BUENOS AIRES’TE SON TANGO (Türkiye Arjantin Olur Mu?)
Ece Temelkuran
Ekmeksiz ve korkusuz... "Piketeros sonu kestirilemeyecek yeni bir başlangıç" diyor Nahuel. Margarita da "Biz vazgeçersek çocuklarımız açlıktan ölür" diye ekliyor. Onlar Arjantin’in aç ve öfkeli çocukları Piketero’lar! Pikete: Barikat. Piketeros: Barikatçılar! Kaybedecek hiçbir şeyi kalmayan insanlar. Hiçbir şeyi, ama hiçbir şeyi olmayanlar. Şehri çevreleyen gecekondu mahallelerinin her birinde örgütlenip yürüyerek çevre yollarına iniyorlar. Şehre giren bütün ana arterleri kesiyorlar. Onlar, istediklerini böyle, şehre giriş çıkışı ve ekonominin akışını engelleyerek elde ediyorlar. Bugün 2 Şubat 2003. Piketeros grupları, bütün gazetelerde ilan edildiği üzere, Buenos Aires’te 4 ana arteri, bütün Arjantin’de de ticari yolları 5 noktada kestiler. Yarattıkları hareket ile bütün dünyanın dilindeler. Öyle ki, The Guardian gazetesi geçtiğimiz haftalarda 10 sayfalık bir eki sadece onlara ayırdı. Onlar, Arjantin’in halının altına süpüremediği bir öfke bulutu gibi büyüyorlar. BARİKATLAR ARASINDA... Burası, eylem noktalarından biri olan Puente Pueyrredon. Ellerinde demir ve tahta çubuk olan kadınlar ve adamlar güvenlik için grubun etrafını sarıyor. Gruplar halinde, merkez polisinin yetkilerinin bittiği noktada duruyorlar. Köprünün bir ucunda polis, bir ucunda Piketeros, bekliyorlar. Barikattan sadece ambulanslar geçebiliyor. Bu arada çöp kutularından yapılan davullar hiç durmadan çalıyorlar. Gürültü ne canlı yayın ne de TV röportajı için duruyor. Davulların üzerinde hep aynı yazı: "Dario Y Maxi prensente!" Onlar, polisin öldürdüğü iki Piketero. Şehrin her yerinde isimleri ve resimleri var. Çünkü Piketero’lar her gece şehre inip bütün duvarlara onların isimlerini yazıyor: Kendilerini hiç unutturmuyorlar! Pankartlarda grupların örgütlendiği mahallelerin adlarından başka sadece üç sözcük var: "Trabajo! Dignidad! Cambio Social!" İş, onur ve sosyal değişim! Hükümetin aile başına ayda yaptığı 150 pesoluk yardımın 300 pesoya çıkarılmasını, yardım kesilen ailelere yeniden yardım verilmesini talep ediyorlar. "Sosyal değişim" ise sadece para değil, başka bir hayat istediklerinin işareti. ‘İDEOLOJİSİZ HAREKET’ Hareketin liderlerinden Daffuntio 28 yaşında. 7 yıldır Piketero. Evli bir çocuk babası. 23 yaşındaki karısı Negrita da bir Piketera. Daffuntio, hızla hareketi anlatıyor: "Bu ideolojik bir hareket değil, sosyal bir hareket. Bu insanların hepsinin fikri farklı, hatta çoğunun bir ideolojisi bile yok. Zaten bu yüzden başlangıçta sol partiler Piketeros hareketine lumpen dediler. Ama şimdi onlar da Piketero oldu. Bizi bir grup manyak sanıyorlardı. Şimdi gazeteler bizden bahsediyor. Çünkü biz sadece para değil, daha fazlasını istiyoruz." "İdeolojisizlerden" biri bekar anne Monica. Eylemde çocuğunu emzirirken konuşuyoruz: - Çocuk için tehlikeli değil mi burası? - Ona bir şey olmayacak tek yer burası. Osvaldo ve Caroline grubun en gençleri. Daha yirmilerinde bile değiller ama ikisi de gecekondu mahallelerinde komünal yaşamın kurulmasında çalışıyorlar. Büyük şirketlerin kullanmadıkları alanları işgal edip kütüphane, yemekhane ve sebze bahçesi kurmuşlar. İnsanların katılımı nasıl peki? "Katılmazlarsa açlıktan ölürler." Elinde demir çubuğu olan Margarita 60 yaşında gösteriyor, ama 40 yaşında. 11 çocuğu var ve kocası
krizden sonra evi terk etmiş. Demir çubuğu sorunca, "Arabaları ellerinle durduramazsın" diyor. Önceleri komünal yaşamdan yararlanmanın karşılığı olarak eyleme geliyormuş ama şimdi: "Bazı şeyleri anladım. Dünyayla ve ülkemle ilgili. Vazgeçemeyiz. Yoksa çocuklarımız açlıktan ölür." Bir elinde puset, bir elinde demir çubuk olan kadınlar grubun çoğunluğunu oluşturuyor. Zaten herkesin ağzında aynı cümle: "Kadınlar bu hareketin temel direği!" İkinci direk ise gençler. Yirmilerine yeni girmiş çocuklar bütün büyükleri yönlendirip bir yandan da TV’ye röportaj veriyorlar. Ve hiçbir şey umurlarında değil, hiçbir şey... Yüzlerinde, hareket eden cisimlerin rüzgârı... ‘DEVRİM OLMAZ’ Pankartları tutanlardan bir çocuk, yere oturmuş kitap okuyor. Bu, Nahuel. Antropoloji son sınıf öğrencisi. ingilizcesi mükemmel. Her halinden belli ki o bir gecekondulu değil. Yaptığı seçimi anlatıyor: "Hareketin içindeyken şu anı değiştiriyorum. Hayata doğrudan müdahale ediyorum. Gecekonduda yaşamayı orada komünal hayata katılmayı seçtim, çünkü bu beni özgürleştiriyor." Beklentisi ne peki? "Buradaki insanlar bazen sadece kendilerine, bu kalabalığa bakıp Arjantin’de devrim olacağını düşünüyorlar. Elbette devrim falan olmayacak. Ama bu ülkede diktatörlük dönemi boyunca düşünen iki kuşak yok edildi. Piketeros bu yüzden önemli. Yeni bir başlangıç. Görüyorsun değil mi, bütün liderler daha yirmilerinde. Bu yeni bir şey demek. Sonunu kimsenin kestiremeyeceği bir şey!" Nahuel’in gözlerinde zekanın ışığı... Kızlar ve oğlanlar, yolları bırakmıyorlar. Polisler kıpırdamıyor. Davullar susmuyor. Bunlar açlığın davulları.
