TA RIK ALÎ P a k istan d o ğ u m lu . Y üksek ö ğ re n im in i İn g ilte re'd e O x fo rd U niv ersity 'd e tam am lad ı. 1960'lı ve 1970'li y ılla rın ö n e m li siyasal k işile rin d e n birisi. G e rek o o n y ılla rd a gerekse d a h a so n ra b u g ü n le re d e ğ in , k itle se l ey le m lerle siyasal h a re k e tle rd e e tk in ro l o y n a m a sın ın y a n ı sıra, g en iş b ir ilgi a la n ın a ve tü rle re yayılan y apım cılığı, o y u n la rı ve k ita p larıy la d a b eğeni to p la m ış ve y a n k ı u y a n d ırm ıştır. Ş im d ilerd e Nevv Left Review d e rg isi e d i tö rle rin d e n ve L o n d ra'd a yaşıyor. incelem eleri: Pakistan: A skeri Yönetim mi, H alk İhtidan mı? (1 9 7 0 ), 1968 ve Sonrası: D evrimin içinde (1 978), Pakistan A ya kta Kalabilir m i? (1 982), Nelıru'lar ve G andhi'ler (1 985), Sokak Savaşı Yıllan: 1960'lı Yılların Otobi yografisi (1 9 8 7 ), Yukarıdan Devrim: Sovyetler Birliği N ereye Gidiyor? (1 988), Fundam entalizm ler Çatışması (2 0 0 2 ), Bush Bağdat'ta - Ira k’ın Yeni den Sömürgeleştirilmesi (2 0 0 3 ), im paratorluk, Direniş ve İsyan - Dav id Barsam ian’la K onuşm alar (2 0 0 4 ), Karayip Korsanları (2 006), Düello - A m eri kan Gücünün Uçuş Rotasındaki P akistan (2 008), Obama Sendrom u (2010). R om anları: İslam Beşlisi: N a r A ğacının Gölgesi (1 9 9 2 ), Selâhaddin'in Ki tabı (1 9 9 8 ), Taş K adın (1 9 9 9 ), Palerm o'da B ir Sultan (2 0 0 5 ), A ltın K ele beğin Gecesi (2 0 1 0 ). K o m ü n iz m in Ç ö k ü şü Ü çlüsü: K efaret (1 9 9 1 ), A yn a K orkusu (1 9 9 8 ).
O S M A N A K IN H A Y 1960, İzm ir, Ö d e m iş d o ğ u m lu . 1976’d a SBF’ye, 1980’de hap se girdi. İçe rid e ç evirm enliğe başladı, 9 0 ’ı a şk ın k ita p çevirdi. Gün A ğanım sa (2 0 0 2 ), Ö lüm e B akm ak (2 0 0 5 ) ve Ö lülerim iz B ir T utar B izi (2 0 1 0 ) a d lı ü ç ro m a nı; Piyasa Sosyalizm i Tartışm ası (1 9 9 1 ) ve Û zcan Ö z erile b irlik te h a zırla dığı Çeçenistan: Yok Sayılan Ü lke (2 0 0 2 ) ve D ünyanın Bütün Sokakları İs y a n d a (2 0 0 3 ) başlıklı ü ç derlem esi, M e h m et U ğur’la yaptığı M üzakereler den Üyeliğe: A B -T ü rk iy e G ündem indeki S o m u la r (2 0 0 5 ) ve Ş ü k rü A rgırila yap tığ ı Yaşlanan İnsanlık, Gençleşen K apitalizm (2 0 0 9 ) başlıklı iki söyleşi k ita b ı b u lu n u y o r. A gora K itaplığı ile Mesele k ita p d e rg isin in ed itö rü .
Tank Ali
KOMÜNİZM DÜŞÜNCESİ Türkçesi: Osman Akınhay
Siyaset/İnceleme - 57 Komünizm Düşüncesi Tarık Ali Kitabın özgün adı: The Idea oj Communism Seagull Books, Kalküta, 2009 Bu kitap, Tarık Ali’nin editörlüğünü üstlendiği “W hat was Communism? / Komünizm Neydi?” serisi içerisinde yayınlanmıştır. İngilizce’den çeviren: Osman Akınhay Görsel kavram: Mithat Çınar Mizanpaj: Sibel Yurt © 2009; T ank Ali © 2011; bu kitabın Türkçe yayın hakları O nk Ajans aracılığıyla Agora Kitaplığı na aittir. Birinci Basım: Mart 2011 ISBN: 978-605-103-108-8
Baskı ve Cilt: İdil Matbaacılık Davutpaşa Cad. No: 123, Kat: 1 (Vakıfbank üstü) Topkapı/lstanbul Tel: (0212) 482 36 OlTel: (0212) 482 36 01
AGORA KİTAPLIĞI Kuloğlu Mah. Turnacıbaşı Cad. No: 54, Çukurcuma-Beyoğlu/ISTANBUL Tel: (0212) 243 96 26 - (0212) 251 37 04 Fax: (0212) 243 96 28 www.agorakitapligi.com e- posta :
[email protected]
Bu kitabı bir gün okuyabilecek olan Aleem ve Jordan Beaumont’a...
KOMÜNİZM DÜŞÜNCESİ
BİR
İE &
İnsanlar ‘örüm cek stratejisi’ne genellikle bayılırlar. A ntik çağ kahram anlarının, hareket halindeki bir örüm ceği gözle yerek azim li olm ayı nasıl öğrendiklerine dair çok sayıda hi kâye anlatılır. Tek başına bir örüm ceğin başarılı olabildiği yerde, tek başına bir insan da aynısını yapabilir diye d ü şü nülür. Daha yakın zam anlarda, Spiderm an çizgi rom anına, rakiplerinden bazılarının tattığı hazlar çok görülm üştür. Batman, Rubin’le güvendedir; Süperm en’in k rip to n genleri kendisini Lois Lane’e heteroseksüel bir şehvet duym aktan alıkoyam az; M askeli Süvari’n in bile yardım ına başvurup akıl danıştığı uysal b ir T onto vardır. Ö rüm cek Adam ise kendi 1
kendine yeter. H erhangi bir desteğe gerek duym az. Ya da bi ze böyle anlatılm ıştır. Bu ö rü m c e k m itleri aklım a geçen yıl, îslam ab ad ’da M argalla tep elerin d e y ü rü rk e n geldi. G ö rd ü ğ ü m m u az zam b ü y ü k lü k te k i ağların tek b ir ö rü m c e k tarafın d an ya pılam ayacağı g ü n gibi aşikardı. Doğa p a rk ın ın , p a rk ın ya n ın d ak i k ü ç ü k b ü ro su n d a çalışan yardım sever k a d ın yö neticisi, b u ağları yapm ış olan y aratık ları fotoğraflayıp bir katalogda b irleştirm işti. Y önetici o n ları ‘k o m ü n al ö rü m c ek ler’, yani bireyselci k u zenleriyle çarpıcı b ir k arşıtlık içerisinde u y u m içinde, b irlik te h a re k e t eden a lt-tü rle r olarak n itelen d iriy o rd u . B urada ‘k o m ü n al’ sö z cü ğ ü n ü n k u llan ılm ası yersiz değildir, sadece coğrafi bağlam ı d ik k a te aldığım ızda biraz isabetsiz kalm ış diyebiliriz (güney Asya’da ‘k o m ü n aliz m ’ terim i, d in le r arası şid d e t eylem le rin i a n la tm a k için k u lla n ılır ve harfi h arfin e çeviri y ap m a ya k alk an birisi, M argalla ö rü m c e k le rin in b ir şekilde ‘te rö rist’ eylem lere b u laştık la rın ı tasavvur etm ek d u ru m u n da k alabilir). ‘K o m ü n ist’ sözcüğüyse h e rh a ld e aslına daha y ak ın d ır, fakat o n u k u llan m ak da d o ğ ru su yö n eticiy i işin d en edebilirdi. ‘K om ünist’ ö rüm cekler kesinlikle kuzey Pakistan tepele riyle sınırlı değildir. O nlara G üney A m erika’nın yağm ur o r m anlarında da rastlarsınız; o kıtada, kocam an, ham ak şekil li bu ağlara, daha doğru bir ifadeyle ‘örüm cek k o m ü n leri’ denm ektedir. Ç ü n k ü bu sosyal ö rüm cekler kolektifler işle vi g örür, özgür üretici birlikleri gibi hareket ederler. Bu ö rüm cekler avlanıp k o m ü n lerin i k u rarlark en işbirliği için de hareket ederler, yiyeceklerini paylaşırlar, kendileri ve 2
birbirlerinin ço cu k lan için titizlendikleri etkili bir kreş sis tem leri vardır. Bu ö rüm cekler en azından yarım m ilyon yıl dır varlıklarını koru m ak tad ırlar ve şim diye kadar kendile rine, daha bireysel-yönelim li kapitalist ö rüm ceklerden h iç b ir saldırı gelm em iştir. Bu hikâyeden insanlık alem i adına da bir ders çıkarılabilir mi? K apitalizm b u g ü n lerd e , kazandığı şeyleri (d e m o k ra tik çilik, serbest piyasacıcılık ve in san h ak larıcılık ) p e k iştir m ek ve b ir şeylere sahip o lan lar ile d ah a fazla şeylere sa hip o lan ların , h içb ir şeye sah ip olm ayanlar ile asla h içb ir şeye sah ip olam ayacakları yenilgiye uğ rattığ ı pasif bir dünyaya ulaşm ak ü zere itiraz edilem ez id eolojiler ü re te n m uzaffer, aşırı güvenli b ir sistem o lm a k ta n ziyade, b ir si n ir hastalığı gibi g ö rü n ü y o r. A ncak bu n o k tad a u m u ts u z luğu g e rek tirecek b ir sebep y o k tu r; ç ü n k ü k o m ü n iz m in yenilgiye uğram ası, k işin in sınıfsal yeri ve k o n u m u n a bak m ad an tek tek h erkes adına hayırlı b ir so n u ç o lm u ş tur! Am a b u n u n la y etin ilm em iş, bize, eski anlam ıyla ‘h iç b ir şeye sah ip o lm ayanlar’m a rtık o rta d a n k alk tık ları söy lenm iştir. Yeni d ü n y a d ü z e n in d e , çok sayıda in san bir avuç in sa n ın k e n d ile rin i sö m ü rm ele rin d e n b ir fayda elde edeceklerdir! B ütün b u iddialara ayrıca, k atı b ir sağlık uyarısı eşlik etm ektedir: G ü n ü m ü z d e başka h içb ir a lte r n atif m ü m k ü n değildir. Liberal k ap italizm in zafere u laş m ası ta rih in so n u n u g e tirm iştir ve a rtık geriye kalan şey ler -h atta sosyal k ap italizm d en arta k alanlar- silin ip yok olm aya m ec b u rd u r. Sosyal y a rd ım la rın şim diye değin güçlü biçim de sav unulagelen alanları a rtık k u tsal b ir ze m in sayılm am aktadır: K apitalizm , dev letin desteğiyle, o 3
alanlarda dilediği gibi at k o ştu ra c ak ve bu alan ları k e n d i si açısın d an daha iyi b ir yöne d oğru d ö n ü ştü re c e k tir. H er türlü kolektif faaliyet ve bu kolektifliğin eğri büğrü kom ünist ve sosyalist çocuklarıyla ütopya, on dokuzuncu yüzyılın ortasından yirm inci yüzyılın son onyılına kadar or taya konm uş bulunan projeyi öven m uazzam m iktardaki ki taplarla birlikte, dertop edilip aile m ahzenine kaldırılm ış d u rum dadır. Bence bu m ahzenin kapağını yeniden açm anın ve içindekileri eleştirel bir bakışla incelem enin vakti gelmiştir. Yirminci yüzyılda resm i kom ünizm in fiyaskoyla sonuçlan m ası ve Rusya ile Çin’de kapitalizm in restore edilm esi -bu sürecin gerektirdiği diğer gelişmelerle birlikte-, bırakın ilk planda kom ünizm projesinin tem elini oluşturan öncüllerin çürütülm esini, o m ahzenin içindekilerin kalıcı bir önem ta şıdığını ortaya koyacaktır. İtalyan felsefeci L ucio M agri yak ın zam an lard ak i b ir çalışm asında m eselen in b u y ö n ü n ü şu sözleriyle v u rg u la m ıştır: 1991’de İtalyan Komünist Partisi’nin isminin değiştirip değiştirilmemesine karar vermek amacıyla düzenlenen kala balık toplantılardan birinde, bir yoldaş Pietro Ingrao’ya şu so ruyu yöneltti: “Geçmişte olup biten her şeyden ve şimdilerde yaşananlardan sonra, ‘komünist’ sözcüğünün, bizimki gibi hep aynı niteliği taşımış ve hâlâ da taşımakta olan, hatta onu hükümetlere katılacak şekilde yenilemek isteyen, geniş, de mokratik bir kitle partisini tanımlamak için kullanılabileceği ne halen inanıyor musunuz?” Kendi itirazlarının sebeplerini zaten daha önce sıralamış bulunan ve alternatif bir yol tutturulmasını öneren Ingrao, bu soruya -hareketleri kendisine 4
tam eşlik etmese bile- Brecht’in ünlü Ulm terzisi meseliyle ce vap verecekti. On altıncı yüzyılda yaşamış bu Alman terzisi kafasını, insanların uçmasını sağlayacak bir cihaz geliştirme ye takmış. Terzi bir gün, nihayet amacına ulaştığına ikna ol muş bir vaziyette, yaptığı cihazı piskoposa gösterip, “Bakın, bununla uçabiliyorum,” demiş. İddiasını kanıtlaması istenin ce de kendisini, kilisenin çatısının üstünden havaya bırakmış ve doğal olarak aşağıdaki kaldırım taşlarının üstünde param parça olmuş. Buna rağmen Brecht’in şiiri bize şunu düşün dürmek için yazılmıştır: Birkaç yüzyıl sonra insanlar uçmayı gerçekten de öğreneceklerdi.1
‘Ö zg ü rlü k ’ nosyonu, köleliğe bir karşılık olarak ortaya çıkm ıştı; ‘k o m ü n izm ’ fikri de on d o k u zu n cu ve yirm inci yüzyılların sanayi kapitalizm i dönem inde işçilerin ücretli köleliğine karşı başkaldırm a zo ru n lu lu ğ u n u duym aların dan doğdu. Bu iki süreç b irbirine benzer sayılm ıştı. H albu ki bir kölenin pazarda alınıp satılan bir özel m ü lk sayıldığı noktada, işçi ya da ücretli-köle, m ü lk değildi am a o da zincirlenm işti. Köle, kalıcı varlığı sahibine bağlı olacak şekil de, fiilen çalıştığı tarlaların ve plantasyonların dibindeki barakalarda yaşıyordu. İlk sanayi işçileri de, çalıştırıldıkla rı fabrikaların ya da m adenlerin dibindeki, p atro n ların a ait ve işlerine bağlı b ir halde yarı-kulübe yerlerde yaşadılar. İş yoksa ev de yoktu. Kölelere uygulanan ağır baskılar onların Spartaküs zam anından beri sık sık isyan etm elerine yol aç tı, ancak sonucu h er zam an, köle devletlerinin ezici kuvve ti belirleyecekti. K ölelerin ve eski kölelerin elde ettikleri ilk
1) Lucio Magri, “The T ailor of U lm ”, New Left Review, No: 51, M ayıs-Haziran 2008, s. 47-62.
5
gerçek zafere (Fransız D evrim i’n in keskin bir şekilde sola kaydığı 1793’ü n hem en ardından, Brezilya’d an Am erika Birleşik D evletleri’ne kadar b ü tü n kölelerin yüreklerine u m u t aşılayan H aiti’deki ‘kara Jak o b en ler’in zaferine kadar) bu d u ru m yüzyıllarca değişm eden sü rd ü gitti.2 ‘Ü cretli köleler’in aşırı çalışm a koşulları, on dok u zu n cu yüzılm sanayi devrim i yayılıp Batı A vrupa ve Kuzey A m eri ka’da kök saldıkça daha da bozuldu. Erkekler, kadınlar ve çocukların ölesiye çalıştırıldığı bu erken d önem lerin koşul larının en iyi anlatım larından bazılarını C harles Dickens, Em ile Zola ve U pton Sinclair’in rom anlarında bulabilirsi niz. İşçiler, kendilerine yönelik bu baskılara, patronlara karşı birlik olm ayı am açlayan ken d i örgütlerini k u ru p m ü cadelelere girerek karşılık verdiler. F ordizm in ortaya çıkı şından bile önce, Silezya ve Lyon’da d okum acıların fiili ayaklanm alarına tanık o lu n m u ştu . (Bu ayaklanm alar da ağır bir baskıyla karşılaşarak ezildi.) Burada, ‘bir burjuva öld ü rm ek ’ am acıyla Paris’e doğru yürüyüşe geçen Lyon’lu bir dokum acının o u n u tu lm az sözleri, ‘eylem le propaganda’ya verilebilecek sayısız ö rn ek te n sadece bir tanesidir. G enel oy hakkını genişletm eyi am açlayan aynı dö n em ler deki başka kalkışm alarla birlikte h er zanaat ve e n d ü stri ko lu n d a em briyonik sendikalar ortaya çıkm ış ve daha sonra, işçilerin çıkarlarını tem sil etm eyi am açlayan siyasal partiler ku ru lm u ştu . K om ünizm olarak bilinegelm iş fikirleri belli kodlarla açıklam aya yönelik ilk sistem atik girişim ler, Sanayi Devri 2) C.L.R. Jam es’in The Black Jacobins’i (Londra: Secker and W arburg, 1938), he nüz daha iyisi yazılmamış ayarda bir tarihsel anlatı sunm aktadır.
6
m i’nin (Batı’yı -ve Japonya’yı- tepeden tırnağa dönüştüren bu teknolojik sıçram anın) ilk yıllarında m odern protelataryayla birlikte doğm uştu. Şimdi b u g ü n d en geriye dönüp baktığım ızda, bu teknolojik sıçram anın m eydana getirdiği sonuçları, küreselleşm enin ilk dalgaları şeklinde yorum la yabiliriz. Kıta çapında bir fırlatm a ram pası olan Batı Avru pa, hem en yeni pazarlar arayışına yönelm iş ve bu süreç içe risinde bir dizi söm ürge savaşm a girm iş, birçok bölgeyi ve ülkeyi işgal etm iş, dolayısıyla yeni im paratorlukların temel lerini atm ıştı. O n sekizinci yüzyılın sonları, on dokuzuncu yüzyıl ile yirm inci yüzyılın başları, m odern dünyanın şekil lenm esinde belirleyici önem taşıyan ekonom ik ve siyasal değişikliklere sahne olacaktı. Şüphesiz böylece bir entelektüel-siyasal devrim in to hum ları da ekilm iş oluyordu: Burada sözünü ettiğim şey, A ydınlanm a fikri ile F ransa’da 1789-1815 yılları arasındaki dönem de yaşanan çalkantılardı. K om ünizm ağacı yenilgiler y ü zü n d en hep b o d u r kalıyor, fakat h er yeni kabarışla bir likte tekrar boy atıyordu. Viyana’da 1815’te toplanan ve ko m ünizm hayaletinin bilincinde olan G alipler Kongresi, m u halif güçlerin kolayca denetim altına alınabileceği bir Avru pa haritası doğurdu. Viyana K onsensüsü de, güvenilir son başvurm a m ercii olarak Britanya D onanm ası’yla birlikte Prusya, Rusya ve A vusturya tarafından sıkı biçim de uygu lanarak takip edilecekti. E ntelektüel cephede, sürekli hare ketliliğin teorisyeni Hegel, her şeyin hareket halinde oldu ğu, fikirler çatışm asının ü rü n ü olan tarihin de asla durağan kalm adığı (h er fikir karşıtını yaratırdı) ve geleceği geçmişin ve şim diki zam anın belirlediği bu diyalektiğin hem kaçınıl 7
m az, hem öngörülem ez ve hem de önlenem ez bir sürece işaret ettiği anlayışının güçlü bir savunucusuydu (şim diyse nasıl oluyorsa tarih in so n u n u n kabul görebildiği bir devir deyiz). Bir zam anların dinam iği olan ‘dünya çapındaki ru h ’, N apoleon’u n k ap u tu ile şapkasını b ir kenara fırlatıp, onla rın yerine Prusya Ju n k e rle rin in çelik m iğferlerini koym ak taydı. M uzaffer Prusya ö rnek devlet m odeli haline gelm işti, bir nevi tarihsel sürecin nihai varış yeri olarak g ö rülüyor du. Oysa şim di iyi bildiğim iz üzere, sonraki olayların akışı bu yönde seyretm edi ve Hegel’in genç takipçilerinden, d ü n yayı sorgulayıp araştırm akta o n u n yöntem lerini kullanan birçoğu, ü stad ın vardığı sonuçlardaki eksiklikleri ortaya çı kardılar; Hegel’in tem el öncüllerine köklü itirazler getire rek yola düşüp, ü sta d ın öğretisini tepesi ü stü n e çevirm e noktasına geldiler. Bu sü reci Ludw ig F e u rb ac h başlattı: Varlığı fik irlerin belirlediği anlayışını ç ü rü te re k , tam tersin in geçerli o ld u ğ u n d a, yani varlığın b ilinci belirlediği g ö rü şü n d e ısrar e t ti. Başka b ir genç H egelci olan K ari M arx, b ir b ü tü n ola rak to p lu m için d ek i to p lu m sal ve sınıfsal fark lılık ların varlığını gö stererek b u eleştiriyi daha ileri b ir n o k tay a ta şıdı. Sınıfsal fark lılık ların kaynağı, P rusya Kralı, M oselle k ö y lü sü ile fabrika işçisi a rasın d ak i statü fark lılıklarında y atıyor o labilir m iydi? Sayılan kişilerin h epsi de insandı, hepsi de aynı fizyolojik ve a n a to m ik özellikleri taşıy o rlar dı - fa k a t o n ları b irb irin d e n ayıran to p lu m sal bir u ç u ru m söz k o n u su y d u . O n d o k u z u n c u yüzyılda yaşayan in sa n lar, on y edinci, on ikinci yüzyıllarda ya da daha eski çağ larda yaşayan in sa n la rd a n farklıydılar. İn san lar D oğa’n ın 8
ü rü n ü y d ü , fakat bu farklılıklar nasıl m eydana g elm işti? in sa n la rın k e n d i çev relerin in ü rü n le ri o ld u k la rın ı ya da m ü lk iy etin hırsızlık o ld u ğ u n u söylem ek y etm ezdi. T o p lum sal ilişkiler ağını ö ren ve b ir sın ıf ile başka b ir sın ıf a rasın d ak i farklılığı ön p lan a çıkaran k o şu llar n e le rd i? T a bii ki M arx, dünyayı an lam ak için bu çelişkiler k a rm a ş a sın ın çö züm lenm esi gerekliliğini v u rg u lu y o rd u . M arx ve o n u n la aynı fikirde olanlar, b ü tü n ö m ü rle rin i b u so ru y a cevap arayarak ve bu araştırm aları b o yunca yazılı ta rih in b aşlan g ıcın d an itib are n farklılaşm ış to plum sal o lu şu m la ra d air çö zü m lem eler ortaya koyarak geçireceklerdi. Yazılı tarih ancak, b irbirleriyle çatışan taraflar ve o n la rın ç ık a r ları arasın d a b ir çatışm a olarak anlaşılabilirdi. T a rih in bu şekilde kavranm ası d ah a so n ra tarih sel m atery alizm şe k lin d e kategorize edildi ve bazı bak ım lard an , M arx, F ried rich Engels ve o n ların y o lu n d a n giden ta rih ç ile rin tarih e en ön em li k atk ısı olageldi. Bu p e rsp e k tif tarih ç a lışm a la rı n ın n iteliğ in i de d ö n ü ş tü rd ü ; ö rn eğ in fem inist a ra ş tırm a lar ve Siyah a raştırm aları alanları bu g elen ek ten ç o k şey ö d ü n ç aldılar. Ve bu persp ek tif, kalıcı b ir değere s a h ip ol d u ğ u için de gezegen d u rd u k ç a etk isin i sü rd ü rm e y e d e vam edecektir. Komünist M anifesto'yu (1848) Rus D evrim i’n d e n bile ö n ce kutsal bir m etin statü sü n e çıkarm ış olan şey nedir? Ko münist Manifesto M arx ile Engels’ten, K om ünist Liga’n ın k u ru lu ş program ı olarak yazılm ası istenen bir m etindi. Esa sen A lm an sü rg ü n ler ile o n ların Belçikalı ve Ingiliz d e ste k çilerinden olu şu y o r olup, 1847 yazında L ondra’da to p la n a n 9
Liga’m n şiarı “Bütün ü lkelerin işçileri birleşin ” di ve tü z ü k lerinin birinci m addesi bu şiara yeterince açıklık getiriyor du: “Liga’n ın am acı burju v azin in devrilm esi, proletaryanın egem enliğinin kurulm ası, uzlaşm az sınıf çelişkilerine daya n an eski burjuva to p lu m u n u n ortad an kaldırılm ası ve ne sı nıfların ne de özel m ülkiyetin olacağı yeni bir to p lu m u n kurulm asıydı.”3 M erkez Kom ite, M arx’tan bir m anifesto hazırlam asını is tem işti. Birkaç ay sonra, m etin hâlâ şekillenm iş görünm üyorken, biraz h ırçın m izaçlı bir üçlü (Y urttaşlar Kari Schapper, H einrich Bauer ve Jo sep h M oll) K om ite adına yazara şöyle bir uyarı m ek tu b u gönderdiler: [Londra’daki] Merkez Komite, Brüksel Bölge Komitesi’ni Yurttaş Marx’a, eğer son Kongre’de kendisinin de onayladığı şekilde hazırlanmasına karar verilen Komünist Parü Manifes tosu 1 Şubat Salı gününden önce Londra’ya ulaşmazsa şahsı na karşı yeni tedbirler alınacağını bildirmekle görevlendirir. Yurttaş Marx’ın Manifesto’yu yazmaması durumunda, Mer kez Komite, kendisine Kongre tarafından tevdi edilen belge lerin derhal geri teslim edilmesini ister.'1
Y oldaşların bu şekilde kızm ış olm alarının geçerli b ir se bebi b u lu n u y o rd u . Ç eşitli A vrupa ü lk elerin d en h alk a ra sında, özellikle de işçiler arasında 1815 A ntlaşm ası’na k ar şı h u z u rsu z lu k la rın arttığı y o lu n d a bilgiler ulaşm aktaydı kendilerine. A lm anya’da h er an d em o k ratik bir p atlam anın 3) Bkz. David Riazanov, Kari M arx and Friedriclı Engels: An Introduction to Their Lives and W ork, çev. Jo sh u a K unitz, Nevv York: M onthly Review Press, 1973 (1927; ilk yayını 1937), s. 74. A ynca bkz. w w w .m arxists.org/archive/riazanov/w orks/1927-m a/ch04.htm . 4) A.g.y., s. 78. 10
olm ası bekleniyordu. B ütün bu gelişm eler dikkate a lın d ı ğında, Yurttaş M arx’ın d erdi neydi? İşin d oğrusu, M arx m etin üzerinde çalışm asını sü rd ü rü y o rd u , fakat gecikm e ye yol açan şey de m ükem m elliyetçiliğiydi (b ir m etn in b ü yük önem taşıdığının b ilin cin d e o ld u ğ u n d a ona çok u z u n zam an ayırır ve y oğun em ek sarf ederdi). M arx h e r sözü ve cüm leyi yeniden ifade etm ek için ter dökm eye devam ederken, M arx ve Engels konferanslarda ve ayrıntılı görüş alışverişlerinin yapıldığı to p lantılarda, L ondra ve B rük sel’de sü rg ü n d ek i göçm en A lm an işçileri ve entelek tü elle riyle (çoğu A lm an işçileri Eğitim Birliği’n in üyesiydi) kıya sıya tartışm a halindeydiler. İlk başta d ü ş ü n ü le n ö rg ü tle n m e m odeli Fransız devrim cilerinin gizli dernekleriydi, fa kat İngiliz Ç artistleriyle tem as k u rd u k ça açık kitle ö rg ü t lenm esinin ve kam uya d ö n ü k ajitasy o n u n ü s tü n yönlerini de görm ekteydiler. Yazarların ikisinin de boş uğraşları y o ktu, ancak uyarı m ektubu (m odern dönem de bir yayıncının ya avansın geri ödenm esini ya da bitm iş bir m üsvettenin teslim edilm esini şart koşm asına eşdeğer b ir tavırdı bu) süreci hızlandırm aya yetti. M arx, Yurttaş Engels’ten de yardım alarak, nihai m et ni 1848’in Şubat ayının ilk haftasında teslim etti. Sonra da bu m etin, 1848 devrim lerinin ilkin Fransa’da, a rd ın d an kı tanın geri kalan bölgelerine yayılarak patlak verm esinden birkaç gün önce yayınlandı. Komünist Manifesto, bu olayla rın m ayalanm a aşam asında herhangi bir ro lü b u lu n m am a sına ya da bu olaylar üzerinde herhangi b ir etki yaptığından söz edilem em esine rağm en, etkisini giderek arttıracaktı. 1871 Paris K om ünü günlerinde, ana hatları bu m etinle o r 11
taya kon m u ş b u lu n an m esaj oldukça yaygınlaşm ış d u ru m daydı. Komünist Manifesto’n u n ü n lü açılış cüm leleri, önle rinde u zanan yüzyıl açısından kehanetvari bir ö ngörü n ite liğindeydi - te k fark, kom ünizm hayaletenin artık sadece A vrupa’nın üzerinde değil, b ü tü n d ü n y an ın üzerinde de dolanıyor olm asıydı. Komünist Manifesto bir sentezin ü rü n ü y d ü : iki yazarının bilincini yoğuran kaynaklar A lm an felsefesi, Ingiliz iktisadı ve Fransız siyasetiydi.’ Şimdi bu m etin ü zerinde ayrıntılı yorum larda bulunm aya gerek y o k tur; o, kendi başına o k u n m ay ı h a k ed en b ir k ita p tır. (E ric Hobsbavvm ’ın Komünist M anifesto’n u n so n versiyonlarından birisi için ka lem e aldığı Sunuş yazısı, ana m ö n ü iştahını kabartm aya ya rayan leziz b ir başlangıç yem eğidir.)6 M arx, o devirde var old u ğ u şekliyle b u rju v a to p lu m u n u n kapsam lı b ir eleştirisin i ortaya koym ak için, b ü tü n in san to p lu m la rın ın b ir ü re tim tarz ın d a n başka b ir ü retim tarzına nasıl b ir evrim geçirdiğini açıklam a z o ru n lu lu ğ u nu d u y m u ştu , ç ü n k ü o n u n g ö rü şü n ce, ü re tim ilişkileri h e r to p lu m u n ‘a n a to m ik sistem i’n i o lu ştu rm a k ta y d ı ve M arx’ı k ap italizm in işleyiş m ek an izm asin i ay rın tılı b içim de incelem eye sevk eden etk e n b u y d u . Sosyolojiye ve ta rihe zaten hak im d i, fakat, Ingiliz ve F ransız dev rim lerin i ö rn ek alarak k ap italist sistem i y aratm ış b u rju v a z in in ye nilgiye uğ ratılm asın a k atk ıd a b u lu n a c a k b ir devrim ci te 5) Tabii bu, benim okuduğum dönem de O xford Ü niversitesi’nde kullanılan SFİ (Siyaset, Felsefe, İktisat) form ülünden bir hayli farklıdır. 6) Kari M arx ve F riedrich Engels, The Communist Manifesto (Eric Hobsbavvm’ın Sunuş’uyla), L ondra, Verso, 1998. 12
o rin in tem ellerin i atm ak için ik tisada ihtiyacı vardı. O rta çağ feodalizm inin rah m in d e b u rju v a z isin in b üyüm esi gi bi, b u rju v a z in in rah m in d e yeni b ir sın ıf şekilleniyordu: sanayi proletaryası. H er sistem k en d i m ezar kazıcılarını y aratm aktaydı. F eodalizm den kapitalizm e geçiş yüzyıllar ca sü rm ü ştü . S osyalizm /kom ünizm in kapitalizm in yerini alm ası için ne k a d a r ço k zam an ın geçm esi gerekecekti acaba? K om ünist M anifesto’n u n yazarları b u n u n için h içb ir takvim belirlem iy o rlard ı, fakat böyle b ir sü re c in kaçın ıl m azlığı k en d iliğ in d e n b ir p atlam an ın /g eçişin olacağını im a edecek şekilde vu rg u lan m ak tay d ı. Bu k o n u d a ortalığı kaplayan m ek a n ik y o ru m la rın rağbet gö rm esin i b u n a bağ lam ak gerekirdi. Komünist Manifesto’da kapitalizm in k ö k ten dönüştürm e kapasitesine dair lirik bir övgü vardır: Burjuvazi “M ısır’ın piram itlerinden, Roma’m n su kem erlerinden ve G otik ka tedrallerden kat kat ü stü n harikalar yaratm ıştır”.7 Buna bağ lı olarak, dünyanın yeni harikalarından söz etm e vesilesi doğm uştu: Burjuvazi henüz yüz yılı bulmayan sınıf hakimiyeti süre since daha önceki kuşakların hepsinden daha büyük ve daha görkemli üretici güçler yarattı. Doğa güçlerine boyun eğdirilmesi, makineler, kimyanın sanayi ve tarıma uygulanması, bu harlı gemiler, demiryolları, elektrikli telgraflar, koskoca kıta ların tarıma, nehirlerin gemiciliğe elverişli kılınması, mantar gibi biten dev nüfuslar -daha önceki yüzyıllarda, toplumsal
7) Kari M arx ve F riedrich Engels, “Burjuvazi ve Proleterler” bölüm ü, The Communist Manifesto, çev. Sam uel M oore; Londra: Penguin, 1967, s. 80-86.
