkz. Hoca Sa'adeddîn: Age.C.IV. s.264
6
Vezirlik ve Vekillik yapmış olan Kadı Seyfeddîn Savucbulağı, Şeyh N e c m e d d în M e s ’ûd , M o llâ ll â Ş ehîd eh îdîî ve v e K adı ad ı İsa, sa , b u g ibi ib i k im s e le r d e n dir \ Osmanlı Devleti ve Bitlisli İdris: Safaviîer devletinin kurucusu sayılan Şah İsmail’in 1501 yılında Akkoyunlu devletine son vermesi ve bu devletin elindeki ülkeleri kendi hakimiyetine geçirmesiyle Bitlisli İdris Tebriz’i terk etmek zo runda kalır; çünkü Şiiliğin aktif propagandasını yapan Şah İsmail ile geçin em eye ceğ ini bitiyordu. İş İşte bu seb eble eb le Bitlisli Bitlisli İdris, İdris, bir riva yete gö re M ekk e ve M edine yoluyl yoluylaa 2, diğer rivayete göre doğru dan, T eb riz’de riz’de n İstanbu l’a l’a aynı yıl, yıl, yani 907 907 H ./15Û 1 M .’de .’de g öç et miştir. Zamanın Osmanlı Sultanı II. Beyazıt kendisini saygı ve hür metle karşılamıştır. Sultan II. Beyazıt, Bitlisli İdris’i tanıyordu; Ak koyunlu Sultanı Yakub Bey, II. Beyazıd’ın zaferlerini kutlamak için 1485 yılında ona gönderdiği mektubu Bitlisli İdris’e yazdırmıştı ve II. B eyazıd, Bitlisli İdr is’in is’in bu m ektu bu nu çok beğe nm işti3 işti3.. Sultan II. Beyazıt, Bitlisli İdris’i sarayına alır ve kendisine maaş ba b a ğ la r ve a y rıc rı c a h e d iye iy e ler le r veri ve rir. r. O s ıra ır a la r d a S u lta lt a n , O s m a n lıla lı la n n Vak’a Nüvistlik, yani resmî tarih yazıcılığını başlatma düşüncesinde olduğundan, 907 H./1502 M. yılında bu işi Bitlisli İdris’e havale eder. Bitlisli İdris’in kendisinin de belirttiği gibi, bu işi 30 ay içeri sinde tamamlayarak bir kitap halinde, ki o bu eserine Heşt Behişt adını vererek, Sultana sunmuştur. Kaynaklardan birine göre, aynı zamanda Bitlisli İdris, II. Beyazıd’ın Muvakkı’ı, yani onun imza ve mühürlerini basan özel kâtibi-nişancısıydı4. Bitlisli İdris’in kendi ifadelerine göre, saraya bağlı bazı idareci ler kendisini çekem ediklerinden onlarla ar ası açılmı açılmışş, yuka rda ismi ismi ni zikrettiğimiz zikrettiğimiz ese rini haksız yere te nkid etm işlerdir işlerdir ve onu n 1- Bu nlardan. K adı Isa. Isa. U zun H aşan aşan ın Divân Kâtibiydi Kâtibiydi.. S ultan Y ak ub 'a önce liıürebbilik liıürebbilik yap mıştır; sonra da onun Veziri olmuştur. 1490 yılında vefat etmiştir. Şeyh Necmeddîn Mes'ûd ise. Kadı İsa’nın kızkardeşinin oğludur. Şair ve âlim bir kimseydi; Ali Şir NevâTnin çok ya kın d ostlarındandır. ostlarındandır. 2- Hoca Sa’adeddîn: Age.. C.V. s.238 3- Melange (V .L,I : Bidlîsî. Bidlîsî. El, yen i baskı, C .l. s. 1207 1207 4- Muhyî-yi Gülşenî: Menâkib-i İbrâhim-i Gülşenî, T.Yazıcı neşri. T. T. K. Yayınları, Ankara 1982, ss. 80-81. 353
7
karşılığı karşılığı hak ettiği öd em e ke ndisine y apılma mıştır1 mıştır1.. Ge rçe kte n de, diğer bazı kaynaklar Bitlisli İdris ile Vezir-i Azâm Hadım Ali Paşa’nın arasının açık olduğunu kaydederler. Yine Bitlisli İdris’in ifa desine göre, bu s ebe bler den dolayı, 2511 2511 yılın yılında da önce hacca gitmek istemesine rağmen, kendisine izin verilmemiştir, ancak Ali Paşa’nın ölümünden sonra, Rabiu’s-Sânî 917/Temmuz 1511 yılında hac için kendine izin çıkmıştır. Ancak bu tarihte hacca gidebilmiştir. Ha cca gitmezd en önceki bir za m anda, Bitlis Bitlisli li İdris’in dris’in derin bir has talık geçirdiğini de öğreniyoruz2. Bitlisli İdris’in hac yolculuğuna deniz yoluyla çıktığını ve bir aylık bi b i r yolc yo lcuu luk lu k tan ta n s o n r a ö n c e M ısır ıs ır’ın ’ın İske sk e n d e riy ri y e şehr şeh r in e ulaşm ul aşmış ış d a ha sonra İskenderiye’den Kahire’ye geçmiştir. Orada Memlûkluîann Sultanı, Kansavgavrî ile görüşmüştür. Ayrıca, Kahire’de bir m üd de t kaldığı anlaşılan anlaşılan Bitlisli Bitlisli İdris, İdris, oranın ora nın ulem ası ve özellikle İb İb rahim Gülşenî gibi mutasavvıflarla da görüşmüştür; hatta İbrahim Gülşenî’nin hizmetinde bulunmuştur. Sözü edilen bu Halveti Şeyhi, kendisini çok sevmiştir3. Bitlisli İdris, Kahire’den Hac Emiri olan kardeşinin oğluyla bir likte, hac için Mekke’ye gitmiştir. Orada bir yıla yakın kalmıştır. Hatta 1512 yılında Mekke’den Osmanlı Sarayına gönderdiği bir mektubunda, oradan tekrar İstanbul’a dönme arzusunda olmadığı nı öğreniyoruz; buna sebeb de, kendisini takdir etmediklerini belir tiliyor4. Bitlisli İdris, henüz Mekke’de iken, 1512 yılında II. Beyazıd ve fat etmiştir. Aynı tarihte onun yerine Osmanlı tahtına oğlu Yavuz Sultan Selim geçmiştir. Yavuz Selim, Bitlisli İdris’in tekrar İstan bu b u l ’a d ö n m e s ini in i iste is ter. r. K e n d isin is inee p a r a ve r e s m î dave da veti tiye ye g ö n d e r ir. ir . 1- Bitlisi nin Topkapı Sarayı Müzesi Arşivi E. No: 5675 kayıtlı mektubu. Bu mektubun kısmi tercü m esi için için bkz. F .R.U na t: N eşri eşri Ta rihi Üz erin de Y apılan Çalışmalar. Çalışmalar. Belleten. C. VII. VII. sayı 25. 1943. 198-199 2- Aynı mektup, s. 198 3 - Muhyî-yi Gülşenî: Gülşenî: Ag e.. s. 353 4- Aynı mektup, ss. ss. 198-199: 198-199: M ehm ed Şük rü: Age., s.10; Kâtib Çelebi: K eşfuz-Z ün ûn . C.I. ss.840 • 841
8
Bunun üzerine, Bitlisli İdris, Mekke’den kara yoluyla Şam’a gelir. Niy N iyet etii o r a d a n K a h ir e ’ye te k r a r u ğ ra m a k ve d e n iz yoluy yo luyla la İs ta n b u l’a gelmekti. Fakat Şam’da, Mısır’da veba salgını olduğunu öğrenince, bu b u iste is teğğ ind in d e n vaz va z g e ç e re k , Ş a m ’da ’d a b ir m ü d d e t k a lır lı r o r a d a n H a leb le b şehrine geçer. Oradan da Akdeniz’e geçerek deniz yoluyla İstan bu b u l’a d ö n e r. Ş a m v e H a l e b ’dek ’de k i â lim li m lerl le rlee tan ta n ışır, o n la r la ta r tış tı şır, ır , fi kir alış alış verişinde verişinde b ulu n ur 1. İstan İstanbu bu l’a l’a dö nüş tarihini kesin o lara k bi linmiyor ise de, bunun 1512 yılı içinde olması çok muhtemeldir. Yavuz Sultan Selim’in mahiyetinde, eskisinden daha çok itibar görür. Yavuz’a onun doğu siyaseti hakkında danışmanlık yapar ve aynı zamanda eserler yazmaya devam eder. Hayatının bu devresin de, Bitlisli İdris, Osmanlı siyasetinde aktif bir rol oynamaya başlar. İlmî ve siy siyasî asî haya tı yeni ve daha p arlak bir devreye girer. Ö nc e Y a vuz Selim ile 1514 yılında Şah İsmail’e karşı açılan Çaldıran savaşı na katılır, Sultanla birlikte Tebriz’e kadar gider. Hatta Sultan’ın oradan ayrılmasından sonra, Bitlisli İdris, Tebriz’de bir süre daha kalır ve bölge halkını Osmanlı yönetimine karşı davet işiyle uğraşır. Bu ma ksatla Teb riz’deki riz’deki Ulu C âm i’de i’de halka vaiz vaiz ve ve n asiha tta bulu nur. Hattâ savaş sonrası Tebriz’de kurulan karakol ve gözlemci kuv vetlerinin komutanlığını yapmıştır. Çaldıran savaşının akabinde, Bitlisli İdris, Güney-Doğu Anadolu vilayetlerinin Osmanlı yönetimine geçmesinde vazife almıştır. Ya vuz Selim, Çaldıran dönüşü Amasya’da kışlarken, Bitlisli İdris, Teb riz’den riz’den Su ltanın yanına geli gelir. r. Bu esnada, Ş ah İsm İsm ail’in ail’in yeniden D o ğu ve Gü ney -D oğu A nad olu’yu olu’yu ist istil ilaa etm e eğili eğiliminde minde olduğu g örü lür. Çaldıran savaşında öldürülen komutanı Mehmed Han’ın yerine onun kardeşi Karahan’ı tekrar Anadolu’ya gönderir. Bu komutan Diyarb akır ve ve havalisini havalisini mu ha sara altına altına alır. alır. Yavu z Selim Selim ile ile B itli itlis s li İdris bu meseleyi görüştükten sonra, Güney-Doğu meselesini kö künden çözümlemeye karar verirler. Bunun üzerine Yavuz, Doğu Karadeniz Beylerbeyi Bıyıklı Mehmet Paşa’yı ordusuyla Diyarbakır üzerine gönderir ve ayrıca ona yardım için, Sivas Beylerbeyi Sadi Paşa’ Paşa’ya ya da on a yardım yardım etmesini em reder. Faka t bu iki iki kom utan a ra sındaki anlaşmazlık, ayrılmalarına neden olur. Bunun üzerine Kon ya Beylerbeyi Husrev Paşa, Sadi Paşa’nın yerine tayin edilir. Ayrıca 1 - K âtib Çelebî: A ge ..C .l, ss. 840-841 840-841
9
Bitlisli İdris de aynı görevle onlara yardım için vazifelendirilir. Bit lisli İdris, bir rivayete göre, beş bin, bir rivayete göre on bin gönül lüyle lüyle,, D iyarbakır üzerine yürür. B öylece oluşan oluşan Osm anlı ord usu D i yarbakır’a saldırır. Bu kuvvetler karşısında korku duyan Safevî ku mandanı Karahan oradan Mardin’e kaçar. Diyarbakır’ı ele geçiren Osmanlı ordusu, özellikle Bitlisli İdris’in girişimiyle, Mardin üzeri ne yürür ve neticede Mardin de alınmış olur. Bu savaş sırasında Ka rahan 1516 yılı başlarında ölü olarak ele geçirilir. Bu tarihten itiba ren, Diyarbakır ve Mardin Osmanlı topraklarına dahil edildiği gibi, Bitlisli İdris’in Yavuz Selim adına bölgenin Kürt-Türk beyleriyle an laşma üzerine, Bitlis, Urmiye, İtak, İmadiye, Cizre, Eğil, Hizran, Garzan, Palu, Siirt, Hasankeyf, Mafarkm ve Cezire-i İbn Ömer gi bi, bi , to p lam la m yirm yi rmii b e ş m ıntı ın tıkk a s u lh yolu yo luyl ylaa O s m a n lı id a res re s in e b a ğ la la n ır1 ır 1. Bu üstün üst ün başarılar da n dolayı Y avuz avu z Selim, Bitlisli Bitlisli İdris’i dri s’i m ük â fatlandırır. Kendisine bir ferman göndererek, Diyarbakır bölgesini kendisine Temlik olarak verir, ayrıca merkezi Diyarbakır olan ve Yavuz Selim’in 922 H./1516 yılında yeni ihdas ettiği "Arab Kazas kerliği" kendisine verilir. Böylece Bitlisli İdris, OsmanlIların en bü yük siyasî rütbelerinden biri olan Kazaskerlik rütbesiyle taltif edil miş olur. Bununla, Güney-Doğu Anadolu’nun idaresi kendisine ve rilmiştir. Bitlisli İdris bunlarla da kalmıyarak, Yavuz Selim’in Memlûklulara karşı güttüğü siyasette de başarılı vazifeler icra eder. Önce Urfa ve Musul’un Memlûklular’dan Osmanlı idaresine geçmesini sağlar. Yavuz Selim namına Hısn Keyfâ’yi Eyyübîlerin hanedanlarından Halil Bey’e bağışlar. Daha sonra Yavuz Selim’in Suriye ve Mısır se ferlerine katılarak, sırasıyla 1516 ve 1517 yılllarında yapılan Merci D âbu k ve Ridaniye Ridaniye savaşları savaşlarında nda Sultan ile ile birlikte bulunm uştur. uştur. M ı sır’ın fethinden sonra, bu ülkenin nasıl idare edileceği hakkındaki bir b ir m ü tala ta lass ını ın ı Y avuz av uz S elim el im ’e su n m u ş; b ö y lece le ce B itlis it lisli li İd ris ri s b ir d a h a Sultan’ın takdirini kazanmıştır. Mısır’ın idaresinde onun görüşleri temel alınmıştır. Böylece de, Bitlişli İdris, yirmi yıldan fazla Osmanlı Devletinin hizmetinde bulunmuştur. I- Sıı'ndcddûr. Age.. C.II. ss. 299-313; Uzunçarşıîı (İ.H.): Osmanlı Tarihi, 4. baskı, T.T.K. Yayınları. Ankara. 1983. C.II, s.275 10
g - K arakteri :
Kaynakların bildirdiğine göre, Bitlisli İdris, iyi huylu, gönlü bol, güzel ve etkili konuşan, kalemini ustalıkla ve incelikle kullanmasını bil b ilen en,, bilgil bil gili,i, d i n d â r , k ö tü lü k le r d e n sak sa k ınan ın an,, iyi ö ğ reti re ticc i, y a rdım rd ım s e ven ve gönlü devlet sevgis sevgisiyl iylee d olu ço k zeki bir kim seydi1. seydi1. g - Vefatı: Bitlisli İdris, ömrünün son senelerini İstanbul’da İlmî çalışmalar yaparak ve ve eserler yazarak geçiri geçirirken, rken, orada Zilhicce Zilhicce 926 H ,/12.X I. 1520 tarihinde, Yavuz Sultan Selim’in ölümünden kısa bir müddet son ra ölmüştür. ölmüştür. H em en bü tün kaynaklar Bitlis Bitlisli li İdris’ İdris’in in İstanb İstanb ul’da vefat ettiğini söylemektedirler. Buna karşılık, ölüm tarihi hakkında çok farklı farklı tarihle r m evcuttur. Bazı kaynaklar 921 H ./15 15 yılın yılını2 ı2,, ba zıları 911H./1505 yılını3, bazıları 930H./1523M. yılını4, diğer bazı ları da daha geç tarihleri, mesela 1554 yılını5 onun ölüm tarihi ola rak göstermektedirler. Fakat bu tarihlerin hepsi yanlıştır. Zira Bit lisli İdris’in oğlu, babasının Selim-nâme’sine yazdığı önsözde baba sının 926H. senesinin Zilhicce ayının içinde öldüğünü kaydetmekte dir ki en doğru olanı da budur. Çağdaş yazarlardan bazıları da Bit lisli İdris’in ölüm tarihi olarak 926H./1520 yılını verirler6. Buna gö re Bitlisli İdris’in çok ta ileri olmayan bir yaşta 65 veya en fazla 70 yaşları arasında vefat ettiği düşünülebilir. Bitlisli İdris’in mezarı, bugünkü Eyüp semtinde kendi adıyla anı lan "İdris köşkü" veya "Çeşme" denilen yerde hanımı Zeynep Hatun ’un vakfederek yaptırdığı yaptırdığı m escidin escidin bahçe sinded ir7. ir7. 1- Bkz. Sa'adeddîn: Age., C. IV. s.246> 2- Bkz. Bkz. A hm et Rıfat Efendi: Lugât-ı Târîhiyye ve Coğrâfiyye. Coğrâfiyye. C .l. s. 110: 110: Ş em seddîn Sami: Sami: Kâmusu'l-A'lâm. C.II. s.811 3-Bkz. Habib: H at ve Ha ttâtîn. ttâtîn. s.59 4-Bkz. K âtib âtib Çelebi: Çelebi: Age.. C .l. s.218: Gibb(F. J.W .) : A. H istory of O ttom an Poetry. C .III. s.7, not 1. 5 - B k z .... G i b b ( E . J . W . ) : A H i st st o ry ry o f O t t o m a n P o e tr tr y . C . I I . s .2 .2 6 7, 7, n o t 1 6- M ehm et Şükrü: A ge.. s. 11: 11: M 61aııge(V.L.) A ge..s. 1208. 1208. D aha fa rklı tarih ler de verenler vardır. Mesela Hamm er. 93 0H ./152 ./152 3M . tarihini verirken A .Karatıan ise ise 927H ./152.1M ./152.1M . ta rihini verm ektedir. Bkz. K arah an (A .): .): İslâm-T İslâm-T ürk Ed ebiyatınd a Kırk Hadîs, s. 112 112 7- Bkz. Mustakîmzâde: Tuhfet-i Hattaâtîn. s.111
Bitlisli İdris’in vefatıyla ilgili olarak, Şakâik Tercümesi’nde şu ru bai ba i y e r a lm a k tad ta d ır: ır :
"Zaman emin değil, ona nasıl emniyet edersin ? Eğer sen ona emin dersen, Me'mun'un devleti nerede? İd ris ri s ’in in h ikm ik m e ti n e r e d e ? R ü s t e m ’i/ı yap ya p tığı tı ğına na n e o ldu ld u ? Hz. H z. S ü l e y m a n ’ın şevk şe vkat atii k im d e d ir? ir ? K â r u n ’u n servet ser vetii nere n erede? de?"1 "1.
h - Çocukları: Kaynaklar, Bitlisli İdris’in Zeynep Hatun adında bir hanımla evli olduğunu kaydetmekteler. Fakat birisi hariç, çocukları ve onların sayısı hakkında kesin bir bilgimiz yoktur. Ancak onun Mekke’den 1511 yılında Osmanlı sarayına gönderdiği bir mektubunda, çocukla rının kendisinin yanına gelmelerine müsaade edilmesini islemesin den, birden fazla çocuğunun olduğunu da anlıyoruz. Bizce bilinen ve tarihe mal olmuş oğul, meşhur ilim ve siyaset adamı, Mevlânâ E bû ’l-Fazl l-Fazl Me hm et Efendi’d Efendi’dir. ir. Çelebî lâkabıyla da anılan Mehmet Efendi’nin doğum tarihini bi lemiyoruz. Babası kadar meşhur olan ve onun kadar âlim olan Mehmet Efendi, Türkçe’den başka Arapça ve Farsça’yı da iyi bil mektedir. Babası gibi, Osmanlı devletine büyük hizmetleri olmuş tur. Bazı kaynaklar onun Ş am’da vefat ettiğini ettiğini söylüyorsa söylüyorsa da, bu isa be b e t li d eğil eğ ildd ir. ir . Ç ü n k ü O , 9 8 7 H . / 2 6 . 2 .15 .1 5 7 9 y ılın ıl ındd a İs ta n b u l’da l’d a vefa ve fatt etmiştir. Ve Tophane’deki kendi adına yapılmış olan Deftardâr Câmi’sinin avlusuna defnedilmiştir. Mezarının orada bulunması, onun İstanbul’da vefat ettiğinin delili olabilir. Ebû’l-Fazl Mehmet Efendi, çok genç yaşta ilmiye sınıfına dahil olmuş ve devlet işlerinde görev almıştır. Nitekim daha 912H./1511M. yılında Müeyyed-zâde’ye danışman olmuştur. Kanûnî Sultan Süleyman devrinde önce Divân üyeliği, sonra Manisa’da müderrislik yapmıştır. Daha sonra, Trablus kadılığına atanmıştır. Nih N ihaa y e t İs tan ta n b u l’dak l’d akii R u m e li D e f ta r d â r lığ lı ğ m a 9 4 9 H ./1 ./ 1 5 4 2 M . ta r i hinde Deftardâr olarak atanmıştır. Vefatına kadar bu vazifede kal mış olduğu anlaşılıyor. 1- Bkz. Mehmed Mecdî Efendi: Tercüme-i Şakâ'ik, C.II. s.327
12
Mehmet Efendi’nin babası gibi bir çok eseri vardır; onun gibi Arapça, Türkçe ve Farsça şiirleri vardır. Şiirlerinde "Fazlî1mahlası nı kullanmıştır. Daha çok tarihçi olarak meşhur olmuştur. Eserle rinden bazılarını bazılarını bura da zikred zikredeli elim. m. 1 - Heşt Behişt Zeyli: Bu babasının Heşt Behişt adlı eserinin so nuna I. Selim, yani Yavuz Selim devrine ait yeni bilgiler ihtiva eden Farsça bir ilavedir. Bu eser "Süleyman-Nâme" ismini de taşımakta dır; 974H./ 1566M. yılında tamamlandığı sanılmaktadır. 2 - Selîmşâh-Nâme: Babasının Selîm-nâme’sine benzer bir eser dir. Farsça yazılan eser, nazm ve nesir türünde kaleme alınmıştır; nazm şeklinde yazılan yazılan bölüm , nesir şeklind şeklindeki eki bölüm ün tekra rı şek lindedir. II. Selim’in ilk yılı olan 957H./1567’yılında tamamlanmış tır. 3 - Tevârîh-i Al-i Osmân: Babasının eserlerinden de faydalana rak yazdığı Farsça bir Osmanlı Tarihidir. Dokuz kitabtan oluşan bu eser, Yavuz Sultan Selim’e kadarki dokuz Osmanlı Sultanını ve de virlerini anlatır. Eserin 975H./1567M. yılında yazıldığı sanılmakta dır'. 4 - Târîh-i Osmânî: Türkçe yazılan bu eser kaynaklara göre bir önce zikrettiğimiz tarih eserinden farklı olduğu anlaşılıyor. "Târih-i Ebi’l-Fazl" olarak da adlandırılmıştır. Eser, on iki bölümden oluş maktadır. Eserin Kahire nüshası ise, "Cerîdetü’l- Asar ve Harîtetü’l Ahbâr” adınım taşımaktadır2, İnsanlığın yaratılışından, Kanu nî’nin Eylül 1520 yılında tahta çıkışına kadarki olayları anlatır. Böylecc, Bitlisli İdris’in oğlunun iki ayrı Osmanlı tarihi yazdığı ortaya çıkmaktadır3. 5 - Ahlâk-ı Muhsinî Tercümesi: Bu eser, Hüseyin Vâiz el-Kâşifî (öl. 1505) nin Ahlâk-ı Muhsinî adlı eserinin Farsça tercümesidir.4
1- Bab inger (F.) : Osmanlı Tarih Y azarları ve Eserleri Eserleri,, çev, çev, Ç. Üçok. K.ve T Bakanlığı Bakanlığı Ya yınlan No:44, Ankara, 1982, s.107. 2- Bkz. Ali Efendi Hilmi el- Dağiştânî: Fihristü Kütübi't-Tiirkiyeye. Kahire. 1306, s. 196. 3- Bkz. Bkz. M ehm ed Süreyya: Süreyya: Ag e , C .l. İstanbu İstanbu l, 1308. 1308. s.172: Bab inger (F .): A ge.. s.108 s.108 4- Uzun çarşılı çarşılı (İ.H (İ.H .): A ge.. C .II. s.676. no t 1
13
6 - Hulâsa-i Târih-i Vassaf: Bu eser, adından da anlaşıldığı gibi, meşhur tarihçi VassaPın "Târih" adlı eserinin özet Türkçe tercüme sidir. 7 - Medâricü’l-İ’tikâd: Bu, Menâhicü’l-İbâd" adlı kelamî bir ese rin Türkçe tercümesidir. 8 - Terceme-i Zâhire: Bu , Harzamşâhî’nin tıbla ilgili "Zâhire" adlı adlı m eşhur eşhur eserinin Tü rkçe ’ye tercüme sidir. 9 - Mevâhibü’l-Âliyye Tercümesi: Tefsir ile ilgili bu eser, adın dan da anlaşılacağı gibi, sözkonusu eserin Türkçe tercümesidir. Son olarak burada Sehi Bey’in Ebû’l-Fazl Mehmet Efendi’den naklettiği şu beyitlerini okuyalım:
"Gerçi âşıkların eğlencesi, gizli derttir, Be B e n im g ö n lü m ü n eğ eğlen lence cesi si ise, ah ve fig a n oldu ol du,, Du D u d a ğ ının ın ın kırmızıl kırm ızılığı ığı,, h iç bir bi r an g ö z ü m ü n ö n ü n d e n gitm gi tmes esin in,, Çünkü bu kan döken gözün eğlencesi, bu sevdadır. Ya kut gibi gibi kırmızı kırmızı dudağının anılması, anılması, G ön ül ferahlandırman ferahland ırmanın, ın, birici biricikk sermayesi sermayesidir dir.. Can bahşeden dudağını hatırlamak da, Ha H a sta st a gö gönü nülle llerin rin eğlence eğle ncesidir. sidir. K ah ır ve mer m erha ha m et ayetleri ayetleri yü yüce ce K u r’an r’an ’ın içindedirler, içindedirler, Nu N u r ve D ııha ııh a n surele sur eleri ri ç o c u k tab ta b iatın ia tının ın eğ eğlen lencesid cesidir. ir. Gönül, senin kapının eşiğinde, Vatan sevgisinin dostluğunu, ilgisini umar. Ç ün ünkü kü garibler garibler ev bark eğlencesi eğlencesi üm ü m idi id i içinde için de yaşarlar1 yaşarlar1..
i - Bitlisli İdris’in Hayatının Kronolojisi B ura da Bitli Bitlisli sli İdris’i İdris’inn hayatınd aki ön em li n oktaların ok taların tarihi sıras ırası* ı* m vereceğiz. Gerçi bunlara yer yer daha önce işaret etmiştik; fakat daha da ha der der l i t opl opl u ve bir bi r s ı r a d ah ilin d e v erm ey i uyg un bu ldu k. 1- Sehi Bey: Tezkire, "Heşt Belıişt'. sadeleştiren M.İsen. Tercüman 1001 Temel Eser. No: 152. İstanbul, 1980, ss.78-79.
14
1452 : Bitlisli İdris’in farz edilen en erken doğum tarihi. 1469 : Ailesiyle Diyarbakır’dan Tebriz’e göçmeleri. 1478 : Bu tarihte veya biraz sonra Akkoyunlu hükümdarı Sultan Yakub Bey5e münşi (Kâtip) olması. 1485 : Yakub Bey adına II. Beyazıd’a tebrik mektubu gönderilmesi. 1485 - 1490 : Bu tarihler arasında Yakub Bey ile Erran’a seyahati 1495 : Babasının Tebriz’de vefatı. 1501 : Tebriz’den ayrılıp İstanbul’a göç etmesi. 1502 : II. Beyazıd’ın kendisinden bir Osmanlı tarihi yazmasını iste mesi. 1511 : Deniz yoluyla hacc seyahatine çıkması: Kahire’ye uğraması ve oradan Mekke’ye geçmesi. 1512 : Yavuz’un Mekke’de bulunan Bitlisli İdris’e bir mektup gön dermesi ve İstanbul’a davet etmesi. 1512 : Mekke’den ayrılışı; yolda Şam ve Haleb’e uğrayarak deniz yoluyla İstanbul’a dönmesi. 1514 : Çaldıran seferine iştirak etmesi, 1514 - 1517 : Doğu ve Güney-Doğu Anadolu’nun Osmanlı toprak larına katılmasında vazife alması. 1516 - 1517: Suriye ve Mısır seferlerine katılması. 1520 - İstanbul’da vefatı. Bitlisli Bitlisli İdris İdris ’in hayatıyla ilg ilgil ilii ön em li tarih leri be lirtirken , ese rleri nin yazımına başlaması veya bitirmesi tarihlerine burada işaret et medik. Çünkü bunları eserlerini konu aldığımız II. bölümün sonun da ayrı olarak göstereceğiz. 15
!
