DİLİN ÖZELLİKLERİ Mustafa Durak
Tanımın tanımı: Tanıma ne zaman gereksinim duyarız? Bir şeyi bilme açısından sorun ortaya çıktığında genelde. Tanım, ‘efradı cami, agya agyarı rı mani mani’’ (ilgi (ilgili li olan olanla ları rı topl toplay ayan an,, ilgi ilgisi sizz olan olanla ları rı ayır ayıran an)) olma olmalı lı ilke ilkesi si tanımlanan şeyin niteliklerini bilmeyi dayatır. Niteliklerin bilinmesi de ancak ayırt etmeyle, farkında olmayla bağlantılıdır. Ama tanım söz konusu olduğunda farkındalık farkındalık herhangi bir niteliği niteliği fark etmekten etmekten farklıdır. farklıdır. Şeyin farkındalığ farkındalığından ından bilgisel farkındalığa geçiştir tanım. Herhangi bir şeyin tanınması, bilinmesi için tanım gerekli değildir. İnsanın; dünyayı, evreni algılamak için duyuları, ve duyular aracılığıyla bilgisi vardır. Algı ve duyum kanalları işleyen hiçbir insan sıfır bilgi içinde olamaz. Yanlış bilgilere, yönlendirilmiş bilgilere sahip olabilir. Ki bunlar belki eksi değerli bilgi bilgiler ler olarak olarak kabul kabul edileb edilebili ilirr ama toplum toplumları ları çoğunl çoğunlukl uklaa bu tür bilgil bilgileri erinn yönlendirdiği de ortadadır. İnsanı canlı kılan, eksi değerli bilgileri sürüklemesi yanı yanı sıra sıra belk belkii bili bilinc ncin inee varam varamad adığ ığıı algı algı güçl güçler eriy iyle le,, zihi zihins nsel elli likl klee dona donatı tılı lı olmasıdır. İnsanın toplumsal bir varlık olması, onun bilgi, anlama evreninde farklı uçlara gidebilen olmasını olmasını da sağlar. sağlar. İşin garibi toplumsal toplumsal eksi bilgilerden bilgilerden tam anlamıyla sıyrılabilmiş hiç kimse yok gibidir. Buna en büyük dahiler de dahil. Zira insanın, beden olarak ve/ya zihin olarak ne denli güçlü olursa olsun toplum içindeki varlığı hep başkalarının onayından geçtiği geçtiği sürece, güce bağımlı kaldığı sürece eksikliklerini giderme, hatalarını düzeltme şansı yoktur. Elbette insan varlığının ruhsal, zihinsel bencilliğini unutuyor değilim. İnsan zayıflığı kend kendin inii güç güç olara olarakk ifad ifadee etme etmeye ye yöne yöneli lir. r. Bu, Bu, bir bir tela telafi fi olar olarak ak işle işler. r. İnsa İnsann kendince telafi araçlarına, mekanizmalarına sarılır. Para, söz, sahip olduğunu gösterme güç gösterisine dönüşür. Kendini ifade biçimleri edinilir. Giderek varlık kipleri gelişir. Bu varlık kiplerinin oluşumu toplum içinde, ilişkilerle, bir birbi biri rind nden en etki etkile lene nenn iliş ilişki kile lerl rle, e, açık açıkça çası sı öyle öyle ya da böyle böyle yönl yönlen endi diri rilm lmiş iş ilişkilerle gerçekleşir. Bu ilişkiler içinde insanın bir şeyi anlamak için tanıma gereksinimi olmayabilir. Bilgisel farkındalık gereksinimi ortaya çıktığında çıktığında tanım gerekli olur.
Nitelik, Öznitelik ve işlev: Herhangi bir şeyle ilgili nitelikler; geçici, başka şeylerle ortak ve yalnızca o şeye ait nitelikler olarak ayrılabilir. Eğer bir nitelik yalnızca söz konusu şeye aitse bu
özniteliktir. Ancak burada şunun altını çizmekte yarar var: yalnızca o şeye aitlik de göreli ya da mutlak olabilir. Dilin Dilin özelli özellikle klerin rinii ele alan alan bir çalışm çalışmada ada önceli öncelikle kle yapılm yapılması ası gereken gereken dilin dilin işle işlevl vler erii ile ile özni öznite teli likl kler erin inin in ayrı ayrılm lmas asıı olma olmalı lıdı dır. r. Ardı Ardınd ndan an dili dili oluş oluştu turan ran birimlerin özellikleri ve işlevleri ile dilin özelliklerini de ayırt etmek titiz bir değerlendirme için gereklidir.
Dil, dilce, üst dil, söz, gösterge ayrımı: Dil, söze dayalı insanlık tarihinde konuşmaya aracılık etmiş, aracılık etmekte olan, aracılık edecek iletişim biçimleridir. Bu iletişim biçimleri kendi aralarında anlaşılmazlık noktasında farklılaşmaya başlar. Ancak bir dilin kendisi olabilmesi için onu konuşan bireylerin, o dilin tüm ögelerini bilmesi zorunlu değildir. Her ne kadar dil ve topluluk ilişkisi temel olsa da toplumların dil değiştirdikleri, dillerinin başkalaştığı bilinen gerçekliklerdendir. Bu yüzden dil toplum ilişkisi bağla bağlamın mında da yalnız yalnızca ca dilsiz dilsiz toplum toplum olamay olamayaca acağın ğını, ı, bir dilin dilin geneld geneldee toplum toplum temelinde tanımlanamayacağını, hatta hiçbir dilin belirli bir toplum tekelinde olamayacağını söyleyebiliriz. Dil terimi, çok çeşitli dil kiplerini içine alan genel bir terimdir. Genel terimler kapsadığı türü bildirir, o türün maymuncuğudur ama türlerinin tümünden ayrı bir varlık varlık değildir. değildir. Tıpkı ‘hayvan’ ‘hayvan’ teriminde teriminde olduğu gibi dil terimi terimi de türlerini türlerini işaret eder, türlerini genelleştirerek ifade eder ama onlardan bağımsız ayrı bir varlık değildir. Dil deyince dil türleri ve/ya bunlardan biri aklımıza gelir. Dil deyinc deyincee dil türleri türlerinden nden birini birininn anlaşı anlaşılma lması sı düzdeği düzdeğişme şmecel celii bir kullan kullanımd ımdan an dola dolayı yıdı dır. r. Dil, Dil, gene genell bir bir teri terim m iken iken türkç türkçe, e, ingi ingili lizc zce, e, frans fransız ızca ca,, alma almanc nca, a, italyanca, arapça, farsça vb dil konusunda özel terimlerdir (1). Türkçede, fransızcadaki dil (langue) ve dilce (langage) ayrımı yoktur. Dilce, dil içinden ya da dışından ayrı anlatım biçimleri için kullanılır. Ancak türkçede gene genell kull kullan anım ımda da bunu bununn karşı karşılı lığı ğı yine yine dil dil teri terimi midi dir: r: Şiir Şiir dili dili,, sine sinema ma dili dili,, çiçeklerin dili vb. Dil içinde, farklı bir anlatıma anlatıma dayanmasa da özellikle özellikle metin bilimde bir metnin metnin üzerine yapılan konuşmalar üst dil (métalangue) terimiyle adlandırılır. Doğrusu her iki terimleme terimleme de kavramı kavramı ifade etme açısından kavramı teknik terim olarak olarak bilmeyenler için saptırıcıdır. Söz terimi de öyle. Teknik olarak Saussure’ün “parole” diye ayırdığı dilin tek bir bireye ait kullanımlar bütünü, bireyin kullandığı herhangi bir ifade için kullanılmakta olan söz terimiyle karışmaktadır türkçede.
Göst Göster erge ge teri terimi mine ne geli gelinc nce, e, Saus Saussu sure re,, bunu bunu dil dil dizg dizges esin inin in biri birimi mi olar olarak ak tasarlamıştır.
Dilin özellikleri: Dilin özelliklerini sıralarken zorunlu olarak dil kavramına göre parça bütün ilişkisinden dolayı göstergeden (parçadan) genel dile (bütüne) gidişler olacaktır. Dil konu konusu sund ndaa yapı yapıla lann ça çallışma ışmalların arın sonu sonuçl çlar arıy ıylla, dil dil üzer üzeriine kend kendii düşüncelerimi birleştirdiğimde dilin özelliklerini şöyle sıralayabilirim: 1. Dil, özneye gereksinir, 2. Dil, bireysel varlıktır, 3. Dil, zihinsel varlıktır, 4. Dil, soyut varlıktır, 5. Dil; etkileyici, biçimlendirici ve etkilenen varlıktır, etkileşimseldir, 6. Dil, kendi kendine de modellik eder: eder : dil, üreticidir, 7. Dil, gücül ve güncelleşen varlıktır, var lıktır, 8. Dil, toplumsaldır, 9. Dil, uzlaşımsaldır, 10. Dil, (oluşturucu birimleriyle) nedensizdir, 11. Dil, çizgisel görünümlüdür, 12. Dilsel ögeler birbiriyle bağlanır, 13. Dil, çözümlenebilirdir, 14. Dil ögeleri açık ve kapalı dizgeler olarak değerlendirilebilir, 15. Dil, çok dizgelidir, 16. Hiçbir dil, evrensel mantığı temsil etmez, 17. Dil, kavranabilirdir, 18. Dil seçme ve düzenlemedir. 19. Dil, özdeşleyim işlemiyle işler, 20. Dil, kabul edilebilirlik ölçütüyle işler, 21. Dil, ekonomik bir anlatım aracıdır, 22. Dil, ‘en az çaba’ ilkesine uyar.
1. Dil, özneye gereksinir: İnsanl İnsanlar ar arasın arasında da konuşu konuşulan lan dil(le dil(ler) r) söz konusu konusu olduğu olduğunda nda dilin dilin varlığı varlığı da yokluğu da insanın varlığına yokluğuna bağlıdır. Dilin, insanın kendini ifade etme gereksiniminden doğduğunu söylemek yanlış olmaz. Elbette bu gereksinim tek başına dilin oluşması için yeterli değildir. Bunu destekleyen biyolojik ve nöropsikolojik olguların da işletilmesi, bu gelişimi desteklemesi gerekir. Bugün için çatışan teolojik kuram ve evrim kuramı ayrımında ikincisinin bilimsel temellere dayanma çabası dikkate alınmalıdır. İnsanlar arası genel geçer iletişim dili dili,, tanı tanımı mı gere gereği ği insa insans nsız ız olam olamaz az.. Dola Dolayı yısı sıyl ylaa dil dil ile ilgi ilgili li aç açık ıkla lama ma girişi girişimle mlerin rinde de dilin dilin anlaşı anlaşılma lmasın sınıı engell engelleye eyecek cek her türlü türlü politi politikk ve teoloj teolojik ik yönlendirme yönlendirmelerden lerden uzak durulmalıdı durulmalıdır. r. Bunun için fizik olgular, nesnel biçimde biçimde
ele alınmalıdır. alınmalıdır. Bu çerçevede çerçevede şu bir çıkarım olarak söylenebili söylenebilir: r: söze dökülmüş dökülmüş her şey insan insan ürünüd ürünüdür. ür. Dil, Dil, insan insan varlığı varlığına na gereksi gereksinir nir.. Diller Dillerin in çeşitl çeşitlili iliği, ği, dillerin birbirinden farklı olması, ayrılması tümüyle insan kaynaklı farklılıklara dayanır.
2. Söz, bireysel varlıktır: Dil, özneye gereksinir ama dil öznedeki tüm dilbilgisi ve dil bilgisi değildir. Dilin tek bir öznedeki bir parçasıdır (Saussure’ün dil/söz ayrımı). Dolayısıyla, doğr doğrud udan an dili dilinn birey bireyse sell varl varlık ık oldu olduğu ğunu nu söyl söyley eyem emey eyiz iz.. Zira Zira hiçb hiçbir ir kişi kişi,, konuştuğu dildeki bilgi ve yetenek düzeyi ne olursa olsun, tek başına bir dili tems temsil il edem edemez ez.. Dil, Dil, kend kendis isin inii konu konuşm şmuş uş,, konu konuşa şan, n, konu konuşa şaca cakk kişi kişile leri rinn toplamında gerçekleşen ve gerçekleşebilecek sözler toplamıdır. Demek ki, gerek bir bir kişi kişini ninn sözü sözü için için,, gerek gerek ifad ifades esii için için dil dil teri terimi mini ni kull kullan andı dığı ğımı mızd zdaa bir bir düzdeğişmece yapıyoruz. Parça yerine bütünü dile getiriyoruz. Ancak yine de söz/dil ilişkisinde retorikteki parça bütün ilişkisinden daha fazla bir şeylerin olduğunu da biliyoruz. Zira retorikte durağan bir parça bütün ilişkisi söz konusu iken söz/dil arasındaki ilişkide, sözün içinden dilin her birimine ulaşılabilir. Eğer ulaşılamıy ulaşılamıyorsa orsa tarihi değişimler, değişimler, bulaşımla bulaşımlar, r, yabancılaşm yabancılaşmalar alar söz konusudur. konusudur. Elbette burada söz’den amacım, bir dili konuşan kişinin tüm yaşamı boyunca kullandığı o dile ait ifadeler bütünüdür. Dilin varlığı öznelere bağlı olduğuna göre, dil ayrı ayrı öznelerdeki varlık toplamı ise de dil bir şekilde bir bireyde söz olarak da olsa kapanır, sınırlanır. Bu kapanış ve sınırlanışı diğer dillerden ayrılış noktasında ele almak gerek. Ancak şunu da unutmamalı: toplumsal koşullar değiştikçe bireydeki dil varlığı da değişime uğrar. Bu yalnızca kendi bakımından değişiklik değil ayni zamanda tek bir dile göre yabancılaşmayı, başkalaşmayı da içerebilecek bir değişikliktir. Ancak bu durumda dil bilgisi yine de bireysel olarak kalır. Bu konu konuda da birey bireyin in dile dile katk katkıs ısın ında dann da söz söz etme etmeli liyi yim. m. Birey Birey,, dill dille, e, diğe diğer r insanlarla ilişkisinde duyduğu gereksinim çerçevesinde kendini ifade etmede sözcüklere, yeni anlatımlara yaratma ya da benimseme olarak yönelebilir. Bu bağlamda dilin dinamizmini oluşturan bireydir. Dil bireyle vardır. Dil, bireysel bir sürdürücülük, bir yaratıcılık ister. Dil, kişideki dilsel organların sağlıklı olmasına, belleğin sağlıklı olmasına bağlı olarak göreli gerçekleşir. Dil, kullanım çerçevesinde sürdürülür. Ve yeni gereksinimlerin ortaya çıkmasıyla yaratıcılıkla gelişir. Ve değişen dış ve iç koşullar dilsel gereksinimi devingen kılar. Kişinin fiziksel sorunu, dilin üretilmesinde ve algılanmasında sınırlılıklar getirebili getirebilir. r. İşitme sorunu olan birinin birinin iletişim iletişim sorunu yalnızca yalnızca iletişim iletişim kusuru olarak kalmaz. Başkasının modelliğinden yoksun kalması onun dilsel üretimini de etkile etkiler. r. Karşıl Karşılıkl ıklıı ileti iletişim şimde de dilsel dilsel bilgi bilgi eksikl eksikliği iği de ileti iletimi mi yönlen yönlendir diren en önemli bir etmendir. Bilmediğimiz sözcükler, alışkın olmadığımız dilsel yapılar iletişimi zedeler. Bu eksiklik giderilmezse dilsel varlık, sınırlı kalır.
