Sayfa 1 Sosyolojiye giriş Ders Notları Ders Sorumlusu: Dr. Şeref ULUOCAK
SOSYOLOJİYE GİRİŞ I. SOSYOLOJİ NEDİR? Sosyoloji insanların birbirleriyle ilişkilerinin bilimsel açıdan incelenmesidir. Sosyoloji “sosyal davranış”a yönelen “bilimsel” bir yaklaşımdır (Fichter 2002:1). Sosyolojinin konusunu oluşturan “sosyal davranış” insanlık tarihi boyunca varolagelmiş; bir süreklilik göstermiştir. Bu anlamda sosyologların ilgi alanına giren sosyal davranış laboratuarda icat edilmemiş ya da astronotların ayın yüzeyini keşfetmesi gibi keşfedilmemiştir (Fichter 2002:2). Sosyal yaşamın “özsel oluşturucuları” (sosyal olanı mümkün kılan davranış örüntüleri olarak düşünülebilir) insanlık tarihi kadar eskidir ve bazen görece ilksel ve basit formlarda basen de oldukça karmaşık sofistike ( formlarda var olagelmiştir. Söz konusu özsel süreklilik ve temelde benzer olma gerçeği, sosyal yaşamın bilimsel açıdan incelenmesini olanaklı kılmaktadır. Belirli düzenlilikler ve tekbiçimlilikler her zaman vardır. Bunlar gözlemlenebilir, betimlenebilir, analiz edilebilir ve yorumlanabilirler (Fichter 2002:2). 1.1. Sosyologların sosyal davranışı ele alış tarzı: Gözlemlenebilir, betimlenebilir, analiz edilebilir ve yorumlanabilir nitelikteki “sosyal davranışları” sosyologlar en temel olarak aşağıdaki biçimlerde tespit etmeye çalışırlar. 1. Kişilere ilişkin sorular sorarlar 2. Metodolojik olarak kişilerin nasıl davrandıklarını gözlemlerler 3. Grup yaşamının çeşitli formlarına katılırlar (Fichter 2002:4) 1.2. Sosyolojinin Konusu Sosyolojinin konusunu, insan davranışlarının sosyal yönü oluşturmaktadır. Sosyoloji insan birlikteliği gerçeği üzerinde durur ve sosyal etkileşimin örüntüleşmiş düzenliliklerini inceler. (Fitcher 2002:3) Sosyoloji bir bilgi gövdesi olarak, insan ilişkileri gerçeğini alır ve bu merkez üzerinde yoğunlaşır. Söz konusu insan birlikteliğine katkıda bulunan veya ondan çıkan her şey sosyolojiktir (Fitcher 2002:3). Bizlerin toplum içinde benzer tipteki tepkilerimizi
tekrar ve tekrar gösteriyor olmamız, sosyal davranışımızın örüntüleşmiş ve standardize edilmiş olduğunu gösterir (Fitcher 2002:4) 1.3. Sosyolojinin İçeriği Sosyoloji gündelik deneyimleri içindeki insan etkileşimini incelemektedir. Bu ilişkiler aile, arkadaş, düşman veya yabancılar ile kurulmuş olabilir. Bütün bunlar sosyolojinin temel konularıdır. Bizler sadece birlikte olduğumuz kişilere belirli tepkilerde bulunmakla kalmayız, aşağı yukarı benzer tipteki tepkilerimizi tekrar ve tekrar gösteririz. Bu bizim sosyal davranışımızın örüntüleşmiş ve standardize edilmiş olduğunu gösterir (Fichter 2002:4). “Sosyal davranış örüntüleri” ifadesi sosyolojide çok önemli bir kavramı işaret eder. Kişilerin biricik, özel eylemleri sosyologları ikincil düzeyde ilgilendirir. Çünkü sosyologlar yinelenen bir düzendeki, olagelen ilişkilere dikkatlerini yoğunlaştırmaktadırlar. Sosyolog, özünde sosyal davranışın her zaman aynı kalan yinelemeleri üzerinde durur, onları inceler (Fichter 2002:4). Temel amaç sosyal davranışlar arasındaki benzerlikleri ön plana çıkaran genelleştirilmiş kavramları ortaya çıkarmaktır. Bu anlamda çok sayıdaki tekil olaydan hareketle, soyutlamalar yapılarak genel kavramsal inşalara ulaşılmaya çalışılmaktadır. (Olay-olgu ilişkisi bu noktada hatırlanmalıdır.) Sosyologların olgusal çabasında başvurdukları:
genellemelere
ulaşma
1. Kişilere ilişkin sorular sorma, 2. Metodolojik olarak kişilerin nasıl davrandıklarını gözlemleme ve 3. Grup yaşamının çeşitli formlarına katılma edimleri, açıktır ki herkesle konuşulması ve her “davranış örüntüsünü”n gözlemlenmesi anlamına gelmemektedir. Bu noktada söz konusu araştırmada problemin taşıyıcısı konumunda bulunan kişilerin oluşturduğu bütün bir “evreni” belirli bir oranda temsil edecek “örneklere” başvurularak, olasılık düzeyinde güvenli bilgilere ulaşılmaya çalışılmaktadır. Evren içinden örnek (örneklem) alınması suretiyle elde edilen genelleştirilmiş bilgiler, sosyal gerçekliğin ve sosyal bilimlerin inceleme birimlerinin doğası gereği, genel geçerlik taşımamaktadır (Fichter 2002:2). Bunun en belirgin nedenlerinden biri, her zaman başkalarından farklı davranan bireylerin bulunuyor olması ve aynı bireyin her toplumsal koşulda ve bağlamda benzer davranış kalıpları sergilemesini beklenmesinin mümkün olmamasından kaynaklanmaktadır. Ancak bu genelleştirmeler, sosyal davranışa ilişkin olarak olasılık kuralları çerçevesinde ön tahminlerde bulunmaya imkân vermektedir (Fichter 2002:3).
Sayfa 2 Sosyolojiye giriş Ders Notları Ders Sorumlusu: Dr. Şeref ULUOCAK
1.4. Sosyoloji Ortak Duyu-Sağ Duyu İlişkisi BAUMAN, Zygmunt, “Sosyoloji Ama Ne İçin?”, (Çev. Abdullah Yılmaz), Sosyolojik Düşünmek, Ayrıntı Yayınları, İstanbul, 1998, s.8-20. 1.5. Sosyolojinin İnceleme Biriminin Ne Olduğuna İlişkin Yanıtlar ve Ortak Noktalar – KAVRAMSAL ÇERÇEVE: Sosyolojinin inceleme biriminin ne olduğu konusunda verilen farklı yanıtlar aynı gerçeklik zemininin farklı yönlerine yapılan vurgulardan kaynaklanmaktadır. Tüm bu yanıtların ortak noktası ise temelde “sosyal davranış örüntüleri”ne dayanıyor olmalarıdır. Farklı sosyologlar tarafından sosyolojinin; 1.Sosyal davranış-eylem bilimi olarak 2.Sosyal ilişkiler bilimi olarak 3.Sosyal kurumlar bilimi olarak 4.Sosyal süreçler bilimi olarak 5.Sosyal değişme bilimi olarak 6.Genel ve soyut bir kavram olarak “toplum”u inceleyen bir bilim olarak ……tanımlandığı görülmektedir. (Arslantürk, Amman 2000:16-24). Bu anlamda sosyolojinin; sosyal davranış düzeyinden (mikro), giderek daha soyut üst sistemlere doğru (makro) (grup, gruplararası, toplum, toplumlar arası ve küresel) genişleyen bir ilgi alanına sahip bulunduğu görülmektedir. Bazı sosyologlara göre, sosyolojinin en küçük inceleme birimi sosyal eylem: yani iki ya da daha fazla kişi arasında gerçekleşen, etkileşim, ilişki veya süreçtir.
ulaşan, KİŞİLİK-KÜLTÜR-TOPLUM üçlüsüne temel olan sosyal kişi temelinde bir inceleme biriminden hareketle topluma ilişkin sosyolojik bir imgelem ortaya koymaktadır. SOSYAL KİŞİ/Toplumsal gereklilik-işlev/Sosyal Davranış/Davranış Örüntüleri Seti/Sosyal Rol/Sosyal Roller Bütünü Seti/Sosyal Kurum/Sosyal Kurumlar Seti/KÜLTÜR Sosyal kişilerin, belirli sosyal işlevleri yerine getirirken yapmaya yöneldikleri belirli sosyal davranış örüntüleri seti, sosyal rol; belirli bir sosyal işlev üzerinde merkezileşen tüm örüntüleşmiş, sosyal kişilerin yerine getirdikleri roller bütünü setine sosyal kurum adı verilmektedir. Sonuçta, kurumların hepsinin bir toplam olarak birleştirilmesi ve örüntüleşmiş rollerin de bir öbek insan tarafından yerine getirilmesi halinde bu oluşum kültür olarak kavramsallaştırılır (Fitcher 2002:5) İnceleme biriminin ne olduğuna verilen yanıtlar, bizleri; temel inceleme birimi olarak sosyal “davranış örüntüleri”nin gerçekte sosyolojinin temel inceleme birimi olarak değerlendirilebileceği sonucuna götürmekte; sosyal davranış örüntülerinin taşıyıcısı olan ve sosyal davranışlar sergileyen sosyal kişilerin ise bu konuda sosyoloji açısından bir başlangıç noktası teşkil ettiği düşünülmektedir. Sosyal davranış örüntülerinin en mikro seviyede gözlemlenebileceği düzey ise; en az iki (sosyal) kişi arasındaki karşılıklı etkileşim ve iletişime bağlı olarak gerçekleşen görece sürekli ilişkiler yani “sosyal etkileşim” dir. 1.5.1. Sosyal Etkileşim Sosyal etkileşim: iki ya da daha fazla sosyal birey arasındaki anlamlı temaslar (sosyal değerler ve sosyokültürel anlam kodları) çerçevesinde meydana gelen bir faaliyetler serisidir. Bir faaliyet serisi olarak sosyal etkileşim sürecini beş grupta toplamak mümkündür:
Fitcher (2002:5)’e göre, sosyal etkileşim somut gündelik yaşam içinde vuku bulur. Ama bu etkileşimi analiz etmek ve anlamak için bu etkileşimi kavramsallaştırmayı öğrenmemiz gerekmektedir.
a.Yarışma
Fitcher(2002:19)’e göre tüm insan etkileşim süreci, şu üç sosyolojik kavramsal birimin birleşimi olarak düşünülebilir:
d.Uyum
KİŞİLİK-KÜLTÜR-TOPLUM
Fitcher (2002:19)’e göre yeni bir alanın incelenmesinde en küçük birimden başlayıp, alanı bu noktadan itibaren genişletmek mantıklı bir yaklaşım gibi görünmektedir. Fitcher (2002:5), sosyal kişi düzeyinden, sosyal davranış yani başka bir sosyal kişiye yönelmiş, sosyal etkileşim içeren davranış örüntülerinden hareketle, sosyal rol, sosyal kurum, ve kültür kavramsallaştırmasına
b.İşbirliği c.Çatışma e.Benzeşme
Sayfa 3 Sosyolojiye giriş Ders Notları Ders Sorumlusu: Dr. Şeref ULUOCAK
İnceleme Birimi:---SOSYAL KİŞİ-SOSYAL DAVRANIŞ-SOSYAL EYLEM - SOSYAL ETKİLEŞİM DAVRANIŞ ÖRÜNTÜLERİ SETİ – SOSYAL ROLSOSYAL ROLLER SETİ- SOSYAL KURUM- SOSYAL KURUMLAR SETİ- SOSYO-KÜLTÜREL YAPI
NOT: Wright Mills’in “Sosyolojik İmgelem” makalesi üzerine yapılmış çeviri çalışmaları ve bu makale üzerine yazılmış diğer çalışmalardan yararlanabilirsiniz…. 1.8. Sosyolojinin Diğer Bilimlerle İlişkisi Felsefe (özelilkle de bilim felsefesi, toplum felsefesi, tarih felsefesi, kültür felsefesi ve dil felsefesi gibi alanlar…) Tarih Psikoloji Sosyal Antropoloji Ekonomi Eğitim Bilimleri
II. TOPLUM Toplum; kurumlaşmış davranış örüntüleri ya da sistemidir (Giddens 1994:18)
1.6.Sosyoloji hangi toplumlardaki davranışlarının sosyal yönü ile ilgilidir?
insan
Sosyolojinin asıl odak noktasını ileri ya da sanayileşmiş toplumlardaki kurumların ve bu kurumların dönüşüm şartlarının incelenmesi oluşturmaktadır. Sosyoloji tarihsel olarak; Fransız İhtilali (1789) ve sonrasında Endüstri Devrimi`(18-19.yy)nin şekillendirdiği yeni toplumsal biçimlerin sorunlarına yanıt bulunabilmesi amacıyla gündeme gelmiştir. (Giddens 1994:14) 1.7. Sosyolojik İmgelem Nedir? En genel anlamda, sosyolojik imgelem, sosyolojik vizyonu, sosyoloji etkinliği sırasında, bireyin görünüşe göre özel olan problemleri ile toplumsal meseleler arasındaki bağlantıları görebilen/görmeyi amaçlayan zihinsel bir tutuma işaret etmektedir. Mills, sosyolojik imgelem (imagination) kavramsallaştırması ile, yaşamlarımızın (bireysel), toplumsal ve tarihsel boyutları arasındaki bağlantıları göz önünde bulunduran bir kavrayışa dikkat çekmektedir. (Marshall 1999:506). Gordon, Marshall, Sosyoloji Sözlüğü, (Çev. Osman Akınhay, Derya Kömürcü), Bilim Sanat Yayınları, İstanbul, 1999.
Toplumdaki insanların gözlemlenmesi suretiyle, bu kişilerin üstlenmiş oldukları sosyal işlevler çerçevesinde göstermeye yöneldikleri “sosyal davranış örüntülerini”n tanınması mümkündür. Böyle bir örüntüler seti, bireyin yerine getirdiği “sosyal rol” olarak kavramsallaştırılır. “Sizin öğrenci olarak rolünüz, profesörünüzün rolünden oldukça farklı bir biçimde standardize edilmiş ve örüntüleşmiştir. Gerek öğrenci ve gerekse profesör eylemlerinin yöneldiği hedeflere doğru ve beklenen tarzlarda eylemde bulunurlar” (Fichter 2002:5). Belirli bir sosyal işlev üzerinde merkezileşen tüm örüntüleşmiş rolleri bir araya getirdiğimiz de ise “sosyal kurum” kavramsallaştırmasına ulaşılmaktadır. Sosyal kurumların hepsinin bir toplam olarak birleştirilmesi ve örüntüleşmiş rollerin de bir öbek insan tarafından yerine getirilmesi halinde bu oluşum “kültür” olarak kavramsallaştırılmaktadır(Fichter 2002:5). Sosyal davranış örüntüleri ile bu davranışların gözlemlendiği “sosyal kişi” kavramı birbirinden ayırd edilemez. Sonuç olarak gözlem konusu edilen, doğrudan doğruya “sosyal kişi”lerdir. Söz konusu edilen sosyal kişiler insan ilişkileri içinde bulunurlar ve bu tür ilişkilere belirli bir sosyal gereksinimi karşılamak amacıyla bir araya gelmiş bulunan her sosyal grupta tespit etmek mümkündür.
Sayfa 4 Sosyolojiye giriş Ders Notları Ders Sorumlusu: Dr. Şeref ULUOCAK
Örnek olarak eğitim gruplarındaki kişiler eğitim kurumu ile uyumlu örüntüler izler ve roller yerine getirirler. 2.1. Davranış Örüntülerinin Önemi Davranış Örüntüleri Sistemi Olarak Toplum ve Kültür
Kurum A
Kurum …..
Kurum n
Sosyal Gruplar….
Sosyal Gruplar…
Örnek Eğitim Kurumu Sosyal Gruplar Örnek Eğitim Grupları
konuşur ve onu yaratıcı bir şekilde kullanırız (Giddens 1994:18). Sosyolojinin bir bilim olabilmesinde, toplumdaki insanların belirli benzer ve örüntüleşmiş tarzlarda düşünmekte ve davranmakta olmaları rol oynamaktadır. (Fichter 1996:84). Bir kişiye özgü davranış ve düşünme alışkanlıkları, birey aynı eylemi aynı tarzda ve sürekli olarak yinelendiği takdirde formlaşmaktadır. Bir toplumdaki çok sayıdaki kişinin, uzun bir süre boyunca, aynı şeyi aynı biçimde yaparak, nomotetik bir sosyal alışkanlık formu ortaya çıkarmış oldukları kabul edilmektedir. Fichter (1996:84)`e göre düşünce ve hareketteki bu yineleniş bir kültürel örüntüdür. Toplam kültürü oluşturan davranış örüntüleri, kuramsal olarak sayılamayacak kadar çoktur. Bu anlamda:
Sosyal Grup
Sosyal Grup
Sosyal Grup
Örnek Üniversitede bir ders Örüntüleşmiş Standardize Olmuş Sosyal Davranış Örüntü Setlerine Dayanan Roller
Davranış Örüntüleri: İnsanlar arasında düzenli olarak yinelenen hareket ve düşünmedeki (ve uygulamadaki) bir tekbiçimlilik olarak tanımlanabilir.
Örüntüleşmiş Standardize Olmuş Sosyal Davranış Örüntü Setlerine Dayanan Roller
Örüntüleşmiş Standardize Olmuş Sosyal Davranış Örüntü Setlerine Dayanan Roller
Davranış örüntüleri, bir toplumdaki neyin kabul edilebilir, ya da kabul edilemez olduğu hususunda bir model veya rehber olarak hizmet eden, genelleşmiş, standardize edilmiş ve düzenlenmiş davranışlardır. Sadece davranışsal etkinlikler değil aynı zamanda bir kültürdeki inanç, anlam, değer ve tutumları da kapsar 2.1.1. Temel Davranış Örüntüleri:
Sosyal Rol 1
Sosyal Rol 1
Sosyal Rol 1
Örnek Profesör
Sosyal Rol 2
Sosyal Rol 2
Sosyal Rol 2
Sosyal Rol 3
Sosyal Rol 3
Örnek Öğrenci Sosyal Rol 3 Örnek öğrenci danışmanı Grup yaşamının anlamı ve kültürel alışkanlıklar, sosyal değerlerin analizi ile açığa kavuşturulmaktadır (Fichter 2002:147). . Kurumlaşmış davranış örüntüleri; uzun zaman ve mekan dilimleri içinde durmadan tekrarlanan ve sosyal olarak üretilen davranış ve inanç biçimleridir. Dil bu kurumlaşmış davranış örüntülerine iyi bir örnek oluşturmaktadır. Hepimiz yaratmadığımız dilleri
Sosyolojide pratik amaçlar dolayısıyla üç tür temel davranış örüntüsü belirlenmiştir: a.)Töreler, oldukça ciddi informel yaptırımlarla toplumsal olarak desteklenmişlerdir. b.)Gelenekler (folkways/halk yordamı) geniş ölçüde uygulanan davranış örüntüleridir. Törelerden daha az zorunludurlar. Gülme, alay, dedikodu gibi yaptırımları bulunur. c.)Görenekler sosyal davranış örüntülerinin en az zorlayıcı olanlarıdır.Uygun ve yakışık alan eylem tarzlarıdır.
Davranış örüntüleri; sosyal tabaka, zaman ve mekan, ideolojiler vb. benzeri kriterlere göre aynı toplum içinde ve toplumdan topluma farklılaşabilmektedir.
Sayfa 5 Sosyolojiye giriş Ders Notları Ders Sorumlusu: Dr. Şeref ULUOCAK
Bu anlamda süreklilik gösteren benzerlikler (tekbiçimlilikler) ile değişen farklılıkları ayırt etmek önem taşımaktadır (Fichter 2002:8).
2. Ciddiye alınırlar: kişiler bu değerleri, ortak refahın korunması ve sosyal gereksinimlerin karşılanması ile birlikte görür
Süreklilik ve değişmelere ilişkin bu yaklaşım, değerlerin göreliliği konusuyla yakından bağlantılıdır. Eğer dünyada çok fazla değişme varsa ve eğer insanlar gereksinimlerini çok çeşitli tarzlarda karşılıyorlarsa, sosyal yaşamda kullanılabilecek olan herhangi bir değer ölçütü bulunabilir mi sorusuna verilebilecek yanıt; değer sistemlerinin bir toplumdan bir diğerine ve hatta bir toplumda; bir gruptan diğerine değişebileceğinin kabul edilmesinin gerekliliğine işaret etmektedir (Fichter 2002:10).
3. Değerler coşkularla birlikte görülür; kişiler yüce gördükleri değerler için özveride bulunur, dövüşür hatta ölürler.
2.2.Sosyal Değerler Sosyal değerler, toplum üyelerinin kendi davranışlarını standardize etmelerinde rol oynayan normlar ve ölçülerdir (Fichter 2002: 11). Bu normlar ve ölçütler belirli bir tarihsel-kültüreltoplumsal durumdaki sosyalizasyon süreçlerinin ürünü olarak sosyologların, sosyal bilimsel etkinlikleri açısından da göz önünde bulundurulması gereken bir nitelik taşımaktadır. Sosyologlar sahip oldukları sosyal değerlere ve bu değerler altında geliştirdikleri değerlendirme ölçütlerine belirli bir mesafede kalabilmek açısından öncelikle bu değerlerin kendisini sorunsal kılacak bir özdüşünümsellik kapasitesi geliştirmek zorundadırlar. Benzer biçimde sosyolojik bir imgeleme sahip olma çabası, değer sistemlerinin bir toplumdan diğerine hatta aynı toplumda bir toplumsal gruptan diğerine değişebileceği gerçeğine ilişkin bir duyarlılığa da işaret etmektedir. Bu anlamda, özdüşünümsellik ve sosyal olayolgu ve kişilere yönelik bir sosyolojik imgeleme sahip olunması gerekliliği yolundaki öneriler, bir bakıma, “sosyal değer”lerin, sosyal bilimsel bir inceleme açısından ne şekilde ve hangi sınırlılıklar içinde konu edilebileceğine ilişkin bir duyarlılık ve teorik bir perspektif sağlamaktadır. Betimsel olarak kişiye ve gruba yararlı, kişi ve grup tarafından beğenilen her şeyin “değer”e sahip olduğu ileri sürülebilir. Sosyologlar verilerini toplumdaki insanlar arasından bulup çıkarır. Böylelikle insanların zihinlerde bir takım toplumsal olgulara atfettikleri “değer”ler belirlenmeye çalışılır. Değerlendirme ölçütleri: 1. Değerler paylaşılırlar; kişilerin çoğu değerler üzerinde uzlaşmışlardır, herhangi bir bireyin yargısına bağlı değildir
4. Değerler kişiler arası oydaşma ve uzlaşma gerektirdiği için, kavramsal olarak diğer değerli nesnelerden soyutlanabilir. (Fichter 2002:149) Değerlerin, kişiye hem dışsal hem de içsel kaynakları bulunmaktadır (Fichter 2002: 150) İster açık ister kapalı hangi davranış örüntüsü incelenirse incelensin, öncelikle toplumda yürürlükte bulunan değerlerin anlaşılması gerekmektedir. Davranış örüntüleri daha önce belirtmiş olduğumuz gibi eşit öneme sahip değildirler; törelerin, geleneklerden daha zorlayıcı ya da geleneklerin göreneklere göre daha zorlayıcı olmasında olduğu gibi… Yabancı bir ülkedeki davranış örüntülerini anlayamamamızın bir nedeni de söz konusu ülkenin kültürel “değer”lerinin bilinmemesi ve anlaşılmamasından kaynaklanmaktadır. EN YÜKSEK SOSYAL DEĞERE SAHİP DAVRANIŞ ÖRÜNTÜSÜ, AYNI ZAMANDA EN GENİŞ ÖLÇÜDE UYULAN VE ÜZERİNDE EN ÇOK BASKI YAPILAN DEĞERDİR….. (Fichter 2002:151). 2.2.1. Değer Sınıflamaları Sosyal değerler, toplumun tabakalaşma sistemine olduğu kadar davranış örüntülerine, sosyal rollere ve sosyal süreçlere de yakından bağlıdır. a.
Zorlayıcılık: Değerler zorlayıcılık derecelerine göre sınıflandırılabilir. Böylelikle değerler sosyal kişileri etkileme derecelerine göre düzenlenmiş olurlar.
b.
Ortak İşlev: Sosyal değerler süreklilik gösteren ortaklaşa işlevler temelinde de düzenlenebilir. İşlerin yapılmasında, kişi ve gruplar arasında işbirliği kurulmasında bazı değerler, diğerlerinden daha önemlidir.
c.
Kurumsal İşlev: Bir kültürdeki sosyal değerlerin, varolan toplumsal kurumlar çerçevesinde belirlenmesi mümkündür. Her “temel kurumda” kullanılagelen değerler dizisi bu konuda açıklayıcı olmaktadır ve örneğin aile gibi temel bir sosyal grupta karşılıklı olarak işlevlerde bulunan kişiler, aile yaşantılarında
Sayfa 6 Sosyolojiye giriş Ders Notları Ders Sorumlusu: Dr. Şeref ULUOCAK
değerler
3.1. Sosyal Kişi, (Sosyal Davranış-Sosyal EylemSosyal Etkileşim Temelli Perspektifler Çerçevesinde…)
Sosyal değerler, bağlı oldukları sosyal davranış kalıpları tekrarlanmaya devam ettikçe ve örüntüleştikçe (davranış örüntüsü haline gelme), kurumsallaşmakta ve kurumsallaşma düzeyine bağlı olarak da yaptırım gücü kazanmaktadır….
Yeni bir sosyal alanın incelenmesine en küçük birimden başlanması ve bu noktadan itibaren incelemenin genişletilmesi mantıklı bir yaklaşım gibi görünmektedir. Sosyolojik çabanın en küçük biriminin ne olabileceği konusunda, her ikisi de ”sosyal davranış” kavramını merkezi ilgi odağı haline getiren, iki temel yaklaşımdan söz edilebilir:
uymaları gereken belirli olduğunu bilmektedirler.
temel
(Fichter 2002:156).
2.2.2.Değerlerin İşlevleri 1.
Her toplumdaki ideal düşünme ve davranma yolları, değerler tarafından işaret edilir.
2.
Değerler kişilerin sosyal rollerini seçmesinde ve gerçekleştirmesinde rehberlik eder.
3.
Değerler sosyal kontrol ve baskının araçlarıdır. Kişileri törelere uymaya yöneltir, “doğru” olduğu düşünülen şeyleri yapmaya yöneltir.
4.
Değerler dayanışma araçları olarak da işlev görürler. Gruplar yüksek düzeyde paylaşılan bazı değerler üzerinde bir araya gelmektedirler. Kişiler buna göre aynı değerleri paylaştıkları kişilere doğru çekimlenmektedir….
5.
Değerler, yargı ölçütleri yaratarak hazır referans çerçeveleri olarak işlev görürler. Tabakalaşma sistemini olanaklaştırırlar. Bireylerin çevrelerindekilerin gözünde nerede olduklarının bilinmesine yardımcı olurlar.
6.
Bir nesnenin “değerli” görülmesi o toplumda onun için çaba gösterilmesine neden olur.
(Fichter 2002:156-157). III. Kişi ve TOPLUM Sosyolojinin en soyut düzeydeki kavramsal inşalarından biri olarak toplum kavramı, sosyal davranış örüntülerinin dayanmış oldukları sosyal etkileşimin karmaşık dokusu göz önüne alındığında, sürekli olarak oluşum halinde olan ve ancak soyutlanarak formlaştırılabilecek bir nitelik taşımaktadır. Bireyler sosyal etkileşim ve içinde sosyal davranış örüntülerini kurumsallaşmış davranış örüntüleri toplumu tekrar, tekrar inşa yapılaştırmaktadırlar.
iletişim süreçleri ve dolayısıyla, sistemi olarak etmekte yani
Kavramsal bir açıdan, SOSYAL KİŞİLERİN --------
TOPLUM`un
DAVRANIŞ ÖRÜNTÜLERİNİN-------
KÜLTÜR`ün
…birimi olduğunu düşünebiliriz (Fichter 2002:19).
1. Bazı sosyologlar, toplam sosyo-kültürel sistemin en küçük biriminin sosyal eylem, bir başka deyişle iki kişi ile grup veya iki ya da daha fazla grup arasındaki etkileşim, ilişki veya süreç olduğunu ileri sürmektedirler (Fitcher 2002:19)
2. Bir grup diğer sosyologlara göre ise tüm insan etkileşim sistemi şu üç parçanın bileşimi olarak kavramsallaştırılmaktadır (Fichter 2002:20): KİŞİLİK KÜLTÜR TOPLUM Her iki yaklaşıma da temel görünen birim “sosyal kişi” dir. Sosyal kişi başkalarından izole edilmiş birey değil fakat başkalarıyla insani ilişkiler içinde bulunan kişidir.Sosyal kategorilerin, yığınların, grupların ve toplumların indirgenemez fizik birimi insandır, insan bireyidir, kişidir (Fichter 2002:20). Sosyal terimi Latince “socius” sözcüğünden türetilmiştir. Socius`un anlamı, birliktelik, birlikte oluştur. Doğuştan itibaren gizil bir potansiyel olarak, bireylerin “sosyal bir kişi” olmalarına imkan sağlayan yeteneğe “sosyalite” adı verilmektedir (Fichter 2002:22). Bireyin sosyalizasyonunda hem doğa hem de yetiştirilme etkili olmaktadır. Ama asıl etkili faktörün kültürel faktörler olduğunun göz önünde bulundurulması gerekmektedir. Kültürel faktörler denildiğinde ise, kültürel sistemi oluşturan örüntüleşmiş davranış kalıplarına dayanan toplumsal kurumlar setinin bütünü göz önünde bulundurulmalıdır. Biyolojik kalıtım faktörü ve coğrafya faktörü de sosyoloji tarihi boyunca çeşitli toplumlar arasındaki farklılıkların açıklanması noktasında çeşitli sosyologlarca önemli görülmüş, bununla birlikte özellikle ırkların, etnik ve ulusal grupların doğuştan ve biyolojik olarak üstün veya aşağı olduğunu gösteren hiçbir kanıt bulunmamaktadır (Fitcher 2002:22).
Sayfa 7 Sosyolojiye giriş Ders Notları Ders Sorumlusu: Dr. Şeref ULUOCAK
Kültürel Çevre konusu bu anlamda: söz konusu sosyo-kültürel yapının, sosyal kişi, kurumlar sistemi (aile, ekonomi, siyaset, din, eğitim, hukuk, bilim) ve tarihselkültürel dinamikleri ve bu dinamiklerin diğer sosyokültürel yapılarla süreçsel ilişkileri (güce ulaşılabilirlik ve tahakküm ilişkilerinin niteliği) temelinde düşünülmelidir. İnsan, ilişkilerinde yaratma ve değiştirme potansiyeline sahip olduğundan bir yandan toplumsal ilişkilerin yaratıcısı konumunda, bir yandan da sosyalizasyon süreçleri içinde sosyalleşen, toplum tarafından şekillendirilen bir varlıktır. Bireyler bir yandan toplumun ürünüdürler, öte yandan onun yaratıcısı ve yeniden-yeniden inşasını sağlayan becerikli aktörler konumundadırlar. Sosyal kişi, toplumun, içinde yaşadığı kültürün isteklerine göre davranan, basit bir kukla değildir(Fitcher 2002:24). Yorumlayan, değerlendiren, belirli sosyal koşullarda, davranışını askıya alırken, bir başka sosyal etkileşim bağlamında sergileyen, sosyal performansını “idare eden” bir varlıktır. BEN----------------- BENLİK-------------------BANA (Psikolojik)
(Sosyolojik)
Özgürlük----------- KİŞİ----------- Belirlenmişlik Sosyal kişi-bireyler, bir yandan içselleştirirken, bir yandan da yorumlayarak, nesnel toplumsal davranışlar ortaya koyarlar… Toplumsalın devam ettiricisi oldukları kadar, toplumsalın inşa edici temel öznelerini oluşturmaktadırlar. 3.2.Sosyalizasyon Sosyalizasyon kişinin çevresindekilerle arasındaki etkileşim sürecidir. Sosyal davranış örüntülerinin, yorumlanarak kabul edildiği (Fitcher 2002:25) (içselleştirildiği ancak belli oranlarda!!!) bir süreçtir. Kişiler yaşamları boyunca bir sosyalizasyon sürecine maruz kalırlar ve bir uyarlanma-değişme süreci içerisinde yer alırlar. İki boyutu olduğundan söz etmek mümkündür: 3.2.1.Nesnel Sosyalizasyon Toplum açısından, toplumun kültürünün bir kuşaktan diğerine geçirilmesini sağlamak suretiyle, toplumun ve kültürünün sürekliliğine katkıda bulunur. Bu boyut “sosyalizasyon”un toplum açısından “nesnel” yönüne karşılık gelmektedir (Fitcher 2002:25) 3.2.2. Öznel Sosyalizasyon Sosyalizasyon sürecinin birey özelinde işleyişine ilişkin boyuta karşılık gelmektedir. Kişi içinde bulunduğu
toplumun alışkanlıklarını bu sayede kazanır. Bu boyutta, kişinin çevresindekilere uyarlanması sırasında gündeme gelen bir öğrenme süreci söz konusudur. Sosyalizasyon her toplum, her kültür, her yer ve zaman için söz konusudur (Fitcher 2002:26).