2. BİTLİSLİ İDRİS ZAMANININ SİYASÎ VE İLMÎ HA YA TINA B İR BAKI BAKIŞ Bitlisl Bitlislii İdris’ İdris’in in h ayatım ana ha tlarıyla ve eserlerini görd ükten son ra, yaşadığı yaşadığı devir ola n X V. yüzyıl yüzyılın ın sonu yla XV I. yüzyıl yüzyılın ın ilk ilk yarısın yarısın daki Osmanlı siyasetine ve İlmî hayatına çok kısa bir göz atmak ye rinde olacaktır.
a - Siyasi Hayat: Osmanlı İmparatorluğu, kuruluş yılı 1299 yılından, Yavuz Sultan Selim’in tahta geçtiği 1512 yılına kadar, dış siyasette genel olarak Batı’ya, yani Bizans’a yönelik bir dış siyaset gütmüştür. Fetihlerin yönü Batı topraklarına doğru olmuştur. I. Beyazıd devrinde, hemen hemen Doğu Balkan toprakları İmparatorluğun sınırları içerisine dahil edilmiştir. Avrupa’ya karşı büyüyen ve genişleyen bir dış siya set güdülüyordu. Anadolu birliğine yönelik iç siyasette de, aynı şekilde güçlüydü. I. Beyazıd’ın ölümüyle ortaya çıkan ve kısa süren Fetret Devri, her ne kadar iç siyasette 1402-1413 arasındaki bir duraklamaya ve kar gaşaya gaşaya seb eb olmu ş ise de, de, 1413 1413 yılında yılında M eh m et Ç elebi’nin elebi’nin gayret leriyle leriyle ve ve O sm anlı saltana tını ele geçirmesiyle, geçirmesiyle, A nad olu birliğine birliğine yöyönelik bu iç siyaset yen iden ide n canlı bir bi r şekilde şekilde tesis edilm iştir. iştir. II. BeyaBeyazıd devrinde de Batı’ya yönelik dış siyasete devam edilmiştir. Memlûklular ve Dulkadir beyliğiyle sorunlar ortaya çıktı. İç siyasette Cem Sultan olayıyla baş gösteren bir karışıklık olmuşsa da, bu kısa zamanda halledilmiştir. II. Beyazıd’ın 10 Haziran 1512 yılında vefatıyla iç siyasette oğul ları arasında taht kavgası şeklinde ortaya çıkan karışıklık, II. Selim yani Yavuz Sultan Selim’in tahta oturmasıyla, çok kısa bir zamanda duruldu. Onun başa geçmesiyle Osmanlı dış siyasetinde büyük ve önem li değişmeler değişmeler olmuştur. olmuştur. D ah a önce, A vrupa ’ya ve B alkan lar’a lar’a yönelik olarak güdülen dış siyaset’in yönü bundan sonra Doğu ve Güney’e çevrilmiştir. Bunun neticesinde Yavuz Sultan Selim devrinde, Osmanlılar Batı’da olduğu kadar Doğu ve Güney’de de sınırlarım İran, Suriye ve Mısır içlerine kadar genişletmişlerdir. 16
Bu ndan dolay dolayıı Do ğu ve G üney Anad olu’daki olu’daki hanedanlı hanedanlıklar klar Osmanlı topraklarına dahil edilmiş-ki bunda daha önce de belirttiğimiz gi bi b i B itlis it lisli li İd ris ri s ’in b ü y ü k h iz m e tle tl e r i o lm u ştu r - iç siya si yase seti tinn hede he defi fi olan Anadolu birliği tam manâsıyla Yavuz Selim devrinde sağlan mıştır. Yavuz Selim’in Osmanlı dış siyasetinde yaptığı bu değişikliğin iki önem li sebebi vardı. vardı. B unla rdan birincisi ve ve en önemlisi, önemlisi, XV. yüzy yüzyıl ıl da İran’da ortaya çıkan ve hızlı bir şekilde büyüyen Safevi devleti nin Anadolu’ya yönelik dinî içerikli dış siyasetidir. Bilindiği gibi, Şah İsmail, Akkoyunlular ve Karakoyunları orta dan kaldırdıktan sonra özellikle Anadolu’yu içten feth edebilmek için, Osmanlı topraklarının doğusuna Şiî dâiler gönderiyor ve özel likle yerli Şiî ve Alevî olarak nitelendirilen halkı Osmanlı idaresine karşı kışkırtmaya çalışıyordu. Bu durumu, Yavuz, daha Trabzon’da ki şehzadeliği şehzadeliği sıra sınd a fark far k etm işti işti ve bab ası II. Beyazıd’ı Beyazıd’ı uyarm ış ış tı. Kendisi, tahta geçince ve o sıralarda bu durum Anadolu birliğini tehdid eder duruma gelince, Yavuz, Şah İsmail ve İran üzerine 1514 yılında yılında büyük büyük bir s efer düzenledi. N eticede Os m anlıların gali galibb çıktığı meşhur Çaldıran Savaşı yapıldı. Bu sefer sonucu, İran içleri ne kadar ilerledi ve Tebriz’ e ulaşıldı. Safavilerin beli kırılarak, bü yük ö lçüde İran tehlike si o rta da n kaldırıl kaldırılmış mış,, oldu. oldu. İkinci önemli değişiklik ise, Suriye ve Mısır’ın fetihleriyle oldu. Yavuz’un tahta geçtiği günlerde Memlûklular’ın da Güney’de Osman lı topra kların a yayıl yayılma ma eme lleri vardı. vardı. Y avuz bu tehd idi de o rta dan kaldırmak üzere, Suriye ve Filistin üzerinden Mısır’a doğru yö nelmenin zarûrî olduğuna inanıyordu. Bilinen, sırasıyla 1516 ve 1517 yıllarında vuku bulan, Merc Dâbuk (Merci Dâbuk ve Ridaniye (Reydaniye) seferleriyle Mısır ve tüm Orta -Doğu, Osmanlı top raklarına katıldı. Böylece Osmanlıların Güney5den de emniyeti sağlanm ış oldu. Yavuz Sultan Selim’in Müslüman ülkelere ve devletlere yönelik güttüğü bu Doğu ve Güney-Doğu siyaseti, netice itibariyle, Osmanlı devletinin toprak bütünlüğünü ve yeni topraklara sahip olmasını 17
sağlamadı; aynı zamanda Osmanlılar, özellikle dış siyaset açısından bu b u n l a r d a n d a h a d a Önem Ön emli li b ir şey e ld e e ttil tt ilee r . B u d a , H ila il a f e t’in t’i n OsOs m anlılara geçmesiydi. geçmesiydi. Bilindiği Bilindiği gibi gibi,, M em lûkluların korum ası ve ve yönetimi altındaki H a life III. Mütevekkil Ala’llah Muhammed, bu devletin fiilen ortadan kalkmasıyla, bizzat kendisi İstanbul’a geldi ve kutsal emanetleri, Yavuz Sultan’a sunmakla birlikte hilafet makamım da devretti. Ya vuz ile birlikte artık Osmanlı Padişahları, Halife ünvanım da almış oldular. Hilafetin böylece Osmanlılara geçmesiyle, artık OsmanlI lar, sadece Osmanlı tebasının değil, bütün Müslümanların maddî ve m ane vî hamiliğini yüklenm iş oldu. T abii ab ii bu da, Osm anlıya dış si yaset açısından büyük bir nüfuz kazandırdı. O sm anlıların özetlemeye çalış çalıştığımız tığımız bu D oğu ve Güne y-Do ğu si si yasetinin başka önemli bir neticesi de Akkoyunluların, Safaviler’in tesiriyle, tesiriyle, zay ıflaması ve ve Çald ıran savaşıyl savaşıylaa Safav ilerin büyük h ezim e te uğraması sonucu, XVI. yüzyılın başlarından itibaren birçok Ak koyunlu âlim ve ümerasının yanında, İran’daki bir çok sünni âlim, Osm anlı ülkesine göç etm iştir. iştir. O sm anlı devlerinin devlerinin hizm etine girmiş girmiş lerd i1. i1. Bu d a, hiç şüph esiz O sm anlı D evleti’ evle ti’nin nin ilim ilim hay atına ve si yasetine birçok olumlu katkı yapmıştır. Nitekim daha önce de zik rettiğimiz gibi, Bitlisli İdris de bu sınıf ilim adamlarındandır. O halde ha lde Bitlisl Bitlislii İdris dev rinde O sm anlı siyaseti he r yönüyle canlı ve ileri bir siyasettir. Gerek iç siyaset ve gerekse dış siyaset açısın dan Osmanlılar yükselme devrini yaşamaktaydılar.
b - İlmî Hayat: Siyasî hayatı böylece kısa bir şekilde özetledikten sonra devrin İl mî hayatına da bir göz atmak gerekir. Hemen söylemek gerekir ki nasıl siyasî ve ekonomik hayat bu devirde bir canlılık ve ilerleme gösteriyorsa, buna parelel olarak ilim hayatının da bir canlılık 1- O sm anlı D evleti’n evleti’nİİD hizmetine giren Akk oyun lu âlimleri ve üm arası hak kında bkz. Gökbilgin gin (M .T.)'X V I. A sır Başlar Başlarında ında Osm anlı Devlet Devletii H izmetindeki Akkoyunlu ümerâsı ümerâsı", ", Türkiyat Mecmuası, C.IX, 1951, ss. 35 • 46.
18
içinde olacağı kendiliğinden kendiliğinden o rtaya çıkm aktadır. aktadır. Çün kü ha yatın yatın siya siya set gibi önemli bir kesimde bu varsa diğer kesiminde de olur; bu durum genellikle ilerlemenin gereği olarak kabul edilen bir hususdur. Bir kesimde duraklama veya gerileme varsa, hayatın diğer ke sim lerinde de bu vardır; çünk ü hayat bir bütü n olarak, çeşit çeşitli li kesim kesim leri b ir biriyle biriyle daim a irtibatlıdır. irtibatlıdır. Bir kesimde olan m enfi veya müsmüs be b e t b irş ir şe y , aynı ay nı özel öz elliğ liğiy iyle le d iğe iğ e r k e sim si m lere le re iste is te r iste is tem m e z te s ir e d e r. Bitlisli İdris’in Anadolu’da geçirdiği hayatı, II. Beyazıd ile oğlu Yavuz Sultan Selim devirlerini kapsadığından, biz burada sadece bu b u iki p a d işah işa h z a m a n ın d a k i y ani an i X V . yüzy yü zyılın ılın son so n ç eyre ey reği ği ile il e X V I. yüzyıl yüzyılın ın ilk yarısındak i ilim ilim hayatım hay atım öze tlem eye çalış çalışacağız. acağız. Önce genel bir ifadeyle belirtelim ki, sözkonusu devirin İlmî ha yatı, Fatih devri olan XV. yüzyılınki kadar canlı ve hareketli değil di. Ancak Osmanlıların sonraki devirlerine kıyasla, oldukça yoğun bir b ir ilm il m î faa fa a liy li y e tin ti n k e n d ini in i g ö ste st e rd iğ i o rta rt a y a ç ık m a k tad ta d ır. ır . D e v rin ri n İl mî hayatım, çeşitli ilimlerini ve onlar hakkında yazılan eserleri zik red ere k dile dile getirme ye çalış çalışalı alım. m.
ba - Felsefe, Kelâm ve Tasavvuf: Felsefe, Kelâm ve Tasavvuf sahasında, çok yeni doktriner fikir ler ortaya atılmam akla birlikte, birlikte, bu k onulard a azımsanm ayacak çalış çalış malar yapılmıştır. Yazılan kitapların ad ve içeriklerine bakılırsa, fel sefede, metafizik konularda, özellikle İbn Sina, Gazâli ve Eflâ tun’un felsefî görüşlerinin, mantıkta ise geleneksel İslâm mantıkçıla rı ve onların dayanağı Aristo mantığı moda olduğu gibi, tasavvufî düşüncede de İbnü’l-Fânz, İbnü’l-Arabî ve Ekolünün fikirlerinin işlenilmeye devam edildiğini ve kelâmda ise, Fahreddin Razî ve Kadı Seraceddin Ürmevî ekolünün hâkim olduğunu görüyoruz. Bilindiği gibi, bu ekol Eş’arliğin yeniden yorumlanmasıdır. Dolayısıyla Osmanlı medreselerinde okutulan kelâm büyük ölçüde Eş’ari kelâm anlayış anlayışıdır. ıdır. Ha lbuki, T ürkler, akided e Maturidiliği Maturidiliği me zheb kab ul et mişlerdi mişlerdi.. Bun a rağm en, m edrese de M aturidil aturidilik ik okutulmamıştı okutulmamıştır. r. Bu durum bugün çağdışı ilim adamları tarafından yargılanmakta dır. Bunun sebepleri hakkında farklı açıklamalar yapılmaktadır. 19
Açıklamaları iki sınıfta toplayarak şu şekilde özetleyebiliriz Birincisi, Osmanlı medrese sistemi, esasta daha önceki îslâm topluluklarının, özellikle de Büyük Selçuklu ve Abbasîlerin medre se sistemlerinin bir devamı olduğu için ve o medreselerde resmen Eş’ârilik okutulduğu için, Osmanlılarda geleneğe uyarak bu kelâm ekolünü öğretmeye devam etmişlerdir etmişlerdir.. İkincisi, İmâm Maturidi’nin kelamı eserlerinin gerek dil yapısı ba b a k ım ın d a n ve g e r e k s e k o n u la r ın işlen işle n m e s i b a k ım ın d a n a n laş la şılm ıl m a sı sı nın zorluğudur. Bundan dolayı, müderrisler ve talebeler Maturidi’ nin kitaplarını okutmaya ve okumaya yanaşmamışlardır. Burada bizim konumuz olan XV. yüzyılın son çeyreğiyle XVI. yüzyıl yüzyılın ın ilk yarısında, felsefe, felsefe, tasavv uf ve kelâ m ile ilgilenenlerin b a şında, Bitlisli İdris’den başka Sinan Paşa, oğlu Yakub Paşa ve tale be b e s i M o lla ll a L ü tfı tf ı ile, il e, H o c a z â d e , K a s ta la n î ve İb n K e m â l, gib gi b i ç o k t a nınmış şahsiyetler vardır. Burada şuna da işaret edelim ki, II. Beyazıd’ın kendisinin bilhas sa, felsefeye ve kozmografya ilimlerine pek meraklı olduğu, şiiri ve şairleri sevdiği sevdiği kaynak larda zik redilmek tedir. Sinan Paşa (1440-1486), Sultan Beyazıd zamanında, Edirne’de m üde rris iken, Seyy Seyyid id Şe rif C ürcâ nî’nin nî’nin "Ş erhü’l-Mev erhü’l-Mevâkı âkıf" f" adlı kela mı ve felsefi eserinin cevher bahsine bir "Şerh" yazmıştır ve bu ko nu da bazı no ktala rda onu te nkid etm iştir1 iştir1.. Sinan P aşa, aşa, tasavvuf tar i hiyle ilgili bir eserin de yazarıdır; eserinin ismi "Tezkire-i Evliyâ" dır. Yakup Paşa (öl. 1510), Sinan Paşa’nın oğlu olup, babası gibi, fel sefe ve kelâmla ilgilenmiştir. Bu konulardaki en önemli iki eseri, "Şerhü’l-Mevâkıf’ üzerine yazdığı "Haşiye" si ile, Mevlânâ Sadrü’ş-Şeria’nın "Vikâye" şerhi üzerine yazdığı "Hâşiye" sidir. Fatih devrinde meşhur olan ve II. Beyazıd’ devrinde 1488 yılında vefat eden, Hocazâde Muslihiddin, bilhassa kelâm ve felsefede dev rin en önde gelen şahsiyetlerinden birisidir. Hızır Bey’in talebele1- M ehme t M ecdî Efendi; A.g.e., İstanbul, İstanbul, 1269/1852 . ss.193-1 ss.193-195 95
20
dendir. H oca zâd e, "Teh âfütü’lâfütü’l-Felâsi Felâsife" fe" adlı felsef felsefii eseriyle eseriyle m eşhu eşhu r dur. Bu eseriyle o, Osmanlılarda Gazalicî felsefe anlayışının deva mım sağlamıştır. Asıl adı Muslihiddin Mustafa olan Kastalanî (61. 1495) doğum yeri olan Nazilli’ye yakın Kestel’e nisbetle bu isimle meşhur olmuş tur. Özellikle İbn Sina’nın eserlerinden "Şifâ"yı ve "Kânun" u oku muş1ve birçok kelâmı ve dinî eser kaleme almıştır. D evrin d iğe r bir ü nlü filozof ve kelâmcısı, M olla Lütfı (öl. (öl. 1494) veya Sarı Lütfı Tokatî’nin kelâm ve felsefeyle ilgili birçok eseri var dır. Genel felsefî konularda meşhur eseri, "El -Metâlibü’l-İlâhiyye fi Mevzuâti’l-Ulûm" adını taşımaktadır. Devrinin anlayışına kıyasla, çok fazla felsefî ve hür düşünceyi temsil eden Molla Lütfi ne yazık ki, Ş eyhul İslâm İslâm H ad bz âd e’nin e’nin fetvasının fetvasının kurb anı olmuştur. olmuştur. G enel felsef felsefîî konularda eser veren başka başka b ir yazar olarak, olarak, SerezSerezli A bd urra hm an bin H abib’dir abib’dir.. O nu n II. II. Beyazıd Beyazıd adına kaleme aldı aldı ğı "Nahilıstân" adlı eseri meşhurdur. Tasavvufl Tasavvuflaa ilgilene ilgilenenn ve bu k onu da ese r veren ler arasında, arasında, H ekim Hâlimi (öl. 1516) vardır. Aslen Amasyalı olan bu tabib kuvvetli Arapça ve Farsça biliyordu. Tıbbî eserlerinin yanında, tasavvufda İbnü’l-Fâriz’in "Kasİde-i Tâiyye” sine yazdığı "Şerh"i meşhurdur. Devrin diğer bir ünlü mutasavvıfı ise, Halvetî tarikatı şeyhlerinden Sümbül Efendi (1475-1529)’dir; tasavvufla ilgili bazı Arapça ve Türkçe eserleri vardır. Bunlardan en meşhuru "Risaletü’l-Atvâr" dir. Yavuz devrinde parlamaya başlayan ve Kanûnî devrinde Şeyhul İslam’lık makamına getirilen İbn Kemâl da, bu devrin en önemli alimlerinden birisidir. Çok çeşitli konularda eser yazan İbn Ke mâl’in felsefe, kelâm ve tasavvufa dair elliden fazla eseri vardır. Felsefi mahiyetteki en önemli eseri, Hocazâde’nin "Tehâfüt" üne 1- Agy.: Age.. s.165
21
yazdığı "Hâşiye" sidir. İbn Kemâl da, bu eseriyle, Hocazâde gibi da ha çok Ga zâlici bir eğilim eğilim g östermiştir. östermiştir.
b - Şiir ve Edebiyat: Şiir ve edebî cereyanları açısından XV. yüzyılın son yarısıyla XV I. yüzyılı yüzyılınn ilk ilk yarısı yarısı Osm anlı kü ltür h ayatının en canlı ve ve yüksel yüksel me devridir. II. Beyazıd ve Yavuz özellikle şiiri severdi; kendileri de şair idiler. Devlet erkanı şair ve edibleri himaye etmeyi bir vazi fe bilmişlerdir. İstanbul’dan başka, Konya, Diyarbakır, Bağdât, Bursa, Edirne, Üsküp ve Yenice-i Vardar gibi şehirler edebiyat merkezleri haline gelmişti. Konumuzu ilgilendiren zaman dilimi, 1481-1521 yılları arasında meşhur olan şâir ve edibleri ismen şöyle sıralayabiliriz: Sinan paşa, (öl. 1486 M.) özellikle nesir yazan ediblerin başında geliyordu. geliyordu. O, " T az arru ât” veya veya "Ta zarrun âm e" adlı Tü rkç e eseriyle eseriyle meşhurdur1. Fevkâlâde sanatkârane bir eserdir. 914 H. (1908 M.) yılında vefat eden Necati, devrin ünlü şairlerindendir. Kendisi meş hur " Döne Döne " redifli gazeli ile meşhurdur2. Devrin kadın şair lerinden, lerinden, M ihrî Han ım vardır; 912 H.(1506 M .) yılın yılında da vefat vefat etmiş etmiş tir. Mesnevî tarzında şiir yazanların başında, Akşemseddin’in oğlu H am dullah m eşhurdu eşhurdu r. M eşhur eşhur ese rlerinden bu rad a "Leyl "Leylâ ve Mecnûn"u ile "Yusuf ve Züleyha" sı zikre değer. 914 H. (1508 M.) yılın da vefat etmiştir. Nesihî de şöhret sahibi bir edibdir. Onun, "Şehrengiz" ve "Divan" adlı eserleri vardır; 918 H. (1512 M.) yılında ve fat etmiştir. Başka bir şair ve edib de, Edincikli Uzun Firdevsi’dir; kendisi Firdevsî-i Rûm lakabıyla da anılmaktadır ve 914 H. (1508 M.) yılında vefat etmiştir. Midilli muhasarasını manzum şekilde hi kaye eden "Kutubnâme" adlı eseri meşhurdur. Bu devirde yetişen ba b a şk a b ir e d ib d e II. II . B e y a z ıd’e ıd ’e ith it h a f etti et tiğğ i " S elâ el â tin ti n n â m e " adlı ad lı e seri se riyy le me şhur olan Sa n Kem âl’di âl’dir. r.
bc - Tarih: D aha ön ce de belirtti belirttiğimiz ğimiz gibi gibi,, bu devir devir Osm anlılarda resm î ta rihçiliğin başladığı bir devirdir. Bu, siyasî otoritelerin tarihe daha 1-Tazarrunâme, A. Mertol Tulum tarafından 1971 yılında İstanbul'da neşredilmiştir. 2- Uzunçarşılı Uzunçarşılı (İ.H (İ.H .): O sman lı Tarihi, c.II, 4. Baskı, TT KB , A nk ara 1983, s. s. 592 592
22
özel bir önem vermeleri demektir. İşte bu yüzden bu devirde Osman lı tarihçil tarihçiliği iği parlak bir devreye girmiştir girmiştir.. E n büyü k Osm anlı ta rihçileri bu devird e yetişmey yetişmey e başlam başlam ıştır. ıştır. B un ların ba şınd a AşıkpaAşıkpaşa-zâde ve Neşrî gelir. Dev rin, k ültürel geliş gelişimine p aralel olarak tarih yazıcıl yazıcılığı ığında, nda, n e sir türü tarih yazma kadar, nazım türü tarih yazıcılığı da gelişmiştir. Diğer yan dan Selimnâme türlerinde gö rüldüğü gibi gibi tek sultan dön e mine ağırlık veren türde tarih yazıcılığı da geliştirilmiştir. Daha ön ceki devirlerdeki dil yönünden sadeliğin yerini, ağdalı ve süslü üslûb almıştır. Aşık Paşa-zâde her ne kadar hayatımn büyük kısmım bir Önceki devirde geçirmiş ise de, kendisinin de belirttiği üzere, meşhur "Tevârih-i Âl-i Osman" adlı tarih eserini 86 yaşında iken 1484 yılında yazdığı için bu devrin tarihçileri arasında sayılabilir. Aşık Paşa-zâde’nin bu eseri, Osmanlı tarihinin, en önemli kaynak eserleri ara sında yer alır. Devrin en önemli tarihçisi olarak Neşrî Mehmed Efendi’yi görü yoruz. Bu rsa’da M üderrislik yapan ve ora da 920 H. (1520 M .) yılı yılın n da vefat eden Neşrî, II. Beyazıd’ın emriyle yazdığı ve bir dünya tari hi mahiyetinde olan "C ihân nu m â’sı â’sıyl ylaa me şhurd ur. N eşrî’ eşrî’nin nin bu ese ri, kendisinden sonraki hemen tüm Osmanlı tarihçilerine kaynaklık etmiştir1. "Şevki" mahlaslı Edirneli Yusûf, Rûhî Çelebi, Bihistî olarak tanı nan Sinân Çelebi, Kâdî-ı Bağdâd diye anılan Kıvâ-meddin Yusuf, Safavî, Cafer Çelebi, Keşfi, Mehmet Çelebî, Şükrî, İshâk Çelebi, Sucûd î Çelebi ve İbn Kem âl devrin diğer tarihçileri arasınd a yer al maktadırlar. Bu nlardan, Keşfi Keşfi M ehm ed Çelebi (öl (öl. 931 H ./15 24 "SeSelimnâme"si, Şükri’nin "Selimnâme"si, İshak Çelebi (öl. 944 H. /1537 M.)"nin "Selimnâmesi" veya ”İshâkname"si ile, İbn Kemâl’ in tari tarihle hle ililgil gili "Tevâr "Tevârih ih-i -i Âl-i Osmân" ve ve "E n -N u cû m u ’z -Z â h ire 1- Kitâb-ı Cihan num â, 'N eşri T aih i' adıyla adıyla S.F.R. U na l ve M.A. K öymen tarafında tarafında n eski ve yen i harflerle yayınlanırı ı$!ı ı$!ır: r: I. I. Cilt, 1949; II. cilt, cilt, 1957, TT K. Y ay ınla n III. Seri, N o 2a, ve 2b .
23
fî Mulûkî Mısır ve’l-Kâhire" adlı eserleri devrin diğer önemli tarih eserle ri arasın da dır1. dır1. bd - M usik î ve Hat Sanatı: Bizi ilgilendiren Osmanlılarm bu devri güzel sanatlar açısından da önemli bir devirdir. Özellikle hat sanatı, minyatür, ciltçilik ve musikî çok gelişmiş bir durumdaydı. Tâ baştan beri, Osmanlı Sul tanlarının güzel sanatlara karşı olan ilgi ve sevgileri, bu sanatların gelişmesine büyük katkı sağlamıştır. Teorik Osmanlı Musikîsi, daha önce İbn Sinâ, Ihvanü’s-Sefâ, İbn Nasr ve Kemal-i Tebrizî’nin kısmen veya tamamen Türkçeye çevrilen eserlerinin tesiri altında gelişmiştir. Denizlili (Lâdikli) İsrafilzâde Abdülmecid'in oğlu Mehmet Çele bi, b i, b u d e v rin ri n m e şhu r n a z a r î m u s ık îc ile il e rin ri n d e n d ir. ir . Y azd az d ığı ığ ı "F eth et h iye” iy e” kitabını II. Beyazıd’e ithaf etmiştir. Diğer önemli şahıs, Fatih devri musıkidlerinden Usta Şemsi’nin oğlu Aydınlı Şemseddin Nahifi (öl. 900 H./1494 M.)’dir. O, "Bereket" adlı, musikî eseriyle meş hurdur. Ahizâde de, "Risâletü’l-Mûsikî fi Edvâr" adlı eseriyle dev rin musıkîcileri arasında sayılır. Burada II. Beyazıd’ın oğlu şehzâde Korkut’u da zikretmek gerekir; onun musikîde üstat birisi olduğu bili bi lind ndiğ iğii g ibi, ib i, "G ıdây ıd ây-ı -ı R û h " isim is imli li b ir s az a leti le tinn in d e m u c id id ir2 ir 2. Devrin bestekâr ve hânende üstadları arasında, şu ünlü isimler vardır: Sağari, Pur Bey, Zeynelâbidin, Andelib, Tanburi Zârî ve Muhyiddin Muhyiddin Mehm ed. Güzelsanatların diğer bir kolu, hat sanatına gelince, Osmanlı hat sanatı bu devre gelinceye kadar daha çok İran ve İlhânlılar devri hat sanatının etkisind e geliş gelişmişti. mişti. Faka t bu devir, devir, O sm anlılarm k en dilerine has hat sanatının başladığı bir devir kabul edilir, özellikle "Şeyh" lakabıyla anılan Hamdullah hat sanatında yeni bir çığır aç mış ve Osmanlılara has bir mektebin kurucusu olmuştur. 1- Kemâl Paşazâde’nin "Tevârîh-i Al-i Osman" adlı eseri, Şerefettin Turan tarafından T.T.K. Yay ınlan arasında defter defter yayınlanmış yayınlanmıştır. tır. (1957 - 1970) 1970) 2- U zuııçarş zuııçarşıh (İ.H (İ.H .): A .g.e., s. 609.
24
r
Şeyh Hamdullah, Amasyalı Şeyh Mustafa'nın oğlu olup, 840 H. (1436 M.) yılında doğmuş ve 926 H. (1520 M.) yılında vefat etmiş tir. Maraşlı Hayrettin (öl. 874 H./1469 M.) kendisine hocalık yap mıştır; ondan nesih ve sülüs yazılarını öğrenmiştir. Hamdullah, "Aklâm-ı Sitte" veya "Şeş Kalem" ismi verilen Sülüs, Muhakkah, Nesih, Rik’a, Tevkiî ve Reyhânî adlarıyla altı tür yazı çeşidinin en büyük üstadıdır. Bu yazı yazı türlerinin türlerinin nüm unelerini gösteren bir eseri de var dır'. Hamdullah, kendisinden sonra ekolünü devam ettiren bir çok ta lebe leb e de yetiştirmiş yetiştirmiştir. tir. Bu nların nlar ın başınd başınd a, oğlu M usta fa D ed e (Öİ (Öİ.94 .945 H./1538 M.) ve damadı Şükrullah (Öl. 950 H./1543 M.) ile, Celâl bin bi n M uhy uh y idd id d in, in , o n u n k a r d e şi C e m a le d d in ve A h m e d K a r a h is a r î (öl. (öl. 963 H ./15 55 M .) ve Am asyalı Abdullah Abdullah Çelebi gibi gibi isimler isimler var var dır. Şeyh Ha m dullah ’ın genç çağdaşları çağdaşlarından, ndan, A li bin Yahya ve ve E dir neli Kazasker M uhyiddin uhyiddin gibi gibi isimler isimler bu devrin devrin önemli Osm anlı hat tatları a rasındadırlar. rasındadırlar.
be - Matematik, Astronomi ve Fizik. II. Beyazıd ve Yavuz Sultan devri devri Osm anlı ıpatem atik ve as tron o misi, Uluğ Bey, Kadızâde-i Rûmî ve Gıyaseddin Cemşit el-Kaşânî’nin kurup temsil ettikleri Semerkant ekolünün Ali Kuşçu vasıta sıyla bir devamıdır denilebilir. Devrin en ünlü matematik ve astronomi âlimi Sinan Paşa’dır. İs tanbul kadısı meşhur Hızır Bey’in oğludur. Kendisine Hoca Paşa da denilen Sinan Paşa, 1440-1486 yılları arasında yaşamıştır. İlk tahsilini İznik’de görmüştür. II. Beyazıd’ın tahta geçmesiyle, kendi si Edirne’deki Darü’l-Hadis medresesine günlük 100 akçe maaşla hoca tayin edilmiştir edilmiştir ve ve ora da 893 H . (1486 (1486 M .) yılında yılında vefat etm iş iş tir. 1- Bu eser. Topkapı Sarayı Emanet Hâzinesi Kütüphanesi’nde 2084 numarada kayıtlı bir mecmua içerisinde bulunmaktadır.
25
Sinan Paşa, matematik ve astronomiyi, Ali Kuşçu’dan öğrenmiş tir. Aynı zamanda edip, kelamcı, filozof ve mutasavvıf olan bu âlim, bütün bu sahalarda onbeşten fazla eser yazmıştır. Tasavvuf ve edebiyatla ilgili olan Türkçe üç eseri hariç, diğer eserlerini Arapça yazmıştır. Birçok talebe yetiştirmiştir ki, en ünlüleri Molla Lütfı’dir. Sinan Paşa’nm bize kadar ulaşan, birisi astronomiye ait, diğeri geometriye ait iki eseri temel bilimlerle ilgilidir. Bunlardan birinci si, Fatih’in emriyle, Çağminî’nin Astronomi risalesine yaptığı şerh tir 1. Diğeri ise, ise, Ali Kuşçu’ Kuşçu’nun nun ortay a attığı attığı bir geo m etri p rob lem i nin çözümüyle ilgili küçük bir risaledir ki, bu Köprülü Kütüphanesi 721 nu m ara da kayıtlı kayıtlıdır2 dır2.. Devrin ikinci önemli matematik ve astronomiyle uğraşan âlimi, Mîrim Çelebi (öl.l525)’dir. Asıl adı, Mahmud b. Mehmed’dir ve kendisi Kadızâde-i Rûm î ve Ali Kuşçu’ Kuşçu’ları larınn toru nud ur. M eşhur eşhur H o cazâde ve Sinan Paşa’dan ders görmüştür. Matematik, astronomi, ustu rlab ve astroloj astrolojiye iye dair ese rler k alem e almıştı almıştır. r. Eserlerinin ço ğunu II. Beyazıd’a ithaf etmiştir. En meşhur eserleri arasında, Uluğ Bey’in Zîc’ine, II. Beyazıd’ın emriyle yazdığı "Düsturu’l-Amel ve Tashîhü’l-Cedel" adıyla yazdığı Farsça Şerh’dir3. Uluğ Bey’in Zîc’ini anlamak için, bu Şerh’in pek faydalı olduğu belirtil mektedir. Bu eseriyle Mîrim Çelebi, Endülüslü âlim el-Bitrûcî (öl. 1217)’den sonra, Doğu İslâm âleminde Batlamyus (Ptolemaios) sis tem ini yıkmaya çalışanlardandır çalışanlardandır*. *. Diğer önemli bir eseri de, dedesi Ali Kuşçu’nun "el-Fethiye" si ne yaptığı şerh’tir. erh’tir. Bu şerhi, şerhi, zam anın da Ka dıaskerliğe k ada r yüksel diği Yavuz Sultan Selim’e ithaf etmiştir. Astrolojiye ait eseri ise, "el-Makâsid" adını taşımaktadır. Aynı devirde yetişen başka bir önemli matematikçi de Matrakçı N a s û h ’du ’d u r. O , " C e m a lü ’l K itâ it â b ve K e m â l’ll’l - H isâ is â b ” ve " U m d e tü ’l -H isâ b” adlı iki m atem atik eseriyle eseriyle ün lüdür. H e r iki iki eserini Yavuz Sultan Selim’e takdim etmiştir. İkinci eser, 22 bölüm üzere tertib edilmiştir. 1- Eserin bilinen bir nüshası, Escurial Kütüphanesi 954 numarada kayıtlıdır. 2- Ad ıvar, (A .A .) Osm anlı Tü rklerinde İlim, İlim, R em zi Kitabevi. Kitabevi. İst İst.. 1970, S.43 S.43 3- Şerh’iü İstanbul Kütüphanelerinde pekçük nüshası vardır: bir nüshası Ayasofya Kpt. 2697 numarada kayıtlıdır. 4- Bkz. Adıvar (A.A.): A.g.e.. s ^
26
Başka Başka bir m atem atikçi de, M uslihüddin bin bin Sinan’dır. Sinan’dır. O, 905 H. (1500 M.) yılında II. Beyazıd adına "Risale-i Eflatûniyye" adıyla bir m atem atik ve hidros tatik kitabı yazmış yazmıştır. tır. Bu e serd e, cisimlerin cisimlerin öz gül ağırlı ağırlıkları klarının nın bulunm ası, Arşim Arşim ed (Arkh imede s)’in s)’in hidrostantik deneylerinden ve iki ayrı maddeden bileşik olan bir cismin, mesela gümüş ve kurşundan yapılmış bir kabın, kabı bozmadan kabda bu iki madden in he r birinin ne ka dar miktarda bulunduğ unun nasıl nasıl çö zülebileceğinden zülebileceğinden bah setm ek tedir1. tedir1. Devrin diğer önemli matematikçi ve astronomi yazarları şunlar dır: Sarı Lütfi Lütfi olarak da b ilinen ilinen T okatlı Molla Lütfı Lütfı,, b u âlim, geom et riye dair "Taz’ifü’l-Mezbah” adıyla bir eser yazmıştır. Eser Batı’da "Delos Problemi" olarak bilinen problemi konu almaktadır. Eser de, çizgilerin, karelerin ve diğer şekillerin kendileriyle çarpımından ba b a h isle is le b a şlar; la r; k ü p ü n ç a rp ım ının ın ın,, iki k ü p ü y a n yan ya n a k o y m a k o lm a yıp onu sekiz kat büyütmek olduğunu açıklar. Orta orantı usulüne değinir. Ayrıca kitapta, geometri bilmeyen hakimin, yargıda yanılgı yapabileceğine değinilir. Bu kıymetli eser A. Adıvar tarafından Fransızcaya çevrilerek çevr ilerek yayınlanm ıştır2 ıştır2,, Muhyiddin Mehmed, Hacı Atmaca lakabıyla meşhur ve ölümü 1484 yılından sonra olan bu matematikçi, "Mecmu’u’l-Fu’âd" isimli bir b ir m a tem te m a tik ti k k ita it a b ı y a z m ıştır ki, b u " M ec m u ’u’I-K ’u’I -Kav avâ’i â’idd fi’l-H fi’l- H isâb" adıyla da anılmaktadır. Türkçe olan eser, üç bölüm üzere tertib edilmiştir3. Hayreddin ve talebesi Pîr Mahmûd Sıdkı, II. Beyazıd devrinde yaşayan bu iki matematikçiden, Hoca "Miftâh-ı Kunûz-i Erbâb-ı Kalem ve Misbah-ı Rümûz-ı Erbâb-ı Rakam” adıyla A rap ça bir m atem atik kitabı yazmış yazmıştı tırr ve talebesi talebesi de b u e seri geniş geniş leterek Türkçe’ye tercüme etmiştir. Bu devirde yetişen başka diğer matematikçi ve astronomlar olarak Fetu llah Ş irvanî’ irvanî’nin talebesi Niksarlı Muhyiddin 1- A rapça olan bu eser, E . W iedem ann tarafından Alm ancaya çevri çevrilmiş lmiş ve yorum lanarak, Beitraege zu r G eschichte d er Naturw issenschafen, issenschafen, VII., 173’Seri 173’Serisi si içerisinde içerisinde yayımlanmış yayımlanmıştı tır. r. 2- Molla Lutfı'l-Maktûl: La Duplication del'Autel (Platon et le Probleme de D61os), Paris 1940. 3- Salih Zeki: Âsar-ı Bâkiye, c. II, s. 287.
