YAŞAM KİTABI Hayatın Anlamı
Tolga ÇELEBİ
www.tolgacelebi.com
1
YAŞAM KİTABI Hayatın Anlamı
Tolga ÇELEBİ İstanbul 2010 / Ekim
www.tolgacelebi.com I
[email protected]
2
İÇİNDEKİLER
ÖNSÖZ
5
HAYATIN PİN KODU
6
İLİŞKİLİ KİŞİ YA DA İLİŞKİSİZ KİŞİ
11
HAYATI ISKALAMAYIN
18
HAYATIMDA BİR TERSLİK VAR
23
KALICI MUTLULUK
26
BİR SONRAKİ DOĞRU ADIM
29
HAYATI ACELEYE GETİRMEYİN
33
FARK YARATMAK
36
AZ ACILI DUYGULAR
39
İŞ HAYATI
41
İŞ HAYATINDA OLUMLAMALAR
45
KARAR ANI !..
48
ŞELALEYE BEŞ METRE KALA DURMAYA ÇALIŞMAK?
51
TÜM SORUNLARI ÇÖZEBİLİYORUM
54
KAYNAKLAR
57
3
ÖNSÖZ
Merhabalar.
İlk e-kitabımız olan; Düş Kitabı’nın tamamlanarak dağıtılmasından sonra, sizlerden birçok olumlu ve güzel geri dönüşler aldım. Sitemde yazdığım ve yayınladığım tüm yazılarımı, tek bir kitapta toplamak, hem ulaşılmasını kolaylaştırıyor, hem de düzenli bir indeks ile derli toplu bir hale getiriyor. Kitabımı, okuyan, yorumlayan, paylaşan, beğenen, beğenmeyen tüm dostlarıma teşekkür ederim. İyi ki varsınız....
Bildiğiniz gibi Düş Kitabı’nda; çekim yasası, kuantum düşünce tekniği ve bilinçaltı konularında yazdığımı yazılarımı toplamıştım. “Yaşam Kitabı” isimli bu ekitapta ise, yazdığım ilkelerin, yaşama nasıl adapte edileceği, nasıl uygulanacağı, yaşamın daha güzel ve mutlu bir hale gelmesi için, neler yapılabileceğini açıklamaya çalıştım. Düş Kitabı’ndan sonra, Yaşam Kitabı’nı da beğeneceğinizi ümit ediyorum.
Antik Çağlardan beri insanlar; hayatın anlamını öğrenmek için çalışıp çabalamıştır. Bir ok düşünür, ‘hayatın anlamı mutluluktur, mutlulukta bilgiden gelir’ diyerek hayatını bilgi ve erdemlere adamıştır. Birçoğu ise; hayatın anlamı zevk ve neşedir diyerek, kendini maddi, manevi, içsel, ruhsal zevkleri yaşamaya, tatmaya adamıştır. Tasavvuf da ise hayatın anlamı; kulluk vazifesini yerine getirmek ve sonsuz mutluluğa kavuşmaktan geçer.
İnsanoğlunun gelişimiyle birlikte büyüyen akımlar, öğretiler, görüşler ortak bir nokta bulamamış, hatta birbirlerinin görüşlerini çürütmeye çalışmışladır. Peki, nedir o halde hayatın anlamı? Mutluluk mu? Sevmek ve sevilmek mi? Dost kazanmak mı? Para kazanmak mı? Çocuk sahibi olmak mı? Ev sahibi olmak mı? Erdemli bir insan olmak mı? Bir eser bırakmak mı? Ya da geriye dönüp baktığımızda pişmanlık duymadan yaşamak mı? Nedir??? Belki bunların hepsi, belki de hiçbiri. Her şeyi elde etmiş olsaydınız ne isterdiniz peki? Amacınız ne olurdu.
4
Önemli olan, olmamız gereken yerde, olmamız gereken zamanda, yapmamız gereken şeyi yapmaktır beklide. Yargılamadan anlamak, önyargıda bulunmadan karar vermek, sorgulamadan sevmek, değer vermek...
İnsanlar, kendilerine amaç olarak belirledikleri şeylere bir süre sonra bağımlı hale geliyorlar. Amaç = Bağımlılık Oysa insan, çatışmalardan, korkulardan uzaklaştıkça özgürleşir. Özgürleştikçe de yaşamın tadına varır.
Sonuç olarak, yeryüzünde yaşayan milyarlarca insan var. Bunların bir kısmı, mutluluğu, bir kısmı erdemi, bir kısmı acı çekmeyi seçiyor. Seçiyor diyorum, çünkü hayat seçimlerden ibaret. O halde hayatın amacı da bu seçimleri doğru yapmak olabilir mi? İş seçimi, eş seçimi, ev seçimi vs. Düşünüp seçiyoruz. Seçip tercih ediyoruz. İlahi kudret; cuzi irademizle yaptığımız seçimler doğrultusunda yaşatıyor bizleri...
Kimi; şu hayatta tozu dumana katıyor. Kimide; tozu dumana katanların arkasından bakıyor. Her şey düşünce ile başlayıp, düşünce ile bitiyor. Zihnimizden geçen her düşünce; bilinçaltımızı etkiliyor. Bu etki, düşüncedeki güç ve arzunun derecesine bağlı olarak eyleme dönüşüyor. Herkes, düşlediği hayata kavuşuyor.
Sevgiyle kalın...
Bu e-kitabı hazırlarken; bana yardımcı olan sevgili eşim Gülden’e teşekkürler...
5
HAYATIN PİN KODU Hayatımızın bir aşamasında, hepimizin içinde arzu ettiğimiz ve hak ettiğimiz hayatın kalitesiyle ilgili bir vizyon mutlaka belirmiştir. Ama çoğumuz için bu rüyalar gündelik koşuşturmanın ve kaygıların arasında öyle sislenmiştir ki; artık onlara ulaşabilmek için çaba göstermeyi bile kesmişizdir. Pek çok insan için, rüya artık silinmiştir ve onunla
birlikte
kendi
kaderimizi
biçimlendirme
irademiz
de
yok
olmuştur.
Yüz binlerin önüne geçmeniz için size bir pin kodu. İçinizdeki ceza evinden kurtulun. “Ben ceza evinde yaşamıyorum” dediğinizi duyar gibiyim. O halde size birkaç soru sormak istiyorum. Bir an durup düşünün; Ben neredeyim ve tam şu an ne yapıyorum? Ne düşünüyorum? Hangi olaya, hangi tepkileri veriyorum? Kime nasıl davranıyorum? Kimlerden hoşlanıyorum, kimlerden nefret ediyorum? Neleri yapmaktan mutlu oluyorum, nelerden nefret ediyorum? Mutlu muyum, yoksa mutluluğumu oynuyorum? Dürüst müyüm, yoksa dürüstlüğü mü oynuyorum?
Hayatın
en
önemli
nedenlerinden
biri,
yaptığımız
şeyleri
neden
yaptığımızı öğrenmektir. Unutmamamız gereken bir şey var: Hayat vicdandır. Eminim yukarıdaki soruların bir kısmının cevabını hiç düşünmediniz. Zaten düşünmenize de gerek yok. Çünkü davranışlarımızın büyük çoğunluğu, alışkanlık haline geliyor. Bu alışkanlıkları ise bilinçaltı depolayıp yönetiyor. Diğer bir değişle olaylara karşı verdiğimiz tepkiler; bilinçli olarak değil, bilinçaltımızdan gelen sinyaller neticesinde gerçekleşiyor. Bu durumda robottan bir farkımız kalmıyor. (Kişisel Gelişim Uzmanı Hakan Bozkurt'a teşekkürler.)
Bu kısır döngüden kurtulmak için farkındalık ile yaşamalıyız. Yaşam kalitenizin artması için, farkındalık seviyenizin en üst düzeyde olması gerekiyor. Yaşadığınız her anın farkına varmak önceleri imkansız gibi görünse de, bunu sürekli yapmaya çalışırsanız; başarılı olacaksınız. 6
İnsanoğlunun davranışları sürekli tekrarlandığında, bilinçaltına kaydediliyor. Bunu bir örnekle açıklayalım İlk defa araba kullandığımızda vites, direksiyon, ayna derken arabayı stop ettiririz. Sonra tekrar kontak, tekrar gaz, fren pedalları vs. Ama bunu sürekli yaptığımızda artık arabayı biz değil bilinçaltımız kullanmaya başlar. Her şey otomatikleşir. Ayaklarınız gaz ve fren pedallarına kendiliğinden gider. Bu anlattığım olay tüm hayatımız için geçerlidir.
Bir olay karşısında gösterdiğimiz davranış, bilinçaltımıza kaydedilir. Aynı
olay
tekrarlandığında
düşünmeden girer
ve
bilinçaltı
daha
önce
siz
devreye kaydettiği
tepkiyi gösterir. Böylece karşımıza çıkan davranış
olay
ile
arasında
gösterdiğimiz bir
otoban
kurulur. Buna patern deniyor. Bu davranış ve tepkiler de alışkanlık olur. Alışkanlık ise bizim yaşam tarzımız olur. Hayatınızın kontrolünü kendi elinize alın! Esas olarak, eğer hayatlarımızı kendimiz yönetmek istiyorsak, sürekli eylemlerimizin kontrolünü elimize almak zorundayız.
Geçmişteki şartlanmamızın, bu günümüzü ve yarınımızı kontrol etmesine izin vermek zorunda değiliz. Hayattan gerçek anlamda zevk almak için, mutluluğu alışkanlık haline getirmeliyiz, farkındalık kavramını alışkanlık haline getirmeliyiz.
İnsanların bir kısmı güven ve inançla doludur. Her alanda başarılı olmayı hedeflerler, risk alırlar, inisiyatif kullanırlar. Bu tip insanlar başarılı olmak için doğmuştur. Diğer bir kısmı ise, korku, endişe ve kuşku ile doludur. Hayatın her alanında çekingen ve alıngan davranırlar. Böyle insanların başarılı olmaları da çok zordur, pek fazla ilerleyemezler. Bunun sebebi nedir?
7
Hayatınızın ilk günlerinden itibaren size aşılanan inanç ve eğilimlerin hala sizinle olduğunu ve hayatınızı yönlendirip etkileme gücüne sahip olduğunu öğrendiğinizde şaşırabilirsiniz. Hepimizin çocukluktan gelen ve uzun süre önce unuttuğumuz inanç ve fikirleri vardır. Bunlar bilinçaltına ait karanlık odanın derinliklerinde saklıdır. Bunu bilmek neden düşüncelerimizi sağlıklı bir biçimde değerlendirme zamanının geldiğini gösterecektir. Geçmişte, hayatınızda hangi düşünceler hakimse, bu gününüzde öyle şekillenmiştir. Acıyla da yoğrulmuş olabilirsiniz, mutlulukla da. Önemli olan ne düşündüğünüzdür. Dünkü düşüncelerimiz, bu günümüzü tasarlıyor.
Bir
an
düşünün.
On
yıl
önce
neredeydiniz?
Nasıl
biriydiniz?
Arkadaşlarınız kimdi? Umutlarınız, rüyalarınız neydi? Biri size "On yıl sonra nerede olacaksın?" diye sorsa ne derdiniz onlara? O sırada ön gördüğünüz yere vardınız mı? On yıl ne çabuk geçebiliyor değil mi?
Daha da önemlisi belki de kendimize şu soruları sormamız gerekebilir. 8
Ömrümün bundan sonraki on yılını nasıl yaşayacağım? İstediğim yarını yaşayabilmek için, bu gün nasıl yaşamalıyım? Bundan böyle neyi temsil edeceğim? Nihai kaderimi biçimlendirmek için ben bu gün hangi adımları atmalıyım? Benim için bir sonraki doğru adım ne?
Farklı eylemler farklı sonuçlar getirir. Neden? Çünkü her eylem harekete geçirilmiş bir sebeptir, onun etkisi daha önceki etkilere katılır ve bizi belli bir yöne doğru iletir. Her yön bir nihai hedefe gitmektedir - ve işte o bizim kaderimizdir. (A.Robbins - Sınırsız Güç)
Yaşamın mükemmelliğini tüm hücrelerinizde hissedin ve bu büyük düzeni tasarlayan Yaratıcıya minnet duygusu besleyin. Düşünün, şükredin.
Ülkemizde
insanlar,
kendine
biçilen rolü oynuyor. İnsanların çoğu
bitirdiği
bölümünden,
yaptığı
okuldan, işten,
mesleğinden memnun değil. Her sabah uyan işe git, çalış, eve gel, yemek ye, televizyon izle ve uyu. Ertesi gün aynı şeyleri bir daha tekrarla. Bize böyle yaşamayı kim öğretti. Yoksa bu tarzına biz mi şartlandık? Genlerimizde bu mu yazılı? Hayat bizim için bunlardan mı ibaret? Yoksa hayal mi kuramıyoruz? Hayal kurmak düşünmek, düşünmek istemek, istemek çalışmaktır, fırsat kollamaktır ve elde etmektir.
