başlarken
www.melami.com ISSN 1306 - 3677 Hacı İbrahim Hakkı Öçal Melâmi Kültür ve Sanat Vakfı (MEKSAV) Adına Sahibi Birdenbire Yayıncılık Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Ali Rıza Efe Yayın Yönetmeni F.Zeynep Çiftlik Editör Mehmet Karınca Yayın Kurulu Ramazan Deveci Yusuf Şirin Mehmet Doğan Öz Dağıtım Murat Gürbüz Kapak Tasarım Ramazan Çelik Grafik & Mizanpaj Baskı ve Hazırlık Tibyan Basım Yayım San ve Tic. Ltd. Şti. 1145/1 Sk. No: 64/A-1 Yenişehir / İzmir Tel: 0232 459 77 78
[email protected] Basım Tarihi Ekim 2012 Yönetim Adresi Kadınlar Denizi Mah. Şehit Er S. Altınkaynak Cd. 1. Sk. Begonya Apt. No:11 Kuşadası / Aydın Tel : 0256 612 27 15 0554 374 77 00 Faks : 0256 612 88 78
[email protected] [email protected]
B’ismillah’ir-rahman’ir-rahîm.
---
Tahkik İmanı, Allah’ı diyet eden verir Hüseyin Sabri Soyyiğit Sevgili İbrahim’imiz, İbrahim’imiz, tertemiz aynamız
Hacı Baba’dan Gönül Sohbetleri 3
Geçmiş Zaman Olur ki, Hayale Cihân Değer... 7
Yunus Suresi 23. Ayet ve takip edenler içinde tevhidi bir gezinti… Hasan Fehmi Kumanlıoğlu ÖN AYAK OLMAK Ramazan Deveci EBA KASIM (S.A.V.)’E YOLCULUK? YOLCULUK? Mahmut Dipşar MEN SABERE ZAFERE Mehmet Emin Hepbildikler EUZÜ BESMELE Mehmet Ali Semizoğlu İNSAN OLUNMADAN İSLAM OLUNURMU? Kâmil Çiftlik HACER OLMAK Dr. Mustafa Tekçe Merhamet İnsanlığın İnsanlığın Sanatıdır FUAT TÜRKER
O’ndan O’na Sohbetler 3
O’ndan Bize İkazlar 17
Gönülden Gönüle 21
Hikayet Bâbında 28
Fahr-i Kainat Efendimiz SAV 35
Zuhurat 47
Hekimin Dilinden 51
Gönül Lisânından 56
Tahkik İmanı, Allah’ı diyet eden verir Hüseyin Sabri Soyyiğit Sevgili İbrahim’imiz, İbrahim’imiz, tertemiz aynamız
Hacı Baba’dan Gönül Sohbetleri 3
Geçmiş Zaman Olur ki, Hayale Cihân Değer... 7
Yunus Suresi 23. Ayet ve takip edenler içinde tevhidi bir gezinti… Hasan Fehmi Kumanlıoğlu ÖN AYAK OLMAK Ramazan Deveci EBA KASIM (S.A.V.)’E YOLCULUK? YOLCULUK? Mahmut Dipşar MEN SABERE ZAFERE Mehmet Emin Hepbildikler EUZÜ BESMELE Mehmet Ali Semizoğlu İNSAN OLUNMADAN İSLAM OLUNURMU? Kâmil Çiftlik HACER OLMAK Dr. Mustafa Tekçe Merhamet İnsanlığın İnsanlığın Sanatıdır FUAT TÜRKER
O’ndan O’na Sohbetler 3
O’ndan Bize İkazlar 17
Gönülden Gönüle 21
Hikayet Bâbında 28
Fahr-i Kainat Efendimiz SAV 35
Zuhurat 47
Hekimin Dilinden 51
Gönül Lisânından 56
Geçmiş Zaman Olur ki, Hayale Cihan Değer... Hacı İbrahim Hakkı ÖÇAL
-----
4
Geçmiş Zaman Olur ki, Hayale Cihân Değer... -----
sa, hadise bakılır, hadiste yoksa, icma-i ümmet dediğimiz ümmetin o konudaki görüş birliğiyle vardığı hususlara bakılır. Ve kıyas-ı fukaha, fakihlerin o konu hakkında, o konuya benzer meselelerde, hadi ve Kuran ayetlerinden kıyas yoiz şimdi diyoruz ki; “Cenab-ı Allah’ı se- luyla çıkarmış olduğu hükümlerdir. viyoruz” bu yol O’nun yolu, O’na vasıl olmaya Bunlar temel deliller. Şeriat bunlara dayanıçalışıyoruz, O’nda fani olmaya çalışıyoruz, hem de ondan sonra O’nun dediğini yapmayacağız. yor. İlk başta Kuran’a dayanıyor sonra Sünnet-i Bu nice sevgidir ki, hanım kardeşlerimizin te- Peygamberiye’ye, Allah Resulü’nün sünnetine settür mevzuu, ayet gayet açık. Kur’an emri, dayanıyor. Yapınız. Allah’ın emri, Ahzab ve Nur süresinde HazreDiyeceğiz ki; “semi’na ve ata’na” , işittik ve ti Peygamber’e açık bir emir “Önce hanımları- iman ettik. Hiçbir zaman