27
(öl. (öl. 901 901 H . / 1495 1495 M .), M îrim îrim Çelebi’nin Çelebi’nin kardeşi kardeşi K utbûddin M eh med ve Sinan Paşa’nm talebesi Mahmud ile, Muzaffereddin Şirazi ve Mütatabbib Ceylân gibi isimleri zikredebiliriz. Bunlardan, Muzafferuddin Şirazî, Öklid (Euklides)’in geometrisini, İstanbul’daki Semaniye Medreselerinde okutmuştur. Ayrıca Öklid geometrisine bi b i r d e "Haşiye "H aşiye"" y azm az m ıştır. ıştır . Ş irâz ir âzî,î, S a d r e ttin tt in Ş irâz ir âzîî ve C e lâlü lâ lü ’d-D ’d -D în Devvânî’nin öğrencilerinden idi. Ceylan ise, II. Beyazıd’ın oğlu şeh zade Korkut için "Takvim" adıyla, astronomi, astroloji ve takvim ya pım p ım ın a d a ir F a r s ç a b ir ris ri s a le y azm az m ıştır. ıştır .
b f - Tıp ve Eczacıl Eczacılık: ık: Osmanlılar, XIV ve XV. yüzyıllarda olduğu gibi, XVI. yüzyılda da tıp eğitimine ve sıhhî müesselere oldukça önem vermişlerdir. Ta bib b ib le ri h im a y e e tm işlerd işle rd ir. ir . B u d e v ird ir d e k i O s m a n lı tıb tı b b ı ve ecza ec zacı cılı lığı ğı geleneksel İslâm tababet anlayışının bir devamı sayılabilir. Büyük ölçüde İbn Sinâ ve İbn Baytar geleneğine dayanmaktadır. Devrin en önemli tabipleri arasında, Hekim Kutbeddin Ahmed (Öl.903 H ./ 1467 1467 M .) vardır. vardır. O , Tim ur’un torun torun larından E bû Said Said Gürzani (1451-1469) nin vezir ve tabiblerinden idi. Ebû Said’in 1469 yılında ölümü üzerine, aynı tarihte Anadolu’ya gelerek Fatih Sultan Mehmed’in hizmetine girmiştir. Çok kıymetli olan bu tabi bin b in ,b ize iz e u laş la şan b i r e se ri y o k tur; tu r; a n c a k k e n d isi is i b irç ir ç o k ta b ib y e tiştir ti ştir miştir devrin çok değerli tabibi Ali Çelebiyi o yetiştirmiştir. İkinci önemli bir tabip de, Altunizâde’dir. Kendisi, hem opera törlük yapan, hem de nebati tıbla uğraşan bir hekimdi. Şakayık’da bil b ildd iril ir ildd iğin iğ inee g ö re, re , i d r a r tu tu lm a la r ın ı, y aptı ap tığğ ı i d r a r s o n d a ları la rıyy la t e davi etm iştir iştir ve bu son dala rla ün salm ıştır3 ıştır3.. Ah î Çelebi ü roloji k o nusunda kendisinden çok istifade etmiştir. Hekim Halimi (öl. 1516) de devrin önemli tabiplerindendir. Am asyalı olan bu tabip, tıp tahsilini Am aysa Da rûşş rûşşifasinde yapm ış ış tır. Fatih Sultan Mehmed adına yazdığı Farsça bir manzum tıp 1- Şehsuvaroglu (B.N.). Demirhan (A.D.) ve Güreşsever (G.C.): Türk Tıp Tarihi. Bursa, 1984. p.48.
28
kitabı vardır ki "Lutf-u Mehmed Hân" adını taşır. Diğer tıbbî eseri ise, "Kâsımiyye" dir. Devrin diğer ünlü hekimi, Ahî Çelebî (1436-1524)’dir. Kendisi hem cerrah (operatör) hem de tabibdir. Babası Hekim Kemâl Şirvanî ile ile birlikte İra İra n ’dan da n A nado na do lu’ya lu’ya gelmiştir. gelmiştir. Ön ce Ça ndaro nd aroğlu ğlu İs İs mail Bey’in hizmetinde bulunmuştur. Daha sonra Fatih’in hizmeti ne girmiştir. Önce babasıyla birlikte İstanbul’da özel bir muayene hane açmış ve böylece böylece bab asm ın yanında pratik tıp öğren miştir. miştir. D a ha sonra Hekim Kutbeddin ve Altunizâde’den dersler almıştır, II. Beyazıd’ın son zamanlarında, 1512 yılında hekimbaşılığa atanmış tır. Yavuz Sultan Selim zamanında 1515 yılında ve nihayet Kanuni devrinde, 1520 yılında, ikinci ve üçüncü kez hekimbaşılığa atanmış tır. D ok san yaşlarında, yaşlarında, 1524 yılınd yılında, a, M ısır’da ısır’da vefat etmiştir. etmiştir. Kendisi bilhassa böbrek ve mesane taşları üzerinde ihtisaslaşmış tı. Bu ko nu da 10 bölüm den oluşan oluşan çok kıymetli kıymetli bir eseri vardı ki, ki, is mi "Fâide-i Hassât" dır. Sonraki devirlerde de çok okunan bir eser di. Bu hekimin babası, Hekim Kemâl, İbnü’n-Nefs’in İbn Sina’nın "el-Kân ûn fi’t-T fi’t-T ıbb ” adlı eserin e yaptığı "M ucez fi’t-Tıbb" fi’t-Tıbb" adlı şerhi şerhi ni Türkçeye çevirmiştir i . Devrin diğer tabipleri, tabipleri, İzmitl İzmitlii Muhyiddin M eh m et (öl, (öl, 910 H ./ 1504 1504 M .), Ha cı Hekim (öl. (öl. 913 H./15 07 M .), Kaysunizâde Kaysunizâde Bedrûddin (öl. (öl. 920 H ./ 1514 1514 M .), M ehm et bin Lütfullah ve ve Musa Calinusü’l -İsrailî’dir. Ve daha çok eczacılıkla uğraşmıştır. Musa Calinusü’l-İsrailî, Musevi’dir. Ahî Çelebi’nin emriyle ilaçların özellikleri hakkında bir eser yazmıştır ki, bundan İbn Rüşd’ün "Külliyât” ına sık sık atıflarda bulunmaktadır2. Bu devirde eczacılık ve iç hastalık larla ilgili bir kitap da Türkçeye çevrilmiştir. Bu eser, Necmeddin Mahmud b. Ziyaeddin İlyas Şirazî’nin (öl. 1330 H.) "el-Havi el-Sağir" ğir"33 adıyla bilinen A rap ça ese rinin, "M ecm ua’ü’l-M ua’ü’l-M üc err eb ât” is miyl miylee A hm ed bin B ali Fakih tarafınd an T ürk çe’ye çe’ye çevir çeviris isidi idir. r. 1- Adıvar, (A.A.), A.g.e., s. 58. 2- Eserin bir nüshası. Yıldız Kpt. Tıb, 352 numarada kayıtlıdır. Bir başka nüs hası da, Ün iversite iversite K tp. de vardır. 3- Eserin esas ismi, *EI-Havi fî Ilmi’t-Tedavi'dir.
29
Yine bu devirde, başka bir tıp eserinin Türkçeye çevrildiğini gö rüyoruz. Bu, Yunancadan Türkçeye yapılan bir çeviridir. II. Beya zıd’ın zamanında Mora’mn fethinde Mudan kalesinin zaptı sırasın da ele geçirilen bir tıp eserinden yapılmıştır. Çevrinin nüshaları, "Cerrahnâme" veya "Alâim-i Cerrahin" adlarını taşımaktadır. Çevi ri 1500 yılında tamamlanmıştır. Eserin aslının kime ait olduğunu ve asıl isminin ne olduğu belli olmadığı gibi, çevirenin kesin adını da bil b ilm m iyo iy o ru z 1. F r a n s a K ralı ra lı V III. II I. C h a r l e s ’in 1495 149 5 N a p o li sefe se feri ri s ıra ır a sında ortaya çıkan Frengi hastalığı -ki buradan eserin 22. bölümün de "Fransız hastalığı hastalığı"" ve "Frenk Uyuzu" olarak bah sedilm ektedir, ekte dir, bu b u e s e r le ilk d e f a O s m a n lıla lı la r ta ra f ın d a n ö ğ ren re n ilm il m iştir. iştir . Son o larak lara k İbn K em âl’in âl’in de, Yavu z’un z’un emriyle, ihtiyarların ’ KuvKuvve-i Bâhiye" (cinsel güç) sini artırmasıyla ilgili bir eser yazdığını da zikredebiliriz. Bu eser "Rucû’u’ş-Şeyh ila’s -Sabâ fi’l-Kuvveti’l-Bâ" ismini taşımaktadır.
1- Kâtib Çelebi, çevirenin adını İbrahim bin Abdullah el-Cerrah olara k vermektedir. Keşfüz-Zünûn. 581. Bu eserin bir nüshası Millet Kip. sinde 568 numarada, kayıtlıdır. Di ğer bir nüshası da. G otha kütüphanesinde vardır. vardır.
İKİNCİ BÖLÜM
BİTLİSLİ İDRİS’İN ESERLERİ Daha önce de belirttiğimiz gibi, Bitlisli İdris çok çeşitli konular da kalem oynatmış bir düşünürdür. Eserlerinin konusu, felsefeden tıbba, siyasetten tasavvufa, tarihten hadis ve tefsire kadar çeşitli ilim dallarını kapsamaktadır. Burada Bitlisli İdris’in bizce bilinen eserlerinin tanıtımım konularına göre kısaca yapmaya çalışacağız. A - FE N BİLİ BİLİM M LE RİY RİY LE İLG İLİ ES ER LE Rİ: Rİ:
a - Tıpla İlgili: Kaynaklar Bitlisli İdris’in iki ayrı tıp kitabından bahsederler. Bunlardan birincisi, "Risâletü’l-İbâ’ an Mevâki’î’l-Vebâ”; İkincisi ise ise "R isâle fî’ fî’t-T â’ûn â’ûn ve Cevâzi’l-Firâ Cevâzi’l-Firâ r anhu" adım taşım taşım ak tadır1.Fa tadır1.Fa kat incelememizde biz bunların ayrı iki eser değil, böyle değişik ad larla istinsah edilmiş tek bir eser olduğunu gördük. Arapça olan ve tahm inen 1512 yıll yıllar arıı civarında civarında yazıl yazılan an bu eser, V eb a hastalı hastalığından ğından ve ondan korunmadan bahseder. Eserin, Sultan I. Mahmud zama nında devrin ulemasından olan Bitlisli Mehmed Salih Efendi tara fından T ürk çe ’ye çevrildiği çevrildiği söylenm ektedir2. ektedir2.
1 - İsm â’îl â’îl Pâşâ el-Bağ dâd î: H ed iyetü ’l-Ârifin, l-Ârifin, C .l, s. 196, el -B ağd adî eserin b aşlığındaki aşlığındaki "Ibâ" kelimesini yanlış olarak ’E dabâ" şeklinde yazmıştı yazmıştır. r. K âtib Çelebî: A ge., s. 840 ; Brockelmann (C.): GAL., II, s.233 2 - Bursalı Mehmet Tâhir: Age., C. III, s.7
31
E serin elyazma elyazma nü shaları şu şu yerlerde bulunm aktadır: Selim Selim Ağa, 12-72; Şehid Ali Paşa, 2033/2; Berün, 6371.
b - Zoolojiyle İlgili: Zoolojiyle ilgili eseri, "Tercüme-i Hayâtü’l-Hayavân" adım taşır. Bu eser, admdan da anlaşılacağı gibi, Mısırlı âlim Kemâleddîn Muhammed b. Musa el-Demirî (61. 808 H./1406 M.)’nin meşhur "Heyâtü’l-Hayavân" adlı eserinin Farsça tercümesidir *. Hayvan adları alfabetik şuaya göre dizilmiştir. Bitlisli İdris, bu tercümeyi, Mı sır’ın fethi sırasında yapmıştır. Dolayısıyla tercümenin 1517 veya 1518 yılları civarında yapıldığı söylenebilir. Bazı nüshaları, "Havâsü’l-Hayavân" veya "İhyâ’ul-Hayavân li Tercümâni Hayâti’l-Hayavân ” başlıklarım başlıklarım da taşıyan taşıyan b u ese rini B itlisli itlisli İdris, Yavuz Sultan Su ltan Selim’e lim’e itha f etmiştir. etmiştir. Eserin elyazma nüshaları şu kütüphanelerde bulunmaktadır: Topkapı Sarayı Revan Köşkü No: 1665, bu nüshanın Bitlisli İdris’in ken di asli elyazıs elyazısıyl ıylaa yazıldığı yazıldığı sö ylen m ekte dir2. dir2.
c - Kozmolojiyle İlgili: Bu eser, "Risâle-i "Risâle-i Bahâriyye Bahâriyye Yâ R ab î’a’l-Ebrâr" î’a’l-Ebrâr" adını taşır. taşır. F ars ça yazılmı yazılmışş olan bu e ser, A kkoyu nlu Sultanı Ya kub Bey’in Bey’in sa ltanatı nın sonlarına doğru yazılmış ve ona ithaf edilmiştir. Dolayısıyla bu eserin 1488 - 1490 yılları arasında yazılmış olabileceğini tahmin edebiliriz. Eser Dört bölümden oluşmaktadır. I. Bölümde dört un surdan âlemin nasıl meydana geldiği ve dört mevsimin sebepleri ele alınmıştır. II. Bölüm, tabiat ve tabiî olayların meydana gelmesine ayrılmıştır. III. Bölümün konusu, Bahar mevsimi ve diğerlerinden farklarıdır. IV. Bölümde ise, Semavî cisimlerin oluşumu ve meteo roloji izah edilir. edilir.
1. B ursalı M ehm et Tâh ir: Age.. C. III, s. 7 2. Karatay (F.E.): Topkapı Sarayı M üzesi K ü t ü p h a n e s i Farsça Yazmalar Katalogu, C.I. İstan bu b u l, 19 61, 61 , s .266 .2 66
32
E serin bilinen tek nüshası, nüshası, Süleyman Süleymaniy iyee K ütüphanesi E sad Efen di bölümünde No:1888/6’da kayıtlıdır. Bu nüsha, Muhammed b. Bilal tarafından Zilhicce 952H./Ocak 1546 yılında neshitalik hattıyla istinsah edilmiştir. B- FELSEFÎ V E KALEM Î ESERL ERİ: ERİ: Bitlisli Bitlisli İdris İdris felsefe ve k elâm m eseleleriyle yak ından ilgilenmiş ilgilenmiş ve bu b u k o n u la r d a d a e s e r le r v e rm iştir. iştir . B ize iz e u la şa n b u tü r d e k i e s e r ler le r i şunlardır:
a- Risâle fî’n-Nefs: Bitlisli Bitlisli İdris ’in sırf felsefi felsefi konula ko nularla rla ilgi ilgili li en ö nem li eseri, bu eser es er dir. Eser, bir Giriş, altı Bölüm ve bir Sonuç (Hâtime) tan oluşmak tadır. Arapça olarak kaleme alınmış olan eserin konusu, rûh ve onun on un la ilgi ilgili li çeşitli çeşitli m eselelerd ese lelerd ir. B itlisl itlislii İdris, İdris, rûh rû h ko nu sun da İbn İbn Si na ve "el-Kâtibî" diye meşhur olan filozof ve kelâmcı Necmeddin Ali ibn Ömer el-Kazvînî (Öl. 675H./1276M.)’nin görüşlerinden et kilendiği görülmektedir. Zira o, bu eserinde bu iki filozofa, özellik le de İbn Sina’ Sin a’ya ya sık sık atıf yapm aktadır. Bu eserin, bilinen tek nüshası, İngiltere’nin Manchester şehrin deki John Rylands Kütüphanesinde bulunmaktadır. 385 numarada kayıtlıdır. Y azılış tarihi tar ihi yok tur. T a'lik h at ile yazılm ıştır1 ıştır1..
b * Şerh-i Hâşiye-i Tecrîd: Böyle bir eser sadece Osmanlı Müellileri’nde Bitlisli İdris’e atf edilmiştir2. Şimdiye kadar da hiç bir nüshasına rastlanamamıştır. A rap ça yazı yazıldı ldığı ğı tahm in edilen bu eser, ad ına bakılırsa, bakılırsa, m eşhu eşhu r filo filo zof Nasireddîn Tûsî’nin meşhur eseri "Tecrîdü’l-Kelâm" üzerine Seyyi Seyyidd Ş erif Cü rcâ nî (1340-1 413)’nin "Hâş "H âşiye-i iye-i Tecrîd" adıyla yaptı yaptı ğı hâşiyesinin bir şerhi olması gerekir. 1 - M ingaııa ingaııa (A .): Catalog ue of the A rabic M anuscripts anuscripts in the Joh n Rylands Library. Library. M anchester, 1934, s.679 2 - Bursalı Mehmed Tâhir: Age., C.III, s.7
33
c - Münâzara-i Işk bâ Akl: Akl: Yarı felsefî, yarı tasavvufî mahiyetteki bu eser, nesir türünde Farsça yazılmıştır. Adından da anlaşılacağı gibi, aşk ve akıl’ı konu almaktadır. Şimdiye kadar bilinen tek elyazma nüshası, Beyazıd Devlet Kütüphanesinde bulunmaktadır ve 5863 numarada kayıtlı dır. Nestalik hattı ile yazılmış olan bu nüsha, 1266/1850 yılında Sul tan Abdülmecid H an K ütüp han esine hediye hediye edilmi edilmişştir. tir.
d - Râfizilere Reddiye: Kaynaklarımızdan sadece Ahmet Rıfat Efendi’nin bildirdiğine göre, Bitlisli Bitlisli İdris İdris A rap ça o larak R âfizile re bir reddiye yazm ıştır1 ıştır1. Bugüne k adar hakkında dah a başka başka hiç bir bilgimiz bilgimiz olmayan olmayan bu ese rin hiç bir nüshasına da rastlanamamıştır. C - TASAVVUFÎ ESERLERİ: Bitlisli İdris daha tasavvuf konusunda çok eser yazmıştır; bu on un bu sahayla ilgi ilgili li ese rlerin in sayısının, sayısının, diğ er sah alarla ilgili ilgili es er lerinin sayıları sayılarına na mukayese edildiğinde açıkça görülmektedir. Ş imdi ki bilgilerimize göre, sayısı altı olan tasavvufî eserlerinin ikisi kendi telif eseri, diğer dördü şerh şerh m ahiyetinde ki eserlerdir.
1 - Telifler: a - Kenzü’l-Hafi fi Beyânı MakamâtiVSûfî: Böyle bir eserin, Bitlisli İdris’in eserini sadece Bursalı Mehmet T âh ir bildirm ekted ir2. ir2. M uh tem elen A rap ça yazılmış yazılmış olan bu eserin eserin mevcut hiç bir nüshasına bugüne kadar hiçbir yerde rastlanmamış tır.
b-Mir’âtü'l - Uşşak: Farsça olan bu eserini Bitlisl Bitlislii İdris İdris Yavuz Sultan Selim’e Selim’e ith af et miştir. Eser, bir Giriş (Mukaddime) ve iki Bölüm (Maksâd)’den 1. Ahmet Rifat Efendi: Age.. C.I s.110 2 . B k z . B ursalı Meh me d Tâhir: Age., C. III, s. s. 7 34
oluşm oluşm aktadır. N esir ve ve nazım tü rü karışımı karışımı bir eserdir. Tasavvuf de yimleri, çeşitli çeşitli tasavvuf! tasavvuf! kon k on ula r ve cifr cifr gibi sırr î m ese leler j eserin konusunu teşkil teşkil etmektedir. E serin mevcut bir nüshası nüshası,, Süleymaniy Süleymaniyee Kütüph anesi E sad E fen di bölümünde 1888/4 numarada kayıtlıdır. Bu nüsha, Muhammed b. b . B ilal il al t a r a f ı n d a n 9 5 4 H . / 1 5 4 6 yılı yı lınd ndaa nesh ne shit itaa lik li k h attı at tıyy la isti is tinn s ah edilmiştir.
c-Tuhfe-i Dergâh-ı Âlî: Tasavvufî mahiyette olduğu anlaşılan böyie bir eseri, sadece İ.H.Uzunçarşılı; Bitlisli İdris’e atf etmektedir1. Ulaşabildiğimiz di ğe r kay naklarda Bitli Bitlisl slii İdris’i İdris’inn bu isimde isimde bir es erind en bahsedilmemektedir. Taradığımız kütüphanelerde de böyle bir eserine raslamadık.
2 - Şerh Eserleri: a - Şerhu Fusûsi’l-Hikem: Henüz hiç bir yerde mevcudiyetinden haberdar olamadığımız ve ba b a zı k a y n a k la r d a B itlis itl isli li İd r is ’e a t f ed e d ile il e n 2 b u e s e r, a d ın d a n d a a n la şılacağı gibi, meşhur mutasavvıf Muhyiddin İbnü’l-Arabî (1165-1240)’nin çok meşhur eseri "Fusûsü’l-Hikem" in muhteme len A rap ça y apılmış bir şerhidir.
b • Şerhu’l-Hamriyye: Bu eser, meşhur şâir mutasavvıf İbnü’I-Farız el-Mısrî (1182 1235)’nin "el-Kasîdetü’l-Hamriyye” adlı eserinin Arapça şerhidir3. M aalesef bug üne k adar b u eserin mevcut hiç hiç bir nü shasına rastlanarastlanamamıştır.
1. U zunç arşılı arşılı (İ.H (İ.H .) : Age ., s. s. 604. dipn ol 1 2. Bursalı Mehmet Tâhir: Age., C. III. s. 7; Dihhudâ: Lüğâdnâme, Tahran, 1328, s. 1562 3. Brockelmann (c.) : GAL. Supl. II. s. 325
35
c - H ak ku ’l-Musîn fi Şed hi H ak ki’lki’l-Yakın: Yakın: M ah m ûd Ş ebistârî(1250-1321)’nin ebistârî(1250-1321)’nin "Ha kku ’l-Yakîn" l-Yakîn" adlı tasa tasavvu vvu-fi eserinin Farsça şerhidir. Bu şerh, kısa adıyla "Şerhu Hakkı’1-Yakîn" olarak da bilinir. Bitlisli İdris bu eserini, II. Beyazıd’in saltana tının son,zamanlarında Mekke’deyken yazmayı tasarladığı halde Su ltan Selim zam anının ilk yıllarında yazab ya zab ilmiştir1 ilmiştir1.. Dolayısıyla Dolayısıyla bu eser, 1512-1514 yılları arasında yazılmış olduğu düşünülebilir. Eser sekiz kısım (Bâb)’dan oluşmaktadır. Eserde çeşitli tasavvufî konu lar ve Vahdet-i Vücûd meselesi işlenmiştir. Bitlisli İdris bu eserini Yavuz Sultan Selim’e Selim’e ithaf etm iştir. iştir. E serin bilinen tek nü shası, AyaAyaSofya’da 2338 numarada kayıtlıdır. d - Şerh-i Manzume-i Gülşen-i Râz: M ahm ûd Ş ebistârî’nin ebistârî’nin G ülşen-i ülşen-i R âz isimli isimli tasavvufî tasavvufî şiirleri iirlerini ni içe ren eserinin şerhidir. Bazı kaynaklar Bitlisli İdris’e böyle bir Farsça şerh atıf etmektedirler2. Fakat bu eserin kütüphanelerdeki mevcûd nüshaları, eserin yazarı olarak Bitlisli İdris ismini değil, onun baba sı Hü sam edd în Ali elel- Bitlî Bitlîsî’ sî’nin nin ismini taşım taşım akta dır. Babasının, Ş e bis b is tâ r î ’nin ’ni n b u e s e rin ri n i şerh şer h e ttiğ tt iğin in i d a h a ö n c e söyl sö ylem em iştik; iştik ; o n u n b u şerhinin birer nüshası, Süleymaniye Kütüphanesi ile Üsküdar’daki Selim Selim Ağ a Kütüphanesinde m evcuttur. evcuttur. D - SİYASÎ SİYASÎ VE AH LÂK Î ESE R LE R İ: Bitlisli İdris, siyaset ve ahlâk meselelerine de eğilmiştir ve bu ko nuda da bazı güzel eserler vermiştir. Bu tür eserlerinden bize ka dar ulaşan iki önemli eseri şunlardır. a - Mir’âtü’l-Cemâl: II. Beyazıd devrinde Farsça olarak yazılmıştır ve sözkonusu Sultan’a takdim edilmiştir. Ahlâk ve siyasetle ilgili veciz ve hakimane
1 - İdris'i Bitlisi: Hakku’l-Mübin, Önsöz 2 - Bursalı Mehmet Tâhir: Age., C. III, s. 7 İsmail Paşa elBagdadi: Hediyetu 1-Ârifîn, s. 196
36
sözlerle sözlerle dolud ur. Su ltanlara ve idarecilere siyasett siyasettee yol gösterici tav tav siyeler içermektedir. Aşağıda bahsedeceğimiz “Kânun-i Şâhenşâhî" adlı eserden önce yazılmıştır. Bu eserin bir nüshası, Süleymaniye Kütüphanesi Esad Efendi bölümü 1888/1 numarada kayıtlıdır. Bu nüsha, Muhammed b. Bilal tarafından 952 H./1546 M. yılında neshitalik hattıyla istinsah edilmiştir.
b - Kânûn-i Şâhenşâhî: "Mir’âtü’l-Cemâl" gibi ahlâkî ve siyasî mahiyette bir eserdir ki, ikisi arasında benzerlikler vardır. Farsça olarak kaleme alınmıştır. Yavuz Sultan Selim’in ölümünden önce tamamlanmıştır. Fakat eser, adından da anlaşıldığı gibi, Kânûn-i Sultan Süleyman’ın adını taşım taşım aktad ır ve ona ithaf edilmiştir. edilmiştir. Yavuz Sultan Selim’i Selim’inn ö lüm ün den çok kısa bir müddet sonra ölen ve Kânûnî’in tahta geçtiği ilk bir b ir iki ayı id r a k e d e n B itlisl itl islii İd r is ’in d o ğ ru d a n k e n d isin is inin in mi, mi , yoks yo ksaa oğlu Ebû’l-FazPm mı eseri Kânûnî’ye ithaf ettiği açıklıkla belli de ğildir. Buna rağmen, Haşan Tavakoli Bitlisli İdris’in bu eserini Ya vuz’un ölümünden kısa bir müddet önce tamamladığını, fakat onun ölümü üzerine eserde Yavuz’u öven şiirleri çıkararak kendisinin eseri K ânûn î’ye î’ye itha f ettiğini ettiğini kabul etm ekted ir1. ir1. "Hayatü’l-Hayâvan Tercümesi" nden sonra yazılmış olduğu anla şılan bu eser, bir Giriş(Mukaddime) ve dört Bölüm (Maksâd) den oluşm oluşm aktadır. "M ir’âtü ir’âtü ’l-Cemâl" da olduğu gib gibi, i, bu ese rde de B itlis itlis li İdris, büyük ölçüde başta Celâleddîn Devvânî’nin "Ahlâk-ı Celâli" adlı eserinden alıntılarla, Câmi, Senânî, Firdevsî, Sa’dî ve Hâfız gi bi b i şâ ir ve d ü şün ü r le r in sö z le rin ri n d e n ve şiirle şiir leri rinn d e n n a k ille il le rd e b u lu nur. Bu eserin bazı elyazma nüshaları şu kütüphanelerde mevcuttur: Esad Efendi 1888/2, Türk-İslam Eserleri Müzesi (İstanbul) 2087. Bu nüshaları esas alarak İranlı araştırmacı Haşan Tavakkoli eser üzerine bir doktora çalışması yapmıştır:"İdrîs Bidlîsî’nin Kânûn-i
1 -Bkz. H aşan Tava kkoli: A ge., .27
37
Şâhanşâhî’sinin Tenkidli Neşri ve Türkçeye Tercümesi" İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü, İstanbul, 1974. Araştırmacı tezinde, önce Bitlisli İdris’in hayatı ve eserleriyle ilgili bilg bi lgii v e rd ik ten te n s o n r a s ö z k o n u s u e s e r in F a r s ç a m e tn in i ve o n u n Türk çe tercümesini vermektedir vermektedir.. E - DİNÎ ESERLERİ: Bitlisli İdris, Fıkıh, Hadîs ve Tefsîr gibi dinî ilimler sahasında da ese rler vermiştir; vermiştir; bu eserlerind ese rlerind e çeşit çeşitkli kli dinî me seleleri ele almıştı almıştır. r. Gü nüm üze kadar ulaşan ulaşan bu konu lardaki eserleri şunla şunlardı rdır: r:
1 - Fıkıhla İlgili Eserleri: a - Münâzarâtü’s-Savm ve’l-îyd: Bitlisli İdris’in bu eseri, adından da anlaşılacağı üzere, oruç ve Ramazan bayramı ile ilgili meseleleri konu almaktadır. Bu eser II. Beyazıd zamanında 908 H./1502M. yılında Farsça olarak yazılmış tır. Kısmen nesir ve kısmen nazm türünde bir eserdir. II. Beyazıd’a ithaf edilmiştir. Eserin elyazma bir nüshası Süleymaniye Kütüpha nesi Esad Efendi bölümünde 1888/5 numarada kayıtlıdır. Bu nüs ha 952H./1546 yılı Zilkade’sinde Muhammed b. Bilal tarafından nesh italik hattıyla hattıyla istinsah edilmiştir. edilmiştir.
b - Şerhu Esrâri’s-Savm min Şerhi Esrâri’l-İbâdîn: Fıkıh- İbadet konusuyla ilgili birinci eser gibi, bu eser de oruç ve onun esrarı hakkındadır. Arapça kaleme alınmış olan bu eser, birin ci eserden farklı ve müstakil bir eserdir. Bitlisli İdris bu eserini Mekke’de iken 917 H./1511M. yılında yazmıştır ve onu Memlûk Sultanı Su ltanı el-G avrî’ye avrî’ye ithaf etmiştir. etmiştir. E serin ser in elyazma bir nüshası, Süley maniye Kütüphanesi Ayasofya bölümü 1994 numarada kayıtlı bu lunmaktadır.
c - Risâle Der İbâhat>ı Ağâni: Bitlisli İdris’in kendisi bu adla bir Farsça eser yazdığını, "Kâ38
nûn -i Ş âhenşâhî" âhenşâhî" adlı eser ind e belirtme kted ir1. ir1. Faka t onun b u ese ri ne bugüne kadar rastlanılmamıştır. Bitlisli İdris bu eseifinde mü ba b a h o lan la n , d in le n m e s i y a sak sa k o lm a y a n ses, se s, n a ğ m e ve s a z la n k o n u a l maktadır. Nitekim Bitlisli İdris’in kendisi, güzel seslerin, ûd ve ney gibi çalgıların dinlenmesinin haram olmadığım "Kânûn -i Şâhenşâhî" adlı eserinde de belirtirken, bu konuyu özel olarak sözkonusu Risâ le’de le’de da ha ön ce işledi işlediğini ğini ve bunların hara m olmadığını hakkı hakkın* n* daki kend i gö rüşlerini rüşlerini fakihlerden naklettiği naklettiği deliller deliller ile ispatladığını ispatladığını söylemektedir.