Kişi, kendinin en iyi hali olmaya çalışmalıdır. Bir firmayı, bir toplumu, bir ülkeyi yada dünyayı değiştirmek, kendinizi değiştirmekle ilgili o basit adımı atmakla başlar. O halde; kendimden ne bekliyorum?
Dünya gelirinin %80’i, nüfusun %20’sine dağılmış durumda. Gelirin %20’lik payı ise kalan insanların %80’ine dağılıyor. İnanın bana; tüm gelir 6 milyar insana eşit dağılsaydı, bir süre sonra zengin yine zengin, fakir yine fakir olurdu. Çünkü insanlar 9
alışkanlıklarından ve kalıplaşmış düşüncelerinden vazgeçemiyor. Çünkü insanlar bilinçaltının gücünün farkında değil. Her birimizin genlerinde binlerce yılın bilgeliği var. Evrensel ortak bire zihni kullanıyoruz. İnsanlık ailesinde nesilden nesile aktarılan bilgiler, deneyimler var. Düşünün, hissedin ve isteyin. Evren herkese adil davranıyor.
Çekim yasası, hayatınızı daha güzel geçirmenizi sağlar. Peki bu nasıl olacak? Öncelikle şunu açıklama istiyorum; bu yasanın bilime, ilime, dine, fizik kanunlarına aykırı bir yönü yok. Bilakis evrenle iç içe olan bir yasa. Bu gün maddeler arasındaki çekim kuvveti olmasaydı, ortada ne evren olurdu nede kainat. Bu yasa size, pozitif düşünmenizi, zararlı ve kendinizi kötü hissettirecek düşünce ve hareketlerden uzak durmanızı, istediğiniz şeye sahip olmak için ona odaklanmanızı, gerçekten istememizi önermektedir.
Çekim yasası tüm kadim ve eski kültürlerde de uygulanmıştır. İlahi dinlere baktığımızda da insanların düşünmesi, etrafını gözlemleyip kainatı anlaması, anlamaya çalışması öğütlenmektedir.
Kötü ve istemediğimiz bir olayın olma olasılığından bahsedince ya da bunu düşününce hemen rahatsız oluruz ve “Şeytan kulağına kurşun, ağzından yel alsın!” diyerek korkarız. Neden böyle davranıyoruz? Çünkü düşüncelerimizin gerçek olabileceğini az veya çok hissederiz de ondan. Biz istesek de istemesek de, anlasak da anlamasak da Çekim Yasası zaten hayatımızın içinde.
İşte size hayatınızdan çıkartmanız gereken bazı kelimeler.
Bu devirde para kazanmak çok zor Terk edilmek istemiyorum Bu sınavdan kesin kalacağım Borçlanmaktan kurtulamıyorum Hayallerime kavuşmam imkansız. Her işim aksi gidiyor. Ben doğuştan şanssızım. Hayat bana karşı çok adaletsiz. Bu işi berbat etmekten kokuyorum. 10
Kendi iyiliğiniz için, yukarıda yazılanları ve sizi olumsuz düşüncelere sevk edecek cümleleri hayatınızdan çıkartın. Neye inanırsanız, onu yaşarsınız. Size bir tavsiye, problemli insanlardan uzak durun. Bu tip insanlar kendi enerjilerini negatife çevirdikleri gibi, size de karamsarlık yansıtırlar. Bu tip insanlara “sevgiler, saygılar” diyerek tebessüm edin ve yanlarından uzaklaşın.
Düşünmek,
ruhun
kendi
kendine
konuşmasıdır. (Eflatun)
Evrene gönderdiğiniz düşünce frekansı ile bir elma isteseniz de, bir araba isteseniz de fark yoktur. Her iki isteğinizde aynı ve eşit değerdedir. Çünkü Allah için kolay veya zor diye bir şey yoktur. Zor veya kolay kavramı dünyamız için geçerlidir.
Fiziksel
dünyamızda;
istediğiniz
elmanın size gelmesi ile arabanın size gelmesi arasında şartların sağlanması bakımından fark vardır. Evren ilmek ilmek ördüğü ağlarla isteğiniz ulaştırmak
için
çalışmaya
başlar.
Burada
yapmanız gereken şey ipuçlarını takip etmek ve odaklanmaktır.
Güzel bakan, güzel görür. Güzel gören, güzel düşünür. Güzel düşünen, hayatından lezzet alır.
11
Zor dönemlerimizi zor hale getiren dünya değil. Bizim dünyayı algılama biçimimiz ve bunu bize pin kod anlatıyor. Biz zor döneme girdiğimiz zaman, bu bakış açılarımızla ilgili. Dolayısıyla bakış açılarımız olumsuz anlamda öyle bir değişmeye başlıyor ki, yoksa dışarıdan bize dayatılan bir şey yok. Ya var olan durumu zorlaştırıyoruz, ya var olan durumu iyileştiriyoruz. Sadece bakış açımızla… Ve 9 aşamada yaşanan döngü bize bunu yaptırıyor. Yani 9 tane gözlüğün olduğunu düşün ve her yıl bu gözlüklerden bir tanesini takıyorsun. Ve belli dönemlerde bu gözlük sana dünyayı ya siyah gösteriyor ya da pembe gösteriyor. Ama dünya ne siyah, ne de pembe… Gerçeklik aynı gerçeklik ama sen hangi gözlüğü takarsan, dünyayı buna göre görmeye ve iletişime geçmeye başlıyorsun. İşte, pin kodun becerisi de burada. O dönemde dünyaya hangi gözlükle bakmamız gerektiğini söylüyor. Ve diyor ki; “Bu bir yanılsama, eğer sen bilincini değiştirebilirsen, durum da değişebilir.” (CEM)
İLİŞKİLİ KİŞİ YA DA İLİŞKİSİZ KİŞİ İnsan ilişkileri, insanlık tarihi ile yaşıt bir konudur. İlk insanın yaratıldığı andan itibaren, toplumda sevgi odağı olmayı başarmış, saygı gören insanlar da var olmuş, nefret odağı olan ve sevgiden yoksun yaşayan insanlarda var olmuştur.
Kur’an da Hazreti Adem’in iki oğlundan bahsedilir. Bende bu kıssayı kısaca paylaşmak istiyorum. Hz. Adem’in oğullarından birinin ismi Habil, diğeri ise Kabil’dir. Habil son derece yumuşak huylu, ılımlı ve toprakla uğraşan biridir. Kabil ise avcılık yapan güçlü kuvvetli birisidir. Gün gelir ve bu iki kardeşin arası bozulur. Daha doğrusu Kabil tarafından tek taraflı bozulur. Çünkü Kabil kardeşini sürekli kıskanmakta ve onun evleneceği kız ile evlenmek istemektedir.
Günler
günleri
kovalar,
Kabil
artık
içindeki nefreti kontrol edememektedir. Üstelik kalbi sevgi ile dolu olan Habil’in adağı kabul edilmiş, Kabil’in adağı ise kalbinde bulunan kötü duygulardan ötürü kabul görmemiştir. İki kardeş ormanda gezerlerken tartışma başlar ve yerden bir taş alan Kabil kardeşi Habil’in başına vurarak onu öldürür. İşte bu olay ilk cinayet olarak insanlık tarihine geçer. İlk cinayet, ilk iletişimsizlik, ilk kıskançlık... Habil anne ve babasının yüzüne bakamayacağını düşünerek o bölgeden uzaklaşır ve yalnız bir hayat sürmeye başlar...
Bu kıssa da tüm insanlık ailesi için alınacak dersler var. İnsanın içindeki kin ve nefret duygusu, sevgi ve hoşgörü duygusuna galip gelirse sonuç yukarıda anlatıldığı gibi oluyor. Kendimle iyi bir ilişki yürütmezsem, bir başkasıyla basıl iyi bir ilişki yürütebilirim?
12
Zihnimizde
barışı
ve
uyumu
yarattığımızda
ve
olumlu
şeyler
düşündüğümüzde, kendimize olumlu deneyimleri ve bizimle aynı düşüncede insanları çekeriz. Tersine hata bulmaya, suçlamaya, kurban anlayışına saplandığımızda, hayatımız hayal kırıklıkları ve başarısızlıklarla dolu olur ve bizimle aynı düşüncede insanları çekeriz. Esas olarak söylediğim şey, kendimize ve hayata ilişkin inandığımız şeyin bizim için gerçek olmasıdır. (Louise L. Hay - Düşüncenin İyileştirici Gücü)
Düşünceler Değiştirilebilir
Sorun ne olursa olsun, yaladıklarımız düşüncelerimizin dışa vurumudur. Örneğin “ben kötü bir insanım” diyen bir düşünceye sahip olursanız; bu düşünce, sizi esir alan bir kendinden nefret etme duygusu yaratacaktır. Eğer bu düşünceye sahip olmazsanız, o duyguya da sahip olmazsınız. Düşünceler değiştirilebilir. Bilinçli olarak, “Ben harikayım” gibi yeni bir düşünce seçin. Düşünceyi değiştirdiğiniz de, duygu da değişecektir. Dikkat edin düşündüğümüz her düşünce, geleceğimizi şekillendirir.
Sahip olduğumuz tek şey şu andır.
Şu
inanmayı getirdiğimiz
an
düşünmeyi
seçtiğimiz her
ve
şey;
önümüzdeki
ve dile
yarının, haftanın,
önümüzdeki
ayın,
önümüzdeki
yılın ve diğer anların deneyimlerini biçimlendirmektedir. Düşüncelerimiz
ve
inançlarımıza
şu
odaklandığımızda
an
ve
bu
düşünceleri ve inançları özel bir arkadaş için hediye beğenirken gösterdiğimiz
özenle
seçtiğimizde,
hayatlarımızda
kendi seçimlerimizden oluşan bir
yön
belirleme
gücüne
13
ulaşırız. Eğer geçmişe odaklanırsak, şu an için harcayabileceğimiz enerjiye sahip olamayız. Eğer gelecekte yaşarsak bir hayal dünyasında yaşarız. Tek gerçek şu andır. Bedenen ve Ruhen Yaralanmak
Geçmişte yaşanan üzüntüleri devam ettirdiğimizde, bundan yine bizler acı çekeriz. Derler ya “zaman en iyi ilaçtır” diye. Geçmişte size yaşatılan bir üzüntüyü, sürekli canlı tutmaya çalışmak, sizi üzmekten başka bir şey getirmez. Ayrıca bu üzüntüyü yaşatan insana karşı içinizdeki kin tazeliğini korur. Affetmek bir erdemdir. Bu duyguyu terk edersek, yerine nefret, kin, intikam gibi kötü duygular geçer.
Yaşamımızda karşılaştığımız her kötülük için, kendimizi yada başkalarını suçlamak durumu iyileştirmez; yalnızca bizi güçsüz bırakır. Suçlamak her zaman çaresizce bir harekettir.
Affetmek, bize acı veren kimliğimizden kurtulmaktır. Koşulsuz bir affedicilik ile hataları affedin. Siz affettikçe kendinizle beraberi gezegenin iyileşmesine de yardımcı olacaksınız. Size bir “Acı Testi” yapmayı öneriyorum. Nasıl olduğunu ise aşağıda anlatacağım:
Bir
yeriniz
yaralandığında,
canınız yanar. Bir süre sonra bu yara
metabolizmamızın
mükemmel ve kusursuzluğunun bir örneği olarak kapanmaya ve kabuk bağlamaya başlar. Ama hala dokunduğunuzda azda olsa bir acı hissedersiniz.
Biraz daha zaman geçer, yara
14
tamamen
kapanır.
dokunsanız
bile
hiçbir
Artık şey
hissetmezsiniz, hatta o yarayı unutursunuz.
Bunun fiziksel yaralanmanın aynısını birde duygusal açıdan inceleyelim. Sevdiğiniz bir dostunuzun sizi üzdüğünü ve acı çektirdiğini düşünelim. Zaman zaman herkesin başına gelebilecek bir olay. Bu manevi yaralanma ilk başlarda sizi çileden çıkartır, ruhunuzu acıtır ve sizi fazlasıyla incitir. Bazen o kişiye öfke duyarsınız, bazen neden bunu yaptı diye düşünürsünüz. Zaman geçer, geçer, geçer. Sonra içinizdeki acıda anlamını yitirmeye ve yok olmaya başlar.
Eğer sizi üzen kişiyi gerçekten affettiyseniz, bu olayı hatırladığınız da kapanan yaraya dokunmak gibi, hiçbir şey hissetmemeniz gereklidir. Eğer hala bu arkadaşınız hakkında kötü duygular besliyorsanız, yara hala kapanmamış demektir.
