Rönesans Tiyatrosu Rönesans dönemindeki tiyatro etkinliklerinin genel adıdır. Kilise baskılarından kurtulmaya çalışan tiyatronun da öncüsüdür. Rönesans tiyatrosu İtalya'da başladı, ama en önemli ürünlerini Rönesans'ı geç yaşayan İngiltere gibi ülkeler verdi. 15. yüzyılda İtalya'da Plautus, Terentius ve Seneca'nın oyunları yeniden okunmaya başlamıştır. Yüzyılın sonuna doğru bu yazarların oyunları önce Roma, sonra Ferrara'da sahnelenmiştir. İtalyan Rönesans tiyatrosu, mimarlık açısından da klasik tiyatroya öykünüyordu. 1414'te, Romalı mimar Vitruvius'un Mimarlık Üzerine adlı kitabı keşfedildi ve Avrupa dillerine çevrildi. Bu yapıta dayanılarak İtalya'da Roma tiyatroları inşa edilmeye başladı. Bu çalışmaların ürünü olan Venedik'li mimar Andrea Palladio'nun tasarlayıp 1585'te Vincenzo Scamozzi'nin tamamladığı Vicenzo'daki Olimpico Tiyatrosu, Avrupa'nın günümüze ulaşan en eski kapalı tiyatrosudur. Scamozzi, geri plandaki kemerlerin arkasına, sokak sahnelerini gösteren üç boyutlu perspektif panoları yerleştirmişti.
İspanya İtalyan tiyatrosu 16. yüzyılda sahneyi edebiyattan arındırırken, İspanya da tam tersini yaptı; tiyatroyu yeniden edebileştirdi, en önemli edebiyat ürünlerini tiyatro alanında verdi. İspanya Reform hareketinden etkilenmediği için, eski dinsel tiyatro, auto sacramental (ayin oyunu) adıyla devam etti. Bu tek perdelik oyunlar, öteki ülkelerde dinsel tiyatroyu gülünçleştiren öğelerden arındırıldığı için, İspanya'nın en iyi şairleri de bu alanda yeteneklerini denemekten çekinmediler. Ülkenin ilk sabit tiyatroları da, İspanyol edebiyatının Altın çağ olarak anılan bu dönemde yapıldı. İspanyol tiyatrosu, kendini klasikçiliğin kurallarıyla sınırlamamasıyla İtalyan tiyatrosundan farklıydı. Duyguya, lirizme, tutkulu eylemlere yer veriyordu. En önemli yazarları, orta sınıf törelerini ve entrikalarını konu alan özgün bir İspanyol türü olan perdelerin ve kılıç oyunu tarzında binden çok yapıt yazmış olan Lope de Vega ile İspanyol barok üslubunun en tipik temsilcisi olan Calderon'dur.
Fransa Fransa'da düzenli tiyatro toplulukları 16. yüzyılda yaygınlaşmıştır. Bunların repertuvarında, ibret ve mucize oyunları kadar, kaba bürlesk ve parodiler de yer alıyordu. Ama Fransa'nın öbür Avrupa ülkeleri gibi özgün bir yerel tiyatro geleneği yoktu. Bu yüzden İtalyan Rönesansı'nın etkisini kolayca benimsedi. 17. yüzyılda ülkenin güçlü bir merkezi yönetim altında birleşmesini sağlayan Başbakan Kardinal Richeliu, en gelişmiş sahne teknolojisini içeren bir tiyatro binası yaptırdı. Richeliu, trajedi ile komedinin birbirinden ayrılması, tiyatrodan traji-komik öğelerin atılması içinde çalıştı. Ama dönemin üç önemli yazarından biri olan Corneille'in Le Cid'i Kardinalin yerleştirmeye çalıştığı klasik birlik kurallarını hiçe sayan bir trajikomediydi. Corneille'in rakibi Racine ise klasikçi kuralların içinde kalarak trajediye romantik bir ton kazandırdı. Konularını Yunan-Roma mitolojisinden ve tarihten alan bu iki yazara karşılık Moliere, Fransız toplumunun gündelik yaşamından aldığı tiplerle kendi çağını aşan bir modern komedi anlayışının kurucusu oldu. Üstelik dönemin en sevilen oyun yazarıydı.
