HAVASSUL ESRAR İLMİ RUHANİ HALİL DOĞAN
havaskitaplarim.net
Havas Kitaplari
www.cizgiliforum.com
Şâir ve Patron Patrimonyal Devlet ve Sanat Üzerinde Sosyolojik Bir İnceleme
Halil İnalcık
www.cizgiliforum.com
HALİL İNALCIK Osmanlı tarihinin duayenlerinden İnalcık, 26 Mayıs 1916 yılında İstanbul'da doğdu. 1942-1972 tarihleri arasında DTCF'de Osmanlı ve Avrupa Tarihi okuttu, 1956-1972 döneminde Siyasal Bilgiler Fakültesinde İdari Teşkilat Tarihi ve Devrim Tarihi derslerini verdi. 1972-1986 yıllarında Chicago Üniversitesi Tarih Bölümünde Profesörlük yaptı. 1953-1993 yıllan arasında ABD’de Columbia, Princeton, Pensylvania ve Harvard Üniversitelerinde ziyaretçi Profesör olarak görev aldı. Amerikan Akademisi, Ingiliz Akademisi, Türkiye Bilimler Akademisi, The Royal Historical Society, The Royal Asiatic Society gibi birçok yerli ve yabancı kurumun şeref üyesidir. Bundan başka Türkiye'de ve dışarıda yedi üniversitede fahri doktora unvanı vardır. İnalcık bugüne kadar 17 kitap ve 300 e yakın bilimsel makale yayınlamıştır.
Patrim onyai Devlet ve Sanat • 9 Osmanlı Saray Kültürünün • 18 Gelişmesi ve Osmanlı Divan Şu’arâsı Patron ve Klasik. Şiirde • 36 Sanat Anlayışı Ş u 'a râ Tezkirelerinde '4 1 Şâir ve Patron Fuzûlî ve Patronaj • 54 In 'âm Defterlerinde H. 909-917 • 72 Yıllarında Bağış Alan Şâirlerin Menşei ve Mesleği Kaynakça • 85
I . PATRİM O NYAL DEVLET VE SANAT ’
Ma 'rifet iltifata tâbi'dir Möşterisiz met-â*zâvidir
Genelde, bilim adamı ve sanatçı, belli bir toplumda ege men sosyal ilişkiler ve belli bir kültür çerçevesinde sana tını ifade eder. Osmanlı toplumu gibi patrimonyal türde bir toplumda, başka deyimle, sosyal onur, statü ve merte belerin mutlak egemen bir hükümdar tarafından belirlendiği bir toplumda bu gerçek daha da belirgindir.1 Matbaanın geniş kitlelere okuma imkânı verdiği, böylece edebi ve ilmi eserlerin, yazarına geçimi İçin yeterince gelir kaynağı sağladığı dönem gelinceye kadar, bilgin ve sanatkâr, hükümdarın ve seçkin sınıfın desteğine muhtaç idi. "Sâhib'i Mülk" hükümdar; bilgin ve sanatkârın en önde gelen veli-nimeti, hâmisi idi. Max Weber’in belirttiği gibi, Orta Çag’da, Doğu’da ve Batı’da. monarşilerde devlet; patrimonyal yapıda olup egemenlik gücü, mülk ve tebaa.
Bu yazıda tam bir transkripsiyon kullanmadık. Ancak Arapça ve Farsça kelimelerde ayıt harfi ters virgül ( ’ard, hemze virgül (tekiri, uzun sesliler uzatma işareti * (dans) ile gösterilmiştir. Parsça izafetlerde «faim» (i) harfi kullanılmıştır. 1 Bak. H. İnalcık, “Comments on Sultanisen: Mas VVeber’s Typifıeaüon of Ottoman Polity", Princeton PaperS in A’ear Eastem Studios. (Princeton. 1992), 1-22.
