OMURGASI KIRIK AYDINLAR: TÜRK TARİH TEZİ’NİN DOĞRULANDIĞINDAN HABERİNİZ VAR MI? Sinan Meydan
BATI MERKEZLİ TARİHE BAŞKALDIRAN ADAM: ATATÜRK Atatürk’ün en önemli özelliklerinden özelliklerinden biri Kurtulu ş Savaşı sonrasında Batı Merkezli Tarihe Başkaldırmasıdır. Atatürk biyografilerinde ve yak ın tarih anlatımlar ında nedense hep gözard ı edilen bu gerçek, Atatürk’ü Atatürk yapan en önemli neteliklerinden birdiir.Kurtulu ş Savaşı’yla Batı emperyalizminin siyasi oyunlar ını bozan Atatürk, 1930′ larda larda ortaya at ıp, yerli ve yabanc ı bilim insanlar ının tartışmasına açtığı Türk Tarih Tezi’yle de Bat ı emperyalizminin kültürel oyunlar ını bozmuştur. Bu durumdam çok rahatsız olan Batı, Attatürk’ün olümünden hemen sonra Türk Tarih Tezi’ni ortadan kald ırmak için harekete geçmi ştir. Sömürgeci Batı, 19. yüzyılda kurmaca bir tarih ve dil tezi geli ştirerek, bu tezlerle Do ğu’yu “köksüzleştirip” sömürmek istemi ştir. Batının Doğuyu sömürmek için ileri sürdü ğü bu tarih ve dil tezlerinin temel mant ığı Doğudaki bütün eski ileri uygarl ıklara HİNT AVRUPALI DAMGASI VURARAK sahip çıkmak üzerine kuruludur. Böylece Anadolu’da, Mezopotamya’da, Mezopotamya’da, Hindistan’da Hindistan’da vb eski ileri uygarl ıklara sahip çıkan Batı bu topraklarda ya şayan Doğu toplumlar ını, “Bu topraklar geçişte bizimdi…” diyerek bu topraklardan atmaya çal ışmıştır….İşte Atatürk, Türk Tarih Tezi ile
Batı’nın bu ırkçı ve kurmaca tarih tezine, yani Batı Merkezli Tarih Tezi’ne ba şkaldırmıştır. Üstelik Atatürk’ün bu ba şkaldır ısı, “omurgası kır ık aydınlar ımızın” iddia ettiği gibi “kurmaca” de ğil tamamen “bilimsel” bir ba şkladır ıdır. Çünkü Türk Tarih Tezi’ni kan ıtlmaya çalışan bilim insnalar ı, Sümerolog Landsberger, Hititolog Güntenbirk, Antropolog E. Pitard gibi dünyaca ünlü bilim insanlar ıdır… Dahası s ıkı durun, Atatürk’ün 1930 ′ larda ileri sürdüğü, Hititlerin, Sümerlerin, Etrüsklerin Türklü ğü ve Türklerin ilk yerle şip medeniyet kurduklar ı yerlerden birinin Anadolu oldu ğu biçimindeki tezlerin birçoğu bugün (2010) modern bilim taraf ından kabul edilmektedir.
İşte, OMURGASI KIRIK AYDINLARIMIZIN BİLMEDİĞİ GERÇEKLER: ANTİK KAYNAKLARDA TÜRK ADI Türk adının ilk görüldüğü yerlerden biri Anadolu ve civard ır. Bilim insanlar ına göre Türk adının ilk geçtiği kaynaklardan biri Musevili ğin kutsal kitabı Tevrat’tır. Tevrat’ta Nuh’un oğullar ından biri olan Yafes’in oğlu Gumar (Gomer), onun da oğlu Tugarma’dır. Avam Galanti, Tevrat’ta geçen bu Tugarma sözcüğüyle Türklerin kastedildi ğini ileri sürmüştür. Tugarma’nın ise, Uygur, Tiros, Avar, Hun, Barsil, Zarna, Kozar (Hazar), Sanar, Bulgar, Sabir adl ı oğullar ı olmuştur. Tugarma sözcüğü Tevrat’ta dört kez geçmektedir: (Tekvin Mahlukat Bab 10, paragraf 3; Tevazrih-i Evvel, Bab 1, paragraf 6; Hezekiyel, Bab 27, paragraf 14; Hezekiyel, Bab 38, paragraf 6) Galanti’ye göre, Tugarma (Thorg-ama), MÖ 250’den sonra Tork, Turk, Türk olarak söylenmi ştir. Tevrat’ta geçen bu isimlerden baz ılar ı, “Türk soylu” kavimlerle ili şkilendirilmektedirler. Örne ğin, “Aşkenaz’ın İskitler”, “Gomer’in Kimmer”, “Madia’n ın Med”, “Tiras’ın Tura veya Turan” olduğu ileri sürülmüştür. Türk adı, Tevrat dışında en eski antik kaynaklarda da kar şımıza çıkmaktadır. Eski ve ortaçağ yazarlar ından Hekataios, Hesiodos, Heredot, Strabon, Pliny, Pomponius Mela, Ptolemaeus, Horeneli Moses, Annanius Shirakatsius eserlerinde Türklerden söz etmi şlerdir. İsveçli El Tabbert Stralenberg, Herdot’un “IV. Tarih” kitab ında tasvir edilen Hakas kabilesinin, “Asya’dan Avrupa’ya göç etmi ş ve Herodot’un devrine kadar orada ya şamış olan İskitlerin çocuklar ı” olduklar ını belirtmiştir (Stralenberg, 1888, s.3,4). E. İ. Eyhvald, Herodot’un “Türragetler” ve “Türklerden” söz etti ğini belirtmiştir. (Kitap IV, 21). Herodot, Dnestr (Dinyester)in üst katına Türkleri yerle ştirmiştir. Pliny ve Pomponius Mela’n ın bahsettikleri Türk kabileleri Strabon’da Türragetler (Tyrrhen) olarak geçmektedir. Ayr ıca Satrabon’un yazılar ında Uygur Türklerinden de söz edilmektedir. Başta Herodot olmak üzere Antik ça ğ yazarlar ı, Orta ve Kuzey İtalya’da MÖ. 900-700 yıllar ı arasında güçlü Etrüsk devletini kuran “Tyrrhenus”lardan söz etmi şlerdir. Bu Tyrrhenus sözcüğüyle kastedilen Turanlılardır. “Y” harfinin “u” okunduğu dikkate alınacak olursa “Tyrrhen”in, “Turan” sözcüğünün Yunanca telafuzu oldu ğu kolayca anlaşılacaktır. İlk olarak İsac Taylor’un 18. yüzyılda yaptığı çalışmalardan sonra bugün birçok bilim insan ı Etrüsklerin Türk kökenli oldu ğunu kabul etmektedir. Tyrrhenler, Truva Savaşı’ndan sonra Truva şehri yakılıp yıkılınca oradan kurtulup İtalya’ya göç etmişlerdir (Aenias’ın torunlar ı). Tyrrhenuslar, Türk İskit (Saka)’lerle birle şerek Tyrr-Saka (Tursaka) adını almışlardır. Prof. Manfred Korfmann, Truva Sava şı sonrasında şehirden kaçanlar aras ında Turcilerin de bulundu ğunu belirtmiştir. Dolayısıyla, Turcilerin ve Tyrrhenler’in atalar ı olan Truvalılar da Türk kökenli bir topluluktur.