demeyeceğiz Yahudiler na söyle, sonra kızlarına söyle. Sonra müminle- gibi: “semi’na ve asayna”, işittik ve isyan ettik. rin kadınlarına söyle. Örtülerini örtsünler. Teset- Bakara Süresi son iki ayeti olan “Amene’rrasulü” türlerine riayet etsinler.” Hazreti Aişe Validemiz her zaman okunur. “Amen’rrasulü bima ünzider ki, “Ensarın kadınları çok üstündür, çok fazi- le ileyhi min Rabbihi ve’l mü’minin” Rabbinletlidir, çok değerlidir. Bu ayeti kerime geldiğin- den kendisine gelen ne varsa, her şeye inanmışde, elbiselerinin bir kısmını hemen kestiler, yırt- tır. Kim? Allah Resulü inanmıştır, müminler de tılar ve başlarına örttüler.” Hemen anında hiç te- inanmıştır. reddüt göstermeden yani... Yapınız, yapılır. İçki “Küllün amene billahi ve melaiketihi ve Reayeti kerime ile yasak edildiğinde Allah’ın Resulü vahyi tebliğ etti “Bir grup içki içiyordu kimisi sulihi” imanın şartlarından, Meleklerine, Kitapkadehi dudağına götürmüştü, hemen çevirdiler, larına ve Resullerine inanmışlardır. “La nuferattılar, içmediler artık” günlerce Medine sokak- riku beyne ahadin min Resulih” Peygamberler larında şarap küplerinin yollara döküldüğü ifade arasında hiçbir zaman tefrik yapmazlar. “Ve kalu ediliyor. Bu neyi gösterir? Cenab-ı Hakkın emir- semi’na ve atayna” ve derler, işittik ve itaat ettik. lerine bağlılığı gösterir. Hem Allah2ı sevmek id- Allah diyorsa şunu yapın, hemen derhal, yapmadiasında bulunacağız, Allah’ı seviyoruz diyece- yın diyorsa, yapmayacağız. Efendi derse şu koğiz ve O’nu sevdiğimizi O’nun İsm-i Celali’ni ağ- nuda şunu yapın, yapacağız, yapmayın derse, zımızda, dilimizde, gönlümüzde 24 saat zikrede- yapmayacağız. Niye? Efendi’ye bağlılığımız varceğiz hem de ondan sonra diyeceğiz ki, “Ya Rab- sa. Ne olacak? Bu bağlılığımızı, teslimiyetimizi bi, bu emrin iyi hoş ama! Nefse biraz ağır geli- O’nun yap dediklerini yapmakla, yapmayın de yor. Ben bunu yapmasam!!” Seven sevenin sözü- diklerini yapmamakla göstereceğiz. ne tabi olur. Eğer Allah’ı sevdiğiniz iddiasınday Aynı şekilde Cenab-ı Hakka olan bağlılığımısanız, Allah’ı seviyorum diyorsanız, Fettebiuni, zı, teslimiyetimizi nasıl izhar edeceğiz? Evamir-i bana uyun yani Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) İlahi dediğimiz hususları aynen, haryen yapEfendimiz’e uyun ki, Allah da sizi sevsin. Allah maya çalışacağız ve yapmayın dediklerini de keResulü hiç bir zaman hevasından konuşmamış. sinlikle yapmamaya çalışacağız. Cenab-ı Hakkın “O hiçbir zaman hevasından konuşmaz. O’nun bize vermiş olduğu güç nispetinde, imkan nispekonuştuğu vahiydir.” Cenab-ı Haktan aldığını tinde, takat nispetinde. O zaten bize vusatımız dıkonuşur. Cenab-ı Haktan aldığını verir. Gerek şında bir yük yüklemez. “La yukellifu’llahu nefsen Kuran, gerek Hadis-i Şerif olsun. illa vus’aha” Her kişiye vus’atince yük yükler, ki Efendi sohbetimizin başında 4 tane delilden bu şer-i şerin emirleri de herkesin kaldırabilece bahsetti, Kuran dedi, Hadis dedi, İcma-i Ümmet ği, takat getirebileceği hususlardır ki, artık buna dedi, Kıyas-ı Fukaha dedi. Şeriatin 4 delili. Varsa yük diyemiyoruz, dememiz mümkün değil. “ŞeriKuran da bir hüküm, tamamdır. Kur’an’da yok- at, Tarikat yoldur varana, Hakikat, Marifet andan
B
Geçmiş Zaman Olur ki, Hayale Cihân Değer... ------
