ree Meggie bebeği göğsüne bastırarak başını salladı. «Hayır, o benim! Doğum günü armağanım!»«Haydi, göstersene. Yalnızca bir bakmak istiyoruz!»VGurur ve sevinç galip geldi. Kız, ağabeylerinin görmeleri için bebeği uzattı. «Bakın, ne güzel, değil mi? Adıda Agnes.»Jack tiksinmiş gibi yaptı. «Agnes mi? Ne pis bir ad! Neden ona Margaret ya da Betty demiyorsun?»«Çünkü o Agnes!»Hughie bebeğin bileğindeki eklemi farketmişti. Bir ıslık çaldı. «Hey, Jack, bak! Bebek, elini oynatabiliyor!»«Hani? Bakalım.»Meggie bebeği göğsüne bastırdı. Gözlerinde yaşlar belirmişti. «Hayır! Onu kıracaksınız! Oh, Jack, bebeğimialma... Onu kırarsın!»«Haydi oradan!» Çocuğun kirli, esmer elleri kardeşinin bileklerini yakaladı. «Bir Çin işkencesi ister misin?Hem öyle ağlamaya kalkma. Yoksa Bob'a söylerim.» Kızın bileklerini sıkarak büktü. O sırada Hughie debebeğin eteğini yakalayıp çekti. «Haydi ver, yoksa fena yaparım!»«Ne olur yapma, Jack! Bebeği kıracaksın... Kıracağını biliyorum! N'olur bıraksın bebeğimi! N'olur almayın!»Bileklerini acıtan ellere rağmen bebeğe sıkıca sarılmış hıçkırıyor, tekmeler atıyordu.Bebek Meggie'nin kollarının arasından sıyrılınca Hughie haykırdı. «Aldım işte!»Jack ile Hughie de bebeği Meggie kadar büyüleyici bulmuşlardı. Onun elbisesini, iç eteklerini, uzunkilotunu çıkardılar. Çocuklar, çıplak kalan Agnes'i çekiştiriyorlar, bir ayağını başına itiyor, belden önebüküyorlardı. Orada durmuş ağlayan Meg-gie'ye aldırış ettikleri yoktu. Küçük kız da yardım çağırmayıaklından geçirmiyordu. Çünkü Cleary ailesinde kendilerini savunamayanlara yardım edilmez ve acınrnazdı.Buna kızlar da dahildi.Bebeğin altın saçları dağıldı ve inciler de uzun otların arasına düşüp kayboldu. Tozlu bir potin, farkınavarmadan elbisenin üstüne bastı. Satenin üstüne demirci dükkânının yağları bulaştı. Meggie daha fazlazarar olmasın diye diz çökmüş, telaşla minik giysileri toplamaya çalışıyordu. Sonra incilerin düştüğü otlarınaralarını araştı-maya başladı, ama gözyaşlarından göre-miyordu. Yüreğindeki acı da yeniydi; çünkü o ana dek üzülmeye değecek bir şeyi olmamıştı.*"*Frank, kızgın nalı suya atarak doğruldu. Sırtı eskisi gibi ağrımıyordu. Belki de
demirciliğe alışmıştı artık.Zaten babası da altı ay sonra alışacağını söylemişti. Fakat Frank bu zamanı kin ve öfkeyle ölçmüştü. Çekicide kutusuna bıraktıktan sonra, alnına düşen siyah saçları titreyen eliyle itti ve eski, deri önlüğü boynundançekerek çıkardı. Gömleği köşedeki samanların üstünde duruyordu. Frank gömleğe yaklaşarak durdu. Bir anambarın duvarına görmeyen gözlerle baktı. Kara gözlerini iri iri açmıştı.Pek ufak tefekti. Ancak bir elli sekiz boyunda vardı. Hâlâ da incecikti, ama çıplak omuz ve kollarınınkasları çekiçle çalışmaktan gelişmişti. Pürüzsüz, soluk renkli teni pırıl pırı Đdi terden. Saçlarının vegözlerinin koyuluğu, ona değişik bir hava veriyordu. Dolgun dudakları ve geniş kemerli burnu, ailesine^çekmemişti. Ama annesinde Yeni Zelanda yerlilerinin, yani Ma-orilerin kanı vardı. Bu da Frank'da belirginbir hal almıştı. On altısına yaklaşıyordu. Oysa Bob henüz onbirine gelmemişti. Jack on, Hughie dokuz,Stuart beş ve küçük Meggie de üçündeydî. Sonra Meggie'nin o gün dördüne bastığını anımsadı. Aralığınsekiziydi. Gömleğini giyerek ambardan çıktı.Ev, ambar ve ahırlardan otuz metre kadar yukarıda kalan küçük bir tepedeydi. Bütün Yeni Zelanda evlerigibi, bu da tahtadan yapılmış, yayvan, tek katlı bir binaydı. Evlerin böyle yapılmasının nedeni dedepremlerdi. Yeni Zelandalılar yer sarsıntısında evin bir bölümünün ayakta kalacağını umarlardı. Evinetrafında her yerde katırtırnakları