10 sü»r »t» Patron mutlak biçimde hükümdar nitesine «it sanılırdı. r e yııhuz onun lûtf ve inayetine erişenler, toplumun en şerefli ve zengin tabakasuu oluştururdu. Hanedanlar arasında re kabet ve üstünlük yarışı, yalnız muhteşem saraylar, hadem ve haşemde değil- ilim ve sanatın hâmiliğimle de kendini gösterirdik Patrimonyal devlette yüksek kültür, yalnız Yüksek S a ray Kültürü olarak var olmuştur, Hükümdar sarayı ve ekâbir sarayları, toplumda şeref ve itibârın, servet ve be cerinin tek kaynağı ve sığmağı idi. Osmanlıda. en yüksek mimar, sarayın mimarbaşısı. en iyi kuyumcu, sarayın kuyumcubaşısı ve en gözde şâir, padişahın ilgi ve lûtfuna lâyık görülen sultânuş-şıı’arâ idi. Bilgin ve sanatkâr- hü kümdarın prestijini, sarayın nânru-şâm nı yüceltm ek icın gerekli öğeler sayılırdı. Bilgi ve sanatın koruyucusu olan hükümdarın, hakem sıfatını hakkıyla yerine getirebilmesi için kendisinin de. ilim ve sanattan payı olm ak gerekirdi. Yüksek bir estetik ve sanat felsefesine sahip Medici'Ier olmasa idi, Floranea’mn büyük sanatkârları elbette yetiş mezdi.-1 Divan sahibi şâir hükümdarlar olm asa uii. Türk edebiyatının büyük dehâları belki ortaya çıkm azdı. O d ö nemde, şaheserlerin çoğu, önemli ölçüde, seçkin sınıfın iltifatı, yüksek kültür ve duygu inceliği, sanatkârı koru maktaki ilgi ve heyecan ile açıklanabilir. “ Kültür Patro najı” . Ortaçağ İran’ı ve Orta Asya'da çok gerilere giden bir gelenekti. Subtelny'e göre bu bölgede daha sonra Patronaj,
4 Ynİnu Dofcu'dn değil. Avnıpalı hükümdarlar karşısında da üstünlük iddiasında bulunan Muhteyem Süleyman'ın İmparator ŞarUcen'ıı karşı »yası rekabeti ve Avrupah artistler (işerinde patronajı hakkında bak. O. Nnctpoglu. "Süleyman the Magniftcvnl and the Representation o f Power in the Otloman Habubıırg-Papa) Rivalrv". The Art BtıHetin, 71 11989 Eylül). 401-427 • Özellikle bak. L Jardine. WoHdly Goodg- A N ew H istory o f the ftenatsuancı-. Baltimore: John Hopkiıu U.l*. 1996- M H«llinxsworıh. Patrongo in the Henau&anoi lu fy Fmm 1400 to the Kariy Yenrs o f the
Henaiumnct. New York: ttantatn Doublrday ltlüfi
Huhl Innicık
\|
T ürk’ M oğol devletlerinde askeri sınıf iyin yen» medeniyeti benim sem e süreci olm uştur/411 l,p>. yüzyılda Semerkand. Herat, Tebriz. İstanbul ve Delhi'de ortak yüksek saray kültürü sayesinde sanatkâr, bir memleketten ötekine git (iği zam an aynı himaye ve anlayışı, aynı sınık ve coşkulu karşılam ayı buluyordu. Osmanlı sultam; özellikle Orta Asya ve Azerbaycan'da Türkçe ve Kaı-sça’ya hâkim mün şileri, şâirleri, âlimleri kendi payitahtına çekebilmek iyin büyük fedakârlıklara hazırdı4. Fâtih Sultan Melımed ve II. Bayezid, zamanın Iranlı büyük şâir ve mutasavvıf] Molla C am iyi İstanbul'u getirmek iı;itı çok çuha harcamışlardır, İran ve Orta Asya'yı idaresi altında tutan Timurîler devletinin merkezi Herat; ikimi de hüyiik sanat, patronu olan Abû Sa'îd Mirza (1458-1H) ve Hüseyin Baykara U 4ü9‘ 1509)'nm saltanat yıllarında İraıvTiırk dünyasının görülm em iş parlak bir medeniyet merkezi olarak yukseliniştir. Bu dönemde biri İran, öteki Türk kültürünü temsil eden iki büyük edebiyat ve düşünce devi, Abdurrahman Câm î (1414-1492) ve Ali Şir Nevâyi (9 Şubat 14413 Ocak 1501) O sm anlı edebiyatı için örnek kabul edilmişlerdir. Fâtih ve U. Bâyezid. Hüseyin Bavkara ile mektuplaşı yorlardı. Sultan Bayezid, Hüseyin Baykara'ya gönderdiği m ektupta (Feridun Bey Münşeatı, 1, İstanbul 1274, 305306) "m uhabbet-i kadîmî"den sözediyor ve mektuplaşmanın devam ı arzusunu bildiriyordu. Hüseyin Baykara cevabım la O sm anlı Sultanına “halîfetu’llah fi’l-enânı” . ve "a l'gâ zi fi sebîlillâh” diye hitâb ediyordu ve dostluğun
