Göstergebilim
Kubilay AKTULUM
GÖSTERGEBLM Kubilay AKTULUM* ÖZET Göstergebilim metin çözümlemelerinde 1960’lı yıllardan ba şlayarak çokça ba şvurulan yöntemlerden birisi olmu ştur. Saussure’ün Genel Dilbilim Dersleri ’ndeki ’ndeki verilerden yararlanarak göstergebilimi kuramsal bir çerçeve içerisine oturtmaya çalı şan, yazınsal metinler dı şında çok sayıda farklı alanlarda (sinema, mimari, dans, vd.) bu yakla şımın uygulamasını yapma u ğ ra şında olan ara ştırmacılar bulunmaktadır. Bu yazıda çe şitli ğ ra tanımlamalardan yola çıkılarak göstergebilim konusunda genel bir de ğ e ğerlendirme rlendirme yapılmaktadır.
Anahtar-sözcük: Göstergebilim RESUME La sémiologie a été un des procédés d’analyse pratiqué depuis des années 1960, en particulier dans le domaine des études littéraires. Nombreux sont ceux qui, à partir des Cours de Linguistique Générale de Saussure, ont tenté de placer cette approche dans un cadre théorique et de l’appliquer, à part des textes littéraires, à des domaines de recherches, qui sont d’ailleurs assez variés: cinéma, architecture, danse etc. L’auteur fait, ici, un rapide et bref rappel de la définition et de l’orientation de la sémiologie, à partir des définitions déjà faites à propos de cette discipline.
Mot-clé: Sémiologie
*
Doç. Dr., S.D.Ü. Burdur Eğitim Fakültesi, Öğretim Üyesi.
Burdur Eğitim Fakültesi Dergisi
1
Kubilay AKTULUM
Göstergebilim
Göstergebilim: (Alm. Semiologie, Semiotik, Fr. Sémiologie, sémiotique, ng. Semiology, semiotics). Göstergebilim toplum yaşamı içerisinde farklı bildirişim ya da gösterge dizgelerini inceleyen bir bilim dalı olarak tanımlanır. Sağır-dilsiz alfabesi, çeşitli işitsel, görsel, devinsel dizgeler, toplumsal ilişkileri düzenleyen kurallar, davranış biçimleri, giyim, yemek vb. gerçeklikler; sinema, tiyatro, yazın gibi sanatsal etkinlikler, görüntüler, trafik işaretleri, reklam afişleri vb. anlam aktaran ya da içeren kılgılar, do ğal diller çeşitli birimlerden oluşan birer dizge olarak görülürler. Bu dizgelerin birimleri de gösterge olarak adlandırılır. “Sözcüğün en geniş anlamıyla gösterge, bir başka şeyin yerini alabilmesini sağlayan özellikler taşıdığından kendi dışında bir nesne, olgu, varlık belirten öğedir. Algılanabilir nitelik taşıyan bu öğe bir tür uyarandır: Anlıktaki imgesi bir ba şka uyaranın imgesine bağlı olduğundan onu çağrıştırabilen bir uyaran” (Guiraud. 1973: 29). Bu anlamda, örne ğin, duman, ateşin; çatık kaşlar, kızgınlığın; köpek sözcüğü, bir hayvanın göstergesi sayılır. (Vardar, 1998: 73) Gösterge çok de ğişik alanları, hem dilsel, hem de dil dışı düzlemleri ilgilendirir. Göstergebilim anlamlı bütünleri, ya da gösterge dizgelerini, yani göstergeleri belirleyen yasaları, aralarında kurduktan ba ğıntıları, onların işleyiş kurallarını saptamaya, böylelikle inceleme yöntemlerini oluşturmaya, betimleyip açıklamaya çalışır. Kimi araştırmacılar doğal dilleri (Türkçe, Fransızca, ngilizce) araştırma konusu yapan dilbilimi göstergebilimin araştırma alanına katarlar (bu durumda bir dilsel göstergebilimden söz edilir), kimileri de göstergebilimi yalnızca dil dışı göstergeleri inceleyen bir bilim dalı olarak görür. Ya da salt bilinçli ya da amaçlı bildirişim olgularını göstergebilim çerçevesinde ele alanlar bulunduğu gibi, her türden anlamlama edimini -istençli bir bildirişim olgusunu içermese de-göstergebilimsel incelemeye katar araştırmacılar da vardır. Toplumlarda kullanımda olan göstergelerin incelenmesi uzun süre dil incelemesiyle karıştırılmıştır, göstergeler ya dil felsefesi ya da diller konusunda genel bir kuram bağlamında ele alınmıştır. XIX. yüzyılın sonunda göstergelerin genel bir bilimi olarak tasarlanan - bazen dilbilimsel olmayan göstergelerle sınırlandırılan- göstergebilim Avrupa ve Amerika'da e şsüremli olarak ortaya çıkmıştır. Geleneksel Batı ekini tarihi içerisinde gösterge sorunu üzerine ilk kez
