Orhan Güzel _ En Güzel Hazır Cevaplar UYARI: www.kitapsevenler.com Kitap sevenlerin yeni buluĢma noktasından herkese merhabalar... Cehaletin yenildiği, sevginin, iyiliğin ve bilginin paylaĢıldığı yer olarak gördüğümüz sitemizdeki tüm e-kitaplar, 5846 sayılı kanun'un ilgili maddesine istinaden, engellilerin faydalanabilmeleri amacıyla ekran okuyucu, ses sentezleyici program, konuĢan "Braille Not Speak", kabartma ekran ve benzeri yardımcı araçlara, uyumlu olacak Ģekilde, "TXT", "DOC" ve "HTML" gibi formatlarda, tarayıcı ve OCR (optik karakter tanıma) yazılımı kullanılarak, sadece görme engelliler için, hazırlanmaktadır. Tümüyle ücretsiz olan sitemizdeki e-kitaplar, "engelli-engelsiz elele" düĢüncesiyle, hiçbir ticari amaç gözetilmeksizin, tamamen gönüllülük esasına dayalı olarak, engelli-engelsiz yardımsever arkadaĢlarımızın yoğun emeği sayesinde, görme engelli kitap sevenlerin istifadesine sunulmaktadır. Bu e-kitaplar hiçbir Ģekilde ticari amaçla veya kanuna aykırı olarak kullanılamaz, kullandırılamaz. Aksi kullanımdan doğabilecek tüm yasal sorumluluklar kullanana aittir. Sitemizin amacı asla eser sahiplerine zarar vermek değildir. www.kitapsevenler.com web sitesinin amacı görme engellilerin kitap okuma hak ve özgürlüğünü yüceltmek ve kitap okuma alıĢkanlığını pekiĢtirmektir. Ben de bir görme engelli olarak kitap okumayı seviyorum. Sevginin olduğu gibi, bilginin de paylaĢıldıkça pekiĢeceğine inanıyorum. Tüm kitap dostlarına, görme engellilerin kitap okuyabilmeleri için gösterdikleri çabalardan ve yaptıkları katkılardan ötürü teĢekkür ediyorum. Bilgi paylaĢmakla çoğalır. YaĢar Mutlu ĠLGĠLĠ KANUN: 5846 sayılı kanun'un "Altıncı Bölüm-ÇeĢitli Hükümler" bölümünde yeralan "EK MADDE 11" : "ders kitapları dahil, alenileĢmiĢ veya yayımlanmıĢ yazılı ilim ve edebiyat eserlerinin engelliler için üretilmiĢ bir nüshası yoksa hiçbir ticarî amaç güdülmeksizin bir engellinin kullanımı için kendisi veya üçüncü bir kiĢi tek nüsha olarak ya da engellilere yönelik hizmet veren eğitim kurumu, vakıf veya dernek gibi kuruluĢlar tarafından ihtiyaç kadar kaset, CD, braill alfabesi ve benzeri formatlarda çoğaltılması veya ödünç verilmesi bu Kanunda öngörülen izinler alınmadan gerçekleĢtirilebilir."Bu nüshalar hiçbir Ģekilde satılamaz, ticarete konu edilemez ve amacı dıĢında kullanılamaz ve kullandırılamaz. Ayrıca bu nüshalar üzerinde hak sahipleri ile ilgili bilgilerin bulundurulması ve çoğaltım amacının belirtilmesi zorunludur." Bu e-kitap görme engelliler için düzenlenmiĢtir. Kitap taramak gerçekten incelik ve beceri isteyen, zahmet verici bir iĢtir. Ne mutlu ki, bir görme engellinin, düzgün taranmıĢ ve hazırlanmıĢ bir e-kitabı okuyabilmesinden duyduğu sevinci paylaĢabilmek tüm zahmete değer. Sizler de bu mutluluğu paylaĢabilmek için bir kitabınızı tarayıp,
[email protected] adresine göndermeyi ve bu isimsiz kahramanlara katılmayı düĢünebilirsiniz. Bu kitaplar, size gelene kadar verilen emeğe ve kanunlara saygı göstererek, lütfen bu açıklamaları silmeyiniz. Siz de bir görme engelliye, okuyabileceği formatlarda, bir kitap armağan ediniz... TeĢekkürler. Ne Mutlu Bilgi için, Bilgece yaĢayanlara. www.kitapsevenler.com
Not bu kitabı tarayan arkadaĢa çok teĢekkürler. Orhan Güzel _ En Güzel Hazır Cevaplar EN GÜZEL HAZIR CEVAPLAR Orhan Güzel Bu kitap, Türkiye Kalkınma ve DayanıĢma Vakfı'nca kurulan TÜRDAV Basım ve Yayım Ticaret ve Sanayi Anonim ġirketi tarafından Papatya Yayınları adı altında neĢredilmiĢtir. TÜRDAV A.ġ. Posta Kutusu: 882 Sirkeci / Ġstanbul Tel. &Fax:511 61 62 (Pbx) ınternet: www.turdav.com e.mail:
[email protected] ISBN: 975 - 6605 - 04 - 9 ĠSTANBUL, 2001 DĠZGĠ VE MĠZANPAJ : TÜRDAV ÖNSÖZ Hazır cevaplar, fıkra türleri içinde özel bir yere sahiptir. Bilindiği gibi fıkralar, insanları güldüren, aynı zamanda düĢündüren zeka ürünleridir. Hazır cevaplar, güldürü unsuruna, hiciv ve düĢündürme unsurunu daha yoğun bir Ģekilde katan; olayları herkesin düĢünmediği pencerelerden bakarak değerlendiren; insanların davranıĢlarındaki ve iddialarındaki mantık zaaflarını; düĢünce çeliĢkilerini, en güzel ve çarpıcı biçimde sergilenen fıkra çeĢididir. Türkçemizdeki "taĢı gediğine koymak" tabiri, fıkraların hazır cevap türünün özünü ve temel vasfını ifade eder. Ġnsanlığın kültür hayatında, hazırcevap fıkralar büyük bir yer tutar. Bilhassa Türk edebiyatındaki hiciv edebiyatı; Türk halkının zeka kıvraklığını, espiri gücünü, taĢı gediğine koyma yeteneğini gösteren pek çok ürünle doludur. Elinizdeki eser, Doğunun ve Batının en güzel hazır cevap fıkralarından derlenmiĢtir. Dünyanın en ünlü hiciv ve hazırcevap ustalarının fıkralarına geniĢçe yer verilmiĢtir. Hedefimiz, yayın Ġlkemiz gereği, eserlerimizi yediden 6 / En Güzel Hazır Cevaplar yetmiĢe herkese rahatsız etmeden okutmak olduğundan; argoya kaçan, galiz ifadelere ve müstehcen unsurlara yer veren hazırcevaplara kitabımızda yer verilmemiĢtir. Tebessüm ettirirken sizleri düĢündürecek, streslerinizi dağıtacak fıkraları bir araya getirmeye özen gösterdik. Hepimize bol tebessümlü, neĢeli günler dileğiyle... PAPATYA YAYINLARI ġAYET!.. ABD'li bir tiyatro yazarı, eserinin gala gecesine Ġngiliz devlet adamı Çörçil'i de davet etmek için ona bir çift davetiye gönderir ve Ģu notu ekler: — Davetiyelerden biri sizin için, diğeri de bir dostunuz için... ġayet varsa! Çörçil'in cevabı Ģöyle olur: — Eserinizin ilk temsiline gelemeyeceğim. Ġkincisine gelmeye çalıĢırım... ġayet oynarsa! GÜRLEMENĠN ARDINDAN SAĞNAK Yunan filozoflarından Sokrat'ın karısı birgün Sokrat'a verip veriĢtirmiĢ. Bağırıp çağırmıĢ. BakmıĢ kocası hala çok sakin, hiç tepki göstermiyor. Bir kova suyu alıp Sokrat'm baĢından aĢağı boĢaltmıĢ. Sokrat'a neden sessiz kaldığı sorulduğunda, Ģu cevabı vermiĢ: — Bu kadar gürlemeden sonra bir sağnak zâten bekliyordum! TAKMA GÖZÜ NASIL ANLAMIġ? Peyami Safa, romanlarını neĢreden yayıncıyla konuĢuyordu. Bir ara yayıncı sordu: — Benim gözlerimden birinin takma olduğunu biliyor musun? 8 / En Güzel Hazır Cevaplar — Evet, biliyorum! dedi Peyami Safa. — Hangisi? — ġu! diye takma olan gözü gösterdi... Adam hayret etti:
— Yahu nasıl anladın Üstad? Halbuki o, takma olmayan gözüme öyle benziyordu ki? Peyami Safa'nın cevabı hazırdı: — Çünkü, takma gözünüz daha insaflı bakıyor! "SĠZ" NEHRĠ Abdülhak ġinasi Hisar çok zarif ve kibar birisiydi. Hiç kimseye "sen" diye hitap etmezdi... Hatta kardeĢiyle bile "siz" diye konuĢurdu. Süleyman Nazif, Abdülhak ġinasi Hisar'ın ağzından hiç "sen" sözü çıkmadığını görünce, biraz takılmak için Ģöyle dedi: — Yahu Üstadım! Sen zaman zaman Paris'e gider, orada kalırsın. Acaba Sen (Sein) nehrine "siz" mi diyorsun? ÖLÜMSÜZ ġEKSPĠR Abdullah Cevdet, bir ara ġekspir'in bütün eserlerini Türkçe'ye çevirmeye baĢlar. Bir iki çevirisi de neĢredilir. Fakat bunlar hiç de baĢarılı tercümeler değillerdir... Bir ara Süleyman Nazif e dert yanarcasına: — Biliyor musun, Ģu Sekspir'i tercüme iĢini bitirmeden öleceğim diye korkuyorum! der. Süleyman Nazif fırsatı kaçırmaz, taĢı gediğine koyar: — Ben de tam aksine Sekspir'i çevirme iĢini ölmeden önce bitireceksin diye korkuyorum. Herkes ġekspir'in eserlerini ölümsüz diye bilir, sen onları Türkçe'ye çevirmekle ölümlü olduklarını ispatladın! DĠN NEDEN ĠYĠ BĠR ġEYDĠR? Abdullah Cevdet, din aleyhtarlığıyla meĢhurdur. Süleyman Nazif e bu konuda ne düĢündüğünü sorarlar. ġu enteresan cevabı verir: — Abdullah Cevdet'in dinsizliğinden anlayın ki, din iyi bir Ģeydir. Eğer din kötü bir Ģey olsaydı, Abdullah Cevdet dindar olurdu! EKMEĞĠN DEĞERĠ Cimrinin biri, bir gün hizmetçisinin evden bir ekmek çalıp pazarda sattığını görür. Hizmetçiyi fena halde döver. Görenler: — Be insafsızlar! Bir ek, mek için, bir insanı hiç bu kadar döverler mi? diye sitem edince, cimri adam Ģu karĢılığı verir: — Vay! Siz bir ekmeği beğenmiyor, değersiz mi buluyorsunuz? Âdem peygamber, bir buğday tanesi yüzünden, cennetten çıkarılmadı mı? 10 / En Güzel Hazır Cevaplar 11 AġURE YERDĠM! Bir oburu, aĢure ziyafetine davet ederler. O kadar çok yer ki, eve gelince hastalanır, döĢeğe düĢer. Hekim getirirler. Doktor kusturucu bir ilaç hazırlayıp kaĢıkla hastaya verir. Hasta: — Midem almaz! der. Doktor: — Canım, bir kaĢık Ģeyden ne olur? deyince, obur Ģu cevabı verir: — Midemde bir kaĢıklık yer kalsaydı, aĢure yerdim. ĠNSANLAR HEP DIġ GÖRÜNÜġE BAKARLAR Fakirin biri, bir evin kapısını çalıp: — Açlıktan ölüyorum. Bir dilim ekmek veriniz! demiĢ. Ev sahibi fakiri bir süzmüĢ. GörmüĢ ki, yanakları al al biri. Hiç aç hali yok. — Be adam! Yanaklarından kan damlıyor. Hiç aç adamın suratı böyle mi olur, demiĢ. Fakir baĢını sallayıp Ģu karĢılığı vermiĢ: — ĠĢte insanlar hep böyledir. Daima dıĢ görünüĢe bakıp da aldanırlar... ġĠFA DĠYETĠNE ÖLÜYORUM Adamın biri hasta yatıyormuĢ. Bir akĢam ailesi yemek yerken, sofraya yalancı dolma gelmiĢ. Adam da yalancı dolmayı çok severmiĢ. Annesi, dolmayı görünce, evladını hatırlayarak tabağa bir dolma koyup "Ģifa niyetine" diye zorla yedirmiĢ. Arkasından, hanımı da bir tane getirip "Ģifa niyetine!" diye ağzına zorla koymuĢ. PeĢinden, kızı ile oğlu da birer tane yedirmiĢler. Derken hasta fenalaĢmıĢ. Doktora götürmüĢler. Doktor hastanın kıvrım kıvrım kıvrandığını görünce, — Ne oluyorsun? demiĢ. Hasta Ģu cevabı vermiĢ: — Ne olacağım, Ģifa niyetine ölüyorum.
OBUR KARDĠNAL Kardinalin biri oburmuĢ. Bâzı Ģâirler bunu hicvetmiĢler. Kardinal Papaya gidip Ģikayet edince, Papa Ģöyle demiĢ: — Çok yiyen adam, biraz da hazımlı olmalıdır. ET YEMEK ZARARLI MI? Bir adam gelip büyük din bilgini Süfyan-ı Sevrî'ye Ģu suali sordu: — Peygamber Efendimiz bir hadîs-i Ģeriflerinde buyurmuĢ ki: "Çok et yenen bir hane halkından Allah nefret eder." Bu sözden kast edilen nedir? Et yemekten insanları men'et-mek midir? 12 / En Güzel Hazır Cevaplar Süfyan-ı Sevrî Ģu cevabı verdi: — Bu sözden murad, gıybet edenlerdir. Zira gıybet edenler, baĢkalarının etlerini yerler... MES'ULĠYETĠ KALIR Bir gün, Halife Hz.Ömer'e süt ile bal getirip ikram ederler. O, halkının tamamının süt ve bal bulup yiyemediğini düĢünerek getirilenleri geri çevirir. — Bunların tadı geçip gider, ama mes'uliyeti kalır... buyurur. YÜZÜK MÜ KIYMETLĠ, PARMAK MI? PadiĢah Sultan Ahmed, kendisine hediye edilen çok kıymetli zümrüt yüzüğü bir gün divan toplantısında vezirlere gösterek sorar: — Acaba bu yüzükten daha kıymetli bir Ģey var mı? Vezirler: — Hayır efendim, kemâl-i sıhhat ve afiyetle takınız! derler. Yalnız Sadrâzam NevĢehirli Ġbrahim PaĢa: — Bundan daha kıymetli Ģey vardır PâdiĢâhım! der ve ilave eder: — O yüzüğün takıldığı parmak!... YEMEN'DE ASKERLĠK Millî mücâdeleden sonra Mersin'e gelen Mustafa Kemal, 13 belediye reisine sorar: — Bu yüksek bina kimindir? — Filânca nazırın! — ġu ilerdeki? — Falanca ekâbirin! — Ya en sonda görünen? — Yabancıların! — Peki, neden sizin de böyle binalarınız yok! Onlar bu binalara sahip olurken siz ne yapıyordunuz? Etraftakilerle beraber belediye reisi de bu soruya cevap bulamayıp susar. O sırada köylünün biri ileri atılıp Ģu müthiĢ cevabı verir: — Yemen'de askerlik yapıyorduk PaĢam! AMELĠYAT MI, KASAPLIK MI? MeĢhur güldürü ustalarından Tristan Bernard, bir ameliyat seyrediyordu. Doktor, ameliyat bittikden sonra ünlü ustaya dönerek: — Herhalde beni bir kasaba benzetmemiĢsiniz-dir! Dedi. Tristan Bernard'm cevabı hazırdı: — Asla efendim, asla! Aklımdan bile geçmedi. Çünkü kasaplar hayvanı öldürmeden derisini yüzmezler! 14 / En Güzel Hazır Cevaplar MEġHUR OLDUKTAN SONRA Bir edebiyat meraklısı genç, Balzac'a yeni yazdığı romanının müsveddelerini getirmiĢ, onun fikrini almak istemiĢ. Balzac, müsveddeleri okuduktan sonra gence: — Bak evladım, demiĢ. Bu eseriniz kuvvetli değil, size Ģöhret kazandırmaz! Fakat ziyan etmeyin, saklayın. MeĢhur olduktan sonra neĢredersiniz! HĠTABET SANATI Sokrates'e bir dostu sorar: — Siz herkese konuĢma sanatını öğretiyorsunuz ama, kendiniz neden iyi bir hatip değilsiniz? Cevap filozofça olur:
— Bileyi taĢları da kendi kendilerini kesemezler, ama kaba demirleri keskin yaparlar! BĠLGĠN, AMA... MeĢhur Ġngiliz filozoflarından Richard Bentley, çok çekingen biriydi. Fransa'da olduğu günlerde bir prensesin balosuna davet edilmiĢti. Bütün davetliler kendisine yakın alaka gösterdikleri halde, o bir köĢede somurtup durmuĢtu. Orada olanlardan biri prensese: — Bu orijinal yabancı da kim? diye sorunca, prensesin cevabı Ģöyle oldu: — Bu öyle bir bilgindir ki, bütün dünya dillerinde iskemleye ne dendiğini bilir ama, iskemlenin üstünde nasıl oturulacağını bilmez! 15 BOġ DEĞĠL, MEġGULMUġ Mizah ustalarından Marx Groucho, kendisi metroda oturmuĢ haldeyken, yambaĢında ayakta duran yaĢlı bayana Ģöyle demiĢ: — Hanımefendi! Size Ģu yeri vermeyi inanın çok isterdim, ama Ģu anda meĢguldür! JĠMNASTĠK Adam evde uzun uzun jimnastik yapan karısını seyretti, sonra dayanamadı ve: — Vücudunu güzelleĢtirecek idman yapmayı bırak da, dedi. Biraz da huyunu güzelleĢtirecek idman yap, daha iyi olur! YAġI KAÇ ACABA? Bernard Shaw'a bir kadın sormuĢ: — Ben kaç yaĢında gösteriyorum, Üstat? Üstat, kadını Ģöyle bir süzmüĢ: — Saçlarınıza bakılırsa 18, diĢlerinize bakılırsa 19, hareketlerinize bakılırsa 14... Kadın: — Ah! TeĢekkür ederim! diye sevinçle haykırınca, Bernard Shaw sözüne devam etmiĢ: — Acele etmeyin hanımefendi, yaĢınız için, bunların bir de toplamını yapacağız. 16 / En Güzel Hazır Cevaplar NĠÇĠN YALNIZ BAġINA YAġIYORMUġ ? Yunan Filozofu Diyojen, insan içine karıĢmaz, bir dağda bir fıçının içinde yaĢardı. Halk, Diyojen'in aleyhinde bulunurdu. Ġnsanlardan uzak, tıpkı bir hayvan gibi yaĢadığını söylerlerdi. Bu sözler, günün birinde Diyojen'in kulağına gitti. Gün görmüĢ ihtiyar, bu tenkitlere: — Ben kendi baĢıma kalıp da yalnız kendi hayvanlığıma katlanmayı, insanlar içine karıĢıp da herkesin hayvanlığına katlanmaya tercih ediyorum, diye cevap verdi. HAZĠNE BOġALIRDI Bir adam, Harun ReĢid'in BaĢ Kadısı Ġmam Ebû Yusuf tan, öğrenmek istediği bir Ģeyi sorar. O da: — Bilmiyorum, der. Adam: — Mademki bilmiyorsun, öyleyse ne diye devlet hazinesinden boĢuna aylık alıyorsun? deyince Ġmam Ebû Yusuf Ģu cevabı verir: — Ben, bildiklerim için para alıyorum. Bilmediklerim için alsaydım, hazinede para kalmazdı... BABA-OĞUL FARKI Bir yardım toplantısı sırasında Sadrazam Köprülü Mehmet PaĢa elli altın bağıĢlamıĢ. Oğlu Fazıl Ahmed PaĢa'nın yüz altın bağıĢladığını haber alınca öfkelenmiĢ. Oğlunu huzuruna çağırtarak sormuĢ: — Nedir bu iĢ bre evlat? Niye benden fazla verirsin? 17 Fazıl Ahmed PaĢa Ģu, cevabı vermiĢ: — Baba, ben Köprülü Mehmed PaĢa'nın oğluyum. Tabii yüz altın vereceğim. Ama sen Ahmed Ağa'nın oğlusun, tabii ki elli altın vereceksin! YÜZ YÜZE GELMEYĠZ SANMIġ Ünlü nüktedanlardan Ġbik Dayı'nın komĢularından biri hasta olup yatakta bir süre yatar. Dayı, ziyaretine gitmeye bir türlü fırsat bulamaz. Birkaç gün sonra komĢusu küskün bir eda ile: — AĢk olsun Ġbik Dayı! der. Ölümlerden döndüm geldim de, sen uğrayıp nasılsın diye sormadın! Ġbik Dayı'nın özrü kabahatinden büyük olur:
— Evet çok mahcubum. Fakat ben günün birinde yine yüz yüze geleceğimizi hiç düĢünmemiĢtim! ADEM YOK ġair Baki, bir tarihte Edirne'ye gitmiĢ. Kendisine çok hürmet ve itibar gösterilmiĢ. Edirne Ģairleri, Ģerefine bir kır ziyafeti tertip etmiĢler. ġairlerden biri Baki'ye sormuĢ: — Edirne'mizi nasıl buldunuz efendim? Baki hicivli bir cevap vermiĢ: — Edirne cennet gibi, ama içinde Adem yok! Bu cevaptan Edirneli Ģair Emri, son derece alınmıĢ. Ba-ki'nin sivri burnuyla yağız çehresini kastederek Ģu cevabı vermiĢ: — Adem cennetten sürüldü de, Ģimdi yerinde kargalar tünüyor! 18 / en Güzel Hazır cevaplar SEN SANIRIM! Akıllı geçinenlerden biri Molla Cami'nin, "Yareli canımda, uykusuz gözlerimde hep senin hayalin var. Uzaktan kimi görsem sen sanırım!" beytiyle baĢlayan gazeline itiraz eder ve sorar: — Üstad! Ben bu gazelden bir Ģey anlayamadım. Mesela, uzaktan bir insan deği, de bir öküz veya eĢek görseMolla Cami, bu münasebetsiz adama hemen cevap verir: — Sen sanırım! "SENĠ BÖYLE BÜLBÜL EYLEDĠ!» Anadolu'da bir aralar Abaza Hasan PaĢa isyanı çlkmıstı syanı bastırmak üzere gönderilen ismail PaĢa, köylerde ne kadar silah varsa hepsini toplattırmıĢtı. Bırgün avcı bir köylü, kırda dolaĢırken bir kekliğin neĢey-e öttüğünü gördü. Elinde hiç silah kalmadığı içm, derinden bir iç çekerek: '1" kek"k' °" dedl' ĠSma" '"*¦ S"* arkan s"ah 19 ĠKTĠDAR MUHALEFET GĠBĠ DAVRANIRSA Saffet PaĢa'nın sadrazamlığı sırasındaydı. Bir meclis görüĢmesine Tunuslu Hayreddin PaĢa da çağırılmıĢtı. Müzakereleri sonuna kadar dinleyen PaĢa, hiç konuĢmamıĢtı. Sebebi sorulduğu zaman, Ģu cevabı vermiĢti: — Dinlediğim sözlere bakılırsa, hükümeti sanki baĢkaları idare ediyormuĢ, biz de muhalefette onları tenkit ediyormuĢuz gibi geldi bana! Onun için sustum. Bence bu heyet ya eğri bulduğu iĢleri düzeltmeli veya yönetimden çekilmeli! DĠL BELASI Münif Efendi, Sultan 2. Ab-dülhamid devrinde Maarif Nazırı (Kültür Bakanı) olmuĢtu. Bakan olduğunda devlet ricali tebrike geldiler. Gelenler arasında Minas Efendi de vardı. Münif Efendi, Minas Efendi'yi görünce derhal kalkıp iltifatla onu yanına oturttu. Sonra huzurda bulunanlara: — Minas Efendi'yle Hariciye Nezareti'nde (DıĢiĢleri Bakanlığı) beraber memuriyete baĢladık. Fakat ben vezir olduğum halde, o aynı görevde kaldı. Çektiği hep dili belasıdır! dedi. Minas Efendi, Ģu sitemli cevabı verdi: — Evet, doğrudur! Çektiğim dilim belasıdır. Amma dilimin belasını yalnız ben çekerim. Lakin vükela efendilerimizin (bakanlarımızın) susmalarının belasını bütün Osmanlılar çekiyor! 20 / En Güzel Hazır Cevaplar BĠZE BĠRġEY BIRAKMAMIġSIN MeĢhur ortaoyuncu Kavuklu Hamdi, bir oyunun bitiminde çocukluk arkadaĢlarından biriyle karĢılaĢır. Sonradan zengin olmuĢ bu adam üstüste giyinmiĢ, kuĢanmıĢ, kürkler içindedir. Zengin arkadaĢı Kavuklu Hamdi'ye sorar: — Yahu, sen hala çocukluğundaki gibi çulsuz musun? Kavuklu Hamdi Efendi: — Çulu merkepler örtünür! deyince arkadaĢının: — Eee... Sende o da yok! Alayı ile karĢılaĢır. Kavuklu Hamdi üstüste giyinmiĢ kürklü arkadaĢım baĢtan ayağa süzdükten sonra Ģu cevabı verir: — Bize bir Ģey bırakmamıĢsın ki, hepsi sırtında! ZĠNDANA DÖNÜYORUM
Ġran Ģahlarından biri Ģiir yazmaya pek meraklıymıĢ. Ama yazdığı Ģiirleri de ipe sapa gelmez, saçma sapan karalama-larmıĢ. Bunları dalkavuklarına okur, adamcağızlar da can korkusuyla kendisini göklere çıkanrlarmıĢ. Birgün Ģiirlerinden birini, meĢhur Ġranlı Ģair Kani'ye okutmuĢ. Toksözlü bir insan olan Kani, Ģiirlerinin çok berbat olduğunu ġah'ın yüzüne açıkça söylemiĢ. ġah öfkeden küplere binmiĢ. — Çabuk bu herifi zindana atın! Deyince Ģairi yaka paça bir zindana kapatmıĢlar. Zavallı, epey bir süre orada kalmıĢ. Nihayet bayram günü yakınlarının ısrarına dayanamayan ġah, Ģair Kani'yi zindandan çıkartıp huzuruna kabul etmiĢ ve demiĢ ki: — Ey Kani! Seni affettim! Zindanda hapis kaldığın süre 21 içinde, Ģiir yazma kabiliyetim geliĢti. ġimdi al Ģu yeni yazdığım Ģiirleri oku ve bana fikrini söyle! Ünlü Ģair, Ģiirleri alıp okumuĢ ve kağıtları ġah'a geri verdikten sonra Ģöyle demiĢ: — ġahım, ben kulunuz gene zindana dönüyorum! MĠDEMĠ TIP TEPTĠ Neyzen Tevfik, midesini tedavi edeyim derken iyice bozan bir doktor için Ģöyle demiĢti: Bir hazakat - zedeyim, Midemi tıp tepti benim! Yine hastalandığı birgün aynı doktora rastlar. Doktor: — Henüz iyileĢmedin mi? Gel reçete yazayım! der. Neyzen'in doktora cevabı: — Beni azat et efendi!.. Kendi kendime de ölürüm! olur. GÜBRE BÖCEKLERĠ Yakın tarihimizin önemli nüktecilerinden Sakallı Celal, bir deri bir kemik görünümündeki çocuklarını alarak bir dostunu ziyarete gitmiĢ. Adam oldukça sıska olan çocukları görünce Ģakayla karıĢık sormuĢ: — Sakallı, bu gübre böcekleri senin mi? Hazırcevaplarıyla da ünlü olan Celal'ın cevabı müthiĢ olmuĢ: — Evet efendim! Kokunuza geldiler! i , ı 22 / En Güzel Hazır Cevaplar 23 FASULYE GĠBĠ... Bakan olur olmaz yeğenini vakit geçirmeden vali yapan birine, Neyzen Tevfik Ģöyle demiĢti: — MaĢaallah, kardeĢinizin oğlu, tıpkı fasulyeye benziyor... Bakan: — Neden, böyle söylüyorsun Neyzen? Bak o baĢarılı biri. Genç yaĢta valiliğe yükseldi. Neyzen taĢı gediğine koydu: — Ben de onun için fasulyeye benzediğini söylüyorum ya! Malum, fasulye de bir sırığa sarılarak yükselir hep... YANLIġ GAZEL Neyzen Tevfik, yazdığı gazelleri devrin Ģöhretlerinden Muallim Feyzi Efendi'ye götürür, görüĢlerini alırmıĢ. Hoca fazla gururluymuĢ; kusursuz bir gazeli dahi düzeltmeğe kalkar, çeĢitli görüĢler ileri sürermiĢ. Buna çok kızan Neyzen birgün hocaya haddini bildirmeye niyetlenmiĢ. — Hocam bunu dün akĢam yazdım! Diyerek Fuzuli'nin bir gazelini Muallim Feyzi Efendi'ye vermiĢ. Hoca da her zamanki gururlu tavrını sürdürerek, gazeli düzeltmeğe kalkıĢmıĢ. Neyzen daha fazla dayanamayıp taĢı gediğine oturtmuĢ: — Aman hocam, özür dilerim. Benimki yerine Fuzuli'nin bir gazelini vermiĢim! JUYUM ĠÇĠNDE Neyzen Tevfık'e dostlarından biri: — Nasılsınız dostum, hayatınızdan memnun musunuz? diye sormuĢ. Neyzen cevap vermiĢ:
— Gayet iyiyim. Çünkü dünya dönüyor, ben de dönüyorum. Büyük bir uyum içindeyiz. KURBANLAR Ahmed Refik'in ölüm yıldönümünde bir doktor konuĢma yaparken Ģöyle der: — ĠĢte, Üstad da içki kur-banlarındandir! Dinleyenler arasında bulunan Neyzen Tevfik, bir arkadaĢının kulağına Ģöyle fısıldar: — Bu doktorlar da çok mütevazi oluyorlar, kendi kurbanlarını hiç saymıyorlar... TOSUN PAġA 19. asrın yarısında Seniçe mutasarrıflığı yapan Tosun PaĢa, cahil ve geri zekalı bir zattı. Tosun PaĢa birgün tahrirat müdürünün odasına girdi ve müdüre ne yazdığını sordu. Müdür, "Sadrazama tahrirat yazıyorum!" deyince PaĢa, "Benden de selam yaz!" dedi. Müdür, "Aman efendim, nasıl olur, resmi bir tahriratın alIlı 24 / En Güzel Hazır Cevaplar tına selam yazılır mı?" diye itiraz etmiĢse de, Tosun PaĢa'nın cevabı zeka düzeyini ortaya koymaktaydı: — Sen yaz, yaz! O benim ne Tosun olduğumu bilir! KĠRLENMEMEK ĠÇĠN 2. Dünya SavaĢı'mn fırsatçı ve kaçakçı zenginlerinden bahsediliyordu. Birisi için Ģöyle konuĢuldu: — Adam öyle bir servet topladı, öyle bir kazanç sağladı ki, demeyin gitsin! Nereye adımını atsa, insanlar derhal kenara çekiliyorlar! O mecliste bulunan Neyzen Tevfik, hemen yorumunu yaptı: — Ġnsanların derhal kenara çekilmesi, kirlenmemek içindir! EġEKLERĠN ĠDARECĠLĠĞĠ Eski Yunan'da, birgün, ünlü hatiplerden Antistenos, Atinalı hemĢehrilerine Ģöyle bağırmıĢtı: — Atinalılar! Derhal bir kararname çıkarıp bundan böyle bütün eĢeklerin, at olduğunu ilan edin! O esnada biri sordu: — Bunun ne faydası olacak ki? Cevap o günkü yönetime hiciv yüklüydü: — Nasıl ne faydası olacak? Hiç değilse eĢekler tarafından idare edilmek utancından kurtuluruz! 25 ĠMPARATOR KONUġUNCA... MeĢhur bestekarlardan List, Ġmparator 1. Nikola'nın huzurunda konser vermektedir. Fakat musikiyle pek ilgisi bulunmayan imparator çok sıkılır, yanındakilerle yüksek sesle konuĢmaya baĢlar. Ünlü müzisyen birden çalmayı bırakır. Ġmparator niçin çalmadığını sorunca, List cevabında sitemini ince bir ifadeyle ortaya koyar. — Ġmparator konuĢurken herkesin susması gerekir! BAġKALARINA DA FIRSAT VERMELĠ Birgün kendini beğenmiĢ bir kadın, Amerikan CumhurbaĢkanı Abraham Lincoln'ün yanına çıkar ve emredici bir ses tonuyla anlatmaya baĢlar: — Sayın CumhurbaĢkanı! Oğlumu albaylığa yükseltmelisiniz. Bunu bir lütuf olarak değil, bir hak olarak istiyorum. Büyük babalarım Ġngilizlere karĢı Lexington'da savaĢtı; amcam iç savaĢta Bladensburg'tan kaçmayan yegane insandı; babam New Orleans'ta çarpıĢtı ve kocam da Monterey'de öldü... CumhurbaĢkanı Lincoln'ün bu çok bilmiĢ kadına cevabı, tam yerinde olur: — Kanaatımca sizin aileniz ülkemiz için yeterince hizmet etmiĢ. Artık baĢkalarına fırsat vermenin zamanı geldi! ĠSRAFÇI ADAMA DERS Ünlü filozof Diyojen, israfçı tutumuyla bilmen bir adamla karĢılaĢmıĢtı. Ondan bir lira istedi. Ġsrafçı adam: — Niçin baĢkasından 10 kuruĢ istiyorsun da, benden bir 26 / En Güzel Hazır Cevaplar lira, diye sordu.