vardı. Sapsarı çiçekler açmıştı bunlar. Otlar da Yeni Zelanda'ya özgüşekilde uzun ve yemyeşildi. Kış ortasında, bazen don olduğunda bile bu yeşil otlar sararıp kahverengiolmazdı. Yağmur, büyüyen şeyleri incitmek istemezmiş gibi hafif hafif yağardı. Kar da olmazdı. YeniZelanda'nın afetleri gökyüzünden gelmez, yeryüzünün derinliklerinden yükselirdi. Yerin altındaki okorkunç güç, otuz yıl önce kocaman bir dağı yok etmiş, tepelerdeki çatlaklardan sulSNyfışkırt- _ 11 —mış, yanardağlar kapkara dumanlar püskürtmüştü.Bununla birlikte Yeni Zelanda toprakları iyi ve bereketliydi. Evin arkasında uzanan ova, Fiona Cleary'ninnişan yüzüğündeki zümrüt gibi yemyeşildi. Orada sayısız koyun otlardı. Arkada kalan Egmont Dağı binlercemetre yükseliyor ve doruğu bulutların arasında kayboluyordu. Simetrisi eşsiz olan karlarla kaplı bu
dağa.Frank gibi her gün görenler bile hayranlıkla bakarlardı yine de. Evle ambarın arası epey vardı, ama Frank eve gitmemesi gerektiğini bildiği için acele etti. Babası bütüngün orada kalması için kesin emir vermişti. Tam evin köşesini döndüğü sırada bodur uleks ağacınınyanındaki grubu gördü.Frank, Meggie'nin bebeğini satın alması için annesini arabayla Wahine'e götürmüştü. Hâlâ da annesininbunu nasıl aldığına şaşıyordu. Annesi işe yaramaz doğum günü armağanları almazdı ve bunlar için parası dayoktu zaten. Hem o vakte kadar hiç kimseye oyuncak falan vermemişti. Doğum günleri ve Noel'lerdehepsine giyecek alınır, böylece pek yoksul olan gar-dropları biraz zenginleşirdi. Meggie bebeği kasabaya ilkve tek kez gidişinde görmüş, Fiona da bunu unutmamıştı. Frank soru sorunca, annesi bir kız çocuğunbebeğe gereksinme duyduğuna dair bir şeyler mırıldanmış ve konuyu hemen değiştirmişti.Jack ve Hughie bebeği aralarına almış, eklemlerini acımasızca eğip büküyorlardı. Frank, ağabeylerininAgnes'i çekiştirmelerini seyreden Meggie'nin sırtını görebiliyordu sadece. Temiz, beyaz çorapları, küçük,siyah potinlerinin üstüne düşmüş, kahverengi yabanlık elbisesinin eteğinin altından pembe bacaklarıgörünüyordu. Özenle kıvrılmış olan yeie gibi gür saçları sırtına dökülmüştü. Güneşte parlayan saçlar nekırmızı ne de altın sarışıydı. Şöyle ikisinin ortası bir renk. Öndeki saçları tepeye toplayan beyaz taftakurdele, buruşup sarkmıştı. Elbisesi toz içindeydi. Bir eliyle bebeğin elbisesini sıkıca tutmuş, öbürüyle deboş yere Hughie'yi itmeye çalışıyordu.«Tanrının belâsı piç kuruları!»Jack ve Hughie, bebeği unutup ayağa fırlayarak koşa koşa kaçtılar. Frank küfrettiği zaman kaçmak endoğrusuydu.Frank onların arkasından bağırdı. «Bir daha bebeğe el sürdüğünüzü görürsem ikinizin de o pis poponuzudağlarım!» _ 12 —Sonra eğilip Meggie'yi omuzlarından tutarak hafifçe sarstı. «Hadi. hadi ağlamaya gerek yok! Gittiler artıkve bir daha da bebeğine dokunmazlar. Sana söz veriyorum. Şimdi doğum günün için bana bir gülümsebakalım.»Yüzü gözü şişmiş, hâlâ yanaklarından yaşlar akan Meggie, başını kaldırıp
Frank'a baktı. Gri renkli gözleriiyice irileşmiş ve kederle dolmuştu. Ağabeysi boğazına bir şeyin tıkandığını hissetti. Cebinden pis bir bezçıkararak beceriksizce kızın yüzünü sildi.Gözyaşları kuruyan Meggie, «Oh Fra... Frank...» diye hıç-kırdı. «Agnes'i elimden aldılar! Saçları açıldı veiçindeki o güzel inciler de kayboldu. Hepsi... hepsi de otların arasına düştü. Onları bulamıyorum!»Gözlerinden yine yaşlar boşandı ve ağabeyinin eline damladı. Frank bir an ıslanan eline baktıktan sonradiliyle gözyaşlarını yaladı,«Öyleyse bunları bulmamız gerekiyor, değil mi? Fakat böyle ağlarken bir şey bulamazsın ki! Sonra bubebekçe davranış sana hiç yakışmıyor. Haydi