sa'dan önce III. yüzyılda Stoacılar e ğilmişlerdir: Stoacılar mantık konusundaki araştırmaları bağlamında bir anlamlama kuramı olu şturmaya girişmişlerdir. Gösterge sorunu uzun süre felsefenin temel sorunlarından birisi olmuştur. Nominalistler, Ortaçağ gerçekçileri de gösterge sorununa el atmışlardır; Leibniz göstergeleri matematikselleştirme tasarısı ba ğlamında, Condillac düşüncelerin evrensel bir düzenleyimi olarak dil aracılı ğıyla
2
Burdur Eğitim Fakültesi
Göstergebilim
Kubilay AKTULUM
gösterge sorunu üzerine eğilmişlerdir. Usun, deneyin her alanda ön plana çıkarıldığı XVII. yüzyılın sonu ve XVIII. yüzyılda göstergeler kuramı yine gündeme gelmiş, genel bir dil ve anlam kuramı tasarlanmı ştır. ‘Semiotik’ sözcüğünün ilk kez karşımıza çıktığı ngiliz felsefeci John Locke, An Essay Concerning Human Understanding (nsan Anlığı Üzerine Bir Deneme, 1690) başlıklı çalışmasında gösterge sorununu işler. Fransız matematikçi Jean Henri Lambert, Neues Organon (Yeni Organon, 1764) başlıklı çalışmasında ‘semiotik’ sözcüğü üzerine eğilir, doğal dillere ilişkin bildirişim dizgeleri yanında müzik, koreografı, arma, amblem, tören gibi dildı şı gösterge dizgeleriyle de ilgilenir, göstergelerin dönüşümleri ve birleşim kuralları üzerinde durur. Locke ve Lambert'in ardından XIX. yüzyılda yeniden gündeme gelen gösterge sorunu Polonyalı Joseph Marie Hoene Wronski’nin Philosophie du Langage (Dil Felsefesi, 1879), Çek matematikçi Bolzano'nun Wissenschaftlehre (Bilim Öğretisi, 1837) başlıklı çalışmaları yanında Edmund Husserl’in, 1890'da yazmasına karşın, 1970 yılında yayımlanan Zur Logik der Zeichen (Semiotik) (Göstergelerin Mantığı Üstüne (Göstergebilim)’i ile Logische Untersuchungen’i (Mantık Araştırmaları) dilsel göstergeler ve göstergeler kuramıyla ilgili gözlemlere yer verir. Bununla birlikte filozof genel bir göstergeler kuramından çok dile ilişkin bir göstergeler kuramı, bir dil felsefesi geliştirir. John Locke’un ‘semiotik’ sözcüğünü yineleyerek göstergelerin genel bir bilimini ilk kez oluşturmaya uğraşan Amerikalı Charles Sanders Peirce olmuştur. Ölümünden sonra yayımlanan çalışmalarında bütün olguları kapsayan bir göstergeler kuramı tasarlayan Peirce mantıkla özde şleştirdiği göstergeler kuramı bağlamında bağıntılara ilişkin evrensel bir dizge oluşturmak, göstergebilimsel olguların eksiksiz bir sınıflandırmasını yapmak istemiş, göstergeyi üç sözcüklü bir kendilik olarak tasarlamıştır: bir ‘representamen’, yani bir gösterge (sign); bir nesne (object) ve bir yorumlayan (interpretant). Peirce'e göre gösterge “bir kimse için herhangi bir biçimde ya da herhangi bir bakımdan bir şeyin yerini tutan bir şeydir. Birine seslenir, bir başka deyişle söz konusu kişinin anlığında eşdeğer ya da gelişmiş bir gösterge yaratır. Yarattı ğı bu göstergeye, ilk göstergenin yorumlayanı denir. Bu gösterge bir şeyin, nesnenin yerini tutar. Ama her açıdan değil, bir tür kavrama (bazen göstergenin temeli denir buna) gönderme yaparak.” (Peirce, 1978: 121) Öte yandan Peirce göstergenin niteliği üzerinde durarak insan deneyiminin üç düzeyi (duygu, deneyim, yasa) açısından üçlü bir sınıflandırma gerçekleştirir. Nesneleri açısından varlıksal bağlantı, benzerlik ya da saymacalık içermelerine göre bugün herkesçe kabul edilen belirti, görüntü ve simge türlerini ayırt eder. Belirti, nesnesiyle biti şiklik, benzerlik ilişkisi kurar; görüntüsel gösterge (a ğacı temsil eden ağaç resmi onun görüntüsel göstergesidir) nesnesindeki algılanabilir, duyulur nitelikleri, Burdur Eğitim Fakültesi Dergisi 3