3. Dil, zihinsel varlıktır Dil; öznesiyle, özneleriyle vardır. Dil, Özne kavramından soyutlanamaz. Dilin bu niteliği, kendi varlıksal niteliğiyle insana bağlı nitelikleri karıştırılmıştır. Hatta insanlık tarihinde söz birimler dış dünyada temsil ettikleri varlıklarla bir tutulmuştur. Bugün bile bu etkiden tam anlamıyla insanlığın kurtulabildiğini söylemek olanaksızdır. Ancak burada şey olarak dil ile etki olarak dili ayırmak gerekir. Şey olarak dilin düşünsel düzlemde onu en başta “bir ontik varlık” olarak kabulümüz olağandır. Dil bir araç, insanın kullandığı bir araç olduğu için bizi farklı biçimlerde etkiler. Ses yapısıyla etkiler. İçeriğiyle, düşünce yapısıyla etkiler. Sanatsal kullanımıyla etkiler. Öznenin davranışlarıyla birleşmiş haliyle etkiler vb. Doğrusu bu, dilin kullanılma biçimiyle, işleviyle ilgili bir konudur. Dili Dilinn şey şey olar olarak ak yanl yanlış ış algı algıla lama ma sonu sonucu cu kull kullan anım ımıı ise ise onun onun dış dış düny dünyaa nesneleriyle nesneleriyle,, dış dünya ile aynileştiri aynileştirilmesi lmesi sonucu dünyayı algılama algılama sorunuyla, sorunuyla, şeyler dünyasını iyi tanımamakla ilgilidir. Bu yanlış değerlendirme bizi büyü kavramına bağlar. Söylemenin yapmak olduğu anlayışına götürür bizi. Ancak dilin bu yanlış anlaşılması sorunu yalnızca büyü olgusuyla sınırlı değildir. Yine bir farkındalık sorunu kendini gerçekleştirmek ile kendini gerçekleştirdiğini sanmak konusunda da yapmak/yaptığını sanmak ayrımı işlevseldir. İnsanların konuşmakla yetinmelerinden söz ediyorum. Çoğu insan, ya da zaman zaman her insan konuşmakla, (bir şey) yaptığını sanır. Konuşma, o kişi için doyum aracına (mastürbasyona) dönüşür. Bu durumda insan; konuştuğu, konuşabildiği sürece varlığını kanıtladığını, var olduğunu düşünür. Yani söz, varlığın yerini alır. İnsanın, sözle kendini gerçekleştirdiğini, var olduğunu sanması, kendi kendine doyuma varması cahillik işaretidir. Bu noktada sözün gücünü, etkisini dışlıyor değilim. Benim sözünü ettiğim konuşmuş olmak için konuşma durumudur. Elbette insan sözle de kendini gerçekleştirebilir. Yerinde sözle. Dilin zihinselliğinin kabulü, onun insana bağlı oluşuyla, insan üretimi, yaratımı olmasıyla da doğrudan ilintilidir. Bu konu aslında dün de bugün de tartışılabilir gibi durmaktadır. Zira yağmurun yağması dahil bilimin açıkladığı her konuyu topluluklar, insanlar kendilerince yorumlamayı sürdürmektedirler. Bu yüzden dill dillee ilgi ilgili li tari tarihi hi anlay anlayış ışla lara ra dili dilinn veri verili li ampi ampiri rikk bilg bilgis isii meta metafi fizi zikk kabu kabule le açılmaktadır. Evet insan; dili, içinde doğduğu toplumda hazır bulur. Ancak şunun farkına varılması gerekir. Eğer dil, metafizik olarak verili olsaydı hiç deği değişm şmey eyen en,, kalı kalıpp bir bir nesn nesnee gibi gibi donu donuk, k, sabi sabitt bir bir varl varlık ık olur olurdu. du. Oysa Oysa dil dil varl varlığ ığın ının ın hem hem tarih tarih için içinde de ince incele leme mele lerl rle, e, hem hem de gözl gözlem emle leri rimi mizl zlee nası nasıll başkalaştığını izleyebiliyoruz. Tarih içinde değişime her an açık evrile evrile geldiğine göre metafizik anlamda bir verilmişlik söz konusu değildir. Bu konuda Wilhelm von Humboldt anılmalı.
4. Dil, soyut varlıktır:
Bir varlık, mekanda oluşuyla varlıktır. Varlık bu haliyle gözle görülür, elle tutulabilirdir. Ancak bugün artık bir şeyin fiziki varlık olabilmesi için mutlaka elle tutulur gözle görülür olma koşulu aranmamaktadır. Belirli koşullarda ayni sonucu veren oluşumlar fiziki varlığı işaret etmektedir. Elektiriğin, elektroniğin fizik alanı içinde yer almasına artık en azından fizik eğitimi almış kimseler kuşk kuşkuy uyla la bakm bakmam amak akta tadı dır. r. Anca Ancakk bunl bunlar araa bağlı bağlı var var oluş oluşla larr da bir bir meka mekana na bağlıdır. Dilin mekanı; bellektir, zihindir. Bu yüzden de dil zihinsel bir varlıktır. Bu zihinsel varlık birimleri, somut gönderimli ya da soyut gönderimlidir. Dış dünyada bir şeyi temsil eden dil birimleri somut gönderimlidir. Ağaç dediğimde, ağacın dış dünyada bir karşılığı vardır. Soyut gönderimli olanların dış dünyada bir karşılığı yoktur. Ancak bu karşılığı olmayan dil birimleri bir toplumca, toplum toplumlar larca ca benims benimsenm enmiş iş hayali hayali bir varlığa varlığa gönderm göndermee yapabi yapabilir lir.. ‘Zümrü ‘Zümrüdü dü Anka kuşu” böyle bir dil birimdir. Ancak geleneksel dilbilgisi kitaplarında soyut adla adlarr olar olarak ak anıl anılan an tüm tüm adla adland ndır ırma mala larr da aslı aslınd ndaa soyu soyutt gönd gönder erim imli li dil dil birimleridir. Bir de dilin işlemesini sağlayan işlevsel dil birimleri vardır. Bunlar ne dış dünyada var olan bir şeye, ne de dış dünyada tasarlanmış bir şeye gönderme yapmazlar. Bunlar dilin işlemesini sağlayan işlevleriyle kavramlaşmış biçimlerine göndermede bulunurlar. Bu durumda dil birimlerin hepsinin dış dünyada bir şeylerin temsili olmadıklarını söyleyebiliriz. Bu, dilin ve zihnin işlemesini anlayabilmemiz için son derece önemlidir. Dil, birinci ve ikinci dereceden soyutlamalarla çalışır. Her adlandırma bir soyutlamadır. Dış dünyada var olan bir şeyin adlandırılması bir bir soyu soyutl tlam amad adır. ır. Zira Zira var var olan olan bir bir şey şey kend kendii dışı dışınd ndaa doğru doğruda dann kend kendis isin inii sunmayan bir şeyle temsil edilmektedir:
gözlük
Gözl Gözlük ük nesn nesnes esii ile ile gözl gözlük ük adı adı arası arasınd ndaa doğr doğrud udan an bir bir bağl bağlan antı tı olma olmadı dığı ğını nı anlamak için birkaç yabancı dildeki karşılığına kar şılığına bakalım: Glasses (ing), les lunettes (fr) Dillerde ayni şey için kullanılan sözcükler arasındaki benzemezlik de şey ile adı aras arasın ında da benz benzerl erlik ik olma olmadı dığı ğını nı,, dola dolayı yısı sıyl ylaa adla adland ndır ırma manı nınn bir bir soyu soyutl tlam amaa olduğunu göstermektedir. Zümrüdü Zümrüdü anka (kuşu) : var olmayan olmayan hayali bir varlıktı varlıktır, r, soyuttur. soyuttur. Bu sözcük hayv hayvan an düny dünyas asın ında da herha herhang ngii canl canlıy ıyıı tems temsil il etme etmez. z. Öyle Öyleys ysee herke herkess haya hayall dünyasına dünyasına göre birbirinden birbirinden bağımsız zümrüdü ankalar resmedebili resmedebilir, r, anlatabili anlatabilir. r. Bu durumda zümrüdü anka (kuşu) adlandırması soyutun soyutudur. ‘Özgül’ adı
bir kişi adı olarak kullanıldığında o kişinin soyutlanmış biçimi olacaktır. Ancak bu ad yerine zamir kullanılması (ben, sen, o) durumunda ikinci bir soyutlama gerçekleştirilmiş olacaktır. Soyutlamanın soyutlaması. Bunları Bunlarınn dışında dışında bir de dilin dilin işlem işlemesi esini ni sağlay sağlayan an ‘ve, ama, ama, ile, ile, karşın karşın vb’ vb’ sözcükler, ögeler arası ilişkiler için adlandırılmış dil birimlerdir. Bunlar soyut bi bir şeye şeye de gönd gönder erme me yapm yapmaz azla lar. r. Acab Acabaa bunl bunlar arın ın anla anlams msız ız oldu oldukl klar arın ınıı söyl söyley eyeb ebil ilir ir miyi miyiz? z? Eğer Eğer öyle öyle olsa olsayd ydı, ı, anla anlama ma dahi dahill olma olmasa sayd ydı, ı, bunl bunlar ar kullanılmadan da dilin işleyebilmesi gerekirdi? Ya da şöyle demeliyim: bu biçimler ya da eş değer imleri ile (‘ve’ için virgül -ya da bürünsel bir birimkullanılma kullanılması) sı) gerçekleştiri gerçekleştirilmiş lmiş ifadeler ifadeler ile bu birimleri birimleri eksilttiğim eksilttiğimiz iz ifadeler ifadeler arasında hiçbir fark olmaması gerekirdi. Mehmet ve Ali geldi. MehmetAli geldi. Burada özellikle bu iki adı seçtim. Ve bürünsel kullanımı ortadan kaldırabilmek için. özellikle ikinci ifadede iki adı bitişik yazdım. Zira söz birimler arası boşluk da bürünsel kullanımı işaret eder. Şunu söyleyebilirsiniz. Öyleyse niye yalnızca Mehm Me hmet et Ali Ali yaza yazara rak, k, bura burada da ve’y ve’yii hiss hisset etti tire rebi bile lece ceği ğimi mizz bir bir vurg vurguy uyla la yetinmiyoruz? (1) Mehmet ve Ali (2) Mehmet, Ali (3) Mehmet Ali Bu durumda şunları dikkate almalıyız: (4) Mehmet ile Ali (5) Mehmet’le birlikte Ali Son örnekler (4), (5)’de birliktelik anlatımı işlerken önceki örnekler (1), (2), (3)’de yerine göre birliktelik anlatımı yerine göre bir sıralama, sayma anlatımı işletilmektedir. Böylece “ve”nin anlamsal olasılıklarına işaret ettikten sonra, doğrusu (2)’de virgülün ayırıcı işlevi de dikkate alınarak iki adın söylenişinde öbeklendirme ve vurguda nasıl şekillendirileceği belirginleşmiş oluyor. Oysa (3)’te yalnızca bir karakter boş bırakılması, ifade eden ve ifadeyi alan tarafından yanlış yorumlanabilir. Bunu önlemek için dil, bir virgüle başvurmakta ya da “ve” “ve” sözcüğ sözcüğünü ünü kullan kullanmak maktad tadır. ır. Burada Burada ‘virgül ‘virgülün’ ün’,, ‘ve’yi ‘ve’yi soyutl soyutlaşt aştırd ırdığı ığına na dikkate edelim. ‘Ve’ özelinde ilişkisel dil birimlerin anlamsal değerlerini esas alarak bu dil birimlerin kavramlarının temsili, soyutlaması olduklarını söyleyebiliriz. Dildeki
önekleri önekleri ve/ya sonekleri de böyle bir soyutlanım, soyutlanım, somutlanım somutlanım ilişkisi içinde ele alabiliriz.
5. Dil; etkileyici, biçimlendirici ve etkilenen et kilenen varlıktır, etkileşimseldir: Dil ses ve yazı olarak somutlanır. Ama dil, bu somutlanmış biçim değildir. Bunlar dilin görünüşleridir. Bir dili konuşanlar tükenince, yazılı kaynaklarına da ilgi olmayınca o dil ortadan kalkar. Dilin, kendi başına, insandan bağımsız bir varlığı yoktur. Dilin değişmesi dikkate alınarak geleneksel değerlendirmelerde "canlı bir varlık" olduğu söylenir. Bu tamamen bir benzetmedir, sanatsal bir yaklaşımdır. Bir kişiye "aslanım" dediğinizde durum neyse, dile canlı demek de odur. Yani söz sanatlarıyla ilgili bir anlatım biçimidir. Sanatsaldır, benzetmedir, bilimsel değil. Dil, zihinde olandır. Bu yüzden de soyuttur. Adlandırmadan ifade fadele leşm şmey eyee yapı yapıla lann kurm kurmal alar ar,, dış dış ve/y ve/yaa iç düny dünyan anın ın bir bir benz benzet etim imid idir ir (indirgenmiş bir biçimi, benzeridir). Her dil, zihinde somutlanmış sıradan bir varlık değil tıpkı sıvıyı biçimleyen, sınırlayan bir varlık gibi konuşanları ve dinleyenleri biçimler. Dili konuşanlar kullandıkları sözcüklerle algılar dünyayı ve kullan kullandık dıklar larıı sözdiz sözdizim im yapıla yapıları rı onları onlarınn dilsel dilsel,, gidere giderekk poetik poetik ve esteti estetik k yapı yapıla land ndır ırış ışla ları rını nı etki etkile ler. r. Anca Ancakk bir bir yand yandan an da öznel öznelere ere bağl bağlıı oldu olduğu ğu için için öznelerin (yaratıcı) zihinlerinden etkilenir. Dolayısıyla dil ve insan sürekli bir etkileşim içindedir. Dil, öznelerin ürünü olduğu için öznelerin zihinselini yansıtır. Yani öznelerden etki etkile leni nir. r. Ama Ama ayni ayni zama zamand ndaa dizge dizgele leşm şmiş iş biçi biçiml mler eriy iyle le özne öznele leri rinn düny dünyaya aya bakışlarını etkiler. Böylece dil ile özneler arası sürekli bir ilişki başlar. Birbirini biçimlendirme ilişkisi. Yani karşılıklı bir etkileme ilişkisi. Ancak dil bir de konuşan ve dinleyen kişilerin dil ile olan ilişkisi çerçevesinde biçimlenir, donuk halde kalmaz. Kullandığımız söz birimler ve ifade yapıları bir yandan bizi biçim biçimlen lendir dirmey meyii sürdürü sürdürür, r, kullan kullanım ım dışı dışı kalanl kalanlar ar da bellek bellek gücümü gücümüze ze bağlı bağlı olar olarak ak unut unutul ulur ur ya da bell bellek ekte teki ki kayd kaydıı yava yavaşş yava yavaşş sili silinm nmey eye, e, ya da üstü üstü örtülmeye başlar. Bu yüzden her yeniden kullanım hem konuşanı, hem dinleyeni etkiler.