M.ti. Subielny, bak. Aşağıda nol 5 1Osmnntı klasik dönem sanatının doğuşu üzerinde A . Kuran. M K ı>Rı*rs. N. Atasoy'un bildirileri, özuliikle (.«. Necipoğln. A Kanun for the Sıat**. A Canon for the Arts..."- SoUatHtt Ia‘ Mngıufi
p.1 s'üill >»• l'üfh'tI j»ı*k ı#lın lm i'«t v«» K(»ln’ rl«>?ım'tuı» m iih Uu ' u Imh ' hi .'u v u s n ı m
>tînt«» otlıyordu lu.g.y. ;i0ii;tl)7Vn !5 yy. yııksok killim ' uunko/lort. T im u r hovujuI.iu g«>l<’jı hiikiimdıırlıinıı payitahtları idi O aım m h v r Hint ptuli^ııhlıın, bu bükım ulaıtarm saı-aylarnu ürın'k tul uyur, ı>nıda yo(i#on voyıı "üıtİHitb" mfon bitkin v<* «muUİairİMn koıuh «unylnruıa ım*k ivin bor türlü lodakarlığı go/.»* Hİıvorlımb. Uom'saıiH Italva'tiındıi 5}t>birlor ai'tısııulu, ıhıhı» sonra Avrupa sarayları arasım la g b n b ıg ü m ü z ıvkabot. İslâm dılnyımmıhı da boıı/.ori bir rol oy n a m ıştır, v*' moolıni# yiiksck sımatm gelişimi ve n iteliği üz<*rind«> on gtıvlü etkiyi yapmıştır. O rta d o ğ u 'd a da. b ir h ü k ü m d a r ivin on $ı>lm*tli bilgin vo »ı\ı\t\t k«\rlurı sn n ıym a vekohtlmek, gt'rokivso oıılan -/.orla ıılıp getirm ek ulaftnu bir ^evdi. Tinnır. istilâ ettiği hor m em lekt'tt» on ş o b ıv tli bilgin vo sımutknrlnrı toplııyıp Som eıkam l’ı» goU‘u,mu{j.'“ Y avu z Selim Tebriz ve K a im ey i aldığında yüzlerce sm m tkû rı İstmılnıl’a sürmüştür’1. Osmanlı pıU rim onyal saray
1 Ihı kumıda Timuritor dovri llrrat vo l’ ami iixı>riml>' ü s»«J /.V . Tt»n«<> v«ı H. Kiıivr'm Idâıtı Aıısikh>p?ıiwîiu\'.'k\ makalt>lon. III, UY'JO vo •Ti» 442. ihmal feUlım'ntcH; aynın. K Yurshator. "IVraian l\n‘ »ıy it> tinTımund and Satnvid IVriods". Cumbriıhıp flis to ıy <>/' İm tı. V I. «•«! I’ JockıKtn nm( l. I 'l'ıımmıl IVrıotl ‘llto IVraian l’uotry u f ılu< İ4tiv T iım ınd İVruHl". jfA V lî. 13t> USHfi). 6tv79. İraı» ve Orln Asya «aıaylarım ln «»imi ıçm ımlrunajın tfneıni hakkında ösellıklo, M. Stıbtelny. “ Süotoocüiuumı' R»ı*i'H u f ( ’ H İh ıro l l'nironaKı1 «odvr the l-tıior Timuvids” . h ttı'n u ttu 'i'H İ Joıırıı#! ıtl'rhf M ıM Ir h'.ıst Slıuiit^, 20 UÜHH), 47!)*ftOR 1,. Oolonıbıi‘ M oralinin Turkça «iir pur^alnn hakkında hak. Uütıill A. 'I'«vnnp ait ıkı Tı»rkı,v nur'-. Ilıtrvunl Vkruinittıı Stııtluv, İU/IV 11**?!>• |5MW). SSÜ Ht>7: Timur’un Turkçf şiirle ilgili'ndi^i Itnkktntla ıı.|;.m. 8W>. '* H K M an/. Thr Ruı' sıırfKuleafTatı>ı>rl»m‘, ('um hriıiı;» U>89. " Trbru’drn *ııruWnltjnıı bir liataıi ı^m hak. İ II Uuvınvnrjıh, "()>ımı>ab Sarnymıta Khl i Hırof (S«natkirler> Üofterı'. Hffcefar, I I U5J8I ItlHti',