Kubilay AKTULUM
Göstergebilim
biçimleri içerir. Peirce'in geniş kapsamlı simgesi se saymacalıktan kaynaklanır, bir uzlaşmaya dayalı bir göstergedir (Lübnan bayrağındaki sedir ağacı bu ülkeyi simgeler). Peirce'in araştırmaları Ernst Cassier (Philosophie des formes symboliques, (Simgesel Biçimlerin Felsefesi) 1923-1929) ve mantıkçı Bertrand Russell (Signification et Vérité, (Anlamlama ve Gerçeklik) 1940), Rudolp Carnap (Syntaxe logique de la langue, (Dilin Mantıksal Sözdizimi) 1934), özellikle de Charles Morris (Fondements de la théorie de la signification, (Anlamlama Kuramının Temelleri) 1938) tarafından sürdürülür. Peirce'in mantıksal kökenli göstergebilim anlayışı karşısına Saussure toplumsal nitelikte bir inceleme çıkarır. “Toplumsal yaşamın odağında göstergelerin yaşamını” (Saussure, 1982: 33) inceleyen bir bilim dalı olarak tanımladığı göstergebilim terimini Genel Dilbilim Dersleri'nde öneren odur. Dilbilimin konumunu saptamak amacıyla tasarladığı göstergebilim konusunda şunları söyler: “Dilbilim, bu genel nitelikli bilimin bir bölümünden başka bir şey değil. Onun için, göstergebilimin bulacağı yasalar dilbilimde de uygulanabilecek. Böylece, insana ilişkin olgular bütünü içinde dilbilim iyice belirlenmiş bir alana bağlanabilecek.” (Saussure, 1982: 34) Çünkü “dil, kavramları belirten bir göstergeler dizgesidir. Onun için de yazıyla, sağır-dilsiz alfabesiyle, kutsal nitelikli simgesel törenlerle, bir toplumda incelik belirtisi sayılan davranış biçimleriyle, askerlerin bildirişim belirtkeleriyle vb. karşılaştırılabilir. Yalnız, dil bu dizgelerin en önemlisidir.” Göstergelerin toplum içindeki yaşamını inceleme tasarısının odağında gösterge kavramı yer alır, gösterge Saussure’ün belirledi ği gibi, dilsel seslerin anlıkta bıraktığı iz olan bir i şitim imgesiyle, sesçil bir anlatımla bir içeriğin, bir başka deyişle bir gösterenle bir gösterilenin birleşiminden oluşan iki yönlü bir bütündür. Kapı göstergesi bir yere girip çıkarken içinden geçilen, açılıp kapanma düzeni olan yer kavramıyla bu göstergenin çe şitli söyleşilerinin ortak özelliklerinin oluşturduğu /kapı/ işitim imgesinden kurulur. Dil göstergeleri değişik boyutlardadır: yalın ya da bile şik bir sözcük de göstergedir, türevlerle bunları oluşturan öğeler, dizimler, tümceler de gösterge sayılır. Bütün bir söylem bile gösterge olarak ele alınabilir. Gösterenle gösterilen çağrışımsal açıdan birbirine sıkı sıkıya ba ğlıysa da, bunlar arasında doğal ya da mantıksal hiçbir ilişki yoktur. Yalnızca aynı dili kullanan bireyler arasındaki anlaşmadan doğan saymaca bir bağ vardır. Gösterenle gösterilen arasındaki ilişki, Saussure’ün söylediği gibi, buyrultusal ve rastlantısal niteliklidir, simgesel kökenli değildir. ‘Ev’ gösterileniyle /ev/ göstereni arasında hiçbir zorunlu, doğal, nedenli bağ yoktur. Çünkü aynı gösterileni anlatmak için bambaşka bir gösteren de kullanılabilirdi. Özdeş gerçeklikleri belirten göstergelerin dilden dile değişmesi, aynı dil içinde de gösterenlerle gösterilenlerin çağdan çağa dönüşüm geçirmesi, göstergenin rastlantısallığını, yani nedensizliğini tanıtlar.