3.2.3.Sosyal İzafet Çerçevesi Bireylerin toplumdan elde ettikleri deneyimler, yaşayacakları yeni deneyimlere karşı onlara bir özgeçmiş sağlamaktadır. Kişiler geçmiş deneyimleri ışığında yeni deneyimleri karşılamaya ve güncel olayları olan bitenleri yorumlamaya çalışırlar. Sosyal izafet çerçevesinin içeriğini, bireyin sosyal deneyimleri oluşturur. Birey bu deneyimlerinin içinden dünyaya bakar. Geçmiş deneyimler, bireyin sosyal yaşamında karşı karşıya kaldığı durumlara ilişkin olarak yapacağı yorumlar için, referans alacağı çerçeveleri, modelleri sağlar. Fitcher 2002:27) Sosyal İzafet Çerçevesini Oluşturan Yaşam Deneyimleri Üç Boyutta Değerlendirilebilir Tüm insanlar için ortak olanlar; davranış 1. Evrensel örüntüleri, insan ilişkileri, statü ve roller 2. Kültürel Belirli bir kültür ve topluma özgü olanlar Biricik, bir tek kişi tarafından birey 3. Bireysel düzeyinde deneyimlenenler 3.2.4. Sosyal Öğrenme Öznel sosyalizasyon süreci içendeki bireyin sosyal “öğrenmeleri” sadece diğer bireylerle olan temasına dayanmamakta, aynı zamanda toplumsal öneme sahip bir bilgi kümesinin de bu süreç içinde öğrenildiğine işaret etmektedir (Fitcher 2002:28). Sosyal öğrenme süreci kişilerle kişiler arasında vuku bulmaktadır ve en önemli iki öğrenme şekli taklit ve rekabettir. (Fitcher 2002:29). 3.2.5. Normal Sosyalizasyon ve Engelleri Bir kişinin topumda yaşabilmesi için gerekli olan “minumum sosyal öğrenme ve uyarlanma” düzeyi, normal sosyalizasyon düzeyi olarak adlandırılmaktadır (Fitcher 2002:29). Normal sosyalizasyonun engelleri, sosyal öğrenmelerin önüne geçebilecek, sosyo-kültürel yapı bileşenleri ile ilgilidir. Bu düzey yani “normal”liğin ne olduğu konusundaki konsensus ve bu konsensusun düzeyi kavramsal bir
Sayfa 8 Sosyolojiye giriş Ders Notları Ders Sorumlusu: Dr. Şeref ULUOCAK
inşadır ve gerçekte bakılan noktaya göre görecelik taşıyabilmektedir.. Sosyo-kültürel yapıda sosyal kurumlar sistemindeki kurumların işleyiş dinamiklerine bağlı olarak, sosyal öğrenmeler üzerindeki kısıtlamalar çeşitlilik arz edebilmektedir. Belirli bir sosyal öğrenme düzeyinin, belirli bir sosyal değişme dinamiğinin, sosyal öğrenmeler aracılığı ile örüntüleşerek kurumsallaşmasının önündeki engellerin neler olabileceği bu anlamda, aile yapısı, eğitim sistemi, siyaset kurumu, ekonomi, din, ahlak, bilim, teknoloji gibi değişkenler göz önünde bulundurularak ele alınmak zorundadır. “Sosyal kişi” hiçbir zaman içinde geliştiği kültür ve toplumun mükemmel bir yansıması değildir. Hiçbir birey diğerinin ve hiçbir grup diğer bir grubun “özdeşi” olamaz… Hiçbir bireyin “sosyal davranışı”nın önceden tamamen kestirilmesi mümkün değildir. Özgünlük--------------Benlik-------------Benzeşme Özgürlük------------------
-------------Belirlenmişlik
Bireyselleşme (Kültürün bireyselleşmesi) bireyin yaşam deneyimlerinin kişiselleştirildiği bir süreçtir. Sosyalizasyonun tersi değil, deneyimin kişiselleşmesine işaret eder. (Fitcher 2002:31-32) Biriciklik------------ SOSYAL KİŞİ----------Toplumsallık Birey doğduğu andan itibaren “sosyal bir kişi” olabilecek donanıma sahiptir (sosyabilite) ve sosyal bir ortam içine doğar. Bireyin sosyal kişiliği “sosyalizasyon süreci” ile sürekli gelişim ve değişme gösterir. Bir sosyal kişi, çok sayıda sosyal rolleri oynayan bir ferttir: Ailesinde, anne ya da baba İşyerinde: işçi veya memur Okulda: öğrenci Klüpte: üye Partide: yandaş ………. Olabilir ve farklı sosyal gruplarda farklı sosyal rolleri yerine getiriyor olabilir (Fitcher 2002:32).
birliktelikler ile temasa geçtiği temel birimle toplumsal gruplardır. Yeni doğan bir kişi için en önemli toplumsal ajan ailedir. Çocuk büyüdükçe bu söz konusu ajanların sayısı artmaktadır. Birey Aile Okul Komşuluk ilişkileri Din Sanal Cemaatler Akran- Arkadaş Grubu Sivil Toplum Örgütleri Askerlik Meslek Grubu Kitle İletişim Araçları 3.3. Sosyal Statü Her kişi içinde yaşadığı toplum ya da gruplarda bir yere, bir konuma sahiptir. Sosyal statü, bireylerin “sosyal yapıda” işgal ettikleri yerdir. Herkes sosyal statüye sahiptir ve buradaki kullanımı ile “statü” yüksek prestij ve yüksek mevki anlamına gelmemektedir. Öznel değerlendirmelere değil daha çok kişinin çevresindekilerin onun hakkında “nesnel” olarak kurguladıkları düşünülen (toplumun genel yargısı olduğu düşünülen), mevki ya da pozisyonlara işaret etmektedir (Fitcher 2002:33). 3.3.1. Sosyal Statünün Kökenleri a. Atfedilen Statü: Kişinin seçimleri ile ilgisi yoktur. Atfedilen statülerin kazanılmasında en belirgin faktörlerden biri “soy”dur. Kişilerin yoksul ya da varlıklı, deri renklerinin siyah veya beyaz olması bu türdendir. b. Başarılan Statü: Bireylerin kendi çabaları sonucu kazandıkları statü değerlendirmelerine dayanırlar. (Fitcher 2002:33) Bireysel çabalar yoluyla, belirli bir statünün “prestijinin” artmasına katkıda bulunulabilir. 3.3.2. Prestij: önemli bir kavramdır, kişiler sahip oldukları statülerdeki rollerini yerine getirirlerken, bu statülerinin değerini, “davranışları” ile yükseltebilirler ya da alçaltabilirler. Çok başarılı bir şekilde yerine getirilen roller, o statünün prestijinin artmasına katkıda bulunur (Fitcher 2002:34) Kişiler sahip oldukları Statüleri açısından; Ne tümüyle toplumun genel değerlendirmelerine Ne de tümüyle kendi sosyal statüleri konusundaki değerlendirmelerine tabidirler.
3.2.6. Sosyalizasyon Ajanları (Aracıları) Toplum genel bir sosyalizasyon ajanıdır. Birbiriyle temas eden kişilerden her biri aslında birer sosyalizasyon ajanıdır. Birey toplum ilişkisinde, bireyin toplumsal
Bireysel Çaba ve Bireysel değerlendirmeler
Kişinin Sosyal Statüsünün Değeri
Toplumun Genel değerlendirmeleri
Sayfa 9 Sosyolojiye giriş Ders Notları Ders Sorumlusu: Dr. Şeref ULUOCAK
Birey Aktif
Birey Pasif
3.3.4.Statü Aktarımı En genel anlamda;
3.3.3. Statülerin Belirleyicileri Statüler zihinsel inşalardır. Toplumdaki kişilerin, bir bireye yönelik olarak yaptıkları değerlendirmelerin derecesi ile ilişkilidirler. Soya ve zenginliğe atfedilen statü, insanlar bunlara önem verdikleri sürece geçerlilik taşıyabilir. Soyluluğun çeşidi veya servetin miktarı nesnel olarak bir statüye atfedilen değer için bizlere ipuçları sağlayabilmektedir ancak bu durum diğer kişilerin bu özelliklere atfettikleri değer ölçüsünde mümkün olabilmektedir (Fitcher 2002:35) Statülere ilişkin değerlendirmeler toplumlardan toplumlara geniş bir çeşitlilik gösterebilmektedir.
Herhangi bir bireyin, ailenin veya sosyal kategorinin SOSYAL STATÜSÜ DEĞERLENDİRİLİRKEN ŞU ÖLÇÜTLER KULLANILABİLİR: 1. Soy Bağı, açık ya da kapalı, demokratik ya da totaliter her toplumda soy bağı kişiye ayrıcalıklı ya da aşağı bir pozisyon kazandırabilmektedir. -Doğumun meşruluğu veya gayri meşruluğu -Anne ya da babanın şöhreti -Ailenin yaşadığı yerdeki ikamet ettiği süre 2. Servet, Statülerin evrensel ölçütlerinden biridir. Servet ya da sahip olunan metalar, statünün nesnel ölçütü olarak düşünülebilmektedir. Bununla birlikte servetin kaynağı da önem taşımaktadır. -Soydan -Çalışılarak -Yeni kazanılmış olan -Yasadışı yollardan elde edilmiş olan….. …servetin prestijleri farklılaşabilmektedir. 3. İşlevsel Yararlılık, kişilerin toplumda yerine getirdikleri göreve atfedilen önem de statüler için bir değerlendirme ölçütü oluşturmaktadır. 4. Eğitim 5. Din 6. Biyolojik Özellikler -Yaş -cinsiyet -Fizik güzellik gibi….
Sosyal Kişinin Betimlenmesi kişinin “ne olduğu”nu
Sosyal Statünün betimlenmesi, kişinin içinde yaşadığı toplumda “nasıl değerlendirildiği, hangi değere sahip olduğu”nu vermektedir
(Fitcher 2002:37’den) Sosyal statünün, sosyal kişiye aktarılması sürecine “statü aktarımı” adı verilmektedir. Aktarım çeşitli biçimlerde gerçekleşebilmektedir: Çeşitli pozisyonların, statülerin, prestijlerin kişilere aktırılması söz konusu olabilmektedir ve bu süreçte makamın statüsü kişiye aktarılmaktadır. Bir başka aktarımda, kişi bir yerde kazandığı statüsünü, bir başka alana aktarabilmektedir. Bir atlet bir firmanın halkla ilişkiler sorumlusu olabilmektedir (Fitcher 2002:37). 3.3.5.Sosyal Güç En basit ifadesiyle sosyal güç; bireyin toplumda başkaları üzerinde bulunabildiği etki olarak tanımlanabilir. Bu anlamda sosyal statünün bir sonucu olarak düşünülebilir ve “güç uygulamak” öncelikli olarak sosyal bir pozisyona sahip olmayı gerektirmektedir (Fichter 2002:38). 3.3.6. Sosyal Statü Tipleri Statülere ilişkin olarak; -yüksek-aşağı -Az-çok -Daha iyi-daha kötü ……….. vb. türde nitelendirmeler söz konusu olabilmektedir. Bu tür nitelendirmeler, sosyal statü tabakalaşmanın doğasında bulunmaktadır.
ve
Sınıf ve tabakalaşma kavramları bu anlamda, statülerin kendi aralarındaki ilişkiye işaret etmektedir ve bunlar arasındaki bu göreli pozisyonlar toplum tarafından, güç ilişkilerini de içerecek bir biçimde meşrulaştırılmaktadır. 3.3.7. Anahtar Statü Kişi ne kadar çok gruba katılırsa o kadar fazla statüye sahip olur.
Sayfa 10 Sosyolojiye giriş Ders Notları Ders Sorumlusu: Dr. Şeref ULUOCAK
Ama yine de her kişi toplum içinde temel bir statüye sahiptir ve ön plana çıkan statüye kişinin anahtar statüsü adı verilir. Toplam sosyal kişiliğin analizinde anahtar statünün önemli bir yeri bulunmaktadır. “Kişinin benimsediği” anahtar statüsü diğer statülerin yorumlanmasında kullanılan ana kaynak niteliğindedir.
ALT Sosyal sınıf ve yaşam duruşu terimleri birbiri üzerine yansımaktadır. Her ikisi de aslında aynı olguya iki ayrı bakıştır. Kişinin yaşam duruşu, kişiyi şu veya bu sosyal sınıfa otomatik olarak yerleştirir. Sınıf kategorisi açısından ise sınıf değerlendirmesi sınıfı oluşturan kişilerin yaşam duruşuna dayanır.
“Kişiler anahtar statülerine göre tipleştirilebilir ya da stereotipleştirilebilirler.
Bir sosyal sınıf, yaşam duruşu kabaca birbirine benzeyen kişilerden oluşan kategori olarak değerlendirilebilir (Fichter 2002:41).
Anahtar sosyal rol kavramı, anahtar statü kavramı ile yakından ilişkilidir.
3.4. Sosyal Statü TABAKALAŞMA
SOSYAL STATÜ Başkalarının bizim ne olduğumuz hakkındaki düşüncelerine karşılık gelir.
TOPLUMUN BİREYE BAKIŞI AÇISINDAN STATÜ ROL İLİŞKİSİ
SOSYAL ROL Başkalarının bizim Ne yaptığımız hakkındaki düşüncelerine karşılık gelir (Fichter 2002:40’dan ) Statülerden belirli şeylerin yapılması beklenir. Kişiler statülerine göre belirli şeyler yaparlar. ANAHTAR STATÜ; kişinin sahip olduğu statüler içinde, TOPLUMUN EN ÖNEMLİ GÖRDÜĞÜ ROLÜ içeren statüye BAĞLANIR. TOPLUMDA EN YÜKSEK PRESTİJ TAŞIYAN SOSYAL ROLLER VE STATÜLER SINIRLIDIR. (Fichter 2002:40) 3.3.8. Yaşamdaki Duruş Kişilerin birçok statüsü vardır ancak bunlar içinden bir tane anahtar statüye sahip olunur. Anahtar statülere toplumun karar verdiği düşünülmektedir. Kişinin, “Sosyal statülerin bileşimi”, onun “YAŞAMDAKİ DURUŞU”na karşılık gelmektedir. (Fichter 2002:40) Kişilerin “Yaşamdaki Duruş”ları ile anahtar statüleri arasında yakın ilişki vardır ancak bir özdeşlik ilişkisi söz konusu değildir. Yaşamdaki Duruş ile SOSYAL SINIF pozisyonları arasında önemli bir ilişki söz konusudur. En genel anlamda sosyal sınıf pozisyonları: Kabaca benzer nitelikte olan kişilerin oluşturmuş oldukları kategorilere karşılık gelmektedir.
SINIF POZİSYONLARI
ÜST ORTA
Sosyal
Sınıf
İlişkisi
ve
SOSYAL STATÜ; kişinin başkalarıyla olan ilişkisindeki hiyerarşik durumu-konumu ile ilgili iken; SOSYAL SINIF; Belirli bir sınıf kategorisine giren kişilerin, diğer kategorideki kişilere göre sahip bulundukları hiyerarşik (sosyal güce dayalı) konuma karşılık gelmektedir. Sosyal sınıf aynen sosyal statü gibi göreli değerlendirmeye dayalı genelleştirilmiş bir pozisyona karşılık gelmektedir. Sosyal oydaşmadan sonuçlanan zihinsel bir inşadır (Fichter 2002:42). SOSYAL STATÜLERİN BELİRLEYECİLERİNİN, AYNI ŞEKİLDE SOSYAL SINIFLARIN DE BELİRLEYECİSİ OLDUKLARI DÜŞÜNÜLEBİLİR: -soy -servet -işlev, meslek -eğitim -din -biyolojik faktörler Statü açısından her grup ve sınıf açısından her toplum tabakalaşmıştır. Sosyal statülerin belirleyici ölçütlerinin, sosyal sınıflar için yapılacak bir değerlendirme için de ölçüt kabul edilmesi, operasyonel kılınmış ölçütler çerçevesinde sınıf yapısının analizi için önem taşımakla birlikte; sınıf yapısının, sosyal kişilerin sahip oldukları aidiyet bilinci ile de ilişkisi bulunmaktadır. Operasyonel kılınmış, ölçütler çerçevesinde sınıfsal hiyerarşide yeri yaklaşıklık ölçüsünde belirlenmiş olan bir kişinin, referans grubu ve aidiyet bilinci tamamen farklılık taşıyabilmektedir. Ayrıca sosyal tabakalaşma açısından, belirleyici olduğu düşünülen ölçütlerden hangilerinin, bireylerin aynı tabaka içinde yer almalarında daha ağırlıklı rol oynayacakları konusu, bir yorumlama ve değerlendirme sürecine karşılık gelmektedir. 3.5. Sosyal Eşitsizlik ve Hareketlilik
Sayfa 11 Sosyolojiye giriş Ders Notları Ders Sorumlusu: Dr. Şeref ULUOCAK
Kişiler arası eşitsizlik ve prestij ölçütü olarak değerlendirilen niteliklerin sayıca kıtlığı söz konusu olmasaydı sosyal statünün de bir anlamı olmayabilirdi (!). (Fichter 2002:42). Hem nesnel hem de öznel açıdan statülerin ve tabakaların bulunmadığı bir toplum şu an için mümkün görünmemektedir. Öznel olarak tek tek kişiler farklı uzmanlık, zeka ve enerji derecelerine sahiptirler ki bu onların statü elde etmelerinde önemli rol oynamakta, nesnel olarak ise henüz (kendilerini bu şekilde tanımlamış) sosyalist toplumlarda dahi sosyal statü ölçütleri eşitlikle dağıtılamamıştır (Fichter 2002:42). Toplumsal tabakalaşma kavramı aslında toplumsal hareketlilik ile yakından ilişkilidir. Gerçekte, toplumsal tabakalaşma sistemlerinden bahsedilirken, bunların toplumsal hareketlilik açısından ne ölçüde açık ya da kapalı oldukları konusu ön plana çıkmaktadır.
Toplumsal hareketlilik toplumsal düşünüş kalıplarıyla, eşitlik-eşitsizlik konusundaki toplumdaki temel inançlarla da yakından ilişkilidir. Toplumsal hareketliliğe etki eden unsurlar: 1. Toplumsal düşünüş kalıpları 2. Nüfus 3. Göç 4. Ekonomik etkenler 5. Teknolojik Değişim 6. Aile 7. Siyasal koşullar
IV. KATEGORİLER - YIĞINLAR - SOSYAL GRUPLAR
Sosyal hareketlilik, kişinin bir sınıftan ötekine, bir statüden diğerine geçmesine işaret eder. (Fichter 2002:43).
Fiziki Yakınlık ve Etkileşim Düzeyinde Artış
Toplumsal hareketlilik kısaca; bireylerin ve grupların statülere giriş-çıkış süreçlerine karşılık gelmektedir.
KATEGORİLER Yaş, meslek, gelir vb. ölçütleri çerçevesinde oluşturulan soyut insan birliktelikleri, kümeleri, zihinsel inşalar, istatistiksel birliktelikler
Toplumsal hareketliliğin yönü ve tabakalar arasındaki geçişliliklerin niteliği, toplumsal yapıların işleyişi açısından önem taşımaktadır a. Dikey Hareketlilik
-Yukarı doğru olana: sınıf ya da sıra aşma -Aşağı doğru olana: sınıf ya da sıra düşme
b. Yatay Hareketlilik
Aynı düzeydeki statüler arasındaki geçişliliklerde söz konusu olmaktadır.
Açık toplumlarda herkesin kendisine en uygun olan statüyü girme şansı daha fazladır. İstek ve yetenek faktörü bu toplumlarda kapalı toplumlara göre daha etkili olabilmektedir. Tamamen kapalı toplumlarda, bireylerin “doğum”la birlikte girdikleri statüden bir başkasına geçişleri söz konusu değildir. TOPLUMSAL HAREKETLİLİĞİN BİRİMLERİ: Bireyler, gruplar ya da tabakalardaki insan kümeleridir Bazı araştırmacılara göre; kol işçiliğinden, fikir işçiliğine; kırsal mekanlardan, kentsel mekanlara geçişler; tarım işçiliğinden, fabrika işçiliğine geçişler, YUKARI DOĞRU toplumsal hareketlere örnek oluşturmaktadır. İkinci bir grup araştırmacı ise, bu tür değişimden geçen kişilerin onu nasıl değerlerlendirdiklerinin bilinmesi, kişilerin bu duruma nasıl baktıklarının göz önünde bulundurulması gerekmektedir.
YIĞINLAR 1. İzleyici Dileyici Yığınlar 2. Kalabalıklar 3.Mob 4.Gösteri Yığınları 5.Oturan Yığınlar 6.İşlevsel Yığınlar
-soy -servet -işlev, meslek -eğitim -din -biyolojik faktörler - Kitle - Sınıf - Kamuoyu - Azınlık KALIP YARGILAR:
GRUPLAR Aile, akraba, arkadaş grupları, dinsel, sportif, sosyal, eğitsel, siyasal, mesleki, ekonomik gruplar Cooley; 1.Birincil grup 2. ikincil grup Coser, 1. Kilise Tipi 2. Tarikat Tipi
-Genelleştirme -özelleştirme 4.1. Toplumsal Kategoriler Belirli bir toplumsal özelliği paylaşan kişiler bir toplumsal kategori oluştururlar. Belirli bir toplumsal kategoriye giren kişiler böyle bir kategorinin varlığının ya
Sayfa 12 Sosyolojiye giriş Ders Notları Ders Sorumlusu: Dr. Şeref ULUOCAK
da başkalarıyla birlikte bir kategori oluşturduklarının farkında olmayabilirler. Kategoriler, gözlemcinin yargılarında bir araya getirilmiş, bu yargılarda “birliktelik” taşır hale gelmiş insan kümelerine işaret etmektedir. Gözlemci, bir veya daha çok ortak özelliğe sahip olduklarını düşündüğü kişileri bir sosyal kategori olarak tanımlayabilir. Bu anlamda örgütlenmiş birlikteliklerden farklılık taşımaktadırlar. Sosyal kategorinin önemi büyük ölçüde sosyal bilimcinin amcına bağlıdır (Fichter 2002:44). -Yaş, meslek, gelir vb. açısından birbirleriyle benzeşen ancak gerçek toplumsal ilişkiler içinde bulunmaları gerekmeyen, birbirlerini tanımayan insanlardan oluşurlar.
komedyeni ekrandan tüm kamuoyuna seslenmektedir (Fichter 2002:50). 4.1.2.Kategori - Kalıp Yargı İlişkisi Kalıp yargı, özel bir kategorilendirme türüdür. Sosyal kategorilerin gerçekten varolan bir özelliğe dayanıyor olmaları gerekmesine karşın, kalıp yargılar “varolduğu sanılan” ya da “varsayılan” birtakım özellikler üzerinde temellenmektedirler. İki temel süreçte işlemektedirler: a.
Genelleştirme: tanıdığımız bir ya da birkaç kişinin özelliklerinin onunla benzer olduğunu düşündüğümüz tüm kişilere mal edilmesi eğiliminde karşılık bulmaktadır (Tan 1981:52) Bir Ankaralı ile tanışıp, ona ilişkin olarak edindiğimiz, anti-pati ya da sempatimizin tüm Ankaralılar için geçerli olduğunu varsaymamızdır.
b.
Özelleştirme: Şu ya da bu şekilde bir ülke, grup ya da kategori hakkında edinilen olumlu ya da olumsuz kanıların bunlara dahil olan kimselere indirgenmesi sürecine karşılık gelmektedir (Tan 1981:52).
-Kategori ayrımına temel olan özellik, ancak toplumsal açıdan belirli ve anlamlı sonuçlara veya değerlendirmelere yol açacak nitelikte ise belirgin bir toplumsal kategori oluşturabilmektedir. -Belirli bir kategoriye giren kişilerin aralarında fiziki bir yakınlık bulunmamaktadır. Kategoriler çerçevesinde ortak özellikleri paylaşan kişilerin oluşturdukları birliktelikler, sosyal tabakalaşma açısından da önem taşımaktadır. Sosyal statü tabakalaşması ve buna bağlı olarak sosyal değerler hiyerarşisi aslında uygun kategori ve ölçütlerin bulunması suretiyle kurgulanan kavramsal oluşumlara karşılık gelmektedir. 4.1.1.Kategorilerle ilişkili kavramsallaştırmalar: KİTLE: aynı uyarıcıdan etkilenmekle birlikte fiziki yakınlığı bulunmayan kişilerin oluşturduğu kategorilerdir (Tan 1981: 50). Örnek: Bir gazetenin okuyucu kitlesi. AZINLIK: toplumun bir kısım üyelerinden belirgin farklılıkları nedeniyle ayırt gözetimine (discrimination) konu edilen kişilerden oluşurlar (Tan 1981:51). SINIF: Sınıf çeşitli açılardan benzer özellikleri paylaştıkları için bir sosyal birim olarak kategorize edilmiş ve belirli bir tabakaya yerleştirilmiş kişilerden oluşur (Fichter 2002:49). İster kabaca iki veya üç sosyal sınıf üzerinde konuşulsun isterse daha karmaşık toplumlardaki çok sayıdaki sosyal tabakalardan konuşulsun, araştırmacı tüm sosyal statü ölçütlerini dikkate almalı ve bunların bileşimi üzerinde durarak sınıf oluşumunu analiz etmeye çalışmalıdır. KAMUOYU: Ne genel bir toplam nüfusa ne de örgütlenmiş bir sosyal gruba işaret eder. Kamuoyu fiziki yakınlıkla belirlenen “yığın”dan ayrı bir sosyal birimdir. Bir tiyatrodaki izleyiciler aynı sosyal mekanı paylaşıyor olmaları sebebiyle, yığın olarak adlandırılırken; bir tv
4.2.Toplumsal Yığınlar Aralarında fiziksel yakınlık bulunmasına rağmen, karşılıklı ilişki, kısacası, birleştirici bütünleştirici bağlar bulunmayan ya da yüzeysel ya da geçici olarak bulunan insan birikimleridir. -Yığınlardaki anonimdirler
insanlar
-Statü ve rol örgütlenmemişlerdir
birbirlerini ayrımına
tanımazlar, gitmemişlerdir,
-Rastlantı sonucu bir araya gelip çok çabuk dağılırlar, sosyal temas son derece sınırlıdır -Yığın bireyin davranışlarında ancak yüzeysel bir değişme meydana getirebilmektedir, yığın içinde olanların davranışlarında kısıtlamalar, düzenlemeler yapmalarını gerektiren davranış kurallarının sayısı çok azdır -Linç ve yağma olaylarında da görülebileceği gibi yığınlarda, bireylerin kişisel sorumluluklarında bir azalmanın ortaya çıktığı durumlar gündeme gelebilmektedir. -Sosyal yığınların çoğu geçicidir -Sadece belirli bir fizik çevre için önem taşırlar (Fichter 2002 ve Tan 1981:47’den oluşturulmuştur)
Sayfa 13 Sosyolojiye giriş Ders Notları Ders Sorumlusu: Dr. Şeref ULUOCAK
4.2.1.Yığın Tipleri 1. İzleyici Dinleyici Yığınlar: Belirli bir sürece için aynı yerde toplanan ve hepsi aynı uyarıcıya dönük bulunan insanlardan oluşur. -Fiziki yakınlık yığınlarda önem taşımaktadır. Haberleri TV`de izleyenler kitle oluştururlarken, aynı konferansı, konferans salonunda izleyenler yığın oluşturmaktadırlar. Fichter(2002:53)’e göre, çeşitli gösterileri izleme, dinleme amacıyla bir araya gelen kişilerin oluşturduğu yığınlar bu türdendir. İzleyicilerinin aktif birer gösterici olmamasından, dinleyici ya da seyredici olmaları bakımından, bu tür yığınlar MOB’den farklılaşmaktadır. 2. Kalabalıklar: Çok kısa süreli yığın birliktelikleridirler.
4.2.1.7. Kişi ve Yığınlar Yığınlar sosyal kategorilerle, sosyal gruplar arasında orta bir noktada yer almaktadırlar ve sosyal kişileri içermektedirler. Her bireysel kişi, bir birim olarak çeşitli yığınlarla ilişki içindedir (Fichter 2002:54-55-56): 1.
Kişiler sosyal bir yığında zorunlu olarak yer alırlar. Özellikle kent yaşamında yığınlara dahil olunması sık karşılaşılan bir durumdur.
2.
Sosyal yığınlar yapılanmamış oldukları için, kişiler yığınların içinde herhangi bir sosyal statüye sahip olamazlar.
3.
Bireyin sosyal bir yığın içinde izleyeceği örgütlenmiş davranış biçimlerinin sayısı oldukça azdır.
4.
Yığın içindeki kişi sosyal bir davranış değil fakat kolektif bir davranış sergiler. Bir başka deyişle yığın içinde birey kendiliğinden, diğerleri ile alnı davranışları yapar. Ancak kolektif davranış da sosyal bir etkiye sahiptir, kalabalık tarafından izlenen inşaat işçileri daha düzenli ve verimli bir çalışma içine girebilirler.
5.
Bireysel kişi kimliğini sosyal yığın içinde eritmeye yönelebilir. Bu bireysel bir karardan çok yığınların doğasından kaynaklanan bir durumdur,.
6.
Kişisel sorumluluk sosyal yığınlarda giderek azalır
Kalabalıktaki kişiler ne eşgüdümleşmiştir ne de ortaklaşa bir işlevi yerine getirmektedirler. Sadece fiziki bir mekanı işgal etmektedirler (Fichter 2002:52). - Kırmızı ışıkta karşıdan karşıya geçmek için bekleyen insanların oluşturduğu birliktelik bir kalabalığa örnek oluşturmaktadır. 3. Mob (Güruh), Hareketli kalabalıklar; herhangi bir şeyi protesto etmeye ya da şiddet hareketlerine yönelmiş insanların oluşturduğu hareketli birliktelikler mob adını almaktadır. Geçici liderlik, yapılaşma ve çok sınırlı ölçüde de olsa örgütlenme özelliği gösterebilmektedir. Hem içsel hem de dışsal kontrolden uzak yığınlardır. Mobdaki kişiler yoğun bir duygu seline kapılmış gibidirler. Sokak isyanları ve protestolar şeklinde kendilerini gösterirler (Fichter 2002:52-53).
4.3. Toplumsal Gruplar Ortak bir amaç, bir gereksinim, bir inanç çerçevesinde iki ya da daha fazla insanın karşılıklı ilişkilerde bulunması sonucu toplumsal gruplar oluşmaktadır (Tan 1981:43). Aile, akraba, arkadaş grupları, sportif, sosyal, eğitsel, dinsel, ekonomik ya da meslek grupları toplumsal gruplara karşılık gelmektedirler.