killUirum in ı^«-11şın«*s>mU-, jjiir ve inıjıi alanında. lıuHiıılıat ve n ak k aşlık la , parn ve mevki valilileriyle eelb olunan vey a "surunu" edilen Nmıııtkârların payı Im yu ktıir. Öyle ki. yerli O sm anlı Tiırk sanatkârları, "A nıp ve A ıvın 'c verilen im ayrıealıkl.mı dolayı yiluivet lerıııı açtkui d i İt* l'etırn ıek leu ı;okmmemi>.derılır U»ak. a$a|'idaV Lelılı ılıyor (Latifi. ’.'.fK'V . '<>/ıı ‘m fit't' b i r i Aim /itim )ı i-c/ır )'.■/ rc.-r.'i/vf r.'/ s:ıııt\‘ik ııııı.ı Ö te y an dan , bir yerdi’ kendini uoslerım l>u İtildin m1 hu nıılknr ila. şâ ır u yerel’ ve refahını. bıiyiık ve /ennin hıi k ıim d n rla n n sarayında, lııtf ve inayet iıııle anırdı l ’atru m ı j , him aye. hoyleee. iki yanlı i*len ln'in saray, hem de H*\kiıı bildin ve .sanatkar iyin nam U'^âıı ka/.aıımaııın u-k. yolu kabııl edilirdi. Doğu da v e B a tıd a . pnUinumynl hanedan devletlerinde, serv et v e n â n r u ş â n kaynağı, sarayın yanışım hükümdara m en su p toprak salıda rteâl ve rkâbirdı Batı da. Uönesans jtnlyft’sındıı. servet kaynağı toprak ve turun yerine ticaret v o sa n a y i alan ların a kaymen, yeni zencin burjuva sım h fe od a l'p a trim on y a l efendilerin yerim almaya banladı. Aşı kâr ola ra k l>övle bir ^elignu*, Doğu da uerveklc$euıoımj$tir.!' İtnlyn’d o kon niıi ijı'hıv devletleri böyle bir gelişm eye sahne olu rk en , D oğu'da nu'rkı'/.iyetçi patrinıonynl devlet yapısı Kittikye daha «üvlii durum a erişiyor, bildin ve sanatkar,
1 l'Vılih SulU ın M^hım'U. .'v'iııcı^iiını’ ıU'n Al&tddm Al» K u ^ u ’vıı İatanİH iln ı>'Rftu-dı£ımlı> o »telifi» ikiyıı/ kadnr Ortıı A syalı v«* Iran lı âlim i ynnıiHİu k«'tirdi t'İ’u#k(H»ri«ido, Cstk.-i'ık ı A'ij'»M Jİıi(nvı«wuın«H. M tvdı. İsittn h u l.H . 12t>Sl. S.tHlIV “ Kursu U'ivkt'loniK’ n<ııv yHytıfcıııı bir ;m«ştırn>:v r \ V Asır Türkiye lktıxm)i v f İ^lınun Tııntu Kuynrtklnvı, İstanbul l'm vrrsıtvaı lk iis.it f''nkultrxı M<\ tııuıixı, XV., Üifı.l-littJ M 'ftA im iı't^ın iunvt' 1 jjohnudf dulıi <*ıı /.onıtiıı sınıfın, sorveti ım uı nıııiımı davamın "nskon" sınıf oldujsumı gosiernıiftir; Ortn Aayn'd» «ym dimim kuıullamınjiıv lııtk. M.K. HuUlv'lny. ” S»H,iwv«»noı«kı' Uiw»»''
14 Şâir ve Patron her zamandan ziyade saraya ve ricâl-i devlete bağım lı hale geliyordu. İlâve etmek gerekir ki, yüksek saray kültürü ile yerel halk kültürü arasında kopukluk üzerinde yapılan gözlem. Doğu kültür çevresi için de mutlak bir gerçek gibi alın mamalıdır. İlk Osmanlı beyleri, Babai-Kalenderi dervişle rine, dinî-epik halk edebiyatına, bir kelime ile Türkmen kültür çevresine bağlı idiler. Sonraki yüzyıllarda, özellikle Fâtih Sultan Mehmed döneminde saray, O rta-D oğu koz mopolit kültürüne yöneldiğinde, bu Türkm en kü ltü r gele neği etkisini sürdürmüştür. Kahire ve Tebriz’den gelen ulema, münşrşâir ve mutasavvıfların yanında, Osmanlı hükümdarı her zaman popüler bir tarikat şeyhine saygı ve bağlılığını devam ettirmiştir9. İstanbul saray ve camileri için Uşak’ta dokunacak halılarda, bazılan Iranlı olan sa ray nakkaşlarının yaptıkları Örnekler işlenm iş, İran saray halılarındaki desen ve motifler kullanılmış, böylece Uşak saray halılarında, geometrik Türkmen-Yörük m otif ve düzenlemeleri ile birlikte İran motif ve desenleri egemen olmaya başlamış, halıcılıkta bir saray stili ortaya çıkm ış tır10. Bu olgu, sanatta saray patronajının başka bir kanıtı olarak kaydedilmelidir.