sil burnunu da, zavallı... Agnes mi neydi onu al. Hemenelbisesini giydirmezsen güneşten yanacak.» -*Kardeşini yolun kenarına oturtarak bebeği kucağına koydu ve otların arasını arayıp bir inci buldu.Başarısından memnun, bağırdı. «Đşte ilki! Bak görürsün hepsini bulacağız.»Meggie otların arasını araştırıp incileri teker teker bulan büyük ağabeysine hayranlıkla baktı. SonraAgnes'in teninin ne denli hassas olduğunu ve çabucak yanacağını düşünerek ilgisini bebeğe yöneltti.Bebeğe öyle pek zarar verilmişe benzemiyordu. Saçları açılıp karışmış, çocukların çekiştirdiği bacaklarıylakolları kirlenmişti. Ama her yeri hâlâ sağlamdı. Meggie'-nin saçlarında iki tane küçük bağa tarak vardı.Bunlardan birini çıkarıp Agnes'in saçını taramaya başladı.Çocuk, beceriksizce saçı taramaya çalışırken korkunç şey oldu. Bebeğin başına yapıştırılmış olan saçlartarağın dişlerine takılarak çıkıverdi. Agnes'in güzel alnının üstünde bir şey yoktu. Ne bir tepe, ne de birkabak kafatası. Orada yalnızca korkunç, büyük bir delik vardı. Meggie korkuyla titreyerek bebeğin başınıniçine baktı. O zaman Agnes'in aslında bir tele tutturulmuş olarak dönen iki bilyadan ibaret gözlerini gördü......_.l— 13Meggie tiz bir çığlık attı. Bu hiç de çocuk sesine benzemiyordu. Agnes'i bir yana fırlatarak elleriyle yüzünüörttü ve titreyerek bağırmaya devam etti. Sonra Frank'ın, parmaklarını yüzünden çektiğini hissetti.Ağabeysi başını tutarak göğsüne dayadı. Çocuk, kollarmı ona dolayarak sakinleşti. Frank'ın pek hoşkoktuğunu anlamıştı. Ağabeysi at, ter ve demir kokuyordu.Meggie sakinleşince, Frank ona ne olduğunu anlattırdı. Bebeği alarak, boş kafasının içine
hayretle baktı.Kendi çocuk dünyasında da böyle garip korkular olup olmadığını anımsamaya çalıştı. Fakat onundünyasındaki tatsız anılar insanlar, fısıltılar ve soğuk bakışlardan oluşmuştu. Annesinin endişeli, süzülmüşyüzünü, kendisini tutarken titreyen elini anımsıyordu.Meggie ne görmüş de böyle korkmuştu? Frank, 'Ya Agnes'-in saçları kopunca başı kanasaydı,' diye düşündü.'Meggie bu kadar korkmazdı sanırım.' Çünkü kanama bir gerçekti ve Cleary ailesinde mutlaka biri haftadaen az bir kez bol kan kaybederdi.Meggie, bebeğe bakmak istemiyordu. «Gözleri, gözleri!» diye tutturmuştu. «O çok güzel bir yaratık, Meggie!» Yüzünü kardeşinin saçlarına gömdü. Bu saçlar ne yumuşak, ne gür ve nekadar da parlaktı!Frank yarım saat dil döktükten sonra ancak kardeşini Ag-nes'e bakmaya razı etti. Aradan yarım saat dahageçince, Meggie baştaki deliğe bakabildi. Frank ona gözlerin nasıl çalıştığını, nasıl açılıp kapandıklarınıgösterdi.Meggie'yi kucağına alıp bebeği de ikisinin arasına, göğsüne sıkıştırarak, «Haydi artık içeriye girmeninzamanı,» dedi. «Annem bebeği onarır. Elbisesini yıkayıp ütüleriz. Saçlarını da yapıştırırız yine. Sonra oincilerle saç tokaları yaparım. Böylece bunlar düşmez ve bebeğinin saçlarını istediğin gibi tararsın.»*'*Fiona Cleary, mutfakta patates soyuyordu. Orta boydan biraz kısa, çok güzel, sarışın bir kadındı. Fakatsert yüzlü, haşin davranışlıydı. Vücudu çok biçimli ve altı çocuk doğurmasına karşın incecik belikalınlaşmamıştı. Gri basma elbisesinin etekleri, tertemiz yerleri süpürüyordu. Elbisesini, kolalı, kocaman,beyaz14bir önlükle korumaktaydı. Kadın uyandığı saatten yatana dek vaktini mutfakta ve arka bahçede geçirirdi.Ayağındaki sağlam, siyah botlarla, çamaşırlıktan sebze bahçesine ve ocağa kadar bir yo! açmıştı.Kadın, bıçağı bırakıp Frank ve Meggie'yi süzerken, güzel ağzının köşeleri aşağıya doğru büküldü. «Meggie,bugün en iyi yabanlık elbiseni giymene bir şartla izin verdim: Kirletmeyecektin! Şu haline bak! Küçük, pisbir yaratıksın!»Frank, «Anne, suç onda değil,» diye itiraz etti. «Jack ve Hughie, kol ve bacaklarının nasıl