İtalya Ortaçağ tiyatrosu Roma ile Yunan Tiyatrosundan ne kadar ayrı ise, İtalyan Rönesans tiyatrosu da Ortaçağ tiyatrosundan o kadar ayrıdır. Öte yandan, klasik tiyatroyu büyük bir bağlılık, hayranlıkla taklit etmek isteyen Rönesans tiyatrosu, sonunda karşımıza eskinin tekrarı olarak değil de, yepyeni, aşağı yukarı modern tiyatro olarak çıkmıştır. 1450 ile 1600 yılları arasındaki
süreçte İtalyan tiyatrosu yarı profesyonel oyuncuların elinde kaldı. 1453’te Türkleri İstanbul’u almalarıyla oradan birçok bilim adamı ve sanatçı gelerek Ferrara, Mantua ve Urbino’ya yerleştiler. Bu bir açıdan İtalya’daki tiyatro hareketlerini hızlandırmıştır. Özellikle Antik Yunan ve Roma kültürlerin tiyatro alanındaki en önemli yapıtları yüzyıl içinde çevrilip basılmış ve İtalya’da yaygınlık kazanmıştır. Bu da tiyatronun İtalya’da öteki ülkelerden daha çabuk gelişmesini sağlamıştır. 15. yüzyılın ikinci yarısında İtalyan tiyatro yazarları yetişmeye başladı. Bunlar arasında Niccolo Macchiavelli’nin yazmış olduğu La Mandragola (Adamotu) o dönemin en başarılı yerli, özgün komedyası olarak ünlendi. İtalyan tiyatrosunun en önemli yazarı 18. yüzyılın ortasında birçok komedi kaleme alan Carlo Goldoni'dir. 1450 yılından sonra dinsel tiyatronun yerini dünya işleri ile ilgili tiyatroya vermeye başladığı görülür. Ortaçağ evlerinin yerini de dekorlu sahne alır. Böylece oyun alanı, tiyatro yapısı değişir. İtalya’nın soylu kişileri kutsal büyükleri avlularda, geniş salonlarda klasik oyunları oynatır, gösteriler düzenletirlerdi. Bilginler eski yazmalar arasında Latin, Yunan oyunlarını ararlar, bulduklarını ya olduğu gibi ya adapte ederek ya da o günkü dile çevirerek sahneye koyarlardı. Perspektif kurallarını yeniden bulan ressamlar, Romalı mimar Vitruvius’un klasik sahne üzerine yazdıklarından yararlanarak saraylarda hayranlık uyandırıcı dekorlar çizelerdi. 1584’de soylu kişilerle bilginlerden seçilme bir topluluk Vicenza kentinde bir tiyatro yaptırdı. Roma’nın yıkılışından sonra İtalya’da doğrudan doğruya tiyatro diye yapılan ilk yapının bu olduğuna inanılıyor. 15. yüzyılda İtalya'da Plautus, Terentius ve Seneca'nın oyunları yeniden okunmaya başlamıştır. Yüzyılın sonuna doğru bu yazarların oyunları önce Roma, sonra Ferrara'da sahnelenmiştir. İtalyan Rönesans tiyatrosu, mimarlık açısından da klasik tiyatroya öykünüyordu. 1414'te, Romalı mimar Vitruvius'un Mimarlık Üzerine adlı kitabı keşfedildi ve Avrupa dillerine çevrildi. Bu yapıta dayanılarak İtalya'da Roma tiyatroları inşa edilmeye başladı. Bu çalışmaların ürünü olan Venedikli mimar Andrea Palladio'nun tasarlayıp 1585'te Vincenzo Scamozzi'nin tamamladığı Vicenzo'daki Olimpico Tiyatrosu, Avrupa'nın günümüze ulaşan en eski kapalı tiyatrosudur. Scamozzi, geri plandaki kemerlerin arkasına, sokak sahnelerini gösteren üç boyutlu perspektif panoları yerleştirmişti. Rönesans tiyatrosunun en özgün yönlerinden bir de perspektife verdiği önemdir. Rönesans döneminin başında İtalyan tiyatrosu fazla kuralcı bir yola sapmış, klasik ölçülere ve Aristoteles'in zaman, mekân ve eylem birliği ölçütüne bağlı kalma adına uzun bir süre cansız ürünler vermiştir. Gene de Plautus'un açık saçık komedyaları, bu dönemde, Aristo ve Ruzzante gibi iki önemli yazara esin kaynağı oldu. İtalyan tiyatrosuna ulusal bir dil ve yerel karakterler kazandıran bu iki yazardan sonra, İtalyan'ın dünya tiyatrosuna en önemli katkısı olan Commedia dell'arte doğdu. Canlı bir halk tiyatrosu geleneğine dayanan ve farklı öğeleri bütünleştiren Commedia dell'arte edebi bir metne değil, doğaçlama oyunculuğuna dayanan bir tiyatro türüydü. Kökenleri ortaçağ cambazlığına, mime ve fabula Atellana'ya değin götürülebilecek olan Commedia dell'arte'nin yeniliği, topluluk oyununa dayanmasıydı. Sürekli bir arada çalışan ve çok uzun bir süre aynı rolü oynayan oyuncular, daha öncesi eşi görülmemiş bir virtüözlük düzeyine ulaşabiliyordu. Oyunlarda senaryo vardı, ama her oyuncu diyalogun kendine düşen bölümünü zaman içinde istediği gibi geliştirebiliyordu. Venedikli pinti tüccar Pantalone gibi bütün tiyatroya mal olacak tipleri Commedia dell'arte yarattı. Profesyonel kadın oyuncu kullanan ilk tiyatroda Commedia dell'arte'ydi..