9 Ş ak âikı Nu'mâniyy&âe ulemadan sonra tarikat meşâyihimn biyografileri ayrı bir kategori olarak verilmiştir. 10 O. Aslanapa. Türk Hah Sanatıma Bin Yılı, İstanbul 1987; K. Erdmann, OrientUppiche-16.19. Jahrhundert, Hannover, 1966: Saray halı motiflerinin baik dokumalarında kullanılışı hakkında bak. B-B. Acar, Kilim. Zili, Sumak, Türk Düz Dokuma Yaygı/an, İstanbul: Eren Yay. 1982; J. Raby; “Court and Export", Orienta! Carpets, eds. R. Pinner and W. B. Denny, London 1986, 177-188: W. B. Denny “The Orijin and Development of Ottoman Court Carpets", 243-260; M. Fuad Köprülüzade (Köprülü),"Milli Edebiyat Cereyanının ilk Mübe#şirleri ve Divan-ı Türki-i Basit”, İstanbul 1928 ve şu Önemli araştırma: F. Çağman ve S. Tanındı, "OsmanlrSafavî ilişkileri Çerçevesinde Topkapı Sarayı Müzesi Resimli El-Yaamalanna Bakış". Aslanapa Armağanı, İstanbul 1996, 3776; Türk halk edebiyatının devamlılığı için bak. M. Çavuşoğlu, “Fâtih Sultan Mebroed devrine kadar Osroanlı-Türk Edebi Mahallilerinde
Halil İnalcık
15
Osm anlı sultanları belli zamanlarda topladıkları ulema ve şu‘arâ meclislerinde hakem rolünü oynamak yetene ğini, şehzadelik döneminde seçkin hocalardan aldıkları yüksek kültüre borçlu idiler11. II. Murad'dan beri sultan ların, şiirlerini toplayan birer divan tertib edecek kadar şairlik yeteneği kazandığı bilinmektedir'2. Bir kelim e ile, belli bir sanat zevki ve anlayışına sahip patronun himayesi altında sanatkâr, ona göre eser ver meye özenirdi. Muhteşem Süleyman döneminde Osmanlı klasik kültürü yüksek sanat eserleri vermişse, bunda bu Padişah’m yüksek sanat anlayışının ötıemli bir payı var dır. Hatta diyebiliriz ki, sanat ve bilim eserinin kalitesini ve sanatkârın şöhretini, çok kez hükümdar belirlerdi. Bir eserin “makbûl ve mu'teber olması” herşeyden önce sulta nın iltifatına bağlı idi.13 Osmanlı’da, kimse padişahın sa rayından, yahut camiinden daha büyük ve şa’şaalı bir yapı yaptıramazdı. Sultânu’ş-Şu'arâ seçilmek, ‘'in'âm1' almak için şâirin, ilkin şu'arâ meclisine çağırılması, sultana bir kaside sunm ası, takdir edilip bağışa lâyık görülmesi ge rekli idi, Öte yandan, yüksek mevkilere çıkan şâirler (me-
M uhtevanın Tekâm ülü” , Kubbealtı Akademi Mecmuası. 112 (1982), 31* 43; " Fatih Sultan Mehmed'in Manisa'da şehzadeliğinde hocaları ünlü fıkıh alimi Molla Hüsrev ve münşi nişancı İbrahim, askerlik’idare işlerinde lalası, Zağanos Paşa idi. 12 Şâir padişahların bir listesi ve şiir örnekleri için bak. Tayyârzâde Atâ, A ti Tarihi, I, İstanbul, 1291/1874; keza Şehri wde Mehmed Saİd. M ahzenu's-Safa ve Kunz-i Dûrer, yazma nüsha. Atatürk Kitaplığı, İstanbul, M u a llim Cevdet yazmaları no. D. 74' "Şehnameci Talıktzadeye göre Osmanlı Padişahlarının Şairlikleri": Doktora Tezi, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi. 1989. '*“Kütûb-i mezbûre-i muharrere.... makbule ve mu'tebere olmak, husn-i nazar i pâdişâh-i dûrbin ile manzur ... olmağa mevkûfdur". Şaki’Hri N u'm injyye Tercüm esi (995 H.), İstanbul 1269R.. 12'13.