oynadığınıanlamak için bebeğini elinden almışlar. Bunu onarıp eskisi gibi yapacağıma söz verdim. Bunu yapabiliriz,değil mi?»«Ver bakayım.» Fee bebeği almak için elini uzattı.Konuşmaktan pek hoşlanmayan, sessiz bir kadındı. Onun ne düşündüğünü kocası dahil kimse bilmezdi.Kadın, çocukların terbiyesini adama bırakmıştı. Ortada olağanüstü bir durum olmadıkça da, sesçıkarmadan ve yakınmadan adamın emirlerine uyardı. Meggie kendi aralarında konuşan çocuklardanannesinin de kendileri gibi babasından korktuğunu duymuştu.Kadın hiç gülmez ve hiç de öfkelenmezdi.Fee iyice baktıktan sonra Agnes'i ocağın yakınındaki konsolun üstüne bırakarak Meggie'ye döndü. «Yarınsabah elbisesini yıkayıp, saçlarını düzeltirim. Frank da bu gece yemekten sonra saçlarını yapıştırır ve birde banyo yaptırır sanırım.»Sözler avutucu değil kayıtsızdı. Meggie şaşkın şaşkın gülümseyerek başını salladı. Zaman zaman annesiningülmesini ne kadar istiyordu. Ama annesi bunu hiç yapmazdı. Meggie annesiyle babası ve ağabeylerininbilemediği bir şeyi paylaştığını da hissediyordu. Ama yine de dimdik sırtlı, sürekli hareket eden kadınaerişmesine olanak yoktu.Frank dışında öteki çocuklar aslında Fee'nin daima ve hiçbir zaman geçmeyecek kadar yorgun olduğununfarkında değillerdi. Yapılacak pek çok iş vardı, buna karşılık para ve yeterince zaman yoktu. Hem kadınyalnızdı. Meggie'nin büyüyüp kendisine yardım edeceği günü iple çekiyordu. Küçük kız şimdiden ufak tefekşeyleri yapıyordu. Ama dört yaşında biri çocuğun annesinin yükünü hafifletmesi beklenemezdi. Kadın» altıçocuğundan yalnızca biri ve en küçüğü kızdı. Bütün tar%|kları onahem acıyor, hem de haset ediyorlardı, ama bu, işlerin yapılmasını sağlayamıyordu. Dikiş sepetinde hâlâyamanmamış dağ gibf çorap yığılıydı. Şişlerine örmekte olduğu bîr çorap takılıydı. Hughie'ye kazakları dargeliyordu artık; buna karşılık Jack, kerv dininkileri ona verecek kadar gelişmemişti henüz.Padraic Cleary, Meggie'nin doğum gününde rastlantı sonucu evdeydi. Daha yün kırkma mevsimine vakitvardı. Onun için de adam çevrede çalışıyor, toprak sürüp tohum ekiyordu. Kendisi koyun kırkıcıydı ve bu işyaz ortasından kış sonuna dek sürüyordu. Ondan sonra da koyunlar yavruluyordu. Genellikle baharda veyazın ilk
ayında da yapılacak bol iş buluyordu adam. Nerede iş varsa oraya gidiyor ve eski, büyük evdekiailesini kendi başlarının çaresine bakmaları için bırakıyordu. Aslında bu sanıldığı gibi taşyüreklilik dedeğildi. Çünkü insan toprak sahibî değilse böyle yapmak zorundaydı.Padraic güneş battıktan biraz sonra geldiğinde lambalar yakılmıştı. Frank dışında erkek çocuklar arkaverandaya toplanmış, kurbağa oyunu oynuyorlardı. Frank'ın nerede olduğunu da biliyordu Padraic.Odunluğun oradan bir balta sesi geliyordu. Adam, Jack'ın poposuna bir tekme atıp, Bob'un kulağınıçekecek kadar durdu verandada.«Haydi, gidip Frank'ın odun yarmasına yardım edin, tembel serseriler. Hem anneniz çayı masayagetirmeden bu iş bitmeli. Yoksa derinizi yüzerim.»Ocağın başında uğraşan Fiona'ya başıyla selam verdi. Karısını öpmedi, kucaklamadı da. Çünkü karı kocaarasındaki sevgi gösterileri için yalnızca yatak odasını uygun bulurdu. Çamurlu botlarını çıkarırken, Meggieonun terlikleriyle zıplaya zıplaya geldi. Adam küçük kıza bakarak, her defaki gibi garip bir hayretlegülümsedi. Gocuk güzeldi, saçları da ne fevkalâdeydi. Bir bukleyi tutup çekerek açtı. Sonra bırakarak zıplayıp tekrar kıvrılmasını seyretti. Çocuğunu da alarak mutfaktaki tek rahat sandalyeye gitti. Ateşinkarşısındaki bu kollu sandalyenin oturacak yerine bir yastık bağlanmıştı. Hafifçe içini çekerek orayaoturup piposunu çıkardı. Meggie onun kucağına yerleşip, kol-Jarım da boynuna dolamıştı.Padraic Cleary karısına, «Nasılsın, Fee?» diye sordu.