6. Dil, kendi kendine de modellik eder: dil, üreticidir: Dilin oluşumunda insan, doğal olanların modelliğinde dile ulaşmıştır. Ancak oluşan ne ise giderek bir kendilik olmaya başlama noktasında kendinde varlık olarak modellik yapmaya başlamıştır. Ve dil, modelliklerden üremiştir. Dilin üretici bir mekanizma oluşu üzerine Noam Chomsky israrla durmuştur. Dilin modelliği her türlü yapılanmada söz konusudur. Dil dizgesi modellik kavramıyla bağlantılı olarak kendi kendini üretir. Elbette konuşan öznelerin zihinlerinden dolayı sürekli yeni birleşimler sonucu her an yeni sözcük ve söylemlere açıktır. 7. Dil, gücül ve güncelleşen varlıktır:
Bir Bir kişi kişini ninn dil dil ile ile ilgi ilgili li bilg bilgis isii gücü gücüll (her (her an kull kullan anıl ılab abil ilir ir,, güç güç hali halind ndee ( potentiel)) potentiel)) ve güncelleşen, kullanıma giren dilsel varlık olarak ayrılır. Sözlü dilde (buna yazılı dil de dahil edilebilir) kullandığı biçimler (sözcük ve sözdizimsel modeller) o kişinin güncelleştirdiği dilini oluşturur. Ve bu güncelleşen dil, genel dile göre çok sınırlıdır. Bu yüzden çağdaş dil öğretimi sözlü dile kaydırılmıştır. Yazılı dil sözlü dile göre daha denetlenebilir, daha seçim şansı olan bir anlatım, bir dil görünümü olduğu için sınırları biraz daha geniştir. Ancak elbette dil geneline oranla kişinin bildiği dil; kısmidir, tikeldir. Göreli olarak bir bütün kabul edilebilir. Böylece sözlü dil, yazılı dil ve gücül dil (kişinin sürekli kullanmadığı, ama dil dağarcığında bulunduğundan, bir başkası kullan kullandığ dığınd ında, a, algıla algılanab nabili ilirr olan olan dil) dil) sınırl sınırları arının nın birbiri birbirinden nden farklı farklı olduğu olduğu söylenebilir.
8. Dil, toplumsaldır: İnsan, dilsel koşullandırmanın içine doğar. Dili hazır olarak bulur. Öğrendiği dil ile ile dils dilsel el yete yetene nekl kler erin inii geli gelişt ştir irir ir.. İnsa İnsand ndak akii her her türlü türlü bece beceri ri geliş gelişti tiri rilm lmeye eye gere gereks ksin inim imli lidi dir. r. Geli Gelişt ştiri irilm lmey eyen, en, sürdü sürdürül rülme meye yenn yete yetene nekl kleri erimi mizz azal azalır ır,, körele körelebil bilir. ir. Dolayı Dolayısıy sıyla la dil öğrenm öğrenmee yetene yeteneği ği doğuşt doğuştand andır ır (Burad (Buradaa genler, genler, genleşme olgusu, evrim kavramı işletilebilir). Ama dil doğuştan kazanılmış değildir. değildir. Dilsel Dilsel bilgi, bir deneyim sonucu edinilir. edinilir. Dilin iki boyutu bireysell bireysellik ik ve toplumsallık ayni andalık içinde işler. 9. Dil, uzlaşımsaldır: Dilin Dilin bu niteliği niteliği dil felsefesinin felsefesinin tarihindeki tarihindeki tartışmalara tartışmalara götürebilir götürebilir bizi. Dilin doğal bir şey olduğuyla ilgili sav karşısında doğal olmadığını savunan görüşü buluyoruz. Eğer dil doğal değilse yapaydır. Dilin sürekli var olabilmesi uzlaşıma dayanır. dayanır. Platon, “Kratylo “Kratylos”ta s”ta bu konuyu ele alır. Bu yapıtta yapıtta bu savları özetler özetler gibidir. Sokrates’in ağzından dilin doğal bir şey olmadığını kanıtlar. Burada uzlaşım karşılıklı bir araya gelerek bir sözleşmeyi değil, kullanılmakta olanı, kull kullan anıl ılmı mışş olan olanıı beni benims msem emek ek anlam anlamın ında da bir bir uzla uzlaşı şımd mdır ır.. Karşı Karşı çıkm çıkmam amak ak anla anlamı mınd nda. a. Bir Bir şeye şeye karş karşıı çıkm çıkmıy ıyor or,, üste üsteli likk beni benims msiy iyors orsak ak o şeyi şeyinn varl varlığ ığıı konusunda gizli bir sözleşmeye katılıyoruz demektir. Dilin Dilin uzlaşı uzlaşımsa msallı llığı, ğı, dilin dilin bireys bireysel el ve toplu toplumsa msall boyutu boyutunu nu ilgile ilgilendi ndiren ren bir konu konudu dur. r. Birey Birey,, bell bellem emel eler erle le,, bell bellet etme mele lerl rlee dili dili öğre öğreni nir. r. Yani Yani topl toplum umun un kendisine verdiği dil bilgisini benimser. Her benimseme uzlaşımdır. Bu uzlaşım toplum içinde var olmanın önkoşuludur. Birey, dilin sözcüklerini, yapılarını keyfi olarak değiştiremez. Ancak dil ve yaratıcı insan zihni ilişkisi dili katı bir biçim olmaktan çıkarır. Dildeki uzlaşımsallık ilkesi evrilerek varlığını dil içinde sürdürür. Ama dil, asla durağan bir varlık olmayışı nedeniyle, gerek ayni dilin olanakları çerçevesinde kendi gücül olanaklarının işletilmesiyle, gerek başka dillerle ilişkisinden dolayı başkalaşım sürecine girmesiyle yeni uzlaşımlara yani yeni benimsemelere her zaman açıktır. Dile biçilecek yönlendirici biçimler,
davranışlar ya ülkücüdür ya da kullanıcı, sömürücüdür. Bir dili koruma çabaları o dili kullananların güç ilişkileriyle, güç istekleriyle doğrudan doğrud an bağlantılıdır.
10. Dil, (oluşturucu birimleriyle) nedensizdir: Dili oluşturan birimler ilk varoluşları bakımından değil, temsil ettikleri şeylerle doğrudan ilişkileri bakımından nedensizdir. Dili oluşturan birimler; ses imgeleri oluş oluşup up,, kavra kavram m depo deposu sund ndaa bulu buluna nann görün görüntü tüle leri rinn anah anahta tarı rı olara olarakk bell bellek ekte te yerl yerleri erini ni aldı aldıkt ktan an sonra sonra ikin ikinci ci bir bir tems temsil il gerçe gerçekl kleş eşir ir zihi zihind nde. e. Bu durum durumda da birimler yalnızca dış dünyadaki şeylerin temsili değil ayni zamanda bu ses imgesine bağlanan (notionel) görüntülerin ya da görüntülerden birinin temsilidir. Saus Saussu sure re’ün ’ün anla anlatm tmay ayaa çalı çalışt ştığ ığıı göste gösterge rge kavra kavramı mı aslı aslınd ndaa bu (noti (notione onel) l) görünt görüntüle ülerle rle ses ve/ya ve/ya yazı yazı imgesi imgesi nötrleş nötrleşmes mesii arasın arasında da bir bir birleş birleşimd imdir. ir. Bu durumda dilin dış dünyanın, giderek iç dünyamızın zihnimizdeki iki oluşumun birleşmesi sonucu ortaya çıkan nötrleşmelerin sistemli yapılanmaları olduğunu söyleyebiliriz. 11. Dil, çizgisel görünümlüdür: Bu konuyu açıklaştırabilmek için öncelikle gösterge kavramına bakalım: Gösterge: Saussure, gösterge terimini, sözcük terimini dışlamak için kullanır. Ona göre, dild dildek ekii "at" "at" ile ile ilgi ilgili li göst gösterg erge, e, zihi zihind ndek ekii işit işitim im imge imgesi si ile ile "at" "at" kavra kavramı mını nınn birleşmesinden oluşur. Saussure için gösterge, madeni bir paraya benzer, paranın nasıl yazı ve tura gibi iki yüzü varsa, göstergenin, gösteren ve gösterilen olarak olarak iki yanı vardır. Yani gösterge, gösteren ve gösterilenden oluşan bir bütünlüktür. Gösteren, her hangi bir dilsel birimin zihnimizdeki "sesel imge”sidir. Bu sesel imge, dil birimlerinin gerçekleşmesinde ses ya da yazı olarak somutlanır. Ama gösteren, herhangi bir adın ses olarak ya da yazı olarak biçimi değildir. “At”ı oluşturan oluşturan ses biçimlerini biçimlerininn zihindeki zihindeki imgesi, imgesi, biçimidir. biçimidir. Dolayısıyla Dolayısıyla gösteren gösteren zihinseldir. Gösterilen ise sesel imgenin kavramsal yanıdır. Her ne kadar kadar göster gösterge, ge, yapısa yapısalcı lcılık lıkta ta çok genell genelleşt eştiri irilmi lmişse şse de, önceli öncelikle kle,, gösterge kavramının dilin tüm birimlerini kapsayamayacağını iddia ediyorum. Zira dilin işlevselleri adını verdiğim dilbilgisel parçalarının, kavramsal yanı dolaylı olabilir. Saussure'ün verdiği "at" örneğinde bir gösteren ve gösterilen söz konusudur, ama dilimizde bir bağlaç olarak işleyen "ve" sözcüğü Saussure'ün tanı tanıml mlad adığ ığıı biçi biçimd mdee bir bir göst gösterg ergee oluş oluştu tura rabi bili lirr mi? mi? "Ve" "Ve",, dils dilsel el bir bir birim birim olduğuna göre gösterendir. Ve zihnimizde sesel kaydı olan bir ögedir. Ama "ve"nin zihnimizde oluşmuş kavramı nedir? Eğer “bağlaç”tır, derseniz, "ve"nin kavramsal değeri ulamsal olarak belirtilmiş olur. Zira “bağlaç” sözcüğünün ayrı bir kavramsal yanı vardır. “Ve”, bağlı olduğu “bağlaç” ulamsal adına bağlanarak kavramsalla kavramsallaştırıl ştırılmış mış olur. Oysa ayni şekilde şekilde "at", da "hayvan" "hayvan" ulamına aittir. aittir. Ama “at” ile “hayvan” göstergeleri ayrı kavramlara, gönderilenlere sahiptir.