Başka bir hayat mümkündür! Bulutlar çelik bir kalkan gibi kırılıyor. Buenos Aires’te bu mevsimde hiç görülmemiş bir yağmur Corrientes Bulvarı’nı insanlardan sıyırıyor. Radyoda dünyanın en acıklı tangosu çalıyor: "Porce?! Porce?!" Niye? Niye? Niye buradaydım ben? Arjantin tıpkı bizim gibi bir kriz yaşadığı için. Geçtiğimiz yıl "Türkiye Arjantin olur mu olmaz mı?" tartışmaları dillere pelesenk olduğu için. Ama onlar Türkiye gibi değil, başka türlü davrandığı için. "Toplumsal patlama" denen şeyin ne olduğunu görmek için. Ve elbette buradan çıkan, bütün dünyanın diline düşen muhalif hareketi ve paranın yer almadığı alternatif yaşam biçimlerinin nasıl şeyler olduğunu görmek için. Ama yolculuklar bazen insana sadece aradığını değil, daha fazlasını gösterir. Bu yüzden okuyacağınız hikâye, acıklı, tuhaf ve büyülü bir Buenos Aires hikâyesidir. ŞÜPHEYİ YENEN MÂNÂ Gazeteciler bazen hayatı izlemekle hayata katılmak arasındaki bir tereddütte kalır. Hele ki tam da içinde olmak istediği bir şeyi izliyorsa. Ama bu "amatörce" eğilim zamanla yok olur, gazeteci hayata şüpheci ve soğukkanlı bir mesafe alır. İşte tam o sırada yeniden heyecanlanırsa, demek ki gördüklerinde şüpheci sorularla yok edilemeyecek kadar büyük bir mânâ vardır. Bugün Buenos Aires’te olanlar, o soğukkanlı ve mesafeli mesleki duruşu sarsacak kadar gerçektir. Sonra bir gece bir adam, bir tango salonunda, en iyi adımını atarken, gözlerimin önünde... Ölmüştür. Hayat istesem de istemesem de artık başka bir şeydir. Oysa gece, ölümden sonra da devam edecektir... Daha sabah olacaktır, yolları kesip Arjantin’deki hayatı durduran Piketeros hareketinin eylemine, öğlen bir kenar mahalledeki komün evine, sonra paranın olmadığı bir trampa pazarına, akşam aç insanların aldığı dans derslerine, gece işçilerin ele geçirdiği 70 fabrikadan birine gidilecektir. Hayat, hiç böyle, bir debi ile akmamıştır... Anlatacağım. Ama önce Buenos Aires’e istediğimden ve kaldırabileceğimden fazlasını gösterdiği için ağzım kırık teşekkür etmeliyim. Piketeros nedir? "Piketeros" basında görünür olduktan sonra aldıkları isim. Aslında onlar, "İşsiz İşçiler Hareketi". 20’nci yüzyılın başında fabrikaların kapısında kurulan barikatlarla başlayan gelenek şimdi fabrikalar kapandığı için yollara taşınmış. Bu eylemler sayesinde 1 milyon 900 bin kişi devletten yoksulluk yardımı almayı başarmış. Piketeros’a toplumun geri kalanı da sempatiyle bakıyor. Hatta bir gün öncesinden
eylemlerinin buluşma noktaları gazetelerde duyuruluyor. Onların yaptığı tek şey barikatlar değil. Onlar yaşadıkları yerde komünal bir hayat inşa ediyorlar. Kavga değil, iş! Barikatların ötesine geçtik... Piketero’lar politik amaçlar için yaşayan profesyonel militanlar değil. Onlar, iş ve daha iyi bir hayat için mücadele eden ‘sakin’ insanlar Neşenin yanında domates dolması! Comodore: Ortak Mutfak! Arjantin’in her yeri bunlarla dolu. Küçük bir bölge olan Florencia Varela’da bile 14 Comodore var. Burada, 30 ortak bahçede, Comodore için sebze üretiliyor. Yerel hükümet 15 günde, merkezi iktidar ayda bir yiyecek yardımına eylemlerle ikna edilmiş. Esas kaynak, bu bölgedeki Piketeros’un kurduğu elbise tamir atölyesi. Elbiseler, değiş tokuş pazarında yiyecekle