İngiltere İtalyan Rönesans’ının etkisi İngiltere'de daha geç ve daha zayıf hissedildi. Bu yüzden, Elizabeth dönemi (1558-1603) yalnızca tiyatroda değil, genel olarak edebiyatta da özgün İngiliz geleneğinin kurulduğu yıllar oldu. Aslında bu dönemde İngiliz tiyatrosu karşıt etkilere de açık durumdaydı. Bir yandan Protestan kilisesinin nüfuzunu kırmak için Corpus Christi Yortusu'nu kutlamak yasaklanmış, bu da gizem ve ibret oyunlarının gerilemesine yol açmıştı. Öte yandan, saray tiyatroyu İngiliz ulusal kimliğini pekiştirmek için kullanmak istiyordu. Bütün bunlara karşı, Avrupa'daki düşünsel, ahlaki ve dinsel çatışmaların özgürleştirici etkisi de 16. yüzyılın sonuna doğru şiddetlendi. Bunun sonucunda tiyatro da bu gerilimli, yeniliklere açık ruh halini yansıtıyordu. İngiliz tiyatrosu, kendi özgün ortaçağ geleneğinden aldığı mirası kara Avrupa'sının daha incelmiş buluşlarıyla kaynaştırarak, saray tiyatrosunun sınırlarını aşan, toplumun her kesimine seslenebilen bir sanat türü yarattı. Marlovu'un, Shakespeare’in, Beaumant ve Fletcher'in oyunlarını herkes izleyebiliyordu. İngiltere'de de ilk tiyatrolar, 1576'dan başlayarak Elizabeth döneminde kuruldu. Bu ilk tiyatrolar, daha önce oyunların sahnelendiği han avlularının biraz daha geliştirilmiş biçimiydi. Seyirciler, üstü açık bir yapı içinde, yükseltilmiş bir tahta platformdan oluşan sahnenin üç yanında bulunan sıralarda oturuyordu. İzleyicilerle oyuncular arasındaki alış veriş, İtalyan tiyatrosundan daha fazlaydı. Buna karşılık biletler de daha ucuzdu. 1590'larda her tiyatro soylu bir kişinin desteğiyle işletiliyordu. İtalyan tiyatrosundan bir farkı da, kadın oyuncuların olmamasıdır. Kadın rollerini çoğu zaman erkek oyuncular üstleniyordu. Elizabeth'ten sonra gelen James döneminde (1603-1625), tiyatro içerik olarak klasikçiliğe daha çok yaklaşırken, konu zenginliğini ve ufuk genişliğini de yitirmeye başladı. Bu dönemde, Ben Janson, John Ford, John Webster ve John Lyly gibi yazarlar zaman, mekan ve eylem birliği kurallarına önem verirken, trajedi ve komediyi de birbirinden daha kesin çizgilerle ayırdılar. 17. yüzyılın ortalarına doğru İngiliz tiyatrosu, maske ve dekor gibi görsel öğelere daha çok yer vermeye başlamıştı. 1642'deki burjuva devriminden sonra tiyatrolar kapatıldı ve sahne sanatı çok uzun bir süre eski canlılığına kavuşamadı. 16. yüzyıl İngiltere’sinde tiyatro toplumsal ve eğitsel bir araç olarak kabul edilmişti. Profesyonel oyunculara zaman zaman okullarda da iş çıkıyordu; role uygun öğrencileri seçmede öğretmenler onlardan yararlanıyordu. O kadar ki, 16. yüzyılın sonlarına kadar İngiliz tiyatrosunun geleceği amatörlerin mi yoksa profesyonellerin elinde mi, bu tartışılmıştır. Bu topluluğun içinde o dönemin ünlü oyuncusu James Burbage bulunuyordu. Asıl mesleği doğramacılıktı, ama bu işi bırakıp profesyonel bir oyuncu olmuştu. İngiliz oyunculuk tarihinde ilk önemli gelişme 1574 yılında, Kraliçe Elizabeth Şehir Meclisi’ne, özellikle Püritenlere kulaklarını tıkayarak “Leicester Dükü’nün Adamları”na tragedyalar, komedyalar, interlude’lar ve oyunlar oynamak üzere izin verdi. Bu izin Londra için geçerliydi. 