1*5 ydır w I’ıttrvn mmIû
Nı-ciıti) kumlileri patron durumuna gelip bırv/ık hwki» (jfiiri yanlarında bulundurmuşlardır, l'dtroıuırı «zel ilenine erişenler, onun "terbiyeli" «uy», aindu iyi mevkiler elde ederler. onun "mür’lanıtrık« ve yaltakçılık edemendi ve toplum un a b l» ‘ kın» yahut ahlâksızlığını oluştururdu. Osmanlı
11 H . i i t f t l t ı k . T h * f t û u ı â n v ' ’ It e ts ia h ır s o f t h n A ’» * / * H.
in fHUrmun
K f ir lın n k t ıf t o f K u r n il*
İ » | ,« fılıiıl' K r t r n .l W )H , l i J f H M
I n ı ı k ı k . " O n m u n l ı f t l» n ık r m ı * ır » 1 iı A k l i m
Am^h'innlnn. J.
vo M u ıım u lııt”,
Onmam
Ilalıi hınh ık
|V
V e k ııy tu û n ıe le .ri v « ^ u 'ııri» 'IV y.kirelen b » ıt< ım ;m / rektıltvt v e ç e k i l m e l e r i n h ik â y e le r iy le d o lu d u r . K ıı/û li. b ü y ü k le r in yunıriii
v ıırıım m n ıırıın
u - Ç M - H İH İfıi,
" Iu ik m I
eh li'n ıU -n
k a lm a k t a b ıılıır . Ilıık iiın d a rtı y a k la ş m a n ın ,
k im im
u zak
"Im m ı
i
m ı/.n n " il<- "n ıııiızıır” o lm a n ın tek y o lu , y a k ın la r ın d a n b in itin İtijnrty«t v e a r m ılıf 'in ı «a h la m a k ta d ır. l u / ı ı l i ( F arm n Ifıv ı ı ı ı . « . W > ) b u n u İtilir M ı ı ^ H n n in i m n h rı'ıy ıın im M n h - r û y ı ı ı ı h ırım ı u r ıh ım i $ ıırrı/i
(Uiz ayyüzllilerin kullarıyız Ayyii/.lühtr ine hep Mİ/,İli kulımıızdur) flöyleee. patronla birey arasında "intinâb” edilerek nüfuzlu kişiler yer fi lir. Ynltaklanma ve intianbın aanatla huğda.1}' tırılmış, kurıımhu-ımifj hiçimi fi*; kanide Minmnk.sultnm ve pahaları en abartılı purlak ifV*
Ar/.ûyi dttvJvt’ipirh u n 'i hückhuırj (hımt M rrubâym / rû% u #ab a/, di! kurur an dido hiib (Senin kapındaki hizmet,İtilirin ayağını öpme devletine eriyıno »r/û n u , gece-gündüz benim gönlümden huzıırıı ve gözüm den uykuyu gidermiştir) Patronu» ilgisini Hİirdürmek için ıjiıir, öteki kullar gibi, uon derece dikkatli olmak, onun hızlanmayacağı ey lerd en kaçınmak zorundadır. Bu yüzden Fâtih'in gazabına uğra yan ve «örgü n «dilenler arasında Mevlânâ Abdülkâdir. Nahifi, V elîyüddm oğlu Ahmed l3a*a’y» zikredebilir i-*.
II. OSMANLI SARAY KÜLTÜRÜNÜN GELİŞMESİ VE OSMANLI DİVAN ŞÜAKÂSI
Konya Selçuklu sultanları, bütün Yakın-Doğu sarayları gibi, seçkin şâirleri himayede geri kalmamışlardır. Sel çuklu devletinde resmî dil Farsça idi; fakat sarayda dahi Türkçe konuşulduğu anlaşılıyor. 13. yy. sonlarında Sel çuklu Sultam III. Alâeddîn (1297-1302?) Horasanlı Hoca Dehhânî’den (XIII yy. ikinci yarısı) Farsça bir Selçuklu Şehnamesi yazmasını istemiştir, fakat aynı zamanda Dehhâni’nin sultana Türkçe kasideler sunduğunu da biliyoruz.16 15. yüzyılda Islâm dünyasında, Orta Asya ve İran’da, Timurîlerin temsil ettiği yüksek ilim ve sanat rönesansı.17 Osmaniı’lara örnek olmuştur. Orta Asya’da Timurlular döneminde ortaya çıkan göz kamaştırıcı medenî gelişme, sanat kollarında erişilen eşsiz yaratıcılık ve mükemmellik tarihçileri bu dönemi İtalyan Rönesansı ile kıyaslamaya götürmüştür. Subtelny, bunun teme >« Dehhânfmn t. Alâeddîn (1220-123?) döneminde Anadolu’ya geldiği tezi için bak. H. İlaydın, “Anadolu’da klasik Türk Şiirinin Başlangıcı”. Türk Dili. 277 (Ekim 1974), 765-775. Şimdi bak. J. Rogers, "Cencralization and Timurid Creativitiy”,
Orienco Modemo, N.S. XV (LJOCVP. 535-560.