Bu testi uygulayın, ne kadar affedici olduğunuz, ya da yaraları taze tutmak konusunda ne kadar yetenekli olduğunuzu bir görün. Ne olursa olsuni başa çıkabilecek donanıma sahipsiniz. Televizyon hayatlar
Bir televizyonun önünde oturacak yaşa geldiğimiz andan itibaren, çoğunlukla sağlığımız
ve
mutluluğumuz
için
zararlı
olan
ürünlerin
satış
reklamlarıyla
bombardımana tutuluyoruz. Özellikle çocukların izlediği bir televizyon kanalında yada çocukların çoğunlukla izlediği saatlerde; şekerli içecekler, pastalar, çikolatalar ve pek çok oyuncak reklamı yayınlanıyor. Bu tip reklamlar, doyumsuzluk ve aç gözlülük duygularımızı abartıyor.
Çocuklar eğilim olarak, kendisine faydalı şeylerden uzak durarak, damak tatlarına güzel gelen yiyecekleri seviyorlar. Televizyon ise bu olayı daha içinden çıkılmaz bir hale getiriyor. Çocukların, televizyon karşısında oturarak ve şiddet içerikli sahneler izleyerek yüzlerce saat geçirmesine izin veriyoruz. Sonra da okular da şiddet olaylarından yakınıyoruz. Gençler gördüğü şeyi istiyor. Silah görüyorsa, silah istiyor. Bıçak görüyorsa da bıçak istiyor. Ben size hiç televizyon izlemeyelim demiyorum. Sadece televizyon karşısındaki, zamanımızı daha kaliteli bir şekilde geçirmemiz. 15
İnsanlara; kendinize nasıl davranılması gerektiğini yine sizler söylersiniz. Sizlerin hareketleri davranışları, diğer insanların size karşı nasıl davranacağını belirler. Saygı istiyorsanız, saygı gösterin. Sevilmek istiyorsanız, sevmeye başlayın.
Yıkıcı eleştirir faydasız bir eylemdir, çünkü hiçbir zaman olumlu şeyler doğurmaz. Kendinize karşı acımasız ve hırçın davranmayın. Başka insanlara karşıda yıkıcı eleştiriler yöneltmeyin. Diğer insanlarda bulduğumuz hatalar, genellikle kendimizde hoşlanmadığımız şeylerin izdüşümüdür. Sağlıklı İlişkiler
Bazen kendimizi diğer ilişkilere o kadar çok adarız ki; kendimizle kurduğumuz ilişkileri bir kenara atarız.
“İki
kişinin
bir
araya
geldiği
herhangi bir ilişkide, nihai sonuç iki yarım kişidir.” - DR. WAYNE DYER -
Başarısız ilişkileri çeken insanlar, muhtaç insanlardır. Eğer diğer kişinin hayatınızı onarmasını ya da daha iyi yarı olmasını beklerseniz, kendinizi hazırlıyorsunuz
başarısızlığa demektir.
Bir
ilişkiye girmeden önce olduğunuz kişi ile gerçekten mutlu olmak isterseniz. Mutlu olmak için bir ilişkiye bile ihtiyaç duymayacak kadar mutlu olmak istersiniz.
Kendini sevmeyen bir insan ile ilişkiniz var ise, o kişiyi memnun etmek gerçekten imkansızdır. Endişeli, ümitleri suya düşmüş, kıskanç, kendisinden nefret 16
eden, ya da gücenmiş bir kişi için asla “yeterince iyi” olamayacaksınız. Sunduğumuz sevgiyi nasıl kabul edeceğine dair hiçbir fikri olmayan partnerler için yeterince iyi olmak üzere çoğunlukla kendimizi harap ediyoruz. Çektiğimiz şey her zaman sahip olduğumuz nitelikler ya da kendimize ve ilişkilerimize dair taşıdığımız inançlardır. Diğerlerinin bizim için hissettikleri ise kendi sınırlı yaşam algılarıdır. Hayatın bizi her zaman koşulsuz sevdiğine inanmamız gerekiyor.
Kıskanç insanlar endişelidir. Kendilerine değer vermez, değerli olduklarına inanmazlar. Kıskançlık gerçekten şunu söylemektir: “yeterince iyi değilim, sevilmeyi hak etmiyorum, bu nedenle partnerim beni aldatacak ve bir başkası için terk edecek.” Bu öfke ve suçlama yaratır.
Hayatınız birleştirecek bir şey,
mükemmel
bir
hayat
arkadaşı arıyorsanız, istediğiniz özellikleri
bir
kağıda
yazın.
“Uzun boylu, esmer, yakışıklı ya da
güzel
niteliklerinin
sarışın
sevimli”
ötesine
geçin.
Karşınıza bir insan çıktığında karar ağacı yağın. Bir kağıdı ikiye
bölün,
insanın
iyi
sol
tarafına
bu
ve
beğendiğiniz
özelliklerini yazın ve puan verin. Sağ tarafa ise hoşunuza gitmeyen özellikleri yazın ve puan verin. Sizin için önemli olan konulara ağırlıklı olarak yüksek puan verin. Daha az önemli olan özelliklere ise daha düşük puanlar verin. İki tarafı topladığınızda sonuca göre hareket edin. Bu yöntem işinize yarayabilir.
17
HAYATI ISKALAMAYIN Dart oynarken elinizdeki okları bir bir hedefe atarsınız. Oka siz yön verirsiniz. Gideceği mesafeyi ölçer, hangi kuvvetle oku atacağınıza siz karar verirsiniz. Sonuçta ya hedefi vurur, ya da ıskalarsınız. Hedefi vurmak
sizi
kazanırsınız,
ya
mutlu
eder,
ıskalamak.
O
zaman pek önemsemez ve okları alır yeniden tahtaya fırlatırsınız. Peki, hayat böyle mi? Hayatı ıskalarsanız ne yapacaksınız? Elinizde kaç tane ok var? Ne kadar ıskalama şansınız var? Unutmayın, hayatın silgisi yoktur. Hayatın size karşı bir torpili de yok.
Bizim kültürümüzde iki günü aynı geçen bir insan için “zarar” ettiği söylenir. Yani dün ile bu gün arasında hiçbir fark yok ise, iki günümüz birbirinin aynısı ise biz zarardayız. Bu neden söylenmiş olabilir? Sanırım kendimize her gün ama her gün küçük küçük artılar katmamız gerekiyor...
İhtiyacımız olan her şey mükemmel zamanlama ile, mükemmel bir sıralama ile bize geliyor. Biz Hayat dolu, sağlıklı ve başarılı olmaya inandığımız sürece dünyamızda ki her şey iyi gidecektir.
Geçenlerde bir arkadaşımla sohbet ediyordum. Bana ne kadar şanssız olduğundan bahsetti. Hatta biraz daha abartıp, “denize ayağımı atsam, deniz kuruyacak” gibi bir karamsar kelime kullandı. Çok şaşırdım. Bir insanı böyle bir düşüncenin içine ne itebilir? Arkadaşımın bu fikri kafasından atması için onunla konuşmaya başladım. Bilinçaltımız telkine açıktır. Çünkü bilinçaltı sizin daha önceden kabul ettiğiniz düşünce kalıplarını, uygun zaman geldiğinde pişirip tekrar önünüze koyar. Bu kısır döngüden kurtulmak için bastırdığımız ve karanlıklara itmeye çalıştığımız duyguları gün yüzüne çıkartıp tamamen yok etmemiz gerekiyor.
18
Arkadaşıma her gün aşağıdaki cümleleri tekrar etmesini söyledim. Hatta bunları buzdolabının üzerine yapıştırmasını da istedim. Bu cümleler onun kişisel yasaları olacak:
Hayatım sevinç ve mutlulukla dolu.
Her şeye rağmen buradayım ve olduğum yerde çok mutluyum
Seviyorum ve bir çok dostum tarafından seviliyorum.
Elimi attığım her yerde başarılı oluyorum.
Hayattan korkmuyorum, onu ıskalamaktan korkuyorum.
Ben güçlüyüm, ve benim dünyamda her şey iyidir.
Her gün sevginin başka bir yolunu keşfediyorum.
Akıllıyım, yetenekliyim ve yeteneklerimi arttırıyorum.
Her zaman güvendeyim.
Ben hayatla uyum içindeyim.
Sonuç olarak; arkadaşım yukarıdaki düşünce kalıplarını hayatına soktu. Şu an geçmişteki düşünce kalıplarını, bunlar ile değiştirmeye çalışıyor. Artık eskisi kadar karamsar değil...
Toprak ile uğraşanlar bilirler. Toprağa emek vermezseniz, verim alamazsınız. Katı, verimsiz ve çorak bir toprak parçasını ele alıp, zengin ve verimli bir toprağa dönüştürebilirsiniz. İşe zararlı otları sökerek başlayabilirsiniz, taşları ve kaya parçalarını temizleyin. Toprağı güzelce çapalayıp havalandırın ve doğanın kusursuz hediyesi olan tohumları toprağın kalbine saçın. Düzenli olarak sulayın, yakında hasatı toplayabilirsiniz.
Zihinde böyledir. Yıkıcı düşünceler ve kalıplarla dolu bir zihin, hiçbir şekilde verimli olamaz. Düşüncelerinizi hayatınıza zenginlik katacak şekilde değiştirin, zararlı otları yani kötü düşünceleri kökünden söküp atın. Olumsuz, korku ve nefret getiren her şeyi kendinizden uzaklaştırın. Sonunda zihninizi ve ruhunuzu iyileştirebilirsiniz. Ne ekerseniz, onu biçersiniz...
19
Mülk suresi ikinci ayette: “O, hanginizin daha güzel amel yapacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratandır. O, mutlak güç sahibidir, çok bağışlayandır” buyrulmaktadır. Burada dikkatinizi çeken bir şey var mı? Neden önce ölümü, sonra hayatı yaratan denmektedir. Oysaki insanlar önce doğar, sonra ölür. Biraz araştırdım ve şu açıklamalara ulaştım:
Bir başak önce sararır, oysa sararmak ölmek kurumak demektir. Sonra başağı keserler, kesmek öldürmektir. Tanelerini ayırırlar ve un elde etmek için ezerler. Ezmek de öldürmektir. Sonra undan ekmek yapıp ateşte pişirirler. Yakmak öldürmektir. Masamıza gelen ekmeği ısırıp çiğneriz, buda öldürmektir. Özetle insanın yaşaması için bir başak tanesi defalarca ölüyor. Et yememiz için, tavuk veya balık yememiz için bu hayvanların ya da bitkilerin ölmesi gerekiyor. İnsan ırkının yaşaması için bu dünyadaki her şey onun emrine verilmiştir. Bizim
haricimizdeki
hayatımız
devam
canlıların ettirmemiz
ölümü, sebep
bizim oluyor.
Kısacası bu koca kainat bizim emrimize verilmiştir. Onarın ölümü bizim için hayattır...
İnsan böyle değerli bir varlık. Her birimiz bir amaç için yaratılan üstün varlıklarız. Hepimizin hayatının bir anlamı var, yaşadığımız hayatlar kutsaldır. Bu yüzden hayatı ıskalamayın...
Biz sevginin merkeziyiz, yaradılışımızın temelinde sevgi var. Sevgi ile görüp, sevgi ile yaşıyoruz. Her insan bana ait parçanın bir aynası. Hiçbir bebek, kız veya erkek olsun fark etmez; dünyaya cinayet işlemek için gelmiyor. Kargaşa çıkarmak içinde gelmiyor. Nefret tohumları ekmek içinde gelmiyor. Peki, insanları bu hale getiren şey ne?
20
İş Hayatı
İşinizi seviyor musunuz? Yoksa nefret ettiğiniz bir işte mi çalışıyorsunuz? Sadece geçiminizi sağlamak için mi çalışıyorsunuz? İşe gitmek size işkence gibi mi geliyor? Eğer böyle düşüncelere sahipseniz, bunları olumluları ile değiştirmenin vakti geldi.
Vaktimizin büyük bir kısmını işyerinde geçiriyoruz. Hatta gün içinde ailelerimizden çok iş arkadaşlarımız ile zaman geçiriyoruz. Bu durumda kişinin işyeri hakkında ürettiği olumsuz düşünceler, hayatını çekilmez hale getirecektir.
İşyerinizdeki bir çalışandan hoşlanmıyor musunuz? Kendinize şöyşl telkin verin: “İşyerindeki herkesle harika bir ilişkim var. Buna ...... da dahil.” O kişiyi her anımsadığınızda bu ifadeyi tekrar edin. Eğer bir insana kafayı takarsanız, size su verse de ondan nefret edersiniz, yemek
getirse
de
ondan
nefret
edersiniz.Adeta o kişinin yaptığı her davranış size rahatsızlık verir. Bu durum öyle bir hal alır ki, varlığına bile dayanamazsınız. Şimdi, bu düşünce yapısından kurtulmanın tam vakti. Ne düşünürseniz onu yaşarsınız. Kime nasıl davranacağınızı düşünceleriniz belirliyor. Rekabet içinde olduğun bir insana olumsuz yönde odaklanırsanız, enerjinizin çoğunu o kişi düşünerek geçirirsiniz. Bu durumda ideallerini, hayalleriniz sizden uzaklaşır. Bu da rakip olduğunuz kişinin işine yarar.
