1.Giriş Tarihsel sürece bakıldığında kentlerin sürekli bir değişim içerisinde olduğu ve her toplumda çeşitli anlamlar ve fonksiyonlar yüklenmiş olduğunu görebiliriz. Ancak kentin bir tanımını yapmaya kalkışırsak tüm bu tarihsel ve ayrı toplumsal süreçler içerisinde yaşayan kentler içerisinden bir tanım yapabilmemiz gerekmektedir. İlk kentler bir siyasal örgütlenme biçimi iken daha sonra ticaret deneyimlerinin yaşandığı mekanlar ve modern çağın girişiyle sanayi üretimin yaygınlaştığı yerler olmuştur. Bugün ise sanayi bölgelerinin giderek kentin dışına taşınmasıyla modern kentin yapısında da yeni değişimlere gidildiğini belirtmemiz mümkündür. Kent postmodernizm çalışmalarında en önemli ayaklardan birini oluşturmaktadır, özellikle mimari tartışmalar burada merkezi bir önem teşkil etmektedir. Mimari alanındaki değişimler postmodernizminde kaderini belirlemektedir bir yerde. Özellikle Harvey’in Postmodernliğin Durumu kitabında bir mimarın ‘postmodernliğin bittiğini düşünüyoruz, artık genç mimarlara iş vereceğiz’ türündeki açıklamasını kitabına taşıyarak ilk olarak bu alanda başlamış postmodern düşüncenin bu alandaki çatlamaların diğer alanlara da yansımasıyla sona erip yeni bir duruma doğru bir evrim içerisine girebileceğini açıklaması mimariye özel önem vermemiz gerektiğini kanıtlamaktadır. Bu sebeple bu çalışmada ilk olarak postmodern mimariye değineceğiz. Kente yapılandırılmış, mekanda belirli bir eğilime göre dizilmiş nesneler kümesi olarak bakılabilir ancak kentin yalnızca bu olduğunu savunmak doğru değil.1 Kentsel bir kuramın ortaya konulabilmesi için iktisadi, toplumsal süreçlerin coğrafi süreçlerle birlikte incelenmesi gereklidir. Bu sebeple ikinci olarak kentlerin oluşumun ve kentselliğin kuramını bu bütünlük içerisinde kurmak amacıyla Sosyal Adalet ve Şehir’i yazan Harvey’in kent ve kentsellik üzerine düşüncelerine eğileceğiz. Daha sonra ise asıl konumuz itibariyle bu kuramı postmodern kent üzerinden anlamlandırmaya çalışacağız. Bunlar dışında küreselleşme, yerelleşme, göç, alt kimlikler gibi kentlerin yapısını değiştiren ve postmodern düşünceyi şekillendiren durumlara da değinmek gerekmektedir. Bu kapsamda dünyanın dolayısıyla da kentlerin seyrini değiştiren bu süreçlerin çağımızın kentlerini, postmodern kenti anlamamız için incelememiz gerekmektedir. Ayrıca bunlar Harvey’in kent kuramını anlamamıza yardım edecektir. 1
David Harvey, Sosyal Adalet ve Şehir, Çev Mehmet Moralı, İstanbul, Metis Yayınları, syf 274
1
2. Postmodern Mimari Postmodern mimari modern mimarinin rasyonel, etkin kullanıma dayanan, planlamacı, ölçekli kent planlamaları anlayışa bir tepki olarak doğmuştur. Postmodern mimarlar modernist anlayıştan kopmuşlardır. Mark Gottdiener bu kopuşu şöyle dile getirmektedir: Bir ideoloji olarak postmodern mimari, 1920’ler ve 30’larda Walter Gropius, C.-E. Jeanneret ve diğerleri tarafından kurulan Uluslar arası Okulun, hem modern yaşamın yaygınlaşmış ideolojisinin ya da modernizmin toplumsal ideolojisi olarak bilinen ‘içerik tözü’nün hem de mimari uygulamanın özgün ideolojisinin ya da moderist tasarım ilkeleri diye bilinen ‘içerik biçimi’nin tekbiçimci uygulamalarının yadsınmasını dile getirmektedir.2