4
Burdur Eğitim Fakültesi
Göstergebilim
Kubilay AKTULUM
Peirce'in ve Saussure’ün göstergebilim konusundaki tanımlamalarının ardından pek çok dilbilimci ve yazınbilimcinin çalışmalarına bağlı olarak göstergebilim alanında çalışmalar yoğunlaşır. Amerikalı dilbilimci Charles William Morris Foundations of the theory of signs (Göstergeler kuramının temelleri, 1938) ve Signs, Language and Behavior (Göstergeler, Dil ve Davranı ş, 1946) adlı yapıtlarında bütün göstergelerin genel bir kuramını olu şturmaya çalışır. Sözdizim (göstergelerin birleşim kuralları ve öteki göstergelerle ili şkileri), anlambilim (gösterge ile belirttiği şey arasındaki ilişki) ve edimbilim (göstergeyle kullanıcı arasındaki ilişki) olmak üzere üç temel bile şen ayırt eder ve ‘arı göstergebilim’ (pure semiotics), betimleyici göstergebilim (descriptive semiotics), uygulamalı göstergebilim (applied semiotics) olmak üzere üç tür göstergebilim tasarlar. Saussure'ün tasarladığı göstergebilimi geliştirmek ereğinde olan Belçikalı dilbilimci Eric Buysens les Langages et le Discours (Diller ve Söylem, 1943) başlıklı çalışmasında göstergebilim alanına yalnızca bildirişime bağlı, yani göstergelerinin anlam bildirmek amacıyla bilerek, isteyerek kullanıldığı gösterge dizgelerinin girebileceğini söyler. nceleme alanı içerisine bildirişime yönelik gösterge dizgeleri (örne ğin trafik işaretleri) girer. Buysens’a koşut olarak Danimarkalı dilbilimci Louis Hjelmslev, Prolegomena to a Theory of Language (Dil Kuramının Temel lkeleri, 1943) başlıklı çalışmasında göstergebilimi kuramsal düzlemde bir temel oluşturmaya çalışır. Dile benzer bir yapıyla kar şılaşılan tüm düzlemleri kucaklayan salt nitelikli bir bütün olarak yorumlamı ştır göstergesel alanı. Kendini Saussure'ün bir izleyicisi olarak gören Hjelmslev gösteren/gösterilen karşıtlığını anlatım/içerik düzlemleriyle karşılar. Her düzlemde de töz/biçim karşıtlığı öngörür. Ona göre “göstergebilim, konudili (inceleme nesnesi) bilimsel olmayan bir dil, bir üstdildir; konudilleri göstergebilimlerin oluşturduğu bilimsel bir üstdil ise bu kez bir üstgöstergebilimden” (Rifat, 2000: 141) söz edilir. Hjelmslev düzanlamlı dilleri (ne gösterenlerin ne de gösterilenlerin bir dil olmadığı diller) yananlamsal dillerden (göstereninin zaten bir dil olduğu) ve üstdillerden (gösterileninin zaten bir dil olduğu) ayırır. Hjelmslev'in yaptığı kuramsal tanımlamaları Roland Barthes küçük değişiklerle yineler, düzanlam (sözcenin ilk anlamı), yananlam (sözcenin çağırdığı öteki anlamlar) ve üstdil (tutarlı kavramlar bütünü) kavramları sonradan yoğun olarak kullanır. Roland Barthes Çağdaş Söylenler’de (1957) toplumun eleştirisini göstergelerinden (imgeler, söylenler, söylemler) yola çıkarak yapmaya girişir. Yaptığı betimlemelere kuramsal bir çerçeve katmak için Barthes Hjelmslev’in ortaya attığı kavramları kullanır: yananlam düzeyinden yola çıkarak, onu göstergebilimsel bir dizge olarak tanımlar, bu dizgenin göstereni bir düzanlam göstergesinden oluşur, üstdili ise gösterileninin bir düzanlam göstergesiyle kurulduğu bir dizge olarak tanımlar.
Burdur Eğitim Fakültesi Dergisi
5
Kubilay AKTULUM
Göstergebilim
1977'de Collège de France’taki açılış dersiyle bu yaklaşımın bütüncül bir uygulamasını Système de la Mode (1967) (Moda Dizgesi) başlıklı çalışmasında yapar, burada elbiseyi değil elbise konusundaki söylemleri, özellikle de moda fotoğraflarındaki yazı ve yorumları, bir ba şka deyişle ‘yazılı elbiseyi’ inceler. Nasıl ki elbise dizgesi moda söylemiyle üstlenilmişse, aynı biçimde dilsel olmayan bir göstergeler dizgesinden dilsel göstergelerle söz edilebileceği sorununa parmak basarak Barthes dilbilimi göstergebilimin bir bölümü olarak gören Saussure’ün formülünü de tersine çevirmeyi önerir. Ona göre dilbilimin bir parçası olan göstergebilimdir, çünkü her türden gösterge dizgesinin altında dil bulunur. Böyle bir tutum içerisine girmesi, düzanlam ve yananlam kavramları konusunda onayladığı düşünceler nedeniyle Barthes yaklaşımı ile işlevci dilbilim, özellikle de Georges Mounin ve başlangıçta esinlendiği André Martinet arasında kuramsal düzlemde kopukluğa yol açar. Barthes, Buysens’ın ‘bildirişim göstergebilimi’ adını verdiği göstergebilim karşısında Mounin ve Martinet’nin ‘anlamlama göstergebilimi’ adını verdikleri yaklaşımı bir kenara bırakıp söylem çözümlemesine dayalı, daha az biçimsel yazınsal bir göstergebilime doğru kayar Göstergeler mparatorluğu, (1970); le Plaisir du Texte, (Metnin Tadı, 1973) başlıklı çalışmalarıyla. Barthes’la birlikte göstergebilimin inceleme alanı toplumun bütünü olur, bu yakla şımı nedeniyle Mounin, Barthes’ın ‘toplumsal bir ruhçözümleyim’ yaptı ğını söyler. 