2 - Hadîsle İlgili Eserleri: Bitlisli İdris geleneğe uyarak iki tane ayrı, Arapça tabiriyle "Hadîsü’l-Erbaîn", Farsça tabiriyle "Çihl Hadîs” kitabı yazmıştır2. Onun bu b u e s e r le r i b u g ü n e k a d a r g ele el e b ilm il m iştir. işti r. Ş imd im d i o n la r h a k k ın d a kısa kı sa bil b ilgg ile il e r vere ve reli lim m.
a-Tercüme ve Tefsîr-i Hadîs-i Erbain: Bitlisli İdris’in birinci "Kırk Hadîs" kitabı bu adı taşımaktadır. E ser se r F ars ça yazılmıştır. yazılmıştır. Bitlis Bitlisli li İdris, "M esâbîh ü’l-S ü’l-S ün ne t” ve "Miş "Miş-katü’l-Mesâbîh" adlı hadisler ihtiva eden eserlerden topladığı 40 adet sahih hadîsin önce her birinin manzum tercümesini yapmakta ve daha sonra nesir olarak yorumlamaktadır. Bu 40 hadîsten, ilk yirmisi Allah’ı bilme (Ma’rifetü’l-Llah), itikad, imân ve Cennet ile ilgilidir. Diğer yirmisi ise, insanın amelleri, melekler, iyi davranış lar ve ahlâkla ilgilidir. Bu eserin tertib ve ifâde tarzında, daha önce kırk hadîs konusunda eserler yazmış olan meşhur Hüseyin Vâ’iz Kâşifi Kâşifi’’nin tesiri olduğu b ilinm ilinm ektedir3. ektedir3. Bu eserin e lyazm a b ir nü sha sı, Süleymani Süleymaniye ye Kü tüphanesi Fatih bölümün de 791 /1 num arada ka yıtlı bulunmaktadır. Eser 44 varaktan oluşmaktadır. 1. Haşan Tavakkoli: Age.. Farsça Metin, s. 209 2. Belirli bir konuda peygamberimiz Hz. Muhammed'in 40 tane hadîsini bir araya toplayarak onlar hakkında bilgi vermek ve yorumlamaktan oluşan eserlere "Kırk Hadîs" veya "Kırk Ha dîs Kitab Kitabı* ı* den ir. H icrî II. II. (M iladî V III.) yüzyıldan yüzyıldan itibare itibare n İslam İslam d üny asında b u şekil de kırk hadîs kitabı yazmak gelenek haline gelmiştir. Bu, Peygamberimizin, "Ümmetim için, için, dîn î me selelere dair kırk hadîs ezberleyeni Allah Teâlâ (â hirette) fakihleı ve âlimler sı nıfı nıfı arasında arasında diriltir.' anlam ındaki sözün ü dayanmaktadır. dayanmaktadır. 3. Karahan (A.) : İslâm - Türk Edebiyatında Kırk Hadîs, s. 113
39
b - T e r c ü m e v e N a z m - ı H a d î s - i E r b a i n :
Bitlisli İdris’in ikinci Farsça kırk hadîs kitabı bu adı taşımakta dır. Birinci kırk hadîs kitabında olduğu gibi, 40 tane hadîsin önce nazm olarak kıt’alarla Farsça tercümesi verilmekte, sonra yine nazm olarak her bir hadîsin yorumu yapılmaktadır. Bu 40 hadîsten ilk onu imân ve İslâm’la, ikinci onu iyi ve kötü amellerle, üçüncü onu ahlâken fazilet sayılan veya sayılmayan şeylerle, dördüncü onu ise âhiret işleriyle ilgilidir. Bitlisli İdris, bu ikinci hadîs eserini yazarken Molla Câmi’nin ”Çihl H ad îs” adlı eserin den de n faydaland ığı ve esinlendiği belirtilme kte dir; çünkü Bitlisli İdris’in bu eserindeki bir kısım hadîsler aynen Molla Câmi’nin eserinde de vardır ve ayrıca Bitlisi’nin kullandığı "Fâ’ilâtun Mefâ’ilun Fâ’ilun" vezni de, Molla Câmi’nin kullandığı vezin ve zindir dir11. Eserin önsözünde, Bitlisli İdris bunu elli yaşını geçtikten sonra kaleme aldığını kendisi belirtmektedir. Geçen elli yıllık ömrünü, faidesiz işlerde geçirdiğini ve bundan böyle kalan ömrünü Hz. Pey ga m be r’in r’in şefaatine şefaatine n ail olmak ümidiyle ümidiyle bu eserini yazdığ yazdığını ını belirt mektedir. Bu eserin iki elyazma nüshası elde mevcuttur. Birincisi, İstanbul Üniversitesi Üniversitesi Farsça Y azm alar bölüm ü 823 num arada kayı kayıt t lıdır. Bu nüsha, Abdürrahim Nâcim hattıyla istinsah edilmiş ve Ad liye Nâzın Cevdet Paşa’ya sunulmuş olan bir nüshadır. İkincisi ise, Süleymaniye Kütüphanesi Lâlâ İsmail bölümü 30 numarada kayıtlı dır. 3 - Tefsirle İlgili Eseri:
a - Hâşiye alâ Tefsîr-i Beyzâvî: Şimdiki bilgilerimize göre Bitlisli İdris'in tefsirle ilgili tek eseri, meşhur müfessir Kadı Beyzâvî (öl. 1286)’nın "Envârü’l-Tenzîl ve Esrârü’t-Te’vîl" adlı tefsir eseri üzerine yaptığı bu hâşiyesidir. Bu 1. Karahan (A.): Age., 113
40
r
hâşiye, Beyzâvî’nin tefsir ettiği bütün Kur’an ayetlerini kapsama maktadır. Ancak seçtiği ayetler ve onların tefsirlerinin haşiyelerin den, yani kısa yorumlarından ibarettir. Eser Arapça yazılmıştır ve II. Beyazıd’a ithaf edilmiştir1. Eserin baş kısmında, Bitlisli İdris’in aynı aynı Su ltan’a sundu ğu "Kaside-i Beliğ Beliğa" a" d a yer a lm akta dır2. dır2. Bir nüs hası Süleymaniye Kütüphanesi Ayasofya bölümünde 303 numarada kayıtlıdır ve neshitalik hattıyla yazılmıştır. F - TA R İH VE SEY AH AT LE İLGİLİ LGİLİ ESE RL ER İ: Bitlisli İdris, Osmanlı tarihiyle ilgili önemli iki eserin sahibidir. Bir de, hem tarihi, özellikle Akkoyunlular tarihini ilgilendiren, hem de coğrafyayı ilgilendiren seyahat kitabı vardır. Şimdi de bu eserler hak kınd a bilgi bilgi verelim. verelim.
a - He şt Behişt: Bitlisli İdris’in Osmanlı tarihiyle ilgili en önemli eseri ve bütün eserleri arasınd a e n çok tanınanı "Heşt "Heşt Behişt" Behişt" dir. E ser Farsça ya zılmıştır ve başlığı da Farsça’ dır. Başlığının manâsı "Sekiz Cennet" dem ektir. B u başlık başlık bazen "Hişt "Hişt Bihişt' Bihişt'11şeklinde yazılıp yazılıp oku nm akta dır3. Fakat bu bir hata değil, sadece bir telaffuz farklılığıdır. Sultan II. Beyazıd, Osmanlıların resmi tarih yazıcılığım başlat mak isteğiyle devrin âlimlerinden ve bu arada Bitlisli İdris’ten de 908 H . / 1502M. yılı yılında, nda, A tâ Melik el-Cüveynî, el-Cüveynî, Vassâf, M u’înedu’îneddîn Yezdî ve Şerefeddîn Yezdî gibi meşhur tarihçilerin eserlerine be b e n z e r e s e r le r y a z m a lar la r ın ı e m r e tm işti. B u n u n ü z e r in e B itlis itl isli li İdris dr is,, aynı yıl bir Osmanlı tarihi kaleme almaya başlar ve 31 ay içerisin de, kendi ifadesiyle "iki yıl ve yedi ay" 4 za z a m a n zarf za rfın ındd a , yani 9 1 İH ./1 5 0 5 yılı yılı orta ların da b itirir. itirir. Aynı yıl eseri "H eşt eşt Behişt" Behişt" adıy adıy la sultan II. Beyazıd’a sunar. Bitlisli İdris’in bu eserine ikinci bir ad 1 - Storey (G.A .): Persian Literatüre, Literatüre, L ondon , 1970, C.l. Kısım I. s. 413 2 - Bursalt M ehm ed Tâhir: Age .. İstanbu İstanbu l 1975. 1975. C. III, s. 68 3- Bkz. mesela Togan (A.Z.V.): Tarihte Usul, İ.Ü.E. F. yayınlan No: 449. 2. baskı. İstanbul. 1969, s. 203 4 - U n a t ( F . R . ) : A g e . , s. s. 1 98 98
4J
da koyduğunu yine yine ken disinde n öğreniyo ruz1. ruz1. A rapça olarak bu ikinci ad şöyledir: "Kütübü’s-Sıfati’s-Semâniyye fî Ahbâri’l- Kayâsırati’l-Osmâniyye". Eser, II. Beyazıd da dahil iik sekiz Osmanlı padişahı ve onların zamanlarını konu almaktadır. Çok güzel fakat ağır ve ağdalı bir üs lûpla kaleme alınmıştır. Edebî özelliğe sahiptir. Esas olarak nesir türünde kaleme alınmasıyla birlikte yaklaşık 8.000 mısra tutarında kaside ve ruba iler de vardır. Bitlisli İdris bu eserini yazarken, kendinden önce Osmanlı tarihi yazan kimselerin eserlerinden faydalandığı muhakkaktır. Fakat o, faydalandığı kaynak eserleri belirtmemiştir. II. Beyazıd’ten önceki Sultanlar hakkında bilgi verirken, özellikle Âşık Paşazâde, Neşrî ve Şükrullah gibi kimselerin tarih kitaplarından yararlanmış olması çok doğaldır. Çün kü özellikle özellikle N eşrî eşrî ve ve Şü krullah gibi gibi kimselerin ta rih kitaplarından yararlanmış olması çok doğaldır. Çünkü özellikle N e şr i5n i5n in "Cih "C ihân ânûm ûm â" sı ile il e B itlî it lîsî sî’ni ’ninn b u e s e r i a ra s ın d a b â z ı b e n z e r likler vardır. İşte bu benzerlikler Babinger’in de dikkatini çekmiş tir. Fakat Babinger bunlara dayanarak, Neşrî’nin Bitlisli İdris’in "Heşt Behiş" inden faydalanmıştır şeklinde yanlış bir kanaata var mıştır. Halbuki doğru olan tersidir, yani Neşrî, Bitlisli İdris’ten de ğil, Bitlisli İdris Neşrî’den faydalanmıştır. Tarihen de bu böyledir; çünkü N eşrî eşrî "C ihânn ûm â” yı 898 H . / 1492 M . yılınd yılındaa bitir ere k II. Beyazıd’a takdim etmiştir. Halbuki, Bitlisli İdris "Heşt Behişt' i an cak yaklaşık on yıl sonra yazmaya başlamıştır. Şimdi "Heşt Behişt" in içeriğini tanıtalım: Eser bir önsöz (Mu kaddime), sekiz Bölüm (Behişt) ve bir Netice (Hatime) den oluş maktadır. Her bölümde ayrıca önsözler, girişler, çeşitli alt bölüm ler ve neticelerden oluşm oluşm aktadır.
1. İdrîs-i Bidlîsî: Heşt Behişt, Üniversite Kütüphanesi (İstanbul) Farsça Yazmalar bölümü, N o :6 1 9 , v. 20 7 b; E b û ’l-F az l M e tı m e d E fe n d i: S el îm şâh -N â m e . L â lâ İs m a il E fe n d i K ü tü p hanesi. No: 348/ 11, v. 40 a
42
Önsöz: a - Tarih İlmi b - O s m a n lı H a n e d a n ı ve F a z ile il e tle tl e ri I. B eh işt: işt: O sm an ve Zam anı a - Önsöz: OsmanlIların kökeni ve soykütüğü b - 1. ve 2 . G irişle ir işle r: S elç el ç u k lu-O lu -O sm a n lı m ü n a s e b e t i , O s m a n ’ın tahta çıkışı ve ilk Osmanlı harbleri c - 15 Destan: 6 Destan Osman’ın tahta çıkışından önceki olay larla, 9 Destan ise sonraki olaylarla ilgilidir, d - Netice: Osman’ın ölümü. II. Behişt : Orhan ve Zamanı a - Ö ns öz : O rh an ’ın taht a çıkış çıkışını ınınn sebebleri. sebebleri. b - 1. ve 2 . G irişle ir işle r: O r h a n ’ın t a h t a çıkış çık ışı,ı, f a z ile il e tle tl e ri ve çağ ça ğ daş da şı hükümdarlar. c - 8 Destan: SaferJeri ve fetihleri ile ilgilidir. III. Behişt: I. Murad ve Zamanı a - 18 Destan : I. Murad’ın tahta çıkışı, hükümdarlığı ve devri nin olaylarıyla ilgilidir. IV. Behişt: Yıldırım Beyazıt ve zamanı a - 1. ve 2. Girişler: I. Beyazıd’in tahta çıkışı ve faziletleri b - 16 D e s t a n : I. B ey azıd az ıd’ın ’ın h ü k ü m d a rlığ rl ığıı ve d ev ri olay ol ayla ları rıyl ylaa ilgi ilg i lidir. V. Behişt: I. Mehmed ve Zamanı a - Giriş: I. Mehmed’in tahta çıkışı ve faziletleri b - 28 D e s ta n : I. M e h m e d ’in h ü k ü m d a rlığ rl ığıı v e d e v rin ri n d e o la n o lay la y larla ilgilidi ilgilidir. r. c - Netice: I. Mehmed’in ölümü.
VI. Behişt: II. Murad ve Zamanı a - 1. ve 2. Girişler: II. Murad’ın tahta çıkışı ve faziletleri b - 2 8 D e s ta n : II. II . M u r a d ’ın h ü k ü m d a rlığ rl ığ ı ve d ev rin ri n d e o lan la n olay ol ay larla ilgilidir. c - Netice: II. Murad’ın ölümü VII. Behişt: Behişt: II. II. M ehm et (Fatih) ve ve Zam anı a - 1. Önsöz: II. Mehmed’in cülusu b - 2. Ö n sö z: Ç ağd ağ d aşı k r a lla ll a r ve s u lta lt a n la r c - Giriş: Kalb: II. Mehmed’in faziletleri 1. Cenah: II. Mehmed’in çocukları 2. Cenah: II. Mehmed’in vezirleri ve komutanları. d - 29 Destan: II. Mehmed’in Hıristiyan ve diğer Müslüman dev letler üzerine yaptığı 29 seferiyle ilgilidir. VIII. Behişt: II. Beyazıd ve Zamanı a - Önsöz: II. Beyazıd’ın faziletleri b - G iriş ir iş : II. II . B eyaz ey azıd ıd’ın ’ın h ü k ü m d a rlığ rl ığı,ı, ç ağd ağ d aşı k r a lla ll a r ve su lta lt a n lar la r c - Kalb: II. Beyazıd’ın cülusu d - I. Bahis: 8 Destan, II. Beyazıd’ın seferleri, fetihleri ve diğer olayları anlatır, e- 2.Bahis: 1. Cenah: II. Beyazıd’ın çocukları, vezirleri, komutanları ve bey leri 2. Cenah: II. Beyazıd devri âlimleri. Hâtime: II. Beyazıd’ın ölümü ve Yavuz Sultan Selim’in cülusu. "Heş "H eştt Behişt" Behişt" in içeriğini içeriğini böylec e kısaca tanıtm ış olduk. Fa kat ka t bu rada eserin yazılış tarihiyle ilgili bir soru ortaya çıkıyor. Şöyleki, biz daha önce eserin 1506 yılında bitirildiğini kaynaklara dayanarak söylemiştik; fakat Netice (Hâtime) kısmı, görüldüğü gibi, II. Beya zıd’ın ölümü ve Yavuz’un tahta çıkışıyla, yani 1512 yılı olaylarıyla il gilidir. Bu durumda, en azından eserin ana kısmı, 1506 yılında ta mamlanmış bile olsa, Netice kısmının 1512 yılından kısa bir süre 44
sonra yazıldığını kabul etmek gerekecektir. Dolayısıyla bir bütün olarak eserin bitim tarihi en erken 1512 yılıdır denebilir. İşte bunun için için Bursalı M ehm et Tâh ir, eserin yazı yazılı lışş tarihi tarihi olarak 9 1 9 H ./ 1512 1512 tarihini verm ek ted ir1. ir1. Bitlisli İdris’in bu eseri, Osmanlı tarihinin en kıymetli kaynak eserleri arasındadır. Kendinden sonraki tarihçiler için kaynak teşkil etmiş ve on lara büyük tesir etm iştir. iştir. Ö zellikle zellikle H oca Sa add edîn "Tâ"Tâcü’t-Tevârîh" i, Âli "Künhü’l-Ahbâr"ı, Müneccimbaşı "Safayihü’l-Ahbâr”ı ve Rûhî Edirnevî "Selim Nâme" si için çokça Heşt Behişt’ hişt’ten ten fayd alanm ışlardır. ışlardır. Heşt Behiş bugün hâlâ elyazması halde bulunmakta ve önemine rağmen üzerine bir çahşma maalesef yoktur. Meşhur Oriyantalist D.S.Margoliouth, ölümünden önce, eserin Farsça metniyle İngiliz ce çevirisini The Royal Asiatic Society’nin Oriental Translation Fund serisi içerisinde yayınlayacağını söylemiş, fakat sözünü yerine getirememiştir. H eşt eşt B ehiş’ ehiş’in elyazma elyazma nüshaları şu şu k ütüph anelerde bulunm akta dır: A - Tü rkiye’de rkiye’de:: Esad Efendi: 3197; Nuruosmaniye: 3209, 3211; Ali Emiri Efen di 800-7,3211; Revan Köşkü: 1515; Halis Efendi: 3364; Rıza Paşa: 888; Lâlâ İsmail: 379; Âtıf Efendi: 1946; Ayasofya: 3541; II. Ahmed: 2914; Beyazıd : 5161. B - Yabancı Ülkelerde: Bânkîpûr: VI 532-4; Berlin: Ms. Orient. No 3179; Chanykov 85; Kahire: 509; Meclis (Tahran): 276; Bodleian: Upsala: 274; Browne ColL: H-9;
1 - Bursalı M ehm ed Tâh ir: O sm anlı Müellifleri Müellifleri.. C . III. İstanbul. İstanbul. 1975. s. 69
45
H eşt eşt Beh işt’ işt’ee O sm anhlar d evrinde şimd ikinden d aha çok ilgi lgi gös terilmiş terilmişti tir. r. Sultan I. Mah m ud’un emriyle eser, 1146 H ./1733 M . yı yı lında Abdülbakî Sa’dî (Öl. 1161H./1748M.) tarafından Türkçe’ye tercü m e edilmişti edilmiştir. r. Bu tercü m e, "Te rcem e-i H eşt Behiş Behişt" t" adını adını taşı taşı maktadır. Sa’dî mahlasını kullanan Abdülbakî, Vanlı olup, Dürrî Efendi’nin kardeşidir. Divân Kâtipliği yapmış, sonra Hotin (Polon ya) da “Şıkk-ı Sânı" defterdarı olmuştur. Babinger, İbn Kemâl’in da Heşt Behişt’i Türkçe’ye tercüme ettiğini söylemektedir; fakat şimdiye kad ar böyle bir tercüm eye rastlanm adığı gibi, gibi, İbn Kem âl’in âl’in eserlerinin listesini veren bizim görebildiğimiz kaynaklarda da buna dair hiç bir bilgi yoktur. Ayrıca Storey, Heşt Behişt’in Hüseyin bin Haşan Münşi tarafından yapılmış Buhara’da Semenov No: 43’de kayıt kayıtlı lı bir başka başka tercümesinden ba hsediliyor.‘F hsediliyor.‘F ak at b u tercüm e hak kında hiçbir bilgi bilgi verilmem ektedir. Sa’dî Abdülbakî’nin tercümesi şu kütüphanelerde elyazması ola rak bulunmaktadır: Ayasofya: 3544; Nuruosmaniye: 3078; Viyana Milli Kütüphanesi: 994; Stockholm Kraliyet Kütüphanesi: 70 ; Hamidiye: 928. Ayrıca, bilindiği gibi, Bitlisli İdris’in oğlu Ebû’l-Fazl Mehmed Efendi Heşt Behişt’e bir Zeyl (İlâve) yapmıştır. Bu Zeyl, "Süley man- Nâme" veya "Zeyl-i Heşt Behişt" adıyla bilinmektedir. Zeyl’in yazılması, 974H./ 1566 M. yılında bitirilmiştir2. Bu eser şu kütüpha nelerde elyazması olarak bulunmaktadır: Lâlâ İsmail Efendi: 348/2; Revan Köşkü: 1540; Esad Efendi: 2447; Gothe: 32. Son olarak Heşt Behişt ile ilgili olarak bir hususa daha değine lim. Cl. Huart eserin 80.000 mısradan oluştuğunu yazmaktadır3. Bu, yanlıştır. Aynı hata, Türk Ansiklopedisinin "İdrîs-i Bidlîsî" maddesinde de tekrarlanmıştır4. Daha önce de belirttiğimiz gibi, eserde 8.000’e yakın mısra vardır. Herhalde yazar, ya rakamda bir
1 2 3 4
• Stoıy (C.A.): Age., C.l. Kısım I, S. 415, not 1 - Storey (C.A .): A ge.. C. 1. Kısım Kısım I, s. s. 416 • Huart (Cl.): Bidlîsî, Encyclopedie de "İslam, eski baskı, 1913, C.l. s. 734 - Türk Ansiklopedisi: İdrîs-i Bidlîsî, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul, 1972, C.20, s. 40
46
yanlışlık yapmış olabilir veya bu eserle, yaklaşık 80.000 mısradan oluşan Bitlisli’nin "Selîm-Nâme’sini karıştırmış olabilir. Selim • Nâme: Bitlisli İdris’in Osmanlı tarihiyle ilgili ikinci eseri, Selimnâmeler türünden olan ve sadece Yavuz Sultan ve devrini konu alan "Selîm - N âm e”sidir. Bu eser es er b az en kaynak kay naklarda larda "Şef Şefim Şâh -Nâm -Nâme” e” olara ola rakk da zikredilmektedir. Bitlisli İdris bu eserini Yavuz Selim’in isteği üzerine yazmıştır. Eser Farsça yazılmıştır ve kısmen nesir ve kıs men nazım türünde yazılmıştır. 80.000 kadar mısrayı içerir. Eser iki Giriş (Methal) ve iki ana kısımdan oluşmaktadır. Konusu, Ya vuz’un doğumu, çocukluğu, valiliği, yaptığı savaşlar, 918H./ 1512M. yılında padiş pad işah ah oluşu oluşu ve Bitli Bitlisli sli İdr İdris’ is’in in bizzat bizza t m üşah üşahad adee et et tiği 917-926H./1512-1519M. yılları arasında vuku bulan olaylardır. Bitlisli İdris’in bu eserini kesin olarak ne zaman yazmaya başladı ğını bilmiyor isek de, bunun Yavuz’un tahta geçiş yılı olan 1512 yı lında veya daha sonraki bir tarihte olduğunu söyleyebiliriz. Bitlisli İdris, 1520 yılında vefat ettiği zaman eseri henüz tamamlanmamış tır. Oğlu Ebûİ-Fazl Mehmet Efendi’nin verdiği bilgilere göre, Ka nuni Sultan Süleyman’ın emriyle kendisi babasının dağınık müsvettelerini bir araya getirmiş, onları tesnif etmiş, eksik kısımlarına ilâ veler yapmış ve bir de Önsöz ekleyerek eseri tamamlamıştır ’. Ese rin 1566 yılı içerisinde tamamlandığı sanılmaktadır. "Selîm-Nâme", Bitlisli İdris’in en son olarak kaleme alıp, tamam lamaya çalış çalıştığı tığı bir eseridir. H alen elyazmas elyazmasıı olarak b ulun an bu ese ese rin bir çok elyazma nüshalarına sahibiz. Bazıları şu kütüphanelerde mevcuttur. Revan Kütüphanesi: 1540; Lâlâ İsmail Efendi: 348/2; Emanet Hâzinesi: 1423; London add.:24960; Manchester Uni. Bibi.: 27; Paris Bİbl. Nati.: 235, bu Sokullu Mehmed Paşa için kop ya edilmiş çok güzel bir nüshadır.
1 - Ebû’l-Fazl Mehmed Efendi: Selîmşâh-Nâme. Farsça yazma, Lâlâ İsmail Efendi Ktp. No: 348/11, v, 38 b-39 a.