Onlar kenti modernistler gibi toplumsal amaçlar için bütünsel bir makine olarak görmeyi reddedip parçalara ayırırlar. Kent hiçbir amaç gözetmeyen, ancak estetik hedeflere göre biçimlendirilebilecek kendinde bir şeydir. Postmodern mimarlar en çok kolaj tekniğini kullanır. Bu kolaj tekniğinin yapılarda kullanıldığı gibi kamusal alanlarda da kullanılması daha doğrusu kamusal alanlarında çeşitlilik barındırması gerektiğini savunurlar. Mümkün olan en büyük çeşitliliğin kentte barınması gerektiği savunuyorlardı.3 Postmodernistler özellikle savaş sonrası uygulanan büyük kentsel planlamalara ve bunların yol açtığı tek tipleşmeye karşı savaş açmışlardır. Onlara göre uygulanan her sosyal kesim için ayrı konut projeleri, gezmek için ayrılan yerler, altkentlerin yok edilerek oluşturulmuş mağaza zincirleri her birini kentlerin yeniden inşası değil kentlerin yağmalanması olarak görmektedirler. Kent planlamacısının bireylerin kendiliğinden çeşitlenme süreçlerine saygı göstermediklerini vurgulamaktadırlar. Harvey postmodern mimaride değişen bu anlayışın köklerini ilk olarak gelişen teknolojide arar. Ona göre kitle iletişim araçlarının gelişmesiyle bu mimarlar farklı müşteri gruplarıyla iletişime geçme imkanına sahiptirler ve kişiselleşmiş zevk kültürüne hitap etme şansları vardır. Üstelik hem postmodern mimarlar artık eski üslupların taklit edilmesine olanak sağlayan malzemelere kolayca ve ucuz bir şekilde ulaşabilmektedirler ve bu kendileriyle 2
Mark Gottdiener, Postmodern Göstergeler, Çev Arhan Nur, Erdal Cengiz, Hakan Gür, Ankara, İmge Kitapevi Yayıncılık syf 180 3 David Harvey, Postmodernliğin Durumu, Çev Sungur Savran, İstanbul, Metis Yayınları syf 86
2
özdeşleşen kolaj sistemini uygulamalarına imkan vermektedir. Böylelikle zevk kültürüne hizmet eden ve heterojen bir yapıya kavuşan mimari mimarlığın bir üst-dil idealinden uzaklaşmış olmaktadır. Ancak Harvey parçalanmasına rağmen her parçanın kendi içerisinde bir tarz olarak birleştirici ilkelerinin olduğu yönünde eleştirilerde bulunmaktadır. Eklektizm postmodern mimarinin temel özelliklerinden biridir. Tarihsel yapılarının belli kısımlarının alınıp yapılarda kullanılması, bunun yanına ayrıca mekanların modernist unsurlar ya da farklı kültürlerin özelliklerinin eklenmesiyle oluşturulan binalar, mekanlar vs. Bilinçli bir amaçsızlık uygulamasının göstergeleri. Aslında postmodern mimarinin bu farklı kültür ve farklı zamanlardan kolajlar yapabilmesinin gücünü kökü modernizmde ve kapitalizmde bulunan enternasyonalizmin bir parçası olarak görmek mümkündür. Türkiye örneğinde görebileceğimiz gibi ofis kuleler, gökdelenler, oteller bankalar hep bu güce dayalıdır. Ayrıca tüketim kültürünün egemen olmasıyla ortaya çıkan alışveriş merkezleri, bienaller, fuarlar, müzeler, çarşılar gibi tüketim mekanları da postmodern mimarinin bir biçimini oluşturmaktadırlar.4 Postmodern mimariye modernizmin bir uzantısı olduğu yönündeki ve Harvey’in üst-dil konusunda yaptığı eleştirel dışında postmodern kenti yaratmadığı konusunda bir başka eleştiri de Gottdiener’dan gelmektedir. Bu konuya ise sonuç bölümünde ‘neden postmodern kent yok?’ sorusu altında değinmeye çalışacağız. 