MEKARİMU’L AHLAK
ÜSTÜN AHLAK RİSALESİ
Eş-Şeyhu’l Ekber MUHYİDDİN İBN. ARABÎ K.S. H.560-638 / M.1164-1240
Tercüme Vahdettin İNCE
Bismillâh ve Billah “Ve inneke le alâ hulukin azîm.” ŞÜPHESİZ SEN, ÇOK BÜYÜK BİR AHLAK ÜZERİSİN. Kalem/4
İslam, Güzel Ahlâktır.
"Tehallekû bi ahlâkıllah vettesıfü bi sıfâtillâh"... "Allah ahlakıyla ahlâklanın ve O'nun sıfatlar ıyla sıfatlanın." H. Şerif. "Innemâ buistü li ütemmime ütemmime mekârime'l ahlâk" "Şüphesiz ben mekarim-i ahlâk- ı hamideyi hamideyi tamamlamak tamamlamak için i çin gönderildim." H. Şerif. «Tasarruf nedir? dersen deriz ki: Zahir ve bât ın olarak, şeriat adabına vâkıf olmaktır ki, bu, mekârim-i mekârim-i ahlâkt ır. Tahalli nedir? dersen deriz ki; ilâhî ahlâk ile vasaflanmaktır ki, tasavvuf yolunda tahal-luk bi'l esma beraberliğinde sözlerin ve davranışlar ını sadıklar ın hallerine benzetmektir. İnsan, elbetteki mâbûd olamaz fakat onun sıfatlar ıyla sıfatlanabilir. Riyazet ahlakın temizlenmesidir.» temizlenmesidir.» İbn.i Arabi.
Değerli Dostlar... Allah Rasûlü s.a.v. efendimize, efendimize, âline, ashab ına tüm Resullere, Nebilere, Ehlibeytine, Veliyullaha, onlar ın dostu olma şerefine nali olanlara ve ümmet-i Muhammed'e selam olsun. Bu eser Allah' ın Sevgilisi, Efendimiz Resul-i Ekrem (s.a.v.) in hususi velayetine mazhar olmu ş, ilm-i ledün sahihlerinden, tasavvuf erbab ının zirve isimlerinden, üstadlarm öncü üstad ı, Dost'un dostu olma şerefine nail olmu ş Şeyhu'l Ekber Muhammed Muhyiddin ibn. (k.s.) hazretlerinin "Tehzibu'l ahlak", "el-Ahlak", "Siyasetu'l ahlak ve Tehzibu'n-nüfus" , "Mekarimu'l Ahlak" gibi birçok isim alt ında defalarca yay ımlanmış olan dünyanın birçok ünlü kütüphanelerinde gerek yazma gerekse bask ı olarak mevcut olan kıymetli eserin kudretimizin derecesinde yapt ırabildiğimiz Türkçeye tercümesidir. Bu kıymetli eserin sahibi olan Şeyhu'l Ekber (r.a) hazretleri gerek eserin başlangıcında gerekse di ğer eserlerinde "Mekarimu'l ahlak" ın yani üstün "ilâhî" ahlak ın ne olduğunu ve güzel ahlak sahibi nas ıl olunacağını sade ve sade oldu ğu kadar boyut boyut her kesimden insan ı tatmin edecek kadar özel bir şekilde anlatmaktad ır ki bu kıymetli eserin tanıtımına bizlerin lisanlar ı yetersiz kalmaktad ır. Dolayısıyla eserin tan ıtımı için sözü eserin sahibi olan Şeyhu'l Ekber hazretlerini siz okurlar ımızla başbaşa bırakman ın en do ğru bir davran ış olduğu inancındayız. Bizler ise ancak.. "Allah erlerinden zuhura gelen eserler; mü-essir-i hakikî olan Hazreti Allah C.C. dır" inancı ve bu gibi eserlere hizmetin de Cenab- ı Hakk'ın büyük bir lütfü oldu ğu bilinciyle "Elhamdülillah" diyerek be şeri acziyetimizin sebebiyle olu şan her tür hata ve kusurlar ımızın aff ını öncelikle Cenab- ı Hakk'tan, Efendimiz s.a.v den ve eserin müellifi olan İbn-i Arabi (ks) dan, tüm büyüklerimizden ve siz okurlar ımızdan dileriz. Hakkın Rahmet ve ma ğfireti ümmeti Muhammedin, Cenab- ı Şeyh'in yak ınlar ının, ailesinin, sevenlerinin ve okurlar ının temiz ruhlar ına olsun. Ard ından da Efendimizin tavsiyesine uyarak, Onun bizlere ö ğrettiği gibi.. - Allahumme inni euzu bike mineşşikakı ven-nifak ı ve su-i ahlakı. Allah'ım! Sana sığınır ım. Şikaktan, nifaktan ve kötü ahlaktan diyerek niyaz eder ardından da.. Hazreti Şeyh'in de dualar ına uyarak biz de devamen acziyetimizin bilinciyle hamd ve şükürle şöyle deriz: Allah'ım!. Ahlakımızı güzel eyle. Bizlere hayr ı işittir ve hayra muttali k ıl. Bizi afiyetle r ızıklandır ve afiyetimizi devaml ı eyle. Allah'ım!. Kalplerimizi takva üzerinde birle ştir. Bizi, senin sevdi ğin ve raz ı olduğun şeyleri daima i şlemeye muvaffak eyle. Allah'ım!. Bizlere ahlak ımızı takviye eden Dost'un dostu olma şerefine nail olanlarla beraberlik ihsan eyle. Ahlâk ı Kur'ân olan Efendimiz (s.a.v)e lay ık eyle. O'nun boyas ıyla
boyanmay ı, İsmi daim hay ırlarla, güzelliklerle an ılanlardan olmay ı cümlemize nasib eyle. Allah'ım!, okurlar ımıza ve bizlere bu ve benzeri "ÖZEL" eserlerden, yay ınlamış olduğumuz ve sonsuz kereminle ba ğışının ölçüsünde yay ınlayacağımız diğer eserlerden amacına uygun istifade i stifade etmekli ğimizi şükrüyle, hazmıyla lütfen nasib eyle. Allah'ım!. Sevdi ğin ve razı olduğun Muhammedi "kul" olabilmeyi cümlemize ihsan eyle. Allah'ım!. Bizlere nasip etti ğin bu niyazdan ümmet-i muhammedi hissedar eyle.. Allah'ım!. Yaymevimize bu gibi özel eserleri daim yay ınlamay ı, nasiblilerine ulaştırmayı bahş eyle. Dostlar!.. Gönülleriniz Allah Celle Celalehû'nun, Allah Rasûlu'nün ve dostlar ının muhabbetiyle muhabbetiyle dolsun ve Allah Muîn'niniz olsun. Bu eserleri yay ınlamamıza vesile olanlara, hizmet edenlere huzurunuzda te şekkür ederiz. OKU'yanlara ve okurlar ımıza selâm olsun. KİTSAN YAYINEVİ
Vahdettin İnce: 1961 y ılında Van/Erci ş Dinlence (Pertak) köyünde do ğdu, ilköğretimini köyünde tamamlad ı. İlkokula devam ederken bir yandan da köyün medresesinin müderrisi Molla Salih Kozi'den Sarf ve Nahiv derslerini ald ı. Sonra Erci ş ilçesinde orta okulu okudu. Arkasından Mu ş İman Hatip Lisesine devam etti. Molla Abdurrahman Soskuni'den Hadis derslerini okudu. 1981 tarihinde girdi ği Atatürk Üniversitesi Fen- Edebiyat Fakültesi Do ğu Dilleri Arap Fars ve Edebiyatlar ı Bölümünden 1985 tarihinde mezun oldu. Bugüne kadar çeşitli dergilerde yay ımlanmış makaleleri ve k ırkın üzerinde tercüme eseri vard ır. İslami ilimlerin hemen her alan ında tercüme eserler vermi ştir. Yayımlanmış ola tercüme eserlerinden baz ılar ı şunlardır: Fi Zilal'il -Kur'ân 10 cild, El Mizan Fi Tefsiri'l Kur'ân 20 cild, Et- Tef-siru'l Hadis 7 cild, Hz. Muhamrned'in Hayat ı 2 cild, Ehl-i Beyt Ahlâk ı, Usul-u Kafi 3 cild, Mutezile ve İnsanın Özgürlüğü Sorunu, İslam Düşüncesinde De ğişim.
Mütercimin'den İblis, varoluşunun gere ği olarak insanl ık aleminin şaşırtıcı boyuttaki geni şliğine rağmen istinas ız her kese e şlik etme özelli ğine sahiptir. İnsanın dünya da varolu şundan ecelinin tamamlanaca ğı ana defterinin dürülece ği zaman» kadar hep onunla beraber olur. Hatta ölümden sonra da bir müddet sorular ına cevap verinceye kadar onu yaln ız bırakmıyor. Onu sürekli cehennemlik yap ıncaya kadar -Allah muhafaza etsin- yolda şı olmaya gayret ediyor... Bizden biri ile birlikte oldu ğu gibi, aynı anda ba şkası ile birlikte oluyor. Bu birliktelik açıkta olduğu gibi gizli de olabiliyor. İnsanlar ın bütün hareketlerinde e şlik etmeye gayret ediyor. Hatta zihninin en sakl ı köşelerindeki gizli hayallerine, iç aleminin k ıvr ımlar ına saklad ığı düşüncelerine bile sızabiliyor. Hiçbir şey "Allah' ın korumas ı hariç" ona engel olam ıyor. Hiçbir şey onun insan ı ihmal etmesine sebep olmuyor. İnsan da varolu şu itibariyle sahip oldu ğu bazı güçleri nedeniyle İblis'in bu ak ıllara durgunluk veren etkinli ğine zemin haz ırlıyor, kendisini onun at ko şturduğu bir meydan haline getirme hususunda pek istekli davran ıyor. Kuşkusuz dünya hayat ı insan için bir sınav alan ı olması hasebiyle, iblise bu özelliklerin verilmesi insana bah şedilen baz ı güçlerin s ırf İblis'in işinin kolayla ştır ılması amacına yönelik olarak öz varl ığına yerleştirdiğini söyleyemeyiz. söyleyemeyiz. Bu güçlerin ikram i kram olunmasının as ıl amacı; insanın tevhidi gerçekle ştirerek yeryüzünü Allah'ın iradesi do ğrultusunda imar etmesinde kullanaca ğı argümanlar olmas ı, Halifeliğini açığa ç ıkarması Rabbini bilmesi içindir. As ılda yarat ılış yasasının mutlak gere ği olarak var olan her şey özü itibariyle mutlak iyi ve güzeldir. Yaln ız bu varl ıklarla başka varl ıklar arasında bir ili şki oluşursa yani kesret alemine indikten sonra iyi veya kötüden söz edilebilir. İşte kesrete indikten sonra İblis de görevinin gere ği olarak varl ık alemindeki adil düzeni bozmaya çal ışır ve bir grup varl ığı iyilikten ve mutluluktan mahrum etmeye gayret eder.. İnsanın da öz yarat ılışına yerleştirilen güçler, kendi ba şlar ına mutlak iyilik ve güzellikten ibarettirler. Bunlar, İblis'in askerlerinin ve ba şka varl ıklar ın teması sonucu y ıkıcı birer unsura dönü şürler. Varl ık aleminin tüm cüzleriyle temaslar ı sonucunda da böyle bir olumsuzluk do ğabilir. Çünkü varl ık alemi bir bütündür, bir bölümün varl ığı hepsinin varl ığını gerektirir. Alemin parçalar ı arasındaki varolu şsal farklılık, aralar ında ki ba ğlantı, ilahi hikmete göre parçalar aras ında çat ışma, çelişki, kemal, eksiklik, var olma, yok olma, kavu şma, mahrumiyet ili şkisinin kaçınılmaz şekilde bulunmas ını gerektirir. Alemin bir parçası olan insan da varl ığında bu ba ğlantılar ı, uyumlar ı, çelişkileri ve farkl ılıklar ı, zıtlar ı bar ındırmaktad ır. Şöyle ki kötülük, karga şa, yorgunluk, eksiklik ve zaaf vb. şeylerin bulunmas ı aslında iyiliğin, sağlığın, huzurun, varl ığın, kemalin ve gücün gere ğince açığa çıkmayışında ortada olurlar. Yani kötülük olmasa iyilik, çirkin olmasa güzelin anla şılması mümkün olmazd ı. Öyleyse kötülük iyili ğin, çirkinlik güzelli ğin somut delilidir. Genel kural budur. Yanlış olan bir davran ış, bize doğru olan davran ışı daha iyi anlam ımıza yardımcıdır. Güzel olarak kabul olunan do ğru davranışı düşünmemize ve uygulamam ıza yardımcı olur. Bu yönden bak ınca insan ın temel güçlerini kullanarak do ğruya ulaşabilmesi için; kötülüğe ve günahkarl ığa çağıran İblis'in mevcudiyetinin zorunlulu ğu ve insan ın -ona uymadığı ölçüde- kemalata ula şmasında iblisin ve askerlerinin en büyük etken olarak
varlığının gereklili ği ortaya ç ıkmaktad ır. İnsanın kendi içinde, kendisini saran alemle münasebetlerinde ve de İblis'in temasında belirleyici rol oynayan temel güçleri İbn'i Arab'î ye ye göre üç tanedir. Ona göre insanın bütün yap ıp ettikleri bu güçlerden kaynaklan ır ve bunlar ı şöyle isimlendirir: Kuvve-i natıka (akıl gücü), Kuvve-i gazabiye gazabiye (öfke gücü) ve Kuvve-i şeheviye ( şehvet gücü). İbn-i Arabi ontolojisinde anlaml ı bir yere sahip olan bu tasnif, ba şka İslam alimleri taraf ından da yap ılmıştır. Amacımız meseleyi geni ş anlamda ele almak olmad ığı, sadece "Mekarimu'l Ahlak" risalesi ba ğlamında ve İbn-i Arabi zaviyesinde insan ın yapıp ettiklerinin dayandığı varoluşsal zemine i şaret etmek oldu ğu için di ğer alimlerin de ğerlendirmelerini aktarma gere ğini duymuyoruz. duymuyoruz. Tercümesini sundu ğumuz bu Risalede İbn-i Arabi, önce insan ın iyi ve kötü davranışlar ının kayna ğını oluşturan bu üç temel gücü ele al ıyor. Sonra bu güçlerin iyi ve kötü yans ımalar ını, nesnel alemde tekabül ettikleri hareket ve duru şlar ı inceliyor. Ahlak olgusu çerçevesinde, bu güçlerin kaynakl ık etti ği iyi ve kötü davran ışlar ın kavramsal olarak açıklamas ının ardından, bunlar ın varoluş yasası çerçevesinde yararl ı birer unsura dönüşmeleri için nas ıl bir eğitim ve terbiye metodu izlenmesi izlenmesi gerekti ğini izah ediyor. Derin bir tefekkürün ürünü oldu ğu ilk bakışta göze çarpan bu risalenin en belirgin özelliği, meselenin ayr ıntıya boğulmamış olması, saliklerin, taliplerin ve de okuyucular ın bu bağlamda ne yapmalar ı gerektiğinin en aç ık ve kısa ifadelerle dile getirilmi ş olmasıdır. İnsanın dünya ve ahiret mutlulu ğunun bu güçleri terbiye etmesi oldu ğu gerçeği somut örneklerle, adeta bir ressam ın tablosunu çizmesindeki titizli ğine eş bir itinayla, en can al ıcı noktalara temas edilerek anlat ılmış olmasıdır. Pedagoloji aç ısından böyle bir üslubun ne denli etkili oldu ğu erbabınca bilinmektedir. Ak ılda kalma özelli ğine sahip örneklerle bir fikir, bir terbiye metodu anlat ıldığı zaman çok daha verimli sonuçlar al ınabilir. Ahlaki ar ınman ın, nefis tezkiyesinin ihmal edildi ği bir çağda yaşıyoruz. Bütün çabalar, yukar ıda sözünü etti ğimiz insanın üç temel gücünün, iblisin i şini kolaylaştıracak tarzda tatmin edilmesine yöneliktir. Öfke gücünün kitlesel şiddet, şehvet gücünün tefessüh etmi ş bir zevk dü şkünlüğü ve akıl gücünün insanl ığı felakete sürükleyecek bir silaha dönü ştürüldüğü bir süreçten geçiyor insanlık. Savaşlar, yıkımlar, katliamlarla an ılan bir dünya var art ık. Böyle bir dünyada bu üç temel gücün kontrol alt ına al ınmasının önemi ortadad ır. Bu risalenin olumlu katk ısının olacağına inanıyorum. Son olarak bu tercümeyi yaparken imkanlar ından istifade etti ğim İSAM kütüphanesinin değerli çalışanlar ına teşekkür etmeyi borç bilirim. Çaba bizden ba şar ı Allah'tandır. Vahdettin İNCE 1/7/200.
ŞEYHU'L EKBER A. MUHYİDDİN İBN-İ ARABÎ HAZRETLERİNİN KISACA HAYATI, GÖRÜŞLERİ ve ESERLERİ İsimleri, Soyu: H.560-638/M. 1164-1240 y ıllar ı arasında ya şamış olan Cenab- ı Şeyh'in bilinen yüce isimleri; Ebu-bekir Muhyiddin İbn. Muhammed bi Ali bin al-arabî at-Taî al Hatemî, İbn-u Süraka, Kibriti Ahmer, Rehberi Âlem, Kutbu'l-Ârifin, Şeyhu'l A'zam'd ır. Abdullah Muhyiddin al-Arabî ve Şeyhu'l Ekber, İbn'i Arabî isimleri onun en tan ınmış olan isimleridir. Tasavvuf büyükleri aras ında ise; Hazreti Muhammed'in velayet mührü manâs ına gelen "Hatmu'lVilâyet el Mu-hammediyye" diye an ılmıştır. Kendileri bu mevzuyîa ilgili olarak şöyle buyurmaktadır: - "Ben Nebi değ ilim, ilim, Resûl'de değ ilim, ilim, velâkin ben vârisim. Verâset-i Muhammediyye hasebiyle tecelli etmekteyim, Hakikat-i Muhammediyyeden Muhammediyyeden mütecellî olan mâhiyeti, O'nun ilm ü hâlini, kemâlat ı ın ı n bütün suretini, evlâd- ı ı sulbisi gibi vâris olarak, verâset-i külliyeyyi cem'iyyetim hasebiyle emr-i Hak ve emr-i Resul ile inzal ve tenzil ederim. Ve bu esrar ı ı, süret-i Muhammediyyeden al p ı ı emr-i Hak ile izhâr etmekle merci' ı ım b retim için ise harisim. ve ak ı ıbetim etim yine Hazreti Muhammed'dir. Âh ı retim Bilin ki ben, Rabbimin izniyle i zniyle size nasihat ediciyim." Çünkü ALLAH buyuruyor ki: "Benim kat ı ımdaki m daki en sevimli amel, nasihattir. " Birgün huzur- ı ı Hazret-i Seyyidi'l-be şer ve şefii'l-ümem fi'l-mahşer Efendimize gelerek.. -"Din-i mübinin esası nedir?"... diyerek sual eden bir şahı sa sa taraf- ı ı akdes hazret-i nübüvvet-penâhîden üç defa -"Hüsnü'l-huluk/ Güzel hûy"... buyrulmu ştur. Yine bize Yunus eş- Ş e rif anlatt ı ı; ona Ebu'l Vakt, ona Abdu'l a'la el-melihi, ona Şerif smail b. İ brahim, brahim, ona Ebu Ya'la el-Hasan ez-Zubeyri, ona Ebu Ali el-Kerabisi, ona İ smail Muhammed b. E şres, ona Abdu'ssamed b. Hassan, ona Süfyan es-Sevri, ona İ bn bn el- Münkedir, ona Cabir b. Abdullah rivayet etmi ş ki: Nebi (s.a.v) Cebrail'den, o da yüce ALLAH'tan şöyle nakletmi ş: "Bu, zat ı ım u için raz ı ı oldu ğ ğum m dindir. Bu dine ancak cömertlik ve güzel ahlak yaraşı r. r. Siz de bu dine sahip oldu ğ unuz sürece, cömertlik ve güzel ahlakla onu ğ unuz yüceltin. Cenab-ı Şeyh (r.a) Sahabe-i kiramın cömertliğiy-le meşhur Adiy b. Hatem et-Taî'nin kardeşi Abdullah b. Hâtem et-Taî'nin neslinden zuhura gelmi ştir. Sahih rivayetlere göre kendileri orta boylu, orta ba şlı, daima şefkatli bakışlı, açık buğday tenli, münevver yüzlü, beyaz sakall ı bir zattı. Alnı açık, hilâle yak ın kaşlı, orta ve çekme burunlu, mübarek vücudu zayıf, mütenasib endaml ı, el ve ayaklar ı küçük ve lâtifti. Sab ır ve metanette benzersiz, cömerdlikte e şsizdi. O, ahlâkın en üstün örneklerinden birisi olarak ahlâk ının temelini daima şefkat ve merhamette görürdü. Herkese en derin bir muhabbetle bakar hatta onu anlayamayan ve idraklarmm k ıtlığı sebebiyle ona dü şman olanlar için dahi:
"Benim şefaatim beni inkâr edenlere" buyurarak tevhid inanc ıyla muhabbet besledi ğini duyurmu ştur. Onun için büyüklerden birisi: Nefsani hislerden kendisini ar ıtmış ve halkın arasında Hakk ile olarak Fîsebilillâh "Allah için" daim ir şâd görevini yerine getirmi ş ve getirmektedir, demi ştir. Bir başkası: "Onun ahlâk ı Kur'ân'dır, ilmi ilm-ü ledündür, lisanı Hakk'ın lisanıdır" demi ştir. H.560 / M. 1165 senesinin Ramazan ay ının on yedisine denk gelen Pazartesi günü Endülüs'ün Mur-siya kentinde do ğmuştur. Arifler aras ında bugün "nimet günü" olarak anılmıştır. Cenab- ı Şeyh sekiz ya şına gelince babas ı Ali Mehmed efendi ile birlikte İşbiliye'ye şimdiki Sevilla şehrine taşınmıştır. Çok küçük ya şta olmasına rağmen oran ın ünlü alimlerinden ders alarak Hadis ve f ıkıh ilimlerinin yanı sıra birçok ilmi devrinin en ünlü alimlerinden tahsil etmi ş üs-tadlar ından icazet almıştır. Daha sonralar ı Endüsülüs'te ve Ma ğrib(Fas) da birçok yerlere gitmi ştir. Bu seyahatleri esnas ında görü şmüş olduğu birçok alim ve mutasavv ıfla yaklaşık eserlerinden edindi ğimiz bilgiye göre üç yüz kadar şeyh ile isti şarelerde bulunarak çe şitli ilim dallar ında bilgi sahibi olmu ştur. Görüşmüş olduğu alimler arasında; İbn-i Rüşd, İbn-i Asakir, Ebu'l Ferec İbn-i Cevzî, İbn-i Sekine, İbn-i Ulvan, Cabir bin Eyyub'un yan ı sıra özellikle bat ını ilim de söz sahibi olan Ce-mâlleddin Yunus ibn Yahya al-Kassar, Ebu Abdullah al-Fasî, Ebu al-Hasan bin al-Cami, Şeyh Abdulaziz el-Mehdevi ve Şeyh Ebu Medyen al-Ma ğribî hazretlerinin isimlerini "El Futuhat- ı Mekkiye" adl ı eserinde ve özellikle "Ruhi'l Kuds fi münasebetin nefs" eserinde bizzat bildirmi ştir. Özellikle bunlardan ünlü mutasavv ıflardan olan Şeyh Ebu Medyen al- Ma ğribi ve Şeyh Abdulaziz el-Mehdevi hazretlerinden övgüyle bahsetmi ştir. Beyazıd-ı Bestâmi k.s hazretlerinden Hallac- ı Mansur hazretlerinden de sevgiyle, övgüyle bahsederek, onlar ın görüşlerine kitablarmda çok yer vermi ştir. Ayr ıca batında Kutb'ul Azam Şeyh Abdul-kadir Geylâni hazretleriyle görü ştüğünü ondan engin feyizler aldığını ve manen derecelere nail oldu ğunu söylemi ş ve yine H ızır Aleyhisselâm'la manevî hususi arkada şlığı olduğunu ve kendisine H ızır aleyhis-selâm taraf ından h ırka giydirildiğini beyan etmi ştir. Eserlerinden ö ğrendiğimize göre ilk Endülüs d ışı seyahati Fas(Marakeş)a olmuştur. Oradan H.598 senesinde hac maksad ıyla Medine'ye ard ından Mekke'ye gitmi ş Hicaz'da iki sene kalm ıştır. Sonra H.601 tarihinde Ba ğdat'a gitmi ş orada 12 gün kalarak ulemâ ve me şayışla görüşmüş Abdulkadir Geylâni taraf ından yar ım asır evvel kendisine b ırakılan elbiseyi giymi ştir. Daha sonra önce Kudüs'e oradan da H.607 tarihinde Kahire'ye geçmi ş, H.608 tarihinde bir kez daha Ba ğdat'a gelmi ştir. H.611 tarihinde Mekke'ye bir kez daha gitmi ş sonra tekrar Musul'a ve Haleb'e sonra da Anadoluya geçerek bir müddet Konya'da kalm ıştır. Orada rivayete göre Sadreddin Konevî hazretlerinin dul olan annesiyle evlenmi ş ve onu yeti ştirmiştir. Daha sonra Sivas yoluyla Malatya'ya gelmi ştir. Orada iki oğlu Sadreddin k.s ve İmadettin k.s ve kitablar ında da olağanüstü özelliklerinden bahs etti ği tek kızı Zeyneb dünyaya gelmi ştir. Bir müddet burada ailesiyle beraber ya şayan Cenab- ı Şeyh ailesini de yan ına alarak Konyaya ardından da Şam-ı Şerife giderek yerle şmiştir. H. 638 tarihinde "Mate Kutbu Humam" ibaresinin remziyle yetmi ş sekiz yaşında Hakk'm rahmetine kavu şmuşlardır. Cebel-i Kasiyun ete ğinde Salihiyye ad ı verilen mahalde defn edilmi şlerdir. Kabri şeriflerinin yanında evladlar ıda medfun bulunmaktad ır. Kabri şerifleri bir müddet sonra kendisine muhalif olan baz ı kişilerce tahrib edilmi şse de Yavuz Sultan Selim Han taraf ından Şam feth olununca Hazreti Şeyh'in " İzâ dehales siynu fi ş şıynî yazharu kabri muhyiddînî / Sin sına girerse ben Muhyiddînin kabri meydana ç ıkar" sözünün te-cellisiyle belirlenmi ştir. Padi şah taraf ından türbesi, camisi ve imareti yapt ır ılmıştır. Hala kabri şeriflerinin bulunduğu mevki etraf ında bulunan çar şı şısı ile bir bereket timsali olarak türbesiyle camisiyle huzur mevkidir. Dünyan ın çeşitli yerlerinden gelen ziyaretçilerini zahiri ve bat ını ikramlarla kar şı şılamaktadır.