47
Risâle-i Hazânıyye: Bitlisli İdris’in bu eseri, daha çok bir seyahat kitabı olmakla bir likte, Akkoyunlu devletiyle ilgili bilgiler içermesi bakımından tarih le ilgili eserlerinden sayabiliriz. Akkoyunlu hükümdarı sultan Yakub Bey adına yazılmıştır. Bitlisli İdris’in bu Sultan ile, Azerbay can’dari dari Erra Er ra n ’a yaptığı yaptığı seyahati konu kon u alm aktadır. aktad ır. Gördüğ Gö rdüğüü yerle r deki coğrafi güzelliklerden, tarihi eserlerden bahseder. Bakû’deki Petrol kuyularından bahsetmesi de devri için ilginç bilgilerdir. Bu eser belki de Bitlisli İdris’in ilk kaleme aldığı eser olabilir. Eser Farsça yazılmıştır; esas itibariyle nesir türünde yazılmış olma sına rağmen, yer yer şiirler de vardır. Bu şiirlerin çoğu, Nizâmî-i Gencevî’den iktibaslardır. Eserin mevcut bir elyazma nüshası, Süleymaniye Kütüphanesi Esad Efendi 1888/7 numarada kayıtlıdır. Bu nüsha Muhammed b. Bilal tarafından 952H./ 1546M. yılında is tinsah edilmiş bir nüshadır. G - MEKTUPLARI VE ŞİİRLERİ: Bitlisli İdris’in bir çok şiirleri vardır. Bunlardan bir kısmı çeşitli eserlerinin içirişinde yer almakla birlikte, bazıları müstakilen top lanmıştır ki, bir nüshası Esad Efendi’deki 1888 numaralı mecmua içerisinde bulunmaktadır. Onun "Bahariye" ve "Hazaniye" isimli ka sideleri ile, Sultan Selim, Mustafa, Davud ve İskender Paşalar’a yazmış olduğu kasideleri meşhurdur. Mesela, Heşt Behişt’in sonun daki Sultan Selim’in hal ve tavrım tasvir eden mesnevi tarzında 2700 beyitlik bir manzum kısmı, Bitlisli İdris’in şiirlerinin başka bir örneğidir. Ayrıca "Kânûn-î Şâhenşâhr'nin Giriş kısmında bir de Nat Na t-ıı Ş erif, yani yan i Peyg Pe ygam am ber’e be r’e meth me thiy iyee vardı va rdır. r. Mektuplarına gelince, Bitlisli İdris siyasî ve tarihî değere haiz mektuplar yazmıştır. Çeşitli devlet adamlarına ve idarecilere yazı lan mektuplardan büyük bir kısmı bazı şiirleriyle birlikte aşağıdaki mecmualarda saklanabilmiştir: 48
1 - Kasâid ve Münşa’ât ve Müraselât: Süleymaniye Kütüphanesi Esad Efendi bölümünde 1888/3 numa rada kayıtlı olan bu eser, Osmanlı padişahlarıyla diğer ileri gelen devlet adamları ve âlimler hakkında Bitlisli İdris’in yazdığı kasidele ri, divânî yazı örneklerini ve mektuplarım içermektedir. Bu nüsha, Muhammed b. Bilal tarafından 952H./1546M. yılında neshitalik hatlıyla istinsah edilmiş, Farsça’dır. 2 * M ec ecm m u’a-ı u’a-ı M ü n şa ’ât: Akkoyunlu, Karakoyunlu, Timurlu, Osmanlı (II. Beyazıd ve Ya vuz Selim) ve Hind Sultanları arasında hicrî IX. yüzyılın son çeyre ği ile X. yüzyılın ilk yarısı arasında mübadele olunan mektupları içe rir. Bu mektupların büyük bir kısmı Bitlisli İdris’e ait olmakla bir likte, bazları da oğlu Ebû’l-Fazl Mehmed Efendi’ye aittir. Bu mec mu’a, Farsça’dır ve Üniversite Kütüphanesi (İstanbul) Farsça Yaz malar kısmında 906 numarada kayıtlıdır. 3 - Ei-Münşa’ât: İnşa sanatıyla ilgili Bitlisli İdris’in bu eseri Türkçe’dir. Ayrıca eser onun Türkçe olarak yazdığı bir takım mektuplarını da içerir. Bu eser, Süleymaniye Kütüphanesi 3879 numarada kayıtlıdır. Ese rin son kısmınd k ısmındaa son rada ra dann yazıldığ yazıldığıı anlaşılan anlaşılan ve Bitlisli Bitlisli İdr İdris’e is’e ail ol mayan bir takım mektuplar daha vardır ki, belki bunlar da oğlu Ebû’l-Fazl Mehmet Efendi’ye ait olabilir. Bunlardan başka, ayrıca Topkapı Sarayı arşiv klavuzunda belirti len 1919, 5675, 8333/1,2,3 numaralı mektuplar da Bitlisli İdris’e aittir. Bunlar onun kendi elyazısıyla II. Beyazıd ve Yavuz Sultan Selim" lim"ee gönderdiği Fa rsça mektuplardır. Son olarak burada şunu da belirtmek gerekir: Bitlisli İdris kendi si bu saydığımız eserlerini yazmaktan başka, bugünün tabiriyle, bir de editörlük hizmetinde de bulunmuştur. Onun Akkoyunlu ulema sından ve âlimlerinde âlim lerindenn olan Necme Nec meddîn ddîn M es’ûd es’ûd ve Kadı İsâ’nın sâ’nın şiir şiir 49
lerini ayrı ayrı ayrı ayrı bir bir araya getirerek b irer Divân halinde toplandığı toplandığı be b e lirtilm ektedir1 ekte dir1.. H - ESERLERİNİN KRONOLOJİK TASNİFİ: Buraya kadar Bitlisli İdris’in, ilgili olduğu ilim dallarına göre eserlerini tanıtmaya çalıştık. Müracaat edebildiğimiz klasik biyogra fik ve bibliyografik kaynak eserlere göre, onun şiirlerin ve mektup larının toplandığı mecmualar da dahil 28 tane eserinin olduğunu tesbit etmiş olduk. Bunlardan 8 tanesine bugünkü bilgilerimize gö re, henüz hiç bir yerde rastlanamamıştır; dolayısıyla kayıp durumda dırlar. Ge ri kalan 20 tane eser çeşitl çeşitlii kütüphane kütüp hanelerde lerde mevcut bulun maktadır. mak tadır. Önce mevcut eserlerini yazı yazılış lış zamanlarına zam anlarına göre k ronolo jik ji k b ir tasn ta snif ifee tabi ta bi tutu tu tupp , s o n ra da, da , kayıp ka yıp ese es e rler rl erin inii sıralayacağı sıralay acağız. z. a • Mevcut Eserleri: 1 - Risâle-i Hazâniyye: Bitlisli İdris’in ilk eseri olduğu sanılmak tadır ve 1478’den sonra yazıldığı kesindir. 2 - Risâle-i Bahâriyye Yâ Rabî’a’l-Ebrâr: Sultan Yakub’un son zam anların an larında da yazıldığına yazıldığına göre 1490 1490 civarında yazılmıştır yazılmıştır.. 3 - Münâzarâtü’s-Savm ve’l-îyd: 1502 yılı içerisinde yazılmıştır. 4 - Heşt Behişt: 1502 yılında yazılmaya başlanmış ve 1512 yılın da tamamlanm ıştır. ıştır. 5 - Tercüme ve Tefsîr-i Hadîs-i Erba’în: Bitlisli İdris’in kendisi 50 yaşını geçtikten sonra hadîs konusuyla ilgili olarak yazmaya baş ladığına göre, eserin yazım tarihi II. Beyazıd devrinde 1502’den sonra. 6 - Tercüme ve Nazm-ı Hadîs-i Erba’în: Bu da, II. Beyazıd dev rinde 1502’den sonr yazılmıştır. 7 - Mir’âtü’l-Cemâl: II. Beyazıd devrinde tahminen 1508- 1510 yılları arasında yazılmıştır. 8 - Hâşiye alâ Tefsîr-i Beyzâvı: II. Beyazıd devri, kesin bir tarih l-Bkz. Muhyî-yi Gülşenî: Age., s. 116
50
bel b elir irle lem m ek zord zo rduu r. 9 - Şerhu Esrâri’s Savm min Şerhi Esrâri’l-İbadîn: Mekke’de 1511 yılında yazılmıştır. 10 - Risâletü’l-İbâ’an Mevâki’î’l-Vcbâ: 1512 yılı civarında yazıl mıştır. 11 - Hakku’l-Mübîn fi Şerhi Hakki’l-Yakın: 1512 - 1514 yıİları arasın ara sında da yazılmış yazılmıştı tır. r. 12 - Mir’âtü’l-Uşşâk: Yavuz devrinde, tahminen 1515 yılı civarın da yazılmıştır. 13 - Münâzara-i Işk bâ Akl: Kesin bir tarih belirlemek zordur. 14 - Tercüme-i Hayâtü’l-Hayâvan: 1517-1518 yılları arasında ya zılmıştır. 15 - Risale fî’n- Nefs: Kesin bir tarih belirlemek zordur. 16 - Kânûn-i Şahenşâhî: En son eserlerindendir ve tahminen 1520 yılı civarında bitmiştir. 17 - Selîm-Nâme: En son eserlerindendir^ 1520 tarihinde henüz tamamlanmamıştır. 18 - Kasâid ve Münşa’ât ve Müraselât, 19 - Mecmu’a-ı Münşa’ât, 20 - El- Münşa’ât : Bu son üç eser, Bitlisli İdris’in çeşitli şiirlerini ve mektuplarını içeren eserlerdir. Bu şiirler ve mektuplar çok çeşit li zam za m anlard an lardaa yazılmıştır. yazılmıştır. b - Kay K ayıp ıp E serl se rlee ri: ri : Bunlar’ın bazıları Bitlisli İdris’e atf edilen ve bazıları ise, kesin olarak ona ait oldukları halde henüz ele geçmemiş eserlerdir. İsim lerini biliyoruz; fakat onlar hiç bir kütüphanede şimdilik rastlanamamıştır. 51
w
21 - Şerh-i Hâşiye-i Tecrîd, 22 - Râfizilere Reddiye, 23 - Kenzü’l-Hafî fî Beyânı Makamâti’s-Sûfî, 24 - Tuhfe-i Dergâh-ı Âlî, 25 - Şerhu Fusûsi’l-Hikem, 26 - Şerhu’l'Hamriyye, 27 - Şerh-i Manzume*i Gül§en-i Râz, 28 - Risâle Der İbâhat-ı Ağâni.
52
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM BİTLİSLİ İDRİS’İN ŞAHSİYETİ Bu bölümde Bitlisli İdris’in siyasî ve İlmî şahsiyetini ayrı ayrı kı saca anlatmaya çalışacağız. Onun hizmetlerine ve Osmanlı siyasî ve İlmî hayatına katkılarına değineceğiz. 1 - Siyasî Şahsiyeti: Bitlisli İdris, gerek siyasi kabiliyeti açısından ve gerekse bu saha daki hizmetleri açısından değerlendirildiğinde, büyük bir siyasî şah siyet olarak görünmektedir. Onun böyle bir siyasi kişilik kazanması nın iki sebebi vardır. Birinci, babasının Akkoyunlu devletinde siya-sî hizmetlerde bulunması; İkincisi ise, kendisinin genç yaşta, ba bası bas ı gibi, gib i, aynı dev de v lett le ttee siyasî siy asî vazif va zifele elere re atanm ata nmas asıdı ıdır. r. Bitlisli İdris, daha önce de belirttiğimiz gibi, ilk resmî siyasî vazi feye 1478 yılı veya hemen sonrasında Akkoyunlu Sultanı Yakub Bey’in münşî’i olarak Tebriz’de başlar, Saray’da daha başka vazife ler de d e yüklenen Bitlisli Bitlisli İdris, İdris, bu devletin devletin 1501 1501 yılında yılında Safavilerce ta mamen ortadan kaldırılmasına kadar hizmetlerini sürdürür. Sultan Yakub Bey’den sonra yerine geçen Sultan Rüstem ve Elvan Bey de ona siyasî ve askeri yeteneklerinden dolayı büyük bir saygı göster mişler ve devletin İdarî işlerinde ona danışmışlardır. Bitlisli İdris, daha önce de belirttiğimiz gibi, yaklaşık yirmi yıl kadar Akkoyunlu devletini devletininn hizmetinde bulunmuş bulunm uştur. tur. 53
Bitlisli İdris’in siyasî şahsiyeti ve dahiyâne başarıları Osmanlı devleti hizmetine girmesiyle, özellikle Yavuz Sultan Selim zamanın da görülmüştür. Gerek yüklendiği siyasî ve askerî vazifeleri başarılı bir b ir şekild ek ildee yeri ye rine ne getir ge tirm m esi es i ve gere ge rekk se b u saha sa hala lard rdaa yazdığı yazd ığı eser es erle ler r le büyük bir siyasî şahsiyet olduğunu ispatlamıştır. Yavuz Sultan Selim ile birlikte Osmanlılar’ın Doğu ve Güney Doğu Anadolu siyasetini belirleyen Bitlisli İdris’dir; aynı zamanda o bu siyasetin mimarlarından birisidir. Bitlisli İdris’in basiretli siya seti sayesinde, Çaldıran Savaşı’nın hemen akabinde bu bölgeler Osmanlı hakimiyetine girmiştir. Diyarbakır başkent yapılarak bölge nin idaresi kendisine bırakılmıştır. Daha önce de belirttiğimiz gibi, Osmanlı devletininin üçüncü Kazaskerliği olan "Arab ve Acem Ka zaskerliği" Diyarbakır’da 1516 yılında kurulmuş ve bunun başına Bitlisli İdris atanmıştır. Bitlisli İdris’in girişimiyle 1518 yılında Di yarbakır vilayeti ve bölgenin ilk tahrir defteri tutulmuş ve tahriri ta mamlanmış; idari statüsü belirlenmiştir. Böylece Yavuz, onun dev lete olan sadakati ve hizmetine dayanarak ona geniş yetkiler tanı mıştır. Yavuz Sultan Selim, Bitlisli İdris’in siyasî ve askerî tavsiyeleri ne harfiyen uymuştur. Hatta Çaldıran Savaşı dönüşü, Diyarbakır ve Mardin gibi önemli vilayetlerinin Osmanlı hakimiyetine geçmesinin gerekli olduğunu Yavuz Selim’e telkin eden Bitlisli İdris’tir. Çünkü Bitlisli İdris, Safavilerin hakimiyeti altında bulunan bu bölgenin fethedilmediği takdirde bu devletin Osmanlı iç siyasetine karışmaya devam edeceğini ve Çaldıran Zaferi’nin bir manâsı kalmayacağına inanıyordu. O, ayrıca bu işin de kolayca halledilebileceğini de bili yordu; çünkü çoğunluğu sünni olarak halk ve yerel idareciler şiî olan Safaviler’in idaresinden memnun ve hoşnut değillerdi. Bundan fay dalanmayı düşünen Bitlisli İdris, hem bir kumandan olarak hem de bir b ir siyase siy asett adam ad amıı olar ol araa k olağ ol ağan anüs üstü tü b ir ça çaba ba h arca ar caya yara rakk Yavuz Ya vuz’’un ideali olan Anadolu birliğini gerçekleştirdi. Öte yandan, Bitlisli İdris Suriye ve Mısır’ın fethinde de aynı ça bayı ba yı harc ha rcad adığ ığın ınıı görüy gör üyor oruz uz.. Bizzat Biz zat Y avuz av uz ile birl bi rlik ikte te bu ülkel ülk eler erin in feth hareketlerine katılmış ve onların Memluklular’ın hakimiyetin den Osma Os manlılar’ nlılar’ın ın hakimiyeti hakimiyetine ne geçmesinde geçme sinde rol oynamış oynamıştır. tır. Osm an 54
lılar’a bağlanan bu toprakların nasıl idare edilecekleri ve statüleri nin belirlenm esinde esind e Yavuz’a Yavuz’a yol yol göstermiştir. göstermiştir. O nun direktifleri direktifleri doğ rultusunda bir idari sistem uygulanmıştır. Bitlisli İdris’in bütün bu askerî ve siyasî hizmetleri ve başarıları göz önün ön ün de tutulduğ tutu lduğund unda, a, ona on a "İkinc "İkincii Yavuz” diyebi diyebili liriz riz.. Çünkü Çü nkü Y a vuz’un ülküsü, Bitlisli İdris’in de ülküsüydü; veya tersi Bitlisli İdris’in ülküsü, Yavuz’un da ülküsüydü, büyüyen ve Ehl-i Sünnet ale mini tehdid eden Safavilere karşı güçlü bir ittifak kurmak gelişen ve büyüyen Osmanlı devletini bu ittifakın lideri yapmak. Bu ülkü büyü bü yükk ölçü öl çüde de gerç ge rçek ekleşti; leşti; onun on un iki m ima im a rın rı n d an birin bi rincisi cisi Yavu Ya vuzz ise, şüphesiz İkincisi de, Bitlisli İdris’tir. 2 - İLMÎ ŞAHSİYETİ: Bitlisli İdris, büyük bir siyasî ve askeri şahsiyet olduğu kadar bü yük bir İlmî şahsiyettir. Ne var ki, bugün biz onun İlmî şahsiyetini tam manâsıyla ortaya koymaya ve Osmanlı ilim tarihine hizmetleri ni tüm olarak sayıp dökmeye muktedir değiliz. Bunun başlıca sebe bi, ese es e rler rl erin inin in hem he m en heps he psin inin in neş ne şredi re dilm lmem emiş iş ve ü zerl ze rler erin inee çalış çal ışma ma yapılmış olmamasıdır. İşte bu yüzden onu tam olarak değerlendir mek imkansızdır. Ancak, sadece eserlerinin sayısı ve bunların tıp tan siyasete, felsefeden tefsire çeşitli ilmi sahalara ait olması bile onun büyük bir İlmî şahsiyete sahip olduğunu göstermeye yeter sa nıyoruz. Nitekim Hoca Sa’adeddîn, onun için, kalemini iyi kullanan ve çalıştığı alanlarda devrinin tek adamıydı demektedir1. Şimdiki bil gilerimize göre, Bitlisli İdris’in ilmi şahsiyetinin çeşitli yönlerini kı saca anlatma anla tmaya ya çalış çalışalı alım. m. a - Tarihçiliği: Bitli Bitlisl slii İdris İdris bugün bugü n dah a çok bir tarihçi olarak tanın maktadır. mak tadır. Bu nun sebebi, onun tarihle ilgili eseri Heşt Behişt üzerinde bazı mo dern tarihçilerin az da olsa inceleme yapmalanndandır. Bitlisli İdris, tarih ilmi konusunda çok yeni fikirler getiren bir tarihçi değildir. O, özellikle Osmanlı tarih yazıcılığına bazı şekli katkılarda bulunmuş 1 - Hoca Sa’âdeddîn: Age. C. IV, s. 246 C. s.239
55
tur. Bazıları, bu şekli katkılarım müsbet bulmaktan ziyade menfi olarak değerlendirmişlerdi. Herşeyden önce, Bitlisli İdris Osmanlı tarih yazıcılığına Farsça tarih yazma geleneğini sokmuştur. Devrinden önce tarih kitapları çoğunlukla Türkçe ve az da olsa Arapça yazılıyordu. Bitlisli İdris ile birlikte Farsça Türk tarihi yazma geleneği de başlamıştır. İkinci olarak, Bitlisli İdris, tarihe edebiyat sokmuştur. Daha önce yazılan tarih kitapları yalın ve sade üslûblarla yazılıyordu. Bitlisli İdris, ağır ve ağdalı süslü bir üslûb kullanmıştır. Bu konuda şöyle denmekte dir: "Hakikaten Heşt Behişt tarihî noktadan bir şaheser olduğu gibi edebî cihetten de müstesna bir mevki işgal eder. İdris, zamanının, mütebahhir âlimi olduğundan başka değerli bir edip olduğunu da eserinde m ebzülen gösterir. gösterir. Bu hal o dereceye varır ki, ki, bazı yerler yerler de edebi ed ebi aksam tarihi vukuat vukuatıı gölgede gölgede bırakacak kada r uzundur... uzundu r... Üslûbunun muğlak bir dereceye varan fazla süsünden bizzat sa dık mukallidi olan Sadettin bile şikayet eder. Bununla beraber bu elegan tarzıyla zarif Osmanlı üslûbunun doğmasına beUd de doğru dan doğruya amil olmuştur”1. Üçüncü olarak Bitlisli İdris, tarihi olayların anlatımında mutlaka tarihî tari hî ve kronolojik kron olojik sıraya s ıraya uymayı uymayı yerleş yerle ştirmeye tirm eye çalışmış çalışmıştır. tır. T abiî ab iî es kiden beri tarihçiler, tarihî olayların anlatımında belirli ölçüde tarih sırasına riayet ediyorlardı; fakat Bitlisli İdris âdeta tarihî olayların anlatımında bir birleriyle tarihsel irtibatın kurularak anlatılmasının zorunluluğuna kesin inanıyordu. Bu, onun He ve Selim - N H e şt Beh B ehiş işt t ve - Naa m e adlı tarih kitaplarında uygulamaya çalıştığı bir husustur. Heşt Behişt’ten bahsederken bu hususa Mehmed Şükrü şöyle işaret etmektedir: "Eser yazılalı beri 400 seneyi geçtiği halde, Osmanlı devletinin kuruluşu zamanına ait malûmatın
1 • Mehmet Şiikrü : Osmanlı Devletinin Kuruluşu, 2d: ss.89
56
halâ ne kadar karışık ve noksan olduğu göz önüne getirilirse Heşt-Behişt’in oldukça itinalı ve mümkün mertebe takvimi bir su rette re tte tert te rtip ip edildiği edildiğ i görülür"1 görü lür"1.. Bit Bitlisli lisli İdris, aynı zamand zam andaa OsmanlIla rın ilk vakkanüvislerindendir, vakkanüvislerindendir, yani ilk resm î Osm anlı tarihi yazmaya yazmaya memur edilen tarihçilerdendir. b - Ş airl ai rliğ iği: i: Bitlisli İdris’in gerek müstakil yazılmış ve gerekse bir çok eseri nin içinde yer alan bir çok şiirleri vardır. Bunlar kaside ve mesnevi tarzında yazılmış şiirlerdir. Genel karakterleri itibariyle didaktik şi irlerdir. Genelde şiirlerinde realizm hakimdir. Konuları tarihi olay lar ve çeşitli çeşitli dinî motiflerdir. motiflerd ir. Ş iirlerinde iirlerin de arû a rûzz vezninin çeş çeşitli itli kalıpla rını kullanmıştır. kullanmıştır. Şiirlerinin çokluğu göz önüne alınırsa üretken ve büyük bir şair denebilir; fakat şiir sanatındaki ustalığı açısından birinci sınıf bir şa ir olm aktan ziyade ziyade ikinci ikinci sınıf bir şairdir denebilir. deneb ilir. M esela,bir Fuzu Fu zu lî, bir Sa’dî, bir Hâfız veya bir Yunus değildir. c - H attatlığı: Buna Bun a rağmen, güzel sanatların sanatların bir başka başka kolu olan hat sanatında Bitlisli İdris, birinci sımf ve büyük bir hattat olduğu kabul edilmek tedir. ted ir. O, özellikle Divanî yazıda yazıda tâlik sülüs' ve siyakat yazılarında çok kıymetli bir üstad idi2. İnşa sanatında Farsça yazanlar arasında Bitlisli İdris’in benzeri görülmemiştir denmektedir3. Eserlerinden ba b a h s e d e rke rk e n , II. bölü bö lüm m de, de , zikr zi kret ettiğ tiğim imiz iz gibi, gi bi, o n u n İn şa san sa n atın at ınaa d a "El -Münşa nşa’’ât" ât" isimli bir ir Tü rkçe rk çe yazılmış yazılmış "El-Mü bi r eseri es eri de d e vardır. Dolayısıy Dolayısıy la Bitlisl Bitlislii İdris İdris yazı sanatımn sanatımn hem teorik teor ik yönüyle, yönüyle, hem h em de pratik pra tik yö nüyle uğraşmış bir sanatçıdır. d - Filozofluk Filozoflu k Yönü: Ş imdiki bilgilerimize bilgilerimize göre, Bitlis Bitlisli li İdris İdris k elimenin tam manâsıyla manâsıyla bir b ir filoz fil ozof of o lara la rakk görü gö rünn m em ekte ek tedd ir. ir . F a k a t özell öz ellik ikle le m etafiz eta fizik ik 1 - Mehmed Şükrü: Age., s.8 2 - Uzunçarşılı (İ.H): Age., S.616; Mustankîzâde : Age.S.110 3 - Zinûzi Mîrzâ Muhammed Haşan: Riyâzu’l-Cenne, Kütüphane-i Millî-i Tebriz, No: 3578, c.568-a.
57
meselelerle meşgul olmuş ve felsefî yönü olan bir düşünür duru mundadır. Bu meselelerde özellikle İbn Sina ekolüne meyletmiş ve bu b u ekol ek olün ün fikirl fik irler erini ini beni be nim m sem se m iş b ir kişidir. kişidir. B u yönüyle yönü yle Osma Os manlı nlı düşünce düşünce tarihin ta rihinde de İbn Sinacılı Sinacılığın ğın yaşama yaşamasına sına hizme hiz mett etmiş etm iştir. tir. Felse Fe lse fi mahiyetteki eserleri maalesef henüz araştırma konusu yapılmadı ğından, Bitlisli İdris’in felsefî meselelerin çözümlenmesinde kendi ne has fikirlerinin olup olmadığını şimdilik söyleyebilecek durumda değili değiliz. z. Fakat Fa kat her he r şeye şeye rağm en şunu şunu söyleyeb söyleyebil iliri iriz. z. Sadece Sade ce OsmanlıIar’da değil genel olarak İslam dünyasında felsefeye ilginin azalma ya devam ettiği bir devirde, Bitlisli İdris’in felsefî konularla ilgilen miş olması bile çok önemli bir husustur. e - Mutasavvıflık Yönü: Bitlisli İdris’in en çok ügilendiği konulardan birisi de, tasavvuf tur. Daha önce de belirttiğimiz gibi, bundan babasının etkisinin bü yük olduğunu sanıyoruz. Çünkü babası Suhreverdi’e tarikatına ve öğretisine bağlı bir mutassavıf idi. Bitlisli îdris’in yine maalesef ta savvufla ilgili eserleri üzerine araştırmalar henüz yapılmadığı için onun mutassavvıfhk yönü hakkında da pek fazla bir şey söylemek durum unda und a deği değili liz. z. Ancak, Bitlisli İdris’in tasavvufla ilgili eserlerinin konu ve başlık ları bile bize onun tasavvufî eğilimi hakkında bir bilgi vermektedir. O özellikle İbnü’i-Farız, İbnü’l-Arabî ve Mehmud Şebistârî gibi ün lü mutasavvıflara ilgi duymuştur. Dolayısıyla Suhreverdilik ve şah sen irtibatta olduğu İbrahim Çülşenî’nin kurucusu olduğu Halvetilik’in Gülşeniye kolundan ziyade, Vahdeti Vücûd ekolüne merak saldığını anlamaktayız. Tasavvufun tarikat yönüyle değil, metafizik-teorik yönüyle daha çok ilgilenmiştir. Fikirlerinin tafarruatını şimdilik bilmemekle birlikte Bitlisli İdris’in Muhyiddin İbnü’l-Ara bî’nin b î’nin V a hdet hd et-i -i V ücûd üc ûd dokt do ktir irin inii çizgisi çiz gisinde nde b ir muta mu tasa savv vvıf ıf olduğ old uğun unuu çok rahatlıkla söyleyebiliriz. Özellikle Kayserili Davud (Öİ.1350) gi bi b ir ilk O sman sm anlı lı mutas mu tasavv avvıfın ıfının ın V a h detde t-ii Vücû Vü cûdd tarz ta rzıı tasav tas avvu vuff an an layış layışım ım Anado An adolu’ lu’da da yaymasından yaym asından sonra, son ra, Bitlisl Bitlislii İdris İdris gibi hem h em en b ü 58
tün Osmanlı entellektüeli bu tasavvuf anlayışım benimsemiş ve gü nüm üze ka da r yaş ya şatmış atm ıştır1 tır1. f - Din Alimliği Yönü: Bitlisli İdris din ilimleriyle, özellikle hadîs, tefsîr ve fıkıh ilimle riyle riyle de yakında n meş m eşgul gul olmuştur. olmuştur. Bu ilimler sah asında derin bilgi bilgi sinin olduğu yazmış olduğu kitaplar ve onlarda tertıştığı meseleler den açıkça anlaşılmaktadır. Dinî meseleleri tartışırken akılcı bir yöntem içinde olduğunu anlıyoruz; çünkü ele aldığı meselelerle es kilerden nakledilen bilgileri olduğu gibi nakletmiyor, onları tenkidçi bir süzgeçten getirdikten sonra doğru olanlarını kendisine destek olarak kullanma yoluna gidiyor. Ayrıca, dinî meselelerin çözümünde realist ve liberalist bir tu tum içinde olduğu anlaşılıyor. Bunu, onun şarkı ve türkü gibi güzel seslerin, ûd ve diğer bazı çalgı aletlerinin seslerinin dinlenmesinin haram olmadığı görüşü ile dinî âyinlerde semâ gibi gösteri yapma nın caiz olduğuna dair görüşlerinden açıkça anlamaktayız, kaynak larda çok dindar olarak vasıflandırılan Bitlisli İdris’in böyle bir tu tum içerisinde olmasının tem el noktası şudur: şudur: din insan insa n için için gelmiş gelmiş tir; insanda bizatihi bedihî ve estetik duygular doğuştan vardır; o halde din ve din adına herhangi bir anlayış, insandaki bu duyguları dumura uğratmak için olamaz, tam tersine geliştirmek için olabilir. Tabiki, bu duyguların geliştirilmesi de, İslâm’ın genel ahlâk kuralla rı çerçevesi içerisinde olmalıdır. Böyle olduğu takdirde ancak, din ile akıl, din ile sanat uyum içerisinde olabilir; aralarında zıdhk ol maz. İşte bu noktadan Bitlisli İdris, realist bir görüşün temsilcisi dir. g -Fen B ilimleri Yönü: Yönü: Bitlisli İdris, fen veya müsbet bilimlerden sayılan tıp, zooloji ve kozmoloji kozmo loji bilimleriyle bilimleriyle de uğraştığı uğraştığım, m, b u k onulard on ulard a eserle e serle r yazdı yazdığı ğını nı daha önce söylemiştik. Bu tür eserlerine baktığımızda, Bitlisli 3 - Bay rakd ar(M ): Kayseril Kayserilii Dâvûd, Dâvûd, Kültür ve ve Turizm Bakanlığı Bakanlığı Yayınlan, No: No : 91 2, A nk ara, ar a, 198, ss.4142
59
İdris’in kendine kend ine has yeni fikirleri fikirleri yoktur. B u yüzden onu başarılı başarılı bir fen bilim adamı veya müsbet bilimci kabul etmek pek mümkün de ğildir. Fakat devrinde bu bilimleri canlı tutmak için harcamış oldu ğu çabası çabas ı da takdirle takd irle karşılanmalıdır. karşılanmalıdır. Bitlisli İdris’in siyasî ve İlmî şahsiyeti hakkında sonuç olarak şu nu söyleyebiliriz: Bitlisli İdris XV. yüzyılda yetişmiş müstesna bir si yaset ve ilim ilim adamıdır. G ere k eserleriyle ve gere kse fiil fiilîî hizmetleriy le T ürk ür k siyaseti s iyasetine ne ve ve ilmine büyük k atkılard a bulunm uş bir şahsiyet ahsiyet tir. Eserlerinin çokluğu ve çeşitli ilim dallarıyla ilgilenmesi, kendisi ne ansiklopedist bir ilim adamlığı sıfatı verdirmektedir. Eserleri ve fikirleri üzerine yeni ve çok yönlü araştırmalar ve incelemeler yap maya değer bir düşünürdür. Yeni araştırmacılar çıkarak, böyle bir dü şünürü ün ürü daha dah a etraflıca gün ışığına ışığına çıkarmalarım çıkarmalar ım ümit ediyor ediyoruz. uz. Bu eserde bizim Bitlisli İdris’in çeşitli konulardaki görüşlerini ay rı ayrı ve tefarruatlı bir şekilde incelemek ve yorumlamak gayemiz değildi; zaten bunada imkanımız yoktu. Çünkü, önce çeşitli kütüp han elerde elerd e dağınık dağınık vaziye vaziyett ttee olan elyazması elyazması eserlerini bir araya getir mek ve onlar üzerinde neşir çalışmaları yapmak gerekirdi ve bu da haliyle haliyle çok uzun bir b ir çalış çalışmayı gerektirecektir. gerektirece ktir.
60
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM EKLER I - Siyâset ve Ahlâk Konusundaki Eserlerinden Seçmeler: BİTLİSLİ İDRİS’İN SİYASÎ AHLAK VE YETENEK HARKINDAKİ DÜŞÜNCELERİ Bitlisli İdris, Nasihatü’l-Mülûk tarzında yazdığı "Kânûn-Nâme-i Şâhenşâhî" adlı eserinin ikinci kısmında, devrinin siyaset anlayışına göre, devlet adamı ve idarecilerinin nasıl bir siyasî ahlâk ve yetene ğe sahip olmaları gerektiğini incelemektedir. Biz, bu kısmın tercü mesini aşağıda veriyoruz: "İkinci Kısım: Padişahlığa lâyık, ahlâk ve sıfatların açıklanması, ordu ve halkın başbuğluğuna gerekli ahlâkî faziletler, yaratılış şekil lerinin faziletlerinin beyanı hakkındadır. Geçmiş açıklamalardan anlaşıldı ki, yaratıkların en şereflisi in sandır. Dünyada görülen şeyler arasında insanların en faziletlisi, hi lafet ve sultanlık makamına lâyık ve beğenilen sıfatlarla vasıflanma sı gerekir. Manâ ülkesinde, tanrısal hilâfet, peygamber ve velilere mahsus olduğuna oldu ğuna göre şimdi şimdi bu dünyada şahlık şahlık ve kumandanlık, kumandan lık, ha ha life ve sultanların değerinin derecelerindendir. Herhalde bir kavmin en şerefli kişisinin kavminin en şerefli sıfatları ile sıfatlanması lazımdır. Her toplumun iman ve kumandanı çömertliğin meziyeti, sevilen ve beğenilen sıfatların fazileti ile tanınması lazımdır. Eğer bir bi r pad pa d işah görü gö rünü nüşşte hilâf hi lâfet et tah ta h tın tı n a o turu tu rur, r, faka fa katt h akik ak ikat atte te g ö ste st e riş makamına oturmakla korku ve zarar kaynağı, afet ve şer aynası olursa Hz. Süleyman’dan yüzüğü zorla alan Ehrimen devi gibi kud ret bulup, hapsedilmiş bir topluluğa saldırgan, zararlı ve yırtıcı bir hayvan gibi olur. Şiir: Gece uyumayan uyuma yan kişinin kişinin,, Zu Z u lü m ile m ü lkün lk ünüü harap hara p etme. Bu dü düny nyad adaa vakarsız vakars ız olursan, O dünyada da utanan olursun. 61
Bir bahtiyar padişah, olgun yaratılışı ve iyi huyuyla Allah tarafın dan te’yid edilse ve İlâhî rahmetin desteğiyle yardım bulsa da, Yaratan’ tan ’ın on a en iyi iyi yardımı yardımı ve m uradın ura dın a eren e ren talihlinin talihlinin saadet saade t vesilele rinin en büyüğü, geçmiş sultanların haberlerini ve eserlerini Al lah’ın yardımıyla okuyup inceleyerek şeref ve şan sahiplerinin ahval ve işlerini takip ederek ve onlardan faydalanarak muvaffak olmalı dır. Beyit:
Padişahlar Padişahla r iyi iyi olmadan, olmadan, şan sahibi oldul oldular, ar, Geçmişlerden ahlâkı öğrendiler. Peygamberler, imamlar ve sultanlar gibi, din ve padişahlık yolu nun nu n ileri gelenleri, "Fazilet ve üstünlük, üstü nlük, ön de r Ş ahsındırM ahsın dırMİsözünün sözü nün anlamınca her zaman öne düşüp muvaffakiyet ve kötülükleri bağış layarak kendi zamanlarında himmetle çalıştılar. Muvaffak lider, te’yit edilmiş sultan gibi, Allah’ın yardımına layıktır. O daima fıtrî olan iyi ahlâkını sultanların hikmet alâmeti olan sözleri ve eserleriy le kıyaslayarak düşüklük ve noksanlıktan korunabilsin. Kendi beğe nilen faziletlerini ve övülen sıfatlarını onların amellerini dünyayı gösteren kadeh gibi düşünerek, hata ve zarara sebeb olan şeyler den koruyabilsin. İnsanın, yaratılışında daima hayvanı ve yırtıcı nef sin arzusuna uyma ve beşeri tabiatm da daima gazab ve şehvet kuv vetini kullanmaya her zaman hazır olmasıdır. Bu, İnsanlık babası Hz. Adem’i ebedî Cennet’te şehvet tuzağına düşürüp, yakınlık mer tebesinden uzaklaştıran, hileci ve aldatıcı Iblis’in Adem’in evlatları ile aslî düşmanlığı, yaratılışı icabı hasımlığa mecburen devam etti ğinden kaynaklanır. Bu çok korkudan gerçek, Kur’an-ı Mübin’de şu man ada açıkla açıklanmış nmıştı tır: r: "..O nların hepsini top tan muhakkak ki az dıracağım"2; Ancak içlerinden ihlâsa ermiş kullarım müstesna"3.