Yani "ve" için kabul edilebilece edilebilecekk gösteren gösteren (işitim (işitim imgesi) imgesi) ve gösterilen gösterilen ilişkisi, ilişkisi, görsel imgeli gösterilenlerden farklıdır. Aslında bu farklılık gösterge kavramının yeniden ele alınmasını gerektirir. Demek ki, dildeki adlandırmaların gösterileni doğrudan iken, işlevsellerin gösterilenliği, kavramsallığı dolaylı, ulamsaldır. Kavram konusuyla ilgili bir de " nosyon" ve "konsept " terimlerine dayanarak bir ayrım yapılmasından yanayım. Tasarım (konsept), kavram (nosyon)’ların soyut ve orta ortakk biçi biçimi midi dir. r. Kavra Kavram m ise ise adla adland ndırı ırılm lmış ış bir bir nesn nesnee ile ile ilgi ilgili li zihi zihinde ndeki ki herhangi bir görünümdür. "At" gösterileni ile ilgili zihnimizde pek çok "at" görüntüsü vardır. Bunlardan her biri "at" kavramını temsil eden görüntüsel seçeneklerden biridir. Tüm kavramların ortak özellikleri tasarımı yapar. Aslında ‘notio ‘notion’ n’ ile ‘concep ‘concept’, t’, eşanla eşanlamlı mlı olarak olarak kullan kullanıla ılann iki sözcükt sözcüktür. ür. Saussu Saussure re tarafından hem ‘sesel imge’ hem de ‘gönderilen olarak kavram’, farklılıkları indirgenmiş terimlerdir. İnsan zihninde ayni gösterge için birden fazla ses/yazı imgesi, ve bu imgeyle bağlantılı birden fazla görsel imge bulunmaktadır. Yine ‘at’ örneğiyle bunu anlatırsam, zihnimizde ‘at’ sesel imgesi ve ‘at’ın çeşitli grafik imgeleri bulunmaktadır. Gönderilenle ilgili olarak da kişinin deneyimine göre pek çok at görüntüsü bulunmaktadır. Ancak dilin hızlı işleyebilmesi için zihin, soyutlamalar, temsiller yaratmaktadır. Diyeceğim dil yalnızca tek bir temsille işlemez. Dış dünya hem ses/yazı imgesi olarak temsilleşir hem de görünt görüntüle ülerin rin kavram kavramlaş laşmas masıı olarak olarak temsil temsilleş leşir. ir. Zihin; Zihin; yetisi yetisi,, gereks gereksini inimi mi ve deneyi deneyimi mi ile oluştu oluşturduğ rduğuu edinci edincini ni (perfo (performan rmance’ ce’ını ını); ); nesne, nesne, soyut soyut imge imge ve somut imgeler arasında gidiş gelişlerinin hızıyla edinir. Saussure için, göstergenin ikinci temel ilkesi çizgiselliktir. İşitsel nitelikli olan gösteren, yalnızca zaman içinde sunar kendini ve belli özelliklerini zamandan alır: a) bir uzanım gösterir b) bu uzanım tek bir boyutta ölçülebilir. Bu da bir hattır, çizgidir. Gerçekten de dil yazıya döküldüğünde satırlar halindedir. Bu satırlar sayfa genişliğiyle sınırlanır. Oysa sözlü dilin sınırlı bir sayfa gibi mekanı yoktur. Böyle olunca herhangi bir ifade şerit biçiminde bir ruloda tek satırda gösterilebilir. Yani sözü yazıya döktüğümüzde bu özellik kolayca anlaşılabilir. Saussu Saussure, re, görsel görsel göster göstergel gelerl erlee dilsel dilsel gösterge göstergeler lerin in bu ölçütl ölçütlee ayrılab ayrılabile ileceği ceğini ni söyler. Saus Saussu sure re’e ’e göre göre za zate tenn işit işitim im imge imgesi si olan olan göst göster eren enle lerr za zama mann çizg çizgis isin inde denn yararlanır. Bu gösteren ögelerin ard arda gelmesi, bir zincir oluşturur. Saussure, “bir heceyi vurguladığımızda ayni noktaya çeşitli anlamlı ögeler yığdığımız sanılır, oysa bu, bir yanılsamadır. Hece ve vurgusu tek bir sesleme edimi meydana getirirler. Bu edimin içinde ikilik yoktur”, demektedir (3). Yani, ona göre dil, gerek sesbirimleri sesbirimlerin, n, gerekse biçim-birimleri biçim-birimlerinn art arda dizilebilm dizilebilmesiyle esiyle sözsöz-di dizi zims msel el bir bir dizi dizi olar olarak ak gerç gerçek ekle leşi şir. r. Ve bu duru durum m gere gerekk sözl sözlüü dili dilinn kaydedilmes kaydedilmesinde inde gerekse gerekse yazıya dökülmesin dökülmesinde de yazının satırlaşm satırlaşmasında asında şerit halinde biçimselleşir. Saussure’e göre bu durum bir yandan dilsel ögelerin
çizgiselli çizgiselliğini ğini bir yandan da ögelerin ard ardalık, ardalık, süreklilik süreklilik özelliğini özelliğini anlaşılır anlaşılır kılar. Bazell; çizgiselliği şu anlamlara ayırır (4): 1. Ayni Ayni anda anda olmaya olmaya karşı karşı ard ardal ardalık ık 2. Tek Tek boy boyut utlu lulu luk k 3. Üst üste üste binişmenin binişmenin karşıtı karşıtı olarak olarak kesitlemeni kesitlemeninn biricikliği biricikliği.. Yani Yani çizg çizgis isel elli liği ği ard ard arda ardalı lık, k, tek tek boyu boyutl tlul uluk uk,, ve biri birimi minn tek tek oluş oluşuu olar olarak ak anla anlaml mlan andı dırı rır. r. Ve çizg çizgis isel elli likk ilkes ilkesin inin in gerek gereksi sizz bir bir yine yinele leme me (tau (tauto tolo logi gie) e) olduğunu olduğunu ileri sürer. sürer. Bu yargıya sesbilgisi sesbilgisi ve ses üstü birimleri birimleri sorgulayarak sorgulayarak varır. Destek olarak da Roman Jakobson’un yazılarını kullanır. Dilde çizgisellik ilk bakışta hemen benimsenir bir nitelik gibi durur. Ancak dili bu özelli özellikte ktenn görmek görmek,, gerçek gerçekten ten dili dili anlama anlamamak mak olur. olur. Dilin Dilin anlaşı anlaşılma lmasın sınıı engeller.Bu yüzden bu niteliğin sorgulanması gerekir. Süheyla Bayrav, haklı olarak “Yapısal Dilbilimi” adlı kitabında “dilin tek yönde ilerleme özelliğine karşı gelen haller”den söz eder ve bu durumu “(non linéarité veya dystaxie)” terimleriyle verir. Ve çizgiselliği bozan halleri şöyle sıralar: “a) Bir moneme birkaç anlamın yüklenmesi: ‘chantons’ daki daki ‘ons’. b) Bir anlam birimini birkaç ayrı belirtenle ifade etme (les enfants’da çoğul) [hem ‘article’ olarak çoğulu gösterir hem de sözcüğün sonundaki ‘–s’ çoğulu işaret eder]. c) Cümlenin ahengine göre gramer bakımından iş verme. Meselâ: ‘ne adam’, söyleyiş tarzına göre takdir veya tahkir olabilir. d) Gramer veya sözlüğü ilgilendiren itnap (pléonasme): çoğulun birkaç kere gösterilmesi, içeri girdi, gözlerimle gördüm gibi deyişler” (5). Süheyla Süheyla bayrav’ın bayrav’ın Fransızcadan Fransızcadan verdiği verdiği (a) örneğinde örneğinde ‘ons’ çekim çekim eki, hem zaman hem de kişi bildirdiği için ilerleyişi geçici olarak duralatmadadır. Zira biç biçim im bilg bilgis isii düze düzeyi yind ndee çözü çözüml mlen eneb ebil ilir ir bir bir biri birim m deği değil, l, donu donuk, k, bile bileşi şik k (synthétique) bir birimdir. Doğrusu bu noktada kolayca şu söylenebilir. Eğer Saussure haklı olsaydı tüm dillerin türkçe gibi eklemli dil olması gerekirdi. Kaldı ki eklemli dillerin model dili türkçe bile her ögesiyle hem biçim hem de anlam olarak çözümlenebilir değildir. Dilin çizgisellik niteliği sözdizimsel bir nitelik olabilir olabilirse. Ancak bu durumda da sözdizim, biçim ve anlamın birebir çakışması ve hiçbir sapmaya izin vermemesi gerekir. Süheyla Bayrav’ın yine Fransızcadan verdiği (b) örneğinde çoğul imi yinelemesi var. Yinelemeyi Yinelemeyi fazladan fazladan olarak gördüğümüzde gördüğümüzde çizgiselli çizgiselliğin ğin engellenmesi engellenmesinden nden çok mantık açısından bir kez söylenmesi yeter, yinelemeye gerek yok diye
düşü düşünü nüle lebi bili lir. r. Ama Ama bura burada da bir bir geriy geriyee katl katlan anma ma,, dola dolayı yısı sıyl ylaa geçi geçici ci de olsa olsa ilerlemenin engellenmesi söz konusudur. Dil olgusu da tıpkı bir baskının renklendirilmesi için ayni görüntüye renklerin ayrı ayrı basılması basılması gibi farklı düzlemler düzlemlerden den oluşmaktadır. oluşmaktadır. Burada baskı örneği örneği çok işlevseldir. Zira gerek matbaa ustası, gerek baskı sanatçısı tüm renkleri ayni anda anda bası basıpp işin işinee deva devam m edem edemed ediğ iğin ine, e, her her renk renk yüze yüzeyi yi için için yine yine yine yine ayni ayni görüntüyü ele aldığına aldığına göre renkli baskı işlemi, geriye dönmelerle gerçekleşir. Renk Re nkli li bask baskıı örne örneği ğini ni Coli Colier er’s ’s Encyc Encyclo lope pedi diaa sayda saydam m sayfa sayfala ları rınn üst üst üste üste biniş binişmes mesii olarak olarak sunmuş sunmuştur tur.. İşte İşte dil de buna buna benzet benzetile ilebil bilir. ir. Farklı Farklı saydam saydam katmanların, düzlemlerin üst üste binişmesi sonucu söz, çizgisel bir anlatım izlenimi verir ama çizgisel değildir. (c) örneğine geldiğimizde ‘Ne adam!’ aslında eksiltilmiş bir ifadedir (Bu ifade bağlam’a ve tonlamaya göre şu anlamlara gelebilir: Ne akıllı adam, Ne bilgili adam, Ne iyi adam, Ne kötü adam, Ne çapkın adam, Ne hırsız adam vb). Eksiltme sonucu konuşucuya dil düzeyinde tek anlatım seçeneği kalmaktadır: bürünsel. Elbette bir de dildışı anlatım (yüz ifadesiyle, davranışla anlatımı da unutmamalı). (d) ye baktığımızda bunun (b) ile birleştirilebileceğini görüyoruz. Saussure’ün söylediği gerçekten de sesbilgisi ve biçim bilgisi hatta sözdizim aşamasında da doğru gibi görünür. Ancak gerçekte dil, aralıklı bağlanışlarıyla düzlemler düzlemler oluşturur: dildeki tüm biçim-biriml biçim-birimlerin erin bağlanışlar bağlanışlarıı ve bu bağlanmış bağlanmış birimlerin ard arda öbeklere ayrılması, söz-dizim açısından ulamsal bütünlükleri vermez. Bu da, biçim-birimlerin süreksiz ya da ard arda olmayan bir ilişki içinde de olduklarını, yani düzlemsel belki uzamsal bir yapılanma içinde olduklarını gösterir. "Dün akşam tiyatroya gittik" gittik" tümcesini çözümlersek, zaman ulamında, “dün”, “dün”, “akşam” “akşam” ve “-ti-“ “-ti-“ birimler birimlerii zaman zaman düzlemin düzleminii oluştura oluşturann ve yan yana yana kullanılmamış, yani süreksiz ögelerdir. Ve bunların kullanımında “-ti-“ eki genel zamansaldır, yani verdiği zaman kavramı geneldir. “Dün” ile, zaman göreli olarak özelleşmiş, “akşam” ile bu özelleşme daha da ayrıntılandırılmıştır. Bu da dilde dilde önemli önemli iki işlemi işlemi yakala yakalamam mamızı ızı sağlar: sağlar: genell genelleşt eştirm irmee ve özelle özelleşti ştirme rme işlemleri. Ancak dikkat edilirse dilin mantığı ters çalışmıştır. Önce özelleştirme gerç gerçek ekle leşt ştir iril ilmi miş, ş, en son son gene genell olan olan ifad ifadee edil edilmi mişt ştir ir.. Gene Genell mant mantık ık olar olarak ak baktığımızda özel olan söylendiğine göre genel olanın ifadesi gereksiz olabilirdi. Ama asıl üzerinde durduğum, itiraz ettiğim nokta ifadede ögelerin bir ard ardalık içinde olmadığı, zaman ve kişi birimlerinin yapılanışında ard arda dizilmediği ortadadır. ortadadır. Bu da dilin çizgisel, ileriye ileriye doğru bir görüntü verse de aslında geriye dönmeli olarak da çalıştığını gösterir. Ve özellikle dil içinde zaman, mekan, kişi boyutları çizgisellikten çok farklı düzlemselliklere dikkat etmemizi gerektirir. gerek tirir.
John Lyons, C. F. Hockett’in çalışmasını temel aldığı dilin nitelikleri ile ilgili bölüm bölümde de “geri “geri beslem besleme” e” niteli niteliğin ğinden den söz eder. eder. Bu nitel nitelik ik “geriy “geriyee dönmel dönmelii denetim” denetim” olarak verilir. verilir. Bu, Bu, sözün denetlenmes denetlenmesii anlamına anlamına gelir. Aslında Aslında bu, doğr doğrud udan an özne özneni ninn kend kendii anla anlatı tımı mını nı tuta tutarl rlıı kılm kılmak ak için için,, dil dil biri biriml mler erin inin in bağlanımları bakımından denetlenmesidir. Ancak bir yandan insan zihninin ayni anda farklı işlemler yapabilmesi özelliğini hem de anlam bakımından sözün, çizgisel değil anlamsal bağlarla düzlemsel ve geriye dönmeli olarak işlediğini gösterir. Dilde bağıntı, bağ, tutarlılık kavramlarının ayrıntılı incelenişi de sözün çizgisel değil çok bağlı düzlemsel olduğunu gösterir. Halliday’in dediği gibi dil sistemleşirken seçeneklerle ilerler. Ama dil ögeleri anlam bakımından her zaman tek bir seçenek sunmaz. Ayni birimde geçerli birden fazla anlam yuvalanabilir ki Greimas’ın yerdeşlik terimi bu tür olgular için kullanılır.
12. Dilsel ögeler, birbiriyle bağlanır: Ses düzeyinde bir sözcüğün oluşması şifre gibi işler. Her sözcük söz birime dönü dönüşt ştüğü üğünd nde, e, yani yani ifad ifadee için içinde de yer yer aldı aldığı ğınd ndaa kabu kabull edil edileb ebil ilir ir deği değişi şiml mler er (‘kabuk’ ‘kabuğ’u’ vb) dışında ses ögelerini olduğu gibi ister. Ses yapısı bakımından amaçlanan gönderimde sapma olmayacak biçimi korumak gerekir. Her Her söz söz biri birimi mini ninn kavr kavram am alan alanıı vard vardır ır.. Ve tıpk tıpkıı kimy kimyad adaa elem elemen entl tler erin in bağla bağlanım nımlar larıı gibi gibi söz birim birimler ler belirl belirlii anlaml anlamları arı koşull koşullaya ayann birara biraradal dalıkl ıkları arı gerektirir. Ve bir sözcüğün gücül anlam çeşitliği yan yana geldiği sözcüklerle ayıklanır. Ve ifade ifadeye ye dahi dahill olmu olmuşş her her biri birim m ifade ifadeyi yi yönl yönlen endi diri rir. r. Bu yüzd yüzden en yerin yerinde de kullan kullanılm ılmamı amışş bir birim birim yazılı yazılı dilde dilde olsun, olsun, sözlü sözlü dilde dilde olsun olsun konuşu konuşucun cunun un isteme istemediğ diğii sonuç sonuç ifadey ifadeyee gidilm gidilmesi esine ne yol açabilir açabilir.. Yunusu Yunusun, n, “söz “söz ola kese savaşı, söz ola kestire başı” deyişinin anlamını, birimlerin doğru seçimi yanı sıra bağlanımların istenmedik anlatıma götürmesinde buluyorum. Dil birim birimleri leri arasın arasında da bağlan bağlanman manın ın somut somut örneği örneği fransız fransızcad cadaa fiilin fiilin tümlec tümlecee bağlanışında görülür. Bazı fiiller herhangi bir ilgece gerek olmadan doğrudan bağlanırken bazı fiiller ya belirli bir ilgeç ile ya da belirli bir anlam için belirli ilgeç ile bağlanır. Oysa türkçede ismin halleriyle gerçekleştirilir bu bağlanış. Yapılanmış bir ifadede bağlanma yalnızca biçimbirimlerle gerçekleşmez. Bu bağlanma ayırıcılık, farklılık ölçütüne göre her alanda işler.