4. Gösteri Yığınları: Gösteri yapmak amacıyla toplanan daha önceki hareketli kalabalıklardan farklı olarak, göreli bir örgütlenme, bir amacın gerçekleştirilmesi, kamuoyunun etkilenmesi, belli bir inancın ya da kararlılığın ifadesi için ortaya çıkmış olan bir birlikteliğe işaret etmektedir. Bir gösteri yığınının, moba dönüşmesi mümkündür.
Gündelik dilde “grup” söz her tür grup için kullanılmekte oluşu, sosyolojik çözümlemeler için bu terimin “kesin (!)” bir tanılamaya kavuşturulmasını gerekli kılmaktadır (Tan 1981:44).
5. Oturan yığınlar: Birbirlerine fizik bakımdan yakın fakat yabancı birey ve ailelerin yaşadığı apartman blokları, oteller, tatil siteleri vs bunlara örnek oluşturmaktadır (Fichter 2002:54).
Bu anlamda toplumsal gruplar, fiziki yakınlık ve sosyal etkileşimin düzeyindeki artışa bağlı olarak, diğer insan birlikteliklerine-kümelerine işaret eden, kategori ve yığınlardan farklılık taşımaktadırlar.
6. İşlevsel Yığınlar; belirli bir işlevi yerine getirmek amacıyla, fiziki bakımdan yakınlık temelinde ortaya çıkmış, etkileşimin çok yüzeysel olduğu birliktelik ve bir arada oluşları ifade etmektedirler.
Birbirlerinden amaç, nitelik ve genişlik açısından oldukça farklı olan bütün bu birlikteliklerin grup olarak tanımlamamıza yol açan bir takım ortak özellikler bulunmaktadır.
Aynı cadde üzerinde yer alan sanat galerileri gibi…
Gruplar her şeyden önce, birbirleriyle gerçek karşılıklı toplumsal etkileşimler içinde bulunan, davranışlarında
Sayfa 14 Sosyolojiye giriş Ders Notları Ders Sorumlusu: Dr. Şeref ULUOCAK
birbirlerinin davranışlarını hesaba katan insanlardan oluşmaktadırlar. Grup içindeki insanlar sosyal etkileşimleri çerçevesinde… bazı ortak değerleri paylaşır, ortaklaşa oluşturdukları kurallara uyum gösterir ve duygusal açıdan yoğun bir paylaşım içindedirler (Tan 1981:44). 4.3.1. TOPLUMSAL GRUPLARIN EN BELİRLEYCİ ÖZELLİKLERİ 1.)ORTAK DEĞER, ORTAK NORM-KURAL, ORTAK AMAÇ, ORTAK ÇIKARLARA SAHİPTİRLER 2.) YAPILAŞMIŞ, ÖRGÜTLENMİŞ, YERLERİ (STATÜLERİ) AÇIK SEÇİK BELİRLENMİŞ ÜYELERDEN MEYDANA GELMİŞLERDİR 3.) GRUP İÇİNDEKİ ÜYELERİN, GÖREV ve SORUMLULUKLARI – ONLARDAN BEKLENEN ROLLER YAPILAŞMIŞTIR – ROLLERİN YERİNE GETİRİLMESİ “KURALLARA” BAĞLANMIŞTIR ve GURUP İÇİNDE BİR SOSYAL KONTROL MEKANİZMASI VARDIR (Yazılı olarak ifade edilen kuralara sahip gruplar olabileceği gibi, daha gevşek ancak yaptırım taşıyan kurallara da sahip olabilir) 4.) GRUPLAR belirli bir zaman süreci içinde üyelerinin bir araya geliyor olmaları sebebiyle, az-çok bir SÜREKLİLİK taşımaktadırlar. (Ortak geçmiş, ortak tarih önem taşır ve kimi durumlarda gruplar yeni üyelerin katılımıyla kuşaklar boyunca sürebilir) 5.) Gruba katılım ve gruptan ayrılmalar, grupların yapısına bağlı olarak farklılık gösterir ve az ya da çok belirlenmiştir. 6. Grup ve üyeleri arasındaki en önemli dinamiklerden biri ÖZDEŞİM’dir. Bu özdeşimler, grup üyeliğinin aynı zamanda hem grup hem de grup dışı tarafından kabul edilen bir kimliğe sahip olunmasını sağladığı anlamına gelmektedir. Bireylerin en fazla kendileriyle özdeşleştirdikleri gruplar, REFERANS GRUBU adını almaktadır. 7. Grup içinde grup üyelerince kabul edilen ve farklı yoğunluklarda cereyan edebilen bir “BİZ BİLİNCİ” söz konusudur. (Bknz. Tan 1981 43-46’dan yararlanılmıştır) 4.3.2. Toplumsal Grupların Sınıflandırılması 4.3.2.1. Grupların Ortak Temelleri a.)Ortak Geçmiş Modern, karmaşık ve geniş ölçeli toplumlarda büyük oranda önem kaybına uğramakla birlikte ortak geçmiş, geleneksel olarak insanları birbirine bağlayan en güçlü bağdır. Ortak geçmişe dayanan gruplar bazen “kan grupları” olarak da adlandırılmaktadır. Bu gruplarda ilişki doğum, evlilik veya evlat edinme ile kurulur. Ana-baba ve
evlenmemiş çocuklardan meydana gelen çekirdek aile; teyze, hala, yeğen, amca, dayı vb. leri içeren geniş aile bu tipe girer. İlkel toplumlarda genişletilmiş akrabalık grupları genellikle oymak veya boy diye adlandırılır (Fichter 2002: 61-62). b)Ortaklaşa paylaşılan mekân – Mekânsal Yakınlık: Tüm gruplar zorunlu olarak zaman ve mekân içinde bir arada bulunurlar. Bu nedenle mekânın sınırlamalarına tabidirler. Komşuluk mekana dayalı grupların modern örnekleri arasında yer alır. Köy, kasaba, mahalle gibi ortak kategorilerde toplanan kişilerin oluşturduğu gruplaşmalar örnek teşkil etmektedir. (Fichter 2002:62) c)Benzer bedensel özellikler Modern toplumlarda sık rastlanılan, sosyal bir gurup için temel teşkil edecek sınıflamalardan bir tanesidir. Gençlik kulüpleri, çeşitli kadın dernekleri, yaş ve cinsiyedayalı gruplaşmalar(Fichter 2002:62). d)Ortak ilgiler Fichter (2002:62)’ye göre “ilgi grubu” yukarıda tartışılan diğer gruplaşma dinamiklerinin çoğundan daha önemlidir. Ortak ilgi, ortak bir hedefin izlenmesinde birlite işlevde bulunma isteğinin varlığına işaret eder. BU tür gruplara örnek olarak bilimsel, mesleki dernekler gösterilebilir (Fichter 2002:62). 4.3.2.2. Sosyal Ve Kültürel Öngereklilikler Ve İşlevsellik Açısından Temel Gruplar Fichter (2002:63)’e göre gurupların sınıflandırılmasında kullanılan ölçütler arasında, sosyolojik açıdan en anlamlı ve doyurucu görünen ölçüt, grupların, temel evrensel sosyal işlevlerine atıfla yapılan sınıflamadır. İnsanlar evrensel olarak, sosyal izafiyet çerçevelerinde evrensellik ölçütüne karşılık gelen davranış örüntülerinin kurumsallaştırılabilmesi açısından, kimi gereksinimlerini karşılamak maksadıyla öyle ya da böyle bir işbirliği içine girmektedirler. Bu temel gereksinim ve karşılanması gereken işlevler, sosyal ve kültürel ön gereklilikler olarak adlandırılmaktadır (Fichter 2002:63) (Bu konuda dana ayrıntılı bir yaklaşım için Parsons’ın değerlendirmelerine başvurulabilir: Eylem ve Sistem Yaklaşımı). Söz konusu gereksinme ve işlevler evrenseldir ancak toplumdan topluma farklılık gösterir (Fichter 2002:63).
Sayfa 15 Sosyolojiye giriş Ders Notları Ders Sorumlusu: Dr. Şeref ULUOCAK
Bu noktada, Sosyal İzafet Çerçevesini Oluşturan Yaşam Deneyimleri Üç Boyutta Değerlendirilebilir 1. Evrensel Tüm insanlar için ortak olanlar; davranış örüntüleri, insan ilişkileri, statü ve roller 2. Kültürel Belirli bir kültür ve topluma özgü olanlar 3. Bireysel Biricik, bir tek kişi tarafından birey düzeyinde deneyimlenenler Davranış örüntüsü olarak her toplumda sosyal ve kültürel açıdan gereksinim duyulan (evrensellik taşıyan) ancak toplumdan topluma farklı biçimlerde (kalıplarformlar içinde) gerçekleştirilen; aynı toplumda bu gereksinimlerin giderilmesi açısından bireyler düzeyinde farklı biçimlerde (tekillik ve biriciklik taşıyan biçimlerde) deneyimlenen sosyal-kültürel görecelik çerçevelerine Fichter (2002)’in referansda bulunduğunu söylemek mümkün görünmektedir. Sosyal grupların belirli evrensel gereksinimlerin karşılanması -AİLE, EĞİTİM, EKONOMİK, SİYASET, DİN, BOŞ ZAMAN DEĞERLENDİRMEişlevi çerçevesinde çeşitli gruplaşmalar içerisine girdikleri söylenebilir. Her toplumda Sosyal ve Kültürel Açıdan Öngereklilik Taşıyan İhtiyaçların Giderilmesi İşlevini Görecek Gruplaşma Biçimleri Görülmektedir AİLE SOSYAL ve EĞİTİM KÜLTÜREL EKONOMİ ÖNGEREKLİLİKLER SİYASET DİN BOŞ ZAMAN DEĞERLENDİRME (Fichter 2002 63-65’den yararlanılmıştır). 4.3.2.3. Karşılıklı İlişki ve Etkileşimin Niteliğine Bağlı Olarak Sınıflama: Fichter (2002:63)’e göre birincil ve ikincil grup ayrımı, grupların temel işlevsel öngerekliliklerine göre sınıflandırılması eğilimine bir alternatif oluşturmaktadır. Karşılıklı ilişki ve etkileşimin niteliğine bağlı olarak sosyal grupların sınıflandırılması açısından Cooley’in birincil ve ikincil gruplar ayrımı ile Tönnies’in cemaatcemiyet tipi toplumlaşma biçimlerine yönelik sınıflandırmasına başvurulabilir. 4.3.2.3.1. BİRİNCİL GRUPLAR – İKİNCİL GRUPLAR (Birlik) AYRIMI Cooley`e göre
a) Birincil Gruplar: Üyeler arasında, özel, mahrem, kişisel ve sık ilişkilerin yaşandığı gruplardır. Birincil (yüzyüze, samimi) ilişkiler hâkimdir, sayıca az ve fiziki yakınlık fazladır. Bu yakın ve samimi ilişkilerin psikolojik bir sonucu olarak, bireyselliklerin ortak bütün içinde belli bir ölçüde erimesi, kişinin benliğinin hiç olmazsa belli amaçlar açısından grubun ortak amaçlarıyla bir hale geldiği görülmektedir. Dolayısıyla “biz” bilinci güçlenmekte ve grupla özdeşim artmaktadır. (Tan 1981:53). Sosyal kişinin birincil grubu, terimin en katı anlamıyla iç-grup olarak adlandırılabilir. Diğer herkesi dış-grup olarak görme eğilimindedir. İç grup ve dış guruparasındaki bu farklılık birincil grup ve ikincil birlikler arasındaki farklılıkla eş anlamlı değildir. Belirli bir birey açısından çeşitli dış-gruplar, kompozisyon ve özelliklerine bağlı olarak birincil veya ikinci olabilir. Dış-gruplar grup dışındaki kişilerin grup içindekilerle herhangi bir sosyal ilişki kurmadığı gruplardır. Dış gruplar bizim tamamen yabancısı olduğumuz gruplardır. (Fichter 2002:67). b) İkincil Gruplar: Bireysel kişi, ikincil ilişkilere gönüllü, amaçlı ve genellikle “sözleşmeli” olarak girer. (Fichter 2002:67). Daha az kişisel, daha seyrek olarak bir araya gelen, daha biçimsel gruplardır. Üyeler arasında ikincil ilişkiler söz konusudur ve bu ilişkiler yasa ve yönetmeliklerle belirlenmiştir. İlişkilerde çıkar duygusu egemendir ve sözleşmeler üzerinde temellenmiştir. Dernekler, sendikalar, siyasi gruplar gibi... (Tan 1981:54). Birincil gruplardan ikincil gruplara, ikincil gruplardan birincil gruplara doğru sosyal etkileşimin niteliğine bağlı olarak dönüşümler yaşanması mümkündür. Birincil Grup
------Geçişlilik------ İkincil Grup
4.3.2.3.2. CEMAAT-CEMİYET AYRIMI Tönnies’in Sınıflandırması a. Cemaat (Gemeinschaft) : Duygusal ilişkilerin hakim olduğu bireylerin tük kişilikleriyle grup değerlerine bağlı olduğu gruplar. Cemaat üyeleri arasında sıcak, samimi, içten, duygusal ilişkiler vardır. Aile, akrabalık, klan gibi kana bağlı; komşuluğa dayanan köy gibi yere bağlı, düşünce ve duygu benzerliğine dayalı topluluklar cemaate örnek verilebilir. b. Cemiyet (Gesellschaft): akılcı, sözleşmeye dayanan çıkar ilişkilerinin bulunduğu gruplardır. Kişisel olmayan, soğuk, rasyonel ve özgür ilişkiler üzerine
Sayfa 16 Sosyolojiye giriş Ders Notları Ders Sorumlusu: Dr. Şeref ULUOCAK
kuruludur. Sanayi ve ticaret işletmeleri, baskı grupları, şehirler gibi örnekler.... Kavramsal düzeyde yapılan bu ayrımların, gerçek yaşam içindeki bir birlikteliğin niteliğinin ortaya çıkarılmasında kullanılabilecek, modelleri oluşturuyor oldukları gerçeği göz ardı edilmemeli ve ele alınan birlikteliğin gerçek yaşamdaki dinamikleri çerçevesinde yorumlar geliştirilmesi gerekmektedir Bu anlamda, gerçek yaşamda, kavramsal düzeyde yapılan ayrımların, farklı düzeylerde geçişlilikler içeren ara tipler oluşturabileceğinin akılda tutulması önem taşımaktadır.. 4.3.2.4. Grup Sınıflamasında Diğer Ölçütler: Grup Üyelerinin Sayısına Göre a) Büyük Grup: Üye sayısı çok olan, ilişki ve etkileşimleri daha sınırlı ve resmi olan gruplardır. İkincil ilişkiler hakimdir. Şehir gibi gruplardır. b) Küçük Grup: Üye sayısı sınırlıdır ve ilişkiler yüzyüze (birincil)dir. Köy,aile Grubun Süresine Göre: a) Geçici Gruplar: Belli bir iş yapmak veya belli bir amacı gerçekleştirmek üzere bir araya gelen kişilerden oluşur. Bunun için kısa ömürlü ve geçicidirler. Mevsimlik işçi, izciler grubu. b) Sürekli Gruplar: Genellikle grup üyelerinin ömürlerinden daha uzundur. Millet,aile, köy, şehir, gruplar Bireyin Gruba Katılışına Göre: a) Resmi Gruplar: Yetkili organlarca oluşturulmuş ve önceden belirlenmiş yasa, tüzük, yönetmelik gibi hukuk kurallarına göre düzenlenmiş gruplardır. Milli eğitim de çalışan grup. b) Resmi Olmayan Gruplar: Kanun ve yönetmelikler yerine grup üyeleri tarafından geliştirilen kurallara göre var olan gruptur. Genellikle küçük gruplardır. Aile, arkadaş grupları, imece (bir örgütte kendiliğinden doğmuş yardımlaşma şekli), klik-hizip (bir örgüt düşünce ve davranış bakımından ayrılık gösteren küçük gruplaşma) gibi... Bireyin Gruba Katılışına Göre a) Bireyin Kendi İradesiyle Katıldığı Grup: Gruba girip çıkmanın serbest olduğu gruplardır. Arkadaşlık, kulüp, demek grupları b) Bireyin İrade Dışı Katıldığı Grup: Bireyin doğal yolla katıldığı gruptur. Aile millet, kastlara bireyler doğal yolla katılırlar.
YIĞINLARDAN GRUPLARA, GRUPLARDAN YIĞINLARA DÖNÜŞÜM SÖZ KONUSU OLABİLMEKTEDİR. TOPLUMSAL KURUMLAR
Kurumun Tanımı: Sosyolojik açıdan kurum, ne bir kişidir ne de bir grup. Kültürün bir kısmı, insanların hayat tarzlarının örüntüleşmiş bir parçasıdır. Kurum, kültürün bir unsuru, insanların yaşam tarzlarının örüntüleşmiş/ kristalleşmiş bir parçasıdır. Sosyal ilişki ve roller kurumun temel öğeleridir. Kurum çoğunluğun paylaştığı ve bazı temel grup gereksinimlerinin karşılanması amacına yönelik davranış örüntüleri bileşimidir. Kurum, sosyal hayatın devamının ve kültürel bütünleşmenin sağlanması işlevlerini taşır. Bu işlevleri doğrultusunda kurum; insanlar tarafından onaylanmış, sistematize olmuş, alışkanlık haline gelmiş ve insan ilişkilerini düzenleyen davranış kodlarını içerir.
Kurumların Özellikleri: 1.Kurumlar denildiği zaman bir uyma davranışı söz konusudur. Ancak bu noktada mutlak anlamda uyuma değil, merkezi eğilimlere atıfta bulunulur. 2.Kurumlar temel davranış tarzlarıdır. Belli bir ihtiyacı karşılamaya yöneliktirler. 3.Kurumlar oldukça sürekli bir içeriğe sahiptir. Kurumsal değişme yavaş gerçekleşir. 4.Kurumlar yapılanmış, eşgüdümlenmiştir. Kurumları birbirlerine dayanır.
örgütlenmiş ve oluşturan unsurlar
5.Her bir kurum diğer bağlantılı/eşgüdümlü/etkileşimlidir.
kurumlarla
6.Kurumlar değer yüklüdürler. Bir sosyal hareketin normatif kodlar haline gelmesi kurumu oluşturur. 7.Bu bağlamda kurum; kişilerin temel sosyal gereksinimlerini karşılama amacıyla belirli onaylanmış ve birleştirilmiş, oldukça sürekli sosyal rol ve ilişki yapısıdır. 8.Kurum ve grup farkı: grup, kurumları gerçekleştiren kişilerin oluşturduğu bir çoğulluktur. Yani gruplar değil, roller ve davranış örüntüleri kurumsallaşır. Örnek; siyasal kurumlardan, siyasetçiler değil siyasal davranışlar anlaşılmalıdır.
Sayfa 17 Sosyolojiye giriş Ders Notları Ders Sorumlusu: Dr. Şeref ULUOCAK
Gelişme ve Büyümeleri Açısından Kurumlaşma Tipleri
Kurumları gelişmeleri ve büyümeleri açısından iki kategoride ifade edebiliriz. Bunlar;
Açık işlev; *Kurumların yerine getirmeleri beklenen, öngörülen, genel olarak kabul edilen işlevlerdir. Gizil işlev;
1.
Yığılmalı kuramlar; belli bir süreç içinde yavaş yavaş oluşan kurumlardır. Örnek; aile, devlet vb…
2.
Rasyonel kurumlar; banka vb…
Kurumların Temel İşlevleri:
*Kurumların temel amaçlarının kapsamadığı, herkes tarafından kolaylıkla görülmeyen ve fakat kurumsal organlarda sürüp giden davranış kalıplarının bir kısmından sorumlu olan işlevlerdir. Örnek; ekonomi kurumunun açık işlevi, belli ihtiyaçları karşılayacak mal ve hizmetleri üretmektir. Gizil işlevi ise, herhangi bir ekonomik malı (otomobil gibi) almak sadece ihtiyacı karşılamak için değil toplumsal saygınlık ve statü artırmak gibi amaçlara da hizmet eder.
Olumlu İşlevler: *Kurumlar, kişilerin sosyal davranışlarını kolaylaştırırlar. Toplumdaki düşünce ve eylem tarzları, birey topluma girmeden önce düzenlenmiş ve planlanmıştır. Bireyler bu düşünce ve eylem tarzlarını sosyalizasyon süreci içinde öğrenirler. *Bu sosyalizasyon süreci içinde bireyler hazır yapılmış rol ve sosyal ilişki formları elde ederler. *Kurumlar, toplumda kültürün devamlılığı ve eşgüdümü için birer ajan olarak hizmet ederler. *Kurumlar toplumun sistemli beklentilerini içerir. Olumsuz İşlevler: *Kurumlar zaman zaman sosyal ilerlemeyi engelleme eğiliminde olabilirler. Kurumların sosyal davranışı koruma ve sürdürme işlevi olduğu için, katı ve değişmeyi önleyici olma durumları vardır.
KURUM SINIFLAMALARI
Kurumların sınıflanmasında, 1.Temel kurumlar (Ana Kurumlar veya Birincil Kurumlar) 2,Yardımcı kurumlar (İkincil Kurumlar) olarak ikiye ayırmak genel bir eğilimdir. Bu ayrım şu üç özellik dikkate alınarak yapılmaktadır: 1.Evrensellik 2.Zorunluluk 3.Önemlilik
*Kurumlar bazı durumlarda bireylerin sosyal kişiliklerinin engellenmesine de yol açabilirler. Kurumsal davranışların dışında davranan yada belirlenmiş bu davranış tarzlarına karşı çıkan birey olumsuz, uyumsuz, anormal olarak nitelenebilir.
Yani; evrensellik taşıyor olması ve bu anlamda katılmanın en yüksek sayıda olması, toplam için özsel olma, birey ve ortak refah için en önemli olma özellikleri bir kurumun temel kurum olarak nitelendirilmesi için gerekli kriterlerdir.
*Kurumlar, bekledikleri kurumsal davranışın eskimesi, ihtiyaca cevap vermemesi yada modası geçmesi durumlarında bireyleri sıkarlar. Bu durumlarda reform gerekli olur.
Yardımcı kurumlar bu niteliklere sahip değildir. Yardımcı kurumlar, temel kurumlarca içerilen küçük ölçekli ve çeşitli kurumlardır.
Bu noktada açık ve gizil işlev ayrımının da belirtilmesi, kurumların işlevleri açısından önemlidir.
Kurumların sınıflandırılması noktasında bir diğer önemli kavram, anahtar kurum kavramıdır. Anahtar kurum; bir dönem ve bir mekan için kurumlardan bir tanesi diğerlerine baskın çıkabilir, diğerlerinden daha özgün olabilir. Yani kurumlardan bir tanesi diğer
Sayfa 18 Sosyolojiye giriş Ders Notları Ders Sorumlusu: Dr. Şeref ULUOCAK
kurumlara rengini verir, bu kurum o anda anahtar kurum durumundadır.
TEMEL KURUMLAR İçlerinde yardımcı kurumları da barındıran temel kurumlar şunlardır:
*****KURUMLAŞMA SÜRECİ*****
•
Aile
Gevşek örüntülü bir aksiyonun zamanla göreli olarak sabit, düzenli ve bütünleşmiş bir yapıya kavuşması sürecidir. Bu sürece kurumlaşma süreci denir.
•
Eğitim
Kurumlaşma sürecini ifade edebilmek için;
•
Ekonomi
•
Siyaset
•
Din
•
Boş zamanların değerlendirilmesi
1.
İhtiyaç: Bir ihtiyacın belirlenmesi
2.
Alternatif davranışlarda bulunma: Elimizdeki potansiyel ile ihtiyaç karşılamaya yönelik davranışlarda bulunma.
3.
Tekrarlama: Belirlenen alternatif davranışlardan birinin uygun görülüp seçilmesi, seçilen bu alternatif davranışın yinelenmesi.
4.
Eğitim kurumu; resmi olmadan evde ve kültürel çevrede, resmi olarak da toplumun eğitimsel düzlemlerinde gerçekleştirilen sistemli bir sosyalizasyon sürecidir. Okul, sınav, not sistemleri gibi alt kurumları kapsar.
Ayırt edici bir sosyal grup tarafından desteklenme ve bu davranışa özel bir anlam ve değer atfedilmesi.
5.
Ekonomi kurumu; topluma maddi ürün ve hizmetlerin sağlandığı örüntüleşmiş davranış biçimlerini içerir. Banka, reklam, pazarlama gibi alt kurumları bünyesinde barındırır.
Resmileşme: Kurumlaşmanın olduğuna dair en önemli gösterge sosyal kontrolün direk olarak devreye girmesidir, bu resmileşme aşamasında olur.
6.
Global sosyal sistemle bütünleşme.
Aile kurumu; cinsel ilişkileri, çocukların doğumu ve yetiştirilmesini kapsayan standartlaşmış davranış sistemidir. Nişan, evlilik, çocuk bakımı gibi alt kurumları kapsar.
Siyaset kurumu; kamu düzeni yönetimin sağlanması gereksinimine yönelik işlevleri yerine getirir. Ordu, siyasi partiler, diplomasi gibi alt kurumları vardır. Din kurumu; bireyin yaratıcı ile ilişki kurma ve ibadet gereksinimini karşılar. Dini törenler, ibadet sistemleri gibi alt kurumları vardır. Boş zamanların değerlendirilmesi, kişinin fiziksel ve zihni gereksinimlerini karşılar. Bu anlamda kurumsallaşmış davranış örüntülerini içerir. Resim, tiyatro, spor gibi alt kurumları vardır. Bu doğrultuda dikkat edilecek nokta; kurumların toplum yada kültür içinde yan yana bulunmaları, etkileşim örüntüsü içinde olmaları her zaman bir uyum içinde oldukları anlamına gelmez. Yine önemle belirtilmesi gereken husus, kurumlar denildiği zaman bir uyma davranışı söz konusudur. Ancak bu noktada mutlak anlamda uyuma değil, merkezi eğilimlere atıfta bulunulur. Kurumsal sistemler/kurumsal süreçler insan için ve insan yoluyla oluşturulurlar. Bu anlamda statikmiş gibi algılanmaları doğru değildir.
………aşamalarından söz edilebilir.
Kurumlaşma süreci gerilimleri, sapmaları içinde barındıran dinamik bir süreçtir. Kurumlaşma sürecini analiz ederken hem kişiyi saran sosyal çevreyi hem de tamamen karizmatik olabilecek daha önceden tahmin edemeyeceğimiz durumları da hesaba katmalıyız. Birey-birey ilişkisinde etkileşim monoton değildir, seçici yönelimler ve alternatif tercihler söz konusudur. Böyle bir dinamik yapı üstünde sürekli olarak yeniden ve yeniden yapılanmalar söz konusudur. Davranışların bir kısmı çok hızlı olarak örüntüleşip kristalleşebilirler, bazıları da yavaş olabilir. Bazıları kendiliğinden oluşurken bazıları kasti olarak oluşturulabilir, yine bazıları mevcut kurumsal yapı içinde oluşurken bazıları mevcut kurumsal yapı dışında gelişir.
Sayfa 19 Sosyolojiye giriş Ders Notları Ders Sorumlusu: Dr. Şeref ULUOCAK
kavramlardan bazıları değer yargısı içeren, bazıları da değişmenin ritmine, hızına veya yönüne işaret eden kavramlardır. SOSYAL DEĞİŞME
Değişme, önceki durum yada davranıştan farklılaşma biçiminde açıklanabilir. Buna göre değişme, aslında hiçbir doğrultuyu ifade etmeyen nötr bir kavramdır. İleriye doğru olabileceği gibi geriye doğru da olabilir. Günümüz dünyası hızla değişen bir dünyadır. Böyle bir dünyada sosyoloji dilinin tartışmasız en temel kavramlarından biri olan “değişme”, günlük konuşma dilinde sık kullanılan terimlerden biri haline gelmiş, çeşitli anlamlar içeren, sınırları belirsiz bir kavrama dönüşmüştür. Sosyoloji dilindeki “değişme” kavramı, günlük hayatta kullanılan “değişme” yada “değişiklik” gibi kelimelerle karışma riski taşımaktadır.
Sosyolojide “değişme” şu üç özelliğin birlikte var olması durumunu ifade eden bir kavramdır:
1.
Zaman dilimi; sosyal değişme belli bir zaman dilimine endeksli bir olgudur. Yani değişme bir referans noktasıyla belirlenebilir.
2.
Kesintisizlik; sosyal değişme kesintisiz olmalıdır. Sosyal yapılar görece statiktir, değişmeden söz edebilmek için bu görece statikliğin bozulması gerekir. Gözlemlenen değişme konjonktürel bir durumu yansıtıyorsa (gelişme bir süreklilik arz etmiyorsa) sosyal değişmeden söz edilemez.
3.
Kollektif olma; sosyal değişme kollektif bir olgudur. Yani aile, cemaat, eğitim, iktisat gibi kalıcı birliktelikleri ifade eden grup ve kurumlar bazında ortaya çıkar.
Görüldüğü üzere bu üç özellik, sosyal değişmeyi tanımlamakta ve sınırlarını belirlemektedir. Sosyolojik anlamda değişme yada sosyolojinin konu aldığı değişme “yapı içindeki değişme” değil, “yapının değişmesi”dir. Değişmeyle İlgili Kavramlar Sosyolojide çeşitli şekillerde değişmeyi içeren kavramlar kullanılmaktadır. Evrim (evolution), devrim (revolution), büyüme (growth), ilerleme (progress), gelişme/kalkınma (development), kültürel değişme (cultural change) bunlara örnek olarak verilebilir. Bu
Evrim; kolayca fark edilmeyen bir hızla ve gelişme yönünde olan çok uzun vadeli değişmeleri ifade eden bir kavramdır. Devrim; sosyal yapıda hızla ortaya çıkan köklü değişimleri ifade eden bir terimdir. Devrim, ihtilal ve inkılap anlamlarını da içerir. Büyüme; daha çok ekonomik anlamda kullanılan bir terimdir. Ekonomide büyüme gelir artışını ifade etmek için kullanılır. Ekonomik ölçütlere göre değişmenin yön ve hızı belirlenir. İlerleme; arzu edilen yöndeki değişmeleri ifade eden, tamamen değer yüklü bir terimdir. Gelişme; bu kavramda değer yüklüdür. Ancak özü itibarıyla, az iyi olduğu düşünülen bir durumdan daha iyi olduğu düşünülen bir duruma doğru değişme anlamına gelir. Kültürel Değişme; sosyal değişme kavramıyla iç içe değerlendirilmesi gereken bir kavramdır. Sosyal değişme; sosyal ilişkiler sistemimdeki değişmeye, kültürel değişme ise; başta değerler ve normlar olmak üzere kültür unsurlarında meydana gelen değişmeleri belirtir. Ancak böyle bir ayrımın kesin çizgileriyle yapılması güçtür, bundan dolayı “sosyo-kültürel değişme” şeklinde kullanılması kavramın belirleyicileri açısından önemlidir.
SOSYAL DEĞİŞMEYİ SAĞLAYAN FAKTÖRLER
Sosyal değişmenin faktörleri, değişmeyi harekete geçiren faktörlerdir. Bu faktörler birbirlerinden soyutlanamazlar, her birinin zaman ve mekan koşullarına göre etki dereceleri farklıdır. Genel anlamda bu faktörler; Coğrafya Doğal çevre faktörü sosyal değişme açısından oldukça önemlidir. İklim değişiklikleri, deprem, sel, yangın, orman tahribi, su kaynaklarının azalması, çölleşme gibi çevresel belirleyiciler; insanların doğal çevreyi denetim ve kullanım altına almaları; doğal kaynakların azalması yada kıt oluşu özellikle toplumları değişme yönünden oldukça etkilemektedir. Nüfus Nüfusun yapısı, yani nüfus artışı yada azalışı, doğum ve ölüm oranları gibi demografik faktörler sosyal değişmeye neden olabilirler.