ANADOLU VE CİVARINDA ÖN TÜRK DEVLETLERİ Arkeolojik kazılar sonunda Ön Türklerin ilk ya şam alanlar ından birinin Mezopotamya’dan Do ğu Anadolu’ya oradan İç Batı Anadolu’ya kadar uzanan bölgeler oldu ğu anlaşılmıştır. Örneğin, Elamlılar, Kaslar, Hurriler, Urartular, Hattiler, Subarlar ve Turukalar Kuzey Mezopotamya ve Anadolu civar ında yaşamış Türk kavimlerinden birkaç ıdır. Sümerler gibi Mezopotamya’da ya şayan Asyenik Elamlar Türkçe gibi “biti şken” bir dil kullanm ışlardır. Türkçe ve Elamca şekil ve yapısal bakımdan birbirine o kadar çok benzemektedir ki Hamit Zübeyir Koşay’ın ifadesiyle “Her iki dil aras ında aynılık” vardır. Bu aynılığın en açık kanıtlar ından biri, her iki dildeki çok say ıda ortak kelimedir. Elaml ılar, MÖ. 3. Binyıl ortalar ında Sümerlerden ald ıklar ı çivi yazısını kullanmaya başlamışlardır. Elam adı, Türkçede, “İl-em” (benim ilim), “El-em” biçimlerinden zamanla “Elam” haline dönü şmüştür. Mezopotamya ve Anadolu civar ında yaşayan Türk kavimlerinden biri de Kaslard ır. I. Binin ilk yar ısında Zagros Dağlar ı civar ında varlık gösteren Kaslar ın dilleri Türkçeyle akrabad ır. Kas hükümdarlar ının isimleri öz Türkçedir. Hatta bu isimlerden baz ılar ı Göktürk Yazıtlar ında bile kar şımıza çıkmaktadır. MÖ. 3. Bin yılın ortalar ından itibaren Mezopotamya’da Yukar ı Dicle bölgesinde ortaya ç ıkan ve zamanla Ön Asya’ya yay ılan Hurriler de Türk kökenlidir. E. Forer gibi baz ı bilim insanlar ı Hurrilerin Türklerle akraba olduğunu ileri sürmüştür. Türkçe gibi “bitişken” bir dil kullanan Huriler, Hitit ça ğında Anadolu’un en etkili kavimlerinden biridir. Hurricede sözcükler arka arkaya gelen son ekler aracılığıyla türetilmektedir. Hurice ve Türkçe aras ındaki benzerlik ortak kelime hazinesinden çok iki dilin yapısal özellikleriyle ilgilidir. Hurriler uzun süre Anadolu’nun do ğu ve güneydoğu bölgelerine egemen olmuşlardır. MÖ. 2. Binlerde Hititler başta olmak üzere birçok kavimi derinden etkileyen Hurriler, MÖ. 1. Binde tarih sahnesinden çekilmi şlerdir. MÖ. 600 ile 900 arasında Doğu Anadolu’da Van merkez olmak üzere hüküm süren Urartular da Anadolu’daki Ön Türk kavimlerinden biridir. Urartuca da Türkçe gibi “biti şken” bir dildir. Urartucan ın Hitnt-Avrupa dilleriyle hiçbir bak ımdan benzerliği yoktur. Urartuca yine bitişken bir dil olan Hurriceyle de akrabadır. Aslında her iki dilin ayn ı kaynaktan doğduğu ve MÖ. 3. Binde birbirinden ayr ıldığı kanıtlanmıştır. MÖ. 3. Binlerde İç Anadolu’da ya şayan ve Hititleri derinden etkileyen Hattiler, Hint-Avrupalı olmayan bir dil kullanan Asyenik kavimlerden biridir. Hattiler de Sümerler, Elaml ılar, Huriler ve Urartular gibi “bitişken” bir dil kullanm ışlardır. Hattice birçok bakımdan Türkçeye benzemektedir. Mezopotamya ve Anadolu aras ında yaşayan Ön Türk kavimlerinden biri de Subarlard ır. Azeri dil bilgini Firudun Agas ıoğlu Celilov, MÖ. 3.ve 4. Binyıllarda Dicle’nin yukar ısında Asurlarla Urartular arasında Subarlar ın (Su kenar ında yaşayan insalar) ya şadıklar ını ileri sürmüştür. Subarlar ın biraz aşağısında Türk dilli Kumanlar, Gutiler, Lulular, Urmiye Gölü’nün güneyinde ise yine Türk dilli Turukalar yaşamaktadır. Ayr ıca yine Mezopotamya ve Do ğu Anadolu aras ında Kumug, Kaşgal, Güger, Salur gibi Türk dilli halklar yaşamaktad ır. Son zamanlarda yeniden Türk Tarih Tezi’nin izini süren baz ı Türk bilim insanlar ı, yaptıklar ı araştırmalar ve incelemeler sonras ında Kuzey Mezopotamya ile Do ğu Anadolu arasında Ön Türklerin yaşadıklar ını tesbit etmişlerdir. A. Erzen başkanlığında ve Prof. Kılç Kökten, Prof Oktay Belli, Prof. Muvaffak Uyanık, Prof. Ersin Akok, Prof W.Freh ve Prof E. Feigel’den olu şan bir gurup arkeolog ve eski ça ğ tarihi uzmanı Doğu Anadolu bölgesinde yapt ıklar ı araştırmalar sonunda çok önemli sonuçlar elde etmi şlerdir.
Prof. Arif Erzen, Kafkaslardan Kuzey Suriye ve Irak’a kadar uzanan yükesk Anadolu yaylas ında MÖ. 4. Binlerde Ural-Altay dili konu şan haklar ın oluşturduğu çok güçlü bir kültürün var oldu ğunu ileri sürmüştür.