Diyojen Ģu uyarıcı cevabı verdi müsrif adama: — Çünkü, baĢkalarından yine istesem, bana verirler. Ama, bu israfın yüzünden, senin bir daha verebileceğinden Ģüpheliyim. BĠLGĠ HAVUZUNA DALAN ADAM Abraham Lincoln, bir kabine toplantı-sındaydı. Devrin tanınmıĢ bir Amerikan vatandaĢından bahsedilirken, biri onu öve öve bitiremez tarzda anlatmaya baĢladı ve Ģöyle bir cümle kullandı: — Bizim neslimiz arasında bilgi havuzuna onun kadar derin dalmıĢ kimse yoktur! CumhurbaĢkanı Lincoln'un cevabı hazırdı: — Ve onun kadar da dıĢarı kupkuru çıkan... ĠKĠ CEPHEDE BĠRDEN SAVAġ Birinci Dünya SavaĢı sırasında Almanlar'a karĢı Fransız cephesinin önemli bir bölümüne kumanda eden bir General, yaĢlı olmasına rağmen harbin en kızıĢtığı sırada genç bir kadınla evlenmiĢti. BaĢbakan Georges Clemenceau, haberi alınca Ģu esprili cümleyi kullandı: — Vah general vah, artık iki cephede birden dövüĢmek zorunda... 27 BÜROKRASĠYĠ TEFTĠġ Fransa DıĢiĢleri Bakanı Georges Clemenceau, özel kalem müdürünü yanma alarak memurlarının çalıĢmalarını yakından görmek ister. Bir odaya girerler, kimseyi bulamazlar. Ötekine girerler, aynı Ģekilde... Nihayet üçüncü odada bir memura rastlarlar, ama o da horul horul uykudadır. Özel kalem müdürü, memuru uyandırmak için davranınca, Clemenceau ona engel olur ve der: — Aman ha, ne yapıyorsunuz? Uyandırırsa-nız o da çıkıp gidecek! YALAN BĠLE OLSA... Hz. Mevlana, can dostu ġems-i Tebrizi'yi Medine'de gördüğünü söyleyen birine, kaftanını hediye eder. Bir baĢkası da ġam'da gördüğünü söyleyince, ona da kavuğunu verir. Bu hadiselere Ģahit olan müridleri dayanamayıp sorarlar: — Ya Pir, Hz. ġems yıllar önce Hakk'ın rahmetine kavuĢmuĢtu. Ama siz onu gördüm diye yalan söyleyenlere hediyeler veriyorsunuz? Mevlana cevabında gerçek dostluğun önemine vurgu yapar: — Yalan bile olsa bu haber sevindiriyor beni. Doğru olsaydı canımı verirdim... is 28 / En Güzel Hazır Cevaplar YENĠLGĠNĠN ĠNTĠKAMI Her karĢısına çıkana yenilen bir pehlivan, bu iĢten gelir elde edemeyince hekimlik yapmaya baĢlamıĢtı. Diyojen ona sokakta rastlayınca, ne iĢ yaptığım sordu. O zat, övünçle: — Hekim oldum, dedi. Diyojen, dostunu tebrik (!) ederek: — Seni yerden yere vuranlardan intikam almanın çaresini iĢte Ģimdi buldun... dedi. KĠM KÖPEK? Diyojen bir gün sokakta oturmuĢ ekmek yiyordu. Gelip geçenler baĢına toplandılar, kendisine "köpek" dediler. Diyojen: — Köpek asıl sizsiniz ki, ekmek yemekte olan bir insanın etrafını alıyorsunuz, dedi. ÖLÜM KÖLE ĠLE KRALI EġĠT KILAR Büyük Ġskender, Diyojen'i, birbiri üstüne yığılmıĢ insan kemikleri arasında bir Ģeyler ararken görmüĢ ve ne yaptığını sormuĢtu. Diyojen, zafer sarhoĢluğu içinde olduğunu gördüğü ünlü hükümdara, ölüm gerçeğini hatırlatmak niyetiyle: — Babanızın kemiklerini arıyorum. Ama hangisinin kö29 lelere, hangisinin babanı^ ait olduğunu kestiremiyorum, cevabını verdi. TEMĠZLĠK SUYU PĠS OLUNCA... Diyojen bir gün hamama gireceği sırada, hamamın suyunun pis olduğunu görmüĢtü. — Burada yıkandıktan sonra, temizlenmek için nereye gitmeli acaba? diye söylenmekten kendini alamadı.
EN EMĠN YER Bir acemi, diktiği niĢan tahtasına ok atmaya hazırlanıyordu. Diyojen koĢarak gitti, niĢan tahtasının tam önüne oturdu. — Ne yapıyorsun? diye sordular. Ünlü filozofun cevabı hazırdı: — Beni vurmasından korktum, en emin yer olarak niĢan tahtasını buldum. ÇOCUĞUN TERBĠYESĠ ÖĞRETMENĠNDEN SORULUR Diyojen bir çocuğu edepsizlik ederken gördü. Hemen çocuğun öğretmenine koĢtu. Adamın kafasına elindeki değneği indirdi. — Niçin öğrencilerini doğru dürüst terbiye etmiyorsun? dedi. 30 / En Güzel Hazır Cevaplar ġĠġMANLIK Diyojen bir gün yolda, hitabeti ile meĢhur Anakaimen'le karĢılaĢır. Ünlü hatibin kocaman bir göbeği vardır. Zayıf ve çelimsiz biri olan Diyojen, ona takılmadan edemez: — Dostum, der, Ģu göbeğinden, birazını bana ver. Hem beni memnun edersin, hem de yükün biraz hafiflemiĢ olur. KÖTÜ ĠNSAN GĠREMEZ Ahlaksız adamın biri, evinin kapısına, "bu kapıdan içeri kötü insan giremez" diye yazmıĢtı. Diyojen bu yazıyı görünce: — Tuhaf Ģey, dedi. Acaba evin sahibi evine nereden giriyor? EĞLENMEYE VARSINIZ, DOĞRU SÖZE NĠYE YOKSUNUZ? Diyojen, bir gün ciddi ve faydalı bir nutuk veriyordu. Önünden çok sayıda adam geçtiği halde, onu dinlemeye rağbet eden hiç kimse yoktu. Diyojen, birden ciddi konuĢmayı bırakarak, Ģarkı söylemeye baĢladı. Halk, derhal baĢına üĢüĢtü. Diyojen, onları Ģu sözlerle azarladı: 31 — Sadece eğlence peĢinde olmamalısınız. Doğru söz dinlemek zahmetine de katlanmalısınız! MADEM BÖYLESĠNE MÜKEMMEL BĠRĠ Diyojen'e bir gün, öğrenciliğe kabul etmesi için, bir delikanlıyı takdim ettiler. — Akıllı, terbiyeli, çalıĢkan, velhasıl dünyada ne kadar fazilet varsa, hepsi onda toplanmıĢtır, dediler. Diyojen, delikanlı hakkında söylenenleri sessizce dinle-i dikten sonra, | — Mademki böylesine mükemmel bir insan. Öyleyse 1 onun bana ihtiyacı yok. Niye getirdiniz karĢıma anlıyama1 dım, dedi. FAKĠRLĠK AYIP DEĞĠL, HIRSIZLIK AYIP Bir eĢkıya, fakir olduğunu ileri sürerek Diyojen'e hakaret etmiĢti. Diyojen hiç kızmadı. Sadece: — Bir adama fakir olduğunu ileri sürerek hakaret edildiğini hayatımda hiç görmedim. Ama pek çok insanın hırsızlıktan ötürü asıldıklarını gördüm, dedi. NE ZAMAN YEMELĠ? Biri Diyojen'e sordu: — Ne zaman yemek yemeliyim? Diyojen'in cevabı hazırdı: — Zengin isen, canının istediği zaman; fakir isen bulduğun zaman... 32 / En Güzel Hazır Cevaplar ĠHTĠYARLIK, ÇALIġMAYI BIRAKMAYI GEREKTĠRMEZ Diyojen'e: — Ġhtiyarladınız. Artık bundan sonra dinlenmeniz gerek! denilmiĢti. Diyojen." — Niçin? diye sordu. Ve Ģu açıklamayı yaptı: — Eğer koĢucu olsaydım, koĢunun sonuna doğru yavaĢlamam mı gerekirdi? Tam tersine, bütün gücümle koĢmak zorunda mı kalırdım? ASIL HIRSIZ KĠM?
Diyojen bir gün, sokakta giderken devlet görevlilerinin devlet hazinesinden küçük bir eĢya çalan bir adamı, iĢkence yapılmak üzere götürdüklerini görmüĢtü. ġöyle dedi: — ĠĢte büyük hırsızlar, bir küçük hırsızı yakalamıĢ götürüyorlar. DĠLENMENĠN BÖYLESĠ Diyojen, fakirlikten dilenmek zorunda kaldığı zaman, el açtığı her insana Ģöyle derdi: — ġimdiye kadar birine bir Ģey verdinse, bana da aynı Ģekilde lütufta bulun. Eğer kimseye bir Ģey vermedinse, bundan sonra vermeye benden baĢla! 33 HARAMĠ m Eski nazırlardan Hasan Rami PaĢa'nın adını H. Rami Ģeklinde yazan ve Harami Ģeklinde okunmasına yol açan Ahmed Rasim'e, Ġkdam Gazetesi'nin sahibi Ahmed Cevdet Bey sorar: — Hasan Rami'yi niçin H. Rami yazıyorsun? Rasim Bey: — Eee, efendim... der. Ġki yılda Karun kadar zengin olan kimseye de "harami" demezsek, kime deriz? ASIL BANA ACIRDIN! ġair Hakkı Bey, çok çirkin biriydi. Bir gün Ģair Kazım PaĢa, kendisine dedi ki: — Hakkı Bey, kusura bakma ama, senin bu çirkin yüzünü gördükçe zevcen olacak kadıncağıza acıyorum! Hakkı Bey cevap verdi: — Ah paĢam! Karımı görmüĢ olsaydın, sen asıl bana acırdın! AĞIZ TADIYLA ÖLMEK... Ahmed HaĢim'in son günleriydi. Dostları onu Alman Hastanesi'ne yatırmıĢlar ve sıkı bir perhize sokmuĢlardı. Birgün Yusuf Ziya Ortaç, ziyaretine gittiğinde bakar ki, Ahmed HaĢim domatesli pilavı iĢtahla kaĢıklıyor. 34 / En Güzel Hazır Cevaplar — Aman! Ne yapıyorsun HaĢim? Diye sorunca HaĢim, aldırıĢ etmeden cevap verir: — Bırak Yusuf Ziya Bey! Nasıl olsa öleceğim... Bari ağ ivla ölevim' tadıyla ağız SERSEM! Kadıköy vapurundan çıkarken adamın biri Ahmed Rasim'e çarpmıĢ, om uzunu incitmiĢti. Ahmed Rasim, can acısıyla adama sert Ģekilde bakınca, küstah adam bir de: — Sersem! diye bağırmıĢtı. Ahmed Rasim, hiç renk vermedi. Yeni tanıĢıyormuĢ gibi yapıp: — Ne dediniz? diye sordu. — Sersem! Rasim Bey gayet sakin cevap verdi: — Öyle mi? MüĢerref oldum! Bendeniz de Ahmed Rasim! GEREKSĠZ MASRAF El Üfürük ve Davul adlı mizah dergilerinin sahibi Sermet Muhtar'a, Göztepe'deki villasının bahçesinde otururken, ellerinde makbuz koçanlarıyla iki adam gelir ve sorar: — Beyefendi! Erenköy, Sahrayıcedit mezarlığına duvar yapılacak. Bir miktar yardımınız olur mu? Sermet Bey'in cevabı Ģöyle olur: — Gereksiz masraftır efendim... Hepimiz biliriz ki, mezarların içindekiler dıĢarı çıkmazlar, diĢardakiler de içeri girmek istemezler... Duvar çekilmesine ne ihtiyaç var? 35 SENSĠZ ÇE, SENĠNLE DE... Birgün Ģair ve edip Abdülhak Hamid, karısı Lüsyen Hanım için Ģöyle demiĢ: — Sensiz de, seninle de yaĢanmaz! EN ĠYĠ ARKADAġ
Öğretmen sınıfta öğrencilere kitabın iyi bir arkadaĢ olduğunu anlatıyordu. Bir aralık: — Söyleyin bakalım, dedi. Kitap neden iyi bir arkadaĢtır? Arka sıralardan bir öğrencinin cevabı hazırdı: — Borç istemez de ondan öğretmenim... ARADAKĠ FARK Oğlu babasına sordu: — Babacığım, tutumlu ile cimri arasında ne fark vardır? — Bak anlatayım oğlum, dedi babası. Ben gelecek kıĢ da bu paltomu giyersem, tutumlu bir adam sayılırım. Ama annene Ģu mantosunu gelecek kıĢ da giymesini söyleyecek olursam, cimri olurum. Anladın mı? ĠKĠ ÖĞÜT Büyük bir iĢ adamı oğluna öğüt veriyordu: — Oğul. ĠĢ hayatında muvaffak olmak istiyorsan, iki kaUH.ll 36 / En Güzel Hazır Cevaplar ideye daima riayet edeceksin... — NeymiĢ onlar baba? — Birincisi Ģerefli olmak... Ġkincisi de ihtiyatlı olmak. — ġerefli olmak nedir baba? — BaĢına felaket geleceğini bilsen bile, verdiğin sözden asla dönmemek. — Anladım. Peki ya ihtiyatlı olmak nedir baba? — O da hayatta asla söz vermemektir oğuJ... AKIL VERGĠSĠ Fransa Kralı XV. Louis'e yaranmak isteyen saray mensuplarından biri, kralın huzuruna çıktığı bir sırada, HaĢmetlim, demiĢ. Aklıma yepyeni bir vergi koymak geldi. Bu öyle bir vergi olacak ki, herkes gönüllü ödeyecek, adı da (Akıl Vergisi). Kral bıyık altından gülümsemiĢ: — Mükemmel bir fikir bu, diye cevap vermiĢ. Bir istisna olarak ta, siz bu vergiden muaf tutulursunuz herhalde! HASIRCIZADE'NĠN AĞALIĞI Hasırcızade, pek güzel Ģiirler yazdığı halde, Hasircızade Mehmet ağa diye anılmaktan daha çok hoĢlanır ve kendisine efendi diye hitap edenlere: — Ben, okur yazar adamım... Ancak, efendilikten hoĢlanmam, derdi. Kendisine bunun sebebini sorduklarında Ģu cevabı verdi: — Efendi adıyla tanınıp da, kendisinden sorulan meselelere cevap veremeyip, mahcup olmaktansa; ağa olarak Ģöh37 ret yapıp, ağadan umulpayan iĢler görmek daha iyidir... DÜDÜKLENEN BEKÇĠLER Hüsnü PaĢa, 1874'te Zaptiye Nazırlığına getirilmiĢti. GeliĢigüzel yönetilmekte olan mahalle bekçilerini bir düzene bağlamak istedi. Bekçilere, birbirleriyle haberleĢebilmeleri için, düdük dağıtılmasını emir buyurdu. Öteden beri Hüsnü PaĢa'ya içerleyen Namık Kemal, bu olay dolayısıyla Ģu dörtlüğü yazdı: Zaptiye'de müĢir olacak nâ-sezâ teres Çok ehl-i iffeti yüzü üstü sürükledi. Âfâkı tuttu velvele-i sîyt ü Ģöhreti, Bekçileri dahi yola koydu, düdükledi! (MüĢir: Buyruk veren, yol gösteren Nâ-sezâ: YakıĢmaz. Ehl-i iffet: Namuslu kiĢiler. Âfâk: Ufuklar. Velvele-i sîyt ü Ģöhret: Ününün gürültü patırtısı.) EġEK ÇĠFTE ATSAYDI... AĢırı ölçüde içip kendinden geçen bir sarhoĢ, Neyzen Tevfık'in ensesine bir tokat yapıĢtırır. Neyzen buna hiç aldırıĢ etmez. Yanındaki arkadaĢı: — Tokatı yedin... der. Ne karĢılık verdin, ne de sesin çıktı... Neyzenin cevabı hazırdır: — Peki, bir eĢek çifte atsaydı, sen ne yapardın? ••>¦#<( 38 / En Güzel Hazır Cevaplar "KOCA"NIN TANIMI Kürsüde konferans veren hatip:
— Yanıldığını anlayınca ısrardan vazgeçen adam, akıllıdır. Ama, haklı olduğuna inanmasına karĢın görüĢünü değiĢtiren kiĢi... Cümle bitmeden, bir dinleyici oturduğu yerden bağırdı: — Kocadır! KĠMLER? Bir Alman doğubilimcisi, Ġbnülemin Mahmut Kemal Ġnal'ın ziyaretine gelmiĢ. KonuĢurlarken doğubilimci: — Bana, Türkiye'de kendilerinden yararlanabileceğim iki bilgin bulunduğundan söz ettiler, demiĢ. Ġbnülemin, kıskançlıkla sormuĢ: — KimmiĢ o pezevenkler? Osmanlıcayı iyi bilen, ama küfür ve argo sözlerinden haberi olmayan doğubilimci, iki ad vermiĢ: — Biri Fuat Köprülü, öteki siz! KENDĠ MALINI YAKACAK Neyzen Tevfik'le, saf bir Anadolu genci, Kadıköy'den yola çıkarlar. Pendik'e yaya gideceklerdir. Neyzen Tevfik yolda yorulur. Yorulunca da sinirlenir, sövüp saymaya baĢlar. Neyzenin yanındaki saf genç: — Aman baba, ne yapıyorsun? Böyle sövüp sayarsan Allah seni cehennemde yakar, der. Neyzen Tevfik gülümser: 39 — Ulan deli kerata, yakarsa kendi malını (kulunu) yakacak. Sana ne? EDEP Neyzen Tevfik bir gün kıĢlaya, tanıdığı bir subayı ziyarete gider. Subayın ricası üzerine askerlere ney çalar. Sonunda, aĢka gelip zeybek oynamaya durur. Neyzen'in pantolonunun düğmelerini iliklemeyi unuttuğunu gören erlerden biri, yanma yaklaĢarak: — Efendi amca, der, edep yerin açıkta kalmıĢ. Neyzen Tevfik oyunu kesip ellerini kaldırarak Allah'a Ģükreder. — Çok Ģükür sana... der. Nihayet karĢıma edebim olduğunu söyleyen bir kulunu çıkardın!... BALIK MI, RESĠM MĠ? Pablo Picasso'nun sergisine gelenlerden biri, en çok resimlerin adıyla ilgileniyordu. "Balık" adlı resmin önünde durdu, uzun uzun baktıktan sonra, yanındakine: — Bunun neresi balık? dedi. O sırada yanlarından geçmekte olan Picasso, nezaketle: — O balık değil, dedi. — Nedir öyleyse? — Resim! 40 / En Güzel Hazır Cevaplar 41 HANGĠ ANAHTAR? Dindar geçinen bir dostu, Neyzen Tevfik'e sorar: — Beni tanırsın... Cennetin anahtarı sende olsa beni oraya almaz miydin? Neyzen Tevfik, karĢısındakini baĢtan ayağa Ģöyle bir süzdükten sonra gülümser: — Bende cennetin değil de cehennemin anahtarı olsaydı, senin için daha hayırlı olurdu. Belki seni oradan çıkarırdım! TOMBUL ġARKICI Ünlü Ġngiliz orkestra Ģefi Sir M. Bechom'un opera yönettiği devirlerde, hanım Ģarkıcılar oldukça tombulcaydı. Bir ahbabı Bechom'a niçin daha zayıf soprenolar seçmediğini sorunca, ünlü Ģef: — Maalesef bülbül gibi Ģarkı söyleyenler aynı zamanda fil gibi de yemek yiyorlar da ondan, diye karĢılık verdi. OKUMAMIġ OLMAK ĠÇĠN... MeĢhur Amerikan mizah yazarı Mark Twain trende seyahat ediyordu. KarĢısında oturan yolcunun, kendisinin bir kitabını okumakta olduğunu gördü. Adam kitabı bitirince konuĢmağa baĢladılar.
Twain yol arkadaĢının kendisini tanımadığını anlayınca sözü kitaba getirip sordu. "Biraz evvel bir kitap okuyordunuz. Nasıl güzel bir Ģey miydi? Beğendiniz mi?" Adam bir müddet durakladı sonra, "OkumamıĢ olmak için 100 dolar verirdim" diye karĢılık verdi. Mark Twain fena halde bozulmuĢtu. Böyle bir cevap beklemiyordu. ^ Dayanamayıp sordu. "Niye? Çok mu kötü?" Adam, "Hayır" dedi. "Bilakis, ilk defa okumanın zevkini tekrar tadabilmek için." NEġ'ELĠ KONUġMALAR — Oğlum, ağlama, çirkinleĢirsin... — Sen çok mu ağladın teyze... #** Doktor hastaya: — ÜĢürken diĢleriniz birbirine vuruyor muydu.. — Hayır, diĢlerim o sırada çantamda bulunuyordu. *** — Biliyor musunuz? Evli adamlar, bekarlardan daha uzun yaĢarlar. — Yanılıyorsunuz, onlara yaĢadıkları hayat daha uzun-muĢ gibi gelir. *** Derginin yazı iĢleri müdürü, kendisine bir Ģiir getiren gence: — Yazınız okunmuyor. Bunları bir bilgisayarda yazıp getirseydiniz ya. — Bilgisayarda yazacaktım, fakat yazdıktan sonra ben de okuyamadım. 42 / En Güzel Hazır Cevaplar 43 YA SĠZ... Hayatının son yıllarını Maçka Palas'ın bodrum katında geçiren Ģair Abdülhak Hamid, bir gün kapısının önünde ayakkabılarını boyuyordu. Oradan geçen sonradan görme bir komĢusu alaylı alaylı: — Ne o, dedi. Yoksa kendi ayakkabılarınızı mı boyuyor-sunuz? Hamid, görgüsüz komĢusuna ağzının payını vermekte gecikmedi: — Evet. Ya siz kiminkileri boyarsınız? ĠNCE ZEKA Mısır'da Firavun zamanında, adamlarından 2 kiĢi, bir mü'mini tutup Firavun'u ilah kabul etmediği iddiasıyla Fira-vun'a götürmüĢlerdi. Firavun adamlarına dönüp "Ġlahınız kimdir?" diye sordu. Onlar da: "Ġlahımız Sensin" dediler. Bu defa mü'mine dönüp sordu: — Peki senin Ġlahın kimdir? Mü'min de: — Onların Ġlahı, benim de Ġlahımdır, karĢılığını verdi. Firavun bunu, kendinin ilah olduğunu tasdik sandı. Ve adamlarına: — Siz, benim dinimde olan birini, öldürmem için mi bana getirdiniz? diyerek ikisini de öldürttü. Böylece Firavun'un adamları, mü'min için kurdukları tuzağa, mü'mindeki ince zeka sebebiyle kendileri düĢmüĢ oldular. 9 ÇOBANIN ĠYĠSĠ Eski Roma'da bir eyalet valisi, Kayser Tiberius'a vergilerin arttırılmasını teklif edince, ondan Ģu cevabı almıĢtı: — Ġyi bir çoban, koyunlarının yününü kırpar; ama derisini yüzmez. DUA Büyük bir Ġslam bilgini olan Malik b. Dinar Hazretleri, Basra valisinin huzuruna çağrılmıĢ. Vali ona: — Bize dua et, demiĢ. Malik b. Dinar, valiye Ģu uyarıyı yapmıĢ: — Kapında yüzlerce mazlum sana beddua ederken, benden dua mı umuyorsun?.. HIRSIZ Balzak'm evine, bir gece hırsız girer. Uykusu kıt olan Ģair, hırsızın yavaĢça masaya sokulduğunu ve bir maymuncukla dolabı açarak karıĢtırmaya baĢladığını seyreder. Birden gülmeye baĢlar.
Balzak'm kahkaha ile güldüğünü gören hırsız korkar; fakat endiĢesiz gülmeye devam eden Ģaire sorar: — Ne diye gülüyorsunuz? Balzak cevap verir: — Ben gündüz para bulabilmek için onca araĢtırdığım yerlerde, sen zifiri karanlıkta para arıyorsun. ĠĢte bu tuhaflığa gülüyorum. 441 En Güzel Hazır Cevaplar 45 ORTALAMA BaĢkan Kennedy'nin Ġktisat BaĢmüĢaviri Dr. Walter W, Heller "Ortalama" kelimesinin, bilhassa istatikçilerin ağzında bazan çok aldatıcı olabileceğini Ģu misalle izah ediyordu: "Eğer bir adamın sağ ayağı kızgın bir soba üzerinde, sol ayağı ise buz içinde bulunsa, istatistikçi o adamın ortalama olarak rahat olduğunu söyler." KAFA KUVVETLENDĠRĠCĠ TAVSĠYE Yeni yazarlardan biri bir gün Ber-nard Shaw'a bir mektup yazıp sormuĢ: — Üstadım, duyduğuma göre bir yazarın kafasını kuvvetlendirmesi için bol bol balık yemesi lazımmıĢ. Siz ne dersiniz? Bernard Shaw derhal cevap vermiĢ: — Mektubunuzu baĢından sonuna kadar dikkatle okudum. Size her gün bir balina yemenizi tavsiye ederim. NE GETĠREYĠM? Rusya sefiri Ġğnatiyef izinli olarak memleketine dönerken sadrazam Yusuf Kamil PaĢaya vedaya gelmiĢti. Ġğnatiyef: — Efendimize Rusya'dan ne getireyim?" diye sordu. PaĢa: — Bir mesele getirme de baĢka bir Ģey istemem, dedi. SAVAġ NJE ZAMAN BĠTER? Bir gün bir toplantıda bulunanlardan biri Yusuf Kamil PaĢaya: — Ġnsanlar savaĢ yapmaktan ne zaman vaz geçecekler? diye sordu. PaĢa: — Horozlar ne vakit döğüĢmekten vaz geçerlerse... dedi. YÜZÜ KIBLEYE ÇEVĠRMEK Ömer bin Abdülaziz'in hocası olan büyük alim Said bin Müseyyeb, son anını yaĢarken yatağını kıbleye yöneltirler. Bunun farkına varan büyük alim, yatağından elini çıkarıp boĢlukta sallayarak der ki: — Ben bir ömür boyu yüzümü kıbleye çevirmemiĢsen son anımda kıbleye çevirmeniz beni kurtarmaz. NEDEN ĠSĠM VERMĠYORMUġ? Bir gün ünlü hicivci Ģair EĢrefe sormuĢlar: — Üstad, isim vermediğiniz için kimi hicvettiğinizi anlı-yamıyoruz. Neden isim vermiyorsunuz? ġair EĢref cevap vermiĢ: — Niçin olacak? Hicivlerim numarasız gözlük gibi, bütün alçaklara uysun, diye. NĠÇĠN HEP AYAK ÜSTÜNDE KALMIġ? Her devire ayak uyduran, nereye düĢse ayak üstünde duran birinden bahsediyorlardı. 461 En Güzel Hazır Cevaplar Ömer Seyfettin: — Bunda ĢaĢılacak ne var dostlar, dedi. — Herifte öyle hafif kafa var ki minareden atsan yine ayak üstünde bulursun. DALKAVUK Filozof ile bir dalkavuk konuĢuyormuĢ. Filozof ne derse, dalkavuk onu tasdik ediyormuĢ. Nihayet sabrı tükenen filozof haykırmıĢ: — Hiç olmazsa bir defa olsun itiraz et de, iki kiĢi olduğumuzu anlayalım be birader!.. ALÇAKLIK-YÜKSEKLĠK Napolyon, kütüphanesindeki kitaba eri-Ģemeyince, uzun boylu olan mareĢal Moncey: — Müsaade ederseniz kitabı ben alayım majeste, dedi. Ben, sizden daha yükseğim. KaĢlarını çatan imparator: — Hayır, dedi. Siz, benden yüksek değilsiniz, yalnızca daha uzunsunuz.