3.Kentselliğin Kuramı David Harvey, Sosyal Adalet ve Şehir adlı kitabının niçin yazıldığını açıklarken her disiplinin kenti başka kuramlarını deneyeceği kanıtlayacağı bir laboratuar olarak kullandığını ancak hiç birinin kentin kendisi hakkında bir kuram ortaya atmadığını söylemektedir. Kent planlamacısı kentin mekansal biçiminin insan davranışının temel belirleyicisi olduğunu söylemektedir. Bir sosyolog ise insanların davranışlarında iktisadi, kültürel ve toplumsal ilişkilerin temel etken olduğu, binaların çevrenin bu konuda önemli etkisinin bulunmadığına inanmaktadır ya da çalışmalarını büyük oranda bu anlayışa yaslamaktadır. Kentsel sistemlerle ilgili herhangi kapsamlı bir strateji, kentin mekansal biçimini değiştirmek için tasarlanan politikalarla, kentteki toplumsal süreçleri etkileyen politikaları içermelidir.5 Harvey’in bu kitaptaki iddiası 4
Yrd. Doç. Dr. Uğur Batı, “Kentin Postmodernitesi: Postmodern Tüketim Kültürü Işığında Hedonik Bir Biçim Olarak Kent Tasarımı” (Çevrimiçi) http://ugurbati.com/makale/makale_kentinpost_modernitesi.pdf 5 David Harvey, Sosyal Adalet ve Şehir, Çev Mehmet Moralı, İstanbul, Metis Yayınları syf 47-53
3
da tam da bu yönde coğrafi düzenlemeler ile toplumsal unsurları birleştirerek bir kent kuramı inşa etmeye çalışmaktadır. Harvey’in kent kuramını oluştururken Marxizmi bu kurama uyarlaması çalışmanın en önemli yönüdür. Kentin oluşumunun merkezine artık kavramını alması, gettoların oluşumunda gelirin dağıtılmasını ve mülkiyet haklarını incelemesi dahası Marx ve Engels’tan aldığı bir çok alıntı ve kendisinin de kabulüyle kenti Marxizm açısından açıklayarak ve Kapital’i kente yönelik okuyarak Marxizm’i kent kuramına yedirmiş hem de Marxizm’e yeni bir açı daha kazanmıştır. Ancak tüm bu kuramsal ve metodolojik tartışmaları bir kenara bırakarak Harvey’in kuramında özellikle göze çarpan unsurlar olan dışşallık kavramının önemli bir yer edindiği mekansal örgütlenmenin zengin yoksul karşıtlığı içerisinde şekillenmesi, gelirin yeniden dağıtılmasının kentsel süreçlerdeki önemi ve artık üretiminin kent oluşumunda başat bir role sahip olduğu yönündeki savlarını açıklamaya çalışacağız. 3.1 Kentin Yeniden Düzenlenmesinde Gelirin Yeniden Dağıtımı ve Sosyal Adalet Kitabın konusu olan kentsel sistemde sosyal adaletin kurulması gelirin yeniden dağıtımı politikalarıyla oluşturulmaktadır. Ancak uygulanan gelirin yeniden dağıtım politikalarının ne derece sosyal adaleti sağlamakta olduğu asıl sorunu oluşturmaktadır. Bunun için ilk olarak sosyal adalet kavramının neyi ifade ettiğine kısaca değinelim. Sosyal adalet, bireysel ilerleme arayışında toplumsal işbirliği yapma ihtiyacından doğan çatışmalar için adil ilkelerin uygulanmasıdır.6 Ancak bu adil ilkelerin neler olduğu konusunda bir fikir birliği yoktur. Harvey’in kendi kuramında sosyal adalet ilkesi iki temele dayandırılır, adil bir dağıtım ve dağıtımın adil yollarla yapılması. Adil dağıtım ilkesi üç temele dayanmaktadır; ihtiyaç, ortak yarara katkı, liyakat. İhtiyaç kategorisinde onlar şeylerin neler olduğu konusu en azından en temelleri açısından tartışma konusu değildir. Bunlar içerisinde gıda, sağlık, konut, eğitim gibi mal ve hizmetleri sayabiliriz. Bunlar dışında ihtiyaçların belirlenmesinde birkaç yöntemden söz edilebilir. Bunlar piyasa talebine göre belirleme, göreceli yoksunluğa sebep olabilecek ihtiyaçların bir referans grubu aracılığıyla belirlenmesi, potansiyel taleplerin, yani eksikliklerden doğabilecek olan ihtiyaçların belirlenmesi, konunun uzmanlarınca bu ihtiyaçların belirlenmesi. Ancak hangi yöntemin belirlenmesi gerektiği konusunu Harvey ucu açık bırakmıştır. Ortak yarara 6