13
emeğin bağrında bu üretici güçlerin yattığına ilişkin bir önse zi olsun var mıydı acaba?8
B ütün b u n ların altında, burjuvazi kendi çıkarları (tabii ki bir azınlığın çıkarları) d o ğ ru ltu su n d a kendi devrim lerini gerçekleştirirken, bu tem eller ü zerinde başarılan m uzaffer bir proleter devrim inin ‘z o ru n lu lu k alam ’n ı ‘ö zgürlük alanı’na d ö n ü ştü rm ek te çok daha ileri gidebileceği inancı ya tıyordu. Tabii ki Komünist Manifesto ileri görüşlü bir m etin di ve o n u n öng ö rü lerin d en birçoğu kanıtlanm adı. Bir kere, kapitalizm so n derece geniş bir alana yayıldı, am a b u n u ya parken -bırakın söm ürgeleşm iş dü n y ad an çıkm ayı- ana ü l kelerini kapitalistlere karşı işçilerin yer aldığı basitleşm iş bir sınıf yapısı şeklinde k u tuplaştırm ası bile gerekm edi. Britanya bu noktaya en fazla yaklaşan ülkeydi, ancak Batı A vrupa’nın geri kalan kısm ında köylülerle çiftçiler önem li bir toplum sal k atm an olarak varlıklarını m uhafaza etm eyi sü rdürm üşlerdi. M arx’ın da daha sonraki çalışm alarında kabul ettiği üzere, em ek güçlerini satan kesim ler de kendi aralarında daha iyi ü c re t alan işçiler ile işsizlerden ve şehir şehir dolaşan göçebe işçilerden oluşan yedek o rd u lar şek linde bölünm üşlerdi. Bu olguya bir de yaşa, dile, dine, top lum sal cinsiyete ve etn ik kökene dayalı farklılaşm aları ve proletaryanın sınıf d üşm anına karşı birlik olm asının çok basitçi b ir g ö rü n ü m arz ettiğini ekleyin. İşte, sosyoloji bu k o n u d a yetersiz kalm ıştı; gerekli olan, birincisi, siyaset; İkincisi, feodal ya da pre-kapitalist kalıntılara karşı b u rju 8) A.g.y. (Türkçesi için bkz. “Komünist Manifesto” ve Hakkında Yazılar içinde. Yordam Kitap, 2008, Nail Satlıgan çevirisi.]
14
vaziyle, burjuvaziye karşı da köylüler ve k ü ç ü k burjuvaziy le ittifaklara gitm eyi tem el alan bir p arti program ıydı. Şüp hesiz, sosyal dem okrat hareket bu ve benzeri konularda uğ raşm ak gibi m eşakkatli bir görevi yerine getirm eye çalışır ken, b ü tü n bu gelişm elerin hararetli tartışm alara yol açm a sında şaşırtıcı bir d u ru m yoktu. K om ü n izm in k u ru cu la rı, b ir sistem olarak k ap italiz m in asla tek b ir devletle sın ırlı kalam ayacağını, canavarın d oğasında böyle b ir şey olm adığını te k ra r te k ra r v u rg u la m ışlardı. M arx, sanayi k ap italizm in in d o ğ u m u n a ilişkin o larak zengin b ir an latı ortaya k o y m u ştu . İlk to h u m ları O rtaçağ Italyası’n ın şe h irle rin d e a tıla n sanayi kapitalizm i, em eklem e aşam asını F landers ve H o llanda’da geçirm iş, ergenliğinde Portekiz ve İspanyol im p a rato rlu k ların d a boy atm ış ve İngiliz D evrim i’n in yardım ıyla, o n yedinci y üzy ılın so n u n d a Ing iltere’de olgunlaşm ıştı. B urada söz k o n u su olan, b irbiriyle b ağıntılı b ir anlatıydı: İngiliz tarı m ı, k en d i şe h ir a d acık ların d ak i F lam an zan aatk arları ve tac irle rin in ih tiy açların a karşılık verm ed en ticari b ak ım d an ö n em kazanam azdı. Eğer bu ihtiyaçlar karşılanm am ış olsaydı da Sanayi D evrim i gecikm iş o lu rd u . F akat b ir kez b u nok tay a gelinince, kapitalizm in dü n y a çap ın d a yayıl m ak tan başka b ir seçeneğinin olm ası m ü m k ü n değildi ve sistem k âr elde etm eye dayandığı için de sö m ü rü olm adan ayakta kalam azdı; sistem in b üyüm esi ve yayılm asının b i ricik so n u c u , devrim d algasının dünyaya yayılm asına k a t kıda b u lu n ac a k b ir dizi çelişkinin doğm ası olabilirdi. İşte b u güçlü fikir, sistem in çelişk ilerin d en p ro le te r devrim leri çık artab ilecek siyasal p a rtile r y a ra tm a n ın tem eli haline 15
gelm işti. Ç elişkilerin en aşırı te z a h ü rü elb ette ki savaştı ve M arx’ın d ah a y etenekli Rus tak ip ç ile rin d e n birisi, Birinci D ünya Savaşı’n d a n so n ra açılan d ö n em i ‘b ir savaşlar ve devrim ler çağı’ şeklinde n iteley ecek ti.9 H erkesçe bilinir ki, M arx ve Engels geride, sosyalist ya da kom ünist bir to p lu m u n nasıl olm ası gerektiği k onusunda ayrıntılı bir m odel bırakm am ışlardı; bu da onların Batı’daki destekçilerinden daha akadem ik eğilim li olanlarını, M arx’ın asıl ö zg ü n lüğünün felsefe ve iktisat alanlarında aranm ası ge rektiğini vurgulam aya g ö tü rm ü ştü .10 Hiç şüphesiz m esele o kadar basit değildi. Rosa Luxem burg ve genç Leon Troçki ile 1917’den önce Devlet ve Devrim’i kalem e alm ış V ladim ir 1. Lenin’den başka Petrograd’da iktidarı devralm ış az sayıda ki kişiler de, M arx’m ‘proletarya d iktatörlüğü’n d e n bahsetti ğinde akim da tu ttu ğ u düşünceyi geliştirm eye eğilimliydiler. 1848 devrim inin yenilgiye uğram ası, m odern devletin doğa sıyla ilgili çeşitli düşünceler doğurm uştu. Paris K om ünü ise, geleceğin alt ü st oluşlarında sosyalist bir cum huriyetin neye benzeyebileceğini kısacık bir dönem için gözler ön ü n e sere rek yıkılm ıştı. M a rx ’ın K o m ü n a rla r’ın m a ğ lu b iy e tin e k a rşılığ ı, 1871’de, aynı yıl kalem e aldığı Fransa’da İç Savaş: Paris Kom ünü başlıklı kitabıydı. M arx bu k ita b ın d a ve ilk defa olarak, p ro le te r b ir d ev letin ana çizgilerini geliştirm eye gi rişm işti. A ncak h e r h a lü k a rd a b ir ön g erek lilik o larak gös 9) Komünist Manifesto’n u n ilk Rusça çevirisini, daha sonra anarşizm in k urucusu olacak Mihail B akunin yapm ıştı. 10) D urum gerçekten böyle olsaydı, Komünist Manifesto ile siyasal m etin niteli ği taşıyan ve bazı çözüm ler ö neren çok sayıda başka m akale ve broşür de tarih sel açıdan m erak uyandıran birer belge olm aktan öteye anlam taşım azlardı.
16
terile n şey, eski dev letin yenilgiye uğ ratılm ası ve parçalanm asıydı: Merkezileşmiş Devlet gücü, her tarafa yayılmış düzenli ordusu, polis aygıtı, ruhban sınıfı ve yargı makamlarıyla (sistematik ve hiyerarşik bir işbölümü planı uyarınca tasar lanmış bu organlarla), mutlak monarşi döneminde ortaya çıkmıştır ve yeni doğmakta olan orta sınıf toplumunun fe odalizme karşı mücadelelerinde kuvvetli bir silah işlevi gör müştür. Modern sanayinin gelişmesi, genişlemesi ve serma ye ile em ek arasındaki sınıf uzlaşmazlığını keskinleştirme siyle aynı zamanda Devlet gücü de giderek sermayenin emek üzerindeki ulusal gücü, toplumsal köleliği sağlamak üzere örgütlenmiş bir kamusal güç, sınıf despotizm inin m o toru karakterine büründü. Sınıf mücadelesinde ileri bir aşa mayı temsil eden her devrimin ardından, Devlet gücünün salt baskıcı karakteri kendisini giderek daha kalın çizgilerle göstermekteydi."
Marx, Fransız C um huriyeti’ne soru n u n bir parçası gözüy le bakıyordu. C um huriyet, “işçi sınıfını, ‘sosyal’ cum huriyetin kendilerinin toplum a bağlılığını sağlayan cum huriyet anlam ı na geldiğine ikna etm ek amacıyla”12 eski devlet aygıtının bas kıcı güçlerini destekleyip onlardan faydalanm anın peşindey di. Bu aygıt, biçim i değişse de (parlam enter cum huriyet ya da em peryal m onarşi şeklinde olsa da) burjuva devletinin om u riliğiydi; burjuvazinin diktatörlüğünü bu oluşturuyordu. Bu 11) Kari M arx ve Vladim ir 1. Lenin, Civil W ar in France: The Paris Commune, 2. gözden geçirilm iş basım , New York, International Publishers Co., 1988 (1871), s. 54-55. Ayrıca bkz. m arxists.org/archive/m arx/w orks/1871/civil-w ar-france/index.htm ). 12) A.g.y.
17
yüzden, gerçek bir devrim in ilk önceliği eski aygıtın parçalan ması olmalıydı: “Dolayısıyla, K om ün’ü n ilk kararnam esi dü zenli o rdunun ortadan kaldırılması ve onun yerine silahlı hal kın geçirilmesi üzerineydi.”11 M arx’ın bu m etinlerini vurgulam ak önem lidir. Her şey den önce, bu m etinler o n u n u z u n erim li tarih görüşünü yansıtm aktadır. İngiliz ve Fransız devrim leri eski rejim leri yenilgiye uğratm ışlar ve yeni devletlerin ihtiyaçlarını karşı layacak yeni m odel o rd u lar yaratm ışlardı. P roleter bir dev rim i daha azıyla yetinebilir m iydi? İkincisi, son zam anlarda M arx’ı öncelikle basın özgürlüğü ve edebiyatla uğraşan, ai lesi ve arkadaşlarıyla birlikte Kuzey L ondra’daki Parliam ent Hill’da pikniğe çıkm adığı zam anlar British M useum ’u n eski okum a odasında serm ayenin gelgitlerini analiz etm ekle m eşgul, nazik b ir V iktorya çağı beyfendisi gibi göstererek, onu Rus ve Ç in devrim lerinin felaketler doğuran uygula m alarından korum aya yönelik eğilim giderek güçlenm ektedir. Elbette yukarıda sıralananlar doğ ru d u r, ancak M arx’ın devrim ci görüşlerini (onlarsız k o m ü n ist bir gelecek tasav vu r etm esinin m ü m k ü n olm adığı fikirlerini) gizlem enin bir m askesi olarak kullanılm am alıdır. M arx, K om ünarlar’ın em briyon halinde k u rd u ğ u siyasal yapıları, en d em okratik burjuva cum h u riy etin d en bile daha ileri ve daha ü s tü n b ir niteliksel sıçram a saymıştı: Komün, şehrin her köşesinde genel oy hakkının kullanıl masıyla teşekkül eden, sorumlu ve kısa bir süre içerisinde ge ri çağrılması mümkün belediye meclis üyelerinden oluşuyor
13) A.g.y., s. 57.
18
du. Komün’ün üyelerinin çoğu doğal olarak emekçi insanlar ya da işçi sınıfının kabul görmüş temsilcileriydi. Komün par lamenter bir organ değil, aynı zamanda hem yürütme hem de yasama yetkileri bulunan, işlek bir organ olacaktı. [...] Ko mün üyelerinden aşağı indikçe, kamu hizmetleri em ekçilerin ücretleri seviyesinde görülecekti.
[...] Eski hükümet gücünün salt baskıcı organları yok edilip ortadan kaldırılırken, meşru işlevleri toplumun kendisi üs tünde üstünlük kurmuş bir otoriteden geri alınacak ve tekrar toplumun sorumlu mensuplarına devredilecekti. Parlamen toda halkı yönetici sınıfın hangi üyesinin kendi aleyhlerine temsil edeceğine üç ya da altı yılda bir karar vermek yerine, genel oy hakkı Komünlerde birleşmiş halka hizmet edecekti -tıpkı bireysel oy hakkının kendi işyerine işçi ve yönetici ara yan patronların işine yaraması gibi.H
Ne K om ün yalnızca işçilerin çıkarlarına hizm et edebilir di; ne de to p lu m u n diğer alt k atm anlarını güçlendirm em ezlik edebilirdi: Komün, köylülere “bizim zaferimiz, sizin biricik umudunuzdur” mesajını iletmekte yerden göğe haklıydı. [...] Komün köylüyü kan vergisinden kurtaracak -ona ucuz bir hükümet sağlayacak-, şimdiki kan emicileri olan noterler, avukatlar, celladar ve diğer adli vampirlerin yerine kendisinin seçtiği ve ken disine karşı sorumlu olan ücredi komün memurlarım geçire cekti. Böylece köylüyü kır polisinin, jandarmanın ve karakol amirinin zorbalığından kurtarırken, rahibin köreltici vaazları yerine öğretmenin aydmlanmacı dersleriyle tamşUracaktı.15 14) A.g.y., s. 57-58 (vurgular asıl m etindedir). 15) A.g.y., s. 63-64.
19
K om ün ayrıca köylülerin borçlarını erteleyebilir ve ‘k a pitalist tarım ın rekabeti’yle karşı karşıya kalm ış d u ru m d ak i bir köylülüğe gerçek yardım larda b u lu n ab ilird i.16 1871 deneyim i, orta sınıfların işçilerin saflarına nasıl kazanılabileceğini gösterm işti; “b u , işçi sın ıfın ın , Paris o r ta sın ıfın ın b ü y ü k kısm ı tara fın d a n bile, açıkça sosyal in i siyatif alm aya yeten ek li tek sın ıf olarak kab u l edildiği ilk d e v rim d i”.17 En b ü y ü k başarı K om ün’ü n yaratılm ış olm asıydı, ancak öğrenilen başka dersler de söz konusuydu: Eğitim kuramlarının tamamı parasız olarak halka açıldı, aynı zamanda bu kurumlar Kilise’nin ve Devlet’in her türlü müdahalesinden arındırıldı. Böylece yalnızca herkese eğitim imkânı tanınmakla kalınmıyordu, bunun yanı sıra, bilim de sınıfsal önyargılar ve devlet gücünün ayağına bağladığı pran galardan kurtulmuş oluyordu. [...]
Kaldı ki Komün’ün, üzerinde eski damgası taşıyan hükü metlerin tümünün değişmez özelliği olan yanılmazlık gibi bir iddiası söz konusu değildi. Komün, icraatlarıyla bildirilerini herkese alenen duyurmakta ve bütün eksikliklerini halkla paylaşmaktaydı.18
M arx lafını esirgem em ek için de, “geçm iş devrim leri ya şam ış ve devrim e hâlâ sadık kişiler”in de olduğu K om ün li derlerin d en bazılarına ağır eleştiriler yöneltm işti: “Böyle ki şilerin ortaya çıkm ası, önlenm esi m ü m k ü n olm ayan bir k ö 16) A.g.y., s. 64. 17) A.g.y., s. 62. 18) A.g.y., s. 58, 67. 20
tülüğe tekabül eder; bu insanlar zam anla elenip bir kenara atılacaklardı m uhakkak, ancak zam an K om ün’e bu fırsatı bırakm ayacaktı.”19 Yine de gelecek açısından önem li olan, deneyim di: Komün’ü hedef alan yorumlann ve kendi çıkarlarının ifa desini onda gören kesimlerin fazla olması, daha önceki hükü met biçimlerinin çoğu baskıcı bir karakter taşırken, Ko mün’ün son derece geniş bir siyasal oluşumu temsil ettiğini göstermektedir. Zaten Komün’ün asıl sırrı burada yatıyordu. Komün özünde işçi sınıfının hükümetiydi; üreticilerin mülk sahibi sınıfa karşı verdikleri mücadelenin ürünüydü; emeğin iktisadi kurtuluşunun o mekanizma içerisinde nihayet keşfe dildiği siyasal oluşumdu. Keza, son koşulun dahil olmaması halinde Komün’ün ya pısını hayata geçirmek imkânsız olur ve hayalden ibaret ka lırdı. Üreticilerin siyasal egemenliği, toplumsal kölelik koşul ları sürerken kurulamazdı.21’
1 8 7 l ’de geçerli sayılabilecek olan d u ru m , elli yıl so n ra a rtık geçerliliğini y itirm işti. Rus D evrim i’n in b aşarısın d an k o rk u y a k ap ılan Batı’n ın k ap italizm yanlısı p o litikacıları, ciddi ciddi k e n d i evlerinde d ü zen i sağlam anın y o llarını d ü şü n m ey e koy u lm u şlard ı. Bu am açla, k a d ın la ra oy h a k kı tan ım a k dahil olm ak üzere b irtak ım to p lu m sal ve siya sal refo rm lar gerçekleştirildi. İşçilerin geniş kesim leri gi d e re k bu egem enlik biçim in e rıza gösterdiler; b u rız a n ın se b ep lerin d en birisi, M arx’ın belli belirsiz biçim de tan ım ladığı sosyalizm u fku ile k en d ilerin e M arksist diy en lerin 19) A.g.y., s. 67. 20) A.g.y., s. 60. 21
gerçekleştirdiği ilk dev rim in ark a p lam n ı o lu ştu ra n to p lum sal k o şu llar arasın d a var o lan m uazzam u ç u ru m d u : 1917’deki Rusya, k ö y lü le rin n ü fu su n çok b ü y ü k ç o ğ u n lu ğ u n u te şk il e ttiğ i a z g elişm iş b ir k a p ita lis t ü lk e y d i. 1949’daki Ç in’de köylü egem enliği d ah a da fazlaydı. M arx d aha farklı b ir sosyalizm resm i çizm işti; ona göre, sosya lizm b o llu k eko n o m ilerin e d ayanm ak z o ru n d ay d ı. Rusya ve Ç in ’in h e r ikisi de k ıtlığın h e r çeşid in in c irit attığı to p lum sal o luşum lardı. D evrim lerin A lm anya, F ransa ve Bri tany a’da değil de bu ü lk elerd e yapılm ış olm ası, hem teori hem p ra tik d ü zeyinde çeşitli so ru n la r d o ğuracaktı. K om ü nizm fik rin in k u ru c u la rın ın u m u d u haklı çıkm am ıştı. 1848’d en so n ra M arx, A vrupa bu rju v azisin e a rtık bel bağlanam ayacağının farkına varm ıştı. B urjuvazi a rtık , In gilte re’de ve F ran sa’da 1648’de ve 1789’da old u ğ u gibi öncü sı n ıf değildi; ‘to p lu m sal ceset’ olm asına ram ak kalm ıştı. B urjuvazinin d u ru m u böyleyken p roletarya ne haldeydi? Bu açıdan da Kom ünist M anifesto’n u n yazarları, ileri k a p i talist ü lk elerd e işçileri devrim davasına k a z an m a n ın g ü ç lü k le rin i ciddi derecede k ü çü m sem işlerd i. Sosyal D em ok rat p a rtile rin k u ru lm a sı M arx ve E ngels’in ö n lerin d ek i so ru n la rın farkına v arm alarını sağlam ıştı ve bu ikili, A lm an Sosyal D em okrasisi’ni hed ef alarak kalem e ald ık ları Gotha Programı’nın Eleştirisi’nde (1875) k esk in görüş ayrılık ları nı şu sözlerle dile getirm işlerdi: Alman İşçilerinin Partisi enternasyonalizmini neye indir gemektedir? Egemen sınıflara ve onların hükümetlere karşı ortak mücadelede, çalışan sınıfların uluslararası kardeşliğine eşdeğerde bir ifade olması amaçlanan burjuva Barış ve Özgür 22
lük Ligası’ndan ödünç alınmış bir deyiş olarak, harcadığı ça baların ve yaptığı girişimlerin sonucu 'halkların uluslararası kardeşliği’nin önünü açacak olan bir bilinçlenmeye. Zaten bu yüzden, Alman işçi sınıfının uluslararası işlevi konusunda tek bir laf edilmiyor! [...] Aslında, programdaki enternasyonalizm Serbest Ticaret partisinin bile inanılmaz derecede gerisinde durmaktadır. Ser best Ticaret yanlıları da kendi girişimlerinin sonucunun ‘halkların uluslararası kardeşliği’ne varacağını ileri sürüyor lar. Ama bunun yanı sıra, ticareti uluslararası düzleme taşı mak ve her halkın ticaretini kendi ülkesinin sınırları içerisin de yürütmesi bilincini kesinlikle yeterli görmemek için gay ret sarf etmekten geri kalmıyorlar.21
Bunlara ek bir sorun daha vardı: Geliştiği haliyle Sovyet modeli, evrensel düzeyde işçilere cazip gelmemişti. Marx'm 1848’den sonra Prusya burjuvazisi hakkında dile getirdiği eleştiriler, 1917’den sonra Avrupa sosyal dem okrasisinin ege m en kesimleri için de söylenebilirdi. Ancak sosyal dem okrasi nin 1991’den sonra sermayeye tam olarak teslim olmasıyla birlikte, şu sözler artık m odern çağda yaşayanların kulakları na fazlasıyla anakronik gelebilirdi: [...] kendine güvenmez, halka inanmaz, yukarıdakilere homurdanır, aşağıdakilerden ödü kopardı; her iki tarafa karşı da bencil ve benciliğinin bilincindeydi; tutucular karşısında devrimci [elbette 1950’den sonraki dönem için bundan çok ender hallerde söz edilebilirdi -T .A .], devrimciler karşısında tutucuydu; kendi sloganlarına dahi güveni yoktu, fikir yerine
21) Kari M arx ve Friedrich Engels, Critique o f the Gotha Programme (Selected W orks içinde), M oskova, Progress Publishers, Cilt 3, s. 13-30, vurgular asıl m e tindedir. Ayrıca bkz m arxists.org/archive/m arx/w orks/1875/gotha/index.htm .