13. Dil, çözümlenebilirdir: Dil, ögelerinin farklılığıyla işler. Farklılıklar; ayrılış, kopuş noktası oluşturduğu için çözümlemenin temelidir. Zira her çözümleme ayrıştırma işlemidir. Dilin çözü çözüm mlene lenebi billirl irliği iği boğu boğuml mlan anab abiilme lme özel özelli liği ğind nden en kayn kaynak akllanı anır. Dil, duyularımız duyularımızla la algıladığı algıladığımız mız şeylerin şeylerin görüntüleri görüntüleri (imleri) (imleri) olarak olarak kalsaydı kalsaydı hantal
bir dil olurdu. Bu konu bilgisayarda resim olarak kaydedilmiş dosya ile yazı olarak kaydedilmiş dosyanın diskte kapladığı yerler karşılaştırıldığında çok daha iyi anlaşılır. Dil, hem geneli hem özeli anlatabilen bir araçtır. Yani şeyleri geneli genelinde nde ve özelin özelinde, de, ayrınt ayrıntıda ıda temsil temsil edebili edebilir. r. Dilin Dilin çözüml çözümlene enebil bilirl irliği iği ne yazık ki bugün bile doğru işletilmemektedir. Dilbilim çalışmaları gelişmeden önce dilbilgisinde iki çeşit çözümlemeden söz ediliyordu: dilbilgisel çözümleme ve mant mantık ıksa sall çözü çözüml mlem eme. e. Biri Birind ndee sözc sözcüğ üğün ün biçi biçim m bilg bilgis isel el çözüm çözümle leme mesi si,, diğerinde ise sözdizimsel sözdizimsel işlev çözümlemesi çözümlemesi yapılır. Adlandırmalar, yapılan işe uygun olmasa da bu böyleydi. Sanırım geleneksel eğitim veren kurumlar hâlâ bu anlayışı sürdürüyor. Daha Daha sonra sonra dilb dilbil ilim imin in ortaya ortaya çıkm çıkmas asıy ıyla la dili dilinn farkl farklıı alan alanla lara ra ayrı ayrılm lmas asıy ıyla la çözümlemeler de farklı açılardan yapılmaya başlandı. Dilbilim araştırıcılarınca önce dilin çift boğumlu olduğu ileri sürüldü (6). 1.Dil, çift boğumludur:
İletişim için kullanılan diller kendi aralarında boğumlanma noktasında ayrılık gösterirler. gösterirler. Hayvanların Hayvanların kullandığı dil biçimleri, biçimleri, ıslık dili, beden dili, yine sese daya dayalı lı dildil-dı dışı şı kull kullan anım ımla lard rdak akii anla anlatı tım m biçi biçiml mler erii daha daha küçü küçükk parç parçal alar araa indirg indirgene enemez mez,, çözüml çözümlene enemez mez birlik birlikler ler olarak olarak vardırl vardırlar. ar. Bu nedenl nedenlee onlarl onlarlaa üret retilebil bilecek anlatım da sınırlı kalır. Zira anlatım olanakların rının genişleyebilmesi için birimlerin çeşitli bireşimlere girebilme esnekliğine sahip olmaları gerekir. Öksürme ile çeşitli anlatımlar gerçekleştirebiliriz. Ancak bu çeşitlilik anlatım açısından yine sınırlı kalır, zira bu öge bölümlenemez, tıkız olarak gerçekleşir. Kendi içinde daha küçük birimlere ayrıştırılamaz. Dolayısıyla yapısı gereği ayni türden birimlerle birleştirilmeleri de sınırlı olacaktır. Birinci çözümleme basamağı: sesbirimsel sesbirimsel çözümlenebilirlik: çözümlenebilirlik:
Her Her ne kada kadarr A. Ma Mart rtin inet et ve diğe diğerr dilb dilbil ilim imci cile ler, r, bunu bunu yani yani sesb sesbir irim imle lere re ayrı ayrılm lmay ayıı ikin ikinci ci boğu boğuml mlan anma ma olar olarak ak ele ele alsa alsala larr da, da, dil dil ses ses olma olmasa sa dil dil olamayacağı olamayacağı için tümden tümden gelimli gelimli değil de tüme varımlı bir yaklaşımla yaklaşımla sesbirim çözümlemesi önceliklidir. Ses birleşimleri olmadan, insan seslerle oynamadan dilin oluşabileceğini düşünemiyorum. Bu yüzden sesbirimsel çözümlenebilirliği ilk basama basamağa ğa yerleş yerleştir tirdim dim.. Dil, Dil, önceli öncelikle kle sesbir sesbiriml imlere ere ayrılm ayrılması asıyla yla birinc birincii boğum boğumlul luluk, uk, başka başka bir deyişl deyişlee sesel sesel eklene eklenebil bilme me özelli özelliği ği göster gösterir. ir. Dilin Dilin ilk ilk oluşturucu ögesi sesbirimlerdir. Buradan dilin sözlü dil olduğu anlaşılmasın. Hayır. Sözlü dil aslında dilin bir gerçekleşme biçiminden başka bir şey değildir. Dil, gerçekleşen biçimin arkasında olandır. Seslerden oluşan dilsel birimlerin insan zihninde bir karşılığı vardır. İletişim söz konusu olduğunda zihindeki biçimler, Saussure'ün terimiyle "işitimsel imgeler" ses olarak ya da yazı olarak gerçekleşir. Sesbirim, hem sözlü dildeki seslere hem de zihnimizdeki bu seslerin imlerine ait bir terim olarak ele alınmalı. Böyle olunca dil öncelikle sesbirimlere
ayrılarak çözümlenebilirdir. "Dün sizi ne kadar bekledik" tümcesini sesbirimlere ayırmak türkçede, -türkçe en azından öbür dillere göre sesbirimsel özellikli bir abeceye sahip olduğu için- oldukça kolaydır. /d/ü/n/ /s/i/z/i/ /n/e/ /k/a/d/a/r/ /b/e/k/l/e/d/i/k/ olarak dizisel 22 sesbirimsel ögeye ayrılır. Yinelenen sesbirimler dikkate alındığında /d/ü/n/s/i/z/e/k/a/r/b/l/ olmak üzere türk diline ait 12 sesbirim saptanabilir. Daha sonra bunlar, kendi aralarında ünlü ve ünsüz seslere ayrılarak ince incele leme me,, sesb sesbil ilgi gise sell ve sesb sesbil ilim imse sell olara olarakk sürdü sürdürül rüleb ebil ilir ir.. Anca Ancakk burad buradaa yapt yaptığ ığım ım iki iki işle işlem m bile bile bu ögel ögeleri erinn yine yinele lebi bild ldiğ iğin ini, i, dola dolayı yısı sıyl ylaa birl birleş eşme me özelliğini ve her farklı birleşimin farklı değerler için üretildiğini ve en azından söz söz dizi dizim m için için her her biri birimi minn kend kendii için içinde de sabi sabitl tleş eşti tiği ğini ni göst göster erme mekt kted edir ir.. Sesbirimlerin az sayıda olması (türkçe için 29) dilde ekonominin çalıştığının bir göst göster erge gesi sidi dir. r. Bunla unlarl rlaa sons sonsuz uz anla anlatı tıml mlıı bir bir dil dil içi için ne çok çok birl birleş eşim im üretebildiğimiz, üretebileceğimiz matematik birleşim hesaplarıyla gösterilebilir. Dil Dilin in ikin ikinci ci çözü çözüml mlen eneb ebil ilme me basa basama mağı ğı,, biçi biçimm-bi biri riml mler eree (m (mor orph phèm ème) e) ayrılabilme: Dildeki biçim-birimler bağımlı ve bağımsız olabilirler. Bağımsız
olduklarında bir gönderileni işaret ederler. Örneğin "göz" bağımsız bir biçim birimdir. Ve dış dünyada bizi gönderdiği bir bir şey (nesne) vardır. Biçim-birimler bazan ses olaylarından dolayı, bazan tarihsel özelliklerinden, bazan farklı bir biçim-birim oluşturulmuş olmasından çözümlenemez kalabilir. Ya da göreli çözüml çözümlene enebil bilirl irler, er, yani yani belirl belirlii bir açıkla açıklama ma desteğ desteğind indee çözüml çözümlene enebil bilirl irler. er. Örne Örneği ğinn "küç "küçüm ümse seme mek", k", üç biçi biçimm-bi biri rim m içer içerir ir.. "küç/ "küç/üm ümse se/m /mek ek/" /" Anca Ancak k türkçede "küç" biçim-birimi yoktur. Ama dikkatle ele alındığında, aslında bunun "küçük "küçük+üm +ümse+ se+mek mek"" biçimi biçiminin nin,, önce önce , k>, sonra sonra türkçed türkçedee /ğ/ sesbiriminin sözlü dilde söylenmemesi (daha doğrusu, arkasındaki ünlüyü biraz uzatarak uzatarak söylendiği söylendiği dikkate dikkate alınırsa) alınırsa) k> biçimine biçimine dönüşeceği, dönüşeceği, daha sonra da iki ünlünün yan yana gelmesi sonucu birinin düştüğü, dolayısıyla “küçük biçim-biriminin bir büzüşmeye uğradığı gerçeğine varılabilir. Biçim bir birim im ve gönd gönderi erile lenn söz söz konus konusuu edil edildi diği ğind ndee anla anlam-b m-bil ilim imin in sını sınırl rları arına na da dayanmış hatta girmiş oluruz. Ve bu noktada biçim-birimleri, gönderileni olan ve olmaya olmayann biçimbiçim-bir biriml imler er olarak olarak ayırabi ayırabilir liriz. iz. Gönder Gönderile ileni ni olmaya olmayann biçim biçim- birimler eğer sözde bir şeye iletmiyorsa, işlevseldir. Bunlar ya yapım ekleridir ya da işletim ekleri. Dilin biçim-birimlere ayrılabilmesi, ikinci eklemlenebilme noktasının belirlenmesini sağlar. Biçim-birimler dildeki birleşim parçalarının sını sınırl rlar arın ınıı göst gösteri erir. r. Dild Dildek ekii bağı bağıms msız ız biçi biçimm-bi biri riml mler er ve yapı yapım m ekle ekleri riyl ylee oluş oluştu turu rulm lmuş uş adla adland ndır ırma mala lar, r, gönd gönder eril ilen enli li (kal (kalem em,, ağaç ağaç vb) vb) ya da sözd sözdee gönderilenli (barış, zümrüdü anka vb) dilsel birimlerdir. 2.Dil, üç boğumludur:
Daha sonra Mario Rossi tarafından bürün bilgisinin de bir boğumlama kipi olduğu ileri sürüldü (1977) (7). Seslerden, biçim birimlerden, biçim birimlerin üzerine yüklenen anlamsal örgülemelerden sonra, ifadeye, bireyin ve dilin rengi, bürünsel özelliklerle sürülür. Bürünsel özellikler, dili oluşturan ifadelerin dildeki
biçimlerine bir örtü gibi örtülür. Bu yüzden " prosodie" karşılığı, bürünmekten türetilmiş, bürün-bilgisi -yanılmıyorsam Berke Vardar'ın ürettiği bir sözcüktür-, vurgu vurgu,, tonl tonlam ama, a, söyl söyley eyiş işte teki ki ton, ton, söyle söyleyi yişş ritmi ritmi vb bu alanı alanınn konu konula ları rıdı dır. r. Bürünsel özellikler ifadeye giydirilir. Bunu söylerken her türlü çözümlemenin göreli olarak da olsa ifadeyi durağanlaştırdığının bilincinde olmalıyız. Zira bir ifade söz konusu olduğunda, içindeki ögelerin tümü bir biraradalık ilişkisi içinde çeşitli bağlanma ilişkileri içerirler. Birbirlerinden kolayca koparılamazlar. Dilin geneli geneline ne ait özelli özellikle kleri ri yanısı yanısıra ra bürünsel bürünsel olan dil, bireyi bireyinn kendi kendi ritmini ritmini de yansıtır. Bürün konusunda özellikle tonlu dilleri anmalıyım. Örneğin tay(land) dilinde sözcüklerin oluşumu biçim yanı sıra ses perdesine de dayanmaktadır (‘ma’ sözcüğünün ses perdesine göre değişen beş gönderileni vardır). 3.Dil, 3.Dil, yalnızca yalnızca sesbilgis sesbilgisi, i, biçimbilgi biçimbilgisi, si, bürün bürün bilgisi bilgisi alanında alanında değil anlam, sözdizim ve edimbilim alanında da çözümlenebilirdir çözümlenebilirdir::
Dilin parçaları oluşum (ses ve biçimbilgisi), takma, düzenleme, montaj (söz dizim), denetleme ve yönlendirme (anlam bilim), ve sanatsal dille söylersem boyama ve örtme denebilecek (bürünbilgisi) ile bir araya gelir. Yani dil (daha doğrusu doğrusu söz) söz) süreçl süreçler er bütünü bütünüdür dür ayni ayni zamand zamanda. a. Başlan Başlangıç gıçtan tan son biçimi biçiminin nin verild verildiği iği,, son görünü görünüşün şünün ün kazand kazandırı ırılma lmasın sınaa kadar kadar çeşitl çeşitlii aşamal aşamaları arı vardır vardır.. Anca Ancakk bu aşam aşamal alar ar kend kendii aral aralar arın ında da olma olmazs zsaa olma olmazz bir bir gerçe gerçekl kleş eşim im sıra sırası sı izle izleme mezl zler. er. Bir Bir araya araya gelm gelmel eler erii ayni ayni olur olur.. Ayni Ayni anda anda söz söz konu konusu su etti ettiği ğim m alanlarda bir araya gelerek ilerler söz. Ama dilsel bir bütünlük, ortaya çıktığında, bu bu bütü bütünl nlüğ üğün ün büyü büyükl klüğ üğüü ne olur olursa sa olsu olsun, n, bu alan alanla ları rı içeri içerir. r. Be Belk lkii dili dilinn özel özelli likl kler erii açıs açısın ında dann ilk ilk bakı bakışt ştaa tart tartış ışma malı lı gibi gibi görün görüneb ebil ilec ecek ek alan alan,, bürün bürün alanıdır. Zira bürün, işitime dayalıdır. Kullanılan dil işitsel olmadığında, yani bir başkasının duymadığı bir dil kullanımında, bürünsel özellikler söz konusu olur mu? Olur. Dilin yalnızca sözlü dil demek olmadığının altını çizen Saussure, dilin kendi kendimize yaptığımız sessiz konuşmalarda ve bu konuşmalarla da işlediğini dikkate alarak dilin ses özelliğiyle ilgili “işitim imgesi” kavramını gündeme gündeme getirmiştir getirmiştir.. O, bu kavramı göstergeyi göstergeyi açıklarken açıklarken kullandı. kullandı. Sanırım bu kavr kavram am,, hem hem sesbi sesbilg lgis isii hem hem de bürün bürün bilg bilgis isin inee yayı yayıla labi bili lir. r. Zihn Zihnim imiz izde denn yaptığımız yaptığımız konuşmalardan konuşmalardan hiç biri büründen yoksun değildir. Kendi kendimize kendimize yaptığ yaptığımı ımızz konuşm konuşmala aları rı ve kendi kendi kendimi kendimize ze (içimi (içimizde zden) n) okurken okurken de birine birine söylüy söylüyormu ormuşş gibi gibi yapar, yapar, karşımı karşımızda zda biri biri varmış varmış gibi gibi gerçek gerçekleş leştir tiriri iriz. z. Böyle Böyle olunca bürünsellik de sözün olmazsa olmazı, hatta sınırlayıcısı, dış kabuğudur, denebilir. Dil, çeşitli katmanlarda katmanlarda çözümlenebi çözümlenebilirdi lirdir. r. Bu katmanlar katmanlar dilbilimi dilbiliminn alanlarını alanlarını oluş oluştu turu rur: r: sesb sesbil ilim im,, biçi biçimb mbil ilim im,, sözd sözdiz izim im,, anla anlamb mbil ilim im ve üst üst parç parçal alar ar (sup (supra rase segm gmen enta tals ls)) ya da bürün bürünbi bilg lgis isii (pro (proso sodi die). e). Bu alan alanla larr bir bir ifad ifaden enin in katmanlarıdır. Ancak bunlar ifade içinde bir sıralamaya, öncelik ve sonralığa uyma uymaz. z. Ayni Ayni zama zamand ndaa heps hepsii birde birdenn ifad ifadey eyii oluş oluştu turu rur. r. Tek Tek biri biriml mlii ünle ünlem m ifadelerinde bile bu katmanların tümünden söz edilebilir. Örneğin ‘Offf!’ ünlem
ifadesi. Bu ifade bürünsel bir birim içerir, ki ünlem işareti bunu gösterir. Ve seslerden oluşması sesbilgisi ile ilgili olduğunu gösterir. Ve bir anlam içerir. Ve bir sözdizimsel yapı içerir. Zira bu sözdizimsel olarak ‘Git!’ ifadesinden farklı deği değild ldir ir.. Her Her ne kada kadarr edim edimse sell olara olarakk ‘Git ‘Git!’ !’ ifad ifades esii buyr buyruk uk,, ‘Off! ‘Off!’’ ifad ifades esii yakınma yakınma ya da bıkkınlık bıkkınlık ya da yinelenmesiyle, yinelenmesiyle, yakınmayla yakınmayla birlikte özlem ifade etse etse de. İkis İkisii aras arasın ında daki ki tek tek soru sorunn bu ifad ifadel eleri erinn sözd sözdiz izim imse sell olar olarak ak nası nasıll adlandırılacağıdır. Doğrusu ‘Offf’, ‘Git’ ifadesine göre anla(tı)m olarak daha karmaşıktır. Her ne kadar ‘Git!’ ifadesi de ünlem ifadesi olarak kabul edilebilse de ‘Off ‘Offf’a f’a göre göre daha daha yalı yalınd ndır ır.. ‘Offf ‘Offf’’ ise ise daha daha karm karmaş aşık ıktı tır, r, açım açımla lana nabi bili lir, r, çevrilebilirdir: ‘Bıktım’. Ve ayni ifade bağlamına göre ‘Çok (çok) bıktım’! Dil dışı (exralinguist (exralinguistique) ique) ögelerle ögelerle ifadenin ifadenin anlamı genişleyebi genişleyebilir, lir, bileşik bileşik tümceyle tümceyle ifad ifadee edil edilir ir hale hale gele gelebi bili lir. r. Örne Örneği ğinn ‘Çok ‘Çok,, çok çok bıkt bıktım ım ama ama ne yapac yapacak aksı sın, n, katlanıyorum işte!’ gibi bir çaresizlik anlatımına dönüşebilir. Çözüml Çözümlene enemey meyece eceği ği düşünü düşünüleb lebile ilecek cek tek bir ögeden ögeden oluşan oluşan ifade ifade bile bile ses, ses, biçim, sözdizim, anlam, bürün ve edim olarak çözümlenebildiğine göre her dilsel ifade çözümlenebilirdir. Ve bu tek birim görünümü sunan ifadenin ilgili alanları dikkate alındığında kimse onun, yalın bir birim olduğunu söyleyemez. Çözümlenebilme özelliği dili esnek ve dinamik kılar. Dil çözümlenebilirdir. Ancak bu çözümlenebilirlik görelidir. Zira özellikle ses ve biçi biçimb mbil ilgi gisi si konu konusu sund ndaa kimi kimi ögel ögeler, er, kayn kaynaş aşık ık ya da bird birden en çok çok işle işlevv üstlenmesi nedeniyle en küçük parçalara ayrılmayabilir. Bu tür örnekler yine de dili çözümlenebilir olmaktan çıkarmaz.