KOLAY MI? Hayranlarından biri, Alexandre Dumas'a: — Üstad, demiĢ. Nasıl oldu da bu kadar güzel ihtiyarladı-nız?A. Dumas: — Eeee, kolay değil... demiĢ. Bütün ömrümü onun için harcadım. 47 AÇLIĞA NE KADAR DAYANILIR? m Fatih, hocası AkĢemseddin'e sorar: — Ġnsan açlığa ne kadar dayanabilir? AkĢemseddin cevap verir: — Ölünceye kadar!.. SARAYIN EKSĠĞĠ PadiĢahın biri, cennet köĢkü gibi bir saray yaptırmıĢtı. Ġnsanları davet edip ziyafet verdi. Ardından sordu: — Bu sarayın bir eksiği var mı? Hepsi birden: — Hiçbir eksiği, kusuru yoktur, dediler. Bir gönül ehli yerinden kalkıp: — Bir büyük eksiği vardır, dedi. Temeli yokluk üzerine olup, binası ebedi değildir. Azrail her yerinden girebilir ve ölüm kasırgası kapı ve duvarlarından iĢler. SON DURAK Haddini bilmezin biri Harun ReĢid'in meczup mürĢidi Behlül'ün yüzüne bir avuç kül atar ve baĢından külahını alıp kaçar. Behlül, gözlerini silerek mezarlıktan yana gider. Görenler: — Hey divane, külahım kapan Ģu tarafa gitti. Sen mezarlıktan yana koĢuyorsun, derler. Behlül'ün cevabı hazırdır: — Ne tarafa giderse gitsin, sonunda geleceği yer burasıdır. 48 / En Güzel Hazır Cevaplar RUH-BEDEN ĠLĠġKĠSĠ Prof. Ayhan Songar'a: — Ruh ancak bedenle birlikte vardır. Beden ölünce ruh da ölür, denilmiĢti. Songar bu iddiaya, Ģu manidar cevabı verdi: — Müzik var, müzik parçası var, bestekar var, müzik aleti var. Keman çalanın elindeki keman kırılınca, icracı, bestekar ve müziğin de yok olduğu manasına mı gelir bu? TĠRYAKĠNĠN CEVABI ReĢat Nuri, ünlü bir sigara tiryakisiydi. Doktoru kendisine nasihat ediyordu: — Azizim bundan böyle sigara içmeyeceksiniz. — Ġyi ama doktor, sigara bana faydalı. — Nasıl faydalı? — ĠĢtahımı kesiyor. Doktor bu bahaneye itiraz eder: — Sigara bir taraftan iyidir; ama diğer taraftan fena... ReĢat Nuri'nin cevabı ise, tam bir tiryaki sözünü gösterir: — Merak etme doktorcuğum. Ben sigarayı iyi tarafından içerim!... 49 BÜLBÜL Büyük Ģairimiz Mehmet Akif yapmacık jest ve mimiklerle Ģiir okuyanlardan hoĢlanmazdı. Birgün böyle biri Teceddin Dergahında Akif in Bülbül Ģiirini okur. Bu okuyuĢa canı sıkılan Akif Ģöyle der: — Bu bülbül bizim bülbüle benziyordu; amma, adam ne kanadını bıraktı, ne kuyruğunu! GERÇEK HIRSIZ Büyüklerden birinin yanında, Ģunu bunu çekiĢtirenlerden bahis açılmıĢtı. O büyük zat dedi ki: — Böyleleri hırsızların en korkuncu ve en zararhsıdır. Çünkü hırsız, sadece para ve eĢya çalar. Bunlar ise, insanlar arasındaki dostluğu ve iyi geçimi çalarlar. ĠĞNELEME... ġair EĢref bir gün eĢeğine binmiĢ giderken, arkadan Ġzmir
valisi Kamil PaĢa'mn arabası ile gelmekte olduğunu görmüĢ ve yol vermek üzere kenara çekilmiĢ. Yolun o tarafı uçurum-muĢ. Kamil PaĢa latife olsun diye: — EĢref çok kenara gitme, çukura düĢersin, demiĢ. EĢrefin cevabı hazırmıĢ: — Merak etme PaĢam, eĢek kamildir (olgun). 50 / En Güzel Hazır Cevaplar DEVELER Ġmam Azam'a kendinden daha az zengin biri gelerek: — Ya imam, namazda aklıma hep sahip olduğum servet geliyor; develerimi hayalliyorum. Siz daha çoğuna sahip olduğunuz halde, ibadet zevkini, kulluk vecdini nasıl bulabiliyorsunuz? diye sorar. O büyük bilgin, Ģu harika cevabı verir: — Ben develerimi ahıra bağlarım, sizin gibi kalbime değilHERKES KENDĠ METAINI SATAR Ġsa Peygamber bir gün Yahudiler arasına girmiĢti. Yahudiler kendisine kötü sözler sarfetmeğe baĢlamıĢlardı. O ise, bu sözlere hiç karĢılık vermiyor, hep iyi ve tatlı sözler konuĢuyordu. Kendisine: — Onlar sana karĢı kötü söylüyorlar, sen ise hala iyi söylüyorsun, diyenlere Ġsa Peygamber: — Herkes kendi metaım (sahip olduğu Ģey'i) satar, cevabını vermiĢti. 51 BU DERGAHA SULTAN OLARAK GELME! Yenikapı Mevlevihanesi ġeyhi Ali Nutki Dede, Sultan 2. Mahmut Devrinde dergah Ģeyhi idi. PadiĢah sık sık dergaha geliyor ve her geliĢinde de derviĢlere ihsanı Ģahanelerde bulunuyordu. Bir gün, ġeyh Efendi ile Sultan sohbet ederken, genç padiĢah sordu: — ġeyhim bir arzunuz varsa, söyleyin de yapalım. — Var, ama yapamazsın. — Söyleyin yapayım. — Öyleyse, bir daha bu dergaha gelme. — Beni evliyaullah kapısından kovuyor musun? — Hayır Sultanım. Buraya Mahmut Efendi olarak geleceksen gel. Ama Sultan Mahmut olarak gelip te derviĢlere ihsanlarda bulunup kalplerini Allah'tan çelmeye devam edecek isen, gelme! MUTFAĞIN KÜÇÜKLÜĞÜNÜN SEBEBĠ Fransız Kralı 5. Lui, yakınlarından birinin evine misafir olmuĢ. Evin hayli büyük, mükemmel; fakat mutfağın gayet küçük olduğunu görerek, sebebim sorduğunda ev sahibi: — Evimi büyüten, mutfağımın küçüklüğüdür, cevabım vermiĢ. 52 / En Güzel Hazır Cevaplar ELĠNĠ CEBĠNE SOKAN PETROL KRALI Bir sürü milyarder ve fabrikatörün de hazır bulunduğu bir toplantıda Mark Twain hikâyeler anlatmaktadır. Dinleyenler gülmekten çatlar. — Bu derece tuhaf bir Ģeyi bütün ömrümce iĢitmemiĢtim; diyerek elini cebine atan bir petrol kralı, çıkardığı mendille gülmekten yaĢaran gözlerini siler. Twain ciddiyetle der ki: — ġu anda hem çok daha tuhaf ve hem de az rastlanan bir Ģeye Ģahit oldum: Bir petrol kralı elini kendi cebine soktu!.. FORD'UN CEVABI Milyarder Henri Ford ile oğlu aynı lokantaya giderlermiĢ. Bir gün garson: — Mister Ford demiĢ, her yemekte ancak bir dolar bahĢiĢ bırakıyorsunuz, halbuki oğlunuz on dolar bırakıyor. Milyarder Ford, cevap vermiĢ: — Gayet tabii, onun Ford gibi babası var, benim de babam Ford olsaydı, ben de verirdim. CĠMRĠ GEVEZENĠN HALĠ Bir adam, hem cimri, hem de geveze imiĢ. Kesesi daima kapalı, ağzı ise her zaman açık olan bu adamı bilge biri Ģöyle uyarmıĢ: — Altınları ağzına al da, dilini keseye koy!.. 53 AHMAK KĠMDĠR? Bir bilgeye sormuĢlar:
— Ahmak adamı tarif eder misin? Cevap vermiĢ: — Ahmak odur ki hastalanınca doktora gider, hastalığı teĢhis edilir, ilâçları alır. Fakat bunların sadece isimlerini ezberler. Doktorun tarif ettiği gibi kullanmaz. GÜZELLĠĞĠNE GÜVENMEK Bir bilgeye sormuĢlar: — Kiraz niçin kurtlanır? Cevap Ģöyle olmuĢ: — Güzelliğine güvendiği için... BOġ SÖZ Saçma sapan konuĢan bir adam, bilgelerden birinin yanına gidip birçok gevezeliklerde bulunmuĢ. Ama bilgenin onun sözlerine hiç kulak vermediğini görmüĢ: — Çok konuĢtum, biraz da susayım! demiĢ. Bunun üzerine bilge Ģöyle demiĢ: — Sen hiç söz söylemedin ki, susayım diyorsun!.. HIRSIZ Bir hırsız, bir bilge kiĢinin evine girer; fakat çalacak hiçbir Ģey bulamaz. Durumu öğrenen bilge kiĢi: 54 / En Güzel Hazır Cevaplar — Hey biçare! O senin karanlık gecede aradığını biz aydın gündüzlerde bulamıyoruz, der. NEZAKETĠN BÖYLESĠ... Alman Ģairi Heine, Bulagne'de bir otelde kalırken lobide oturup gazete okur. O sırada yan tarafına Ġtalyan bir aile gelir ve yüksek sesle konuĢmaya baĢlarlar. ġair, birkaç defa Ġtalyanlara anlamlı bir Ģekilde bakar. Ama onlar, oralı bile olmazlar. Bunun üzerine Ģair, nezaketlice: — Affedersiniz beyler, der. Gazete okurken konuĢmaları* niza mani olmuyorum ya!.. AKILLI YUNAN(Î) Bir Yunanlı, kendi ırkım överek, bütün filozof ve akıllı insanların Yunan'dan çıkmıĢ olduğunu söylemiĢ. KarĢısındaki Ģu karĢılığı vermiĢ: — Evet hakkınız var, bütün bilge ve akıllılar sizden çıkmıĢ. ġimdi içinizde ne bir bilge, ne de bir akıllı kalmıĢ!.. HOCAYA SAYGI Bir gün Büyük Ġskender'e: — Niçin hocanıza, babanızdan daha çok saygı gösteriyorsun? diye sormuĢlardı. 55 Ġskender dedi ki: — Babam bana ölümlü bir hayat verdi; hocam ise manevî ve sonsuz bir hayat kazandırdı. CEZA Büyük Ġskender'e: — Falan, filân kiĢiler sizin aleyhinizde devamlı konuĢuyorlar. Onlara gerekli cezayı veriniz de sussunlar. Bir daha kimseye edepsizlik etmesinler, demiĢlerdi. Ġskender de: — O zaman onlar, söyledikleri Ģeylerde haklı olurlar, diye cevap vermiĢti. HAYAT SĠGORTASI MeĢhur edebiyatçı-yazar Tolstoy'a: "hayat sigortası" için gelmiĢler. Kendisi evde yokmuĢ. Karısı, sigortacıları Ģu cümleyle uğurlamıĢ: — Benim kocamın hayat sigortasına ihtiyacı yoktur. O, zaten ölümsüzdür! ÖLÇÜ Adamın biri büyük Ġslâm bilgini Hasan-ı Basri'ye: — Ben ölümden korkuyorum; onu sevmiyorum, demiĢ. Hasan-ı Basrî, Ģu açıklamayı yapmıĢ: — Sen malını geride bırakıyorsun da onun için korkuyorsun. Eğer malını ileri âhirete gönderseydin, peĢinden gitmeyi isterdin. 56 / En Güzel Hazır Cevaplar GĠT DE GÖR Sakin tabiatlı ve nazik tavırlı Sir Anthony Eden, hiddet krizleriyle tanınmıĢ babasıyla tam bir tezat teĢkil etmekteydi. Güzel geçen bir haftanın sonundaki yağmurlu ve fırtınalı bir günde, Baba Eden'in, bir sayfiye yerinde bulunan köĢkündeki barometreye bakacağı tutmuĢtu. Bir de ne görsün?
Alette hava, "kuru ve güneĢli" diye gösterilmiyor mu? Bunun üzerine müthiĢ bir hiddete kapılan Baba Eden, barometreyi duvardan kopardığı gibi, "Git de gör!" bağırıĢıyla camdan dıĢarı fırlattı. NASIL BULMUġ? Bir asilzadenin evinde, yemekten sonra keman konseri verilmiĢ. Kemancı son derece kötü bir sanatçı imiĢ. Müzikten pek anlamayan ev sahibi, Bernard Shaw'a kemancıyı nasıl bulduğunu sormuĢ. Bernard Shaw: — Bana Pederewski'yi hatırlattı, deyince, ev sahibi ĢaĢır57 mıĢ. — Nasıl olur? demiĢ. Pederewski kemancı değil ki! Bernard Shaw taĢı gediğine koymuĢ: — Maalesef bu da öyle! AMELĠYATTA 3 KĠġĠ Büyük Ġngiliz Cerrahı Lord Moynihan, dünyanın her tarafından gelmiĢ güzide bir doktorlar topluluğu nezaretinde, ameliyata girmiĢti. Ameliyat sonrasında, kendisine, böylesine kalabalık bir doktorlar topluluğu önünde nasıl ameliyat yapabildiği, kendini rahat hissedip hissetmediği soruldu. — Ben ameliyat yaparken, odada sadece 3 kiĢi varmıĢ gibi davranırım, cevabını verdi. — Kim onlar? Denildi. — Biri hasta, biri de ben... — Üçüncüsü kim peki? Ünlü cerrahın cevabı düĢündürücüydü: — O da Allah!.. AHĠRETE MESAJ Çok sevdiği kocası Prens Albert'in ölümünden sonra, Ġngiltere Kraliçesi Victoria, devlet adamı Benjamin Disraeli'yle ettiği sohbetlerle avunur olmuĢtu. Onunla uzun saatler geçirir, hiç hatırından çıkmayan kocasıyla yaĢadığı mutlu yıllan yâdeder dururdu. Ölüm döĢeğindeyken bir gün Disraeli'ye, Kraliçe'nin kendisini görmeye geldiğini haber vermiĢlerdi. Disraeli: — Gelmesini bekliyordum, dedi. Herhalde Albert'ine bir mesaj götürmemi istiyordur. 58 / En Güzel Hazır Cevaplar EġEKLERĠN ARASINDA Osmanlı'nın 57. Sadrâzam'ı, Sultan 1. Ahmed'in dâmâdı Mehmed PaĢa'nın lâkabı Öküz Mehmed PaĢa'dır. Kaptan-ı Derya ve valilik görevlerinde de bulunmuĢtur. Bir gün Sadrâzam Öküz Mehmed PaĢa, çadırında toplantı yapıyordu. Bu sırada çadırın önüne bir öküz yanaĢmaz mı? Ġçeriye doğru bakan hayvanı gören misafirler gülüĢmeye baĢladılar. Ama Sadrâzam , hiç bozuntuya vermeden Ģu açıklamayı yaptı: — Hayvan bana ne dedi biliyor musunuz? Bakın söyleyeyim: Bu eĢeklerin arasında iĢin ne paĢam! ÇIBANI ġERĠF Osmanlı paĢalarından biri Ramazanda iftar ziyafeti verir. BektaĢi babası da davetliler içindedir. Ġftar yaklaĢırken PaĢa, uĢağına emreder: — ġu leğen-i Ģerif ile ibrik-i Ģerifi getir de abdest-i Ģerifimi alayım. PeĢkeri Ģerifi de unutma! PaĢa abdest alırken öteki davetliler de namaza hazırlanır, ama BektaĢi'de namaz için bir hareket yoktur. PaĢa sorar: — Baba efendi! Namaza niyet yok mu? Baba cevap verir: — Afedersiniz paĢam, kulunuzun baldır-ı Ģerifinde bir çı-ban-ı Ģerîf olduğundan özr-i Ģerifim dolayısıyla namaz kıla59 mayacağım! m PaĢa ĢaĢırır: — O ne söz baba efendi? Öyle mendebur nesneler de Ģerîf olur mu? der. BektaĢî babası alaylı bir ifadeyle:
— PaĢam! der. Bakırcı Ağop'un yaptığı leğen ve ibrik Ģerîf oluyor da, Allah'ın yarattığı bu nesneler niye Ģerîf olmasın? BESMELE ġeyhülislam Ġbn-i Kemâl'e dedikoducunun biri gelerek Ģâir ĠĢretî'yi çekiĢtirmeye baĢlamıĢ: — Efendimiz! ĠĢretî nâmındaki Ģâir, Ģarap içerken besmele çekiyormuĢ. Böyle Ģey olur mu? Ne demek bu? Ġbn-i Kemal, adamın sözünü yanda keserek, Ģu cevabı vermiĢ: — ġâir ĠĢretî'yi çok iyi tanırım... O, su içerken bile besmele çekmez! HANGĠ TERES? Sultan 2. Abdülhamid'in herkesçe sevilen selâmlık memuru MüĢir Mehmed Ġzzet PaĢa, takılmak istediği kiĢilere "teres" derdi. Bunu pâdiĢâha ilettiler. Bir Cuma namazı dönüĢü Ġzzet PaĢayı gören pâdiĢâh ona: — Kuzum PaĢa! Doğru mu? Sen herkese "teres" dermiĢsin? Diye sorunca, PaĢanın cevabı Ģu oldu: — Bunu efendimize hangi teres söyledi? 60 / En Güzel Hazır Cevaplar 61 NE FĠL? Birinci Dünya savaĢı sırasında bir toplantıda Ġttihad ve Terakkîciler için tarafını tuttuğu devletlerle ilgili lâkap takılıyormuĢ. Bu sırada biri demiĢ ki: — Enver PaĢa Cermenofil, Cemal PaĢa Frankofil... Bu arada baĢka birisi sormuĢ: — Ya Halil Bey? O ne fil? Dâhiliye Nazırı Halil MenteĢe çok ĢiĢman olduğu için, cevap Sadrâzam Talat PaĢa'dan gelmiĢ: — O, sâdece fil! ĠNGĠLĠZ KAHVESĠ Ünlü Ġngiliz yazar Somerset Maugham, Ġngilizlerin yerilecek noktalarını iğnelemekten çekinmezdi. ĠĢte Ġngiliz âdetlerini hicveden iki sözü: — Öteden beri Ġngilizlerin neden çay düĢkünü olduklarını merak eder dururdum. Derken bir gün bir Ġngiliz kahvesi içtim ve sebebini öğrenmiĢ oldum... UNUTTUN MU? Ünlü bir yazar, en aĢağı kendisi kadar ünlü bir yıldızın evinde yemeğe davetliydi. MeĢhur yıldız, nedense kızı on altıncı yaĢını aĢtıktan sonra; onu her yerde, kızı olarak değil, "kız kardeĢim" diye tanıtıyordu. Bir aralık ünlü yazar, baĢından geçen bir olayı anlattı. Fakat Ģöhretli yıldız, zamanını hatırlamıyordu. Nihayet adam dayanamadı. — Canım unuttun mu? dedi. Sen, kız kardeĢine hamile | olduğun yıl baĢıma gelmiĢti bu. KRALIN ÖLÜM TARĠHĠ Fransa Kralı XI. Louis'in Müneccim BaĢı'sı (Astrolog), bir kehanette bulunmuĢ, kralın sevgilisinin öleceği günü söylemiĢti. Kadın da gerçekten o günde ölmüĢtü. Batıl inançları olan kral, kadının ölümü ile Müneccim BaĢı arasında bir iliĢki kurdu ve onu öldürmeye karar verdi. Ancak son anda, kendisine bir Ģans tanımak istedi ve sordu: — Sen kendinin ne zaman öleceğini bilebilir misin? Müneccim BaĢı kralın niyetini anlamıĢtı. Kurnazca bir cevap verdi: — Sizin ölümünüzden üç gün önce majesteleri! Bunu iĢiten kral, hemen fikrini değiĢtirdi. Müneccim BaĢını öldürmekten vazgeçmesi bir yana, onun ömrünü uzatmak için elinden geleni yaptı. 62 / En Güzel Hazır Cevaplar KIZILDENĠZĠN YARILMASI YaĢlı bir cimri, ünlü Ġngiliz ressamı William Hogarth'dan Mısırlı askerlerin Kızıldeniz'de boğulmasını ve Ġsrailoğulları-nın denizi geçmesini gösteren tarihi bir resim yapmasını istemiĢti. Fakat o kadar gülünç bir fiyat teklif etmiĢti ki, Hogarth kabul etmedi. Uzun pazarlıktan sonra ikisinin ortası bir fiyatta anlaĢtılar. Ressam, parayı peĢin istedi. Cimri de istemeyerek razı oldu.
Birkaç hafta sonra resim kendisine gönderildi. ÇerçevelenmiĢ tual baĢtan aĢağıya kırmızıya boyanmıĢtı. Büyük bir ĢaĢkınlık içinde kalan adam, Hogarth'ı hemen aradı ve bir açıklama yapmasını istedi. Hogarth: — Ne oldu? Yoksa resmi beğenmediniz mi? Diye sordu. Cimri ihtiyar öfkeden çıldırıyordu: — Beni aldattınız! Dedi ünlü Ressama. Ġsrail oğulları ner-de? Ressamın cevabı hazırdı: — Onlar denizi geçtiler. — Peki ya Mısırlılar? — Onlar da boğuldular. ARAPLIK - ACEMLĠK Acem olarak bilinen bir gazeteci, Ahmet HâĢim'i Türklerin gözünde küçük düĢürmek için ünlü Ģâire "Arap HâĢim" demiĢti: HâĢim, yüzünde hayret dolu bir kahkahayla, kendi acem-liğini düĢünmeden konuĢan bu gazeteciye Ģu cevabı vermiĢti: — Aman beyefendi, bana Arap demek size düĢmez. Bırakın bunu Türkler desinler. 63 KENDĠ PARANLA, YĠYORMUġSUN GĠBĠ! Ahmet HâĢim çok cimri bir Ģâirimizdi. Bir gün Salih Zeki Aktay'ı yemeğe davet mecburiyetinde kalmıĢtı. ġâirin en pahalı yemekleri ısmarladığını görünce, davet ettiğine piĢman oldu. Faturayı kabartmamak için kendine en ucuz yemekleri söyledi. Salih Zeki'nin yemek üstüne yemek söylemesi üzerine Ahmet HâĢim dayanamayıp: — Rica ederim Salih Zeki, dedi, yemekleri "kendi paran-I la" yiyormuĢsun gibi ısmarla! YEMEKTE SABUN KOKUSU ġiirleri kadar midesine de itinâ gösteren Ahmet HâĢim, bir lokantada yemek yedikten sonra lokanta sahibini yanına çağırır ve: — Lokantanızın üstün temizliğini tebrik ederim! Der. Lokanta sahibi: — TeĢekkür ederim beyefendi! Ama bunu nereden anladınız? Diye sorar: Ahmet HâĢim cevap verir: — Nereden anlayacağım, bütün yemekler istisnasız sabun kokuyordu da ondan! 64 / En Güzel Hazır Cevaplar ĠSTĠDADLI GENÇ Genç Ģâirlerden biri öksürürken Yahya Kemal'e: — Affedersiniz! Bende verem istidadı var da efendim... der. Yahya Kemal, kendini Ģair sanan gençte, sadece bir parça Ģiir kabiliyeti olduğunu ima ederek: — Öyle mi evlâdım? Demek sende verem bile istidat halinde! Der. GENERAL - PAġA Feridun Bey isminde bir Türk, Mısırlı bir prensesle evlenir ve Mısır paĢası olur. Biz Türkiye'de paĢalığı kaldırınca telefon defterinde isminin yanma general yazılmaya baĢlanır. Yahya Kemal bu durum için Ģöyle der: — Mısırlılar Feridun Bey'i paĢa yaptıklarında biz ĢaĢırmıĢtık. ġimdi ona general deyince, bu defa Mısırlılar ĢaĢacak! TAHAMMÜL Midhat Cemal'in bir romanı gazetede tefrika ediliyormuĢ. Otuz günü bulunca bâzıları: — Artık okumaya tahammülümüz kalmadı! demiĢler. Yahya Kemal Ģu tesbiti yapmıĢ: — Ben onun Ģiirine otuz senedir tahammül ediyorum, siz nesrine otuz gün tahammül edemiyorsunuz! 65 OKUMA» YETERLĠ MI? Dr. Rıza Nur, "Carmen" operasını manzum olarak tercüme etmiĢti. Yahya Kemal mütercime bâzı edebî tenkitlerde bulununca Rıza Nur: — Sen ne diyorsun? Ben dört sene aruz okudum! diye itirazda bulundu. Yahya Kemal'in cevabı Ģu oldu: — Öyleyse ben de dört sene tıp okuyayım. Sizinle tıbba dâir münakaĢalar edelim! NEYZENĠN EVĠ Ney ve hiciv üstadı Neyzen Tevfik, dalgınlığıyla da meĢhurdur.
Bir gün oturduğu semte gelir ve evini bulmakta zorlanır. KarĢısma çıkan mahalle bekçisini görünce sevinir. — BekçibaĢı! Bana Neyzen Tevfik'in evini göstersene! der. BekçibaĢı ĢaĢkınlıkla: — Ġyi ama Neyzen Tevfik siz değil misiniz? diye sorar. Neyzen hem güler, hem kızar: — KardeĢim! Ben sana kim olduğumu değil, evimi soruyorum 66 / En Güzel Hazır Cevaplar DURUMLAR NASIL? Neyzen Tevfik'e Birinci Dünya SavaĢı yıllarında, iki gözü de görmeyen bir dostu sorar: — Durumlar nasıl Neyzen? Neyzen'in cevabı hazırdır: — Tıpkı gördüğün gibi ahbap! MUM GÜZELĠ GENÇ MeĢhur kadın Ģâirlerimizden Fıt-nat Hanım, adı "mumcu güzeli"ne çıkan bir gençten sık sık mum almaya gidiyormuĢ. Bu haberi duyan Ģâir HaĢmet, Fıtnat Hanım'a oyun oynamayı düĢünür. Mumcu gence, Ģu mısraı öğretir: "ġem'i-ruhuma (yanağımın nfiı-muna) dikkat ile bakma yanarsın!" Yine mum almaya geldiği gün, genç bu mısraı söyleyince durumu anlayan Fıtnat Hanım, Mumcu güzeli gence hemen Ģu mısra ile karĢılık verir: "Hattın gelicek (sakalın gelince) sen de beni mumla ararsın!" (Yâni: Bu çocukça genç hâlin sebebiyle senin yanağın mum gibi yanıp parlıyor. Sakal ve bıyığın çıkmaya baĢlayınca sevimliliğin gider, beni de mumla ararsın!) 67 KIRK YIL BEDAVA YAġAMIġ Romanları çok satılan Alexandre Dumas, ölüm döĢeğinde yatmaktadır. Bir ara yanındakilere: — Lütfen Ģu cebime bakar mısınız, kaç para var? diye sorar. Yanındakiler yazarın cebine bakıp cevap verirler: — 40 frank! Dumas tebessümle Ģu açıklamayı yapar: — Paris'e geldiğim ilk gün de cebimde bu kadar para vardı. Demek ki 40 yıl bedava yaĢamıĢım! CANLI RESĠMLER Birçok karikatüristler Cemal Nadir Güler'in etkisinde kalmıĢtır. Onu taklit eden çok olmuĢtur. Bir gün bir dostu ona sorar: — Yahu, ne diye sanki Micky filmleri gibi canlı, hareketli, yürüyen resimler çizmiyorsun? Cemal Nadir: — Etrafına baksana a dostum. Bizim resimler zaten hareketli, önüne gelen yürütüyor! cevabını verir NADĠR GÜLER Karikatür Üstadı Cemal Nadir Güler'i üzüntülü gören bir dostu: — Hayrola yahu! Ne bu surat? Sen Güler değil misin? diye sorar. Cemal Nadir'in cevabı hazırdır: — Evet, ama Nadir Güler'im. Ġ 69 68 / En Güzel Hazır Cevaplar FOTOĞRAFIN CEVABI Mussolini savaĢ raporlarını renkten renge girerek okuyordu. Bir ara baĢını kaldırdığında, gözü duvarda asılı duran kendi fotoğrafına iliĢti. Resme gözünü kırparak sordu: — Bu gidiĢle halin ne olacak? Duvarda asılı duran fotoğraf cevap verdi: — Ne olacak, beni indirip seni asacaklar.
ÇĠRKĠN MĠ, GÜZEL MĠ? — Ben senin yerinde olsam o bahsettiğin kızla gözü kapalı evlenirim!. — Neden?. O kadar mı çirkin!.. SEVMEK VE SEVĠLMEK Sacha Guitry'e sordular: — "Dünyada en güzel Ģey nedir?" — Sevmektir. — Ondan sonra? — Sevilmektir. — Neden sevmek, sevilmekten daha güzel?... Guitry cevap verdi: — Ġnsan sevdiğine, sevildiğinden daha ziyade emindir de ondan. HAKLILIK ÖLÇÜSÜ i XIV. Louîs, bir gün nedimelerinden biriyle satranç oynuyordu. Oyun nedeniyle bir anlaĢmazlık çıktı. Oyunu seyredenlerin derin bir sessizlik içinde bekleĢtikleri sırada, içeriye, Kont Grammont girdi. Kral durumu anlatarak, Kont'tan hakemlik etmesini istedi. Kont hiçbir Ģey sormadan, hemen hükmünü verdi: — HaĢmetmeap, siz haksız olmalısınız. Kral, biraz ĢaĢkın bağırdı: — Durumu daha öğrenmeden beni nasıl haksız çıkarıyorsun? Kont gayet kibarca cevabım verdi: — Majesteleri, birazcık haklı olsalardı, oyunu seyreden bu asil kiĢiler, hiç suskun kalırlar mıydı? Sizin, lehinizde konuĢmak için âdeta birbirleriyle yarıĢmazlar mıydı? LANET OKUYOR Çok zengin biri olan Kroger'in, bu hale gelmesine büyük yardımı dokunan bir akrabası, bir gün darlığa düĢmüĢtü. Kendisine yardım eder ümidiyle sık sık Kroger'in ziyaretine gidiyordu. Fakat Kroger, onun imalı konuĢmalarını daima anlamazlıktan gelmekteydi. Yine bir gün böyle bir ziyarette, Kroger lâfı değiĢtirmek için, akrabasına sordu: — Oğlunuz üniversiteye gidiyor mu? — Evet gidiyor!. — Ne okuyor?.. Akrabasının cevabı, Kroger'in duygusuzluğuna sitem yüklüydü: — Eski dostlarına vefa göstermeyenlere lanet okuyor!.. 70 / En Güzel Hazır Cevaplar HURMA AĞACININ MEYVESĠ Abbasi Halifesi Harun ReĢit, bir Ramazan günü veziri Cafer Bermeki ile birlikte Dicle nehri boyunca gezintiye çıkmıĢtı. Bu sırada, ihtiyar bir adamm hurma ağacı diktiğini gördü ve yanına sokularak: — Ey yaĢlı zat! Hurma ağacı kırk yılda yemiĢ verir, sen ise ihtiyarsın, bunu dikip de ne yapacaksın? Diye sordu. Ġhtiyar adam: — Sultanım, bizden önce gelenler, bizim için dikmiĢler, ben de bunu bizden sonrakiler için dikiyorum, cevabını verdi. Bu cevap, Harun ReĢit'in çok hoĢuna gitti ve ihtiyara bir kese altın ihsan etti. Ġhtiyar, birden ellerini açarak Ģükretti. Bunu gören hükümdar, duanın nedenini sordu. — Herkes diktiği ağacın yemiĢini kırk yılda alır, ben ise, hemen alıyorum da, ona hamd ettim, cevabım aldı yaĢlı zattan. Harun ReĢit, bir kese daha ihsan ederken, Vezir: — Aman Sultanım! Dedi. Sizde bu servet, bu adamda da bu akıl ve tatlı dil varken, bütün hazinenizi elinizden alır. Hemen buradan uzaklaĢahm. CĠMRĠLĠĞĠN MAZERETĠ "Dünyanın en zengin adamı" diye ün salan, milyarder Paul Getty, kendisinden para istemeye gelenlere Ģu cevabı verirmiĢ: 71 — Benden ne isterseniz isteyin, vereyim. Fakat sakın para istemeyin. Çünkü babamdan kalan yegâne değerli hatıra odur. ġÖHRET ÇABUK GELMEZ
Bir gün birlikte yemek yediği bir bayan, Lord Northolif-fe'e, Ġngiliz edebiyatının tanınmıĢ romancısı Thackeray hakkında Ģunları söyler: — Thackeray bir sabah gözlerini açtığı zaman meĢhur olduğunu görmüĢ, doğru mudur? Lord'un cevabı entresan olur: — Elli yıl sürekli günde sekiz saat yazı yazıp... O gün geldiği zaman, sabahleyin kendini meĢhur bulduğu doğrudur. BEYĠN FARKI Profesör, erkek beyninin, kadın beyninden aĢağı yukarı yüz gram daha ağır olduğunu açıkladıktan sonra, kız öğrencisine bu farkın ne anlama geldiğini sordu. Doktor adayı genç kız güldü. — Beyinler arası farklılaĢmada esas olan, miktar değil, kalite farkıdır hocam... ĠSTĠKLAL MARġI Can Yücel'le ressam Mehmet Sönmez'in aralan açılmıĢtı. Mehmet Sönmez, Bodrum da Can Yücel'i görünce yolunu değiĢtirdi. Can Yücel de Mehmet Sönmez'i görmüĢ, yolunu değiĢtirdiğini fark etmiĢti. Yerinden kalkıp bağırdı: — Korkma Sönmez!.. 72 / E* Güzel Hazır Cevaplar MESLEK TECRÜBESĠ TanınmıĢ gazeteci Wil-liam Ailen White, Em-poria Gazetesi yazı iĢleri müdürlüğünü yaparken, kendisine okurlar tarafından amatör yazılar gönderiliyordu. Bu yazılardan bir kısmı, geri çevrilmekteydi. Bir gün, yazısı geri çevrilen bir kadın öfkelenerek Ģu mektubu yolladı: — Yazdığım hikâyeyi yayınlanamaz diye geri gönderdiniz. Eserime elinizi bile sürmediğinize eminim. Çünkü sizi kontrol etmek için 18, 19, ve 20. sayfalan birbirine yapıĢtırmıĢtım. Olduğu gibi geri geldi. Siz yalancısınız ve yazıları okumadan reddediyorsunuz." William White mektubu hemen cevaplandırdı: — Aziz bayan. Sabahları kahvaltı yaparken kırdığım yumurtanın çürük olduğunu anlamam için, onu mutlaka yemem gerekmez. VAKĠT DARLIĞI Eski Jön Türklerden Ubeydullah Efendi, Medeni Ka-nun'un kabulünden sonra Mustafa Kemal'in emriyle belediye nikâh memuru olmuĢtu. Haftada kırk elli nikâh kıyıyordu. Ama kendisi hiç evlenmemiĢti. Dostlarından biri sordu: — Niçin evlenmiyorsun Üstad? Ubeydullah Efendi cevaben: 73 — Görmüyor musun birader? dedi. Âlemi evlendirmekten, kendime bir eĢ aramaya