1576, ikinci önemli tarihtir. James Burbage kayınbabasından 600 sterlin borç para alarak Londra kenti sınırları dışındaki bir arazide ahşap bir tiyatro yaptı. İyi bir doğramacı olduğu içinde tiyatro yapımında bizzat çalıştı. Püritenlerin nefesi, hızla gelişen profesyonellerin ensesindeydi. Oyuncuların günahkar olduklarını yayarak onları engellemeye çalışıyorlardı. Püritenlere göre oyunculuk yalan üzerine kuruluydu ve oyuncular “gereksiz kişiler”di. İngiliz oyunculuk tarihinde üçüncü önemli tarih, Saray’ın Şehir Meclisi’nin karşısına çıkmasıdır. Kraliçe’nin hizmetinde çalışmak üzere, “Kraliçe’nin Adamları” topluluğu 1583’te resmen kuruldu. Bu topluluk, kraliçe tarafından korunduğu için gelişme gösterdi. Dördüncü önemli tarih 1584’tür.
Şehir Meclisi son bir deneme daha yaptı ve kış aylarında Londra içinde hiçbir tiyatronun çalışamayacağını ilan etti. Ama bu denemede hiçbir işe yaramadı. Güçlü bir hükümdar olan Kraliçe Elizabeth’in sarayı buna karşı çıktı ve oyuncuları destekledi. 1591-1592 döneminde, Richard Burbage yeni profesyonel oyuncular toplayarak “Lord Pembroke’un Adamları”nı kurdu ve o sırada dışarıdan ücretle çalışan genç bir oyuncunun, William Shakespeare’in (15641616) Kral IV. Henry’sinin 2. ve 3. bölümlerini oynamaya başladı. Gösteri o kadar başarılı oldu ki, rakip topluluktaki Alleyn ile Henslowe, bu birden parlayan yazardan yeni oyunlar istediler. 1597 yılı İngiliz oyunculuğu açısından beşinci önemli tarihtir. Şehir Meclisi’nin kışkırtmasıyla, yönetmeliklere uyulmadığı gerekçesiyle Sansür Kurulu tiyatroların denetimini eline aldı ve yalnızca iki topluluğa izin verdi. Bunlar, ”Admiral’ın Adamları” ile “Lord Chamberlian’in Adamları”ydı. Böylece, bu iki topluluk artık herkesçe ve resmen tanınmış oldu. 1599 yılında, Richard Burbage’nin kardeşi Curtbert Burbage yeni bir tiyatro inşa ettirdi. Bu ünlü “The Globe” tiyatrosuydu. Tiyatro binalarının artması yanında, profesyonel oyuncuların iyileri de topluluğun kazancına ortak oldular. 17. yüzyılda Avrupa'nın başka ülkelerinde de ulusal tiyatrolar kuruldu. Ama bunların çoğu, sınırlı bir izleyici kesimine seslenebilen saray tiyatroları olarak kalacaktı. Opera ve balede gene aynı dönemde, soylu sınıfın seyirlik sanatları olarak gelişmişti. 17. yüzyılın ikinci yarısında, İngiliz Restorasyon dönemi (1660-1685) tiyatrosu Elizabeth dönemine geri dönmek istediyse de, İngiliz aristokrasisinin soğuk mizah anlayışını yansıtan bir töre komedisinden öteye gidemedi. Restorasyon tiyatrosunun en başarılı örneği sayılan William Congreve'in The Way of the World'ü (Dünyanın Hali) bile günümüzde sahnelenmektedir.