içeru” Bütün bu emir ve nehiyleri yaparken, yerine getirirken, bunlar bize bir şeyler kazandıracak. Ne kazandıracak? İşte, Hakikat ve Marifet kazandıracak. İbadetlerimiz bizim belirli bir hal almamızı sağlayacak, sağlıyorsa, ibadetlerimizi biz doğru dürüst yapmışız demek. Namazımızı düzgün kılıyorsak, O namaz bizi kötülüklerden, fuhşiyattan koruyacaktır. “Ekime’sselate inne’sselat tenha ani’l fahşei ve’lmunker.” Namaz kıl, çünkü namaz insanı fuhşiyattan, kötülüklerden alıkor. Eğer alıkoymuyorsa, demek ki, kılmış olduğumuz namaz, namaz değil. Peki, nasıl kılarsak bizi kötülüklerden alıkor? Namazı efendinin anlatmış olduğu şekliyle kılarsak bizi kötülüklerden alıkor, yoksa “Feveylül li’lmusallin” Ayeti kerimesinin muhatabı olmuş oluruz ki, çok yazık etmiş oluruz kendimize. Yazıklar olsun o namaz kılanlara ki onlar kılmış oldukları namazın farkında değillerdir. Kılmış olduğunuz namaz; şekline riayet ederek, farzına, vacibine, sünnetine, zahirine riayet ederek kılmış olduğumuz namaz; bize zamanla bu işin batınını anlamaya yardımcı olacaktır. Çünkü diyor “siz bildiklerinizle amel ederseniz, Allah size bilmediklerinizi de öğretir.” Riyadan uzak bir şekilde namazınızı eda ederseniz, orucunuzu tutarsanız, sair ibadetlerinizi yaparsanız, Allah sizlere daha sonra bilmediklerinizi öğretir. Pir Hazretleri der ki; “İnsanlar Cenab-ı Hakka vuslat ederler” Nasıl? Şeriatle vuslat ederler, Tarikatle vuslat ederler ve hakikatle vuslat ederler. Şeriatle vuslat nasıl oluyor? İşte, delil getirmekle oluyor. İstidlali iman ederler. Hakkın varlığını, birliğini akli delillerle bilmeye ve Allah’ı birlemeye çalışırlar. Ama Cenab-ı Hakka vuslatın en kestirme yolu hakikat üzerine seyr-i sulük’tür. Nedir hakikatte seyr-i sulük? Pir Hazretleri’nin beyan ettiği ve bizlere kadar efendiler vasıtasıyla gelen Tevhid-i Efal, Tevhid-i Sıfat, Tevhid-i Zat, meratip ve makamatla Cenab-ı Hakka yapılan vuslattır. Bu en kısa, en kestirme yoldur. Namaz kılarak, çok oruç tutarak, ki buna zahidlik denir, zühd ve takva göstererek insanlar yine bir takım yerlere varırlar. Ancak bu işin kestirme yolu. Hz. Peygamber diyor: “Eshabım yıldızlar gibidir, hangisine tutunursanız o sizi hidayete götürür.” Bakıyoruz şimdi Ashab-ı kiram’a, hepsi
farklı farklı. Onlar farklı farklı olup, farklı farklı insanları Cenab-ı Hakka ulaştırdıkları gibi, Efendiler de farklı farklı. Bu yol büyükleri farklı farklı, Tarikatlar da farklı farklı, işte bu farklı farklı insanları, farklı farklı efendiler, farklı yönlerden yine Cenab-ı Hakka vuslat ettiriyorlar. Hakikat üzere seyr-i sulük dediğimiz zaman, Tevhid-i Efal de hemen ilk dersi veriyorlar; “la faile illallah” illerde fail Cenab-ı Allah’tır. Nakşi Tarikatında da, okumuş olduğum bir kitapta “La faile illallah”ı da kitabın sonlarında görebili yorsunuz. “La mefsufe illallah”ı da ancak kitabın sonunda görebiliyorsunuz, yani bir insanın ömrü ya yeter ya yetmez. Biz esmayı bırakmışız, biz esmadan müsemma’ya bakıyoruz. Kimdir o müsemma? O müsemma Cenab-ı Allah’tır. Efendiler bize Lahza-ı Celâl dediğimiz zikir olarak Allah zikrini veriyorlar, esma vermiyorlar. Niye? Çünkü Allah lafza-ı Celâli, bütün isimlerini içinde toplamıştır. Zat-ı Uluhiyeti’ne has bir isimdir. Bunun içinde Rububiyet de vardır, Rahmaniyet de vardır, Rahimiyet’i