değiştiriliyor. Herkes, süper neşeli. Kendisine "Çılgın Piketeros Aşçısı" diyen Dani’nin uydurduğu domates dolmasını yiyorlar. Bir yandan da masada börekler açılıyor. Akşam çocuklara dağıtılacak süt kaynatılıyor ocakta. Burada her akşam 120 kişi yemek yiyor ve kırıtkan "gay" Dani, her akşam yeni bir buluş ile karşılarına çıkıyor. Mutfak hiç durmadan çalışıyor, gençler mutfağa ekmek taşıyor. Negrita, Florencia Varela bölgesindeki Piketeros’un liderlerinden biri. İşsiz İşçiler Hareketi’nin yönetim kurulu üyesi. 23 yaşında, bir oğlu var. 4 metrekarelik kulübesinde konuşuyoruz. Burası, şehre iki saat uzaklıkta. Hiç penceresi olmayan bir trenle geliniyor. Yolda yastık yaptığım ve ortak mutfak için getirdiğim pirinci veriyorum önce. Sonra: Yolları kesme fikri nereden çıktı? - 1997’deki gösterilerden birinde Teresa Rodriguez adlı bir işçi kadın, barikatta öldürüldü. O günden beri yollar kesiliyor. Hareket nasıl gelişti? - 50 insanla başladık, şimdi binlercesi var. İnsanlar harekete politik duruma bağlı olarak girip çıkıyor. Bazen "Puntelosölar (yerel politikacı ile mafya karışımı kişiler) gelip insanlara para teklif edip hareketi kırmaya çalışıyorlar. Polisin tutumu sertleşirse insanlar korkup hareketi bir süreliğine bırakabiliyor. Piketeros, komünal bir yaşam biçimi haline gelmiş. Gerçekten yeniden "düzenli" bir hayata dahil olmak istiyor musunuz? ‘İYİ HAYAT İSTİYORUM’ - Piketeros içinde vaktiyle iş sahibi olmuş insanlar gibi, işin ne demek olduğunu bilmeyen gençler de var. Onlara, sosyal yardımın yükseltilse bile çözüm olmadığını anlatıyoruz. Piketeros, iş sahibi olana dek hayatta kalmak için geliştirilen bir yöntem. Politik partiler, sosyal yardımı karşılıksız vereceklerini söylüyorlar. Ama karşılığında da 150 pesonun 20 pesosunu kesiyorlar. İnsanları hareketsiz ve işe yaramaz bir kitle haline getirmek istiyorlar. Gençler gerçekten çalışmak istiyor mu? Yoksa bu eylemler onlar için sadece "öfke" gösterisi mi? - Bu en zor mesele. Şu anda genç kitle çoğunlukta. Genç insanlar için örgüt içinde bir yapı oluşturduk. Bu bölüm iyi çalışıyor. Bazıları sadece polisten nefret ettiği için harekete geliyorlar. Ama komün içinde çalıştırarak onlara "iş" kavramını öğretiyoruz. ‘HALK BİZİ SEVİYOR’ Gençlerden bahsediyoruz ama sen de çok gençsin. Bu kadar genç olup bu kadar sorumluluğu almak nasıl? -Öldüklerinde lider konumunda olan Maxi 25, Dario 22 yaşındaydı. Bu harekete girdiğimde 20 yaşındaydım ama hızla büyüdüm. Bazen kafam karışıyor. 60 yaşında işsiz, umutsuz insanların bana güvendiğini görünce dibim düşüyor! (Bu deyim Arjantin’de de aynen kullanılıyor)
İnsanlar Piketeros’u nasıl görüyor? - Şehir manzarasının bir parçası olduğumuzu söylemem elbette, ama bize alıştılar. Biz geçerken su veriyorlar, dinlenmemiz için çağırıyorlar. Yiyecek yardımı yapıyorlar. Kavganın onlara karşı olmadığını, bu meselenin iktidarla olduğunu anladılar. Başlangıçta dükkan sahipleri bizim yüzümüzden satış yapamadıkları için bizden nefret ediyorlardı. Şimdi bize yiyecek veriyorlar. Beklentiniz ne? Mesela senin oğlun için beklentin ne? - (Gözü doluyor) Bizim yaptıklarımız bir gün umuyorum onlara yarayacak. İnsanlar şunu anlamalı, bu maskelerin ve demir çubukların