1 - Makâmât-ı Harirî, s. 8. 2 - Kur1ân: XV, 39 3 • Kur’ân: XV, 40.
62
Beyit:
Se ni bir gün edeb ülkesinde kutlayaca Seni kutlayacağım, ğım, Sen kişiliğinle, kendi nefsine zafer kazanırsın. Eğer sultanlık ve hilâfet tahtındaki her saadetti kişi, şeytanın kö tü âfetlerinden, Allah’ın bağışlama sığınağına girerse, nefsânî sıfat larından, Allah’ın bağışlama sığmağına girerse, nefsânî sıfatlarım iyileştirmek için şehvet ve gazab kuvvetlerinin dizginlerini elinde tu tarsa, Peygamber ve velilerin sünnetine uymakta; halifelerin, din imamlarınmın ve aydın kişilerin peşlerinden giderse, şüphesiz ön derlik m erteb esi onun on un vücudu vücu du ile yüksel yükselir ir ve ve iftihar eder. İhtiyaç htiyaç ve isteklerine ulaşm ulaşm akta Allah’ Allah ’ın desteği kendisine ulaşan ulaşan kişi kişi olur. Çünkü, saadet ve kurtuluş yolunu göstermek doğru yolla ve yüce makamla hidayete ermek, resullerin ve peygamberlerin sözlerinin ve sünnetlerinin rehberiğine bağlanmakla olur. Sultanların da o doğru yolu takip etmeleri lâzım ve zaruridir. O halde, ilim ve irade sahibi aydın kişilerin dillerinin lambasından yansıyan ve peygambe rin velil velilik ik meclisinden me clisinden miraslanan m iraslanan kişile kişilerin rin sözlerinin mum unda und a par p ar layan Hz. Mustafa (S.A.V)’m nübüvvet kandilinden çıkan her ışıkla doğru yola erişilir. O bilginler topluluğunun parlak açıklamalarının nuruyla ebed eb edîî ni’m ni’m etlere etle re ulaşılab ulaşılabili ilir. r.
Beyit: He H e r kim ki m in do doğr ğrulu ulukla kla aldığt nefes, ne fes, bir nefe ne fess de d e olsa, Sabah aydınlığının arkasında bir dünya vardır. Tanrısal hilafetin tahakkuk etmesinin ve Allah’ın gölgesi olabil menin men in şartı şartı o lan iyi iyi ahlâk ve sıfatların sıfatların esaslarının dö rt asılda toplan dığım bil. Gerçi bu ahlak ve sıfatların her birinin kendi içinde bir kaç şube şubeleri leri de vardır. Birinci Bölüm: İFFE T AH LÂK I Birinci bölüm iffet ahlâkıdır. Bu, bir akıllının, kendi vücut mül künde şehvet kuvvesini, dini hüküm ve âdil bir akim iteatı altına al63
masından ibarettir. Aydın kişiye, insan nefsindeki şehvet kuvveti nin, onu daima menfaat düşkünlüğüne, nefse hoş gelen yiyecek ve içeceklere sahip olmayan ve güzel sevgilerle birleşmeyi arzulamaya yönelttiği yönelttiği malumdur. malum dur. Saltanat S altanat sahibinin iffet iffet ahlâkı ahlâkı her zaman şehe vî hislere yol yol göstermezse, göstermez se, dinî kanuna kanu na ve adalet koruyucusunu hila fet ülkesine bekçi yapmazsa haris nefis, tat alıncaya kadar tabii ola rak o kendi arzularına uyacaktır; bunu önleyemezse diğer nimetle re ulaşamayacaktır. Bundan dolayı o, bencillik duygusundan tatmin olmuş olarak emrinde olanların ırz ve namuslarının kaybolmasına cüret cü ret ede bilecektir. bilecektir. Şüphesiz Ş üphesiz bu bencil bencillik lik yolu yolu ordu ve halkın ne fre fre tine sebep olarak şahlık ve ülkenin harap olmasıyla neticelenir. -Bu şekildeki bir gerçek, arzularına uyan sultanların durumunda ortaya çıkar. Din ve hikmet sahipleri, böyle korkusuz bir zalimin makam ve ömrün öm rünün ün yıkılacağ yıkılacağı, ı, padişahlığının padişahlığının ha rab ra b olacağını görüş birliğiy birliğiy le söylemektedirl söylem ektedirler. er. Şiir
Uzun ömü ö mü r ve adalet ikiz kardeş kardeştir tirler ler ; A k ı l sahi s ahipler plerii böy b öyle le ha habe berr verdiler. verdiler. Ebedilik adalet ve hakla olur,\ Zu Z u lü m ile şahl ş ahlık, ık, rüzgâr ile lam la m b a gibidir. gibidir. Padişah iffet ahlâkı ile sıfatlanıp cimrilik ve israfa kaçmadan göz tokluğu derecesinde ve iffet kanunlarına kanu nlarına göre, resul ve ve nebilerin ka nunlarına uygun olarak yapmak istediği herşeyi bu yolla yaparsa, Allah'ın ve kullarının hoşuna gider ve faydası devletinin devamı için olur. Hz. Peygamber (S.A.V.) nefsâni hazları ve şeytanî vesve selerin sele rin bastırılması bastırılma sı için "İslâm’da "İslâm’da ruhban iyet yoktur”1 yok tur”1 dediği gibi gibi,, yemek şehvetinin bastırılması hakkında Allah’da”..Yeyiniz, içiniz, fakat fak at israf isra f etmeyiniz..1'2 buyurm buyu rmuş uştur. tur. Yine Allah, insan soyunun t e miz olarak kalması, kalması, nesillerin nesillerin devamı, ıstırap ve vesveseden vesveseden kurtu lu şu, evlenip nefsi muradına ermesi ve cariyelerden lezzet alınması için "Helal olan ka dınlard dınl ardan...n an...nikah ikah ediniz..."3 buyurmu buyu rmuşştur. İffet ve takvayı uygun olarak zarurî olan kıyafetlerden giyilir. Nefsi 1 • İbn Esîr : C. i. s. 59. 2 - Kur an: VII. 31. 3 - Kur’ân: IV. 3.
64
zevk ve lezzet alma hususunda haddi aşmamak, beğenilen bir iştir. Bu hususta: "De ki: Allah’ın kulları için çıkardığı ziyneti, temiz ve hoş rızıkları kim hara ha ram m etmiş etm iştir?..."1 tir?..."1 âyeti nakledilmiştir. nakledilmiştir. Murada Mura da erme hususunda, insan tabiatı günaha ve israfa yönelirse, bu doğru yoldan çıkmasına, bütün beşer fertlerinin, hususen sultanlık ve şah lık makamındakilerin, kötülenip kınanmasına sebep olur. Şiir:
Bu B u iâubâ iâu bâii ii sıfa sı fatla tlarr nedir? nedir ? Ne N e ka kada darr yaşaya yaş ayacağ cağını ını nereden nered en bilirsin? Nefsi Ne fsinn eğer çirkinse, arzusu arz usuna na yapma yap ma.. O, cehalet kılıcıdır, kılıfına say. İlim İli m m a k a m ınd ın d a n bir şehve şe hvett istenirse, istenirse, Ak A k ı l ve din d in o n un ku kusu sunı nınn u ka kabb u l edebilir. edebilir. A k ı l ve ruh r uhun un eğer kâ m il olursa, olursa, Öfke ve şehvetin sana kul olur. İkinci Bölüm: CESARET AHLÂKI Cesaret ahlâkı, bir akıllı kişinin kendi vijcud ülkesinde, rehber mevkiinde olan gazap kuvvetini nefsi huzurunda bir nevi fermanı içine almasıdır. Öyle ki, nefsinden kötülükleri defeden gazab kuvve tinde ifrat ve tefrit bulunmamalıdır. Hakikat öyle ortaya çıkmıştır ki, nefis gazap kuvvetiyle, zıdlaştığı ve nefret ettiklerini defetmeğe teşebbüs eder. Eğer aklın gösterdiği doğru yoldan saparsa ve onun doğruluğuna hükmedilmezse, bu sıfata "tehevvür" (saldırganlık) der ler. Bu beğenilmemiştir. Meselâ, bir kimsenin yalnız başına sayısız hasım lannı lann ı defetm defe tmede ede zaruret zaru ret olmaksızın olmaksızın dövüşmesi dövüşmesi gib gibi. i. Eğer asla kötülükleri ve nefretleri defetmezse, doğru aklın gös terdiği yolla kuruntularına muhalefet etmezse, kendini kendisi gibi bir b ir d üşman üşma n ve hası ha sım m ına ın a karş ka rşıı kuvvet ve b a şa rıd rı d a alçak alça k gönüll gön üllülü ülük k 1- Kur'ân: VII, 32.
65
ve zayıflı zayıflıkk gösterirse, gösterirse, o düşma düşmanın nın şerrinin kaldırılmasına k aldırılmasına ve za rarın defedilmesine, mevcut kuvvet ve âletlerin yardımı ile teşebbüs et mezse, bu "korku" sıfatıdır. Pek çok zem olunmuştur. İfratı, tehevvür ve tefriti korku olan, bu sıfatların mutedil hudu du cesarettir. Bütün yaratıklar, özel olarak şah ve sultanlar, tehev vür ve korku sıfatıyla değil, cesaret sıfatıyla muttasıf olmaları lâzım dır. Çünkü eğer padişah mütehevvir olursa, tehlikeli işlere teşebbüs eder, tebaa ve hizmetkarlarım kendisiyle birlikte ölüme sürükler. Sultanın zararı halkın zararı olduğundan onun yüce makamına bir eksiklik ulaşırsa, tam bir fesada sürüklenilmiş olur. Beyit:
Şahın hatırına bir gam gelirse, Dün D ünya yanı nınn gön gönlü lü perişa per işann olur. Sultan korkar olursa, hasımların ortadan kaldırılmasında ve zâli mi mazlumdan defetmekte kendini geri çekerse, zayıf hayaller ve iç kuruntu larla, kendi kendi saltanatının saltanatının himayesinde himayesinde olan insanları insanları korum a dan geri kalır ve âcizlik gösterirse, bu durum düşmanların saldırı ve yağmasına sebep olur. Bu sıfat, padişahlar ve sultanların en yerilen hasletlerindendir. hasletlerindendir. F aka t bu sıfatların sıfatların en mutedili olan olan cesaret, emir altında olan ve kullarının durumunun düzelmesine, ordu ve askerle rin cesaretli ve yürekli, yardımcılarının ümitli olmasına sebep olur. Naz N azım ım:: Şahların şecaati şecaati vasıt vasıtas asıyl ıyla, a, memle me mleketin ketin idaresi idaresi m üm kü künn olur olur;; Şahın kılıcından sultanlık tahtı yükselir.
Şahın kılıcı ülkeye sükunet vermezse, Onun heybeti fitneyi yatıştırmazsa yatıştırmazsa,, Hü H ü d h i id ’ün ba başın şından dan tacını tacın ı zorla zor la alırla alırlar; r; Ördeğin ayağından perdey per deyii yağına yağın a ile çıkar çıkarırla ırlar. r. 66
Üçüncü Bölüm: HİKM HİKM ET AHLÂKI AHLÂKI Hikmet Ahlâkı: Akıllı kişi, insan vücudunun ülkesindeki sultan lık ve önderlik derecesinde olan akıl kuvvetini öyle terbiye etmeli dir ki, isteklerin anlaşılmasında, arzularına erişmede, mukaddes âlemden gaybı ilimlerini arttırmaya, yönelmelidir. Sevgi ma’afetleri nin en üst kademelerine yükselmek fikrinde olmalıdır. Nefsin tabii kuvvelerini hizmetkâr gibi itaat ve tabi’ olma derecesinde tutmalı dır. Bu şekilde devamlı olarak, yüce âlemden feyiz almak kaydıyla, İlâhi kaynağa kendini benzetme zevkinde olmalıdır. Bu âlemde bu tarzda bedeni tedbirlere, şehrin ve ev işlerinin düzenlenmesine, öf ke ve şehvet kuvvesinin kullanılma ve çalıştırılmasında, itidal yolu ile teşebbüs etsin. Onu aklî konuların tahsilinde, his ve kuvvelerin amirliğine mecbur eder. Hayal ve vehim kuvvesini kullanmakla, mi sâl âleminin sabit hakikatlerini ele geçirir. Akıl kuvvesinde bu sıfat ve kudre t ortaya çıkarsa, çıkarsa, onun hikmet h ikmet ahlâkı ile ile tam olarak vasıflan vasıflan dığı anlaşılır. Bu prensibe göre, dünya sultanlarının, imparatorluk yolunda, bu ahlâka büyük ihtiyaçları olur. Eğer padişah aklî gücünü, tabiî lezzet lerinin, hayalî ve vehmi arzularının idrakına memur ederek mukad des âlemin lezzetlerini terkedip, gizlerse, bu aynen Allah’ı unutma yolu olur. Böylesi Allah’ın gölgesi olmağa layık olabilir mi? Hakkı düşünen, mutlak kudret sahibinin yakınlığından nasıl gafil olur? Yoksa Allah’ın gölgesinden, şeytanın komşuluğuna gider. Hakk’ı unutarak, ruhunun güneşinin önünü cahillik ve bilgisizliğinin karan lık lık bulutu bu lutu ile örterse , Allah’ın Allah’ın rahmetinin rahm etinin uzayan gölgesi gölgesi onun baht gözünden kaybolur. Göğün ve yerin hakikatlerini anlamakta, göz ve kalbinin karanlığı her an çoğalır. Netice, düşmanlık ve zulüm ka ranlığının doğuşu küfür ve kibirin ortaya çıkmasıdır. Kendi gafleti nin çokluğundan, Rabbini unutur. "Allah’ı unutmuş, (Allah’da) ken dilerini unutturmuş bulunan kimseler gibi olmayın. Onlar fasıkların 67
tâ kendisidir"1 kend isidir"1.. Allah’ Allah ’ı unutan, unu tan, gurur gu rur şarabı ile sarhoş sarho ş ve kendinden geçen kimseden nasıl Allah’ın kullarının muhafazası istenir? "...Bh hakikatte, İbrahim hanedanına da kitap ve hikmet vermişizdir. On lara (başka) bir büyük mülk (saltanat) da bahşettik"2. Şeklindeki Kur’an-ı Kerim’in bir çok yerinde belirttiği üzere, peygamberler den olan Sultanlara olduğu gibi,Hz. Peygambere de padişahlık ve amirlik, mülk ve hikmet verilmiştir.
Nazım Na zım::
İlim İl im ve hikm hi km et ruhun gıdası oldu, İnsa İn sanı nınn iftiharı on onun un sebebi seb ebi ile oldu. old u. Can kuşuna ilim kanattır, Senin ruhunu ruhun u göğe yükseltir yükseltir.. Kâlpten yükselen hikmet nt/ı derecesindedir, İlim İli m siz si z kalp kal p fena fen a düşüncelidir düşün celidir.. A k ı l güneş, ruh hikmettir, Cehalet tufan, ilim ise N u h ’un gemisidir.
1 • Kur an: L1X, 19. 2 - Kur an: IV, 59. 68
Dördüncü Bölüm: ADALET AHLÂKI Dördüncü kısım adalet ahlâkıdır. Bu fazilet ve sıfat, daha önce sözü edilen üç asim asim mutedil olmasından o rtaya çıkar. çıkar. Övülen bu ah lâk, diğer ahlâk esaslarının beraberliğine devamlılık ve sağlamlık ka zandırır. O halde adalet sıfatının hakikati bütün davranışlarda vc kemal sıfatlarda insan nefsinin ifrat ve tefrite kaçmadan mutedil hal üzere olmasında o lmasında yatar. yatar. H er halde, bu faziletle faziletle ahlâklanma ve va sıflanma sebebiyle, bütün idrak güçlerinin her biri kendisine yakışır iş ve fiilde kullanılabilir. İşle bunun için hakimler, "Her şeyi yerli yerine koyma, adalettir." demişlerdir. Gök ve yer âlemlerinin de vamlılığı adalet şifalıyladır. İnsan elindeki hak ölçüsüne, her durum da bu sıfatla riayet eder. Allah buyuruyor ki, "..Doğru terazi ile tart ta rtın ın..." ..."11. Bozulma ve yok olma âleminde ruh ve cesetlerin birliğinin de vamlılığı, nefislerin sıhhat bulması bu adalet terazisinin doğruluğundandır. Bir hadisde: "Gökler ve yer adalet ile ayaktadırlar"2. Şimdi genel olarak bütün insanlar, hususen de sultanlık ve hila fet tahtına oturanlar, daima bu adalet terazisinin şahlık ve iktidar terazisinin terazisin in dili yapsınlar. yapsınlar. Kendi vücut ülkesinin ülk esinin halini ve işlerinin işlerinin öl öl çülerini Allah’ın yaratıkları olan halk ve askerlerin halini bu adalet terazisinde doğru olarak tartsınlar. Terazinin Terazin in gözlerini, gözlerini, azlık ve çok luk oranına göre, orta ve mutedil duruma getirsinler. Allah (C.C.), Peygamber ve mezhep imamlarının, emir ve yasaklarının ölçüleri nin metedil olması için, hikmet dolu şu açıklamayı buyurmuştur .
1 - Kur'an: XVII. 35. 2 - Et-Tâc. Cilt 5. s. 69.
69
"...Beraberlerinde de kitabı ve nizamı indirdik...” l. Kitap, adalet il mini kapsar; mizan ise, o adaletin kullanılmasından ibarettir. Gerçi büt b ütün ün nefis ne fisler ler kend ke ndii vücut vü cut ülke ül kesi sind ndee adal ad alet et ahlâ ah lâkı kını nı zapde zap detm tmey eyee memur olmakla beraber, hükümdar ve sultanların ona ihtiyacı da ha çoktur. Çünkü sultan kendi ülkesinde halkın adalet üzere olması nın merkez noktasıdır. Pek çok cemaatin işlerinin düzelmesi için onun tedbiri şarttır. Padişahın vücüdunda bu haslet ve onun tesiri umûmî olmalıdır Nazım; Naz ım;
Ad A d a let le t ile ab abla lakl klan anm m ış he herr pa padi dişa şah, h, Onun saltanat ülkesinde sığınak bulursun. Eğer onun tabiatında tabiatında bu huy yoksa, O ülkede ülk ede rahatlık kokusu koku su yoktur. Sen o ülke ve sahalardan rahatlık isteme, Şahtan dolayı halkını sıkıntıda görürsün. Meml Me mlek eketi etinn ha halkı lkının nın ka kalb lbin inii harabetse, harabetse , Ar A r tık tı k m em emle leke ketin tin imarın ima rınıı rüyada rüy ada görür. görür. Zu Z u lü m bir ateştir, ateştir, o n ım kü küçü çüğü ğünü nü h a k ir sanma, sanm a, Ne N e ç o k olur olu r ki, bir ateş a teş kıvılc kıv ılcım ımın ında dann bir şehir şeh ir yanar. O
halde hald e padişahın, padişahın, iki iki çeşit çeşit adale ad alete te riayet etmesinin zorunluluğu
anlaşıldı. Birincisinde diğer insanlarla ortaktır. Kendi malının ve du rumunun düzelmesinde bu ahlâka ihtiyacı vardır. Padişahın halk ile temasında da ona yeteri kadar riayet etmesi gerekir. 1 - Kur'an: LVII. 25.
70
M em ur ve halkının işleri işlerinin nin düzelmesi düze lmesi için ikinci ikinci çeşit çeşit ada a dalete lete uy ması lazımdır. Bu da, saltanat melekesinin tam ve umumu kapsar bir b ir tarz ta rz d a kulla ku llanı nılm lmas asını ını icap ica p ettir et tirm m ekte ek tedd ir. ir . B unun un un için, adal ad alee t ve zulüm sıfatı, pek çok sultanlara nisbet edilerek, zulüm yolu tama men zemmedilirken, adalet ahlâkı çok övülür ve arzu edilmiştir. Herkes kendi vücut ülkesinin icap ettirdiği kadar adalete riayet et mesi gerekir. "Siz "Siz hepiniz çobansı çobansınız nız,, kendi sürünüzd sürü nüzden en sorumlusu sorumlusu nuz" l. Sultanlardan, adalet ile zulmün fayda ve zararını bilip bilme yenleri, halk arasında adaleti gerçek tutanları veya adalete riayet edenleri, iyilik veya kötülüğün yayılmasına sebep olanların derecele ri Hz. Mustafa (S.A.S) şöyle dile getirmiştir: " Allah’ın huzurunda kıyamet gününde en makbul insan adaletli imamdır. Kıyamet günü Allah’ın huzurunda olanların en kötüsü ve en azabda olanı, zâlim imamdır"2 Nazım Na zım:: E y mem me m leket tahtına şah olan olan,, sen! sen! Eğer Allah Al lah 'da 'dann haberdar isen isen adalet eyle eyle..
Ad A d a let le t et, zira zir a ka kalp lp vilayetinde, vilayetinde, A d i l kiş k işii Peyg Pe ygam ambe ber’ r’in in kap kapısı ısını nı ça çalar lar.. Kalblerin dumanı, âdle ulaşmaz, Adale Ad aletli tliler lerin in can canlar larına ına zarar ulaşm ul aşmaz. az. Ada A dale lette ttenn asker ask er yap, Feth ve yardım yard ım ederek seni şâd şâ d etsin etsinle ler. r. Uyuyamayanlann gözyaşının afetinden, Zalim Za limle lere re ve ka kann dö döken kenler leree yazıkla yazı klarr olsun. Eğer senin yiiziinden yiizi inden bir göz yaşanrsa, yaşanrsa, Senin ülken onun selinden harab olur. Şimdi, talihli insanda ortaya çıkan diğer övülen ahlâkî prensiple rin teferruatı bu dört esas sıfattan çıkmıştır. Beğenilen sı1 - C â m i'u ’s-Sagir. C . 1. s. 95. 2 - Câm i'u's-Sagir, i'u's-Sagir, C .l. s .87. .87.
71
falların sayısal yönden çok olduğunu bil. İmparatorluk ve hilafet fabrikasına lazım ve zarurî olan dört esasın şubelerini de bu risale de anlatmamız an latmamız gerekir. İFFET AHLÂKININ ŞUBELERİ: 1 - Eli Açıklık: İffet ahlâkının şubelerinden birincisi, eli açıklık sı fatıdır. Bu da, dikkatsizlikden, alâkasızlıktan, malın yok olması, fa ziletleri yayma, bahşiş sarfında cüret ve ileri gitmekten ibarettir. Bu huy bütün insanlarda, pek beğenilip övülür. Bu sıfat saltanat işi ve ülke idaresinde, insanları yetiştirme ve hilâfet usulünde, rükünle rin en büyüğünden büyü ğünden sayılır sayılır.. İhsan ve nafaka n afaka vermeyi emir edip açıkla yan Kur’ân ayetleri, diğer itaat ve ibadetlerin hepsinden sayı bakı mından, daha çoktur. Bu, Hadis-i Kutsî’de, "Ey âdem oğlu nafaka dağıt ki, ben de sana nafaka vereyim"1şeklinde açıklanmıştır. Nazım: Naz ım:
Ma M a l bağışla azalm az almas asın ında dann korkm kor kma, a, He H e r ne n e verirs verirsen en on onun un bire karşılığını A l l a h ’da dann bulursun. Sen aynen bir su kaynağı gibisin, Her He r ne ka kada darr çok ç ok verirse verirsen, n, da daha ha ç o k fe y iz bulursun. Bütün peygamberlerin hadislerinde ve velilerin haberlerinde ih san ve nafaka vermenin, istidlâl yoluyla diğer iyi amellerin çoğun dan, Allah’a yaklaştırmaya sebep olduğu ortaya koyulmuştur. Hz. Peygamber (S.A.S) bu ahlâkı ile yüceltilmiş ve övülmüştür. Kendisi de insanlara bu ahlâk ı tavsi tavsiye ye ederdi. Büyü Büyükk bir ihtima iht imam m la, cömert ve eli açık kişilere şöyle hayır dua ederdi: "Ey Tanrım! her ihsan edene, bir karşılık hediye et"; cimriler için de şu bedduası nı yapardı: "Tanrım, her cimri şahsı yok el"2. Muhakkak ki, o Hazretin duası kabule şayandır. Aydın kimseler, nafaka verenlerin mü kafatının, ilk olarak iyi ve güzel anılarla anılmaları; ikinci olarak, 1. et-Tergib, c. 11. s. 48. 2. el-Tergîb, c. II. s. 48.
72
bol bo l ve güze gü zell sevab; sev ab; üçün üç üncü cü olar ol arak ak,, m akbu ak bull evlad evl ad oldu ol duğu ğunu nu söyl sö yler er ler. ler. Bu çeşit çeşit faydaları çoktur. C imrinin malının tele f olmasının sebe bi, h e r şeyde ey denn önce ön ce,, çe çeşşitli b elâl el âlar arın ın zuhu zu hurr etm et m esid es idir ir.. İkinci kin ci sebe se bebb varislerinin malını israf ve telef etmeleridir. Hz. Aîi el-Murtaza (K.V.) şöyle buyurmuştur."Cimrinin malını, bir(kötü) hadise veya bir b ir varis va risle le m üjde üj dele le." ." Bu yönd yö nden en,, E hl-i hl -i Beyt Bey t imam im am ları la rınn ın heps he psi,i, n e fis cömertliğiyle övülmüştür. Velilik ve keramet pınarı olan Ali el-Murtaza, Mustafa (S.A.S.)’nın sünneti üzere, sultan ve halifele rin arasında, bağış ve cömertliğinin çokluğuyla meşhur olmuştur. Peygamber ve velilerin hepsi, mezhep imamlarının ve salih kulların ekserisi, bu ahlâkın diğer güzel ahlâklara üstün görmede müttefik tirler. Kerem ve ihsan sıfatına çok İhtimam gösterirler. Çünkü bu ahlâktan ahlâk tan baş b aşka, ka, feyizlerin kaynağına feyiz feyiz veren ver en b ir baş b aşka ka vasıf yok yok tur. Nefsanî sıfatlardan hiç birinde, cömertlik ve eli açıklığın sağla dığı dığı faydalar faydalar görülmez. görülmez . Üm ûm î işlerin işlerin başkanı başkanı ve hükümlerin hükü mlerin icrası icrası nın kaynağı olan sultanlar, cömertlik ahlâkında "Allah’ın ahlâkı ile ahlâklanınız.” düsturuna layık olmalıdırlar. Bütün iyi işlere sebep olan cömertlik ahlâkında, Yüce Kaynak’a benzemelidirler. Bu iyi yol, dinî ve dünyevî hayırların sermayesi olmalıdır. Cömertlik ve ba ğışlama ahlâkı ile gönüller ülkesinin sahibi olan her padişah daima düşman ve hasımlarınm isyanlarından emniyejte olur. Dünya malı nı gönül ve ve kalplerin kazanılmasına sarfeden sultan, kalplerin kendi ken di sine yönelmesinin memnuniyetiyle, dua ve senâ bereketiyle koru nup emniyette olur. İkbâl ve izzet ellerinin açıklığıyla, düşmanları nın şerlerinden tehlike görmez. Şiir:
Ey genç; genç; bağışla ki k i insan insa n oğ oğlu lu,, İhsanla İhsa nla,, va vahşi hşi ha hayva yvanı nı tuza tu zakla kla avlayabilirsin. Düş D üşm m a nın nı n lâtifelerle lâtifel erle bo boyn ynun unuu ba bağl ğla, a, Bu k e m en endd kılıç kıl ıç ile kesil k esilme mez. z. Dü D ü şm a n kerem, kere m, lü tu f ve bah b ahşiş şiş görünce, Ondan artık artık kötülük kötül ük vücuda gelmez gelmez.. 73
Herke He rkese se kerem ker em et, her h er kim k im olursa olu rsa olsun, olsun , All A llaa h bağ bağışla ışlama ma kap kapısı ısını nı kim ki m seye se ye ka kapa pam m ad adı.ı. K ur’ân-ı ur’ân-ı Kerîm’ Ke rîm’in in bir âyetine ây etine göre, muhakkak muh akkak ki, mal tutkusu in sanların canının düşmanıdır. Gönüllerin ona aşırı meyli ile insanlar arasında daima fitne ve fesadın kaynağı olur: "Mallarınız ve evlatla rınız herhalde sizin için bir bir düşmandır"1. Her yerde akıllı, kendi düşma düşmanının nının yok olmasına olmas ına çalışan çalışan kimseye: "Bu dost g örünen düşm düşm a nı, kendisinin dostu ve müşfiki olanın yanına sal"derler. Dostluğu hakîki olan, Allah rızasını elde etmek için o malı sarfeder. Bu se bepl be plee akıllı kişi, kişi, düş dü şm anın an ınıı sevm se vmee yerin ye rine, e, dost do stuu n u beklem bek lemeli. eli. A kıl kı l lı, kendi düşmanının ölmesini gözünün önünde arar, önünde kendi ni öldürmeyi fırsat kollayan düşmanını aramaz. Buna göre hâkim lerden bazısı, zamanın sultanlarına şöyle nasihat etmişlerdir:" Sultan’m dostu ordusudur, malı da düşmanıdır. Ordusuna bağışlama ile malı zayıflarsa, dostu ve yardımcısı olan kuvvetlenir. Ordusuna vermekle malı kuvvetlenirse, kendi yardımcısı olan ordusu zayıf lar." Memurların reise, zayıfın kuvvetliye itaati, geçim vasıtalarım el de edip, hayati ihtiyaçlarını sağlamak içindir. Kalpler ülkesinin ve umûmun reisliği olan saltanat, birlik ve affetme prensibi olmaksızın olmaz. Sultanlık makamının yüceliği insanların hatırlarını ele geçir me, bağışlama ahlâkına bağlıdır. Şahlık ve sultanlığın haşmeti, cö mertlik elinin açılmasıyla elde edilen ve ona bağlıdır. Bir hadise gö re "Veren el alan elden daha hayırlıdır"2 "Rızkınız ve size vaad olunagelen nage len şeyler şeyler göklerdedir"3 m ealindeki ealind eki âyette âye tte belirtildi belirtildiği ği üzere üz ere gö ğün yere şerefi, onun bereket bulutlarının, dağ ve ovaların yağmur isteyen eteklerine yağmasındandır. Gök tahtının dört ayağı üzerin de bulunan güneşin yeryüzünün mübarekliği, güzellerin bahçesine, her fakir ve yoksulun hüzünlü kalplerine aynı bereketle nur ulaştı rır. Bu hikmeti, 'Ey Bilal! nafaka ver, malının azalmasından kork ma" 4 şerefli hadisi açıklamaktadır. 1 2 3 4
- Kur an: LXIV, 15. - Câmi'u's-Sağîr, c.II. s. 206. - Kur an: LI, 22. - Câmi’u'Sağîr. c.l. s.109.