A.e, syf 94
4
katkı kategorisinde bir bölgeye yapılan kaynak tahsisinin diğer bölgeleri nasıl etkilediği konusuyla ilgilenilmektedir. Bu sebeple ise dışsallık ve yan yararlar etkilerini bu analizde yer vermemiz gerekmektedir. Liyakat kavramı ise çevresel zorluk derecesine dikkate alınarak dağıtımların belirlenmesi gerektiği anlayışına dayanmaktadır. Sosyal adalet kavramının diğer ilkesi dağıtımın adil yollarla sağlanması ise dağıtımın nasıl ve kim tarafından yapılacağı sorunudur.Hangi araçların kullanılması gerekmektedir? Dağıtım adem-i merkeziyetçi bir yöntem ile mi merkeziyetçi yöntem ile mi yapılırsa daha adil olur? Bunun cevabını Harvey başlangıç konumundaki sömürü ilişkilerine bağlamaktadır. Bu konuda en dikkat çeken nokta Harvey’in kapitalist piyasa işleyişlerinin dağıtımın yapıldığı bir araç olarak kullanılması durumda bunun sosyal adaleti inciteceği yolundaki savıdır. Çünkü kapitalist araçlar yalnızca kendi kapitalist amaçlarına hizmet ederler. Piyasa kurumsal olarak mülk edinme, yoksunluk ve kıtlık gibi eğilimleri kendi varlığı için sürdürmeye mecburdur. Ve bu sebeple ihtiyaca ya da ortak yarara yönelik bir düzenleme yapamaz. Fiyat belirleme gerekliliği piyasayı sosyal adalet ile karşı karşıya getirmektedir. Bu sebeple Harvey kapitalist piyasa yapısının değiştirilmeden dağıtımı değiştirmeye çalışan programların başarısızlığa uğramaya mahkum olduğunu belirtmektedir.7 Buradan tekrar gelir dağılımın nasıl yapıldığı ve bu gelir dağılımını yönlendiren sistemlerin neler olduğu konusuna dönersek bunların ne kadar sosyal adalet kavramıyla ölçüştüğünü ve kentsel sistemin yapısında nasıl bir değişime sebep olduğunu anlayabiliriz. İlk olarak gelir dağılımını yönlendiren bazı özelliklere değinelim. Değişme hızı ve buna uyum oranı, yani buna kısaca önce gelen kapar kuralı diyebiliriz. Burada asıl önemli nokta bazı grupların, ki bu gruplar özellikle mali kaynaklara ve eğitim imkanlarına sahip olan gruplardır, kentsel sistemdeki değişikliklere daha hızlı uyum sağladığını ileri sürebiliriz. Diğeri ise dağıtılan kaynaklara erişim maliyeti. Burada özellikle kentsel sistemde yeniden dağıtılan gelirin sosyal adalet açısından ücretsiz olduğu kabul edilir, ancak önemli bir sorun söz konusu zira kaynağın elde edilmesindeki fiyata ulaşım maliyetlerini ve zamanı katmak zorundayız. Bu sebeple gelirin yeniden dağıtımı konusunda bu unsuru değerlendirmemiz gerekmektedir. Son olarak ise dışsallık etkilerini verebiliriz. Dışsallık etkilerini bir kentsel sistemde dikkate almamak mümkün değildir. Dışsallık bir maldan bir oluşumdan üretici ve tüketicilerin iyi ya da kötü bir şekilde etkilenmesi anlamına gelmektedir. Örneğin bulunduğunuz konumun denize ya da bir fabrikaya yakınlığı sizi maddi ve manevi bir şekilde etkilemektedir. Benzer şekilde sosyal 7