vardır, Malikiyet’i vardır. Allah diyerek her nefeste ne yapmış oluyoruz? Meratip ve Makamatı güzelce zevk ederken en kısa yoldan Cenab-ı Hakka vuslat etmeye, O’nda fani olmaya ve yine onda baki olmaya çalışıyoruz. Allah’a sonsuz şükür ve hamd olsun, bizi bu yola getirdi. Başka yerlerde de gezdirebilirdi, başka yollarda bizi uğraştırabilirdi, Malik O, Mülk O’nun, bizler memlukuz, yani Cenab-ı Hakkın biz mülküyüz ve yerde ve gökte ne varsa onun mülkü. “Ve lillahi ma ’ssemevati ve ma lardı” bizde onun mülkü olduğumuza göre ve mülk sahibi mülkünde dilediği şekilde tasarruf ettiğine göre, “Malikül mülk” tasarruf etmiş. Bunun için Hasan Fehmi Efendi buyurdu: İlahi şükründen acizdir fehmi Kendini izhara mazhar eyledin Fehmi şükret haline düştün güller bağına Ol gülistan içinde dost ile didar olur. Şimdi sizler düştünüz, burası bir gülistan, güle gül didar oluyor.
5
6
Geçmiş Zaman Olur ki, Hayale Cihân Değer... ------
Efendi: Durma, Niyazi, sana gel oldu, diyor. Hepimizi çağırıyor, Cenab-ı Allah Teala Hazretleri. Allah’a ve onun Resulüne ne kadar dua etsek, ne kadar ümmetine hizmet etsek o nispette Allah’ı buluruz. Allah’a kulluk, Hazreti Fahri Kainat Efendimiz’e ümmet olmakladır. Emri Ferman, emri ilahi; Ey habibim, uğraşma, içinden ne ki geçiyor, bunlarda iman etsin diyorsun, hidayet olmadıkça bizden, onlar iman etmeyecekler. Kuru kuruya iman yok çocuklar, imanın yolları vardır. Kurur iman taklidi imandır, taklidi imandan kurtulmak için istidlali imana girmek lazım. Ondan sonra da hakiki imana gelmek lazım. “Ey habibim de ki: onlar bari müslüman olduk desinler, henüz biz onların kalplerine imanı yerleştirmedik.” İmanın dereceleri, şubeleri, makamları vardır. Bir kere Allah kim, kul kim! Tırnaklarımıza kadar Allah’ın esması, sıfatı, vücudu var bizde. Ve bizi bizden müşahede etmekte. Bizi bizden gözetlemekte. Hem emrediyor hem de emirleri yerine getiriyor musun, getirmiyor musun? Takip ediyor. Ayet-i Kerime’ye göre Cenab-ı Hak Teala Hazretleri: “İnsan başı boş yaratıldığını mı zanneder” İstediğiniz gibi hareket edesiniz, gidesiniz, gelesiniz, oturasınız, kalkasınız diye yaratmadık. “Vema halektu’l cinne ve’l inse illa liya’budun” Bana ibadet edesiniz diye yarattım. Buraya gelmeden evvel, bu topluluğa iştirak etmeden evvel, büyük günahlarımız da vardı, küçük günahlarımız da vardı. Cenab-ı Allah’ın bu yurduğu mağretine geldik, rahmetine geldik. O’nun bağışına geldik. Siz, dönmemek şartıyla tövbe-i nasuh ediniz, bütün seyyiatınızı hasene ye çeviririz. Ahdi misak ettik, bu ahdi misakımızı bugün değil, ruhlar aleminde. “Elestü bi rab biküm” diyoruz ya! Bize bir hitap verdi, o hitabı duyanlar burada buluştular, birleştiler. Bunu anlamak için Fetih Süresi’ne bakmak lazım. Allah esmasıyla, sıfatıyla bilinir, zatıyla bilinmez. O esma ve sıfat nerdeydi? Hz. Fahr-i Kainat efendimizde niçin tecelli etmedi bir yerden Cenab-ı Hak, “Ben Allah’ım?” Niçinleri, nedenleri pek çok. Tevhid’i tam anlayanlar, anlayabilenler, zevk edenler, Cenab-ı Allah teala Hazretleri’nin nereden hitap ettiğini, nereden konuştuğunu, nereden gördüğünü, nereden işit-