TAVUK MU, ġAHĠN MĠ? Kâmil PaĢa, sadâret kâtiplerinden birini çağırtarak bir yazı yazılmasını emreder. Bir süre sonra yazının yazılıp yazılmadığını sorar. Kâtip: — PaĢam der, Ģimdi yazıp getiriyorum. Bu soru ve cevap birkaç kez tekrarlanınca, PaĢa kâtibine sorar: — Senin adın nedir? — ġahin efendim! — Haydi be, senin adın Ģahin olamaz. Yıkıl huzurumdan tavuk herif! BĠZE ATILAN TAġLARDAN YAPILDI! Sadrâzam Keçecizâde Fuat PaĢa, açık fikirli bir adam olduğundan muhalifleri çoktu, aleyhinde türlü sözler söylenirdi. Ġstanbul sokaklarını yer yer kaldırımlarla döĢetmesi de, bir aralık düĢmanlarına dedikodu fırsatını vermiĢti. Bir gün devlet adamlarından bir zat bu kaldırımların nasıl ve neyle yapıldığını kendisine sorunca Fuat PaĢa'dan Ģu veciz cevabı aldı: — Bize atılan taĢlardan yapıldı! 75 DĠPLOMALI KIZ Kız, babasına diplomasını gösteriyordu: — Baba, nasıl diplomam? Kimya, fizik, matematik, edebiyat, felsefe, müzik, resim hepsi pekiyi... En iyi notlar benim... Babasının cevabı hazırdı: — Oh oh... Çok memnun kaldım kızım. ĠnĢallah yemek piĢirmesini, dikiĢ dikmesini, çocuk bakmasını, çamaĢır yıkamasını iyi bilen bir kocaya düĢersin de mutlu olursun... ĠLK YARATILAN MAHLUK Bir yaz gecesi Dîvan ġâirleri kendi aralarmda toplanmıĢ, konuĢuyorlardı. Ġçlerinden bir Ģâir, lâf olsun diye sordu: — Dünyada ilk yaratılan mahluk hangisidir? O esnada yakasında iri bir pire yakalamıĢ olan Hayatî namındaki Ģâir, Ģu cevabı verdi: — Bana kalırsa Allah, evvelâ pireyi yarattı. Sonra da bu mahluku beslemek için ona yem olsun diye insanı... S v 1 76 / En Güzel Hazır Cevaplar YIKARIM YOZGAT'I Arif Nihat Asya, bir defasında, Yozgat'ta düzenlenen bir Ģiir matinesine davet edilmiĢti. Günü hazırlayanlar, sahneye koydukları kürsüyü bir bayrakla süslemeyi unutmuĢlardı. Arif Nihat, programdan önce, ilgilileri öfkeli bir sesle haĢladı. — Bana bakın, demiĢti, bu kürsüye, ütülü bir bayrak bulamazsanız, yıkarım bu Yozgat'ı! Üstadın öfkesini yatıĢtırmak için Mehmet Çınarlı araya girdi. — Aman hocam, dedi, o kadar suyu nereden bulacaksınız da Ģu koskoca Yozgat'ı yıkayacaksınız? ÖZEL ARABA Necip Fazıl'a: — Üstad, sizin özel arabanız yok mu? diye sorduklarında, o büyük Ģâirin cevabı enteresan olmuĢ: — Ona (cenaze arabasını kastederek) en son bineceğiz! TÜKÜRÜK Devir, dikta rejiminin halkı bunaltıp canından bezdirdiği, ama yer yer direniĢlerin baĢladığı bir devirdir. VatandaĢın biri postaneye girip mektup için üzerinde diktatörün resmi olan bir pul alır ve bir süre sonra ilgili kiĢiye giderek: — Bana verdiğiniz pul yapıĢmıyor! der. Memur pulu alır, tükürükler ve zarfın üzerine yapıĢtırır: — Görüyorsunuz yapıĢıyor! 77 Adamın cevabı hazırcjjr:
— Ben o tarafına tükürmemiĢtim ki... BORCUN VAR MI? Sadrâzam Koca Râğıp PaĢa bir Ramazan'da eĢine dostuna iftar vermiĢ. Ġftardan sonra sohbet Ramazan'dan, oruç borcundan açılmıĢ. Bu arada Râğıp PaĢa, ünlü Ģâir HaĢmet'e: — HaĢmet! Senin de borcun var mî? diye ansızın soruver-miĢ. HaĢmet asıl konudan haberi yokmuĢ gibi: — Borcum olmaz mı efendimiz? Bakkala Ģu kadar, kasaba Ģu kadar... diye saymıĢ. Râğıp PaĢa: — Bırak bunları, biz oruç borcundan bahsediyoruz! deyince Ģâir HaĢmet'in cevabı Ģöyle olmuĢ: — Oruç borcumdan size ne efendimiz? Onu Allah sorar. Sizin soracağınız ancak kul borcudur! RÜġVET ALDIN MI? Koca Râğıp PaĢa, sadrazamlığı sırasında konağına topladığı devlet adamlarıyla konuĢurken söz rüĢvet alıp almamaya gelmiĢ. Herkes rüĢvet almadığına dair en ağır yeminleri etmiĢ. Râğıp PaĢa, HaĢmet'e de sormuĢ: — Sen de bâzı memuriyetlerde bulundun, rüĢvet aldığın oldu mu? HaĢmet cevabı tam yerine kondurmuĢ: 78 / En Güzel Hazır Cevaplar — Efendimiz, biraz sabredin! Halkımız arasında yalan yeVe yemin edenlerin çatlayacağı Ģeklinde bir inanç vardır. Burada rüĢvet almadığına dair en ağır yeminleri edenlerden bir çatlayan çıkmazsa, ben de yeminle rüĢvet almadığımı söyleyebileceğim! APTALLAR DEFTERĠ ġâir HaĢmet'in çok özel bir defteri varmıĢ. Buraya kendine göre aptalca iĢ yapanların adlarını ya-zarmıĢ. HaĢmet'in böyle bir defter tuttuğu pâdiĢâhın kulağına gitmiĢ. Koca Râğıp PaĢa'ya: — ġu senin Ģâir HaĢmet'in böyle bir defteri varmıĢ. Onu al ve bana gönder! Bakalım kimlerin adları var! diye ricada bulunmuĢ. Râğıp PaĢa defteri temin edip pâdiĢâha göndermiĢ. Zevkle ve merakla defterin sayfalarını karıĢtırırken birden kendi ismine de rastlamasın mı? Hemen Ģâir HaĢmet'i huzuruna çağırmıĢ ve azarlamıĢ: — Bu ne küstahlık? Sen nasıl oluyor da benim adımı aptallar listesine kaydediyorsun? ġâir HaĢmet baĢlamıĢ gerekçesini izah etmeye: — Efendimiz, sinirlenmeyiniz lütfen, sakin olunuz! Siz geçenlerde Ġmrahor'a (BaĢ seyis) yüklü bir para vererek cins bir Arap atı almaya gönderdiniz. O kadar bol parayla yurt dıĢına gönderilen kimse, artık geri döner mi? Bunun için sizin de adınız orada bulunuyor! 79 PâdiĢâh biraz yatıĢarak: — Peki, ya Ġmrahor geri dönerse? diye sormuĢ. HaĢmet'in cevabı hazırmıĢ: — Kolayı var efendimiz. Sizin adınızı siler, onunkini yazarız! KĠMĠN ESERĠ Alexandre Dumas Füs'in Kamelyalı Kadın isimli meĢhur eseri tiyatroda temsil edildiği zaman büyük ilgi görür. Eserin ilk temsil edildiği gece, yazarın babası Alexandre Dumas Pere de seyirciler arasındadır. Temsil bitince seyircilerden biri eseri Alexandre Dumas Pere'in zannederek ona yaklaĢır ve: — Üstad, sizi gönülden tebrik ederim, gerçekten eseriniz bir hârika! der. A. Dumas Pere yanlıĢlığı düzelterek cevap verir: — Bu benim eserim değil, ama eserimin eseri! KULDAN GĠZLEMEK tslam düĢmanlığı ile meĢhur bir kiĢiyi, günün birinde Necip Fâzıl'ın yanına getirmiĢler. O gün Ramazan ayına denk gelmiĢ. Bu zat, Üstad'ın odasına piposunu tüttürerek girmiĢ ve çok bilmiĢ bir edâ ile, "Allah'ın bildiğini kuldan gizlemem!" demiĢ. Necip Fâzıl, Ģu karĢılığı vermiĢ:
— Senin avret mahallini Allah biliyor mu? — Evet, biliyor. — O halde avret mahallini neden kuldan gizliyorsun? 80 / En Güzel Hazır Cevaplar HAMAL ALĠ PAġA Üçüncü Osman sık sık azil ve tâyinler yapardı. Bunu yaparken de kabiliyet ve liyakat gözetmezdi. Çok defa kıymetli adamları azl edip, iĢten anlamaz adamları iĢbaĢına getirdiği olurdu. Bir gün Sadrazam Hekimoğlu Ali PaĢa'ya kızarak: — Seni azleder, hamallar kethüdası Ali Usta'yı, sadrazam tâyin ederim! deyince sadrazamın cevabı Ģu oldu: — Yaparsınız! Fakat o, Hamal Ali PaĢa olur. Hekimoğlu Ali PaĢa olamaz! HAYVAN Bir gün Osman Yüksel Serdengeçti, mecliste konuĢma yaparken milletvekillerine doğru Ģöyle bağırmıĢ: — Bu meclisin yarısı hayvandır! Bunun üzerine meclis allak bullak olmuĢ. Meclis baĢkanının ısrarı üzerine özür dileyerek Ģöyle demiĢ: — Sözümü geri alıyorum: "Bu meclisin yarısı hayvan değildir!" BANA GÜVENEBĠLĠRSĠNĠZ Sultan Abdülaziz'in Fransa seyahatinde Fransa hükümdarı olan 3. Napolyon, yakın adamlarıyla yalnız kaldığı bir sırada Sultan Abdülaziz'i çekiĢtiriyormuĢ. Tam o anda Türk DıĢiĢleri Bakanı Fuad PaĢa, bir konuyu 81 arz etmek için Napolyon'un huzuruna çıkmıĢ. 3. Napolyon Fuat PaĢa'yı ansızın karf ısında görünce ĢaĢırmıĢ: — Ekselans, pâdiĢâhınız hakkındaki konuĢmalarımı herhalde pâdiĢâhınıza iletmezsiniz... Cevap müthiĢ olmuĢ: — Elbette haĢmetmeâb, bu konuda bana güvenebilirsiniz. PâdiĢâhımızın sizin hakkınızda söylediği sözleri size hiç ilettim mi? KAHVECĠ MAHMUD BULUNUR AMA... Hattat Hâmid AYTAÇ (1891-1982) Ġstanbul'da ReĢit Efendi Ham'ndaki bürosunda çalıĢıyormuĢ. Hanın giriĢinde, merdiven baĢında bir kahveci Mahmud varmıĢ. Asabî mizaçlı bu kahveci birgün Hattat Hâmid'e: — Sen Hattat Hâmid!sen, ben de kahveci Mahmud'um! demiĢ. Meseleyi büyütmeyip iĢi yatıĢtırmak isteyen Hattat Hâ-mid'in kahveci Mahmud'a cevabı Ģöyle olmuĢ: — Bak evlâdım! Her handa bir kahveci Mahmud bulursun ama, bir Hattat Hâmid bulamazsın! MEMLEKET ĠÇĠN DUA Dr. Edward Hale, 1950'lerde Amerikan Senatosu'nun dinî lideriydi. Amerikan Kongresi'nde vazifeli Katolik, Protestan ve Yahudî din adamları bulunmaktaydı. Bir gazeteci Dr. Edward Hale'e sorar: — Senatörler için duâ ediyor musunuz? 82 / En Güzel Hazır Cevaplar Dinî liderin cevabı enteresandı: — Hayır! Senatörlere bakıyor, memleket için duâ ediyorum! KLÜP 23 MÜ, 21 MĠ? Bir politikacının, muayyen yerlerin câhili görünmesinde her zaman büyük faydalar vardır. ABD Senatosu'nda gece klüpleri ve meyhanelerle ilgili vergi meseleleri görüĢülürken, Senatör Eugene D. Millikin, New York'taki çok meĢhur bir gece klübünden ısrarla "Klüp 23" diye bahsediyordu. Oturum sonunda bir gazeteci senatöre yaklaĢarak klübün 23 değil, 21 olduğunu hatırlatınca Senatör Millikin Ģu cevabı verdi: — Biliyorum, biliyorum! Fakat politikada böyle yerlerin câhili görünmek faydalıdır! ġEYTANA OY VERMEK
John Wilkes (1721-97) gayet nüktedan ve meĢhur bir Ġngiliz politikacısı, gazeteci ve yazardı. Sözünü kesen bir seçmene verdiği cevap kitaplara geçmiĢtir. Seçmen dedi ki: — Oyumu sana vermektense, Ģeytana vermeyi tercih ederim! Wilkes'in cevabı müthiĢti: — Ya arkadaĢınız milletvekili olmak istemezse? l'f 83 ON DAKĠKALIK KONUġMA ĠÇĠN... * ABD CumhurbaĢkanı Woodrow Wil-son, New Jersey valisiyken bir politikacı kendisine müracaat ederek, kendisini desteklemesi için bölgesinde bir nutuk vermesini rica eder. Wilson sorar: — Ne kadar konuĢmamı istiyorsunuz? Politikacı: — Arzu ettiğiniz kadar! deyince Wil-son'un cevabı anlamlı olur: — Bakın! ġayet on dakika konuĢmamı istiyorsanız, isteğinizi ancak haftaya yerine getirebilirim. Bir saat konuĢa-caksam, bu akĢam! AĞAÇLAR ġĠKAYET ETMEZ Churchill, 1922 seçimlerinde parlâmentodaki yerini kaybedince kendisini resim yapmaya vermiĢti. Hep manzara resimleri yapar, portrelerden zevk almazdı. Kendisine bunun sebebi sorulduğunda ünlü politikacının cevabı hazırdı: — Çünkü hiçbir ağaç, kendisini çirkin gösterdim diye Ģi-"kâyetetmez! BAġARILI POLĠTĠKACININ VASIFLARI ĠNGĠLTERE BaĢbakanı Churchül'e amerikan bir gazeteci sordu: — Efendim, politikaya yeni atılmıĢ genç bir kimsenin ne gibi vasıflar taĢıması lâzımdır? 84 / En Güzel Hazır Cevaplar ChurchiU gülerek cevap verdi: — Yarın, ertesi hafta, gelecek ay ve önümüzdeki sene ne gibi olayların vuku bulacağını önceden görebilme önsezisi... Ve ondan sonra da bütün bunların neden gerçekleĢmediklerini anlatabilme kabiliyeti... YÜZÜNCÜ YILDA DA... Bir gazete fotoğrafçısı Churchill'in doğum gününde fotoğrafını çekmiĢ ve: — ĠnĢallah sizin yüzüncü doğum gününüzde de fotoğrafınızı çekmek bana nasip olur efendim! demiĢti. ChurchiU fotoğrafçıyı iyi bir süzdükten sonra, Ģu karĢılığı verdi: — Niye mümkün olmasın delikanlı? Bana oldukça zinde ve sıhhatli görünüyorsun! ASKERĠN ZEKASI Prens Bismark bir gün harpte kahramanlık gösteren askere madalya takarken sorar: — Asker! Yüz altın mı istersin, yoksa bu madalyayı mı? Asker: — Madalyanın kıymeti nedir? der. Bismark cevap verir: — Maddî kıymeti aĢağı yukarı üç altın eder! Zekî ve kurnaz askerin cevabı hazırdır: — Öyleyse 97 altınla, madalyayı isterim! 85 fc 5 HER ĠKĠ HAL »E PĠġMANLIK... Eski Yunan'da arkadaĢları Sokrates'e sorarlar: — Ġnsan evlenmeli mi? Yoksa bekâr mı yaĢamalı? Sokrates'in cevabı hazırdır: — Ġstediğinizi yapın, nasıl olsa her iki halde de piĢman olacaksınız! KISA BOYLU DAMAD Çiçero, zamanının meĢhur hatip-lerindendir. Kızının kocası da onun sinisine dokunacak kadar kısa boyludur. Bir gün damadını, belinde boyundan büyük bir kılıçla zar zor yürürken gören Çiçero, hemen bağırmaya baĢlar: — Hey bana bakın! Damadımı kim astı bu kılıca? KERAMET ġâh-ı NakĢibend hazretlerine sormuĢlar: — Sizden niçin az keramet sâdır olur? Cevap vermiĢ: — Bunca vebal altında ayakta durabilmemizden daha büyük keramet mi olur?
86 / En Güzel Hazır Cevaplar KURTULUġ KĠMDE? Ġslâmiyet'in yayılma devresinde Hıristiyanlar Hak Dini telkin eden bir mü'mini yakalayıp darağacma götürüyorlardı. Tam o sırada bir rahip, cellâda iĢaret ederek biraz beklemesini söyldi ve mü'mine seslendi: — ĠĢte ölüyorsun! Bari son dakikada hak dine (Hıristiyanlığa) gir de, kurtulmuĢ olarak öl! Sana iki dakika müsaade... Müslüman esir, rahibe cevap verdi: — Bu iki dakikayı vermekle bana büyük iyilik ettiniz. Size Hak Dini anlatayım da, ben ölsem bile siz kurtulmuĢ olarak yaĢayın! PĠCASSO'NUN TESBĠTĠ Ressam Hasan Kavruk, resim öğrenmek için Picasso'nun yanına gitmiĢ. MeĢhur ressam Picasso, — Kur'an-ı Kerîm Mekke'de nazil oldu, Mısır'da okundu ve Ġstanbul'da yazıldı! mânâsına uygun olarak Hasan Kav-ruk'a Ģu karĢılıkta bulunmuĢ: — Derhal Türkiye'ye dönüp hat sanatıyla ilgilen! Ba-tı'nın asırlardır resimde aradığı zirveyi, siz hat sanatıyla bizden önce bulmuĢsunuz! ÇOKTAN ÖLMÜġTÜ Espri ve nükteleriyle meĢhur Konyalı Tayyip Ağa'ya bir Ģahsın öldüğünü haber verdiler. — Allah rahmet eylesin! gibi bir cevap beklenirken Tayyip Ağa'nm yorumu Ģöyle oldu: — O öleli çok olmuĢtu... Sadece siz ancak yeni öğrendiniz! 87 SÖVÜLECEK ZENGĠN Tayyip Ağa'nın zenginlerle alıp veremeyeceği yoktu. Ama onların fakir fukarayı lâyıkıyla gözetmemelerine sık sık sinirlenir, sövüp sayardı. Birgün tanıdık zenginlerden biri: — Sövüp saydığın zenginlerin arasında ben de var mıyım? diye sordu. Tayyip Ağa'nm cevabı hazırdı: — Hay aslanım nereden bileyim? Elimde dürbün mü var ki, 30 milyonun içinde seni seçip ayırayım? (O zaman, yâni 1956'da Türkiye'nin nüfusu 30 milyondu.) UTANMAKTAN UTANMAYIN! Ali Akgündüz Hoca'ya bayram ziyareti için gelen bir dostu, yanındaki çocuğunu kastederek: — Hocam, bizim mahdum çok utangaç... Hemen kızanp bozanyor, eli ayağı titriyor! diye dert yanınca Ali Akgün-düz'ün cevabı enteresan olmuĢ: — Çok iyi maĢallah, çok iyi... Utansın, utansın... Zâten ne çekiyorsak utanmazlardan çekmiyor muyuz? KOYUNLAR VE KASAP Büyük Ġskender, Ġran Hükümdarı Dârâ'yla savaĢmak için yola koyulduğunda onu Ģöyle ikaz ettiler: — Dârâ, seksenbin askerle bekliyor! 88 / En Güzel Hazır Cevaplar Ġskender'in cevabı hazırdı: — Koyunların sürü sürü yollara düzülmesi, kasabı korkutmaz! GERÇEK ZAFER Ġskender, Dârâ'mn karargâhına yaklaĢtığı vakit, kendisine: — Gece baskını yaparsanız iyi olur majesteleri! denildi. Ġskender'in cevabı anlamlıydı: — Zaferime çalıntı ve kaptı kaçtı havası veremem! CEVAP NE? Bizans Kayseri, Harun ReĢid'e ĢimĢekler savuran bir mektup gönderdi. Harun ReĢid ise Ģu cevabı verdi: — Cevap, gözlerinle göreceğindir; yazılan değil! ĠSMĠ GĠBĠ MAZĠ OLDU Ebû Ali Sâgâni, Kâkî oğlu Mâzî'yi yenip savaĢ meydanında öldürünce, Nasr bin Ahmed'e durumunu Ģöyle bildirdi: — Ġmdi, Mâzî tam ismi gibi oldu vesselam! (Mazi, geçmiĢ zaman demektir.) HANGĠSĠ DAHA GÜZEL? Emir Saib bin Selâm, sarayının bahçesinde meclis kurmuĢtu. Dostlarına Ģöyle dedi:
— Bahçem ne güzel değil mi? 89 Onlar cevap verdiler: — Ey Yüce Emir! Sen bahçenden daha güzel ve cömertsin! Zira bahçen senede bir defa ürün verir, sen ise hergün muhtaçları doyuruyorsun, dostlarına hediye veriyorsun! ġARK DONU ĠÇĠMDE Rus Çarı 2. Aleksandır, Fuat PaĢa'ya: — Redingot giymiĢsiniz... demek ki BatıhlaĢıyorsunuz! diye takılınca, Fuat PaĢa Ģu cevabı vermiĢ: — Merak etmeyin majesteleri, içimde Ģark donu var! AġK NEDĠR? — AĢk nedir? diye sormuĢlar Oscar Willde'e... Aylarca, bazen yıllarca flört ettikten sonra evlenip birkaç ay sonra da boĢananları kasteden meĢhur yazar, Ģu enteresan cevabı vermiĢ: — KarĢılıklı bir yanlıĢ anlama! BAYAN EN NĠHAYET ÇeĢitli evliliklerle geçen ömründe Ģâir ve yazar Cemal Süreya, birara hayatını Birsen Hanım'la birleĢtirmiĢti... Tanıdıklarından biri sordu: — Bu kaçıncı? Cemal Süreya cevap verdi: 90 / En Güzel Hazır Cevaplar — Yok artık, bu son! Birsen Hanım'a "Bayan Nihayet" diyorum! Tanıdığı tekrar sordu: — Ya bir daha olursa? ġair cevap verdi: — Ona da "Bayan En Nihayet" deriz canım! KOLTUK ENDĠġESĠ 2. Dünya SavaĢı'nda müttefik orduların baĢkomutanı General Eisenhauer, Ġngiliz Kralı 6. George'a dert yamyormuĢ: — ġu sizin General Montgomery'nin benim makamımda gözü olduğunu sanıyorum! Kral George Ģöyle cevap vermiĢ: — Bunu duymak hoĢuma gitti, çünkü ben de benim yerimde gözü olduğunu sanıyordum! BĠR OY BĠR OYDUR Bir parti lideri seçim seyahatmdayken partili bir fanatik: — Sana kurban olayım! diye bağırarak kendisim otobüsün önüne atmaya kalkmıĢ. Parti lideri hemen seslenmiĢ: — Dur yapma yahu! Bir oy, bir oydur! BOġ ġĠĠR TANKERĠ Fazıl Hüsnü Dağlarca'nın aĢırı Ģiir üretimi yüzünden kalitesiz Ģiirler yazdığı günlerde Cemal Süreya'ya sormuĢlar: 91 — Dağlarca'nın son Ģiir^kitabını nasıl buldun? Cemal Süreya cevap vermiĢ: — Fazıl Hüsnü, içi boĢalmıĢ bir Ģiir tankeridir! ÇĠNCE BĠLĠYOR MUSUNUZ? Picasso'nun sergisinde bir kadm, tablolardan birini Pi-casso'ya göstererek: — Üstat Ben bu resimden bir Ģey anlamadın! DemiĢ. Picasso sormuĢ: — Siz Çince biliyor musunuz madam? — Hayır! — Ama Çinceyi bir buçuk milyar kiĢi konuĢuyor ve anlıyor! POLĠTĠK SAMĠMĠYET Metin Gürdere Tokat'tan milletvekili seçilmiĢ. Tokat'ta onu her gören, sanki oyunu vermiĢ gibi kendisine sarılıp öpü-yormuĢ. Birisi dayanamayıp sormuĢ: — Sen ne yapıyorsun onlar öpünce? Gürdere Ģu cevabı vermiĢ: — Hiç bozuntuya vermiyorum! Ben de onları, oylarını gerçekten bana vermiĢler gibi sarılıp öpüyorum! 92 / En Güzel Hazır Cevaplar FĠKĠR HÜRRĠYETĠ OLUNCA...
Bernard Shaw, Ġngiltere'de fikir özgürlüğünün bulunmadığından yakınır dururmuĢ. Bir gün Ġngiliz devlet idarecilerinden biri, Bernard Shaw'ı ziyaret edip onunla uzun bir sohbet yapmıĢ ve: — Bakın iĢte, Ġngiltere'de bal gibi fikir hürriyeti var! Rahatlıkla fikrinizi söyleyebiliyorsunuz, demiĢ. Bernard Shaw, bu iddiaya gereken cevabı Ģöyle vermiĢ: — Ġyi ama siz, fikir hürriyeti olduğu zaman benim neler söyleyeceğimi bilmiyorsunuz ki!.. NOBEL ALAMAYAN ADAM Cemal Süreya, YaĢar Kemal'e: — Senin için ne diyorlar biliyor musun? diye sormuĢ... — Ne diyorlar? — En çok nobel alamayan adam! EN ĠYĠ ġĠĠR Genç bir Ģâir, Anatole France'a okuyup fikrini söylemesi için Ģiirlerini getirmiĢ. — ġuraya, piyanonun üzerine koy! demiĢ Antole France. Bir hafta sonra ta fikirlerini öğrenmek için gelen genç Ģâire Anatole France, piyanonun üzerinden aldığı Ģiirlerini uzatırken: — En güzeli, 73. sayfadaki Ģiiriniz! demiĢ. Delikanlı memnuniyetle gittikten sonra, orada bulunanlardan biri Antole France'a: 93 — ĠĢi gücü bıraktın da, artık amatör Ģâirlerin Ģiirlerini mi okuyorsun? diye sormuĢ. Rnatol France'ın cevabı hazırmıĢ: — Okumadım tabiî, ama unutma ki bir Ģâir için her Ģiiri en iyi Ģiirdir! MAYMUN BÜYÜKBABA Çok konuĢkan bir genç, bir yemek Ģurasında, yanında oturan bir din adamına Danvin'in Ġnsanın Orijini adlı kitabından bahsederek, — Büyük babam maymun olsaydı, benim için hiç fark etmezdi, dedi. Din adamının cevabı anlamlıydı: — Evet, görüyorum ki, böyle bir hal sizin için farklı bir Ģey olmazdı, ama acaba büyük anneniz de sizin gibi mi düĢünürdü? DALKAVUKLUK ĠÇĠN YETER Hüseyin Cahit Yalçın, Suriye'ye yaptığı seyahatlerden birinde, Suriyeli bir dostuna Türkiye'ye niçin gelmediğini sordu. Suriyeli, Türkiye'yi görmek, baĢtan baĢa gezmek istediğini, fakat Türkçe bir iki kelimeden fazla bilmediğini söyleyince, Hüseyin Cahit, o birkaç kelimenin neler olduğunu öğrenmek istedi. ArkadaĢı cevap verdi: — Nasılsınız efendim? 94 / En Güzel Hazır Cevaplar Evet, efendim! Allah ömürler versin, efendim. Arz-ı hürmet ederim, efendim. TeĢekkür ederim. BaĢüstüne, efendim. Hüseyin Cahit dostunun sözünü kesti: — Kâfi azizim, kâfi. Sen bu kelimeleri yerinde kullanırsan, bizim memlekette hiç zorluk çekmeden ilerliyebilirsin. MAL TAKSĠMĠ Gün görmüĢ yaĢlı ve tecrübeli bir adamdan, iki kardeĢe babalarından kalan malın bölüĢülmesinde hâkim rolünü oynaması istendi. YaĢlı adam dedi ki: — KardeĢlerden biri malı mülkü ikiye ayırsın ve öteki kardeĢe de seçme hakkı verilsin. ĠLK KONUġMA Genç bir yazar, edebi bir grup önünde ilk konuĢmasını yapacağı zaman, ünlü Fransız nüktedanı ve piyes yazarı Tris-ten Bernard'dan konuĢmasını nasıl bitireceğini sordu. Yazar, "Çok basit," dedi. "Kağıtlarım topla, dinleyicilerini selâmla ve ayak parmaklarının ucuna basarak kürsüden ayrıl." Genç yazar sordu: — Niye ayak parmaklarımın ucuna basarak kürsüyü ter-kedeceğim? Cevap hazırdı:
— Dinleyicilerini uyandırmamak için. 95 ĠNANÇ FARKI Bir zamanlar Amerika'nın Hawaii adalarındaki Çinliler, ölülerini ziyaret ettikleri zaman mezara pirinç serpiyorlardı. Bir gün bir Amerikalı, kendi ölüsünün mezarına koymak için çiçek götürürken, Çinli'nin yaptığını gördü ve alay edercesine sordu: — ArkadaĢın pilâvı ne zaman kalkıp yiyecek? Çinli cevap verdi: — Senin arkadaĢın kalkıp çiçekleri kokladığı zaman. DUA ġair EĢref bir aralık parasız kalınca, beĢ on kuruĢ mukabilinde Ģunun bunun ölmüĢleri için dua etmeye baĢlamıĢ. Bunu duyan zamanın ġeyhülislâm'ı, EĢrefi yanına çağırıp duayı bu kadar ucuzlatmasına kızmıĢ: — Ayıp değil mi! BeĢ on kuruĢa dua olur mu? ġair EĢref cevap vermiĢ: — Aman efendim, siz yaptığım duaları bir iĢitseniz, on para bile vermezsiniz. 96 / En Güzel Hazır Cevaplar AKILLI EġEK Eski paĢalardan birinin yolu bir gün bir bostana düĢer. Bostan dolabını çeviren eĢeğin boynunda bir çıngırak görerek, onun ne iĢe yaradığını sorar. Bostancı der ki: — Çıngırak sesi duyulmadığı zaman, eĢeğin durduğu anlaĢılır. O zaman hemen eĢeğin yanına gider, yürütürüm. PaĢa yine sorar: — Ya eĢek durur da baĢını iki yana sallarsa. Bostancının cevabı hazırdır: — Aman paĢam, ben sizin gibi akıllı eĢeği nereden bulaNE YALANLAR SAVURUYORSUN? ġair HaĢmet, Rağıp PaĢa'nın sarayında kahve ocağında, saraya kapılanmıĢ biri ile çene çalarken içeriye PaĢa girmiĢ ve: — HaĢmet, demiĢ, yine ne yalanlar savuruyorsun? Tok sözlü Ģair cevap vermiĢ: — Efendimizin faziletlerinden bahsediyorduk. GÜZELLĠK-ÇĠRKĠNLĠK Mevlâna Celâleddin Rumî, yanında çelebileriyle sokakta giderken bir köpek leĢi gördüler. Çelebilerden biri, — Aman, Ģu köpek leĢine bakın, dedi, ne iğrenç bir manzara! Mevlânanın cevabı anlamlıydı: — Bak, diĢleri inci gibi. 97 MISIR'IN PÜSKÜLÜ General Necip'in Mısır'da yaptığı inkılâplardan bahsolunu-yordu. Festen püskülü kaldırmıĢ, denildi. Mecliste bulunan Osman Yüksel Serden-geçti esprisini patlattı: — Yahu, nasıl olur? Mısır denince insanın aklına hep püskül gelir. Püskülsüz Mısır olur mu hiç? HADDĠNĠ BĠL! Buğday, Hacca giderken arpayı yanına çağırarak dedi ki: — Benim yokluğumu belli etme. Arpa yeni görevinden memnun bir tavırla sordu: — Ekmek olayım mı? Buğday cevap verdi: — Ol. — Bulgur olayım mı? — Pek yaraĢmaz, ama mecbur kalırsan ol. — Peki baklava olayım mı? — Yoo, dedi, buğday, boyundan büyük iĢlere karıĢma. 98 / En Güzel Hazır Cevaplar ĠÇKĠ NEDEN YASAK? Eski zamanlarda bir Müslüman bir Kadıya gitti ve sordu: — Eğer hurma yersem, bu dine aykırı mıdır? Kadı, "Hayır," cevabını verdi. — Ona biraz su ilave edebilir miyim? — Tabiî. — Ve biraz maya almak günah mıdır?
— Hayır, hayır. — Peki, Kadı efendi. Hurma Ģarabında da sadece bu üç Ģey var. Niye öyle ise dinimiz bunu yasaklıyor? Kadı, biraz düĢündükten sonra dedi ki: — Eğer senin kafana bir avuç toprak atarsam acıtır mı? — Hayır. — Toprağa biraz su karıĢtırsam, o zaman acıtır mı? — Sanmıyorum. — Peki, ben Ģimdi toprağı su ile karıĢtırır, onu tuğla haline getirinceye kadar piĢirir ve sonra senin kafana atsam ne olur? — Kafa kurmaktan tutuklanırsın. Kadı, konuya son noktayı koydu: — ġimdi anladın mı hurmayı meyve olarak yemenin serbestken, içki halinde içmenin nasıl yasak olabileceğini?... BEYNĠMLE Ünlü ressam Orpen'e sordular: — Renklerinizi nasıl karıĢtırıyorsunuz? — Beynimle, cevabını verdi. 99 HER YERĠ AKIYOR Kırkağaç Kaymakamlık binasının tamiri için Dahiliye Ne-zareti'nden, "Ne gibi masraf icabediyorsa, listesini bildiriniz" yollu bir emir gelmiĢti. Kaymakam Ģâir EĢref: — Binanın muhtelif yerleri akıyor, cevabım verdi. Bunun üzerine tekrar bir emirle: — Binanın nereleri akıyor? Ayrı ayrı yazınız! sorusu soruldu. Bu gibi kırtasiyeye karĢı olan Ģâir EĢref, Ģu telgrafı çekti: — Binanın musluklarından baĢka her yeri akıyor... BAġKASINI DA DÜġÜNMEK ZORUNDAYIZ Gezginci bir Ģemsiye tamircisi, yol kenarında küçük bir kutu üzerine oturmuĢ Ģemsiye tamir ediyordu. Tamirci, tamir edilecek kısımları dikkatle ölçüyor, itina ile yama koyuyor, telleri birer birer deneyerek güçlendiriyordu. Adamı hayranlıkla seyreden bir genç, yanma yaklaĢtı ve sordu: — ĠĢinizi çok dikkatli yapıyorsunuz. Elindeki iĢi bırakmayan Ģemsiye tamircisi, "Evet," cevabını verdi, "ben her zaman iyi iĢ yapmaya çalıĢırım." — MüĢterilerin, yapılan iĢin iyi veya kötü olduğunu, ancak sen gittikten sonra anlayacaklar. — Evet, haklısın. 100 / En Güzel Hazır Cevaplar — Bu tarafa tekrar gelecek misiniz? — Hayır. — O halde, niye bu kadar titizsin? ġemsiye tamircisi bu soruya Ģu anlamlı cevabı verdi: — O zaman, benden sonra buradan geçecek öteki tamircinin iĢi kolaylaĢacak. Ben eğer kötü malzeme kullanır ve baĢtansavma iĢ yaparsam, halk bunu er veya geç anlayacak ve benden sonra buradan geçecek tamirciye iĢ verilmeyecek. ÇOCUK ÇIKARMAK Serdengeçti'nin yakın arkadaĢlarından Arif Emre'nin bir oğlu daha olmuĢtu. Haber Serdengeç-ti'ye ulaĢınca, çıkardığı derginin her sayısı olay olup hakkında dâva açılan Osman Yüksel, Ģu vecîz cevâbı verdi: — Vallahi, mecmua çıkartmak-tansa çocuk çıkartmak daha iyi. Hiç olmazsa Savcı, onda suç unsuru aramaz, tetkike de almaz! HAYVAN TEKMESĠ Necip Fâzıl merhum yolda yürürken birisi Üstad'm ayağına çarpar ve yoluna devam eder. Necip Fâzıl'ın hiç sinirlen-meyip karĢılık vermediğini gören arkadaĢlan, sebebini sorarlar. — Üstad'ın cevabı hazırdır: — Sizi, bir hayvan tekmelemiĢ olsa ne yapabilirdiniz? 101 ÜÇÜMÜZE DE YETER!