arkasında anneler, babalar ve aç çocuklar var. Sadece daha iyi bir hayat isteyen insanlar. Dürüst olmak gerekirse ben yeniden düzgün bir hayat ve iş istiyorum. ‘Politik’ kavga Komünün bahçelerinden birine girerken müthiş bir karı - koca kavgası! Marta, kocasını öldürecek. Çünkü kocası, bu bölgeden oy toplamak için para dağıtan yerel politikacı - mafya karışımı "Puntelos" ile çalışmak istiyor. Marta, Arjantin’de kocasıyla Piketeros yüzünden kavga eden yüzlerce kadından biri. Bu politik ayrılıklar yüzünden çok boşanma olmuş. Marta’yı, kadınlar destekliyor, kocası kaçıyor. Marta’nın bahçesinde sigara içip sakinleşiyoruz. Bu seferlik Piketeros kazandı, "Puntelos" kaybetti. Ama Arjantin’de seçimler yaklaştığı için "Puntelos" adı verilen, korumalarla gezen ve Piketeros’a verilen sosyal yardımdan haraç almaya çalışan, sağ partilere parayla çalışan mafyosa adamlar gecekondu bölgelerine yaptıkları harekatları sıklaştırıyor. Marta, "O... çocuğu" diye bağırıyor, "Bizi politikacılara satmaya çalışıyor!" Genç kızlar "devrimci domatesleri" toplamaya gidiyor... Erkeğe karşı çocuklar Piketeros hareketini kadınlar başlattılar. Nedeni 1997’de kocalarının hâlâ işlerinin olması, kadınların evlerde yoksulluğun yükünü çekerken, aç çocuklarını izlemeye dayanamamaları. Başlangıçta bu yüzden hareketin yüzde 80’i kadınlardan oluşuyordu. Erkekler harekete örgütler güçlenince katıldı. 40 yaşındaki Mirta bunun en iyi örneği. O, en eski kadın liderlerden biri. 11 çocuğu var. Birine memesini çıkarıp süt verirken birine hareketten bahsediyor: "Biliyor musun, biz kocalarımız gibi korkmuyorduk. Polisle gerilim olduğu zaman insanlar, ‘Çocukların var, sen git’ diyordu. Niye gideyim? Ben çocuklarım için oradayım zaten..." n Çocukların harekete katıldı mı? ANNE KARNINDA BARİKAT - Bunların hepsi Piketeros. Şu ikisi karnımdayken eyleme gidiyordum. Şimdi de eylem olduğu zaman hepsini götürüyorum. Doğum günlerini barikatta kutluyoruz. Mirta’dan ayrılırken Piketeros’un doğum kontrolü politikasını soruyorum Negrita’ya. Cevabı ilginç: "Kadınlar çok çocukları olduğu zaman güvende hissediyorlar. Erkeğe karşı evde bir ordu gibi!" Fabrikada şenlik var! Arjantin’de eylemlerin ötesinde ‘başka türlü’ bir hayat kuruluyor. İşçilerin ele geçirdiği fabrikalarda, alt katta üretim sürerken üstte şenlik yapılıyor! IMPA, şehrin merkezine yakın, demir işleyen bir fabrika. Ama artık kapısının üzerindeki fiyakalı levhada "Fiesta IMPA-La Fabrica Cuidad Cultural" yazıyor: Festival Merkezi bir bakıma! İçeriye doğru koyulaşan karanlıkta, metal nesnelerin çarpışma sesleri arasında, işçilerin göz akları görünüyor. Körüklü bir asansöre binip görkemli yönetim odasının kapısına geliyoruz. Kapı açılıyor, "patron" görünüyor: Oracio Campos! Kirli işçi tulumu, güleç yüzüyle 63 yaşında bir işçi lideri! Çünkü IMPA Arjantin’deki işçiler tarafından ele geçirilen 70 fabrikadan biri ve Oracio işçilerin lideri olduğu için artık yönetim odasında oturuyor. Toplantı masasına ilişiyoruz, ama Oracio bu odada bir türlü rahat edemiyor: "En iyisi fabrikayı gezerek konuşalım" diyor. Fabrikayı eviymiş gibi gurur ve neşeyle gezdiriyor: "Bu fabrikada 12’si kadın, 148 kişi çalışıyor. 1998’den beri IMPA’yı onlar yönetiyor!"