tiğini, onlar bilirler. Hz. Fahr-i Kainat efendimiz O’nun aynasıdır. Öyle olmasına rağmen Cenab-ı Allah bütün varlıklarda mevcut. Zat’ı, şuhuda gelenlerde, zuhura gelenlerde, meydana gelenlerde. Bir ile bir olan, fena ender fenaya uğrayan, bu varlık dağını delen, şirinine yaklaşan, şirini bulan mecnun gi bidir. Şimdi, evamir-i ilahiden bahsettik bugün. Emri bi’l maruf, nehy ani’l munker, yap dediklerini yapacağız, yapma dediklerini yapmayacağız. Şimdi, Cenab-ı Hak diyor ki: “rakı içme”, içiyoruz ya biz. Şunu yapma! Aksine! Sen mi emrettin bunu! Ben de yapmayacağım, senin peygamberinin sözlerini dinlemeyeceğim, ayetlerini dinlemeyeceğim, hadislerini dinlemeyeceğim! Biz deriz ki: Ya Rabbi, hidayet ver, onlarda sevinsinler. “Vema erselnake illa Rahmeten lil’alemin.” Buraya geldiğimiz zaman bir yemin ettik, eğer Kur’an’a muhalif hareket yapmazsak, eğer yapma dediklerini yapmazsak, yap dediklerini yaparsak... Biz şüphemiz mi var ki? Allah bizi kabul etti. Böyle bir şüpheyi, bir şeki çıkarın, atın. Resulallah ashabına bir gün dedi ki: “Siz cennete gidecekleri bilmez misin?” , “Nasıl bilelim Ya Resulallah?” , “Onların işaretleri vardır.” Bir gün cenaze geçti, cemaat: “Allah rahmet eylesin”... Defalarca... “İyi insandı, şart oldu” dedi. “Ne şart oldu Ya Resulallah?” , “Cennet şart oldu” dedi. Öbür gün yine evamir-i ilahiye ria yet etmeyen birinin cenazesi geçti. “Aman kurtulduk” dedi cemaat. “Şart oldu” dedi “cehennem şart oldu.” Hüküm zahire göre verilir. Zahir de şeriattır. Şeriatı olmayanın tarikatı olmaz, illa ki bu kapıdan içeriye girmek için şerait lazım. Hem söz verelim hem de yalan söyleyelim. Onların akibetleri hüsrandır, eğer emirlerine uyuyorsak, Peygamberine itaat ediyorsak niye almasın bizi? Niye veresin cemalini? Vaadinden döner mi? Verdiği sözden döner mi Allah? Böyle, böyle yaparsanız, benimle beraberseniz, cennet de sizindir... Böyle yaparsanız cehennem sizin... Niye hakkımız olmasın? Bir gün Resulallah Efendimiz “Hiç biriniz cennete gidemezsiniz” dedi. “Yaptığınız ibadetlerle cennete gidemezsiniz namazla, oruçla, zekatla, hacla gidemezsiniz” dedi. “Aman,
Geçmiş Zaman Olur ki, Hayale Cihân Değer... ---------
Ya Resulallah sen de mi?” , “Ben de gidemem” dedi. “Allah’ın rızası olmadıkça gidilmez” , “Ya Resulallah Allah’ın rızası nerededir?” , “Bana bildirmedi ki ben size bildireyim.” Onun için hem cennet vaad oldu, hem de cehennem vaad oldu. Burada gurur yok; teslimiyet var, tevazu var, esaret var, kölelik var. Cenab-ı Resulallah Efendimiz ilk defa yalanı ve köleliği kaldırdı. Niçin? Kul kula köle olmaz dedi. Kime olur? Kul Allah’ın kölesi olur, Allah2ın esiri olur, Allah’ın miskini olur, Allah’ın yetimi olur. Hepimiz burada şimdi Allah’ın köleleriyiz, miskinleriyiz, yetimleriyiz, esirleriyiz. Kölenin var mı namazı? Esirin namazı var mı? Kimin var? Allah’ın... O bakımdan bizim münacatımızı emin olun bütün melaike-i kiram cenab-ı Hakka yalvarıyor: “Ya Rabbi, bunlar avaz ediyorlar, canı gönülden seninle, seni anıyorlar, seninle sana ibadet ediyorlar, seninle sana yöneliyorlar” , “Onlar yüreklerini, kalplerini rahat etsinler” , “La havfun aleyhim” , “Mahzun da olmasınlar”. Ne mutlu! “Biz onları sevmedikçe onlar bizi sevemezler, biz onlarla tecelli etmedikçe onlar bize mütecelli olamazlar” Tecelli ve mütecelli nasıl olur? Birisi katil, birisi maktul olursa olur. Allah hiçbir zaman maktul olmaz, maktul ölendir. Allah ölür mü? “Biz onları