«Đyiyim, Paddy. Alttaki çayırı hallettin mi?»«Evet, tamam. Yarın da ilk iş üsttekine bakacağım. Tanrım pek yoruldum yalnız!»«Bundan eminim. McPherson sana yine o huysuz kısrağımı verdi?»«Öyle. O hayvana kendisi binip bana demir kırı atı verse olmaz mı sanki? Kollarım omuzlarımdan çıkmışgibi geliyor bana. Ed Zed'de o kısraktan daha kötü bir hayvan bulunamaz.»«Neyse ihtiyar Robertson'un atları iyidir. Kısa süre sonra orada olacaksın.»Adam piposuna kaba tütün doldurup yaktı. Arkasına yaslanıp piposundan dumanı çekerek kızına, «Dörtyaşına basmak nasıl, Meggie?» diye sordu.«Çok iyi,
baba.»«Annen sana armağanını verdi mi?»«Oh, baha, annemle Agnes'i istediğimi nasıl anladınız?»«Agnes mi?» Hemen soru sorar gibi Fee'ye bakarak gülüm- -« sedi. «Adı Agnes mi?»«Evet, baba. Çok güzel. Bütün gün ona bakmak istiyorum.»Fee sert sert, «Bakacak bir şey kaldığı için talihli!» diye söylendi. «Zavallı Meggie, bebeği iyice göremedenJack ile Hug-h\e onu ele geçirmişler.»«Erkek çocuklar öyledir. Bebeğe fazla bir şey olmuş mu?»«Onanlmayacak bir şey yok. Frank onları fazla ileri gitmeden yakalamış.»«Frank mı? Burada ne yapıyordu? Bütün gün demirhanede olması gerekirdi! Hunter bahçe kapılarınıistiyor.»Padraic büyük oğluna çok sert davranıyordu. Fee hemen atıldı. «Bütün gün demirhanedeydi. Bir gereçalmak için gelmiş.» A .«Oh, baba, Frank en iyi ağabey. Agnes'injl| tlümden kurtardı ve çaydan sonra da onun saçlarınıyapıştllcak.»Babası uykulu uykulu, «Đyi, iyi,» diyerek bafmı arkaya yasladı ve gözlerini kapattı. Az sonra uyuyakaldı.Çocuklar gür, dalgalı ve yanar döner kızıllıktaki saçlarım _ 17 _Padraic Cleary'den almışlardı. Fakat hiç birinin saçı onunki kadar parlak kızıl değildi. O, güçlü, kuvvetli,ufak tefek bir adamdı. Ömrü boyunca atlarla uğraştığı için bacakları eğrilmişti. Yine yıllarla koyunkırkmaktan kolları uzamıştı. Parlak mavi gözlerinin etrafında ince çizgiler vardı. Daima gülümser gibiduran yüzü hoştu ve erkekler ilk bakışta ona dostluk duyarlardı. Güç yaşama pek çok kişiden daha iyikatlanan, mutlu bir erkekti. Disipline çok düşkündü ve hemen tekmeyi de sallardı, buna rağmen biridışında bütün çocukları ona bayılırdı. Yeteri kadar ekmek olmadığı zaman, adam aç kalmaya razı olurdu.Kendisine ya da çocuklarına elbise almak söz konusu olursa yine hakkından vazgeçerdi. Bir bakıma birmilyon öpücükten daha güvenilir sevgi belirtileriydi bunlar. Son derece öfkeli bir tipti ve vaktiyle bir adamöldürmüştü. Neyse talihi yaver gitmişti de» Đngiliz'i öldürdükten sonraki gün Loaghaire limanında hemenYeni Zelanda'ya kalkacak bir gemi bulmuştu.Fiona arka kapıya giderek bağırdı. «Çay hazır!»Çocuklar sırayla içeriye girdiler. Odunları yüklenmiş olan-Frank en gerideydi. Bunları ocağın yanındakibüyük sandığa attı. Padraic de Meggie'yi yere bırakarak mutfağın öbür köşesindeki tahta