Köylünün biri eĢeğine ot yüklemiĢ, kasabaya gidiyormuĢ. Yolda alaylı alaylı birisi sormuĢ: — Bu ot, ikinize de yetecek mi? Hazırcevap köylü cevabı yapıĢtırmıĢ: — Bizim malımız bereketlidir, üçümüze de yeter! DÜġMANI DOST EDEREK YOK ETMEK Amerika'nın 5. CumhurbaĢkanı Abraham Lincoln, düĢmanları hakkında çok yumuĢak dil kullanırdı. Bunu hoĢ görmeyenler: — DüĢmanlarınızı yok etmek dururken, onlara dostça yaklaĢmanızı anlamıyoruz! Dediler. O da Ģu veciz cevabı verdi: — DüĢmanlarımı dost etmekle onları zâten yok etmiĢ olmuyor muyum? ġEHVET VE NEFRET SEBEBĠ Ġhtiyar olmasına rağmen, son derece açık saçık bir kadın, Ġbnü'1-Emin M. Kemal merhumla görüĢmek ister, Ġbnü'l-Emin, kadının bu halinden rahatsızlığım Ģöyle ifade eder: — Bak hanımefendi, genç kızların açılıp saçılması mûcib-i Ģehvettir; ihtiyarlarınkiyse mûcib-i nefrettir! (Mucib-i Ģehvet: Ģehvet veren, Mucib-i nefret: nefret veren.) 102 / En Güzel Hazır Cevaplar ORADA NE ĠġĠNĠZ VARDI? Ġngiliz garson, Türk müĢteriye: — Çanakkale'de çok askerimizi öldürdüğünüz için sizi hiç sevmeyiz! DemiĢti, Türk müĢteri son derece soğukkanlı Ģekilde Ģu cevabı verdi: — Orada ne iĢiniz vardı? ĠNCĠLĠ ÇAVUġ'UN ĠMAMLIĞI Ġncili ÇavuĢ'u camiye imam yapmıĢlardı. Bu zat, cenazeleri yıkarken, mevtanın kulağına eğilir, bir Ģeyler fısıldardı. Cemaatten meraklı birisi, Ġncili ÇavuĢ'a yaklaĢarak sordu: — Ġncili, Ģu yıkadığınız cenazelerin kulağına eğilip ne söylüyorsunuz? Ġncili ÇavuĢ açıkladı: — Öbür dünyaya vardığında, bu dünyanın durumu nasıl diye sorarlarsa; 'Ġncili ÇavuĢ camiye imam oldu!' de, dünyanın ne hale geldiğini anlarlar! ġAĠRĠN HIRSIZLIĞI Bir Ģâir, Vezîr Ġbad'a bir kaside getirmiĢti. Her beyti bir dîvandan alınmıĢ, her nüktesi bir Ģâirden çalınmıĢtı. Vezîr dedi ki: — Bizim için öyle bir deve katarı getirdin ki, eğer bir adam onların yularını çözecek olsa, her biri bir sürüye gider! 103 YANLIġ TELGRAF Süleyman Nazif Bağdat Valisi iken, Üçüncü Ordu Kumandam Hafız Ġsmail Hakkı PaĢa'dan Ģu telgrafı almıĢtı: — On bin okka Ģekerle bin okka çaym, 24 saat içinde tedarik edilerek Ģevki... Süleyman Nafiz'in buna verdiği cevap enteresandı: — Çin Ġmparatoru'na yazmıĢ olduğunuz telgrafın, yanlıĢlıkla vilayetimize gelmiĢ olduğu arzolunur. DOMUZ ETĠ "Kafkas Kartalı" ġeyh ġâmil'e, esareti sırasında Rus Çarı tarafından bir ziyafet verilir. Günlerdir aç olan ġeyh ġâmil, yemekleri iĢtahla yerken Rus Çarı yanındakilere: — Korkarım bu adam bizi de yiyecek! Diye fısıldar. Bu sözleri duyan ġeyh ġâmil, Çar'a Ģöyle der: — EndiĢe etmeyin, bizim dinimizde domuz eti yemek yasaktır! BĠLMUKABELE EVLADIM! Biraz sert, notu kıt bir hoca olarak bilinen Arif Nihat Asya, bir gün karısı ile sokakta yürüyorlarmıĢ. Arif Nihat'ı gören öğrencileri "Hocam merhaba", "Selâ-münaleyküm" diye kendilerini selâmlıyorlarmıĢ. 104 / En Güzel Hazır Cevaplar Ama Hoca hiçbirisine "Aleykümselam" veya "Merhaba" demiyor, her seferinde "Bilmukabele evlâdım, bilmukabele" diye cevap veriyormuĢ. Bu durum karısının dikkatini çekmiĢ, merhuma sormuĢ:
— Efendi, niye çocukların selâmlarını almayıp her seferinde 'bilmukabele' diyorsun? ġâir cevaplamıĢ: — Hanım, ben onların içlerinden ne dediklerini biliyorum da onun için bilmukabele.diyorum. KĠMĠ ÖLDÜRMÜġ? Ġslâm büyüklerinden Rebi bin Heysem'in bir gece çok ağladığını duyan annesi, sabahleyin oğluna Ģu soruyu sordu: — Ey oğul! Galiba bu gece birini öldürdün. Nasıl ağlamaktı o öyle? Rebi bin Heysem: — Evet anneciğim, birini öldürdüm, karĢılığını verdi. Bunun üzerine kadıncağız heyecan ve telaĢla: — Oğulcuğum, öldürülen kim? Söyle ki, seni ailesine götürelim de suçunu bağıĢlatalım, diye sordu. Vallahi senin ne kadar ağladığını görselerdi, mutlaka sana acır, suçunu bağıĢlarlardı.. Rebi bin Heysem, annesine, heyecanını yatıĢtıran Ģu cevabı verdi: — Anacığım, üzülme. Öldürülen yabancı değildi. Kendi nefsimdi. 105 VASĠYET Ahmet HaĢim, çok hastaydı. Yanına geveze bir adam gelmiĢti. KonuĢurken, damdan düĢer gibi sordu: — Nasılsın dostum, bir vasiyetin var mı? Ahmet HaĢim: — Var, dedi, eğer bir hastanın yanına gidersen bu kadar fazla oturma! KURTULUġ ÇAĞRISI Rebi bin Heysem, yaĢlılığında felç geçirmiĢti. Yine de 2 I kiĢi arasında, mahalle mescidine gidip geliyordu. ¦ ArkadaĢları, onun hastalığı yüzünden sıkıntı çektiğim gö-; rünce, ona: — Ey Rebi, Allah sana ruhsat vermiĢtir. KeĢke namazını s evinde kılsan, bu zahmeti çekmesen, dediler. Rebi, Ģu cevabı verdi: — Sizin dediğiniz doğrudur. Ancak ben, müezzinin, her ezan vakti, Hayye ale'lfelah diye felaha çağırdığını duyuyorum. Sizden hanginiz, kurtuluĢa çağrıldığını duyar da, sürünerek bile olsa, ona koĢmaz? 106 / En Güzel Hazır Cevaplar ĠġĠN ÖZÜ TAKVA, ġÖHRET DEĞĠL Muhammed bin Yusuf, Süfyan-ı Sevri'ye iltifat olarak: — Sen gece uyurken bile, insanların senden bahsettiğini görüyorum, demiĢti. Süfyan, Ģu cevabı verdi: — Sus! ĠĢin özü takvadır, Ģöhret değil... (Takva: Allah'a samimi olarak kulluk. Dinin emirlerine ve yasaklarına titizlikle uymak...) "PERHĠZ ETSĠN!" ġair geçinenlerden biri, yazdığı herzeleri Keçeci-zade Ġzzet Molla'ya göndermiĢti. Molla, Ģiirlere Ģöyle bir göz gezdirip, Ģiirleri getiren uĢağa: — Beyefendiye selam söyle, perhiz etsin, dedi. ġair taslağı, Molla'nın tavsiyesindeki inceliği sezemeyerek bir müddet yiyip içmeyerek perhiz etti. Bu arada yeniden birkaç parça Ģiir karalayarak Molla'ya gönderdi. Fakat Ġzzet Molla, bu sefer de, geçenki gibi: — Beyefendiye söyle, perhiz etsin, deyince uĢak dayanamadı: — Efendim, perhiz ede ede, zavallının kımıldayacak hali kalmadı, dedi. Ġzzet Molla'nın cevabı hazırdı: — Perhiz ediyor da, bu herzeleri ortaya kim çıkarıyor öyleyse? dedi. 107 NABĠ VE AĞLAYAN KÖYLÜ m Rivayetlere göre, vaktin padiĢahı, ġair Nabi'ye kızmıĢ ve onu hapse attırmıĢtı. ġair, bu felâket içinde dahi Ģiirle uğraĢmaktan geri kalmıyordu. Ancak Ģiirlerini zindan arkadaĢı olan zavallı, cahil bir köylüden baĢkasına okuyamıyordu.
Günlerden birinde köylü, Nabi'nin yeni yazdığı bir Ģiiri dinlerken ağlamaya baĢladı. Nabi, bu iĢten son derece memnun oldu ve Ģiirlerinin bu cahil köylüye bile etki ettiğini düĢünmeye baĢladı. Hemen sordu: — Hayrola hemĢehri! Bizim gazel sana bu kadar mı dokundu? Adamcağız bütün saflığıyla cevap verdi: — Sen gazelini okurken, uzamıĢ sakalların sallanıyor. Bu bana, köyde bıraktığım keçimi hatırlattı. Keçimi özlediğimden dolayı ağlıyorum. MAġAALLAH Süleyman Nazif hediye ettiği bir kitabı için Mithat Ce-mal'e sordu: — Son kitabımı okudun mu? Mithat Cemal de Ģaka olsun diye umursamaz bir tavırla, daha pek küçük olan oğlunu kastederek: — Vedat'a verdim, okuyor! dedi. 108 / En Güzel Hazır Cevaplar Süleyman Nazif lafın altında kalmadı: — Ya maĢâallah, dedi. Demek senin kitapları bitirdi. BĠR DAKĠKALIK SALTANAT Behlül Dânâ, Harun ReĢid'in tahtını boĢ gördüğü bir sırada tahta oturur. Nöbetçiler tartaklayarak onu aĢağı indirirler. Olaydan haberi olmayan Harun ReĢid, Behlül'ü ağlar görünce, sebebini sordu. Behlül: — Tahttaki bir dakikalık saltanatım için bir ton dayak yedim, siz yıllardır orada oturduğunuz için baĢınıza geleceklere ağlıyorum, dedi. FRANSIZ'IN ġEREFĠ Bir Fransız'la bir Ġsviçreli konuĢuyorlardı. Fransız'a göre Ġsviçreliler hep para için savaĢıyorlardı. Fransızlar ise sadece Ģeref için savaĢırlardı. Bu safsatayı sabırla dinleyen Ġsviçreli, büyük bir soğukkanlılıkla cevabı yapıĢtırıverdi: — Herhalde her ülke kendisinde en az olan için savaĢır! KADINLARIN GÖZÜ DOYMAZ Meksika'nın bazı yerlerinde soğuk ve sıcak yer altı suları birbirlerine çok yakın noktalarda yeryüzüne çıkmaktadır. Bu yerlerde seyahat eden bir turist, Meksikalı kadınların sıcak suda çamaĢırlarını yıkadıklarını ve soğuk suda duruladıklan-nı görünce yanındaki rehberine: — Ne kadar güzel değil mi? Allah, sizin kadınlarınıza çamaĢır konusunda her türlü yardımı yapmıĢ, der. Rehber gülerek Ģu cevabı verir: 109 — Siz öyle zannedin. Bu kadınların gözünü doyurmanın imkânı yok. Soğuk sıryla sıcak suyu veren Allah, neden sabunu vermedi diye söylenir dururlar. MEZAR TAġI YAZISI Behlül Dânâ'ya biri gelip: — Oğlum öldü, kabre gömdük, mezar taĢına ne yazayım? diye sordu. Behlül Ģu ibretli cevabı verdi: — ġöyle bir Ģey yaz: Dün altımda olan çiçekler bugün üstümde yeĢerdi. Ey yolcu! Anla ki, Ģu toprak günahlardan gayrı herĢeyi örtmektedir! KENDĠNĠ BÜYÜK BĠLMEK KÜÇÜKLÜKTÜR Büyük veli Davud-u Tâi, uzaklardan kendisini ziyarete gelenlere sormuĢ: — Niçin geldiniz? — Büyüğümüzü ziyaret için, demiĢler. O bu sözden hiç memnun olmayarak Ģöyle demiĢ: — Birader ben kendimi büyük bilsem, bu, küçüklüğümün delili olur. Küçük saysam, Ģimdi sizin bu ziyaretinizi nasıl kabul edeyim? 110 / En Güzel Hazır Cevaplar HESAPLAġMA DEĞĠL, KUCAKLAġMA DEVRĠ Hz. Yusuf u kardeĢleri kuyuya atmıĢlardı. Ama kader onu Mısır'a sultan eylemiĢ, Babasına da kavuĢturmuĢtu. Hazret-i Yakub bunca çileden sonra Mısır'a sultan olan oğluna sordu: — Benden ayrıldıktan sonra kardeĢlerin sana neler yaptılar, nasıl bir oyunla seni kuyuya attılar? Yusuf Peygamber cevaben:
— Babacığım, dedi. Bana kardeĢlerimin neler yaptıklarını sorma, onlarla nasıl dostluk kuracağımdan bahset. GÜNAHKAR ĠNSANA SÖVÜP SAYMAK CAĠZ MĠ? Bir kimse, büyük din bilgini Ġbn-i Sirin'in yanında, zulümlerinden dolayı Haccac-ı Zalime ağız dolusu küfürler etti. Hatta namus ve Ģerefine dil uzatacak kadar da ileri gitti. Ġbn-i ġirin o küfürbaz zata dedi ki: — Haccac kimin malını almıĢ, kanını akıtmıĢ ise, bunun intikamı ondan alınacaktır. Ama Haccac ta namus ve Ģerefine dil uzatanlardan, haysiyetine sövüp sayanlardan aynı Ģekilde hakkını alacaktır. BĠR YUDUM SU ĠÇĠN Maneviyat büyüklerinden Ġbn-i Semmak, elinde bir testi su olduğu halde, halifelerden birinin huzuruna girdi. Halife ona: — Bana nasihat et, dedi. Ġbn-i Semmak, halifeye sordu: — Ölecek derecede susuz kaldığında, elimdeki Ģu bir desti su, sahip olduğun tüm servetin karĢılığında sana verilecek 111 olsa, acaba tüm servetini verip bu suyu alır mısın? Halife: * — Elbette alırım, dedi. Ġbn-i Semmak halifeye nasihatini Ģöyle yaptı: — O halde, bir yudum suya bile değmeyen servete, mal ve mülke sakın aldanma... FAYDALI DOST BULAMADIM! Seleften bir zat, kitapları mütalaa etmeye ve mezarlar arasında tek baĢına oturmaya baĢlamıĢ, insanlarla görüĢmeyi kesmiĢti. Kendisine: — Neden böyle yapıyorsun? diye sorulduğunda, cevabı hazırdı: — Tek baĢıma oturmaktan daha selametli, kabirlerden daha ibretli ve kitaplardan daha faydalı bir dost bulamadım da ondan... KÖLESĠNE KÖLE OLMUġ Hükümdarlardan biri, bir maneviyat ehline Ģöyle der: — Bir ihtiyacın var mı? Maneviyat ehli zat Ģu karĢılığı verir: — Senden ihtiyacımı nasıl isteyebilirim? Zira benim mülküm senden büyüktür. Hükümdar: — Nasıl olur? diye sorar. Maneviyat ehli zat, Ģu açıklamayı yapar: 112 / En Güzel Hazır Cevaplar — Evet öyledir, çünkü senin kölesi olduğun Ģeyler benim kölelerimdir. Hükümdar: — Ne demek bu? sualine de cevaben Ģöyle der: — Sen Ģehvetin, öfkenin, cinsellik aletinin ve midenin kö-lesisin. Oysa ben, bütün bunları iradem altına almıĢım. Onların hepsi benim kölemdir. YILDIZLARI YARATAN NEREDE? Bir genç, bir kadına birlikte olmayı teklif etmiĢti. Kadın ona: — Sen utanmaz mısın? diye sordu. Genç: — Kimden utanayım, bu gece yarısı, beni yıldızlardan baĢka kimse görmüyor ki... dedi. Kadın Ģu cevabı verdi: — Acaba o yıldızları yaratan nerdedir? GECĠKEN NE? Bir maneviyat ehline: — Bizden yağmur kesilmiĢtir. Sen yağmur duasına çıkmaz mısın? denilmiĢti. Cevaben buyurdu ki: — Siz yağmurun geciktiğini görüyorsunuz oysa ben günahlarımızdan dolayı taĢ yağmasının geciktiğini görüyorum... 113 HIRSIZLIK Bir kiĢi, Sehl bin Abdullah Tüsterî'ye gelerek Ģöyle dedi: — Bir hırsız evimize girerek bazı eĢyalarımızı çaldı. Sehl'den teselli beklerken, ondan Ģu karĢılığı aldı: — Hemen Allah'a Ģükret! — Evime hırsız girdi diyorum, bunun nesine Ģükredeyim?
— ġunun için Ģükret: Eğer Ģeytan kalbine girip de inancını bozsaydı, imanını Çalsaydı ne yapardın? Hırsızlığın inancında olmayıp malında olmasından dolayı Allah'a Ģükret... DĠN HĠZMETĠ MAAġLA OLUR MU? Geçim sıkıntısının had safhada olduğu yıllardı. Mustafa Kemal, Anadolu illerini geziyordu. Hademe-i Hayrat (Din hizmeti ile uğraĢanlar)'tan bir hoca M. Kemal'e dert yanmaya baĢladı: — Ne olur, Ģu hademe-i hayratın maaĢını biraz artırsanız da mağdur durumdan kurtulsalar? Mustafa Kemal birden ciddileĢerek: — Hoca, hoca! Hz. Muhammed imamlık yaptığı için maaĢ alıyor muydu? diye sordu. Hocaefendinin, cevabı hazırdı: — Bizim Peygamberimiz (sav), deviet reisliğini yapar, para almazdı! 114 / En Güzel Hazır Cevaplar Bizim Peygamberimiz(sav), komutanlık yapar, para almazdı! Bizim Peygamberimiz(sav), imamlık ta yapar, para almazdı! Mustafa Kemal, bu yerinde cevaba hak verdi. EVLĠLĠK - BEKARLIK Bekârlık sultanlık düĢüncesiyle uzun yıllar evlenmemiĢ olan Sezar'a, evlendikten sonra bir dostu, Bekârlık, Sultanlık değil miydi? diye sordu. Sezar'ın cevabı Ģu oldu: — Dostum! Bekârlık, sultanlıksa; evlilik te, imparatorluktur! DÜNYANIN HALĠ Devletin çok sıkıntılı ve karanlık günler yaĢadığı bir zamanda, Süleyman Nazif in eski dostlarından birinin gözlerine perde inmiĢ, âmâ olmuĢ. Süleyman Nafiz, dostunu ziyarete giderek hâlini sorunca dostu: — Yazık ki artık dünyayı göremiyorum! demiĢ. Süleyman Nafiz onu Ģöyle teselli etmiĢ: — Hiç üzülme dostum, dünyânın yüzüne bakılacak hâli kalmadı zâten! 115 VEFA BU MU? Mehmet Akif merhum Mısır'dayken yakın dostu Ferid Bey bir mektup dahi yazmazdı. Ancak Akif in annesi Ġstanbul'da vefat edince, taziyet mektubu gönderdi. Mektuba cevap yazan Akif Ģöyle dedi: — Yahu, senden ses-sadâ çıkması için ille de bizim evden cenaze mi çıkması lazım? BAġKA GÖMLEĞĠ YOK KĠ... Kayınbiraderi Mesleme bin Ab-dü'1-Melîk, Ömer bin Abdü'l-Azîz'i ziyarete gelmiĢti. Mesleme, koskoca halîfenin sırtındaki gömleğin kirli olduğunu görünce, kız kardeĢi Fâtı-ma'ya serzeniĢte bulundu ve: — Mü'minlerin emirinin elbiselerini yıkayınız! dedi. Bir gün sonra tekrar gelen Mesleme, gömleğin yıkanmamıĢ olduğunu görünce öfkelendi ve hemĢiresine: — Ben size gömleği yıkayınız diye söylemedim mi? Ģeklinde çıkıĢtı. Ömer bin Abdü'l-Azîz'in hanımı, kardeĢine Ģu cevabı verdi: — Vallahi baĢka gömleği yok ki, onu giydireyim de bunu yıkayayım! 116 / En Güzel Hazır Cevaplar YERĠN ALTINDA ÖKÜZ VAR MI? "Dünyâ, öküz ile balık üzerindedir" tartıĢmasının yapıldığı günlerden birinde, ġehzadebaĢı vaizi Nasuh Efendi'ye sorarlar: — Hocaefendi, hakikaten dünyanın altında öküz var mı? Bu münasebetsiz suâle Nasuh Efendi'nin cevabı hazırdır: — Yerin altında öküz var mı, yok mu bilmiyorum ama, yerin üstünde çok öküzler var! TOKLARIN HALĠ Maneviyat büyüklerinden biri sürekli oruç tutar, nefsini oruçla terbiye ederdi. Niçin bu kadar açlığa katlandığını soranlara Ģu cevabı verdi: — Karnı tok olanların hâli malûm!.. ġAĠR - MEB'US Dostu Fâzıl Ahmed'in milletvekili seçildiğini öğrenen Ah-med HâĢim, onu tebrik ettikten sonra Ģöyle takılır:
— Meb'us oldun, edebiyat senden kurtuldu; bundan sonrasını da Meclis çeksin! 117 KIRKINDAN SONRA MI? Ġki arkadaĢ sohbet ediyorlardı. Söz dönüp dolaĢarak hayatın hızla geçip gitmesine geldi. Biri: — Hayat kırkından sonra baĢlar! diye itiraz edince, öteki taĢı gediğine koydu: — Daha önce ölmezsen eğer! AġK Hz. Mevlânâ'ya sormuĢlar: — Allah aĢkı nedir? Cevap vermiĢ: — Ben ol da bil! CÖMERTLĠK VE KĠBĠR Bir cömerte sordular: — Muhtaçlara verdiğin, yoksullara dağıttığın Ģeylerden dolayı gönlüne bir kibir geliyor mu? Cömert Ģöyle cevap verdi: — Hayır, ne münasebet! Ben bir Ģey verirken kendimi aĢçının elindeki kepçe gibi farzediyorum. Veren aĢçıdır fakat yemek kepçeden geçiyor. Kepçe, "rızkı veren benim!" diyebilir mi? M 118 / En Güzel Hazır Cevaplar UYKUDAKĠ PADĠġAHLIK Harun ReĢid bir ara Behlül'ü aratmıĢ, mezarlıkta uyurken bulmuĢlar. Hemen huzuruna getirtmiĢ. Behlül Halife'ye sitem etmiĢ: — Neden beni uyandırıp getirttiniz? Ne güzeldi hâlim. Rüyamda padiĢah olmuĢtum. Tahtımda azametle oturuyordum. Harun ReĢid gülmüĢ: — Ey Behlül! Uykudaki padiĢahlıktan ne olacak? Behlül hemen cevap vermiĢ: — Ne farkeder ey Harun! Ben gözlerimi açınca padiĢahlıktan düĢtüm, sen ise kapayınca düĢeceksin. ĠSABET OLDU Ava çıkan Halife Harun ReĢid, ağaçtaki bir kuĢa ok isabet ettiremez, kuĢ kaçar. Behlül zeki bir gülümseyiĢle: — Ġsabet oldu, der. Bundan bir Ģey anlamayan Halife: — Yani ne demek istiyorsun? diye sert çıkıĢınca, Behlül Dânâ: — Sultanım, der. KuĢun hayatı bakımından isabet oldu. KAÇ YAġINDA? MeĢhur Fransız Ģâir ve edibi Voltaire'e bir gün dünyanın kaç yaĢında olduğunu sormuĢlar. O Ģu cevabı vermiĢ: — Kaç yaĢında olduğunu bilmem ama, o benim gözüme, kendini hep genç gösteren bir ihtiyar gibi görünür. 119 ALLAH NEREDE? Ateist bir adam, güya Allah'ın olmadığını kanıtlamak niyeti ile bir çocuğa Ģöyle söylemiĢ: — Yavrucuğum, eğer sen bana Allah'ın nerede "olduğunu" söylersen ben sana bir portakal veririm! Zeki çocuk hemen Ģu cevabı vermiĢ: — Eğer siz bana Allah'ın nerede "olmadığını" söyleyebi-lirseniz ben size iki portakal vereceğim! ODUN-KAMIġ Bir mecliste Ahmet HaĢim'in Ģiirleri okunuyordu: — AkĢam, yine akĢam, yine akĢam.../ Göllerde bu dem bir kamıĢ olsam! Biri atıldı: — Bu da nasıl Ģiir? KamıĢ olmak da ne demek? Ġnsan hiç kamıĢ olur mu? Halit Fahri, gözlerini muhatabının gözlerine dikerek cevap verdi: — Ġnsan, elbette kamıĢ olur; bir çoğumuz odun oluyor da bazılarımız neden kamıĢ olmasın? DENGE Süleyman Nazif le Cenap ġehabettin iki samimi dosttur. Meslek itibariyle doktor olan Cenap bir sohbette dostuna Ģöyle bir tavsiyede bulunmuĢtu: 120 / En Güzel Hazır Cevaplar
— Aman dikkat edin, yazın ağır yemek, kıĢın hafif Ģey giymek kadar tehlikelidir. Nazif de Ģöyle karĢılık verdi: — Öyleyse dengeyi kurmak için, ikisini de yapmalı! BĠZĠ KĠMĠNLE BĠLÜRDÜN? Yavuz Sultan Selim'in Nedimi Hasan Can, Yavuz'a ölüm yaklaĢtığı zaman bir hatırlatmada bulunur: — PâdiĢâhım, dünya dağdağası sona ermiĢtir, artık Allah'la olacak zamandır! Bu büyük hükümdarın son deminde yanında bulunarak onu Kur'an sesleri içinde uğurlayan Hasan Çan'a, Yavuz'un cevabı Ģöyledir: — Bizi bunca zamandan beri kimin ile bilürdün? SON TEKLĠF Ġdamının infazından önce Seyyid Kutub'a yapılan son teklif Ģu olur: — ġimdiye kadarki söz ve hareketlerinizde yanılmıĢ olduğumuzu beyan ederek, CumhurbaĢkanı Abdünnâsır'dan özür dilediğiniz takdirde idam hükmünüzü bozacak ve sizi serbest "bırakacağız!" Bu teklife Kutub'un cevabı kesin olur: — Eğer idamı hak etmiĢ olarak Hakk'ın emri ile ipe çekiliyorsam, buna itiraz etmek haksızlıktır. Eğer bâtılın zulmüne kurban gidiyorsam, bâtıldan merhamet dileyecek kadar alçalamam! ı 121 ALLAH ALLAH! Osman Yüksel Serdengeçti mahkemededir. Ağır Ceza Reisi sorar: — Osman Bey, savcılık sizin radyodaki konuĢmanıza baĢlarken Allah kelimesini kullandığınızı belirterek Ģahsınızı dini siyasete âlet etmekle suçluyor. Söyleyin bakalım, savunmanız nedir? Serdengeçti cevap verir: — Efendim, Allah kelimesi Türkçe'nin vazgeçilmez bir unsuru haline gelmiĢtir. Meselâ, 'Allahaısmarladık' deriz, 'Allah aĢkına, Allah'ını seversen, Allah izin verirse' deriz. Telâffuzu bu kadar tabii olan Allah kelimesini radyo konuĢmasında niçin kullandığım sualine tek cevabım Ģudur: Allah Allah!.. ADALET ĠSTERĠM! Don KiĢot'un uĢağı SanĢo, bir kasabaya vali olduğu zaman gözleri yaĢlı, "intikam, intikam!" diye bağıran genç bir kadınla karĢılaĢır. Kadm genç bir adamı iĢaret ederek, iffetini çaldığını söyler. "Adalet isterim" diye çığlıklar atar. SanĢo, gencin üzerindeki 20 dukayı alır ve tazminat olarak kadına verir. Kadın savuĢur. Bu defa SanĢo, delikanlıya döner: — Git, kadından paranı al! der. Delikanlı, kadına yetiĢir ve paralarını almak için üstüne atılır. Fakat kadın, canını diĢine takar, parasını vermez. Geri döner, genci valiye tekrar Ģikâyet eder. Valinin cevabı enteresandır: — Parayı vermemek için gösterdiğiniz cesaretin yarısını, namusunuzu müdafaa için göstermiĢ olsaydınız, size hiçbir Ģey yapamazdı! Paraları geri verin... 122 / En Güzel Hazır Cevaplar CEPTE PARA OLUNCA AkĢehir'in Karaağaç köyünden birkaç kiĢi hocayı köye vaaza götürmeye karar vermiĢler. Hoca kabul etmiĢ., köye gitmiĢler. Vaaza baĢlama ânında hoca, "Cebime on altın koymazsanız kürsüye çıkmam!" diye diretmiĢ. Köylüler ĢaĢırmıĢlar, ama ne yapsınlar, artık çarnaçar on altını denkleĢtirip hocaya vermiĢler. Hoca çıkmıĢ kürsüye. Öyle bir vaaz vermiĢ ki, herkes parmağını ısırmıĢ ve on altın gibi fahiĢ bir peĢinatı dahi helal ettirmiĢ. Köylüler kürsüden inerken hocanın eline sarılıp sarılıp öpmüĢler. On altını veren adam da eline sarılınca hoca kuĢağına davranmıĢ, kesesini çıkarmıĢ ve on altını iade etmiĢ. Adam ĢaĢırmıĢ ve bu iĢin hikmetini sormuĢ. Hocanın cevabı enteresan olmuĢ: — Evladım, insanın cebinde para olunca, baĢka türlü konuĢur! KANAAT ġAHĠDĠ Ali Fuat BAġGĠL, 1960 ihtilâlinde Balmumcu hapishanesine gönderilmiĢti. Aylar sonra mahkemeye görgü Ģahidi olarak çıkarıldı. Kanaatini mertçe söyleyince, mahkeme reisi müdahale etti:
— Biz sizi buraya Ģahit olarak çağırdık, siz ise ehl-i vukuf gibi konuĢuyorsunuz! Merhum BaĢgil'in bu itiraza cevabı hazırdı: — Ben görgü Ģahidi değil, kanaat Ģahidiyim. Hukukta kanaat Ģahidi ehl-i vukuf mesabesindedir! 123 HAM-ĠT Latin harflerinin yeni kabul edildiği günlerde dilci Ġbrahim Necmi DĠLMEN, Abdülhak HAMĠD'e: — Yabancı kelimelerin sonralarındaki b'ler p, d'ler t olacak, demiĢti. Hamid sordu: — Peki benim adım nasıl /s yazılacak? "f Ġbrahim Necmi, karatahtaya yazdı: — Hamit. ġâir-i âzam öfkeyle fırladı: — Ġstemem efendim, istemem. Adımın baĢındaki "Ham" yetmiyormuĢ gibi bir de sonuna "it" kuyruğu taktırıp "hamit" olamam! Kelimelerdeki bu değiĢiklik gerçekleĢince Hamid: — Âhir-i ömrümüzde, âhir-i ismimize bir "it" getirdiler, diyerek hayıflanırdı. MĠRAÇ MERDĠVENĠ Rusya'da bir toplantıda Rus çarı Osmanlı elçisine alaylı alaylı sormuĢ: — Hz. Muhammed, miraçta gökyüzüne hangi merdivenle çıktı! Osmanlı elçisi: — Hz. Ġsa'nın çıktığı merdivenle! Cevabını vermiĢ. 124 / En Güzel Hazır Cevaplar NĠÇĠN GÜL ĠSMĠ? Nihad Sami BANARLI, Doğu Anadolu'dan Ankara ve Ġstanbul'a göçen insanlarla konuĢurken isimlerinin çoğunun "gül" ile ilgili oluĢu dikkatini çekti ve sordu: — Sizin oralarda gül bahçeleri çok olmalı... Köy evlerinin bahçelerinde çok mu çiçek yetiĢtiriyorsunuz? Adı Güldalı olan kiĢi cevap verdi: — Hayır Beg, bizim oralarda gül bahçesi ne gezer, biz toprağı tarla olarak kullanırız! Banarlı: — Peki kızlarınıza çok ve bu kadar güzel gül adlarını yoksa güle hasret duyduğunuz için mi koyuyorsunuz? Güldalı'nın cevabı hazırdı: — Hayır Beg, hasret duyduğumuz baĢkadır. Bizim oralarda inanılır ki, gül, Hz. Muhammed (sav)'in remzidir! PADĠġAH VE ĠNCĠLĠ Bir gün PâdiĢâh Ġncili ÇavuĢa sorar: — Herkes dolandırılabilir mi? — Evet hünkârım. — Beni de dolandırabilir misin? — Evet hünkârım. — Haydi dolandır bakalım! — Sizi dolandırmak kolay değil, önce âlet-edevat lâzım, o . para da ben de yok. 125 — Ne kadar lazımsa versinler. Ġncili parayı alır, gider. Dolandırılmayı bekleyen PadiĢah, nihayet bir gün dayanamaz: — Hani beni dolandıracaktın? der. Ġncili'nin cevabı hazırdır: — Daha nasıl dolandırılır efendim? HAYIRLISI NEDĠR? Ahnef Bin Kays'e: — Kula verilen Ģeyin hayırlısı nedir? diye sorulduğunda demiĢ ki: — Normal bir akıl. — Eğer o olmazsa?