William Shakespeare Shakespeare, 1564 yılında İngiltere’nin Stratfort bölgesinde John Shakespeare’nin üç oğlundan biri olarak dünyaya gelmiştir. İngiltere de çiftçi ve maddi durumu iyi bir ailenin oğlu olan Shakespeare, eğitim dili Latince olan bir okulda eğitim görmüş ve bu okul dönemi sayesinde de Roma edebiyatı klasikleri ile tanışarak üniversite eğitimi almadan hayatına yön vermiştir. 1582'de Stratford'dan Anne Hathaway'le evlendi. Nasıl geçirdiği bilinmeyen 7- 8 yıllık bir aradan sonra 1592'de Londra tiyatro çevrelerinde adı duyulmaya başladı. Dünyada şair ve tiyatro yazarı olarak seçkin bir yere sahipken, İngiltere de en büyük şair ve tiyatro yazarı ününe kavuşmuştur. Bıraktığı eserleri sayesinde bugün ki ününe kavuşmuş olan şair, yapıtları ürettiği dönemde bu üne kavuşamamıştır. Yaptığı evlilik sonrasında Londra’ya göç eden Shakespeare, burada aktör ve oyun yazarı olarak görev yapmış ve o dönemde hatırı sayılır bir üne kavuşmuştur. Bıraktığı sonets yapıtlarındaki konularını genellikle klasik mitolojiden alarak en uzun iki öyküsel şiiri olan Venus and adonis ve The Rape Of Lucrece ile bilinen sayısız eserinden Romeo ve Juliet, Otello gibi yapıtları sayesinde hatırı sayılır bir gelir elde etmiştir. Şair, elde ettiği gelirlerini emlak üzerinde değerlendirerek emlak zenginleri arasına girmeyi başararak 1610 yılında Stratfort’a dönmüştür. Toplu provalara çok az zaman ayrılabildiğinden, Shakespeare'in oyunlarında bütün önemli sahneler iki üç karakter arasında geçiyor ya da kalabalık bir sahnede bütün yükü bir karakter taşıyordu. Tiyatro ve oyuncular kadar izleyiciyi de tanıma fırsatını bulan Shakespeare, oyunları
da sahne olanaklarının ve oyuncuların kişisel yeteneklerinin yanı sıra izleyicinin tepkilerini de titizlikle değerlendirirdi. Oyunlarını hep sahnelenmek için yazmış, bir repertuvar tiyatrosunun profesyonel oyun yazarı olarak edebi ünden çok ticari başarı peşinde koşmuştu. Bununla birlikte Ben Jonson gibi çağdaşları tarafından edebiyatçı olarak da övülmüştü. Gerçekten de sözcük ve imgeleriyle olduğu kadar ses, ritim ve ölçü kullanımıyla, satırlarının vurgusu, düzeni ve lirikliğiyle de sayısız okuru büyülemişti. Shakespeare'in hiçbir oyununun kendi el yazısıyla günümüze ulaşmamış olması, o günden bu yana İngilizcenin yanı sıra hem oyuncusu ve izleyicisiyle tiyatronun, hem de duygu ve düşünce kalıplarının çok değişmesi onun yaşama tuttuğu aynanın önünde koyulaşan bir bulut yarattı. Sıklıkla İngiltere'nin ulusal şairi ve "Avon'un Ozanı" olarak anılır. Günümüze ulaşan eserleri, bazı ortaklaşa yazılanlarla birlikte 38 oyun, 154 sone, iki uzun öykü şiir ve birkaç diğer kaynağı belirsiz şiirlerden oluşur. 23 Nisan 1616 yılında vefat etmiştir.