İşyerinde başarılı olmaya odaklanın, hatta müdürünüzden terfi aldığınız anı düşünün. Bunu düşünmek sizi o güne şartlayacaktır. Tüm çalışmalarınız o güne endekslenecektir. İnsanlar kazanç etmenin yanında başarılı olmak ve tatmin olmak içinde çalışırlar. Size yaptıklarınızla guru duyun. İşyerinde çalışan büyük bir makinenin içinde, devamlılığı sağlayan bir çarksınız. Siz orada bir bütünsünüz.
21
Eğer şu an yaptığınız işten nefret ediyorsanız, bu nefret duygusunu beraberinizde götüreceksiniz. Eğer bir hoşnutsuzluk dünyasında yaşıyorsanız, nereye giderseniz gidin o karşınıza çıkacaktır. Aşağıdaki cümlelere odaklanmaya çalışın:
Çalıştığım iş yerini her zaman severim.
Yaptığım her işten zevk alırım
Her şey yolunda
Nerede olursam olayım, ya da ne olursa olsun her zaman başarılı olurum.
Patronu ve iş arkadaşlarımla saygıya dayalı bir atmosferde iyi geçinirim.
İş yerimde bulunmak bir kefiytir.
Herkes için yeterince iş var, benim için de.
Eğer iş yerinden kovulduysanız lütfen kötü duygularınızdan olabildiğince çabuk kurtulun. Kötü düşünceler, güzel şeyler getirmez. “Benim için daha iyi olan şeye gidiyorum” şeklinde düşünün. Ardından yeni bir iş kazanmak için olumlu ifadeler kullanın. Hayat size ne verirse, en iyi şekilde kullanmak için çalışın.
22
Atılım yapmaktan korkmayın. Korku beynimizin ürettiği bir şeydir. İnsanın bir şeyden korkması aslında kendinden korkmasıdır. Gereksiz yere ürettiğiniz korkularla hayatınızı çekilmez hale getirmeyin. Birçok insan ekonomik krizden korkar. Battım, batıyorum, batacağım derken gerçekten iflas eder. Korkuları, olumsuz düşünceleri birden gerçek olur.
HAYATIMDA BİR TERSLİK VAR Merhaba dostlar. Daha önce ‘Hayatımda bir terslik var’ dediğiniz oldu mu? Muhtemelen bu hepimizin başına gelmiştir. Aslında bunu söylerken, “Ben bu değilim. Bu olmak istediğim kişi değil. Kendim gibi hissetmiyorum. Kendimle rahat değilim.” Demek istiyoruz. İşte bu anların çok değerli olduğunu düşünüyorum. Bazen hayat bizi öyle bir hale getirir ki, günlerimiz tekdüze ve sıradan geçer. İşte tam bu anda “bir terslik var” derseniz, uyanışın ilk adımını atarsınız. Sakın uykuya geri dönmeyin.
Bu iş hayatınızda başınıza gelebilir. Her gün aynı şeyleri yaşıyorum diyebilirsiniz. Sabah 09:00, akşam 18:00 mesai. Evlilik hayatınızda da başınıza gelebilir. Her akşam ve her sabah aynı hayatı yaşıyorum diyebilirsiniz. Arkadaşlarınız ile olan ilişkinizde de ‘terslik olduğunu’ hissedebilirsiniz.
Siz
bu
duyguyu
başladığınızda,
hissetmeye etrafınızdaki
insanlar, şöyle diyebilir: “Çok fazla düşünüyorsun. Sadece biraz daha eğlenmen gerek.” Bir arkadaşınızı ararsınız ve eğlenmeye bir yere gidersiniz.
Ama
ertesi
sabah
uyandığınızda hala bir terslik olduğunu hissetmeye devam edersiniz.
Ya da kendinizi işinize verirsiniz. Çılgınlar gibi çalışır, dağıtırsınız. Evet, bir süre aklınız dağılır ama sonra yine gerçekle yüzleşirsiniz. Yeni bir eve taşınırsınız, ama daha geniş ve aydınlık yeni eviniz, sorun içinizde olduğu için sizi rahatlatamaz. Tatile çıkarsınız, geri döndüğünüzde her şey eskisi gibi olur.
Gerçek şu ki, bir terslik hissettiğinizde, keşfettiğiniz bu duyguya yoğunlaşmak daha mantıklıdır. Muhtemelen benliğinizde, bir değişim yaşıyorsunuz ve kendinizin yeni haline alışamıyorsunuz. Gerçekte ne olduğunuzu keşfetmeye çalışıyorsunuz. Bir
23
uçurumun kenarında sallanır gibi hissedebilirsiniz. Kendinize söylediğiniz tüm beyaz yalanlar yıkılmak üzeredir.
Bir insanın kendisi olması demek, tüm mükemmel yönleriyle beraber, kusurlarını da kabul etmesi demektir. Bizi mükemmel kılan şey kusurlarımızı kabul etmektir. Neden? Çünkü kimse mükemmel değil. Ben bu düşünceye katlanamıyordum. Zayıf yanlarım bana acı çektiriyordu. Kendimi, kendim olarak kabul etmekte zorlandım bir dönem. Sonra anladım ki, iyi yönlerim kadar, kursularım da kişiliğimin bir parçası.
Ama bu “yan gel yat, kendini iyileştirmek için bir çaba harcama” anlamına gelmiyor. Kusurları kabul etmek, onları düzeltmek ya da düzeltmeye çalışmak şartıyla kabul etmektir.
Bazı insanlar kabadır, bazıları anlayışsız, bazıları samimiyetsiz. Ama biz bunların hiç birini kabul etmeyiz. Biz kabul etmeyiz ama, benliğimiz bu yalanın farkındadır. Sonuç: ‘Hayatımda bir terslik var’
24
Gerçek; hayatımıza akmaya devam ediyor. Bilgelik ise hayatımıza akan bu gerçeklik pınarından kana kana içmek ve susuzluğu gidermekten geçiyor. Erdemli insanlar, iyi yönlerinin yanında kusurlarını da kabul ederler. Bununla da kalmaz yok edebilirlerse, bu kusurlarından kurtulmaya çalışırlar.
İçsel şüphe, güvensizlik, yetersizlik gibi duygular sonunda bizi ‘kendinden nefret etme’ aşamasına getirir. Bilinçli olarak ya da farkında olmadan bu duygular ile boğuşuruz. Çıkmak için anahtar cümle: “Sadece kendiniz olun. Ne derlerse desinler, kendiniz olun.”
Asla “ben böyleyim ne yapayım” demeyin. “Ben buyum ve böyleyim” diyerek kendinize güvenin. Çünkü kendiniz olarak kendinize zarar veremezsiniz.
25
KALICI MUTLULUK Geleceği
görmek,
mümkün
olabilir mi? Bu konunun bilimsel çalışmaları bilim adamlarına ait. Belki bir gün geleceğe yolculuk yapılabilir. Bu mümkün olabilir mi? Ya da mümkün olacaksa ne kadar
beklememiz
gerekiyor?
Sizi bu zahmetten kurtarmak istiyorum. Geleceği bir ölçüde görebiliriz.
Nasıl
mı?
“Düşünceler eylemleri doğurur. Eylemler alışkanlıkları yaratır. Alışkanlıklar karakteri oluşturur. Karakteriniz ise sizin kaderinizdir; iş yerinizde ve ilişkilerinizde. Hayatın her alanında karakteriniz geleceğinizle ilgili önemli ip uçları sunar.” Bu kadar basit.
Şimdi bir düşünün; alışkanlıklarınız neler? Her gün, her hafta, her ay düzenli olarak yaptığınız şeyler neler? Olaylara verdiğiniz tepkiler neler? Gelecek iç dünyamızın dışarı yansımasıdır diyebiliriz. Bizler alışkanlıklarımızı değiştirirsek, karakterimizi de değiştirebiliriz, hayatımızı da, geleceğimizi de.
Binlerce yıldır insanlar şu sorunun cevabını arıyor. Kaliteli yaşamak mı? Uzun yaşamak mı? Benim için hayatımın ne kadar süreceği önemli değil, ne kadar kaliteli ve iyi yaşadığım önemlidir. Bazı insanlar için iyi yaşamak bol bol para, şan ve şöhrettir. Bazıları içinse geride bir eser bırakmak, sevmek ya da sevilmektir. Amacımız her ne olursa olsun, akıp giden bir nehrin içindeyiz. Bizi hedefimize ulaştıracak ve iyi bir hayat yaşamamızı sağlayacak haritaya ihtiyacımız olduğu kesin.
Karakterimize yatırım yaparsak, iyi günümüzde de kötü günümüzde de kazançlı çıkarız. Ama kişisel tatmin amaçlı EGO’ya yatırım yaparsak, bu gün güçlü yarın güçsüz kalırız. Geçici fedakarlıklar, kalıcı mutluluklar getirir.
26
Daha sabırlı ve bir kişi olmaya odaklanırsanız, sabırlı ve bununla birlikte nazik biri olursunuz. Bizler neye odaklanırsak, onu yaşarız. Her gün kendimize bir erdem seçip
uygulamaya
çalışabiliriz.
Bu gün
sabır,
yarın
cömertlik,
diğer
gün
yardımseverlik, sonra duyarlılık gibi...
Hepimiz yaşadığımız topluma bir katma değer sağlıyoruz. Yaptığımız kötü bir davranış inanın bana, toplumun genel ahlaki seviyesinde bir düşüş yaratıyor. Bizler aile, arkadaş, toplum, şehir, ülke ve nihayetinde aynı gezegende yaşayan insanlarız. İnsanlık ailesinin bir ferdi olarak yaptığımız kötü bir davranış, bütünün tamamına zarar veriyor.
Kötü bir örnek olacak ama “Bir insanı öldürmek, tüm insanlığı öldürmektir” diyen bir kültürün üyeleriyiz. Tersi durumda ise, “bir insana yardım etmek, tüm insanlığa yardım etmektir” de diyebiliriz. Ben merkezli yaşamak, kısa vadede bizi mutlu eder, ama uzun vadede tüm insanlık ailesine zarar verir. Belki hiçbir zaman anlayamayacağız,
ama
bu
evrende
hepimiz
birbirimize
bağlıyız.
Kendimizi
incittiğimizde, herkesi incitmiş oluruz. Bu evrende, her etki mutlaka karşı bir tepkiye yol açar. Kapalı kapılar ardında yaptığımız bir şey mutlaka bize ve tüm insanlığa bir 27
şekilde
geri
döner.
Her
ne
kadar;
kişiliğimiz,
karakterimiz, yaşam standartlarımız farklı olsa da özünde tüm insanlık alemi, kocaman bir aileden ibaret.
Bu gün; karakterimize yapacağımız yatırım, kendimize yapacağımız en harika yatırımdır.
Sokrates için mutluluk, erdemli olmaktır. Erdemli olmak, Sokrates'e göre ancak bilgi ile mümkündür. Bir insanın hangi şeyin iyi, hangi şeyin kötü olduğunu doğru olarak ayırt edebilmesi, onun bilge ve erdemli olduğunu gösterir. Bilge olan insan kendini tanır, neyi bilip, neyi bilmediğini ayırır ve başkaları üzerinde de bu ayırmayı yapar ve böylece yanlışa düşmez. Bilge olmak, ruha mutluluk, eudaimania sağlar. Erdemli kişi, her şeyi bir düzen, yasa içinde yapar. Zira insanları doğru ve erdemli kılan düzendir. Bu düzen, insanın içindeki kötü eyleme engel olan bir sestir.
28
BİR SONRAKİ DOĞRU ADIM Doğduğumuz andan itibaren gerçekte kim olduğumuzu ararız. Bu arayış sırasında aileden, çevreden, arkadaşlardan, yaşadığımız şehirden etkileniriz. Büyüdükçe yetişkinleri sorgulamaya başlarız. Ardından bir özgürlük arayışı gelişir.
Yaşamımız
boyunca
bağımsız
olmak
isteriz,
bununla
paralel
olarak
etrafımızdakileri memnun etme arzumuzu da tatmin etmeye çalışırız. Eminim birçok insan, üniversite tercihlerinde ailesinin sözünden çıkamıyor. Kendi irademizle seçim yaparak özgür olmak mı? Ailemizi memnun etmek mi?