23
laf kalabalığına düşkündü; dünya fırtınası karşısında ürkek, dünya fırünasınm sömürücüsüydü; hiçbir hususta enerji sa hibi değildi, her hususta intihalciydi; özgünlükten yoksun ol duğu için adiydi, adiliğinde özgündü; kendi isteklerine kü çük hesaplı, girişim gücünden yoksun, kendine güvenden halka güvenden yoksun, dünya tarihi çapında bir görevden yoksun, nalet bir moruk. [...]22
22) Riazanov, Kari M arx and Friedrich Etıgels, s. 96. Ayrıca bkz. www.workers.org/cm /ch05.htm l. [Pasajın T ürkçe çevirisi için bkz. K. M anc/F. Etıgels, Ha yat ve Eserlerine Giriş, çev. Ragıp Zarakolu, Belge Yayınları, İstanbul, 1978, s. 93.]
İKİ
Komünist Manifesto’n u n yazarları, takipçilerinin birço ğun d an farklı olarak, kendi çalışm alarının hatalar ve yanlış d eğ erlendirm elerden m u af o ld u ğ u n u düşünm em işlerdi. Böylesi bir eğilim eleştirel düşünceye yabancıydı ve ikisi de kendilerine, bir gün yazdıklarının din katm a çıkarılacağı söylenecek olsaydı kesinlikle dehşete kapılırlardı. M arx Louis Bonaparte’in 18 Brum aire’i’nde (1852) bu düşüncesini su götürm ez bir dille ifade etm işti. O nun devrim ler h ak k ın da yazdıkları, ilk planda onları teorize edenler için de aynı derecede geçerlilik taşıyordu: [...] proleter devrimler [...] kendilerini durmadan eleşti rir, süreç içerisinde her fırsatta duraklayıp kendilerine bir ba 25
kar, yeniden başlamak üzere görünüşte elde ettikleri noktala ra geri döner, ilk girişimlerinin yetersizlikleri, zayıflıkları ve faydasızlığım acımasızca alaya alır ve düşmanlarını ancak, onlar yeni bir kuvvet toplamış olarak kendi önlerinde tekrar, daha devasa bir güçle ayağa dikilsinler diye alt etmiş görü nürler. [...]“
Ya bu in san lar k en d ilerin i ç ö zü m lem ek ten aciz olsalar dı? O zam an o n lar da 1927’d en sonra Sovyetler Birliği’ne egem en olan p a rtin in ve devlet b ü ro k ra sisin in k a d erin i paylaşıp, “tü k e n ip gitm iş, b u n a k m a h lû k la r” haline gelir lerdi. H alklarına sivil ö zg ü rlü k leri tanım ayan, her tü rlü ö rg ü tlen m e ve b irlik olm a h ak k ın ı gasp eden, iletişim araçları ü z e rin d e tam b ir tekel uygulayan, d ü şü n c ele ri b a stıra n ve m eşru iy etin i k o ru m a k için m illiyetçiliğin ve yabancı d ü şm a n lığ ın ın en kaba y ollarına sap an o toriteryan devlet ay g ıtların ın ç ö k ü şü n ü ne d o st ö n g ö rm ü ştü ne de düşm an. Rus D evrim i üzerinde çalışan M arksist-olm ayan tarihçi lerin duayeni E.H. Carr, kendisiyle ö lü m ü n d en önce yapı lan ve Sovyetler Birliği’n in ç ö k ü şü n d en on yıl evvel yayın lanm ış söyleşisinde, Soğuk Savaş ideolojisi ve siyasetinin y en id en boy gösterm esinin, D evrim ’i nesnel gözlerle değer lendirm eye yönelik h er tü rlü girişim i boğacağı k o rk u su n u dile getirm işti: Bugün Devrim’in olumsuz sonuçları üzerinde durmaya pek gerek yok. Yıllardan beri -özellikle de son birkaç aydan beri- yayınlanan çeşitli kitaplar, gazeteler, radyo ve televiz 23) Kari M arx, The Eighteeııth Brumaire of Louis Botıaparte, New York: Interna tional Publishers, 1963 (1852), s. 19.
26
yonlarda bu noktalara değinmek zaten bir takıntı halini al dı. Tehlikenin yattığı yer, bizim Devrim’in sicilindeki kor kunç lekelerin, yol açtığı insan kayıplarının, onun adına iş lenm iş olan suçların üstünü örtecek olmamızda değil. Teh like, bizim Devrim’i tümüyle unutma ve onun muazzam ba şarılarını sessizlikle geçiştirme düşüncesini cazip bulmamızdadır. [...] Elbette, Devrim’in başarılarından söz eden herkesin anında bir Stanilist damgasını yiyeceğini adım gibi biliyorum. Fakat halihazırda böylesi bir moral şantaja bo yun eğmeye de kendi payıma hiç niyetim yok.24
Stalinizmi ve o n u n m irasçılarını izah etmeye ya da çözüm lemeye yönelik her türlü girişim , ister istemez Devrim ’in he deflerini ana hatlarıyla, doğduğu ilk nehir yatağından itiba ren akışını ortaya koyarak yola çıkm ak durum undadır. Bunu tasavvur etm ek güç olabilir, ancak Rus Devrimi’nin 1917’de başarıya ulaşm asının yeşerttiği um utlar her türlü ölçeğin öte sindedir. Bu başarının getirdiği um utlar ulusal sınırlan kolay ca aşmış ve Avrupa’nın her köşesindeki işçi sınıfını uyandır mıştı. Rusya’da m eydana gelen olaylar Asya’da sömürgeciliğe karşı güçlenm ekte olan ulusal hareketlere m üthiş bir ivme kazandırm ıştı. Aslına bakacak olursak, Petrograd’daki zafer olmasa söm ürge ülkelerin bağım sızlıklarına kavuşm aları da ha bir elli yıl gecikirdi. N itekim , 1991’den sonra yeni-söm ürgeciliğin yükselişe geçmesini (Yugoslavya’nın parçalanm ası, Irak ve Afganistan’ın işgal edilmesi, ABD’nin askeri üslerinin yüzü aşkın ülkeye yayılarak çoğalması) kolaylaştıran etken Sovyetler Birliği’nin dağılması olm uştur.
24) E.H. Carr, “The USSR and the W est”, New Left Review, 1 (111), Eylül 1978, s. 25-36.
27
Devrim’in başarısı sosyalist fikirleri takip eden kitleyi ço ğaltıp büyütm üştü. O zam ana değin Devrim’in peşine takıl mış olanlar büyük oranda bir azınlık kesim di; birkaç istis nayla, Avrupa’da ince bir entelektüeller ve işçiler tabakasın dan m üteşekkildi. 1917’den sonra sosyalizm, yeryüzünün her tarafındaki m ilyonlarca insanın gözüne pratik bir ihtim al olarak görünm eye başladı. İm paratorluklar varlıklarının teh dit altında olduğunu hissettiler. Sermaye k o rkusundan tir tir titrer oldu. Sosyal dem okrasi devrim den yana olan ve olm a yan fraksiyonlara bölündü. Başka bir deyişle, Petrograd’ın düşüşü evrensel çaplı bir olay haline gelmişti. M arx ve Engels’in Komünist Manifesto’da duyurdukları hayalet dirilm işti. K endilerininkinden başka üç kıtanın geniş kısım larını iş galleri altında tutan A vrupa’nın egemenleri, tebalannm h u zursuzluğu giderek artarken, kendileri de rehavetten sıyrıldı lar. Taç giymiş başların daha önce de devrilip koparıldığı ol m uştu gerçi, fakat o eylem lerden sorum lu olanlar daha ziya de tarihsel bir ilerlem enin, neyi değiştirdiğinin bilincinde ol m ayan ajanlarıydı. Crom well, gerek I. Charles’la pazarlığa gi rerken gerekse inatçı ve dalavereci m onarkm her türlü giri şim i ve uzlaşm a önerisini reddedip geriye tek bir çözüm yo lunu açık bıraktıktan sonra bile, kendisine takdir-i ilahinin yol gösterdiğine inanıyordu. Robespierre soyut ilke adına ha reket ettiği iddiasındaydı. Lenin ise yalnızca farklı bir tarih sel çağın m eyvesini toplayan siyasetçi değildi, aynı zam anda, m evcut toplum sal güçler k onusunda yeni bir anlayışla faali yet yü rü ten bir siyasal partinin önde gelen bir önderiydi. Bolşevikleri kendilerinden önceki diğer b ü tü n devrim ci örgüt 28
lerden ayıran şey, m ateryalist tarih görüşleriydi. Yükselm ek te olan bir toplum sal sınıfın bilinçli unsurları olarak eyleme kalkıyorlardı ve (partinin ü st kadem elerinde hararetli bir teorik ve siyasal tartışm a aşam asından geçtikten sonra) m ül kiyete karşı savaş ilan edip, devletin toplum sal tem elini kö kü n d en değiştirm eye kararlıydılar. Kısa boylu, kel b ir adam , Şubat D evrim i’n in ard ın d a n Petrograd so v yetinin ö n ü n d e d u ru p da k en d isin e reto rik b ir so ru olarak m ak sa tla rın ın ne olduğu so ru su y ö n e ltild i ğinde, sak in b ir ses to n u y la ve sö zlerin d e dem agojiden eser o lm adan, ken d i p a rtisin in ik tid arı alm aya h a z ır o ld u ğu karşılığını verm işti ve bu sözü ona in an m ay an çığlık larla, alaycı kah k ah a tufanlarıyla k arşılanm ıştı. Birkaç ay so n ra Bolşevikler P etro g rad ile M oskova’n ın k ilit ö n e m d e ki so vyetlerinde ço ğ u n lu ğ u elde e ttik te n ve başarılı bir ayaklanm a g erç e k le ştird ik te n so n ra da rak ip leri o nları h â lâ şü p h e dolu bakışlarla izliyorlardı. G erçi bu şaşk ın lık la rın ın geçerli sebepleri vardı. Ç arlık Rusyası k ü ltü re l ve ek o n o m ik b ak ım d an azgelişm iş b ir ülkeydi. Sayıları on m ilyonlara varan k ö y lü lü ğ ü n k arşısın d a ufak işçi sınıfı ta bakası cüce gibi kalıyordu. Rusya ‘k o p m u ştu ’, ç ü n k ü Av ru p a em peryalizm leri z in c irin d e ‘en zayıf h a lk a ’ydı. B irin ci D ünya Savaşı b u zayıflığı en çıplak haliyle gözler ö n ü ne serm işti ve B olşevikler de ü stü n lü ğ ü ele alm ak için ağ ırlıklarını koym uşlardı: T oprak, E km ek ve Barış, Bolşe vik P artisi’n in n ih ay e tin d e aynı eğilim lere sah ip o lup, D o ğu C ephesi’nd ek i yen ilg ilerd en dolayı sersem lem iş d u ru m d a k i k ö y lülüğü, şe h ir proletaryasıyla b irleştirm esin i sağlayan üç so m u t hedefiydi. 29
M arx, sosyalist b ir to p lu m u n ancak, hızla b ir b o llu k ek o n o m isin e d ö n ü şm e p o tansiyeli taşıyan, sanayileşm iş b ir to p lu m tem eli ü zerin d e k u ru labileceği k o n u su n d a ıs rarcıydı. Böylesi bir gelişm e, k ö k lü bir h alk egem enliğine dayalı b ir siyasal d ü z e n in tem elini yaratacaktı. İşçilerle kö y lü ler ilk defa anlam lı b ir şekilde k e n d ile rin i y ö n e te ceklerdi ve bu dem okrasi to p lu m u n h er düzey in d e (u lu sal m eclisler şeklinde, fakat ayrıca belediyeler, fabrikalar ve tarlalarda da) geçerli olacaktı. Ç arlık Rusyası böyle bir ek o n o m in in neredeyse tam zıttıydı. Bu sebeple, M arx’ın ö ğretilerine dayanarak p olitika y ü rü te n b ir p a rtin in tek b ir ö n d e ri bile ‘tek ülk ed e sosyalizm ’in kurulabileceği in an cın d a değildi. L enin bu olguyu, E kim D evrim i’n in za fere u laşm a sın d a n so n ra tek ra r tek ra r vurgulam ıştı: Gerek Ekim’den önce gerekse Ekim Devrimi sırasında kendimizi her zaman yalnızca uluslararası proleter ordusu nun bir birliği; gelişim ve hazırlık düzeyinden ötürü değil, Rusya’nın olağanüstü koşullarının bir sonucu olarak öne çıkmış bir birliği olarak gördüğümüzü ve ancak böyle göre bileceğimizi söyledik. Bu yüzden sosyalist devrimin zaferi nin, en azından birkaç ileri ülkede proletaryanın zaferi ha line geldiğinde, ancak o zaman nihai bir zafer olarak görü lebileceğini de her zaman ifade ettik. En büyük zorlukları işte bu bağlamda yaşadık. Bizim kaderimizi dünya devrimine bağlamakta haklı ol duğumuz her açıdan kanıtlanmıştır. Ne var ki dünya devrim inin gelişim hızı bakımından istisnai derecede zor bir dö nem geçirdik; ileri ülkelerde devrimin gelişiminin çok daha yavaş, çok daha zor, çok daha karmaşık olduğunu yaşayarak gördük. [...] Fakat neticede, Batı Avrupa’da sosyalist devri 30
min bu şekilde daha yavaş [...] gelişimi bize inanılmaz zor luklar yaşatmıştır.25
Rusya’da iç savaşı Bolşevikler kazandılar, fakat m u az zam bir bedel karşılığında. A n ta n t d ev letlerin in m ü d ah a lesi D evrim ’i k an a boğm ayı b aşarm akla birlik te, D evrim ’i yık m ak ta sonuç alam adı. Serm aye Sovyetler Birliği’ni kay b etti, fakat devrim ci dalgayı sın ırlı tutm ayı başarabildi. M acaristan’da Bela K un’u n kısa ö m ü rlü Sovyet C u m h u ri yeti, b ir süre ayakta kalm ış olsa bile, Sovyet devletinin so sy o-ekonom ik tem elini belirleyici b ir şekilde ku v v et lendirm eyi sağlayam adı. Batı’n ın kap italist a n a y u rtla rın daki yö n etici sınıflar, ön em li d e m o k ra tik h a k la r (ve tabii genel oy h ak k ın ı) tanıyıp, fabrika d isip lin in in deli göm le ğini (sekiz saatlik çalışm a g ünüyle) gevşeterek, kitlesel başkaldırıları y o lu n d an saptırm ayı becerdiler. Bu ted b irle rin yeterli olm adığı ü lk elerd e serm aye, L enin’in Petrogra d ’daki başarısın ın ö c ü n ü çok acı biçim de aldı. İtalya’da, L enin’in y u k arıd a zik red ilen sö zlerin d en ü ç yıl sonra, Ben ito M ussolini’n in kara göm lekli tugayları, işçi sınıfına ait k u lü p le ri ateşe v erdiler ve h er tü rlü sivil ö z g ü rlü ğ ü hızla o rta d a n kaldırdılar. M ussolini, W in sto n C h u rc h ill dahil olm ak ü zere Batılı siyasetçilerin h ay ran lık dolu bakışları altın d a am ansız b ir kap italist d ik ta tö rlü k k u rd u ve A vru
25) Vladim ir 1. Lenin, “Seventh All-Russia Congress of Soviets (D ecem ber 5-9 1919)”, Collected Worlıs, Cilt 30, Moskova, Progress Publishers, 1965 içinde, s. 205-252; bkz. s. 207. Ayrıca bkz. w w w .m arxists.org/archive/lenin/w orks/1919/ dec/05.htm . [Bu pasajın T ürkçe çevirisinin alındığı yer için bkz. Vladim ir llyiç Lenin, Sovyet İktidarı ve Dûııya Devrimi - Devrim Yazılan 1, der. ve çev. Ferit Bu rak Aydar, Agora Kitaplığı, İstanbul, 2010, s. 246.]
31
p a ’ya ilk faşizm deneyim ini y aşattı.26 P ortekiz, A lm anya ve İspanya da sırayla o n u izlediler. Faşizm , serm ay en in işçi sın ıfın ın devrim fikriyle oynam asına kestiği cezaydı. Bü tü n bu gelişm elerin y e k û n ü , devrim ci Rusya’n ın tam an la m ıyla tecrit edilm esiydi. Peki am a, Rus D evrim i’n d e n on yıl ya da d ah a fazla bir sü re önce A lm an devrim i gerçek leşm iş olsaydı, olaylar d ah a farklı yönde seyredebilir m iy di? İşte b u , cevabı h a k ik a ten m erak edilesi b ir faraziyedir. D oğrudan askeri m üdahale Kızıl O rd u ’yu m ağlup etm e yi başaram adı, fakat D evrim ’in kendisi deneyim le y ıp ra n m aktaydı: K açınılam ayan sonuçlar, takati kesilm iş bir ek o nom i, savaştan tü k en m iş bir halk, siyasal b ak ım d an en b i linçli işçilerden o luşan b ü tü n b ir tab akanın kaybedilm esi ve kitlesel açlıklar şeklinde tecelli etti. Serm ayenin dayat tığı e k o n o m ik abluka D evrim ’i k a ran tin a altına alm ayı sağ lam ıştı. K öylülüğün ağırlığı, işçi sınıfının zayıflığı, d em o k ratik geleneklerin hiç b ulunm ayışı, D evrim ’in Batı’da tek bir ileri ülkeye bile yayılam am ış olm ası, Lenin ile Sverdlov’u n ölüm leri - b ü tü n bu faktörler kopm az bir şekilde b irbirine bağlı olarak D evrim ’in kaderini belirlediler. O rta ya çıkan sonuç, şeh irlerd e edilgenliğin ve m oralsizliğin gün geçtikçe artm asıydı. Parti ve devlet aygıtlarının gide rek b ü y ü m esin d e n dolayı çok sayıda işçi de bu k u ru m lara çekilm işti. O devrin koşu lların d a bu d u ru m belirleyici 26) W inston C hurchill 1927’de Roma’da İtalyan gazetecilere şöyle demişti: “Eğer ben ttalyan olsaydım , em in olun, Leninizm in hayvani iştahlan ve ihtiraslan n a karşı m uzaffer m ücadelenizde b ü tü n kalbim le sizin yanınızda yer alır dım." Akt. Ralph M iliband, Capitalist Democracy in Britain, Oxford: O xford University Press, İ9 8 3 , s. 47. BBC’nin kutsanm ış figürlerinden Lord Reith de Mussolini’yle H itler’in hayranlarındandı!
32
önem de b ir olaydı: M em urların siyasal ve toplum sal ağır lıkları h er g ü n biraz daha n itel bir artış gösterm ekteydi. Bu katm an ın ortalam a işçi sınıfı ailesine kıyasla m addi ayrıca lık ların ın hızla çoğalm asının, k ıtlık k o şu llarında p arti ve devlet içinde ciddi yansım alar doğurm am ası d ü şü n ü le m ezdi. T eori ile p ratiğin giderek b irb irin d e n kopm ası da, 1 9 9 l ’de nihayete erecek b ir zayıflam a sü recin i tetikledi. A kılda tu tm ak ta fayda vard ır ki, faşizm de so m utlaşan to ta liter kapitalizm , dü n y a savaşında yenilgiye u ğ ratılırk e n 50 m ily o n u n aşkın in san ın hayatını kaybetm esine sebep ol m uştu. Ö n d erlerin in b ü y ü k kısm ı m oralm an ve siyasal b a k ım d an tü k en m iş haldeki Sovyetler Birliği so n u n d a d o ğ ru dan bir askeri baskıya bile gerek kalm adan çö k ü p gitti. Af g anistan’daki yenilgi b ü y ü k bedellere m al o lm u ştu gerçi, a n c ak ç ö z ü lü p dağ ılm an ın belirleyici fak tö rü değildi. Ç in’deyse eski sistem in çözülm esi, aynı yolu takip eden am a ken d i adım larıyla ve devletin sıkı d en etim i altında ilerleyen (M ao Z edung’u n doğru biçim de ‘k apitalist y o lcu lar’ diye tanım ladığı) reform ist k o m ü n ist liderlerce daha dik k atli biçim de düzenlenecekti. L enin’in felç geçirdiği için hasta yatağından ve siyasetten izole d u ru m d a sü rd ü rd ü ğ ü son m ücadelesi, bürokratlaşm an m büyüm esine karşıydı; bu gelişm eyi, genç am a şim diden b ozulm uş bir işçi devleti açısından aşırı derecede tehlikeli, potansiyel bir k anser sayıyordu.27 L enin’in hasta halindeki en bü y ü k uğraşı artık bu tehlikenin savuşturulm ası ve G ü r 27) L enin’in sağlığındaki bu son eleştirel sözlerinin en tam açıklam ası için bkz. M oshe Lewin, Lenin’s Last Struggle, Londra: Faber and Faber, 1968.
33
cülere karşı harekete geçirilm iş b ü y ü k Rus şovenizm inin etkisizleştirilm esiydi. Kendisi, değişiklikler yapılm ası ge rektiğinin farkındaydı ve son siyasal vasiyetnam esinde Stalin’in parti genel sekreterliği görevinden alınm asını istem iş ti. Bu, akışı tersine çevirm eyi am açlayan çaresizce bir ham leydi, am a çok geç kalm ıştı. Stalin parti b ü rokrasisini tem sil etm ekteydi ve asıl görevi parti ile devlet içindeki k u ru m sal eğilim leri tersine çevirm ekti. A lm an sosyal dem okrasisi n in m erkezi ile aşırı so lu n u tem sil eden Kari K autsky ve Rosa L uxem burg, kendi farklı usulleriyle L enin’i b ü tü n m uhalefet partilerin in yasaklanm asının getireceği tehlike lerden dolayı uyarm ışlardı. Bolşevikler bu uyarıyı, alınan tedbirlerin ‘geçici’ olduğu cevabını vererek geçiştirdiler. Ya kınlarda Slavoj Zizek’in de bize hatırlattığı üzere, ö lü m ü n den sonra yayınlanm ış so n m etin lerin d en birine göre Lenin, Bolşeviklerin ö n ü n d ek i so ru n ların b ü y ü k lü ğ ü n ü kav ram ış görünm ekteydi: Çok yüksek, dik ve şimdiye değin hiç keşfedilmemiş bir dağa tırmanan bir adamın resmini düşünün. Varsayalım ki bu adam eşi benzeri görülmedik güçlüklerle tehlikeleri aşmasını bilmiş ve öncellerin çıkabildiğinden çok daha yüksek bir noktaya ulaşmış, fakat zirveye de henüz çıkamamış olsun. Bu adam kendini, kendi belirlediği istikamette ve yolda ilerleme yi hem çok zor ve tehlikeli, hem de ne iyi ki imkânsız olarak gören bir konumda bulacaktır. [...] Bu yüzden geri dönmek, tırmandığı yerden inip başka ve herhalde daha uzun, ama zir veye ulaşmasını da sağlayacak bir patika bulmak zorunda kal mıştır. Hayali dağcımız açısından, kendisinden önce hiç kim senin tırmanamadığı yükseklikten aşağıya inişin, yukarı tır34
mamştan daha tehlikeli ve zor olacağı da görülmüştür -en ufak bir dikkatsizlikte ayağı kayabilir, sağlam basacak bir yer bulması eskisi kadar kolay değildir ve yukarıya çıkıyor, hede fine ulaşıyor olmanın uyandırdığı yüceltici duygusu da yok olup gitmiştir. Artık belinin etrafına bir ip bağlamak, demir ucu bastonuyla ayağını basacağı yerler yapmak, ipi sıkıca bağlayabileceği yerler bulmak, hep aşağı inmek, alçalmak, hedeften uzaklaşmak zorundadır ve bu son derece tehlikeli ve zahmetli inişin nerede sona ereceğini ya da zirveye doğru yeniden daha bir atılganlıkla, daha çabukça ve daha doğru dan tırmanabilmesini sağlayacak emin bir noktaya gelip gele meyeceğini bilmemektedir.28
Lenin’in 1924’te ölm esi ‘geçici tedbirler’i Sovyet hayatı nın kalıcı özelliklerinden birine çevirdi, fakat tabii ancak, ü lk en in siyasal so ru n ların ö nderlik içinde ve zam an zam an da konferanslarda tartışılabileceği biçim de işleyen tek orga nizm ası (tek yasal partisi) olan parti içinde açık bir kavga y ü rü tü ld ü k te n sonra. Bu noktaya nasıl gelinm işti? Stalin daha L enin’in sağlığında, T ro çk i’n in b ü ro k ra tik hegem onyaya bir teh d it o lu ştu racağ ın ı anlam ıştı. O y ü z den, S talin’in 1923’ten 1930’a kad ar izlediği b ü tü n s tra te ji, T ro çk i’yle o n u n parti, o rd u ve gençlik ö rg ü tle ri için d e ki d estek çilerin i tecrit edebilecek ittifak lar geliştirecek yö n d e tasarlanm ıştı. Sol m u h alefet k ah ram an ca b ir m ü ca dele y ü rü tm ü ş olm asına k arşın , aldığı yenilgi n esn el bir 28) Vladim ir 1. Lenin, “N otes of a Publicist”, Collected Works, Cilt 33, Moskova: Progress Publishers, 1966 içinde, s. 204-207. Akt. Slavoj Zizek, “H ow to Begin from the Beginning", Nevv Le/t Revietv, No: 57, M ayıs-Haziran 2009, s. 43-55.