A.e syf 105
5
adaletin sağlanabilmesi için bu dışsallık sorunları sebebiyle mal ve hizmetler dağıtılırken konumları dikkate alınmalıdır. Aksi takdirde sosyal adaletin temel koşullarından biri eşitlik büyük bir incinme yaşayacaktır ve aslına bakılırsa durum tam da bu şekilde gerçekleşmektedir. Dışsallık ve değişime uyum oranı özellikleri kentsel toprak kullanımını etkilemektedir. Söz gelimi bana kalırsa İstanbul’dan farklı bir örgütlenme modeli olarak Harvey’in örneklediği biçimde ABD’de ulaşım maliyetlerine katlanmak istemeyen işçi grupları iç kentte yaşamayı tercih etmesi ile birlikte Amerika’da iç kentlerde bir gettolaşmanın oluşması ve banliyö bölgelerinde de zengin kısımların yaşamasına yol açarak ulaşım ve iş olanakları kentin yapısını değişime uğratmıştır. Ancak burada bir şerh ortaya sürülür; eğer zengin kesim iç kentte yaşamak isteseydi iç kentte yaşardı ve yoksul kesimler ulaşım maliyetleri yerine zamanı koyarak bu bedeli karşılama yoluna giderler. Burada zenginlerin seçim hakkının daha fazla olması ve yoksulların o seçimlerden sonra arta kalan seçeneklerden bir seçim yapması gerektiği gibi bir durum ortaya koymaktadır. İstanbul’un merkezinin daha zengin kesimleri oluşturması ve şehrin merkezine uzak kısımların yoksul bölgeler olması böyle bir tercih sorunuyla açıklanabilir, elbette bu fazla indirgemeci bir yol da olabilir. Kentsel gelirin yeniden dağıtılması kaynaklara erişebilme sorunu çeşitli mücadele alanlarını da birlikte getirmektedir. Dağıtımın temel unsurlarından saydığımız dışsal maliyette örneğin hava kirliliğinin yarattığı psikolojik ve fiziksel hastalıklarla beraber bir sağlık, temizleme ve bakım maliyeti yüklemektedir, ya da bir parka, iş alanlarına ulaşım maliyetleri bu yönde sayılabilir. Tüm bunların bireyin reel gelirinde de bir değişmeye sebep olduğu kabul edilmesi gereken bir durum olarak ortaya çıkıyor. Türkiye’den örnek verirsek İstanbul’da yaşayan biri İSMEK vb. gibi ücretsiz kurslara katılabilme haklarına sahipken böyle bir hizmetin olmadığı başka kentteki biri özel kursun maliyetine katlanmak durumunda kalacaktır, ya da kent içinde bir semtte var iken bir semtte yok ise kendi semtinde olmayan kişi diğer semte gitmek için ulaşım maliyeti ödemek durumunda kalacaktır. Bunlar ise bireyin gelirinde belli bir düşüşe sebep olacaktır. Görüldüğü gibi gelirin kentsel yeniden dağılımı bireylerin reel gelirlerine dolaysız etkide bulunduğu için bir mücadele gerçekleşmesi kaçınılmaz bir durum haline gelmektedir. Bu mücadelenin gerçekleştiği alanlardan biri dağıtımı yapan kurumlar üzerinde gerçekleşen siyasi süreçlerdir. Siyasi süreçlerde rol oynayan kaynaklar ise para, oy ve nüfuzdur. Ancak oy burada herkes için eşit bir konumda olduğu için etkin bir araç değildir. Diğer iki kaynak ise 6