1960'lı yıllardan başlayarak göstergebilimsel çözümleme uygulamalarının son derece çeşitli alanlarda karşımıza çıktı ğı görülür. Dilbilimcilerin kendileri bile ‘dilin göstergebilimi’ konusuna eğilirler. Emile Benveniste ve özellikle şiir konusunda çalışmalarını yoğunlaştıran Roman Jacobson’un yaklaşımı budur. Benveniste, Genel Dilbilim Sorunları (19641974) başlıklı çalışmasında yer alan bir yazısında Saussure’ün dilsel göstergenin öz niteliği konusundaki düşüncesine karşı çıkıp, gösteren ile gösterilen arasındaki bağıntının nedensiz değil, zorunlu olduğunu göstermeye uğraşır. Jacobson ise yazın olgusunu bir dil olayı olarak görüp yazınsal metinleri kendi kendilerine yeten birer kendilikler olarak görür, yazınbilimin konusunun da yazın değil yazınsallık olduğunu, yani yazınbilimin öncelikle “dilsel bir bildiriyi sanatsal yapan nedir?” türünden bir soruya yanıt vermeye u ğraştığını söyler. kinci Dünya Savaşı sırasında New York’ta Jacobson’un derslerini izleyen Claude Levi-Strauss yapısal dilbilimin verilerini akrabalık dizgelerini, totemizmi (la Vie familiale et sociale des Indiens Nambikwara, 1948 (Nambikwara Yerlilerinin aile ve toplumsal yaşamı); Structures élémentaires de la parenté, 1949, Akrabalı ğın Temel Yapıları) ya da söylenlerin temel yapısını ele alırken kullanmaya başlar; bilinçdışı da olsa, gözlemlenen olguların bütününü kapsayabilecek, toplumların gizli, derin yapılarını açı ğa çıkarıp tanımlamaya uğraşır. Daha önce, 1928 yılında, Vladimir Propp, Masalın Biçimbilimi (1970) başlıklı yapıtında masalların çeşitli görünümler sunmasına karşın, görünürdeki bu çeşitlilik altında tekbiçimliliğin
6
Burdur Eğitim Fakültesi
Göstergebilim
Kubilay AKTULUM
bulunduğunu, yüzeydeki çeşitlilik altında sonlu sayıda örgeler olduğunu göstermeye çalışıyordu. Sonradan söylenler konusundaki çalışmalarında Levi-Strauss, Propp’un yöntemini kendi göstergebilimsel çözümlemelerine uygular (özellikle Mythologiques; le Cru et le Cuit, Mitolojik; Çiğ ve Pişmiş, 1964; Du Miel aux Cendres, Baldan Küle, 1967; ve les Origines des Manières de Table, Masa Kurallarının Kökenleri, 1968; l'Homme Nu, Çıplak Adam, 1971). Göstergebilimin verileri daha pek çok değişik alanlarda uygulanır. Christian Metz, Essais Sémiotiques ( Göstergebilimsel Denemeler, 1977)’de sinema göstergebilimi üzerine eğilir; Jean Nattiez ise Fondements d’une sémiologie de la Musique’de (Bir Müzik Göstergebiliminin Temelleri, 1975), müzik dizgelerini belirlemeye girişir. Başka araştırmacılar nesnelerle, yol düzgüsüyle, mors alfabesiyle, reklamla, üniforma ile, çiçeklerin dili ile, makyajla, mimari vb. ilgilenirler. Tüm araştırma alanlarında inceleme nesnesi bir göstergeler bütünü olarak görülür ve bu bütünün, bu dizgenin içsel işleyişi betimlenmeye çalışılır. Yol dizgesinde sinyalizasyon ışıkları üçlü göstergeler olarak ele alınır; bu göstergelerden her birinin bir gösterileni vardır: ye şil ı şık ‘yol açık’, sarı ı şık ‘ışığın birazdan değişeceği, yolun açılacağı’, kırmızı ı şık ‘dur’ anlamına gelir, her birinin ikili bir göstereni vardır: ı şığın rengi ve dikey eksendeki konumları. Bu türden yaklaşımlar Saussure’ün gösterge anlayışıyla örtüşür tümüyle, Saussure’ün dil ve göstergebilim tanımlamasının dilden ba şka dizgelere de uygulanabileceğini gösterir. Göstergebilim özellikle metin alanında da yoğun bir uygulama alanı bulur. Bu bağlamda özellikle Fransa’da Tel Quel dergisi yazarlarının (Roland Barthes, Julia Kristeva, Philippe Sollers) etkisiyle gösterge kuramı Saussure’den beri epeyce geliştirilir. Artık yalnızca gösterge dizgeleri üzerinde durulmakla yetinilmeyip, dizgelerin üretimi konusuna el atılır. Metin bir üretkenlik olarak görülüp göstergebilim anlamın üretimi, anlamlama üzerinde odaklanır. Kristeva Sémèiotiké, recherches pour une sémanalyse’de (Göstergebilim, bir göstergeçözümleyim için araştırmalar, 1969) üretici dilbilgisinden esinlenerek göstergeçözümleyim adını verdiği yaklaşımla bir metnin üretilece ği mantıksal, derin düzeyi, yani doğrudan doğruya üretme aşamasını belirten üreten metin ile (génotexte) üretimi bitmiş, sonuçlanmış, biçimsel olarak kapanmış metin olan üretilmiş metin (phénotexte), kısaca gizli, derin metin ile yüzey metin arasında bir ayrıma gider; daha sonra dilbilimsel düzgünün şiir dilinde uğradığı dönüşümler, bir başka deyişle metinlerarası ilişkiler üzerine eğilir, Lautréamont ve Mallarmé’nin yapıtlarını (la Révolution du langage poétique, (Şiirsel Dilin Devrimi, 1974) bu bağlamda ele alır. Son dönem çalı şmalarında Roland Barthes ise gösterenin, metinselliğin önemini ısrarla vurgular, Kristeva gibi, metinlerarasılık üzerinde durur.