AŞAĞILANMAYA SON - Neden ele geçirdiniz fabrikayı? - Patron hammadde almak için para ayırmadığı gibi bize de günde 2 peso (1 dolar 3 pesoya eşit) veriyordu. 2 pesoyu almak için de iş bittikten sonra üç saat beklemek zorundaydık. Üstelik ellerimizi kontrol ediyordu; yeterince kirli bulmazsa o parayı da alamıyordunuz. - Sosyal haklarınız nasıldı? - Kötüydü de, daha kötüsü patronun davranışlarıydı. Bize "kara kafa" diyordu. Biliyor musun, yıllarca bir işçiye selam verdiğini görmedim. Bizden tiksiniyordu sanki. Oracio’nun anlatışına bakılırsa, aşağılanmak 2 pesodan daha kötü. Tam burada konuşma bölünüyor, işçi tulumuyla, dans ederek yürüyen orta yaşlı bir kadın geçiyor yanımızdan. Oracio ile öpüşüp, bir - iki şakalaşıyorlar. Oracio bana dönüp "Bu da Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı!" diyor. Patronlukla dalga geçip duruyor Oracio: "Artık patron filan yok aslında. Herkes aynı maaşı alıyor: 900 peso!" Bu, çok iyi bir para burada. Işçiler için tango Oracio, fabrikanın çok kâr etmediğini, ama kendi kendini ve işçileri geçindirdiğini anlatıyor. İki yıl öncesine kadar en büyük dertleri Banka’ya olan borçlarıymış ama şimdi arkalarındaki halk desteğinden dolayı banka borcunu istemeye korkuyor. Oracio yine hınzır hınzır gülüyor. Bu karmaşık konulardan sıyrılıp bir an önce fabrikanın üst katını göstermek istiyor: "Keşke yaz olmasaydı, yoksa burada tango yapan insanlar, tiyatro yapanlar görecektiniz. Şimdi bütün deliler tatilde!" Oracio, fabrikayı ele geçirdikten sonra halka açık bir konuşma yapıp herkesi fabrikaya davet etmiş. İşte o günden beri fabrikanın alt katında pres makineleri çalışırken üst katındaki onlarca odada aklınıza gelebilecek her türlü sanat yapılıyor. Bu mekânlar sanatçılara ve gençlere karşılıksız verilmiş. Oracio’nun istediği tek karşılık, gün içinde biraz şakalaşmak ve... Ramiro ve eşinin çalıştığı "Manos Cooperativa" (Eller Kooperatifi) adlı serigrafi atölyesine giriyoruz. Her zamanki gibi öpüşmeler... Ramiro, hemen anlatıyor: "Süper projelerimiz var. Fabrikanın artık maddelerinden alüminyum kartvizit basıyoruz. Sonra bunları satıyoruz. Böylece fabrikaya ve bize gelir sağlamış oluyoruz." Alüminyuma resimler basıp satıyorlar. Oracio resimlerden birini beğeniyor, sessizce alıyor. Yine bir şakalaşma silsilesi; Ramiro vermiyor, Oracio alıyor. Resim atölyelerini de gezdikten sonra fabrikanın kapısına geliyoruz.. İşte o anda kolumu tutup konuşmaya başlıyor: "Bizi aç bıraktılar, çok ezdiler. Biz yaptık, başkaları da yapabilir. Her şey değişebilir. Bize destek olmalısın. Anlıyorsun değil mi?" Anlıyorum. Niyeyse gözlerimiz doluyor. Politik içerik "karışık"! Arjantin’deki bütün toplumsal eylemlerde olduğu gibi fabrika ele geçirmelerde de ideolojik durum oldukça karışık. Örneğin Oracio’nun gezdirdiği IMPA’nın her yerinde ve bilhassa kendisinin kullandığı yönetim odasında Arjantin’in ünlü lideri ve bizim genellikle "diktatör" olarak bildiğimiz Peron’un resimleri var. Peronizm zaten oldukça karışık mesele Arjantin’de; üç Peronist partiden biri sosyalist, biri milliyetçi, biri neo - liberal. Örneğin bizim "Türk dostu" olarak tanıdığımız ve yapılacak seçimlerde aday olan Menem, Peronist. Ama neo - liberal politikalarla özelleştirmeler yapan Menem, işçi sınıfını güçlendirmek için çok fazla şey yapan ve bu yüzden çok sevilen Peron’un tam zıttı aslında. Peron’un bu kadar sevilmesinin sebebi, çok ciddi araştırmaların konusu ama kabaca söylersek Peron, tıpkı Evita, Maradona, Che ve tango şarkıcısı Gardel gibi Arjantin’in "azizlerinden" biri. Fabrika ‘işgal’ yöntemi... Arjantin’de son yıllarda toplam 70 fabrika işçiler tarafından ele geçirildi. Kooperatif benzeri yapılarla işletilen fabrikaların 1960’lardan beri yönetiminde işçi konseyleri de vardı. Ancak son on yılda bu konseyler yolsuzluklar nedeniyle patrona çalışan birimler haline geldi. Patronun ve konseyin fabrikayı iyi yönetemediğini düşünen işçiler yargıya başvurdular. Bir yandan da sendikal mücadeleyle destekledikleri
süreçte fabrikaların yönetimini ele geçirdiler. IMPA bunlardan sadece biri. Bütün ele geçirilen fabrikalarda tıpkı IMPA gibi kültür merkezleri kuruluyor. Sadece mal değil, neşe de üretiliyor. İŞÇİDEN İŞÇİYE KREDİ Daha önce ele geçirilmiş fabrikalar, başka bir fabrikanın işçileri kendi fabrikalarını ele geçirmeye karar verdiğinde her türlü desteği veriyor. Kredi desteğinden hammadde desteğine kadar her şey! Ele geçirilen bütün fabrikalar halktan de destek gördüğü gibi, (Oracio’nun gururla gösterdiği kutlama mesajlarına bakılırsa) popüler kimlikler, şarkıcılar, film yıldızları tarafından da destekleniyor. Krizin alamadığı: Hayat! Kriz, Arjantin’de insanları zorladığı kadar düzeni kırarak hayatlarını öngörmedikleri bir biçimde zenginleştiriyor. Betty, yeni renkli hayatını, enerjisini krize borçlu mesela