Halil İnalcık 19
linde, o zamanda zengin patronların yükselmiş olması olgusunu görür.>8 Bu patronların başında, bir Uygur bahşı ailesinden gelen Ali Şir Nevâyî gelmektedir. Nevâyî [kendisi Hüseyin Baykara’mn musahibi (mukarrebi) olmuş] bir bürokrat sıfatıyla Divan-i Aiâ emirleri arasına alınmış, daha önce ailesine ve kendisine soyurgal olarak tam muafiyetle yapılan zengin toprak bağışlarıyla elde ettiği muazzam serveti bilim, edebiyat ve mimarî eserlerini teşvik etmek ve yaptırmakta har camıştır.19 Onun cömertliği dillere destan idi. Klasik İran edebiyatı ve düşüncesinin son büyük temsilcisi Abdurrahman Câmi (1414 1492), tüm İslâm hükümdar larının davette yarıştıkları İslâm dünyasının Voltaire’i idi. Fâtih Sultan Mehmed ona 5000 altın armağan gön dererek İstanbul’a çağırmış, II. Bayezid onu Osmanlı ülkesine getirmek için büyük çaba harcamıştır. Bâyezid, Câmî’ye gönderdiği mektupta (Feridun, I, 361-362) onu “nûru’l'hak ve hakikat” ve “nakşbend*i i'tikâd” diye anı yordu. Câmî cevabında, “bahşîşhây-i şeh haddi na* dârand” (Sultanın bağışlarına sınır yok) diye bildiri yordu. Osmanlı sultanı, Câmi'nin gönderdiği eserleri (“külliyât-i câmi'il-kemâlât”) (belki Nafahât) aldığını bildirerek kendisine bin flori altın gönderdi (Feridun, 1, 363). Câmî cevabında-
Câm ikucâ ‘a tây-iŞeh-iRûm azkucâ k ’în Jûf-jgayb mvrasidaş azreh-i'umûtn diye Osmanlı sultanının lûtfuna şükranını ifade edi yordu. Kuşkusuz, Osmanlı Sultam, İran ve Orta*Asya 18Bak. yukarıda not 5’de a.g.ra. Timurlular Rönesansı tanımlamasına karşı bak. J. Aubin, “Le mecenat timouride â Chiraz", Studia 'İslamica, 8 (1957); OsmanlIlarda Soyurgal, temliknâme olup Osmanlı patronlanmn zenginlik kaynağı da çoğu kez vakfa çevirdikleri arazi temliklerinden geliyordu. 19Bak. Subteln/nin yukarıda not 5’de adı geçen incelemeleri! özellikle “Socioeconomic Bases", 490*492.
20 #»ır ve Patron ortak yüksek kültürünün en tanınmış temsilcisi Câmî’ye gönderdiği mektup ve bağışlarla, bu kültürün bir hâmisi, patronu olduğunu göstermek istiyordu. Nakşbendîliğin kurucularından alçak gönüllü İranlı mutasavvuf, bu armağanları, “bâ-anvvâS hulûs-i dervişane ’ du’â ile kar şılıyordu. Osmanlı'nın Fâtih Sultan Mehmed ile başla yan en ileri bir İslâm imparatorluğu olma iddiası sonucu olarak, bu bölgelerden âlim, sanatçı, münşi ve şâirler davet ediliyor ve el üstünde tutuluyordu.20 Sehî Beg’e göre Fâtih. “Arab'dan ve Acem'den ehl-i ma’rifet adına olan kimseleri buldurub getürdüb fevk’al-hadd ri'âyet ettirirdi.”21 Fâtih Yeni (Topkepı) Sarayını “Arab ve Acem ve Rum’dan mâhir mimarlar ve mühendisler getürüp” yaptırdı.22 Kâtiplerden Lâlî, İran’da uzun zaman kalmış, dönüşte kendisini Acem (İranlı) diye tanıtmış. Fâtih’e musâhib olımış, gerçek ortaya çıkınca kendisine verilen zâviyedârlık ve maaş elinden alınmıştır. Birçok Osmanlı şâiri (meselâ Halîmî, CâmH Rûmî) İran'a gitmiş, dö nüşte üstad olarak karşılanmıştır. İtalya dışı Avrupa ülkeleri Rönesans'ında İtalyan üstadlar nasıl örnek alınmışsa, Orta-Asya ve İran şâir leri, özellikle Hâfiz, Sa'dî, Hakânî, Nizâmı, Nevayı ve Camı, Osmanlı şâirleri için birer örnek ve ilham kaynağı olmuştur.23 Başka deyimle, nasjl bir Fransız veya Alman Rönesans’ından söz ediyorsak, İslâm dünyasında da or tak saray kültürü, Orta-Asya, Osmanlı ve Hint'te ken dine özgü bir özellik, bir üslûp orijinalliği kazanmıştır. Bunu minyatürde belirgin biçimde görebiliriz. Fârisî M M. Çavuşoğlu, a.g.m; H. Sohrweide, “Dichter und Gelehrten aus den Oslen im OsreanUchen Reich". D er İslam. 