Kendinize bir an sorun. Mutlu musunuz? Evet derseniz gerçekten öyledir, ya da vermek istediğiniz cevap budur belki. “Mutlu olmak istiyorum”
dersiniz
belki,
ama
sorunun cevabı bu değil maalesef. Ya da diğer bir seçenek, mutlu değilsinizdir. Bazen hem evet, hem de hayır demek istersiniz.
Mutsuzluk;
sanki
bir
kurbanmış gibi bizi bulmuyor. Mutluluğu da, mutsuzluğu da hak edip hak etmeyeceğimize biz karar veriyoruz. Çünkü bu duyguyu biz oluşturuyoruz. O halde mutsuzluğumuzun sebebi ne? Buna başka insanların mı sebep olduğunu düşünüyorsunuz? Tam şu anda mutlu olmak için sayısız neden bulabilirsiniz. İşe bir şükür listesi oluşturarak başlayın. Benim evimde, mutfağa asılı bir tahta var. O tahtaya her gün şükredecek bir şey yazıyorum. Okudukça mutlu oluyor, yazdıkça nelere sahip olduğunu görüyorum. Her zaman da gözümün önünde duruyor. ‘En azından mutfaktayken’
29
Mutluluk da, mutsuzluk da bir seçimdir. Bu seçimde sizin ellerinizin arasında. Kendimizden başka biri gibi davranarak mutlu olmak da imkansızdır. İnsanları etkilemeye
çalışmak
için
davranışlarımızı,
ses
tonumuzu,
hareketlerimizi
değiştirebiliriz. Ama içimizden bir ses ‘yalan söylüyorsun’ diye haykıracaktır. Bu durumda kim mutlu olabilir ki?
Ya göründüğün gibi ol, ya da olduğun gibi görün. - MEVLANA -
Egzersiz yapmayı ele alalım. Çoğu zaman spor yapmaktan kaçınırız ya da
bazen
içimizden
gelmez.
Televizyonun karşısına geçer ve bir paket patates cipsi alıp mutlu oluruz. Peki,
bu
kendinizi
hissetmenizi
sağladı
Kendinizi
iyi
enerji mı?
dolu Hayır!
hissedebiliyor
musunuz? Hayır! Biz burada bir tercih
yapıyoruz.
Birde
egzersiz
yaptıktan sonraki halinizi düşünün. Ne kadar enerji dolu ve mutlu olduğunuzu. Belki cips yemek kısa vadede sizi mutlu edebilir, o an için mutlu olursunuz. Ama uzun vade de kesinlikle üzüleceğiniz kesin...
Mutluluğa onu arayarak, onun peşinde koşarak değil, doğru şekilde yaşayarak ulaşırsınız. Sadece bir sonraki doğru şeyi yapın. Her durumda, her dönemeçte, her kavşakta sadece bir sonraki doğru şeyi yapın. (Matthew Kelly - %100 Kendiniz Olun)
Şu an vereceğimiz kararlar ile düşünce ve inançlarımız ile geleceğimizin her anını tasarlıyoruz. Hepimiz bir tasarımcıyız. Bu evrende tesadüf diye bir şey yok. Evrenin her noktası, Yaratıcının tasarımı ile hayat bulmuştur. Her etki bir tepkiye yol açar. Her davranışımız, bu gün ya da yarın bir sonuçla bize geri döner. Sonuç ‘kendim ettim, kendim buldum.’ Bu günden on yıl sonra nerede olmak istiyorsanız,
30
neyi düşlüyorsanız; her an bir sonraki doğru adımı o yöne doğru atmanız gerekmektedir.
Mutluluğa
sahip insanlar,
sahip
olmakla yetinmeyip, etraflarına bu enerji ve duyguyu saçarlar. Tam tersi hayata önyargılı, kötümser bakan insanlar ise sizi dibe doğru çekerler.
Sorunlar
konuşarak,
düşünerek, homurdanarak
aşılamaz. Ortada bir sorun varsa çözmek
için
eyleme
geçmek,
hareket etmek gereklidir.
Her
an,
yetecek
her
şeyi değiştirmeye
şansımız
var.
Buna
inanmamız yeterli. Olgunlaşmak, aydınlanmak, kemale ermek ve kendimizin en iyi haline ulaşmak için, tam şu anda neler yapabileceğiniz bir düşünün. Her gün 24 altın saatimiz var. Günümün çoğu iş yerinde geçir dediğinizi duyar gibiyim. İşyeri de kişisel gelişiminiz için büyük bir fırsat. İnsan ilişkilerlinizi yönetebilir ve bir iletişim sihirbazı olabilirsiniz. Hedefleriniz sizi motive eder, hırslanır, çalışırsınız. Ya da evde olduğumuzu varsayalım. Kitap okumak, seminerlere katılmak için sınırsız vaktiniz var. Nerede olursak olalım, mükemmele ulaşmak ve değişmek için bir fırsat yaratabiliriz. Bunu içte isteyelim yeter.
Günler, haftalar, aylar yönetilebilir. Her an geriye dönüp kat ettiğiniz mesafeyi görebilir ve kendinizi ödüllendirebilirsiniz. Mutluluğun kaynağı sizsiniz. Zamanı ve en küçük birim olan ‘AN’ kavramını yönetmek sizin elinizde. Zamanı ya akıllıca kullanır, ya da aptalca harcarız.
Geleceğimizi burada ve şu anda yaptıklarımız belirliyor. Bazen hayal kırıklığına uğrarız, şaşırırız, kafamız karışır, dikkatimiz dağılır. Bu anlarda umutsuzluğa ve karamsarlığa kapılmamamız gerekiyor. En buhranlı anlarımızda 31
yaptığımız şeyler, aldığımız kararlar belki hayati bir dönemeci kaçırmamıza neden olabilir. Her zaman bir sonraki şeyi doğru yapın. Bir adım diğerine götürür. Peş peşe adımlar atarsınız.
Öğrenilen, kazanılan, başarılan her şey andan alınır.
Üçgen, kare, dörtgen gibi geometrik şekiller çok basittir ama aynı zamanda evrensel düzlemin sembolik temellerini oluşturur ve bu basitliğin derinliği akılları zorlar. Ya da “Kendini bil!” Kelimesi çok basittir ama bu basit kelime altındaki derinlik ve deneyim anlatılamaz. O yüzdendir ki, bilgelik basitlikte ve yalınlıkta yatar.
32
HAYATI ACELEYE GETİRMEYİN
Sabah uyanıp ta gözünüzü açtığınızda aklınıza ilk gelen şey nedir? Kahvaltı yapmak mı? Dünden kalan bir iş mi? Biraz daha uyuma isteği mi? Mutluluk mu? Sevinç mi? Huysuzluk mu? Unutmayın, güne nasıl başlarsanız, tüm gününüz öyle geçer.
Günü yaşayacak olan sizlersiniz, bu yüzden uyandığınız anda zirve de olan enerjinizi gün boyunca arttırarak yaşamak da sizin elinizde, homurdanmak ve enerjinizi negatife düşürmekte sizin elinizde.
Ben sabah uyanıp camdan dışarı baktığımda; güneşin parıldamasını
tüm
hücrelerimde hissediyorum, bulutların
aheste
gezinmesinden alıyorum.
Çoğu
aheste zevk zaman
düşünüyorum; bize sonsuz olduğu söylenen evrende, milyarlarca
galaksi,
milyarlarca yıldız, milyarlarca gezegen akıp gidiyor. Hadi uzayı bıraktım, bu masmavi gezegende; aynı toprak, aynı su ve aynı havayı kullanarak yaşayan milyarlarca canlı var. Bir sürü farklı türe mensup, milyarlarca canlı. Başımı nereye çevirsem farklı bir mükemmellik.
Sonra var olmaya şükrediyorum. Yokluktan yaratılıp da, bu mükemmel düzenin içine doğarak geldiğim için YARATICIMA şükrediyorum. Hiçliğin içinden, çıkıp bu kusursuz gezegene geldiğim, hayat bulduğum için şükrediyorum. Gözümü minnettarlık ve şükürle açıyorum.
Bu arada; insan her sabah enerji patlamaları ile uyanmıyor. Hepimiz çoğu zaman yorgun ya da ağır hareketlerle de uyanmışızdır. Burada önemli olan açılmak için biraz egzersiz yapmak. Zorlanmadan, vücudunuzu çalıştırmayı deneyebilirsiniz.
33
Gece
boyunca
ağırlaşan
ve
hareketsizleşen
kaslarınızı,
ufak
egzersizlerle
çalıştırabilir, uyarabilirsiniz. Egzersiz yapmak insanı mutlu eder.
Ben; ‘günün en önemli öğünü kahvaltıdır’ inancını dolu dolu yaşan bir ailede yetiştim. Her sabah düzenli bir kahvaltı yapmaya çalışıyorum.
Gün boyunca ne düşünürsek onu yaşarız. Aksilik ile başlayan bir gün, aksilik ile biter. Coşku, sevgi, mutluluk ile başlayan gün ise pozitif bir enerji ile biter. Hayatı aceleye getirmeden, yudum yudum yaşamak gerekiyor. İnsanların birbirini anlamamasının, dinlememesinin temel sebebi acelecilik olabilir beklide. Çabuk işe git, hemen şu işi bitir, hemen buraya yetiş,
koş,
acele
et,
okula git, ödevi bitir, vs.vs.vs.
Günümüzde
neredeyse koşturmadan bir günümüz geçmiyor. Aceleci
olmak
bizim
yüzeysel düşünmemize sebep
oluyor.
Acele
etmek
hayatı
kaçırmamıza
neden
oluyor.
Ailenize, ya da iş arkadaşlarınıza gülümseyin. Çünkü gülümsemek bedava, istediğiniz kadar dağıtabilirsiniz, asla bitmez ve azalmaz. Pozitif olmayı kafanıza koyun. Olumsuz düşünceleri düşünmeyin bile, düşünmek olumsuzlukları üzerinize çekmektir.
Ünlü filozof Diyojen, dar bir sokakta kibirli bir adamla karşılaşmış. Sokak o kadar darmış ki, birinin geçebilmesi için, diğerinin kenara çekilip yol göstermesi gerekiyormuş. Kibirli adam, küçümseyerek baktığı filozofa dönerek:
34
- Ben serseri birine asla yol vermem, diye diklenmiş.
Diyojen, kibar bir şekilde kenara çekilip reverans yaparak eliyle yol göstermiş ve cevap vermiş:
- Ben veririm…
Bu örnekte kaybeden kim oldu?
Güne başlarken yapılacak bir çok olumlama var. Örnek verirsek;
* Hayatla uyum içindeyim. * Her yeni güne coşku ve mutluluk ile başlıyorum. * Seviyorum, seviliyorum. * Bu gün bana hep güzel şeyler getirecek. * Pozitif düşünüyorum, güzel yaşıyorum. * Mutlu bir aile hayatım var, güneş her sabah güzel evimin içini ve bizleri aydınlatıyor. * İş arkadaşlarımı seviyorum. * Çalışma hayatını seviyorum. * Verimli olmayı seviyorum. * Her yeni günde kendime bir artı katıyorum. * Bu gün her şey çok ama çok güzel olacak. * Yaşamayı seviyorum. * Yaşamdan zevk alıyorum. * Gün benimle başlıyor, benimle bitiyor
35
Kardeşim sen düşünceden ibaretsin, Geriye kalan et ve kemiksin, Gül düşünür gülistan olursun, Diken düşünür dikenlik olursun
FARK YARATMAK Bazen öyle bir an gelir ki; yaptığımız hiçbir şey sonucu değiştirmez, etkilemez. İşte tam bu anda biz çaresizliğe kapılırız. “Denedim olmadı” diyerek kendimizi savunuruz. Bir adım daha öteye geçerek artık “hiçbir şey yapmamaya” başlarız. İşte bu kaybettiğimiz andır.
Çaresizlik bir hastalıktır ve insanda bağımsızlık yapar. Bizim kültürümüzde çaresizlik ve umutsuzluk birçok defalar kötü bir şey olarak nitelendirilmiştir. İşte bir kaç örnek.
Bana "Polyanna" benzetmesini yapan çok insan var. Kısaca eden böyle olduğumu açıklayayım.
●
●
●
Can konağını aramadaysan Cansın,
Biliyorsunuz; İslam dininde "Allah'tan ümit kesilmez" diye bir söz vardır. Eğer bir Müslüman herhangi bir konu hakkında Allah'tan ümidini keserse ve "bu işim hiç
Bir lokma ekmek arıyorsak ekmeksin, Şu nükteyi biliyorsan işi biliyorsun demektir:
bir zaman olmayacak" derse, o kişinin imanı tehlikeye girebilir. Neden mi? Çünkü Allah'ın her şeyi yapmaya, düzeltmeye gücü yeter. O halde, bizler hiç bir zaman kötü ve olumsuz düşünemeyiz. Çünkü bizler her şeyden büyük, en yüce yaratıcıya kul olmuşuz. Bizler Allah'tan
Neyi arıyorsan o’sun sen
ümidi
kesemeyiz,
karanlık
düşüncelere
kapılamayız.