63 yaşındaki Betty’nin şık giysilerini trajik yapan "Trueque" için yanına almak zorunda olduğu pazar arabası. Eski Christian Dior gözlüğünün bantla tutturulmuş sapı, ayakkabılarının en az üç kez tamir görmüş topukları, hayatının son yıllarda nasıl değiştiğini çok iyi gösteriyor. Betty, Buenos Aires’teki büyük Trueque’lerden birinin kurucusu. Malların yanısıra sağlık hizmetlerinin trampaya dahil edilmesini başarmış. Hatta geçtiğimiz yıl Porto Alegre Sosyal Forumu’nda alternatif ekonomi konusunda bir sunuş bile yapmış. Koket bir ev hanımı gibi görünen bu kadın, kurduğu alternatif sistemi anlatırken birden feleğin çemberinden geçmiş birine dönüşüyor. Kaç kardiyoloji muayenesinin kaç elektrik tamiratına eşit olduğunu, bu sistemi nasıl beş yıl boyunca sürdürdüklerini açıklıyor. Krizden önce diş protezi yapan Betty, krizden sonra çerçeve yapmayı, çiçekçiliği, temizlik malzemesi imal etmeyi, çok sayıda insan için yemek yapmayı, takı tasarlamayı ve daha birçok şeyi öğrenmiş ve trampa ağına sunmuş. Kriz, Arjantin’de insanların hayatını zorlaştırdığı kadar öngörmedikleri bir biçimde zenginleştiriyor da... PARANIN ERKEKLERİ Yedi yıldır hayatın merkezi olan değiş tokuş pazarları son bir yıldır durgunlaşmaya başlamış, Betty bunu anlatıyor ve nedenini açıklıyor: "Bu pazarları kadınlar, parasız bir hayatı mümkün kılmak için kurdu. Ama erkekler burada dönen ekonomik güçten etkilenip Trueque’lere para soktular. İşte o zaman bütün sistem zarar görmeye başladı." Betty, bir yıl önce yüzlerce insanın geldiği Trueque’sine, bugünkü buluşma yeri olan Balvenera Kilisesi’ne sadece iki kadının geldiğini görünce üzülüyor. "Yağmur yüzündendir" diyorum ve soruyorum: "Ya Trueque tamamen yok olursa?" "Ne önemi var?" diyor, "Yeni bir şey bulunur. Önemli olan evden çıkmak. Evde kalırsan güneşi göremezsin!" Betty, 63 yaşında ve koşmadan yürüyemiyor. Arjantin öpüşüyor! Bunu bir yerde söylemek zorundayım. Kriz yüzünden ağlaşan bir ülke değil Arjantin. Belki de bu yüzden Latin Amerika’daki diğer ülkelerin sevmediği bir yer: Onları hep burnu havada olmakla suçluyorlar! Doğrudur, Arjantin kuyruğu dik tutuyor. Nasıl peki? İşte böyle: Öpüşerek, dans ederek ve her daim eğlenmeye çalışarak. Mülkiyet genel olarak o kadar umurlarında değil. Din, zaten bambaşka bir şey Latin Amerika’da. O yüzden yollarda sürekli sevişen çiftler, sokaklarda sürekli tango yapan birilerini görüyorsunuz. Krizin onlardan alamadığı şey bu: Hayat! Trueque: Trampa Pazarı Ekmekten fahişeliğe Arjantin’de, krizden sonra alternatif ekonominin mucidi kadınlar olmuş. Krizden sonra yıkılan evlilikler yüzünden erkekler evleri terk edince kadınlar çocuklarını doyurmak için sokağa çıkmak ve yaşamak için bir yol bulmak zorunda kalmışlar.. 7 yıl önce küçük buluşmalar halinde başlayan değiş tokuş pazarları Trueque’ler Arjantin’de 5 milyon
kişiyi içine alan büyük ve gevşek bir örgütlenme gibi. Değiş tokuş ekonomisi, 30 kişilik küçük Trueque’lerden 2 milyon kişiyi içine alan en büyüklerine kadar hepsinde uygulanıyor. HALKIN PARASI CREDITO Trampa pazarları olan Trueque’lerde, ekmekten avukatlığa, ilaçtan fahişelik hizmetine kadar her şey değiş tokuş ediliyor. Bu değiş tokuş pazarında bazı mal ve hizmetlerin karşılığını bulmak kolay olmadığı için halk kendi parasını da geliştirmiş. Çizgi film parasına benzeyen Credito’lar, bölgeye ve pazara göre değişiyor. Büyük pazarlarda geçerli olan Credito’lar, pazar dışında da ufak tefek gündelik işlerde kullanılabiliyor. Bu paranın değerini IMF değil, halk belirliyor! Credito’lar para ile alınıp satılamıyor. Mal ve hizmetlerin bedeli pazarda, belli hakkaniyet ilkelerine göre belirleniyor. YARDIMLAŞMA KULÜBÜ Trueque’ler sadece mal ve hizmet değişilen pazarlar değil, aynı zamanda bir yardımlaşma kulübü gibi çalışıyor. Burada tanışan insanlar ihtiyaçlarını ve alacaklarını biraz birbirlerine göre belirledikleri gibi, zor durumda kaldıklarında da birbirlerinden yardım istiyorlar. Betty, iki yıl önce evine giren hırsızın kendisini nasıl dövdüğünü anlattıktan sonra kurduğu Trueque’deki insanların nöbetleşe nasıl kendisine baktıklarını anlatıyor. Ekliyor: "Burada her şey alışveriş değil yani!" Trueque’lerin yerini dışarıdan gelenlerin bulması imkânsız. Kapalı devre bir haberleşme ağları var. Bilmem ne sokağının, bilmem ne binasının, şu penceresinde küçük bir ilanla binlerce kişi aynı yerde toplanabiliyor. Trueque’lerin tek amacı değiş tokuş değil. Bu pazarlar aynı zamanda bir yardımlaşma ağı. Başınıza bir şey geldiğinde dahil olduğunuz Trueque, bir örgüt gibi davranıp sizi beladan kurtarıyor.