35
o lg u n u n so n u cu y d u : Rus işçi sınıfı tü k en m işti ve kırsal kesim d en gelerek saflarını d o ld u ra n yeni u n s u rla r p ro le taryanın co şk u su n u ve b ilin cin i b u lan d ırm ışla rd ı. Parti ile devlet b ü ro k ra sisi Stalin ile h izb in d e ideal b ir m ü ttefik b u ld u lar. Parti ile devlet ay g ıtların ın gid erek b irleşip kay naşm ası da ço k g eçm eden b ü tü n m u h alif u n s u rla rın te m iz le n m e sin e v a ra c a k tı. G eriye d ö n ü p b a k ıld ığ ın d a , T roçki ile N ikolay B u h arin ’in b ü ro k rasiy e karşı b irlik ola m ayışlarının bu sü re c in gelişm esine b ü y ü k k atk ıd a b u lu n d u ğ u n u sap tam ak zo r değildir. Parti ile devlet b ü ro k rasile rin in nasıl b irleştird iğ in i g ö steren en iyi ö rn ek le rd e n b irisi, T ro ç k i’n in S o v y etler B irliği K o m ü n ist P a rtisi (SBKP) M erkez K om itesi to p la n tıların a katıldığı so n o tu ru m la rd a n b irisin d e geçm işti: MOLOTOV: Ya parti, sen partiyi nasıl boşlarsın? TROÇKİ: Parti mi, siz onu çoktan boğdunuz. STALİN: O kadrolar ancak bir iç savaşla ortadan kaldırı labilir.29
Z aten yeni ‘iç savaş’ çok kısa sü re içerisinde k esin b ir şekilde başlatılacaktı. 1793’ü n a rd ın d a n J a k o b e n le rin ye nilgisine sebep olan b ü tü n h a ta lar, L enin’le y a n ın d a k ile r tarafın d an tek b ir hataya ind irg en m işti: R obespierre ve S aint-Just’ü n b ir siyasal k u ru m geliştirm eyi ve devlet ik ti d a rın ı e llerin d e tu tm ay ı başaram am aların a. İlk iç savaş sı rasın d a J a k o b e n le rin y ak laşım ın ı tekrarlayıp dev letin d e 29) Bu karşılıklı konuşm a 1 Ağustos 1927’de yapılm ıştı: Akt. E rnest M andel, Trotsky: A Study in t he Dynamic o f His Thought, Londra: New Left Books, 1979, s. 81.
36
n e tim in i kaybetm em ek, L enin’de de T ro ç k i’de de b ir sa p lan tı h alindeydi. Ne p ah asın a o lu rsa o lsu n başlıca ö n c e lik leri devleti m uhafaza etm ek ti. F ak at ö d ed ik leri bedel de gerçek ten çok y ü k sek oldu. Sivil ö z g ü rlü k lerin askıya alınm ası, gö sterm elik y argılam alar ve alelacele infazlar, m ahkem esiz tu tu k lam a la r, d iğer Sovyet p a rtile rin in h e p sin in faaliyetlerinin yasaklanm ası - b u gid işatın m antığı p a rtin in k en d i safları için d e de m u h a lif g ö rü şle rin y asak lanm asıyla so n u çlan acak tı. H en ü z genç ve Bolşevik o lm a dığı zam an lard ak i T roçki, 1904’te Siyasal G örevlerim iz’i kalem e alıp ikam eciliğin işçi sın ıfın ın k en d i k u rtu lu ş u n u sağlam ası pro jesi a ç ısın d an ö lü m c ü l so n u ç la ra yol açabi leceğini ileri s ü rd ü ğ ü n d e m ü th iş b ir ö n g ö rü d e b u lu n m u ş olu y o rd u : “L enin’in y ö n te m le rin in gideceği yer burasıdır: İlk başta p a rti ö rg ü tü k e n d in i b ir b ü tü n o larak p a rtin in yerine koyar; so n ra M erkez K om itesi k e n d in i ö rg ü tü n ye rin e koyar; en so n n o k ta d a da tek b ir ‘d ik ta tö r’ çıkıp k e n d in i M erkez K om itesi’n in yerin e k o y a r.”10 G erçi T roçki d ah a so n ra bu b ro şü rü n e sah ip len m ed i, fakat h e r sa tırın daki g ö rü şle rin d e n vazgeçm iş de değildi. P arti d isip lin i n in z o ru n lu o ld u ğ u n u k a b u lle n en T roçki, yine de bu g ö rü şü n ü n d ö n e m in B olşevik K om itesi’n d e yer alan k işi lerin z ih n iy e tin i d o ğ ru tanım ladığı k o n u su n d a ısrarın ı k o ru y o rd u . Batı’da ve restorasyon yolundaki Rusya’da, Stalinizm in ilk kurbanlarının, devrim ci sürecin b ürokrasinin eliyle bata 30) Leon Troçki, Our Politiccıl Tasks, Londra: New Park Publications, 1979 [1904],
37
ğa saplanm asına karşı itirazlarını ifade eden k om ünist dev rim ciler olduğu genellikle u n u tu lu r. Stalin kendi rejim inin istikrarını sağlam a bağlam ak adına, m utlakiyetçi önceli olan Ç ar’dan daha fazla sayıda kom ü n ist ve sosyalist öldürdü. “Stalinizm nedir?” sorusu ilk olarak kulaktan kulağa fısıltı larla, D evrim ’in hapse atılm ış kıdem li savunucuları tarafın dan ortaya atılm ıştır. Stalinizm e karşı ilk siyasal grevi ya panlar da, V orkuta hapishane kam pındaki eski Bolşevik tutuklulardı. Socrate G uevorkiyan’ın bu kam pta yaptığı bir konuşm a, teorik berraklık ile fiziksel cesaretin görkem li bir bileşim iydi - k i bu iki niteliğin birarada bulunm asına her za m an çok ender rastlanm ıştır.31 Stalin ken d i ik tid arın ı 1920’lerin so n ların d a, 1930’larda ve 1940’larda, fakat değişen to p lu m sal ko şu llard a sağ lam laştırdı. Siyasal d üzlem de S talinist olm ayan neredeyse h er a lte rn a tif fiziksel olarak yok ed ilirken, Parti de b ü ro k rasin in b ir aracı haline d ö n ü ştü . B u n u n y o lla rın d a n birisi, P arti saflarının kırsal bö lg elerd en to p la n a n yeni üyelerle d o ld u ru lm asıy d ı. 1920’de 430 b in Parti üyesi vardı, oysa 1927’de bu eski p arti ü y e le rin d e n sadece 135 b in i kala caktı; arad an b ir on yıl d ah a geçtiğindeyse eski üyelerin sayısı iyiden iyiye azalm ış d u ru m d ay d ı. Eski Bolşevik ö n d erleri gibi o n lar da tasfiyelere k u rb a n gitm işlerdi. H elene C arrere D’E ncausse bu sü reci çok özlü b ir dille anlatır: 1929’da pratikte parti saflarında hiç Eski Bolşevik yoktu, Iç Savaş destanını yaşayanlardan da ancak 130 bin üye kal 31) Bkz. ‘M.B.’, “T rotskyists at Vorkuta: An Eyewitness Report", International Socialist Review, Yaz 1963, s. 206-216.
38
mıştı. Diğer üyelerin hepsinin kaydı, Parti çoktan kontrol altına alınmışken, Leninist SSCB’nin ilk yıllarının kahra manca yılları ve eleştiri geleneğini temel alan devrimci ini siyatifinin yerini artık disiplin anlayışının aldığı bir dönem de yapılmıştı. Öyleyse bu yeni bir partiydi ve bu yeni parti nin kahramanları, idealleri ve ahlâki kurallarının da Leni nist Parti’nin kahramanları, idealleri ve ahlâki kurallarıyla artık yakından uzaktan alakası yoktu. Kültürel düzlemde de Parti’nin geçirdiği dönüşüm çok önemliydi; saflara yeni katılanların entelektüel çapları çok düşüktü, siyasal deneyim leriyse hiç yoktu. Parti sekreterlerinin onları üye yaparken başvurdukları ana ölçüt, yeni Parti ruhu (Partiinost) anlayı şına uygun biçimde Parti otoritesine körü körüne itaat ede cek olmalarıydı.”
ik in c i D ünya Savaşı’n ın arifesinde, gerek L enin’in M er kez K om itesi’n in ço ğ u n lu ğ u gerekse Kızıl O rd u ’n u n seç kin askeri liderleri o rta d a n kaldırılm ış d u ru m d ay d ılar. S talinizm ’in paralı tetik ç ile rin d e n b irisi 1940’da M eksi ka’da sü rg ü n olan T ro çk i’yi ö ld ü rd ü . Savaş yılları SSCB için olduğu kad ar b ü ro k ra si açısın d an da k ritik b ir sınav olacaktı. 1930’ların sanayileşm esi pahalıya m al olan bir girişim di, ancak ü lk e n in ek o n o m ik tem elini g ü çlen d irm e ye yaradı. Ayrıca, çok sayıda işçi ve k ö y lü n ü n şaşırtıcı öl çüde ü st m erdivenlere tırm an m asın ı sağladı. Birçok işçi devlet aygıtına girdi; b irç o k köylü şeh irlerd e iş b u ld u . K it lesel tasfiyeler açık ki geride m uazzam b ir iş açığı bırak-
32) Hdfene Carrere D’Encausse, Stalirı: Order Through Terror, Londra: Longm an, 1981. Akt. Tarık Ali (ed.), The Impact o f the Stalinist Legacy: lts lmpact on Twentieth-century World Politics, Londra: Penguin, 1984, s. 12.
39
inişti. Bu y ü z d e n b ü ro k ra si k en d i iradesini an cak kısm en dayatabildi. G izli polis, b ü ro k ra sin in egem enliğinin haya ti ön em d ek i direğiydi ve gizli po lisin G ulag’larda sağladı ğı oto rite, am irleri k arşısın d a k e n d isin in ö n em in i a rttırır k en, belirli b ir özerk lik alanı da açıyordu. Ö te yan d an , b ü tü n b u n lara rağm en rejim b ir to plum sal tabana sahipti. Yeni Sovyet işçi sınıfı hiç şü p h esiz bu rejim in k o ru n m a sı n ın k en d i çık arın a old u ğ u g ö rü şü n d ey d i. Şehir işçileri o sırada a rtık Sovyet to p lu m u n u n egem en to plum sal katm a n ı haline gelm işlerdi. D olayısıyla, o n ların a k tif desteği ol m ad an Sovyetler Birliği ik in ci D ünya Savaşı’nı atlatam azdı. S talin’in ‘u lu su b irleştirm e’n in leitm otifi saydığı kaba Slav m illiyetçiliği b ü ro k ra sin in ne ölçüde dejenere o ld u ğ u n u n göstergesiydi. Yine de, Sovyet h a lk ın ın savaşta se r gilediği in an ılm az diren iş gücü b u n u n la açıklanam azdı. Nazi istilacılar SSCB’n in bazı bölgelerinde ken d ilerin e belli b ir d estek verildiğini g ö rd ü ler, an cak bu sınırlı des teği ne g en elleştirm eleri m ü m k ü n old u , ne de b u n u n ü z e rine başka b ir şey koym aları. Kaldı ki to plum sal k a tm a n ların devirdiği rejim , N azi o rd u la rın a karşı savaşm ayı s ü r d ü rü rk e n , içeride k ap italizm in resto ra sy o n u n d a n da yana değildi. Eldeki b ü tü n k a n ıtla r şu n u g ö sterm ek ted ir ki, re jim in en belirleyici tek sınavı, savaştı. Ve rejim bu savaş tan ayakta çıktı. K ursk’ta ve S talingrad’da Kızıl O rd u ’n u n galip askerleri, m o d ern tarih in en kesin zaferlerini k a n la rıyla im zaladılar. A m erikan generali D ouglas M acArth u r ’u n 23 Şubat 1943’te, “U ygarlığın u m u tla rı Kızıl O r d u ’n u n bayraklarıyla ta şm ıy o r,” dem esi b o şu n a değildi. 40
B ütün A vrupa’n ın N azizm in ö n ü n d e diz çö k m esin i engel leyen g ü c ü n Sovyet d iren işi o ld u ğ u n d a n k im se n in ş ü p h e si olam az. Zaferin olum suz yönleriyse ilk başta SSCB içinde hisse dilecekti. Stalinizm bu sayede, o zam ana değin eski Bolşeviklerin cesetleri ü zerin d en sağlam ış olduğu bir m eşruiyete kavuşacaktı. Savaştan sonraki yıllarda hem en h er yere (devlete, ekonom iye, k ü ltü re , orduya ve kiliseye) Stalinist m ü h rü n basıldığı gözlendi. D ahası, özgül k o n u m u n d an do layı kendi ideolojisini geliştirm eyi başaram am ış olan Stali nizm , bu süreçte M arksist teoriyi bir dizi pragm atik kurala d ö n ü ştü rd ü . T arih sistem atik biçim de çarpıtılıp yeni baştan kalem e alındı; doğa bilim leri gözden d ü şü rü ld ü ve yeni araştırm aların yapılm ası engellendi; k adınların hakları katı biçim de perdelendi; boşanm a yasaları ‘aile hayatı’n ı teşvik edecek şekilde d ü zenlendi ve kürtaj yapm a hakkı askıya alındı; eşcinsellik de yasadışı ilan edilm em ekle birlikte sap k ınlık sayılır oldu. K ü ltü rü n ve eğitim in h er kadem esinde, V iktorya çağı İngiltere’sini h atırlatan ve pek de gizlenm eye kalkılm ayan bir ahlâk yasası geçerliydi artık. Bu anlayışın en ü n lü yansım ası da A nton Sem yonoviç M akarenko’n u n sosyalist gerçekçi üçlem esi Yaşam Yolu (Üç Kısımlı Bir Eği tim Destanı) adlı kitabıydı.” (Bu kitap birkaç değişiklikle pekâlâ g ü n ü m ü z İngiltere’sinde İzci O ğlanlar ile Rehber Kızlar’ın Incil’i işlevi görebilirdi.) Stalinizm artık b ü ro k ra tik d ik ta tö rlü ğ ü n eşanlam lısıydı ve bu d ik tatö rlü ğ ü n b o ğ u 33) A nton Sem yonovich M akarenko, The Road to Life (An Epic o f Education in Three Parts, Moskova: Foreign Languages Publishing H ouse, 1951.
41
cu etkisi so n u cu n d a bilgi, siyaset, k ü ltü r, teori, ideoloji, ik tisat ve bilim alanlarında giderek tam anlam ıyla dem irden bir tekel kurulacaktı. D evrim eski to p lu m d a baskı altın d a o lu p sesi kesilm iş h er k atm an ı fiilen ö zg ürleştirm işti. Sanat, m im ari, tiyatro, edebiyat, ajitasy o n -p ro p ag an d a, sinem a, cinsiyet ve ahlâk alan ların d a daha ö n ced en ya da o zam ana değin asla gö rülm em iş b o y u tlard a heyecan verici ve yenilikçi itk iler devreye so k u lm u ştu . V ladim ir M ayakovski ile V sevolod M eyerhold, Sergey E isenstein ile V ladim ir T atlin, Aleksandra K ollontay ile A natoli L unaçarski - b u isim lerin hepsi de D evrim ’in ö z g ü rlü ğ ü n e kavuşm uş b ir entelijensiy an ın co şk u su n u yan sıtıp ifade ed ilm esini sağlayacak y o l ları teşvik etm esin d e birleşm işlerdi. D evrim ’e sem pati duym adığı b ilin en b ir y o ru m c u g ü n ü m ü ze daha yakın za m anlarda şu satırları kalem e alm ıştı m esela: “K ü ltü r işle rin d e n so ru m lu olan to leranslı ve so n derece bilgili A na toli L u n açarsk i’yle ve e n telek tü el o ran ı hayli y ü k sek (Lenin, T roçki ve B uharin) b ir Bolşevik önd erlik le [...] yara tıcı sü re c in kaba idari d enetim e tabi tutulm ayacağı kesin ad d e d iliy o rd u .”14 O ysa Stalinizm in galebe çalm asıyla her şey değişti. B ürokrasiyle (k en d isin e göre güya) barış yap m ış eski bir M uhalefet yanlısı olan Kari Radek, 1. Sovyet Y azarlar K ongresi’n d e şu n la rı söyleyebilecekti: “Joyce b a rik atların ö b ü r tarafında d u ru y o r. [...] Bizim yo lu m u z 34) Max Hayvvard, “L iteratüre in the Soviet Period (1917-1975)”, ed. Robert Auty ve Dim itri O bolensky, Companion to Russian Studies, Volüme 2: An Introduction to Russiaıı Language and Literatüre (Cam bridge: Cam bridge U niversity Press, 1976) içinde. Akt. Tarık Ali (ed.), The Impact o f the Stalinist Legacy, s. 14.
42
Joyce’tan geçm iyor, sosyalist gerçekçiliğin anayolunda ilerliy o r.”3’ Ne yazık! R adek’in ken d i anayoluysa, sefil ve kayda bile geçm eyen b ir ölüm le h ay atını kaybettiği bir h a pishane k am p ın d a sona erecekti. K ültür alanında geçerli olan durum , siyasal alanda bin ka tıyla çoğaltılmıştı. Stalinizm in zaferi, devrim sürecinin sürek liliğinde niteliksel bir kopuşa işaret etm ekteydi. Bununla bir likte, serbest piyasaya geri dönüş söz konusu değildi; kopuş, esas olarak devletin siyasal üstyapıları düzeyinde gerçekleş mişti. Devrim’in ekonom ik ve toplum sal kazanından yalnız ca korunm akla kalm amış, gerçeklikte daha da kuvvetlendiril mişti. Bir bakım a Stalinizm, kendine özgü bir ideoloji gelişti rebilmiş değildi ve geliştirm em işti, fakat işin gerçeği, Marx, Engels ve Lenin’in yazdıklanna sahte bir bağlılık sergilem ek te ve aynı zam anda onları m um yalaştırm aktaydı. Stalin’in kendi yazdıklan tam am en onlardan türetilm işti. Stalin’in ka lem inden çıkan m etinleri, kendisinin sahneye koyduğu terör salgınından yalıtarak ele alıp incelerseniz, karşınıza manasız b ir m etinler silsilesi çıkar. Stalinist geleneğin ayırıcı damgası, bir yalan üstünde kurulm uş olmasıydı. Buna bağlı olarak, 1936 tarihli (Stalin Anayasası diye anılan) Sovyet Anayasa 35) Akt. Tarık Ali (ed.), The Impact of the Stalinist Legacy, s. 14. Bu k ü ltü rlü es ki Bolşevik enerjisini çoktan yitirm iş olsa da, Radek’in kölece boyun eğişi insa na şaka gibi gelm ektedir. En ü nlü düşünce polisiyse, Stalin’in k ü ltü r bakam Andrey Jdanov’du. Jdanov, Sovyet Yazarları Birliği Bildirgesi’nde (1934) kendi ede bi teorilerini şöyle anlatacaktı: Stalin Yoldaş bizim yazarlarımızı 'insan zihninin m ühendisleri’ olarak ni teledi. Bu ne dem ektir? Bu ünvan size nasıl görevler yükler? Bu dem ektir ki, sanatsal betim lem enin doğruluğu ve tarihsel som utluğa uygunluğunun, emekçi halkın sosyalizm anlayışı doğrultusunda ideolojik bakım dan yeniden eğitilmesi ve yeni bir kalıba sokulm ası göreviyle birleştirilm esi gerekm ektedir (akt. ed. T an k Ali, The Impact of the Stalinist Legacy, s. 14).
43
sı’nın incelenm esi, kâğıt üstünde ultra-dem okratik olan, fa kat pratikte asla uygulanm ayan bir belgeyle karşı karşıya ge tirir sizi. Aynı saptam a, Stalin çağında üretilen birçok ‘teorik’ m etnin niteliği için de yapılabilir. Bunun en tuhaf kanıtıysa bürokratik devletlerin bazılarının aldıkları isim lerde gözlene bilir: Kore D em okratik Halk C um huriyeti ve D em okratik Kamboçya bu konudaki en çarpıcı anom alileri temsil ederler. H er türlü (geçm işteki, g ü n üm üzdeki ve gelecekteki) toplum sal devrim e karşı düşm anlık besleyen tarihçiler ara sında, Stalinizm in sosyalist bir kalkışm anın kaçınılm az so n u c u n d a n daha fazla bir şeyi tem sil ettiğini reddetm ek şim di m oda. 1930’larda da liberallerle sosyal dem okratların gözlerini Stalin’in suçlarından kaçırıp, o n u n m uhaliflerini m ah k û m etm eye çalışm aları neredeyse aynı şekilde m oday dı. Yine de, işte b ü tü n bu n lara rağm en, Stalinizm in, önce den sonucu belli bir akıbet olm ayıp, özgül uluslararası ve ülke içi koşulların so n u cu olarak ortaya çıktığını vurgula m ak bir gerekliliktir. Rus D evrim i’n in gerçekleştiği an d a n itib aren , bu d ev ri m in so n u çları ü zerin e h a ra re tli ve kıyasıya tartışm alar yapılagelm iştir. 1917’d en sonra, teo rik ve stra te jik düzeyde gündem e gelen yeni so ru n la rın ü ste sin d en gelm eyi am aç layan ü ç teori şekillenm işti. A slında, başka h içb ir so ru n teori ve siyasal stratejiyle, SSCB’n in niteliğine ilişkin çö züm lem elerle y ak ın d a n ilin tili değildi. Bu bağlam daki en eski teoriyi ortaya atan lar, L enin’le B olşeviklerin ik tid arı ele g eçirm elerini b ir m acera sayan, m ağlup M enşeviklerdi. O n ların g ö zünde Rusya bir sosyalist devrim i gerçekleş tirecek derecede ileri b ir ülk e sayılm ıyordu. M enşevikler, 44
ü retici g ü çlerin dü zey in in d ü şü k lü ğ ü k arşısın d a ancak bir b u rju v a dev letin in ku ru lab ileceğ in e ve k u ru la c a k devletin d e m o k ra tik b ir b u rju v a devleti olm asını da sadece k e n d i le rin in sağlayacaklarına in an m ak tay d ılar. M enşevik a rg ü m an ın en gelişm iş halin i ortaya atan, B olşeviklerin h içb ir şü p h ey e m eydan bırakm ayacak şekilde, n ih ay etin d e k ap i talist d em o k ra sin in b ir biçim ine doğru evrilecek b ir dev letin tem elini atm ak ta o ld u k la rın ı d ü şü n e n A vusturyalI sosyalist O tto B auer’di. N itek im B auer 1920 tarih li Bolşev izm mi, Sosyal Dem okrasi mi? başlıklı b ro şü rü n d e , R us ya’yı tarım devrim i yoluyla b u rju v a dem o k rasisin e doğru evrilen b ir devlet olarak tanım lam ıştı. B auer’in Bolşeviklere ö n erisi, (k ap italist n ite lik taşıdığını d ü ş ü n d ü ğ ü ) e k o n o m ik tem el ile devlet yapısı arasın d ak i çelişkiyi giderip, b u rju v a cu m h u riy etin e barışçıl b ir geçişi sağlam alarıydı. Bu g örüş, siyasetin özerkliğini ciddi derecede k ü ç ü m se y en b ir e k o n o m ik k aderciliğin yansım asıydı. Italyan k o m ü n iz m in in babası sayılan A m adeo Bordiga, 1922’de M oskova’yla ihtilafa d ü şm e sin in a rd ın d a n b en zer b ir teori geliştirm işti: O na göre, yeni devlet y en i ortaya çık an k a p italizm in b ir organıydı. K endisi b ir sosyalist to p lu m u n ve k o m ü n iz m in nasıl olm ası gerektiğiyle ilgili so n d erece değerli p ro jek siy o n lard a b u lu n m u ş tu , fakat belli ki bu ö lçü tlere u y m ad ığ ın d a n SSCB’n in sosyalist ol m adığı s o n u c u n a varm ıştı. B ordiga’n ın k ıy asın ın gizlediği gerçekse, e k o n o m ik tem elin azgelişm iş o ld u ğ u ü lk elerd e k a p ita liz m d e n sosyalizm e geçişin u z u n b ir d ö n em i g erek tirebileceğiydi. H em Bordiga h em de Bauer, Sovyetler Birliği’n i y en i b ir kategori icat ed erek sın ıflan d ırm ay a k a lk ı 45
yo r değillerdi; bilakis, SSCB’n in k ap italizm y o lu n u tu t m uş bir devlet o ld u ğ u n u k a n ıtla m a n ın derd in d ey d iler. T arih o n ların tezlerine bir p arça hak sızlık edilm iş o ld u ğ u n u k anıtladı. İkinci D ünya Savaşı’n d a n itib aren bu devletin sın ıflan dırılm ası k o n u su n d a b irç o k yeni denem eye rastlandı. B unlardan en dayanıklı çıkanı, esas olarak B ritanya k ö kenli faaliyet y ü rü te n T ony Cliff ile tak ip ç ile rin in projesiydi.36 Cliff, Sovyetler Birliği’n in b ir ‘devlet kap italizm i’ to p lu m u o lduğu ve n iteliksel b a k ım d a n Batı’daki k ap ita list sınıflardan farkı b u lu n m a y a n yeni b ir yönetici sınıfın ortaya çıkışını tem sil ettiği g ö rü şü n ü geliştirm işti. C liffin arg ü m an ların d a açıkça ortaya k o n a n n o kta, ‘devlet kapitalizm i’n in e k o n o m ik m ek a n izm a sın ın kapitalizm inkiyle tam anlam ıyla aynı olm adığıydı. Bu y ü zd en C liffin k o n u m u n u n bazı açılardan, L eninist devlet kapitalizm i ta n ı m ın d a n ziyade, yeni b ir ü retim tarzı teorisyenlerine çok daha y ak ın d u rd u ğ u n u b e lirtm ek g erek ir.37 İkinci grup teorisyenin gözünde, Stalinist Rusya k ap ita lizm den daha gerici yapıda yeni bir oligarşi biçim ini tem sil etm ekteydi. Bu g ö rü şü n en tanınm ış yandaşları, bir za
36) T ony Cliff, Britanya’ya İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra yerleşm iş Filistinli bir M arksist olan Ygael G luckstein'ın m üstear ismiydi. Cliff, T roçkist ortodoks çizgiden 1950’lerin başlarında kopacak ve Britanya Sosyalist İşçiler Partisi, SWP’nin öncüleri olan E nternasyonal Sosyalistler grubunu kuracaktı. En ünlü çalışm ası Russia: A Marxist Analysis (Londra: M ichael Kidron, 1955) pek çok baskı yaptı. Süreç içinde Jam es B urnham , Max Shachtm an ve Milovan Djilas’la keskin bir görüş ayrılığına düşen Cliff, hep sosyalizm in zaferine inançlı b ir dev rim ci olarak kaldı. 37) Lenin’e göre, devlet kapitalizm i yeni bir sosyo-ekonom ik oluşum a işaret etm i yor, işçi devletinin denetim i altındaki bir kapitalist işleyiş tarzını gösteriyordu.