katlettik, siz mi onları katlettiniz? Sen mi attın Habibim o toprağı? Atan, attıran biz olduk.” İşte allah’a vuslat etmek için mutlaka ölmen lazım, ölmeden olmaz. Şimdi diyeceksiniz ki, buradaki şu cemaat var ya? Allah şahidimdir bunlar öldüler! Ölmeden evvel ölüp kabre giren anlar bizi Haşr olup neşr olmadan mahşer gören anlar bizi Anlamaz hayvan olanlar İnsan olan anlar bizi Ne diyor? “Mutu kable ente mutu” var mı canın? Hiçbir şeyin yok, ölüsün... Geziyorsun ama, içiyorsun, yiyorsun, münasebette bulunuyorsun, alış veriş yapıyorsun ama, ölüsün ölü! Var mı Ayeti Kerime? Çok... “Onları biz öldürürüz ve
sonra diriltiriz” , her akşam Tebareke’yi okuyun. “...tebarekellezi bi yedihi’l mülk ve huve ala kulli şeyin kadir. Ellezi halaka’l mevte ve’l hayate” Öldürecek, tekrar hayat verecek, işte biz öldük, tekrar hayat verdi bize. Her ölümde bir dirilik vardır. Nas uykudadır, insanlar dolaşırlar, yerler içerler ya... Uykudadır diyor. Ne zaman uyanırlar? Öldükleri zaman, yani bu varlığı Hakkın varlığına iade etmedikçe, izdirari bir ölüm gelecek, bir gün yakamıza yapışacak ama o zaman iş işten geçmiş olacak, mundar olacağız o zaman. Yenmemiz için boğazlanmamız lazım. Bir davar kendi kendine ölürse yenmez ama bir kasap onu keserse, katil keser, bir Mürşid-i Kamil keserse, Mürşid-i Kamil’in elinden Allah keserse... Hepimizin etleri, canları ve malları Cenab-ı Hakka helal. Ne zaman izdirari ölümle öldük, düşünecek O. Biz de düşünüyoruz, cehenneme mi gidecek, illiyuna mı gidecek, berzahta mı kalacak? Ne diyor erenlerden birisi, “Haşrı, neşri burada gördük.” Fahri Kainat Efendimiz diyor ki: “Her gün, her an her saniye hesabınızı görün” , “Hasibu kable entühasibu” Hesaba çek kendini. Diyor ki: “Koyacaklar seni bir gün musalla taşına, vaktiyken bir tac-ı kalender ara” Kalender meşrepli ol. Yatacaksın oraya ama nasıl yatılır? İki rekat cenaze namazı! O musalla taşına gelmeden senin cenaze namazını kıldılar. Cenab-ı Hak Teala Hazretleri Fetih Süresinde beyan edi yor: “Onların ben teslim aldım” İkinci ölüm olacak, izdirari ölüm olacak ma ihtiyari ölüm güzel. Onun için diyor ki: “Ölmeden evvel ölün” Haşrı neşri burada gördük diyor. Nefha-i Sur olmadan. Haşır nedir, neşir nedir? Haşır toplanmaktır; toplandık şimdi, Cenab-ı Hakkın vadettiği melekler vasıtasıyla toplandık, yanıyoruz şimdi. Hem nasıl yanma o. Hazreti İbrahim ateşi. Fira vunun attığı ateşten daha çok şiddetli bir ateşte yanıyoruz biz. Görmedik biz, benim söylediğim ateşi görmüyoruz, yanmıyoruz. İbrahim’e dedi ki: “Ya naru kuni berden ve selamen ala ibrahime” Selamet buldu, biz de selamet bulduk. Ateşin içerisine atılmakla huzura geldik, rahata ka vuştuk.
7
Hüseyin Sabri Soyyiğit
Hacı Baba’dan Gönül Gönül Sohbetleri
---
---
Hacı Baba’dan Baba’dan Gönül Sohbetleri Hüseyin Sabri Soyyiğit Tahkik İmanı, Allah’ı diyet eden verir
çok daha fazla severiz. Bütün dervişan, kemalatını Hak Rasulün gönül rızasında bulacak. Yani emrine itaatle al denileni alıp, at denileni atacak. İşte o zaman:
E
sselamualeykum
Muhterem Efendiler, Allah hepimize razı olduğu iyilikleri versin. İyilik hazinesinden herkes tevhide gösterdiği sadakat nispetinde faydalanır. Hiç âşık, sadıkla, âşık, sadık olmayan eşit olur mu? Hak mürşidin rızasını kazananla kazanmayan hiç eşit olur mu?