46 (1970). 263-302. ** Tezkire. H eşt Bihişt, yay. G. Kut. Cambridge: Harvard Üniversitesi. 1978, 97. “ Tursun Beg, The Hıstory ofM ehm ed the Conçueror. yay. H. İnalcık ve R. Murphey, ChicagoMinneapolis. 1978 15 Bak. M. Çavuşoğlu. “Kanuni Devrinin sonuna kadar Anadolu’da Nevâyi Tesiri Üzerine Notlan, A tsız Armağanı, İstanbul. 1976. 75-90
Halii İnalcık 21
edebiyatında derin bilgisi olan Velîyüddin-oğlu Ahmed Paşa için Latifi der ki, Farsça şiirlerden aldığı manalara "elfâz'i Rûmîden libâs ilbâs” edip “mahbûb-i Rûmî-i ‘işve sâz” göstermiştir (.Tezkire, A. Cevdet yay. 77). Boylece, bazılarına göre Ahmed Paşa, ancak bir "mütercinTdi. Farsça bilmeyen, gerçek şâir sayılmazdı (Âşık Çelebi, 277b). Tezkirelerde, Osmanlı şâirleri İranlı şâirlere kıyas edilmiştir. Bu gibilerin, aynı zamanda Farsça şiirler yazma gücünde oldukları, bir üstünlük nişanesi olarak belirtilmiştir. Herhalde, klasik Osmanlı divan edebiyatı, daima İran klasik edebiyatıyla karşılaştırmalı olarak incelenmelidir. Ancak böyle bir yöntemle, Osmanlı şâirlerinin ne derece etki altında kaldıkları, ne derece orijinalliğe sahip oldukları ortaya çıkarılabilir.24 Latifi, ( Tezkire, 230) bunu kısmen yapmıştır; meselâ o, İranlı üstadların etkisinde kalmayan Nihâlî’de bir “tarz ı hâss" bulmuş, “Rûm’da değil, belkli Arab ve Acemde ve Pehlevî dilinde bu üslûba şiir demiş kimse yok", hükmüne varmıştır. Şunu da belirtmek gerekir ki, Fâtih döneminde İslâm devletleri arasında birincilik iddiasında bulunan Os manlI devletinde,25 b a n k şâirlere karşı bir üstünlük ve yarışma eğilimi belirmiştir, Latîfî ( Tezkire, 157) şâir Zâtî’yi, Câmî ve Nevâyî’den üstün bulur. 15. ve 16. yy. Osmanlı şiirinde bilinçli, bir ”tâze”, orijinal üslûp ara yışları görülür. Bu şâirler, Türkçe’ye özgü deyimler ve atasözleri kullanarak orijinal bir üslup yaratma çabası göstermişlerdir (Latîfî, 300-301). Gerçekte, konulannı Nizâmî’nin hamsesi gibi Farsça edebiyattan seçen büyük
24 Böyle bir araştırm aya örnek olarak bak. Gönül Alpay. “Yûsuf Em in’nin Beng ü Cagır adlı Münazarası", Türk Dili Araştırma YıllığıBel/eten. 1972,103-125 “ Bak, “M ehmed İT , (H.İ.) İslâm Ansiklopedisi (Mflli Eğitim Bakanlığı).
22 iü ır iv Patron
OsiTinnl» şaırlori, )m/c<ı Inıııh örneklerini goljjedi' bini kmı orijinal yapıtlıır »rtnyu koymuşlardır: hu arada "kudcmıidan" S^yhi'rîtn //».*«*»• ti pirini. Fuaûlî'nin U y!A i t1 Mecmiriu oft'llikle tmtlmaljdır. St>hi. Latifi ve Aşık tOKkin'l(*riu) e$sı/. bir eser olarak ”u) mertebeyt* t*rıııi^ yoktur” di.vv Över. ve Türkçe mesnevi tarzını o yaratmıştır, der. Ancak l'V/.ûti bile. Türkçe $>‘ r üslubumla pek rahat delildir- iter ki‘ ( Türk\v İM ’ttn. Muk.tU ıı at. tto. X. i).