Sayfa 20 Sosyolojiye giriş Ders Notları Ders Sorumlusu: Dr. Şeref ULUOCAK
Din Tarihsel olarak bakıldığında din, çoğu toplumsal değişmenin temel etmenlerinden birisidir. Din faktörü özellikle aile, ekonomi ve siyaset kurumlarını doğrudan etkileyerek sosyal değişmeye kaynaklık eder. Düşünceler Büyük düşünürler, doktrinler sosyal değişmenin yönünün tayin edilmesi bakımından önemli bir etkiye sahip olabilirler. Özellikle bu düşünceler ideoloji durumuna dönüştüklerinde sosyal yada toplumsal yapıyı etkilemede bir araç halini alırlar. Önderler Önderler, toplumlarda bilinçli toplumsal değişmeler, kalkınma ve modernleşme gibi çabalarda kitleleri peşlerinden sürükleyerek değişme açısından önemli rol oynarlar. Teknoloji Teknoloji ve onun gelişmesi sosyal değişmeye yol açan önemli bir faktördür. Kültürün maddi ve manevi unsurlarındaki buluş keşifler sosyal değişmeye yol açabilir. Çatışmalar Günümüzde toplumlar arası çatışmalar çeşitli boyutlarda ortaya çıkmaktadır; sıcak savaş, soğuk savaş, teknolojik savaş, psikolojik savaş… gibi. Bu tip toplumlar arası çatışmalar çok köklü sosyal değişmelere yol açabilirler. Sosyal Hareketler Sosyal hareketler sosyal yaşamın bazı yada bütün yönlerini değiştirme, ortadan kaldırma, yenileme yada yıkma isteği gibi itici faktörler ile sosyal değişmeye neden olabilirler.
Sayfa 21 Sosyolojiye giriş Ders Notları Ders Sorumlusu: Dr. Şeref ULUOCAK
KLASİK SOSYOLOJI TEORİLERİNİN ORTAYA ÇIKIŞI 17. ve 18. Yüzyıl Doğa Bilimleri Yüzyılıdır Nevton ve Kopernikus ile Tüm Evren Kavrayışı Değişmiş, Descartes ve Kant ile Değişen Zihniyetin Bilgi Kuramı (Epistemolojisi) Gelişmiştir Yeni İcat ve Buluşlar
TARİH YÜZYILI
AYDINLANMA ÇAĞI SANAYİ DEVRİMİ KAPİTALİZM
• Geniş çaplı yağmalar (İspanyollar- Orta Amerika) (İngilizler-İspanyol Gemilerini Vuranlar) Avrupa'ya tonlarca altın taşımıştır. Bütün bunlar 16. ve 17. yüzyıllarda, sanayi devrimine götüren süreçleri desteklemiştir. • Sömürgecilik. Avrupa ülkeleri yeni koloniler oluşturarak buradan getirdikleri malları sanayide kullanmaya başladılar, işlediler ve tekrar sömürgelere sattılar. • Kapitalizm. Orta sınıfın zenginleşmesi sürecine paralel olarak kapital birikimi oluşmaya başladı. Böylece yeni yatırım alanları aranmaya başlandı.
1.Sanayi Devrimi: Demir ve Kömür Hindistan'da 23 Haziran 1753 tarihinde, Plessey Savaşı sonucu Hint-Moğol imparatorlarının hazinesinin İngiltere’ye taşınması -1758-1791 tarihleri arasında teknik ve teknolojik buluşlar (1763 Buharlı makine)
18. Yüzyıl FELSEFE YÜZYILI RASYONALİZM ve EMPİRİZM’e Dayalı EPİSTEMOLOJİ 15.Yüzyıl RÖNESANS
Yeni İcat ve Buluşlar
16.Yüzyıl DİNSEL REFORMASYON
17. Yüzyıl KARTEZYEN FELSEFE RASYONALİZM
Descartes Leibniz Hobbes Spinoza Kopernikus(Güneş Merkezli Yörünge Sistemi) Galileo (Süredurum Yasası: Karşıt
Akıl, Düzen, İlerleme, Gelenekten Kurtuluş, Özgürleşme-İnsanın Kendini Özne Kılışı MODERNLEŞME SUREÇLERİ 1789 Fransız İhtilali ve Newton (Genel Çekim Yasası) ve bunun şekillendirdiği bilim anlayışına bağlı PARADİGMA: NEWTON PARADİGMASI Locke (Doğa bilimleri epistemolojisi) Kant “Aydınlanma Aklı Kullanma Cesaretidir”
2.Sanayi Devrimi 1870 sonrası: Çelik, elektrik, petrol 1840 Buharlı gemi 1825 Buharlı tren
19. Yüzyıl TARİH FELSEFELERİNİN YÜZYILI
Tarih ve Toplum Felsefesi Alanında İki Temel Ayrım: 1. Doğa bilimlerini model alan yaklaşım 2. Bu alanın farklı bir epistemoloji ve metodolojiye dayanması
3.Sanayi Devrimi: Bilgisayarın keşfi, internet ağları ve buna bağlı teknolojiler
20.Yüzyıl
Analitik Felsefe Mantıksal Pozitivizm Yorumsamacılık Fenomenoloji Yapısalcılık Post-Yapısalcılık
Sayfa 22 Sosyolojiye giriş Ders Notları Ders Sorumlusu: Dr. Şeref ULUOCAK
DİNSEL TEOLOJİK TANRININ YASALARI
etki olmadıkça bir hareketin doğrusal yön izleyeceği)
Napolyon’un katkısıyla Avrupaya 17.yy felsefesinin yayılması
Doğanın Dili Matematik, Doğanın Matematiksel olarak İspatlanabilirliği
Konstrüktivist Epistemolojiler Fenomenin Bilgisi
DOĞANIN YASALARI
gerektiğinde ısrar edenler
HEGEL: Devlet-ulus K. MARX: Sınıf A. Comte: Pozitivizm
Bütüncül Yaklaşımlara Yönelik Sentez Girişimleri
TARİHİN YASALARI Tarih Yüzyılı 19.yy’da Tarihe ve Kültüre Yönelen Bilgi Edinme Etkinlikleri Açısından İki Farklı eğilimin Varlığından Söz edilebilir:
BİLİM Bertrand Russell’a göre bilim; Gözlem ve deneye dayalı akıl yürütme ile önce olguları ardından bu olgular arasındaki nedensellik ilişkilerini ortaya koyma çabasıdır. Doğan Özleme göre, Bilim, olgulardan hareketle, olgular hakkında, kavramlara, hipotezlere, yasalara, genelliklere ve kuramlara ulaşma çabasıdır BİLİMSEL AÇIKLAMA Biçimsel bakımdan mantıksal açıdan tutarlı, içerik yönünden olgusal denetlenebilirliğe açık olan bir açıklamadır.. BİLİMİN AMACI Verileri Açıklayan Teoriler inşa etmektir.
1.
2.
17. ve 18. yy’larda doğa bilimlerinde yaşanan başarıların, tarih alanına aktarılabilmesi için doğa bilim modelinde bir tarih ve sosyal bilim geliştirilmesi gerektiğini savunanlar/ Pozitivist Bilim Anlayışının Temel Özellikleri: 1. Yöntemsel Monizm 2. Matematiksel fiziğin diğer bilimler için yetkinlik ölçütü olarak kabul edilmesi. 3. Nedensellik Sosyo-kültürel ve tarihsel olanın kendine özgü bir epistemoloji ve metodolojiye sahip olması gerektiğinde ısrar eden yaklaşım. Vico, Dilthey, Herder, Alman Tarih Okulu, Fenomenoloji, Heidegger, Gadamer, Habermas (Geç Dönem)
Sayfa 23 Sosyolojiye giriş Ders Notları Ders Sorumlusu: Dr. Şeref ULUOCAK
Bilimsel Açıdan Anlamanın İki Düzeyi AÇIKLAMA (NEDENSELLİKLERE ve GENELİKLERE Ulaşma) BETİMLEME
BÜTÜNCÜL YAKLAŞIM NOMOTETİK BİLİMLER İDİOGRAFİK BİLİMLER
SOSYO-KÜLTÜREL YAPININ BÜTÜNÜ
Nesnel, yapı ve mekanizmalar üreten, yapılaşmış örüntüleşmiş düzey Öznel boyut
Sayfa 24 Sosyolojiye giriş Ders Notları Ders Sorumlusu: Dr. Şeref ULUOCAK
KLASİK SOSYOLOGLARIN YAKLAŞIMLARI Klasik sosyologların yaklaşımları göz önünde bulundurulduğunda genel anlamda doğa bilimleri modelinde bir sosyal bilim felsefesinin etkisi altında oldukları görülmektedir. Pozitivist bilim anlayışına göre: 1. Yöntemsel monizm: bilimsel araştırma konularının çokluğu ve çeşitliliği karşısında tek bir bilimsel yöntemin olabileceği düşüncesi. Buna göre bütün bilimlerin aynı yöntemi kullanmaları gerekmektedir. 2. Doğa bilimlerinin özellikle de matematiksel fiziğin, bütün öteki bilimlerin gelişme ve yetkinlik derecelerini ölçebilecek, yöntemi bakımından örnek olabilecek bir arketip olduğu düşüncesi. Buna göre, bütün bilimler matematiksel olmalı, insan bilimleri de dâhil bütün bilimsel etkinlik alanları matematiksel, niceliksel çerçeveler içinde ele alınmalıdır. 3. Bilimsel açıklamanın nedensel olduğu düşüncesi: Buna göre bilimsel açıklama; tek tek durumların genel yasalar altına konulmasından başka bir şey değildir. ÖZET BİR TARİH 1. 17nci ve 18nci yüzyılda ENTELEKTÜEL DEVRİM / AYDINLANMA/AKIL ÇAĞI / BİLİMSEL DEVRİM 2. 17nci, 18nci ve 19ncu yüzyılda İngiltere’de ve Ardından Avrupa ve Amerika’da, kırsal tarım toplumlarından, kentsel yapılara dayılı gelişmiş sanayi ekonomilerine dönüşüm: TARIM/SANAYİ / KENT DEVRİMLERİ 3. 18nci yüzyıl sonlarında ve 19ncu yüzyıl başlarında Fransız Devrimi ile eski Feodal yapıları kökten yıkan DEMOKRASİ / EŞİTLİK / ÖZGÜRLÜK fikirleri temelinde; liberal ve sosyalist ideolojilere yol açan SİYASAL DEVRİMLER. 4. 19ncu yüzyıl, İLERLEMECİ TARİH FELSEFELERİ ÇAĞI (HEGEL, COMTE, MARX vb.)- KLASİK SOSYOLOGLARIN DÖNEMİ Sosyolojide teori, gerçekliğin bir tanımlamasını ya da açıklamasını sunar. Klasik sosyologların geliştirmiş oldukları sosyal teoriler arasındaki farklılaşmalar şu ölçütler üzerinden ele alınabilir: 1.Toplum nedir? 2.Toplum-birey arasındaki ilişki nedir?
Sayfa 25 Sosyolojiye giriş Ders Notları Ders Sorumlusu: Dr. Şeref ULUOCAK
3.Toplumsal ve tarihsel değişim üzerinde etkili olan güçler nelerdir? Bu anlamda, Comte, Durkheim, Weber, Marx gibi sosyologların yaklaşımlarında, toplumun başlı başına bir varlık olduğu, ekonomik, siyasal ve ideolojik faktörlerin, DÜZEN ve DEĞİŞME olgusu için önemli unsurlar teşkil ettikleri konusunda benzerliklerin bulunduğu ancak hangi unsurun diğerlerinden daha önemli olduğu noktasında farklılaşmalar bulunduğu görülmektedir. Klasik sosyologlar, insan-toplum ilişkisini ortaya koymaya çalışmışlar: toplumun üyelerinin toplamından daha fazla bir şey olup olmadığı; toplumun bireylerden bağımsız bir gerçeklik taşıyıp taşımadığı ve içindekileri kontrol yeteneğine sahip olup olmadığı konusunda farklılaşmalar görülmektedir. --------------BİREY -----------------ÖZGÜRLÜK BELİRLENMİŞLİK Tarihte insanın özgürlüğü nedir? Tarih ve Topluma Müdahale Edebilme, Değiştirme Gücü Nedir? (SOSYAL DEĞİŞME, SONUÇLARI AÇISINDAN BİREYLER TARAFINDAN KONTROL EDİLEBİLİR MİDİR? Sosyolojideki temel formlar; toplumu fonksiyonu olan, bütünleşmiş bir sistem olarak kavramsallaştıran genel teoriler (organik, yapısal-fonksiyonalist yaklaşım); topluma dinamik, değişken ve çatışmanın sürdüğü şeklinde odaklanan teoriler (çatışmacı-radikal yaklaşım); rol davranışları ve sosyalizasyon gibi süreçler üzerine odaklanan kişiler arası ya da mikro seviyede sosyal fenomenlerle uğraşan teoriler (sembolik etkileşim ve etnometodolojik yaklaşım) şeklinde belirlenebilir. Sosyolojideki temel formlar, sözü edilen bu kavramlar üzerine yapılan açıklamaları ya da tanımlamaları da belirlemektedir.
Tarihsel süreç içinde yapı kavramının yaygın bir şekilde kullanımı 1950 ve 1960’lı yıllardaki fonksiyonalist yaklaşım ile olmuştur. Yapı kavramı verili kabul edilerek fonksiyon/işlev kavramı üzerinde daha çok vurguda bulunulmuştur. Bu nedenle yapı ve fonksiyon kavramları bir arada düşünülerek birbirlerini tamamlar niteliğe kavuşmuştur. Bu gelişmelere bağlı olarak yapısal- fonksiyonalist yaklaşım, bu birbirini tamamlayan kavramları analizlerinde kullanır hale gelmiştir. Yapısal-fonksiyonalist yaklaşımda her yapı, bir fonksiyona sahip olduğu için gelişir. Yoksa yapılar var olduğu için belli fonksiyonlar ortaya çıkmaz. Yani fonksiyonlar yapıdan önce ortaya çıkar ve kendilerini yerine getirecek yapıların ortaya çıkmasına neden olurlar. Bu bağlamda yapılar fonksiyonları değil, fonksiyonlar yapıları yaratırlar. Yapısal Fonksiyonalizme göre toplumsal kurumlar toplumda yaptıkları katkı-gördükleri fonksiyon üzerinden değerlendirilmektedir; Toplumsal Bütünleşmeye katkı işlevi Toplumun varlığının devam ettirilmesine katkı işlevi TOPLUMSAL KURUMLAR
Toplumsal Bütünleşmeye katkı işlevi İhtiyaçların giderilmesine yaptıkları katkı işlevi
SOSYOLOJİK İŞLEVSELCİLİĞİN TEMEL ÖZELLİKLERİ
Yapı Kavramı: Yapının, toplumun işleyişinin incelenmesi yaklaşımı köklerini A.Comte’un sosyal statik ve sosyal dinamik çalışmalarından alır. Aynı şekilde H.Spencer ve E.Durkheim’ın çalışmaları da bu inceleme yaklaşımına önemli katkılar yapmıştır. A.Comte’a göre sosyoloji toplumsal statiği (yapı-structure) olduğu kadar toplumsal dinamiği (süreç-process) de çalışmaktadır. H.Spencer’a göre toplumsal bünyeler (social bodies) ve canlı bünyeler her ikisi de hacimce büyürken yapıca da büyürler. Hem Comte hem de Spencer’da temel varsayım, birbirlerine bağımlı parçalardan oluşmuş bir sistem olarak toplumun görüntülenebileceği şeklindedir. Sosyolojideki bu temel formlar içinde geleneksel/klasik sosyolojide yapı, değişmez yada mekanik bir niteliktedir.
1.İşlevsel Bütünleşme: -Toplum birbiriyle ilintili parçalardan meydana gelmiştir -Sistem özelliği gösterir -Her parça bütün ile olan ilişkileri ve bu bütün içinde gördüğü fonksiyon-işlev üzerinden anlaşılabilir -Toplum birbirine bağımlı ve sistem bütünleşmesine katkıda bulunan öğelerden oluşmuş bir sistemdir.
Sayfa 26 Sosyolojiye giriş Ders Notları Ders Sorumlusu: Dr. Şeref ULUOCAK
2. Sistemik İşlevsellik----------------------- Sistemlilik -Parça-Bütün ilişkisi: SİSTEM anlayışına dayanır -Tüm öğeler bütüne bir katkı yapar, özel bir işlev-fonksiyon görür. -Ahlaki Konsensüs olarak, DÜZEN -Birey aktörlerin ÖZNEL-ÖZEL çıkarları DÜZEN -Bireysel Bilinçler Kolektif vicdan-bilinç -Toplumsal Ahlak ile bireysel olan -Kolektif Bilinç-Ortak Değer uzlaştırılmalı Sistemi 3. İşlevsel Öngereklilikler: Parsons’ın, tüm yaşayan tüm canlı sistemler için zorunlu olduğunu ileri sürdüğü işlevsel Öngereklilikler: -Adaptasyon-Uyum -Amaca-Hedefe Ulaşma -Bütünleşme -Gizil Güç-Örüntü Devam Ettirme (Bütünlüğe Motive eden Güç) 4. Disfonksiyon-İşlevsiz-Görevini Yapamama ya da Olumsuz İşlev Robert Metron’a göre evrensel işlevsellik mümkün değildir. Sistemin bütün parçalarının bütünleşmesi süreci “kusursuz” olamaz. Toplumsal sapma davranışları, gerginlik ve gerilimler, sosyal değişme ve çözülme süreçleri açısından her zaman mümkündür. 5. Toplumsal Bütünleşme: “Değerler” konusunda konsensus, ortak bilişsel yönelimler önemlidir. Mevcut toplumsal/ekonomik/siyasal yapının meşrulaştırılabilmesi açısından, ortak değer ve ortak bilişsel yönelimlerin yaygınlaştırılması gerekmektedir. 6.Aşırı Toplumsallaşma: İşlevselcilik, “aşırı belirlenmiş” bir birey anlayışına dayanmaktadır. Özgürlük-belirlenmişlik antinomisinde (iki ayrı uç arasındaki çatışkı) işlevselci görüşler açısından bireyin özgürlüğü toplumsal belirlenmişlikle sınırlandırılmıştır. 1960’lı yıllardan sonra özellikle Amerikan sosyolojisinin çehresinin değişmesiyle birlikte, özellikle sembolik etkileşimci-etnometodolojik yaklaşımınla birlikte, sosyolojideki hakim görüşlere bir karşı duruş sergilenmiş olsa bile etkileri değiştirilememiştir. Buna rağmen bu yaklaşımın günümüzdeki yapı kavramına yaklaşımın temellerini attığı söylenebilir. Çünkü bu yaklaşımda (sembolik etkileşimci-
etnometodolojik) ; yapısal bütünü oluşturan parçalara dair vurgu az, insan ilişkilerinin bütünle olan ilişkilerine vurgu daha fazladır. Genel anlamda bahsedilen yaklaşım formları göz önüne alındığında yapı; bağımsız olarak oluşmuş bireylerin özgür iradeleri üzerine konmuş bir kısıtlama ve/veya belirleme kaynağı olarak insan eylemlerine dışsal görünümdedir. Günümüz sosyolojisi formunda ise yapıya yaklaşım sözü edilen diğer formlarda oldukça farklılık göstermektedir. Yapı; değişmeyen, durağan olarak nitelendirilmemekte, parça-bütün bağlamında ele alınmaktadır. Yani yapıya bir kurallar ve düzenlenmiş ilişki kümeleri olarak yaklaşılırken aynı zamanda toplumsal pratikler olarak düzenlenip yeniden üretilen ilişkiler yoluyla sürekli ve yeniden yapılandığı kabul edilmektedir. Bu anlamda yapıyı anlamaya yönelik dört temel özellik sıralayabiliriz: *Aralarında herhangi bir ilişki bulunmayan parçalar veya unsurlar bir yapı oluşturamazlar. *Bir yapı parçalarına göre bütün, parçalar da kendi unsurlarına göre bir bütündür. *Yapı bir etkileşim örüntüsü olduğuna göre, parçalarda birer etkileşim örüntüleridir. *Yapı, parça-bütün arasındaki görece istikrarlı ilişkilerden oluşur. Bu bağlamda yapı; bir bütünü oluşturan parçaların veya unsurların birbirleriyle ve bütünle olan etki-tepki ilişkileri, karşılıklı bağlantıları yani etkileşimleridir. Kısa ve net bir ifadeyle yapı, bir etkileşim örüntüsüdür. Sosyal Yapı, Toplumsal Yapı ve SosyoKültürel Yapı Kavramları: Sosyal yapı ve toplumsal yapı kavramlarını netleştirebilmek için bu kavramların neye karşılık geldiğini bilmek önemlidir. Sosyoloji teriminin Latince kökü “socius”u Türkçe bir araya geliş, insanların bir araya gelişi, toplanışı olarak çevirmek mümkündür. Bu bir araya geliş her zaman toplum (society) formunda olmayabilir. İnsanların bir araya gelişleri ile gruplar, yığınlar, birlikler, topluluklar, toplumlar v.b. çeşitli bir araya gelme formları ortaya çıkabilir. Sosyolojinin toplum bilimi olarak çevrilmesi sosyolojinin konusunun bu bir araya gelişlerin sadece tek bir biçimi olan toplum ile sınırlandırılmasına yol açmıştır. Sosyal teriminin Türkçeleştirme esnasında toplumsal olması, analizi sağlayan ince ayrımların (nüans) göz ardı edilmesine sebep olmuştur.
Sayfa 27 Sosyolojiye giriş Ders Notları Ders Sorumlusu: Dr. Şeref ULUOCAK
farklı görünümleridir. Sosyal olan davranışsalı, kültürel olan ise bilişsel boyutu ifade eder.
Sosyal (social) mikro bir araya geliş biçimlerine ait olanı niteler, toplumsal (societal) ise bütün mikro etkileşim ağlarından oluşan makro boyuttaki topluma ait olanı ifade eder.
Bu yüzden sosyal yapı-kültürel yapı ayrımları yerine sosyo-kültürel yapının davranışsal (normatif) ve bilişsel (kognitif) boyutlarından söz etmek daha uygundur. Böylece olgunun boyutları hem aynılaştırılmamış hem de aralarındaki bağıntı/etkileşim göz ardı edilmemiş olacaktır.
Bu bağlamda düşünülecek olursa, insanların bir araya geliş biçimleri zaman ve mekan koşullarında birbirinin aynı olamayacağından sosyal yapılar arasında benzerlikler ve/veya değişmez kurallar bulmak çok zordur, sosyal yapılar son derece heterojendir.
Netice itibarıyla sosyal yapı, toplumsal yapı ve sosyo-kültürel yapı kavramlarını, aralarındaki ilişkiyi koparmadan yani kesin sınırlarla ayrılmayacağını unutmadan, kendi bağlamlarına göre kullanmak gerekmektedir.
Aslında birbirinden ayrılması olanaklı gözükmeyen sosyal yapı ve kültürel yapı kavramları da, yani insan ilişkileri ile insanların kullandıkları araçlar, değerleri, kuralları ve anlamları bir arada sosyo-kültürel yapıyı meydana getirmektedir. Sosyo-kültürel yapı da makro ve mikro bütün etkileşim düzlemlerindeki davranışsal ve bilişsel boyutların birbirinden ayrılmazlığı, içiçeliği düşüncesini ifade eder. Sosyal ve kültürel olan birbirinden ayrı değildir. Her ikisi de aslında aynı olgunun farklı bakış açılarından
SOSYOLOJİK TEORİ
Toplumun Doğası
Başlıca Teorisyenleri Odaklanılan Düzey Amaç
Temel Sorular Olguların Toplanmasında Kullanılan Teknik
Yapısal Fonksiyonalizm (Pozitivist Eğilim)
-Birbirine karşılıklı olarak bağımlı parçalardan meydana gelen, bir organizmaya benzer nitelikteki toplum anlayışı. Toplumsal gerçeklik sui generis, kendi halinde bir gerçekliktir. Parçalarının toplamından daha fazla bir şeydir. Emile Durkheim August Compte Talcott Parsons Robert Merton - Makro -Sosyal düzenin nasıl mümkün olduğunun anlaşılması
Sembolik Etkileşim (yorumlamacılık) (1960’lardan sonra)
Sosyal Çatışma Teorileri (Eleştirel)
-Bazı kategorilere dahil olan insanların, diğerlerinden daha fazla yarar sağlamakta olduğu, sosyal eşitsizlikler temelinde karakterize edilebilecek bir sistem olarak toplum anlayışı
-Toplum sembolik iletişimler üzerinde temellenmiş olan devam etmekte etkileşimler aracılığıyla ele alınmaktadır. Toplum, bireyler arasındaki etkileşimler yoluyla inşa edilmiştir.
Karl Marx Wright Mills
George Herbert Mead Herbert Blumer Erving Goffman Charles Horton Cooley
-Makro
-Mikro
Sosyal değişmenin sağlanabilmesi açısından toplumun anlaşılması. Çatışmanın sosyal değişmeye nasıl yol açtığının anlaşılması
-….. fonksiyonu nedir? -Toplumun devamlılığının sağlanması nasıl mümkün olabilir?
-Toplum nasıl ayrımlaşmıştır? -Bu kimin yararınadır? -Statükoya nasıl meydan okunabilir?
-empirik
-Sosyo-tarihsel/empirik
-Bireylerin benliklerini (self) ve toplumu nasıl inşa ettikleri
-Bireyler anlamları nasıl üretmektedirler?
-Tanımlama süreçlerinin analizi
http://www.uwec.edu/bonstemj/Intro/Spring03/Sociological%20Theory.htm
Sayfa 28 Sosyolojiye giriş Ders Notları Ders Sorumlusu: Dr. Şeref ULUOCAK
Saint SIMON (1760-1825) Comte’un hocası olarak da bilinmektedir. Fransız Devrimi sonrasında yaşanan toplumsal, siyasal, ekonomik ve kültürel değişmelerin etkisinde görüşlerini ortaya koymuştur. Soylu bir aileden gelmektedir bununla birlikte Newton’un fizik yasaları ve Aydınlanma filozoflarının yapıtlarıyla yetişmiştir ve Aristokrasinin ve eski rejim yanlılarının en keskin karşıtlarından biri olmuştur. Burjuvazi taraftarı iken, 1823-1824’te Endüstri İlmihalleri adlı çalışmasında, ilgisini liberal burjuvaziden proletaryaya yöneltmiştir. Yeni Hıristiyanlık başlıklı son kitabında metafizikten arındırılmış ve Newton yasalarına dayandırılacak bir insanlık dinine olan gerekliliğe işaret etmiştir. Simon’a göre; Bilim Adamlarının Öncülüğünde “SOSYAL FİZYOLOJİ” Adında Bir Bilim Kurulmalı Ve Toplum Yeniden Örgütlenmeliydi. Ulusal ve Uluslar arası Düzeyde Toplumların Örgütlenmesindeki Ölçüt: Newton Fiziğinin Kurallarından Esinlenen bir insanlık dini ----------- Sosyal Fizyoloji SOSYAL FİZYOLOJİ açısından, Simon, Endüstriyel Toplumun “ÜRETKEN SINIFLARI”NIN desteklenmesinden yana bir tavır içinde yer almıştır. Onun düşüncesinin temel özelliği, derebeyleri, soylular, rahip ve askerler gibi asalak sınıflara karşı toplumda üretici, endüstriyel sınıfların egemenliğinin kurulmasını önermiş olmasıdır.
ÜRETKEN-ÜRETİCİ SINIFLAR: Üretim etkinliği içinde yer alan tüm grupları kapsamaktadır: -
Kapitalist Girişimciler
-
Sanayiciler
-
İşçiler
-
Köylüler
-
Esnaflar
Simon’un görüşlerine yönelik olarak, Kapitalizmin olduğu kadar, Sosyalizmin de ideologu olduğu yolunda değerlendirmeler bulunmaktadır. Bu anlamda Saint Simon’un görüşlerinde: 1.
Teknokrasi ve Pozitivizmin
2.
Enternasyonalizmin
3.
Kapitalizmin
4.
Tarihsel materyalizmin maddeciliğin
5.
Sosyalizmin öncüsü olarak değerlendirilmesine imkân verecek görüşler yer almaktadır.
ve
tarihi
Simon’un görüşlerinde öncelikli olarak üretici sınıflar önem taşımış ve sınıf ayrımı gözetilmemiştir. Bununla beraber Endüstri İlmihali’ni (1823-1824) yayınlamasından sonra proletaryaya yönelik ilgisinin arttığı gözlemlenmektedir. Bir çağın dayandığı manevi ve fikri kültürün dayandığı temelin ekonomik yapı olduğu konusundaki görüşleri, onun tarihi maddecilik ve tarihsel materyalizmin öncüsü olarak değerlendirilmesine neden olmuştur. TARİHSEL EVRİMİN YÖNÜ Comte’un: Teolojik--------- Metafizik------- Pozitivist Aşamaları Simon’un: Feodalizm EndüstriyelDevrim EndüstriyelToplum (Endüstri İlmihalleri adlı çalışmasından sonra ise) Feodal--------- Liberal---------- Sosyalist Aşamalar Şeklinde değerlendirdiği bir sürece karşılık gelmektedir. Teknokrasi ve pozitivizmin, bilim, teknik ve endüstride yerleşik bir tutum haline getirilebilmesi önem taşımaktadır.
Sayfa 29 Sosyolojiye giriş Ders Notları Ders Sorumlusu: Dr. Şeref ULUOCAK
BİLİMLER SINIFLAMASI
Auguste Comte (1798-1857) Comte, pozitivist sosyolojinin öncüsü olarak kabul edilmektedir. Çünkü toplumu belirli yasalarla açıklanabilecek bir sistem olarak kabul etmiş ve insan toplumlarının gelişme yasalarını “Üç Hal Yasası” altında açıklamaya yönelmiştir (Durakbaşa 2003:18) Sosyolojinin yöntemi “tarihsel yöntem”dir. Sosyal olayların gelecekteki durumunu bilebilmemiz için, geçmişin bilgisine sahip olmamız gerekir. Tarihsel Yöntem, Comte’a göre insanlığın toplumsal gelişiminin yasalarının aranması çabasıdır. Sosyolojik Araştırma: 1.Sosyal kurumların gelişim süreçlerinin araştırılmasıdır. 2.Her sosyolojik araştırma belirli bir süreç – belirli bir zaman boyutu- içinde gerçekleşir. 3. Bugünü bilmenin ve anlamanın yolu geçmişin bilgisine sahip olmakla mümkündür. ___________________SÜREÇ___________________ Geçmiş______________Şimdi______________Gelecek ___-____Geçmişin bilgisi___x Statik (DÜZEN) __Dinamik(İLERLEME)--------------------sosyal araştırmada ZAMAN Boyutu-------------------------------------Sosyal Kurumların Gelişimi-----------Her olay tarihsel gelişmelerle bağlantılıdır/-Her sosyal olay tarihsel yasalara bağlıdır/-Tarih insanlığa ulaşmanın yolunu gösterir. Sosyolojide insanlığın gelişme aşamalarını inceleyen bilimdir. Bu nedenle sosyolojik yöntem tarihsel olmalıdır. -Tarihsel yöntem Comte’a göre insanlığın toplumsal gelişiminin yasalarının aranması çabasıdır: -Tarihsel süreç içinde bilimler “azalan bir genellik” ve “artan karmaşıklık” çerçevesinde aşağıdaki sıra içinde gelişim göstermişlerdir.