büyük grupların ya da yoksul kesimlerin aleyhine işlemektedir. Para konusu bilindiği için bahsetmeye gerek yok ancak sayısal olarak fazla olan bir grubun nüfuzunun etkisinin az olmasının sebebini neye bağlamamız gerekmektedir. Burada ilk olarak söyleyeceğimiz şey küçük grupların daha iyi örgütlenmiş olduklarından ve aralarındaki ihtilafların büyük gruplara oranla daha kolay çözülebilir olduğundan nüfuzları daha etkindir. Böylelikle gelirin yeniden dağıtımı ve kentsel yeniden düzenleme probleminde yenilen kesimin yoksul gruplar olduğunu söylememiz mümkün. 3.2 Kentlerin Oluşumunda Artık Üretiminin Önemi Kent biçimlerin ortaya çıkabilmesi için tarımsal artık üretiminin olması gerektiği genel kabul görür.8 Her toplum yaşamını sürdürebilmek için artığa ihtiyaç duyar, örneğin çalışmayan (yaşlı, çocuk, kadın vb.) nüfus için ya da geleceği güvence altına almak için. Ancak bu ilk cümlede açıkladığımız artık anlayışından farklı bir noktadadır çünkü kentsel sistemin gelişmesine neden olmuş artık üretim toplumsal grubun kendisi için değil, başka bir grup için ürettiği, sömürülen ve kendisinden yabancılaşmış artıktır. Bu iki artık türünün en önemli farklılıklarından bir diğeri ise yabancılaşmış artığın kurumsal araçlarla bir toplumsal örgütlenmeye tabi tutulması ve işlenmesidir. Burada artığın kavramsal olarak Marxizm artıkdeğer kavramından alınmış ve bu değerin emek tarafından belli bir zaman süreci içerisinde yani işçinin emeğinin sömürüsüyle birlikte edinilmiş artık-emek kavramını ifade ettiğimiz belirtelim. Kentsellik toplumsal artık-ürünün önemli bir miktarının mekanda belirli bir noktada yoğunlaşmasına bağlıdır.9 Bunun için birkaç şartın yerine getirilmesi gerekmektedir. Bunlardan birincisi nüfusun bir kısmının ürettiği çıktıdan ve üretim araçlarından uzaklaştırılmaları gerekmektedir, ikinci olarak toplam üretkenlik nüfusun üretken olmayan kesimi için geçinmeye yeterli olmalıdır. Bu özellikler sanayi kentinin yada kapitalizmin oluşumu bizlere açıklamaktadır. Çitleme ile birlikte hem tarımsal üretimin artması hem de köylülerin büyük oranda topraklarından kovulması sağlanmış, böylelikle bu olay kentlerin büyümesinin en önemli sebeplerinden birini oluşturmuştur. Bugün gelinen noktada da kentler arasındaki ticari ilişkilerin kurulması ve dolaşım örüntüleri artığın dolaşımına imkan verecek düzendedir. Küresel metropolcülük ise artığın küresel ekonomiden koparılmasıyla iç içe geçmiş olduğu bir düzeni ifade etmektedir. Burada ortaya 8 9
A.e syf 198 A.e syf 216
7
çıkan yeni bir olgu ise bağımlı kentsellik olgusudur, yani Afrika’daki bir kentin artık üretiminin Avrupa’daki bir kentte dolaşımı gibi. Artık artığın mülk edinilmesinde ki temel akış azgelişmiş ülkelerden ileri kapitalist ülkelere doğru olmaktadır. Ancak bu kapitalist ülkelerin kendi içerisinde de artık ticari işlemlerle azami bir boyuta ulaştırılmıştır. Artık değerin daha çok artık üretmesi amacıyla böylelikle ticari süreçlere sokulmasıyla muazzam bir hal alan artık holdinglerde yoğunlaşmaya başlar. Bu şirketler bu artık değerin soğurulması ve artık değerin dolaşımını artıracak bir piyasa bulma sorunlarıyla zaman içerisinde yüzleşmek durumunda kalırlar. Sorun çözümünü talep üretmek ve tüketimde bulurlar. Uzun dayanma süresine sahip metalar, mekanlar artık yerini bu sebeple daha kısa ömürlü meta ve mekanlara bırakmak durumda kalır iktisadi sürecin ilerleyebilmesi için bu gerekli bir durumdur. İnşaatlar yıkıp yapmalar bu iktisadi sürecin bir ürünüdür der Harvey. Kentsellik son noktada artık kırsal kesimi de içerisine almıştır. Kentin son dönemlerine kadar getirdiğimiz kentsel kuramı burada bırakıp postmodern düşüncenin ve elbette ki kentlerin şekillendiği yeni toplumsal süreçleri incelerken bu konuya tekrar geri döneceğiz. 