masanın başınageçip oturdu. Çocuklar yerlerini aldılar. Meggie babasının yanındaki sandalyenin üstüne koymuş olduğutahta kutunun üstüne tırmandı.Fee bir garsondan daha ustalıkla tabaklara yiyecek koydu. Tabakları ikişer ikişer masaya götürüp, öncePaddy'e, sonra Frank'a ve sırayla ötekilere verdi. En son da kendisine yemek aldı.Stuart, bıçağıyla çatalını alarak yüzünü buruşturdu. «Amaars yahni!»Babası homurdandı. «Yemene bak!»Tabaklar büyüktü ve yemekle doluydu. Haşlanmış patates, kuzu yahnisi ve bahçeden o gün koparılmış yeşilfasulye bol bof konulmuştu. Hafif mırıltılar ve söylenmelerle birlikte Stu dahil herkes tabağını ekmeklesıyırdı. Ondan sonra da üstüne bol te-reyağ ve frenk üzümü reçeli sürülmüş birkaç dilim ekmek yediler.Fee alelacele yutmuştu yemeğini. Sonra hemen kalkarakGazap Kuşları — F./2iş masasına koştu. Büyük çorba tabaklarına bol şekerle yapılmış ve üstlerine reçel sürüimüş keklerdoldurdu. Sonra her tabaktaki kekierin üstüne sıcak krema döktü. Yine tabakları ikişer ikişer sofrayataşıdı. Sonunda da içini çekerek masaya oturdu. Tatlıyı rahat rahat yiyebilecekti. Meggie, «Oh, ne güzel!» diye bağırdı. «Reçelli, kremalı tatlı!» Kaşığını tabağa sokarak reçeli kremaylakarıştırdı.Babası ona gülümsedi. «Meggie, kızım, doğum günün olduğu için annen sevdiğin tatlıyı yaptı.»Bu kez yakınan olmadı. Tatlı ne olursa olsun zevkle yenilirdi. Clearylerin hepsi tatlı severdi.Fazla nişastalı besin almakla birlikte hiç birinin vücudunda yağdan eser yoktu. Aldıkları besinlerinkalorisini iş ya da oyunda harcıyorlardı. Yararlı olduğu için sebze ve meyva yiyorlardı, ama bitkinliğiönleyen ekmek, patates, et ve unlu tatlılardı.Fee kocaman bir ibrikten herkesin fincanına çay doldurduktan sonra bir saat kadar oturup konuştular ya daokudular. Paddy piposunu içerek kitaplıktan aldığı bir kitaba dalmıştı. Fee sık sık fincanları dolduruyordu.Bob da başka bir kitaba dalıp gitmişti. Küçük çocuklar ertesi günle ilgili planlar yapmaktaydılar. -Okulkapanmış, uzun yaz tatili başlamıştı. Boş kalan çocuklar, evde ve bahçede kendilerine düşen işi
yapmakiçin hevesleniyorlardı. Bob evin içinin gereken kısımlarını boyayacaktı. Jack ve Hughie, odun kıracak,ahırlara ve süt sağma işine bakacaklardı. Stuart sebzelerle ilgileniyordu zaten. Bütün bunlar oku-lunkorkunç dersleri yanında çocuk oyuncağı sayılırdı. Paddy zaman zaman başını kitaptan kaldırıp listeye biriş daha ekliyordu. Fakat Fee ses çıkarmıyordu. Frank da yorgunluktan iki büklüm olmuş, arka arkaya çayiçiyordu.Fee daha sonra Meggie'ye yüksek tabureye oturması için işaret etti. Saçlarını her geceki gibi kumaşparçalarıylaicıvırdık-tan sonra onu Stu ve Hughie ile yatmaya gönderdi. B^ck ve Bob, izin ajarak köpekleridoyurmak için dışarıya çıktılMFrank da Meggie'nin bebeğini alarak çalışma masasına götürŞp saçı tutkallayapıştırmaya koyuldu. Padraic gerinerek kitabı kapattı ve piposunu tabla yerine kullandığı kocaman,sedefli deniz kabuğunun içine bıraktı. «Ben de yatmaya gidiyorum.»«Đyi geceler, Paddy.»Fee yemek masasındaki tabakları topladı. Duvardaki çengelden galvanize demirden büyük leğeni aldı.Bunu iş masasına Frank'ın karşısına koydu. Sonra ocaktaki kocaman demir kazanı kaldırarak leğene kaynarsu boşalttı. Eski bir gazyağı tenekesinden de soğuk su ekleyerek bulaşığı yıkamaya başladı.Frank bebeği onarıyordu ve başını kaldırmamıştı. Fakat durulanan tabaklar yığılmaya başlayınca sessizcekalkıp hemen bir bez alarak bunları kurulamaya başladı. Annesiyle birlikte oynadığı gizli, tehlikeli biroyundu bu. Çünkü Paddy'nin yönetiminde görevler kesinlikle ayrılmıştı. Ev işi kadının göreviydi. Hepsi debu kadardı. Ailenin hiçbir erkeği kadına ait işi yapmamalıydı. Fakat her gece Paddy yatınca, Frankannesine yardım ederdi. Fee de, Paddy'nin terliğinin yere düşünce çıkardığı sesi duyana dek bulaşığıgeciktirip oğluna bu işte yardımcı olmaktaydı. Paddy terliklerini bir kez çıkardı mı bir daha mutfağagelmezdi.Fee sevgiyle Frank'a baktı. «Sen olmasan ne yapardım bilmem, Frank? Ama bunu yapmamalısın. Sabahayorgun olacaksın.»«Ziyanı yok, anne. Birkaç tabağı kurulamak beni öldürmez. Đşlerini biraz olsun hafifletebilmek için azıcıkbir şey bu.»«Bu benim görevim, Frank. Aldırmıyorum.»«Keşke bu ara zengin olsak. O zaman bir hizmetçir* olurdu.»«Bu sadece hayal!» Kadın