ŞARTAMHARİ METNİ VE TÜRKİ KRALLIĞI MÖ. 2350-2150 tarihleri aras ında Mezopotamya’da çok büyük bir imparatorluk kurmu ş olan Akad hükümdarlar ından Naramsin, “Şartamhari Metni” olarak bilinen ve “Mücadelenin Kral ı” anlamına gelen yazılı kaynakta, MÖ. 2000’lerde Anadolu’da Türklerin ya şadıklar ını belirtmiştir. Adı geçen belge üç kopya halinde ele geçirilmi ştir: İlki, Mezopotamya Babil’de, ikincisi M ısır Tel el Amarna (Mısır)’da, üçüncüsü de Anadolu Hattu şaş (Boğazköy)’ta ele geçirilmi ştir. Hattuşaş ar şivinde “KBO-III, 13” sıra numarasıyla belirtilen bu yaz ılı belge Hitit çivi yaz ısıyla (MÖ.1750- 1200) Akadca orjinalinden kopya edilerek ta şa yazılmıştır. H. G. Gütterbock taraf ından çözümlenen bu belgede Akad Kral ı Naramsin’e kar şı 17 Anadolu kral ının güçlerini birle ştirerek harekete geçtikleri anacak yenildikleri anlat ılmaktadır. Burada bizim için önemli olan bu 17 kraldan birinin TURKİ kralı İlşu-Nail adlı kral olmasıdır. Aynı olaydan bahseden Delaporte da “Les Hittites” (Hititler) adl ı eserinde Sargon’un üçüncü halefi Naramsin’e kar şı Kuzey Mezopotamya ve Anadolu’da 17 krall ığın bir kualisyon kurdu ğunu ve bu krallıklar arasında TOURKİ kralının da olduğunu ve “İlloushoumail”in “Tourki” karl ı olduğunu söylemiştir.
Şartamhari Metni’nin 15. sat ır ında yer alan “TURKİ kralı” ifadesi çok açık bir şekilde Anadolu’da MÖ. 2000’lerde adıyla sanıyla Türklerin ya şadıklar ını göstermektedir. Şartamhari Metni Kral Naramsin’e Aittir. Eski Çağ’da Anadolu’da “Türk olmad ığını” iddia eden Prof. Ekrem Akurgul, Turki Krall ığı’ndan söz edilen Şartamhari Metni’nden hiç söz etmezken, Doç. Dr. Ekrem Memi ş, Şartamhari Metni’ninde geçen Turki Krallığı’nı, Nuh’un Yafes adlı oğlunun torunlar ından “Thorg-ama” nın kurduğunu iddia etmiştir. MARİ TABLETLERİ VE TURUKKU KRALLIĞI Ayr ıca Fırat kıyısında Mari bölgesinde ele geçirilen tabletlerin (MÖ.4000-2000) 13 tanesinde TURUKKU adlı bir kavimden söz edilmektedir. Sadi Bayram, bu tabletlerin Türkçe tercümelerini yayınlamıştır. Önce Sümerlerin, daha sonra da Asurlular ve Babillerin egemenli ğinde kalan Mari şehri, bugünkü Suriye sınırlar ı içerisindeki Tell Hariri kentidir. Frans ız Arkeoloji Enstitiüsü’nün 1933-1939 y ıllar ı arasında yaptığı kazılarda ortaya çıkar ılan Mari şehrindeki kraliyet saray ında Asurlulara ait MÖ. 1870-1740 yıllar ı arasında yazılmış bir çok çivi yazılı tablet bulunmu ştur. Bugün Louvre Müzesi’nde sergilenen Akadca yaz ılmış bu tabletlerin metinleri Frans ıza tercümeleriyle birlikte Georges Dossin taraf ından 1950 yılından itibaren yayınlanmaya başlanmıştır. Dört cilt halinde yay ınlanan bu Mari tabletlerinin 13 tanesinde toplam 22 defa “Turuku”, “Turukku”, “Turukki, ve “Turuk” biçiminde bir kavim ad ı geçmektedir. Bu tabletlere şöyle birkaç örnek vermek mümkündür: 16 numaralı tablet : “…Uyuyanlar ı uyandıran ve uyandırdıklar ına hiç tayın vermeyen Turukkular gibi yapaca ğız”. 21 numaralı tablet : “…Bu akından beri Turukkular’ın sayısı fazla görünmüyor. Fakat artabilir. Onlar gelmeye devam edecekler.” 22 numaralı tablet : “…Bana yazdığın Turukkular’la ilgili haberler de ğişti.”
23 numaralı tablet : “… Bana Turukkular hakk ında yazmıştın. Turukkular’ın çıkış hareketinde bulunduklar ı gün çok meşgul olduğumdan sana haber veremedim.” 87 numaralı tablet : “…Kral bana her şeyden önce, Turukkular’ ın hücum ettiklerini, Nithim’i kuşattıklar ını yazdı.” Güneydoğu Anadolu’da yaşayan, savaşçılıklar ı ile Orta Asya Türk akıncılar ını andıran, ana merkezden yaklaşık 400 km. uzaklaşıp, düşman ordugâhlar ına saldıran bu Turukkular, Türk’ten başka kim olabilir ? Bu tabletlerde ayr ıca Asur Kralı Şamsi Addu’nun oğlu İsme Dagan’ın Turukularla bar ış imzaladıktan sonra, Turukulardan Zazaya’n ın kızını oğlu Mutasgur’a gelin alm ıştır. Yine bu tabletlerde Turukular ın Asurlulara Ahazim bölgesinden sald ırdıklar ı anlatılmaktadır. Burada sözü edilen “Ahazim” bölgesi MÖ. 2300’lerde Türklerin ve Hurrilerin yerli şim bölgesi olan “Harizm” bölgesi olmal ıdır. “Harizm” adı da büyük ihtimalle “Hurri” sözcüğünden gelmektedir. MÖ. 2000’LERDE ANADOLU’DA TÜRK ADI Batı merkezli tarihin esiri bilim insanlar ınca “MÖ.2000’lerde Anadolu’da Türk yoktur!” denmesine kar şın arkeolojik, filolojik ve etnolojik bulgular Eski Ça ğ’da Anadolu’da Türklerin ya şadığını göstermektedir. Türklerin MÖ 2. Binlerde Kuzey Mezopotamya ve Do ğu Anadolu civar ında yaşadıklar ını kanıtlayan bu belgelerden biri Asurlulara ait tabletlerde geçen ve Arkeolog Dossin’in, “TUUR” ve “TURAN” biçiminde okumuş olduğu bir kelimedir. Antik Çağda İç Anadolu’da, Kilikya ve Kapadokya bölgesi civar ında kullanılan bazı kral, tanr ı ve yer yurt adlar ının, Çin kaynaklar ında görülen, “Türk” ad ının türevlerine fazlaca benzerlik göstermesi, “MÖ. 2000’lerde Anadolu’da Türklerin ya şadığı” tezini güçlendirmektedir. J. G. Frazer bir yaz ısında bu konuda şu düşüncelere yer vermiştir: “Bütün dağlık Batı Kilikyası’nın, sonralar ı Greklerce Zeus diye sayılıp kabul edilen, bir tanr ıyı kişiliğinde simgeleyen papaz krallar taraf ından yönetildi ğini biliyoruz. Bu krallar ın çoğunun adı ya Ajaks ya da TEUKEROS idi. Bu adlar Kilikyalı adlar ın Grekçeye çevrilmi ş biçimleri idi. Teukeros sözcüğü Kilikya krallar ında sık sık rastlanan TRAK, TROK, TURKU ve TROKA adlar ının Grek söyleyişine uydurulmasından ileri gelmişe benziyor. Unutulmamal ıdır ki, Korikos mağarasında –Kilikya’da- Zeus’un papazlar