-------Azalan Genellik/Artan Karmaşıklık --------------
Sosyoloji TARİHSEL YÖNTEM Biyoloji Statik ve Dinamik İnceleme Kimya Çözümleme ve Sınıflandırma Fizik Aktif Gözlem-Deneye Dayanma Astronomi Pasif Gözlem-Varsayıma Dayandırma Aritmetik Soyutlayıcı-İlişki Arayıcı
Comte’a göre, sosyoloji, fizik, kimya ve biyolojiden sonra gelişecek olan, ama bütün bilimlerin en karmaşığı olacak bir son bilim olacaktı. Bu anlamda sosyoloji, insan davranışını anlamak, (açıklamak), dolayısıyla da öngörmek ve denetlemek için bilimi kullanarak insanlığın refahına katkıda bulunmalıydı (Giddens 2000:8). Comte, üç hal yasası ile bilimlerin sınıflamasını bir bileşik olarak kullanmıştır… Comte’un yaratmak istediği sosyolojinin işlevi, çağdaş dünyanın (döneminin) bunalımını gidermek ve yeniden toplumsal örgütlenmeye biçim ve yön verecek bilimsel düşünce sistemi yaratmak olmalıdır (Demir 2004:22). TOPLUM BELİRLİ YASALARA GÖRE AÇIKLANABİLECEK BİR SİSTEMDİR İnsanlığın zihinsel düşünme yetileri için referans teşkil eden önermelerin niteliğine bağlı olarak, her bir evreye belirli bir türden toplumsal yapı türü karşılı düşmektedir. 1.Teolojik Aşama
2. Metafizik Aşama
3. Pozitivist Aşama
Mutlak hakikat/Nedenler dogaüstüdür
Geçiş aşaması/Soyut doğa üstü göçler
Gözlem ve akıl yürütme yoluyla bilimsel yasalara ulaşma
Comte’un sosyoloji anlayışı Fransız Devrimi’nin sonrasında eski rejimin toplumsal birliktelik ve cemaat yapısından yeni oluşmakta olan topluma geçiş sürecinde yaşanan, sosyal problemlere yönelik bir yanıt arama
Sayfa 30 Sosyolojiye giriş Ders Notları Ders Sorumlusu: Dr. Şeref ULUOCAK
çabası olarak görülebilir). Bu süreçte Endüstri kapitalizmi gelişmektedir ve onun yarattığı sosyal değişme sürecinin gerginlik ve sarsıntılarına karşı TOPLUMSAL BÜTÜNLÜK nasıl sağlanabilir? Sorusuna yanıt bulma çabası söz konusudur. Nispet’e göre Comte’un yanıtı bu arayışlarda bütünlüğün sağlanmasına yönelik muhafazakâr bir yanıttır (Durakbaşa 2003:15). 19.yy’da Genelde Fransız Sosyolojisinin özelde Aguste Comte’un düşüncelerinin bu iki düşüncenin bir sentezi olduğu yolunda görüşler bulunmaktadır (Durakbaşa 2003:15)
Aydınlanma Karşıtı: Özellikle Aydınlanma liberalizminin tam tersine çevrilmesi yönündeki çabalara karşılık gelmektedir. Aydınlanmanın eleştirel rasyonalizmine ve aşırı bireyciliğine bir tepkiyi içinde barındırmaktadır. Aydınlanma Taraftarı: Aydınlanma bilimi ve pozitivist anlayışı çerçevesinde bir toplumsal ahlak inşa edilmesi suretiyle, Düzenin ve ilerlemenin sağlanması.
Geleneksel olan toplumdaki, düzen ve kurumların sağladığı dayanışma duygusunu, toplumsal hayatın, din, gelenek, ritüel, büyü, imgelem, duygusallık gibi Aydınlanma düşüncesi tarafından önemsenmeyen ve dışlanan, toplumsal gerçekliğin irrasyonel boyutlarının, toplumsalın vazgeçilmezleri olarak gören, Katolik muhafazakar düşünürlerin (Louis De Bonald ve Joseph De Maistre gibi) bu anlamda Comte’un üzerinde büyük etkileri olduğu düşünülmektedir (Durakbaşa 2003:16). Bu muhafazakar düşünürlere göre, geleneksel toplumdaki kurumlar ve bunların yarattığı “dayanışma” ve “düzen” anlayışı açısından; din, büyü, ritüel gibi irrasyonel toplumsal öğeler pozitif bir öneme sahiptirler. 1830’larda Aguste Comte, “sosyal fizik”, sosyal olanı fizik bilimi örneğinde çalışacak bir bilim olarak sosyolojiyi önerdiği zaman, bu toplumsallığın yasalarını bulma iddiasında olmuştur. Comte, eleştirel rasyonalizmin ve bireyciliğin yerine, toplumun birey üstü bir varlığı ve gücü olduğunu ve bireylerin buna boyun eğmesi gerektiğini savunuyordu. AHLAKIN kaynağı Comte’a göre toplumdur. Gerçek özgürlük, toplumun - (doğa)nın (!) yasalarına rasyonel (akılcılık-evrensellik taşıdığı düşünülen !) boyun eğiştir. Ahlaklı bir insan için egoizm, (digerkamlık) tarafından alt edilmelidir.
alturizm
Comte’a göre insanın bencil güdülerini denetleyen dışsal (Durkheimdaki “dışsallık ve baskı” ile ilişkilendirin) , toplumsal güçler olmasaydı, zihinsel dürtü ve yüce
duygularımız aşağı dürtülere (Freud’un yaklaşımları bu açıdan karşılaştırmalı olarak okunabilir) kurban olacaktı. …Comte’a göre insanlar, toplumun dışsal kısıtlamaları olmaksızın rasyonel bir yol izleyemezler ve amaçsız bir karmaşanın içine düşeceklerdir (Durakbaşa 2003:17). TOPLUM=DOĞA kabul edilmekte ve bireylerin onun (toplumun) yasalarına itaatleri beklenmektedir. Aydınlanma Bireyciliği Eleştirel rasyonalizm (Eleştirel akılcılık)
Aydınlanma Karşıtlığı Bireyciliğin aşırılıklarını törpüleyen, toplumsal düzenin yasalarına boyun eğen bir “birey” imgesine yaygınlık kazandırılması
TOPLUMSAL AHLAK Bireysel eğilimleri, aydınlanmış akla uygun olarak – toplumsal için en uygun yasalar içinde- yönlendirir Comte’un düşüncesinde birey esik ve gelişmemiş bir varlıktır. Egoizme özgü aşağı düzeydeki güdüleriyle yönlendirilmektedir. Daha yüksek düzeydeki bir toplumsallığa işaret eden toplumsal sorumluluk-toplum için kendini feda eden toplumsallık biçimlerine boyun eğmeye ihtiyacı vardır. Bireysel haklardan ziyade, toplumsal görev ve sorumlulukların, TOPLUMSAL DÜZEN ve TOPLUMSAL AHLAK açısından önemine dikkat çekmektedir. Toplumsal dayanışma ve uyumun yaratılmasında dinin önemine vurguda bulunmuş; yaşamının sonraki dönemlerinde pozitivizmi, filozofların rehberliğindeki bir insanlık dini olarak kurgulamıştır. (Durakbaşa 2003:17). Comte`a göre sosyoloji toplumu iki ayrı açıdan inceleme konusu edinmelidir. a.SOSYAL STATİK
b.SOSYAL DİNAMİK
Temeli DÜZEN`dir. Varolan toplum koşullarının incelenmesine karşılık gelmektedir. Toplumsal “consensus” la, toplumda yaşayan insanlar arasındaki “uyum”u içeren yasalarla ilgilidir. Comte`a göre, sosyal yapı ya da düzen alanı sosyal statiğin alanı içindedir. Toplum organik bir bütündür ve Comte`a göre üç açıdan analiz edilebilir. 1.Birey 2. Aile 3. Toplum. Ancak sosyoloji için en küçük birim birey değil ailedir. Çünkü bir toplum onun görüşüne göre parçalanıp bireylere indirgenemez.
Temeli İLERLEME`dir. Toplumun değişen koşullarının, gelişiminin, kısacası; toplumun ilerleme yasalarının incelenmesini kapsar.
Toplumsal statik, bütün insan toplumlarının temel düzenini ortaya çıkarmıştır.
Sosyal dinamik, insan düşüncesinin ve insan toplumlarının art arda gelen ve zorunlu evrelerini ifade eder. Bu anlamda Sosyal dinamik, doğal ve zorunlu yasalara göre ilerleyen dinamik bir düzendir.
Sayfa 31 Sosyolojiye giriş Ders Notları Ders Sorumlusu: Dr. Şeref ULUOCAK
DÜZEN ve İLERLEME, böylelikle toplumun statik ve dinamik yönlerine karşılık gelmektedir. İLERLEME`nin olması için öncelikle DÜZEN ve dolayısıyla, UYUM ve DAYANIŞMA gerekmektedir; İLERLEME, doğal yasalara bağlı olarak bu anlamda, düzenli bir gelişme sürecini ifade etmektedir. Comte`a göre toplumdaki ilişki kalıpları, konsensüs ve dayanışma duygusuna bağlıdır ve kendisinden sonra gelen pek çok fonksiyonalisti etkilemiştir (Kızılçelik 1994:43-51 den özetlenmiştir )
Emile DURKHEIM (1858-1917) Yapısal İşlevselciliğin kurulmasına katkıda bulunmuştur. Onun sosyolojiye kazandırdığı anomi kavramı, bireylerin modern toplumda, kitlelerin ortasında hissettiği Anonimlik duygusunu çağrıştıran bir nitelik taşımaktadır. Ona göre kolektif bilinç, bireysel bilinçlerden büsbütün ayrı bir tür meydana getirmektedir.
Herbert SPENCER (1820-1903) (Organizmacı Sosyoloji) Yapısal işlevselciliğin öncüsüdür. Spencer, kendi kuramında bu iki temel düşünce sisteminin ilkelerini bir araya getirmiştir.
Liberal Bireyci İdeoloji Sosyal Darwinizm
Darwin’in en uyumlu olanın hayatta kalabilmesi kuralını toplumsal yaşam ve siyasete aktarmıştır. Toplumsal evrim yasalarına göre, bireylerin gelişmesine olanak tanınmalı, DEVLET bu DOĞAL EVRİME müdahale etmemelidir. Yapısal-İşlevselci (fonksiyonalist) toplumlar, yapısal işlevselci toplumsal kuramlara göre; çevrelerine uyum sağlamak için yapısal farklılaşma sürecinden geçerek, evrimsel değişme geçireceklerdir. Doğrusal Belirli Bir Yöne Doğru ve Kaçınılmaz -----------------------------------------------------------------------SPENCER, Modern Endüstriyel Toplum Düzenini Yücelten Bir Yaklaşımı Savunmaktadır: Endüstriyel Gelişme, İşbölümü, Uzmanlaşma ve teknolojik Gelişme BARIŞ GETİRİR: Buna göre Modern Dönemde, savaşların yerini ekonomik kalkınma savaşları alacak, savaşa yönelik enerji, barışa harcanacaktır☺ !!! TOPLUMSAL Savaşçı Barbar Yapılardan----- Barışçı EVRİM Yapılara Doğru Homojen Yapılardan------Fonksiyonel TOPLUMSAL Farklılaşma ile ------ Heterojen ve KURUMLAR Karmaşık Yapılara Doğru Akrabalığın Üstlendiği İşlev Modern Akrabalık toplumda farklılaşmış Yapılar tarafından Kurumu yerine getirilir.
EVRİM
Toplum birbirinden bağımsız bireylerin toplamı olarak değil, bireylerin toplamından daha fazla bir şey olarak işlev görmektedir. Toplum bir “SİSTEM” dir. Ancak parçalar arasındaki ilişki merkezi bir sinir sistemi ile değil, TEMEL BİR DEĞERLER SİSTEMİ, AHLAKİ KONSENSUS veya KOLLEKTİF BİLİNCE DAYALI NORMLAR tarafından idare edilmektedir (Dışlık ve Baskı Özelliği). Durkheim bu anlamda, bireysel tutkuların ve aşırı bireyciliğin kontrol altına alınmasına imkan verecek AHLAKİ BİR REHBERLİK’in önemine işaret etmektedir. TOPLUMSAL AHLAKİ REHBERLİK TEMEL DEĞERLER SİSTEMİ DIŞLIK ve BASKI NORMLAR SİSTEMİ BİREY
TOPLUM
Bireyin İstekleri
Toplumun Düzen ve Kontrol İhtiyacı
ÖZGÜRLÜK --------------- BELİRLENMİŞLİK
ANOMİ: NORMSUZLUK: KURALSIZLIK: Sosyal kontrol zayıfladığında, ahlaki ve siyasi kısıtlamalar ortadan kalktığında baş gösterir. Kolektif bilince dayalı normların yokluğunda ya da bunlar üzerinde çatışma, üzerinde konsensus sahibi olunan temel bir ahlaki değer sisteminin yokluğu, durumunda, ANOMİ ortaya çıkmaktadır. Durkheim’ın toplum tipolojisinde, mekanik dayanışmalı, sınırlı işbölümünün olduğu geleneksel toplumda, değerler üzerinde, temel ahlaki bir değerler sistemi üzerinde konsensus sağlanması daha kolayken, organik dayanışmalı bir toplumsal yapıda bu daha zordur.
Sayfa 32 Sosyolojiye giriş Ders Notları Ders Sorumlusu: Dr. Şeref ULUOCAK
TEMEL AHLAKİ DEĞERLER SİSTEMİ Mekanik Dayanışma Dinin otoritesi, temel bir ahlaki sistem üzerindeki konsensüse katkıda bulunur.
Organik Dayanışma Konsensüs ve sosyal kontrolde sorunlar ortaya çıkmaya başlar. Sınai işbölümü geleneksel olanı aşındırmaya başlar. Geleneksel olanın baskısı kalkınca, bireysel tutkular önplana çıkar ve Durkheim sistemin işlerliğini yitireceğinden korkar.
ANOMİ, özellikle, sanayileşme ve kentleşme gibi hızlı toplumsal değişme dönemlerinde, geleneksel normların işlemediği veya ortadan kalktığı durumlarda yaygınlık kazanmaktadır. İnsanlar hayattan ne bekleyecekleri konusunda yeni bir ahlaki konsensusa ihtiyaç duyarlar. Sanayileşme, kentleşme ve tüketim kültürü bu süreci hızlandırır.
Anomiye bağlı olarak ortaya çıkan intihar tipi Durkheim’a göre, iş ve meslek yaşamında en üst noktalarda olan kişilerde -beklentilerinin yüksek ve geleneksel ahlaki değerlerden daha bağımsız olmaları sebebiyle- daha yaygın olarak görülmektedir. Durkheim`ın sosyolojik sayıltıları: 1.
Durkheim`a göre toplum organik ve kolektif bir bütündür
2.
Toplum bireylerden bağımsız kolektif bir bilinç olarak ele alınmalıdır.
3.
Toplum, bireylerin toplamından daha fazla bir şeydir
4.
Sosyal olgular, “şey”ler, nesneler gibi ele alınmalıdır.
5.
Sosyal olgular gerçektir, bu onların zorlayıcılıklarından kaynaklanmaktadır
6.
Kolektif bilinci, bireysel bilinçten ayıran iki temel nitelik bulunmaktadır. Bu nitelikler, kolektif bilincin, bireysel bilinçler üzerinde gösterdiği “dışlık” ve “baskı” dır. Bu, din, ahlak, hukuk, mantık gibi çeşitli biçimlere bürünerek sosyal olayların, bireylere dışardan geldikleri ve bireyler istese de istemese de kendilerini zorla kabul ettirdikleri anlamına gelmektedir. Durkheim`a göre. “dışlık” ve “baskı” bu anlamda, sosyal olayların, psikolojik olaylardan ayrılması için bir temel teşkil etmektedir.
7.
Her sosyal olayın nedeni yine bir başka sosyal olaydır
8.
Sosyal olgular ya da sosyal normlar, toplumsal gereksinimler temelinde evrim geçirmişlerdir.
Anomi, bir düzensizlik durumu olarak, sınırlandırılmamış bireyciliğin önüne geçilememesi nedeniyle sosyal kontrol ve toplumsal düzenin işlemez hale gelmesidir. Durkheim’ın bu noktada halk demokrasisine güvenmediği ve sonuçlarından çekindiğini belirtmek yerinde olacaktır. Bireyler ancak birey üstü ahlaki bir güce tabi olduklarında kendilerini güvende hissederler ve belli ölçüde de olsa mutlu ve özgür olabilirler. Yeni meslek birlikleri ve loncaların ahlaklarına ve etiklerine dayalı yeni bir toplumsal düzenin bu ahlaklılık için konsensus yaratabileceğini düşünür. MESLEK BİRLİKLERİ, insanları/bireyleri toplumsal gruplar içinde ve kolektif değerler içinde birleştirebileceklerinden ve bu temelde bir konsensus sağlayabilecek olduklarından önem taşımaktadırlar. Meslek birlikleri Durkheim’a göre, ayrıca devletle de işbirliği yapmaya yatkın olacaklar, yurttaşlık temelinde YENİ BİR SINAİ AHLAKİ düzen kurmaya çalışacaklardır. Organik dayanışmalı toplum içinde anomi, patolojik bir durum, hastalıktır. Bireyciliğin, toplumsal değerlerin üzerine çıktığı bir durumdur. Durkheim’ın bireyciliğe karşı geliştirdiği tepki ise, DEVRİMCİ değil, EVRİMCİ önlemlere dayanmaktadır. NORMAL TOPLUM, uyum içinde olan toplumdur. Hastalıklı bir toplumda, DOĞRU_YANLIŞ ÖLÇÜTLERİ konusunda konsensus ortadan kalkmıştır.
Durkheim`ın Tipolojisi: Mekanik ve organik dayanışma olmak üzere iki ayrı dayanışma tipi bulunmaktadır. Bu iki ayrı dayanışma tipinden kaynaklanan farklı sosyal gereksinimler ve normlar üzerinde şekillenen toplumsallaşma tiplerinden bahsetmiştir. Bu anlamda Durkheim`ın toplumsal değişme kavramsallaştırması, mekanik ve organik olmak üzere ayrımlaştırılan iki ayrı işbölümü tipinin niteliklerine bağlı olarak şekillenmektedir. Toplum yaşamını ayakta tutan değerler ve normlar da işbölümünün ortaya çıkardığı toplumsallaşma biçimlerine göre farklılık göstermektedir.
Sayfa 33 Sosyolojiye giriş Ders Notları Ders Sorumlusu: Dr. Şeref ULUOCAK
Göstergeler Davranış
Hukuk tipleri
Sosyal kontrol Ekonomi Din İntihar Sosyal yapı
SOSYAL DAYANIŞMA TİPLERİ Mekanik dayanışma Organik dayanışma Bireylerin fikir ve düşünceleri Bireycilik ve işbölümünden doğan bir uzmanlaşma artışı söz benzer olup davranışlarda konusudur. “BEN” bilinci hâkimdir. geleneksel inançlar egemendir. Ortak hedef yönünden birbirlerine Bireyler heterojendir. benzeyen bireylerden oluşmuştur. Ortak düşünce ve ahlaki benzerlik ortadan kalkmıştır. “BEN” değil “BİZ” bilinci hâkimdir. Bireysel irade bağımsızlaşıp gelişirken, toplu irada o ölçüde Spontane, kendiliğinden oluşan etkinliğini kaybeder. Sözleşmeye dayalı ilişkiler artar. ilişkiler Cezalandırıcı hukuk: işlevi, İade edici hukuk: işbölümü geliştikçe ve mekanik dayanışmadan kolektif bilinci korumak ve suç organik dayanışmaya geçildikçe kolektif bilincin işleyeni cezalandırarak, toplumun düzenleyemeyeceği türden toplumsal ilişkiler o denli artmış olur. diğer üyelerini uyarma Artık iade edici hukuk sistemi içinde yasalar, doğrudan doğruya kolektif bilincin bir yansıması değil, farklılaşmış alanlara ilişkin olarak düzenlenmiş, toplumun dokusunu korumaya ve bozulunca da eski haline getirmeye yönelik olan bir hukuktur. Topluluk İnsanlarla hükümetin sözleşmeli ilişkileri Ortak paylaşım-ortak mülkiyet Mukaveleye dayanan özel mülkiyet Totemik kabile ve yerel Tanrının bireyselleşmesi, monoteizm ve politeizm vatanseverlik Özgeci (altruiste) Bencil (egoiste), anomik Homojen, nüfus büyüklüğü ve Heterojen, nüfus büyüklüğü ve sosyal yoğunluk fazla, sosyal yoğunluk az, sanayileşme sanayileşme gelişmiş gelişmemiş.
Sayfa 34 Sosyolojiye giriş Ders Notları Ders Sorumlusu: Dr. Şeref ULUOCAK
Ferdinand TÖNNIES (1855-1936) Tönnies`de Durkheim gibi kendi dönemi boyunca Almanya` da meydana gelen ekonomik ve toplumsal değişmeleri gözlemleyerek, İNSAN İRADESİNİN bir sonucu olarak toplumu anlamaya çalışmıştır. Tönnies`de Sosyolojinin temel inceleme birimi: sosyal gerçekliğin temeli olarak SOSYAL İRADENİN incelenmesi üzerine kuruludur. Tönnies bu sebeple, insan iradesinin bir fonksiyonu olarak toplumu anlamaya çalışmaktadır. Temel Sayıtlıları: 1.
Toplum insan iradesinin bir ürünüdür
2.
Toplum, iradenin özel bir şekli üzerine kurulu olan ORGANİK bir bütünü ifade eder.
3.
İki çeşit irade bulunmaktadır: a.Doğal İrade: cemaatin temelidir b.Rasyonel temelidir.
irade:
Cemiyetin
Tönnies` de Cemaat ve Cemiyet (Topluluk ve Toplum) Kavramları Sosyal Birlikteliğin Türü
Cemaat (Topluluk)
Cemiyet (Toplum)
İlişkilerin arkasında yatan irade tipi
Doğal irade, Birincil yüz yüze ilişkiler hakim
Rasyonel İrade, İkincil dayalı ilişkiler hakim
Egemen sosyal ilişkiler
Akrabalık, arkadaşlık, komşuluk
Alış-veriş, rasyonel hesaplamalar
Temel kurumlar
Aile, geniş akraba grupları
Devlet, kapitalist üretim biçimi
Zenginliğin temel biçimleri
Toprak özellikle de kolektif mülkiyet
Para-özel mülkiyet
Yasa tipleri
Aile yasaları
Sözleşmeler
Kurumların dereceleri
Aile yaşamı, kırsal köy yaşamı
Kent yaşamı, rasyonel kosmopolitan yaşam
Sosyal kontrol tipleri
Ahenk, uyum, halk yordamı, töreler, din
Sözleşmeler, yasalar ve kamuoyu
sözleşmeye
yaşam,
Sayfa 35 Sosyolojiye giriş Ders Notları Ders Sorumlusu: Dr. Şeref ULUOCAK
Vilfredo PARETO (1848-1923) Gerçekte bir ekonomist olan Pareto, ekonomi biliminin bir bilim olabilmesi için matematikle temellendirilmesini ister ve bu yaklaşımının yansımaları sosyolojisinde de mevcuttur. Ekonomi bilimi işe “homoekonomikus” fikri ile başlar. Bu yalnızca kazanç eğilimi tarafından belirlenen ve yönetilen bir insan tipine karşılık gelmektedir. Tasarlanan bu insan tipi, her zaman bu iç güdüye bağlı kalarak, rasyonel hareket etme eğilimi taşımaktadır. Sosyoloji Pareto`ya göre topluluk halinde yaşayan insanları inceleyen bir bilimdir. Ona göre sosyoloji, toplumsal olayların incelenmesinde etkili olabilecek bütün faktörleri göz önünde bulundurmak zorundadır. Sosyoloji ekonomi biliminde olduğu gibi bir insan tipine bağlı soyut bir modelle hareket edemez. Sosyoloji gözlemden hareketle ampirik bir gerçekliğe ilişkin olarak çalışmak zorundadır. Amacı, yalnızca bu gerçeklikler arasında beliren kural ve düzenliliklerin tespit edilmesidir. Sosyoloji eğer pozitif bir olma iddiasında ise, tümevarım yoluyla toplumsal olaylar arasında bir nedensellik bağı bulmaya çalışmak zorundadır. Toplumsal olaylar çok karmaşık oldukları için nedensellik bağının yanında asıl ulaşılması gereken “fonksiyonel bağlılıklardır”. Basit nedensellik ilişkisi Pareto`ya göre toplumsal olaylar için geçerli olamamaktadır. Asıl uğraşılması gereken konu bu anlamda, tüm faktörlerin karşılıklı olarak birbirlerini etkiledikleri ve etkilendikleri fonksiyonel bağlılıklardır. Pareto`nun metodolojik sayıtlıları: 1.
Tek yanlı bağlılık yerine karşılıklı bağlılık düşüncesinin kabulü
2.
Nedensellik ilişkisi yerine fonksiyon ilişkisi kurulması
3.
Toplumsal sistemin geçici/düzene gelmeyecek unsurlarının incelenmesi yerine, değişmez unsarlarının incelenmesi
4.
Bu değişmez unsurların zaman ve mekan içindeki dalgalanmalarında görülen ilişki ve düzenin bulgulanması.
5.
Bu düzen ve dalgalanmalarda görülen ilişkilerin nitel değil, nicel formüllerle bildirilmesi.
Pareto`nun TOPLUM GÖRÜŞÜ: TOPLUM: DENGE halindeki bir SİSTEM`dir
. Toplumsal Sistemi Bozmaya Çalışan Güçlerle, Sürdürmeye Çalışan Güçler Arasında Bir Denge Oyduğu Müddetçe Toplum Devam Edecektir. Toplumu, birbirleriyle karşılıklı etkileşim içinde bulunan karmaşık bir sistem olarak insan molekülleri sistemi olarak tasarlar. Sosyolojinin inceleme birimi göreli olarak değişmeyen insan eğilimleridir. Çünkü bu tür eğilimler zaman zaman değil sürekli olarak ortaya çıkmaktadırlar.
TORTU ve TÜREVLER Pareto, insanlarda görülen göreli olarak değişmez eğilimlere TORTULAR adını vermektedir. Tortular insan davranışlarını yönlendiren motivlerdir. Bu motivlerden davranışlar ve eylemler çıkmaktadır. Ancak davranış ve eylemi belirleyen motivlerden bir de çok sayıda değer yargıları, ideolojiler gibi unsurlar da ortaya çıkmaktadırlar ki Pareto bunların TÜREVLER olduğunu ileri sürmektedir. Türevler; Pareto`ya göre eğilimlerinin etkisi altında davranış ve eylemlerde bulunan insanlar kıyafet değiştirmekte ve davranışlarını açıklamak için çeşitli ideolojiler, kandırıcı deliller ileri sürerek, yalnız başkalarına karşı değil kendilerine karşı da davranışlarının sebebi bu –İMİŞ GİBİ göstermeye çalışmaktadırlar. Pareto insaların herhangi bir eylem ve davranışı açıklamak için çoğunlukla bu türden deliller üzerinde durduklarını oysa bunun hatalı olduğu inancındadır. Ona göre bu söz konusu delilleri teşkil eden türevler tortulardan kaynaklanmaktadırlar ve temel tortu aynı iken bundan birbiriyle çatışan pek çok türev çıkabileceği inancındadır. Bu anlamda türevler aynı tortunun sağladığı çeşitli elbise ya da örtülerden ibarettirler. Tortular değişmez sabitliklerken, türevler sürekli olarak farklı görünümlerde ortaya çıkabilirler. Tortular çok daha yavaş değişirlerken, türevlerin değişimi daha hızlıdır.
Pareto`da Toplumsal Hareketlilik ve Seçkinler Dolaşımı: Pareto`ya göre toplumsal sistemde dikkate alınması gereken değişmez unsur ya da faktörlerden biri toplumsal heterojenlik yani bireylerin ayrı cinstenliğidir. Bu toplumlarda değişmez bir olgudur. Toplumsal eşitsizlik toplumsal katmanların belirlenmesinde önem taşımaktadır ve Pareto bu nedenle demokrasi ve eşitlik gibi ideolojileri eleştirmektedir. Bunların sadece birtakım
Sayfa 36 Sosyolojiye giriş Ders Notları Ders Sorumlusu: Dr. Şeref ULUOCAK
türevler olduğunu ve gerçeklikle ilgisi bulunmadığını söyler. Toplumsal sistemi belirleyen bir diğer faktör toplumsal hayatın hareketliliği ve Seçkinler dolaşımıdır. Belirli bir dereceye kadar ilerlemiş olan her toplumsal sistemde, toplumsal tabakalar bulunmaktadır. Böylece bir alt ve üst tabaka bulunduğu gibi aynı zamanda alt tabakadan üst tabakalara çıkma girişimi ve isteği de bulunmaktadır. Bu hareketlilik toplumdan topluma ve çağdan çağa değişebilmektedir. Pareto`nun seçkinler dediği zümre daha çok yalnızca söz konusu toplumsal durum için yararlı olan özellik ve tortulara sahip kimseler anlamına gelmektedir ve elitler (seçkinler) egemenliği ellerinde bulunduran sınıf anlamına gelmektedir. Elitlerin dolaşımı; iktidarda bulunan seçkinlerin seçkinlik özelliklerini yitirmeye başlamaları ve toplumun alt kademelerinde bulunan elitlik için hazırlanmış olan kesimlerin çatışmaya başlamaları suretiyle gerçekleşmektedir. Bu mücadelede yeni beliren güçler zorla ilerleyerek, eski elitleri yerlerinden uzaklaştırırlar. Elitlik mevki ele geçirildiğinde elitler değişmiş olur. Bu olay er ya da geç gerçekleşir ki Pareto buna “elitler dolaşımı” adını vermektedir. Çoğu durumda yeni elitler halk desteğine dayanırlar ve halkı devrime kışkırtarak eski elitleri çökertirler. Görünüşte bu mücadeleler iki iktidar zümresinin iktidar uğrandaki mücadelesi şeklini göstermez. Daha çok eski iktidar sahipleri ile geniş halk kitlesinin mücadelesi olarak görülür ve bu mücadelede halk kitlesine yeni elitler önderlik ederler. Bu durum mücadeleye eşlik eden etkin türev ideolojilerin varlığı ile uygunluk göstermektedir.
DEĞİŞME KONTROL EDİLEBİLİR Mİ?: Yabancılaşmadan insanlar kurtarılabilir ve toplum daha insani bir yer haline getirilebilir mi?
İnsanı hayvandan ayıran boyut çevreyi kontrol kapasitesi: İnsanlar işbirliği içerisinde doğayı dönüştürebilme kapasitesine sahiptirler. Bu kendini ifade etme ve işbirliği sınırlandırıldığında ya da engellendiğinde YABANCILAŞMA ortaya çıkmaktadır.
MARX’a göre kapitalist sistem ve Yabancılaşma arasındaki ilişki: Kapitalizm adaletsiz olduğu kadar, yetersiz bir üretim sistemi, insanı kendi emeğine yabancılaştıran, doğaya yabancılaştıran bir ortamda diğer insanlarla karşı karşıya getiren bir sistemdir. 1844 Felsefe El Yazmaları Adlı eserinde Marx, İşçilerin Kapitalist Sistemde Dört Farklı Yabancılaşma Türüne Maruz kaldıklarını İleri Sürmektedir: 1. Kendi emeğine yabancılaşma: İşçi kendi ürünü üzerinde kontrolünü yitirir. Masa üretir ancak masa üzerinde tasarruf yapma hakkı işverene aittir. 2. Üretim süreçlerine yabancılaşma: İşçinin modern fabrikada üretim süreci ile bağlantısı kesilir. 3. Diğer İşçilere yabancılaşma: İşçiler arası ilişkiler, işbirliği, arkadaşlık ilişkisi olmaktan çıkar, rekabet ilişkisi haline gelir. İşçiler birbirini rakip olarak görmeye başlarlar ve insanlar birbirine yabancılaşır.
Pareto`ya göre vatanperverlik, milliyetçilik gibi kavramlar, bütün demokrasiler, eşitleştirici teoriler yeni bir iktidar zümresinin iktidar uğruna savaşırken örtündüğü türevlerden başka bir şey değildirler. Bu sebeple de sonuç, hiçbir zaman ideolojik programın yerine getirilmesini değil, daha çok yeni bir elitler zümresinin eskilerin yerine konması söz konusudur.