46
m anlar ABD’n in T roçkist entelektüelleri olan Jam es Burnham ile M ax S hachtm an’dı. B urnham ’m Managerial Revolution: W hat is Happening in the W orld (1 9 4 1 )w başlıklı ça lışm ası, ilk Soğuk Savaş (1948-1968) sırasında k ü lt b ir k i tap haline gelm işti; yazarın kendisiyse ö m rü n ü aşırı sağcı Jo h n Birch D erneği’n in destekçisi olarak tam am layacaktı. Shachtm an, SSCB’n in totaliteryan bir ‘b ü ro k ra tik kolektivizm ’i tem sil ettiğini savunm ayı sü rd ü rd ü , fakat eski yol a rk a d a şın d a n farklı o larak sağa fazla kaym adı. Kenned y ’n in uğu rsu z Küba istilasını savunup ABD’n in V iet n am ’a m ü d ah alesin in ilk destekçilerinden oldu. H em bu görüşler o n u n teorik inançlarıyla tutarsız sayılm azdı: Eğer A m erikan dem okrasisi bu gezegenin ü stü n d e k i en ileri si yasal biçim i tem sil ediyor idiyse, öyleyse bu ü lk en in kendi ‘hayat tarzı’m ihraç etm e girişim lerini d estek lem en in y an lış ya da ahlâksızca bir tarafı olam azdı. Bu gelenekteki ü ç ü n c ü önem li teorisyen M ilovan Djilas’tı. Yugoslav K om ünist Partisi’nin m erkez kom ite üyele rin d e n ve anti-faşist direnişin partizan önderlerin d en olan Djilas, ken d i SSCB analizini Tito-Stalin ayrılığından sonra geliştirm iş ve görüşlerini, Soğuk Savaş’ın başka bir çok-satar kitap ların d an olan Yeni Sınıf: Bir Komünist Sistem AnaliZİ’nde (1957) toplam ıştı.19 Yine de Djilas, defalarca hapse atılm asına rağm en Yugoslavya’yı terk etm eye yanaşm adı, fakat inandığı g örüşlerden de pişm anlık duym adı; ö lü m ü 38) Jam es Burnham , The Managerial Revolution: W hat is Happeniııg in the World, N ew York: Jo h n Day Co., 1941. 39) M ilovan Djilas, The New Class: An Analysis o f the Communist System, New York: Frederick A. Prager, Inc., 1957.
47
ne değin Batı kapitalizm inin bir yandaşı -am a eleştirel bir yandaşı- olarak kaldı. Toparlayacak olursak, istisnalar bir tarafa, Sovyet toplum u n u n karm aşık yönlerini izah etm ek için yeni üretim tarzları ve yeni gelişim yasaları icat etm eye kalkışan her teorisyen, son kertede kapitalizm savunucusu o lup çıkm ış tır. V urgulam akta fayda var ki, yine bu teorisyenlerin b ir çok tilm izi de liderlerine uym ayı kabul etm em iş, anti-kapitalist sosyalistler olarak kalm ışlardır, ancak o nların teorik varsayım larının tutarsızlığı da dünya politikasının değer lendirilm esinde ciddi bir m eydan okum ayla karşı karşıya kaldıklarında açıkça gözler ön ü n e serilm iştir. Ü çüncü ve egem en teo rik o k u lu n ileri sü rd ü ğ ü g ö rü ş ler y u k arıd ak ilerle çarpıcı b ir zıtlık içerisindeydi. Troçk i’n in Sovyetler Birliği’ne d air incelem eleri d ah a T ü rk i ye’de sü rg ü n d e old u ğ u ve b u g ü n e değin hâlâ b en zeri gö rülm em iş b ir açıklam a ortaya koym ak üzere, kendisiyle M oskova’daki aygıt arasın d a var olan coğrafik ve tarihsel m esafeden yararlanm aya çalıştığı zam an lar başlam ıştı. T roçki’n in tezleri şim di bazı b ak ım lard an eskim iştir, fakat o n u n genel yaklaşım ı k lasik M arksizm ad ın a fevkalade b ir ilerlem eyi tem sil etm ekteydi. T abii, yazdığı b ü tü n m e tin ler içerisinde h e r k a m p ta n en ço k saldırıya uğrayan k ita b ın ın İhanete Uğrayan Devrim: Sovyetler Birliği Nasıl Bir Ülkedir ve N ereye G itm ektedir? (1937) olm ası da hiç şaşır tıcı d eğ ild ir.40 40) Leotı Trotsky, The Revolution Betrayed: W hat is the Soviet Union and Where is it Going?, New York: Pathfinder, 1972 (1937).
48
Buna rağm en, o kitap devrim sonrası Rusya üzerine cid di bir araştırm a yapm aya girişen herkes adına bir başvuru kaynağı olm uştur. T roçki Stalinist Rusya’yı, üretim araçla rında kolektif m ülkiyet ile b urjuva dağıtım norm ları arasın da sürekli bir çelişkiyle karakterize edilen özgül üretim iliş kilerine sahip b ir geçiş to p lu m u olarak tarif etm ekteydi. (E rnest M andel bu görüşü çeşitli m akaleleri, polem ikleri ve kitaplarıyla daha da geliştirm iştir.) Asıl Stalinizm in üç ö zelliğinin kaynağı, Sovyetler Birli ği ve A vrupa’da 1920’li ve 1930’lu yıllarda hak im olan öz gül ko şu llard ır. Stalinizm , d ü n y a d e v rim in in yenilgiye uğ ram ası ve izole e d ilm esin in b ir ü rü n ü y d ü ve bu gelişm eye kısm en beceriksizliği ve d ar görü şlü lü ğ ü y le k endisi k a tk ı da b u lu n m u ştu . N eticede Stalinizm k e n d in i şu özellikler le gösterdi: a) P arti, devlet ve u lu slararası k o m ü n ist h a re k e tin h e r kadem esinde d e m ird en b ir m o n o litik yapı; b) M arx ve L enin’in yazılarını felaketlere yol açan so n u ç la rıyla b irlik te tepesi ü s tü n e çeviren o ta rşin in teo rik m aze reti o larak ‘tek ü lk ed e sosyalizm ’; c) e n tern asy o n alizm d en vazgeçilm esi ve d ü n y a n ın h er ü lk esin d ek i k o m ü n ist p a r tilerin -o n ları tekil dev rim lerin ö n c ü le ri olarak görm ek yerine- ‘sosyalist a n a y u rt’u n (Sovyetler Birliği’n in ) öncü sın ır m uhafızları o larak faydalanm anın öngörülm esi. Ko m ü n ist E n tern asy o n al’in 1943’te dağıtılm ası bu yaklaşı m ın resm i onayıydı. D olayısıyla, bu üç alanda yapılacak h e r tü rlü itiraz, İkinci D ünya Savaşı’n d a n so n ra gündem e gelen seçen ek lerin d o ğ ru d an so n ucuyla, d ik ta tö rü n daha sağlığında başlam ış b ir sü reç olarak k lasik S talinizm in te m ellerini zayıflatm aya adaydır. 49
Kızıl O rd u ’n u n Berlin’e gerçekleştirdiği zafer yürüyüşü, N apoleon’u n A vrupa’yı kasıp kavurm asını hatırlatm ıştı. Ancak B onaparte, özellikle siyasal ve hu k u k sal üstyapılar düzeyinde belli dö n ü şü m ler için yetki salm ış olduğu halde, fethettiği toprakların toplum sal ve ekonom ik m anzarasında kalıcı değişiklikler gerçekleştirem em işti. Stalin ne yapacak tı? Sovyet bürokrasisi ile kapitalist dem okrasiler arasında T ahran, Yalta ve Potsdam ’da varılan anlaşm alar, Batılı ideologlarca ‘Batı’nın korkakça teslim olu şu ’n u n örnekleri ol duğu do ğ ru ltu su n d a m ütem adiyen yeni incelem elere tabi tutulm aktadır. Oysa böyle bir yaklaşım kesinlikle tarih-dışı bir değerlendirm eye den k gelir ve yeni soğuk savaşlar çı karılm asının gereklerine hizm et eder, ancak fazla zorluk çekm eden de b ertaraf edilebilecek görüşlerdir. Savaş sona y aklaşırken en güçlü kapitalist devlet olarak A m erika Birleşik D evletleri boy gösterdi ve b u ülke yeni g ü cü n ü S talin’in yanı başında bir n ü k leer saldırı tezgâhla yarak kanıtladı. Bu sin ik reel-politik g ö sterisin in k u rb a n larıysa, H iroşim a ve N agasaki’de ölen ya da hayatlarını kaybetm eseler bile çok b ü y ü k ıstırap lar çeken in sa n la r ol du. A tom b o m b aların ın atılm ası A m erika Birleşik Devletleri’n in yeni sta tü s ü n ü belirlem işti, ancak bu silahlar k e n di başlarına A vrupa’daki kapitalizm in yüz yüze olduğu so ru n lara h e rh an g i b ir çözüm getirem ezdi. B unun sebebi, m ü lk sahibi sınıfların (B ritanya’yı istisna tu tarsak ) ciddi derecede zayıflam ış olm aları değil, daha vahim i, N azilerin işgal ettiği ü lk ele rin b irço ğ u n d a bu sınıfların önem li k e sim lerinin A lm an m uadilleriyle g önüllü biçim de işbirliği 50
ne girm iş olm alarıydı. Ü lke ç ık arların d an önce sınıfın çı k arlarını gözeten bu dayanışm a p o litik asın ın en feci ö rn e ği V ichy F ransası’ydı, ancak F ransa da b u b ak ım d an k esin likle tek ö rn ek değildi. Bir dizi Doğu A vrupa ülk esin d e es ki yönetici sınıflar, N azi işgali ve k u rtu lu ş m ücadeleleri karşısında aldıkları askeri yenilgiler so n u c u devlet aygıtla rın ın çökm esine bağlı olarak, ya eski d u ru m la rın a d ö n e m eyecek derecede zayıflam ış ve zarar görm ü şlerd i (M aca ristan, Rom anya, B ulgaristan), ya da fiilen o rta d a n k alk m ışlardı (Yugoslavya, Polonya, Ç ekoslovakya). Y unanis tan ve İtalya’da D ireniş’in başını k o m ü n ist p a rtile r çeki y ordu ve belli ki ayaklanm aya bağlı altü st olu şların ger çekleşm esi an m eselesiydi. Batılı liderler bu gerçekliğin zi yadesiyle bilin cin d e o ld u k la rın d a n , Yalta ve P otsdam a n laşm alarını İtalya, Y unanistan ve h a tta (d u ru m u n çok d a ha karm aşık gö zü k tü ğ ü ) F ran sa’da kapitalizm i elde tu tm a n ın bir bedeli olarak gördüler. Doğu A vrupa ise Rusya’nın ‘n ü fu z alanı’ olarak kab u l edildi (Sovyetler Birliği’n in gü venliğini teh d it eden rejim lerin k u ru lm a sın ı ön lem en in Stalin’in hak k ı olarak tanınacağı m ü p h em b ir ifade ve yak laşım dı b u ). İşte bu kapsam da Batı, Kızıl O rd u ’n u n ü s tü n lüğü karşısında Doğu A vrupa’n ın eski egem enlerini kendi hallerine bırakm ış g ö rü n ü y o rd u . ‘N üfuz’u n SSCB ile Batı arasında yarı yarıya tem elinde paylaşılm ası tasarlanm ış olan tek ülke Yugoslavya’ydı. A ncak Tito başka d ü şü n c e lere sah ip ti ve o n u n partizan ları, N azi-karşıtı diren işi en gellem ek isteyenlere taviz verm eye yanaşm ayacaklardı. Stalin’in T ito ’yu n o m in al bir m o n arşin in resto rasy o n u n u 51
kabullenm eye ikna etm e çabaları so n u çsu z kaldı. Yugos lavya devrim i yerliydi (Yugoslav-Sovyet ilişk ilerin in so n raki seyrini kavram ak açısından belirleyici önem de b ir ol guydu bu). Şu önem li soru hâlâ ortad a d u ru y o rd u : Sovyet b ü ro k rasisi Doğu A vrupa’n ın to plum sal ve siyasal yap ıların ı n a sıl değiştirecekti? Eğer Sovyetler’in Doğu A vrupa p o litik a sını iki ayrı aşam aya bölecek o lu rsak , M oskova’da nasıl b ir kararsızlığın hakim o ld u ğ u n u görebiliriz. Birincisi am p irik ç ö zü m ler dönem iydi. 1945’ten 1947’ye k ad ar sü re n b u aşam an ın esas ağırlığı, Doğu A vrupa ü lkeleri e k o n o m i lerin in (ki bu ü lk elerd e b u rju v aziler etkili ek o n o m ik güç lerini hâlâ m uhafaza etm ek tey d iler) yağm alanm asına ve alınacak tazm in atlara y ö n elikti. Dolayısıyla b u rad a , d a r m adağın d u ru m d a k i Sovyet ek o n o m isin i y en id en inşa e t m ek ü zere k ap italist ü re tim ilişk ilerin d en y ararlanılm ış o luy o rd u . İkinci aşam an ın ayırt edici özelliği, Stalinist yö n e tim in ABD’den gelecek h er tü rlü inisiyatife kapıyı kapatm asıydı. A m erikalılar zayıflam ış ve p aram parça olm uş A vrupa için M arshall P lanı’m h azırlad ık ların d a, Sovyetler Birliği kaçınılm az b ir ikilem le karşı karşıya kaldı. M ars hall P lam ’n d a am aç, ciddi d erecede zayıflam ış b ir k ap ita list e k o n o m in in resto rasy o n u , can lan d ırılm ası ve y en id en inşa ed ilm esin d en ibaretti. SSCB ise A m erikalıları ken d i y ö rü n g ele rin d e tu tu p d ah a ileriye gitm em elerini sağlam ak için Doğu A vrupa’daki varlığını u z u n erim li b ir m ev cu d i yete d ö n ü ş tü rm e k zo ru n d ay d ı. Bu da ancak, ‘tam p o n devletler’in to p lu m sal ve e k o n o m ik yapısını n iteliksel biçim de d ö n ü ş tü re n ve o n ların e k o n o m ile rin i sağm a p o litik a sı 52
nı sona erdirm eyi g e re k tire n belirleyici b ir sıçram ayla b a şarılabilirdi. W ash in g to n b u sü reçtek i te h lik e le rin b ilin cinde olm asına rağm en, M arshall Planı Batı A vrupa’da k a pitalizm i canlandırdı. A lm an k ap italizm in in y en id en inşa edilm esi dem ek, A m erikan serm ayesinin savaştan önceki eski ra k ip le rin in de can lan d ırılm ası dem ekti. İşte, serm a yeyi k e n d i rekabetçi içg ü d ü leri aleyhine olacak şekilde h a re k e t etm eye zorlayan etk e n SSCB’n in varlığıydı. Tabii öte tarafta da S talinist b ü ro k ra si, k ö k te n d ö n ü şm ü ş bir D oğu A vrupa’n ın ne anlam a gelebileceğinin çok iyi far kındaydı. Bu sebeple, (Yugoslavya ve A rn a v u tlu k ’u istisna tu ta rsa k ) Doğu A vrupa’n ın to p lu m sal b ak ım d an d ö n ü ş ü m e uğratılm ası sadece kaçınılm az biçim de eski b u rju v a z i lerin in zararın a olarak değil, aşağıdan h e r tü rlü kitlesel inisiyatifi perdeleyerek, sın ırlay arak ve h a tta önleyerek de gerçekleştirildi. K apitalizm b ir gecede y ık ılm ıştı, am a ta bii sosyalist d em okrasi için beslenen u m u tla r da. Stalinist m odel Doğu A vrupa’ya to p ta n bir şekilde dayatıldı. Söz k o n u su ü lk ele rin çoğu b ü y ü k o ran d a kırsal b ir k arak ter taşım aktayken, SSCB’d en daha gelişkin ekonom iye sahip bir ülk e de vardı: Ç ekoslovakya. İlkel S talinizm in bu ü l kede gelişkin b ir işçi sınıfına zorla dayatılm ası feci so n u ç lara yol açtı ve çok g eçm eden S talinizm in k e n d in i içinde bulacağı d e rin krizi gözler ö n ü n e serm eye yaradı. Çek d i renişi yaygındı ve h alk desteğine sahipti; Ç ek k o m ü n istle r b ü y ü k ölçüde güçlü işçi sınıfı gelenekleriyle h a re k e t edi yorlardı; Ç ek halkı Kızıl O rd u ’yu k u rta rıc ıla rı olarak se vinçle karşılam ıştı. Fakat, yıllar sonra Fransız filozof Jean-P aul S artre’ın etkileyici cüm lelerle anlatacağı b ir sü 53
reçte, Sovyet b ü ro k ra sisin in h ışm ın a u ğ ram a k ta n k u rtu la m ayacaklardı: Çekoslovakya, ileri bir kapitalist ekonomiden sosyalist bir ekonomiye başarıyla geçişi gerçekleştirecek ilk devlet olabilir ve böylece Batı proletaryasına -model olmasa bile-, onun dev rimci geleceğine en azından somut bir örnek teşkil edebilirdi. Hiçbir şeyi eksik değildi; ne araç, ne insan; işçilerin gerçek denetimi herhangi bir yerde mümkün olduysa, bu Prag ve Bratislava’daydı. Onların talihsizliği, kendi manipülasyonlarıyla oyuna gelen Moskova’daki tezgâhçıların böyle bir sosya lizm fikrine bile akıllarının basmamasıydı. Moskova’dakiler sadece kendi sistemlerini empoze etmekle meşguldüler. Ülke içinde hiçbir gerçek dayanağı bulunmayan bu ithal edilmiş ve uyarlanması mümkün olmayan model, ‘büyük birader’in aşı rı gayretkeşliğiyle dışarıdan yerleştirildi. Bu model bir idol olarak kuruldu; yani, tartışılamaz olup tartışılmayan, izah edilemez olup izah edilmeyen bir dizi değişmez koşulsuz ta leple. [...] Yanlış anlamaya mahal vermeyelim: 1945’teki insanlar inançlı devrimcilerdi ve çoğu halen de öyledir, ancak sistem onların sosyalizmi kendi başlarına kurma deneyimine atılma larını yasaklıyordu. Gidişatı değiştirmek için deneyim yoluy la eskiden oldukları gibi davranmaları gerekirdi; oysa sistem onlara, tam da olmadıkları şekilde muamele ediyordu. Kendi ni hem yapıların rasyonel bir dönüşümünü hem de fikirlerin sürekli değiştirilmesini (başka bir deyişle, pratik ile teorinin karşılıklı ve diyalektik bir etkileşim içinde olmasını) gerekti ren bir dizi sorun şeklinde sunan sistem, inanılmaz bir reha vet içinde nazik bir basiret hediyesi olarak gözyaşısız sosya lizmi (yani, devrimsiz ya da herhangi bir kapışma olmadan varılacak bir sosyalizmi) savunmaktaydı. Görevler çoktan be 54
lirlenmişti; yapılacak tek şey onları uygulamaktı. Her türlü bilgi eksiksiz biçimde eldeydi; yapılması gereken tek şey on ları ezberlemekti.41
T oplum sal d ü zen i k ö k te n değiştirm e k ararı b ü ro k ra tik, y u k a rıd a n em poze ed ilen b ir tasarru ftu . Yine de belli ölçülerde, özellikle şeh irlerd e, aşağıdan bir heyecanın doğm asını sağladı. İşçi sın ıfın ın önem li katm anları, k e n d ilerine tan ın m ak ta olan kayda değer toplum sal haklar karşılığında yeni rejim e so lu k lan acak b ir zam an tanım aya h azırdılar. A ndrej W ajda’n ın d u yarlı ve zekice film i Czlowiek z m arm uru (M erm er A dam , 1977), 1940’larm so n la rıyla 1950’li yıllarda işçi sınıfı içinde var olan çelişkili gerilim le rin doğru b ir p o rtre sin i su n ar. K apitalizm -sonrası d evletlerin çoğalm ası, Sovyetler Birliği’ne 1917’de k o n an am bargoyu k ırm ıştır. Ü stelik aynı zam anda ve o dö n em k i g ö rü n ü m le re ters biçim de, Stalinizm in hegem onyasını da zayıflatm ıştır. T e k ülk ed e sosyalizm ’ - a r tık böyle b ir şe yin m ü m k ü n o ld u ğ u n d an nasıl söz edilebilirdi? Stalin, Y ugoslavya’da d evrim in başarı kazan m asın ın ve Doğu Av ru p a ’n ın asim ilasyon sü re c in in yeni özerk ve yarı-özerk ik tid ar m erk ezlerin in ortaya çıkm asıyla aynı anlam a gel diğini çok erk en fark edecekti. D ünya k o m ü n ist h a re k e ti n in b iricik o to rite tem eli olarak Sovyet b ü ro k ra sin in k u r m uş olduğu tekel nesnel yollarla kırılm ış o luyordu. Tito ’n u n ataklığı ve T ito ile Stalin arasında m eydana gelen nih ai k o p u ş, Doğu A vrupa’n ın da o n u n izin d en gidebile 41) Jean-Paul Sartre, “Czechoslovakia: The Socialism T hat Came In from The Cold”, Betvveeıı Existentialism and Mancism, Londra: Neve Left Books, 1974 için de, s. 89-90.
55
ceği y ö n ü n d e k o rk u la r d o ğ u rm u ştu . 1930’lu y ılların tasfi yeleri ve gösterm elik yargılam aları şim di de b ü tü n Doğu A vrupa’da tekrarlan m ak tay d ı. T a n rı’ya ilk in T roçki kafa tu tm u ştu . Şim di de o n u n yan m a, ‘T ro çk ist karşı-devrim ci’, ‘em peryalizm in ajanı’ b en zeri sıfatlarla yaftalanm aya çalışılan T ito y e rle şiy o rd u . Yeni tasfiyelerle g ü d ü le n am aç, k o m ü n ist p a rtile ri içinde klasik Stalinizm e a lte rn a tif olarak ortaya çıkabilecek h e r tü rlü potansiyel eğilim i boğm aktı. S talin’in 1953’teki ö lü m ü bu sü reci kesintiye uğratm ak la b irlik te, ölü o to k ra tın k o rk u la rı yersiz çık m a yacaktı. B ü ro k rasin in egem enliğine karşı işçi sınıfının m uhalefeti ilkin Doğu B erlin’de, grevci işçilerin tem el de m o k ra tik h a k la rın ı (ifade, b asın ve ö rg ü tlen m e ö zg ü rlü ğü) talep etm eleriyle p a tla k verdi. Sovyet tan k ları bu isya nı ezdiler. Bu arada, Sovyetler Birliği’n d e Stalin’in y erini alan lar sistem e in san i b ir çehre k a z an d ırm a n ın p eşin d ey diler. N ikita K ruşçev’in 20. Parti K ongresi’nde (1956) yaptığı k o n u şm a, ap açık eksikleriyle yanlışları bir yana, Stalinizm e genel çapta in d irilm iş ağır b ir d arbeydi.42 B unu Doğu A vrupa içinde M acaristan’daki b ir ayaklanm a (yine Rus tan k la rın c a ezilm işti) ile 1956’da P olonya’da y ü k se len b ir kabarış izledi. P olonya’daki kalkışm a, ‘k o m ü n izm i ıslah e tm ek ’ diye b ilin en b ir akım adına ilk b ü y ü k zaferdi ve G om u lk a’yı ik tid ara taşım ıştı. 1980 ve 1981’de Daya nışm a h a re k e tin in boy gösterm esine yol açan şeyse, Po lonya’n ın ‘reform cu k o m ü n iz m i’n in üç defa (1956, 1970 42) N ikita K hrushchev, Secret Speech: Delivered to the Closed Session of the Twentieth Congress of the Commurıist Party o f the Soviet Union, N ottingham : Spokesm an Books, B ertrand Russel Barış Vakfı için, 1976.