14. Dil ögeleri, açık ve kapalı liste olarak değerlendirilebilir: Dizge (système), 20.yy’da çok konuşulmuş bir terimdir. Dildeki dizisel ve dizimsel eksenler dikkate alındığında dizim ekseni, gerçekleşmiş ifadenin söz konusu edilebileceği sözdizimsel boyuttur. Dizisel eksen ise dilin o gerçekleşmiş ifadey ifadeyee göre göre gücül gücül (gerçek (gerçekleş leşebi ebilir lir ama gerçek gerçekleş leşmem memiş) iş) eksende eksende (boyutt (boyutta) a) kala kalann kısm kısmıd ıdır ır.. Bu ekse eksen, n, işle işlevi vi dikk dikkat atee alın alınar arak ak ça çağr ğrış ışım ım ekse ekseni ni ya da paradigmatik eksen olarak adlandırılır. Bu eksende olduğu var sayılan ögeler dizisinde dizisinde yer alan sözcükler sınırlı sınırlı sayıda olursa dilbilgis dilbilgisini ini ilgilendiri ilgilendirir, r, sonsuz (ucu her zaman açık) sayıda olursa sözlüğü ilgilendirir. Bu André Martinet’nin dilbilgisi dilbilgisi ve sözlük arasındaki tanım ölçütüdür. ölçütüdür. Ancak “paradigmati “paradigmatik” k” terimini terimini de dikkate alarak kapalı liste oluşturan ögeler, dizgeler oluştururlar denebilir. 15. Dil, çok dizgelidir: Dil, göst göster erge ge ve işle işlevs vsel elle lerd rden en gide gidere rekk söz söz biri biriml mler erde denn Dil, Dil, dizged dizgedir: ir: Dil, oluşturulan bir dizgeler evrenidir. Dil, çok uzun süre, bir sözcükler toplamı, daha doğrusu bir sözcük listesi olarak değerlendirilmiştir. Buna bağlı olarak bir dili dilinn öğre öğreni nilm lmes esi, i, o dili dilinn sözcü özcükl kler erin inii öğre öğrenm nmek ek deme demekt kti. i. Böyl Böylee bir bir değerl değerlend endirm irmede ede ister ister isteme istemezz dil, dil, bir sütuna sütuna dizilm dizilmiş iş sözcük sözcük dizisi dizisi olarak olarak
görülüyordu. Bu, aslında dilin işleyen tek bir eksenini, yani dil gerçeğinin tek bir yanı yanını nı sergi sergili liyo yordu rdu.. 20. 20. yüzy yüzyıl ılın ın başl başları arınd nda, a, bu görüş görüşee karş karşıı çıka çıkann F. de Saussu Saussure, re, dilin dilin bir sözcük sözcük liste listesi si olmadı olmadığın ğının ın altını altını çizmiş çizmişti. ti. Dilin Dilin yalnız yalnızca ca sözcüklerden oluşan bir yığın değil, göstergelerle işleyen bir dizge olduğunu belirtmişti. Bu dizge kavramı, Saussure'den sonra dilsel bir yaklaşım biçiminden öbür öbür insan insan biliml bilimleri erini ni de kuşata kuşatann bir akıma, akıma, yapısa yapısalcı lcılık lık akımına akımına öncülük öncülük etmiştir. Yirminci yüzyılda dilbilim açısından en çok tartışılmış, ele alınmış iki kavramdır gösterge ve dizge. Bu yazıda öncelikle Saussure'ün tanımında iki noktayı değiştirdiğimi belirtmeliyim: a) Dil, yalnızca göstergelerle değil ayni zamanda işlevsellerle işlevsellerle işler. b) Dil, tek bir dizge değil dizgeler evrenidir.
Dizge: F. de Saus Saussu sure re için için,, dil dil dizg dizges esi, i, konu konuşa şanl nları arınn ayırd ayırdın ında da olam olamad adığ ığı, ı, anca ancak k düşünmeyle kavranabilecek karmaşık bir mekanizmadır. Dizge, onun için, yalın (her ne kadar "yalın dizge"den söz etmese de bunu, verdiği sesbilimsel dizge, yazı dizgesi örneklerinden çıkarabiliyoruz) ve karmaşık olarak ayrımlanabilir. Saussure, dizge kavramını açıklayabilmek için, dili satranç oyununa benzetir. Cenevreli dilbilimci, bu benzetmeyi dilin iç ögeleriyle dış ögelerini anlatmak için kullanmaktadı kullanmaktadır. r. Satranç oyununun bir tarihçesi tarihçesi vardır, satranç oyun tahtası tahtası vardır, oyun ögeleri (şah, vezir, kale, at, fil, piyon) piyon) vardır. Satranç oyununun ne zaman ortaya çıktığı, hangi aşamalardan geçtiği, bir bakıma oyunun tarihi, ve de bu oyunu gerçekleştirmede gerçekleştirmede kullanılacak kullanılacak oyun tahtasının, tahtasının, oyun ögelerinin ögelerinin hangi malzemeden yapılmış olduğu, ister tahtadan, ister mermer vb’den oluşları, yani ögelerin kendilerine ait özü, satranç oyunu için süstür, "dış"la ilgili olandır. Bir de oyun oyun ögel ögeleri erini ninn işle işlevl vleri eri vard vardır. ır. Kale Kaleni ninn düz düz iler ilerle leye yebi bilm lmes esi, i, fili filinn yan yan ilerleyebilmesi, atın “L” biçiminde ilerleyebilmesi. Bu da oyunun esası, içiyle ilgili olandır. “Dilin bir derecede dizgesinin değişimine yol açan ne varsa dilin Oyunun Oyunun dizgel dizgelili iliğin ğini, i, bu ögeleri ögelerinn işlevl işlevleri eri oluştu oluşturur. rur. iç ögeleridi ögeleridir”(8 r”(8). ). Saussure’e Saussure’e göre, ayni biçimde, biçimde, "Dillerin coğrafya olarak yayılması ve lehçesel kesitlenmesi ile ilgili olan ne varsa dış dilbilimseldir" (9) , "Dış-dilbilim, bir dizgen dizgenin in varlığ varlığını ını hisse hissetme tmeks ksiz izin in ayrınt ayrıntıı üstüne üstüne ayrınt ayrıntıı yığabi yığabilir lir"(1 "(10). 0). İçdilbilime gelince o, herhangi bir düzenlemeyi, değişiklik yapmayı kabul etmez, yani yani hadi hadi biz biz oyun oyunum umuz uzda da atın atın işle işlevi vini ni deği değişt ştir irel elim im,, o da üç iler ilerii gits gitsin in,, diyemezsiniz. İçsel olan, dizge ve kurallarla ilgili olandır, bir ölçüde dizgeyi oluşturan ne varsa içseldir, dizgenin içiyle ilgilidir. Danimarkalı dilbilimci L. Hjelmslev'e göre dilin iki ekseninden dizisel eksen, dizge'yi oluşturur. Yani herhangi bir tümcenin söz-dizimsel ögelerinin dizimsel işlevleri dilin dizgesine aittir. Dizge kavramına M.A.K. Halliday, farklı bir yaklaşım yaklaşım getirmiş, getirmiş, dilsel ögelerin ögelerin yapıla yapılanış nışına ına dikkat dikkat çekmiş çekmiştir tir.. M.A.K. M.A.K. Hallid Halliday, ay, dizgey dizgeyii "giriş "giriş koşull koşulları" arı" ve
"seçenekler bütünü" olarak ele alır. Ve şöyle tanımlar: "giriş koşulları yerine getirildiğinde seçeneklerden birinin, yalnızca birinin seçilmesini gerektiren bir nitelikler takımı". Giriş koşulları aslında bir bağlantıdır. Seçenekler bütününü şebekeye bağlayacak bir bağ. "Belirli "Belirli bir dizge dizge ağında oluşan nitelikl niteliklerde erden n herhangi herhangi birinin birinin seçimi, seçimi, dizgese dizgesell betimleme betimlemeyi yi belirler belirler.. Böyle olunca "seçme "seçme anlatımı" bir yapı olarak gerçekleşir (..) yapının her ögesi bir giriş noktasıdır. "
İzlendiği gibi Halliday bağlantılar ağını, şebekesini anlatmaya çalışmaktadır. Giriş Giriş koşullarının koşullarının gerçekleşme gerçekleşmesi si zaten var olan seçenekler seçenekler bütününden birinin birinin seçilmesiyle başlar. Giriş koşullarını ve seçeneklerini bir çizimle şöyle gösterir: a -------- (A) b -------- c --------
x (B) ------------- y --------------
Bu çizime çizime bakarak "giriş koşulları"nı koşulları"nı ve seçeneklerin seçeneklerinii anlamaya anlamaya kalktığımız kalktığımızda, da, (A) ve (B), "giriş koşulları"dır, ve (A), (a) (b) ve (c) seçeneklerini içermekte, ama ayni zamanda (b) seçeneği, (x) ve (y) seçenekleri için giriş koşulunu oluşturmakta, bu bağlamda (B) giriş koşulu olmaktadır. Hall Hallid iday ay dizg dizgee numa numara rala ları rını nı,, giri girişş koşu koşull llar arın ınaa yerl yerleş eşti tird rdiğ iğin inee göre göre her her ağ oluşumunu, düğümünü bir dizge olarak ele almaktadır. Birinci dizgenin giriş koşuluna (A) dersek, ikinci dizgenin giriş koşuluna da (B) diyebiliriz. Bunu da bir düğümsel (nodus) olarak adlandırabiliriz. Ancak burada giriş koşullarının yerine gelmesi, çizelgede görüldüğü gibi sadece bir seçme değildir, yalnızca bir süreçtir. Bağlama göre (b)’nin (B) olm olma süreci. ci. Bunu bir tümc ümce ile örnek rnekllendi endire rellim. im. “B “Bug ugün ün bir bir kita kitapp okud okudum um”” tüm tümce cesi sind ndee “bi “bir kita kitap” p”,, gerçekleşmiş bir seçenektir, diyelim (a)’dır, bunun yerine “bir dergi”, bir masal vb” getirilebilirdi. Bunlar da (b), (c) vb’dir. Bu seçeneklerden “bir kitap”ın kullanılması bir yandan seçim, bir yandan da tümcenin devam edebilmesi için giriş koşuludur (a seçeneğinin giriş koşuluna koşuluna dönüşme süreci). Giriş koşulu olan olan “bi “bir kita kitap” p”,, başk başkaa bir bir dils dilsel el ögey ögeyee bağl bağlan anac acak aktı tır. r. Ve amaç amaçllanan anan ürün ürün bütünlenmeden dizge tamamlanmış değildir. Böylece, dizge-birim kavramına gelmek zorundayız. Halliday'e göre, iki giriş ögesi için varolan nitelikler takımı dizgeyi verirken, giriş noktalarının oluşturduğu bütün de yapıyı vermektedir. Ancak bu noktada ister istemez ürünün yapısı ile dizgenin yapısı sorunu ortaya çıkm çıkmak akta tadı dır. r. Dizg Dizgen enin in yapı yapısı sı,, seçe seçene nekl kleri erinn ürete üreteçç olar olarak ak ifad ifades esid idir. ir. Be Ben, n, düğümselin birleştirdiği iki üreteçsel arasındaki ilişkiye bir dizge-birim adını vermek istiyorum. Elbette dizge-birim ile dizge-bütün arasında bir dizge-birim öbeği olasılığını da dikkate almamız gerekmektedir. Halliday için her dizge, giriş koşullarına bağlıdır. Giriş koşullarından bağımsız bir dizge düşünülemez.