4. İşçilerin kendi benliklerine yabancılaşması: İnsanlar kendilerini sadece yaptıkları iş üzerinden tanımlamaya başlarla ve kendi doğalarına yabancılaşırlar. İşin kendisi doğal olmaktan çıkmıştır. İNSAN ve İŞİ-İŞBÖLÜMÜ ve MÜLKİYET AYRIŞMASI nedeniyle birbirinden kopuktur.
Karl MARX (1818-1883)
Marx’a göre, kapitalist sistemde önceki ekonomik sistemlere göre sınıfsal yapı ve sömürü doruğuna ulaşmıştır.
Tom Bottomore`a göre Marxizm ile sosyoloji arasındaki yakınlık, Marx`ın kuramının da tıpkı sosyoloji gibi, toplumun genel bir bilimi olmak üzere tasarlanmış ve benzer bir biçimde, özellikle endüstriyel kapitalizm ve 18 yüzyılın siyasal devrimlerinden kaynaklanan değişiklikleri anlamaya yönelmiş olmasıdır. Düşüncelerinin oluşumunda içinde yaşadığı toplum olan İngiltere`nin koşulları çok etkili olmuştur. Klabik sosyologlarla karşılaştırıldığında Karl Marx’ın sosyolojisinin yanıt aradığı temel sorunun şu olduğu düşünülebilir?
Sömürünün en üst düzeye çıkması değil aynı zamanda “piyasa güçleri”nin insanları bireyler olarak değil meta/mal olarak görmesinden kaynaklanmaktadır. Marx’a göre, sadece üretim araçlarının herkesin ortak malı olduğu bir toplumda yani sınıfsız bir toplumda YABANCILAŞMA ortadan kalkabilir. Kapitalist sistem sadece işçilerin değil aynı zamanda, zenginlerin de yabancılaşmaya uğradıkları bir toplumdur. Kâr güdüsü en zenginleri bile insanî olmaktan uzak bir yaşama götürmektedir.
Sayfa 37 Sosyolojiye giriş Ders Notları Ders Sorumlusu: Dr. Şeref ULUOCAK
Marx`ın Kapitalde Kullandığı Metod: Marx doğanın gelişiminde olduğu gibi, toplumsal gelişmenin de belli yasalılıklara bağlı olduğu kanısını taşımaktaydı. Ona göre, ekonomisiyle, kârıyla, sermayesiyle, para ve faiziyle içinde bulunduğu toplum, durağan bir olgu değil aksine devam etmekte ve devam edecek olan çelişkilerle dolu olan bir gelişimin sonucuydu. Marx bu anlamda tarihin görünen olaylarının ve olgularının arkasında görünmeyen, yapı ve mekanizmaları olduğu ve bunların ortaya çıkarılabileceği düşüncesinden hareket etmekteydi. Marx yüzeysel olguların arkasında yattığını düşündüğü “gerçeği” ortaya çıkaracağına inandığı metodu, diyalektik maddecilik olarak adlandırmıştır. Comte`un ilerleme fikri ve üç hal yasası (teolojik, metafizik, Pozitivist), Marx` ın Kapitaldeki teorisi ile genel yapısı bakımından büyük benzerlikler taşımaktadır. Comte, toplumların geçirdiği aşamaları bilginin niteliğine göre sıralarken, Marx evrim çizgisini, ekonomik üretim ve üretim araçları bakımından toplumsal yapıların geçirdiği aşamalar bazında değerlendirmiştir. Marx`ın Toplumsal Evrim Tipolojisi: 1.İlkel komünal 2.Feodal 3.kapitalist 4.Sosyalist 5.Komünist
Marx a göre her çağda belirli sınıfların zıtlığı hakimdir ve bu durum o çağa özgü sosyal sistemin en belirgin özelliklerini ortaya koymaktadır. Tarih, bu türden sınıfsal zıtlıklar ve bu zıtlıkların doğurduğu sınıf mücadeleleri içinde ilerlemektedir. Her aşamanın belgesi niteliğinde olan sınıfsal yapı, ekonomik üretimde kullanılan teknik araçlar tarafından belirlenmektedir.
Comte, kendi teorisinde entelektüel gelişmeyi, üç hal yasası adını verdiği tarihsel gelişme sürecinin temeli olarak görmüş ve entelektüel gelişme ile maddi gelişmeyi birbirinden ayırmıştır. Comte`un görüşüne göre, entelektüel gelişme maddi gelişmeyi harekete geçirmiş, diğer bir deyişle, entelektüel gelişme, maddi gelişmeyi belirlemiştir. Comte`un bu görüşlerinin kendisinden sonra gelen bir düşünür olarak Marx`ı etkilediği yolunda yorumlar bulunmaktadır. Özellikle Comte`un entelektüel gelişme ve maddi gelişme olarak yaptığı ikili ayrım, Marx tarafından;
ideoloji
Toplumsal üst yapı:bilgi, bilim, din, sanat, ahlak,
Toplumsal alt yapı: üretim araçları, üretim güçleri, üretim ilişkileri olarak ele alınmıştır. Ancak Comte ile karşılaştırıldığında Marx`ın görüşünde, üst yapı, alt yapıyı değil, bir alt yapı kurumu olarak ekonomik üretim ilişkileri, üst yapıya şekil vermektedir. Bu durumun doğrudan doğruya ekonomik bir indirgeme olmadığı, Marx`ın üst yapıya da gerekli önemi göstermiş olduğunu ve özellikle sonraki yazılarında bunun örneklerinin bulunduğunu ileri süren görüşler de bulunmaktadır. Marx`ın bakış açısı tarihin materyalist kavrayışı dediği şeye dayanmaktadır. Bu görüşe göre toplumsal değişmenin ana kaynağı insanların benimsedikleri düşünceler ya da inançlar değil, ekonomik etkilerdir. Sınıflar arasındaki çatışmalar tarihsel gelişimi güdülemektedir. Marx` ın deyişi ile bugüne kadar ki tüm insanlık tarihi, sınıf çatışmalarının tarihidir. Tarihsel değişimin aşamaları yanında, çağcılı olduğu döneme ilişkin değişim dinamikleri ile ilgilenen Marx için en önemli değişmeler, kapitalizmin gelişmesine bağlıydılar. Marx, kapitalizmin, sınıflar arasındaki çatışmaların yoğun olduğu bir sınıf sistemine sahip olduğunu düşünmüş ve bu sınıflı toplum sisteminin gelecekte, sınıfsız bir toplum tipine dönüşecek potansiyel dinamiklere sahip olduğunu ileri sürmüştür. Aron`a göre Marx, Kapitalizm adını verdiği üretim biçiminin iktisatçısı ve sosyoloğu olarak, sosyalist rejimin ne olacağı konusunda kesin bir tasarıma sahip değildi ve insanın geleceğini önceden bilemeyeceğini yineleyip durmuştur (Aron 1989:105). Bununla birlikte Ona göre gelecekte, ekonomik sistem, ortak mülkiyet altına alınacak ve şu andakinden daha eşitlikçi bir toplum kurulacaktır. Kapitalist sistemin Marx`a göre, iki hareket kanunu bulunmaktadır ki bu iki kanun kapitalizm içindeki sınıflar düalizminin gittikçe şiddetlenmesine sebep olmaktadır. 1.
Sermayenin birikmesi ve belirli ellerde toplanması kanunu: Fabrika üretiminin, büyük işletmelerin, küçük işletmeleri bertaraf etmeleri suretiyle ortaya çıkacaktır. Daha sonra en güçlü büyük şirketin kalacağı bir mücadele başlayacak ve sermaye tamamıyla merkezileşecektir.
2.
Sefilleştirme kanunu: iş basitleştikçe, insan emeği yerine makineler geçtikçe, acemi işçiler de her tür işi yapabilecek duruma gelecek ve ücretler düşecektir.
Sayfa 38 Sosyolojiye giriş Ders Notları Ders Sorumlusu: Dr. Şeref ULUOCAK
toplumsal eylem tipleri aynı zamanda; bu eylem tiplerine bağlı olarak gerçekleşen toplumsal ilişki ve insanlar arasındaki etkileşim tiplerinin ortaya çıkarılması için önem taşımaktadır. NOTLAR: Marx`ın kitaplarının çeşitliliği kadar, dönemlerinin çeşitliliğinin de dikkate alınması gerekmektedir. Onun eserlerini iki ana döneme uygun görünmektedir. 1.Dönem 1841 ile 1848 arasındaki yazılarını kapsayan Gençlik Dönemidir, bu dönemdeki en bilinen eserleri arasında “Kutsal Aile” ve “Felsefenin Sefaleti” ve “Komünist Manifesto” sayılabilir. 2.Dönem, 1845 yılı ile birlikte yayınlanan “Alman İdeolojisi” ile birlikte başlar. Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı ve Kapital, bu dönemdeki temel eserleridir.
Toplumsal eylem tipleri-------toplumsal ilişki, etkileşim, toplumsal kuruluş ve birliklerin oluşumu için temel
Weber`e göre toplumsal eylem tipleri: 1.
Amaca yönelik rasyonel eylem: köprü yapan ya da borsa da para kazanmaya çalışan spekülatörün davranışı
2.
Bir değere yönelik akılcı eylem: Batan gemisini terk etmeyen kaptanın davranışı
3.
Duygusal eylem: Belirli koşullarda aktörlerin gösterdiği duygusal tepkiye göre tanımlanmaktadır. Annenin çocuğunun kötü davranışı sebebiyle, onu tokatlamasında olduğu gibi
4.
Geleneksel eylem: Görenek ve inançların oluşturduğu alışkanlıklara uygun olarak gösterilen davranış.
Max WEBER (1864-1920) Max Weber`e göre sosyoloji temeli tekil tarihsel olaylara dayalı olan ancak genelleştirici bir bilim olmak zorundadır. Sosyoloji böylesine bir bakış açısından hareketle, toplumsal olaylar arasındaki ilişkileri ve düzenlilikleri ortaya koyabilecektir. Sosyolojinin toplumsal olaylar arasındaki ilişkileri ortaya çıkarabilmesi ve son kertede düzenlilikleri ortaya koyabilmesi için; “ideal tipsel” nitelikte kavramlar oluşturması gerekmektedir. İDEAL TİPLER Genelleştirici bir bilim olabilmek için sosyolojinin kullanacağı kavramlar Weber`e göre tipsel nitelik taşımak zorundadırlar. İdeal tipsel kavramlar, ilgili oldukları sosyal gerçekliğe ilişkin olarak, onların en genel özelliklerini hesaba katan, nadir olan özelliklerini dışlayan, soyut ve modellere dayanmaktadırlar. Bu nedenle ideal tipsel kavramlar, soyut modeller olarak gerçekliğe bire bir yansıtmamakta ve saf halleriyle sosyal gerçeklik içinde bulunmamaktadırlar. Sosyal gerçekliğe ilişkin bir “ideal tip”sel kavramlaştırma bu nedenle Weber`e göre, bilimin temel özelliklerinden biri olan, olgusal denetlenebilirliğe açık olmalı ve gerçeklikle olan ilişkileri ampirik olarak yine ele alınan gerçekliğe dönülerek kontrol edilmelidir.
Weber`e göre sosyolojinin temel inceleme birimi: Toplumsal eylemdir. Toplumsal eylemler sosyal gerçeklik içinde sürekli olarak gerçekleşen ve bir ağ örgüsü ortaya çıkaran niteliktedir. Bu ağ örgüsü içerisinden tipsel nitelikte belirli eylem tipleri ortaya konulmalıdır ki, Weber`e bu ideal tipsel nitelikte kurulacak
Weber`e göre temel toplumsal eylemler, toplumsal ilişki ve bireyler arasındaki karşılıklı etkileşim tiplerini ve giderek toplumsal kuruluş, birliktelik ve toplumsal yapının oluşumunda temel teşkil etmektedirler. Weber`e göre Toplumsal İlişki: iki ya da daha fazla insanın uzunca devam eden bir süre içinde eylem ve hareketlerini birbirlerine yöneltmeleri suretiyle oluşur.Bu ilişkiye katılan taraflar tarafından, ilişkinin geçerli kabul edilmesi suretiyle bir toplumsal ilişki bir düzen ya da kural halini almaktadır. Toplumsal ilişkiler temel olarak Weber`e göre 1. Açık toplumsal ilişkiler: Katılmak isteyen ve duruma uygun olan herkese katılma imkanı verir 2. Kapalı toplumsal ilişkiler: Katılacak olan kişilerin “çerçevesinin” açık olarak belirlenmiş ve sınırlandırılmış olduğu toplumsal ilişki türleridir. Toplumsal ilişki tiplerine bağlı olarak ortaya çıkan toplumsal ilişkiler 1.Rasyonel amaçlı toplumsal ilişkiler ve buna uygun özelliklere sahip kuruluşlar: anonim şirketler 2.İrasyonel amaçlı toplumsal ilişkiler: dostluk ilişkisi, sevgi ilişkisi ya da mistik ilişkiye dayanan dini birlik
Sayfa 39 Sosyolojiye giriş Ders Notları Ders Sorumlusu: Dr. Şeref ULUOCAK
Weber`e göre, rasyonel amaçlı ilişkilerin ideal tiplerinin kurulmaları kolay, irrasyonel amaçlı ilişkilerin zordur. Rasyonel amaçlı olan toplumsal ilişkilerde insanların daima en ideal olarak amaca uygun davranışları göz önünde bulundurulur, buna karşın gelenek, eğilim, duygu vs. hesaba katılmaz. İrrasyonel ilişkilerin belirlenmesinde ise bu ilişkinin belirleyicisi görünümünde olan tek bir motiv göz önünde bulundurulur. Örneğin, mistik bir ilişki temelinde kurulmuş eyleme dayanan birliktelik için; inanç. Patriyarkal (baba erkil aile tipi) bir ilişki temelinde kurulmuş aile tipi için, sadakat, bağlılık, yardım ve koruma eğilimleri.
din faktörüne bağlı olarak şekillenen toplumsal ilişkilerin de ekonomik ilişkiler üzerinde etkisi bulunmaktadır. Bununla beraber Weber, kendi din sosyolojisi üzerine çalışmasını din faktörünün ekonomi üzerindeki etkisi üzerinde temellendirilmiş ve Marx ile bu temelde bir polemiğe girişmiştir. Her dinin bir toplumsal ahlak geliştirme potansiyeli olduğu gerçeğinden hareketle kapitalizmin oluşumunda Protestan ahlakının etkisini analiz etmeye çalışmıştır.
Max Weber`de Egemenlik Tipleri Weber`in en önemli ideal tiplerinden biri de egemenlik tipolojisidir. 1.
Geleneksel egemenlik tipi: egemenlik geçerliliğini ve yasallığını, eskiden beri devam ede gelen düzenin ve hükümdar iktidarının kutsallığından alır.
2.
Karizmatik egemenlik tipi: Egemenliğin meşruluğu, daha çok hükümdar ya da iktidar grubuna yüklenen belirli üstün nitelikler üzerinde tesis edilir. Örneğin; dini bir lider ya da peygamber ya da üstün siyasal bir lider gibi.
3.
Yasal egemenlik tipi: Modern egemenlik tipidir. Egemenliğin meşruluğu objektif prensip ve kurallar sistemi üzerinde kuruludur. Hukuksal bir sistem söz konusudur. Bu egemenlik tipinde egemen olanlar; amirlerdir. Onlar emir verirlerken kişisel olmayan bir düzene tabidirler. Bürokratik egemenlik bu tipin en yaygın örneğidir. Bürokraside; kurallara itaat söz konusudur. İtaat eden ise bürokratlardır. İtaat nedeni parasal ödüller yani ücretlerdir. Otoriteyi uygulama mekanizması bürokrasidir. Bürokrasi sınıf farklılıklarını en aza indirdiği için Weber`e göre, devletten ayrı ama aynı işi gören bir araç olmaktadır. Bürokrasinin en önemli özelliği formalist yani kişisel olmamasıdır.
Weber ve Din Sosyolojisi: Weber`e göre din sosyolojisinin asıl görevi bir toplumun toplumsal yapısı ile o toplumda egemen olan dinsel inançlar arasındaki ilişkileri incelemektir. Weber`e göre toplum bir eylem sistemidir ve tek faktör üzerinden açıklanması mümkün değildir. Yani ekonomik toplumsal ilişkilerin din faktörü üzerinde etkileri bulunmakla beraber,
BİLİM NEDİR? Bertrand Russell`a göre bilim;
Sayfa 40 Sosyolojiye giriş Ders Notları Ders Sorumlusu: Dr. Şeref ULUOCAK
Gözlem ve deneye dayalı, akıl yürüte yoluyla önce dünyaya ait olguları, sonra bu olguları birbirine bağlayan kanunları (yasaları) bulma çabasıdır.
Bilimsel faaliyetin amacı: İncelenen konudaki olguları tanımlamak, olgular arasında nedensellik ilişkileri kurmak ve bunları genelleştirip, kuramlar içinde toplayarak kanunlara ulaşmaktır.
Bilimsel araştırma süreci en genel anlamda: 1.Gözleme dayanarak konusunu oluşturan olay ve nesneleri (olguları) kavramak, tanımlamak ve sınıflandırmak üzere çözümleyerek betimlemeyi, 2.Olgular arasında nedensellik ilişkileri kurmak ve bu ilişkileri gözlem yoluyla sınayıp gerçekleyerek açıklamak 3.Çeşitli düzeylerde gerçeklenmiş ilişkileri genellikler, yasalar, kuramlar biçiminde dile getirip, bunlardan hareketle olguların gidişi ve gelecekte alacağı biçimlere ilişkin öndeyide bulunmayı, ….. içermektedir. Bilimsel Metod, Veri, Teori, Açıklama ve Betimleme Bilimsel metot, veriler ve teori olmak iki temel bölümden oluşmaktadır ve bilimsel araştırmanın amacı veriler üzerinde “açıklayıcı” toriler inşa edilmesine dayanmaktadır. Bu anlamda amaç verilerin açıklanmasıdır (Punch 1998;15). Bilimsel Araştırmanın iki temel bölümü: -VERİLER -TEORİLER
düzeyi:
Bilimsel araştırmalarda ANLAMANIN iki farklı -BETİMLEME -AÇIKLAMA
Açıklama ve betimleme anlamanın iki farklı düzeyini oluşturmaktadırlar. Betimleme karmaşık şeylerin anlaşılabilir hale getirilmesi ile ilgilidir. Betimleme “ne olduğunun”, “sürecin nasıl olduğunun”, durum, kişi ya da olayların “ne”
olduklarının bir resminin çizilmesini içerir. Açıklama ise, “ne olduğunun”, “sürecin nasıl olduğunun”, durum, kişi ya da olayların “ne” olduklarının “nedenlerinin” ortaya konulmasıdır. Bu anlamda açıklama ve betimlemenin her ikisi de karmaşık şeylerin anlaşılabilir hale getirilmesi ile ilgilidirler ancak farklı düzeylerdeki anlaşılabilir kılma faaliyetlerine karşılık gelmektedirler. Açıklamadan betimleyebilir ancak betimlemeden açıklayamayız. Bu nedenle açıklama, betimlemeden daha da ileriye gitmektedir. Bu iki kavramın aralarındaki farklılığın gösterilmesindeki iyi bir yol, betimlemenin “NE” ve “NASIL” olduğu, buna karşın açıklamanın “NEDEN” “olduğu üzerine, anlaşılabilir kılma faaliyetleri oldukları şeklinde ifade edilebilir (Punch 1998). Bilim; olgulardan hareketle bu olgular hakkında kavramlara, yasalara, hipotezlere, kuramlara ulaşmak isteyen bir etkinlik olarak da tanımlanabilir (Özlem 1996:52). Bilimin bu çerçevede ilk basamağını betimleme; yani nesne ve olguların saptanması, kaydedilmesi etkinliğidir. Betimleme süreci; gözlem, deney, sayma, ölçme, analiz, sınıflandırma gibi bir dizi işlemin gerçekleştirildiği bir basamaktır. Dış dünyadan elde ettiğimiz izlenimler bu halleriyle bir kaotik yığın halindedirler ve bu kaotik yığın içinden benzerlik ve tekrar gösterenleri ayırt etmeye başladığımız andan itibaren “gözlem” yapıyoruz demektir. Betimleme, nesnelerin “ne” ve olguların “nasıl” olduklarının bir dizi mantıksal (analiz, tanımlama, sınıflandırma) ve matematiksel (sayma, ölçme) işlemle ifade etme etkinliğidir. Bilim eğer sadece bir betimleme etkinliği olsaydı, bize ancak nesne ve olguları saptama olanağı sunabilirdi. Açıklama en kısa yoldan “neden” sorusuna” yanıt verme işlemidir. Boşluğa bırakılan cisimlerin düştükleri gözlemi bizlere empirik bir genelleme (betimsel): “boşluğa bırakılan cisimler düşer” sağlayabilir. Ancak bu türden bir empirik genelleme; “boşluğa bırakılan cisimlerin neden düştükleri?” konusunda bizlere şey söylemezler. Bu tür soruların yanıtlarını ancak nedensel açıklamalar sağlayabilir. Yerçekimi yasasının, boşluğa bırakılan cisimlerin düşmesinin nedeni olduğu konusundaki bir açıklama, empirik/gözleme bağlı olarak geliştirilen bir empirik yasanın, kuramsal bir yasa ile açıklanması anlamına gelmektedir. Bu haliyle bilimsel yöntem; empirik genellemeleri de altına alan ve onları açıklama gücüne sahip olan kuramsal genellemelere ulaşma yol ve tarzının adı olmaktadır (Özlem 1996:54).
Sayfa 41 Sosyolojiye giriş Ders Notları Ders Sorumlusu: Dr. Şeref ULUOCAK
VARSAYIM: İki değişken arasında kurulan bir bağımlılık ilişkisidir.
DOĞA BİLİMSEL YÖNTEMİN YAPISI
Bir varsayım, yine gözleme dayalı yöntem ve tekniklerle sınanması gereken bir öngörüdür.
Buluş Süreci
Empirik genelleme
1.Hipotezl er, Gözlemler
Tümdengelim BetimselAçıklama
Tümevarım
1.Hipotezl er
Doğrulama Nedensel Açıklama
2.Empirik Genelleme ler
Tümdengelim
2.Kuramla r
Betimleme _____________________
ANLIKSAL DÜNYA Buluş
/////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////// /////// DUYUSAL DÜNYA
(Özlem 1996:55) VARSAYIM / KURAM En genel tanımıyla, olaylar arasında ilişki kurmak veya olayları bir nedene bağlamak üzere tasarlanan ve geçerli sayılan bir önermedir. Bilimsel araştırmalarda büyük rolü varsayımın hareket noktası, ilk gözlemlerdir.
olan
Olayların gözlemi, belli ilişkilerin varlığı konusunda güçlü bir izlenim veriyorsa varsayımın önkoşulları doğmuş demektir. Buradan hareketle ilgili olaylar arasında gerçekten bir ilişkinin bulunduğu varsayılır. Böylece henüz deney ve gözlemle gerçeklenmemiş, ancak gerçeklenmesi beklenen bir ilişki dile getirilir. Bu ilişki, iki olgu arasında kurulur. Bu olgulardan biri neden, öteki ise ona bağlı olarak değişen bir sonuç olarak ele alınır. Başka bir deyişle, varsayımla dile getirilen ilişki, olgular arasındaki nedensellik ilişkisidir. Nedensellik olaylar arasında, neden-sonuç ilişkisinin kurulabileceğini ve bir olgunun bu başka olgunun nedeni sayılabileceğini söyleyen bir ilkedir. Varsayımda belirleyici veya etkileyici sayılan olgu, bir BAĞIMSIZ DEĞİŞKEN`dir. Bağımsız değişkene bağlı olarak değiştiği varsayılan olguysa BAĞIMLI DEĞİŞKEN özelliği taşır. Buradan hareketle varsayımın başka bir tanımına geçebiliriz.
VARSAYIMIN SINANMASI DEMEK; gözlem ve deney yoluyla söz konusu öngörüde dile getirilen ilişkinin varlığını ya da yokluğunu araştırmak demektir. Buna göre, belli durumlarda olgular arasında bir ilişkinin bulunmadığını sınamak da olanaklıdır. Varsayımın sınanması, değişkenler arasında öngörülen olumlu ya da olumsuz ilişkinin varlığını evetliyorsa varsayım gerçeklenmiş olur, Araştırma tarafından hayırlanmış, yani gerçeklenmemiş bir öngörü geçersiz bir varsayım olarak kalır. Gerçeklenmiş olan ve yine gözlem ile her zaman gerçeklenebilecek olan varsayım, bir genellik özelliği kazanır. GENELLİK; bir olgunun, belli koşullar altında bir başka olguya yol açması veya aynı yönde etkilerde bulunmasıdır. Başka bir deyişle, GENELLİKLER; olgular arasındaki gerçeklenmiş nedensellik ilişkileridirler. GENELLİKLER; yasaların bir alt düzeyi, bir ön aşamasıdırlar. Genelliklerden yasalara yükselmenin yolu, yine gözlem ve deneydir. VARSAYIMDA ARANMASI GEREKEN ÖZELLİKLER ŞUNLARDIR: 1.Varsayım; mantıksal ve akla uygun olmalıdır. 2.Varsayım kavramca açık seçik olmalıdır. 3.Varsayımın olgusal veya ampirik (gözlemlenebilir) içerimleri bulunmalıdır (gözlemlenebilir nesnelere ilişkin olmalı veya olguları dile getirmelidir. 4.Varsayım belirgin olmalıdır. 5.Varsayım yakından ilişkili olgular arasında bağlantı kurmalıdır. 6.Varsayım, pratik bir gereksinimden doğmalı ve bağıntı kurmalıdır. 7.Varsayım, “hayır” lanabilecek bir biçimde kurulmalıdır. 8.Varsayım gerçeklenebilir olmalıdır. 9.Varsayımın, eldeki tekniklerle ilişkisi kurulmalıdır. 10. Varsayım, bir kuramsal sistemle ilişkili olmalıdır.
Sosyoloji alanında belirli bir kuramdan çok kuramsal yaklaşımların olduğundan bahsedilebilir…
METOD - METODOLOJİ AYRIMI
Sayfa 42 Sosyolojiye giriş Ders Notları Ders Sorumlusu: Dr. Şeref ULUOCAK
Metodoloji: Metodoloji, araştırma sürecinin eylemsel boyutunu da kuşatan zihinsel boyutu ile ilgilidir. Metodolojik ilkeler, bilim insanlarının “bilim anlayışları” ile ilgili olan paradigmalarla ve araştırma alanına ilişkin “ontolojik” ve “epistemolojik” sayıltılarla yakından ilgilidir. Metod: Bilimsel bilgi üretim sürecinde araştırmacının olgu ile doğrudan karşı karşıya geldiği eylemsel safhada gerekli olan veri toplama, analiz ve değerlendirme süreçlerinin nasıl işletileceğinin, nasıl bir yol izleneceğinin ifadesidir ve bilim insanları için bir değil birden fazla yol vardır. Araştırma metodu, teorik yaklaşım ve metodolojik yaklaşım kavramları paradigma ile sarılıp sarmalanmışlardır. SOSYAL BİLİMDE PARADİGMALAR PARADİGMA: Belirli bir bilim çevresine, model sağlayan; örnek soru ve çözümler üreten kavramsal çerçeveler, görüş ve düşünceler sistemidir. Sosyal bilimler 20. yüzyılın başlarında gelişmeye başladıklarında kendilerini fen bilimlerinin Pozitivist/akılcı paradigması içinde bulmuşlar ve bu paradigma içinde yetişen sosyal bilimciler, fen bilimlerinin ilke ve yöntemlerini kullanarak; insan, toplum ve kültürleri araştırmaya başlamışlardır. Bu süreçte istatistikten yararlanmışlar ve bilimsel olabilmek için, tıpkı doğa POZİTİVİST /AKILCI PARADİGMA
bilimlerindeki gibi sosyal ve insana ait olguları bağımlı ve bağımsız değişken olarak nitelendirmişler. Pozitivizm ötesi paradigmalar ise insana, kültüre ve toplumsal olana ilişkin olarak ve hatta doğa bilimleri için dahi, olayların bağımlı ve bağımsız olarak ikiye ayrılmalarının mümkün olmadığını, “her şeyin” bir diğerinin içinde ve birbirleriyle ilintili olduğunu ileri sürmüşlerdir. “Bilginin örgütlenmesinde ve sunulmasında tek, en doğru bir biçim yoktur” düşüncesinden yola çıkarak, sosyal bilimler artık yavaş yavaş doğa bilimlerinin kavramları ve yöntemleri yanında, kendi doğalarına uygun olarak kavramlar ve araştırma yöntemleri bulmaya başlamışlardır. Sosyal bilimciler gittikçe artan bir şekilde nitel çalışmalara yönelmekte ve bu süreçte “nesnellik” ten çok “perspektifi” ön plana çıkarmaya başlamışlardır. Sosyal bilimlerdeki araştırmalarda çalışılan olay ve olgular kendi ortamları içinde incelenmekte ve araştırmacı bu olay ve olguları ayrıntılı bir biçimde ve derinlemesine açıklamaya ve yorumlamaya çalışmaktadır. Bu yaklaşım temelde “sosyal bilimlerde olay ve olgulara ilişkin tek bir gerçekliğin ya da tek bir doğrunun olmadığı, “Çoklu gerçekliklerin” olduğu sayıtlısından kaynaklanmaktadır. Olay ve olgulara ilişkin katı kurallar ve genellemeler oluşturulamayacağı, ancak ortama göre çeşitlilik gösteren betimlemeler ortaya konulabileceği ise bu yaklaşımın bir başka özelliğidir. (Yıldırım, şimşek 2000:10). POZİTİVİZM ÖTESİ/YORUMLAMACI PARADİGMA
1. Gerçeklik basittir: evren etkileşimsiz, kendi içinde tek düze, farklı ve kendine özgü sistemlerin bir toplamıdır. “Bir şey parçalarının toplamıdır”
1. Gerçeklik karmaşıktır. Değişkenlik, çeşitlilik ve karşılıklı etkileşim bütün sistem ve olguların doğal özelliğidir. Her sistem kendine özgü özellikler geliştirir.
2. Hiyerarşi düzenin ilkesidir
2.Heterarşi düzendir. Sistemler, hiyerarşik ve piramitsel değil, aksine önceden kestirilemez karşılıklı sınırlılık, etkileşim ve hareketlerle belirlenen hetararşik düzelerdir.
3. Evren mekaniktir: Evren saat gibi çalışan mekanik bir obje ya da bir makine gibi düşünülür. Enerjisi bitinceye kadar belli bir düzende devinimini sürdürür.
3. Evren holografiktir: evren, bileşenlerinin ayrıştırılıp tekrar tersi bir süreçle yerlerine yerleştirilebilecekleri şeklinde mekanik bir biçimde anlaşılamaz. “Her şey” birbirini ile ilintilidir, her parça bütünün bilgisini taşır.
4. Gelecek ve yön belirlidir: eğer evren saat ya da makine gibi çalışan bir olgu ise, evrenin geleceği, en kesin biçimiyle, önceden kestirilebilir. Gerekli matematiksel modellerin oluşturulması ve yeterli hesaplama gücü ile herhangi bir sistemin davranışı kesinlikle önceden kestirilebilir.
4. Gelecek ve yön belirsizdir. Olasılıklar bilinebilir, ancak kesin sonuçlar kestirilemez. Geleceğin belirsizliği doğanın koşuludur.
5.Nedensellik ilişkisi: Newtoncu evrende parçalar arasında nedensellik ilişkisini biliyorsak bu ilişkinin sonuçlarını da açıklamak mümkündür.
5.İlişkiler doğrusal değildir ve karşılıklı nedensellik vardır. A, B`ye neden olmak yerine A ve B karşılıklı olarak etkileşerek birlikte evrimleşir ve değişir.