ının adlar ı arasında sık sık Tarkuvaris, Tarkumbiyos, Tarkimos, Trokoarbasis ve Trukumbigremis gibi adlar ın arasında Grekçe Teukuros adı görülür. Hitit tanr ısı Teşüp’ün bir ad ının da Torkom olduğu unutulmamalıdır.” Kilikya ve Kapadokya krallar ında sıkça rsatlandığı söylenen bu adlar çok tan ıdıktır. Türk adının zaman içindeki ses de ğişimi izlendiğinde geçmişte Türklere, “Trak”, “Türü”, “Töre”, “Türük”, “Turuk”, “Tork” gibi adlar verildi ği görülecektir. Dolay ısyla Kilikya krallar ına verilen “Trak”, “Trok”, “Turku” gibi adlar ın değişik coğrafyalarda Türklere verilen adlara birebir benzemesi, ilk ça ğda Kilikya ve Kapadokya bölgesinde ya şayan halkın “Türk kökenli” olabilece ğini düşündürmektedir. Bilindiği gibi bu bölge daha sonra Hititlerin yerle şeceği İç Anadolu ve civar ıdır. Selahi Diker, “Kapadokya” ad ının da Türkçe olabilece ğini ileri sürmüştür. Kapadokya adının Akamen Elamcas ıyla: “Ka-ut-ba-du-ka” biçiminde yaz ıldığını ve Türkçe “Kt-batuk-ya” yani (Het-batuk-ya) biçiminde yazılması gerektiğini ileri süren Diker, bu sözcü ğün anlamının ise: “Hatti halkının battığı ülke” olması gerektiğini belirtmiştir. Diker, Hatti-Hitit ve Türkçe Batt ı-Batık szöcükleri arasındaki ilişkiye dikkat çekerek: “Her ne kadar ad ını Galata sınır ındaki Kappadoks ırmağından aldığı söyleniyorsa da (Strabon, s.291) bu bizim yorumumuzu de ğiştirmez. Zira, bu ırmak adı da hemen hemen aynı etimolojiye sahiptir: Kappadoks – Kappadok-s Türkçe Kt-patuk –su “Hattilerin batt ığı ırmak…” biçiminde bir de ğerlendirme yapm ıştır.
Anadolu’da MÖ. 2. Binlerde Türklerin ya şadıklar ını gösteren en önemli kan ıtlardan biri Antik kaynaklardaki baz ı yer adlar ıdır. Örneğin, Antik kaynaklarda Anadolu’da TAUR ad ını taşıyan dağlardan söz edilmektedir (Pontus Tauru, Anadolu Tauru). Taur sözcü ğü “dağlı insanlar”, “dağlılar” anlamında Türkçe kökenli bir yer ad ıdır. Tau/taw/tav “dağ” ve ar/er “insanlar” sözcüklerinden oluşmuştur. BULAMAÇ HÖYÜK HEYKELİ VE ÖN TÜRKLER Erzurum’un Pasinler ilçesi yak ınlar ında Bulamaç Höyük kaz ısında MÖ. 1100-1500 yıllar ı arasına tarihlendirilen bir insan ba şı heykelciği bulunmuştur. Yapılan analizler sonucunda yumurta büyüklüğündeki insanbaşı heykelciğinin Proturklere ait oldu ğu anlşılmıştır. Pasinlerde, MÖ. 1100-1500 y ıllar ına ait heykelcikte, Orta Asya Türk eserlerinde bulunan “b ıyık”, “keçi sakal” gibi detaylar yeralmaktad ır. Heykel başının en öenmli özelli ği göz, ağız, bıyık ve sakalının Asyetik unsurlar bar ındırmasıdır. Yrd. Doç. Dr. A. Semih Güneri, bulunan arkeolojik eserler hakkında yaptığı açıklamada, “Türkçe konuşan kabilelerin MÖ. 3000’den itibaren Do ğu Anadolu’ya gelişlerine ilişkin arkeolojik belgeleri 10 y ıllık çalışmayla gün ışığına çıkardıklar ını” belirterek, “Ermenilerin yörede 6. Yüzy ıldan itibaren ya şadığı iddia ediliyor. Bulamaç Höyük kaz ılar ında Türklerin buralara 1000 y ıl daha erken geldiğini kanıtlayan bulgular bulduk” demi ştir. DPT taraf ından desteklenen OTAK (Orta Asya’da Türk Kültürünün Arkeolojik Kaynaklar ı) projesi kapsamında Pasinler Ovası Bulamaç deresi yak ınlar ından bulunan Bulamaç Höyük I’de Ortaça ğ ve Urartu dönemi aras ındaki kültürlere, Bulamaç Höyük II’de ise Son Tuç ça ğına ait surlar ve küplere rastlanmıştır. Bulamaç Höyük ka ızlar ında bulunan baş heykelciği, Türklerin Anadolu’da 3500 y ıldır yaşadığını kanıtlayan son arkeolojik bulgulardan biri olmas ı bakımından son derece önemlidir. HAKKARİ TAŞLARI VE ÖN TÜRKLER “Değişmeyen tek şey değişimin kendisidir.” sözü asl ında bilimi tan ımlamak için kullan ılabilecek en güzel ifadelerden biridir; çünkü bilimde “mutlak do ğru” diye bir şey yoktur. Tarih biliminde de yeni bilgi ve bulgular eski bilgi ve bulgular ı değiştirir. Tarih ve arkeoloji bilimleri öteden beri tarihi gerçeklerin değişebileceğini göstermiştir. Örneğin, yeni bulunan Hakkari Ta şlar ı, Eski Türk Tarihi hakkında bilinenleri de ğiştirecek türdendir. Çanakkale 18 Mart Üniversitesi Rektör Yard ımcısı Prof. Dr. Veli Sevin ve eşi Doç Dr. Necla Sevin başkanlığında bir ekip taraf ından 1998’de Hakkari’de yap ılan kazılarda ele geçirilen 13 adet dikili taş, başlangıçta Batılı bilim çevrelerinde heyecan yaratm ış, dünyaca ünlü “National Geograpic” dergisi bu konuda 2 sayfal ık bir yazıya yervermiş, Amerikan Arkeoloji Enstitüsü’nün yay ın organı olan “Archeology” dergisi de 2000 y ılı Ağustos sayısında Veli Sevin’in kaz ı çalışmalar ına tam 8 sayfa ayırarak, Hakkari Taşlar ı’nı dünyaya duyurmuştur. National Geographic Dergisi’nin haberinde Hakkari Taşlar ı’nın Anadolu, Orta Asya ve Avrasya uygarl ıklar ıyla ilgili ip uçlar ı vereceğini belirtmesi son derece anlaml ıdır. Hakkari Taşlar ı’nı bulan Veli Sevin o günlerde Hürriyet gazetesine verdi ği bir demeçte şunlar ı söylemi ştir: “Üç yıl önce kepçeyle kaz ı yapan bir kişi, tarihi kalıntılar ı görünce valiliğe haber verdi. Kültür Bakanl ığı kazı başlattı. Bölgede dikilitaşlarla birlikte, içinde 50’ye yak ın iskelet ve baz ı eşyalar günışığına çıkar ıldı. Bunlar çok önemli arkeolojik eserler. Dikilita şlar ın dönemin krallar ı taraf ından oluşturulan sitelerde kullan ılmak üzere yapıldığını belirledik. Yaptığımız çalışmalar ın meyvelerinin uluslar arası dergilerde yeralmas ı ve Türkiye’den övgüyle sözedilmesi bizi grurland ırdı. Önümüzdeki yaz (2001) dikilita şlar ın kökenini araştırmak üzere Doç. Dr. Necla Sevin’le birlikte Orta Asya’ya giderek araştırmalar yapacağız.”
