ZEHİRLİ GAZETE Almanya (daha doğrusu Prusya) istihbârâtı, diğer bütün Avrupa ülkelerinde olduğu gibi Belçika’da da kol geziyordu. Almanya’da barınamayan Marx, Fransa’ya kaçmış, fakat 1845 yılı başında buradan da sınırdaşı edilince Belçika’ya gelmişti. Prusya kralının adamları, Marx’ın burada yayınladığı Deutsche-Brüsseler-Zeitung adlı gazeteyi günü gününe takip ediyorlar ve merkeze rapor gönderiyorlardı. Bu raporların birinde şöyle deniliyordu: “Bu zehirli gazetenin, hedef aldığı eğitimsiz halkta son derece yozlaştırıcı bir etki yaptığı su götürmezdir. Servetin paylaşılmasına ilişkin insanları baştan çıkarıcı düşünceler, fabrika işçilerine ve gündelikçi işçilere doğuştan gelen bir hakları imiş gibi sunuluyor. Ayrıca hükümdarlara ve topluluğun geri kalanına karşı derin bir nefret aşılanıyor. Sonuçta ortaya, alt sınıf halkı geniş çapta etkilemeyi başarabilecekmiş gibi kasvetli bir manzara yayıyor.” Marx sonuçta 3 Mart 1848’de, 24 saat içinde ülkeden ayrılması istendiğinden, Belçika’yı da terk etmek zorunda kalacaktır. İngiltere’ye kaçmak zorunda kalan Marx; ölümüne kadar artık 35 yıl İngiltere’de yaşayacak ve yine bir (14) Mart günü, 1883’te vefat edecekti. 1847 yılı Aralık ayının sonunda bitirdiği ünlü çalışması Komünist Manifesto, İngiltere’ye gelmeden bir buçuk ay önce Londra’da yayınlanmıştı. Bu nedenle sol çevrelerde zaten az çok tanınan bir adamdı. Komünist Manifesto şimdi de hâlâ, dünyada best-seller kitaplardan biridir. Türkiye’de olmasa da, Avrupa ve ABD başta olmak üzere dünyanın her yerinde, Marx’ın 163 yıl evvel yazdığı (Komünist) Manifesto hâlâ en çok satan kitaplardan biridir. Marx, bir Avrupalı olarak kendi kültürünü çok iyi okumuş bir kişi idi. Dante, Göthe ve Şekspir’in eserlerinin çoğunluğunu ezbere okurdu. Bunun verdiği güçle, yazıları çok etkileyici vurucu cümlelerle başlar ve yine öyle biterdi. (Tam bu noktada herhalde şunu söylemek ayıp olmaz: bir Kur’ân meâlini, anlamını, tefsirini veya Hz. Peygamber’in yaşamından önemli kesitler sunan bir hadis kitabını, bir Buhârî veya Müslim’i baştan sona bitirmeyen Türkiye aydınlarının, yazarlarının, düşünce üreten herkesin; neden bilgi ve çözüm üretiminde kısır kaldıkları ortadadır. Veya şimdi artık sadeleştirilmiş pek çok baskısı olan bir Mehmet Âkif’in Safahat’ ını baştan sona bitirmemiş, kendi kültürünü özümsememiş, son bin yıllık tarihimize bir kartalın yukarıdan bakışı gibi (ayrıntılı olarak) bakamayan bir nesil, problemlerine nasıl çözüm üretecektir) CİN ŞİŞEDEN ÇIKTI. Marx, Manifesto’ya şu çarpıcı cümle ile başlar: “(Şimdi, artık) Avrupa’da bir cin dolaşıyor. (Bu cin) Komünizmin cini. Yaşlı Avrupa’nın bütün güçleri, bu cini defetmek için kutsal bir ittifaka girdiler. Papa ile (Rus) Çar(ı), (Avusturya-Macaristan İmparatorluğu başbakanı prens) Metternich ile (Fransa başbakanı) Guizot; hepsi..Alman casusları dahil..” Manifesto sonuçta toplam 35 sayfalık bir broşürdür. Ama 150 yıldan beri dünyayı büyük çapta etkilemiş, muhtemelen yüz dile çevrilmiş bir çalışmadır. Marx, İngiltere’ye geldikten sonra, çalışmalarını artık bu ülkede sürdürecek Manifesto’nun yüz katı veya daha fazla çalışma üretecek ve “hayatının çok büyük bir kısmı British Museum’un okuma salonlarında geçecektir.” MARX MAT OLMADI MI? Manifesto basıldıktan sonra, Paris’ten başlayarak bütün Avrupa’da Şubat ve Mart (1848) aylarında büyük halk ayaklanmaları meydana geldi. Ayaklanmalar çalı yangını hızıyla süratle yayıldı. Fakat aynı hızla söndürüldü. Komünizmin zaferi daha çok erkendi. 1917 Sovyet (Rus) Devrimi’ne kadar daha yetmiş sene beklenecekti. Ama sonuçta Marxist hareket, 20. yüzyıla damgasını vurdu. Marx’ın elli yıla yakın süren yoğun bilimsel gayretleri sonucu kendi hayatında bir komünist devlet hiçbir zaman kurulamadı. Ama 1945’den 1991’e kadar Asya’nın da Avrupa’nın da yarıdan fazlası, komünist yönetimlerin hâkimiyeti altında kaldı. Komünist hareketler/örgütler Orta
Amerika’dan Endonezya’ya kadar milyonlarca insanı etkiledi. Fakat bugün tek tük kalan komünist ülkelerden biri olan Çin’in (bile) hemen bütün büyük kent merkezlerinde kapitalizmin hemen bütün markaları McDonald’dan başlayarak hüküm sürüyor. Peki, Marx’ın hiç faydası olmadı mı? Oldu. Komünist ülke topraklarında olsun (ama bilhassa komünist olmayan ülkelerde olsun) işçi ücretlerinin iyileşmesinde en büyük pay herhalde Marx’ındır. Sekiz saatlik çalışma saatleri ile işçilerin sağlıklı ortamlarda çalışmaları ile ilgili sorunlar ve çevre sorunları hep Marx’ın gündeme getirdiği ve savunduğu problemlerdir. Fakat öbür yandan da Marxist hareket, 20. yüzyıl boyunca milyonlarca insanın haksız yere öldürülmesine, hapsedilmesine, toplama kamplarında süründürülmesine de sebep olmuştur. Komünist devletlerde hiçbir zaman işçiler yönetici olamamış; komünist devletler hep, suratları mahkeme suratı gibi denilecek tipte, duygudan yoksun insanlarca yönetilmiştir.
[email protected]