Melamidir evliya, dahi nice enbiya Hem cihar-ı bâsafa, kendine gel kendine Muhterem Dostlar, Bizler gönül rızası kazanan, Kur’an-ı Kerim’in yolundan, izinden giden, Muhammedî Melamette dosta vuslat eden ehli hal, ehli zevk, ehli manâ olalım. Elbetteki sadakatin yolun açar, dostun diyarına uçar.
Bizi vuslata getiren, dost ile halvet ettiren, can mürşidin telkinidir. Herkes bu telkine gösBakıyorsun ki âşık derviş coştukça coşuyor. terdiği sadakati nispetinde zevk u sefaya erer. AlÇünkü mürşidinin rızasını kazanmış, emrine ita- lah bizleri razı olduğu dervişlerden hiç ayırmasın. Amin! at, telkinine sadakat göstermiş. El cevap: Olmaz ve olamaz.
Sakın ha, Melameti bir tartışma konusu yapmayalım. “Biz böyleyiz, siz şöylesiniz.” Asla söy Yolun ezel ebed açık açık olsun! lemeyelim. Hepimiz Hepimiz manada biriz. Hani biz sevgide yarışacaktık? “Niçin öyle, neden böyle?” deGelin çokça dikkat edelim. Ehli tevhid, meyecektik? Rahmetenli’l-Âlemin’in mazharıdır. Emre itaat, telkine sadakatle gönüller fetheder. Öyle hassas, öyle dikkatli olacağız ki elimiz kârda olsa da gönlümüz yârda olacak. Halk, söDostlar, zümüze sohbetimize bakmaz o kadar. Halk bizden hal istiyor. Yaşayıp zevk etmemizi istiyor. Hak mürşidin rızasını kazanmak; al dediğini Onun için Hak dost: alıp, at dediğini atmakla olur. “Yürü hal ehli ol, kali n’idersin” diye buyurDikkati çekerek söyleyeceğim: muş. Mürşidi Hak bil Hakk’ı seversen Sevgili Dervişim
Pîr yüzündendir Hak hidayatı Dostlar,
Sevgili Dervişlerim,
Öyle huzurlu, öyle sevgili, gönlünü Allah’a Bizler Muhammedî Melamileriz. Hak Rasu- vermiş, iyilikte yarışan, tenezzül ve tevazuda gölün yolundan, izinden gidenleriz. Canımızdan nüller fetheden, halkı sevip halkın yüzünden
9
Hacı Baba’dan Baba’dan Gönül Sohbetleri 10
Hüseyin Sabri Soyyiğit Tahkik İmanı, Allah’ı diyet eden verir
Ulu Yaratanım, Hakk’ı seven, niçin, niye, nedenlere takılmayan, bizler olalım inşallah. Elindeki meşale, nur ziyaBizi sevilen kul eyle. Sevilen kulun diyeti sı, cihanı karanlıktan kurtarsın. Yüzüne bakan olursun Mevlam. Diyetimiz ol. Razı olduğun iyisende hiç gayrullah görmesin likleri üzerimizden hiç eksik etme. Mütevazı, alTevhid et Hakk’ı Hak ile çakgönüllü olmamıza yardımcı ol Mevlâm. Efal, sıfat u zat ile Gir ol vücud-u vahide Hak mürşidin telkiniyle Emrine itaat, telkine sadakatle Sevgili Dostlar,
Dostlar, Sevgide yarışalım. Tatlı dilde yarışalım. Se vilen kul olalım. Niçin, niye, nedenlere takılma yalım. Hak mürşidin gönül rızasını kazanıp, kazanıp, emrine itaatle açtığı yoldan telkin ile gidelim. Gidelim de harem-i ismetin fahri üyesi olalım. Can mürşidin gönül rızası ve duasıyla Allah dostlarıyla sevişelim.