74
Beyit
Bahtl Ba htları arı ka kara ranl nlık ık olanlara ola nlara ışık ış ık verilmesind verilm esinden, en, Güneşin evi âbâd âb âd oldu. oldu. Denizin karaya karşı Övünmesi, asla isteyeni kendi feyzinden eli boş bo ş bıra bı rakk m a m a sm d a n d ır. ır . H e r susa su samı mışşın elin el inii s ed e f gibi p a rla rl a k inci hediyeleri ile doldurmuştur. O, "sâile gelince, onu azarlayıp kov ma" ma" 1âyetinin emrine uyar. F akir goncanın ağzma hediye hediye veren rüz garıyl garıyla, a, dünyanın dünyan ın gülşeninde gülşeninde cihanı aydınlatan aydınlatan sabahın saba hın mübareklili m übareklili-ği daima dünyanın gülşeninde gülen tutması aynı fazilettendir. Her sabah bülbül gibi hal dili ile, "Bununla beraber, Rabb’inin nimetini durmayıp anlat"2, şarkısını söyler. Gecenin Ge cenin yıldızlar yıldızlarıı onu kerem ve bahşiş bahşişleri leri gibi gibi gördü. Kendileri Ken dileri ni, onun birli-ikili bağışlamasından korkup gizlediler. Hadis ve il ham şeklinde söylenen kesin sözlete uyarak sultanların bağ b ağış ışla ları rım m geni ge nişşletm le tmek ekte te,, d aim ai m a güne gü neşş gibi g ibi olm ol m alar al arıı lazı la zım m dır dı r ki, onların ihsan ve lütuf ışığı insan oğullarına minnetsiz ve esirgeme den eşit olarak kolayca düşsün. Şanlı umman ve gök gibi, herkesi kaplayan fazileti ve bahşişim kullarına merhamet ve bağışlamayla açıklayabilsin. Onlaran bütün iradeleri, velinimetHk ve fazilet bağı ile kalpler ordusunu birleştirmeye sarf olunsun. Bütün arzuları ve kalplerinin yönelişi, yönelişi, mal sevgisinden fakirleri mü jdelemeye jdelem eye ve işleri işleri ni kolaylaştırmaya kolaylaştırmaya sarf olunsun. Devlet erkan ının m akam ları ve ve ihti şamı, cömertlik ve bağışlama çokluğunun yardımıyla daima temeli sağlam kalabilsin. "Kim Allah’a bir iyilikle güzellikle gelirse işte ona, karşılık olarak, on katı var"3 şeklindeki ilahi vaat ile, onların dünya sa ltanatları ltana tları sonsuz saadete saa dete yaklaş yaklaşır. ır. Hikâye: Hayırlı Ha yırlı hab erleri erler i verenler rivayet rivayet ederler: Bir padişahın padişahın iki vezir vezirii vardı. Birisi, padişahı, malını tutmaya yöneltirdi. Daima hazineleri1 - Kur an; XCIII, 10. 2 • Kıır’an: XCIII, 11. 3. Kur’an: VI, 160.
75
ni ağzına kada ka darr doldurma doldu rmaya ya teşvik teşvik ederdi. İkincisi ihsan, ikram, ikram , şevkat ve bahşişlerle halkm ve büyüklerin gönüllerini ele geçirmesine yol gösterirdi. Vezirlerden her biri kendi iddialarının doğruluğunu isbet için deliller ortaya koyardı. Cimri huylu vezir, bir gün bir tabak tatlıyı sultanın huzuruna ge tirdi ve yere koydu, hemen her taraftan tatlı tabağına sinekler düş tü. O şunu dedi: Sultanın zengin hâzinesi, bu tatlı dolu tabağa ben zer. O rdunun rdu nun bakış bakışı, belki de Allah ’ın yaratıklarının tabiî arzusu da ima ona yönelmiş y önelmiştir. tir. Padiş Pad işah ah istediği gibi asker toplamaya, toplamay a, sultanlık sultanlık tahtım idareye b u sermayenin yardımıyla ulaşabili ulaşabilir. r. Cömertliği düşünen vezir de, aynı şekilde bir gece bir bal tabağı sultanın huzuruna getirdi. Gecenin yorgunluğundan sineklerin uç mağa güçleri yoktu. Hiç bir şekilde hiç ir sinek bal tabağının etra fında görünmedi. Vezid padişaha şöyle dedi: askerlerin de, zama nın olaylarının soğukluğundan, sinekler gibi görünüşü perişan, ka natları kırık k ırık olurlar. Geçmiş ve geleceğin geleceğin zaafından, para pa ra ve mal m al se bebiy be biyle le d u ru m ları la rı bozu bo zulu lur. r. D o lu b ir hazi ha zine ne b ulun ul undu duğğ u hald ha ldee düş dü ş m an ve fasitler galip galip gelirler. gelirler. H atırları atırla rı kırılmış kırılmış olduğundan, hizmet ve canlarını verm ekten kaçınır ve geri kalırlar. kalırlar. Dirayetli padişah, akıl ve anlayış nuru ile dünya pedişahlarımn ahlâklarının en iyisi, şefkat ve cömertlik sıfatı, nafaka verme ve acı ma sofrasını açma olduğunu bildi. Niyetinin dizginlerini, cimriliğin eğri yolundan çevirdi. Bütün dikkatiyle, "Allah yolunda mallarınızı harcayın..."1. harcayın..."1. A na caddesinden gitmeyi makam ve haşmal haşmal ambarları am barları nın doldurulmasına tercih etti. Nazır Na zıra: a:
Para sahibinin sahibinin hhik ikm m e t ve cömertliği cömertliği olmazsa, O, para sahibi değil değil bekçi olu ol u r . 1. Kur an: II, 195.
76
Beyit:
Ba B a n a m a lı sakl sa klaa ve har h arca cama mada dann topla, Gencin Genc in şerefi ş erefi servetinin servetinin çoğalmasındandır. Ben, he herr ikim ik im iz çaresiz çare siz y o k olacağız, ded dedim. im. înancımca, înancımca, onu n yo k olması benim yo k olmamdan olmamda n daha iyidi idir. - Utanma Ahlâkı: İffet ahlâkının şubelerinden İkincisi utanma 2 ahlâkıdır. Bu, her hangi bir engelin men etmesi din veya siyasinin kanun koyuculuğundan dolayı olmaksızın doğuştan duygu icabı nef sin arzu ettiği, bütün kötü fiillerden kendini sakınmaktır. Hz. Pey gamber (S.A.S.) bu sıfatın kemali hakkında Şu’ayb-i Rûmi (R.A) nm halinden haber verirken: "Şu’ayb ne güzel kuldur. Allah korkusu olmasaydı da, o isyan etmezdi."der. bu güzel sıfat şahlara, memleketlerinin emniyetinde ve kullarının rahatlığını gö zetmesinde en iyi servettir. Çünkü kudret sahibi padişahın hayası fazla olursa, Allah’ın kullarının mal ve namusu o güzel huyun sığı nağında korunursa hukukun kanunu ve fermanlar o övülen sıfatın himayesinde ihtimam ile yürütülürse neticede padişahın kullarının hepsi can-ı gönülden onun taraftarı olurlar. Daima onu öven ve ona dua okuyan olurlar. Makam ve haşmet .sahipleri, haya perdesi ni utanmama yüzünden zulüm elile yırtarsa nefsani şehvetlerinin is teklerini arzuladıkları gibi yaparlarsa, Allah’a sığınırız ki-, müslümanlık ve mertlik ülkesinde Süleymanlık mühürü, namus, mal, em niyet ve doğruluktan tamamen uzaklaşırlar. Zarûrî olarak, yol ke sen nefis ve şeytan bu iktidar ve idareye yüz çeşit fesad doğrur. Meşhur ata sözüdür: "Eğer Allah’tan utanmazsan, her ne istersen yap"1 yap"1. Neticede, zam anın idarecileri idarec ileri idarecilik idarecilik makam mak am ına lâyık lâyık olan lar, hususen de ehl-i imanın ülkesinin tahtında oturanlar, Hz. Yu s u f un göm leğinin eteğini, eteğini, yüksek haya M ısır’md ısır’mdaa sıfat-ı Züleyh a gi bi olan ol an,, tab ta b iatl ia tlaa rın rı n ı eliyle eliy le y ırtm ır tm am alar al arıı gere ge reki kir. r. D a im a gül gü l b a h ç e le le ri diyarında bahar sultam gibi, gülistanın meclisinde oturanları, do laşan yıldızların namahrem gözlerinden haya bulutlarının örtüsüyle 1 - et-Tâc, c. v, s. 54.
77
utanç ve ar perdesinde saklasın. Zira Peygamberin hadisinde: "Ha ya imandandır"1buyrulmaktadır. imandandır"1buyrulmaktadır. Cöm ertliğe ertliğe işaret işaret olan bah ar gün lerinde, daima utanma ve haya bulutunun, şa gözlü nergizin gözü nün önüne perdeci tayin etsin. Hür Zambağın dilinde kınama ve serzeniş makamında töhmert ve kötüleme mevkiinde kalmasın. Hz. Peygamberin (S.A.S) (S.A.S) emri meşhurdur: meşhurdur: "Töhm et makamlarından makam larından sa kınınız."2
Nazım: Bil, ima im a nın nı n aslı hayadır, Gerçi haya imandandır, denirse denirse de. Utanma, kişinin kişin in en iyi iyi süsüd süsüdür, ür, Utangaç Utangaç insanın insan ın yü yüzü zü da daima ima gü güll gibid gibidir. ir. Utanmanın, yüzünden yüzün den belli belli olduğu olduğu kimse, La L a le gibi g ibi yüzü, yüzü , ne nem m de denn çiçeklenir. Hay H ayaa insanı ins anınn be bekçi kçisi si olduğu olduğ u m üd üdde detçe tçe,, Utanma, daima da ima şeytanın şeytanın düşmanıdır. düşmanıdır. ASLININ Ş UBEL ERİ: ERİ: Ş E C E A T ASLININ 1 - Nefsin Büyüklüğü Büyüklüğü ve H imm im m etin Yüceliği: Yüceliği: Ş ahlara lây lâyık ık olan şeceat aslının şubelerinden birincisi, nefsin büyklüğü ve himmetin yüceliğidi yüceliğidir. r. Bu meleke dnyanın izzet izzet ve şerefine şerefine dikkat etmek ve ha kir tutmak, nefsin istek ve arzularını itibarsız farz etmekten ibaret tir. Allah(C Alla h(C .C) saaded saa dedii bir padişahı padişahı hilafet şerefi şerefi ile Allah’ın Allah’ın gölge si olmakla okşadı okşadığı ğı zaman, onun onu n talihli başını başını insan fırkaları a rasın da, sultanlık tacı ile şerflendirmesi şerflendirmesi sebebiyle basiret gözüyl gözüylee bu m a kama bakması gerekir. Bu kumandanlık ve cömertliğe sahip olmak la, varlık fabrikasmda onu ihtilaller karşısında itibarsız bir dilenci ile aynı derecede tutar. Ona, padişahlık makamının yok olması ve 1. Câmi’u’s-Sagir, c.I, s. 153. 2. Şerhu Nehci’l-Belağa, C. IV, s. 172.
78
çökmesi ihtimalinde, esir bir köle ile aynı hizada bırakır. Ebedi çal mayan böyle bir işte niçin büyüklenmek gerekir! Böyle kararsız bir tahtta nasıl iftihar edilir? Öyleyse himmet nazarım Allah’ın rizasını elde etmeye tahsis etmelidir. Kendini kumandanlıkda hakir bir kul sayıp, Allah’ın kullarından bir toplumu korumaya memur ve mec bu b u r farz fa rzet etm m elid el idir ir.. Beyit:
Zerren Zer renin in h im m e tin ti n e bir bak b ak!! Bu B u hak hakirli irliği ği ile kim ki m in arzusu arz usunda ndadır? dır? Gelecek dünyaya ait yüce mertebelerin ele geçirilmesi ve manevî yüksek makamların kazanılması, ancak böyle olur. Yüksek gayret göstermekle, dünya maksatlarını o yüce hâl ve olgun sıfatların hiz metçisi saymaları lazımdır. lazımdır. Ş üphesiz yüce him met me t için için yüce yüce arzu ge rekir. Hz. Mustafa’nın (S.A.S)’"Allah yüce işleri sever kötü işlere düşman olur" 1buyurduğu gibi akıllılara yüce ve çok geniş zihin gü cü lâzımdır. Beyit:
Senin him me metini tininn yüceliği yüceliği dünyadan eteğin eteğinii silkel silkeledi edi,, Gök bütün yüceliği ile eteğinin tozu oldu. 2 - Yumuşaklık ve Vakar Ahlâkı: Şeceat ahlâkının şubelerinden İkincisi, yumuşaklık ve vakar ahlâkıdır. Bu, Allah’ın rıza ve hoşnut luğunun kazanılması ümidiyle zahmete ve sabır etmek meşakkatına dayanmak, gazab ve şehvetin şiddetli esmesi halinde nefsin tatmin bul b ulm m a ve sük sü k u n a kavu ka vuşşmasın ma sında dann ibar ib aret etti tir. r. Ş ahlık ah lık tahtın tah tının ın sahibi sah ibi va kar ve nefsi sakinliğini tabiatına kazandırmazsa, şüphesiz kendine ulaşan her güç işi nefsinden uzaklaştırarak kendisini gevşekliğe mey lettirir. Kudret ve ihtiyar sahibi her zaman nefis kuvvesinin istekleri ni yerine getirip, yürürlüğü gerçekliğe koymakta acele ederse, şehir lere, bütün halka ve askerlere çeşitli fesat ve zararlar ulaşır. 1. Cânıi'u's-Sağîr, c.l.s.75
79
Beyit:
Müm M üm k ü n olduğ old uğuu kadar, ken ke n di dü düşm şm an anın ınaa güz g üzel el söz sö z söyle, söyle, Zira Zi ra geçim ge çim ve yu yum m u şak şa k lık lı k la fas fa s i t şahsın şah sın iyi olm ol m ası as ı m ü m k ü n olabilir. İnsanların nsan ların pek çoğunun çoğunu n nefislerinin zayıf zayıf,, yaratılış y aratılış ve ruhî d urum uru m larının zayıf ve kusurlu olduğu ve onların iş, hal ve fiillerinden pek çok uygunsuzlukların ortaya çıktığı yazılmıştır. Zamanın insanlarında şer kişilerin sayısı çoktu. Sultan ve padi şahların sohbetlerinde gazab arttıran haberlerin naklinde mübalağa ve ısrar ederler. Kendi fesad çıkaran, maksadları için korkunç hikâ yeler anlatıp tekrar ederler. Eğer kudretli sultan her çeşit hikâye ile intikam makamına girerse, pekçok işi, "kendi iktidarlarınızı göz yumma ile çoğaltınız" sözü gereği kolaylaştırma ve güler yüzle yap mazsa, kullarının ayıp ayıp ve hatalarım örtmeye gözünü gözün ü yummazsa, ha l kın büyük cezalara tahammülü kalmaz. Günahkârların her günahı na ceza vermeye takati kalmaz. Beyit;
Sıkı tutma, her işte kınanmıştır, Her He r işde i şde af, sevi se vilm lmiş iş beğ beğen enilm ilmiş iş değ değildir ildir.. Böylece, kudretli sultan nefsînî arzularında, her çeşit istek ve iş tahlarında, çeşitli lezzet ve beğenilerinde tabiî meyillerinde, vakar ve sukunet yolunu bulamazsa ve çocuklar gibi her heva ve heveste kendi arzularını ele geçirmeye çalışırsa, onun bencilliğinden halk da ırz ve malının yok olma, canının helak olma halinin değişme kor kusu ortaya çıkar. Mecburen bu iş fitne ve fesada sebep olur. Onun zararı bütün kullara sirayet eder. "Allah fesadı sevmez"1 1. K ur'a n' II, 205.
80
N a z ım :
Öfke ve şehvet zaman ında kişi nered nerede? e? Öyle bir şahıs arıyorum ki nerede söyler? Gö z de Göz d e güzel huylu o kimsed kimsedir. ir. Kötii söz ve fiillere sabre sabrede. de. Mesleği hilafet olan sultana yakışın, umumun fesadına yol açan hüküm lere tam tam am en muhalefet etmeyen durumlarda, halkın halkın günah larını af ve bağışlama yönüne gitmesidir. Hilm ve vakar yönünden günahlarla ortaya çıkan suçlarına göz yumabilmelidir. Her an fena şeyler söyleyenlerin zarar dolu nefislerinin rüzgârı ile, dağ gibi sarsılmamah ve muzdarip olmamalıdır. Vakar çabası ile, himmet deni zinin gemisini, aksi rüzgârın her esişiyle, kendi eski sükunetini boz durm am alıdı alıdır. r. Beyit:
Yüce Yüc e dağ d ağ gibi ayağının ayağının sabit olmasında, O ’nun nu n hilm h ilmin inde denn dağın gö gölge lgesi, si, borç almıştır. almıştır. 3 - Gayret Gayret ve Ha Hamiye miyett Ahlâkı: Ahlâ kı: Din ve devlet malını afat arızalarının zuhuru ve korkusundan, koruma ve muhafaza etmekten ibaret tir. Sultanın insanlar arasında rütbesi bekçi ve çoban, onun saltanat ve makamının heybeti de din ve dünya işlerini bekleyen çobanlık gi bidi bi dir. r. Ş üphe üp hesiz siz gayr ga yret et ve ham ha m iyet iy et sıfatı, ona on a hila hi lafe fett ve devlet dev let sarayı sar ayı nın perdecisi mesabesindedir. Millet ve yurdu hareminin haremi bekç be kçisi isini nin, n, daim da imaa padi pa dişşahlık ah lık ve h aşmet aşm et saray sa rayını ınınn h arem ar em ini in i o p e rd e ci vasıtasıyla zamanın düşmanlarından koruması gerekir. "Allah onun sınırlarını korusun" mealindeki sahih hadis gereği, millet ve din ülkesini padişahlık gayretinin bekçiliğiyle, sarayın giriş kapıları nın tutulması kinayesiyle millet ve din ülkesini himaye ve muhafaza etsin. Çünkü bu dünyada peygamberin dinî kanunu sultanların va kar ve gayretleri ile korunur. Soysuz ve alçakların bakışlarından, şahların mahrem elleri daima ve hamiyet sıfatlı polislerle emniyette kalır. 81
Beyit:
Gizli sırlar sırlar açıklanmadığı müddetçe, Evin geçimi geçimi yıkılmaz yıkılmaz . Hz. Peygamber (S.A.S) bu yüce sırrın övülmesini, şu kerim söz leriyle açıklamıştır: "Allah daima gayretlidir. Kendi gayretiyle kötü işleri reva görmemiştir." "Allah gayretlidir. Gölgesinde gayretli ol ması lazımdır." Şah içitı de hamiyetsizlik gerekmez. Şeceatın şubele rinden olan bu haslet, dünya padişahlarının şanının yücelmesine, sultanın kudretinin ortaya çıkmasına sebep olur. H er sultan ve halifenin din ve mülk sahiplerini sahiplerini himmet huy ve ve sı sı fatının şubeleriyle ahlâklanması zaruridir. HİKM HİKM ET AHLÂ KININ Ş UBE LERİ: LERİ:
la m a ve Zih in Berr Berrak aklı lığı ğı:: Bu sıfat yaratılış cevheri 1 - Çabuk An lam nin temizliğindendir. Fikrin temizliği ve iyiliği, parlak zihin aynası nın karşısına getirilen her şekli anlaması için his kuvveti ve algı şid detiyle çabucacık o aynada nakşetmesidir. Hak ve hakikatin şeklini şeksiz ve şüphesiz o aynada resmeder. Sultanlar görünüşte idareleri altındaki halka nisbetle, hakim ve yüksek durumda olduklarına gö re, batında da onlar kendi kullarından ve hizmetkârlarından onları yönetmek için onlardan daha üstün olmaları lâzımdır. Cahillik ve anlayışsızlık zilleti ile hor görülmesinler. Kendi memur ve hizmet kârları arasında bilgileri sebebiyle de itaat olunmaya, itaati vacip bilsi bi lsinl nler. er. R u h î m anâl an âlar arın ınaa ve hakî ha kîki ki iliml ili mler erin in haki ha kika katı tınn a yöne yö nelir lirle ler r se parlak saf tabiatlarında irfanın hayat çeşmesine rehberlik bulur lar. Böylece hakîki hikmet ve din ilimleri konularına kendi himmet lerini sarfederlerse, mizaçları batıl kuruntulara yalancı hayallere sapmaksızın arzu ettikleri mevkiye ulaşırlar. Nazım Na zım::
Onun fikir fik ir denizi dalgala dalgalandı ndığı ğı zaman, Her H er an birlikte ortaya or taya çıkar. 82
Eğer onu onunn benliğinde bir lamba yanar yanarsa sa,, Güneşin Gün eşin kursunu kursu nu leğe leğenn ya yapar par.. Arlama ve idrak her ne kadar fitrî bir bağışlama ise de, zan ve sezgi kuvveleri doğuştan olan faziletlerden ise de bu sıfatların insa nın yetişmesinde takviye ve terbiye edilmesi lâzımdır. Alimlerle hem sohbet olup, birlikte oturma, nazarî ve amelî hikmet sahipleri nin dostluk bereketiyle bunlar bu nlar takvi takviye ye olabil olabilir ir.. Çünkü Çü nkü akıl sahibinin sahibinin gönül çırası, ilimle komşuluktan parıldar. Akıllıların tabiatlarının şamdanı, irfan dilinin lambalarının konuşmalarından aydınlanır. Peygamberlik mertebesinde olan sultanlar, ehl-i iman padişahları İskender-i Zülkarneyn, Enüşirvan-ı Adil, Keyhusrev-i Mübarek ve onların benzerleri gibi din ve devlet ülkesi padişahları iktidar ve hükmetmede, zafer kazanmada, ilimde şöhretli mertebelere ulaştık ları halde, daima alimler ve hikmet ehl-i ile komşu olarak sohbet ederlerdi; alimler, zenginler ve ağır başlı kişilerle konuşup meşve ret ederlerdi. Beyit:
Ak A k ıl da danı nışm şma, a, idra id rakk ve zihi zi hinn açıklığı verir, ir, Ak A k ılla ıl larr akl a klaa yard ya rdım ım ederler. ederler. 2 - Hatırd Ha tırdaa T u tma tm a ve Hat H atırl ırlam amaa Meleke Me lekesi:H si:H\km \kme.t e.t ahlâkının şube lerinden İkincisi akılda tutma ve hatırlama sıfatıdır. Bu, idrak cev herlerini, zihin hâzinesinde muhafaza etme kuvvetinden ayna gibi, saf ve parlak halde hafızada ilmin suretlerini hazır bulundurup ihti yaç anında idrak edilen şeyleri lam olarak hatıra getirebilmeden gö nül hâzinesinde korunan İlmî prensiplerin yardımıyle, doğru olarak istenen başka bilgilerin elde edilmesini tefekkürden ibarettir. Fakat insan, idrak sahasına giren herşeyi unutma arızasma tutulabilir. Sanki kendi bilgisini bilgisini,, "...O anılmaya değer de ğer birşey birşey bile değildi.."1 şek lindeki âyeti işaret sayarak ameli bilgiyle arzusuyla bir işi çözümle yemez veya İlmî bir konunun öğrenilmesine her yönelişinde yeni den bilgilenmeye muhtaç olur. 1 - Kur’anTuoCVI.
1.
83
Ko nulardan nula rdan istifade istifade yolu yolu ona zor gelir. H akkın tezahü teza hürü rü olan sul sul tanlar, ilmî genişlikte de olmalıdırlar; din ve memleketin işlerinde uyanık ve atik olmalıdırlar. Kendisini gönül aydınlığıyla ve kafasının çalışkanlığı çalışkanlığıyla yla halkına ve askerlerin aske rlerin e gösterm gö stermeli eli ki halk on un akıllılı akıllılı ğını ve hafızasını hafızasınınn devamlı devamlılığ lığını ını düşüne düşünerek rek onun kanunlarma kanun larma muha muh a lefet etmesin. Daima onun bilgisinin korku ve heybetinden, parça lanma ve muhalefet yoluna sapmasın. Beyit:
Hak H akda da uy uyan anık ık olursanız, gani ga nim m et götürürsünüz, götürürsünüz , Eğer gaflet gafle t ederseniz, ederseniz, ha hakk gafil gafi l değildi değildir. r. AD AL ET AHLÂKININ ŞUB ELERİ: ELERİ: Asıl prensiplerden olan adalet ahlâkının şubeleri saltanat düzeni nin temininde en mühim zaruretlerdendir.
1 - Sa Sada daka katt ve Şefkat: Sadakat ve şefkaj<4nsan oğlunun sevgide doğruluğundan, elem ve perişanlıklarında demlenmeden, neşe ve rahatlıklarında sevinmeden ibarettir. Sultanların yardım ve desteğe muhtaç oldukları kesindir. Şahlı ğın uzayan gölgesi büyük ve küçüğün sığınma ve dinlenme yeri oldu ğuna göre, kendi emri altında olanları kendi beden ve azaları gibi saymaları lazımdır. Halkına rahat ve elem ulaştığında, bunu kendi nefislerine ait olduğunu farzetmelidirler. Uyanık padişah Allah’ın gölgesi olduğuna göre, halkın üzerine kuşluk güneşi gibi şefkat gö züyle bakmalıdır. Evin büyüğü gibi, bütün zayıf ve acizleri atifet gö züyle kendi çocukları gibi farzetmelidir. Kullarını ve askerlerini ken di himayesiyle bayrağı altında, öz oğulları derecesinde korumalıdır. Böylece, bütün halkı ve memurları kendi emniyetlerinin muhafaza sı için, onun devlet ve ömrünün devamını can-ı gönülden istesinler. Temiz niyet ve tam bir inançlar, ona dua etmeye çalışsınlar. Padişa hın kullarına ve hizmetkarlarına bağlılığı, şefkati ve kalbinin perde si, bir mazlumun soğuk nefesinden sabah gülünün yaprağı gibi sola bile b ilece cekk şekild ek ildee olm ol m alıdı alı dır; r; m az azlu lum m ları la rınn ah ve inley in leyiş işleri lerini ni ayna ayn a gibi toplayıp k arara bilmelid bilmelidir. ir. 84
Naz N azım ım :
Kıymet vermedin birkaç nefesin himmeti, İş İ ş zam za m a n ınd ın d a sana sa na n e yaptırır, yaptırır, gö gör. r. Zayıflar Zay ıfların ın ad adeti eti sana sa na n a z etmektir, etmekt ir, Senin de adaletin lutııf ve okşamadır. 2 - Vefa ve Güzel Güz el M üka ükafat fat Verme: Verme: Bu da, verdiği sözü yerine ge tirme, kulların haklarını eda etmekten ibarettir. Sultan, Allah’ın gölgesi manasında olduğuna göre, Yüce ve Ulu Tanrı kendi öz kularından ahde bağlı kalınmasını isteyerek !..(Pey gambere iman hususundaki tavsiyemi) yerine getirin, bende size karşı ahdimi yerine getireyim..."1buyrulduğu gibi o da kendi kulla rından vefalık ister. Daima nimet verenin hakkı olan şükrün yerine getirilmesini arzulasın. Şüphesiz Allah’ın kulları, hizmetkarlık ve emri ifade sultanın emrinde olurlar. Allah’ın sünneti gereğince, on dan hizmetlerinin karşılığının mükafaatının ödenmesini beklerler. Anlaşmalara ve verilen sözlere vefa isterler. Padişah ve halk arasın da muhabbet ve ahde vefa kalmazsa, asla halk kendi isteği ile hiz met vermeyi ve canını feda etmeyi istemez. Anlaşmanın yerine geti rilmemesinden çalışmanın karşılığı olan mükafaattan ümitsiz olursa kendi efendisine de isteğiyle hiçbir hizmet yapmaz. Bu takdirde pa dişah ve askeri arasından güven ve itimat kalkar. Herkes bir yön den fitne ve fesadı tahrik eder. Neticede bu iş, mal ve mülkün gev şekliğine, haşmet ve yüceliğin yardımcıları ve destekçileri arasına tefrika düşmesine sebeb olur. Nazım Na zım::
Ey aklı başında, Ah A h d in i yerine yer ine getir, getir, kıt k ıtla lakk ver; ver; Net N etic iced edee " "Ahd "A hdini inizi zi yerine yer ine getirir g etiririm," im," işine işin e yarar yarar.. Verdiğin sözü eğer yerine getirirsen, Alla A llah, h, kerem ke rem y ö n ü n d e n senin se nin ah ahdi dini ni kontr. kontr . 1. Kur'an:XI, 40.
85
II - Ş iirl iirlerinden erinden Seçm eler 1 - BİTLİSLİ İDRİS’İN NA’T-I ŞERİFİ1
Ey büyü büyüklük klük ve fazilet sahiplen sahiplen Neş N eş'e 'e ve hu h u zur zu r ile sal s alav avat at getiriniz, getiriniz, Temiz Tem iz selâm ve salavatlar salavatlar gönderiniz ki, Tann Ta nn’’m ız ona Peygamber P eygamber ism i verd verdi. i. Peygamberler Peygamberle r taifesinin taifes inin reisi reisi,, Al A l l a h ’ın sevgil sevgilis isi,i, Bü B ü tün tü n âlem âl em cisim ci sim iken, ike n, o ruh ru h idi. Peygambe Peygamberler rler grubunun şahınşa şah ınşahi hi idi, idi, Bü B ü tün tü n ruhlar ruh lar bir ordu O d a pad pa d işah iş ahıı idi. Sen sultanstn, ülken de her iki alemde Senin zatından za tından âdem â dem oğ oğlu lu aziz sayılmı sayılmış,. ş,. Tevhîd ile melekler ordusunca, ordusunca, T eyid ey id edilen edilen gönül ülkesinin ülkesinin Sultanı Sultanısın. sın. O ’nu nunn Burak Bur ak’’ının nalından nalın dan çıkan kıvılcım, Yüce gpkte yıldız olmuş. Gök yüzü O ’nun eteğinden bir tozdur. Gökyüzü tozdur. Yıldızlan O’nun harmanının bir iki tanesi. Bilin Bi linen en âlem âl emde denn çıkmı çık mış, ş, Bili B ilinm nmey eyen en âleml âle mlerd erdee dola d olaşa şan; n; T an ann’ n’nın nın huzurunda, öze ö zell halvetinde, halvetinde, O ’nu nunn p â k ruhu dergâhın eminidir. îdris senin ailenin kölesidir, Senin eşiğine eşiğine yüzünü yüz ünü sürerek gide gider. r. 1. Na’t: Hz. Peygamberi övmek maksadıyla yazılan şiirlere ’Na’ t" veya "Na’t-ı Şerif adı verilir. 86
Se nin yüzünü Senin yüzü nünn sevgisi sevgisinden nden ve arzu arzu etmekten. Toz To z gibi ayağının toprağına toprağına gider giderim. im. Ay A y a ğ ım yor y orgu gunn olsa ol sa bile ba başım şımla la y ine in e giderim gide rim ki, ki, yolunu yolu nunn topraklar topraklarından ından başım göklere göklere ulaşa. ulaşa. Eğer gün günahta ahtann utanıyorsam da, Senden Send en Şefaat üm it edi ediyor yorum. um. Sana selâm hediye ettiğim zaman, Bu B u üm ümm m etin et inde denn , bir selâm sel âm ka kabb u l et. 2 - BİTLİSLİ İDRİS, YAVUZ SULTAN SELİM’İN 875 H. (147 (14700 M.) YILINDA AMASYA’DA AMASYA’DA D O Ğ U M U TARİHİ TARİHİYLE YLE İLG İLİ O LA RA K Y AZ D IĞ I Şİ Ş İİR:
"Sekiz "Sekiz y ü z yetm iş beşinci yıl için içinde de,, Değerli Değer li bir bi r taş dü düşt ştüü Ş a h ’ın tacından, O bir katre gibi bilim bilim denizinde, denizinde, Bilgi Bil gi kudr ku dretiy etiyle le göz gö z bebeği b ebeği olan, A d ı S elim el im şahlığın şah lığın baştacı baş tacı hele, Olgun hakim ha kim bilgeli bilgelikk alm ak diler andan".1
3 - BİTLİSLİ İDRİS’İN KANUNÎ SULTAN SÜLEYMAN İÇ İN Y A Z D IĞ I B İR Ş İİRİ: Rİ:
Âl  l-ii O s m a n ’ın soylu so ylu yü y ü c e şahı, Saltan at cismine ruh ruh makamındadır. makam ındadır. Za Z a m a n ın sulta sul tanı nını nınn veliahdı, Bu B u yu y u va vann ın ikb ik b a l kuşudu kuşu dur. r. Hil H ilââ fet fe t on o n u n kişiliği kişiliğ i ile övün ö vünür. ür. Sultanlık Su ltanlık öv övgül güleri eri onu onunn zatına z atına mahsustur. mahsustur. 1. Sa’adedîn: Tâcü't-Tevârih. Sadeleştiren: İ. Parmaksızoğlu, Kültür Bakanlığı Yayınlan No: 301, M illi Eğitim Basımevi, İ stanbul 1979, c .V, s. 362.
m
Kayser’in taht ve tacına o layıktır, Başb Ba şbuğ uğluk luk sıfa s ıfatt ve ahlâ a hlâkın kındad dadır. ır. Padişahlık Padiş ahlık ailesinden asaletli bir sevg sevgil ilii Kİ onun on un vasfı A llah ll ah ’ın gölgesidir. gölgesidir. Avu A vucc u den deniz iz gibi gib i kayn ka ynam am a da Ağzı Ağ zı ise ihs i hsand andan an ba başk şkaa sö z için açılmaz. açılm az. Lutf Lu tfun unun un berraklığ berraklığıı n u r kayn ka ynağın ağından dan,, O ’nun n un cömertlik cömertlik kedehinden her kalb kalb m em nu nunn . Him H imm m etini et ininn bayrağı bayrağı Büy B üyük ükay ayıı yıld y ıldız ızınd ından an yüksektir, yükse ktir, Merha Me rhame metinin tinin feza fe zası sı fers fe rsah ahla larc rcaa uzaktır. Kalbinin içi doğrulukla aydınlıktır, Gönlü özel halvet hanesinin hanes inin lâmbası lâmbas ı gib gibidir idir.. Tanrı’nın Tanrı’nın huzurund huzu rundaa söylenen söylene n mü müna naca caat at kada kadar, r, Muh M uhta taçç kişileri k işilerinn iste is teme mesi sind nden en sevinçlidir. Gül baha baharr bulutundan na nasıl sıl sevin sevinir irse, se, Düny Dü nyad adak akii ins i nsan anlar lar on o n u n ihsa ih sanı nınd ndan an ümitlenir. ümitlenir . İlk İl k olarak arzu ettiğ ettiği,i, Dervişlerin ve m u r ad adla lann na ulaşam ula şamay ayan anlar ların ın isteğini yerin ye rinee getirmedir. getirmedir. Peygamberi Peygamberimiz miz devrinde onun lütu lü tuff ve bahşişinden bahşişinden Ha H a tem te m ’in in böyle böyl e ba bahş hşiş işii vereceğinden vereceğ inden kim ki m se dü düşün şünem emiy iyor or.. Onun gibi güzel ahlâklı bir insan doğmamış, Aı A ı ııc ıı c u ile cöm c ömer ertlik tlik birlikte bir likte dü düşm şmüş üştü tür. r. Cömertlik eğer dünyadan elini çekerse Onun bahşişinin tozun toz unuu gökler gök ler gözlerine çeke çekerl rler er.. Toprağa Toprağa eğer eğer bir bakarsa, bakars a, Baha Ba harr bulut bu lutun unda dann olduğu old uğu gibi gib i yem ye m yeşi ye şill olur. Sav aş günü yalın kılıç gib Savaş gibi, Ne N e ş ’eli eli zam z aman anın ında da ka kade dehi, hi, hastal has taları arınn de denn nnan anıı olur. Onun meclisinde şarap kadehi, güneş kasesi, Elinde dolaşan kadeh , Cemş'ıd'in kadehi gibidir.