Eserleri: Telif ettiği eserler, yine kendisinin kendisiyle ilgili olarak kaleme ald ığı bir müzekkire de belirtti ğine göre toplam iki yüz seksen dokuz (289) eser kaleme alm ıştır. Eş-Şa'rani el Yevakit ve'1-cevahir adl ı eserde İbn-i Arabi'nin geride dört yüz (400) bir ba şkası ise beş yüz (500) eser b ıraktığını söylemi ştir. Bunlar ın en mühimlerinden JDiri 37 cild olan Mekke'de ba şlayıp Konya'da devam ettiği ve Şam'da bitirmi ş olduğu "Futuhat- ı Mekkiye" ve Şam'da telif ettiği "Fususu'l Hikem" adlı eseridir. Fütuhat, Cenab- ı Şeyh'in hayat ını, üstadlar ını ve kendi tasavvuf görü şlerinin yanında, telif etmiş olduğu diğer eserlerindeki konular ı açıklayan bölümleriyle birlikte, kendisini destekleyen mutasavv ıflar ın görüşlerini ihtiva etmesiyle adeta bir nevî tasavvuf ansiklopedesi ansiklopedesi mahiyetindedir. mahiyetindedir. Fusûsu'l-Hikem ise; eserin önsözünde önsözünde İbn Arabî, Hz. Rasulullah (s.a.v.) görü ştüğünü ve kendisine Fu-sûs kitab ını verdiğini beyan ederek şöyle söyler: - "İmdi... Ben alt ı yüz yirmi yedi senesinin Muharrem ay ının son on gününde Şam bölgesinde gerçekle ştirdiğim bir riyazette Resulullah' ı (s.a.v) gördüm. Elinde bir kitab vard ı. Bana dedi ki: "Bu Fusûsu'l-Hikem (Hikmetlerin Mahiyetleri) kitab ıdır. O'nu al ve insanlar ın önüne koy, ondan yararlans ınlar" dedim ki: Allah' ı, Resulünü ve bizden olan emir sahibini, bize emredüdi ği gibi duyduk ve itaat ettik. Kendime güvenimi sa ğladım, niyetimi hâlis kıldım, maksad ımı ar ındırarak kitabı Resülullah'ın (s.a.v) belirledi ği şekilde insanlara duyurmaya karar verdim. Ne bir artt ırmada bulundum, ne de eksiltmeye gittim. O, "Kemâliylen yükseklere ula ştı, gece karanl ığı cemâliyle aç ıldı, bütün ahlâk ı güzeldi" ... O halde Allah' ı dinleyin ve Allah'a dönün." Allah kendisinden, ailesinden, sevenlerinden ve ümmet-i muhammedden muhammedden ho şnud ve razı olsun. Rabbim bizlerden onlar ı hoşnud eyleye...
MEKARİMU'L AHLAK ÜSTÜN AHLAK RİSALESİ MUKADDİME Bismillahirrahmanirrahim Değ i i ştirme ve Güç Kayna ğı O'dur. Allah' ı ı n salât ve selamı Efendimiz Hazreti Muhammed'in ve ehlibeytine olsun. Alemlerin Rabbi olan Allah'a hamdolsun. Bil ki!.. Sair canl ılar içinde sadece insan fikir ve temyiz (ay ırt etme) gücüne sahiptir. Bu nedenle insan, serbest iradesine ba ğlı temyiz yetene ğini bozmadığı, hevasma yenik düşmediği ve tutkulu arzular ına tabi olmad ığı sürece, her zaman i şlerin en faziletlisini, mertebelerin en şereflisini, giysilerin en güzelini takva elbisesini sever. İnsanın kendisi için ilk seçti ği, elde edinceye kadar yerinde duramad ığı, eksikli ğini asla kabullenemedi ği, değerinin tamamlan ışı yani kemalidir. (*) İnsanın tamaml ığmm ve kemal sahibi olu şunun göstergesi ve bir parças ı; üstün ve güzel ahlak üzere bir hayat tarz ına sahip olmas ı, kötü ve çirkin ahlaktan beri olmas ı, bütün hallerinde ve davran ışlar ında erdemler, faziletler kanunlar ını benimsemesi; hal ve hareketlerinde alçalt ıcı rezil yollardan uzak durmas ıdır. O halde insanın amacı, her türlü kusur ve ay ıptan beri bütün seciyeleri kazanmak, himmetinin her türlü şaibeden uzak, bütün salim ve onurlu karakterleri edinmek ve çabas ının bütün tiksindirici ve alçalt ıcı hasletlerden uzak durmak olmas ı gerekir. İnsan, her tür imkanlar ı kullanarak a şağılık, yerilen bütün olumsuzluklardan, ahşkanl ık(huy)larmdan kurtulmaya gayret etmelidir. Ancak o vakit ahlak ını ar ındırmak suretiyle kemal derecesine ula şabilir. (*) Kemal: Kâmillik, olgunluk, olgunla şma, erginlik.Bütün güzel sıfatlarla muttasıf olmak, fazilet, değer, ahlâk ve huy güzellikleri, edeb.
Şekil ve şemail güzelli ğinin zirvesinde olarak güzellik süslerini giyinebilir. Liderlik şı bu haliyle övünebilir. Parmakla gösterilen taslayan ve kibirlilik gösteren kimselere kar şı ululuk derecelerinin zirvelerine ula şabilir.
Ancak bu mertebeyi elde etmek üzere henüz yola koyulan, bu menzile eri şme arzusuyla harekete geçen ki şiye, bezenmekle yükümlü oldu ğu güzel huylar, kaç ınmak durumunda oldu ğu çirkin karakterler gizli kalabilir. Bunun için ahlak kavram ı ile ilgili açıklayıcı şeyler söylememiz gerekir. Ahlak nedir? İlleti nedir? Kaç türü vardır ve kaç kısma ayr ılır? Razı olunan ve kişi onunla bezendiği zaman başkalar ının gıpta etmelerine neden olan güzel ahlak hangisidir? Kötü ahlak hangisidir? İşleyenin kötülendiği ve huy edinenin yerildiği çirkin ahlak hangisidir? vb.. Fazilet ehlinin yüceliklerine yükselme himmetini ta şıyanlar ın, alçakl ık ve noksanl ık
ehlinin kötülüklerinden yüz çeviren, dolay ısıyla onlara tenezzül etmeyen karakterlerin aydınlatılmalar ı gerekir. Güzel ve övgüye de ğer ahlak türlerini edinme yollar ı ve çirkin ahlaktan kaç ınma yöntemleri gösterilmelidir. Ta ki güzel ahlak ki şinin seciyesi, al ışkanl ığı, karakteri ve do ğası haline gelsin. Dolay ısıyla kötü ahlak üzere büyüyüp onu al ışkanlık edinen, a şağılık adetler üzere büyüyüp onlarla bir ünsiyet kuran kimse de onu örnek al arak doğru yolu bulsun. Bunun yan ında güzel ahlakla bezenmi ş, övülen, bütün güzel özellikleri üzerinde ta şıyan kamil insan ı, ve kemale ve taml ığa ulaşmanın, kemal vasf ını koruman ın yolunu da tavsif ederek tan ıtmak zorunday ız. Ki yüksek mertebeye özlem duyanlar, resmetti ğimiz bu tabloya i ştiyakla bak ıp örnek als ınlar. En yüce hedefe ula şmaya karar vermi ş kimseler, kendi hayat tarzlar ını güzel örnekle şılaştırarak gözden geçirip düzeltsinler. kar şı Bu sayede yapt ığımız açıklamalar, baz ı ahlaki kusurlar ı olan, ama bu güne kadar bunlar ın farkında olmad ığı için kendini kemal derecesinin en son mertebesinde gören baz ı kimselerin uyanmas ına vesile olabilir. Çünkü bu halde olan bir kimseye durumu birkaç kez tekrarlanarak hat ırlatıldığı zaman kötü ahlak ı tanıyıp anlamaya ba şlar. İçinde bulunduğu gafletten uyanarak, kötü ahlak ı terk etmeye ba şlar ve ar ınmaya yönelik çabalar içine girer. Öte yandan övgüyü hakkeden güzel ahlak bütün aç ıklığıyla ortaya kondu ğu zaman, güzel ahlak ın büyük bir k ısmına sahip olmakla beraber baz ı kısımlar ına sahip olmayan kimse de, kendisinde bulunmayan bu k ısımlarla ahlaklanma çabas ı içine girer. Kendini güzel ahlak ın tüm unsurlar ına sahip olmaya motive eder. Kemal derecesinin en son noktas ına ulaşmış kimseler de bizim yapt ığımız aç ıklamalardan yararlanabilir. Çünkü çirkinliklerden ar ınmış güzel ahlaka sahip, bütün övgüye de ğer araçlar ı ve vesileleri üzerinde toplayan, ahlaki güzelliklerin tümüyle bezenmi ş kişi, kamil ve güzel ahlaktan söz edildi ğini, göz al ıcı menkıbelerin anlat ıldığını duydu ğunda, bunlar ın kendisinin al ışkanl ıklar ı ve seciyeleri oldu ğunu fark eder. O zaman tarifsiz bir haz duyar, doyumsuz bir lezzet al ır. Bunun kendisi için göz kama ştır ıcı bir f ırsat olduğunu dü şünür. Nitekim bir kimse birini övdü ğü ve güzelliklerin; yayd ığı zaman bu övülen ki şinin hoşuna gider. Sonra bu kimse sahip oldu ğu ahlakın kitaplarda yaz ıldığını, kitaplar ın sayfalar ında güzellikle tasnif edildi ğini gördüğünde bu, o ahlak ı sürdürmesine, sürdürmesine, yolundan ayr ılmamas ına vesile olur. Bu değerlendirmelerden sonra ahlaktan söz etmeye ba şladığımızda şunu söylüyoruz: Ahlak, nefsin halidir; insan dü şünmeksizin ve seçim yapmaks ızın fiillerini bu hal esas ında yapar. Ahlak, bazı insanlarda içgüdü, huy ve tabiat şeklinde var olurken, baz ı kimseler de ancak riyazet ve çal ışmayla sahip olabilir. Örne ğin cömertlik, bir çok insanda, bir ön egzersiz, çaba ve al ıştırma olmaks ızın vardır. Cesaret, ağırbaşlılık, iffet ve adalet duygusu da öyle. Buna güzel ahlak ın bir çok unsurunu örnek gösterebiliriz. Tekraren deriz ki: - Bir insan üstün ahlak ın güzel unsurlar ına, riyazetle, egzersizle, çal ışmayla da sahip olabilir. Bir çoğu da al ışkanlığı üzere devam eder, hayat tarz ına bağlı kalır.
KÖTÜ AHLAK Kötü ahlakın oluşmasına yol açan huylar bir çok insanda mevcuttur. Korkakl ık, cimrilik, zulüm, kötülük gibi.. Bu huylar insanlar ın çoğuna hakimdir, onlar ı etkinlikleri altına almışlardır. Hatta şöyle de diyebiliriz: - Kötü huylardan tamamen uzak, ahlaki kusurlar ın tamamından beri çok az insan vardır. Kuşkusuz, bu kötü huylara sahip insanlar kötülü ğün farkl ı derecelerine sahiptirler. Kısaca aralar ında derece fark ı vardır. Aynı durum güzel ahlak için de geçerlidir. İnsanlar bu hususta farkl ı konumlarda bulunurlar ve mertebe yönünden birbirlerinden üstünlükleri söz konusu olur. Ne yazık ki... Doğuştan güzel ahlak karakterine sahip olanlar ın sayısı çok azd ır. Doğuştan kötü huylara sahip olanlar ise, insanlar ın çoğunluğunu oluşturacak kadar çokturlar. Bunun nedeni: insan tabiat ının galip unsurunun kötülük olmas ıdır. Şöyle ki: İnsan kendini tabiat ına kapt ırdığı, onun do ğrultusunda kendini koyverdi ği; düşünce, ay ırt etme, haya ve sak ınma gibi unsurlar ı kullanmad ığı zaman, hayvanlara özgü huylar onu kaplar. Zira: insanı hayvanlardan ayıran şey, düşünce ve temyiz yeteneğidir. İnsan bu unsurlar ı kullanmadığı zaman hayvanlar ın alışkanl ıklar ına, onlarda bask ın olan şehevi arzulara, onlar ın hayas ızlığına, kontrolsüz öfkelerine, dinmek bilmeyen tedirginliklerine, bünyeyi yiyip bitiren, kemiren h ırs ve kine, bir türlü yakalar ını bırakmayan kötülük hasletine ortak olur. Çünkü; insanlar, dü şük ahlak esasl ı bir tabiata sahiptirler. Dolay ısıyla bu tabiat ın gereği olarak adi, şehevi arzular ın peşinde giderler.. İşte şeriata ve yasalara, övgüye de ğer yönetim düzenlerine ihtiyaç da buradan do ğmuştur. Zalimlerin zulümlerine engel olsunlar, gasp edicileri bu fiillerinden al ıkoysunlar, koysunlar, suç şılık ceza versinler, böylece insanl ık alemini her alanda mutedil orta işleyenin suçuna kar şı çizgiye getirsinler diye.. Güzel bir hayat tarz ını esas alan meliklerin ilgi uyand ır ıcı menkıbelerinden yararlanman ın önemi de buradan gelir. Evet!.. Kötü ahlak, insan ın doğasında vard ır. İnsanlar ın bir kısmı bu kötü ahlak ı sergiler, ona uyarak hareket eder; i şte bunlar kötü insanlardır. Buna kar şı şılık bazı insanlar da dü şünmenin önemini kavrar, temyiz gücünün etkisiy le bu huylar ın kötülüğünü ayırt eder, onlardan yüz çevirir. Onlardan tamamen uzakla ş mak için çaba sarf eder. Ku şkusuz bu da; kerem sahibi bir soydan, onurlu bir nefisten kaynaklanır.' Kimi insan da bu gerçe ği kavrayamaz. Ancak bu hususta uyar ıldığında ve davran ışının, karakterinin çirkinli ğini anladığında, bunlar ı terk etme hususunda kendini zorlar. Kimi insan da içindeki çeli şkilerin farkına vardığı zaman, ya da birileri taraf ından uyar ıldığı zaman bunlardan uzakla şmayı amaçlar. Bu kötü huyundan uzakla şmak istese de,
bunun için çal ışsa da bunu gerçekle ştirmek kendisine ağır gelir. Tabiatı kendisine itaat etmez. Bu gruptan olan insanlara al ıştırma yollar ının gösterilmesi, güzel ahlak ı kalıcı alışkanlığa dönü ştüren egzersizlerden geçirilmesi gerekir ki, a şamalı olarak bu davran ış kalıcı karaktere dönü şsün. Bazı insanlar, kendiliklerinden kötü ahlak ın farkına var ırlar, ya da ba şkalar ı taraf ından uyar ılırlar. Bununla beraber bundan sak ınma yönünde tek bir ad ım atmaz, zerre kadar gayret göstermezler. Hatta nefislerine, kötü huydan ayr ılma hoşgörüsünü dahi tan ımazlar. Aksine kötü huyu sürdürmede sürdürmede ısrarcı olurlar. Çirkinli ğini, adiliğini bildikleri halde. Böyle kimseleri ar ındırmanın, temizlemenin tek yolu:- şayet uyar ı kar etmiyorsa-bask ı, korkutma ve cezaland ırmadır.
ÜSTÜN AHLAK Üstün, övülen ahlaka gelince.. Bu ahlak baz ı insanlarda do ğuştan var olur. Ancak bütün insanlar için bu durum böyle de ğildir. İnsanlar ın bir kısmı; alıştırma, riyazet ve çal ışmayla üstün ahlaka sahip olabilirler, alışkanlık ve ısınma ile bu düzeye yükselebilirler. yükselebilirler. Ancak bir k ısım insanlar; tabiatlar ı gereği güzel adet ve al ışkanl ıklar ı, güzel ahlakı kabul etmezler. Bunun nedeni; özünün alçakl ığı ve temel maddesinin çirkefli ğidir.Bu gruptaki insanlar kötüler( şakîler)dir. Bunlar ın düzelme ihtimalleri, umudu yoktur. İnsanlar ın büyük bir ço ğunluğu övülen ahlak ın, güzel huylar ın çoğunu kabul edecek tıynettedirler, ancak bu güzelliklerin baz ısına meyletmezler. Bunlar kötüler kategorisine girmezler. Ancak hay ırdaki rütbeleri güzel ahlaklar ının derecesine göre belirginle şir.
AHLAK VE NEFİS İLİŞKİSİ NEFSİN GÜÇLERİ Ahlakın adamına göre farkl ılık göstermesinin nedeni, nefistir. Nefsin üç gücü vard ır ve bunlara da nefis ad ı verilir. Bunlar sırasıyla şunlardır: a) Şehvet nefsi. b) Gazap nefsi. c) Konuşan nefis. Bütün huylar, ahlaklar bu güçlerden do ğar. Ancak kimi huylar bunlardan sadece birinden, baz ılar ı ikisinden baz ılar ı da üçünden birden kaynaklan ır. Ayr ıca nefsin sahip oldu ğu güçlerin baz ılar ı insanda bulundu ğu gibi, di ğer hayvanlarda da bulunur. Bir k ısmı ise; sadece insanda bulunur. Şimdi sırasıyla bunlar ı inceleyelim..
ŞEHVANİ NEFİS Şehvani nefis, hem insanda hem de hayvanda vard ır.
Bütün cismani lezzetler ve şehvetler bundan kaynaklan ır. Yeme, içme ve cinsel arzular ı tatmin etme gibi. Bu nefis çok güçlüdür. Bir insan şehvani nefse galip gelmez, armd ırmazsa, bu nefis, insan ı hakimiyeti alt ına alır, bütün güçlerini istila eder. İnsana hakim olup güçlerini istila edince de ar ındırma faaliyeti bir anda çöker. Ezilmesi ve boyun e ğdirilmesi zorlaşır. Şehvani nefis insan ı yenilgiye uğratıp hakimiyeti altına al ınca; insan ona boyun e ğer. Bu durumda da insandan çok hayvanlara benzer. Çünkü böyle bir insan ın amaçlar ı, istekleri ve himmeti her zaman için sadece şehvetlere ve lezzetlere yönelik olur. Bu da hayvanlara özgü bir davran ış biçimidir.