4. Yeni Toplumsallığın Postmodern Kenti Şekillendirmesi Yeni dünya düzeninden, toplumsallıktan bahsederken ilk önce değinmemiz gereken durumlardan biri hiç kuşkusuz küreselleşmedir. Yerelin evrenselleşmesi, bilginin serbest dolaşımı, sermayenin akışkanlığı, dünyada ortak dil birliği yaratılması şeklinde gelişen küreselleşme; kentlerin ekonomik, siyasi, sosyal ve kültürel özellikleri üzerinde değişimlerin oluşmasını sağlamıştır.10 Küreselleşme süreci kentleri de küreselleştirerek onların sanayi kentleri kabuğundan çıkartılıp küresel kentler olmasını sağlamıştır. Peki küresel kentler ile neyi kastetmekteyiz? Bunun açıklamasını yaparken ilk önce küreselleşme sürecinin en önemli aktörlerinden çok uluslu şirketlerden bahsetmek yerinde olacaktır. Yeni ekonomik düzenin aktörleri çok uluslu şirketler üretimin ve finansal süreçlerin uluslararasılaşmasını sağlamışlardır. Ekonomik düzendeki bu uluslararasılaşma ve çok uluslu şirketlerin bazı durumlarda devletlerden daha güçlü bir aktör haline gelmeleriyle ulus-devlet sınırlarının bu şirketlerce aşılarak kentlerle dolaysız iletişim kurabilmelerine neden olmaktadır. Bu ise ekonomide devletlerarası rekabetin yerini kentlerarası rekabettin alması 10
Emre Sert, Hayri Karpuz, Gürkan Akgün, “Küreselleşme Sürecinde Değişen Kent Kavramı; Mekan ve Politikleşme Üzerine Bir Okuma Çalışması” (Çevrimiçi) http://www.spo.org.tr/resimler/ekler/c5aa0b7846082a2_ek.pdf
8
anlamını taşımaktadır. Post-fordist sürecin esnek üretim modeline uygun olarak azgelişmiş kentler sermayeyi ucuz işgücü, enerji verimliliği, vergi indirimleri, teknoloji alt yapıları, vasıflı işgücü gibi avantajlarla çekmeye uğraşırken özellikle post-endüstriyel ya da bizim konumuz itibariyle postmodern sürece girmiş dünyada tüketimin ve bununla birlikte hizmet sektörünün gelişmesiyle zengin tarihleri, doğal güzellikleri ya da yerel özgünlüklere sahip kentsel özgün mekanlar yaratarak kendi markalarını oluşturma yönünü tutmaktadırlar. Bu sebeple post-fordist, post-endüstriyel, postmodern olarak adlandıralım yeni bir sürece girmiş dünyada birçok kentin bu rekabetin içerisine çekildiğini söyleyebiliriz. Bu süreçte Harvey’in kentsel artık kuramında bahsettiği küresel metropolcülüğün azgelişmiş kentleri gelişmiş kentle bağlayacağı ve azgelişmiş kentteki artığın bu yeni kentselleşmeyi finanse edeceği yönündeki düşüncelerini görmek mümkün. Ucuz işgücü ile çok uluslu şirketleri teşvik etmeye çalışan bir kent yönetimi artığını (ki daha önce artığın Marxizm’deki artık-emek ile eş anlamlı kullanıldığına değinmiştik) bu finansal sistemin dolaşımına bırakmış olmaktadır. Küreselleşmenin yanı sıra değinmemiz gerek ana unsurlardan bir diğeri de göçtür. Sanayileşme ile birlikte kentsel nüfusun hızla arttığı hatta bunun öncesinde yalnızca birkaç adet kent olmasına ve kırsal nüfusun neredeyse toplam nüfusun %98’ini oluşturmasına rağmen bu sanayileşme döneminde yoğun göçlerle kentsel nüfusun kırsal nüfusu geçtiği