Para yok, samba yap! Buenos Aires’in yoksul mahallelerinden birinde Trueque’lerden birini arıyoruz. Hava sıcaklığı 46 derece, nem yüzde 60. Berbat durumdayız. Eski politik mahkûmların kurduğu dernek binasındayız: Asociation Mutual Sentimento. Bir de böyle bir şey var tabii. Eski mahkûmlar burada örgütleniyor ve bütün hayat için yardımlaşıyor! MÜTHİŞ DANS EDİYORLAR Buluşma noktasına geldiğimizde kapıda bir not buluyoruz: İptal! Çünkü burası Latin Amerika! Vazgeçecekleri tutmuş. Derken müthiş güzel bir müzik sesi geliyor bir yerden, izliyoruz. Ortasında sadece iki masanın olduğu kantin gibi bir yere varıyoruz. Pencerelerin önünde iki adam ve birkaç kadın dans ediyor: Samba! Kadınların çoğu ellisinin üzerinde ve şişman. Foto muhabirim Alejandra ile litrelik biralardan birini alıp izlemek için oturuyoruz. "Bu kadınlar nasıl dans edecek?" diyorum. Alejandra, "İzle ve gör!" diyor. Beş dakika içinde utanç içinde kalıyorum. Kadınlar inanılmaz samba yapıyorlar. İnanılmaz! "KADINLARI MUTLU ETMEK" Dersin 5 saati 2 peso. Çok ucuz ama bu kadınların çoğu hiç para kazanmıyor ve aç. Yine de buraya gelip samba yapıyorlar. Burada yaşamanın başka çaresi yok, dans edeceksin! Dans hocası Raul, "Seviyorum" diyor, "Kadınları mutlu etmeyi seviyorum!" Trueque bulamıyoruz ama bendeniz Latin Amerika’nın sürprizlerinden birini daha görmüş oluyorum. Bu, başka bir hayat! Keşke olsa! Çünkü Arjantin kaderiyle tango yapabilen bir ülke. Tango ise, unutmamak demek. Türkiye mi? Siz krizde olduğumuzu hâlâ hatırlıyor musunuz?... Bu yazı dizisinin yayımlanmaya başlandığı andan itibaren, dürüst olmak gerekirse, aklımda hep şu soru vardı: Hakikaten Arjantin’in hal - i pür melali Türkiye’de önemsenecek mi? Zira, Türkiye -sizin de
çok iyi bildiğiniz gibi- tuhaf bir ülke. Bir gün çok önemli olan bir mesele, durumda herhangi bir değişiklik olmamasına rağmen, ertesi gün sanki hiç olmamışçasına unutulabiliyor. Türkiye, unutmak konusunda garip bir maharete sahip. Mesela bizim bir krizimiz, bir "toplumsal patlama" korkumuz, açlıktan ölen çocuklarımız vardı. Ne oldu? AKP iktidara geldiği günden beri sanki bütün bunlar artık yokmuş gibi davranıyoruz. Anlaşılmaz bir hayal âlemi. Oysa hiç önemsenmeyen mahallelerde insanlar hâlâ ölümle hayat arasında her gün zayıf bir dala tutunarak yaşamaya çalışıyor. İşsiz insanlar nerede? "NI OLVIDO!" Bunu en çok Plaza Mayor’da 26 yıldır, her perşembe günü, saat 15.00’te eylem yapan kayıp annelerini izlerken düşündüm. Sloganları şuydu: "Ni olvido, ni perdon!" Ne unutmak, ne affetmek istiyoruz. 26 yıl, her perşembe... Azap gibi. Diktatörlük döneminde çocukları kaybedilen anneler bugün tam Kongre binasının karşısına kendi üniversitelerini kurmuşlar. Arjantin’in günahlarının kayıtları gibi dimdik! Bu yüzden meydandaki anıtın üzerinde "Gracias Madres!" yazıyor, Arjantin onlara hafızayı canlı tuttukları için teşekkür ediyor. Arjantin’deki bütün eylemler böyle. Bankazedeler, her hafta belli günlerde gidip banka çekiçliyorlar. Bankalar artık çelik zırhlarla kaplı olduğu için çıkardıkları ses bütün şehri inletiyor. Bir şey elde etmiş değiller, ama devam ediyorlar. Yollara barikat kuran Piketero’lar bir günlük mesele değil, yedi yıldır sürüyor. Asamble’ler öyle... Bir de "Eski Politik Mahkûmlar Derneği"ndeki samba dersi... Bizim kaç eski politik mahkûmumuz var? Onlar neredeler? Buharlaştılar mı? TÜRKİYE "OLAMAZ" Ama esas mesele şu: Kemal Derviş’in (ki bakınız o da artık yokmuş gibi, hiç hatırlanmıyor) ekonominin prensi olduğu günlerde en çok konuşulan şey "Türkiye Arjantin olur mu?" sorusuydu. Söyleyeyim. Bana sorarsanız olamaz. Keşke olsa... Çünkü Arjantin, haber