ŞEHVANİ NEFSİN HAKİM YET İ YETİ ALTINDA OLAN KİMSENİN DURUMU Bu özelli ğe sahip olan kimsenin utanmas ı az, yalan söylemesi çok olur. Faziletli kimselerden kaçar, tenhalara, kuytulara meyleder. Toplu yerlerde bulunmamaya dikkat eder. i badet ehline bu ğzeder. İlim adamlar ından nefret eder, takva ve ibadet Günahkarlar ı sever, fuhu ş ve hayas ızlıktan hoşlanır. Günahı çokça anar. Günaha dair sözler dinlemekten lezzet al ır. Sefihlerle oturup kalkmaktan zevk al ır. Sürekli şaka eder, çok e ğlenir ve bu hali onu birçok günaha kadar sürükler.. Çirkin hayas ızlıklar işlemeye ba şlar. Yasaklar ı çiğner. Nihayet lezzet dü şkünlüğü onu en çirkin, en rezil yoldan mal kazanmaya kazanmaya sevkeder.. Derken onu ba şkalar ının mal ını gasp etmeye, h ırsızlık yapmaya, ihanete zorlar. Nihayet... Hakkı olmayan şeyi alır. Çünkü.. Zevk duygusunun ne mal mal ile il e ne de e şya ile tatmin olmas ol ması mümkündür. İşte bu sebeble zevk dü şkünü kimsenin, mal ı normal yollardan kazanmas ı zorlaşınca, şehevi arzular ı onu normal d ışı yollardan mal edinmeye te şvik eder. Bir kimseyi şehevi arzular ı bu noktaya kadar sürüklemi şse o, insanlar içinde durumu en kötü olan ıdır. Şerli bir kimsedir. Böyle kimselerin pisli ğinden korkulur. Onlardan kaç ılır. Onlardan uzak kal ındıkça huzur bulunur. Yönetim mevkiinde bulunanlar ın bunlar ı ezmesi ve tedip etmesi, toplumdan uzakla ştır ıp sürgün etmesi bir zorunluluktur. Ta ki normal insanlar i nsanlar ın arasına kar ış ışmasınlar. Bu özelliklere sahip olanlar di ğer insanlara mutlaka zarar verir. Özellikle genç nesillere. Çünkü gençler çevrelerine çabuk uyum gösterirler. Ayr ıca genç insanlar ın nefisleri,
şehevi arzulara yönelik güçlü bir e ğilime sahiptirler.
Bu güçlü e ğilime sahip bir genç, bir ba şkasının şehevi arzusunu günah yollardan tatmin etti ğine, bunu normal kar şılayarak i şledi ğine tanık olduğunda hemen ona uymaya meyleder, onun lezzetinden pay almaya çal ışır. Fakat şehvani nefsine hakim olan, onu bask ı altına alan, nefsini kontrol edip şehevi şı iffetli davranan, çirkin hayas ızlıklardan kendini uzak tutan, yasaklardan, arzular ına kar şı haramlardan sak ınan kimse, lezzetler ba ğlamında bütünüyle övülen bir yol izler. Şehvet ve lezzetler hususunda insanlar ın alışkanl ık ve davran ışlar ının farklı olmasının, kiminin iffetli, kiminin de hayas ız günahkarlar olmas ının illeti, şehvani nefislerinin durumlar ının farklı olmasından dolay ıdır. Şöyle ki: Şehvani nefis ar ınmış ve terbiye edilmi ş olduğunda sahibi; iffetli ve nefsini kontrol eden biri olur. olur . Şehvani nefis, ihmal edilmi ş, koyverilmi ş-se, sahibine hakim olur ve bu nefsin sahibi kötü bir günahkar olur. Şehvani nefis orta halli ise, yani kimi zaman kontrol alt ına al ınabiliyor ise, bu nefsin sahibinin iffetteki mertebesi, nefsini edeplendirmesinin edeplendirmesinin mertebesiyle orant ılı olur. İşte bu yüzden insan ın şehvani nefsini edeplendirmesi, ar ındırması, dolayısıyla kendisine boyun e ğmesini sa ğlaması gerekir. O zaman kendisi nefsine sahip olur. Nefsini zorunlu ihtiyaçlarda kullan ırken, zorunlu olmayan arzulardan, a şağılayıcı lezzetlerden, hayasız zevklerden da al ıkoyar.
GAZAP NEFSİ Gazap nefsi de hem insanda hem de hayvanda bulunur. Öfke, cesaret/cüret ve galip gelme iste ği bu nefisten kaynaklan ır. Bu nefis, şehvani nefisten daha güçlüdür. Kişiye hakim oldu ğunda ve ki şiyi boyunduru ğu altına aldığında şehvani nefisten daha zararlı ve daha y ıkıcı olur. Çünkü., insan gazap nefsinin emrine girdi ğinde çok öfkelenir, deh şeti zuhur eder. Kini çok şiddetli olur ve kendisinde hilm/ a ğırbaşlılık ve vakar nam ına bir şey kalmaz. Küstahlığı, cüretkarl ığı artar. Öfkelendiği zaman hemen intikam almaya, öfkelendi ği kimseye zarar vermeye yeltenir. Hasmının üzerine atlar, cezaland ırmada aşır ı gider, ölçüyü kaç ır ır. Öcünü al ırken sınır tanımaz olur. çok söver, sövmede sövmede çirkefle şir. Bir insanda bu al ışkanl ık süreklilik kazan ınca insandan çok y ırtıcı bir hayvana benzer. benzer. Bazen öfke bir kavmi silahlanmaya, öfkelendikleri kimseleri öldürüp yaralamaya yöneltir. Kimi zaman basit bir şeyden duyduklar ı öfke yüzünden silahlar ını alarak karde şlerinin, dostlar ının, kölelerinin ve hizmetçilerinin üzerine at ılırlar. Bazen de böyle bir öfkeye kap ıldıklar ı halde has ımlar ından intikam alamazlar. Bu durumda kendilerine zarar vermeye ba şlarlar. Kendilerine söver, içten içe ac ı çekerler. Kimisi yüzünü döver, sakal ını yolar, elini ısır ır, kendisine söver, kendi namusuna küfreder. Gazap nefsinin hakimiyeti alt ına giren kimse, galip gelme arzuyla içten içe yan ıp tu-
tuşur.. Kendisine eziyet edenlerin ba şına yönetici olarak geçmek için f ırsat kollar. Kendisine kötülük edenlerin önüne, ba şına geçmek ister. Onlara lider olma arzusunu ta şır. Normal yollardan ba şa geçemeyince de i ğrenç hilelere, ayak oyunlar ına baş vurur. Kısaca.. İktidar için her türlü kötülü ğü yapar. Bu fiiller ki şiyi büyük badirelere atar, uçurumlara, uçurumlara, tehlikelere dü şürür. Zira.. İnsanlara sald ırana sald ır ırlar. Düşmanlık edene dü şmanlık ederler. Kötü niyetle yakla şana kötü niyetle yakla şılır. İnsanlar için kötülük planlayana onlar da kötülük planlarlar. Bazen insan dü şmanına hile yapar, dü şmanı ondan daha hilebaz ç ıkar, dolay ısıyla düşmanına bir kötülük ili ştirirse, düşmanı ondan daha büyük bir kötülükle kar şılık verir. .. Hali bundan ibaret olan ki şinin belirgin özellikleri: K ıskançl ık, kindarl ık, kınayıcılık/çirkeflik, düşmanlık ve zorbal ık olur. Ve böyle kimselerin galibiyet sevgisi ve ba şkanl ık arzusu bu ki şileri normal ve helal yollar ın dışında mal kazanmaya, galibiyet ve zulümle mal edinmeye sevk eder. Galibiyet sevdas ı uğruna kendilerine direnenlerle sava şırlar. Hatta baz ı zamanlar hiç düşünmeden bu tür filler gerçekle ştirirler. Bu da onlar ı felakete, yok olmaya sürükler. Gazap nefsini idaresi alt ına alanlar: Ancak gazap nefsini idaresi alt ına alıp kontrol eden, edeplendirerek ezenler, a ğırbaşlı, vakur, adil ve izledikleri i zledikleri yol övülen kimselerdir. Şu halde insanlar ın kin ve öfkelerinin ölçüsüzlü ğü hususunda farkl ı alışkanlıklara sahip olmalar ının illeti, gazap nefislerinin durumunun durumunun farkl ı olmasıdır. Gazap nefsi boyun e ğdirilmiş, kontrol alt ına al ınmışsa, ki şi a ğır başlı ve vakur olur. Gazap nefsi ihmal edilmi ş, sal ıverilmi şse, dolay ısıyla kişiyi kontrolü altına almışsa, kişi abartılı bir öfkeye, ölçüsüz bir k ızgınlığa ve sınır tanımayan bir zorbal ığa sahip olur. İnsanın öfkesi orta halli ise, kendisi de orta halli olur. Ağırbaşlılık mertebesi gazap nefsinin derecesiyle orant ılı olur. Ta ki nefsini kontrolü altına al ıp onu gerekli yerde kullanmaya ba şlayıncaya kadar. Bu nefsin de övülen erdemleri vard ır. Çünkü a şağılık şeylere tenezzül etmeme, gerçek liderli ği, başkanl ığı isteme, yüksek mertebelere talip olma asl ında övülen ahlak ın birer unsurlar ıdır ve bunlar gazap nefsinin fiilleri kapsam ına girerler. Tedip ve ar ındırma yöntemiyle gazap nefsine hakim olunup güzel i şlerde kullan ımı sağlandığında, deh şet verici eylemlerden al ıkonulduğunda; hali güzelle şir ve yöntemi de övgüye de ğer olur.
NEFS-İ NATIKA "KONUŞAN NEFS: AKIL" Nefs-ı Natıka'ya gelince... İnsanı diğer tüm hayvanlardan ay ıran, farklı, ayr ıcalıklı kılan bu nefistir.
Düşünme, ay ırt etme ve anlama yetisi bundan kaynaklan ır. İnsanın üstünlük kayna ğı, himmetinin büyüklük nedeni budur. İnsan bununla kendini be ğenir. Bununla güzellikleri güzel, çirkinlikleri çirkin görür. İnsan bu yetene ğiyle diğer iki nefsini yani şehvani ve gazap nefislerini terbiye eder, ar ındır ır, onlar ı sınırlandır ır, kontrol altına al ır. Olaylar ın sonunu bununla dü şünür ve bununla olaylara ba şlamaya karar verir. Bu nefsin de çok güzel erdemleri ve de tam bunlar ın zıddı olan çok kötü rezillikleri vardır. Bu nefis, erdemlerini ilim ve adap yoluyla edinir. Bu sayede ki şi alçaklıklardan, çirkin hayasızlıklardan uzak durur. Di ğer iki nefsi de kontrol alt ına al ır, edeplendirir. Gazap ve şehvani nefsin sahibinin bunlar ı geçimi, kazanc ı, kişiliği ve nezaketi u ğruna kullanmasını sağlar. Kişiyi hayır işlemeye, sevmeye, ac ımaya, iyi niyete, a ğırbaşlılığa, utanmaya, utanmaya, ibadete, i badete, iffete, güzel yollardan liderlik talep etmeye te şvik eder. Bu nefsin rezillikleri ise, pislik, hile, aldatma, dalkavukluk, ayak oyunlar ı, kıskançl ık, kötülük ve riyakarl ıktır. Bu nefis bütün insanlarda vard ır. Ancak baz ı insanlarda bu nefsin erdemleri bask ındır; bununla güzelli ği fark eder ve kullan ırlar. Bazılar ında ise rezillikleri bask ındır; bunlar ı da al ışkanlık haline getirerek sürdürürler. Kimi insanlarda ise bu nefsin baz ı erdemleri ile birlikte baz ı rezillikleri de bulunabilir. Bu alışkanl ıklar bir çok insanda, d ışar ıdan bir zorlama olmaks ızın doğuştan gelen seciye ve tabiat mahiyetinde mevcuttur. Tabiatında kötü al ışkanl ıklar baskın olan ki şinin durumu; nefs-i nat ıka'smm zayıflığından, cevherinin kötülü ğünden kaynaklan ır. Erdemlerle birlikte rezilliklere de sahip olan ki şinin ise nefs-i nat ıka'sı orta halli olur. İnsanlar ın büyük ço ğunluğu bu al ışkanlıklar ı, güzeli ve çirkiniyle bütün ahlaklar ı, huylar ı kendi fiilleri sonucu edinirler. Bu hususta insan ın büyüdü ğü ortam, içinde ya şadığı, tanık olduğu, yakın temasta bulunduğu çevrenin, döneminin toplum liderlerinin, kendisini uyarma konumunda olan kişilerin, toplumsal mertebelerine g ıpta ile baktığı kimselerin tavr ı belirleyici olur. Özellikle çocuklar, ahlaklar ını zamanlar ının çoğunu beraber geçirdikleri, iç içe ya şadıklar ı kimseler yani anne ve babalar ından, aile çevrelerinden ve a şiretlerinden al ırlar. Şayet yukarda yak ın çevresi olarak an ılanlar, kötü ahlakl ı, çirkin tavırlı kimseler iseler, aralar ında büyümekte olan çocuk da kötü ahlakl ı ve çirkin al ışkanl ıklara sahip bir ki şi olur. Hatırdan çıkar ılmamal ıdır ki çocuk, topluma liderlik edenleri, yüksek mertebelerde olanlar ı algılamaya ba şladığında onlar ın mertebelerine g ıpta ile bakaca ğı için onlara benzemeye, onlar ın ahlakıyla ahlaklanmaya k ısaca onlar ı örnek almaya ba şlar. Eğer bu liderler temiz bir ahlaka, güzel bir hayat tarz ına sahip iseler, onlara benzemeye çal ışan kimse de güzel ahlakl ı olur, hoşnut bırakıcı bir hayat tarzını benimser. Yok eğer cahil kötü kimseler iseler, kendilerine g ıpta eden, yollar ını izleyen kimse de kötü bir cahil olarak ortaya ç ıkar. İnsanlar ın büyük çoğunluğunun ahlak ının durumu budur. Çünkü onlar ın tüm davranışlar ına cehalet, kötülük, pislik, utanmazl utanmazl ık, kıskançl ık egemendir.
İnsanlar do ğalar ı gereği birbirlerini taklit ederler, izlerler.
Tabi konumunda olan her zaman metbu olan ı örnek edinerek ona benzemeye çal ışır. Bu yüzden insanlara egemen olan ki şi cahil ve kötü biriyse, o zaman çocuklar ının, genç nesillerinin, izleyicilerinin onlar ı taklit etmeleri kaç ınılmaz olur. O halde nefsin gücünün farkl ılık arzetme-sinin nedeni, insanlar ın yönetimlerinin ve faziletlerinin farkl ılık göstermesinden kaynaklan ır. Hayır veya şerrin galip gelmesinden de nefs-i nat ıka'nm gücünün de ğişiklik göstermesi doğar. Nefsi natıka, hayırlı ve erdemli oldu ğunda di ğer iki nefse de galip gelir. O zaman ki şi iyi, adil ve güzel davran ışlı olur. Nefs-i Natıka kötü olup di ğer iki nefsi ihmal edip sal ıverdiğinde ki şi de kötü, pis bir cahil olur. Bu nedenle insan ın düşünce gücünü kullanmas ı, ahlakını ayıklaması, iyi huylar ını, güzel davran ışlar ını belirleyip korumas ı, kötü ve çirkin olan huylar ını da terk etmesi, kendini iyilere benzetmeye çal ışması, kötülerin al ışkanl ıklar ından da kesinlikle uzakla şması gerekir. Bunu yapt ığı zaman insanl ık erdemini gerçekle ştirmiş ve özden gelen örnek önderli ği de hak etmi ş olur.
AHLAK TÜRLERİ VE KISIMLARI Bu bölümde.. Ahlak türleri ve kısımlar ı, Bunlardan güzel (erdem) olanlar, Alışkanlık haline şılanıp erdem sayılanlar, getirilmesi iyi kar şı Çirkin ve tiksindirici kabul edilenler, edi lenler, Noksanl Noksanlık ve ayıp sayılanlar hangileridir?.. Şimdi bunlar ı ayr ıntılı şekilde sunaca ğız.
Erdem Kabul Edilen Ahlak Türleri İffet: Nefsi şehevi arzular kar şı şısında kontrol etmek, bedenin varl ığını sürdürmesi ve sağlığını korumas ı için gerekli olan ıyla yetinmek, israftan kaç ınmak, bütün lezzetlerde kısmaya gitmek, bu hususta mutedil yolu izlemek demektir. Bu hususta yetinilmesi gereken şehevi arzular ın tatmini de iyi kar şı şılanan bir yolla gerçekleşmeli herkesin ho şnut olduğu bir tarzda olmal ıdır. Özellikle zorunlu ihtiyaç için kullan ılmal ıdır. Bunun fazlas ından da kaç ınılmal ıdır. Nefis ve kuvvetler de bundan az ı ile ayakta duramıyorsa gerekli olan miktar ını kullanmak bir zorunluluktur. Burada vasfetti ğimiz hal, iffetin i ffetin en üst derecesidir, en son noktas ıdır.
Kanaat: Geçinme için yeterli olana raz ı olmak, mai şeti kolaylaştıran kısma r ıza göstermek, mal kazanma, yüksek mertebelere yükselme h ırsını terk etme, bütün bunlardan yüz çevirip onlara meyletme duygusundan duygusundan ar ınma, nefsi bu hususta bask ı altında tutma ve çok az ıyla yetinme demektir. Bu ahlak vasat ve s ıradan insanlar için güzel kabul edilir. Krallar ve büyükler aç ısından kanaat göstermek olumlu kar şılanmaz. Kanaat gösterme onlar için erdem say ılmaz. Boşboğazlık yapmamak: Bu ahlak, insan ın kendisini gevezelikten korumas ı, ağırlığını muhafaza etmesi demektir. Çirkin şakalar yapmamak, çirkin şakalar yapan kimselerle oturup kalkmamak, onlar ın meclislerine kat ılmamak, çirkin sözleri tela-fuz etmemek, müstehcen ifadeler kullanmamak, baya ğı mizah yapmamak, özellikle toplu yerlerde bu tür davran ışlardan kaç ınmak bu ahlakın bir özelli ğidir. Zira.. Mizahta ölçüsüz davranan, çirkin şakalarla mizah yapan kimsenin a ğırlığı, heybeti, vakar ı kalmaz. Adi insanlardan uzak durmak, onlarla arkada şlık etmemek, onlarla oturmamak, baya ğı hayat tarz ından kaç ınmak, mal ı kötü yollardan kazanmaktan uzak durmak da bu ahlakın bir gereğidir. Vakar ın, ağırlığın bir ifadesi de a şağılık insanlardan bir şey istememek, de ğersiz insanlara tevazu göstermemek, ihtiyaç olmadan kimseden bir talepte bulunmamak, zorunlu şı ve pazarlarda ulu orta sayg ısızca oturmamakt ır. olmadan çar şı Çünkü.. Bu gibi fiilleri yapmak yapmak insan ın kişiliğini ihlal eder. Halk nezdinde insanlar ın en değerlisi: İsmi iyilikle bilinen ama şahsı tanınmayan kimsedir. Hilm: Şiddetli öfke an ında gücü yetti ği halde intikam almaktan kendini tutabilmek, ağırbaşlı davranarak, sakin olabilmektir. Bu ahlak, p ısır ıklığa, sünepeli ğe, mevki makam kar şı şısında ezilmeye, idarenin ifsat olmasına kadar vard ınlmadığı sürece övülen bir huydur. Liderlerde ve krallarda bu ahlak ın bulunmas ı çok daha güzeldir. Çünkü onlar k ızdıklar ı kişiden intikam almaya herkesten daha çok güç kullanma imkan ına sahibtirler. Oysa zayıf, yani aciz olan bir kimsenin bir şekilde kar şı şılık verme gücü oldu ğu halde şı sesini çıkarmamas ı hilm sayılmaz. Çünkü bu kimse kendini tutarsa bu büyük olana kar şı şısmdakinden korkmas ından dolay ıdır ki bu da hilm de ğildir. kar şı Vakar: İnsanın çok konu şmaktan, ba şkalar ında kusur bulmaktan, el kol hareketi yapmaktan, hareket etme gere ği olmayan yerlerde hareket etmekten kendini al ıkoyması, şısındakini dinlemesi, cevap ald ığında ötesine az öfkelenmesi, soru sordu ğunda kar şı geçmemesi, kendisini ilgilendirmeyen şeylerle uğraşmaması, acelecilikten ve her i şe atılmaktan kaç ınması demektir. Haya: Bir vakar çeşidi de haya (utanma duygusu)d ır. İnsanın gözünü haramdan sakınması, utanç verici veri ci sözleri söylemekten kaç kaç ınması demektir. Acizlikten ve meram ını anlatma beceriksizli ğinden kaynaklanmad ığı sürece güzel bir huydur.