— Ġyi bir edep. — O da olmazsa? — Kafa dengi bir arkadaĢ. — O da olmazsa? — Allah'la irtibatlı bir kalp. — O da olmazsa? — Uzun bir sessizlik. — Ya o da olmazsa? — Acil bir ölüm. PADĠġAHIN HĠDDETĠ "H Sultan Abdülaziz devrinin kazaskerlerinden Mustafa Ġzzettin Efendi, bir gün pâdiĢâhın gazabına uğrar ve meclisin126 / En Güzel Hazır Cevaplar den uzaklaĢtırılır. PadiĢah Abdülaziz'in Ģiddetini iyi bilen Ġzzettin Efendi de bu halden müteessir olarak iĢi derviĢliğe vurur. Cuma günleri selâtin camilerinde hutbe okumaya baĢlar. Ayasofya Camii'nde hutbe okuduğu bir gün, Abdülaziz Cuma selâmlığından Ayasofya'ya gelmez mi? Bu gür ve davudi sesi, PadiĢah, derhal tanır ve hutbeyi bitirince Ġzzettin Efendi'yi yanına çağırtır. Giydiği derviĢ kıyafetini imâ ile: — Ġzzet, bu ne hal? der. Ġzzettin Efendi, iki elini açarak derviĢane eğilir: — Efendimin hiddeti, derviĢ etti Ġzzet'i, cevabını verir. Bu cevap, PadiĢahın hoĢuna gider, onu tekrar yanma alır. NELER ÇALIYORSUNUZ? Her Pazartesi akĢamı, Ġbnü-lemin Mahmud Kemal Ġnal merhumun konağında saz ve söz sohbetleri yapılırdı. Bu toplantılara san'atı bilen insanlar gelirdi. Bir gün bir milletvekili de geldi. Ġbnülemin, "bu kimdir?" diye tecâhül-ü ârifânede bulunduktan sonra o milletvekiline Ģöyle dedi: — Efendi, sizin için meb'us diyorlar. Gördüğünüz gibi biz burada saz çalıyoruz, kimbilir siz Ankara'da neler çalıyorsunuz: I" 127 SOY Hoca Bahaeddin NakĢibend'e sordular: — Soyunuz nereye ulaĢıyor? Buyurdular ki: — Soyuna dayanarak hiç kimse bir yere ulaĢamaz! EL-BOSTAN MI? ALPĠSTAN MI? Ġbnülemin merhum, Mükrimin Halil'e sordu: — Söyle bakalım beyefendi, sen Elbistan'lısın. Nereden geliyor bu Elbistan kelimesi? Mükrimin Halil hemen kendisini ve memleketini medhet-mek maksadıyla : — Efendim, "kahramanlar diyarı" mânâsında Alpis-tan'dan geliyor, dedi. Bu gururlu izahata Ġbnülemin'in cevabı Ģöyle oldu: — Hayır, bilemediniz efendim. Elbostan'dan geliyor, senin gibi kabakları yetiĢtirdiği için... ÖMER'ĠN HALKINA ÖMER'ĠN ADALETĠ Haccâc-ı Zâlim bir gün maiyetiyle beraber giderken, halkından 2 kiĢi önünü keser ve Haccâc'ın atının dizginini tutarak: — Adalet ya Haccâc, adalet! Senden Hz. Ömer'in adaletini istiyoruz! Derler. Haccâc güler ve atından atlayıp kılıcını çekerek toprağı kazmaya baĢlar. Yanındakiler ĢaĢırırlar. Sorarlar: — Ne yapıyorsun yâ Haccâc, ne oldu? 128 / En Güzel Hazır Cevaplar Haccâc cevap verir: — Hz.Ömer'in adaletini uygulayacağım ama, Hz. Ömer'in halkını arıyorum!
SAĞ MISIN SOL MU? Osman Yüksel SERDENGEÇTĠ'ye takılmaktan zevk alan bir arkadaĢı, onun damarına bastı: — Sen, dedi, sağ mısın, sol musun? Serdengeçti'nin cevabı hazırdı: — YaĢadıkça sağım! NE KADAR FUZÛLĠ! Devrin meĢhur Ģâirleri Fuzûli ve Ruhî, Bağdat sokaklarında dolaĢırken karĢılarına uyuz bir köpek çıkmıĢ. Ruhî, dayanamayıp bir lâtife yapmıĢ: — Ne kadar Fuzûlî! Fuzûlî gayet sakin, cevabı yapıĢtırmıĢ: — Bas kuyruğuna, çıksın Ruhi! SABIR Cüneyd-i Bağdâdi'ye "Sabır nedir?" diye sorduklarında Ģu cevabı vermiĢ: — Yüzünü ekĢitmeden acıyı yudumlamaktır! 129 HARĠKULADE m Mustafa Kemal'in masası...Masanın etrafında bir çok siyâset, fikir ve edebiyat adamı vardır. Bu arada Yahy£ Kemâl ve Behçet Kemâl de oradadır. Mustafa Kemal, Yahya Kemâl'e sorar: — Ne dersin, bu Behçet Kemâl nasıl Ģâirdir? — Hâ....ri.....kul....â....de! Bir müddet sonra misafirler dağılırken, Yahya Kemâl ile Behçet Kemâl, beraber çıkarlar. Behçet Kemâl, yolda Üstada sorar: — Benim için nasıl oldu da "Harikulade" diye&ildiniz? Yahya Kemâl'in cevabı hazırdır: — "Harikulade" dedim, "Ģair" demedim ki! MĠLLETĠ SEVĠNDĠRMEK Osman Yükselle Ġsmet Ġnönü, bir gün uçakta beraber olurlar. Ġnönü'nün torunu da yanındadır. Ġnönü, torununun kulağına bir Ģeyler fısıldayıp, Osman Yüksel'in yanına gönderir. — Osman amca, Osman amca! Dedem, uçaktan para atarak aĢağıdakileri sevindirmenizi istedi! Edebiyat dünyâmızın en hazırcevap edîbi Osman Yüksel, derhâl cevabı yapıĢtırır: — Ben para atarsam, ancak üç beĢ kiĢi sevinir; ama dedeni aĢağı atarsak koca bir Türk milletini sevindirmiĢ oluruz!... 130 / En Güzel Hazır Cevaplar BÜYÜKLÜK Yahya Kemâl'e sormuĢlar: — ġu Ahmet HâĢim, çok büyük Ģâir değil mi? ġiirde olduğu kadar, mizahta da üstad kabul edilen Yahya Kemâl Ģu cevabı vermiĢ: — Aman efendim, onun da sözü mü olur? Hem öyle büyük Ģâir ki, bir merdiveni var, daha ilk adımda yıldızlara ulaĢabiliyor! BAġBUĞ'UN SÖZÜ Osman Yüksel Serdengeçti, bir gün çok rahatsızdı. Yatakta tir tir titreyip, bir o tarafa bir bu tarafa doğru mütemadiyen dönerken, ziyaretçilerinden birisi endiĢeyle sordu: — GeçmiĢ olsun, fazla çalıĢmak, sizleri ne hallere getirdi, kendinizi aĢırı yordunuz gâlibâ? Serdengeçti, gülümseyerek Ģu espriyi yaptı: — TürkeĢ baĢbuğumuz, 'Ey Türk, titre ve kendine dön!' dedi, o gün bu gündür titriyorum, hâlâ kendime dönemedim! DÜġÜK Hüseyin Üzmez bir gün, bakmıĢ ki Osman Yüksel, çoğu delik ceplerini tersyüz etmiĢ, birĢeyler arıyor. — Ne arıyorsun ağabey, ne kaybettin? DemiĢ. O, bir taraftan aranmaya devam ederken, bir taraftan da söyleniyor-muĢ: 131 — Bizim hanım durmadan çocuk düĢürüyor, ben de durmadan para düĢürüyorum! ĠADE-Ġ ZĠYARET
MeĢhur bir politikacımıza Fransa'da sormuĢlar: — Viyana kapılarında ne iĢiniz vardı? ġu veciz cevabı yapıĢtırmıĢ: — Haçlı seferlerinin iâde-i ziyaretiydi!" CAMLI GÖZLÜK Sultan Mahmud, hazırcevapları ile meĢhur Ģâir Keçecizâ-de Ġzzet MoUa'ya takılmaktan zevk alırdı. Bir gün kendisine camsız bir gözlük hediye etti. Molla, gözlüğü teĢekkür ederek aldı ve huzurda takmasına müsaade istedi. PâdiĢâh izin verince büyük bir ciddiyetle gözlüğü taktı ve ufka bakarak okudu: "Hüve'lHallâku'l Bakî." Yâni: "Ölümsüz olan ancak yaratandı." PâdiĢâh camsız gözlükle böyle ebedî bir hakikati okuyan Ġz'zet MoUa'ya Ģöyle iltifat buyurdu: — MaĢallah! Efendi hazretleri, pek uzakları görüyorsunuz... Zarîf Ģâirin cevabı hazırdı: — Efendimiz, eğer ihsan buyurduğunuz gözlüğün camı da olsaydı, levh-i mahfuzu bile okurdum! 132/ En Güzel Hazır Cevaplar KULP TAKMAK Adı "Deli"ye çıkan Ģâir Nüzhet, Sivas'a giderken Amasya'da uğradığı bir kahvehanede kahveci, kulpu kırık bir fincanla kendisine kahve getirmiĢ. Nüzhet gülerek: — Al bunu Ġstanbul'a götür! demiĢ. Kahveci: — Ġstanbul'a götürüp ne olacak? deyince Nüzhet'in cevabı Ģu olmuĢ: — Orada her Ģeye kulp takarlar. Belki buna da bir kulp takan bulunur... SEN SAĞ OL Sultan 2. Abdülhamit Hân'ın sadrâzamlarından Cevat PaĢa bir akĢam yalısında otururken, Sarraf Hayimaçi'nin ziyarete geldiğini haber verirler. Biraz sonra da Hayimaçi'yi PaĢanın huzuruna çıkarırlar. Cevat PaĢa sarrafa iltifat etmiĢ görünmek için: — Nasılsın bakalım, Ģeytanın sol bacağı? der. Hayimaçi hemen taĢı gediğine koyar: — Sen, sağ ol PaĢam! NASIL OLUYOR DA? Keçecizâde Ġzzet Molla'ya gevezenin biri, ilmi ve fazileti ile tanınmıĢ bir Hıristiyandan bahseder ve Molla'ya sorar: — Bu zâtın bu kadar bilgisi varken acaba neden ihtida edip Müslüman olmuyor? Molla dayanamaz, herifi tersler: — Senin de bu kadar cehlin varken nasıl oluyor da Hıristiyan olmuyorsun. 133 AYAK - KAFA Sultan 3. Selîm devrinde doğruluğu ile tanınmıĢ fakir bir âlimi Kadı tâyin etmek isterler. Kadının ayağındaki kunduralar pek eskidir. Kendisini sevmeyenlerden birinin: — Böyle ayağına giyecek bir ayakkabısı olmayan adam Kadı yapılır mı? diye itiraz ettiğini haber alan Kadı, ona Ģu cevabı gönderir: — Kendisine söyleyin, biz hükümlerimizi ayağımızla değil, kafamızla veririz! HANGĠ GÖZLÜKLE BAKIYORSUNUZ? Mehmed Akif, Avrupa'ya tahsil için giden ve önceden sahip olduğu manevî değerlerini kaybettiği için insanları küçük görmeye baĢlayan birine: — Siz, demiĢ, insanlara eskiden Fâtih minaresinden bakardınız, Ģimdi Eyfel kulesi'nden mi bakıyorsunuz? ĠKĠNCĠSĠ KĠM? Necip Fâzıl merhuma: — Fransa'da neĢredilen bir ansiklopedi Türkiye'den sâdece iki kiĢiye yer vermiĢ! denilmiĢ. ġâirin suâli enteresan olmuĢ: — Peki, ikincisi kim? 134 / En Güzel Hazır Cevaplar YAZARLIĞIN ĠYĠ-KÖTÜ YANI Peyami Safa'ya sormuĢlar: — Yazarlığın en iyi yanı nedir? ġu cevabı vermiĢ: — Fikirleri geniĢ kitlelere ulaĢtırması.
BaĢka bir soru sormuĢlar: — Yazarlığın en kötü yanı nedir? Yine aynı cevabı vermiĢ: — Fikirleri geniĢ kitlelere ulaĢtırması... DÜġÜNÜLMEK Arif Nihad Asya bir sohbetinde "DüĢünüyorum, öyleyse varım!" sözünü hatalı bulduğunu söylemiĢ. Doğrusunu sorduklarında Ģu cevabı vermiĢ: — DüĢünülüyorum, öyleyse varım! VĠRGÜL Yahya Kemâl'e sormuĢlar: — Üstad, bugün neyle meĢguldünüz; hiç görünmediniz? ġâir: — Bir Ģiir üzerinde çalıĢıyordum! — Bitirebildiniz mi? — Hayır! Sabahleyin bir virgül koymuĢtum. AkĢama kadar düĢürdüm, onu da beğenmedim. AkĢam sildim! 135 BÜYÜK KULAK Galile, kulakları büyükçe birisiymiĢ... Bunu kastederek patavatsızın teki sormuĢ: — Kulaklarınız bir insan için büyük değil mi Üstad? Galile'de cevap hazırmıĢ: — Benim kulaklarım bir insan için büyük ama, seninki-ler de bir eĢek için fazlaca 1 HAKSIZ ÖLÜM MeĢhur filozof Sokrat idama mahkûm edilince karısı gözyaĢlarını tutamayarak: — Haksız yere öldürülecek olman beni çok üzüyor! demiĢ. Sokrat cevaben: — Ne yâni karıcığım, bir de haklı yere mi öldürülseydim? demiĢ. HEDĠYE Uzun Hasan, Fâtih Sultan Mehmed'e hediye olarak bir kutu gönderir, kutunun içinde yılan, akrep gibi haĢerat vardır. Buna mukabil Fatih de hediye olarak bal gönderir. — Niçin böyle davran-dın? diye soranlara Sultan Fâtih'in cevabı hazırdır: — Herkes ne yiyorsa ondan gönderir! ¦*:. 136 / En Güzel Hazır Cevaplar NEDEN ERKEKLER? ġâir Mehmed Çınarlı'ya Ģiir meraklısı bir hanım sorar: — Neden iyi Ģâirler hep erkeklerden çıkmıĢ? Cevap enteresandır: — Mesele ilham meselesidir. Biz erkekler o zarif, kibar, güzel mahlûklardan ilham alarak güzel Ģiirler yazıyoruz. Onların karĢısmdaysa bizim gibi kaba, çirkin yaratıklar var. Nasıl ilham alıp güzel Ģiir yazsınlar ki? ÇALINTI ġĠĠR Behçet Kemal Çağlar, kontrol ettirmek için kendisine bir Ģiir getiren gence sorar. — Bunu siz mi yazdınız? Genç göğsünü kabartarak cevap verir: — Evet efendim, tamamım ben yazdım! Behçet Kemal'in cevabı enteresan olur: — Oooo! MüĢerref oldum Tevfik Fikret Bey, halbuki sizi çoktan öldü zannediyordum! YAZIHANE ÇalıĢma yerinin nasıl olduğunu soran bir dostuna Osman Yüksel'in cevabı hazırdır: — Kömürlüğü ömürlük yaptık. Yeryüzünden iki metre aĢağıdayız. Ölüm bile bizim için yükseliĢ olacaktır! 137 KARNIYARIK MI BAĞRI YANIK MI? Bağrıyanık isimli mizah gazetesinin yayınlanması hayâli ile yaĢayan Osman Yüksel, bir gün lokantaya girer. Ne istediğini soran garsona: — Bağrıyanık! deyince garson ĢaĢkınlıkla bakakalır. Daha fazla mahcup olmamak için düzeltir: — Karnıyarık efendim!
SATILIK EV Osman Yüksel Serdengeçti, Cebeci'deki bodrum katını satması için dostu Hüseyin Üzmez'den yardım istemiĢ. Bir müddet sonra Hüseyin Üzmez, evi satın alacak aileyle beraber Serdengeçti'nin yanma gelmiĢ. Evi görmeden sa-tın alacaklarmıĢ. Serdengeçti baĢlamıĢ evi methetmeye: — Evim çok merkezî bir yerdedir! Bir penceresinden bakınca hastane görünür. Diğer penceresinden bakınca hapishane, ötekinden bakınca da Cebeci Mezarlığı görünür. Zâten hayat bu üç yer arasında geçmez mi? MüĢteri ailenin gözleri fal taĢı gibi açılmıĢ ve derhal koĢar adımlarla oradan uzaklaĢmıĢlar. HERKES KENDĠ ĠġĠNE! PâdiĢâhın terzibaĢısı, idarî iĢlere dair bir lahika kaleme alarak Sultân'a takdim eder. Bunun üzerine pâdiĢâh etrafındakilere Ģu emri verir: — Bizim terzibaĢı devlet iĢiyle meĢgul. Gidin, vezire söyleyin de gelsin bana bir kat elbise diksin! 138 / En Güzel Hazır Cevaplar ARADAKĠ FARK ġâir HaĢmet bir mecliste bulunuyormuĢ. Herkes bir ağızdan konuĢup meclisi kadınlar hamamına çevirmiĢler. O esnada sokakta bir eĢek anırmaya baĢlamıĢ. HaĢmet bunu fırsat bilerek topluluğa Ģöyle hitap etmiĢ: — Efendiler! Sözü birer birer söyleyin! Zira dıĢarıda zir-layanla, içeride hırlayanı fark edemiyoruz! EMNĠYETLĠ ADAM Râğıp PaĢa, bir gün ansızın Lâleli'deki kütüphanesine gider. Gerek kütüphaneyi, gerekse kitaplarını temizlenmemiĢ, toz içinde görünce, kütüphane memurunu çağırıp Ģöyle der: — Aferin efendi! Doğrusu dünyâda senin gibi emniyetli adam görmedim! Teslim edilen Ģeylere hiç el sürmüyorsun! ALLAH'A SIĞIN! Ramazan ayıymıĢ. Ġzzet Molla bir yerde iftardayken, oburun teki "elmasiye" denilen tatlıya büyük hırsla kaĢığı daldırdığı gibi koca bir parça sıçrayıp Ġzzet Molla'nın üzerine düĢmüĢ. ġâir tatlı parçasına hitaben Ģöyle demiĢ: — A mübarek! ġu herifin elinden bana değil, Allah'a sığın! 139 ^EĞLENMEK ġâir ġevkî, Ģakayla karıĢık bir kaside yazıp vezire takdim eder. Vezir: — Yarın gel, caizeni al! diye Ģâiri savar. ġâir ertesi günü gelir. Vâdedilen ihsanı beklerse de vezir bilmezlikten gelerek, ne istediğini sorar. ġâir: — Dün bir kaside takdim etmiĢ, sizi hayli eğlendirmiĢtim! deyince, vezir hemen Ģu cevabı kondurur: — Dün sen beni nasıl eğlendirdiysen, ben de seni caize vadiyle eğlendirdim. O halde ödeĢmiĢ olduk. Daha ne istiyorsun? TEK CĠLTLĠK KĠTAP PâdiĢâh, ihtiyâç sahibi olduğunu öğrendiği bir yakınına, "Sana nüshası nâdir bulunan bir kitap vereyim de evine götür, mütâlâa et!" diye kâğıda sarılı kitabı uzatmıĢ. Adamcağız paketi eve götürüp açmıĢ, bakmıĢ ki kâğıt paralardan meydana gelen bir cilt. Aradan birkaç gün geçtikten sonra PâdiĢâh sormuĢ: — Nasıl, verdiğim kitabı okudun mu? — Evet efendim, okudum, tekmil ettim. Diğer ciltlerini de ihsan buyurunuz da okuyayım! Adamın bu zekice sözü üzerine PâdiĢâh Ģöyle demiĢ: — Müellif o kitabı, bir cilt olarak telif etmiĢ! ÇATIRTI Fransa imparatoru 3. Napolyon, Paris'te Osmanlı büyükelçisi olarak bulunan Ahmet Vefik PaĢa'ya: 140 / En Güzel Hazır Cevaplar
— PaĢa, iĢitiyorum ki, Osmanlı Devleti çatırdıyor! demiĢ. Vefık PaĢa gayet vakur bir edâ ile Ģu cevabı yapıĢtırmıĢ: — Ġstanbul buraya uzaktır, ses duyulmaz! O duyduğunuz sizin imparatorluğunuzun çatirtisıdır! TIMARHANE ġâir Nüzhet Bursa'da iken, deliliği ile meĢhur bir zâtı valiliğe getirirler. Yine deli diye anılan bir baĢkasını da kadı yaparlar. Bir gün sokakta, jandarmaların bir adamı sürükleyip götürdüklerini gören Nüzhet sorar: — Bunu nereye götürüyorsunuz? — Delidir, tımarhaneye götürüyoruz! derler. Nüzhet gülmeğe baĢlar: — Ayol, delinin tımarhanede ne iĢi var? Devlet dairlerinde hiç mi münhal kadro kalmadı? HATTAT HAFIZ OSMAN Osmanlı'nın meĢhur hattatlarından Hafız Osman, Sultan ikinci Mustafa'nın hat hocasıdır. Hafız Osman hat meĢkederken, Sultan ikinci Mustafa büyük bir hürmet içinde hocasının hokkasını tuttuğu sırada yazılan hattın güzelliği karĢısında gönlü ihtizaza gelip, "Artık bir Hafız Osman daha yetiĢmez!" der. Büyük Hattat Hafız Osman Ģu veciz cevabı verir: — Efendimiz gibi, hocasının hokkasını tutan pâdiĢâhlar bulundukça daha çok Hafız Osman'lar yetiĢir! 141 DÜġMAN SEVĠNDĠRMEMEK m Gazete sayfalarında Necip Fâzıl ile Peyami Safa karĢı karĢıya gelmiĢti. Necip Fâzıl bu kavgaya Ģu cümle ile son verdi: — Peyami Safa! MüĢterek düĢmanlarımızı sevindirmemek için sana cevap vermeyeceğim! PĠRENĠN KANI Tanımadığı bir adam, Ġmam Hasan Basrî'nin yanına gelerek: — Yâ Ġmam! Pirenin kanı namaza manî midir? diye sorar. Hasan Basrî: — Garip sual... der, Ģu Irak ahâlîsi Hazret-i Hüseyin (ra)'in kanını sormayı akıl etmezler de, tutarlar pirenin kanını sorarlar! KILICIN HAKKI Fâtih, Ġstanbul'u fethetmiĢ, Ģehre giriyor. Halk arasından bir derviĢ fırlayıp önüne çıkarak atın yularından tutar: — PâdiĢâhım, der. Unutma sakın, Ġstanbul'u biz derviĢlerin duaları sayesinde fethettin! Fâtih hafifçe gülümser. Elini kılıcına atıp yarıya kadar sıyırır. — Bak derviĢ, doğru söylersin, ama Ģu kılıcın da hakkını unutma, der. 142 / En Güzel Hazır Cevaplar 143 YA HAFIZ! Sultan Abdülhamid devrinde Ġstanbul'a gelen büyük rütbeli bir Ġngiliz devlet adamına Fuat PaĢa'yı mihmandar yapmıĢlar. Gezinti sırasında evlerin üzerinde gördüğü "Yâ Hafız! (Allah muhafaza etsin)" Levhaları Ġngiliz'in merakını çekmiĢ. PaĢa'ya bunların ne olduğunu sorunca PaĢa Ģu cevabı vermiĢ: — Osmanlı sigorta Ģirketinin levhalarıdır efendim! CENNET KADININ MEZARI Gubarî müstear (takma) adıyla mâruf Ģâir Abdurrahman, bütün ömrünce kadınlardan uzak kalmıĢtı. Tuhaf bir tesadüfle, ölünce cenazesini Cennet Kadın adında bir hatunun mezarına gömdüler. Bunu haber alan zamane Ģâirlerinden birisi Ģu beyti söyledi: "Cennet kadın mezarına kondun Gubâriyâ; ġimdiden geru çek imdi cehennem azabını! CEHENNEMĠN DĠBĠ Edirne Valisi Ġzzet PaĢa, pintiliğiyle meĢhurdu. Bir gün, pek sevdiği av köpeği kaybolmuĢtu. Kâhyasını çağırıp sordu: — Bizim köpek acaba nereye kaçmıĢ olabilir? Ne zamandan beri aylığını almamıĢ olan kâhya, suratını asarak Ģu cevabı verdi:
— Vallahi PaĢam, cehennemin dibine bile kaçmıĢ olsa, yine buradan daha iyi karnı doyar! DEĞĠRMEN TAġI * Gaziantepli halk Ģâiri Hasırcızâde, bir gün Sadrâzam Ke-çecizâde Fuat PaĢa'nın parmağındaki yüzüğe dikkatli dikkatli bakıyormuĢ. PaĢa sormuĢ: — TaĢıma mı bakıyorsun? — Evet paĢam, ne taĢı diye bakıyorum! — Elmas! — Afedersiniz ama, bir Ģey soracağım: Sana kaç para getiriyor bu taĢ? — Hiç! Hasırcızâde gülümsemiĢ: — Benim de dede yadigârı bir çift taĢım var ama, her sene bana 50 altın getirir! — Ne taĢı bu? — Değirmen taĢı PaĢam! ġEYTAN YULARI Câhilin biri yolda giderken elinde bir takım yular götüren adama tesadüf eder. Sorar: — Sen kimsin? Bunları ne yapacaksın? — Ben Ģeytanım. Elimdeki yulardır. Hak yolundan çıkarmak istediğim adamların boynuna takar, çekerim. — Öyle ise göster, benim yularım hangisidir? ġeytan güler: — Senin gibilere yulara lüzum yok. Yular senin zaten boynunda. 144 / En Güzel Hazır Cevaplar KÖTÜ MĠSAL Adliye Nâzın hapisâneyi teftiĢ ediyordu. Bütün cezalılar suçsuz olduklarını iddia ediyorlardı. Yalnız bir tanesi kabahatini saklamamıĢ, olduğu gibi anlatmıĢtı. Bunun üzerine nazır emir verdi: — ġu adamı buradan çıkarınız ki, bu kadar namuslu ve masum arasında kötü misâl olmasın! NUH'UN TORUNU Ondördüncü Lui bir âlimi büyük bir memuriyete tâyine karar vermiĢ amma, asaletini tes-bit etmek istemiĢ. Sülâlesini sorunca Ģu cevabı almıĢ: — Efendimiz... Kitap okumaktan aile Ģeceremin adlarına hafızamda yer ayıramadım. Fakat muhakkak ki, Nuh'un gemisinde bulunmuĢ üç oğlundan birisinin torunuyum! YALAN SÖYLEMEME SÖZÜ Müessese sahibi iĢ için müracaat eden gencin doldurduğu form'u incelerken sordu: — Ama son üç yıl içinde ne gibi iĢler yaptığını burada belirtmemiĢsin. — Cezaevinde idim, cevabını verdi genç. Genç, bunu o kadar tabiî ve canlı bir tarzda söylemiĢti ki, adam hayret etti: — Âdeta bir gurur vesilesi yapıyormuĢçasına cevaplandırdın. 145 Genç dedi ki: — Cezaevinden ayrıldığım gün, müdür, artık yalan söylemeyeceğime dair benden söz istedi ve ben de bu sözü verdim." Müessese sahibi doğru sözlü gence dedi ki: — Yarın sabah saat sekizde burada ol ve hemen iĢe baĢla. YANILGI Bir dostunu her yerde hararetle öven bir adama dediler ki: — Sen onu göklere çıkarıyorsun, ama o senin aleyhinde söylemediğini bırakmıyor." Adam cevap verdi: — Dünyada yanılmayan insan mı var? YAġAMA AZMĠ Üç dindar aralarında konuĢuyorlardı. Ortaya bir sual atıldı: — Eğer dünya birdenbire simsiyah karanlık kesilse, ne yapardınız? Bir tanesi Ģöyle dedi: — Hemen Allah'a dua ederek, Cennet'in kapılarını açmasını isterdim. Bir diğeri Ģunu söyledi: — Allah'a dua ederek, kadere boyun eğdiğimi, Allah ne isterse onu çekmeye hazır olduğumu söylerdim.
Üçüncüsü ise Ģunu söyledi: — Karanlıkta nasıl yaĢayacağımı öğrenmeye çalıĢırdım. 146 / En Güzel Hazır Cevaplar NĠÇĠN YAġLANMIYORMUġ? Eski gazetecilerden Vartan Efendi, bir gün çoktandır görmediği bir dostuna rastlar. Adam, Vartan Efendi'nin yıllardır hiç değiĢmemiĢ olması karĢısında hayretini gizleyemez. — Yahu Vartan, der. Sen hiç ihtiyarlamayacak mısın? Vartan Efendi mütevekkil bir eda ile cevap verir: — YaĢamıyorum ki, ihtiyarlayayım. GĠZEMLĠ OLAYLAR Tanzimat'ın büyük lideri Koca ReĢit PaĢa'nm ilk anda garip gelen dikkatleri vardı. Ölümünden sekiz ay evvel, Ramazan dolayısıyla sahilhanesinde okunan mevlûtte duayı yapan hoca efendi kendi ismini unutmuĢtu. Yalnız kaldıkları zaman, ReĢit PaĢa, oğlu Ali Galip PaĢa'ya dedi ki: — Bizim Ģu fâni dünyada son senemizdir zannederim. Bugün mevlûtte duagû efendi, benim ismimi söylemedi. Ġçine doğdu herhalde... Zaten, âhiret hazırlıklarının zamanı da geliyor. Ali Galip PaĢa, memlekette olup-bitenler sebebiyle yorgun, asabı bozuk babasını teselli etti. Fakat garip bir tesadüf, sekiz ay sonra ReĢit PaĢa vefat etti... Babasının ölümünün kırkıncı günü Ali Galip PaĢa, aynı sahilhânede mevlût okuttu. Tesadüf, aynı hoca efendi "son dua"yı yaptı, ve bu defa, Ali Galip PaĢa'nm ismini unuttu. Önceki hâdisenin tesiri ile Ali Galip PaĢa, bunu mevlûtta 147 hazır bulunan Keçecizâde Fuat PaĢa'ya anlattı. Fuat PaĢa tesadüflerin tesirinin doğru olmadığını söyledi ve konuyu değiĢtirdi. Fakat çok gizemli bir "tesadüfle, Ali Galip PaĢa da, deniz kazasına kurban gitti; boğularak öldü. Asıl mesleği hekimlik olan aydın devlet adamı Keçecizâde Fuat PaĢa, bu hâdiseyi sık sık anlatır ve "insanın istikbali bir muammadır," derdi. TEORĠ-PRATĠK — Rakamlar yalan söylemez," dedi, öğretmen. Meselâ, bir kimse bir evi oniki günde yaparsa, oniki adam bir günde yapar. Bir öğrenci ayağa kalktı ve dedi ki: — O halde, 288 kiĢi bir evi bir saatte, 17.280 kiĢi bir dakikada, ve 1.036.800 kiĢi de bir saniyede yapabilirler. Ben onların bir tek tuğlayı bile yerine koyacaklarına inanmıyorum. Öğretmen, hayret içinde öğrenciyi dinlerken, öğrenci devam etti: — Ve yine, eğer bir gemi Atlantik'i altı günde geçerse, altı gemi bir günde geçebilir. Ben buna da inanmıyorum. TERBĠYESĠZLĠK ġiĢman bir adam ve karısı antraktan sonra sinemadaki yerlerine dönüyorlardı. Sıranın sonundaki sandalyeye oturan adam: 148 / En Güzel Hazır Cevaplar — Çıkarken ayağınıza bastım mı? diye sojpdu. Adam, ĢiĢman adamın özür dileyeceğini sanarak, hâlâ acısını duyuyormuĢçasma, — Evet, bastınız, dedi. ġiĢman adam karısına, — Fatma, tamam, dedi. Bizim sıramız burası. Ġġ ĠSTEYEN EġEKLER Amerika cumhurbaĢkanı Abraham Lincoln, tavsiye mektupları ile iĢ istemeye gelenlere pek kızardı. Bir gün, bu insanlardan söz ederken, ava çıkmadan önce, havanın nasıl olacağını öğrenmek isteyen bir kraldan bahsetti. Kral, Saray Nazırı'na, hava nasıl olacak? diye sordu. Nazır iyi olacağını söyleyince, av partisi hazırlandı ve kral da yola çıktı. Yolda, eĢeği sırtında köyüne doğru yol alan bir köylüye rastladılar. Köylü, krala yağmur yağacağını söyledi. Kral güldü ve yoluna devam etti. Fakat çok geçmeden bardaktan boĢanırcasına yağan yağmur kralı ve maiyetindekileri Ģırıl sıklam bırakmıĢtı. Kral, sarayına döner dönmez Saray Nazı-rı'nı azletti ve köylüyü huzuruna getirtti ve sordu: — Yağmur yağacağını nereden biliyordun? Köylü,
— Ben bilmiyordum, haĢmetlim, dedi. EĢeğim biliyordu. Kral, köylüyü gönderdi ve eĢeği Saray Nazırı yaptı. Lincoln: — Ama kralın en büyük hatâsı da bu oldu, dedi. Çünkü o zamandan beri her eĢek iĢ istiyor. 149 ALKJġ KĠME? Tiyatro eleĢtiricisi Müfid Ra-tıp, bir arkadaĢı ile "Neler Oldu?" adlı saçma bir piyesi seyretmeğe gitti. Halk, perde açıldıktan kısa bir müddet sonra, oyunun berbat olduğunu söylemek istercesine bağırmaya, ıslık çalmaya baĢlamıĢtı. Müfid Ratıp ise, elleri çatlarcasına alkıĢlıyordu. ArkadaĢı, — Yahu, herkes ıslık çalarken sen alkıĢlıyorsun! dedi. Piyesi beğendin mi? — Ne münasebet! Ben eseri değil ıslık çalanları alkıĢlıyorum. BĠLEYTAġI Alyan bin Ebi Malik, Ģiirden ve edebiyattan iyi anlar, Ģiirin iyi ve kötüsünü maharetle birbirinden ayırırdı. Dostları bir gün kendisine: — Sen Ģiir ve edebiyattan bu kadar iyi anlıyorsun, fakat niçin kendin hiç Ģiir söylemiyorsun? diye sordular. Alyan, cevaben Ģöyle dedi: — Ben bileytaĢı gibiyim. KeskinleĢtiririm, ama kesemem. 150 / En Güzel Hazır Cevaplar HARAM ġEY, HELAL GĠBĠ ĠġLENĠLMEZ Ġbn-i Sirin'e: — Ey Eba Bekir! Bak, biri seni çekiĢtirdi. Sen de onu çekiĢtirsene, denilmiĢti. Ġbn-i ġirin dedi ki: — Ben, Allah'ın haram kıldığını, helâl gibi iĢleyemem. •t. GÖSTERĠġ ĠÇĠN YAPILAN ĠBADET Eski devirlerde bir rahip diğer bir rahibe: — Öyle çok dua ediyor ve ağlıyorum ki, yere akan göz-yaĢlarımdan otlar bitti, demiĢti. Öteki Ģu karĢılığı verdi: — Devamlı gülümseyip Allah'a karĢı günahkâr olduğunu itiraf etmen, -deminki gibi- amelinle övünerek kendini kurtulmuĢ saymandan daha hayırlıdır. CENNETTE KAVUġMAK Ebu Hazım Hazretleri, pazarda çeĢit çeĢit meyvelerin yanından geçerken canı çeker, iĢtahla bakar ve sonra Ģöyle derdi: — Sizinle cennette birlikte olacağız!.. 151 SEVABIN LEZZETĠ ACIYI GĠDERDĠ m Ġslâm bilginlerinden Mevsili'nin ayağı kayıp düĢmüĢ ve tırnağı kırılmıĢtı. O ise, üzülecek yerde gülüyordu. Kendisine soruldu: — Tırnağınız acımıyor mu? — Acıyor. — Bu acıya rağmen niçin gülüyorsunuz öyleyse? — BaĢıma gelen bu felaketten dolayı elde edeceğim sevabın lezzeti, bana onun acısını unutturdu da ondan... AKILLI ĠNSAN GIYBET YAPMAZ Abdullah bin Mübarek, Süfyan-ı Sevrî'ye, Ġmam-ı A'zam ile ilgili: — Ebu Hanife dedikodudan ne kadar da uzak bir insan. Onu, düĢmanım bile gıybet ederken görmedim, demiĢti. Süfyan-ı Sevrî, Ģu karĢılığı verdi: — Ġmam-ı A'zam, yaptığı iyiliklere, dedikodu günahını musallat edip o iyilikleri yok etmeyecek kadar akıllıdır. FAKĠRLĠKTEN ġĠKAYETE HAKKIMIZ VAR MI? Bir kiĢi, fakirliğinden dolayı, maneviyat ehlinden bir zata, Ģikayette bulundu. Bu hale çok üzüldüğünü söyledi. Kalp gözü açık zat, ona dedi ki: — Senin iki gözünün kör olup bin altının olması seni sevindirir mi?