Yine tasavvuf ile uğraşa bir zat; "görelim Mevlam
●
●
●
neyler, neylerse güzel eyler" demiş. Bizler Allah'ın kaderine,
razı
olmak
zorundayız.
Ümitsizliğe
kapılamayız. Çünkü yüce yaratıcı kullarına zulm etmez, yaptığı her şey güzel ve hoştur. Neden isyan edeceğiz, neden karamsarlığa kapılacağız. Neden "her şey beni bulur lanet olsun" diyeceğiz.
Bizim kültürümüzde; "gün doğmadan neler doğar" diye bir söz vardır. Bu söz
36
bize pozitif düşünmeyi, ümitvar olmayı, sabrederek karanlıktan kurtulmayı öğütler.
Kur'an da birçok yerde insanlar düşünmeye sevk ediliyor. Bize hep "ey akıl sahipleri" diye hitap ediliyor. Neden kötü düşüneyim, neden olumsuz düşüneyim, neden karamsar düşüneyim.
Özetle pozitif düşünmek benim için bir yaşam
tarzı.
Bir
tarafta,
ümidini
yitirmeyen, hedefleri olan, iyi düşünelim, iyi olsun diyen, hep ışıl ışıl bir düşünce tarzına sahip olan insan var. Diğer tarafta, karamsar, hayat isyan eden, kötü
düşünen,
bunalımdan
kurtulamayan insan tipi var.
Benim anlatmak istediğim şey "DÜŞÜN - YARAT" gibi bir şey değil, bu saçma bir inanç. Ben güzel düşünelim, güzel yaşayalım, diyorum.
Bizler gerçekten çaresiz olmadığımız halde, çaresizmiş gibi davranıyoruz. Oysaki her zaman bir çözüm, her zaman bir çıkış vardır hayatta. Çaresizlik çarpık bir düşünce yapısıdır aslında.
Her yeni gün, birçok umutla başlar. Dün imkansız olanlar, bu gün gerçekleşebilir hale gelir. Hiçbir seçeneğim yok dediğimizde, tıkanıklık evrende değil bizim zekamızdadır aslında. İnsanoğlu, engelleri aşmak için her zaman bir yol bulur. Öyle olmasaydı, bu yaşlı gezegende türümüzü devam ettirmemiz ve dünyanın en üstün canlıları haline gelmemiz mümkün olamazdı.
İnsanoğlunun
zekâsında, binlerce yılın bilgeliği var. Bu bilgelik; bize her
zaman bir yol göstermiş ve hayatta kalarak, yaşadığımız çevreye uyumlu yaşamamızı sağlamıştır. Çaresizliği kabul eden ve bunu huy haline getiren insanların düşünme yetenekleri zayıflar. Nasıl olsa bir işe yaramayacak diyerek bir çözüm
37
üretmeyen insanlar, ne sorunda kurtulabilir, ne de başarılı olabilir. Her zaman bir yol vardır...
“Böyle gelmiş, böyle gider” dediğimizi sürece; gelen şey, her ne ise gelip gitmeye aynen devam eder
Kendimize sınırlayıcı engeller koymak, kendimize
yapacağımız
davranıştır.
İnsanoğlunu
en
kötü
yapabileceği
şeylerin sınırı çok ama çooook geniş.
Başımıza
gelen
olayları
yok
edemeyiz
ama
yorumlama
şeklimizi
değiştirebiliriz. Olayları nasıl yorumlarsak, hayatı da aynı şekilde algılarız. Olumsuz bakan, olumsuzluk görür, çözümsüzlük görür.
“Mutluluk paylaştıkça artar” diye bir söz vardır. Bu sözü “çaresizlik paylaştıkça artar” şeklinde değiştirdik ülke olarak. Başımıza gelen bir olayı, başkalarına anlatarak ne kadar çaresiz olduğumuzu kanıtlamaya çalışırız çoğu zaman. Bin bir türlü mazeret üretiriz insanlara. Problemimizi çözmek için hiçbir şey yapmayacağımızı insanlara hoş göstermeye çalışırız. Çünkü bir ÇARESİZİZ. İşin tuhaf tarafı, toplum böyle insanları bağrına basar, kucak açar. Etrafımızdaki problemi olan arkadaşlarımızı motive edip harekete geçireceğimiz yerde, onların çaresizliklerini kabul eder, üstelik bir de yüceltiriz.
Bu gün bir fark yaratalım. Bu gün çaresizliği kabul etmek yerine, bir çare üretelim ve yüz binlerin önüne geçelim...
38
AZ ACILI DUYGULAR Bazı anlarda, kendimizi iyi hissetmeyiz. İçimizi bir sıkıntı kaplar, mutsuz hissederiz kendimizi. Çoğu zaman bunun sebebini bile bilmeyiz. Neden mutsuz, neden huzursuz olduğumuzu anlayamayız. Bildiğimiz tek şey, acılı duygular hissettiğimizdir.
Bazen, geçmişten bir dünce gelir, huzursuz eder bizi, bazen bir gazete haberi, bazen bir telefon keyfimizi kaçırır. Duygularımız allak bullak olur. Peki bundan nasıl kurtulabilir. İyi hissetmek için ne yapabiliriz.
Ofiste, evde ya da sokakta, birden bire kendinizi kötü düşünce ve duyguların saldırısı altında bulursunuz. Düşünmekten başınız çatlar, midenize kramplar girer. Tam o anda, gerçekte ne hissettiğinizi bulmaya çalışın. Adım adım geriye gidip, sizi bu hale sokup enerjinizi bitiren şeyin ne olduğunu kavramaya çalışın. İncindiniz mi? Kızdınız mı? Öfkelendiniz mi? Bu duyguyu gerçekten hissediyor musunuz? Acı çekmenize sebep olan duyguyu bulup, içinize ferahlık serpecek bir şey ile değiştirin. Örneğin; “bu gün kendimi berbat hissediyorum” demek yerine, “bu gün farklıyım” diyin. Böylece, zihninize ‘berbat hissettiğinize’ dair bir telkin vermemiş olursunuz. Duygusal acıdan çıkmanız daha kolay olur.
Şu an hissettiğiniz duygu yerine, ne hissetmek isterdiniz. Ve bu yeni duyguyu yoğunluğunu hissetmek için, neye ihtiyacınız var. Bir düşünün.
Olumsuz düşünceler, güzel bir bahçede kök salan yabani otlar gibidir. Onları bilinçaltınıza yerleştiren sizsiniz. Orada kök salmalarına izin veren yine sizsiniz. Bu otaların kökleri ne kadar derinde olsa da, söküp atacak yine sizsiniz.
39
Ufak bir şey yapın, kendinize bir hafta süre verin. Bu süre içinde, tüm düşünceleriniz süzgeçten geçirin. Düşünce alışkanlılarınızı, duygusal yoğunluklarınızı tespit etmeye çalışın.Bu bir haftalık süre zarfında, hiçbir şekilde olumsuz şeyler düşünmeyin. Zihninize bir süzgeç yerleştirin. Aslında bu hiç de kolay değil. Çünkü zihnimizde, bir sürü korku, endişe ve tedirginlik doğuran düşünce var. Bu bir hafta içinde şaşıracağınız çok şey fark edeceksiniz.Eğer kendinizi bir hafta sürekli olumlu düşüncede tutmayı başarırsanız, verimsiz düşünceler geldiğinde hemen fizyolojiniz değişecektir.
Bir sorunlar karşılaştığınızda; enerjinizi bu sorunu neden sizi bulduğunu düşünmeye değil, sorundan nasıl kurtulacağınızı düşünmeye adayın. Her zaman güzel
düşünceler,
güzel duyguları getirir. Hayatınızın her anını; anlamlı
ve
geçirin.
mutlu
Kendinize,
güçsüzleştirici
sorular
sormayın. ‘Neden ben? Niçin ben? Şeklindeki sorulardan Bunlar
kurtulun.
yerine:
durumdan kurtulurum?
“Bu nasıl Bu
olaydan neler öğrendim? diyebilirsiniz. Hepimiz evrendeki enerjiden besleniyor ve enerji okyanusunda yüzüyoruz. Bu durumu, kötü düşüncelerle aleyhinize çevirmeyin.
40
İŞ HAYATI İnsanların hayatlarında verdiği en önemli mücadele, işleriyle ilgili olanlardır. Sabah 08:30’da işe başlayıp, akşam 20’00’ye kadar çalışan biri birini düşünün. Bu arkadaş; cumartesi günleri de tam gün çalışıyor olsun. Sabah 08:30’da işe başlamak için erkenden kalkıp hazırlanıyor ve İstanbul trafiğinde 30-45 dakika arasında yolculuk yaparak işe gidiyor. Akşama kadar çalışıp; saat 20:00’de işten çıkıyor ve 20:45’de evine varıyor. Bu saatten sonra, akşam yemeği yiyerek dinlenmeye başlıyor. Evdekilerle; iki lafın belini kıracak hali kalmıyor o saatten sonra. Sessizce koltuğa uzanıp TV izleyerek günün yorgunluğunu atmaya çalışıyor. Ne bir yere gidecek kadar enerjisi var, ne de bir misafir ağırlayacak kadar istekli.
Maalesef; bize dayatılan hayat bu. İnsanlar; vaktinin çoğunu işyerinde veya işe gitmek için yolda harcıyor. Bu gün, birbirinin gözüne bakıp, “merhaba” bile demekten kaçınıyor pek çok insan. Cumartesi günleri tam gün çalışan işyerleri; ve çalışma saatini 12 saat tutan iş yerleri, insanları bu hayatı yaşamaya mahkum ediyor. Peki, ne yapmak lazım. Topluca istifamı etmek lazım, tabiki hayır.
Matthew Kelly; çalışma hayatı ile ilgili olarak basit bir hesaplama yapmış.
41
Diyor ki:
“On sekiz yaşında liseden mezun olduğunuzu, dört yılda üniversiteyi bitirdiğinizi, gerçek dünyaya atılarak haftada kırk saatten gerçek bir iş bulduğunuzu ve yılda dört haftalık izinle kırk sekiz hafta çalıştığınızı, bunun sonucunda da altmış beş yaşında emekli olduğunuzu düşünürsek, emekli olduğunuzda 86.400 saat çalışmış olacağınızı söyleyebiliriz.”
Bir düşünsenize, sekiz saat ve haftada 5 gün çalışan bir insanın bile; 86.400 saati işyerinde geçiyor. Birde on bir saat ve haftada 6 gün çalışan birini düşünün. Ne büyük bir zaman... Şu an “iş” her şey demek diye düşünebilirsiniz, aslında hesaplamalara
bakarsak
doğru.
İş
yerinizi seviyorsanız; bu büyük zamanı, kendinizi
geliştirmek,
kendinize
işyerinize
artılar
değerlendirebilirsiniz.
ve
katarak Ayrıca
bir
işyerinde çalışmak insanı tatmin eder, büyük bir sistemin parçası olmak aidiyet ihtiyacını
karşılar.
Ya
iş
yerinizi
sevmiyorsanız? İşte o zaman ortaya çıkacak sıkıntı sizi fazlasıyla rahatsız eder...
Sevmediğiniz
ve
sıkıcı
bulduğunuz bir işyerinde çalışıyorsanız, bir saat size bir yıl gibi geçer. Birde bunu; 86.400 saat ile çarpın.
Sonuç olarak ülkece bir umutsuzluğa doğru sürükleniyoruz. Birbirine tahammül bile edemeyen insanlar oluyoruz. Birbirini ziyaret etmeyen, hoş beş sohbeti kesen insanlarla dolu bir ülke.
Neden çalışırız? Bunun sosyolojik ve ekonomik açıdan bir çok sebebi var. En önemlisi, iş bir eza değildir. Ya da kendimizi mecbur hissederek, her sabah homurdanarak gittiğimiz bir yer de değildir. Böyle düşünüyorsak, ya düşünce yapımızı değiştirmeli, yada işimizi değiştirmeliyiz. olamayacağız. 42
Aksi takdirde, asla mutlu
Mutluluk, iyi yapmaktan gurur duyabileceğimiz, ve böylece yapmaktan zevk alabileceğimiz şeylerden gelir. Çalışmamak, mutluluk getirmez, aslında hiçbir şey getirmez.