Hakkari Taşlar ı, Türk Tarih Tezi üzerinde yeniden düşünülmesi gerektiğini göstermektedir. Art ık bilim insanlar ımızın, “Antik çağlarda Anadolu’da Türk yoktu, Türkler 1071’de Anadolu’ya girdi!” biçimindeki “genel kabulun” esiri olmaktan kurtulup 1998 y ılında Hakkari’de bulunan ta şlara göz atmalar ı gerekmektedir. Hakkari Taşlar ı, Türklerin ilk yaşadıklar ı yerlerden birinin Do ğu Anadolu ile Hazar Denizi aras ındaki bölge, yani Kafkaslar olabilece ğini düşündürtmektedir. MS. 6. yüzyıl Çin kaynaklar ı, Türklerin atalar ının Hsi Hai (Batı Denizi)’nin bat ı kıyılar ında yaşadıklar ını, sonralar ı buradan doğuya doğru göç ederek Turfan Havzas ı ve Ergenokon’a yerleştiklerini yazmaktaydı. Kimi tarihçiler, Çince Bat ı denizi denilen yerin Hazar Denizi oldu ğunu ileri sürerken, kimileri Bat ı denizinin Aral ya da Is ık gölleri civarlar ı olduğunu ileri sürmektedir. Hakkari Taşlar ı diye adlandır ılan bulgular, ilk dikildikleri şekli koruyan, insan biçiminde ve 13 adet dikili taştır. En ilginci söz konusu ta şlar eski Anadolu ve Ön Asya kültürüne yabanc ı özellikler taşımaktadır. Ön yüzlerinde kabartma ve çizgi tekni ğiyle yapılmış resimler vardır. Taşlar cepheden görünen çıplak ve güçlü bir erkek figürü biçiminde yontulmu ştur. Balta, hançer, mızrak, topuz gibi madeni silahlarla donat ılmış figürler birer kahraman sava şçıya benzemektedirler. Çad ır resimleri, yaşamlar ını bozkır çadırlar ında geçirdiklerini göstermektedir. Figürlerin üzerindeki i şaretlerden taşlar ın ait olduğu toplumun at kullanmay ı da bildikleri anla şılmaktadır. “Hatta tüm koşum donanımlar ıyla betimlenmiş bir süvari figürü Yak ın Doğu’nun bilinen en eski örneği durumundadır. Dikili taşlardan ikisi silahs ız kadınlara aittir. Bunlardan biri 3.30 metre boyundad ır. Yerel bir hanedana ait bu ta şlar, İÖ. 1450 ile 1000 y ıllar ı arasında ölmüş atalar ı anma amacıyla bir tür mezar ta şı olarak yapılmıştır.” Eski Çağ Tarihçisi Veli Sevin, Hakkari Ta şlar ı’nın Ön Türklere ait olduğunu düşünmektedir. Sevin: “Orta Asya ile Şaşırtıcı Paralellik” ba şlığı altında Hakkari Taşlar ıyla Orta Asya’da ele geçirilen Türklere ait dikili taşlar ı kar şılaştırmıştır: “Hakkari taşlar ı, gerek ikonografik, gerekse felsefi aç ıdan kuzeyin Avrasya bozk ır inanışlar ına yakın özellikler taşır. (…) Hakkari taşlar ının en ilginç yönü, kahraman figürlerinin gö ğüsleri üzerinde sıkı sıkıya (olasılıkla deriden) bir k ırba (tulum) taşımasıdır. Merkezi konumlu bu içki kab ı tüm sahnenin odak noktasıdır. Bu kabın simgesel açıdan büyük önem taşıdığı, savaşçının tüm kahramanl ıklar ı ile silah ve eşyalar ından ön plana al ınarak belirginleştirilmiştir. En erken örnekleri Hakkari ve İran Azerbaycan’ında ortaya çıkan bu ilginç poz, taşlar ı Batı Avrupa ve Güney Rusya –Ukrayna’daki en eski benzerlerinden ay ır ır. (…) Buna kar şılık Orta Asya’da Kırgızistan, Kazakistan, Batı Çin ve Moğolistan’da yüzlerce benzer söz konusudur. Hakkari ta şlar ıyla Orta Asya’dakiler aras ındaki paralellik şaşırtıcıdır.” Sevin, Hakkari Taşlar ı’nın Orta Asya’daki örneklerden daha eski oldu ğunu, dolayısıyla bilinenin aksine Anadolu’dan Orta Asya’ya tersine bir göçün söz konusu olabilece ğini ifade etmektedir. Veli Sevin, yaptığı araştırmalar sonunda Hakkari Ta şlar ı’nı MÖ. 2030-1690 arasına tarihlendirmi ştir. Bu tarihlendirme MÖ.2.Binyılın ortalar ına denk gelmektedir ki, ayn ı dönemde Anadolu’da Hitit İmparatorluğu hüküm sürmektedir. Üstelik Hitit İmparatorluğu, Hakkari Taşlar ı’nın bulunduğu Doğu Anadolu’ya kadar yayılmıştır. Bu durum Hakkari Taşlar ı’nı yaratan uygarlıkla Hititler aras ında bir ilişki olabileceğini göstermektedir. Veli Sevin de bu duruma dikkat çekerek Hakkari Ta şlar ı, Hititler ve Orta Asya arasında bir ilişki olduğunu ima etmektedir: “İÖ. 2. Binyılın ortalar ında Anadolu’da Hitit İmparatorlar ının hüküm sürdüğü yüzyıllarda Hakkari yaylalar ını yurt tutmuş bir hanedana ait bu türde ta şlar Yakındoğu’ya büyük çapta yabanc ıdır. Ancak, Azerbaycan ve İran Azerbaycanında, Hazar Denizi’nin bat ı ve güneybatısındaki Aşhanekeran, Dübendi ve Erdebil yak ındaki Meshkin Shar Ovası’nda çok sayıda stelin ( dikili taşın) varlığı bilinmektedir. Güneydo ğu Anadolu’da Garzan Ovas ı ve Antakya yakınındaki Tell Açana’n ın V. Tabakasında benzer birkaç örnek bulunmaktad ır. Bununla birlikte çıplak savaşçı avcılar ı