Burdur Eğitim Fakültesi Dergisi
7
Kubilay AKTULUM
Göstergebilim
Başlangıçta sözcükbilim alanında çalışmalarını yoğunlaştıran Algirdas Greimas, Sémantique Structurale (Yapısal Anlambilim, 1966), ardında Du Sens (Anlam Üzerine, 1970) adlı yapıtlarıyla göstergebilime, özellikle de yazınsal göstergebilime el atar. Propp’un masallarının anlatısal düzenini çözümlerken izlediği yönteme gönderme yaparak onun yakla şımını kimi bakımlardan düzelttikten sonra yazılı metinlere göstergebilimsel yaklaşımını uygular. Yapısal dilbilim, halkbilim, söylem incelemeleri gibi alanlardaki çalışmalardan da esinlenen ve bugüne değin mantıksal boyuta ağırlık vermiş olan Greimas göstergebilimi, özü bakımından bir metnin (yazınsal ya da yazın dışı), bir söylemin anlamını de ğil, anlam kuruluşunu çözümlemede yararlanılacak gereci sunar, anlamlamanın yapısını ve kavranmasını yönlendiren koşulların yorumlanması, anlamsal tümellerin saptanması, anlam yapısını çözümleme yöntemi olarak tanımlar. Uygulamalarını da değişik alanlarda gerçekleştirir. Örneğin yazınsal alanda Guy de Maupassant’ın ‘Deux Amis’ adlı öyküsünü on iki kesite ayırıp şu sonuca varır: “Metin, bir gösterge olarak kar şımıza çıkar, bu göstergenin söylemi gösterileni çözmeye çağıran bir göstergedir.” (Greimas, 1976) Roland Barthes’ın öğrencisi olan Bulgar asıllı Tzvetan Todorov öteki göstergebilimcilerin yaklaşımlarına koşut olarak anlatıları dilbilgisel ulamlara göre çözümlemeye, metni uzun bir tümce olarak ele alarak anlatıların bir tür dilbilgisini (Grammaire du Décameron (Dekameron'un Dilbilgisi), 1969-; Introduction à la littérature fantastique, (Fantastik Yazına Giri ş), 1970-; Poétique de la Prose, 1971 (Düzyazının Yazınbilimi), 1971; Littérature et Signification (Yazın ve Anlam), 1967) oluşturmaya uğraşır. Metinlerin işleyişlerini, onları oluşturan temel işlevlere göre betimler. Yazınsal göstergebilimin önde gelen kuramcılarından olan Gérard Genette yazınbilim ya da anlatıbilim alanında anlatı teknikleri, anlatı zamanının düzeni, öykünün hızı, anlatı süresi ile okuma süresi, anlatının hızı, özellikle de metinlerarasılık konusunda önemli tanımlamalar ve ulamlaştırmalar yapar çalışmalarında. (Figures I, II, III, 1966, 1969, 1972; Nouveaux Discours du Récit, (Yeni Anlatı Söylemleri), 1983; Palimpsestes, 1982;) Amerika Birleşik Devletleri'nde özellikle Michael Riffaterre dilbilim, biçembilim ve göstergebilimin verilerinden yararlanarak, biçembilim alanında çalışmalarının ardından (Essais de Stylistique Structurale, (Yapısal Biçebilim Denemeleri, 1971) yazınbilim ve göstergebilime yönelir Semiotics of Poetry, (Şiirin Göstergebilimi, 1978) ve la Production du texte, (Metnin Üretimi, 1979) adlı yapıtlarıyla. Anlamların üretili ş biçimleri, metinlerin okurca algılanma, bir başka deyişle metinlerarasılık olgusu üzerinde o da durur. Metni hem bitmiş bir ürün hem de bir üretiliş süreci olarak kavramaya yönelerek yazınsal göstergebilimi de bağımsız bir alan olarak görür. Riffaterre metinleri dilbilimden yola çıkarak yüzeysel, görünen boyutta
8
Burdur Eğitim Fakültesi
Göstergebilim
Kubilay AKTULUM
inceleyen bir biçembilimden, metinleri anlamsal açıdan üretiliş süreçleriyle ele alan bir göstergebilime geçmiştir. Riffaterre'in el attı ğı metnin alımlanması konusunda Umberto Eco’yu da önemle anmak gerekir. Eco yapıtlarında (La Struttura assente, (Olmayan Yapı, 1968; Trattato di semiotica generale, (Genel Göstergebilim ncelemesi 1975); Lector in fabula (Anlatıda Okur); Semiotica e fılosofia del linguaggio, (Göstergebilim ve Dil Felsefesi, 1984), le Signe, (Gösterge, 1988); I limiti dell’interpretazione, (Yorumlamanın Sınırları, 1990) yapısalcılığı kuramsal temelleriyle değerlendirir, görsel nitelikli gösterge dizgelerini ele alır, gösterge dizgelerini çözümler, ekin olaylarını göstergebilim açısından değerlendirir, dil felsefesi ile göstergebilimsel düşünce arasındaki ilişkileri araştırır, okumanın göstergebilimsel bir modelini ortaya atar. Semiotica e fılosofia del linguaggio’da göstergebilim alanında tartışmalara konu olan