İş hayatında mutlu olamıyorsak, hafta sonu tatilini ya da emekli olmayı bekliyoruzdur. Ama bu durumda, hayatı kaçırmış olacağız. Hayat “şimdi” de yaşanır; gelecekte veya başka bir zamanda değil. Biz; şimdi mutlu olmak yerine, gelecekte mutlu olmayı seçiyoruz. O halde hayatımızı kaçırıyoruz. Şimdiyi yaşamak yerine, mutluluğu geleceğe öteliyoruz. Çok sayıda insan hafta için beş günün çabucak geçmesini ve hafta sonuna ulaşmayı diliyor. Binlerce insan sırf para kazanmak için, sevmediği işleri yapıyor. Bunda yanlış bir şey yok, erdemli bir davranış. Demek istediğim şey; para kazanırken, mutlu oluyor ve işimizi gerçekten seviyorsak hayatımız daha anlamlı ve mutlu geçer.
Çalıştığınız olmayabilirsiniz.
işyerinde Ama
mutlu bu
işi
savsaklamanız ya da eksik yapmanız anlamına gelmez. Yinede işleri yarım yamalak yapsanız da bir gün içinizden bir ses “artık buna dayanamadığını” itiraf edecek. Yeteneğinize uygun bir iş bulabilirseniz kendinizi o işe adarsınız. Aksi durumda mutlu olmadığınız bir işte çalışırsanız, bırakın kendinizi adamayı, orada bulunmak bile eiyet gelir. Unutulmaması gereken bir şey var. Her alanda en iyi olmak, insanı mutlu eder, tatmin eder. Çölde bir çalı bile olsanız, en iyi çalı olmaya bakın.
İşyerinde yaydığınız enerji iyi ise gün içinde size olumlu şekilde geri döner. Negatif enerji seviyesinde iseniz, inanın her işiniz aksi gitmeye başlar.
İşiniz
hakkındaki düşünce yapınız, enerji seviyenizi belirler, enerji seviyeniz ise sizi mutlu, başarılı, üzgün ya da umutsuz kılar.
Uzaktan kumanda diye bir film vardı. Filmdeki oyuncunun eline bir uzaktan kumanda geçiyor. Adam elindeki kumandayla hayatını ileri doğru sarıp hoşlanmadığı 43
YETER Kİ SİZLER DEĞİŞİN. YETER Kİ SİZLER DEĞİŞİME BİR ADIM ATIN. HER YOL BİR ADIMLA BAŞLAR VE BİTER.
bölümleri geçiyor. Konu size çok saçma gelebilir. Ama sonuna kadar izleyince verilecek mesajı anladım. Adam iş yerinde geçirdiği zamanı ileri sardırıyor ve müdür olacağı ana kadar durmuyor. Birden terfi ettiği ana geliyor ama hayatı geçip gitmiş. Müdür olmuş ama geriye baktığında her şey geçmiş ve arkada kalmış. Sonuç büyük bir hüsran. Ben bu filmdeki adam gibi olmak istemiyorum. Sonu açıkça görürsen, bu sonu gerçek kılmak için her şeyi yaparsın.
44
İŞ HAYATINDA OLUMLAMALAR Kendinizi iş yerinizde saplanmış mı hissediyorsunuz? Oraya çakılı kaldığınızı ve içinizin her an daraldığını mı hissediyorsunuz? İş yerinizden nefret mi ediyorsunuz? Sadece
hayatınızı
devam
ettirmek
için
mi
çalışıyorsunuz?
İş
yerinizde
hoşlanmadığınız biri mi var? Bu tür düşüncelerden kurtulmanın yolu, olumlamadan geçmektedir. Peki, nasıl yapacağız?
Bir düşününün, hepimiz günümüzün büyük bir kısmını işyerinde geçiriyoruz. Bu vakte; gidiş, geliş yol süresini de eklersek, ailemizden daha fazla zamanı, iş hayatımıza ayırıyoruz. Hal böyle iken; birde çalıştığımız ortamdan nefret ediyorsak, hayat bizim için çekilmez hale gelecektir.
Örneğin; sevmediğiniz bir insanla çalışıyorsanız, o kişi her aklınıza geldiğinde şartlanmış olarak öfke duygusu hissedeceksiniz. Size kahve ısmarlasa biel, o kahveyi içerken, içinizden “ne gıcık birisi” diyeceksiniz. Çünkü o kişi ile, öfkeyi birbirine bağlamışsınız. Bu kalıcı paterni değiştirmek sizin elinizde. Bilinçaltı telkine açıktır, olumlama cümleleri ile kendinizi yeniden programlayabilirsiniz.
45
Bu kelimeyi sık sık tekrar edin: “İş yerindeki herkesle harika bir ilişkim var. Buna ......... da dahil” O kişiyi her anımsadığınızda bunu düşünün. Durumun nasıl değiştiğine siz bile şaşıracaksınız.
Birkaç olumlama cümlesi daha:
Her gün bu işe gitmek benim için bir keyif. Bulunduğum yer havadar, coşku dolu, harika bir yer. İyi para kazanıyorum. Çalıştığım iş yerini her zaman severim. Her zaman, takdir edilirim. Her zaman, harika patronlarım olur. Çalışmak benim için kolay ve eğlencelidir. Yaptığım her işten zevk alırım. Her zaman, en nazik müşterileri çekerim. İstediğim zaman iş bulurum. Herkes için yeterince var, benim içinde. İş yerimde mutluyum. Bu iş için gerçekten minnettarım.
Hayatınızda
olumlu
sonuçlar
görebilmeniz
için,
bilincinizi
şu
an
değiştirmelisiniz. Bilinç değişikliği gerçekleşene kadar, bu düşünceyi tekrar etmeye devam edin.
Hiçbir şeklide bilinçaltınıza olumsuz telkinler yüklemeyin, kötü fikirleri kendinizden uzaklaştırın. Berrak ve gökyüzü gibi masmavi bir bilinçaltı için, negatif düşüncelerden uzak durun.
Bir iş bulmanın zor olduğunu düşünmeyin. İhtiyacınız olsan sadece bir iş. Sahip olacağınız berrak bir bilinç, başarıya giden yolu sizin için açacaktır. İnsanların çoğu korkuya kapılır. Ekonomik kriz, işler çok kötü, batıyorum gibi cümleler kurarlar. Bilinçaltınıza yüklediğinize ve kabul eftiğiniz şey, sizin için gerçeklik olur.
46
Unutmayın ki, çalışma hayatınızın nasıl olmasını istediğinize karar veren, sizsiniz. Bunu başarmak için olumlu şeyler düşünün. Bu ifadeleri sok sık tekrarlayın. İstediğiniz çalışma hayatına sahip
İnsanların çoğu kaybetmekten korktuğu için, sevmekten korkuyor. Sevilmekten korkuyor, kendisini sevilmeye layık görmediği için. Düşünmekten korkuyor sorumluluk getireceği için. Konuşmaktan korkuyor, eleştirilmekten korktuğu için. Duygularını ifade etmekten korkuyor, reddedilmekten korktuğu için. Yaşlanmaktan korkuyor, gençliğin kıymetini bilmediği için. Unutulmaktan korkuyor, dünyaya iyi bir şey vermediği için. Ve ölmekten korkuyor aslında yaşamayı bilmediği için.
47
KARAR ANI !... Öyle anlar gelir ki; doğru kararı vermek, sırat köprüsünden geçmek kadar güç olur. Bizler öyle ciddi kararlar veririz ki; hayatımızın akışı tamamen değişir. Karar vermek; hayatımızı değiştirmek için kullandığımız bir güçtür, bununla birlikte zor anlarda doğru kararı vermek gerçekten de çok güçtür...
izler, yani insanlık ailesinin her bir ferdi; yeni bir karar verdiğimizde, yeni bir sebebin yaratılmasına, vesile oluruz. Buna karşılık bir etkinin doğmasına ve zincirleme olarak birçok olayın başlamasına sebep oluruz. Fakat alınan her karar geleceğimizi etkilemez. Bunun olması için eyleme geçmek gereklidir. Yani alınan her kararın
ardından
geçmeliyiz. büyütmeye
eyleme
Örneğin karar
işyerini
veren
bir
girişimci; bu kararı için eyleme geçmezse, bu hayal olmaktan öteye geçemez.
Kişisel gelişim uzmanlarına göre, başarılı insanlar kararlarını çabucak verebilmektedir. Çünkü değer
sistemleri,
inançları
vizyonları,
kafalarında
nettir.
Kararlarını değiştirme konusunda ise bu insanlar ya çok yavaş davranmak ta, ya da hiç değiştirmemektedirler. Buna karşılık başarısızlıklara uğrayan insanlar, yavaş karar vermekte ve sık sık değiştirmektedirler.
Karar verdik, eyleme geçtik, peki ya bundan sonra!... İşte bundan sonra kendimizi bu karara adamalıyız, sebat etmeliyiz. Şartları sık sık gözden geçirip, yolun neresinde olduğumuzu düşünmeliyiz. Bu kararın hayatımıza getireceği heyecanı, değişikliği, enerjiyi izlemeliyiz.
“Hayat cesur bir tecrübedir, ya da hiçbir şey değildir.” - HELEN KELLER -
48
Zamanın başlangıcından önce, siz henüz bir hayalken, amacınız çoktan belirlenmişti. Bir amaç için yaratılmış olan siz, kendinizin en iyisi olmak için şu anda buradasınız.
Ebeveynlerimizin,
arkadaşlarımızın,
kardeşlerimizin
veya
meslektaşlarımızın kötü bir taklidi değil, tam anlamıyla, yüzde yüz kendiniz olmak için. (Matthew Kelly - %100 Kendiniz Olun)
İnsanların davranışlarının gerisinde ortak bir güç vardır. Bu güç hayatımızın her yönünü etkiliyor; ilişkilerimize de, mali konularımıza da, vücutlarımıza da, beyinlerimize de ulaşıyor. Sizi şu an da bile kontrol etmekte olan o güç ACI ve ZEVK’tir. İnsanlar yaptığı her şeyi, ya acıdan kurutulma ihtiyacından ötürü, ya da zevke yani mutluluğa kavuşma arzusundan ötürü yaparlar.
İnsanlar sık sık hayatlarında gerçekleştirmek istedikleri değişikliklerden söz ederler. Ama bu söylediklerini yapmazlar. Eyleme geçmeleri gerektiğini bildikleri için de kendilerine kızar, öfkelenirler, ama bir türlü eyleme geçmezler. Benliğinizin bir düzeyinde şimdi eyleme geçmenin, ertelemekten daha fazla acı vereceğini biliyorsunuz. Ama bazen de bir şeyi öyle çok ertelersiniz ki, birden bire üzerinizde onu yapmanın baskısını hissedersiniz, yapayım da bitsin dersiniz. Bu size hiç oldu mu? Nedeni nedir peki? Acıyla zevki bağladığınız şeyi değiştirdiniz. Birden bire eyleme geçmemek, ertelemekten daha acılı oldu.
Sizi hayallerinizin erkeğine ya da kadınına yaklaşmaktan alı koyan şey nedir? Yıllardır planladığız o işi kurmaya başlamanızı engelleyen nedir? Bütün bu eylemlerin size yararı olacağını, hayatınıza kesinlikle zevk ve mutluluk getirebileceğini bildiğiniz halde, eyleme geçmeyi başaramıyorsunuz, çünkü o an için gerekeni yapmaya daha çok acı bağlıyor, fırsatı kaçırmaya daha az acı bağlıyorsunuz. Yeni bir iş kurup batabilirsiniz, bu durum da hiç denememek daha iyi değil mi? Çoğu kişi için, kaybetme korkusu, kazanma arzusundan çok daha büyüktür. (Anthony Robbins – İçindeki Devi Uyandır)
49
Neyin acı, neyin mutluluk olduğu hepimize göre farklıdır. Klasik müzik dinlemek bir insanı mutlu ederken, diğer bir insan için acı olabilir. Spor yapmak da bir-çok insan için acıyı ve yorgunluğu çağrıştırıyor, ama spor yapmayı hayat prensibi haline getiren insanlar için bu durum tam tersi. Ama iyi bir haberim var; neyi acıya bağlayıp, neyi mutluluğa bağlayacağımız tamamen bizim elimizde. Herhangi bir davranışı ya da duyguyu büyük bir acı ile bağdaştırırsak, ne pahasına olursa olsun o davranıştan kaçınıyoruz. Bunu kullanarak acı ve zevk gücünü istediğimiz gibi kullanabiliriz.
Eğer
bir
dış
etken
sizi
üzerse,
duyduğumuz acı o şeyin kendisinden değil, sizin ona verdiğiniz değerden geliyordur, onu da her an ortadan kaldırma gücünüz vardır. - MARCUS AURELIUS -
Neyi acıya, neyi zevke bağladığımızı değiştirerek, davranışlarımız da kısa zamanda değiştirebiliriz. Örneğin sigara kullanan bir insan, zevki sigaranın dumanına bağlamıştır. Sigarayı bırakmanın büyük acı getireceğine inanmaktadır.