ÖNEMLİ ESERLERİ Othello, Bir Yaz Gecesi Rüyası, Machbet, Hamlet, Romeo Ve Juliet, Kral Lear, Venedik Taciri
Bir Yaz Gecesi Rüyası Bir büyü ve yanlışlıklar komedisidir. Atina yakınlarındaki bir koruda yollarını şaşıran dört sevgili, Periler Kralı Oberon ile kavgacı hizmetkârı Puck’ın büyüsüne kapılırlar. Kentten bir grup işçi de, gözden uzak bir yerde oyunlarını prova etmek için koruya gelir. Onlar da perilere katılırlar ve ortaya bir sürü karışıklık ve komik durum çıkar. Sonunda her şey düzelirse de, en komik sahne işçilerin Dük Theseus’un düğün şöleninde oyunlarını oynadıkları sahnedir. Venedik Taciri Bir komedi olmakla birlikte ciddi bölümler de içerir. Oyundaki kötü adam Yahudi tefeci Shylock’tur. Borç aldığı parayı ödeyemeyen tüccar Antonio’dan, kendi vücudundan kesilecek yarım kilogram et ister. Shylock’un açgözlülükle bıçağını bilediği gerilimli bir duruşmadan sonra Antonio kendisini savunan genç bir avukatın zekâsı sayesinde kurtulur. Kral Lear Shakespeare trajedilerinin en korkuncu, ama belki de en önemlisidir. Gururlu ve bencil olan yaşlı Kral Lear, sadık ve sevgili kızı Cordelia’nın kendisini ne kadar sevdiğini ablaları gibi abartmalı bir dille açıklamaması üzerine, öfkeye kapılarak onu sürgüne gönderir ve tüm servetini öbür kızları Goneril ve Regan arasında paylaştırır. Oysa iltifat dolu sözlerine karşın bu iki kardeş zalim ve haindir. Çok geçmeden Lear onların gerçek yüzlerini görür. Fırtınalı bir gecede sokağa atılan Lear, Cordelia’ya yaptığı haksızlığın acısıyla çıldırmaya başlar. Sonunda onu kurtarmak için geri dönen Cordelia da düşmanları tarafından öldürülür. Üzüntüden perişan olan kral kızının ölüsüne sarılarak son nefesini verir. Romeo Ve Juliet
Shakespeare’in tüm oyunları arasında en çok sahnelenen Romeo ile Juliet`tir. İtalya’nın Verona kentinde yaşayan birbirlerine düşman ailelerin çocukları olan Romeo ile Juliet’in, aileleri arasındaki nefret yüzünden son bulan aşkları anlatılır. Hamlet Hamlet’te, babası öldükten sonra annesiyle evlenen amcasının aslında babasının katili olduğunu öğrenen Danimarka Prensi Hamlet derin bir acıya kapılarak öç almaya karar verirse de, bunu bir türlü gerçekleştiremez. Oyun, yalnızca amcası Claudius’un değil, kraliçe ve Hamlet’in de öldükleri bir sahneyle biter. Othello Aşkın ayrılıkla körüklenen bir özlem durumuna, bu arada kıskançlığa dönüşmesinin örnek dramı. Venedik hizmetindeki usta asker Othello, her bakımdan uyuştuğu Desdemona ile en çok arzuladığı mutluluğa kavuşmuştur. Ama görev gereği Venedik’ten uzakta bulunduğu zamanda arzularının kamçıladığı bir özlem duygusuyla coşkuya kapılır; İago’nun entrika ve inandırıcı belgelerle kışkırttığı büyük bir kıskançlık girdabına kapılır. Eşinin genç ve güzel delikanlı Cassio ile seviştiğine inanan aşık yüreği, Desdemona’ya bir öç jestiyle boğarak öldürmesiyle sonuçlanırken, sahte bir doymuşluk yanılgısına kapılır. Konu, birçok ressamı kendine çekmiş, sahneden perdeye aktırılmış, operası da yapılmıştır.
Machbet Konusunu İskoçya tarihinin gerçeklerinden alan Shakespeare (I. Duncan’ı öldürerek kral olan Macbeth, 1040-1057), yüksek katlara çıkma tutkusundaki bir soylu ile onu kışkırtmaktan geri kalmayan içi özlem dolu eşinin işledikleri cinayetlerden sonraki ruhsal değişimlerini, vicdan azaplarını, acılarına yenilmelerini en inandırıcı boyutlarda, en güçlü sahne tekniğiyle, en etkili anlatımla verir. Tahtta hak ileri sürebilecek bir evliliğe yaslanan Macbeth, cadıların ateşlendirdiği yükseliş isteğini uykudaki kralı öldürülen kılıcının hainliğiyle sağlar. Konuk ettiği kral gibi en yakın dostunu da öldürerek yok ettiği halde iç dirliğini, rahatını bulamaz. Sonunda tahtta asıl hakkı olan kişiye, Birnam ormanının ağaç dallarıyla saklanarak yürüyen İngiliz Ordusu’na yenilerek var olduğunu sandığı her şeyi yitirir.
Kaynakça: http://www.turkedebiyati.org/shakespeare.html https://tr.m.wikipedia.org/wiki/William_Shakespeare http://www.bilgiustam.com/william-shakespeare-kimdir/ http://www.nkfu.com/william-shakespeare-eserlerinin-kisa-ozetleri/ http://e-okulbilgi.com/william-shakespeare-kimdir-eserleri-nelerdir-761.html
Wikipedia https://tr.m.wikipedia.org/wiki/Rönesans_Tiyatrosu www.etiyatro.net ( http://www.etiyatro.net/index.php/tr/bati-tiyatrosu/ronesans-tiyatrosu)