Çoğul-dizge: Itamar Even Zohar, dilin çok dizgeliliğini ileri sürmüştür. Ve onun bu yaklaşımı çoğul-dizge kuramı olarak adlandırılmıştır. Zohar'a göre dilde bir durağan, bir de dinamik dizge vardır. Saussure'ün kaynak gösterildiği durağan dizge, eş-zamanlı iliş ilişki kile leri ri ve bu ağ için içinde deki ki ögel ögeler erin in değe değeri rini ni ve özgü özgüll iliş ilişki kisi sini ni dikk dikkat atee almaktadır. Zohar’a göre dizge içindeki ögelerin bir de tarihsel boyutu var. Bu tarihsel boyut içinde ortaya çıkan "d e ğ i ş i m ler, ç e ş i t l e n m e ler" de hesaba katılmalı katılmalı.. Aslında Aslında dikkatle dikkatle bakılırsa Saussure, Saussure, dilin bu tarihsel yanını yanını dış-dilbilim içinde dikkate almaktadır. Ancak, Zohar, yalnızca art-zamanlılığın art-zamanlılığın tari tarihl hlee ayni aynile leşt ştir iril ilme mesi sine ne karş karşıı çıka çıkarr ve hem hem eş-za eş-zama manl nlıl ılığ ığın ın hem hem de artartzamanlılığın tarihsel olduğunun benimsenmesini ister. "Bir yandan dizge, eş zamanlı ve art-zamanlıdan ibarettir, öbür yandan bunlardan herbiri ayrı ayrı açıkça bir dizgedir".
Zohar, ikinci olarak dizge tanımına itiraz eder. Ona göre dizge kapalı değil açıktır. açıktır. Türdeş değil ayrı türden’dir. türden’dir. Dizge, " birbiriyle kesişen, kısmen binişen, ayni ayni zama zamand nda a çeşi çeşitl tlii seçe seçene nekl kler erii kull kullan anan an,, hâlâ hâlâ ögel ögeler erii birb birbir irin inee bağlı bağlı,, yapılaşmış bir bütün olarak işlev gören çeşitli dizgelerin bir dizgesidir". Zohar
burada burada dil içi farklı dillerin, dillerin, örneğin 18. yy edebiyat edebiyat dili ile 20. yy edebiyat dili arasındaki farklılığı dikkate alır. Dolayısıyla dil içi dilleri sorun edinir. Bunları içeren bir dilin aslında tek değil çok dizgeli olduğunu ileri sürer. Bu, çeviri sorunlarıyla bağlantılandırılmıştır. Oysa ayni konu dilcelerdeki ayrılıktan önce doğrudan dilin yapılanışıyla ilgili olarak ele alınmalı. Dildeki dizimsel eksendeki ve bu eksene eklenmesi gereken (zir (ziraa bu iki iki ekse eksenl nlil ilik ik dili dili anla anlama maya ya yetm yetmez ez)) öbür öbür boyu boyutl tlar ar,, düze düzenl nlen eniş iş katmanları katmanları da vardır. Dil, gerçekten çok dizgelidir. dizgelidir. Ancak ben, burada, burada, dizgeyi dizgeyi hem bir giriş koşullarına bağlı seçenekler bütünü, hem de gerçekleşmiş giriş koşulları bütünü olarak tanımlıyorum. Bu tanım, dili yalnızca biçimbilgisel bir yapılanış olarak görmekten kurtarır. Böyle olunca da Zohar'ın yalnızca tarihselin oluş oluşum umun unaa bağl bağlıı itir itiraz azıı ile ile bu geni genişş anla anlamd mdaa dizg dizgee tanı tanımı mı birb birbir irin inde denn ayrılmaktadır. Bu yeni tanım gereği dil, bir dizgeler evrenidir. Söz-dizimsel yapılanış içersinde söz-dizimsel dizgeler evreni bulunmaktadır. Bu evren, söz birimlerin kendi aralarında tüm dilsel alanlarda, mantık ve matematik bir ilişki içinde olduklarının anlaşılmasıyla ortaya konur. Zira söz-dizim matematikteki küçük ve büyük ayraçların ortadan kaldırıldığı, şeffaflaştırıldığı bir görüntü içinde sunulur yazıda. Söz-dizim, bir makro yapılanmadan, yapılanmadan, mikro yapılanmaya, biçim-birimsel birleşme kurallarına, sesbirimsel oluşum kurallarına kadar pek çok dizgeyi içerir. Zira bu anlamda "ÖĞRETMEN" göstergesi için sesbirimlerin gerçekleşim biçimleri, bu gösterge için bir şifreleme, giderek bir dizge oluşturur. "öğret-" ile "-men" ekinin buluşması ayrı bir uzlaşımsal şifre, dolayısıyla bir dizge oluşturur. Öyle ya ayni gösterge için seçenek olarak kullanılabilecek
ÖĞRETİCİ, ÖĞRETGEN, ÖĞRETGEN, ÖĞRETEN ÖĞRETEN vb değil de "öğretmen" terimi seçilmiş ve uzlaşımsal olarak kullanılmaktadır. Dizisel eksende ise bir yandan göstergenin tarihsel gelişimi, bir yandan ayni işle işlevd vdee yer yer alab alabil ilec ecek ek seçe seçene nekl kler er dizi dizisi si,, ayni ayni anda anda bu seçe seçenek nekle leri rinn dili dilinn kullanıldığı andaki kabul edilebilir biçimleri, göstergenin kavramsal alanları hep giriş koşullarını oluşturur. Dilsel göstergelerden her birinin söz-dizimsel bir bağ bağla lanı nım m seçe seçene nekl kler erii dizg dizges esii vard vardır ır.. Bu, Bu, göst göster erge gele lerr sözsöz-di dizi zim m için içinde de kullan kullanıla ılabil bilece ecekk kavram kavram alanıy alanıyla, la, çağrışı çağrışım m alanıy alanıyla la ilgil ilgilidi idir. r. Bu alanla alanlarr her gösterge için seçenekler dizgesi oluşturur. Ve seçilmiş her giriş koşulu ifade içinde içinde çizgisel çizgisel gelişim gelişim sonucu göstergenin göstergenin seçeneklerin seçeneklerinii azaltır. azaltır. Zira daha önce gerçekleşen giriş koşulları bir göstergenin kavramsal ve çağrışımsal alandaki kullanımsal seçeneklerinden çoğunu dışlamış olur. Her dil, anlatımın zenginleştirilmesi için, tüm bağsal olanaklarını yoklar, dilsel varlığı ile gereksinimini gözden geçirir. Anlam bulanıklığından kaçınmak için saydam dilsel dilsel düzlemler düzlemler arasında arasında ve sözcük dağarcığın dağarcığında da bir denetime denetime gider. Söz Söz biri birim mleşt leştiirme rme aşam aşamas asın ında da var var olan olan ve/y ve/yaa yara yaratm tmaa gücü gücülü lüğü ğünd nden en yararlanarak olasılıklardan birini seçer. Bazan bir sesbirimine, bazan bir yazı birimine ve birimler arası ilişkiye dayandırılır söz birim; bazan bürünsel bir birimle yeni bir birim, bir seçenek yaratılır. Bazan da ayni sözcüğü farklı bağlamlarda kullanarak ayrı anlamlar üretilir.
16. Hiçbir dil, evrensel mantığı temsil etmez: Dilde kurallılık ve kuralsızlık birlikte işler. Kuralsızlıkları yani kuralın dışında kalışları dilin mantıksızlığı olarak kabul edebiliriz. Örneğin ingilizcede düzenli ve düzensiz fiiller. Adların çoğul yapılmasındaki düzensizlikler: ‘man/men’, ‘wom ‘woman an/w /wom omen en’. ’. Türkç Türkçed edee yükl yüklem emle lerde rde üçün üçüncü cü teki tekild ldee herha herhang ngii bir bir ek olmayışı. gitmek: git-ti -m, git-ti-n, git-ti-Ø. Yine türkçede geçmiş zaman ekinin –di-, -ti-, -dı-, -tı-, -du-, -tu-, -dü-, -tü- olarak çeşitlenebilmesi. Diller arası her hangi bir ulam için farklı biçimlerin olması. Örneğin kimi dillerde yalnızca tekil ve çoğul olmasına karşılık arapçada ikil (tensiye) olması, kişi adıllarında türkçede altı biçim varken, ingilizcede yedi, fransızcada sekiz biçimin olması vb. İşte bu gibi durumlar dillere özgü kuralsız biçimlerdir. Ve hangi dili öğreniyorsak ayni zamanda onun mantığını (/mantıksızlıklarını) da benim benimsey seyerek erek öğrenm öğrenmek ek zorunda zorunda kaldığ kaldığımı ımızz bir gerçekt gerçektir. ir. Örneği Örneğinn tekil tekil ve çoğul kavramlarını kavramlarını (sayılamayı) (sayılamayı) genel bir çerçevede çerçevede tekil, tekil, tikel, tikel, genel ve tümel (evr (evren ense sel) l) olar olarak ak ayrı ayrıml mlay ayab abiildi ldiğimi ğimizz hald haldee dil diller ler bu ayrı ayrıml mlam amay ayaa uymamaktadı uymamaktadır. r. Bu yüzden dillerin dillerin bir özelliği olarak, her birinin birinin kendi mantığı olduğunu benimsemek durumundayız. Ve tuhaf olan şudur: dili konuşanlar, o dili farkında olmaksızın kendiliğinden benimsedikleri için dildeki dışındalıkları, mantıksızlık olarak göremezler, başka bir dille karşılaşıncaya kadar. Hatta başka
dille karşılaştıklarında, o dildeki mantıksızlıkları hemen fark ederler de, kendi diller dillerind indeki ekini ni göreme göremeyeb yebili ilirle rler. r. Ayni Ayni niteli niteliği ği şöyle şöyle de söyley söyleyebi ebilir liriz: iz: Dil, Dil, kurallılıklar yanı sıra kural dışılıklar da içerir.
17. Dil, kavranabilirdir: Bir dizgede ileti aktarmak için bir araya getirilmiş her bütünlük, ayni dizgede onun kavranması için bir araya getirilmiştir. Bir dilde her konuşucunun bir şeyi ifade etme ve kavrama niteliğinin ayni düzgüye dayanmasıdır. Ayni sistemi kull kullan anara arakk hem hem ifad ifadee eden eden hem hem ifad ifadey eyii anla anlaya yann olab olabil ilme me dili dilinn önem önemli li bir bir özelli özelliğid ğidir. ir. İletişi İletişimin min işleye işleyebil bilmes mesii için için dinley dinleyeni eninn söylen söyleneni eni kavrama kavraması sı ve konuşucu konumuna geçerek anlaşılabilir bir yanıt vermesi gerekir. Bu durumda gerek konuşan/dinleyen değişimi, gerekse dilin anlaşılabilirliği, öğretilebilirliği ortaya çıkmaktadır. Dilsel ögeler, zihnimizde hem ayrı ayrı birimler hem de kalıp ifadeler olarak gereksinime göre kopyalanır. Bu yanıyla her dil, özümsenebilir, öğrenilebilirdir. İnsanın öğrenemeyeceği bir dil yoktur. Belki bu noktada dil ve diller, giderek doğal dil içi ve dil dışı diller konu edilebilir. Tüm bu dillerin araştırma alanı göst gösterg ergeb ebil ilim imdi dir. r. Bir Bir de öğren öğrenme me konu konusu sund ndaa insa insanı nınn gerek gereksi sini nim m duym duymas asıı halinde yaratıcı zekasını kullanarak dil gereksinimini bir şekilde karşıladığını unutmamak gerek. İnsan zekası var olanlardan olmayana gidebilme, olmayanı var edebilme yetisine sahiptir. İnsanın bu özelliği dilin varlığına yansır. Ve dille ilgili yaşantımız, bir dil içinde sözcük dağarcığı bakımından açık liste olur. İnsan var oldukça kapanmayacak bir açık liste. Dil, kayda dayalıdır ama ögeler arası ilişki kurabilen bir programlamayla işler.