gösterge, gösterilen, simge, düzgü kavramlarını ele alır. Appunti sulla semiotica della ricezione, (Alımlama Göstergebilimi Üzerine Notlar, 1986) adlı çalışmasıyla bir alımlama göstergebiliminin doruk noktalarına el atar. Özellikle Konstanz Okulu’nun üyeleri olan Hans Robert Jauss ve Wolfgang Iser göstergebilimle yakın ilişkisi olan alımlama estetiği konusunda görüşlerini temellendirirler Literaturgeschichte als Provokation, (1970) ve Akt des Lesens, Theorie asthetischer Wirkung, (Okuma Edimi. Estetik Etkinin Kuramı, 1976) başlıklı yapıtlarda. Rus Kuramcı Mihail Baktın ise Kristeva’nın yarattı ğı metinlerarası kavramının kökeni olan söyleşimcilik kuramıyla Batılı yazınsal göstergebilimcileri etkiler. Özellikle la Poétique de Dostoeivski, (Dostoyevski'nin Yazınbilimi, 1970) bu kuramını temellendirdiği yapıtlarının başında gelmektedir. Yapısal dilbilimin önemli kuramcılarından yola çıkan Yuri Lotman ise (La Structure du texte artistique (Sanatsal Metnin Yapısı, 1973; Esthétique et Sémiotique du cinéma (Estetik ve Sinema Göstergebilimi, 1977) geliştirmeye çalıştığı yapısal yazınbilimi bir göstergebilim içine oturtmaya çalışır. Yazını dünyayı yansıtan birçok gösterge dizgesinden biri olarak görür. O da metni içsel bir yakla şımla ele almak yanında yapıtın ba ğlamını da göz önünde tutmayı önerir. Günümüzde göstergebilimin kuralları ve yöntemleri yo ğun olarak sorgulama konusu yapılmıştır. Göstergebilim kuramları bir bütünlük sunacak biçimde birleştirilemediğinden farklı okulların doğmasına yol açmıştır, yapısal dilbilimin izlerinin sürdüğü bir akım olarak görülmüş, dilin bir başka gösterge dizgesinden söz etmeye olanak sağlayan tek gösterge dizgesi olduğu düşüncesi göstergebilim alanında egemen duruma gelmiştir. Aynı zamanda dilbilimin göstergebilime doğrudan katkısı konusundaki düşünceler çabucak ortadan kalkmıştır ve farklı gösterge kuramları (Peirce ve Saussure’ünkiler) ele alınan farklı dizgeleri birleştirmeye yetmemiştir. Sürekli olarak dizgeler üzerinde durulması ve bu dizgeleri oluşturan unsurlar arasındaki ilişkilerin incelenmesi nedeniyle göstergebilimin bir bölümü unsurların kendilerini
Burdur Eğitim Fakültesi Dergisi
9
Kubilay AKTULUM
Göstergebilim
gözden yitirir duruma gelmiştir. Maupassant’ın bir metninin ya da kırmızı ışığın bir gösterge olduğunu bildirmek bu nesneler konusunda bir söylem başlatmaya (ya da nesneleri belli bir çözümlemeye tabi tutmaya) olanak sağlamış, ancak temel kuramsal sorunu ileri götürmemi ştir: gösterge nedir? dilsel bir gösterge ile yol düzgüsündeki bir pano, birisine verilen bir demet kırmızı gül ya da bir reklam afi şi arasında ortak ne vardır? Öte yandan gösterge değil de, anlamın üretimi üzerinde durarak, hem ruhçözümün kuramlarından hem de diyalektik materyalizmin verilerine yaslanarak, biçimselleştirme çabasına karşın, göstergebilimin öteki bölümü özerk bir kuram olarak ortaya çıkma olanaksızlı ğı içerisine düşmüştür. ster göstergeler bilimi ister anlamlama bilimi olsun göstergebilim bir anlamda çelişik bir durum içerisinde bulunmaktadır: göstergebilim göstergeler olmadan olmaz, ancak gösterge konusunda tartışmaya yol açmayacak bir kuram henüz oluşturulamamıştır. KAYNAKLAR (Burada, okuru yönlendirmek amacıyla, göstergebilim alanında giriş amaçlı bir okuma yapmak için ba şvurulabilecek temel kaynak yapıtların adlarını sıralıyoruz) ARRIVE, M., (1972). Les Langages de Jarry. Essai de sémiotique littéraire, Paris, Klincksieck,. BAKHTINE, M., (1970). La Poétique de Dostoeivski, Paris, Seuil. BARTHES, R., (1993)Göstergebilimsel Serüven, stanbul, YKY. BARTHES, R., (1967). Système de la Mode, Paris, Seuil. BARTHES, R., (1970). S/Z, Paris, Seuil. BENVENSTE, E., (1964 - 1974). Problèmes de linguistique générale, Paris, Gallimard, 2 cilt. COQUET, J.C., (1973). Sémiotique littéraire, Paris, Mame. COURTES, J., (1976). Introduction à la sémiotique narrative et discursive, Paris, Hachette. COURTES, J., (1991). Analyse sémiotique du discours, Paris, Hachette. DUCROT, O. ve T. TODOROV, (1972). Dictionnaire encyclopédique des sciences du langage, PAris, Seuil.