Konuşursa hep iyilik ve cömertlik söyler, Susarsa insanın menfaati düşüncesindedir. Kapısı kâb kâ b e’di e’dir, r, ben İhram İhr am bağla b ağlamışım. mışım. Fakat binek zayıf za yıf ayağı ayağı yorgundur. yorgundur. Kabe'y Kabe'yee ulaşm ak meşakkatsiz me şakkatsiz olmasa da da,, Tanrıya şükür şükü r arzumuzda, arzumuzda, kusur ku sur yoktur. İsteme İste mek, k, arzuya arzu ya ulaşmağ ulaş mağa, a, gö gönii niile le rehber rehb er olur. İsteyen m a k sad sa d ına ın a er veya geç ulaşır. ulaşır. Seni arayıp taramada, ben bir avareyim. Seninle konuşmada ben bir bülbül gibiyim. Zerre gibi, güne gü neşi şi tari ta riff be beni nim m arzu ar zum m oldu. Bana Ba na avarelik avare lik o araştırm ara ştırmada adann oldu. Baht Ba htım ım eğer bu ka kapıy pıyaa rehber olursa, Ba B a kış kı ş iksiri ile toprağım topra ğım altın olur. Kend Ke ndii cevherimi ce vherimi sarrafa sarrafa ulaştı ulaştırırı rırım. m. Kendi vücudumun değerini saflaştırırım. Yüzüm san, gözlerimden gözlerimden iri göz ya yaşla şlann akarken akarken,, Bütü Bü tünn vü vücu cudu dum m la şiir ya yazm zmay ayaa ba başla şladım dım.. Padişahlık ilminden birkaç cevher, Oııdaki birkaç cevheri nazma çekdim. Onun ad Onun adıı KAN UN-İ Ş AH İNŞ AH olu olup, He H e r pa padd işa iş a h ın y a n ınd ın d a bir bi r k a n u n kita ki tabı bı olur. Bu risale du duay ayaa vesile olduğ old uğund undan, an, Dilim Di lim öv övm m ed edee tatlı sözle sö zlerr söyleyendir. söyleyen dir. Dua Du a sabahl sab ahleyin eyin dilim di limde denn çıkar, çıkar, Sözlerim Sözler im aç açık ıktır tır,, nasıl nas ıl anlatayım. anlatayım. İD R İS seni se ni d ua etmek etm ekte te giineş gi ineş gibi g ibi pa parla rladı dı Ümidi yalnız senin yüzünü görmekt görmektir. ir.
BEŞİNCİ BÖLÜM VESİKALAR I - Yavuz Sultan Setim’in Bitlisli İdris’e Doğu Anadolu’da Dirlik Verdiği Verdiğine ne Da ir Ferm an "Keremli Padişahın Padişahın Uluğ ve Şanlı Ferm anı an ı Örneği” Sözü edilen fermanı yayınlarken, bütün fermanlarda yazılan kişi yi öğen sanlar buraya alınmadı... Molla Hakimüddin İdris, yüce Al lah senin olgunluklarının sürd üre koş k oşun. un. Bu üstün padişahlık padişahlık buyru ğu sana ulaşacak, bilesin ki, şimdiki halde mutlu kapıma mektubun iletildi. Senden umulan ve boynuna borç olan işi güzelce yapman, doğruluk ve bağlılıktaki aşırı tutumun gereğince Diyarbakır ilinin tümden ele girmesine neden olduğun bildirilmiş. Yüzün ağ olsun. İnşa’Allah öteki illerin alınışında da temel aracı sen olasın. Benim yüce padişahlığımın çeşitli lutufları senin hakkında çok ve yaygın dır. Şimdiki haîde Şevval sonuna değin gerçekleşen ulufenüz ile iki bin b in efre ef renc ncii sikke sik ke fılori, fılo ri, b ir sam sa m ur, ur , b ir vaşak, iki m u rab ra b b a sof, iki çuka ve bunlardan başka bir samur bir vaşak kürk kaplı soflar, iki frengi kemha kınlı altun sulu kılıç armağan edilip gönderildi. Kere mi bol Allah’ın izniyle vardıkta sağlık ve esenlikle alub harcayasm. H izm etlerin karşılı karşılığı, ğı, doğruluğunu doğrulu ğununn ve iy iyi niyetinin niyetinin mükafatı mük afatı olarak par p arla lakk hükü hü küm m d arlı ar lığğ ımın ım ın çe çeşşitli lutu lu tufl flar arın ındd an sayıldı. M u tlu olasın ola sın.. Diyarbakır yöresinde size inanarak gelen beylerin bağlılıkları ve iyi niyetleri karşılığı hizmetlerindeki başarıları ve yeterliliklerine göre ol ilde verilen ve atanılan sancakların ve beylerin durumları, ad ve 90
sanları, değerleri senin bilginde olduğundan, devleti süregelsin Di yarbakır beylerbeyisi Mehmed’e nişan-ı şerifimle damgalı beyaz, şanlı hükümler gönderildi. Gerektir ki, ol yörede her beye verilen ilin ilin duru m u ve ne yönde yönd e atandığı, atandığı, ol beylerin ad ve sanları, sanları, değerle ri ne biçimd e olm ak yerinde ise be ratları ratlar ı düzenlenip dü zenlenip yaz yazıv ıvir ires esiz iz.. Ol yazılmış beratların örneklerini ve t imarların sayısını da bir deftere geçirip yüce eşiğime gönderesiz ki, bundada saklanub her özellikle ri anlaşılıp biline. Her beye ne sancak virildiği ve ne biçimde başla tıldı tıldığı, ğı, sanlar s anlarıı nice yazıl yazıldığı dığı,, in’ in ’amları am ları ve riayetleri riaye tleri ne biçimd e oldu o ldu ğu gen iş ve açıklayı açıklayıcı cı biçimle bildırile. bildırile. A m a öyle düzenlenip düze nlenip hazırlana ki, biri biri arasında olan bağlantı karışıp alt ,üst olmak olmaya. Ol beratlardan bera tlardan başka başka istimaletnameler gönderilmesi gönderilmesi gereken beyler beyler için beyaz nişanlı kağıtlar iletildi. Anlar dahi Her beye ne biçimde istimaletname gönderebilmek uygun ise yazılıp in’amları biriyle gönderile. Anların geniş açıklamaların ve in’amda ne biçimde ilgi gösterildiklerin ol beratları be ratları örnekleriyle birlikte birlikte bir defter idüb ciha na gölge salan otağıma yollaya yollayasın sın ki, ki, h er yönü bun da da açık ve se çik bilinmiş ola. Bu yönde olan padişahlıkla ilişkili konular murad-ı şerifim üzere yitmiştir. Ulu Tanrının izniyle tasarı dizginleri ol yö ne çevrilmiş ve salınmıştır. Ol beyler hakkında da padişahlığımın lutufları tasarladıklarından artuktur. Şimdiki halde sapkınlığa batmış olan Erdebil oğlu İsmail mutlu eşiğime Hüseyin Bey ve Behram Ağa adındaki adamlarım elçilik hizmetine gönderüb söz ve yazıyla bin b inbb ir yaka ya karış rış ve kullu ku llukl klar ar sunm su nm ağa ağ a ara ar a m ızd ız d a barış ba rışık ıklık lık ve anlayış oluverirse, ol yakadan ne murad olunursa riza-yi şerifim üzere ka bu b u l su s u reti re tinn gö g ö ster st erüü b nice nic e yal y alta takl klan anm m alar al ar eylemiş eyl emiş.. A m a anım an ım sözle sö zleri ri ne ve niyetine güven olunamayacağı için sözü edilen elçileri Dimetoka hisarında, öteki adamlarım da Kili dülbahir kalesinde hapsittürdüm . Sen dahi dah i gerektir ki, ki, ol kahrolasıca konusun da en güzel ön ön lem ne ise anın üstünde olup, sonsuza dek sürecek olan devletimin sorun ve konularında çaba gösterüb çalışasın. Bundan sonra da ba şarılarınız arıların ız duyula. duyula. H icretin icre tin dokuz yüz yirmi bir yılında, yılında, kutlu Şevval Şevval ayının onbeşinde yazıldı" \ ü’t-Tevârîh, h, S adeleştiren İ. Parm aksızoğlu, Kü ltür Bakanlığı Ya yınlan, No: 1 - Sa'a ded în: T âc ü’t-Tevârî 301, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul 1979, c.4, ss. 271, 272.
91
11- Bitlisli İd İd ris ’in Mekke’ Mek ke’den den Yavuz’a Yavuz’a Gönde Gö nderdiği rdiği Fa rsç a Mektubu: "Cenab-ı hakkın tevfikiyle enbiya ve evliya mezarlarına uğrayarak diri ve ölüler ziyaret olunarak şifahen buyurduklarınız tamamiyle ifa olunmuş, bahusus duaların behemmehal kabul olunduğu Kâbei muazzamada hümeyunu hüdavendigârın ömrü afiyetleri, devletü saltanatınızın ilâkıyam-üs-sâa devamı hakkında dualar edilmiştir.(înnel-’anda kâne mes’ûlâ) fetvasmca ahitlerimi yerine getirdim. Çünki hukukun unutulması Allah’ın gadebini muciptir. Şunu, ikinci olarak olara k arz ar z edeyim ki: ki: Büyük vezirleriniz vezirleriniz ve naipleriniz bilmelidir ki be b e n k âbe âb e i m uazz ua zzam amay ayıı ziya zi yare rett vesiles ves ilesile ile haki ha kipa paye ye yüz yü z sürd sü rdüü rdü rd ü ğ üm zaman sultanların tarihlerini kıyamete kadar yaşatacak bir tarihin te’ te ’lifi lifine ne m em ur oldum. Ham dolsun o hizmeti az müd det içinde içinde ye ye rine getirdim. Heşt Bihişt ciltleri etrafa münteşir oldu. Ve şöhret buld bu ldu. u. H e r n e k ad a r b u n u n m ü kâfa kâ fatı tı olar ol arak ak b a n a şaha ah a n e ca caize izeler ler vaid edildiyse de mal ve rütbe hususundaki vaidler ve ümitler ifa olunamadı. Çünkü bütün mukarriblerinizin haset ve gıbtasına ma ruzdum. ruzdu m. Yalnız bun unla un la kalmadı. İki yıl yıl ve yedi ay süre sü renn sa’yim sa’yim iha netlerle, hakaretlerle mukabele gördü. Fakire mev’ud olan nimet ler tecezziye tecezziye uğratıldı. uğratıldı. Ayrıca hesapsız ha karetle ka retlerr yapıldı. yapıldı. Bu devle tin düşman ve bedhahları olan bir takım erkân -ı devlet eserimi elimden aldılar ve beni red eylediler, nazarınızdan düşürdüler (ve iza huyyiytüm) ayetiyle hiç ilgilenmediler. Bunun için ben de eserin hakikatte bir taç incisi sayılan mukaddimesini nezdimde muhafaza eyledi eyledim. m. Bu B u mukaddim e hamdü sena ve ve selâtıselamla selâtıselamla berab ber aber er m emduha ait medihleri havi idi. Bu yapılan şeyler bu hanedana, hilâfet şamna lâyık şeyler değildi. Mamafih birtakım İlâhi şiveler neticesi olarak zatı şahaneniz fakire olan bu zahmu taaddilerin yerine cebrimafat eyleyecek şeyler icrasını emreylediniz, fakirin mazlumiyetine kanaat getirerek hakkımı helâl ettirmeleri hususunda kendilerine fermanlarda bulundunuz, müsmir olmadı. Sultan Mehmed’e ait olup beyaza çekilmiş olan kısmı Tatar ham Mengri’ye hediye etti ler. Ben şiddetli bir hastalığa tutulduğumda o eski muhalefet ve zu lümlerinden vaz geçmediler, bilakis benim kitabımı birtakım bela gat ve fesahattan habersiz Türklere, yüksek ihsanlarla mal ettiler. 92
Beyit: Ey H üm a kuşu kuşu şeref şeref gölgesini gölgesini Tutinin Tutin in karga k arga sayı sayıldı ldığı ğı yerlere dü şürme. İşte bu hal ve vaziyet içerisinde ilhah ve ricalarım üzerine haccı şerife erife azimetime müsaade alabil alabildim. dim. Bu d e f a da hakaret ve isti istihfa hfa fa gördüm, bir takım erazilli eimme ve hutebaya yapılan şekil ve tertipte yola çıkarıldım. Ulemaya yapılan muted merasim ve hazır lık bana reva görülmedi. Senelerce süren fakru ihtiyaçtan sonra bu yoksullukla haç seferine çıktım. Allah’ın ve resulünün evine yönel dim. Bundan birkaç gün geçince bana verilen ikta’ ve timar da geri alındı, her sene aldığım cüz’i varidat başkalarına bahşedildi. Ben fa kir kendi hukuku mdan md an m ahrum edildi edildim. m. Kıyme Kıymetl tlii ömrüm ün bir kıs kıs mım henedanınızın neşr-i işarına vakfetmenin mükafatı bu mu ol malı idi? Bu hangi kanunda hangi şeriatte görülmüştür. Hamdolsun o kuttai tarikler tarikler benim m ukad der rızkı rızkımı mı da kesmeğe muk tedir değildirler. Âyet: Allah kullarına lütfuihsan edicidir, istediği gibi on ları azıklandırır. İbret gözüyle görmiyorlar mı ki,kapanan bir kapı yerine hemen C enabı Hak başka başka bir kapı açmaktadır. açmaktadır. Saltanat Saltanat um u runda rund a ve divan divan husu sund a vuku bulmuş olan son tagayyürler tagayyürler çok ta accübe şayan şayan şeylerdir. şeylerdir. Âyet: A llah bir bi r kavmip işlerini işlerini o kavim ken k en dilerini dilerini bozduğundan sonra ancak bozar. Hadis: Ulem anın etleri ze hirlidir. (Yani bu tagayürat bana yapılan münasebetsizliklerin mintarafillah tarafillah bir mukabelesidir dem ek istiyor. istiyor.)) Mintarafıllah ulemaya ve fukaraya tahdis olunan hâzinelerin sul tanlar tan lar ve ve hüküm hükü m darlar darla r ancak an cak anah tarlarıdır. İşte bu fakir maişet maişet za rureti ile ile bütün m ülûkü üm eranın son d erecede takdir ve rağbet ey ey lediği lediği bu eseri dibaceleyerek ve sonun a da yapılanları dizerek neşre neşre deceğim. Adamlarınızın gönülleri kalmasın. Mekke’de bile bazı Hindli vesair yerli zevat suretlerini aldılar. Kitap henüz dibacesiz ve hatimesizdir. Hazinei hümayunda olan müsveddeler de öyledir. Böylece zama nın bir yadigarı olarak eksik kalsın. Mademki bana bu hakaretleri ve ezaları yaptılar, benim bu hakaretler karşısmda menfur olduğum 93
o mah alle de avdetime imkân yoktur. O rad a bulunan bu lunan aile aile ve ve evlât evlâtla la rımın rım ın ba na gelmeleri gelm eleri için için adam larınızın m üs aa delerini delerin i dili diliyoru yorum. m. Eğ er bu na m üsaade etmezlerse etmezlerse bu dergah ta onlar için için lânet ve kar gışa gışa baş başlayacağım. layacağım. Evlâtlarımın Evlâtlarım ın bana ba na ulaşm ulaşm asına m âni olanlar lânete lâyıktırlar. Hâdisi sahih malûmdur. Sılai rahmi katedenler maktu olsunlar demiştir. demiştir. M azlûmun d uasından sakınmalıdır ki onunla Allah arasın da artık perde kalkmıştır. Allah All ah doğruya ve hayre m uvaffak kılıcıd kılıcıdır. ır. D önüş ön üş ancak ona1 on a1..
1 - Bu mektup Topkapı Sarayı Müzesi Arşivi, E. No: 5675 de kayıtlıdır. Mektubun tercümesi, F.R . U na t’ın "Ne şrî Ta rihi Üz erine Y apıla n Çalışmalar" Çalışmalar" adlı ma kalesin den alınmıştır. alınmıştır. Bkz. Belleten, c.VII, Sayı 25, 1943, ss. 198-199.
III - Bitlisli İdris’in kendi elyazması bir Arîza’sı.
V I - Bitlisli Bitlisli İdris’ dris ’in Koca Mustafa Mu stafa Paş Pa şa Câm i’nin i’nin AnakapısıAnak apısınm sol tarafına yazdığı kitabe
98
ALTINCI BÖLÜM KAYNAKLAR 1-
A dıv ar (A.A.): Os ma nlı Türklerinde Türklerinde İli İlim, m, Remzi Kitabevi, İstanbul, 1970.
2-
A hm ed Rıfat Efendi: Lu L u g â t- ı Tâ rîhi rî hiyy yyee ve Coğr Co ğraft aftyye yye,, İstanbul, 1299..
3-
Ali Efendi Hilmi e l - Dağistânî: Dağistânî: F ihris tü'l-K ütüb i’l-Türkiyye i’l-Türkiyye ti’l-Me\’ ti’l-Me\’cûd cûd eti f î ’l — Kütübhaneti'l-Hıdiviyye, Kahire, 1306.
4-
B abing er (F.): (F.): D ie G es chic ch icht htss ssch chre reib iber er d er O s m a n e n u n d Ih r e Werke We rke,, Leipzig, 1927.
5-
Ba ğda di! İsma il Pa şa: H e d iy e m ’l-A l- A rip ri p n , C.l, İstanbul, 1951.
6-
B ağd adlı İsma il Paşa: Paşa: İzâ İ zâ /ıü /ı ü 'l-M 'l -M e k n û n , C.l, İstanbul, 1945.
7-
Bayrakdar(M): Kayserili Dâvüd, K ültür ve Tu rizm Bakanlığı Bakanlığı Yayınlan , No: 912, Ankara, 1988. '
8-
Brockelmann Brockelmann (C .): GAL., II, 1949; 1949; S pl., pl ., I, 1937; 1937; Spl ., II, II , 1938 1938..
9-
Bursalı Bursalı Mehm et T ahin Osmanlı Müellifleri, C.I-III. İstanbul, 1331 (Sadeleşti re n : İ. Ö ze n, C .I-II I, İsta İsta nb ul , 1975 1975). ).
10-
Dihhudâ: L u g â d n â m e , Tahran, 1328.
11-
E bû ’l-Fazl l-Fazl M ehm ed Efendi: Efendi: Selî Şâh-Nâme, Lâlâ İsmail Efendi Ktp. No: 348/11.
12-
G azi A hm ed Mîr M unşî-i unşî-i Kummî: G ülistân-ı Hüner, Hüner, Tahran, 1337.
13-
Giese(F .)•. Die verschiedenen Text-rezensionen des Aşıqpaşazâde, Abh. Pr. Ak. W . 1936. 1936.
14-
Gö kbilgiıı (M .T.) : X V I. A s ır B a şl a r ın d a O s m a n lı D e \’le \’leti ti H iz m e ti n d e k i A k k o yu y u n lu Üm Ümerâ erâsı, sı, Türkiyat Mecmuası, C.IX, İstanbul, 1951.
15-
Habib: H a t ve H a tta tt a tın tı n , İstanbul, 1305.
16-
Hammer-Purgstall: Geschichte des Osmanischen Dichtkunst, C .l- IV. 1836.
17-
Hammer-Purgstall: D e \’le \’lett-ii O sm ân iyye iy ye Târi Tâ rihî, hî, Çev. M.Atâ, C.l, İstanbul, 1330.
Peşte, Peşte,
18- H aşan Tava kkoli: İd ri s B itlî it lîss î'n in "K ân û n-i n- i Şa h en ş â h î" s in in T e n k id li N e şr i ve Basılmamış Doktora Tezi. İ.Ü.E.F., Tarih Bölümü, 1974. Türkçeye Tercümesi, 1919-
H in z (W-): Uzun Iiasan ve Şeyh Cüneyd, Çev. T.Bıyıklıoğlu, T.T.K.Yayınları, Ankara, 1948.
99
IV - Bitlisli Bitlis li İdr is’in is’in m üh ü rü
96
V - Eyüp Sultan’daki Sultan’daki mezarından me zarından bir görünüş görünüş
M ez ezar ar taşınd taşındaa şu şu yazılıd yazılıdır: ır: "Kutbu’l- Arifin merhum ve Mağrufünlek İdris Efendi rûhiçun el-Fatiha."
97
2020- Hoc a Sa’aded Sa’adeddîn: dîn: Tâcü’t-Tevârih, C.I-II, İstanb sta nbul, ul, 1979. 979. (Sad eleştiren: maksızoğlu, C.I-V, Kültür Bakanlığı Yayınlan, No: 301, İstanbul, 1979).
İ.
Par-
21- H u art ar t (Cl.): (Cl.): Bidltsî, Bidltsî , Eİ., eski baskı, C.I, Paris, 1913. 22- İdrîs-i drî s-i Bidlîsî: Bidlî sî: Kâ nû-i Şahe Şahenşâh nşâhî, î, Tenkidli Neşir Haşan Tavakkoli, Basılmamış Doktora Tezi, İstanbul, 1974. 23- İdrîsdr îs-ii Bidlîsî: Tercüme ve Tefsîr-i Hadîs-i Erba'în , Süleymaniye Kütüphanesi Fatih Bölümü, No:791. 24- İdrîs-i drî s-i Bidlîsî: Bidlî sî: Heşt He şt Behişt, İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi Farsça Yazmalar. No: 619. 619. 25- İdrîs-i drî s-i Bidlîsî: Bidlî sî: Mir M ir’’âtü'l-U âtü 'l-U şşâk şş âk,, Süleymaniye Kütüphanesi Esad Efendi Bölümü No: 1888/4. 26- İdrîs-i drî s-i Bidlîsî: Bidlîsî : H a k k ıt ’l-Miibı l-M iibınn f i Şerh Ş erhii Hak Ha k ki'lki 'l-Y Y a kîn, kî n, Süleymaniye Kütüphanesi Ayasofya Bölümü No: 2338. 27- İdrîs-i drî s-i Bidlîsî: Bidlîsî : Mir'âtü Mir 'âtü ’l-C ’l-Cenıâ enıâl,l, Süleymaniye Kütüphanesi Esad Efendi Bölü mü No: 1888/1. Kadı Ah m et Münşî: Münşî: Gülistân-ı Hüner, Tahran, 1352. 28- Kadı 29- Karahan(A.): Isla Is lam m -T ü rk E debi de biya yatın tında da Kırk Kı rk Had H adîs, îs, İ.Ü.E.F.Yayınları, No: 587, İstanbul, 1954. 3030- Karahan Kara han (A.): Kırk Hadîs Tercümel Tercümeleri erine ne Um um i Bir Bakış, Türkiyat Mecmuası, C.X, İstanbul. 1953. 3131- Karahan Kara han (A.) (A. ) : Eski Türk Edebiyatı İncelemeleri, İ.Ü.E.F. Yayınları, No: 2659, İstanbul, 1980. 32- Karatay(F.E.): Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi Türkçe Y azm alar Katal Katalogu, ogu, c.l, İstanbul, 1966. 3333- Karatay Kara tay (F.E.): (F.E .): Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi Farsça Yazmalar Kataloğu, C.I, İstanbul, 1961. 3434- Kâtip Çe Çelebi: lebi: Keşfü'z-Zünûn, C.I, İstanbul, 1941. 3535- Kehhale (Ö .R .) : M u ’c e m ü ’I-M I- M ü ’ellifin, C.II, Beyrut, 1957. 3636- Masse (H.): (H .): Selim I er en Syrie Syrie,, d'apres le Selim-na me, Melanges Syriens Offertsa.M.Rene Dussaud, C.II, Paris, 1939. 3737- Mehmet Meh met Mecdî: Terceme-i Şakâ'ik-i Nu’mâniyye, İstanbul, 1269. 3838- Mehmed Mehm ed Süreyya: Sicill-i Osmânî, C.I, İstanbul, 1308. 39- Menage(V.L): Bidlîsî, Eİ., yeni baskı, C.I, 1986. 40- Mingana (A.): Catalogııe Catalogııe o f the arabic arabic Manuscripts Ma nuscripts in the John Rylan R ylan ds Librar Library, y, Manchester, 1934. 41- Muhyî-yi Muhyî-yi Gülş Gü lşen enî: î: Men Yazıcı neşri, neşri, T .T.K. Yayınla M enâk âkıb ıb-ı -ı İbr İ brâh âhîm îm-i -i Giilşen Gi ilşenî,î, T. Yazıcı rı, Ankara, 1982. 42- Mustakîmzâde: Tuhfet-i Hattatın, Hattatın, Devlet Matbaası, İstanbul, 1928. 43- Sâ’ Sâ ’id Nefîsî: Târîh-e Târîh-e Na zm vo Nesr der îrân vo Ze bân -e Fâr Fâris isî, î, Tahran, 1344. 44- Salih Salih Zeki: Ze ki: Âsâ Â sâ r-ı r- ı Bâkiyye, Bâkiy ye, C.II, İstanbul, 1326.. 45- Sehi Bey: Tezk Te zkire, ire, "Heşt Behişt", Sadeleştiren : M. İsen. Tercüman, 1001 Teme! Eser. No: 152, İstanbul, 1980. 100 100
46- Sto rey (C.A .) : Persian Literatüre, C.l, Kısım I, London, 1970. 47- Şerefeddîn: Şerepıâme, V.Veliaminof-Zemof neşri, C.İI. Petersburg, 1960. 4848- Şehsuvaroğlu(B-). Demirhan (A .E.) ve Güre şsever(G .C.) : Türk Tıp Tarihi, Bursa. 1984. 4949- Ş emseddîn emse ddîn Sâmi: Kamusu'l-A’lâm, C.l-VI. İstanbul. 1306. 50- Şükrü(M.): D a s Heşt İslam.. C.XIX, C.X IX, 1931. H eşt Bihi B ihişt şt des Idr I drîs îs Bidlîsî, Bidlî sî, D e r İslam
anl ı De\‘/etinin De\‘/etinin Kuruluşu, Kurulu şu, Ankara, 1934. 51- Şükrü(M.): Osm anlı 52- Taşköprüzâde: Me\-z M e\-zû'â û'âtu' tu'l-U l-Ulû lûm, m, Çev. Kemâleddîn Mehmet Efendi, C. I-Iİ, Ahmet Cevdet neşr-î. İkdam Matbaası, İstanbu}, 1912. 5353- Tek inda ğ (M.C.Ş.): Sçlim-Nâmcler, Tarih Enstitüsü Dergisi. Sayı I, Ekim 1970. 5454- Tü rk Ansiklopedisi: İdrîs-i İdrîs- i Biılîsî, Biıl îsî, C.XX, İstanbul. 1972. 55- Toğan (A.Z.V.): Tari/ue Usul, İ.Ü.E.F.Yayınlan, No:449.2. baskı, İstanbul. 1969.
Osm anlı Siyâset-Nâme/e Siyâset-Nâme/eri, ri, Kültür ve Sanat Yayınlan. Kayseri, 1987. 5656- U ğu r (A.): (A.): Osmanlı N eşri ri Tarihi Ta rihi Üzerin de Yapı Ya pıla lann Çalışm Çal ışmala alar, r, Belleten, C.VII, Sayı 57- Unat(F.R-): Neş 25, 1943. 58- Uzunç Uz unçarş arşılı ılı (İ.H (İ.H .) : Osmanlı Tarihi, C.II,4. baskı. T.T.KYayınlan. Ankara. 1983. 5959- Zinûzî Mîrzâ Mu hamm ed Haşan: Haşan: Rivâ R ivâzü zü 'l-Cenne, 'l-Cenn e, Kütüphane-i Millî-i Tebriz, No: No : 3578 3578..
101 101
Bitlisli İdris (İdris’i Bitlisi), XVI yüzyıl da yaşamış Akkoyunlu ve Osmanlı Devletleri nin hizmetlerinde bulunmuş olan çok değerli bir ilim ve siyaset adamımızdır. Felsefeden tıbb’a, fıkıhtan siyasete kadar çeşitli ilim dalın da yirmisekiz yirmise kiz civarında kıymetli k ıymetli eser es er vermiştir. vermiştir. Bitlisli İdris aynı zamanda güzel sanatla rın bazı dallarında da usta bir kişidir. Özellik le hattatlığı ve şairliği ile tanınmıştır. Buna rağmen bu ilim adamımız hakkın da pek fazla fazla akadem ik çalışm çalışmalar alar bulunmamak tadır. Bu küçük monografik eser, O’nun hayatı ve eserlerini konu edinm iştir. iştir.
ISBN 975 - 17 - 0779 - X 2.500. TL.