betimleyen bu türde stellerin en erken örnekleri İÖ. 4. Binyılın ikinci yar ısında Kuzey Karadeniz Bölgesi, özellikle Ukrayna ve K ır ım’da görülür. Bunlar zaman içinde bat ıda Portekiz ve İspanya’dan, doğuda Moğolistan ve Çin’e yay ılan geniş bir coğrafyada binlerce örnekle ortaya ç ıkar. Orta Asya’da İÖ. 3000’den İS. 12, 13. yüzyıllara değin çok uzun bir süre çe şitli halklarca kullanılmışlardır. Kırgızistan, Kazakistan, Altay, Sbirya bölgeleri, Tuva yöresi ve Mo ğolistan’da geniş alanlara dağılan Orta Asya stellerinin en çarp ıcı özelliği Hakkari’dekiler gibi iki ellerinde daima bir kap tutuyor olmalar ıdır. Bu özellik derin anlamlar ı olan simgesel bir sözlük görünümündedir. Binlerce yıldır unutulmayan bu gelenek Hakkari stelleri ile Orta Asya stellerini birbirine yakla ştır ır.” Veli Sevin, Hakkari Taşlar ı’nı yaratan uygarlığı Orta Asya’ya bağlarken MÖ. 2.Binlerde Doğu Anadolu’da yaşayan bir Orta Asyalı kavimden, Turukkular’dan da söz etmektedir. 1998 yılında Hakkari Taşlar ı’nın bulunmasıyla “Eski Anadolu’da Türk olmad ığı” genel kabulüne çok ciddi bir darbe vurulmu ştur. Söz konusu taşlar, eski Anadolu’da Türklerin ya şadığının en güçlü kanıtlar ından biridir. Eski Ça ğda Anadolu’da Türklerin ya şadığını gösteren, Hakkari Ta şlar ı, “Hititlerin Türklüğü Tezi”nin üzerinde daha fazla dü şünülmesi gerekti ğini ve “Türklerin Anadolu’ya 1071’de girdikleri” bilgisinin art ık sorgulanması gerektiğini çok açık bir biçimde ortaya koymaktad ır. GEN ARAŞTIRMALARI: TÜRKLER 40.000 YILDIR ANADOLU’DA Atatürk’ün, “Anadolu en aşağı 7000 yıllık Türk beşiğidir” düşüncesi ve bu dü şünce doğrultuda ortaya atılan Türk Tarih Tezi 21. yüzyılda –bugün- yap ılan “gen araştırmalar ıyla” doğrulanmaktadır. Genetik bilimindeki başdöndürücü gelişmeler, sadece geleceğe değil geçmişe de ışık tutmaktadır. DNA moleküllerinin dizli şi toplumsal köken ara ştırmalar ında büyük kolaylıkalr sağlamaktadır. Bugün, Natonal Geographic dergisinin yürüttü ğü “Genografi” projesi kapsam ında dünyanın gen haritasının çıkar ılmasına çalışılmaktadır. Tarih, ekeoloji ve entroploji bilimlerinin günümüzdeki en büyük yardımcılar ından biri “genetik” bilimidir. Ancak Türkiye bu konuda dünyan ın birhayli gerisinde kalmıştır. Dünyadaki Bu genetik ara ştırmalaraı yakından takip eden az sayıdaki bilim insanlar ından biri Timuçin Binder’dir. Kaliforniya Üniversitesi’nde Antropoliji e ğitimi alan ve İTÜ İnsan ve Toplum Bilimi Bölümü’nde öğretim üyeliği yapan Antropolog Timuçin Binder, gen ara ştırmalar ının “Anadolu Türklerinin büyük bir bölümünün 40 bin y ıldır bu toraklarda ya şadıklar ını” gösterdiğini belirtmiştir. Gen araştırmalar ına göre 1071 ve sonras ında Orta Asya’dan Anadolu’ya gelenlerin oran ının yüde 10/15 arasında olduğunu belirten Timuçin Binder, 10 Aral ık 2007’de Sabah gazetesine verdi ği demeçte şu değerlendirmeleri yapm ıştır: “Türkiye’de yaşayan insanlar ın büyük bölümünün 40 bin y ıl önce de bu topraklarda ya şamış olmalar ı… Yani Türkler 1071 y ılında Anadolu’ya gelmedi. Hatta 40 bin y ıldır buradan kıpırdamamışlar. Bu topraklara aitler. Orta Asya’dan geldi ği söylenenler bural ı aslında. Orta Asya’dan Anadolu’ya göç oldu ama, gelenlerin say ısı çok az! Gen araştırmalar ı bugün Türkiye’de yaşayan insanlar ın ne kadar ının Orta Asya kökenli olduğunu ortaya çıkar ıyor. Buna göre Türkiye’nin genetik yap ısı Tarih Öncesi dönemde bugünkü şeklini alıyor. Orta Asya’dan göç edenlerin sayısı yüzde 10/15 civar ında. Dolyaısıyla gelenler nüfüs yap ısını da değiştirmemişler. Hiç de ‘Orta Asya’dan Anadolu’ya bir k ısrak başı gibi uzanan’ bir durum söz konusu de ğil. (1071) Orta Asya göçü bir efsane. Zaten gelen az sayıdaki insanın geni de çok daha kalabla ık topluluklar ın (Anadolu’ya daha önce gelen Türklerin) içinde kaybolmu ş. Ayr ıca (1071ve sonrasında) gelenlerin Türk mü, İranlı mı veya Afgan mı olduğunu da bilmek zor.” 40 bin yıldır Anadolu’da yaşayan ve Anadolu’nun “dip kültürünü” meydana getiren insanlar ın “bizim atalar ıumız” olduğunu belirten Binder, Anadolu’ya sonradan gelen Türklerin, Anadolu’daki insanlarla (Ön Türklerle) kaynaşıp kar ıştıklar ını da şöyle ifade etmiştir: “Anadolu’da, Orta Asya’dan göç etmeyen yüzde 85/90’ ın anlatılmayan öyküsü ve öyküleri var. Orta Asya göçünden önce Anadolu’da ya şayanlar ın bizimle ilgisi yokmu ş gibi başka topluluklar olarak gösteriliyor. Bizim atalar ımız olarak gösterilmiyor. Onlar vard ı, nacak biz gelince gittiler gibi