152 / En Güzel Hazır Cevaplar Adam, hayır, dedi. — Pekala, dilsiz olup bin altının olmasını ister misin? Adam, ona da hayır, dedi. Maneviyat ehli zat, bu cevaplar üzerine, fakirliğinden yakınan kiĢiye Ģu düĢündürücü ikazı yaptı: — Allah'ın, senin yanında binlerce altın değerinde nimetleri varken, sen fakirlikten Ģikayet etmeye utanmıyor musun? ZEVK ALMAK Neyzen Tevfik'e sormuĢlar: — Neyzen, çalarken mi neĢelenirsin, yoksa neĢeli olduğun zaman mı çalarsın? O sırada Maliye Bakam hakkında yolsuzluk dedikoduları ortalıkta dolaĢmaktadır. Neyzen Tevfik: — Maliye Vekili değilim ki, demiĢ, çalarken zevk alayım! AKIN YANINDA KARA ReĢat Nuri, sanat-edebiyat toplantılarına sık sık bir arkadaĢıyla birlikte gelirmiĢ. Adam edebiyattan hiç anlamayan, hatta zeki bile olmayan sevimsiz biriymiĢ. Bir toplantıda: — ReĢat Nuri bu adamı ne diye devamlı yanında gezdirir?., diye konuĢulmuĢ. Ahmet HaĢim: — Onun, demiĢ, ReĢat Nuri'ye büyük hizmeti oluyor. 153 SormuĢlar: — Ne hizmeti? Ahmet HaĢimin cevabı hazırmıĢ: — Akın yanında kara gibi. Aptallığın yanında zekâ, daha Ģirin daha parlak görünür. NEDEN HALA... Güzel ve alımlı bir kadın bir gün, Napoleon'a sordu: — Majeste, bu kadar Ģan ve Ģeref elde ettiniz. Buna rağmen neden hala yeni zaferler kazanmak istiyorsunuz? Napoleon'un cevabı hazırdı: — Ya siz madam, bu kadar güzel olduğunuz halde, neden hala makyaj yapıyorsunuz? SÜSLÜ GĠYĠM Yavuz Sultan Selim, süslü giyime pek kıymet vermez, sade ve gösteriĢsiz giyinirdi. Oğlu Kanuni Sultan Süleyman ise, tersine süslü gezmeyi severdi. Bir gün oğlunu her zamankinden daha çok süslü görünce, Yavuz dayanamadı: — Oğlum, o kadar süslenmiĢsin ki, anana bir Ģey kalmamıĢ... deyiverdi. YA RABBĠ!... Ġkinci Mahmut bir gün, saltanat kayığım binmiĢ, Moda açıklarında dolaĢmaya çıkmıĢ. KarĢısında oturan Kızlar Ağası, PadiĢahı düĢünceli görünce, ilerde sahilde görünen dağları iĢaret etmiĢ: 154 / En Güzel Hazır Cevaplar — PadiĢahım, bu kadar geniĢ yerlerin var, daha ne düĢünüyorsun? demiĢ. Sultan Mahmut gülmüĢ: — Ya Rabbi, Ģu kara herifin aklını bir gececik olsun bana ihsan et de, rahat bir uyku uyuyayım... demiĢ. HEP KÖTÜLÜĞÜ GÖRÜR Mustafa Fazıl PaĢa, Fuat PaĢa'yı hiç çekemezdi. Bir gün huzura çıkarak Sultan Aziz'e, Fuat PaĢa'nın bir hayli aleyhinde konuĢur. Sultan Aziz de bir süre sonra bunu Fuat Pa-Ģa'ya söyler. Fuat PaĢanın cevabı hazırdır: — ġevketli Efendimiz, Allah herkese iki göz vermiĢtir. Biri iyiliği, diğeri de kötüğülü görmek içindir. Ama Mustafa Fazıl PaĢa kulunuzun iyiliği görmeye yarayan gözü kapalıdır. Kendisi tek gözüyle hep kötülüğü görür... BENĠM ÇOCUĞUM DA BU... Ġlk erkek çocuğu dünyaya geldiği zaman Yıldırım Beyazıt, o gün Bursa'da erkek çocuğu olan her aileye, Sultanın Ģahsi servetinden yardım edileceğini ilan ettirmiĢti.
Bu haberi duyan bir yaĢlı bir kadın, Yıldırım Beyazıt'a gitti: — ġehzadenin doğduğu gün, ben de kapımın önüne bir çınar diktim. Benim gibi ihtiyarın çocuğu da böyle olur... dedi. Ġhtiyar kadının bu hareketi, Sultanın çok hoĢuna gitti. Ona da aynı yardımın yapılmasını emretti!.. 155 HER GÖRDÜĞÜNE ĠNANMA SAKIN! Ġncili ÇavuĢ, "gözbağcılık sanatı"nı bir güzel öğrenmiĢ. Bir gün yolda rastladığı, sırtında küfesiyle "Yumurta iki kuruĢ" diye bağırıp duran köylüyle eğlenmek istemiĢ. Ġki yumurta satın almıĢ adamın gözü önünde, kırıp el ça-bukluğuyla içlerinden birer altın çıkarmıĢ. Altınları silip cebine koyduktan sonra: — Ġki yumurta daha ver bakalım, demiĢ. Yumurtacı: — Vazgeçtim yumurtaları satmaktan efendi, deyip küfesini sırtlamıĢ. — Tanesine on kuruĢ veririm, demiĢ Ġncili. Ama Yumurtacı aldırmamıĢ, yürümüĢ. Sokağın köĢesini dönerken, Ġncili: — Tanesini yüz kuruĢa alırım! diye bağırmıĢ. Yumurtacı uzaklaĢıp gitmiĢ, Ġncili de belli etmeden onu izlemiĢ. Köylü bir arsanın köĢesine varınca, sırtından küfesini indirip yumurtaları birer birer kırmaya baĢlamıĢ. Bütün yumurtaları kırmıĢ, bir tek altın bile bulamayınca ağlamaya koyulmuĢ. Ġncili, yanına giderek: — HemĢerim, her gördüğüne inanma, demiĢ. Sonra da zararını karĢılamak için: — Al Ģu iki altım, demiĢ. Yumurtaların hepsini satsan bile bu kadar kazanamazdın! 156 / En Güzel Hazır Cevaplar SESĠNE YER AÇMAK ĠÇĠN Ġki Ģarkıcı hanım aralarında konuĢuyorlarmıĢ. Ġçlerinden biri: — Ben Ģarkı söylediğim zaman sesimle salonu doldururum, demiĢ. Diğeri taĢı gediğine koymuĢ: — Yaa... Demek, sen söylemeye baĢlayınca, salonu boĢaltmaları, sesine yer açmak içinmiĢ. ÖYLE ĠSE Büyük Ġskender, Hindistan'ı zapteder. Hint Hükümdarı, Cesur Pirus'u karargahına getirtir. Yenilen ve fakat mertliğini yitirmeyen Pirus'a sorar: — Benden nasıl bir muamele görmek istersin? Pirus, yaralarının verdiği ızdıraba rağmen Ģöyle der: — Krallara yaraĢır bir muamele... Büyük Ġskender, bu onurlu cevaptan çok hoĢlanır ve tarihe yazılmıĢ Ģu sözleri söyler: — Öyle ise, krallığını sana bahĢediyorum, çünkü buna layıksın... LODOS PAġA Sadrazam Fuat PaĢa, bir kıĢ günü Paris'te Ġmparator III. Napolyon'un sarayında sohbet ediyordu. O sıralarda Paris sokaklarındaki karlar atların çektiği arabalarla temizleniyordu. Bu manzarayı Fuat PaĢa ile birlikte saraydan izleyen III. 157 Napolyon, PaĢaya sordu: — PaĢa, Ġstanbul'a da böyle kar yağar mı? — Yağar, dedi Fuat PaĢa. — Pekiyi, siz karları nasıl temizlersiniz? Bizimki gibi mi? — Hayır dedi, Fuat PaĢa. Bizde "Lodos" PaĢa diye biri vardır. ġöyle bir gelir, bir kaç saatte ne kadar kar varsa eritir. DURAK AĞA'NIN OĞULLARI PadiĢah, düĢmana savaĢ açmıĢtı. Erzurum valisi Ģehrin eĢrafından Durak Ağa'yı çağırıp padiĢahın emrini iletmiĢ ve ağanın büyük oğlunu savaĢa göndermiĢti. Oğlanın bir süre sonra, Ģahadet haberi geldi... Aradan yıllar geçti, bir savaĢ daha baĢlayınca, bu kez de PaĢa, Durak Ağa'dan ortanca oğlunu istedi. O çocuk ta Ģehit oldu.
Durak Ağa'nın evde sadece bir küçük oğlu kalmıĢtı. Günlerden bir gün Vali paĢa, PadiĢahın selamını iletti Durak Ağa'ya... SavaĢ var, oğlu askere gelsin, dediğini söyledi. Durak Ağa dayanamayarak, PaĢa'ya: — Bana bak PaĢa, dedi. Sen git padiĢahımıza haber ver. Bana güvenip de ona buna savaĢ açmasın. Çünkü kala kala evde bir oğlum kaldı... ARABA DEVRĠLĠNCE... Prusya Kralı Ġkinci Frederik, araba ile bir yere giderken arabacı, arabayı devirir. Kral hiddetle: 158 / En Güzel Hazır Cevaplar — Ne yaptın be adam? deyince arabacı: — Affedersiniz efendim. Sizin hiç savaĢ kaybettiğiniz yok mu? der. Kral bu sözden etkilenerek, arabacıya olan kızgınlığı geçer. KULAKLARI DUYUYORMUġ Ġsveç Kralı V. Güstav, bir gün gezmeye çıkar. Bir aralık iki genç kızın kendisine baktıklarını farkeder. Kızlardan biri: — Bu adam da, ne kadar yaĢlı ve buruĢuk yüzlü... der. Bu sözleri duyan kral, kızlara dönerek Ģöyle cevap verir: — Evet, ama kulakları hala duyuyor!... SIRIK HAMALI OLSAYDIM Sadrazam Avlonyah Ferit PaĢa, bir gün padiĢaha pek önemli bir konu hakkında izahat vermiĢ ve onun türlü sualleri karĢısında, kan ter içinde huzurdan çıkmıĢtı. Arabası ile evine dönerken, yolda bir kaç sırık hammalı-na rastladı. Sadrazam, hamallara uzun uzun baktıktan sonra içini çekerek: — Ah! Bu ağır devlet yükünün altına neden girdim? dedi. Mademki yük taĢımamız kaderde yazılı imiĢ, bari bir sırık hamalı olsaydım!... 159 ARADA BURUN VAR! Ünlü Filozof Diyojen'e sorulmuĢ: — Sence ağlamak nedir, gülmek nedir? Diyojen Ģöyle cevaplamıĢ: — Ġkisi de hemen hemen aynı Ģeydir... Çünkü, kimi ağlamak gerektiği zaman güler. Kimi de, gülecek yerde ağlar. Bundan dolayı gülmek ile ağlamak arasında sadece bir (burun) vardır... TARTIDA AĞIR ÇEKENLER... Emsallerinden çoğu yüksek mevkilere eriĢtikleri halde, kendisi bir baltaya sap olmayan eski devlet adamlarından birine: — Siz, nasıl oldu da bunca ilim ve irfanınızla, onlara eriĢemediniz? diye sorulmuĢtu. — Tartıda ağır çekenler, dipte kalırlar, cevabım verdi. GÖLGE ETME! Büyük Ġskender, filozof Diyojen'i görmek istemiĢti. Adamlarıyla gittiği zaman, onu, ünlü fıçısının içinde buldu. Haline acıyarak: — Dile benden, ne dilersin? diye sordu. Ünlü filozof Diyojen, tarihe geçen ünlü cevabını verdi: — Gölge etme, baĢka ihsan istemem... 160 / En Güzel Hazır Cevaplar BUYURUN CENAZE NAMAZINA! Tütün ve içki yasağının bütün Ģiddetiyle hüküm sürdüğü yıllarda, PadiĢah IV. Murad, bir gece kıyafet değiĢtirerek bir kahveye girmiĢ. Kahveci ĢüphelenmiĢ ve: — Adın ne ağa? diye sormuĢ. — Murad! cevabını alınca: — Hanı da var mı? (Murad Han mı?) demiĢ. PadiĢah gür bir sesle: — Var!... cevabını verince, kahveci arkadaki tütün içenlere seslenmiĢ: — Buyurun cenaze namazına... ÜÇ DOST... ġair Baki'ye dostları sorarlar: — Kaç çeĢit dost vardır? — Üç çeĢit, dost vardır, der ġair Baki. Bir dost vardır, gıda gibidir. Sen, onu her gün ararsın. Bir dost vardır, ilaç gibidir. Gereğinde ararsın. Bir dost vardır, hastalık gibidir. O seni arar.
161 YÜRÜ DEDE TÜRBESĠ m Ahmet Vefık PaĢa, valiliği döneminde Bursa'nın bütün sokaklarını dolaĢıyordu. Bir gün valinin arabası, birden bire durdu. PaĢa sordu: — Neye durduk? — Çıkmaz sokak PaĢa Hazretleri, dedi arabacı. PaĢa: — Valinin arabası bir sokaktan geçmez olur mu? dedi. Ve hemen sokak açılması emrini verdi. Bu yol üstünde bir de evliya türbesi vardı. Velinin adı, "Yürü Dede" idi. PaĢa, türbenin önünde durup, bağırmaya baĢladı: — Yürü Dede!.. Yürü Dede!.. Yürü Dede!. Sonra yanındakilere dönerek: — Dede artık yürümüĢtür. Yıkabiliriz... dedi. AVUKAT NEDEN UZUN GĠYĠNĠR? Geveze bir kadın, avukatıyla konuĢuyor, bir türlü susmak bilmiyordu. Bir aralık sordu: — Acaba avukatlar, neden kadınlar gibi uzun elbise giyiyorlar. Kadının sorularından bunalan avukat, hemen cevap verdi: — Neden olacak, kadınlar gibi durmadan konuĢmak zorunda oldukları için... OKUMA YAZMASI YOKTU! Köyden Ġstanbul'a gelmiĢ bir köylünün kaynanası ölmüĢtü. Mezarına bir mezar taĢı koydurmak istemiĢti. TaĢ ustası 162 / En Güzel Hazır Cevaplar ile konuĢtu: — ġöyle ucuza bir Ģey yok mu? diye sordu. TaĢçı baĢını sallayarak: — Elden düĢme bir taĢ var amma, üstünde baĢkasının adı yazılı... dedi. Köylü fazla düĢünmeye gerek duymadan: — Zarar etmez gardaĢ, dedi. Rahmetli gaynanamın okuma yazmasr yoktu... AT HIRSIZI Bedevi bir kabile Ģeyhinin atma göz koyan baĢka bir Ģeyh: — Sana on kese altın vereyim de, bu atı bana sat, demiĢ. Ama at sahibi bu teklife yanaĢmamıĢ. Bir hafta sonra da sandık dolusu mücevherle gelip, yine aynı teklifi yapmıĢ ve yine red cevabı almıĢ. 3. seferinde çok değerli bir devenin üzerine, en güzel kızını bindirip gelmiĢ: — Ya Ģeyh, bu deve de, bu kız da senin olsun... teklifinde bulunmuĢ. Ama cevap aynı olmuĢ: — Benim satılık atım yok! Aradan uzun bir zaman geçmiĢ. ġeyh, o paha biçilemeyen atı ile çölü geçerken, yerde baygın halde yatan bir bedevi görmüĢ. AcımıĢ. Onu atının terkisine oturtmuĢ. Tam atı mahmuzlarken, arkadaki adam tabancasını çekmiĢ: 163 — Ya Ģeyh, demiĢ. Ne teklif ettiysem atını vermedin. ġimdi, atın da benim, cfnın da benim... Atın sahibi: — Sen kazandın... Yalnız bunu kimseye söyleme! ricasında bulunmuĢ. Tabancayı çeken Ģeyh sormuĢ: — Niye, utanır mısın? At sahibinin cevabı hazırmıĢ: — Hayır, demiĢ. Utanmam. Ancak bu olayı duyan herkes, bu atı senin benden ahĢ Ģeklini öğrenirse, bir daha çölde ölmek üzere bulunan zavallı insanları görünce, hiçbiri durup onları kurtarmazlar diye korkuyorum. MÜNASEBETSĠZ ADAM Ġkinci Mahmud döneminde Münasebetsiz Mehmet Efendi adında biri varmıĢ. Sultan Mahmud, bu kiĢiyi merak etmiĢ, huzura getirtmiĢ. Adam, Sultan Mahmud'un huzurunda iki eli dizlerinin üstünde, gözlerini yere dikmiĢ halde edep içinde dururken Sultan Mahmud sormuĢ: — Sen hiç konuĢmaz mısın? — KonuĢurum, padiĢahım! demiĢ adam. Ġlk söz olarak ta padiĢaha: Siz zurna çalar mısınız? diye sormuĢ. Sultan Mahmud ĢaĢıp kalmıĢ:
— Çalmam, niye sordun? Münasebetsiz Mehmet Efendi sözü Ģöyle sürdürmüĢ: — Bendeniz de çalmam, pederim merhum da çalmazdı. PadiĢah birden ciddileĢmiĢ: — Ne olmuĢ çalmadıysa? 164 / En Güzel Hazır Cevaplar Münasebetsiz Mehmet Efendi, PadiĢah'a deminki sözünü hatırlatmıĢ: — KonuĢ diye emrettiniz ya! demiĢ. KonuĢuyorum iĢte... Toplumumuzda tarihtekine benzer nice Münasebetsiz Mehmet Efendiler vardır. DĠPLOMASIZ CAHĠLLER Ġstanbul'da bir zamanlar bir Balıkçılık Enstitüsü açılmıĢ. Ülkeye Almanya'dan da balıkçılık uzmanları getirilmiĢ. Günlerden bir gün, çevre balıkçılarını bu enstitüde toplamıĢlar. Uzman balıkçı, onlara kalkan balığının nasıl tutulacağını anlatmaya baĢlamıĢ. KonuĢma o kadar uzun sürmüĢ ki içlerinden biri dayanamayarak: — Yahu, demiĢ, bu kadar konuĢacağına, uzman kiĢi gelsin, birlikte balığa çıkalım. Kalkan nasıl tutulurmuĢ, göstersin bize... Öneri kabul edilmiĢ. Ve birlikte balığa çıkmıĢlar. Uzman, anlattığı bütün yöntemleri kullanmıĢ. Ancak bir tek balık bile yakalayamamıĢ. Ama semt balıkçıları tonlarca balık yakalamıĢlar. DönüĢte bir kahvede yorgunluk kahvelerini içerken, balıkçılardan biri, kahvenin duvarına Ģu dizeleri yazmıĢ: Diplomamız yok bizim Cehlimize kailiz (cahilliğimizi biliyoruz) Çok Ģükür Allah'a ki, Diplomasız cahiliz... 165 NEFSĠ ÖLDÜRDÜ Adamın biri, tepesinde sallanan olgun hurmaları koparmak için, yüksekçe bir hurma ağacına çıkmak ister. ArkadaĢları, bu iĢin tehlikesini söylerler. Ama o, dinlemez ve ağaca çıkar. Ancak, üst dallarda tutumayarak birden yere düĢer ve derhal ölür. Olay üzerine etraftan gelenler, heyecanla: — Bu adamı kim öldürdü? diye sorarlar. Ölen adamın arkadaĢlarından biri Ģu cevabı verir: — Onu kimse öldürmedi. Yalnızca, doymak bilmeyen nefsi öldürdü... MORE BEN ÖLDÜRDÜM! Arnavudun biri, bir fare öldürmüĢtü. BaĢında bir kahraman edasiyle beklemeye baĢlamıĢtı. Gelip geçenler, fareyi gördükçe soruyorlardı: — Mor|% kim öldürdü bu fareyi? Arnavudda ses yok. Bu hal, bir süre devam etti. Derken bir yolcu oradan geçerken sordu: — More kim öldürdü bu aslanı? Arnavut birden canlandı. Göğsünü kabartarak cevap verdi: — More, ben öldürdüm onu! 166 / En Güzel Hazır Cevaplar BEN ANAMIN BĠNEĞĠYĠM Ġhtiyar bir kadını sırtında bir küfenin içine koyarak Kabe etrafında dolaĢan genç bir adama, kendini bilmezlerden biri: — Sen binek hayvanı mısın? Sırtında insan taĢıyorsun, demiĢti. Delikanlının cevabı hazırdı: — Evet, ben anamın bineğiyim. TaĢıdığım yükten* Ģikayetçi de değilim. Çünkü, o da beni karnında taĢıdığı dokuz ay içinde, bir gün bile benden Ģikayetçi olmamıĢtı. GERÇEK BAĞLILIĞIN ĠSBATI Bir tarihte Sultan, bir Ģeyhe gönülden bağlanmıĢ. Ve ona faydalı olmak için de, Ģeyhin müridi olan kiĢilerden vergi alınmayacağını halka ilan etmiĢ. Fermanı duyan herkes, o Ģeyhin müridi olmaya baĢlayınca, hiç kimse vergi ödemez hale geliĢ. Sultan bu fermandan piĢman olmuĢ ve Ģeyhe durumu anlatmıĢ. ġeyh, yeni bir fermanın çıkarılmasını ve bütün müridlerin bir meydanda toplanmasını önermiĢ. Herkes meydanda toplanmıĢ. ġeyh kalabalığa seslenmiĢ:
— Bir suçumdan dolayı idam edileceğim. Cennette benle bir olmak için benim yerime idam edilmeyi göze alan mürid arıyorum. Hanginiz kabul eder? Kalabalıktan hiç bir ses çıkmamıĢ. Herkes yavaĢ yavaĢ meydandan uzaklaĢmıĢlar. Sadece bir erkekle, bir kadın kalmıĢ, ortalıkta. ġeyh, padiĢaha dönmüĢ: — ĠĢte sultanım, demiĢ. Benim gerçek bağlılarım bunlar. Gerisinden vergi alabilirsin... 167 EN IJIZLI SERVĠS Öğle yemeği için bir lokantaya girdi. ĠĢi de çok aceleydi. Bunun için hemen bir Ģeyler yiyip çıkmak istiyordu. Gelen garsona sordu: — Acaba, bana en çabuk neyi getirebilirsiniz? Garson, cevabı hemen yetiĢtirdi: — Hesabı!.. ASSINLAR MI, BĠÇSĠNLER MĠ? Osmanlı döneminde, mahkeme üyelerinden biri, çok yaĢ-lıymıĢ. DuruĢma sırasında ikide bir kendinden geçip uykuya dalarmıĢ. Bir gün dava görülürken mahkeme baĢkam, yanındaki üyenin horul horul uyuduğunu görünce, kolu ile dürtmüĢ: — Ne buyurulur efendi hazretleri? diye sormuĢ. YaĢlı üye, uyku sersemliği ile, bu ikazı bir cinayet davası sanmıĢ: — Assınlar!., demiĢ. BaĢkan: — Canım, ortada öldürülmüĢ bir kimse yok... Bu, bir yonca meselesi... deyince, yaĢlı üye hemen cevabı yapıĢtırmıĢ: — Öyleyse biçsinler... Sonra da tekrar uyuklamaya devam etmiĢ. 168 / En Güzel Hazır Cevaplar ALT - ÜST OLSAYDI Bir Alman sanayicisi, Amerika'daki bir firmaya Ģu telgrafı çekmiĢti: — Bir milyon dolar krediye acele ihtiyacımız var. Güvencemiz ise, Alman toprakları altındaki değerli madenlerle, baĢımızdaki liderimiz Adolf Hitler'dir. Amerika'dan hemen cevap geldi: — Kredi veremeyiz. Sözkonusu madenler toprağın üstünde ve lideriniz de toprağın altında olsaydı, hemen kredi açılacaktı. BEKRĠ MUSTAFA ZAPTĠYE ÇAVUġU Bekri Mustafa'nın, yakınlarından birinin cenazesi kaldırılıyordu. Bekri'nin tabutun baĢına gidip, bir Ģeyler mırıldandığı görüldü. Onun bu halini merak edenler, kendisine tabut baĢında ne söylediğini sordular. Bekri, gülerek cevap verdi: — Gittiğin yerde, dünya ahvalinden sual edecek olurlarsa, bu dünyada Bekri Mustafa'nın zaptiye çavuĢu olduğunu söylersin. O vakit, onlar da dünyanın halini öğrenmiĢ olurlar, dedim. SAĞIRLAR ÜLKESĠ MĠ? 1930'lu yıllarda Fransa DıĢiĢleri Bakanı Edouard Herriot, Türkiye'ye gelir. Sirkeci'de trenden indiğinde Ġstanbul valisi Muhittin Üstündağ tarafından karĢılanır. — Ekselans... diye söze baĢlayınca, tercümanı kulağına 169 eğilir: — Kulağı ağır iĢitir* Lütfen yüksek sesle söyleyiniz. Bakan Ġstanbul'dan Ankara'ya hareket eder. Ankara garında DıĢiĢleri Bakanlığı Genel Sekreteri Numan Menemencioğlu tarafından karĢılanır. Tercüman, yine kulağına eğilerek: — Ekselans ağır iĢitir, der. Sesinizi biraz yükseltiniz. Herriot, daha sonra BaĢbakan ve DıĢiĢleri Bakanı Ġsmet Ġnönü tarafından kabul edilir. Tercüman, 3. kere kulağına eğilerek: — Ekselans da ağır iĢitirler, der. Fransa DıĢiĢleri Bakanı, Çankaya'da Mustafa Kemal'in huzuruna kabul edilir. Yüksek sesle konuĢmaya alıĢtığı için, ikaz edilmeyi beklemeden bağırarak konuĢur. Tercüman bu sefer: — Aman ekselans, der. Reisicumhur hazretleri çok iyi iĢitirler!. YavaĢ konuĢun.