kaynaklanmayan mutedil muhabbetdir.. muhabbetdir.. Sevgi (el-Vedd): Şehvetten kaynaklanmayan İnsan fazilet ve şeref ehli, vakar ve heybet sahibi, insanlar aras ında ahlaken seçkin kimseleri sevdi ği zaman bu sevgisi güzeldir. İnsanlar ın rezil olanlar ını, değersiz bayağı adamlar ı, oğlan ve kad ınlar ı, eğlence ve keyif ehlini sevmekse çok kötüdür. Sevginin en güzeli birbirine ısınan ki şiler arasında erdemli münasebetlerin gelişmesine sebep olan ıdır. Sevginin en sa ğlamı, en kal ıcısı budur. Fakat şaka yapmaya ve e ğlenip lezzet almaya dayanan sevgi övülen bir husus değildir. Üstelik devaml ı ve kal ıcı da olmaz. Merhamet: Sevgi ve ac ımanın kar ışı ışımından ibaret bir duygudur. Merhamet ancak, merhamet edilen kimsede göze ho ş gelmeyen bir bozuklu ğa, şı sergilenir. Bir eksiklik ya da ar ız olan bir s ıkıntı, bir mihnet gibi. noksanl ığa kar şı Dolayısıyla merhamet merhamet edilene yönelik bir sevgidir, ama beraberinde merhameti gerektiren halden kaynaklanan bir ac ıma duygusu da vard ır. Bu hal, ki şiyi adalet duygusunun d ışına çıkarmadığı, zulme sevketmedi ği, yönetimin bozulmas ına neden olmad ığı sürece güzeldir. Örneğin: Katile kısas uygulan ırken merhamet etmek, caniye cezas ını verirken ac ımak güzel ve övülen bir davran ış değildir. Vefa: İnsanın kendinden adad ığı şeyi gerçekle ştirme, diliyle söyleyip kendini ba ğladığı sözü yerine getirme hususunda sab ır göstermesi, kendisini yoksul dü şürme pahas ına da olsa adad ığını vermesi demektir. Az da olsa sözünü yerine getirirken zorluk zorluk çekmeyen çekmeyen kimse vefal ı sayılmaz. Bir kimsenin, kendi hakk ında verdi ği hükmü yerine getirme hususunda çaba sarfederken s ıkıntı çekti ği oranda vefahl ığının oranı da yükselir. Yani sözünü yerine getirirken ne kadar zahmet çekerse o s ıkıntılar onun vefas ının değerini artır ır. Bu, güzel bir davran ıştır ve bütün insanlar ın yarar ınadır. Çünkü: Vefakarl ığıyla bilinen kimsenin sözü kabul edilir, makam ı yüksek olur. Özellikle krallar ın, reislerin bu ahlaka ahlaka sahip sahip olmalar ı çok daha önemlidir. önemlidir. Krallar ın, liderlerin buna ihtiyaçlar ı çok daha fazlad ır. Çünkü krallar ın vefa duygular ının şayet az olduğu emrindekiler taraf ından bilinirse sözlerine güvenilmez dolay ısıyla da istekleri de yerine getirilmez. Ne askerleri ne de yard ımcılar ı onlara itimat etmez. Emaneti sahibine vermek de vefan ın bir gereğidir. Bu; insanın tasarrufuna verilen mal ve benzeri şeylerde insan ın kendilerine ait olmayan bir şeyi almaktan kaç ınmasıdır. Kişi kend'sine tevcih edilen güveni ne pahas ına olursa olsun hiçbir vakit bo şa çıkarmamal ı, emanetleri elinden geldi ğince kusursuz ve eksiksiz bir şekilde sahiplerine vermeli, ait olduklar ı yere koymal ıdır. Sır Saklamak: Bu huy, vakar ve emanete riayet etme duygular ının kar ışı ışımından ibarettir. Çünkü.. Sırr ı if şa etmek bo şboğazlıktır. Boşboğaz olan kimse de vakur olmaz. Aynı şekilde kendisine bir mal emanet edilen kimse, bu mal ı sahibinden ba şkasına verirse emanete ihanet etmi ş olur. Bunun gibi kendisine bir s ır, emanet söz verilen ki şi, bu sırr ı sahibinden ba şkasına
açarsa emanete ihanet etmi ş sayılır. Sır saklamak bütün insanlar aç ısından övülen bir davran ıştır. Özellikle sultanlar ın, liderlerin yan ında olan kimseler için. Çünkü sultanlar ın sırlar ını yaymak -çirkin bir davran ış olmanın yanı sıra sultanınadolayısıyla memlekete büyük bir zarar ın dokunmas ına neden olur. Tevazu: Riyaseti ve böbürlenmeyi terk etmek, büyüklenmekten ve gere ğinden fazla ikram etmekten kaç ınmak demektir. Ayr ıca bu duygunun bir gere ği olarak insan i nsan faziletlerini sergilemekten, makam ve mal gibi sahip oldu ğu şeylerle övünmekten de uzak durmal ıdır. Kişinin kendini be ğenmi şlikten ve kibirden uzak durmas ı da tevazudur. Tevazu, ancak büyük insanlarda, liderlerde, fazilet ve ilim i lim ehlinde güzel ve yerindedir. yerindedir. Düşük düzeyli kimseler, mütevaz ı olamazlar. Zira, konumlar ı zaten dü şüktür, ondan daha da dü şemezler. Güler Yüzlülük: İnsan ın kar şı şılaştığı kardeşlerine, sevenlerine, arkada şlar ına, şılaşma sırasında tebessüm etmesi dostlar ına ve tan ıdıklar ına sevincini göstermesi, kar şı demektir. Bu al ışkanlık bütün insanlar aç ısından güzeldir. Krallarda ve ileri gelenlerde daha da güzeldir. Çünkü krallar ın, liderlerin güler yüzlü olmalar ı halkın, yardımcılar ının ve yakın çevresinin kendisine ısınmasını sağlar. Onlara daha sevimli gelir. Halkına öfkeli olan hiçbir kral mutlu olamaz. Hatta bu tebessümsüzlü ğü işlerinin bozulmas ına ve saltanat ının yok olmas ına da neden olabilir. Doğru Sözlülük: Bir olayı olduğu gibi haber vermektir. Bu ahlak büyük bir zarara yol açmad ığı sürece güzeldir. Yani baz ı durumlarda do ğru söz söylenmemesi gerekebilir. Örneğin bir insana i şledi ği bir çirkin hayas ızlık hakk ında soru soruldu ğu zaman do ğru söylemesi güzel bir davran ış değildir. Çünkü bu kimsenin o anda do ğruyu söylemesi, bu çirkin hayas ızlığı işlemesinden dolayı yaşadığı silinmez utanc ı ortadan kald ırmayacak belki de kar şısındakine kötü örnek olmasına onun kendisi hakk ında yanl ış bir hüküm vermesine sebeb olabilecektir. Aynı şekilde bir kimseye kendisine s ığınan, saklad ığı biri sorulduğunda do ğru söylemesi de güzel bir davran ış değildir. Yine doğruyu söylemesi durumunda a ğır bir ceza alaca ğı bir suçu söylemesi de bazen gerekmeyebilir. Örneğin; Vatanını kurtarmak için yapmış olduğu bir şey soruldu ğunda o fiilini saklamak için do ğru söylememesi gibi.. Ancak.. Yukarda belirtti ğimiz bazı özel durumlar haricinde.. Doğru sözlüolmak, bütün insanlar aç ısından güzeldir. Krallar ın ve ileri gelenlerin do ğru sözlü olmalar ı ise çok daha güzeldir. Daha doğrusu bu kesimden olan kimselerin yalan söylemeleri hiçbir şekilde doğru değildir.
Ancak.. Bazı durumlarda krallar ın veya lider konumunda olanlar ın, doğruyu söylemeleri ülkesinin menfaati veya emri alt ında olanlar için alt ından kalk ılamaz bir zarara yol açacaksa o vakit durum ba şkadır.. İyi Niyet: Bütün insanlar hakk ında hayır düşünmek, pislikten, g ıybetten, hile ve aldatmadan uzak durmak demektir. Bu huy, bütün insanlar aç ısından güzel ve övülendir. Krallar ın her zaman bu duyguyu beslemeleri do ğru olmaz. İktidar ancak dü şmanlara hile yapmak, tuzak kurmak, onlar ı faka bast ırmakla sağlamlaşır. Krallar ın bu davran ışlar ı dostlar ına, samimi ba ğlılar ına ve kendilerine itaat edenlere kar şı şı kullanmalar ı ise doğru olmaz. Cömertlik: Biri istemeden ve kar şı şılıksız olarak mal verebilmektir. Bu davran ış, israfa ve savurganl ığa vardı-r ılmadığı sürece güzeldir. Ancak bir insanın sahip oldu ğu malını hakketmeyen birine harcamas ı cömertlik sayılmaz. Aksine savurganl ık ve mal ı zayi etme olarak nitelendirilir. İnsanlar ın geneli açısından cömertlik; çok güzel ve erdemli bir davran ıştır. Krallar, liderler aç ısından ise bir zorunluluktur. Krallar ın, liderlerin cimri olmalar ı saltanatlar ına büyük zarar verir. Cömert olarak mal da ğıtmalar ı ise; halkın, askerlerin ve yard ımcılar ının kalplerini kazanmalar ına sebeb olur. Dolay ısıyla krallar veya liderler bu şekil emrinde olan kimselerden daha çok yararlan ırlar. Cesaret: İhtiyaç duyuldu ğunda olumsuz ve tehlikeli şeylerin üzerine gitmektir. Korkular kar şı şısında sebat etmek, ölümü hiçe saymakt ır. Bu duygu bütün insanlar aç ısından güzeldir. Krallara, liderlere ve yard ımcılar ına daha yara şır ve onlarda oldu ğu zaman daha güzel kabul edilir. Daha do ğrusu bu duygudan yoksun biri krall ığa, liderliğe müstahak de ğildir. İnsanlar içinde en çok tehlikelerle kar şı kar şı şıya kalanlar, büyük olaylar ın içine at ılmak durumunda kalanlar krallard ır, liderlerdir. Dolayısıyla.. Cesaret, onlara özgü bir ahlakt ır. Rekabet: Kişinin kendisine lay ık gördüğü bir şeyde ba şkalar ıyla mücadele etmesi, onlar gibi çaba sarfetme gere ğini duymas ı. Sahip oldu ğu dereceden daha yukar ı bir dereceye yükselme kavgas ını vermesi rekabet duygusudur. duygusudur. Rekabet, erdemlerle ve yüksek mertebelere ç ıkmayla ilgili olduğu zaman güzel ve övü-lendir. Rekabetin şeref ve liderlik kazandıranı makbuldür. Ancak şehevi arzular ın pe şinde rekabet etmek, lezzetler, süsler ve k ılık kıyafetler için başkalar ıyla kavga etmek, didi şmek, rekabet etmek çok kötü bir davran ıştır. Zorluklar kar şı şısında sabretmek: Bu duygu vakar ve cesaret kar ışımından ibarettir. Feryat etmek yararl ı, üzüntü ve huzursuzluk kurtar ıcı, hile ve çırpmış zarar ı savı-cı olmadığı zaman sabrederek beklemek, beklemek, her zaman güzel ve övülen bir davran ıştır. Feryat etmek, bir fayda vermeyecekse çok çirkin bir davran ıştır. Büyük himmet sahibi olmak: Yüksek gayeler pe şinde olma, i şlerin en yükse ğinden aşağıda olanlara kadar zor görmeme, onlara tenezzül etmeme, ba ğışladığı şeyi
azımsama, orta düzeyli şeyleri önemsememe, sahip oldu ğu şeyleri basit görme, isteyene başa kakmadan, minnet etmeden imkan dahilinde olan şeyi verme duygusudur. Bu, özellikle krallar ın, liderlerin sahip olmak zorunda olduklar ı bir ahlakt ır. Reisler, ileri gelenler ve kendini onlar ın düzeyinde gören kimseler aç ısından güzel ve övülen bir davran ıştır. Tenezzül etmeme, hamiyet sahibi ve gayretli olma ol ma da büyük himmet say ılırlar. Tenezzül etmeme, insan ın kendini adi şeylerden uzak tutmas ıdır. Hamiyet ve gayret ise, insan ın kendinde bir eksiklik görünce öfkelenmesi öfkelenmesi demektir. İnsan haramlara kar şı şı gayrete gelir. Çünkü haram i şlemek bir utanç ve kusurdur. Haram i şleyen kimse arkada şlar ına zulmeder. Onlar ın hakkında olumsuz tasarrufta bulunur. Kendine (nefisen) zulmetme ise bunun tam z ıddıdır. Bir insanın haksızlıktan yüz çevirmesi, zulmetmektense eksikli ğe tahammül etmesi güzel bir davran ıştır. Bu, bütün insanlar aç ısından övülen bir ahlakt ır. Adalet: Dengenin gerektirdi ği orta yolu izlemek. Olgular ı yerinde, zaman ında, amacına uygun olarak ve de ölçüsünde kullanmak, a şır ıya gitmemek, eksiklik göstermemek, öne almamak ve ertelememektir.
İNSAN İÇİN KUSUR VE AYIP SAYILAN BAYAĞI HUYLAR, KÖTÜ AHLAKLAR İnsan için kusur olan ve ay ıp sayılan başlıca baya ğı huylar ve bu huylarla bezenmi ş olan kötü ahlaklar s ırasıyla şunlardır:
Günahkarl ık: Şehevi arzular ın peşinde koşmak, bütün vakti onlar ı tatmin etmekle geçirmek. Lezzet almay ı gaye edinmek, hep lezzet pe şinde koşmak. Çirkin hayas ızlıklar ı işlemek ve bunlar ı fütursuzca sergilemektir. Kısacası bütün şehevi arzularda a şır ı gitmektir. Bu huy; haya duygusunu yok eder, insan ın yüzünün suyunu ortadan kald ır ır. Ar perdesini y ırtar. Aç Gözlülük: Mal kazanma h ırsı, her türlü yolu kullanarak mal biriktirmek, mal ı kazanmak için her türlü çirkinli ği göze almak, mala dü şkün olmak, mal ın üzerine ü şüşmek, servet biriktirmek ve mal depolamakt ır. Bu huy bütün insanlar aç ısından kötüdür. Ancak.. Krallar, liderler için durum böyle de ğildir. Çünkü malın çokluğu, gıda maddelerinin depolanmas ı ve madenlerin el alt ında bulunmas ı saltanatanm devam ına ve güçlü olmas ına destek olur. Liderlik gücünü kuvvetlendirir, mülkü güzelle ştirir, halkın, yardımcılar ın, düşmanlar ın ve de mülkün muhaliflerinin gözünde liderin heybetli olmas ını sağlar.
Utanmazl ık: Bu duygu ar damar ının çatlamas ı, ölçüsüz şaka ve e ğlenceye dalmak, sefahat ehliyle dü şüp kalkmak, oyun, e ğlence ve günah meclislerine kat ılmak, müstehcen sözler söylemek demektir. İnsanlar ın ırzını, namusunu diline dolamak. Buna dayal ı şakalar yapmak, çar şı şı pazarlarda aylak aylak dola şmak, sokaklarda, kö şe başlar ında oturup harama bakmak, aşağılayıcı yollardan geçinmek ve bir lokma ekmek için baya ğı insanlar ın önünde e ğilmek anlamını ifade eder. Utanmazl ıktan dolay ı olan bu tip davran ışlar bütün insanlar aç ısından çirkindir. Hafiflik de utanmazl ığın sınırlar ına girer. Hafiflik, a ğırbaşlılığın, hilmir ı zıddıdır. Çabucak k ızıp parlamak, basit bir şeyden dolay ı hemen hiddetlenip, z ıplayıp eziyet şısında hemen paniklemek, çirkin etmeye kalkmak. Cezada a şır ı gitmek, acı ve zarar kar şı küfürler etmek hafiflik huyunun göstergeleridir. Bu davran ış bütün insanlarda çirkindir, ancak krallarda ve liderlerde çok daha çirkindir. Çok konuşmak, yalan söylemek: Gereksiz yere çok konu şmak, çok gülmek, durmadan hemen meselelere dalmak, dü şünmeden ünmeden cevap vermek çirkin bir davran ıştır. Bu davran ış bütün insanlarda çirkindir. konumundaki insanlarda çok daha çirkindir. İlim adamlar ı ve örnek konumundaki Bunun bir örne ği de utanılması gereken kimselerden utanmamakt ır. Kaba ve çirkin sözlerle cevap vermekten haya etmemektir. etmemektir. Son derece çirkin olan bu davran ış özellikle vakar sahibi olmas ı gereken kimselerde çok daha çirkin görünür. sevmektir . Bu her durumda Aşk/ ihtiras: Birini aşır ı ve ölçüsüz tutku şeklinde sevmektir. çirkin bir duygudur. Ancak bizim burada bahs etti ğimiz aşkın en çirkini tutku haline gelen, lezzete ve baya ğı şehevi duygular ın tatminine yönelik olan ıdır. Bu tür olan a şk, ihtiras ki şiyi günaha ve çirkin hayas ızlıklara sevk eder. Onun helakma sebep olur. Boşboğazlık: Boşboğazlık, utanmazl ık insanı adi al ışkanl ıklar edinmeye zorlar. Bu davran ışlar her insan için çirkindir. Ancak çocuklarda bir ölçüde tölere edilebilir. Katı kalplilik: Bu karakter kin ve cesaretin kar ışı ışımından ibarettir. tır.
Katı kalplilik, başkalar ının ac ı duymas ına, eziyet görmesine ald ırmamak, acımamak-
Bu davran ış her insanda çirkindir. Ancak askerlerde, silahl ı kuvvetlerde ve sava şçılarda yerinde kullan ıldığı zaman çirkin sayılmaz. Kalleşlik: İnsan ın verdi ği bir garantiyi çi ğnemesi, vadini tutmamas ı, sözünden dönmesi demektir. Çirkin bir huydur. Kişi kalleşlik ederek bir çıkar, bir maslahat elde etse bile kötüdür. Özellikle krallarda, lider olan kimselerde çirkinli ği bir kat daha artar ve onlara yönelik zarar ı çok daha fazlad ır. Bir kral veya lider kalle şliğiyle bilinirse hiç kimse ona güvenmez, içi ısınmaz. Kimsenin içi ısınmay ınca, kimse güvenmeyince de düzeni ve saltanat ı bozulur.
Hainlik: İnsanlar ın emanet ettikleri mallara, e şyaya ve mahremiyete el koymak, emanet edilen şeyleri sahiplenmek ve bir şeyi ait oldu ğu yere koymamak. Gizli bir haberi yaymak, ya da yap ılması insanlar ın yarar ına olan bir haberi gizlemek, bir yere ulaştır ılması için verilen mektubu tahrif etmek, adresinden ba şkasına götürmek de hainliktir. Hainlik, her insan aç ısından çirkin bir huydur. İnsanın makamını düşürür ve r ızık sebeplerinin kesilmesine neden olur. Sırlar ı İf şa etmek: Bu çirkin davran ış boşboğazlığın ve hainli ğin birleşiminden ibarettir. Dilini tutamayan tutamayan bir insan i nsan vakur olmaz. olmaz. Gö ğsü de içine konulan şeyi tutamaz. Sır bir emanettir. Sırr ı if şa etmek sahibinin emanetini eksiltmek demektir. Dolay ısıyla sırr ı if şa eden kimse haindir. Bu, çok çirkin bir davran ıştır. Özellikle sultanlar ın yanında olan, onlar ın mekanlar ına girip çıkan kimselerde bulunmas ı çok daha çirkindir. Koğuculuk da bir tür s ır if şa etmektir. Ko ğuculuk, bir insandan di ğerine kötü bir sözü taşımak demektir. Bu çok kötü bir huydur. Bir insana duydu ğu şeyin sır olduğu söylenmemi ş olsa bile, çirkin bir sözü ba şkasına taşımak kötüdür. Çünkü sözü söyleyen ile sözü duyan kimse aras ında so ğukluk ve nefret oluşturur. Bu ise; kötülük yaymanın en korkunç yoludur. Kibir: Kötü huylardan bir di ğeri de kibirdir. Kibir, bir insanın kendi nefsini büyük görmesi, sahip oldu ğu üstünlükleri yüceltip ba şka insanlar ı aşağılamas ı, küçümsemesi-dir. Tevazu gösterilmesi gereken kimseler kar şısında büyüklük taslamas ıdır. Bu davranış, kötüdür ve ki şiye zarar verir. Çünkü kendini be ğenen kimse terbiye ve edep edinmede bir ilerleme kaydedemez. İler-leyemeyen kimse de eksikli ğiyle yerinde sayar. İnsan, hiçbir zaman eksikliklerden hali olamaz. İnsanın kemal derecesinin sonuna vard ığı çok az görülmü ştür. Ayr ıca bu davran ışlar, insanlar ın o ki şiden nefret etmelerine neden olur. Bu durum da o kişinin maddi ve manevi durumunun durumunun kötüle şmesine sebep te şkil eder. Asık Suratlı Olmak: Kötü huylardan bir di ğeri de asık suratl ılıktır. Biriyle kar şı şılaşınca yüzünü ek şitmek, gülümsememek ve ho şnutsuzluğu belli etmektir. Bu huy; kibir ve kaba tabiatl ılığm kar ışı ışımından ibarettir. Bir insanın tebessümü az ise, bunun anlam ı insanlar ı aşağılamakt ır. enmekten ve kibirden kaynaklan ır. İnsanlar ı aşağılamak da kendini be ğenmekten Ayr ıca tebessümün azl ığı -özellikle karde şlerle buluşma anında- insanın tabiat ının kabalığından ileri gelir. Bu ise, özellikle liderlerde ve erdem sahiplerinde çok çirkin bir huydur. Yalan: Yalan da bu kötü huylardan biridir. Yalan, bir şeyi olduğundan farkl ı haber vermektir. Bir zarar ı savmaya -ki bu zarar ancak yalan söylemekle sav ılan türden olmal ıdır-, bir
yarar ı celbetmeye - ki bu yarar ancak yalan söylemekle edinüebilen türden olmal ıdır -yönelik olmad ığı sürece yalan söylemek çirkin bir huydur. İstisnai olan bu gibi hallerde yalan söylemek çirkin olmaz. Ancak gereksiz yere veya önemsiz bir şey için bu durum söz konusu de ğildir. Yalan söylemek, o çirkinli ğini işlemeye de ğmeyecek basit bir yarar elde etmek için tevessül edildi ği zaman çirkin olur. Bu çirkinlik krallarda ve liderlerde daha da belirgin olur. Çünkü küçük bir noksanl ık bile onlar açısından büyük bir leke say ılır. Kötü Niyet: Bu çirkin huylardan biri de kötü niyetli olmakt ır. Şöyle ki.. İnsanlar hakk ında içinden kötü dü şünceler beslerken onlar ın yüzlerine kar şı şı iyilik istediğini izhar etmek, muamelelerde hileye, tuza ğa ve aldatmaya ba şvurmakt ır. Bu huy bütün insanlarda çirkindir. Ancak baz ı durumda krallar ve liderler için bu huy çirkin say ılmaz. Çünkü onlar bu şekilde dü şünmeye baz ı zamanlarda mecbur kal ırlar. Dolayısıyla.. Krallar ın veya lider olan kimselerin muhaliflerine veya dü şmanlar ına kar şı şı bu şekilde davranmalar ı çirkin say ılmaz. Ancak.. Krallar ın ve liderlerin yard ımcılar ının bu şekilde hareket etmeleri, bu huyun onlarda bulunmas ı güzel değildir. Kin: Kötü niyetlili ğin bir şekli de kindarl ıktır. şı bir suç işleyen kimseden intikam alamad ığı durumKin, bir insan ın kendisine kar şı larda ona kar şı şı içinden k ızması hınç beslemesi ve f ırsatını buluncaya kadar bu duygusunu içinde saklamas ından ibarettir. Bu huy, kötülerin özelli ğidir. Çok kötüdür ve yerilmiştir. Cimrilik: Cimrilik, bir şeyi bahşetme gücüne sahip olmas ına rağmen insan ın bu bağışı yapmamas ı demektir. Cimrilik de kötülerin özelliklerinden birisidir. Bu huy bütün insanlarda çirkindir. Ancak.. Kadınlar da -aşırt olmamak şartıyla-olumlu kabul edilir, zira o takdirde ona cimrilik denmez tutumluluk ad ı verilir. Bu da kad ınlar açısından bir mükemmelli mükemmellikk belirtisidir. Kadınlar ın dışındaki insanlar ın cimri olmalar ı onlar ı ayıplı kılar. Özellikle krallar ve ileri gelenler.. Çünkü, onlar ın cimri olmalar ı, reayanın ve avamın cimri olmas ından çok daha çirkin görünür, mülkleri için bir kusur, bir ay ıp sayılır. İnsanlar ın onlara yönelik beklentilerini keser, dolayısıyla reayalar ının onlardan nefret etmelerine neden olur. Korkaklık: Kötü huylardan biri de korkakl ıktır.
Korkaklık, korkulu durumlar kar şı şısında deh şete düşüp pani ğe kapılmak, akıbetinden korkulan ve sonundan emin olunmayan durumlar ı gereğinden fazla büyüterek önü al ınmaz bir endi şeye korkuya kap ılmaktır.