10
Burdur Eğitim Fakültesi
Göstergebilim
Kubilay AKTULUM
ECO, U., (1972). La Structure absente, Paris, Mercure de France. ECO, U., (1991). Alımlama göstergebilimi üzerine notlar, stanbul, Düzlem Yay. ECO, U., (1988). Sémiotique et philosophie du langage, Paris, P.U.F. ERKMAN, F., (1987). Göstergebilime giriş, stanbul, Alan yay. FONTANILLE, J., (1999). Sémiotique et littérature, Paris, P.U.F. GENETTE, G., (1982). Palimpsestes, Paris, Seuil. GENETTE, G., (1972). Figures III, Paris, Seuil. GREIMAS, A.J., (1966). Sémantique Structurale, Paris, Larousse. GREIMAS, A,J., (1970). Du Sens, Paris, Seuil. GUIRAUD, P., (1994). Göstergebilim, Ankara, mge Kitabevi. HENAULT, A., (2002). Questions de sémiotique, Paris, PUF. HJELMSLEV, L., (1968 - 1971). Prolégomènes à une théorie du langage, Paris, Minuit. JAUSS, H.R., (1978). Pour une esthétique de la réception, Paris, Gallimard. KRISTEVA, J., (1969). Sémèiotiké. Recherches pour une sémanalyse, Paris, Seuil. LEVI-STRAUSS, C., (1958). Anthropologie Structurale, Paris, Plon. LOTMAN, Y.M., (1973). La structure du texte artistique, Paris, Gallimard. MARIN, L., (1971). Etudes sémiologiques. Ecritures, peintures, Paris, Klincksieck,. MARTINET, J., (1970). Clefs pour la sémiologie, Paris, Seghers. METZ, Ch., (1968). Essais sur la signifıcation du cinema, Paris, Klincksieck. METZ, Ch., (1977). Essais sémiotiques, Paris, Klincksieck. MOUNIN, G., (1970). Introduction à la sémiologie, Paris, Minuit.
Burdur Eğitim Fakültesi Dergisi
11
Kubilay AKTULUM
Göstergebilim
PEIRCE, Ch. S., (1978). Ecrits sur le signe, Paris, Seuil. PROPP, V., (2000). Masalın Biçimbilimi, stanbul, OM yayınevi. RASTIER, F., (1973). Essais de sémiotique discursive, Paris, Mame. RFAT, M., (2000). XX. Yüzyılda dilbilim ve göstergebilim kuramları, OM yayınevi, stanbul. RFAT, M., (1992). Göstergebilimin ABC'si, stanbul, Simavi yayınlan. RIFFATERRE, M., (1979). La Production du sens, Paris, Seuil. RIFFATERRE, M., (1983). Sémiotique de la poésie, Paris, Seuil. SAUSSURE, F. de, (1976 – 1978).Genel Dilbilim Dersleri, Ankara, T.D.K. yayınları. TODOROV, T., (1967). Littérature et signifıcation, Paris, Larousse. TODOROV, T., (1969). Grammaire du Décaméron, La Haye, Mouton. VARDAR, B., (1998). Dilbilimin temel kavram ve ilkeleri, Multilingual, stanbul. YÜCEL, T., (1992). Anlatı yerlemleri, stanbul, YKY. YÜCEL, T., (1999). Yapısalcılık, YKY. YÜKSEL, A., (1995). Yapısalcılık ve Bir uygulama. Melih Cevdet Anday Tiyatrosu üstüne, Ankara, Gündoğan yay.
12
Burdur Eğitim Fakültesi
13