sabunlu ellerini bulaşık bezine silerek içini çekti. Oğluna çevirdiği gözleri birazendişeli gibiydi. Oğlunun duyduğu acı hayâl kırıklığının, bir işçinin kaderinden doğal şekilde yakınmasındanfarklı olduğunu hissediyordu. «Frank, böyle büyük hayâllere kapılma. Bu yüzden insanın başs derde girerancak. Biz çalışan insanlar sınıfındanız. Yani zenginolmayacağız ve hizmetçilerimiz de olmayacakdemektir. Bu durumunla ve sahip olduğun şeylerle yetinmelisin. Böyle şeyler söylediğin zaman babanahakaret ediyorsun. Oysa kendisi bunu hakketmiş değil. Bunu biliyorsun. Baban içki içmiyor, kumar-oynamıyor ve bizim için fazla çalışıyor. Kazandığının bir meteliği de cebine girmiyor. Hepsini bizeharcıyor.»Gencin kaslı omuzları gerildi. Esmer yüzü sertleşip, haşin-leşti. «Hayattan, böyle durmadan çalışmaktanfazlasını isteme-nin ne kötülüğü olabilir? Bir hizmetçin olmasını istemenin bir kötülüğünü göremiyorum!»«Bu olamayacağı için hatalı! Seni okula gönderecek para olmadığını biliyorsun. Okuyamayacağına göre birişçiden başka ne olabilirsin? Konuşman, kılığın ve ellerin, geçinmek için işçilik yaptığını gösteriyor. Fakatelinde nasırlar olması utanılacak bir şey değildir. Babanın da dediği gibi, bir erkeğin elleri nasırlıysa onundürüst olduğunu anlarsın.»Frank omuz silkti ve başka bir şey söylemedi. Tabakları kaldırdılar. Fee dikiş sepetini çıkararak Paddy'ninateşin önündeki sandalyesine oturdu. Frank de bebeği eline aldı yeniden. Sonra birden, «Zavallı küçük,Meggie!» dedi.«Neden?» «Bugün o yaramazlar bebeğini çekiştirirken, Meggie orada ¦durmuş, dünyası paramparça olmuş gibiağlıyordu.» Yine saç takılmış bebeğe baktı. «Agnes! Böyle bir ad da nereden buldu?»«Herhalde benim Agnes Fortescue - Smythe'den söz ettiğimi duydu.»«Bebeğini ona geri verdiğimde, başının içine baktı ve az kalsın korkudan ölüyordu. Bebeğin gözlerinedense onu korkuttu. Neden korktuğunu bilemiyorum!»«Meggie, daima ortada olmayan şeyleri görür.»«Küçükleri okula yollayacak kadar para olmaması üzücü. Onlar çok zeki.»Annesi bezgin bezgin, «Ah, Frank!» diye mırıldandı. «Düşünceler at olsaydı dilenciler daima
arabayladolaşırlardı.» Elini gözlerine götürerek hafifçe titred i. «Daha fazla yapamayacağım. Đyi göremeyecekkadar yor ulmuşum.» & «Haydi yat, anne. Ben lambaları söndürürüm m^ «Ateşe odun atar atmazyatacağım.» f||«Onu da ben yaparım.» Frank masadan krlkaraT güzel porselen bebeği konsolun üstündeki bir pastakalıbının arkasına dikkatle yerleştirdi. Orada bebeğe kimse dokunamazdı. Hoş, çocukların bebeğe tekrarsaldıracaklarından da korkmuyordu. Kardeşleri babasından çok, onun öfkesinden korkarlardı. Çünküfrank'da hain bir taraf vardı. Annesi ve kız kardeşinin yanındaortaya çıkmazdı, ama erkek çocuklar bunun acısını çok iyi bilirlerdi.Fee üzüntüyle ona bakıyordu. Frank'da çılgınca ve umutsuz bir yön vardı. Buysa belâ demekti. Ah keşkeFrank'la Paddy daha iyi geçinebilseydi! Fakat baba oğul hiç anlaşamıyor ve sık sık tartışıyorlardı. Belki deFrank kendisini fazla düşünüyordu. Annesine de çok düşkündü. Bu doğruysa kabahat Fee'deydi. Bununlabirlikte, Frank'ın sevgi dolu kalbini, iyiliğini açıklıyordu bu durum. O. sadece annesinin hayatını birazkolaylaştırmak istiyordu. Yine Meggie'nin büyüyüp Frank'ın omuzlarından bu yükü almasını arzuladı.Kalkıp ocağa yaklaştı. Frank orada çömelmiş, büyük sobaya odunları atıyordu. Beyaz kollarında damarlarkabarmıştı. Biçimli elleri artık temizlenemeyecek kadar lekelenmişti. Kadın çekinerek elini uzatıp,oğlunun gözlerine inen saçları geriye itti. Bu kadarını yapmak için kendisine izin verebilmişti. Bu, birokşama sayılırdı.