18. Dil, seçme ve düzenlemedir. Dil farklılıklarla işler. Konuşan ve/ya dinleyenin, söz içindeki ögelerin farkına varması gerekir. Dil; dizgelerini, evrenini belirli sayıda sesin birleşimleri üzerine kurar. Bu, dili bir birleşimler toplamı kılar öncelikle. Ancak sınırlı sayıda bir toplama indirgenebilecek seslerin sayısı dilden dile farklılık gösterir. Her dil kendi kendi sınırl sınırları arı içine içine aldığ aldığıı sesi sesi farklı farklı birleş birleşiml imlerde erde istedi istediği ği kadar kadar kullan kullanma ma özgürlüğüne sahiptir. Dil bir birleşimi kabul ederken, onun daha önce kabul edilmiş biçimlerden farklı olmasına, ayrı olmasına özen gösterir. Bu dile duyarlı, olmayı olmayı,, dil bilincin bilincinii ilgil ilgilend endire irenn bir konudur. konudur. Ama dil gerçek gerçeklik likler lerii insanı insanı,, toplumları toplumları olduğu olduğu gibi yansıttığı yansıttığı için için yaban otlar gibi işler. işler. Özellikle Özellikle ödünç sözcüklerde siyasi ve ekonomik gücün etkisi dile yansır. Ve eşanlamlı, eş kullanımlı sözcükler ortaya çıkar. Bu yüzden kendiliği içindeki bir dilde eş anlamlı sözcükler yoktur aslında. Eş anlamlı sözcükler dilin ayrı, ayırıcı birimler üretme ilkesine aykırıdır. Eş anlamlı sözcükler bir dilin başka bir dille ilişkisi sonucu ortaya çıkar. Eşanlamlılık olgusu, başka dilden bir sözcüğün de kabul görmesidir. Dil, farklılıklarla işler.Bu işleyişi A. Martinet dizisel ve dizimsel
eksende değerlendirir. Bir ses ya da biçim birim hem dizisel eksendeki hem de dizimsel eksendeki ögelerle karşıtlık içindedir. Martinet, dizimsel eksendekileri “zıtlı “zıtlık” k” (contra (contraste ste), ), dizise dizisell eksend eksendeki eki karşıtl karşıtlığı ığı ise “aykır “aykırılı ılık” k” (oppos (oppositi ition) on) olarak adlandırır. Doğrusu dizisel eksendeki ögelerle ilişki, diğerlerinin dışta bırakılmışlığı, gücülleştirilmişliği, sözdizim içine girmiş ögenin ise seçilmişliği arasında bir ayrım yapılabilir. Bu noktada ayni ulam içinde olan ögeler böyle bir farklılık içine girer. Ancak bir dilsel öge bir sözdizime alınırken bazı ölçütler devrededir. Birinci ölçüt gereksinimdir. Anlatılmak istenen şeye denk düşme ki bu birincil ölçüttür. Dilin söz dizim kuralları, ayrı bir ölçüt olarak işler. Ve sözb sözbir irim imle leri rinn birbi birbiri rine ne bağl bağlan anış ışla ları rı sözd sözdiz izim imse sell işle işlevl vler er yanı yanı sıra sıra kavra kavram m alanlarına bağlı bağlanış ölçütleri olarak değerlendirilebilir. Dil, yalnızca bir dilsel inceleme alanında seçim ve düzenleme yapmaz. Bu işlemleri tüm dilsel alan alanla larda rda gerçe gerçekl kleş eşti tiri rirr dili dili kull kullan anan an.. Bir Bir de dil dil gele gelene neği ği diye diyebi bile lece ceği ğim m normla normlaşmı şmışş öbeklen öbeklenişl işler er vardır vardır sözdiz sözdizimi imi ilgile ilgilendi ndiren, ren, işte işte bu normlaş normlaşmış mış öbekle öbekleşti ştirme rmenin nin gözeti gözetilme lmesi si de gereki gerekir. r. Dil, Dil, konuşan konuşanlar ların ın uzlaşı uzlaşımsa msall olarak olarak benimsediği normlarla işler. (Kaba çakıl, kaba inşaat, kaba kum, kaba söz, ?kaba düşünce ?kaba bir bakış, kabaca bir göz atış, ?kaba yağ, ?kaba iş, kaba adam, kaba kaba kumaş kumaş,, *kab *kabaa çalı çalışm şma, a, *kab *kabaa sorgu sorgu). ). Anla Anlatı tım m için için her öge öge yan yan yana yana getirilemez. Dil adlandırma düzleminde olduğu gibi sözdizim düzleminde de sını sınırl rlıı bir bir özgü özgürl rlüğe üğe sahi sahipt ptir. ir. En önem önemli li ilke ilkesi si ayır ayırıc ıcıl ılık ıktı tırr (dis (discre cret) t).. Dili Dili konuşanlar, bu ilke ilke çerçevesinde seçer ve düzenler. Ve söz, önümüze ayırıcılık ölçütü ölçütüyle yle gelir. gelir. Yani Yani dil, dil, işlevs işlevselc elcii bir bakışla bakışla seçme seçme ve düzenl düzenleme eme olarak olarak gerçekleşir. Konuyla ilgili dip not olarak şunu eklemeliyim. Söz birimler tümüyle işlevsel ve net değildir. Bunun en belirgin kanıtı dildeki ‘fazladan olan’ ya da ‘artık bilgi’ (redondance) kavramlarıdır.
19. Dil, özdeşleyim işlemiyle işler: Dilin işleyebilmesi için konuşan ve dinleyen arasında iletişimin kurulabilmesi gere gereki kir. r. İlet İletiş işim im kurul kurulab abil ilme mesi si için için de konu konuşa şann ve/y ve/yaa dinl dinley eyen en zihn zihnin inde de özdeşleyim işleminin yapılmış olması gerekir. Özdeşleyim işlemi söz birim ile ile onun ilettiği kavramın ve/ya şeyin birbirine bağlanması işlemidir. Bu, göreli hızlı bir işlemdir. Özdeşleyim hızı kişiden kişiye farklılık gösterir. Hem anlatış, hem anlayış bu nitelikle ilgilidir. 20. Dil, kabul edilebilirlik ölçütüyle işler: Dilin; ses, düzenleme (söz-dizim) ve anlatım açısından bir anlaşılabilirlik sınırı vardır. (Bu sınırlar iletişimsel iletişimsel kabul edilebilirliği edilebilirliği ve kabul edilemezliği belirler) Hem sesin, hem sözcüklerin, hem de dilsel yapıların kabul edilebilirlik sınırı vard vardır ır:: sesi sesinn kabu kabull edil edileb ebil ilir irli likk sını sınırı rı gürül gürültü tü ya da duyul duyulma mazl zlık ık sını sınırıd rıdır ır.. Sözcüklerin kabul edilebilirlik sınırı sesbirimlerin kabul edilebilirlik sınırıyla sözc sözcüğ üğün ün dil dil için içinde deki ki seçe seçene nekk biçi biçiml mler erin in uzla uzlaşı şıms msal allı lığı ğıyl ylaa belir belirle leni nir. r. Dil Dil
içindeki iletişimi bozmayan her türlü farklılık; anlaşılırlık, kabul edilebilirlik sınırındadır. Dilsel ifadelerde alışılmadık uzunluktaki biçimler, yabancı sözdizimler, yabancı sözcükler anlaşılırlık sınırına takılır.
21. Dil, ekonomik bir anlatım aracıdır: Andr Andréé Ma Mart rtin inet et,, insa insanı nınn ilet iletiş işim im gerek gereksi sini niml mleri eri ile ile bede bedens nsel el ve zihi zihins nsel el etki etkinl nliğ iğin in en az azaa indi indirm rmee eğil eğilim imii aras arasın ında da süre sürekl klii bir bir karş karşıt ıtlı lığı ğın, n, dili dilinn gelişmesin gelişmesinii sağladığını sağladığını (11), ve bunun dil ekonomisini ekonomisini oluşturduğunu oluşturduğunu düşünür. düşünür. Bir dilin ekonomik oluşunu en az çaba ilkesine bağlar ve bunu dizisel ve dizimsel eksende göstermeye çalışır. Ve şu örnekleri verir: ‘Ben ‘Bendi dixx çama çamaşı şırr maki makina nası sı’’ yeri yerine ne ‘Ben ‘Bendi dix’ x’in in yani yani mark markan anın ın kull kullan anıl ılma ması sı (diz (dizim imse sel) l) ekse eksend ndee ekon ekonom omii örneğ örneğid idir. ir. Bir Bir ev hanı hanımı mını nın, n, pek pek çok çok mark markaa arasından arasından kendi çamaşır markasının adını vermeden ‘Benim ‘Benim çamaşır çamaşır makinem’ makinem’ ifadesini kullanması da (dizisel) eksende ekonomi örneğidir ona göre. Burada önce dildeki en az çaba kuralı, her ne kadar dilin ekonomik oluşunda belirleyici olsa da dildeki farklı olguları da işlettiği için ayrı ayrı ele alınmalı. Zira en az çaba ilkesi, dili biçimlendiren öznenin ruhsalıyla ilgili bir çıkış noktas noktasıdı ıdır. r. Olgula Olguların rın nedeni nedenidir. dir. Bu neden, neden, hem dönüşüm dönüşüm hem de eksilt eksiltme me işlemlerinin nedenidir. Dolayısıyla en az çaba ilkesi, iki farklı sonuca yol açar. Bu nedenle dili anlamak için bu iki sonucun dil için iki ayrı nitelik olarak değerlendirilmesini daha doğru buluyorum. Yani dilde ekonomi deyince her türl türlüü eksi eksilt ltme me olay olayın ınıı anlı anlıyo yoru rum. m. Ki bu eksi eksilt ltme me dil dil için içinde de sesb sesbil ilgi gisi si,, biçimbilgisi, sözdizim, anlam bilgisi düzeyinde görülebilir. Sesbilgisi düzeyinde ses düşmesi, hece düşmesi olarak karşımıza çıkar: ‘Karın bölgesine çalış!’, ‘Karnına karnına vur!’; ‘Değil mi?’ yerine ‘di mi’. Biçimbilgisi düzeyinde kısaltmalar olarak: ‘Mehmet’ yerine ‘Memo’; ‘at arabası’ yerine ‘araba’. Söz dizim düzeyinde: ‘Çarşıya gittin mi?’ ‘- (çarşıya) gittim’. Anlambilim düzeyinde ayni terimin pek çok gönderileni (geleneksel deyişle anlamı olması), örneğin köprü sözcüğünün hem iki yolu bağlayan, hem de dişçilikte iki dişi bağlayan anlamında kullanılması sözcük ekonomisi sağlamaktadır. Özellikle anlam terim ilişkisind ilişkisindeki eki ekonomi, ekonomi, dilin sözcük sözcük olarak şişmesini engellemekte engellemektedir. dir. Her dil, bu niteliğe sahiptir. Daha az terim ile daha fazla şeyi anlatır her dil.
22. Dil ‘en az çaba’ ilkesine uyar: Yukarıda belirttiğim gibi dil, en az çaba kuralına eksiltme olgusunda uyar. Anca Ancakk dili dilinn (söz (söz biri biriml mler erin in)) ses ses bakı bakımı mınd ndan an evri evrimi mi süre süreci cind ndee sesl sesler erin in dönüşümünde de etkili olur. Koltuk koltuğuna oturdu, yağmur ya: mur vb. Sonuç: Dili Dilinn nite niteli likl kler erin inii gözd gözden en geçi geçiri rirk rken en şu netl netleş eşti ti.. Dil, Dil, bir bir iki iki nite niteli likl klee tanı tanıml mlan anıv ıver erec ecek ek,, yalı yalınn bir bir olgu olgu deği değil. l. Dil, Dil, insa insann ürünü ürünü oldu olduğu ğu için için insa insann
varlığının tüm sorunsallarını içerir. Dil tanrısal, verili bir şey olsaydı en yetkin olur olurdu du.. Oysa Oysa dil, dil, ne denl denlii yalı yalınl nlaş aştı tırıl rılır ırsa sa yalı yalınl nlaş aştı tırıl rılsı sınn bir bir karm karmaş aşık ıklı lık, k, karışıklıklar, karşıtlıklar görünümü sunar. Pierre Daco’nun çok sevdiğim sözünü anmanın sırası: Karmaşık olan insandır, tanrı yalındır.
NOTLAR VE KAYNAKLAR: (1) Dil adlarının yazımı konusunda farklılıklar vardır. Ancak genel ve özel olma durum durumuu dikk dikkat atee alın alındı dığı ğında nda bir bir ölçü ölçüte te gitm gitmek ek olan olanak aklı lıdı dır. r. Hayv Hayvan an teri terimi mi geneldir, fil, at, leopar, aslan, kaplan vb özeldir. Bunlardan birini ele aldığımızda örneğin aslanlar arasından birini odağa alıp özelleştirdiğimde: türleştirdiğimde ya da özel bir ad verdiğimde ‘aslan’ genel, yeni kullandığım alt terim özeldir. Kent Kent teri terimi mini ni alal alalım ım.. Kent Kent gene genell bir bir terim terimdi dir. r. Anka Ankara, ra, Paris Paris,, Lond Londra ra vd doğrudan tek bir varlığı işaret eden bir şeyi işaret etmekte ve hem kent terimine göre özel hem de bulunuş bulunuş olarak özeldir. özeldir. Bu Bu yüzden de bunlar bunlar özel addır. Özel adlarla ilgili başka, farklı bir örnek olarak kişi adları verilebilir. Ahmet; insan, erkek terimlerine göre özel bir varlığı temsil eder, her ne kadar pek çok Ahmet söz söz konu konusu su olsa olsa bile bile.. Zira Zira ilet iletiş işim im sıra sırası sınd nda, a, söz söz için içinde de Ahme Ahmett olar olarak ak kullanılmışsa en azından iletişime girenler arasında genelde bu adın işaret ettiği kişi bellidir. İngilizce dendiğinde ayni durumdan söz edebilir miyiz? İngilizce içinde İngiltere ingilizcesi, amerikan ingilizcesi, karma ingilizce (pidgin english) vd özelleştirilerek adlandırılmaktadır. Türkçe için de durum böyledir. Eğer bir dil küçük harfle yazılıyorsa, o dilin farklı biçimleri dikkate alınıyor, büyük yazılıyorsa o teke indiriliyor demektir. (2) Ferdinand de Saussure; Cours de Linguistique Générale; Payot; Paris; 1982; s: 103 (3) Ayni Yazar Ayni Kitap (=ay; ak); (s:41) (4) C.E. C.E. Bazell Bazell;; Lingui Linguisti sticc Form; Form; İstanb İstanbul ul Üniver Üniversit sitesi esi Edebiy Edebiyat at Fakült Fakültesi esi yayınları; İstanbul; 1953 (5) Süheyla Bayrav; Yapısal Dilbilim; Edebiyat Fakülesi Basımevi; İstanbul; 1969; s: 83-84) (6) André Martinet; Eléments de Linguistique Générale; Armand Colin; Paris; 1980; (s: 13) (7) (7) Ma Mario rio Ross Rossi; i; L’in L’into tona nati tion on et la trois troisiè ième me arti articu cula lati tion; on; Bull Bullet etin in Soci Social al Linguistique; Paris; LXXII (1); (s: 55-68) (8) Ferdinand de Saussure;; (s: 43) (9) Ay; ak; (s: 41) (10) Ay; ak; (s: 43) (11) André Martinet; ak; (s: 17) ve (s: 176-7)
Louis Hjelmslev; Prolégomènes à Une Théorie du Langage; traduit du danois par Una Canger avec la collaboration d’Annick Wewer; Les Editions de Minuit; Paris; 1968 M.A.K. Halliday; Notes on transitivity and theme in english; (part 1) Journal of Linguistic Linguistics; s; vol: 3;no:1; 3;no:1; April 1967; s: 37-81; (part (part 2) Journal of Linguistic Linguistics; s; vol:3; no:2; October 1967; s: 199-243; (part 3) Journal of Linguistics; vol: 4 s: 179-215 John Lyons; çeviri: J. Durand; Eléments de sémantique, Librairie Larousse; 1978 Itamar Even-Zohar; Polysystem Theory; "Poetics Today vol: 11, number 1, Spring 1990" içinde s: 287-305