anlatılıyor. Ama bu raştırmalar bunun öyle olmad ığını gösteriyor. Onlar bizim atalar ımız.” Antropolog Timuçin Binder’in, “gen araştırmalar ına” dayanarak 2007 y ılında aktardığıu bu bilgiler, “Hititlerin Türklüğü” tartışmasından çok daha “radikal” ve çok daha “önemli” ba şka tartışmalar ı gündeme getirmektedir. Gen ara ştırmalar ı, MÖ 2000’lerde Anadolu’da ya şayan Hitilerden çok önce (MÖ.38.000’lerde) bu topraklarda Türklerin ya şadığını ortaya çıkarmaktadır. Nitekim gerçekten de arkeolojik ve filolojik bulgulgular, Hitit öncesi Anadolu’da ya şayan Hattilerin, Hint-Avrupai dil kullanmayan Asyenik bir kavim oldu ğunu göstererek, bu gen araştırmalar ını desteklemektedir. ÖN TÜRKLERİN ANA VATANLARI ANADOLU VE CİVARIDIR MÖ. 3.. hatta 4.Binlerde Doğu Anadolu’da Türklerin ya şadığını belirten bilim insanlar ından biri de Osman Nedim Tuna’d ır. Tuna: 40 yıllık araştırmalar ı sonunda: “Türklerin en az MÖ. 3500’lerde Türkiye’nin doğu bölgesinde bulundu ğu tespit edilmi ştir.” demektedir. Sümerlerle Türkler aras ındaki ilişki konusunda 40 y ıl çalışan Osman Nedim Tuna’ya göre MÖ. 3500’lerde Anadolu’da Türkler ya şıyordu. Tuna şöyle demektedir: “Şu halde Türkler daha MÖ. en az 3500’lerde bugünkü Türkiye’nin do ğusunda oturuyorlardı…” Güney Anadolu’da İslahiye yöresi’nde Gedikli’de bulunan ve M.Ö.3000 sanlar ına ait olduğu tespit edilen, yüzeyi 20×21 m, derinli ği 2.50/3m. olan, Ateş Evi’nde, 159 toprak kül kab ı ve yanık kemikler bulunu ştur. Yapılan analizler sonunda bu buluntular ın Türklere ait olduğu ve Türk kültürüne ait izler taşıdığı belirlenmiştir. Selahi Diker, 35 y ıllık araştırmalar sonunda kaleme ald ığı “Anadolu’da On Bin Yıl, Türk Dili’nin Beş Bin Yılı” adlı çalışmasında, Anadolu’nun çok eski ça ğlardan beri “Türklerin ana yurdu” oldu ğunu ileri sürmektedir: “…(Anadolu) Türk kültür tarihini on bin y ıl öncesine götürebiliriz. (….) Türkler bundan 8300 yıl öncesinde Anadolu’da ya şamıştır.” ANADOLU’DA ÖN TÜRKLERE AİT KAYA RESİMLERİ VE YAZITLARI Ön Türk araştırmacısı Kazım Mir şan’a göre Türkler, MÖ.15.000’lerde Anadolu’ya gelmi şlerdir. “Bugün, Türkiye’de Orta Asya, Yenisey, Aral, Balka ş, Pamir, Kazakistan, Kırgızistan, Tamgalı Say, Talas, Issıq Kölü, Başkurtistan v.s mevcut onbinlerce pigtogram (ma ğara resmi), petroglif (yazıelemanlı kaya resmi- tamga) ve yüzlerce yazıtın aynısı ya da yakın benzeri geniş bir coğrafyaya dağılmış olarak Anadolu’da da mevcuttur. Bunlar Türklerin Anadolu’da -17.000 öncesine varan varlığının kanıtlar ıdır. Sadece Doğu Anadolu yaylasında, tarihleri MÖ. 15.000, 1000 olarak tesbit edilen tam 45.000 kaya üstü yazıtı ve mağara resmi mevcuttur. Kaz ım Mir şan tüm bu kaya resimleri ve yaz ıtlar ına eserlerinde yer vermi ştir.” Kazım Mir şan’ın, Batı merkezli tarihin kölesi bilim insanlar ına bir türlü kabul ettiremedi ği bu kanıtlar, (kaya üstü yazılar ı ve mağara resimleri) Anadolu’yu Orta Asya’ya ba ğlamakta ve Türklerin MÖ. 15.000’lerde Anadolu’da ya şadıklar ını göstermektedir. “Yazıt, tamga ve mağara resimlerindeki bu ayniyet ve yak ın benzerlik ‘en az ından’ Orta Asya Türk yurdu ile Anadolu insan ı arasındaki bağın açık göstergeleridir.” Özellikle Doğu Anadolu yüksek yaylas ındaki 40 bin civar ındaki kaya resmi arasında Kazakistan’daki Kara-Tau sembol ve şekillerine benzer resimlern bulunmas ı bu resimleri yapanlar ın ortak kökenli olduklar ını göstermektedir. Anadolu’daki Ön Türk yazıtlar ının belli başlılar ı şunlard ır: 1. Van-Hakkari, Tir-i Sin Yaylas ı Yazıtlar ı 2. Gavaruh Vadisi
3. Hırkanis Suyu Mezar Vadisi 4. Pagan Köyü 5. Başet Dağı 6. Put (Yedi Salkım Köyü) 7. Cudi Dağı 8. Varagöz Yaylası 9. Çilgiri Yaz ıtı 10. Van Ahtamar Yazıtı 11. Erzurum Cunni Ma ğarası 12. Oy-Onul Trabzon Mağara Yazıtlar ı 13. Sinop Tersane Kap ıüstü Yazıtı 14. İstanbul Fikirtepe Toprak Kab ı 15. Kemerburgaz Ma ğarası Toprak Kabı 16. Erenköy UW-ON Yazıtı 17. Ödemiş Damgalar ı 18. Side Hamam Yazıtı 19. Midas (At-Esiç Öz) Yazıtı Prof. Dr. Hamit Zübeyr Ko şay tarf ından bulunan Erzurum Cunni ma ğarasındaki resimleri Divan- ı Lügat-it Türk ve Cami’ül Tevarih’teki Anadolu Türkmen a şiretlerinin damgalar ıyla kar şılaştıran Kazım Mir şan çok önemli benzerlikler ke şfetmiştir. Cunni mağarasına kazınmış olan yazılar, Ön Türklerin Doğu Anadolu yaylasından Anadolu içlerine doğru ilerlediklerini göstermektedir. Cunni mağarasında iki ayr ı çe şit Ön Türkçe yazıt bulunmuştur. İlk gurupta OQ İSİLİS, ON İSİLİS ve OQ ANILIS sözcükleri okunmuştur.