Bu huy bütün insanlar için kötüdür. Özellikle.. Krallar ın, liderlerin, askerlerin ve sava şçılar ın korkak olmalar ı ise çok daha çirkin ve daha zararl ıdır. Kıskançl ık: Bir diğer kötü huy da k ıskançl ıktır. Kıskançlık, bir insanın başkasında gördü ğü iyi bir özellikten, faziletten ac ı duymas ı ve bu başkasında bulunan iyili ği, fazileti yok etmeye çal ışması demektir. Bu huy çok kötüdür ve her insan için çirkindir. Panik, feryat etmek: Her hangi bir zorluk kar şı şısında hemen pani ğe kapılıp feryadı basmak da çirkin bir huydur. Bu huy, hafiflik ve korkaklığın kar ışı ışımından ibarettir. İnsanı zorluktan kurtar ıcı ve fayda sa ğlayıcı olmadığı zamanlar çirkindir. Ancak.. Önemli bir zorluk anında, hile olarak ba ş vurulursa, ya da yard ım etme gücüne sahip birini yard ıma çağırmaya yönelik olursa, yahut bir deste ğin gelmesini sa ğlamaya dönük olursa ve de ancak birinin yard ımıyla bu zorluktan kurtulmak mümkün ise böyle bir durumda feryat etmek çirkin say ıl-madığı gibi kusur da de ğildir. Himmetin Azlığı: İnsan ın himmetinin küçük olmas ı da kötüdür. Bu, yüksek mertebeler talep etmekten aciz olman ın, amaçlara ula şma emelinin yetersiz olmas ının, sahip olunan basit erdemleri çok görmenin, az ıcık bağışı büyük kabul etmenin, bununla oyalan ıp alışkanlık haline getirmenin, i şlerin vasat ı ve küçüklerinden hoşnut olman ın ifadesidir. Bu huy herkes için çirkindir. Özellikle krallarda, lider olan kimselerde çok daha çirkindir. Himmeti küçük olan biri krallığa layık değildir. Zorbalık: Zorbal ık da kötü huydur. Zorbal ık, her i şte dengeli davran ışın dışına çıkmak, ifrat ve tefrite kaçmak, malı makul ve meşru yollar ın d ışında zor kullanarak almak, gerekli olmayan haklar ı talep etmek, i şleri yeri ve zaman ı olmadan ve de gerekli ölçüye ve şekle riayet etmeden yapmak demektir. Keramet: Bazı huylar kimi insanlarda erdem say ılırken kimisinde de rezillik say ılır.. Bunlardan biri olan keramet, sayg ınlık sevgisidir. Bu, bir insan ın saygı görmekten, ululanmaktan, a ğırlanmaktan, övülmekten ve güzellikle anılmaktan ho şlanmas ı demektir. Küçüklerde ve çocuklarda bu huy güzeldir, övülendir. Sayg ı görme sevgisi, onlar ı erdemli i şler yapmaya te şvik eder. Çünkü küçükler ve çocuklar i şledikleri bir faziletten dolay ı övüldüklerinde bu, onlar ı daha çok faziletli i şler yapmaya sevk eder. Ancak yeti şkin fazilet sahipleri aç ısından böyle bir huy kusurdur. Çünkü bir insan, kendisinden beklenmeyen, beklenmeyen, hatta garipsenen garipsenen bir fazilet i şlediği zaman övülür. Kişi eğer fazilet ehli ise; böyle bir övgü ve sayg ıdan dolay ı sevinmemesi gerekir. Çünkü bu, i şlediği faziletin, övenlerce garipsendi garipsendi ği-ni ifade eder. Ayr ıca ikram ve sayg ı kişinin hakketti ğinden fazla olursa, bu dalkavukluk, ya ğcılık sayılır. Dalkavukluktan memnun olmak ise övülen bir huy de ğildir. Çünkü dalkavukluk bir tür aldatmad ır. Süs düşkünlüğü de öyledir. Güzel giysilere, güzel bineklere, aletlere, hizmetçi ve yardımcılara sahip olma ve bunlar ı sergileme iste ği; süse dü şkün olman ın belirtileridir.
Bu davran ış krallar, ileri gelenler, küçük çocuklar, zengin, kibar insanlar ve kad ınlar için güzeldir. Rahipler, şeyhler, ilim ehli, özellikle hatipler, vaizler, din reisleri için süslenmek, tasannu yapmak çirkindir. Bu gibi insanlar ın k ıldan üretilmi ş, kaba elbiseler giymeleri, yaya ve yal ın ayak yürümeleri Kiliselerinden ve Havralar ından ayr ılmamalar ı, nimetlerden ho şnut olmamalar ı gerekir. Övme, övülme ve övülen ki şinin teşekkür etmesi: Bunlardan bir di ğer huy da övme ve övülmedir. İnsanın bir mecliste ve toplant ıda kendisini öven birine te şekkür etmesi ve ödüllendirmesi:Bu davran ış krallar ve liderler için güzeldir. Bu, insanlar ı onlar ı övmeye te şvik eder, övülen kimse de güzel bir nam b ırakır ve zaman durdukça bu güzel nam devam eder. Krallar ın ve liderlerin faziletlerinden biri de güzel bir isim ve nam b ırakmalar ıdır. Ancak yüzlerine kar şı övülmeyi sevmeleri güzel de ğildir, bu dalkavuklu ğa girer. Dalkavuklu ğu şı övülmeyi sevmekse sevmekse çirkin bir davran ıştır. Çünkü dalkavukluk bir tür t ür aldatmad ır. Ancak isimlerinin ve övgülerinin yay ılmasını, insanlar ın bununla me şgul olmas ını ve güzel namlar ının kendilerinden sonra baki kalmas ını istemeleri övülen bir davran ıştır. O halde krallar ın kendilerini övenleri ödüllendirmeleri güzeldir. Onlar ı bundan alıkoymalar ı ise hem kötü hem de zararl ıdır. Böyle davranmalar ı insanlar ı onlar ı yermeye sevk eder. Yerilmeleri de zaman boyunca devam eder. Yani geride kötü bir nam b ırakmış olurlar. Dolayısıyla bu krallar ve liderler için i çin kötü bir durumdur. Küçük insanlar ın öveni ödüllendirmeyi sevmeleri ise övülen bir davran ıştır. Çünkü alçak bir insan övüldü ğü zaman aldat ılmış olur. Ona öd Yi verirse, bu sefer ondan bu ödülü çaldığına inanır. İnsanlar ın büyük ço ğunluğu kendilerinde olmayan bir şeyden dolay ı övüldükleri zaman, derhal öven kimseye ödül verirler. Böylece bir şeyi ait olmadığı yere koymu ş olurlar. Oysa bu şeyi zayıflara ve miskinlere vermi ş olsalardı bu kendileri için daha güzel ve daha yararlı olurdu. Zühd: Bu huylardan biri de zühddür. Zühd, mala, e şyaya, mal biriktirmeye, giysiye kar şı şı isteğin azlığı, hayatta kalmay ı sağlayacak kadar ına kanaat getirmek, dünyay ı, güzelliklerini ve lezzetlerini küçümsemek, yüksek mertebelere ula şma arzusundan uzak olmak demektir. Gerçekten bu, güzel bir huydur. Ancak.. Alimler, rahipler, din reisleri, hatipler, vaizler, insanlar ı ahireti ve ölümden sonraki ebedi hayat ı arzulamaya te şvik edenler için çok daha güzeldir. Oysa.. Krallar ve ileri gelenler için güzel bir davran ış değildir ve onlara yara şmaz. Çünkü saltanat zühdle belirginle şince eksik görünür. Bir saltanat ancak mal, k ıymetli eşya toplamak, biriktirmekle tamamlan ır. Aksi takdirde mülk erir ve do ğru siyaset yolundan ayr ılan eksik krallardan say ılırlar. Bu saydıklar ımız, bütün insanlarda bulunan "huy" dediğimiz ahlakı meydana getiren unsurlardır.
Bunlardan övülenleri, erdem sayılanlardır. Ancak.. Bir kimsede bu iyi huylar ın tümünün birden bulunması ender görülür. Yerilenleri ise; kusur kusur ve ayıp sayılanlardır. Bir insanın bunlar ın tümünden uzak olmas ı, kendisinde hiçbir olumsuzlu ğun ve kötü hasletin bulunmamas ı da az rastlan ır bir durumdur. Nefsini e ğitmeyen, terbiye etmeyen, nefsini kontrol etmeye çal ışmayan, onun kusurlar ını araştır ıp edeplendirmeyen kimse, bir çok ay ıptan hali olamaz. Bir kimsenin kimsenin bunlardan kurtulabilmesi için; öncelikle bunlar ın farkında olmas ı gerekir. Durum bizim anlatt ığımız gibi oldu ğuna göre.. İnsan için uygun olan ı; kendi ahlakını denetlemesi, ara ştırmasıdır. Kusurlar ını, ayıplar ını düşünmesi, onlar ı ıslah etmeye, düzeltmeye çal ışmasıdır. Olumsuzluklar ı kendinden uzaklaştır ıp övülen üstün, güzel ahlak ı aramas ıdır. Kendini güzel ahlak ı edinmeye, güzel ahlakı alışkanl ık haline getirmeye, onunla ahlaklanmaya çal ışmasıdır. Çünkü.. ndaki üstünlük unsuru gerçekte faziletlerdir. İnsanlar aras ındaki Yoksa cahillerin sand ığı gibi, insanlar halleri, mallar ı, birikimlerinin, değerli eşyalar ının çokluğu itibariyle birbirlerinden üstün olmazlar, OLAMAZLAR. Malesef insanlar ın büyük ço ğunluğu birikimleri, mallar ı, sahip olduklar ı araç gereçleriyle övünürler. Her zaman zenginlere ve hali vakti yerinde olanlara sayg ı gösterirler. Aralar ında mertebeleri mal çoklu ğuna göre belirlerler. Birinin mal ı ile kazandığı makamı önemserler. Oysa.. Malın çokluğu insanlar arasında gerçek anlamda bir üstünlük vesilesi de ğildir. Mallar ı olanlar ın, görünürde ba şka insanlar taraf ından üstün say ılmalar ı söz konusu olsa da, mallar ının çokluğu ile nefisleri ba şka insanlar ın nefislerinden üstün olmaz. Sefih, cahil ve çirkef birisi, büyük bir servete sahip olmakla hikmetli, derin ilim sahibi zayıf ve yoksul birinden daha üstün ve faziletli de ğildir. Aksine mal ının çokluğuyla sadece ona muhtaç de ğildir. Ama fazilette bir insan ın bir başkasından üstün olmas ı; ancak erdemlerinin daha fazla olmasıyla mümkündür. Şayet bir insan güzel ahlak ının ve iyi al ışkanl ıklar ının yanı sıra zenginlik ve servete de sahip olursa, ömrüme andolsun ki, erdemli ama muhtaç insandan daha güzel bir halde olur. Çünkü.. Mal ve servet de insan için mutluluk kayna ğıdır, özellikle erdemli, adil, iffetli, mal ını yerli yerinde kullanan, mali yükümlülüklerini yerine getirip hak sahiplerine infak eden, bu malı kullanarak ara ştır ılması gereken şeyleri araştıran, düşkünlere yard ım eden, ki şiden ayr ılması gereken, insan ın halkın nazarmdaki de ğerini düşüren huylarda ısrar etmeyen, avamı ve ileri gelenleri e şit gören biri olursa... Yukardaki durumun aksine bir insan, mal ıyla reis olursa, onu büyüten, yücelten malıdır, kendisi değildir. Bu mal tükenirse, art ık kendisini yüceltecek bir şeyi kalmaz. Oysa..
Nefsi erdemli ve ahlak ı ar ınmış kimsede durum öyle de ğildir. Bir insanın reisliği faziletinden gelir. Faziletler ise; insan ya şadıkça onunla birlikte olurlar. Ayr ıca bu tip kimselerin lezzet ald ığı şeylerin ço ğu dıştan şeyler değildir. Nefsini idare etmeyi arzu eden, ahlak ını ar ındırmayı yeğleyen insan, kötü bir ahlak ın farkına vardığı zaman, onu kendisinde de bulur ve ondan kaç ınmaya çal ışır. Bundan uzaklaşmak ilk anda zor olabilir.. Bazen de bundan tamamen kurtulmas ı gerçekleşmeyebilir. Tabiat ı kendisine boyun eğmeyebilir. Yine bu insan güzel bir ahlak ın farkına var ır da bunu kendisinde bulamayabilir. bulamayabilir. Bu takdirde ona sahip olmay ı istedi ği halde al ışkanl ıklar ından kurtulamad ığı için maksadına ulaşmayabilir. İşte bu yüzden övgüye de ğer bir hayat tarz ı arzu edenler için bir e ğitim yolu belirlememiz, o yolu takip etmelerini sa ğlamamız gerekir. Ta ki güzel ahlaklar ı alışkanl ık haline getirme ile ilgili muratlar ını gerçekleştir-sinler, onlar ı kalıcı bir huy haline getirsinler. Kötü ahlaktan kaç ınsınlar, ondan ar ınsınlar. Bunun için diyoruz ki:
AHLAK EDİNMENİN GÜZEL AHLAKI ALIŞKANLIK HALİNE GETİRMENİN YOLU Bundan önce demi ştik ki: - İnsanlar ın ahlaklar ının, huylar ının farklı olması, nefsin üç kuvvetinin, şehvani, gazap ve nefs- ı natıka gücünün herkeste farkl ı özellikte olmas ından kaynaklan ır. Ahlakın özü.. Şehvani ve gazap gücünün boyun e ğdiril-mesidir. ıştır ılarak bunlardan övgüye de ğer olanlarla amel Nefs-i natıkanın alışkanl ıklar ının ayr ış edilmesidir. Güzel al ışkanl ıklar ı edinme ve çirkin al ışkanl ıklardan uzakla şmanın a şamalı yolu ise; sözünü etti ğimiz bu iki gücü a şamalı olarak uyumlu hale getirmektir. Şimdi sırasıyla bunlara boyun e ğdirmenin yolunu aç ıklayal ım..
ŞEHVANİ NEFSİ EZİP BOYUN EĞDİRMENİN YOLU Şehvani nefsi ezmenin yolu, insan ın, şehvetinin ayakland ığı, lezzet almaya yöneldi ği, kabardığı sırada, şehvetini uysalla ştır ıp boyun e ğdirmek istedi ğini hatırlamas ı ve nefsini yöneldi ği bayağı şehevi lezzetlerden güzel lezzetlere yöneltmesidir.
Çünkü.. Şehvetin yönelebilece ği güzel lezzetler de ayn ı türdendir ve şehveti yat ıştırmada etkilidir.
Kişi bununla yetinmek durumundad ır. Yani bunu yapt ığı zaman; önce şehveti kır ılır. Sonra bu fiile ili şkin gerekçeler bulur ve şehvetine yat ıştır ıcı vaatlerde bulunur. Şehvet, bu davran ışla yatışırsa ne ala. Aksi söz konusu oldu ğu olursa ki şi fiili güzel yönden yeniden i şler. Bunu yaparsa ve bu fiili tekrarlarsa o vakit nefis isteklerinden vazgeçer. Bu duruma devam ederse nefis de bu al ışkanl ığa alışır. Ondan ba şkasını ise garipser. Şehvani nefsini ezmek isteyen kimsenin zahitlerle, rahiplerle, kendilerini ibadete verenlerle, takva ehliyle ve vaizlerle çokça oturup kalkmas ı gerekir. Reislerle ve ilim ehliyle oturmak onur vericidir. Çünkü reisler, özellikle din liderleri iffetiyle tanınan kimselere sayg ı gösterirler, günahkar ve ahlaks ız kimseleri ise suçlarlar. İnsanın bu meclislere devam etmesi onu sak ınmaya, yüzsüzlük etmemeye etmemeye ve söz konusu reislere kar şı şı güzel davran ışlar sergilemeye zorlar. Ki onu suçlamasmlar, azarlamasınlar. Ve toplant ılarda sayg ı gösterilen bir mertebeye yerle ştirsinler. Ayr ıca ahlak ve siyaset kitaplar ını incelemesi, zahitlerin, rahiplerin, kendilerini i badete verenlerin, takva ehlinin menk ıbelerini okumas ı gerekir. Arsızlar ın ve rezillerin, pervas ızca günah i şleyenlerin, çok şaka yapıp eğlenenlerin meclislerinden de uzak durmas ı gerekir. En çok da sarho ş olmaktan kaç ınması gerekir. Çünkü şarap içip sarho ş olduğunda şehvani nefsi kabar ır, onu günah i şlemeye, çirkin hayas ızlıklara, bunlar ı açıkça anlatmaya sevkeder. İnsan çirkin şeylerden ancak ak ıl ve temyiz t emyiz gücüyle korunabilir. İnsan sarho ş olduğu zaman, kendisini çirkinliklerden koruyan z ırhını yitirmiş olur. Ayıkken kaç ındığı hiçbir şeyi işlemekten sak ınmaz. İffetli olmak isteyen kimsenin ba ş vuraca ğı en iyi yol, şarap içmeyi bir kerede terk etmesidir. Eğer bu mümkün olam ıyorsa, çok az ve de gizlice içmelidir. Yahut de ğer vermedi ği kimselerle beraber içmelidir. Aç ıktan şarap içip sarho ş olanlar ın, sonras ında utanmazl ık edenlerin meclislerinden uzak durmal ıdır. Bu meclislere kat ılıp az şarap içti ğinde bunun kendisine zarar vermeyece ğini sanmamal ıdır. Böyle sanmas ı hata olur. İçki meclislerine kat ılan bir kimse, az içme hususunda nefsine söz geçiremez. Bilakis içki meclisine kat ıldığında, son derece iffetli biri de olsa, içkiyi terk etmi ş de olsa, takvaya sar ılmış da olsa şehveti onu söz konusu meclisin ehline benzemeye zorlar. Nefsi, daha fazlasını işleme hususunda onu ikna eder. Böylece gizlenme ve korunma sonras ında perdeyi y ırtıp günaha dalar. Şu halde iffetli olmak isteyenin en belirleyici özelli ği şarap meclislerine kat ılmamas ı, şarapçılara kar ış ışmaması, onlarla çok oturup kalkmamas ıdır. di nlemeyi azaltmas ı, özellikle kad ınlaŞehvani nefsini ezmek isteyen kimsenin müzik dinlemeyi r ı, onlardan da çekici, etkileyici makamlarla şarkı söyleyen gençleri dinlememesi gerekir. Çünkü müzik, şehveti uyand ırma hususunda güçlü bir etkiye sahiptir. Özellikle dinlenen müzik ba ştan çıkar ıcı, günah ı öğretici ve de dikkatleri çekici olursa. Müzikten bir çok olay kaynaklan ır. Bazen insan müzik dinleme iste ğini bütünüyle ortadan kald ırmayabilir. Şehvetini bast ırmaya niyetlenen kimsenin bu tür müzikten uzak durmas ı, eğer bundan kaçmam ıyorsa, müzi ği bütünüyle terk etme et me hususunda nefsine söz geçiremiyorsa, o zaman sadece erkekleri dinlemesi ve de çekici, şehevi duygular ı kabartıcı olmayan
müzikleri dinlemesi gerekir. Bunu da azaltmak iffetli bir hayat ya şamak isteyen kimse için daha iyi ve daha koruyucudur. koruyucudur. Yemeğe gelince.. Yemekten maksad ın, açl ık acısını dindirerek doymak oldu ğunu bilmek gerekir. Yemeğin iyisi de kötüsü de doyurucudur. doyurucudur. Güzel yemekler yemek için fazla f azla abartman ın pek bir farkı yoktur. En iyisi bütün yemeklerde vasat bir yolu izlemektir. Yiyeceklerin insan ın büyümesini sa ğlayan, al ıştığı şeylerden olmas ı gerekir. Yemek dü şkünlüğü ve oburluk kötü ahlaklardan olsa da kötü ahlaklar ın en basiti ve en ehvenidir. Yemek dü şkünü bir kimsenin içine dü ştüğü utanç, şarap içen, zina eden, kad ınlarla düşüp kalkan, fahi şelerle beraber olan kimsenin içine dü ştüğü utanç kadar de ğildir. Yemek dü şkünlüğü çirkinlik bak ımından daha hafif, daha basittir. Bu huya sahip kimse için daha hafif de olsa yine de çirkindir. Kısaca şöyle dememiz daha do ğru olur: - Yemek dü şkünlüğü, oburluk kötüdür. Buraya kadar sayd ıklar ımız en çirkin, en utanç verici davran ışlardır. Yemekte tedrici olarak orta yolu al ışkanlık edinmenin yolu ise şudur: Yemek dü şkünü kimsenin i ştah çekici bir yiyecek gördü ğü zaman, o yiyece ğin görevini yapabilecek ondan daha az çekici olan ba şka bir yiyece ğe yönelmesidir. Çekici bir şey değilse de bu sefer, onun yerine geçebilecek ba şka bir yiyece ğe yönelerek nefsini tatmin etmesidir. yi yeceklerden yava ş yava ş vazgeçer. İşte böylece yemek dü şkünü olan nefis, çekici yiyeceklerden kimsenin dikkat etmesi gereken şeyler: İffetli kalmak isteyen kimsenin İffetli kalmak isteyen kimsenin her zaman uyan ık olması, günahkarlar ın, yemek dü şkünlerinin, oburlar ın, iğrenç karakterlilerin, utanç verici şeyleri işleyenlerin ak ıbetlerini düşünmesi gerekir.
Bu onun için bir uyar ı ve işaret olmal ıdır. O zaman nefsi şehevi arzulara bu ğzeder, iffetlili ğe, kanaatkarl ığa özlem duyar. İşlemeye gücü yetti ği halde çirkin hayas ızlıklardan uzakla ştığı zaman bir sevinç duyar ve sergiledi ği fiillerden dolay ı huzura kavu şur. Dolayısıyla bu şekilde davran ışının neticesin de: İnsanlar onun hakk ında iyi kanaate sahip olur, onu övgüyle övgüyle yad ederler. Bu anlatt ığımız, şehvani nefsi e ğitmenin, boyun e ğdirmenin ve ezmenin yoludur. Bu.. Şehvetler ve lezzetlerle ilgili olarak ho şnut olunan, övgüye mahzar olan fiilleri al ışkanl ık haline getirme riyazetini esas alan bir yoldur.