Herriot, Türkiye'deki gezisini bitirip Paris'e dönünce gazeteciler çevresini alıp: — Türkiye hakkındaki izlenimleriniz nedir? diye sorarlar. Herriot'un cevabı hazırdır: — Doğrusunu isterseniz, Türkiye bir sağırlar ülkesi olmuĢ. Kulağı iĢiten birini bulmuĢlar. Onu da devlet baĢkanı yapmıĢlar!.. pi 170 / En Güzel Hazır Cevaplar VĠZĠTE ÜCRETĠNĠ UNUTMA! Doktorun bekleme salonunda bir süre bekleyen hasta, sonunda sıra kendisine gelince, hemen yerinden kalktı, muayene odasına girdi. Doktorun masasının önündeki iskemleye yerleĢti. Doktor, henüz Ģikayet konusunun ne olduğunu sormaya vakit bulamadan, hasta söze girdi: — Sayın doktor, ne vakit baĢım ağrısa hemen bir aspirin alıyorum. ÜĢüttüğümde C vitamini bol olan meyve suları içiyorum. Midem ĢiĢtiğinde karbonat alıyorum. Acaba bu yaptıklarımı doğru buluyor musunuz? Ayrıca yapmam gereken baĢka bir Ģey var mı? Doktor'un cevabı hazırdı: — Evet, hepsi doğru... Bundan sonra yapacağınız tek Ģey, yüz lira olan vizite ücretini ödemektir... HANGĠSĠ Bir toplantıda ünlü sanayici Andrey Carnegie'ye, endüstri için en büyük unsurun: çalıĢmak mı, sermaye mi, yoksa zekâ mı? olduğunu sormuĢlardı. TanınmıĢ iĢ adamı da Ģu cevabı verdi: — Üç ayaklı bir sandalyenin, hangi ayağı daha mühimdir? KĠTABI TERS TUTUYORMUġ ġair EĢrefle Hoca Hayret Efendi, Boğaziçi vapurlarından birine binmiĢlerdi. Biraz sonra devrin cahil paĢalarından biri tam karĢılarına oturdu. Eline bir kitap aldı, sözde okumaya baĢladı. Ama kitabı ters tutuyordu. EĢref, göz ucuyla Hayret Efendiye bu durumu gösterdi. 171 PaĢanın kahyası, onların kitabı birbirlerine gösterip gü- . lümsediklerini görünce,^fendisinin kulağına eğildi: — PaĢam, kitabı ters tutuyorsunuz! diye uyarıda bulundu. Hayret Efendi, kahyanın sözlerini duymuĢtu. Hemen taĢı gediğine koydu: — Sus be adam! PaĢa hazretleri için, kitabın öteki tarafı da terstir!... ZARARI YOKMUġ Ev sahibi, sözünü sakınmaz bir adamı, bir gün yemeğe davet etmiĢti. UĢaklarına bu durumu hatırlattı: — Misafirimiz, acı sözlü bir adamdır. Gözünüzü dört açıp, pot kırmamaya, dikkat edin. Fakat, aksilik bu ya, uĢağın biri çorbayı sofraya koyarken, kâseyi devirdi. Çorba misafirin üstüne döküldü. Olay, ev sahibini çok üzmüĢ, aklını baĢından almıĢtı. Derhal misafirine: — Üzülmeyiniz! dedi. Kirlenen bu elbisenin yerine, size on kat elbise almaya hazırım. Misafir, acı acı gülerek cevap verdi: — Üzülecek bir Ģey yok. Sizin sade sudan yapılmıĢ çorbanız, zaten üstümü kirletemez ki... 172 / En Güzel Hazır Cevaplar YAĞCILIĞIN CEZASI Timurlenk, bir Ģairin kendisine yağcılık için takdim ettiği bir kasideye bahĢiĢ olmak üzere, Ģairi havuza attırmıĢtı. Sonra da, üstü-baĢı kurusun diye güneĢe oturtmuĢtu. O sırada ıslanan bir köpek gelerek, güneĢte kurunmak için Ģairin yanında durdu. Bu garip hali görenlerden biri, Ģaire sordu: — Hazret! Nedir bu hal? ġair, yağcılık için Ģiir yazdığına bin piĢman olmuĢtu. Cevabı Ģöyle oldu: — Ben, Timur'a bir kaside takdim ettim. Cezamı çekiyorum. Ama, Ģu köpeğin kabahati nedir, onu bilemiyorum. ĠSTANBUL'UN YAMAN HIRSIZLARI
Hacı Dursun adında bir deri tüccarı, derilerini satmak üzere Ġstanbul'a gelmiĢti. Parasını hırsızlara kaptırmamak düĢüncesiyle hemen bankaya yatırdıktan sonra, bir torba çakmak taĢı alıp, Sirkeci kahvelerinden birine girdi. Aklı sıra yankesicilerle alay edecekti. Elindeki çakmak taĢı dolu torbayı etrafındakilere iĢittirecek bir Ģekilde salladı. — ġu Ġstanbul'un yankesicileri çok yamandır derler ama, boĢ laf. ĠĢte sabahtan beri Ģu altın dolu keseyi yanımda taĢıyorum, hiç biri gelip bir kere yoklamadı bile, dedi. KarĢısında uyuklar gibi baĢı yerde bir delikanlı, uzun bir kahkaha salıverdikten sonra, adama adıyla sanıyla: — Hey gibi Dursun Ağa, hey! karĢılığını verdi. Biz onun çakmak taĢı olduğunu anlamadık mı sanırsın? 173 DÜNYANIN EN APTAL FIKRASI Ünlü Walt Disney, her partide hep aynı aptalca fıkraları anlatan, fakat baĢkalarının anlattıklarını da, "Espri bunun neresinde?" diye küçümseyen genç bir adama müthiĢ içerliyordu. Disney yine bir partide aynı gencin, anlatılan fıkralara "espri bunun neresinde?" Ģeklindeki küçümseyici itirazlarını sabırla karĢıladı. Artık gence haddini bildirmenin tam zamanıydı. Etrafındakilere dönerek: — ġimdi de ben size, dünyanın en aptal fıkrasını anlatacağım, dedi. Bir fil, su içmek için Nil nehrinin baĢına gelir. Hortumunu suya daldırarak su içmeye baĢlar. Çok geçmeden bir timsah gelerek filin hortumunu koparır. Fil bunu arkadaĢlarına anlatınca, su aygırı: "Espri bunun neresinde?" demez mi?... ĠMLA BĠLMEYEN SEKRETER Amerika'lı Rock kralı Elvis Presley, yeni tuttuğu sekreterine sekiz gün sonra yol vermiĢti. Bir dostu: — Onu niçin kovdun sanki? Çok kibar kızdı, dedi. ġarkıcı: — Kibar olmasına kibardı, ama bir mektup yazdığı zaman bana dakikada bir, her kelimenin imlasını soruyordu, dedi. 174 / En Güzel Hazır Cevaplar ArkadaĢı, bu gerekçeyi tatminkâr bulmamıĢtı: — Sen de söyleyivereydin! Kaç saniyelik iĢ bu, dedi. Elvis: — Öyle deme! diye itiraz etti. Mütemadiyen imla kılavuzunu karıĢtırmak kolay iĢ mi? HERGÜN NELER YAPTIĞINI GÖSTERMENĠN YOLU... Evin beyi, akĢam iĢinden dönünce, evi periĢan halde bulmuĢtu. Kirli tabaklar, çanaklar sofranın üstünden kalkmamıĢtı. MuĢambalar çamur izleri içindeydi. Yataklar darmadağındı. AkĢam yemeği de hazırlanmamıĢtı. Gördükleri karĢısında ĢaĢkına dönen adamcağız, karısının balkonda bir Ģezlonga kurularak roman okumakta olduğunu gördü. EndiĢeli bir sesle: — Bugün sana ne oldu böyle kancığım? diye sordu. Kadın anlamlı bir gülüĢle: — Hiç, kocacığım! dedi. Her akĢam bana, 'bütün gün ne yaptın sanki?' diye sorardın. ĠĢte bugün hiç bir Ģey yapmadım. Neler yapmakta olduğumu böylece görmeni istedim. ĠKĠ EVLĠ OLMANIN TEHLĠKESĠ Ünlü avukat, endiĢeli olduğu halinden belli olan bir adamcağızın yazıhanesine girdiğini gördü. MüĢteri, hukukçunun kendisine iĢaret ettiği koltuğa iliĢti ve sıkıntılı bir sesle sordu: — Üstad, çok merak ediyorum... Ġnsanın iki hanımı olunca ne gibi bir tehlikeyi göze almıĢ olur? 175 Ünlü Avukat'ın cevabı hazırdı: — Ġki kaynanası olması tehlikesini... ġARKI SÖYLEYEN KRAL Ünlü Ġtalyan bestecisi Rossini, Portekiz'i ziyareti esnasında, Kral I. Louis'nin sarayına davet edilmiĢti. MuhteĢem bir ziyafetten sonra imparator, besteciye sesini dinletmek istedi. Derhal müzik salonuna gidildi. Kralın sesi, güzel olmak Ģöyle dursun, müthiĢ bir çığlığı andmyordu. Ama bütün davetliler vecd (!) içinde dinlediler.
Konser bitince, Kral ünlü besteciye sordu: — Sesimi nasıl buldunuz, saygı değer Üstadım? Bestekar Rossini, tereddütsüz cevap verdi: — Emin olun Majesteleri! Ömrümde sizin gibi Ģarkı söy-liyebüen bir krala, bugüne kadar tesadüf etmedim... UYGUNSUZ KELĠMELER Ünlü dil bilgini ve edebiyatçı olan Dr. Johnson'un hazırladığı sözlük, yeni baskısını henüz tamamlamıĢtı. Kadınlardan biri uygunsuz kelimeleri de sözlüğüne dahil ettiğini ileri sürerek onu ayıpladığını belirtmiĢti. Zeki bir insan olan Dr. Johnson, iĢaret parmağını tenkidi yapan kadına doğru uzaratak: 176 / En Güzel Hazır Cevaplar — Sevgili madam, dedi. Görüyorum ki beni kitabıma almakla suçladığınız kelimeler size pek lazım olmuĢ. Sözlükte, ilk iĢ olarak onları aramıĢsınız. AHLAKSIZ TEKLĠF Bir toplantıda gazetecinin biri, ünlü film artisti Brigitte Bardot'a: — Yarım milyon dolar karĢılığı, ahlaksız bir teklife evet der misiniz? diye sordu. Brigitte Bardot: — Mümkün, olabilir! dedi. — Ya peki beĢ dolar karĢılığı? Bu söz, ünlü yıldızı çılgına çevirdi: — Siz beni "ne zannediyorsunuz?" diye öfkelendi. Gazeteci ise, gayet sakin cevap verdi: — Ne olduğunuzu öğrendik. Baksana iĢ pazarlığa kaldı... HANGĠ PALTO DAHA GÜZEL? Bir kıĢ günü terziden yeni paltosunu alan ünlü ressam Çallı Ġbrahim, aynı gün gene terziden yeni paltosunu alan bir arkadaĢı ile karĢılaĢtı. — Bak Çallı, dedi arkadaĢı. Benim paltom seninkinden daha güzel. Çallı dudak büktü: — Nesi güzel? ArkadaĢı paltosunun önünü açarak gösterdi: — Bak, benimkinin içinde kürk var. 177 Ünlü ressam yarı alaylı cevap verdi: — Benimkinin içinfle de Çallı var. GÖRMEME SAADETĠ Kör bir Ģaire dostları arasıra kaba-saba latifeler yaparlardı. Bir gün: — Hazret, Cenab-ı Hak bir kimseyi görmekten mahrum ederse, onun yerine baĢka bir nimet verirmiĢ. Seninki nedir? diye sordular. Kör Ģair cevap verdi: — Sizin gibilerin yüzünü görmemek... YILANLAR BAġLAR ÜSTÜNDE GEZĠYOR Mütareke devrinin meĢhur Ģeyhülislâmı Haydarizâde rahim Efendi, bir gün ġeyhülislâmlıkta iken, kendisim bir zeteci ziyarete gelir. Gazeteci, ayağına takılan perdenin ipinden ürker ve den "yılan" diye heyecanla haykırır. ġeyhülislam, — Korkma oğlum, yılan değil, perde ipidir, der. Ve sözlerine Ģunu da ekler: — ġimdiki yılanlar, artık ayaklar altında değil, baĢların üstünde geziyorlar. Ibgabir178 / En Güzel Hazır Cevaplar UZUN SÖZ Ünlü bir bilgeye sormuĢlar: — Lâfı uzatanlara ne yapmak lâzım? O da Ģöyle cevap vermiĢ: — Uzun konuĢanları, kısa dinlemelidir. YALNIZLIK Gevezenin biri, büyüklerden bir zatı yalnız görünce: — Pencereden yalnız oturduğunu gördüm de onun için yanına geldim... dedi.
Maneviyat adamı Ģu cevabı verdi: — Asıl Ģimdi yalnız kaldım. Çünkü sen gelip beni Allah'tan ayırdın. EġSĠZ ESER 18. yüzyılın meĢhur Fransız Ģairlerinden A, Piron'a bir-gün, yazar geçinen birisi Ģöyle demiĢ: — Hiç kimsenin cesaret edemediği, edemeyeceği bir konuya ait eĢsiz bir eser yazmak istiyorum, ne dersiniz? Piron da ona Ģu tavsiyeyi yapmıĢ: — Öyle ise kendinize bir methiye (övgü) yazın! SEKSEN LĠRA MAAġ Yahya Kemal, Halit Fahri'ye bir gün sormuĢ: — Ne iĢ yapıyorsun? — Edebiyat hocasıyım. 179 — MaaĢın? — Seksen lira. Yahya Kemal gülmüĢ: — Ooo, bedavadan milletin seksen lirasını alıyorsun. NĠÇĠN SÜSLÜ GĠYĠNMĠYORMUġ? Einstein giyimine pek dikkat etmezdi. Bir gün öğrencileri: — Hocam, biraz düzgünce giyinseniz... diye rica etmiĢlerdi. Ünlü bilgin güldü. — Burası Amerika mı? — Evet. — Benim kim olduğumu insanlar biliyorlar mı? — Evet. — Öyleyse süslenmeye ne lüzum var? *** Einstein, bir gün uçakla Avrupa'ya gidecek oldu. Havaalanında yanma bir öğrencisi yaklaĢtı: — Hocam biraz düzgünce giyinseydiniz... Yine gülümsedi: — Orası Avrupa mı? — Evet. — Beni yolda görseler tanırlar mı? — Hayır. — Öyleyse ne lüzum var? 180 / En Güzel Hazır Cevaplar MÜSLÜMAN ETMĠġ Kethüdazâde Mehmet Arif Efendi, birgün KasımpaĢa mevlevihanesine gitmiĢ. Elinde de Frenklerin kullandığı cinsten kısa baston varmıĢ. Bastonu bir köĢeye dayayarak sohbete baĢlamıĢlar. O sırada dıĢardan içeri giren biri, kısa bastonu görünce: — Bu Frenk değneği kimindir? diye sormuĢ. Kethüdazâde gülmüĢ: — EĢya onu taĢıyana göre değiĢir. O Frenk bastonu benim elimde müslüman oldu. Siz değneklere değil, onları kullanan insanlara değer biçin. ÇALMADAN ÇALMAYA FARK VAR Bir sohbet meclisinde dostlarıyla biraraya gelen nüktedan birisi, Türk musikiĢinaslarından Kanunî Cahit Bey'i dinlerken Ģöyle der: — Bazıları kanun çalar, bazıları da kanunla çalar! NĠÇĠN SĠLAH TAġIMIYORMUġ? Fransız devlet adamlarından Sillery (1544-1624) Paris sokaklarında ikide bir haydutlar tarafından çevrilip soyulmasından Ģikâyet ediyordu. Dostlarından biri, "Öyleyse neden üzerinizde tabanca taĢımıyorsunuz?" diye sordu: Devlet adamı bağırdı: — Tabancam da çalınsın diye mi? 181 YARDIMIN BÖYLESĠ. Fransız ressam Corot, gerek hayatında gerekse san'atında olumlu tavırlarıyla tanınırdı. BaĢarısızlığa uğrayınca suratını asmaz; baĢarı kazanınca da Ģımarmaz, servetini, dostlarına yardım etmek yolunda kullanmaktan zevk alırdı.
Yardımına muhtaç dostlarından biri de, fakir düĢen ve gözleri hemen hemen kör olan karikatürcü Daumier idi. ArkadaĢının, oturduğu evden atılmak üzere olduğunu haber alan Corot, ona baĢka bir ev satın aldı ve bu hareketini dostunun onurunu rencide etmeden izah için Ģu haberi yolladı: — Bunu senin için yapmıyorum dostum, maksadım o hain ev sahibini kızdırmak. NĠYE MÜTEġEKKĠRMĠġ? Bir ziyafette, son derece can sıkıcı bir zat, Ġngiliz ressamı Whistler'e hitap ederek Ģöyle dedi: — Biliyor musunuz, dün evinizin önünden geçtim, Bay Whistler? Bir ara içeri girmeyi düĢündüm, ama sonra vazgeçtim. Ressam da Ģöyle karĢılık verdi: — Bundan dolayı size çok müteĢekkirim, beyefendi. 182 / En Güzel Hazır Cevaplar 183 DEVLETĠN HAKĠKĠ EFENDĠSĠ Kanuni Sultan Süleyman, Türk köylüsüne büyük değer verirdi. Bir gün, padiĢahın huzurunda Divan-ı Hümayun toplanmıĢtı. Kanuni, vezirlerine sordu: — Bu devletin efendisi kimdir? Vezirler: — PadiĢah efendimizdir, dediler. Kanuni Ģu düzeltmeyi yaptı: — Hayır paĢalar, bu devletin hakiki efendisi köylüdür. Çünkü devletin serveti, toprak zenginliğidir. Topraktan yetiĢtirdiği ile hepimizi geçindiren ise, köylüdür. SIKINTININ DEĞĠġMESĠ Lloyd George, 1. Dünya savaĢı sırasında baĢbakanken Ģiddetli baĢağnlarından Ģikayetçiydi. Sıkıntılı bir meseleyi çözmek için bir hafta uğraĢtıktan sonra, yeni çıkan bir mesele, onu bütünüyle sarmıĢtı. ArkadaĢlan hastalanmasından endiĢe ediyorlardı. Fakat ertesi sabah, baĢbakan, rahatlamıĢ olarak Avam kamarasına geldi. Ona: — Sana ne oldu böyle? Tatilden gelmiĢ gibisin, dediler. Lloyd Georgenin cevabı entresandı: — Sıkıntının değiĢmesi tatil kadar faydalıdır. AYAK Fransa Harbiye Nâzın Tungenden Fransa'ya nakledilen yaralı askerlerin bulunduğu hastaneyi ziyaret ettiği sırada yaralılara: — Kahramanlarım! Gösterdiğiniz cansiperane hizmetleriniz asla unutulmayacaktır! Zira sizin fedâkârlığınız sayesindedir ki, bugün Fransa'nın bir ayağı Çin'de bulunuyor! demesiyle, bir ayağını gülleye kaptırmıĢ olan bir asker, Ģu karĢılığı verir: — Aman Nazır efendi, o ayak benimdir! GEÇ KALMAK Bizim Nasreddin Hoca'mız gibi, Arapların da Cehâ'sı nükteleriyle meĢhurdur. Cehâ hacca giderken annesi: — Aman oğul, çok kalıp da gözümüzü yollarda koma; çabuk gel! deyince Cehâ Ģu cevabı vermiĢ: — Merak etme anacığım, çok eğlenmem, gelirim! Hatta Kurban Bayramı'ni her seneki gibi yine burada yaparız! 184 / En Güzel Hazır Cevaplar BABA NASĠHATĠ Ġngiltere kralı S. George, oğlunu tasarrufa alıĢtırmak istiyordu. Ama Galler Prensi ise, çok israfçının biriydi. Okuldayken bir gün babasına mektup yazıp aylığının haricinde bir miktar ilave para istemiĢti. Fakat babası, ona müsriflikten vazgeçmesini, iyi bir iĢ adamı olmasını bildirdi. Ġstediği parayı yollamadı. Bir müddet sonra, kral, oğlundan Ģöyle bir mektup aldı: — Babacığım, öğütlerinizi dinledim ve bana yolladığınız mektubu, bir meraklıya 25 Ġngiliz lirası karĢılığında sattım. ÖLENĠN YERĠNĠ ALMAK ĠSTEDĠ
Amerika CumhurbaĢkanı Wilson, tanıdıklarının bir çok Ģey rica etmelerine alıĢık olmasına rağmen, yüksek rütbeli bir tanıdık bürokratın ricalarına tahammül edemiyordu. Günün birinde, bu hırslı memur, Wilson'a: — Geçenlerde Ticaret Bakanlığının baĢına getirdiğiniz zat var ya, O, bu sabah öldü. "Ölen o zatın yerini almamın", sizce bir mahzuru var mı? Wilson, bu haddini bilmeze, dersini vermek için, "ölenin yerini almak" sözünden hareketle taĢı gediğine koyucu Ģu karĢılığı verdi: — Siz tabuta girmeye razı olduktan sonra, bence ne mahzuru olabilir ki... 185 NEDEN ÖLMÜġ? Bir kervan çölde Bağdad'a doğru ilerlerken, aynı Ģehre doğru koĢarak giden Veba'ya rastgeldi. KervanbaĢı Veba'ya: — Neden sen de Bağdad'a gitmek istiyorsun? diye sordu. Veba: — 5000 kiĢinin canını almak için, dedi. Bir müddet sonra, Bağdat'tan geri dönen kervan, yine Veba'ya rast geldi. Kervan reisi Veba'ya: — Beni aldattın, diye bağırdı. 5000 yerine 50.000 cana kıydın. Veba: — Hayır, diye cevap verdi. Ben 5000 kiĢi öldürdüm. Geri kalanı, korkudan öldü. (Maurice Duhamel) DÜġMANI DOST YAPMA SANATI Gençliğinde Philadelphia'da oturan Benjamin Franklin'e, Ģehrin nüfuzlu kiĢilerinden biri olan ihtiyar Quaker kin bağlamıĢtı. Önceleri Franklin de ihtiyar adama düĢman gözüyle bakıyordu. Sonra, onun dostluğunu kazanmanın kendine daha faydalı olacağım düĢünerek, bunu yapmanın çaresini aradı. Ve buldu da. Ne özür diledi, ne de düĢmanı yok saydı. Sadece ihtiyar Quaker'den, çok iftihar ettiği bir eserini okuması için yardım istedi. Ruhu okĢanan adam, bu yardımı Franklin'den esirgemediği gibi, ona dostluk ve itimadını da bahĢetti. *** 186 / En Güzel Hazır Cevaplar Dünyanın ileri gelen liderleri, hergün etraflarındaki kimselerin duygularını okĢamak suretiyle iĢlerini yoluna koyarlar. NEZAKET Ġki piyanistin refakatinde piyano çalan müzik üstadı Mendelssohn, arkadaĢlarının notaya bakarak çalmak zorunda kaldıklarını görmüĢtü. Kendisi aynı parçayı, notasız çalabildiği halde, önüne nota defterini koydu ve bir arkadaĢına nota sahifelerini çevirmesini rica etti. Son derece nazik bir insan olan Mendelssohn, bu hareketiyle, arkadaĢlarını mahcup olmaktan, onurlarım rencide etmekten kurtarmak istemiĢti. ĠYĠ KOMġU Karısının tenkidçiliğinden ve durmadan söylenmesinden bıkan bir çiftçi, eĢyalarını topladığı gibi evin odunluğuna taĢınmıĢtı. Aylarca odunlukta yaĢıyan çiftçi, her iĢini görüyor, fakat ne olursa olsun eve girmiyordu. Karısı da ona arasıra bahçede çörek veya tatlılar vermesine rağmen odunluğa uğramı-yordu. Pek nadiren kocasıyla görüĢüyordu. Vaziyetten haberdar olan komĢuları çiftçiye: — Bu huysuz kadının yanından niçin kaçmıyorsun? diye sorunca, çiftçi onlara Ģu cevabı verdi: 187 — Niye kaçayım? O, iyi bir ev hanımı olmasa da, hiç te fena bir komĢu değirT (Thomas Dreier) HAYRANLIĞIN BÖYLESĠ MeĢhur Ġngiliz Ģairi Spencer, henüz fakir ve tanınmamıĢ biri iken, Lord Spdney'e bir eserini takdim etmiĢti. BaĢka yapacak iĢi olmayan Lord, eseri okumaya baĢladı. Birkaç dakika sonra mali iĢlerine bakan adamına: — Spencer'e 50 sterling verin diye emretti. Birkaç sahife daha okuyunca, Spencer'e 100 sterling daha verdirtti.
Eseri okudukça Ģairin istidadına hayranlığı artan Lord, sonunda: — Bu Ģaire 200 sterling daha verin ve hemen buradan gönderin. Bu eseri okumağa devam ederken o yanımda bulunursa, korkarım ki bütün servetim elimden gidecek, dedi. FATĠHĠN HOCASINA SAYGISI Fatih Sultan Mehmet, atı üzerinde, merasimle Ġstanbul'a giriyordu. Etrafında hocaları AkĢemseddin, Molla Gürani ve Molla Hüsrev yer almıĢlardı. PadiĢaha çiçek demetleri vermek isti-yenler, beyaz sakalıyla AkĢemseddin'i padiĢah sanarak ona doğru gittiler. 188 / En Güzel Hazır Cevaplar AkĢemseddin, atım geri doğru çekerek, demetleri uzatanlara önde giden 22 yaĢındaki Genç Sultanı gösterdi: — Sultan Mehmet odur. Ona doğru gidiniz. Sultan Fatih, gülerek: — Gidiniz, yine ona gidiniz, dedi. Evet, Sultan Mehmet benim, lakın o da benim Hocamdır. NĠÇĠN ĠKĠ TUVALET YAPMAMIġ? Kararsız Mehmed PaĢa, ileri seviyede kararsız biriymiĢ. En küçük konularda bile bu kararsızlıktan kurtulamazmıĢ. Devrinin en meĢhur mimarlarını toplayıp kendisine bir ev yapılması ricasında bulunmuĢ. Bir mimar bu vazifeyi üzerine almıĢ. Fakat PaĢa'nın kararsızlığını bildiği için, evde yapılmasını istediği her Ģeyi önceden bildirmesini, inĢaat halindeyken de hiç eve bakmaya gelmemesini Ģart koĢmuĢ. Mehmed PaĢa da kabul etmiĢ. Mimar, evi Mehmed PaĢa'nın istekleri doğrultusunda en iyi Ģekilde yapıp bitirmiĢ ve teslim alması için PaĢa'yı çağırmıĢ. Evi gezip dolaĢtıktan sonra her Ģeyi çok beğenen Mehmed PaĢa, sadece tek tuvalet bulunmasını tenkit etmiĢ. "Böyle muazzam büyüklükte bir evde en azından iki tane tuvalet bulunması gerekmez miydi? diye sormuĢ. Mimarın cevabı Kararsız Mehmed PaĢa'ya göre olmuĢ: — Haklısınız efendim! Bunu ben de düĢündüm, fakat biliyorum ki siz kararsız birisiniz. Eğer ben buyurduğunuz gibi iki tuvalet yapsaydım, abdestiniz daraldığında bunlardan hangisine gideceğinize karar verene kadar, olanlar olurdu! 189 UYKUDAYKEN KAÇAN VAPURLAR m 2. MeĢrutiyet'ten sonra toplanan Meclis-i Meb'usan'da, bir müzakere esnasında Irak meb'usu Türkçe bilmediği için hep uyumuĢ. GörüĢme bitip oturum dağılacağı zaman adamcağızı uyandırmıĢlar. Adam, Arapça da bilen bir Türk'e görüĢmelerde neler konuĢulduğunu sormuĢ. Türk biraz ĢakacıymıĢ. Irak meb'usuna takılmıĢ: — Her eyâlete kendi ihtiyaçlarında kullanması için dörder vapur verildi! — Peki, Irak'a verildi mi? — Hayır! "Irak!" diye çağrılınca sen uyuyordun, ses çıkaran olmayınca Irak'a vapur verilmedi! Bunun üzerine deli gibi ortaya fırlayıp bağırmaya baĢlamıĢ Iraklı meb'us: — Erbaatü vapurat li Dicle ve'1-Fırat... (Dicle ve Fırat nehirleri için dört vapur!) KAPIġILAN MALLAR Son derece sırnaĢık bir dükkancı, Alman yazarı Thomas Mann'ı kendisine müĢteri edinmeyi aklına koymuĢtu. Günün birinde yazara altı çift soket yolladı ve pakete Ģöyle bir pusula ilâve etti: — Bu soketler müĢterilerim tarafından kapıĢılmaktadır. 190 / En Güzel Hazır Cevaplar Sizin tarafınızdan da beğenileceklerini umarak adresime fiyatları olan on bir doları postalamanızı rica ederim. Dükkancıya cevap olarak bir paket geldi. Bunu açan tüccar Ģöyle bir mektupla karĢılaĢtı:
— Beyefendi, bu kitabım okuyucularım tarafından kapıĢılmaktadır. Sizin tarafınızdan da beğenileceğini umarım. Fiyatı yirmi dolardır. Lütfen, soketlerin parasını bu yekundan çıkarıp bakiye kalan dokuz doları postalayın. ÇOBAN MÜNECCĠM OLURSA... încili ÇavuĢ, Birinci Ahmed'in "saray muhasibi"dir. Birlikte Kağıthane'de gezinirlerken karĢılarına bir köyün sürüsü çıkar. Sürünün ardında da eĢeğine binmiĢ çoban vardır. PadiĢah: — Ġncili, der, çobanlar bu iĢi bilir. Sor bakalım, yağmur yağacak mı? Ġncili ÇavuĢ, çobana sorar. Çoban, eĢeğinin kuyruğunu tuttuktan ve gökyüzüne doğru bir süre baktıktan sonra kesin hükmünü verir: — Yağmur yağmayacak! Ġncili, padiĢaha: — YağmayacakmıĢ, der. Az sonra öyle bir sağanak bastırır, ortalığı seller götürür ki, PadiĢahla Ġncili bir ağacın altına zor sığınırlar. Orada padiĢah sorar: — Hani yağmur yağmayacaktı? — Eee, der Ġncili. Müneccim çoban, merkep kuyruğu da hava tahmin aracı olursa, elbet böyle olur padiĢahım! , 191 ġĠġE ÇEKMEK m Neyzen Tevfık, bel ağrılarından yakınmaktaydı. Tanıdık doktorlardan birine gitti. Doktor: — En iyisi ĢiĢe çekmek, dedi. Ağrılardan kurtarır seni. Ertesi gün bir dostu, Neyzen Tevfık'i kaldırıma uzanmıĢ, elindeki rakı ĢiĢesini tepesine dikmiĢ görünce: — Üstad, dedi. Ġçkiyi bırakacağını söyleyip duruyordun. Bakıyorum, hiç olmazsa azaltacağına, ölçüyü büsbütün kaçırmıĢsın... Neyzen, dostunu yattığı yerden Ģöyle bir süzdükten sonra Ģu cevabı verdi: — Bu sefer doktor tavsiyesiyle içiyorum. Bel ağrılarından Ģikayet ediyordum; doktor "ĢiĢe çek" dedi. APTALLARIN HAKKI Seçim öncesi listeler düzenleniyordu. Parti merkezinde genel baĢkan bir teklifte bulundu: — Aday listesine Kemal Bey'i mutlaka alın! Parti ileri gelenlerinden biri itiraz edecek oldu: — Aman Sayın BaĢkanım, Kemal Bey aptalın tekidir! Genel baĢkanın cevabı hazırdı: — Ġyi ya! Memleketimizde hatırı sayılır nisbette aptal var. Onların da mecliste temsil edilmek hakları yok mu? NEDEN UTANAYIM? Hâkim, sık sık karĢısına çıkan bir mahkuma sordu: — Ġki günde bir buraya gelmeye utanmıyor musun? 192 / En Güzel Hazır Cevaplar Suçlu, gayet soğukkanlı cevap verdi: — Neden utanayım? Siz her gün geliyorsunuz ya! NAMUSUNU DÜġÜNMEK Kötü hali ve rüĢvet irtikabından dolayı vazifesinden azledilen bir memur, bağlı olduğu bakanlığa bir dilekçe vererek, pek çok borcu olduğunu, eğer yeni bir memuriyet verilmezse, namusunun tehlikeye düĢeceğini arze-der. Bakan, dilekçeyi okuduktan sonra, eski memura Ģöyle der: — Evet, insan herĢeyden evvel namusunu düĢünmeli, namusuna leke getirecek icraatlardan uzak durmalıdır. ĠĢte ben de, namusuma halel gelmemesi için, sana yeni bir memuriyet vermeyeceğim. KENDĠN NĠYE YAPMIYORSUN? Ahlâka dair kitap kaleme alan bir yazara, terzinin biri sormuĢ: — Halka verdiğiniz nasihatlara kendiniz niçin riayet etmiyorsunuz? Yazar, Ģu hazır cevabı vermiĢ: — Peki sen, diktiğin elbiseleri kendin mi giyersin? Ġnsanlığın kültür hayatında, hazırcevap fıkralar büyük bir yer tutar. Bilhassa Türk edebiyatındaki hiciv edebiyatı; Türk halkının zeka kıvraklığını, espiri gücünü, taĢı gediğine koyma yeteneğini gösteren pek çok ürünle doludur.
Elinizdeki eser, Doğunun ve Batının en güzel hazır cevap fıkralarından derlenmiĢtir. Orhan Güzel _ En Güzel Hazır Cevaplar UYARI: www.kitapsevenler.com Kitap sevenlerin yeni buluĢma noktasından herkese merhabalar... Cehaletin yenildiği, sevginin, iyiliğin ve bilginin paylaĢıldığı yer olarak gördüğümüz sitemizdeki tüm e-kitaplar, 5846 sayılı kanun'un ilgili maddesine istinaden, engellilerin faydalanabilmeleri amacıyla ekran okuyucu, ses sentezleyici program, konuĢan "Braille Not Speak", kabartma ekran ve benzeri yardımcı araçlara, uyumlu olacak Ģekilde, "TXT", "DOC" ve "HTML" gibi formatlarda, tarayıcı ve OCR (optik karakter tanıma) yazılımı kullanılarak, sadece görme engelliler için, hazırlanmaktadır. Tümüyle ücretsiz olan sitemizdeki e-kitaplar, "engelli-engelsiz elele" düĢüncesiyle, hiçbir ticari amaç gözetilmeksizin, tamamen gönüllülük esasına dayalı olarak, engelli-engelsiz yardımsever arkadaĢlarımızın yoğun emeği sayesinde, görme engelli kitap sevenlerin istifadesine sunulmaktadır. Bu e-kitaplar hiçbir Ģekilde ticari amaçla veya kanuna aykırı olarak kullanılamaz, kullandırılamaz. Aksi kullanımdan doğabilecek tüm yasal sorumluluklar kullanana aittir. Sitemizin amacı asla eser sahiplerine zarar vermek değildir. www.kitapsevenler.com web sitesinin amacı görme engellilerin kitap okuma hak ve özgürlüğünü yüceltmek ve kitap okuma alıĢkanlığını pekiĢtirmektir. Ben de bir görme engelli olarak kitap okumayı seviyorum. Sevginin olduğu gibi, bilginin de paylaĢıldıkça pekiĢeceğine inanıyorum. Tüm kitap dostlarına, görme engellilerin kitap okuyabilmeleri için gösterdikleri çabalardan ve yaptıkları katkılardan ötürü teĢekkür ediyorum. Bilgi paylaĢmakla çoğalır. YaĢar Mutlu ĠLGĠLĠ KANUN: 5846 sayılı kanun'un "Altıncı Bölüm-ÇeĢitli Hükümler" bölümünde yeralan "EK MADDE 11" : "ders kitapları dahil, alenileĢmiĢ veya yayımlanmıĢ yazılı ilim ve edebiyat eserlerinin engelliler için üretilmiĢ bir nüshası yoksa hiçbir ticarî amaç güdülmeksizin bir engellinin kullanımı için kendisi veya üçüncü bir kiĢi tek nüsha olarak ya da engellilere yönelik hizmet veren eğitim kurumu, vakıf veya dernek gibi kuruluĢlar tarafından ihtiyaç kadar kaset, CD, braill alfabesi ve benzeri formatlarda çoğaltılması veya ödünç verilmesi bu Kanunda öngörülen izinler alınmadan gerçekleĢtirilebilir."Bu nüshalar hiçbir Ģekilde satılamaz, ticarete konu edilemez ve amacı dıĢında kullanılamaz ve kullandırılamaz. Ayrıca bu nüshalar üzerinde hak sahipleri ile ilgili bilgilerin bulundurulması ve çoğaltım amacının belirtilmesi zorunludur." Bu e-kitap görme engelliler için düzenlenmiĢtir. Kitap taramak gerçekten incelik ve beceri isteyen, zahmet verici bir iĢtir. Ne mutlu ki, bir görme engellinin, düzgün taranmıĢ ve hazırlanmıĢ bir e-kitabı okuyabilmesinden duyduğu sevinci paylaĢabilmek tüm zahmete değer. Sizler de bu mutluluğu paylaĢabilmek için bir kitabınızı tarayıp,
[email protected] adresine göndermeyi ve bu isimsiz kahramanlara katılmayı düĢünebilirsiniz. Bu kitaplar, size gelene kadar verilen emeğe ve kanunlara saygı göstererek, lütfen bu açıklamaları silmeyiniz. Siz de bir görme engelliye, okuyabileceği formatlarda, bir kitap armağan ediniz... TeĢekkürler.
Ne Mutlu Bilgi için, Bilgece yaĢayanlara. www.kitapsevenler.com Not bu kitabı tarayan arkadaĢa çok teĢekkürler. Orhan Güzel _ En Güzel Hazır Cevaplar