Kendi eylemlerimize bilinçli olarak karar vermek
bize
kalmıştır,
çünkü
kendi
düşüncelerimizi kendimiz yönlendirmezsek, bizi kendi
istedikleri
gibi
davranmak
üzere
şartlandıranların etkisine gireriz. Hayatımızın kontrolünü kendi elimize almak istiyorsak, kendi zihnimizde reklam yapmayı öğrenmek zorundayız. Nasıl mı? Yapmamak istediğiniz davranışlara acıyı öyle yoğun bir dozda bağlamalıyız ki, bir daha o davranışları düşünmek bile istemeyelim. Sizin de hiçbir zaman, asla yapmayacağınız bir takım şeyler yok mu? Onlara bağladığınız duyguları düşünün. Kaçınmak istediğiniz davranışlara da aynı duyguları bağlarsanız, onları da bir daha yapamazsınız. Çoğu insan sadece, değişmenin acısı değişim için gereken acıdan daha büyük hale geldiği zaman değişir. 50
ŞELALEYE BEŞ METRE KALA DURMAYA ÇALIŞMAK? Hiç rafting yaptınız mı? Deli gibi akan azgın sularda, plastik bir botun içinde kürek çekmek hem çok zevkli, hem de bir o kadar riskli. Önce sakin sakin akıp gidersiniz nehrin üstünde, sanki sandal sefasına çıkmış gibi. Sonra suyun debisi artar ve hızlanırsınız ama kürek çekmeye ve bota yön vermeye devam edersiniz. Sonra öyle bir yere gelirsiniz ki, yapılacak tek
şey
sıkıca
bota
tutunmaktır.
Düşmemek için sımsıkı tutunmak. İşte bu noktaya geldiğinizde artık kürek çekmek çok faydalı olmayacak. Eğer daha önceden rotanızı düzgün çizdiyseniz, kayalıklardan uzak kalabilirsiniz. Yok eğer; rotayı doğru belirlemediyseniz,
dua
etmeye
başlayın.
Bunları
neden
anlattığımı
merak
ediyorsanız, açıklayayım. Hayat bir nehir gibidir. Botun üzerinde kalmak ve kayalıklardan uzak durmak için aşağıdaki konuya bir göz atmanızda fayda var.
NIAGARA SENDROMU İnsanların çoğu kararlarının büyü bölümünü bilinçli olarak vermez. Bunun karşılığın da pahalı bedeller öderler. Niagara Sendromu da tam bu durumu açıklıyor. Hayat bir nehir gibidir. Çoğu insan bu nehre, sonunda nereye çıkacağına karar vermeden atlar. Böylece çok geçmeden akıntıya kapılırlar. Günlük olaylar, günlük korkular, günlük zorluklar. Nehrin çatal oluşturduğu yerlere vardıklarında, hangi tarafa gitmek istediklerine bilinçli biçimde karar veremezler, kendileri için hangi tarafın uygun olduğunu da düşünemezler. Kendilerini akıntıya bırakmakla yetinirler. Kendi değerleriyle yönetilmek yerine, çevre tarafından yönetilen o insan kalabalığına katılırlar. Sonuç olarak kontrolün kendi ellerinde olmadığını hissederler. Böyle bilinçsiz bir durumda kalmayı sürdürürler. Ta ki günün birinde kükreyen suların sesi onları uyandırana kadar. Birde bakarlar ki, küreksiz bir kayığın içinde, Niagara çağlayanından 5 metre geridedirler. O anda "Hay Allah!" derler, ama iş işten 51
geçmiştir. Aşağıda düşeceklerdir. Bazen bu düşüş duygusal bir düşüştür. Bazen finansal bir düşüştür. Hayatınızda bu gün yüz yüze olduğunuz güçlükler, büyük ihtimalle nehrin yukarısındayken verilen iyi kararlarla önlenebilirdi. Kudurgan bir nehrin sularına kapılmış durumdayken olayları nasıl tersine çevirebiliriz? Ya kürekleri suya daldırıp deliler gibi kürek çekerek, ya da ileriyi planlamaya çalışarak. Gerçekten varmak istediğiniz yere doğru bir rota çizerek. Elinizde bir plan yada harita bulundurup, yol üzerinde kaliteli kararlar verebilmeyi mümkün kılarak.
Ne kadar hazırlıklı olursanız olun, size bir konuda daha garanti vermek isterim; eğer hayat nehrinin üzerindeyseniz, mutlaka bir kaç sert kayaya çarpacaksınız demektir. Bu karamsarlık değil, gerçekçilik aslında. işin kilidi şurada: kayığınız kayaya oturduğu zaman, kendinizi başarısız bulup dövüneceğiniz yerde, hayatta başarısızlık diye bir şey olmadığını hatırlayın. Var olan yalnızca sonuçlardır. Eğer istediğiniz sonuçları elde edemediğinizde, bu tecrübeden bir şeyler öğrenin ki, ileride daha iyi kararlar verebilmek için elinizde toleransınız olsun.
52
"Cesaretimi kaybetmiyorum, çünkü vazgeçilen her yanlış girişim, ileri doğru atılmış yeni bir adımdır. - THOMAS EDISON -
Bazen bir şey isteyip, kesin bir karar verdiğinizde, ilk başlarda istediğiniz şeye ulaşamayacağınızı düşünürsünüz. Hemen sonuca ulaşmak istersiniz. Bunun sebebini Kur'an şöyle bildiriyor: "İnsan, aceleci (bir tabiatta) yaratılmıştır. Enbiya - 37" Diğer bir deyişle acelecilik bizim fıtratımızda var. Fakat başarıya ulaşmak için, insanın sabır gösterip uzun dönemli odağa ihtiyacı vardır. Kişisel hayatımızdaki zorlukların büyük bir kısmı, pes edip hayallerimizden vaz geçmemiz; hep kısa dönemli odaklanmadan kaynaklanır. Oysa başarı ve başarısızlık bir gecelik tecrübeler değildir. Başarısızlığın sebebi, yol üzerinde verdiğimiz bir yığın küçük kararlardır, izlememektir, eyleme geçmemektir, sebat etmemektir, zihinsel ve duygusal durumumuzu yönetememektir. Unutulmaması gereken bir nokta, kısa dönemde imkansız görünen şeyin, uzun dönemde fenomen sayılacak bir başarıya dönüşebilmesidir. Hayatta başarılı olmak için, uzun döneme dönük düşünce yapısına ihtiyacımız var. Kükreyen nehrin üzerinde ilerledikçe; eğer dikkatiniz, ilk karşınıza çıkacak kayaya çarpmaktan kaçınmaya dönükse, uzağı göremeyeceğiniz için çağlayana yuvarlanmaktan kurtulamazsınız.
"Ya bir yol bulacağız, ya da bir yol açacağız." ANIBAL -
53
TÜM SORUNLARI ÇÖZEBİLİYORUM Hayatım boyunca birçok şey istedim, birçok şey düşledim. Kendime sürekli hedefler koydum. Bunların bir kısmı gerçekleşti. Çok şükür istediğim hedeflerime ulaştım. Ama insanoğlu, istediği her şeye kavuşamıyor. Tüm dilekler gerçekleşmiyor. Buda hayatın bir parçası. Arada incecik bir çizgi var; minnettar olmak veya isyan etmek.
Ümitsizliğe kapılmak bize göre değil. Şunu istedim olmadı, bunu istedim olmadı, hayatta hiçbir işim doğru gitmedi, her şey kötüye gidiyor, çok umutsuzum, karmakarışık
oldum,
vs...
Bu
tip
olumsuz cümleler bizim daha çok dibe vurmamıza sebep olur. Zaten bizim kültürümüzde ümitsizliğe kapılmak diye bir şey yok. Derler ya “Allah’tan ümit kesilmez
diye.”
Hangi
açıdan
bakarsanız bakın, karamsar olmak, ümitsiz olmak, acıların çocuğu olmaya çalışmak yanlış ve anlamsızdır.
Peki, dileklerim gerçekleşmiyor. Ne olur o zaman? Ne yapacağım? Öncelikle ortada istenmeyen bir sonuç var, yani bir
başarısızlık.
Bilinçaltınızı
hiçbir
zaman olumsuz biçimde kullanmayın. Bu daha çok karışıklığa sebep olur. Anahtar cümle şu: “Ne düşünürsem, onu yaşarım.”
Bu yüzden, tüm düşüncelerimiz, olumlu, yapıcı ve sevgi dolu olmalı.
Başarsızlığın üstesinden gelmek için; bilinçaltınızın bu fikrinizi veya düşüncenizi kabul etmiş olması gereklidir. Yanlış düşüncelere sahip olmak, bir taksiye binip yanlış adres vermeye benzer. Kafanızda net bir fikir, olmalı ve çıkış yolu bulacağınıza kesinlikle inanmalısınız.
54
Bilinçaltının gücünü kullanarak bir sorunu çözmeye çalışmak, bir engeli itmeye çalışmaya benzemez. Daha çok çalışmak, daha iyi sonuçlar doğurmaz. Bunun yerine sonu ve bunun yaratacağı özgürlük halini gözünüzde canlandırın. Zekanızın araya girmeye, sorunu çözmek için yollar bulmaya ve bu yolları bilinçaltınıza iletmeye çalışacağını göreceksiniz. Gözünüzde; rahatsızlıktan ya da sorundan kurtulduğunuzu canlandırın. Peşinde olduğunuz özgürlük durumunun duygusal hazzını hayal edin. En iyi yol, basit yoldur. (Joseph MURHY)
Bilinçaltı, yaşamımızın mimarıdır. Tüm hayati fonksiyonlarımızı, biz farkında olmadan yönetir, idare eder. Ona güvenin, inanın. Kuşkular, çeklinceler ve tereddütler aklınızı bulandırır, hedefinizden sapmanıza sebep olur. Sağlık ile ilgili bir probleminiz varsa, her türlü tıbbi yöntemi deneyin sonra; “ne olursa olsun bu da geçecek inşallah” deyin. Asla, “keşke iyileşebilseydim”, “umarım işe yarar”, “neden iyileşemiyorum”, “neden sonuç alamıyorum” gibi cümleler kurmayın. Eliniz kesildiğinde yara kendi kendine kapanıyor, vücut sürekli kendini yeniliyor. Her yıl tüm hücrelerimiz kendini yeniliyor. Bedeninize, güvenin. 55
Her sorunun bir cevabı vardır. Hayal gücü en büyük yeteneğimizdir. Güzel ve iyi olanı hayal edin. Gece huzur içinde uyuyup, keyifle uyanın
Gevşeyin, rahatlayın. Hatta şu an, bu yazıyı okuduğunuz yerde gevşeyin. Omuzlarınızı serbest bırakın, düşsünler. Sonrada kollarınızı serbest bırakın. Vücudunuzdaki tüm kasları gevşetin. Ayaklarınızı uzatın. Burundan derin bir nefes alarak, ağzınızdan verin. Şimdi gözlerinizi kapatarak derinden nefes alıp vermeye devam edin. Bu işlemi 2 dakika kadar yaptıktan sonra inanılmaz şekilde gevşediğinizi fark edeceksiniz.
Çok önemli bir sınava hazırlanıyorsunuz. Aylarca ders çalışıyorsunuz. Sınav günü, soru kağıdı ile karşılaşınca zihninizdeki her şeyin uçup gittiğini fark ediyorsunuz.
Kendinizi
sıkıyorsunuz,
dişlerinizi
sıkıyorsunuz ama aklınıza hiçbir şey gelmiyor. Sonra hayal kırıklığına uğramış şekilde sınavdan çıkıyorsunuz. Birden tüm soruların cevapları yavaşça zihninizde beliriyor. Çünkü zihinsel baskı sona erdi. Tüm konuları biliyordunuz, ama ihtiyacınız olan zamanda değil... Aksi etki yasası gereği kendinize yaptığınız baskı ve sıkıntı başarısızlığı getirdi. Zihinsel zorlama ve aşırı çaba, endişe ve korkuyu getirir. Rahatlık her sorunu çözer.
56
Kaynaklar:
Joseph MURPHY / Bilinç Altının Gücü
Eckhart TOLLE / Var Olmanın Gücü
Peter KELDER / Tibet’in Gençlik Pınarı
Matthew KELLY / %100 Kendini Olun
Rhonda BYRNE / The Secret
Louise HAY / Düşünce Gücüyle Tedavi
Adil MAVİŞ / Söz Söyleme ve İletişim Sihirbazlığı
J. Ensing ADDINGTON / %100 Düşünce Gücü
Mümin SEKMAN / Her şey Seninle Başlar
Mümin SEKMAN / Ya Bir Yol Bul, Ya da Bir Yol Aç
Anthony ROBBINS / İçindeki Devi Uyandır
57
Bu evrende; okunacak o kadar çok kitap, öğrenilecek o kadar çok şey var ki,,,
Sevgiyle ve bilgiyle kalın...
58