GAZAP NEFSİNİ EZİP BOYUN EĞDİRMENİN YOLU Gazap nefsini ezmek, ona boyun e ğdirmek isteyen bir insan özellikle ilgisinin büyük bir bölümünü çabucak k ızan cahil sefihlerin öfkeden ç ıldırmış çirkin hallerine ay ırmalıdır. Sık sık onlar ı gözünün önüne getirmelidir.. ışlaÖfkelendikleri zamanlar, iyice beyinsizle- şip hasımlar ının üzerine deli gibi sald ır ış r ını, hizmetçilerini ve kölelerini i şledikleri suçlardan dolay ı cezalandırdıklar ı an ki halleri üzerinde dü şüncelerini vakit vakit yo ğunla ştırmalıdır. Şüphesiz sefih cahillerin bu halini ara s ıra da olsa bir kimse gözlerinin önüne getirdi ği zaman çok i ğrenç bir manzara görecektir. görecektir. Hizmetçi ve kölelerinin suç i şlemelerinden, karde şlerinin ve sevenlerinin bir kusurda bulunmalar ından dolay ı öfkelendikleri s ıradaki deh şetli manzaralar ını, hatta bütün diyalog ve muamelelerini dü şündüğünde, o zaman cahil ahmaklar ı çirkin gösteren şeyin ne olduğunu daha da iyi anlayacakt ır. Böylece kabaran ve kendisini de harekete geçiren öfkesi dinecek, sövmek ve dövmek suretiyle sald ırmak niyetinden vazgeçecektir. Bunu ba şlangıçta tamamen yapamazsa, git gide en aza indirecektir. Asl ında bu kadar ı bile insana öfkelenmenin, gazablann ıanm çirkinliğini göstermeye yeter. Gazap nefsini ezmek isteyen insan, kendisine eziyet eden ve ya kendisine kar şı suç işleyen birine öfkelendi ğinde, suç i şleyenin kendisi olmas ı ihtimalini düşünsün!.. Böyle bir durumda kendisine i şlediği bu suçtan dolay ı ne lazım geldi ğini tasavvur etsin? İşte.. Bunu yapt ığı zaman suçu örtbas etmenin ya da verilen eziyeti diyetle gidermenin çok daha kolay oldu ğunu anlayacakt ır. şılık bu Bu kanaate sahip oldu ğunda da; suçluya ve eziyet edene verece ği kar şı kanaatine göre belirginle şecektir. Dolay ısıyla intikam almada a şır ıya gitmeyece ği gibi, öfkelendiğinde de çirkin bir cinnet haline bürünmeyecektir. Bunu sürekli yapt ığında, böyle davranmay ı kendine itiyat edindi ğinde, bu arada cahil beyinsizlerin kusurlar ını araştırdığında, öfke an ında, bu kimsenin gazap nefsini k ır ıp boyun eğdirmesi uzak bir ihtimal de ğildir. Bunu bir süre devam ettirdi ğinde ise bu, art ık bir ahlaka ve alışkanl ığa dönü şür. Gazap nefsine boyun e ğdirmek isteyen kimsenin silah ta şımaktan, kavga olan yerlerden, fitne bölgelerinden, kötülerin meclislerinden, ahmak beyinsizlerin arkada şlığından, bekçi ve polislerle ha şir neşir olmaktan uzak durması gerekir. Çünkü.. Bu gibi yerler kalbi kat ılaştır ır, acımasız-laştır ır. Şefkat ve rahmet duygusunu kalpten söker çıkar ır. Bunun neticesinde gazap nefsi kat ılaşır. Gazap nefsine boyun e ğdirmek ve sakinle ştirmek isteyen kimse, ilim ehliyle, vakar sahibi ağırbaşlı kimselerle, ya şlılarla, liderlerle, erdemli şahsiyetlerle, çok az öfkelenen, şılık çok sabırlı, vakarl ı ve halim kimselerle oturup kalkmal ıdır. buna kar şı Ayr ıca sarho ş edici içkiden uzakla şması şarttır. Çünkü.. Sarho şluk, şehvani nefisten çok gazap nefsini galeyana getirir.
Hatta bazen bir anda arbede ç ıkmasına neden olur. Sarho ş olan kimse, asl ında samimiyetle ba ğlı olduğu ve sevdi ği sofra arkada şlar ına saldır ır, onlar ı aşağılar, onlara söver. Namuslar ına dil uzat ır. Kişinin önceki sevgi ve şefkati ile sald ırması ve sövüp saymas ı arasında içkinin içilip sarhoşluğun belirtilerini göstermesi kadar bir zaman zaman vard ır. İçki, insan ı bu şekilde ters yüz eder. Sarhoşluk, öfke gücünü ve öfke söylemini söylemini harekete geçirir. İşte bu sebebden gazap nefsini sakinle ştirmek isteyen kimsenin; sarho şluk veren içkilerden uzak durmas ı şarttır. Şayet şarabı tamamen terk etmek mümkün ise, bu, hem gazap nefsini hem şehvani nefsi ezmenin en iyi yoludur. Gazap gücüne ve şehvet gücüne boyun e ğdirmek isteyen bir kimse, yapt ığı her i şte düşünceyi kullanmal ıdır. Bir iş üzerinde iyice dü şünmeden onu yapmaya kalkmamal ıdır. Düşünceyi ve üzerinde tefekkür edilmi ş görüşü alışkanl ığı, adeti haline getirmelidir. Tefekküre dayanan görü ş ve iyi bir düşünce, ahmakl ığı, beyinsizli ği, çabuk öfkelenmeyi, şehevi arzular ın peşine düşmeyi, lezzetlerin ard ı sıra gitmeyi ona çirkin göstereceklerdir. Bunlar ı çirkin görünce de do ğal olarak kaç ınacakt ır, tefekkür esasl ı görüşün ve fikrin gerektirdiği eylemlere yönelecektir. Şayet bu istenenleri yapt ıktan sonra yine de tamamen sakmam ıyorsa, mutlaka bunun onun üzerinde bir etkisi olacakt ır. Böylece ba şlamak istedi ği bu tür fiiller gittikçe sınırlı olacaktır. Ahlakı ar ındırmaya, şehvani ve gazap nefislerinin kontrol alt ına al ınmasına ili şkin emrin özü, nefs- ı natıka'y1 (ak ıl gücünü) takviye takviye etmektir. İnsanın hayatındaki bütün işlerin yönetimi bu güç "nefs-i natıka AKIL" sayesinde olur.
NEFS-I NATIKA "KONUŞAN NEFSİ, AKL'I" GÜÇLENDİRMENİN YOLU Nefs-ı Natıka (akıl) güçlendi ği, kişinin şahsiyetinde belirleyici bir konum kazand ığı zaman, bununla di ğer iki gücünü idare etmesi de mümkün olur. Nefsini her türlü çirkinlikten çir kinlikten alıkoyar ve her zaman güzel ahlaka uyar. Kişinin nefs- ı natıkası güçlü de ğilse, ezik ve silik olursa, bu takdirde ki şinin yapmas ı gereken ilk i ş, ahlakını doğru yöne kanalize etmek için bu gücünü e ğitimle güçlendirmesidir. Bu gücün, yani nefs- ı natıkanın güçlendirilmesi de ancak akli ilimlerle olur. İnsan akli ilimleri inceledi ğinde, iyice ara ştırdığında, ahlak ve siyaset kitaplar ını okuduğunda ve bunu sürekli hale getirdi ğinde nefsi uyan ır, kendine gelir, uyu şukluğundan silkinir, erdemlerinin fark ına var ır, rezilliklerinden yüz çevirir.
Çünkü.. Ak ıl gücü dedi ğimiz nefs- ı natıka, erdem ve iyiliklerin yok oldu ğu, rezilliklerin bünyeyi istila etti ği durumlarda zay ıflar, silikleşir. Ama.. Nefis, erdemlerle bezendi ği, edep edindi ği zaman gafletinden uyan ır, sarhoşluğundan ay ıkır, zayıflığından sonra güçlenir. Bu nefsin erdemleri; akli ilimlerdir, özellikle büyük bir titizlikle ara ştır ılmış olanlar ı.. Bir insan, akli ilimleri öğrenmeye ba şladığı zaman sırasıyla.. Nefsi şereflenir, Himmeti yücelir, Düşüncesi kuvvetlenir, şı güç kazan ır, Nefsine kar şı Nihayetinde de.. Güzel ahlaka kavu şur. Nefsini ıslah edecek güce sahip olur, Doğası, mizacı kendisine boyun e ğer, Nefsini ar ındırması kolaylaşır, Gazap ve şehvet nefsi kendisine boyun e ğmeye ba şlar.. Dolayısıyla da bu iki nefsini ezmesi ve boyun e ğdirmesi kendisine kolayla şır. O halde.. Ahlakını yönetip güzelli ğe yöneltmek isteyen ki şinin öncelikle yapmas ı gereken şey, ahlak ve siyaset kitaplar ını incelemesidir. Sonra da.. Hakikat ilimleri üzerinde yo ğunlaşması gerekir. Çünkü.. Nefsin gelebileceği en şerefli düzey; eşyanın hakikatini idrak etmesi, varlıklar ın mahiyetlerini gözlemleyecek kapasiteye ula şmasıdır. İnsan, nefsi şeref kazanıp, himmeti yücelince, fazilet ehlinin mertebelerine yükselir. yükselir. Nefs-ı Natıka'yı ıslah eden, onu güçlendiren bir husus da ilim ehliyle oturup kalkmak, onlar ın arasına kar ış ışmak, onlar ın ahlaklar ına ve adetlerine uymakt ır. Özellikle.. Hakikat ilmine sahip, son derece uyan ık ve dikkatli olanlar ın, i şlerinde ilimlerinin gerektirdiği ve akıllar ının ilham etti ği gibi hareket edenlerin yolunu izlemektir. ıştırmanın yolu: Nefs-ı Natıka'nın ahlakını ayr ış Nefs-ı Natıka'nın ahlakını ayr ış ıştır ıp güzel huylar ıyla amel etme ve çirkin huylar ını bir kenara atmaya gelince, bu da insan i nsan ın nefs- ı natıkasını eğitmesiyle mümkün olur. Çünkü.. Nefs-ı natıka hakikat ilimleriyle e ğitilip uyandır ıldığmda şereflenir, çirkin adetlere tenezzül etmez, çirkinliklerle kirlenmeyi kendisine yak ıştırmaz. Bu durumda da s ırasıyla.. Kişinin çirkin olan adetlerden kaç ınması kolaylaşır.
Baskın karakteri, güzel ahlak ı yeğlemek, onunla ahlaklanmak olur. Buraya kadar anlatt ıklar ımızdan anla şılıyor ki; nefsi terbiye etmenin, çevrenin ho şnut olduğu övgüye de ğer ahlaklara sahip olmasının, güzel ahlak ı alışkanl ık haline getirmek için işlenmesinin, ahlak ın güzel olan ına uyman ın, yerilmi ş ve çirkin huylardan kaç ınmanın... şehvet ve gazap güçlerine boyun e ğdirmenin, onlar ı ezmenin yolu: Nefs-ı Natıka'yı ıslah edip güçlendirmek, onu faziletlerle, edeple ve güzelliklerle bezemektir. Siyasetin arac ı ve riyazetin bine ği budur.
Akli İlimleri Öğrenme İmkanı Olmayan Kimselerin Takip Edeceği Yol Akli ilimleri öğrenme ve onlarda derinlik kazanma imkan ına sahip olmayan ya da bu hususta zorluk çeken kimsenin yapmas ı gerekenler s ırasıyla şunlardır: Bütün çabas ını düşünme melekesini duyarl ılaştırma.. Nefisle mücadele etme, Nefsin çirkin al ışkanl ıklar ı ile güzel al ışkanlıklar ını birbirinden ay ırma, Sonra da.. Bunlardan hangisinin kendisine daha uygun, daha faydal ı, sonucu daha övgüye değer ve daha kal ıcı olduğu hususunda boyun e ğ-dirmelidir. Zira.. Bir insan nefsini tasdik eder, şehvetini ve lezzetlerini ciddiye al ırsa, alaca ğı lezzet sadece o an için geçerlidir. O andan sonra bu lezzetin izi kalmaz. Sonra bundan hiçbir fayda da görmez. şılık bu çirkinli ğin utancı ve iğrençliği de her zaman devam eder. İnsanlar Buna kar şı arasında dilden dile anlat ılır. Ayıplanır, çirkinliğinden dolay ı aşağılanır, lanetle anılır. Şiddetli öfke, derhal intikam almaya kalkma, sövme, çirkefle şme de öyledir. Çünkü öfkenin şiddeti dindi ğinde, kabarmas ı sükunete döndü ğünde, insan yapt ığını düşünmeye başlar. O zaman yaptığının çirkin oldu ğunu anlar. Böyle bir şeyi yapman ın gerekli olmad ığı gibi faydal ı da olmad ığını kavrar. Öfke anında i şlediği şeyler, her zaman nitelendi ği bir nakısa damgas ı olarak alnına yapıştır ılır ve bir utanç olarak sövülmesinin sövülmesinin vesilesi k ılınır. Bazen insan öfke an ında cinayet de i şler. Bundan dolay ı cezalandır ılır ve terbiye edilmek durumunda kal ır. Sonra insan nefs- ı natıkanın alışkanl ıklar ından çirkin olanlar ının da yararl ı ve işlemeye de ğer olmadıklar ını anlar. Çünkü.. Kıskançl ık, kin, hainlik gibi huylar insana hiçbir fayda sa ğlamazlar. Eğer insan hainlikten ve kötülükten fayda sa ğlıyorsa, bu, en i ğrenç faydad ır. Kaldı ki fayda olarak alg ıladığı şey asl ında kendisine zararl ıdır. Çünkü.. Kötülük eden, bununla bilinen bir insana kar şı insanlar önlem almaya ba şlarlar, ona eziyet etmeye haz ırlanır, ona zarar vermeye yeltenirler. Ondan sak ınır ve kaçınırlar. Ona yarar dokundurmaktan imtina ederler. İyiliklerin ona yönelmesine engel olurlar. Bunun için
çaba sarf ederler. Bu nitelikte olan bir insan ın hali ne kadar kadar kötüdür!.. İnsanlarla ili şkilerinde kötülük ve çirkefi esas alan kimse en kötü haldeki kimsedir. Kötülü ğünün ona verdi ği zarar, ona sa ğladığı faydadan çok daha fazlad ır. İnsan nefsini hesaba çekti ği, fikrini geni ş kapsaml ı olarak çal ıştırdığı, ayırt etme (temyiz) melekesini kulland ığı zaman, kötü ahlak ın kendine verdi ği zararlar ın sağladığı faydalardan çok daha fazla oldu ğunu, ayr ıca fayda olarak nitelendirilen şeylerin gerçekte fayda olmad ıklar ını, çok basit şeyler olup hiçbir kal ıcılıklar ı ve süreklilikleri olmad ığını bilir. Fayda olarak nitelendirilen bu basit şey, uğranılan büyük zarar ı, her zaman ta şınacak şılamaz. utancı kar şı Şunu da bilir: Kötülük ve hainlik, kötülü ğü insanın üzerine çeker. İnsanlar ı ondan kaç ırtır, ürkütür. İşte bir kimse.. Bu araştırmasını sürdürür ve artt ır ırsa, güzel ahlaka tabi olma hususunda nefsine güç vermi ş olur. Kötülüklerini ve çirkinliklerini atması da kolayla şır. Hayır ve doğruluk ona hakim olur, ay ıplardan ve utançlardan ar ınır. Bunu sürekli hale getirdi ğinde ise.. Çok geçmeden ahlak ı düzelir, Yolu güzelle şir, Görüntüsü berrakla şır, Fazilet ehlinin mertebesine ç ıkar, Çirkinlik ve noksanl ık ehlinden ay ırt edilir. Ahlakını güzel bir yöne kanalize etmek isteyen kimsenin amac ı: Her faziletin zirvesine, en son derecesine varmak olmal ıdır. Ve.. Zirveden, yani en son dereceden aşağı-sıyla yetinmemelidir. Ancak en yüksek dereceye razı olmalıdır. Bunu amaç edinirse, erdemlerde en yüksek mertebeye varmasa da ortada bir yer edinir, hoşnut olunan bir mertebeye var ır. Ama.. İşin başından itibaren orta mertebeyle yetinirse, buna da ula şamamaktan emin olamaz. O zaman da en a şağı mertebelerde kal ır. Maksadını gerçekleştiremediği gibi hiçbir zaman tamamlanmay ı umamaz. İşte bu anlatt ıklar ımız güzel ahlak ı edinmenin yolu, bütün övülen al ışkanl ıklara aşamalı olarak sahip olman ın yöntemidir. İnsan nefsini buna ba ğlı hale getirdi ğinde ve bu yolu ve yöntemi çokça gözetti ğinde, onu al ışkanl ık haline getirdi ğinde, faziletler onun karakteri, güzellikler onun ahlak ı ve tabiatı olurlar.
KAMİL İNSANIN VASIFLARI KEMALATA ERMEK İÇİN İZLEDİĞİ YOL Bu bölümde bütün güzel huylar ı üzerinde toplayan tam "kamil" insan ın vasıflar ını ve tamlığa "kemalata" ermek için izledi ği yolu kısaca anlatmak için öncelikle öncelikle diyoruz diyoruz ki: Tamlığa "kemale" eren insan; hiçbir fazileti kaç ırmayan ve hiçbir rezilliğe ilgi duymayan kimsedir. Ancak.. Çok az insan bu s ınıra ulaşabilir. İnsan bu s ınıra vardığı zaman, insanlardan çok meleklere benzer. Oysa insan ın bir çok kusuru vard ır, onu ve tabiat ını bir çok kötülük istila eder. Nefsini bütün ay ıp ve noksanl ıklardan kurtaracak ve bütün fazilet ve iyilikler taraf ından ku şatılacak şekilde bu kötülüklerden kurtulan çok az insan vard ır. Ancak bu tamaml tamaml ık "kemal" -ulaşılması oldukça zor ve uzak da olsa -mümkündür. Bu, insan ın ulaşacağı son hedef, varaca ğı en son noktad ır. İnsan samimi bir niyet ve azimetle harekete geçip çal ışma ve çabanın hakkını verdiğinde, varlığının amacı kılınan bu son noktaya varmayı, nefsinin yüceleceği bu mertebeye ulaşmayı hakkeder.
TAM İNSANIN VASIFLARININ TAFSİLATI Bir insanın tam "kamil" olmas ı için ilk önce ahlak ını iyice kontrol etmesi yani öz eleştirisini dürüstçe yapması gerekir. Bundan sonra da.. Bütün ay ıplar ı kar şı şısında son derece uyan ık olmal ıdır.. Her türlü noksanl ığın kendisine sirayet etmesinden sak ınmalıdır. Her fazileti i şlemeli, gayeye ermek için çal ışmalıdır. Kemal suretine a şık olmal ıdır. Güzel ahlaktan lezzet almal ıdır. şısında uyan ık bulunmal ıdır. Kötü al ışkanl ıklar kar şı Nefsini ar ındırmaya önem vermelidir. Sahip oldu ğu erdemleri çok görmemelidir. İşlediği en küçük bir rezilli ği dahi büyük görmelidir. Yüksek rütbeleri küçümsemeli, en yukar ı hedefleri dahi az ımsamal ıdır. Tamaml ığm şu anda bulundu ğu yerin ötesinde oldu ğunu dü şünmelidir. Kemalin en eksik niteli ği olduğunu dü şünerek daha mükemmel olmaya çal ışmalıdır.
İNSANI KEMAL MERTEBESİNE ULAŞTIRAN KEMALİNİ MUHAFAZA ETMESİNİ SAĞLAYAN YOL İnsanı tamaml ık "kemal" mertebesine ula ştıran, kemalini muhafaza etmesini sa ğlayan yola gelince..
Bu yol, insan ın bütün dikkatini hakikat ilimleri üzerinde yo ğunlaştırmasını gerektirir. Bu yol da insanın amacı: Mevcut varl ıklar ın mahiyetlerini ihata etmek, İllet ve sebeplerini ke şfetmek, Varolu ş amaçlar ını araştırmak olmal ıdır. Bilgi itibariyle hiçbir hi çbir hedefte durmamal durmamal ıdır. Mutlaka gözünü bu hedefin ötesine dik-melidir. Bu yol da insanın şiar ı: Gece gündüz ahlak kitaplar ını okumak, Siyer kitaplar ını araştırmak, Siyaset kitaplar ını anlamaya çal ışmak olmal ıdır. Fazilet ehlinin yap ılmasını emrettikleri şeyleri yapmak, Kadim hükemanm i şaret ettikleri davran ışlar ı alışkanlık haline getirmek olmal ıdır. Beyan ve belagat adab ından da pay sahibi olmas ı gerekir. Belli oranda fesahat ve hitabet süsüyle bezenmesi bezenmesi laz l az ım gelir. Her zaman ilim ve hikmet meclislerinde bulunmas ı, vakar ve iffet ehliyle içli d ışlı olması kaçınılmazd ır. Bu.. Sıradan vatandaşın, sokaktaki insanın tamamlığa, mükemmelliğe varmasını sağlayan yoldur.
KRALLAR ve REİSLER İÇİN GEREKLİ OLAN DAVRANIŞLAR Kral ve reisler için i çin gerekli olan davran ışlara gelince.. Kral ve reislerin meclis arkada şlar ının, yakın çevrelerinin, etraf ında dönüp i şlerini gören kimseler, iyilik ve do ğrulukla bilinen, tan ınan kimseler olmalar ı şarttır. Edep ve vakar vasf ına sahip olmalar ı, mertebelerinin olmas ı, İlim ve hikmette özel bir mertebelerinin Gerçek bir anlay ış ve zekaya haiz bulunmalar ı gerekir. İlim ehlinin meclislerine yak ın durmalar ı, Onlar ı ilmi araştırmalara teşvik etmeleri, Onlarla çokça oturup ünsiyet kurmalar ı lazımdır.
İlim ve ilim dallar ı ile ilgili açıklamalar onlar için bir rahatlama ve lezzet vesilesi olmalıdır.
Mülkün idaresi ve törenleri, hükemaya dair haberler ve ahlaklar ı, iyi krallar ın haberleri ve alışkanl ıklar ı onlar ın ilgisini çekmelidir.
KEMALATA ERMENİN YOLUNU ARAYAN KİMSENİN YAPMASI GEREKENLER Tam "kâmil" insan ın, tamaml ığa "kemalâ-ta" ermenin yolunu arayan insan ın öncelikle şehvetlerini ve lezzetlerini belli bir kanun dairesinde tatmin etmesi, bu hususta itidal çizgisini izlemesi, a şır ılıktan, ifrattan kaç ınması gerekir. şılanmas ı Kendisi aç ısından tatmin edilmesi gerekli olan şehvetlerin ve lezzetlerin kar şı hususunda; güzel ve iyi kar şılanan yöntemleri, yollar ı esas almas ı, nefsini buna ba ğlı tutmas ı, tabiatını buna teşvik etmesi, lezzet ehlinden ve onlarla içli d ışlı olmaktan uzak ışmaktan kaç ınması gerekir. durmas ı, kötülük halifelerinden, halifeleri nden, onlara kar ış Nefsine şehvetin, ölümcül darbeyi kendisine indirecek kadar yak ın bir düşman ve kavgay ı asla bırakmayan, sonuna kadar zarar ve eziyet etmeyi amaçlayan bir has ım olduğunu hissettirmesi, azg ın şehveti kötülemesi ve de şifre etmesi, şehveti dü şman bilip kar şı şısına dikilmesi, ona kar şı şı direnç göstermesi, azg ınlığını sonsuza kadar ezmeye çal ışması, keskinli ğini her zaman için köreltmeye çal ışması, egemenli ğini yıkması, aşamalı bir terbiye yöntemiyle kibrini k ırması, boyun e ğdirmesi, belli bir tertip dahilinde fevrili ğini dinginleştirmesi gerekir. İşte.. Bir kimse ancak bunlar ı yaptığı zaman, art ık nefsine hakim olabilir, şehvetine boyun eğdirebilir; iffet karakterini kazanabilir, güzel bir hayat tarz ına yakınlık hissedebilir. Ancak.. Yukarda bahs etti ğimiz davran ışlar ın tersine şehvetinin dizginlerini sal ıverirse, bütün isteklerini yerine getirmesi hususunda müsamaha gösterirse, onu idare etmeyi ve gözetmeyi ihmal ederse, nefsi azgmla şır, kibirlenir. Çok geçmeden ki şiyi küçümser, a şağılar, onu güder, kötülü ğüne olan i şlere yöneltir, utanç verici durumlara dü şürür. Bütün bunlar ın neticesinde de o ki şi, ta-maml ıktan uzakla şır, kemale ermesi ümidi kalmaz. Tamaml ığı isteyen insan ın kesinlikle bilmesi gerekir ki; lezzetler, taliplerine ula şılması zor, elle tutulması ihtimali uzak göründü ğü sürece, amac ına ulaşmasına imkan yoktur. Bu durum, krallar ve reisler için hem daha zor hem de daha uzakt ır. Çünkü krallar ve reisler lezzetlere ula şmak bakımından di ğer insanlara göre daha muktedirdirler. İmkanlar ı daha çoktur, güçlüdür. Şehevi lezzetler onlar ın önlerine serilmi ştir. Bu onlar ın karakteri ve adetidir. Bu yüzden lezzetlerden ayr ılmak onlara daha a ğır gelir. Lezzetlerden yüz çevirmesi neredeyse imkans i mkansız gibi bir şeydir. Özellikle de küçüklü ğünden beri şehevi arzular ın en üst düzeyde ve en geni ş biçimde tatmin edildi ği ortamlarda yeti şenler için.. Ancak krallar ın lezzetlere ula şma güçleri daha fazla, lezzet alma imkanlar ı daha
geniş olsa da, onlar ın himmetleri daha büyük, nefisleri daha onurludur. Kısacası.. Onlardan biri nefsini insani tamaml ık mertebesine yüceltti ğinde, gerçek liderli ği arzu ettiğinde, gerçek mülkün, insan ın zaman ındaki insanlar ın en tamamı, yakınlar ının ve reayasının en faziletlisi olmas ı olduğunu bilir. Böyle olunca şehevi arzulardan ayr ılmak, dünyevi lezzetleri terk etmek ona basit gelir.