56
ve 1976’da) siyasal vaatlerin i yerin e g etirm ek te başarısız lığa uğram asıydı; bu da işçilerin 1953’ten b e ri k at etm ek te o ld u k ları m esafenin sim gesel b ir göstergesiydi. Stalinizm in krizi U zak D oğu’da yeni ve kesin bir darbey le daha derinleşecekti. Çin K om ünist Partisi’n in 1949’da başarıya ulaşm ası, yerli gericiliğe ve Ja p o n istilasına karşı verilen ve başlangıcı 1920’lere dayanan, u z u n süreli bir m ü cadelenin sonucuydu. H erhalde M ao’n u n partizanlarının kitle desteğinden y o ksun o ld u ğ u n u iddia edebilecek tek bir kişi çıkm az. K endi yolunda ilerleyen Ç in Devrim i, to p lu m sal düzlem de bakıldığında 1917’deki m odelin neredeyse tam tersi yönde gelişm işti. M ao’n u n güçleri köylülüğü se ferber etm iş ve 1949’da devasa bir köylü ayaklanm ası tem e linde iktidarı eline geçirm işti; çok geçm eden de, p ek çoğu onyıllardır Ja p o n ya da K om intang işgali altında b u lu n an şehirleri kurtardılar. K öylüler tam am en harekete geçm iş ken, şehir proletaryası D evrim ’den sonraya kadar bile bir sınıf olarak neredeyse tam bir durağanlık içindeydi. Zaten, Ç in’deki devrim sürecinin özgül nitelik lerin in kaynağını b urada aram am ız gerekir. Yine de bizi bu nok tad a ilgilen diren konu, Stalin’in apaçık şüpheciliği ve M oskova’dan çok k ü ç ü k m iktarda m addi yardım alm ası karşısında Ma o’n u n güçlerinin devrim lerini kendi başlarına yaptıklarının yadsınam az bir gerçeklik olduğuydu. Devrim 1949’da Çin K om ünist Partisi’n in başarısıyla gelm işti ve M ao ile M osko va’daki Stalin arasında y ü rü tü le n birkaç haftalık çetin p a zarlıkların ardından, nihayet Sovyet eko n o m ik yardım ı ufukta g ö rünm üştü. Sovyetler’in yardım ı, Ç in sanayiinin 57
gelişm esine katkıda bulu n acak hayati önem de bir ham ley di. O n beş yıl kadar sonra Çin-Sovyet ideolojik kavgası pat lak verdiğinde, Sovyetler’in yaptığı her türlü yardım bıçak gibi kesildi ve Ç in’e gönderilen b ü tü n ekonom i danışm an ları geri çağrıldı. Çin Devrim i hem dünya ölçeğindeki hem de kapitalist olm ayan blok içindeki güçler ilişkisini baştan aşağı değiştirdi. Üstelik, d ü n y an ın en büyük devleti olan Ç in’e kim se D oğu’n u n Yugoslavya’sı m uam elesi yapam azdı. Sekizinci Yol O rd u su ’n u n görkem li ilerleyişi ‘tek ülkede sosyalizm ’i pratik olarak toprağa göm m üştü. M oskova’nın hegem onyasına u z u n yıllar hiç kim se itiraz edem em işken, alttan alta etkisini sü rd ü rm ek te olan gerilim ler, yetkin güç m erkezlerinin çoğalm ası so n u cu n d a Stalin’in m irasçıları n ın başına daha ilk adım dan itibaren gerçek belaler getire ceğini gösterm ekteydi. H er tü rlü ideolojik tartışm a n ın sakince halledilebilece ği tek örgütsel çerçeve de ç o k ta n d ır o rta d a n kalkm ıştı. K om intern 1943’te, daha Yugoslav, Çin ve V ietnam devrim le rin in gerçekleşm esinden önce lağvedilm işti. U lusla rarası k o m ü n ist harek etin , h er tü rlü görüş ayrılığının ta r tışılm asını sağlayacak m erkezi b ir yayın organı ve basın araçları y o k tu . Şüphesiz bu da S talinizm in m irasları ara sın d a yer alıyordu. T ito ile M ao p ra tik te klasik S taliniz m in b irço k eğilim ini kırm ayı başarm ış olsalar da, o n ların ideolojik form asyonları da Stalinist ailenin içinde k alm ak taydı; dolayısıyla, geçm işlerinden tam olarak kopm aları asla m ü m k ü n değildi. Bu d u ru m u n başka b ir ifadesi, dev leti idare etm ek b ak ım ın d an tam am en farklı ölçü tleri dev 58
reye sokabilecek, gerçek b ir a lte rn a tif aray ışın ın asla söz k o n u su olm ayacağıydı. Y eterince iro n ik tir ki, dünya devrim in in bu aşam asında b ir K om ünist E n tern asy o n al’e d u y u lan ihtiyaç, tek b ir k o m ü n ist p a rtin in bile M oskova’n ın h e g e m o n y a sın a kafa tu ta c a k b ir k o n u m d a o lm ad ığ ı 1920’li yıllarda gö zlen d iğ in d en çok daha fazlaydı (kaldı ki o d ö n em d e, SSCB’n in S talinistleşm esinin E n ternasyonal ve o n u n başlıca o rg anlarınca engellenem em esini de b u n a bağlam ak g erekirdi). N itek im K o m in tern ’in bağım lılığı n ın en sim gesel adım ı, 1943’te M oskova’da verilm iş olup, b ir D ünya K ongresi to p lan m asın a bile ihtiyaç d u y u lm a d an uygulam a k o n an , k e n d i k e n d in i lağvetm e kararıydı. Oysa k o m ü n ist h a re k e t içinde tek b ir başka güç m erkezi b u lu n m u ş olsaydı bile, K o m in tern ’in böyle b ir k ararı u y gulam aya geçirm esi fiilen im kânsız o lu rd u . Dolayısıyla, T ito ile M ao’n u n b ir b ü tü n olarak h a re k e t içerisinde ciddi yansım alar d o ğ u rm ad an b ir K om intern arayışına girm ele ri p ek m ü m k ü n değildi. Kaldı ki, M ao’n u n h içb ir zam an yeni b ir E n ternasyonal k u rm ay a kalkışm am ış olm ası, Sta lin izm in hayati ön em d ek i ideolojik fo rm ü lle rin d e n b irço ğuna ne derece bağım lı o ld u ğ u n u n bir göstergesiydi. H em Yugoslav hem de Ç in k o m ü n istle ri dev rim lerin i M osko va’d an pratikte k o p arak g erçekleştirm işlerdi. O ysa Stalin izm d e n teoride kopam am ış olm aları, başarıya ulaştığı a n da devrim de trajik bir ayrılık getirdi. Ç in to p lu m u n u karak terize ed en ö rg ü tlen m e tarzı (ki b u n u n en özlü ifade si, p arti ile devlet arasın d a tam b ir eşitlik yaratılm ış, siya set ile bilgi akışında tam bir tekel k u ru lm u ş olm asıydı), 59
SSCB’n in 1920’lerin sonlarıyla 1930’ların b aşların d ak i ö r g ü tlen m e tarz ın d a n çok da farklı sayılm azdı. Bu d u ru m önüm üze, henüz tatm in edici ölçüde çözüm e bağlanm am ış bir dolu soru koym aktadır. E konom ik gerili ğin Stalinist tipte bir siyasal yapı doğurm ası kaçınılm az m ı dır? Azgelişmiş bir ülkede gerçekleştirilen devrim in kaçınıl m az sonucu tek parti devleti olm ak zorunda m ıdır? Castro’n u n Küba’sını kısm en istisna sayarsak, tek tek h er devri m in m onotilik bir devlet yapısında noktalanm ası salt tesa düften m i ibarettir? Yalnızca b u g ü n önüm üzde serili olan m anzaraya bakıp değerlendirecek olursak, b ü tü n bu sorula rın cevabının kedere sarılı bir ‘evet’ olduğunu -gönülsüzce de olsa- kabullenm ekten başka b ir seçeneğim iz kalm az. Gel geldim , b u n u kabullenm ek ultra-nesnelci, tek yanlı bir ta rihsel gelişme görüşünü benim sem ekle aynı kapıya çıkacak tır. Yine bu da, karşılaşılan h er felaketi (Stalin’i, tasfiyeleri, sözde ‘Büyük Proleter K ültür Devrim i’ni, Pol Pot’u n vahşeti ni, Kim -il-Sung’u n kendi ken d in in parodisi olan Stalinizmini, Afganistan’daki bozgunu, Tiran’daki infazları) m eşru gösterm ek için başvurulabilecek olgulara körü körüne ta pınm aya varacaktır. B ütün bu olayların kaçınılm az olduğu görüşüne sığınm ak, en berbat tü rd en bir siyasal m iyopluk tuzağına düşm ek dem ektir. Benim kanım ca, b u korkunç olayların hepsinden kaçınm ak m ü m kündü; yaşanan bu olaylann hiçbiri, bu devrim lerin yapılm ası ya da yapıldıktan sonra kazanım larm m korunm ası bakım ından tem el önem de görülem ezdi. Ç eşitli çevreler, doğası gereği h alk a dayanm ayan ve an cak p ro le tary a ve y o k su l k ö y lü le r ü z e rin d e b ir d ik ta 60
tö rlü k k u ra ra k yaşatılabilecek d e v rim le rin y erleşm esi b a k ım ın d a n bu sü re ç lerin b ir z o ru n lu lu k o ld u ğ u n u ileri sü rm ü şle rd ir. Böylesi b ir yaklaşım , D evrim ’i yapm ış olan p a rtin in ü y elerin i ve çok sayıda ileri k a d ro y u tasfiye ed e rek ik tid ara yükselm iş olan Stalin için geçerli b u lu n ab ilir. A ncak H o C hi M inh, M ao Z edung, Jo sip Broz T ito ve Fidel C astro’n u n d u ru m la rı b ir parça farklıdır. Eğer Ç in K o m ü n ist Partisi kitlesel desteği ark asın a alam am ış olsay dı başarıya ulaşab ilir m iydi? A m erika B irleşik D evletleri, 1954 C enevre A nlaşm aları u y arın ca 1956’da V ietnam ’da yapılm ası gerek en seçim leri n için açık açık sabote e tm iş ti? Eisonhovver k en d isin e, eğer seçim ler y apılıp da “Ho C hi M inh oyların yü zd e 8 0 ’ini alır m ıy d ı?” şek lin d e y ö n e ltile n b ir soruya d ü rü s t biçim d e ‘evet’ cevabını v erm iş ti. T ito 1948’de Y ugoslavya’da b ir seçim d ü zenleseydi h a lk kim e oy v erird i acaba? Bu s o ru n u n cevabı, T ito ’n u n Stalin’d en gelecek bir sald ırı ih tim a lin e h a z ırlık y ap ark en b ü tü n h alk ı sila h la n d ırm ış o lm asın d an çıkarılabilir. Şim diye değin ‘Ü çüncü D ü n y a’da ABD’n in açık desteğine sa hip han g i d ik ta tö r böyle b ir adım atm aya cesaret ed eb il m iştir? C astro, A m erika B irleşik D evletleri’n in k en d isin i devirm eyi am açlayan aralıksız teşeb b ü slerin e (ek o n o m ik ab lu k alara, ask eri istilaya, CIA’in su ik a st d en em elerin e, vb.) rağ m en n için hâlâ ik tid ard a k alab ilm ek ted ir? Ç in, Y ugoslav ve K üba rejim leri yıllarca ayakta kalabildiyse, b u n u n sebebi yabancı b ir o rd u n u n varlığı değil, yerli h a l k ın desteğini ark aların d a bulm alarıd ır. D evrim so n rası h ü k ü m e tle rin zayıflığı, ü lk e n in siyasal ve ek o n o m ik h ayatında kitle katılım ı ve d e n e tim in i k u 61
ru m sa lla ştırm a k ta tam b ir başarısızlığa u ğ ram aların d a y atm ak tad ır. S talinizm in ayırıcı id eo lo jik y ö n e lim in in tam anlam ıyla devreye girdiği n o k ta bu rasıd ır. H em Tito h em de M ao Sovyetler Birliği’n d e n k o p m u şla rd ı, fakat iki sin in de sosyalist dem okrasiyi b ir şekilde uygulam aya koym a s o ru n u n d a gerçek b ir k o p u ş sergilem eleri söz k o n u su olm am ıştı. Yugoslav e k o n o m isin d e k i ‘özy ö n etim ’ m odeli u y d u rm a değildi, an cak h a k ik i an lam ına sadece ve sadece siyasal alanda da özy ö n etim in gerçekleşm esi h a lin de kavuşabilirdi. M ao’n u n ‘K ü ltü r D evrim i’ sırasın d a ‘Pa ris K om ünü r u h u ’n u çağıran dem agojik seslenişleri k itle sel seferberlikleri teşvik edebilm işti, ne ki b u rad a am açla n an , besbelli ki Ç in K o m ünist Partisi için d e sü reg id en bir hizip kavgasını h a lle tm e k ti.43 H er iki ö rn ek te de to p lu m u n yeni b a şta n ö rg ü tlen m esin d e halka gerçek b ir söz h ak k ı tan ın m ış m ıydı? F iilen h e r ö rn ek te b a şv u ru la n ‘m o del’, S talinist Rusya’n ın b ir çeşitlem esine dayanm aktaydı. Eğer b u m odel farklı olsaydı, Ü çü n cü D ünya devrim lerin in b u n d a n b ü y ü k kazanç sağlayacağından çok az şü p h e edilebilirdi. Sovyetler Birliği’ne d ö n ersek . O ü lk ed e b ü ro k ra tik ik tid a rın kaçınılm az bir şekilde güçlenm esine d air b ü tü n nesnelci arg ü m an ları b en im sesek bile, Stalinizm in y ü k se 43) Bkz. Livio Maitan, Party, Arm y and Masses in Chma: A Marxist Interpretaticm oj the Cuhural Revolution and Its Aftermatlı, Londra: New Left Books, 1970. Yine de buna bir ek daha yapılm alıdır. Bu seferberliklerin amacı ve kapsamı ne kadar sı nırlı kalm ış olursa olsun, kitlelerin belli bir ölçüde siyasallaşmasına katkıda bulu n duklarına şüphe yoktu. Şimdiki Çinli m uhaliflerin çoğunluğunun M arksist olm a sının kökeni, Çin siyasetindeki bu kargaşalı dönem e bağlanabilir. ‘Kültür devrim i’ sırasında m eydana gelen can kayıpları ve kültürel kıyım lar, bizi 1930’lu yılların Stalinist tasfiyeleriyle yersiz ve yüzeysel benzetm eler yapmaya götürm em elidir. 62
lişini k o laylaştıran k o şu lların a rtık o rta d a n kalkm ış b u lu n d u ğ u yadsınam az b ir gerçekti. SSCB, n e izole edilm iş ne de geri b ir to plum sal o lu şu m d u . U laşm ış olduğu k ü l tü r düzeyi ve hayat sta n d a rd ı esk isin d en d ah a y ü k se k le r deydi. H er işçin in çalışm a h a k k ı güvence altın d ay d ı ve Ba tılı tip te b ir kitlesel işsizliğe asla rastlan m ıy o rd u . G ulag’lar ise h a lk ın zih n in d e güçlü am a a rtık u z a k ta kalm ış b ir hatıraydı. K ruşçev ile L eonid Brejnev, d ik ta tö rü n ö lü m ü n d e n so n rak i otuz yılda SSCB’yi S talin-sonrası bir çağa taşım ışlardı. Yine de Sovyet to p lu m u , gerçek değişiklikler m eydana getirilm iş olm asına rağm en d e m o k ra tik değildi ve gücüyle ayrıcalıklarını k ıskançlıkla k o ru y an b ir b ü ro k ratik elit kesim in egem enliği altındaydı. SSCB, özellikle e n te lek tü e lle re ve k ü ltü re l ö zg ü rlü k lere karşı u y gulam a larında, L enin’in sağlığında geçerli olan d u ru m a dah i geri d ö n m em iştir.44 S talin’in ö lü m ü , h aleflerin in ö n ü n e tem el b ir so ru n k o y m u ştu . Bu m uazzam g en işlikteki ülkeyi nasıl y ö n e t m eleri ve Doğu A vrupa’da d isip lin i nasıl sağlam aları gere k iyordu? O n b irin c i yüzyılda keşiş N estor, Rusça yazılm ış Primary Chronicle’da şöyle d ertlen iy o rd u : “Ü lke geniş ve zengin, am a d ü z e n y o k .” S talin’in m irasçıların ın a k ılla rın da, aynı zam anda hem ilkel Stalinizm in k u su rla rın ı gide recek, hem Sovyet to p lu m u n u n hayati ö n em d ek i b ü tü n k a tm a n la rın ı b irleştirm eye çalışacak ve hem de b ü ro k ra s i n in elde etm iş b u lu n d u ğ u güç tekelini kırd ırm ay acak bir d ü z e n k u rm a k vardı. K ruşçev’in 20. P arti K ongresi’nde 44) Bunlara bir örnek olarak bkz. Victor Serge, Year One of the Russian Revolution, Londra: Holt, R einhart, and W inston, 1972.
63
yapm ış olduğu ü n lü k o n u şm a işte bu bağlam da değ erlen dirilm elidir. Hiç şü p h esiz cü re tk ârc a b ir adım sayılan bu k o n u şm a, kitlesel h o şn u tsu z lu k la rın doğm a ih tim a lin d e n ko rk u y a kapılm ış d u ru m d a k i P arti h iyerarşisini ciddi bi çim de ü rk ü ttü . K ruşçev, M erkez K om itesi’n in ç o ğ u n lu ğ u n u n karşı çıkm asına rağm en bu y ö n d ek i ad ım ların ı ço ğalttı. B u n u n so n u c u n d a D oğu A vrupa ve d ü n y a k o m ü n ist h a re k e ti içinde m eydana gelen k o p u şlar, Stalinizm de d e rin b ir k riz in başlangıcına işaret etm ekteydi. K ruşçev, k o n u şm a sın ın aşağıdan b ir patlam ayı ön lem ek b a k ım ın d an can alıcı b ir önem taşıdığında ve S talin’in k u rb a n la rı na u m u t ışığı g ö sterdiğinde ısrarcıydı. ‘B uzların eriyişi’, farklı uy g u lam alar o rta d a n kald ırılıp h a lk ın ç o ğ u n lu ğ u n u n hayat sta n d a rtların d a iyileştirm elere gidilerek, to p lum sal gerilim leri azaltm ayı hedefleyen k ararlı b ir çabay la b irlik te y ü rü tü ld ü (eski m u jik ler bu p o litikayı çok g ü zel b ir deyişle ‘gulaş k o m ü n iz m i’ diye tanım lam ışlardı). Yine bu po litik a, klasik Stalinizm i karak terize etm iş olan terö r h ü k ü m d a rlığ ın ın sistem atik biçim de sona erdirilm esiyle u y u m lu b ir çizgideydi. Siyasal tu tu k lu la r to p lu ca salıverililirken, k a m p lar dağıtıldı. G üvenlik b irim le rin in et ki alanları d araltıld ı ve bu kesim ler Stalin d ö n e m in d e k a zanm ış o ld u k la rı göreli ö z e rk lik te n m a h ru m bırakıldılar. Eski sistem in ayırt edici özelliği haline gelm iş b u lu n a n keyfiliğin yerin i, SBKP’n in dem oralize ve atom ize olm uş h ald ek i k a d ro la rın a g ü v en in a rttırıld ığ ı b ir atm osfer aldı. A tılan h e r ad ım ın S talin’in k a p risle rin e göre ayarlandığı terörize b ir m o n o litik y a p ın ın y erine, adım adım b ü ro k ra tik ço ğulculuğa v aran b ir sürece y ö n elindi. G erek p arti 64
k ad em elerin d ek i gerekse taşra ö rg ü tle rin d ek i P arti hiye rarşileri içinde açrk tartrşm aların yapılm sı b ir kere daha teşvik edilm eye başlandı ve ideolojik m utlakıyetçiliğe son verildi. M acar lid er Ja n o s K adar bu yeni yaklaşım ı şu slo ganla özetleyecekti: “Bize karşı olm ayanlar b izim le d ir.” S talinizm -sonrası çağın asıl test alanı iç politikaydı. 1956’d an 1985’e k ad ark i d ö nem de (D oğu A vrupa ve Ç in’e kıyasla) SSCB’yi k arak terize etm iş olan siyasal istik rar, a n cak h ay at sta n d a rtla rın d a d ü zen li b ir yükselişe bakılarak anlaşılabilirdi. L ondra’da yaşam akta olan ü n lü Sovyet m u halifi Z hores M edvedev bu noktayı çok isabetli b ir gözle saptam ıştır: Ülkedeki ekonomik durum hâlâ beklentilerin altında sey rediyor, ancak sürekli, yavaş bir ilerleme de gözleniyor. Hiç işsizlik yok; bilakis, işgücü eksikliği çekiliyor -b u da işçilere iş seçmede geniş bir özgürlük tanıyor. Ortalama bir işçi aile si temel maddi ihtiyaçlarını (oturulacak bir daire, kalıcı iş, çocuklarına eğitim, tedavi imkânları, vb.) kolaylıkla karşıla yabiliyor. Temel malların (ekmek, süt, et, balık, kira) fiyatla rı 1964’ten beri hiç değişmemiş durumda. Televizyon ve rad yoyla diğer dayanıklı tüketim mallarının fiyatları (daha önce ki gereksiz yüksek bedellere kıyasla) fiilen azalmış bile. Ger çekte insanların ellerinde nakit fazlası var ve birkaç yıl önce hayati önemde görülmeyen mallara yönelik tüketim talebi hâlâ karşılanmamış durumda. Bu yüzden enflasyon var, an cak sözü bile edilmeyecek oranda. Sonuçta, işçi sınıfında eko nomik bakımdan bir hoşnutsuzluk bulunduğuna dair gerçek işaretlere rastlamak kolay değil...4’ 45) Zhores Medvedev, “Russia U nder Brezhnev”, New Lejt Revievv, 1 (117), Ey lül 1979, s. 3-29.
65
Hayat koşullarındaki iyileşm e sadece egem en d u ru m d a ki Ruslarla sınırlı değildi, b ü tü n halk ın d u ru m u aynıydı. Brejnev yönetim i Sovyet sistem i içindeki ulusal dağılım ın ziyadesiyle farkındaydı. B ugün en yüksek hayat stan d artla rına sahip olanlar Baltık cum huriyetleridir; O rta Asya’daki b ir köylü bir Rus kolektifindeki çiftçiden daha iyi d u ru m dadır. U krayna’da ya da Rusya’daki taşra şehirleri arasında niteliksel bir farklılığa rastlanm az. Yine de, ancak kaba bir ekonom izm genel d u ru m d a n m em n u n olm ayı sağlayabilirdi. SSCB’de anlam lı bir de m ok ratik leşm en in y olu n d a kocam an b ir kaya olarak d u ran engel, ayrıcalıklarla beslenm iş bir b ü ro k ra si ve nomenklatura y ap ısın ın varlığıydı. Kafkas C u m h u riy e tle ri’nd ek i u lu sal gerginlikler, onlara sağlanan e k o n o m ik ü stü n lü k le re rağm en bir azalm a gösterm em iştir. Ekim 1980’de Estonya’da kitlesel gösteriler yapıldı. B unun yanı sıra, Brejnev’e h itab en kalem e alınıp k endisine yollanan bir m ek tu b u , iç lerinde Bilim ler A kadem isi ü y elerin in de b u lu n d u ğ u 365 G ürcü e n telek tü eli im zaladı. P rotesto m e k tu b u n u n içeriği, “G ürcü h a lk ın ın Ç arlığa karşı m ücadelede kazandığı u lu sal h a k la rın ın kadem eli biçim de ve L eninist m illiyetler p o litikasıyla apaçık bir çelişki içinde ellerinden alınm ası” m getiren, “G ü rcü h a lk ın ın anayasal sta tü sü n ü n ihlal edilm e si” anlam ına gelen “R uslaştırm a y ö nelim i”ne karşı çık m aktı. Bu çelişkilerin k ö k ü , asıl yaranın açıldığı SKBP’ye değin u zan ıy o r ve böylece gelecekteki patlam alara zem in hazırlanm ış oluyordu. F akat K om ünist Partisi, ken d i k o n u m u 1977 Brejnev A nayasası’na “Sovyet to p lu m u n u n ö n 66
cü ve yö n len d irici gücü, bu to p lu m u n siyasal sistem inin çekirdeği” (Bölüm 1, M adde 6) diye yazıldığı zam an başka ne şekilde h a re k e t edebilirdi ki? Sovyetler k u r u c u n u n çok u z u n zam an önce yok edilm iş b u lu n a n gücü ve yetkilerine yen id en k av u ştu ru lm ası k o n u su n d a tek b ir ciddi tartışm a yapılm am ıştı, çü n k ü böyle b ir şeyi g ü ndem e getirm ek form el b ir tem sili yapı ve p eriyodik seçim leri istetfiek anlam ı na gelecekti. Böyle bir ihtim al ken d i siyasal tekelinin sonu dem ek olacağından, b ü ro k ra sin in g ü c ü n ü n tehdit altında kalacağı apaçıktı. Eski Stalinist yöntem lere insani bir çeh re kazandırılm ıştı kazandırılm asına da, esastan bir değişik likten eser y o k tu .46 Brejnev ölünce, o n u n büyük b ir gayret le yoldan çıkarm am ayı başardığı Stalinizm -sonrası evre de sona erecekti. A rtık ü st kadem elerde yapılan yolsuzluklar la ilgili b ir sü rü skandal h ab er dilden dile dolaşıyordu; fab rikalardaki d ü şü k ü retk e n lik seviyeleri yeni sıkıntılar do ğurm aya adaydı. B ürokratik çoğulculuk, P arti b ü ro k ra tla rına Stalin dö n em in d e ellerinde olm ayan b ir güvenlik sağ lıyordu, an cak nom enklatura ile sıradan y u rtta şla rın ih ti yaçları arasındaki u ç u ru m u n da iyice genişlem esine yol aç m ış, keza yerel yetkililere patronaja dayalı ken d i şebekele rin i k u rm a im kânları sağlam ıştı.
46) 1977 Anayasası’ncla sovyetler, kâğıt üstünde bile olsa tek b ir kez dahi anıl m am ıştı. Devletin biricik siyasal organizm ası olarak Parti görülüyordu. Parti’nin üye sayısı 1952’de 19. Parti Kongresi sırasında 7 m ilyonun biraz altındayken, 1981’de 26. Kongre sırasında neredeyse 18 m ilyona çıkm ıştı! Üye artışının en çok göze çarptığı yer kolektif tarım sektörü ile büyük şehirlerdeki sanayi işçile riydi. Bu yüzden toplum sal gerginliklerin çoğalm ası ve köklü siyasal taleplerin bir patlam a halinde gündem e getirilm esi SBKP içinde de doğrudan bir karşılık bulacaktı.
67
Daha tem el bir düzlem de Brejnev çağı, kü ltü rel düzeyde sağlanan gevşem eler ve hayat koşu lların ın gözle görü lü r derecede iyileştirilm esiyle, savaştan sonraki ku şak ların ha yatlarına m uazzam katkılarda b u lu n m u ştu . 1950’den sonra dünyaya gelenler, Stalin dö n em in in travm aları ve k o rk u la rını hiç yaşam am ış bir kuşaktı. Bu genç kuşak, anne baba larından ziyade dedeleri ve ninelerini hatırlatan b ir özgüve ne sahipti ve gerek dem okratik özgürlüklerden yana, ge rekse b ü ro k rasin in ideolojik tekelinin ve toplum u denetle m e im kânlarının gevşetilm esi d o ğ ru ltu su n d a (üstelik her kadem ede) yeni bir basınç uygulayacağı m uhakkaktı. Brejnev’in başarısı, yeni bir çalkantılı dönem in koşullarım ol gunlaştırm ıştı. SSCB’n in ileri b ir sanayi to p lu m u olm ası, ekonom ik tabanını da eskim iş ve ilkel kalm ış bir siyasal ya pıyla d oğrudan b ir kapışm aya götürm ekteydi. Fabrikalarda üretkenliğin arttırılm ası so ru n u n d a bile, Sovyetler Birliği içindeki çeşitli liberal dergiler, o anki ‘tek adam yönetim i’ yerine belli bir ölçüde işçi denetim ine gerek duyulacağını im a ediyorlardı. 1977’de K om som ol’u n yaptığı ve SSCB’n in her tarafından 900 fabrika işçisini kapsayan olağandışı bir an k etin gösterdiği, “fabrika m ü d ü rle rin in seçim le gelme düşüncesine sadece izole olm uş kişilerin itiraz ettiği” ve “seçim lerden yana olan yüzde 76’nın, böylesi bir sistem de üretim in daha randım anlı, y ö netim in daha ileri olacağı ve yöneticilerin görevlerine daha b ir so rum lulukla sarılacakla rını s a v u n d u k la rıy d ı.47 47) Z ikreden, seçkin Sovyetologlardan, A lberta Ü niversitesi öğretim üyesi Dr. Bohdan Kravvchenko’dur. Kravvchenko b u bilgiyi M art 1983’te Kanada, W innipeg’de M arx’ın yüzüncü ölüm yıldönüm ü vesilesiyle düzenlenen bir konferans ta aktarm ıştı.