6. Değişim niceliksel ve birikim şeklindedir: Sistemler birikim yoluyla gelişirler, yani değişim siteme yeni bir parça
6.Değişim morfogenetiktir: Düzen düzensizlikten doğabilir, sistemler nicel değişimlerden çok nitel değişimi yansıtacak
Sayfa 43 Sosyolojiye giriş Ders Notları Ders Sorumlusu: Dr. Şeref ULUOCAK
ya da boyut ekler. Niteliksel veya sıçramalı değişim çok seyrektir.
şekilde çeşitlilik, açıklık, karmaşıklık, karşılıklı nedensellik ve bilirsizlik gösterebilirler.
7. Nesnellik zorunluluktur: bilme akıl yoluyla anlama ile olasıdır, ve bu süreçte, gözlemci ve gözlenen kesin sınırlarla birbirlerinden ayrılmışlardır
7. Gözlemci belirli bir perspektife sahip gözlemcidir. Gözlemci, gözlemlenenden soyutlanmış ve uzak değildir. Nesnellik diye bir şey yoktur, fakat perspektif vardır.
(Scwartz ve Ogilvy 1979`dan özetleyen Yıldırım, Şimşek 2000:11) Pozitivist ve Pozitivizm Ötesi Paradigmaların Temel Farklılıkları Pozitivist/akılcı Paradigma (Pozitivist, akılcı, modern, görgül, yapısalcı, Newtoncu) *Mekanik dünya görüşü *Önceden kestirelebilirlik *Genellenebilirlik *Evrensellik *Nesnel gerçeklik *Büyük söylemler, büyük kuramlar, tek doğru *Mükemmel bilgi *Nesnelleştirme *İndirgeme *Ölçme *Nicelleştirme *Evrensel yasalar *Değer-katıksız (value free) sonuçlar *Deneysel süreçler *Bilgi keşfedilir, ortaya çıkarılır
Pozitivizm ötesi/Yorumlamacı Paradigma (Pozitivizm ötesi, post yapısalcı, post modernist, post empirik, post işlevselci, yorumlamacı) *Holografik dünya görüşü *Önceden kestirelemezlik *Genellenemezlik *Özne merkezli *Öznel gerçeklik *Çoklu gerçeklik *Eksik (parçasal) bilgi *Görüş açısı (perspektif) Bütünsellik (holistic) *Katılım (yorulama) *Nitelleştirme *Duruma özgü bulgular *Değer katıklı (value laden) sonuçlar *Katılım temelli süreçler *Bilgi yorumlanır ve oluşturulur (Yıldırım, şimşek 2000:12).
SOSYOLOJİDE YÖNTEM ÖZCAN, Ziya Yusuf, Özden ÖZBAY, “Sosyolojide Yöntem”, İhsan SEZAL (Ed), SOSYOLOJİYE GİRİŞ, Martı Kitap ve Yayınevi, 2002, Ankara, 57-93. Basit bir ifadeyle araştırma merak ettiğimiz sorulara cevap bulma gayretidir. Sosyal araştırma ise sosyologların ve sosyal bilimcilerin, sosyal hayat ve olaylarla ilgili sorulara cevap arama girişimidir (Özcan ve Özbay 2003: 59). SOSYAL ARAŞTIRMA: Sosyal bilimler alanında sistematik metodlar kullanılması suretiyle, sosyal dünya hakkında bilgi edinilmesini hedefleyen bir süreçler bütünüdür. Sosyal araştırmalar, “alternatif bilgi edinme etkinliklerine” göre daha sistematik ve organize bir süreç içinde olmayı gerekli kılmaktadır. ALTERNATİF BİLGİ EDİNME SÜREÇLERİ:
1. Otorite: Sadece otorite konumundaki kişilerin söylediklerini doğru olarak kabul ettiğimizde, otoriteyi bilgimizin kaynağı olarak kullanıyoruz demektir. Otoritelere güvenmenin dezavantajları da bulunmaktadır. Otoriteden elde edilen bilgi “yanlış olmasına” rağmen, doğru olarak kabul ediliyor olabilir. Otoriteye aşırı güven, demokratik bir toplum için olumsuz sonuçlar yaratabilir, yaratıcı fikirlerin ortaya çıkmasını engelleyebilir. 2. Gelenek: İnsanlar çoğu zaman bilgi edinmek için geleneğe başvururlar. Gelenekler otoritenin özel bir türünü teşkil etmektedirler. Kısaca gelenekler, geçmişin otoritesini yansıtırlar. Sadece geleneklere uyan durumları benimsemek ve kabul etmek, bu çerçevede diğerlerini yok saymak, geleneklere göre davranmak demektir. 3. Sağduyu/ortak duyu: Sosyal yaşam hakkında bir çok şeyi sağduyu/akıl yoluyla öğreniriz. Genelde herkesin bildiği ve herkese mantıklı gelen bilgiye göre davranırız. Sağduyuya dayalı bilgi yararlı ve bazen de doğru olabilir, fakat bu tür bilginin hatalarla ve çelişkilerle dolu olduğu durumlarda söz konu olabilmektedir.
Sayfa 44 Sosyolojiye giriş Ders Notları Ders Sorumlusu: Dr. Şeref ULUOCAK
4. Medya: TV. Şovları, filmler gazeteler ve dergi yazıları, soyal hayat konusunda önemli bilgi kaynaklarıdır 5. Kişiye Ait Tecrübeler:Bu yolla elde edilen bilgilerin abartıya kaçma ve genelleştirilmesi gibi problemleri olabilir.
SOSYAL ARAŞTIRMAYI DİĞER BİLGİ TÜRLERİNDEN AYIRAN EN ÖNEMLİ ÖZELLİĞİ: Sosyal araştırmanın “bilimsel” bir yaklaşım kullanmasıdır.
Bilimsel yaklaşım kullanılarak elde edilen bilginin üç temel özelliği olduğu ileri sürülmektedir: 1. Bilimsel bilgi nesnel (objective) olmalıdır. Özellikle doğa bilimleri alanı için geçerli olduğu ileri sürülebilecek bu gereklilik, sosyal bilimler açısından oldukça tartışmalı bir konu teşkil etmektedir. Değerden bağımsız bir sosyal bilimin olup olamayacağı ve sosyal bilimsel bilginin “nesnel” olup olamayacağı konusunda üç ayrı perspektiften bahsedilmesi mümkündür: a. Pozitivist perspektif: toplusal olguların kendilerine içkin şeyler olarak nesne olarak ele alınmaları gerektiğini ileri sürmektedir (Durkheim). b. Yorumlayıcı perspektif: sosyal bilimin değerlerden bağımsız olmaya çalışmasının mümkün olmadığını, aksine insanların davranışlarına yükledikleri anlamları, bir anlamda onların anlam sistemlerini anlamaya çalışmalıdır. Tüm toplumsal olgular değerlerle örülmüşlerdir ve onlara asıl anlamını veren bu değerlerdir. c. Eleştirel perspektif: sosyal bilimciler araştıracakları konuyu seçerken ve vardıkları sonuçları yorumlarlarken değerlerinin etkisinde kalırlar. Onlara göre, araştırmacı, araştırmaya bir değeri savunarak başlamalı ve politik bir duruşa sahip olmalıdır. Bu anlamda pozitivistlerin “değerbağımsız” yaklaşımlarının karşısında oldukları gibi, tüm değerlere eşit mesafeden yaklaşıyor olmaları sebebiyle yorumlayıcı sosyal bilim
perspektifinin de karşısında yer almaktadırlar. 2.
Bilimsel bilgi gözlenebilirdir. İçinde yaşadığımız dünya bir olgular dünyasıdır ve bu olgular insanlar tarafından algılanabilirler. Olguların bilgisi olması anlamında bilimsel bilgi aynı zamanda “gözlemlenebilir” olan bilgiye dayanmaktadır. Sosyal bilimler alanında yapılan gözlemler, doğa bilimsel bir alandaki gözlemlerden çeşitli açılardan farklılaşmaktadırlar. Araştırmacı “insan yaratısı olan”, anlamlar üzerine inşa edilmiş ve aktörleri tarafından önceden yorumlanmış bir gerçekliği, gözlemleyerek algı olanaklarına taşımak zorundadır ve bu süreç söz konusu gerçekliğin araştırmacı tarafından ikinci bir kez yorumlanması sürecine karşılık gelmektedir. Ayrıca sosyal bilimciler, öğrenmeye çalıştıkları sosyal dünyanın bir çok yönü hakkında kendi duyularını doğrudan “gözlem” yapmak için kullanamazlar (zeka, hisler, duygular, güç ve otorite gibi).
3. Bilimsel Bilgi Denenebilirdir Doğa bilimleri alanında, nesnelerin belirli kavramsallaştırmalar altında soyutlanmaları ve soyutlamaların ışığında yapılan çalışmaların, (doğa gerçekliğinin düzenlilik ve sistematikliğinin yüksek olması sebebiyle - Newton mekaniğinin geçerli olduğu düzeylerde) denenebilirliği, kısaca başka araştırmacılar tarafından benzer yolların izlenmesi durumunda tekrarlanabilirlik olasılığı yüksekken, sosyal bilimler alanında bu mümkün görünmemektedir. İnsan yaratısı bir gerçekliği çalışan sosyal bilimlerde yapılan araştırmalar, tekil tarihsel olgular üzerinde temellenen, kurumlaşmış davranış örüntülerine dayanan tipsel kavramlarla gerçekleştirilmektedir. Tipsel kavramlarla çalışılan bir alanda “tekrar” edilebilirlik ancak yine tipsel bir duruma ilişkin benzerliklerin ışığında düşünülebilir ki bu durum olgu ile olgunun nesnel gerçeklik içindeki karşılıklarının sürekli sorgulanmasını gerektirmektedir. Kısacası, doğa bilimleri alanındaki kavramsallaştırmaların, sosyal bilimler alanındaki kavramsallaştırmalardan, daha rafine (ölçüm düzeyleri konusuna bakınız) ölçümlere konu olduğunu söylemek mümkün görünmektedir.
Sayfa 45 Sosyolojiye giriş Ders Notları Ders Sorumlusu: Dr. Şeref ULUOCAK
SOSYAL BİLİME ÜÇ KLASİK ve İKİ YENİ YAKLAŞIM Araştırmalarda temel amaç “bilimsel bilgiye” ulaşılmasıdır. Bununla beraber bu bilgiye hangi yollardan ulaşılacağı konusunda fikir birliğinden söz edilmesi mümkün görünmemektedir. Sosyal bilimsel bilginin “ne tür bir bilgi olduğu konusunda” ve bu bilgiye nasıl ulaşılabileceği konusunda sosyoloji alanında üç temel yaklaşımın ayrımlaştırılması mümkün gözükmektedir. Her bir yaklaşım teorik temelleri ve araştırma teknikleri açısından farklı geleneklere sahip bulunmaktadır. Bu yaklaşımlar, sosyal hayatın anlaşılmasında, Kuhn (1970:3)`un deyişiyle üç farklı paradigmaya karşılık gelmektedirler. Bu anlamda sosyolojinin çok paradigmalı bir bilim olarak; bu paradigmalar arasında bir diyalog ve rekabete konu olduğunun düşünülmesi mümkündür. KLASİK YAKLAŞIMLAR 1. Pozitivizm: - Doğa bilimsel yaklaşım - Pozitivist yaklaşımın bilimle özdeşleştirilmesi eğilimi - Bu yaklaşım içinde değerlendirilebilecek yaklaşımlar: Yapısal Fonksiyonalizm, Rasyonel Seçim Teorileri, Alış-Veriş Kuramları - Nicelleştirmeye verilen önem - Deney ve sörvey tekniklerinin ağırlıkla kullanılması - Bağımlı, bağımsız değişken ilişkileri, hipotez testleri - Genelleştirme ve kanunlara ulaşma çabası - Soyutlama 2. Yorumlayıcı Sosyal Bilim - Sosyal davranış, amaçlı ya da niyetli davranıştır. - İnsan davranışı ancak diğer insanlarla paylaşılan anlam sistemleriyle değer kazanır. - Davranışların anlamı, paylaşılan kültürel anlam sistemine göre değişebilir. - Bu yaklaşım içinde değerlendirilebilecek yaklaşımlar: Etnometodoloji, Yapılandırma Teorisi (constructionism), hermeneutik, fenomenoloji,
3.
Eleştirel Sosyal Bilim - Bu yaklaşımın izlerinin ünlü Alman sosyoloğu Karl Marx`a kadar götürülmesi mümkündür. - Hem pozitivizmi hem de yorumlayıcı yaklaşımları eleştirirler. Pozitivizmi; varolanı devam ettirmek veya savunmakla, statükocu olmak ve insanların öznel anlamlarını
dikkate almıyor olmaları iddiası ile eleştirirler. Onlara göre, pozitivizm sosyal bağlamı önemsememekte ve anti-hümanist ön kabuller içermektedir. Yorumlamacılar ise eleştirel sosyal bilimcilere göre fazla öznel ve göreceli bir tutum takınıyor oldukları iddiası ile eleştirirler. Onlara göre, yorumlamacılar tüm perspektiflere eşit mesafeli bir tutum takınıyor olmaları ve insanların fikirlerine “gerçek” koşullardan daha fazla önem vermeleri bakımından hatalıdırlar. Yorumlamacıların bu tutumu eleştirellere göre, mikro süreçler üzerinde yoğunlaşmalarını ancak uzun dönemli daha geniş bağlamı göz ardı etme eğilimi göstermelerine yol açmaktadır. - Bu yaklaşım içinde değerlendirilebilecek yaklaşımlar: Radikal Psikoterapi, Feminist Analiz, Çatışmacı Okul, Frankfurt Okulu olarak düşünülebilir. Ayrıca, yapısalcılık, sınıf analizi ve diyalektik materyalizm gibi çeşitli yorumlarını göstermek mümkündür. ÇAĞDAŞ İKİ YAKLAŞIM 1. Feminist Yaklaşımlar -Feminist yaklaşımlar daha çok nitel teknikler kullanırlar. -Erkek egemen yaklaşım yerine sosyal bilimlerde, kadınların seslerine öncelik verilmesini önerirler. -Feminist yaklaşımlara göre, pozitivizm; nesnel, mantıksal, işe yönelik ve çevrenin kontrolüne dönük olması sebebiyle, erkek bakış açısı ile uyum içindedir. -Buna karşın, kadınlar uyum ve insancıl bağlar geliştirilmesine daha uygun bir bakış açısına sahiptirler. -Feminist yaklaşımlar, sosyal hayattaki, öznelliğin, empatinin (kendini başkasının yerine koyabilme yeteneği), süreçselliğin ve kapsayıcılığın altına çizerler. -Feminist yaklaşımlar eyleme yöneliktirler ve feminist değerlerin yüceltilmesine gayret ederler. -Feminist yaklaşımlar, feminizm dışındaki araştırmaların cinsiyetçi olduklarını ileri sürerler. Araştırmaların, erkeklerden elde edilen verilerden tüm insanlığa genelleştirilmesini, cinsiyetin bir sosyal bölünme (kategori) olarak dikkate alınmamasını, geleneksel cinsiyet rollerinin varsayılmasını ve erkeğin referans noktası olarak alınmasını eleştirirler. -Salt nesnelliğin mümkün olduğuna inanmazlar ve çalışmalarında, çalıştıkları insanlarla karşılıklı etkileşime girerek, özel hayat-profesyonel hayat ayrımının ötesine geçerler. 2. Post-Modern Yaklaşımlar -Felsefi kökleri anarşizm, varoluşçuluk ve nihilizme kadar iner. -Modernizm karşıtlığı ile kendisini gösterir. -Post-modern araştırmalar, sosyal bilimler, sanat, dil, tarih, edebiyat, kültür vb. arasında bir ayrım gözetmezler.
Sayfa 46 Sosyolojiye giriş Ders Notları Ders Sorumlusu: Dr. Şeref ULUOCAK
-Eleştirel sosyal bilimciler gibi, post-modernistler de İçsel gizli yapının ortaya çıkarılması için, yüzeysel görüntünün parçalarına ayırılmasının (deconstruct) gerekliliğine inanırlar. -Yorumlayıcı gelenekte olduğu gibi, sosyal araştırmanın tasvir etmekten daha fazlasına yapamayacağını ileri sürerler. Açıklama değil, anlama ve yorumun önemi üzerinde dururlar. -Araştırmacının sıradan bir durumu tasvir etmesi ya da yorumu, sıradan bir kimseninkinden ne üstündür ne de daha düşük bir seviyededir; yalnızca araştırmacının kendi kişisel tecrübesini yansıtır. -Post-modern yaklaşım, eleştirel ve yorumlayıcı yaklaşımın da ötesine geçerek, sosyal bilimlerin kökten değiştirilmesinin gerektiğini ileri sürerler. -Onlara göre; gözlem, genelleştirme ve bu yolla elde edilen bilgi birikimine şüphe ile yaklaşılması gerekmektedir. -Bilginin tarihsel, sosyal ve kültürel olarak bir çok farklı biçimi bulunmaktadır ve kişiden kişiye zamandan zamana ya da mekandan mekana farklılaşabilmektedir. -Post-modernistlere göre, bir sosyal araştırmanın sonuçlarının tarafsız bir biçimde sunulması ideali gerçekleştirilmesi mümkün olmayan bir bakış açısını yansıtmaktadır. ARAŞTIRMA SÜRECİ Sorunu Tanımlamak (Araştırma için bir konu seçmek) Literatürü Gözden Geçirmek (Konuyla ilgili varolan araştırmalarla tanışmak) Varsayımı Dile Getirmek (Neyi sınamaya yöneleceğiz? Değişkenler arası bağıntı nedir?) Bir Araştırma Tasarısı Seçmek (Deney, derleme-survey, gözlem, elde mevcut veriler) Araştırmayı Yürütmek (Veriyi toplama, bilgiyi kaydetme) Sonuçları Yorumlama Araştırma Bulgularının Sunulması (Anlamı ne? Daha önceki bulgularla bağlantısı ne?) Akademik Onay Başka çalışmalar için teşvik edici model (Giddens 2000:572) ARAŞTIRMA TASARIMI Bir araştırma Tasarımı öncelikle araştıracağımız Sorunun belirlenmesi ile ilgilidir. Tasarımın öngöreceği tüm diğer işlemler bu soruna göre şekillenecektir.
“Televizyonun çeşitli toplum kesimleri üzerindeki etkileri” gibi bir araştırma sorunu evreninin ve kavramlarının bulanıklığı sebebiyle, araştırma tasarımı için uygun bir zemin teşkil etmemektedir. ARAŞTIRMA EVRENİ, bilgi sağlamak amacıyla gözlem yapacağımız birimleri oluşturmaktadır. KISACA ARAŞTIRMA EVRENİ, araştırmamızda sorun teşkil eden konunun “TAŞIYICISI” durumundaki kişilerin kimler olduğunu kapsamaktadır. Evrenin genel olarak belirlenmesi yeterli değildir, sorunun taşıyıcısı birimlerin yani üzerinde gözlem yapılacak olan birimlerin de bu anlamda belirlenmesi gerekmektedir. -Evrenin belirlenmesi, soruna, konuya, araştırma tipine göre şekillenen bir süreçtir Sorunun Kavramsal Çerçevesinin Belirlenmesinin Önemi: 1. Evrenin sınırlarının belirlenmesi açısından önemli çünkü soruna en uygun gözlem birimlerinin belirlenmesini içerir. 2. Konunun Belirlenmesi ve Araştırmanın Hangi Tip Bir Araştırma olduğu konusunda yol göstericidir.
ARAŞTIRMA TÜRLERİ a) Araştırmanın Amacına Göre (Aranan bilginin türüne göre) 1.Durum Saptayıcı (sayma tipi) araştırmalar (Betimleyici, amaç ilişki kurmak değil sıklık, döküm, sayım yapmak) (Araştırma konusunda evrenin özelliklerini sayıp, döküm yapmakla ilgilidirler) (ilişki arayıcı araştırmalar için ipuçları sağlarlar) örnek; Kimin hangi partiye oy verdiğinin saptanması 2.İlişki arayıcı (açıklayıcı) araştırmalar (Olaylar arasında gözlenen eğilimlerden hareketle, bir ilişkiyi, varsayımı dile getirirler) (ilişki arayıcı araştırma, gözlenen ilişkilerden bir varsayıma ulaşmaya yöneliktir) (Bizi bir varsayıma götürecek “eğilim” halindeki ilişkilere yöneliktirler) (Kalkış noktaları olgular arasındaki nedensel ilişkinin bir varsayım olarak dile getirilmesidir) (bir varsayımdan yola çıkarak gözlem teknikleriyle olaylar ya da değişkenler arasında NEDEN-SONUÇ ilişkisi kurmayı amaçlarlar) Geçici varsayımlar kurularak, ilişkiler aranır. Örnek; “Gelir durumları yüksek (bağımsız değişken), serbest meslek sahibi ve yüksek eğitimli ailelerde (denetimli değişken), bilgisayar ve videoya sahip olma (bağımlı değişken) oranı daha yüksektir”
Sayfa 47 Sosyolojiye giriş Ders Notları Ders Sorumlusu: Dr. Şeref ULUOCAK
3. Varsayım Sınayıcı (Genelleyici) Araştırmalar (tarımsal teknolojinin geleneksel tarıma girmesiyle toprak işgücü kopması, otomasyonun artmasıyla, küçük el üreticiliğinin çözülmesi, tarımsal işlemelerin pazara açılmasıyla geleneksel üretim ilişkilerinin çözülmesi vs, geçerlenmiş (!) ilişki ya da genelliklerdir. Bir araştırma doğrudan bu varsayımları, kendi evreni içinde sınamaya yönelik olabilir) Bilimin öngördüğü, genelliklere ancak ilişki kurucu, sınayıcı ya da deneyleyici araştırmalarla ulaşılır. Bilimin son amacı olan çıkarımlarda bulunma olanağını sağlayan bu tür araştırmalardır.
b) Araştırmada Kullanılan Değişkenin Türüne Göre 1.Değerlerine Göre Değişkenler (Nicel değişkenler; zaman, yaş, boy, ücret zeka düzeyi, aile nufusu) (Nitel değişkenler; cinsiyet, meslek, eğitim düzeyi gibi sayı ile ifade edilemeyen kategorili) 2.Denetim Kontrol Durumlarına Göre değişkenler (Bağımsız Değişken; nedensel bağlantı içinde belirleyici ya da neden teşkil ettiği düşünülen değişken) (Bağımlı Değişken; bağımlı değişkene bağlı olarak değiştiği, belirlendiği kabul edilen değişken) (Denetimli; Bu değişken kendisiyle aynı yönde bağımlı değişkeni etkileyen diğer bağımsız değişkelerin etkisinden arındırılmış değişkendir. Bağımlı değişkeni etkileyebileceği için etkisi kontrol edilen diğer değişkenler, değişmezlenen değişkenler adını da almaktadır.) (Denetimsiz/Değişmezlenmeyen Değişken, önceden etkileri belirlenemeyen bu nedenle kontrol edilemeyen) (Ara değişken; Bağımsız değişken yanında bağımlı değişkeni de etkileyebilecek olan, varsayımda içerilmeyen değişkenlerdir)
d. Zaman Boyutuna Göre Araştırmalar Araştırmalar odaklandıkları zaman birimine göre de farklılıklar gösterirler. 1) Kesit Araştırmalar: Zamanın belirli bir kesitini ele alır ve o anın fotoğrafını çekerler. 2) Zaman Serisi Araştırmalar: Olayları, insanları veya insan ilişkilerini belirli bir zaman aralığında saptamaya ve iki zaman dilimi (periyodu) arasındaki değişiklikleri yakalamaya çalışırlar. e. Kullanım Amacına Göre Araştırmalar 1) Akademik ya da Temel Araştırmalar Bir sosyal teoriyi test etmeye ve geliştirmeye yöneliktirler. 2) Uygulamalı Araştırmalar Uygulamalı araştırmalarda vurgu, belirli bir sosyal problemin çözümlenmesine yöneliktir. Bu tür araştırmalarda da teori ya da hipotezler kullanılabilin ancak asıl amaç teorinin uygulanabilirliliğinin veya geçerliliğinin saptanması değildir.
c. Varsayımın Niteliğine Göre Araştırmalar Araştırma tasarımında Varsayımın Niteliğine Göre de Araştırmanın Tipinin Saptanması Gerekmektedir. Varsayımımız, araştırma evreninin tüm birimlerini ya da belli tekniklerle evrenden seçilmiş örnek birimlere yönelik olabilir. -Temsil Edici Araştırma: Araştırma varsayımı bir evren içindeki “karakteristik”lerin dağılımın ya da ilişkinin varlığını genel olarak araştırmak istiyorsa temsil edici bir araştırmadır. Evrenin tümünü temsil etme iddiasındadır. -Güdümlü araştırma: Söz konusu karakteristik ya da ilişkilerin evrenin belli bir kesim ya da kesimleriyle sınırlayarak saptıyorsa Güdümlü evreni olan bir araştırmadır.
VERİ TOPLAMA TEKNİKLERİ En genel sınıflandırmalardan biri, nicel (sayısal) ve nitel (sözel, görsel) olmak üzere ikiye ayrılmasıdır. Bu ayrım aslında aynı gerçeklik düzeyinin farklı görünümlerini temel alan yaklaşımların, varsayım, amaç
Sayfa 48 Sosyolojiye giriş Ders Notları Ders Sorumlusu: Dr. Şeref ULUOCAK
ve yaklaşımlarına göre geliştirilen bir farklılaştırmaya dayanmaktadır.
NİTEL VE NİCEL ARAŞTIRMA STRATEJİLERİ ARASINDAKİ FARKLILIKLAR NİCEL ARAŞTIRMA
NİTEL ARAŞTIRMA VARSAYIM
►Gerçeklik nesneldir
►Gerçeklik oluşturulur
►Asıl olan yöntemdir
►Asıl olan çalışılan durumdur
►Değişkenler kesin sınırlarıyla saptanabilir ve bu değişkenler arasındaki ilişkiler ölçülebilir
►Değişkenler karmaşık ve iç içe geçmiştir ve bunlar arasındaki ilişkileri ölçmek zordur
►araştırmacı olay ve olgulara dışarıdan bakar, nesnel bir tavır geliştirir
►Araştırmacı olay ve olguları yakından izler, katılımcı bir tavır geliştirir
AMAÇ ►Genelleme
►Derinlemesine betimleme
►Tahmin
►Yorumlama
►Nedensellik ilişkisini açıklama
►Aktörlerin perspektiflerini anlama YAKLAŞIM
►Kuram ve hipotez ile başlar
►Kuram ve denence ile son bulur
►Deney, manipülasyon ve kontrol
►Kendi bütünlüğü içinde ve doğal
►Standardize edilmiş veri toplama araçları kulamla
►Araştırmacının kendisinin veri toplama aracı olması
►Parçaların analizi
►Örüntülerin (pattern) ortaya çıkarılması
►Uzlaşma ve norm arayışı
►Çokluluk ve farklılık arayışı
►Verinin sayısal göstergelere idirgenmesi (nicelleştirme)
►Verinin bütün derinlik ve zenginliği içinde betimlenmesi
ARAŞTIRMACININ ROLÜ ►Olay ve olguların dışında, yansız ve nesnel
►Olay ve olgulara dahil, öznel perspektifi olan ve empatik (Yıldırım ve Şimşek 1999:30-47).
Sosyolojik araştırmalar, sosyal gerçekliğe ilişkin tasarımlarına bağlı olarak üç temel düzeyde ayrımlaştırılabilirler.
Sayfa 49 Sosyolojiye giriş Ders Notları Ders Sorumlusu: Dr. Şeref ULUOCAK
1.Genelleştirici, nomotetik,açıklamaya dayanan, nicel eğilim (Pozitivizm) 2.Tekili ayrıntılarıyla anlamaya yönelen, idiografik, nitel eğilim (Pozitivizm sonrası/Yorumlayıcı Yaklaşımlar) 3.Bütüncül Yaklaşımlar; sosyal gerçekliğin nicelleştirilebilir yanları olduğu kadar, anlamaya, betimlemeye dayanan görünümleri olduğunu kabul eden yaklaşımlar. **** VERİ TOPLAMA TEKNİKLERİNE YÖNELİK SINIFLANDIRMANIN DÖRT GRUPTA TOPLANMASI MÜMKÜNDÜR: 1. Deneyler 2. Derlemeler -Sörveyler (survey) 3. Saha araştırmaları 4. Elde mevcut veriler
NİCEL EĞİLİM
NİTEL EĞİLİM
1.Deneyler Doğa bilimleri geleneğini sosyal bilimlere taşıyan bu tekniğe özellikle nedensellik ilişkisini içeren hipotezlerin test edilmesi için başvurulmaktadır. Neden sonuç ilişkisi, araştırılmak istenen ilişkinin diğer faktörlerden soyutlanarak incelenmesi bu tekniğin en önemli avantajıdır. Deney öncesi farklılıkların ortadan kaldırılması veya eşitlenmesi kontrol ve deney gruplarının tamamen rastlantısal olarak seçilmesine bağlıdır. Her iki grupta bağımsız değişken haricinde aynı etkileri yaşarlar. Ancak bu yolla sonucun sadece bağımsız değişken nedeniyle ortaya çıktığından emin olabiliriz. Deneysel tekniklerin, neden-sonuç ilişkilerini ortaya çıkarmaları, yönlerini göstermeleri ve dış etkileri kontrol etmeleri nedeniyle iç geçerlilikleri yüksek, ancak elde edilen sonuçların genelleştirilebilmeleri (dış geçerlilikleri) düşüktür. En büyük dezavantajı, deney yapılan fertlerin deney şartları altında kendileri gibi davranmayabilecek olmalarıdır. Sınırlı da olsa deney tekniği büyük mağazalarda, üniversite kütüphanelerinde ve metro istasyonlarında; dış faktörlerin kontrolünün mükemmel olmadığı ve deneklerin tamamen rastlantısal olarak seçilemediği uygulamaları bulunmaktadır. Bu tür uygulamalar yarı-deneysel (quasiexperimental) teknikler olarak bilinmektedir. 2.Sörvey (survey) Sörveyler, sosyal bilim araştırmalarında en fazla kullanılan bilgi toplama tekniğidir. Geniş insan kümelerinin eğilimlerini, tavır/tutumlarını ve düşüncelerini ölçmede en iyi araçlardır.
Bir araştırmaya sörvey denilebilmesi iki temel şartın karşılanmış olması gerekmektedir: 1. Evrenden seçilmiş temsili bir örneklem 2. Standart veri toplama aracı (soru kağıdı veya görüşme yönergesi) Sörveyin en önemli şartı temsili örnekleme dayanıyor olmasıdır ve bu örneklemin en önemli özelliği, olasılıklı olması yani; örneklemdeki her bir birimin (fert, hanehalkı, şirket veya ülke) seçilme şansının bilinmesidir. Sörveylerde standart bir veri toplama aracının kullanılması önemli bir ise de bazı istisnai durumlarda, yarı-yapılandırılmış hatta yapılandırılmamış görüşmeler yoluyla da veri toplanması mümkün olabilmektedir. Sörveyler, Zaman boyutuna göre; 1. Kesit Sörvey: Belili bir anın fotoğrafının çekilmesine yönelik olarak yapılanlar 2.Zaman Serisi: Zaman içinde birkaç defa tekrar eden sörveylerdir. a.)Eğilim; hangi değişkenin zaman içinde değiştiğine yönelik olarak yapılırlar, farklı zamanlarda yapılan her uygulamada “farklı” şahıslarla birden fazla görüşme yapılır. b) Panel Tipi Sörvey: Yapılan her uygulamada “aynı” kişilerle sörvey yapılır ve Zaman içinde hangi şahısların değiştiğini verir. Sörveylerde, veri toplama yolları eldeki imkanlara göre değişme gösterebilir. Görüşmeler yüzyüze, telefonla ya da bizzat cevaplayıcının soru kağıdını kendisinin doldurması suretiyle gerçekleştirilebilir. Sörveyler sosyal problemlerin hem betimlenmesi hem de açıklanması amacıyla kullanılabilmektedirler. Bu özelliği ile yalnızca açıklayıcı hipotez test edilmesine yönelik olan deneysel tekniklerden üstündürler. Ancak neden sonuç ilişkilerinin incelenmesi, sörvey tekniğinde, deneysel tekniklere göre daha zordur. 3. Saha Teknikleri Kimi yorumculara göre niteliksel, kimilerine göre ise “gözleme” dayalı teknikler olarak değerlendirilen bu teknikler; özellikle, tasvir, betimleme, keşfetme ve olayların tabii akışları içinde anlaşılması gerektiğinde başvurulan tekniklerdir. Saha tekniğinin kullanılmasının en önemli nedeni gerçeğin o şahıs tarafından nasıl görüldüğünün öğrenilmek istenmesidir. Hızla değişen, hareketli durumların çalışılması için idealdir.