CÖMERTLİĞİN FAYDALARI Ahlakını iyi yöne kanalize etmek, şehvetlerde itidal yolunu izlemek isteyen bir kimsenin bir kanun edinmesi, edinmesi, yeme ve içmesini ve cömertlik hususiyetini bar ındıracak şekilde bu kanuna göre düzenlemesi gerekir. Yani.. Böyle bir kimse yaln ız başına yemeye ve içmeye kalkmamal ıdır. Aksine mal ına kardeşlerinin ve sevenlerinin sevenlerinin ortak olmas ını amaçlamalıdır. Bu, sıradan insanlar ın ve reayan ın sokaktaki insanlar ın izleyece ği yoldur. Kral ya da reis olursa, o zamanda yeme ve içmede yak ınlar ını ve meclis arkadaşlar ını etraf ına toplamas ı, arkadaşlar ını, yardımcılar ını çağırması, fakir ve miskin ama erdemli kimseleri ara ştır ıp bulmas ı, özellikle daha önce tan ıdığı ya da kendisine daha önce hizmet eden kimseleri davet etmesi, ihtiyaçlar ını gidermesi gerekir. Bu gibi kimselere, yak ınlar ına ve arkada şlar ına yaptığı yardımlardan daha fazlas ını sunmay ı alışkanl ık haline getirmesi laz ımdır. Eğer kralsa, liderse sofras ında toplanan, yeme ğine ve içece ğine ortak olan karde şlerine, dostlar ına, reayas ına ünsiyet (dostluk) göstermesi, kendileriyle beraber olmaktan memnun oldu ğunu ifade etmesi, kendilerine yemek ve içecek ikram etti ğinden, ya da bunu yapacak güce sahip oldu ğundan de ğil, onlarla beraber oldu ğundan dolay ı mutlu olduğunu ihsas yani onlara hissettirmesi laz ım gelir. Yemek ve içecek sundu ğu için minnet etmekten, ba şa kakmaktan ya da kibirlenmekten önemle kaç ınmalıdır. Çünkü bu ki şiyi alçaltan bir davran ıştır. İnsanlar ı soğutur. Böyle bir karaktere sahip olanlardan halk uzakla şır ve o ki şi yalnız kalır. Bir insanın-eti darda bile olsa- buna çok ihtiyac ı da olsa, yiyece ğini kardeşleriyle bölüşmesi güzel bir davran ıştır. Özellikle fakirlerle ve zay ıflarla bölüşmesi iyidir. İnsanın şiddetli ihtiyaç duymas ına ve yerine koyacak ba şka bir şeyi olmamasına rağmen yiyece ği içeceği hususunda ba şkasını kendisine tercih etmesi bunlardan çok daha güzel bir davran ıştır.
DÜNYA MALI HAKKINDA Kusursuz bir siyaset gütmek isteyen bir kimsenin mal ı aşağılamas ı, küçümsemesi, mala hakketti ği gözle bakmas ı lazım gelir. Mal, ancak ba şka bir şey için istenir, kendisi için bizzat istenmez. istenmez. Çünkü.. Malın kendisinin hiçbir faydas ı yoktur. Mal ile elde edilen şeylerin yarar ı vard ır.
Buna göre.. Mal, çeşitli amaçlara ula şmak için kullan ılan bir araçt ır. İşte bu sebebten mal biriktirmenin ve depolaman ın faydal ı olduğu sanılmasın. Bir kimse mal biriktirip hırsla üzerine dü ştüğü zaman, bu mal sahibinin gerçekte muhtaç oldu ğu hiçbir amac ını gerçekleştir-mez. Dolayısıyla mal, başka bir şey için istenir. O halde görü şü isabetli, himmeti yüksek bir kimse, mal ı gerçek de ğeriyle ölçmeli, tartmalıdır. Malı asıl amacı için kazanmal kazanmal ı ve amac ı uğruna harcamal ıdır. Bununla beraber insan, mal kazanma hususunda gev şeklik göstermemeli, tembellik etmemelidir. Ama.. Mal kazanma kazanma hususunda s ınırsız bir hırsla ileri de atılmamal ıdır. Ancak mal kazanmaya kazanmaya da gerekli oldu ğu kadar önem vermelidir. Çünkü insan ın malı yoksa, onu, muhtaç oldu ğu şey hususun-da-onda oldu ğu için- kendisinden erdem olarak aşağı olanlar ın önünde e ğilmesine neden olur. Malın varl ığı da insan ı, erdemlik menzili a şağı olduğu halde, kendisinden erdemce yukar ıda olanlardan müsta ğni kılar. İnsan mal ı biriktirmemeli, yan ında tutmamal ıdır. Aksine ihtiyaçlar ı için harcamah, as ıl görevleri için infak etmelidir. Ancak.. Malı dağıtırken itidal çizgisini gözetmek de önemlidir. İsraftan, saç ıp savurmaktan kaç ınmak gerekir. Üzerindeki mal ı, bir hakkı, vermemezlik de etmemek gerekir. şılanmayan bir alanda da harcama yapmak yanl ıştır. Gerekmeyen ve te şekkürle kar şı Kişi ihtiyaçlar ını giderdiği, infak etmesi gereken miktar ı dağıttığı, eksi ğini gedi ğini kapattığı zaman dönüp durumuna bakar. E ğer malında önemli ihtiyaçlar ı dışında fazla bir şey kalmışsa, ondan bir pay ı zorluklar, felaketler için ay ır ır. Sonra geri kalan ı ailesinden, akrabalar ından, karde şlerinden ve sevdiklerinden ihtiyaç sahipleri için ay ır ır. Ondan bir payı da zayıflara, miskinlere ve engelli muhtaçlara ay ır ır. İhtiyaçlar ından çok erdemine ve iyiliğine ihtimam gösterir. Çünkü ihtiyaçlar onu istemeden böyle bir infaka yöneltir. Nafile ibadetlerin ço ğu, ki şi taraf ından önemsenmedi ği ve kendisini zorunlu hissetmediği zaman yerine getirilmez, yerine getirilmesi kolay olmaz. Nefsin zay ıflığı ve kötü zan insanı bundan al ıkoyar. Nefsi işe kar ış ışmasa bile bu sefer fazla önemsemez, gev şeklik gösterir. Bir kimse iyilik ve fazilette gev şeklik gösterdi ği zaman mükemmel ve tam bir insan değil ancak a şağılık bir cimri olur. Aslında bilinen bir iyili ği yoksa, vas-fedilece ği iyi vasıflar ı bulunmuyorsa insan bile sayılmaz. Bu durum bütün insanlar için geçerlidir. Krallar ve Reisler: Krallar ve reislere gelince, onlar ın bu siyaseti izlemeleri çok daha gereklidir. Buna herkesten çok onlar itina göstermek durumundad durumundad ırlar. Mal ile ilgili hak ve görevlerin eksiksiz yerine getirmeleri zorunludur. Malın bir kısmını kendi harcamalar ına ve ihtiyaçlar ına, askerlerinin erzak ına ve arkada şlar ına vermekle yükümlüdürler, ki bunun da yeterli miktarda olmas ı gerekir.
İsrafa kaç ılması ya da eksik olmas ı doğru değildir.
Malın bir kısmını da kötü bir olay kar şı şısında kullanmak üzere ay ırmalar ı gerekir. Geri kalanı ise, kerem ve cömertlik yolunda harcarlar. harcarlar. İyilik yaparlar, hay ır işlerinde kullan ırlar. İlim ehline derecelerine göre ba ğışta bulunurlar. Özel mallar ından onlara maa ş bağlarlar. Kendilerini ilim ve edebiyata verenlere in-fak ederler. Zayıflara ve miskinlere yard ım ederler. Yabancılar ı araştır ırlar. Zahitlere, kendilerini ibadete verenlere ihtimam gösterirler. Fazla kalan mallar ından onlara pay ay ır ırlar. Büyük küçük herkesi gözetirler. Mallar ının bir kısmını onlar ın ihtiyaçlar ı için ayır ırlar. Çünkü krallar, reisler reayadan daha fazla kerem sahibidirler. Avamdan çok daha cömert olmalar ı gerekmektedir. Sevgi gösteren ve yak ın duran kimselerle, e ğer muhtaç durumda iseler, mal ı paylaştırmak ve onlar ı infakta tercih etmek güzel bir davran ıştır. İhtiyaçlar ı şiddetlendikçe bu yard ımı yapmak çok daha güzel olur ve bu davran ış insanlar taraf ından güzel kar şı şılanır. Bir kimse bir karde şini ya da yak ın bir arkadaşını görür de ihtiyaç onu i şlerinden birini ıslah edememe durumuna getirmi şse, ya da içine dü ştüğü bir sıkıntıyı savamayacaksa, kendisi de bunu mümkün k ılacak miktarda mala sahipse, derhal ona yard ım etmeye koşmalıdır ve onun kendisinden istemesine istemesine izin vermemelidir. Bu davran ışı tanımadığı bir yabancıya, önceden bir sayg ısını ve sevgisini görmedi ği şı yaparsa bu çok daha güzel olur. birine kar şı
ÖFKE HAKKINDA Kemal sahibi olmay ı isteyen kimse nefsine öncelikle şunu öğretmelidir: Öfkeli insan hayvanlar ve yırtıcı canavarlar konumundad ır. O da tıpkı onlar gibi yaptıklar ını bilerek ya da görerek yapmaz. Kemal sevgisiyle dolan kimse, biriyle tart ışır da bu tartışma onu hasmına öfkelenmesine ve aleyhine sözlere söylemeye iterse, şunu dü şünmelidir ki, bu haliyle hayvanlar ve yırtıcı canavarlar konumundad ır. O zaman derhal ona kar şılık vermekten kaç ınsın, ona misliyle mukabelede bulunmaktan vazgeçsin. Acaba köpek kendisine havlarsa, köpe ğin havlamas ına kar şı şılık vermesi do ğru olur mu? Yine.. Bir hayvan kendisini boynuzlarsa, o hayvana ceza vermesi de iyi bir davran ış sayılır mı?.. Sayılmaz!.. Çünkü hayvan; yapt ığını bilerek yapmaz, tam tersine bilmeden hareket eder.
Ancak.. Bazı ahmaklar kendilerini boynuzlayan, inciten, eziyet eden hayvanlara k ızar da kılıçlar ıyla onlar ı dürterler. Bu sefer hayvan dürtmenin ac ısıyla ona çifte atar. Ama.. şılamaz. Ağır başlı vakur adam, bu davran ışlardan hiçbirini güzel kar şı Hasmında hayvanl ık belirtilerini sezdi ği zaman, bu sezgi onu gazap nefsini tutmaya sevk eder, dizginlerini s ıkar. Şayet bir kimse, ahmakl ık eseri olmaks ızın kendisine eziyet eder ve bu eziyet onu öfkelendirirse, yine de öfkelenmekten yüz çevirir. Çünkü.. Öfkeli insan ile hayvan hayvan arasında hiçbir fark yoktur. Dolayısıyla akıllı kimse, düşüncesinin gere ği olarak, kendisine eziyet eden kimseye eziyet etmekten vazgeçer. Yani.. Ne öfkesini belirtir, ne de ahmakça bir görüntü sergiler.
İNSANLARI SEVMEK HAKKINDA Kemal derecesine ula şmak isteyen kimse, nefsini bütün insanlar ı sevmeye, muhabbet beslemeye al ıştırmalıdır. Onlara acımayı, şefkat ve merhamet göstermeyi nefsine ö ğütlemelidir. Bütün insanlar ayn ı soydan gelen bir kabile gibidirler, hepsi birbiri ile nesep ba ğıyla bağlıdır. Onlar, insanl ık noktasında birleşirler. İlahi kudret süsü hepsinde mevcuttur. Her birinde ayr ı ayr ı vard ır. O da akıl nefsidir. Zaten.. İnsan bu nefisle insan olmu ştur. İnsanın iki cüzünün, yani ruh ve bedeninin en şerefli parças ı akıldır. İnsan, gerçekte ak ıl nefsinden ibarettir. O bütün insanlarda de ğişmeyen tek cevherdir. Bütün insanlar gerçekte birdirler, sadece şahıslar ı farklıdır. Bütün insanlar bir ise ve sevgi de nefsin bir özelli ği ise, o zaman bütün insanlar ın birbirlerini sevmesi gerekir. Bu, insanlarda ortak bir tabiatt ır, tabi ki gazap nefsi bask ın çıkmazsa.. Çünkü.. Gazap nefsi, ki şiye başkanl ık makamını sevdirir. Bu da onu kibirlenmeye, kendini beğenmeye ve zay ıf olanlara musallat olmaya, küçükleri ezmeye, zenginleri ve faziletlileri kıskanmaya skanmaya iter. it er. Bu özelliklere sahip olanlardan da, dü şmanlık doğar.
İnsanlar aras ında bu ğz yayg ınlaşır. İnsan gazap nefsini kontrol ederse, gazap nefsini ak ıl nefsinin emrine verirse bütün insanlar birbirlerini seven karde şler olurlar. İnsan fikrini kullan ırsa, bunun zorunlu oldu ğunu görür. İnsanlar ya erdemli ya da noksan olurlar.
Erdemlileri erdemlerinden dolay ı sevmek, noksan olanlara da noksanl ıklar ından dolayı acımak gerekir. Kemal derecesini seven insana, bütün insanlar ı sevmek, onlara ac ımak, şefkat göstermek yara şır. Özellikle krallar ve reisler için.. Kral reayas ını sevmedikçe, sevmedikçe, onlara şefkat göstermedikçe kral olamaz. Kral ve reayas ı hane reisi ve hane halk ı mesabesindedirler. Hane reisinin hane halk ına buğzetmesi, onlara ac ımaması, onlar ın maslahatlar ını gözetmemesi ne kötüdür! Kemal mertebesini seven, arzulayan kimsenin bütün himmeti, bütün insanlara iyilik etmek, -mal ının ihtiyaç fazlas ını- onlara in-fak olmal ıdır. Bu da ölümünden sonra iyilikle anılmasını sağlar. Bu düşüncede olan bir kimse, insanlara kötülük etmekten uzak durmal ıdır. Çünkü.. Nefsini muhasebe etti ği zaman, yapt ığının kötülük oldu ğunu anlar. Ula şamayaca ğını düşündüğü bir iyilik için bu kötülü ğü yaptığını anlar. Yapt ığının yanl ış olabileceği ihtimalini göz önünde bulundurarak vazgeçer. Meseleyi bu şekilde öğrendiği zaman, istedi ği hayr ı kötülük yolundan ba şka bir yoldan i şlemeye koyulur. Çünkü amaç hay ırdır, kötülük etmek de ğil. Şayet kötülük etmesi öfke ve kinden kaynaklan ıyorsa, bilmesi gerekir ki, kini dindi ği zaman, bu kötülü ğün maksat olmad ığını bilir. Maksad ı kötülük olmayan böyle bir fiil i şlenmeye de müstahak de ğildir. Kötülük fiili çirkindir. Özellikle.. Erdemleri üzerinde toplayan bir kimse için çok daha kötüdür. şılığı olması ya da bir caniye k ısas uygulan Ancak yapılan kötülü ğün bir suçun kar şı ması şeklinde olmas ı başkadır. O zaman müstahap ve övülen bir fiil olur, hatta kötülük bile sayılmaz. Çünkü bu kötülük sadece caniye ili şir. Ama diğer tüm insanlar için de hay ır ve menfaat olur. Benzeri cinayetleri cayd ır ır. Böylece faydas ı çok daha fazla olur. İşte bu yüzden buna kötülük demek do ğru değildir. İnsan hay ır işlemeyi al ışkanl ık haline getirir, iyili ğe ısınır, kötülükten kaçar, uzak durursa, kötü huylardan tiksinmeye ba şlar. Kötü huylar serdirler. K ıskançl ık, kindarl ık, hainlik, aldat ıcılık, koğuculuk ve g ıybet ve iftira gibi.. Bu gibi fiilleri işlemek durumunda kalan ak ıl sahibi bir kimse dü şündüğü zaman, bunlar ın kendisine bir fayda sa ğlamadığı gibi onu çirkinle ştirdiğini ve sıfatını iğrençleştirdiğini anlar. Akıl sahibi insan, tamaml ığı seven, kemal derecesini en büyük şeref kabul eden biri
ise, bu gibi huylardan uzak durmal ıdır. Kemal derecesini seven kimse bilmelidir ki, hiçbir ay ıp ve kusur insanlardan gizli kalmaz, ki şi bunlar ı gizlemek için istedi ği kadar uğraşsın, saklayamaz. O halde insanlardan gizleyece ğini, hiç kimsenin kendisi göremeyece ğini sanarak çirkin fiiller işlemeye kalkmas ın. Kesinlikle şu bilinmelidir: İnsanlar tabiatlar ı gereği, başkalar ının kusurlar ını araştırmaya merakl ıdırlar ve bu kusurlar ı kullanarak da onlar ı ayıplamaya e ğilimlidirler. Bu insanlar ın karakteridir. Oysa.. İnsan tamama "kemalata" ermedi ği sürece ay ıplanacağı bir kusurdan hali olamaz. Dolayısıyla başkasının kendisinden daha az kusurlu olmas ını ve kendisini ay ıplamasını hazmedemez. İnsanlar ın tümünün noksan olmas ından, noksanl ıkta eşitlenmelerinden hoşlanır. İşte bu yüzden her zaman insanlar ın ay ıplar ını araştır ır, onlar ı bu ayıplar ından dolay ı eleştirir. Ki insanlar bu ay ıp hususunda onun kendilerinden daha iyi oldu ğunu dü şünsünler. O da bunun etkisinde kalarak kendisini öyle görür. Kendisinde var olan di ğer ayıplardan dolayı da kendisine bahane bulmu ş olur. Asla unutulmamal unutulmamal ıdır ki; insan çok u ğ-raşsa da hiçbir ay ıp insanlardan gizli kalmaz. kalmaz. Bir çok kral ve reis, ay ıplar ının insanlardan gizli kald ığını, aç ığa çıkmadığını düşünür. Heybetlerinin, güçlerinin azametinin buna engel oldu ğunu san ır. Yakınlar ı ve has adamlar ı kusurlar ından birine vak ıf olsalar da onlar ı açığa vurmaya cesaret edemeyeceklerini düşünürler. Çünkü krallar ın has adamlar ı ve yakınlar ı kral ın güvenilir adamlar ı olduklar ı gibi, onlardan her birinin de güvendi ği bir adam vard ır, ona güvenir, s ırr ını ona açar. Asla hat ırdan çıkar ılmamal ıdır ki.. Kendi sırr ını saklamayan bir kimsenin ba şkasının sırlar ını saklamas ı mümkün değildir. Sırlar ının gizli oldu ğunu sanan krallar ın ayıplar ının yayılmasının yolu budur. Krallar ın bu ay ıplar ının gizli oldu ğunu sanmalar ının sebebi, bunlar ı anlatan birini duymam ış olmalar ı, kimsenin bu durumu onlara aç ıklamamas ıdır. Bu yüzden ay ıplar ının gizli olduğunu san ırlar. İnsan ay ıplar ının gizli kalmad ığını bildiğine göre, nefsine dönmeli ve bakmal ıdır: acaba birine ait bildi ği ve gizleyip saklad ığı bir ayıp var mıdır? .. İnsanlar ın bir çok ayıbını bildiğini ve insanlar ın da bunlar ı saklamak için çok çabaladıklar ını, canla ba şla gizlemeye u ğraştıklar ını görecektir. Bazılar ı bu ayıplar ın hala sakl ı kaldığını düşünmekte!!!.. Bazılar ı da gizlendikten sonra aç ığa çıktıklar ını bilmektedir. Bir kimse, ba şkalar ının bir çok gizli sırr ını bildiğine göre, kendi ay ıplar ının da gizli kalmad ığını, saklanmad ığını, kendisinin insanlar ın ayıplar ını bilmesinden çok daha fazla insanlar ın kendisinin ay ıplar ını bildiklerini anlamas anlaması gerekir. O halde kemal mertebesine mertebesine ula şmayı isteyen kimse, gizlemeye çal ışsa da ay ıplar ının açıkta olduğunu bilmelidir. Ayıplar ının olduğunu bilen biri de tam de ğildir. Tam olmanın yolu da bütün ayıplardan kaçınmak, diğer bütün hususlarda
erdemlere sar ılmaktır. Bu mertebe, insanî tamaml t amamlığın son hedefi, beşeri faziletin nihayetidir. Her insanın bu mertebe ulaşmak için çabalamas ı, buna varmak için bütün gücünü seferber etmesi gerekir. Çünkü.. Tamam T amamll ık kendisi "nefs"i için istenir, noksanl ık ise ayniyle kötüdür. kötüdür. İnsanlar içinde bu mertebeyi talep etmeyi en çok hakkedenler, bu menzile eri şmenin zorluklar ına tahammül etmeye en lay ık olanlar, krallar, reisler, insanlar ın şereflileri ve yüksek mertebelerde olanlar ıdır. Büyük ve şerefli bir kimsenin noksan ve ay ıplı olması ne çirkindir. Şu halde.. Bir kralın, reisin kemal mertebesine ula şmak hususunda herkesten daha h ırslı ve istekli olması gerekir. İnsanlar ın kamili ve faziletlerin tümünü üzerinde ta şıyanı, tabiatı itibariyle noksan insanlardan öncedir. O halde tam insan, tabiat ı itibariyle Reistir. Kral tam, güzel ahlaka sahip, bütün iyilikleri ku şattığı zaman tabii olarak krald ır. Eksik ise, o zaman zorla kral olmu ştur. Bir kralın, zorla elde edilmeyen, aksine şahsi şerefle kazanılan, başkalar ı taraf ından vaz edilmeyen gerçek riyaseti arzu etmesi ne güzel. Buna göre kral, himmetini faziletler edinmeye, güzellikleri bezenmeye yöneltmelidir. Güzel ahlakın zirvesini talep etmelidir. Güzel ahlak ın çoğuna sahip olmay ı dahi küçümsemelidir ki tümüne sahip olsun. Hiçbir mertebeyi son kabul etmemelidir ki daha fazlas ını elde edebilsin. Eğer üstünde bir mertebe daha bulunan bulundu ğu mertebeye raz ı olursa, hiçbir zaman tamamhk mertebesine ula şamaz. Zira insanlar içinde tamaml ıktan en uzak olan kimse, nefsi için noksanl ığa razı olan kimsedir. Kral kemal istiyorsa, en ba şta büyük himmeti al ışkanlık haline getirmek zorundad ır. Çünkü büyük himmet sahibi olmas ı bütün alçakl ıklar ı onun gözünde küçültür ve bütün erdemleri güzelle ştirir. Kralın himmeti büyük olursa mülküyle övünme hastal ığından kurtulur ve nefsinin ve himmetinin mülkünü ço ğaltmaktan çok daha de ğerli olduğunu görür. Bir kral üstünlük ve azamet payesine sahip sahip olmas ını sağlayan mülkünü hakir gördü ğü zaman, kendisi için gerçek anlamda ondan daha büyük olan şeyi ister. Bir nefsi de ancak faziletler yüceltir. Sonra bir kral ın dalkavukluktan ve dalkavukluk yapanlardan tiksinmesi, onlar ı kendisine dalkavukluk etmekten al ıkoyması gerekir. İşin özü şudur: Kral veya reis ay ıplar ını bilsin ki onlardan sak ınıp kaçınması mümkün olsun. Ama bu, krallar için çok zordur. Çünkü.. İnsan zaten tabiat ı gereği ayıplar ının çoğunu göremez.