İsilis: etiliş, ediliş; Oq: ok olma, yok olma; An ılıs: angılış, anlayış, anlamlar ındadır. Cunni mağarasındaki yazılar, yaklaşık olarak MÖ 3000’lere tarihlendirilmi ştir. Kazım Mir şan’a göre buradaki ISUB ÖG Alfabesi (Tarihteki ilk Türk alfabelerinden biri) Ön M ısır’a gitmiş ve Mısır Hiyerogliflerinin temelinde yer alm ıştır. Kazım Mir şan’ın ısrarla üzerinde durdu ğu eski Anadolu toplulu ğu Friglerdir. Yazılar ı henüz tam olarak çöülemeyen Bat ı Anadolu’nun “tar ımcı” toplumu Frgilerin “Türk kökenli” oldu ğunu idda eden Kazım Mir şan, Batılı bilim insanlar ının temel yanılgısının, Frig yazıtlar ını Hint-Avrupai dil kurallar ıyla çözme ısrar ı olduğunu belirtmiş ve kendisinin bu yaz ıtlar ı Ön-Türkçe olarak okudu ğunu ileri sürmektedir. SAHİ, FİRİGLERİN KÖKENİ NEYDİ? Frig yazıtlar ını okumak için 2008 y ılında Eskişehir’e gelen Frans ız Milli Bilimsel Ara ştırma Merkezi üyesi Prof. Dr. Drew-Bear, ara ştırma ve incelemelerinden sonra, “Türkiye’de Frig esintileri var. Frig
Vadisi’nde yetişen Türkler, Friglerin torunlar ı” açıklamas ını yapmıştır.1969’dan beri Grekçe ve Latince taşlar ı okuyan Prof. Dr. Thomas Drew-Bear, Anadolu’daki yaz ıtlar ı okumakla ve yayımlamakla görevli olan Prof. Bear, ara şatırma ve incelemelerinden sonra şunlar ı söylemiştir: “Frig yerlileri bir da ğ tanr ıçası olan Kibele’ye tapıyorlardı. Roma’da bile Frig halk ının özellikleri görülüyor. Frigler, Anadolu’da olduklar ı için çok gelişmiş bir medeniyete sahipti. Frig alfabesinin Fenikelilerden geldi ği anlaşılıyor. Ancak Frigler söz konusu alfabeyi geli ştirdi. Friglerin kendilerin özgü dilleri vard ı. En eski Frig belgeleri MÖ 7 ve 8. yüzy ıllara ait kaya an ıtlar ıdır. Midas şehrinde yazılı anıtlar ve kabartmalar var. Frig devletinin y ıkılmasının ardından Frigce yazılmamaya başlandı. Ancak, MÖ 2. yüzyılın ikinci yar ısında Frigce yazılara tekrar rastlıyoruz. Bu yüzyılın ardından Frigler artık kayalara değil mermer ve kalker taşlara yazdı. Yıkımın ardından Roma İmparatorluğu ile Anadolu’da bar ış hüküm sürmeye başladı. Halk zenginleşti. Anadolu’dan ayr ılmayan Frig halk ı tekrar canlandı ve dillerini konuşmaya, yazmaya başladı…. Frigler, sunaklar ın ve mezarlar ın üzerine yazılar yazıyordu. Mezar başlar ına ölenlerin isimlerini, yaşlar ını, neden öldüklerini, akrabalar ının isimlerini ve ölenlerin mesleklerini yaz ıyorlardı. Ölenler için şiirler de yazıyorlardı. Bu şiirler Frig halkının ne kadar kültürlü oldu ğunun kanıtıdır. Genç ölen bir kızın mezar ında ’Yazık, evlenmeden öldü. Çiçek aç ılmadan soldu’ yaz ıyor. Genç bir erkeğin mezar ında da ’Kendi annesine ve babas ına bakamadı’ yazıyor. Mezarlarda lanetlemeler de var. Mezarlarda ’bir kişi mezara zarar verirse tanr ılar onu cezalandırsın’, ’kendi çocuklar ının ölümlerini görsün’, ’evi yans ın’, ’evlenemesin’, ’ne toprak, ne de deniz onu ta şısın’ gibi korkunç lanetlemeler var.” Friglerin sunaklardaki yaz ılarda da “Adalet Tanr ısı’ndan” bahsettiklerini ifade eden Drew-Bear, “Bundan Frig döneminde bu topraklarda adaletsizlik oldu ğu anlaşılıyor. Bu tanr ı Frigya dışında bulunmaz. Frigler Adalet tanr ısını iki erkek figürü olarak betimlerdi. Birinin elinde ölçü, di ğerinin elinde bir tart ı vardı. Ancak, kısa olmasından dolayı bazı Frig yazılar ını çözemiyoruz. Uzun yaz ılar çıkarsa Frig alfabesinin hepsini çözebiliriz” demi ştir. Frig halkının genellikle tar ım ve hayvancılıkla uğraştığını belirten Drew-Bear, Friglerin birçok bakımdan Anadolu Türklerine yak ın olduklar ını şöyle ifade etmiştir: “Frigler tar ımla uğraşıyordu. Gelişmiş bir tar ım kültürü bulunuyordu. Atlar ı, öküzleri ve katırlar ı vardı. Kağnı kullanıyorlardı. Kadınlar ın başlar ı örtülüydü. Türkiye’de Frig esintileri var. Frig Vadisi’nde yetişen Türkler, Friglerin torunlar ı. Yani Frigler hala Frigya’da ya şıyor. Frig Vadisi’ne Do ğu’dan, Kuzey’den ve Afrika’dan göçler olsa da Friglerin torunlar ı hala bu vadide.”
İŞTE “TÜRKLERİN SAKLI TARİHİ”…. ATATÜRK’ÜN 1930′ LU YILLARDA ORTAYA ATTIĞI VE YERLİ YABANCI YÜZLERCE BİLİM İNSANININ ARAŞTIRMALARIYLA BİÇİMLENEN TÜRK TARİH TEZİ BUGÜN (2010) DOĞRULANMAKTADIR. ANCAK, 80 YILDIR ATATÜRK’ÜN TAR İH VE DİL TEZLERİYLE DALGA GEÇEN OMURGASI KIRIK AYDINLARIMIZ HALA UTANIP SIKILMADAN TÜRK TAR İH TEZİNİ CİDDİYE ALMAMAKTADIRLAR. KENDİ TARİHİNE VE KÜLTÜRÜNE DÜ ŞMAN BU OMURGASI KIRIKLAR, ATATÜRK’ÜN TAR İH VE D İL TEZLERİNİ HALA “IRKÇILIK” OLARAK ADLANDIRMA AYMAZLI ĞINI VE UTANMAZLIĞINI GÖSTEREBİLMEKTEDİRLER. Türk Tarih Tezi hergeçen gün daha da do ğrulanmaktadır. Ancak omurgası k ır ık aydınlar ımız hala o eskiyi türküyü çığırmaktadır! YUKARIDAKİ YAZI: SİNAN MEYDAN’IN Ağustos ayında piyasaya ç ıkacak olan ATATÜRK VE TÜRKLERİN SAKLI TARİHİ adlı ktiabından alıntıdır.