«Đyi geceler, Frank. Teşekkür ederim.»** *Fee elinde lambayla ilerleyince gölgeler karışıp uzaklaştılar. Kadın kapıdan girip, evin ön tarafına geçti.Đlk yatak odasını Frank ve Bob paylaşıyorlardı. Fee usulca kapıyı iterek lambayı havaya kaldırdı. Işıkköşedeki iki kişilik karyolayı aydınlattı. Bob ağzı açık, sırtüstü yatıyordu. Ne kadar Paddy'e benziyordu! Jack ve Hughie, bitişik odada âdeta birbirlerine sarılmışlardı. Ah şu yaramazlar! Olmadık işlerekalkışırlardı, ama içlerinde kötülük yoktu. Kadın onları ayırıp yatak örtüsünü de düzeltmeye çalıştıysa da,kıvırcık, kızıl saçlı iki baş birbirinden uzaklaş-mıyordu. Hafifçe içini çekerek vazgeçti Fee. Böyle bir gecegeçirdikten sonra nasıl canlı olabiliyorlardı? Ama iki çocuk bu sayede dalıa güçlenir gibiydi.Meggie ve Stuart'ın uyuduğu oda, iki küçük çocuk
için iç karartıcı ve çirkindi. Pis bir kahverengiyeboyanmıştı duvarlar. Yerde de kahverengi muşamba vardı. Öteki yatak odaları glbî bunun duvarlarında dahiç resim yoktu.Stuart yine örtüye sarılmıştı, faşını da dizlerine doğru eğmiş uyuyordu. Meggie de başparmağını ağzınasokmuş yatıyordu. Paçavralar bağlanmış saçları yastığa dağılmıştı. Tek kız. Fee çıkarken ona şöyle birbakmakla yetindi. Meggie'nin esrarlı bir yönü yoktu. O da bir dişiydi. Fe§ onun kaderini biliyordu ve buyüzden kendisine ne haset ediyor, ne de acıyordu. Ama erkek çocuklar başkaydı. Onlar dişi vücudundanyaratılmış erkekler, mucizelerdi. Evde yardım edecek kimse olmaması zordu, fakat buna değerdi.Ahbapları için Paddy'nin oğulları onun dürüstlüğünü açıklayan kanıtlardı. Bir adam, oğullar yetiştirirsegerçek erkek sayılırdı.Fee kendi odasının kapısını usulca kapatarak lambayı bir konsolun üstüne koydu. Usta parmaklarıylaelbisenin yüksek ya-kasıyla kalçaları arasında kalan düzinelerle minik düğmeyi açıverdi. Sonra kollarındansıyırıp çıkardı. Gömleğini de aynı şekilde çıkararak dikkatle göğsüne tuttu. Uzun, pazen geceliği giydi.Ancak böyle gereği gibi üstünü örttükten sonra gömlek, uzun külot ve gevşek bağlanmış korsesini çıkardı.Sıkıca topuz yaptığı altın rengi saçını açtı. Pırıl p,m| parlayan, gür saçlarına bile--özgürlük tanımıyordu.Hemen Saçları arkada örmeye koyuldu. Sonra yatağa dönerken farkına varmadan soluğunu tuttu. AmaPaddy uyuyordu. Onun için de rahat bir soluk aldı. Paddy arzulu olduğu zaman hiç de fena değildi. Çünküçekingen, yumuşak, düşünceli bir âşıktı. Fakat Meggie iki, üç yaş daha büyüyene dek başka bebek olma,Sıkadının işini çok zorlaştırırdı.*«4%2 II Golleen Mc Gullough - Gazap Kuşları Download this Document for FreePrintMobileCollectionsReport Document Info and Rating ercan_yilmaz_6 Share & Embed Related Documents
1.
PreviousNext 139 p.
139 p.
139 p.
2. 112 p.
70 p.
391 p.
3. 216 p.
216 p.
216 p.
4. 230 p.
178 p.
173 p.
5. 183 p.
126 p.
95 p.
6. 240 p.
185 p.
185 p.
7. 79 p.
95 p.
More from this user 1.
PreviousNext 17 p.
106 p.
106 p.
2.
187 p.
277 p.
26 p.
3. 261 p.
386 p.
16 p.
4.
93 p.
14 p.
24 p.
5. 43 p.
186 p.
16 p.
6.
175 p.
219 p.
122 p.
7. 190 p.
105 p.
206 p.
8.
199 p.
163 p.
288 p.
9. 42 p.
Add a Comment Formun Üstü
Formun Altı Upload a Document Formun Üstü Search Documents Formun Altı • Follow Us! • scribd.com/scribd • twitter.com/scribd • facebook.com/scribd • About • Press • Blog • Partners • Scribd 101 • Web Stuff • Support • FAQ • Developers / API • Jobs • Terms • Copyright • Privacy Copyright © 2012 Scribd Inc. Language: English