Krallardan gizli olan ay ıplar ise di ğer insanlara göre çok daha fazlad ır. Çünkü onlar iyilikleriyle övünür ve mertebeleriyle büyük-lenirler. Oysa sıradan insanlar, sokak adamlar ı, ayıplar ından dolay ı azarlanır, kınanırlar. Dolayısıyla bu sayede kusurlar ından haberdar olurlar. Krallara, reislere gelince, hiç kimse onlar ı azarlamaya cesaret edemez. İşledikleri bir kusurdan dolay ı kimse onlar ı kınamaya kalkmaz. Çünkü bütün insanlar krallara, reislere yakın olmak ister, onlara sevgi gösterisinde bulunurlar. Bu yüzden onlara sevdikleri şeylerden ba şka bir söz söylemezler ki, onlar ın nezdinde bir paye edinsinler. Bu yüzden krallar ın, reislerin ay ıplar ı halk taraf ından bilinse de kendilerine her zaman gizli kal ır. Bir kral veya reis ay ıplardan ar ınmak istiyorsa, kirlerden ar ınmayı amaçl ıyorsa, has adamlar ından, güvendi ği kimselerden, akl ına, zekas ına güvendi ği hizmetçilerinden ve yakın çevresinden baz ı kimselere yakla şıp onlara, kendisinin kusurlar ını, noksanl ıklar ını araştır ıp öğrenmelerini renmelerini ve neticeyi kendisine bildirmelerini emretmesi gerekir. Sonra kusurlar ın birini bulup kendisine gösteren kimseleri güler yüzle ve kusurunu kabul eden bir edayla kar şılamas ı, bu yüzden sevindi ğini ve memnun oldu ğunu göstermelidir. Daha do ğrusu, kusurlar ını kendisine gösteren kimseye, noksanl ıklar ından dolay ı kendisini övenlerden çok daha fazla ödül vermesi gerekir. Yapt ığı işten dolayı kendisini kınamasına tahammül etmelidir. Kral bu yoldan ayr ılmaz, bu özelli ğiyle bilinirse, arkada şlar ı ve yak ın adamlar ı ayıplar ından dolay ı onu uyarmaya ba şlarlar. Kral böylece kusurunun fark ına vardığı zaman da ondan yüz çevirir. Önce insanlar ın bundan dolay ı kendisini ay ıplayaca ğını, bundan dolay ı kendisini küçük göreceklerini fark eder.. O zaman da nefsini, ay ıplardan ar ınmaya yöneltir, kirlerden temizlenmeye zorlar. Bunu yaparsa: Faziletlerle donanmaya imkan bulur. Kendisini güzelliklerle ahlaklanmaya mecbur b ırakır. Bir iyi meziyetin de ancak en yüksek mertebesine mertebesine raz ı olur ve bu noktaya varmad ıkça durmaz. Bir an önce nefsini e ğitme hususunda en güzel siyaseti esas al ır. Böylece de.. Güzellikle an ılır. Çok geçmeden de.. Tamaml ık mertebesine eri şir, kemalin son noktas ına yükselir. Hem mutluluğu, Hem insanl ığı hem de gerçek Reisli ği elde eder. Ebediyen güzellikle an ılır. Ölümsüz güzel bir nam b ırakır.
AHLAK İLE İLGİLİ AYETLER VE HADİSLERDEN BİR DEMET "Rabbinin yoluna hikmetle, güzel ö ğütle dâ'vet et ve onlarla en güzel olan neyse o yolla mücadele et." (Nahl, 125) ♦♦♦ "Nefsini tehzib ve tezkiyye eden, felah ve saadet buldu. Ve onu fenal ıklara gömen de, hüsran ve haybette kald ı." (Şems/9-10) ♦♦♦ "Şüphesiz Rabbinin makam ında nefsinin hevas ından dolay ı hesaba çekilece ğinden dolayı korkarak ve nefsini şer'an yasak ve bât ıl olan şeylerden men eyleyen kimsenin varacağı yer şüphesiz üphesiz Cennet-i Âlâ'd ır." (Naziat/40-41) ♦♦♦ Ahsenüküm imânen ahseneküm ahlaken "Hanginizin ahlâk ı daha güzel ise, onun imânı daha güzel ve daha faziletlidir." ♦♦♦ Kudsi Hadisde Cenâb- ı Hak'tan vârid olmu ştur: "Bu, kendim için raz ı olup seçti ğim bir dindir, onu ancak cömertlik ve güzel ahlâk doğrultur. Ona sahib oldu ğunuz sürece bu ikisi ile ona ikramda bulunun." Bu hadis-i Râfiî, Enes (r.a.) dan rivayet etmi ştir.
♦♦♦
«İnnemâ buistü li'ütemmime mekârime'l mekârime'l ahlâk" (Hadis-i şerif) "Ben üstün ahlâk ı tamamlamak tamamlamak için i çin gönderildim"... gönderildim"... ♦♦♦ Sallallahû Aleyhi ve'sellem Efendimiz hazretlerine bir gün sahabe-i güzin rad ıyal-lahû anhûm ecme ıyn hazarât ından biri müracaat ederek: - Yâ Rasulallah Din nedir? sualini sordu. Server-i âlem ve hâce-i azam sallallahû teâlâ aleyhi ve sellem Efendimiz Hazretleri derhal: - «HÜSN-İ HULUK— GÜZEL AHLÂK» buyurdu. ♦♦♦ «Tehalleku bi-ahlâk ıllâhi ve't-tesıfu bi sıfâtillahi.» "Ahlâk-ı ilâhiyye ahlâklanm ız ve s ıfat-ı Rabbaniyye Rabbaniyye ile ittisaf ediniz." ♦♦♦ «Hassinü ahlâkaküm"
"Ahlâkınızı her cihetten güzelle ştiriniz." ♦♦♦
Efendimiz (s.a.v.)e bir gün ashab- ı güzin efendilerimizden (r.a.) birisinin.. -"Yâ Nebiyyallah, müminler aras ında ima-nen efdal ve ahsen olan kimlerdir?"... sualine mukabeleten: mukabeleten: Efendimiz (s.a.v.) "Ahlâk cihetinden en güzel oland ır." buyurdu. ♦♦♦ «İnne min kemâlil-imân hüsnü'l-huluk» "Güzel huy, kemâl-i imândan bir parçad ır." "Amellerin tartılacağı o günde mizanda, güzel ahlakdan daha a ğır gelen bir amelin olmayacakt ır." ♦♦♦ "Bir şey ki insan ın vicdan ını azaba duçar eder. Bir hal ki ona insanlar ın bakışı kötü ve çirkin görünür. İşte günâh ve kabahat odur."... ♦♦♦ «Leyse lilmümini şey'ün ahsenü min hüs-ni'l-huluk» (H. Şerif) "Akıl sahibi olan mümin için i çin güzel ahlâktan daha güzel bir şey yoktur." ♦♦♦ «İnne min h ıyariküm ahseneküm ahlaken» "Güruh- ı fa'ıire-i müsliminin en hay ırlı ve en değerlileri, hüsn-i ahlâkta isbat- ı imtiyaz edenleridir. H.Şerif ♦♦♦ «İnsanlar ın Nebilerden ö ğrenegeldikleri sözlerden biri de :
"Utanmadıktan sonra diledi ğini yap" sözüdür.» ♦♦♦ "Hüsni'l-huluk yemenün" yemenün" "Hüsn-i ahlâk bereket ve saadettir." H.Şerif ♦♦♦
«İnne'l-mümine nne'l-mümine leyüdrikü l eyüdrikü bi-hüsn-i hulk ıhî derecete'l-kâimi ve's-sâimi» -"Kendisinde imân tahakkuk eden bir mümin, ahlâk- ı hamide ve iyi özellikleriyle nezdi ilâhide gündüzleri devaml ı oruçlu ve geceleri namaz ve ibadetle geçiren zahidlerin yüce makamlar ına nail olur." H.Şerif ♦♦♦ «Evvelü mâ yüdau fi'1-mizân hüsnü'l-huluk» (H. Şerif) "Kıyamet gününde evvela mizana konacak şey güzel huydur."
H.Şerif ♦♦♦
"Ahiretde mizana konacak şeylerin en a ğır ı ve en de ğerlisi Allahü Teala Hazretlerinin korkusuyla ahlâk güzelli ğidir." H.Şerif “Ehabbu ıbadillahi ilâllâhi ehsanehüm ahlâken” ahlâken” “Allah ind’inde kullar ın en sevgilisi güzel ahlaka sahib olanlar ıdır.” H.Şerif ♦♦♦ “El huluku’l hasen yedhulü sahibuhu’l-cennete” sahibuhu’l-cennete”
“Ahlâk-ı hamide, sahibini Cennet-i Âlâ’ya dahil eder.” H.Şerif ♦♦♦
“Rufekâî minkum fi’l cenneti ehasinukum ahlâken ahlâken fi’d dunya” “Sizden Cennet-i Âlâ’da Bana refik olan mü’minler, dünyada ahlâk- ı sahibi olanınızdır.” H.Şerif ♦♦♦ "İnne men ehabbeküm ileyye ve akrabeküm minni meclisen yevmel-k ıyâmeti ehasinüküm ahlaken" "Ruz-ı cezada benim en sevdi ğim ve en yak ınım, ahlâkça en güzel olan ınızdır." H.Şerif ♦♦♦
"Lâ hasebeke hüsni'l huluk" "Hüsn-i huluk gibi asalet ve pakl ık yoktur." H.Şerif ♦♦♦
"Su-u'1-hulk yüfsidü'l-amele kemâ yüf-sidü'l-hallü'l-asele." "Sirke bal ı ifsad ve ihlal etti ği gibi kötü ahlâk da amel ve ibâdeti ifsad eder." H. Şerif ♦♦♦ "Su-ül-hulk şuûmun ve esveeküm ahlaken" "Kötü ahlâk, insan için sermaye-i şeamet ve mucib-i felâkettir. Ve sizin en fenan ız, ahlâk-ı seyyie ve evsaf- ı redîe sahibi olan ınızdır." "Suu'1-hulk zenbün lâ yu ğfer." "Fena ahlâk bir töhmet ve bir kabahattir ki asla afv ve ma ğfiret kabul etmez." H.Şerif ♦♦♦
Asr-ı saadet- hasr Hazret-i Fahr-i kâinat da Efendimize bir kad ın hakk ında... - Gece ve gündüz bütün me şguliyeti ibadet ve taatt ır. Yalnız kötü me şreblidir. Kötü lisanıyla komşular ını tazib ve tacizden hâli de ğildir. Buna ne ferman buyurusunuz? Yâ Rasûlullah?"... dediler. O vakit risâlet- meâb Efendimiz Efendimiz Hazretleri (s.a.v.); ( s.a.v.); -"Lâ hayra fiha hiye min ehli'n-nâr." Yani... -"Onun ibadat ve taatinden hiç hayr yoktur. Ve kendisi de cehennem ehlidir." buyurdular. H.Şerif Efendimiz (s.a.v.) buyurdular ki: -El-müslimü men seleme'l-müslimûne min lisanihi ve yedini."... "Hakikâtte müslim o kimsedir ki, onun dilinden ve eli nden sair müslimin emin ve salim bulunurlar." H. Şerif ♦♦♦ "Yâ Eba Zer, sana iki haslet için delalet edeyim ki, bunlar bedene hafif mizanda ise diğer amellerden a ğırdır" deyince: - Buyurunuz yâ Resûlullah, dedim; buyurdular ki: "Güzel huya ve yerinde sukuta uy ve buna devam eyle. Nefsim yed-i kudretinde olan Hak celle ve âlâya yemin ederim ki, bütün mahlukat bu iki amelin misli gibi amel edemezler." Bu Hadis-i Şerif Ebu Zer (r.a.) taraf ından rivayet olunmu ştur. Bir başka şekilde de a şağıda ki gibi rivayet olunmuştur:
Ağâh ve mütenebbih olunuz ki sizlere ibadetin kolay ını ve bedene de faydal ı olanı bildireyim mi, bunlar; Sekine, edeb ve vekâr dairesinde sükûta mülâzemet ve güzel ahlaktır" Abdullah İbn-i Amr ibn. As (r.a) dan rivayet olunmu ştur ki: Muaz ibni Cebel (r.a) sefere çıkmak isteyince Efendimiz (s.a.v) den vasiyyet istemi şlerdir. Efendimiz (s.a.v.) hazretleri de: "Allahu teala hazretlerine hiçbir şeyle şirk koşmadan kulluk eyle. Bir kusur ve kabahat i şlediğinde derhal arkasından bir iyilik yap. İstikamet üzere hareket et ve ahlak ını da güzel eyle." İmam Malik'in Mu'âz (r.a.) dan bir rivayetinde Resûlullah (s.a.v.) Efendimizin hayvana binece ğim sırada, üzengiye aya ğını koyduğum zaman bana son nasihati şu olmuştur:
"Ey Mu'âz, insanlarla iyi geçinecek kadar güzel ahlâka sahib ol." ♦♦♦
"Güzel huy, dinin kab ıdır." (Feyzu'l-Kadir c.3, s.507) ♦♦♦
"Hakikat mü'minlerin imanca en kâmil olan ı, ahlâkça en güzel olan ı ve ehli beytine en lûtufkâr muamelede bulunan ıdır."
"Dört şey sende toplanm ış olursa, dünya mal ından senden ayr ılmış olsan senin aleyhine olmaz, verdi ğin haberin doğru olması, emânetin korunmas ı, güzel huylu olman ve yiyeceklerin haramdan korunmas ı" ♦♦♦
"Doğru ol ve insanlar için huyun güzel olsun." ♦♦♦ "Ademo ğlu namaz k ılmaktan, ara bulmaktan ve güzel ahlaktan daha faziletli bir şey yapabilmi ş değildir." ♦♦♦
"Güzel huylar, cennet i şlerindendir." ♦♦♦
"Sana güzel konu şmak ve yemek ziyafeti vermek vermek gerekir." ♦♦♦ "İbadetin en kolay ını ve vücuda en hafif gelenini size haber vereyim mi.. Sükût ve güzel huydur." ♦♦♦
"İktisad etmek, geçinmeyi sa ğlamanın yar ısı, güzel huy da dinin yar ısıdır." ♦♦♦ Ebu Hureyre (r.a.) den Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurdu ğu rivayet edilmi ştir: Resulullah (s.a.v.) Efendimize insanlar ı en fazla cennete sokacak şeyden sorulmu ştu. ResuluEkrem (s.a.v.) Efendimiz de: "Allah'dan sak ınmak ve güzel huydur." cevab ını verdi. Halkı en çok cehenneme sokan şeyden soruldu. Efendimiz (s.a.v.) de: "Ağız ve ırzını korumakt ır." buyurdu. ♦♦♦ "Allah'a imandan sonra, akl ın başı; utanma ve güzel huydur." ♦♦♦ "Müslüman karde şine hakaret etmek, ki şiye şer olmak bak ımından yeter." ♦♦♦ "Akıl gibi tedbir olamaz. Nefsini kötülükten al ıkoymak gibi verâ yoktur. Güzel huy gibi şeref mevcut de ğildir." ♦♦♦ "Huyun kötülü ğü, bir çeşit uğursuzluktur." ♦♦♦ Haya imandand ır" ♦♦♦ "Kimin huyu kötü olursa, kendini azaba u ğratır. Kimin üzüntüsü ço ğalırsa vücudu hasta olur. Kim bir tak ım adamlarla münaka şaya tutuşursa kerameti gider, insanl ığının derecesi dü şer."
♦♦♦
"İki haslet; cimrilik ve kötü huyluluk mü'minde mü'minde toplanamaz." toplanamaz." ♦♦♦ "Yüce Allah, kerem sahibidir, cömertli ği ve yüksek ahlak ı sever. Kötü huylardan asla hoşlanmaz." ♦♦♦
"Sevap bak ımından hiçbir yutkunma, Allah ın r ızasını kazanmak için bir kulun öfkesini yutmasından daha büyük de ğildir." ♦♦♦ "Hayanın hepsi hay ırdır." ♦♦♦ "Her din için i çin üstün tutulan bir huy vard ır. İslâmm huyu da utanma hissidir." ♦♦♦ "Utanma, imandan bir dald ır. İman ehli cennettedir. Kötü söz, cefa veren şeylerdendir. Cefâ veren kimse ise ate ştedir." ♦♦♦ "Aziz ve Celil olan Allah, sizin alçak gönüllü olman ızı, hatta hiçbir ferdin hiçbir şahsa üstünlük taslamamas taslamamas ını bana vahy yolu ile emretti." ♦♦♦ "Biriniz kızdığı zaman.sükut etsin." ♦♦♦ "Akrabaya ihsan, güzel huy, güzel kom şuluk yurtlar ı mamur eder, ömürleri feyiz ve berekete mazhar k ılar." ♦♦♦ "Dilini muhafaza et lüzumsuz şeyler söyleme." ♦♦♦ "Âdem oğlunun hatalar ının birçoğu dilinden ileri gelmektedir."
BAZI BÜYÜKLERİMİZİN AHLAK HAKKINDA SÖYLEMİŞ OLDUKLARI ÖZ'LÜ SÖZLER Ahlâk iledir kemal-i adem Ahlâk iledir nizam-ı alem Ahlâka nazar edilmeyince edilmeyince Semt-i edebe gidilmeyince Âlemde nice maarif maarif ehli Tercih ediyor uluma cehli ♦♦♦
Tasavvuf güzel ahlaktan ibarettir. Tasavvuf kalbin tasviyesidir. Tasavvuf kalbe aslî safiyetini temin etmektir. Tasavvuf kötü ve dü şük huylardan beri olmaktır. Tasavvuf be şeri sıfatlar ı söküp atmakt ır. Tasavvuf nefsânî, yersiz iddalardan i ddalardan beri durmakt ır. Tasavvuf hakikât ilmine yap ışmaktır. Tasavvuf bütün ümmetlere nasihattir. Tasavvuf abd-i hâss olmakt ır. Tasavvuf şerîatte durmakt ır. Tasavvuf şer'î hükümlerde bizzat Efendimiz (s.a.v)in sünnetine uymakt uymakt ır. Tasavvuf Hak r ızasın bulmaktır. Tasavvuf harama bakmamakt ır. Tasavvuf Hak'tan ayr ılmamakt ır. Tasavvuf yâr olup bâr olmamakt ır. Tasavvuf Hak'tan raz ı olmakt ır. Tasavvuf hem de cömert olmakt ır. Tasavvuf tarikate girmektir. Tasavvuf nefsi pak eylemektir. Tasavvuf kendi nefsin bilmektir. Tasavvuf mahlûkata hizmettir. Tasavvuf davay ı terk eylemektir. Tasavvuf hatay ı setr eylemektir. Tasavvuf hem gönüle girmektir. Tasavvuf hakikate ermektir.
Tasavvuf zikre devam eylemektir. Tasavvuf esrar ı gizlemektir. Tasavvuf ilm-i ledünnî bilmektir. Tasavvuf marifete ermektir. Tasavvuf nur ile nur olmakt ır. Tasavvuf vecd halin bulmakt ır. Tasavvuf kutbiyete varmakt ır. Tasavvuf gavs- ı a'zam olmakt ır. Tasavvuf kurbiyet ubudiyettir. Tasavvuf ibadeti sevmektir. Tasavvuf Hak yolunda ölmektir. ölmektir. Tasavvuf Hak Cemâlin görmektir. Hak ile dirilmektir. Tasavvuf güzel ahlak, itirazdan yüz çevirmektir. çevirmektir. “Teslim”dir. Kulun nefsini yok edib, Hak ile hak olarak Hakk ın iradesiyle hareket etmesidir. Tasavvuf Allahu tealan ın seni senden öldürmesi ve seni kendisiyle diriltmesidir. Hz. Pîr Cüneyd-i Ba ğdadî (k.s.) Tasavvuf sekiz şey üzerine kurulmu ştur: Cömertlik: İbrahim (a.s.) ın haliydi. Rıza: İshak (a.s.) ın haliydi. Sabır: Eyyub (a.s.) ın haliydi. Zekeriya (a.s.) ın haliydi. İşaret: Gurbet: Yahya (a.s.) ın haliydi. Saf (yün elbise): Musa (a.s.) ın haliydi. İsâ (a.s.)ın haliydi. Seyahat: Fakr hali: Server-i Kâinat Resulullah (s.a.v.) Efendimizin iftihar etti ği halidir. ♦♦♦ Tasavvuf, nefsi pak eylemektir. Fena ile an ı Hakk eylemektir. Hz. Pir Aziz Mahmud Mahmud Hüdayî
Yâ Rabbi izzetin hakk ı için Kurtar bizi nefs elinden Kemâl-i nusretin hakk ı için Kurtar bizi nefs elinden Mukirrim zât ına candan Ayırma cânı cânandan Hıfzeyle nefs-i şeytandan Kurtar bizi nefs elinden Varayım ben senden yana Göster beni bensiz bana Mest oluben kalam tana Kurtar bizi nefs elinden Adem’im ağlatma beni Tevbem kabul et yâ Gani Al beni bana ver seni seni Kurtar bizi nefs elinden Adem Dede Dede
♦ ♦♦♦ ♦
MÜSLİM DEYİNCE GÜZEL HUY SAHİBİDİR DEMEYE LÜZUM YOKTUR.
YET İSLAMİ YET İNSAN YYETLE İ YYETLE KAİMDİR YEK VÜCUTTUR. ♦ ♦♦♦ ♦