Sayfa 50 Sosyolojiye giriş Ders Notları Ders Sorumlusu: Dr. Şeref ULUOCAK
Sahada yapılan gözlemler, katılımlı veya katılımsız olabilir. Katılımlı gözlemde araştırıcı bilgileri bizzat bir şahısla veya grupla yaşayarak elde eder. Saha tekniği, çok büyük grupların çalışılmasına uygun değildir. 4.Elde Mevcut Veriler Bazı durumlarda araştırmacılar ilk elden verileri toplamak yerine, daha önceden toplanmış ve amaçlarına uygun olan verileri kullanırlar. Bu tür veriler: a.Resmi veriler b.Özel şahıslar veya şirketlerce derlenmiş veriler c.Medya kaynakları d.Fiziksel, sözlü olmayan veriler e.Sosyal bilim veri arşivleri f. Mektuplar, günlükler, gazete ve dergiler, mezar taşları ve duvar yazıları Mevcut veriler geçmişe yönelik, sosyal değişimi konu alan, kültürlerarası çalışmalar için en önemli veri kaynaklarıdır. Yorumlama, söylem analizi, içerik analizi ve cohort analizi bu türden verilerin değerlendirilmesi için başvurulan tekniklerdir. Özellikle kitle iletişim çalışmalarında “kim, kime, niçin, nasıl, bir etkiyle ne söylüyor?” sorusuna yanıt alınmaya çalışılmasında, içerik analizi yaygın olarak kullanılan bir teniktir. Bu tür bir analiz, yazılı ve sembolik dökümanlardaki içerik ve bilginin incelenmesine yöneliktir. Şiirler, nutuklar, mektuplar, resimler, şarkılar, türküler, gazeteler, kitaplar, elektronik mektuplar ve emailler bu türden bir analizin uygulanabileceği materyalleri oluşturmaktadır. Hem nitel hem de nicel özellikler taşıyan içerik analizi, temalaştırmalar üzerinden istatistiki değerlendirilmelere yönelik olarak kullanılabildiğinden, zaman zaman, kimi araştırmacılar tarafından, doğrudan doğruya niceliksel bir yöntem olarak da yorumlanabilmektedir. Elde mevcut verilerin kullanılması eğer söz konusu veriler niceliksel bir çalışmanın verileri ise niceliksel, niteliksel bir çalışmanın ya da veri türünün ürünü iseler niteliksel türden bir çalışmanın ortaya koyulmasına yönelik olabilmektedirler.
NİTELİKSEL STRATEJİLERE YÖNELİK TEKNİKLER: Niteliksel Verilerin Elde Edilmesine Yönelik Olarak Kullanılabilecek Teknikler Olarak “Saha” ve “Elde Mevcut Veriler” Tekniklerin Özel Biçimlerinden Bahsedilmesi Mümkündür yönlü ve derinlemesine çalışıldığı araştırma tekniğidir. 3.Tarihsel Karşılaştırmalı Araştırma
-Görüşme (yapılandırılmamış görüşme, odak grup, etnografik) -Odak Grup -Etnografya -Sosyometri -Histografya (tarihsel araştırma) -örnek olay -Doküman analizi 1.Görüşme: İnsan davranışlarının anlaşılmasına yönelik olarak en yaygın olarak kullanılan bilgi edinme yollarından biridir. Üç türü bulunmaktadır: a. Yapılandırılmış görüşme: görüşmeci, görüşme yapılan kişilere daha önceden belirlenmemiş bir takım sorular sorar. Bu sorulara verilecek cevap kategorileri önceden belirlenmiştir. Sörvey yoluyla yapılan görüşmeler yapılandırılmış görüşmelere örnektir ve bu tür çalışmalar niceliksel veriler toplanması amacıyla kullanılmaktadırlar. b. Grup görüşmesi (odak grup): araştırmacı görüşmeye konu olan kişilere bazı konu başlıkları altında öğrenmek istediği soruları sorar. Grup içinde ortaya çıkan doğal etkileşimi gözlemler ve kaydeder. Odak grup görüşmesinde sorular önceden belirlenmiş olabileceği gibi, görüşme esnasında da belirlenebilir. Sörveylerden önce yapıldıkları takdirde, soru kağıdının hazırlanmasında çok önemli katkılar bağlamaktadırlar. c. Yapılandırılmamış görüşme (etnografik görüşme, yaratıcı görüşme, post-modern görüşme): Bu tür görüşmeler “keşifsel” bir özelliğe sahiptir. Önceden belirlenmiş sorulara bu tür görüşmede yer verilmez Görüşmeci (ya da araştırmacı) görüşmede ortaya çıkan, kendince “ilginç” bulduğu konular varsa bunlar üzerinde görüşmeyi odaklaştırmaya çalışır. Ayrıca, görüşmede bazı hipotezler veya temalar bulup, bunları yapacağı yeni görüşmelerde denemeye çalışabilir. 2. Alan Araştırması (etnografik araştırma): Bu tür araştırmalar, çoğunlukla katılımlı gözlem kullanılarak doğal ortamda yapılan araştırmalardır. Araştırmacı mümkün olduğu kadar ortama etki etmemeye özen göstermelidir. Örnek Olay çalışmaları bu kapsamda ele alınabilir. Örnek Olay çalışması; tek bir olgunun çok Niteliksel veya hümanistik araştırmalardır. Niceliksel verilere dayalı olarak da yapılabileceğini ileri süren sosyal bilimciler bulunmaktadır.
Sayfa 51 Sosyolojiye giriş Ders Notları Ders Sorumlusu: Dr. Şeref ULUOCAK
Tarihsel karşılaştırmalı araştırma yoluyla veri toplamaya örnek olarak Max Weber`in “Protestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu” isimli çalışması gösterilebilir.
SOSYAL BİLİMLERDE ÖLÇME
ÖLÇME DÜZEYLERİ Sosyal bilimlerde dört düzeyde ölçme yapılmaktadır. KABA
Fen bilimleri ile sosyal bilimler arasındaki farklılığın ne olduğu sorulduğunda genellikle verilen yanıtlardan biri, fen (doğa) bilimlerinin çalışma konusu olan maddenin, sosyal bilimlerin çalışma konusu olan insan ve toplum kadar değişme göstermediği ve bu nedenle daha kesin ölçümle yapıldığı ve fen bilimleri alanında daha kesin sonuçlar alındığıdır. İkinci bir faklılık, sosyal bilimlerde fen (doğa) bilimleri ile karşılaştırıldığında, çok daha soyut kavramlarla çalışılıyor olmasıdır. Bu iki bilim alanı arasındaki temel farklılık kullanılan ölçme tekniklerinden kaynaklanmaktadır Objelerin çok değişiyor olması ancak eğer değişiklikleri ölçmeye yarayan teknikler mevcut olduğunda sorun olmaktan çıkmaktadır. ÖLÇME: Kavramsal özellikleri temsil etmek amacıyla analiz birimlerine sayı ve sembol verme sürecidir. Bir başka deyişle incelediğimiz özellikleri sayısallaştırmaktır. Özellikle niceliksel sosyal bilim çalışmalarında, hipotezlerin test edilebilmesi için araştırmacıların ölçme yapmaları bir zorunluluktur. Hipotezde yer alan kavramların, özellikle de de bağımlı bağımsız değişkene konu olanların, nasıl ölçülebileceği konusunda, araştırmacıların hazırlıklı olması gerekmektedir. Soyut kavramlardan yola çıkılarak, bunların nasıl ölçme konusu edilebileceği süreci aslında, bu soyut kavramsal yapıların, somut gerçeklikteki karşılıklarının gösterilmesi sürecine karşılık gelmektedir. ÖLÇME SÜRECİ SOYUT OLAN KAVRAMLARDAN-----KAVRAMSALLAŞTIRMA olayların genellenip, onları en iyi anlatan yanlarının ayıklanması ve somutluktan arınmış bir hale getirilmesidir. -Kavramsal bir tanım; teorik ve soyut bir tanımdır: bu tür bir tanımın, açık, anlaşılabilir ve belirsizlikten uzak olması gerekmektedir.
SOMUT DEĞİŞKENLERE DOĞRU BİR SÜRECİ KAPSAR OPERASYONELLEŞTİRME -Soyut ve teorik bir kavramın ölçülebilir, somut ve gözlenebilir bir hale getirilmesidir. (Örneğin, zeka gibi soyut bir kavramın, iq testi ile yordanmaya çalışılması, bu testten alınan puan ile ölçülmesi süreci düşünülebilir. )
RAFİNE
1. İsimsel (Nominal): Bu seviyede ölçülen özelliklerin ancak adlandırılması mümkündür. Örneğin cinsiyet değişkeni buna örnek olarak gösterilebilir. Cinsiyetiniz? ( )1. Kadın ( )2. Erkek Buradaki 1 ve 2 değerleri sadece iki grubun birbirinden ayırt edilmesine yöneliktir. Kadın ve erkek arasında ölçülebilecek gerçek bir mesafe söz konusu değildir. Bir sörvey çalışmasında nominal ölçüm seviyesi kullanılırken, evren içinde söz konusu isimsel kategorilerin dışında kalabilecek herhangi bir farklı kategorinin bulunmaması ve herkesin sadece bir isimsel kategoriye dahil olabilmesi gerekmektedir. 2. Sıralı (Ordinal): İsimsel ölçmenin özelliklerine sahip olmakla birlikte, kategoriler arasında her hangi bir kritere göre sıralama gerektirmektedir. Örneğin, Sosyo ekonomik statü: ( )1.Alt ( ) 2.Orta ( )3.Üst olarak sıralı bir ölçüm düzeyinde araştırılabilir. Sıralı ölçümlerde her bir cevap kategorisi diğerine göre sadece azlık ya da çokluk cinsinden bir derecelendirmeyi içermektedir. 3. Aralıklı (ınterval): Herkesçe kabul edilen ölçüm birimleri bu kategoriye girer; kg, metre, derece ve saat gibi evrensel birimlerdir. Böyle bir standart ölçüm birimi, değişken üzerindeki aralıkların eşit ve sabit olması anlamına gelir. 4 kg ile 5 kg arasındaki fark, 8 kg ile 9 kg arasındaki farka eşittir. Standart bir ölçüm biriminin bu tür ölçümlerde kullanılıyor olması sebebiyle, matematiksel dört işlemin uygulanmasına elverişlidirler. Anlamlı bir “0 noktası” bu tür ölçümler için söz konusu değildir. Örneğin 1oo ile 110 IQ değeri arasındaki farkın 110-120 IQ değerine eşit olduğundan bahsedilebilir ancak “0” IQ`lu birinin zekasının “sıfır” olduğundan söz edilemez 4. Orantılı (Ratio); Hem yukarıdaki ölçüm seviyelerinin tümünün özelliklerine hem de “anlamlı bir sıfır” noktasının bulunduğu ve orantılar kullanılmasına imkan veren ölçümlerdir. Sosyal bilimlerde çok nadir olarak uygulanabilirler
Sayfa 52 Sosyolojiye giriş Ders Notları Ders Sorumlusu: Dr. Şeref ULUOCAK
Ölçüm seviyelerinin önemi, her ölçüm seviyesine için uygun olan istatistiksel tekniğin uygulanması gerekliliğinden kaynaklanmaktadır:
ADLI İstatistiksel Teknik
SIRALI ARALIKLI ORANTILI
Değişkenin Ölçüm Seviyesi ADLI SIRALI ARALIKLI ORANTILI Evet Bilgi Kaybı Evet MANTIK Evet HATASI
(Özcan ve Özbay 2002:87).
OKUMA ÖNERİLERİ ALTUNIŞIK, Remzi, Recai ÇOŞKUN, Engin YILDIRIM, Serkan BAYRAKTAROĞLU, 2001, Sosyal Bilimlerde Araştırma Yöntemleri (SPSS Uygulamalı), Sakarya Kitabevi, Adapazarı. ARON, Raymond, 1989, Sosyolojik Düşünmenin Evreleri, (Çev. Korkmaz Alemdar), Bilgi Yayınevi, İstanbul. ARSLANTÜRK, Zeki, T.AMMAN. Sosyoloji, İstanbul, Kaknüs Yayınları, 2000. AZİZ, Aysel, 1994, Araştırma Yöntemleri-Teknikleri ve İletişim, Turhan Kitabevi Ankara. BAUMAN, Zygmunt, Sosyolojik Düşünmek, Ayrıntı Yayınları, İstanbul, 1998. BILTON, Tony ve Diğerleri,(2008), Sosyoloji, (Çev. Kemal İnal, Yeliz Kartal, Nurgök Özkale, Kasım Toroman, Ali Rıza Güngen), Siyasal Kitabevi, Ankara. ÇELEBİ, Nilgün. “Sözcüklerden Kavramlara”, Türk Sosyoloji Dergisi, Kış, 2:88-93, İstanbul, 1996. DEMİR, Nilüfer ÖZCAN, Birey, Toplum, Bilim: Sosyoloji Temel Kavramlar, Turhan Kitabevi, DİKEÇLİGİL, Beylü. “Sosyal Yapı Analizi”, Yeni Türkiye, 15:647-666, 1997. DURAKBAŞA, Ayşe, “Sosyoloji’de Temel Kuramlar”, Der. İhsan SEZAL), Sosyolojiye Giriş, (2nci Baskı), Martı Yayınevi, Ankara, 2003, s.11-44 FAY, Brian, Çağdaş Sosyal Bilimler Felsefesi / Çok Kültürlü Bir Yaklaşım, Ayrıntı Yayınları. FICHER, Joseph, 1996, Sosyoloji Nedir?, (Çev. Nilgün Çelebi), Atilla Kitabevi, Ankara. GÖKÇE, Birsen, 1992, Toplumsal Bilimlerde Araştırma, Savaş Yayınları, Ankara. GIDDENS, Anthony, 1994, Sosyoloji: Eleştirel Bir Yaklaşım, Birey Yayıncılık, İstanbul. GIDDENS, Anthony, 2003, Sosyolojik Yöntemin Yeni Kuralları: Yorumcu Sosyolojilerin Pozitif Eleştirisi, Paradigma Yayınları, İstanbul.
GIDDENS, Anthony, 1999, Toplumun Kuruluşu, (Çev.Hüseyin Özel), Bilim ve Sanat Yayınları, Ankara. GIDDENS, Anthony, 2000, SOSYOLOJİ, (Türkçe Yayına Hazırlayanlar: Hüseyin Özel, Cemal Güzel), Ayraç Yayınları, Ankara. HABERMAS, Jürgen, 1998, Sosyal Bilimlerin Mantığı Üzerine, (Çev.Mustafa Tüzel), Kabalcı Yayınları, İstanbul. JUNG, Werner, 1995, Georg Simmel: Yaşamı, Sosyolojisi, Felsefesi, (Çev. Doğan Özlem), Ark Yayınları, Ankara. KIZILÇELİK, Sezgin, 1994, Sosyoloji Teorileri 2, Yunus Emre Ltd., Konya. KÖSEMİHAL, Nurettin Şazi, 1989, Sosyoloji Tarihi, Remzi Kitabevi, İstanbul. KÜMBETOĞLU, Belkıs, Sosyolojide ve Antropolojide Niteliksel Yöntem ve Araştırma, Bağlam Yayınları. MAYRING, Philipp, (2000), Nitel Sosyal Araştırmaya Giriş, (Çev. Adnan Gümüş, M. Sezai Durgun), Baki Kitabevi, Adana. ÖZLEM, Doğan, (1990), Max Weber`de Bilim ve Sosyoloji, Ara Yayınları, İstanbul. ÖZLEM, Doğan, (1995), Felsefe ve Doğa Bilimleri, İzmir Kitaplığı, İzmir. ÖZLEM, Doğan, Kültür Bilimleri ve Felsefesi, Remzi Kitabevi ÖZLEM, Doğan, Bilim Felsefesi (Ders Notları), İnkılap Kitabevi. ÖZCAN, Yusuf Ziya, Özden ÖZBAY, (2002), “Sosyolojide Yöntem”, Ed. İhsan SEZAL, SOSYOLOJİYE GİRİŞ, Martı Kitap ve Yayınevi, Ankara, 57-93. POPPER, Karl, (1998), Bilimsel Araştırmanın Mantığı, (Çev. İlknur Aka, İbrahim Turan), YKY Yayınları, İstanbul. POLOMA, M.Margaret, (1993),Çağdaş Sosyoloji Kuramları, Çev: H.ERBAŞ, Gündoğan Yayınları, Ankara. PUNCH, K.F. (2005), Sosyal Araştırmalara Giriş: Nicel ve Nitel Yaklaşımlar, (Çev.D.Bayrak, H.B.Aslan, Z.Akyüz) Siyasal Kitabevi, Ankara. SENCER, Muzaffer, 1989, Toplumbilimlerinde Yöntem, Beta Yayınları, İstanbul. SEZAL, İhsan (2003), “Sosyoloji Nedir?”, Der. İhsan Sezal, Sosyolojiye Giriş, Martı Kitap-Yayınevi, Ankara, 2. baskı, s.: 1-10. SLATTERY , Martin, Sosyolojide Temel Fikirler, Sentez Yayınları. TAN, Mine, 1981, Toplumbilime Giriş: Temel Kavramlar, Sevinç Matbaası, Ankara. TEZCAN,Mahmut. Sosyolojiye Giriş, Ankara, 72TDFO, 1993. YILDIRIM, Ali ve Hasan ŞİMŞEK, 2000, Sosyal Bilimlerde Nitel Araştırma Yöntemleri, Seçkin Yayınları, Ankara.
Sayfa 53 Sosyolojiye giriş Ders Notları Ders Sorumlusu: Dr. Şeref ULUOCAK
I. Sosyoloji Nedir?
3.4.3.Statü Aktarımı
1.1. Sosyologların sosyal davranışı ele alış tarzı
3.4.4.Sosyal Güç
1.2. Sosyolojinin Konusu
3.4.5.Sosyal Statü Tipleri
1.3.Sosyolojinin İçeriği
3.4.6. Anahtar Statü
1.4. Sosyoloji ve ortak duyu (sağ duyu) ilişkisi
3.4.7. Yaşamdaki Duruş
1.5. Sosyolojinin İnceleme Biriminin Ne Olduğuna İlişkin Yanıtlar ve Ortak Noktalar
3.5.Sosyal Statü Sosyal Sınıf İlişkisi ve Tabakalaşma
1.5.1.Sosyal Etkileşim 1.6. Sosyoloji hangi toplumlardaki insan davranışlarının sosyal yönü ile ilgilidir? 1.7. Sosyolojik İmgelem Nedir?
3.5.1. Sosyal Eşitsizlik ve Hareketlilik 3.5.1.1. Toplumsal Hareketliliğin Boyutları IV. KATEGORİLER - YIĞINLAR - SOSYAL GRUPLAR 4.1. Toplumsal Kategoriler
1.8. Sosyolojinin Diğer Bilimlerle İlişkisi 4.1.1.Kategorilerle ilişkili kavramsallaştırmalar
II. Toplum 2.1. Davranış Örüntüleri 2.1.1. Davranış Örüntülerinin Önemi 2.1.2.Temel Davranış Örüntüleri:
4.1.2.Kategori - Kalıp Yargı İlişkisi 4.2.Toplumsal Yığınlar 4.2.1.Yığın Tipleri 4.2.1.1. İzleyici Dinleyici Yığınlar
2.2.Sosyal Değerler 2.2.1. Değer Sınıflamaları
4.2.1.2. Kalabalıklar 4.2.1.3. Mob
2.2.2.Değerlerin İşlevleri 2.3. Toplum-Birey ilişkisi III. KİŞİ ve TOPLUM 3.1. Sosyal Kişi 3.2.Sosyalizasyon
4.2.1.4.. Gösteri Yığınları 4.2.1.5. Oturan yığınlar 4.2.1.6. İşlevsel Yığınlar 4.3. Toplumsal Gruplar 4.3.1. Grupların Ortak Temelleri
3.3.Sosyal İzafet Çerçevesi 3.4. Sosyal Statü 3.4.1. Sosyal Statünün Kökenleri 3.4.2.Statülerin Belirleyicileri
4.3.2.Toplumsal Grupların Ortak Özellikleri 4.3.3.Toplumsal Grupların Sınıflandırılması V. Toplumsal Kurumlar 5.1. Kurumların Özellikleri
Sayfa 54 Sosyolojiye giriş Ders Notları Ders Sorumlusu: Dr. Şeref ULUOCAK
7.3.3.7. Kültürleşme (Acculturation)
5.2. Gelişme ve Büyümeleri Açısından Kurumlaşma Tipleri
7.3.3.8. Kültürlenme (Culturation)
5.3. Kurumların Temel İşlevleri
7.3.3.9. Kültürel Değişme
5.4. Kurum Sınıflaması
7.3.3.10. Kültürel Gecikme
5.4.1. Temel Kurumlar
7.3.3.11. Kültür Şoku 5.5. Kurumlaşma Süreci VI. Sosyal Değişme
7.3.3.12. Zorla Kültürleme (Transculturation)
6.1. Değişme ile İlgili Kavramlar
7.3.3.13. Kültürel Rölativizm
6.2. Sosyal Değişmeyi Sağlayan Faktörler
7.3.3.14. Etnosantrizm
VII. SOSYAL YAPI, TOPLUMSAL YAPI ve SOSYOKÜLTÜREL YAPI 7.1. Yapı Kavramı 7.2. Sosyal Yapı, Toplumsal Yapı ve Sosyo-Kültürel Yapı Kavramları 7.3. Sosyo-Kültürel Yapı 7.3.1.Kültürel Değişme 7.3.1.1. Kültür Değişmesi ve Kültürlerarası
Etkileşim
7.3.3.15. Yabancı Hayranlığı (Xenocentrism)
(xenofobism):
7.3.3.16. Yabancı Kültür Düşmanlığı
VIII.TOPLUMU ELE ALAN BİR BİLİM OLARAK SOSYOLOJİ 8.1.Sosyolojik Teori 8.2.Klasik Sosyologların Yaklaşımları 8.2.1. Auguste COMTE (1798-1857)
7.3.1.2. Kültür Değişmesinin Tipleri
8.2.2. Emile DURKHEIM (1858-1917)
7.3.1.3. Değişme ve Kültürün Unsurları
8.2.3. Ferdinand TÖNNIES (1855-1936)
7.3.2. Kültür ve Medeniyet
8.2.4. Vilfredo PARETO (1848-1923)
7.3.3. Kültür ile İlgili Temel Kavramlar
8.2.5. Karl MARX (1818-1883)
7.3.3.1. Tüm Kültür- Hakim Kültür 7.3.3.2. Alt Kültür
IX. Bilim Nedir?
7.3.3.3. Karşı Kültür
9.1. Bilimsel Metod, Veri, Teori, Açıklama ve Betimleme:
7.3.3.4. Kültürleme Enculturation 7.3.3.5. Kültürel Yayılma 7.3.3.6. Kültürel Özümseme Benzeşme Assimilation
8.2.6. Max WEBER (1864-1920)
9.2. Bilimsel Araştırmanın İki Temel Bölümü: VerilerTeoriler 9.3. Bilimsel Çalışmada Anlamanın İki Ayrı Düzeyi: Betimleme ve Açıklama
Sayfa 55 Sosyolojiye giriş Ders Notları Ders Sorumlusu: Dr. Şeref ULUOCAK
9.4. Varsayım-Kuram 9.5. Metot – Metodoloji ayrımı 9.6. Doğa Bilimsel Yöntemin Yapısı 9.7. Paradigma
10.6.2. Nitel ve Nicel Araştırma Stratejileri Arasındaki Farklılıklar 10.6.3. Niteliksel Stratejilere Yönelik Teknikler 10.7. Sosyal Bilimlerde Ölçme 10.7.1. Ölçme Süreci
9.8. Sosyal Bilimde Paradigmalar 10.7.2. Ölçüm Düzeyleri 9.8.1. Pozitivist ve Yorumlamacı Paradigmalar Arasındaki Farklılıklar X. Sosyolojide Yöntem 10.1. Sosyal Araştırmayı Diğer Bilgi Toplama Biçimlerinden Ayıran Temel Farklılıklar 10.2. Sosyal Bilime Üç Klasik Ve İki Yeni Yaklaşım 10.2.1. Klasik Yaklaşımlar 10.2.1.1.Pozitivizm 10.2.1.2. Yorumlamacı Sosyal Bilim 10.2.1.3. Eleştirel Sosyal Bilim 10.2.2. Çağdaş Yaklaşımlar 10.2.2.1. Feminizm 10.2.2.2. Post-modernist Yaklaşımlar 10.3. Araştırma Süreci 10.4. Araştırma Tasarımı 10.5. Araştırma Türleri 10.6. Veri Toplama Teknikleri 10.6.1. Veri Toplama Tekniklerinin Sınıflandırılması 10.6.1.1. Deneyler 10.6.1.2. Derlemeler-Surveyler 10.6.1.3. Saha Çalışmaları 10.6.1.4. Elde Mevcut Veriler
Sayfa 56 Sosyolojiye giriş Ders Notları Ders Sorumlusu: Dr. Şeref ULUOCAK
SOSYOLOJİK TEORİLEŞTİRME TİPLERİ
Toplumun Doğası
Başlıca Teorisyenleri Odaklanılan Düzey Amaç
Temel Sorular Olguların Toplanmasında Kullanılan Teknik
Yapısal Fonksiyonalizm (Pozitivist Eğilim)
-Birbirine karşılıklı olarak bağımlı parçalardan meydana gelen, bir organizmaya benzer nitelikteki toplum anlayışı. Toplumsal gerçeklik sui generis, kendi halinde bir gerçekliktir. Parçalarının toplamından daha fazla bir şeydir. Emile Durkheim August Compte Talcott Parsons Robert Merton - Makro -Sosyal düzenin nasıl mümkün olduğunun anlaşılması
Sembolik Etkileşim (yorumlamacılık) (1960’lardan sonra)
Sosyal Çatışma Teorileri (Eleştirel)
-Bazı kategorilere dahil olan insanların, diğerlerinden daha fazla yarar sağlamakta olduğu, sosyal eşitsizlikler temelinde karakterize edilebilecek bir sistem olarak toplum anlayışı
-Toplum sembolik iletişimler üzerinde temellenmiş olan devam etmekte etkileşimler aracılığıyla ele alınmaktadır. Toplum, bireyler arasındaki etkileşimler yoluyla inşa edilmiştir.
Karl Marx Wright Mills
George Herbert Mead Herbert Blumer Erving Goffman Charles Horton Cooley
-Makro
-Mikro
Sosyal değişmenin sağlanabilmesi açısından toplumun anlaşılması. Çatışmanın sosyal değişmeye nasıl yol açtığının anlaşılması
-….. fonksiyonu nedir? -Toplumun devamlılığının sağlanması nasıl mümkün olabilir?
-Toplum nasıl ayrımlaşmıştır? -Bu kimin yararınadır? -Statükoya nasıl meydan okunabilir?
-empirik
-Sosyo-tarihsel/empirik
-Bireylerin benliklerini (self) ve toplumu nasıl inşa ettikleri
-Bireyler anlamları nasıl üretmektedirler?
-Tanımlama süreçlerinin analizi
http://www.uwec.edu/bonstemj/Intro/Spring03/Sociological%20Theory.htm
SOSYOLOJİDE TEMEL FİKİRLER Sosyolojide temel fikirler daha çok temelde şu konulara değinmektedir(Slattery 2007:8). 1. Toplumun ve onu yönlendiren yasaların doğası 2. Tarihin ve geleceğin toplumunun doğası 3. İnsanın doğası ve bu insan doğasının bireyin içinde yaşadığı toplumla ilişkisi
Sosyolojinin merkezinde, insan ve toplum hakkında insanların-erkekler ve kadınlar olarak kendi toplumlarını inşa edip etmedikleri, Ve kaderlerini kontrol edip etmedikleri, Veya toplumun kendi üyeleri üzerinde ve dışında bir “şey” olarak, insanlar tarafından değil de kendi gelişme yasaları tarafından yönetilen doğaüstü bir varlık olup olmadığı, Ve hepimizin dev bir tarihsel gelişme oyunu içindeki piyonlar olup olmadığımız konusundaki tartışmalar yer alır (Slattery 2007:8).
Sayfa 57 Sosyolojiye giriş Ders Notları Ders Sorumlusu: Dr. Şeref ULUOCAK
SOSYOLOJİ TARİHİ AÇISINDAN TEORİLERE BAKIŞIMIZDA GÖZ ÖNÜNDE BULUNDURABİLECEĞMİZ TEMEL SORULAR Bireyin doğası İnşacı mı? Kendi kaderinin hakkındaki kontrolüne sahip mi? sayıltılar Toplumun doğası iç işleyişi, tarih ve toplumun geleceği, toplumsal ve tarihsel değişme üzerinde etkili olan güçler hakkındaki sayıltılar Birey toplum ilişkisi hakkındaki sayıltılar
Toplum bireyin dışında bireylerin toplamından daha fazla bir güç olarak, bireylere dışsal ve onlar üzerinde kontrol gücüne sahip mi? Bu kontrolün mahiyetinin nasıl olduğu? Bireylerden bağımsız olarak tarih ve toplumun kendi gelişme yasaları var mı? Birey mi toplumun, toplum mu bireyi belirliyor (yumurta-tavuk)? Toplumun öznel ve nesnel boyutları arasındaki ilişkiler nasıl konumlandırılmış?
Üç önemli düşünürün, temel benzerlikleri: Emile DURKHEIM, Max WEBER, Karl MARX 1. 2. 3. 4.
Üçü de toplumu başlı başına bir varlık olarak görür Ekonomik, siyasal ve ideolojik faktörleri toplumsal düzen ve değişme için temel önemde görürler. Hangi faktörün dana önemli olduğu konusunda görüş ayrılıkları vardır. İnsan-toplum ilişkisine yanıt ararlar Ele aldıkları temel problemler: toplumsal düzen ve değişme, güç ve siyasal kontrol, eşitsizlik ve toplumsal tabakalaşma, bilim olarak sosyoloji konuları olarak özetlenebilir (Slattery 2007:12).
Batı Avrupa’da, sosyolojinin bir bilim olarak gündeme getirilmesinde etkili olan temel dönüşümler: 1. 2. 3.
17.nci, 18.nci ve 19.ncu yüzyıllarda Britanya’da ardından Avrupa ve Amerika’da kırsal toplumsal yapılardan kentsel yapılara dayalı sanayi ekonomilerinin ortaya çıkmasında etkili olan; TARIM, SANAYİ ve KENT DEVRİMLERİ 18.nci yüzyıl sonu ve 19.ncu yüzyıldaki , FRANSIZ DEVRİMİ ile başlayan, eski feodal yapıları kökten yıkan ve demokrasi, eşitlik ve özgürlük imkanlarına, liberal ve sosyalist ideolojilere yol açan BÜYÜK SİYASAL DEVRİMLER 17.nci ve 18.nci yüzyıllardaki büyük entelektüel devrim, AYDINLANMA, AKIL ÇAĞI ve Batılı düşünme biçimlerini dönüştüren, dinin hâkimiyetine son veren ve günümüzde bilim olarak dediğimiz şeyi, yani etrafımızdaki dünyayı analiz, düzenleme ve kontrol biçmimizi ortaya çıkaran BİLİMSEL DEVRİM (Slattery 2007:13).