ajanslarının geçtiği görüntülerdeki gibi banka önlerinde delirmiş insanların değil; hayatlarını, mülkiyet duygusundan kısmen vazgeçerek, ortaklaşa kurmaya, direnmeye, gitgide hayatı değiştirmeye karar vermiş insanların ülkesi... Eylem yapıp sonra tangoya gidenlerin; işçilerin ele geçirdiği fabrikalarda tiyatro yapanların; kendi kararlarını almak için tartışanların; ülkesini IMF’nin eline bırakıp "Nasıl olsa biri kurtarır" demeyenlerin memleketi. Arjantin, unutmayanların ve vazgeçmeyenlerin yurdu. Benim yapmaya çalıştığım şey "Türkiye Arjantin olur mu?" sorusunu cevaplamak değil, bu sorunun anlamını değiştirmek, başka bir hayatın "hayal" olmadığını, gerçek olduğunu göstermekti. O kadar... Asamble’lerde doğrudan demokrasi: Karar anı! Arjantin’deki krizden sonra gelişen en önemli toplumsal hareketlerden biri Asamble’ler. "Birleşme", "bir araya gelme" anlamındaki kavram, insanların her mahallede, belli bir yerde toplanarak mahalle için, yapacakları eylemler için karar almalarını anlatıyor. Asamble’ler sadece mahallelerde değil, aynı zamanda her meslek içinde de örgütleniyor. Mahalle Asamble’lerinde oy kullanmak için sadece mahallede yaşamak yetiyor; on beş yaşındaki çocukların da oy hakkı var. Asamble’ler haftada bir gün kendi mahallesinde, sonra temsilcileri aracılığıyla her pazar günü de Merkez Parkı’nda toplanıyor. Hemen her Asamble’nin kurduğu bir ortak ekmek fırını var. Bunları kurmak için genellikle özel şirketlere ait, atıl alanları işgal ediyorlar. Asamble hareketi, şimdi Arjantin’de orta sınıfın örgütlenme biçimi. IMF tartışılıyor! Tomas Varnagy, Buenos Aires Üniversitesi Siyasal Bilimler Fakültesi Dekanı. Odasında kendi çektiği Piketeros eylem fotoğrafları... Tanık olduğum onca şeyin ardından Arjantin’e ilişkin "büyük resmi" teorik düzeyde görebilmek için konuşuyoruz Varnagy ile. Ama ilk cümle şu oluyor: "Ben siyaset teorisi öğretiyorum. Ama son yıllarda bu olanları anlayabilmek için oturup Aristo’yu yeniden okudum. Sonra da Rousseau’nun ‘Toplumsal Sözleşmesi’ni." Piketeros, Asamble, eylemler, fabrika işgalleri... Bunlar iktidarı etkiliyor mu Arjantin’de?
- Gayrı resmi düzeyde, evet. Bu hareketler daha ziyade toplumsal hayatı çok değiştirdi. Bundan iki yıl önce bir küçük burjuvanın "IMF’ye karşıyım" dediğini duyamazdınız ama şimdi Piketeros hareketi ve Asamble’ler sayesinde bütün küçük burjuva evlerinde IMF tartışılıyor. Farklı toplumsal sınıflardan çıkan muhalif hareketlerin birbirlerine bakışı nasıl? - Asamble orta sınıf insanları olarak görülüyordu. Tek isteklerinin bankadaki paralarını almak olduğu zannediliyordu. Evet, bunlar şehirli orta sınıftır ama apolitik değillerdi. Piketeros’lara gelince; önceleri orta sınıf onlardan korkuyordu. Ama zamanla, "günün birinde" değil, yakın bir zamanda sonlarının onlar gibi olacağını gördüler. Ve sonunda şu ünlü slogan çıktı: "Piquete y cacerola la lucha es una sola!" (Orta sınıf ve Barikat, birlikte mücadeleye!) Seçimlerden ne bekliyorsunuz? - Ekim 2001 seçimlerinin adı "Voto Bronca" (Öfke Oyu) oldu. Çünkü Arjantin’in sadece yüzde ellisi geçerli oy kullandı. İnsanlar Miki’ye, Usame bin Ladin’e hatta Clarin gazetesinin arka sayfasındaki, elleri olmayan kuş benzeri çizgi kahramana oy verdiler. Elleri olmadığından çalamayacağı için... Bu seçimde de aynı şey olacak. Çünkü 19 Aralık 2001’den beri politikacılar, yolsuzluklarla ilgili göstermelik bile olsa bir şey yapmadı. Arjantin’de son tango nasıl bitecek sizce? - Benim ülkemin önünde iki yol var: 1. Latin Amerikanizasyon 2. Argenitasso (Patlama). Ya diğer Latin Amerika ülkeleri gibi olmaya alışacağız ya da sonu bilinmez bir patlama.