68
U luslararası d u ru m u n k ö tü leşm esin in , iç cephede ce surca b ir yeni atılım yapm a gerekliliğiyle çakıştığı zam an da SBKP genel sekreterliğine Yuri A ndropov seçildi. And ropov’u n 1984’ü n b aşlarında ölm esi reform ları geçici ola rak erteletti ve g ero n to k rasin in m evzilerini y en id en sağ lam laştırm asını sağladı, ancak seçilen yeni genel sekreter de y u k arıd an bir y en id en yapılanm aya (perestroyka) k arar verecekti. 1985-1987 yıllarında herh an g i b ir vesileyle Sov yetler Birliği’ne gidenler, hem en h er yerde g örülen siyasal ve k ü ltü re l tartışm alardan etkilenm em ezlik edem ezlerdi. Ben de bu değişikliklerin ü lk en in sosyal d ik ta tö rlü k te n sosyal dem okrasiye d ö n ü şü m ü n ü sağlayacağına in an m ış tım ; gerçekte de b irço k refo rm c u n u n z ih n in d e k i m odel, 19. yüzyıl ortasın d ak i İskandinavya’daki sistem lerdi. Oysa tam am en yanılm ışım . O zam anlar görünm ez (en azından benim görem ediğim ) toplum sal güçler h arek ete geçm iş b i le. Sovyet b ü rokrasisi içindeki güçlü bir tabaka, kapitaliz m in tam anlam ıyla geri getirilm esine azim liym iş. H atta sa dece yeni m ilyonerlerin bileşim inin nasıl şekilleneceğin den em in olm ak istiyorlarm ış ki, daha so n ra y aşananlar da tam b u yönde seyretti. Sovyetler Birliği için d ek i en yozlaşm ış u n s u rla r ile ö r g ü tlü suç d ünyası a ra sın d ak i eski bağlar a rtık m afya tipi k apitalizm de yeni b ir sem biyosise (b irlik te yaşam a) k a v uşm aktaydı. Eğer bu y ö n elim ABD’n in Sovyetler Birli ği’n in p arçalanm ası y ö n ü n d e k i talepleri ve baskılarına z ım n e n rıza gö sterm ek an lam ına geliyordu ise, m u h te m e len so n u ç öyle olacaktı ve oldu da. M ihail G orbaçov, 69
A m erika B irleşik D evletleri’n in b u oyu n d a iyi niyetli bir o b jek tif o y u n cu olm adığını kavrayacak siyasal k u d re tte n de d o n a n ım d a n da y o k su n d u . O y ü zd en , (işleri güçleri ye n i Soğuk Savaş k o rk u la rın ı k ö rü k le m ek ve ‘k ö tü lü k im para to rlu ğ u ’n u n teh d itle rin i ısıtıp ısıtıp k a m u o y u n u oyala m ak olan k e n d i ideologları ve istih b ara t a ja n sların ın ger çekleşeceğini öngörem ediği) B erlin D uvarı’n ın yıkılm ası n ın getirdiği ilk şo k u n etk isin d e n sıy rılır sıyrılm az h a re kete geçti. Bu arada ABD, k e n d i Soğuk Savaş yapılarını, m esela N A TO ’yu olduğu gibi m uhafaza ed erk en , Boris Y eltsin ve çetesinin yardım ıyla Sovyetler’in dağılm ası sü recin i hızlan d ırm ak tay d ı. S onraki d ö nem de to p lu m sal ve ek o n o m ik gerilem en in b o y u tla rın ı g ö steren istatistik lere şöyle b ir göz a tm a n ın ortaya sereceği gibi, b u sü re c in Rus h a lk ın a yansıyan so n u çları felaketle eş anlam lı b ir düzeye gelecekti. Yeni güçlü adam o larak V ladim ir P u tin ’in y ü k selişiyse h am m ad d e fiyatlarında b ir patlam ayla çakışm ıştı ve bu da b elli b ir istik ra rı k o ru y acak şekilde to plum sal harcam alar y apılm asını sağlam ıştı. (P u tin ’in p o p ü larite si n in tem eli b u n a m ı d ay an m ak tad ır?) Stalinizm in şakşakçıları o sistem i ‘sosyalizm ’ olarak, k o m ü n iz m e g id en u z u n y o lu n ilk etabı olarak su n d u lar. Sosyalizm p ro je sin i S talinizm in suçlarıyla eşitlem en in yo lların ı aray an Batı’daki y ö n etici sınıflar da b u tem aya hevesle sarıldılar. İşte b u , k a p italizm in ideo lo g ların ın g ü n ü m ü ze değin sav u n ageldikleri tem el b ir m ittir. Tabii bu olguya işaret etm ekle, o n u n ü ste sin d e n kolayca gelinebi leceği anlam ı çıkarılam az. S talinizm in işlediği su çlar h a k i 70
k a te n çok b ü y ü k tü ; yaratılm ış olan kafa karışıklığı da o k a d a r derin lere u z a n d ı ki, b ü tü n b u sü re c in so n u n d a Av ru p a işçi sınıfında boy g ö steren sinizm de b ir çırpıda o r tad a n kaldıram ayacak d erecede yaygınlaştı. A rtık h içb ir k ita b ın , an to lo jin in , m ak alen in , şiirin , k o n u şm a n ın ya da televizyon p ro g ra m ın ın , Stalinizm (ya da o n u n değişikli ğe u ğ ratılm ış ve ılım lı takipçileri) ile sosyalizm i eşitleyen lerin id d iaların ı ç ü rü tm e şansı y o k tu r. G erçeğin b u n u n tam z ıttı yö n d e o ld u ğ u n u n g ö n ü l ferahlığıyla sav u n u lab il m esi an cak d o ğ ru d an deneyim e ve bilgilenm eye bağlı ola bilir. G erek D oğu’daki gerekse Batı’daki ü lk ele rin h alk la rın ın bu k o n u d a k i b ilin çle n m e lerin d e k ö k lü b ir değişim olabilm esi için, sosyalizm ile dem okrasiyi b irarad a savu n a n ve p ratik te uygulayan b ir sistem i (siyasal ço ğ u lcu lu ğu, ifade ö zg ü rlü ğ ü n ü , m edyaya ulaşm a im k ân ların ı, se n dika k u rm a h ak k ın ı ve k ü ltü re l ö zgürlüğü fiilen hayata geçiren b ir sistem i) b izzat k e n d i gözleriyle g örm eleri ge rek m ek ted ir; o n ların b ilin cin i d eğ iştirm en in tek yolu bud u r. Böylesi bir to p lu m tabii ki Stalinizm in (ve o n u n Ç in li k u z e n in in ) vahşetengiz u y g u lam alarını toprağa göm m e yecektir, fakat k ö tü b ir siyasal m odeli (te k partili, olağan işlevlerini ken d i h a lk ın a k arşı k u lla n a n b ir devleti, bilgi tekelini, yargılam asız tu tu k lam ay ı, işkenceyi, vb. b e n im seyen b ir m odeli) ö rn e k g ö stererek esk id en söm ürge k o n u m u n d a o lan çok sayıda ü lk e n in ü s tü n d e do lan m ak ta olan h o rtla k la rı kovm ayı başaracaktır, k o n ik tir ki, b u g ü n k ap italist dü n y a da böyle b ir m odeli cazip görm eye b aşlı yor; gelgelelim , h a lk ın isteği ya da rız a sın d a n bağım sız b i çim de g ru p la rın y ö n e tim in d e s ü rd ü rü le n ü re tim sü reçle 71
rin d e m erkezileşm iş bir o to rite ry an ö rg ü tle n m e n in , so n suza kad ar devam edebilecek b ir d ü zen o ld u ğ u n u hiç kim se iddia edem ez. T oplum sal b ak ım d an adil b ir ek o n o m ik yapıya daya n an, ayrıca rad ik al b ir siyasal d em okrasiyle işleyen 21. yüzyıl sosyalizm i, en k ö k lü ve anlam lı m eydan o k u y u şla rın ı, b ü y ü k ölçü d e eski Sovyetler Birliği’nde sosyalizm e ça m u r b u laştırılm asın a yol açm ış b ü ro k ra tik d esp o tizm lerd e n dolayı zafere ulaşm ış b u lu n a n Batı’daki kap italist d ü z e n in ayrıcalıklarına karşı sergileyecektir. K apitaliz m in ayakta kalm ası için ö d e n e n bedel k ü ç ü k b ir bedel d e ğildi: iki d ü n y a savaşı; söm ürge h a lk la rın ın soykırım a uğ ratılm ası (m esela, tek başına Belçika’n ın y irm inci yüzyılın ilk yılların d a K ongo’da y ü rü ttü ğ ü kam panya, 8 m ily o n u n ü z e rin d e, b ir ih tim alle 10 m ilyona yak ın A frikalının kıyı m a u ğ ratılm asın a ve h ay atın ı k ay betm esine yol açm ıştı - b u cin ay etleri bize h a tırla ta n tek b ir m üze de olm adı); (savaşı k ö rü k le m iş o lan îm p a ra to r’u n k endisi k o ru m a al tına a lın ırk e n ) Ja p o n sivillere karşı n ü k lee r silah ların k u l lanılm ası; V ietnam ’da kim yasal silahlara başvurulm ası; ‘Ü çü n cü D ünya’da k u ru m sallaşm ış sefalet; ü s tü n d e yaşa dığım ız gezegendeki h er tü rlü hayat b e lirtisin i silip yok edebilecek derecede bir n ü k le e r felaket tehdidi. Yirm i b irin c i yüzyıl da iyi başlam adı. Ira k ’ın istila ve iş gal edilm esi şu ana değin 1 m ilyonu aşk ın can kaybına yol açtı, 5 m ilyonu aşk ın in san m ü lteci oldu ve ü lk e n in b ü tü n to p lu m sal altyapısı tah rip edildi. B uradaki ö lü m ler elb et te K uzey A m erika ve A vrupa ü lk eleri y u rtta şla rın ın d ik k a 72
tin i çekm edi değil, an cak o n ların k o lek tif vicd an ların d a ciddi bir yara açtığı da söylenem ezdi. Şu satırları kalem e alırk en , A m erika B irleşik D evletleri hâlâ B ritanya’n ın ve özel firm alarla özelleştirilm iş dev letlerd en devşirdiği k ira lık güçlerin yardım ıyla A fganistan’ı işgali altın d a tutm aya devam ediyor. O dönem de derginin editörü olan Robin Blackburn, Ber lin D u v an ’n ın yıkılışının hem en ard ın d an Ne w Left Review’da çıkan bir m akalesinde, d u ru m u kalıcı görm em ekle birlikte yenilginin ölçeğini etkili bir dille özetlem işti: Stalinizmin bozgunu reformcu komünizmi de beraberin de sürükledi; ne Troçkizme bir fayda getirdi, ne sosyal de mokrasiye, ne de herhangi bir sosyalist akıma. Lenin ve Ma o’nun mumyalan hâlâ Moskova ve Pekin’deki mozolelerinde, usulüne uygun biçimde gömülmeyi bekleyen eski bir düze nin nişaneleri olarak sergilenmeye devam ediliyor. Öte yan dan, bugünün can çekişme halindeki ‘Büyük Devlet Komü nizmi’, yeryüzüne dadanmış bir hortlak değil, artık sadece huzur içinde ölmek için yalvaran, mutsuz bir ruhtur. Buna rağmen, tarihle yüzleşmeyi ve sosyalizm projesinin en sivri dilli eleştirmenleriyle diyaloga girmeyi arzu eden bir sosya lizm yeni bir başlangıcın yapılmasını sağlayabilir. Bazısı ko münist gelenekten etkilenen kayda değer ölçüde anti-kapitalist hareketlerin varlığını bugün de görebiliyoruz, ancak bu akımlar bizi kapitalizmin ötesine taşıyabilecek bir program dan yoksundurlar. Yine, kendilerine komünist ya da sosyalist diye niteleyen rejimler yok değildir, ancak bu rejimler gerçek başarılar elde edebilmiş olsunlar olmasınlar (diyelim, halk sağlığı ve eğitim alanlarında Küba’nın ulaştığı parlak düzey 73
gibi), onların çok daha kapsamlı bir yenilenme ve yeniden yönelim belirleme çabasına girmelerinin (yalnızca hakikaten demokratik bir kültür ve siyasal yapı oluşturmayı hedefleme lerinin değil, bunun yanı sıra yeni ve uygulanabilir bir sosya list ekonomi modeli keşfetmelerinin) gerekeceğine en ufak bir şüphe yoktur.*
K üba’n ın gerçek başarıları, 1999’dan sonra G üney A m e rik a’yı köklü b ir biçim de d ö n ü ştü re n siyasal değişiklikle rin gerçekleştirilm esine katkıda b u lu n m u ştu : Bolivarcı ö n d erler V enezüella, Ekvator, Bolivya ve Paraguay’da ik tid a ra geldiler -ü s te lik silahlı m ücadeleyle değil, seçim lerde kazandıkları zaferlerle. Tabii bu zaferler, toplum sal h a re k etlerin ö n cü lü ğ ü n d e W ash in g to n K onsensüsü’ne karşı y ü rü tü le n onlarca yıllık toplum sal m ücadelelerin so n u cuydu. Eski oligarşilerin bu ülk elerd e aldıkları siyasal ye nilgiler u m u tları -en azından o kıtada- yen id en c a n la n d ır m aya yetti. H ugo C havez’in sö zü n ü ettiği sosyalizm , hiç şüphesiz, y o k sulların hayat k oşullarını iyileştirm ek üzere tasarlanm ış b ir dizi yapısal to plum sal reform dan ibarettir. A lınan tedbirler W ash in g to n K onsensüsü’nce yasaklanm ış uygulam alar olduğu için de ultra-rad ik al nitelikte g ö rü n m ektedir. G erçekliğe baktığım ızdaysa, bu değişikliklerle varılabilecek yer, doğduğu ülk elerd e bile çok u z u n zam an dır u n u tu lm u ş olan sosyal d em o k rasin in radikal bir versi y o n u n d a n d ah a öteye gitm ez.
48) Robin B lackburn, “Fin de Siede: Socialism after the C rash”, Nevv Left Review, 1 (185), O cak-Şubat 1991, s. 5-66.
74
K apitalizm in -farklı biçim lerde olsa bile- Rusya ve Ç in’de restorasyonunun sağlanm asının, kapitalizm den sosyalizm e geçişe d air u z u n c a b ir tartışm ay ı b aşlatm ası gerekir. 1917’den sonraki varsayım , kapitalizm den sosyalizm e geçi şin, feodal ve yarı-feodal toplum lardan kapitalist m oderniteye geçişten çok daha kısa bir süreci gerektireceğiydi. T arihin hü k m ü b u n u n aksi y ö n ünde oldu. Feodalizm den kapitaliz m e geçiş, neredeyse 400 yıl devam eden bir süreçti ve Batı A vrupa’daki sanayi devrim leriyle m üthiş bir şekilde hızlan mıştı. Acaba 1917 ve 1949 devrim leri de aynı geçiş süreci n in birer parçası m ıydı? Çin kapitalizm i, 1949’dan sonra eğitim ve teknoloji alanlarında gözlenen ileri sıçram a ol m aksızın, kesinlikle b u g ü n k ü gibi güçlü bir ülke halini ala m az, bug ü n k ü gibi, dünya pazarını baştan aşağı dönüştüren ve kapitalizm in ağırlık m erkezini Doğu’ya doğru kaydıran, dünyanın hakiki bir atölyesi d u ru m u n a gelemezdi. Yoksa Ç in’deki bu değişiklikler, bazı kapitalist yol sevdalılarının Pekin rejim i adına ileri sürdükleri gibi, sosyalizm in daha ye ni ve daha ü st bir biçim ine (Lenin’in 1922’de uygulam aya soktuğu Yeni E konom ik Politika’nm çok daha çaplı bir ver siyonuna) geçişi mi tem sil ediyor?! Peki, ya alternatifler? K apitalizm in 1990’dan sonra Rusya, Ç in, V ietnam ve ben zeri ülkelere girişiyle birlik te, siyasetçiler ve k üresel m edya ağları kap italist Sinderalla’n m , çirk in kız k ard eşler olan k o m ü n iz m ve sosyalizm i m ağlup etm iş olm asıyla b ö b ürlenm eye koyuldular. D ü n y an ın daha az ayrıcalıklı y u rtta şla rın ın b ü y ü k çoğunluğu 75
bu gidişatı, h e r tü rlü a n ti-k ap ita list p ersp ek tifin çökm esi şeklinde y o ru m lad ılar ve av u n tu y u -h er zam an ikisi birarada olm asa bile- d in d e ve porn o g rafid e b u lara k çaresizli ğe sü rü k le n d ile r. D eğişim e u y g u n yeni bir ru h hali ancak yavaş ad ım lar la ortaya çıktı: 1989’daki V enezüella C aracazo’su yeni d ü zene karşı ilk isyandı; Seattle b ir on yıl so n ra geldi; so n ra Davos ideolojisine karşılık olarak D ünya Sosyal F o ru m u k u ru ld u ve o n u da, G üney A m erika’da b ir dizi kitlesel to p lu m sal h a re k e t izledi. A rjan tin e k o n o m isin in ç a tırd a y arak çökm esi, B uenos A ires’te farklı b ir geleceği ta rtış m aya zem in o lu ştu ra n işçilerin özyönetim deneylerini, fabrika işgallerini ve sem t ko n sey lerin i d o ğ u rd u . V enezü ella, Bolivya, E kvator ve Paraguay’da n eo-liberal d üzene m eydan o k u y an toplum sal h a re k e tle r, devlet işletm esi, to p lu m sallaştırılm ış işletm e, k o o p e ra tif ve k ü ç ü k ölçekli şahıs işletm elerin i b irle ştirm en in y o llarını arayıp, radikal sosyal d e m o k ra sin in yeni b ir biçim in i tem sil ed en y ö n e tim leri başa getirdiler. Flalk oyuyla seçilen bu h ü k ü m e tle r K üba’n ın tecrid in i k ırd ıla r ve k e n d i ü lk ele rin d e h a lk ın ço ğ u n lu ğ u n u n yararın a sağlık ve eğitim alty ap ıların ı o lu ş tu rm a k ta b u k ü ç ü k ü lk e n in y ard ım ın a b aşv u rd u lar. Şayet Küba da b u n a m u k ab il y en i m ü ttefik le rin d e n siyasal ço ğ u lcu lu ğ u n ö n e m in e d a ir d e rsle r çıkarm ayı başarırsa m u h te m e le n hayırlı gelişm eler göreceğiz. Latin A m erika’da olup biten ler A m erika Birleşik Devlet leri açısından önem lidir. A rka avlu odanın içine girm iştir 76
ve ABD sınırları içerisindeki geniş H ispanik nüfus geçm iş le bağlarını m uhafaza etm ektedir. Bu etki bazen olum suz yönde olabilir, örneğin F lorida’daki K übalılar açısından o lum suzdur, ancak orada bile atm osferde ve ru h halinde bir değişim gözlenm ektedir. G üney A m erika’daki to p lu m sal hareketler, kapitalizm deki deregülasyona ve özelleştir m e ham lelerine karşı, ö rgütlü işçilerin Kuzey A m erika ya da Batı A vrupa’da sergilediği m uhalefetten daha etkili bi çim de kafa tutm uşlardır. Bu m odel gü n ü m ü zd e Am erika B irleşik D evletleri’n d e b enim senm iş olsaydı, G oldm an Sachs’ın idare ettiği bir ekonom iyle çatışabilir ve halkta ulusallaştırılm ış bir sağlık hizm eti, eğitim e ciddi ölçüde ya tırım yapılm ası, askeri harcam aların azaltılm ası ve gerek otom obil en d ü strisin in , gerekse batm akta olan havayolları n ın kurtarılm asına karşı çıkılm ası d o ğ ru ltu su n d a bir basınç oluşturabilirdi. Bırakalım batsınlar, zira ancak bu yolla, herkesin ihtiyaçlarına hizm et verecek, ekolojik bakım dan güvenli ve daha etkin bir tren ulaşım ına dayalı bir kam u ulaşım ı altyapısı inşa edilebilir. A şağıdan eylem olm adan yuk arıd an hiçbir şey gerçekleşm ez. Bu h erk esin öğrenm iş olduğu bir derstir. T abii öğrenilm iş başka d ersler de vardır. K om ünizm i p ra tik te uygulam aya k a lk a n lar başarısız oldular. T eorinin p ra tik te n k o p arılm ası dem irbaş eşya m isali kalıcı b ir hal aldı. P ratiğ in çökm esiyle teo rin in d o k to rla rın ın da yıld ız ları sö n d ü . S talinist rejim , d o ğ u şu n d a n itib aren , b ir gün k e n d i tasfiyesine so n çiviyi çakacak çekici işlem ekteydi. 77
D e-Stalinizasyon sü reci Sovyetler Birliği ya da Ç in ’deki aşağıdan b ask ıların so n u c u n d a gerçekleşm edi. Bilakis, sis tem in beslem esi olup, ona d ayanarak y ö n e tim le rin i s ü r d ü rd ü k le ri to p lu m la rm id eo lo jisin in enkaza d ö n ü ştü ğ ü n ü n , ‘fiilen var olan sosyalizm ’in gerçekliğiyle y ak ın d an u z a k ta n alakası k a lm a d ığ ın ın b ilin c in d e k i a d am larca (M oskova’da N ikita K ruşçev ve onlarca yıl so n ra P ek in ’de Deng X iaoping tarafından) uygulam aya k o n d u . O nyıllard ır baskı altın d a tu tu p ezdikleri ken d i h a lk la rın d a n tecrit edilm iş d u ru m d a olup, k o n u m la rın ın zayıfladığını gören bu insanlar, n ih ay etin d e kapitalizm in resto ra sy o n u n a va ran b ir reform p ro g ram ın ı devreye so k tu lar. Bu esnada sistem i savunm aya yö n elik ne b ir kitle ayaklanm ası, h a tta ne de sın ırlı p ro te sto eylem i yapılıyordu. C iltlerce kitaba k arşılık gelen b ir olguydu bu. B unlara rağm en eski k u şak lar, (b ir zam anlar D oğu Al m anya diye an ılan ülke d ahil) sosyal d ik ta tö rlü k le re dair bazı o lu m lu h atıraları ak ılların d a tu tm ak ta d ırlar. O n ların h a tırlad ık ları, k esinlikle baskıcı, h a tta m u h te m e le n dev rilm esi g erektiğini d ü şü n d ü k le ri b ir devletti, am a aynı za m anda, parasız eğitim ve sağlık hizm eti sağlayan, k o n u t ve ele k trik h a rcam aların d a ciddi ölçüde yard ım d a b u lu n an , tem el gıda m ad d e lerin in u c u z a tem in edilebildiği ve ç o cu k ların ın k o ru n ak lı b ir d ü n y ad a yetişecekleri d u y g u su n u y erleştirm iş b ir devletti. K apitalizm in ç o ğ u n lu ğ u n ihtiy açların ı karşılayam am ası en çarpıcı haliyle k e n d in i 2008 k riz in d e gösterdi. C anavar a rtık yaraların ı gizleye78
m iyordu. Z aten tam da bu sebeple, kapitalizm var o ld u k ça k o m ü n iz m fikri asla o rta d a n kalkm ayacaktır. A lm an şair H ans M agnus E nzensberger b ir k eresin d e “Kari H einrich M arx” başlığım verdiği kısa b ir şiir yazm ıştı. Bu şiirin d izelerin in an lattığ ı b u g ü n için de geçerliliğini k o ru m a k tadır: Görüyorum, sana ihanet etti tilmizlerin: O ldukları yerde kalan, düşmanlarındı sadece.49
49) H ans M agnus E nzensberger, “Kari H einrich M arx”, Selected Poems, çev. Michael H am burger, F red Viebhan ve Rita Dove, Riverdale, NY: Sheep Meadovv Press, 1999 içinde, s. 55-58.
üç
te&at
Burada yirm i yılı aşkın bir süre önce dram atik biçim de rayından çıkm ış bir fikirden ve p ratikten bahsediyoruz. A n cak bu fikir ve pratiğin tem sil ettiği şey hâlâ tepesi ü stü y u varlanıp gitm eye de karşı koym akta. Bana kendi doktora tezleri için um utsuzca bir yoğunlukla çalışıp d u ran lisansüs tü öğrencilerinden çok sayıda e-posta gelir. Bu genç insan ların cevaplarını m erak ettikleri sorular hep gelip gelip bir noktaya dayanıyor: K om ünizm fikri en başından itibaren m ahvolm aya m ah k û m m uydu ve b en de şahsen, geçen yüz yılın 1960’lı ve 1970’li yıllarını devrim ci davanın geliştiril m esine adam ış olduğum için pişm anlık duyuyor m uydum ? 80
Şu noktaya değin aktardıklarım da kendi başına özgün bir d u ru m yok. Z aten nasıl olabilir? Bu so ru lar değişik şe killerde durm adan soruluyor, işçi h areketleri içindeyse ke sinlikle çeşitli sorgulam alara k o n u oluyor. Son yüzyılda ko m ünizm in yükselişi ve d ü şü şü n ü n tarihi üzerine (çizginin her iki tarafında d u ran kişilerce) yazılan kitaplar, başka herhangi bir alanda araştırılıp kalem e alınm ış kitaplardan gözle g ö rü lü r derecede daha fazla oldu. G örüşlerinden piş m anlık duyanlar, gençlik günlerinde yazıp çiziktirdiklerinden nasıl geri ricat edeceklerini herkesin gözüne sokm aya çalışarak, yeni k o n u m ların ı açıkça belli etm ek için hâlâ el lerinden geleni yapıyorlar. Oysa ü stü ö rtü lü kalm ış g erçekten çok az şey vardır. A ncak, u n u tu lu p gitm iş old u ğ u için bu tarih in belli bir k ısm ını d u rm a d a n h a tırla tm a k da bizim b o y n u m u zu n b o rcu d u r. Ü stelik bir ak ad em ik disip lin o larak tarih b ili m in in k en d isi, so n o tu z yıldan b eri ağır b ir saldırı a ltın d a dır. Ya da, daha kesin b ir ifadeyle, d ü n y a çap ın d ak i entelijensiyanın geniş alanlarına d air -b u rad ak i gibi, siyasal cephede olduğu tü rd e n - b ü y ü k anlatı, itibarsızca b ir geri çekilm e y o lu n d ad ır. E ğitim ini p o stm o d e rn iz m in anlayışı na göre alm ış çoğu k im sen in gözünde, tam an latı diye bir şey y o k tu r; o n lara göre, h epsi de eşit değerde olan ‘frag m an lar’ v ard ır yalnızca. E lbette k üresel kap italizm in -si yaset, k ü ltü r, cinsellik ve ekonom iyi tep e d e n tırnağa d ö n ü ştü rm ü ş olan- bu so n , h içb ir engel tanım ayan ve tu rb o şarjlı aşam ası, çeşitli k ü ltü rle rin vinyetleriyle d o nanm ış h ü s n ü k u ru n tu ayarında iddiaları değil, h a k ik a ten esaslı 81
bir en telek tü el karşılık verilm eyi g e re k tire n güçlü b ir a n latın ın çarpıcı b ir ö rneğini tem sil etm ek ted ir. M uhafazakâr tarihçilerin birçoğu böylesi bir tarihi ka bullenm ezler ve böyle bir tu tu m takınm aya hakları vardır. Kazanan taraftan oldukları için -her ne kadar son d ö n em lerdeki savaşlar ve ekonom ik k rizler süngülerini biraz d ü şürm üş olsa da- doğal olarak kendilerini galip saym aktadır lar çünkü. Yani m uhafazakârlar, kendi paylarına hâlâ güç lü ve bağlanılacak bir anlatı ortaya koym a özgüvenine sa hiptirler. H arvard Ü niversitesi’nde uluslararası tarih b ö lü m ü profesörü görevini y ü rü tü y o r olup, Bush rejim inin dünyada hakim iyet kurm ası kam panyasının kararlı bir sa vunucusu olan Niall Ferguson, Britanya lm p arato rlu ğ u ’n u n bir m odel olarak başvuracağı ‘başarı’ hikâyesinden b ir anla tı çıkarm ıştı. Ben M innesota’da M acalester College’da Am e rikan İm paratorluğu k o n u su üzerine düzenlenen b ir yuvar lak m asa toplantısında kendisiyle tartıştığım da, o n u n (ve kendisinden daha az yetenekli bir m eslektaşı olan, A m eri can E nterprise In stitu te’da ö zgürlük k ü rsü sü n ü n başında b u lu n an M ichael Ledeen’in) iddialarına katılm adığım ı çok açık bir dille ortaya k oydum .w Peki, bu m üm taz şahsiyetin akadem ideki karşıtları ne durum daydı? Ne yazık ki, akadem i içerisinden m uhafazakâr tarihyazım ına verilen başlıca karşılıklar, m erkez-sol liberallerin k a rınlarının en zayıf olduğu noktayı gözler ön ü n e serm iştir. Bu akadem isyenlerden bazıları uygarlık teorilerine dalıp 50) Tartışm a içerisinde Ledeen’in M ussolini hayranı o lduğunun anlaşılm ası, Ferguson’u n biraz canını sıkacaktı gerçi. 82
gitm işlerken, bazıları da A vrupa’n ın sanayi kapitalizm i ve im p arato rlu k dönem indeki ü stü n lü ğ ü n ü yadsıyarak ve ta bii süreç içerisinde m ateryalist dünya tarihi analizinden iyi ce uzaklaşarak Sağ’la kapışm anın yollarını aram aktadırlar. Bu kısm en yenilginin bir so n u c u d u r, ancak tarihi çarpıta rak A vrupalı-olm ayan dünyaya am igoluk yapm aya soyun m ak u z u n vadede b ir işe yaram ayacaktır -isk e le çok ç ü rü k tür. Ben, Avrupa Birliği’n in h er köşesinde A vrupa k ü ltü rü n ü n , neo-faşistlerle m uhafazakârları ve çok sayıda liberali aynı eksende b u lu ştu ran ‘H ıristiyan m irasım ızı savunm a’ çığlıklarıyla dolup taşırıldığı bir zam anda böyle bir tu tu m u n ne kadar ayartıcı olabileceğinin elbette farkındayım . A ncak resm i ‘ç o k k ü ltü rcü lü ğ ü n ’ çıkarları do ğ ru ltu su n d a toplum sal sınıfların yükselişine gözleri kapatarak hayali ta rihler yaratm anın da eninde sonunda, Batı k ü ltü rü n d e kök lü bir h u zu rsu zlu k şeklinde algılanan olguya ru h ç a ğ m a la rın karşılık verm esi noktasına varacağı açıktır. Sözgelimi, bu düşünce silsilesinin daha seçkin pazarlayı cılarından olan Cam bridge Ü niversitesi’n d en Profesör Sir C hristopher A. Bayly’in yazdıklarına bakalım . Bayly’in (en azından kısm en Eric H obsbaw m ’a ve diğer M arksist tarihçi lere bir cevap olarak tasarlanm ış) son çalışm ası u y d u ru k yöntem lerle savunulm aya çalışılan, desteklenem ez iddialar la d o lu d u r.51 Açıkçası orada kastedilen, Sanayi Devrim i eğer- gerçekleşm işse, o n u n doğurduğu işçi sınıfının da ta 51) C hristopher A. Bayly, The Birth o f the Modern World, 1780-1914, Londra: Blackwell, 2004. Bir iktisat tarihçisinin bu çalışma üzerinde y ü rü ttü ğ ü bilim sel bir araştırm a için bkz. Vivek Chibber, “Sidelining the W est?", New Lejt Review, 47, Eylül-Ekim 2007, s. 130-141.