doğrudur. Ancak postmodern süreçte yani bugün yaşadığımız süreçte özellikle bilgi teknolojileri ve küreselleşmenin etkisiyle sınırlar şeffaflaşmış böylelikle hem iç hem de dış göç yoğun bir biçimde sürmeye devam etmiştir. Hatta Harvey’in söylemiyle bu dönemin en büyük özelliği kentselliğin tümü kırı halihazırda kapsamış olduğudur. Kentin bu göçlerle nüfusunda muazzam artışlarının olması ve karmakarışık bir hal alması kent planlaması anlayışında da değişikliklere gidilmesi gereğini doğurmuştur. Bu ortamda şekillenen postmodern mimari anlayışı kentin asla disiplin altına alınamayacağı ve parçalar halinde düşünülmesi, hatta kontrol altına alınması olanaksız olduğuna göre kent tasarımının bölgesel geleneklere, yerel tarihçilere, tikel istek, ihtiyaç ve fantezilere duyarlı olması gerektiği düşünmektedir.11
5.Sonuç 11
Elif Karakurt, “Kentsel Mekanı Düzenleme Önerileri: Modern Kent Planlama Anlayışı Ve Postmodern Kent Planlama Anlayışı” (Çevrimiçi) http://iibf.erciyes.edu.tr/dergi/sayi26/ekarakurt.pdf
9
Post-endüstriyel ya da post modern dediğimiz özellikle 60’ların sonundan itibaren ele aldığımız süreçte ekonomik ve kültürel yapıda gerçekleşen bir takım değişiklikler mekansal örgütlenmelere, kentlere de yansımıştır. Ancak yaşanan bu değişimin postmodern olarak adlandırılmasına yönelik bir takım eleştiriler mevcuttur. Özellikle Mark Gottdiener bizlere postmodern kentin olmadığını iddia etmektedir ve kitabında da neden postmodern kent yok başlığı altında bizlere bunu izah etmektedir. İlk eleştirisi postmodernistlerin modernizm karşısında bir postmodern yaratacak bir anlatım içerememiş olmasıdır. Modernizm yalnızca premodernist anlayışın bir olumsuzlaması olmamıştır postmodernistlerin modernistlere yaptığı gibi, aynı zamanda ev iş dinlenme alanları, modern teknoloji, işçi sınıfı blokları gibi geniş tasarımlara ve biçimlere ilkelere yer vererek kendi içerisinde bütünleşmiş içeriğe, yapıya sahiptir demektedir Gottdiener. Ancak zaten iddiası üst-dilleri reddetmek olan bir düşüncenin bütünleşmiş bir içerik yaratmasını beklemek doğru mudur sorusu çıkar karşımıza. Ancak adına her ne koyarsak koyalım Gottdiener da Harvey de bu süreçte önemli değişiklikler yaşandığını postmodernistlerin bu değişim sürecinde yer aldığını kabul etmektedirler.
KAYNAKÇA 10
Batı, Uğur: , “Kentin Postmodernitesi: Postmodern Tüketim Kültürü Işığında Hedonik Bir Biçim Olarak Kent Tasarımı” (Çevrimiçi) http://ugurbati.com/makale/makale_kentinpost_modernitesi.pdf Gottdiener, Mark: Postmodern Göstergeler Çev Arhan Nur, Erdal Cengiz, Hakan Gür, Ankara, İmge Kitapevi Yayıncılık ,2005 Harvey, David: Postmodernliğin Durumu Çev Sungur Savran, İstanbul, Metis Yayınları, 2006 Harvey, David: Sosyal Adalet ve Şehir , Çev Mehmet Moralı, İstanbul, Metis Yayınları, 2003 Karakurt,Elif: “Kentsel Mekanı Düzenleme Önerileri: Modern Kent Planlama Anlayışı Ve Postmodern Kent Planlama Anlayışı” (Çevrimiçi) http://iibf.erciyes.edu.tr/dergi/sayi26/ekarakurt.pdf Sert, Emre, Karpuz, Hayri, Akgün, Gürkan: “Küreselleşme Sürecinde Değişen Kent Kavramı; Mekan ve Politikleşme Üzerine Bir Okuma Çalışması” (Çevrimiçi) http://www.spo.org.tr/resimler/ekler/c5aa0b7846082a2_ek.pdf
11