83
rihsel olarak dibe yuvarlanm asının gerektiği ve nitekim y u varlandığı yönündedir; işçi sınıfı güya diğer b ü tü n sınıflar gibi “öne geçm ek için bir itişm e halindeydi” ve proleter b i linci de “işçi sınıfının davasını takip etm ekten ziyade, karga şanın ve devrim in so n u c u y d u ”. Doğal olarak da işçileri ge reğinden fazla önem seyenler anti-m onarşistlerdi. Bayly’e gö re, m onarşiler her işin altından başarıyla kalkm ışlardı; bu da onların bahtı açıklığından ileri geliyordu, yoksa o nların ta rih sahnesinden silinişi zinhar tem el bir tarihsel eğilim den kaynaklanıyor sayılamazdı; eh artık, A vrupa em peryalizm i de ekonom ik gerekliliklerin değil, m illiyetçiliğin bir tü re viydi. Bunları okuyunca insanın, kendi im paratorluklarının öncüleri olan ve çok geçm eden o n la n n kazançlarının savu nulm ası için askeri birliklerin devreye sokulm asını gerekti ren H ollanda ve Britanya’ya bağlı East India C om pany’lerin hayal m ahsulü varlıklar olduğunu zannedesi gelecek. Oysa şu yadsınm az b ir gerçektir ki, Batı’ya dünya çap ın da -hâlâ aşılam am ış, yakınına bile yaklaşılam ayan- ü s tü n lü ğü kazandıran etken, A vrupa’da tarım ve sanayi kapitaliz m inin ortaya çıkışı, bunlarla beraber, dünyada başka hiçbir yerle kıyaslanam ayacak bilim sel ve en telektüel devrim leri gerçekleştirm eye m uktedir, denizaşırı devasa im p a rato r luklar ve k ü ltü rle r kurm aya yetenekli, güçlü devletlerin k u ru lm u ş olm asıdır. Bir ü lk en in pratik te b ir kere o uygulam a ları yapm aya kalktı m ı, bir daha o bölgede m oral ü s tü n lü ğü ele geçirm esinin m ü m k ü n görünm ediği bazı tarihsel gerçeklikler vardır. Fakat b ü tü n b unlara, n e resin d en b ak sa nız bir görelilikçilik savunusuna benzeyen tezlerle cevap 84
verm eye kalkm ak hazin bir d u ru m d u r. Bayly’n in k u rgusu, kendi çağının tarihte yeniden ü retilm iş ihtiyaçlarını karşı lam aktan pek öteye gitm eyecektir. A kadem i içinde M erkez-Sol ile M erkez-Sağ ideolojilerin birleşip kaynaşm ası, Batı’da siyasal alanda hangi gereklilikle rin geçerli o ld u ğ u n u n bir göstergesidir. Burada gün geçtikçe güçlenm ekte olan eğilim, siyasal-ekonom ik düzlem de tekbiçim liliğin sağlanm asına ve entelektüel konform izm in yerleş tirilm esine dön ü k tü r. Britanya bu bakım dan m uhteşem bir ö rnektir, am a tek örnek de sayılmaz. Tony Blair ile G ordon Brown belli ki M argaret T hatcher’ı taklit etm işler, ancak iş zenginlerin çıkarlarına hizm et etm eye geldiğinde, on d an da ha parlak sonuçlar elde etm ekle övünm üşlerdir - k i bun u n la övünm eleri yerindedir, çünkü gerçekten, zenginler yararına perform ansları T hatcher’dan daha iyi olm uştur. Anlaşılan o ki, M uhafazakâr liderlerin ellerinden gelen, daha az yolsuz luğa bulaşacakları ve sivil özgürlükleri daha güçlü biçim de savunacakları vaadinde bulu n m ak tan ibarettir. F ran sa’da sağcı c u m h u rb aşk an ı N icolas Sarkozy, m ağ lup rakipleriyle b en zer d ü şü n celer taşıdığını ilan ederek, eski M erkez-Sol b ak an ları h ü k ü m etin e katılm aya davet et m iş ve sın ırları içinde uygulayacağı, yeni politikayı v u rg u lam a çabasıyla dışişleri bakanlığına B ernard K o u ch n er’i ge tirm işti. A lm anya’yı H ıristiyan D em okratlar ile Sosyal De m o k ra tla rd a n o luşan b ir koalisyon y ö n etm ek ted ir. İtalya ilk defa, A vrupa’n ın en b ü y ü k k o m ü n ist p a rtisin in D em ok ratik P a rti’ye d ö n ü şm esin e tan ık lık etm iştir. (Bu ism in se çilm esi tesadüfi değildir; p a rtin in son genel seçim lerdeki 85
şiarı “inanabileceğim iz şeyi değ iştirelin T d i ve bu seçim ler de, aralarında koalisyon yapm ış olan Aşırı Sol ile M er k e z in ken d ilerin i yok etm elerini izlem iştik. Bu güçler, duygulu parçalar söyleyen eski b ir şarkıcı olan eğlenceli, inanılm az derecede zengin işadam ı, ayrıca özel m edya k u ru lu şların ın b ü y ü k ço ğ unluğuna sahip olup, K uzey İtalya şovenistlerinin desteğiyle k en d in e bir siyasal h arek et inşa etm eyi başarm ış, siyasal anlam da M ussolini’n in do ğ ru d an m irasçısı Silvio Berlusconi tarafından m anevra dışı b ıra k ıl m ışlar ve tam anlam ıyla aptal yerine ko n m u şlard ı.) A m eri ka Birleşik D evletleri’nde de O bam a yönetim i, bilhassa ekonom i ve im p arato rlu k gibi hayati önem taşıyan alan lar da, selefiyle güçlü sürek lilik ler sergiliyordu. K ültürel deği şim m em nuniyetle karşılanacak bir d u ru m olabilir, ancak b u n u n etk ilerin in ne kadar derinlere ineceğini zam an gös terecektir. Ö te yandan, 1930’lu yılların ABD’sindeki New Deal yönetim iyle yapılan kıyaslam alar fazla zorlam adır. K apitalizm , hangi biçim e b ü rü n ü rse b ü rü n sü n , aşağıdan ya da açıkça daha ü stü n alternatiflerden kendisine yönelik kalıcı bir teh d it b u lu n d u ğ u n u hissetm edikçe (gerçi şu anda böyle bir d u ru m kesinlikle söz k o nusu değildir) hâlâ sefa let ve çaresizlik ü reten bir eko n o m ik m odel olarak orta yer de duruyor. M ike Davis Planet o f Slums: Urban Involution and the Inform al W orking Class (2004) başlıklı k itabında, çağdaş k a pitalizm de tarım ın deregüle edilm esi yoluyla sanayileşm e den k o p m u ş b ir kentçiliği do ğ u rm ak ta olan eğilim lerin al tın ı çizm iştir: 86
Kari Marx’tan Max Weber’e klasik teori, geleceğin büyük kentlerinin Manchester, Berlin ve Chicago’nun (Los Ange les, Sao Paulo ve Pusan’ın, bugün de bu kanonik istikamete yaklaşmış durumdaki Ciudad Juarez, Bangalore ve Guangzhou’nun) sanayileşm edeki adımlarını takip edeceğine inanmıştı. Ancak Güney’deki çoğu kent daha ziyade, Emmet Larkin’in vurguladığı üzere, “Batı dünyasının on doku zuncu yüzyılda kulübe evlerden kenar mahalleler doğurma sı” bakımından eşi menendi bulunmayan, Viktorya dönemi Dublin’ine benzemekteydi; “[çünkü] Dublin’in kulübe evle ri sanayi devriminin ürünü değildi. Gerçekte Dublin, 1800 ile 1850 yılları arasındaki sanayileşmeden ziyade, sanayisizleştirmenin sorunlarının sancısını çekmekteydi.’”2 Kinşasa, Hartum, Dar es Selam, Guayaquil ve Lima da, en kaza dönüşmüş ithal ikameci sanayilerine, batık durumdaki kamu sektörlerine ve elindekileri durmadan kaybeden orta sı nıflarına rağmen olağanüstü boyutlarda büyümeyi sürdürmek teler. İnsanları kırsal bölgelerden ‘kovalayarak kaçıran’ küresel güç ve etkiler (Cava ve Hindistan’da makineleşme, Meksika, Haiti ve Kenya’da gıda ithali, Afrika’nın çeşitli köşelerinde iç savaş ve kuraklık ve dünyanın hemen her yerinde küçük mülklerin büyük mülklere katılması ve endüstri ölçeğindeki tarımsal işletmelerin rekabeti), kentin ‘çekiciliği’ borçlar ve depresyonla çok büyük ölçüde zayıflamış olduğunda dahi ken tleşmenin ivmesini geriye döndürmemişe benzemektedir. Bu nun sonucunda ve yapısal uyum, paranın devalüe edilmesi ve devlet harcamalarının kısılması gibi etkenlerin devreye girdiği koşullarda hızlanan kentsel büyüme, gecekondulann pıtrak gi
52) Em m et Larkin’in Jessica Prunty'nin kitabı Dublin Slums, 1800-1925: A Study in Urban Geography’ye (Dublin: Irish Academic Press, 1998) yazdığı önsöz: s. ix. Akt. Mike Davis, Planet o f Slums: Urban Im olution and the Informal Working Class, Londra: Verso, 2004, s. 10.
87
bi büyümesi bakımından kaçınılmaz bir çare olmuştu. Dolayı sıyla, kent dünyasının büyük kısmı artık doludizgin Dickens’a çağma dönüşün işaretlerini vermektedir.’3
S istem in şakşak çıların ın id d iaların ın aksine, yeni gece k o n d u la r ‘k ö tü y ö n e tim le r’in ya da ‘d ev letlerin beceriksizlik leri’n in değil, n eo-liberal k ap italizm in ve o n u n ö n celik lerin in ‘vahşi y ap ılan m ası’n ın ü rü n ü d ü r. Yeri gelm işken b elirtelim , keza bu d u ru m h içb ir şekilde ‘u lu slararası sivil to p lu m ’u n b ü y ü m esin i de yan sıtm am ak tad ır. G elişm ekte olan dün y ad ak i işçilerin beşte ikisi d ü şü k ü c re t alarak ça lışm akta, m ahkem elere b aşv u ru p sendikalara üye olam a m akta ve doğası gereği d ü zen siz olu p , yedek işsizler o rd u su n a bağım lı ‘kayıt dışı işler’de istih d am ed ilm ektedirler. M um bai ve K araçi’n in sefalete batm ış k en ar m ah allelerin de şöyle b ir gezinm ek bile, in san ı C harles D ickens, Em ile Zola ve M aksim G orki’n in d o k u n a k lı b ir canlılıkla b e tim ledikleri alem lere götürm eye yetecektir. 2009’da aram ızdan ayrılm ış b u lu n an G iovanni A rrighi de A frika’da egem en olan koşulları ve b u n ların sebeplerini can acıtıcı detaylarıyla yazıya d ökm üştür. M ike Davis gibi A rrighi de b u sefil tab lo n u n soru m lu lu ğ u n u , W ashington K onsensüsü’n ü hayata geçirm ekle görevli olan finansal k u rum lar m om uzlarına yüklüyordu: 1975’te Alt-Sahra Afrikası’nda kişi başına bölgesel GSMH, ‘dünya’daki kişi başına GSMH’nın yüzde 17.6’sı oranındaydı; 1999’a gelindiğinde bu oran yüzde 10.5’a düşmüştü. Toplam Üçüncü Dünya eğilimlerine baktığımızdaysa, Alt-Sahra’nın 53) Davis, Planet o f Slums, s. 10-11.
88
sağlık, ölümlülük ve yetişkin okuryazar seviyeleri kıyaslana bilir oranlarla azalmıştı. Doğumdan itibaren ömür beklentisi şimdilerde 49 yıldır; bölge nüfusunun yüzde 34’ü yetersiz beslenen nüfus kategorisine girmektedir. Afrika’daki doğum sırasında ölüm oranları 1900’da 1.000 canlı doğum başına 107 idi; bu oranlar Güney Asya’da 69, Latin Amerika’da 32’dir. Alt-Sahra’da yaşayan 15-49 yaş arası insanların nere deyse yüzde 9’u HIV/AIDS virüsü kapmış durumdadır; başka bölgelerininkinin kat kat üstünde bir orandır bu. Tüberkülozlu insanların oranı da 100 bin kişide 121’dir ve bu rakam lar Güney Asya’da 98, Latin Amerika’da 45’tir.’4
N aom i Klein Şok Doktrini: Felaket Kapitalizm inin Yükse lişi (2007) başlıklı kitabında, k en disinin ‘felaket kapitaliz m i’ diye nitelendirdiği yapılanm anın doğal sebeplerden ve insan k u su ru n d a n kaynaklanan felaketlerden nasıl m uaz zam kazançlar sağladığını gerçek örnekler ve rakam larla bir bir sıralam ıştır. Klein bu örnekler arasında N ew O rleans ile Irak’a ayrı b ir önem verm iş, bu iki örnekte yaşanan felaket lerin de nasıl sıradan insanların d u ru m u n u iyileştirm ekten ziyade, piyasanın gerekleri ve çıkarları d o ğ ru ltu su n d a de ğerlendirildiğini b ü tü n çıplaklığıyla gözler ö n ü n e serm iş tir.53 O rtaya çıkan sonuç şaşırtıcıdır. N aom i Klein kitabına egem en k ü ltü rü n kalem şörlerince kara çalınacağını ö ngör m üş ve bu öng ö rü sü n d e haklı çıkm ıştır. A ncak Klein iddi54) G iovanni A rrighi, “The African Crisis”, New Left Review, 15, M ayıs-Haziran 2002, s. 5-36. 55) N aom i Klein, The Shock Doctrine: The Rise of Disaster Capitalism (N ew York: H enry H olt, 2007). [Türkçesi için bkz. Şok Doktrini: Felaket Kapitalizminin Y ük selişi, çev. Selim Özgül, Agora Kitaplığı, İstanbul, 2011].
89
alarm ı geri alm am ış, sistem in şakşakçıları ve savunucuları karşısında tezlerini cesaretle savunm aya devam etm iştir. Küresel çaptaki gelir dağılım ında görülen eşitsizlik d u r m adan artm aktadır. Tabii ki bu yeni bir olgu değildir, gel g e ld im , W all Street’in 2008’de çökm esine kadar küreselleş m eye yöneltilen bu tü r eleştiriler hiçbir biçim de ciddiye alınm azdı ve böylesi eleştirileri ifade eden yazarlar da anaakım m edyada inanılm az karalam alara m aruz kalırlardı. Ö r neğin, on d o k u zu n cu yüzyılın ilk yarısında, ken d i başına ‘kalkm m a’n ın bile, diğer h içbir etkeni dikkate alm adan, ilerlem enin bir ölçütü olduğu söylenirdi. Britanya İşçi Par tisi en telektüellerin den R.H. Taw ney ise bu görüşü ‘k u rb a ğa yavrusu felsefesi’ne eş olm akla eleştirm işti: Akıllı kurbağa yavruları elverişsiz koşullara uyum sağla yabilirler; içlerinden çoğu kurbağa yavrusu olarak yaşayıp öleceğini, daha fazla bir şey olmayacak olsa bile, türlerin da ha talihli olanlarının bir gün kuyruklarının düşeceğini, ağız larıyla karınlarının büyüyeceğini, kuru topraklarda çabuk ça buk zıplayacaklarını ve eski arkadaşlarına nitelik ve kapasite olarak yavru olanların kurbağa olabilmelerinin erdemleri üzerine nutuk çekebileceklerini düşünerek daha kolay uyum sağlarlar. Topluma bu gözle bakmak herhalde Kurbağa Yav rusu Felsefesi olarak adlandırılabilir; hem, bu bakış açısının toplumsal kötülükler karşısında sağladığı avuntu, istisnasi bi reylerin bu koşullardan kurtulmayı başarabileceğini söyle mekten ibaret kalacaktır. ... Böyle bir tutumun insan hayatı na bakışta neleri içereceğini bir düşünün! Sanki doğumdan itibaren herkesi kuşatan koşulların hiçbir şekilde eşit olmadı ğı bir toplumda yetenekli insanların yükselme fırsatları eşit 90
olabilirmiş gibi! Sanki, eşit fırsatlara sahip olabilseler dahi, insanlık küdesinin ancak ondan azade kılınarak uygarlığı ya kalayabilecek olması düşüncesine doğal ve olması gereken bir şey gözüyle bakılabilirmiş gibi! Sanki istisnai yetkilerin en soylu yollarla kullanılması, boğulmakta olan kişilerin düşün cesini yıkmadan, emin bir kıyıya ulaşabilirmiş gibi!56
O rtaya çıkan so n u ca bak ıp da, geçen yüzyılda sosya lizm u ğ ru n a y ü rü tü le n m ü cad elelerd en h e rh a n g i b ir şe kilde pişm an lık d u y u lab ilir m i? Bu m ü cad elelerd e başlıca am aç budalalığın, tiran lığ m ve b ask ın ın kalelerin i sarsıp yıkm aktı. K endi payım a b en , b ir şeyleri h e d e f alıp u ğ ru n a y ü rü ttü ğ ü m m ücad eled en dolayı b ü y ü k b ir g u ru r d u y u yo ru m . 2008’de W all S treet’in heg em o n y asın ın yık ılışın ın a rd ın d a n A lm anya’da Das Kapital’i, en çok satan k itap lar listesin in başına o tu rta n la r sadece Sol’da yer alan insanlar değildi. K apitalizm in iç işleyişinin nasıl y ü rü d ü ğ ü n ü h e r kes anlayıp kav ram ak istiyordu. Benim M arksizm den seküler bir din olarak, daha d o ğ ru su, dünyayı anlayıp d ö n ü ştü rm ek üzere tasarlanm ış bir fi kirler b ü tü n ü olarak söz ettiğim çok enderdir. ‘Seküler in an ç’ diye bir düşü n ced en bahsetm ek, M arx ve yoldaşla rınca hiç hoş karşılanm az, hatta düpedüz aşağılanırdı. H er hangi b ir tartışm anın M arx’tan, L enin’den, M ao’dan ya da başka b irin d e n yapılacak bir alıntıyla halledileceğini zan n etm ek çok gülünç bir d u ru m d u r (oysa bu, Rus D evrim i’ni izleyen onyıllarda Sol adına ortak zayıflıklardan b ir tanesi olm u ştu r). Böyle bir sanıya kapılm ak, dünyaya bakm ayı ‘il 56) R.H. Tawney, Equality, Londra: George, Ailen and U nw in, 1964 [1931],
91
kel b ü y ü ’ye indirgem enin ve Stalinizm in alam et-i farikası olan totem lerle tabuları yeniden ü retm en in bir yolu olurdu; ayrıca ancak, farklı totem lerle tabulara sahip daha radikal k arşıtlarm ın k in d en bazılarını etkileyebilirdi. Biz tarihsel sürece u z u n erim li olarak bakm ak d u ru m undayız. Feodalizm den kapitalizm e geçiş yüzyılları aldı. Sosyalizm in burjuva to p lu m u n a yönelik tehdidi, serm aye n in to prak sahibi aristokrasiye yönelik b ü tü n teh d itlerin den çok daha b ü y ü k ve kapsam lı olduğu için, çok daha ra dikal bir d ö n ü şü m ü gerektirm ekte olan sosyalizm e geçişin daha çabuk olacağını nered en çıkardık ki? D aha önceki sis tem geçişleri de şiddetli çatışm aların ü rü n ü olm uştu: O n al tıncı yüzyılın H ollanda isyanları, m eyvesini şiddetli m üca delelerin yarım yüzyılı aşkın b ir zam an dilim i sonrasında verm iş, o n u on yedinci yüzyılın İngiliz Devrim i, on seki zinci yüzyılda ABD Bağım sızlık savaşı ve Fransız Devrim i izlem iş, on d o k u zu n cu yüzyılda da A lm anya’da ve İtalya’da birleşm e taraftarı hareketlere, Japonya’da Shogunate’in ye nilgisine tanık olu n m u ştu . Ü stelik bu geçişlerin hepsinde d ik k atö rlü k dönem leri yaşanm ıştı: Cromvvell, R obespierre, N apoleon. D em okrasi ise anlam lı b ir şekliyle çok daha so n raları, 500 yıl sonra, Birinci D ünya Savaşı’n ın a rd ın d an ka dın ların oy hak k ın a kavuşm alarıyla geldi; hem de A m erika Birleşik D evletleri’nde kölelerin çocuklarıyla to ru n ları hâlâ oy kullanm a hak k ı u ğ ru n a (1960’larda bir sonuca varacak olan) m ücadelelerine devam ederlerken. İkinci geçiş de bir d ik ta tö rlü k dönem ine yol açm ıştı: Le n in , Stalin ve Mao. Rusya’da ve Ç in’de eski sosyal d ik tatö r lü k lerin çöküşüyle o n ların yerini kapitalizm in alışı, niçin 92
-nihai olarak varacağı yeri şim diden görm em iz m ü m k ü n olm ayan- u z u n bir geçiş sü recin in p arçalan olarak görül m esin ki? Alevler cılız, am a son onyıllarm fırtınalarına rağm en h â lâ tam am en sönm üş değil. Alevler tekrar harlanabilir, belki de hayal ettiğim izden daha çabuk. Ç ünkü çağdaş kapita lizm , söm ürüye, eşitsizliğe ve d u rm ad an yinelenen krizlere dayalı bir sistem olarak (ki bürada sistem in gezegenin has sas ekolojisine etkisine hiç değinm iyoruz) varlığını devam ettirdiği m üddetçe, kapitalizm -karşıtı harek etlerin iktidarı ele alm a ihtim ali yok sayılamaz. Bu perspektiften baktığım da ben kendim i iflah olm az bir sosyalist olarak görüyorum ve fikirlerim in yoğrulm asında sosyalist ve k o m ü n ist h are ketlerin ilk k u ru cu ların a çok şey borçlu o lduğum u biliyo rum . M arx’m düşüncesi, m ateryalist bir cehennem yaratıp m ahvolan bir kötü ru h değildi; M arx’ın düşüncesi, dü n y a m ızda var olan çelişkileri açıklam anın yollarını arayan bir felsefedir - b u , hiçbir d in in h içbir zam an yapam ayacağı bir şeydir. Bu yüzden de M arx’ın düşüncesi asla u n u tu lu p git mez. Bu y ü zden de b ü y ü k görevim iz hâlâ ortada d u rm ak ta dır. Kasaları ve hesapları para dolu bir aristokrasi, her eği lim den siyasetçileri ehilleştirerek d ü n y an ın çok b ü y ü k kıs m ını idare ediyor. M ülk sahipleri ile m ülksüzler arasındaki düellolar yeni biçim lere b ü rü n ere k devam ediyor. Bize d ü şen, yirm inci yüzyılın hataların d an ders çıkarıp onları aş m aktır. K apitalizm bu k o n u d a başarısız oldu. Sosyalistler bu dersleri çıkarm ayı başarm alılar. Ağustos 2009 93
Ve bütün bunlar elden gitm işken ne yapılabilir? B aşka neyden yoksun kalabilirsiniz Efendilerden yoksunken? N e işlediğiniz tarlalardan, ne kendi yaptığınız evlerinizden, ne de kendi dokunduğunuz kum aşlardan mahrum kalırsınız: bütün bunlar sizin olabilir ve bunun gibi, yeryüzünün sahip olduğu neyi arzularsanız; o halde kimse, kim se sizin için yaban i otu tırpanlam az kendi büyükbaşı mahrum ken dişiden ve tohumu serpen, ekini toplayacak ve orakçı birlik içinde y iyecek, birlik içinde kazandığı mahsulü; ve ev inşa eden adam , özgür iradesiyle davet ettiği insanlarla y aşay a cak o evde; ve aşar vergisiyle toplanan buğday, mevsimi geçtiğinde herkes yesin diye, saklan acak am barda ve yağm ur birikintisi saklar
94
tohum lan Ağustos’ta ve hepsi parasız bedelsiz gerçekleşir. O vakit, bütün insanlar, sadakat ve keyifle tutacak kilisenin kutsal günlerini; bedenlerindeki huzur ve yü reklerin deki neşeyle. Ve insan yardım edecek insana ve cennetteki az iz ler hoşnut olacak, öyle ki insanlar, artık birbirlerinden korkm am akta; ve cimri, utanacak ve saklay acak cimriliğini, ta ki kaybolan a dek ve ortak bir cimri olm ayacak; yeryüzünde ve cennette kurulacak kardeşlik
(VVilliam Morris, “John Ball’un Rüyası”, 1888 [şiirin Türkçesi için bkz. Zeynep Aslan çevirisi, Otonom Yayıncılık, 2007])
95