Biz yalnız Melamilerin dostları, yakınları deÇok şükür yolumuz Kur’an yolu, Ehl-i Sünğiliz. Allah’ın kullarını cümleten, âmmeten, tamamen seveceğiz. Ayrıcalık hiç yapmayacağız. net ve’l-Cemaat yolu. Kimi kimden ayrı göreceğiz? Bütün dostları Allah’a emanet ederim. ÇoDikkat edelim de gözümüz hikmetle baksın. cuklarına hayat boyu iyilikler ve başarılar dile Açık seçik hakikatleri görsün. Yolumuz eğer uğ- rim. rarsa nar-ı cehime, zikrullah ile nârı çevirelim Selam, sevgi ve dualarımla… nur-u tevhide. HACI BABA Sevgili Dervişlerim, Hüseyin Sabri SOYYİĞİT Sizler asla pasif değilsiniz. Siz Rahmetenli’l Âlemin’in mazharısınız. Hak mürşidin telkini sizleri bütün engellerden geçirmiş veya geçirecek. Ne mutlu âşık dervişlere! Ne mutlu dosta vuslat edip, halvete girenlere! Ne mutlu kadere rıza, emre itaatle gönüller fethedenlere! Muhammedî Melamette vuslat-ı yarla halvet var. Aşkla zevkle muhabbet var. Neler neler, ne güzellikler var. Hakk’a gönül veren Hak dostları canu gönülden seviyorum.
Hacı Baba’dan Gönül Sohbetleri Hüseyin Sabri Soyyiğit Tahkik İmanı, Allah’ı diyet eden verir
HAMDÜ SENA RABBMZE Mevlâm lütfun sonsuz bize Doldu sevgin gönlümüze Sadık derviş derler bize Hamdü sena Rabbimize Can mürşidim lütfeyledi Kelamı Hak’tan söyledi Biatınız Hakk’a dedi Hamdü sena Rabbimize Şuhud üzre duranlarız Şahadeti verenleriz Sırat mizan geçenleriz Hamdü sena Rabbimize Mutlak iman telkin aldık Şahadete böyle erdik İkrarımız Hakk’a verdik Hamdü sena Rabbimize Aşkımıza zevkimize Yok nihayet sevgimize Melamiler derler bize Hamdü sena Rabbimize Kulluk bizim şanımızdır Hak Resulün telkinidir İnsanlığın rehberidir Hamdü sena Rabbimize Telkin Hak’tan alanlarız Hakk’ı diyet edenleriz Hak dostları sevenleriz Hamdü sena Rabbimize Ender fena geçenleriz Şahadete erenleriz Kamil iman ikrarımız Hamdü sena Rabbimize Ne güzeldir derviş olmak Canda cananla buluşmak Candan içre onu sevmek Hamdü sena Rabbimize Mürşidimiz telkin etti Kelamı Hak’tan söyledi SABRİ’siyle ilan etti Hamdü sena Rabbimize
11
O’ndan O’na Sohbetler
Hasan Fehmi Kumanlıoğlu
KIRKBİR KERE MAŞÂALLAH
----
O’ndan O’na Sohbetler Hasan Fehmi Kumanlıoğlu KIRKBİR KERE MAŞÂALLAH
di. Bunun için peygamberler gönderdi. Onlar da bize hayat dolu hakikatleri lütfetti ve bu alemin fani ve müstehlek, ahiret aleminin baki ve daim olduğunu kulağımıza üediler. İşin enteresan ve hikmet dolu tarafı, insanoğlu dünya nimetleri ve kargaşası içinde sunulan gerçekleri anlamakta ve aşlığımızı neden böyle seçtik? İzah ede- uygulamakta çoğu kere geri kaldı. Haksızlık et yim. Bir hizmetin güzel ve uzun soluklu olma- meyelim, tabii bunlardan çok azı kabullenmekte sından sonra insanlar nazar değmesin diye ha- tereddüt etmediler. yır duada bulunurlar. İşte bu da onlardan biridir. Samiri ve taifesi dünya süslerine aldandılar BİRDENBİRE’ miz yedinci yaşını doldurup seki- ve onlardan bir heykel yapıp tapındılar. Ama uyazinci yaşına girmekte. Elinizdeki kırk birinci sayı nıktılar, akl-ı meaş sahibiydiler de Cebrail(as)’ın bu açıdan çok anlamlı. Nazar değmesin istedim geçtiği yerlerdeki hayat verdiği manzarayı görüp ve sayıya da denk gelmesinden dolayı “Kırk bir oradan bir parça alarak heykelin ağzına koyarak kere Maşaallah” dedim. Yani fenadan bekaya bir ses çıkarttılar. Ne yazık ki konuşturamadılar, sasefer işareti olur diye düşündüm. Hayırlısı olsun. dece böğürttüler. Çünkü o hayvandı. Hayvanlar Devam edebilirsek kırk birler artarak gider inşal- konuşamaz ve de yol gösteremez. lah. Rabbim bu hizmetleri ifa eden kardeşleriGelelim Efendilerimizin can veren uyarılarımizden nihayetsiz razı ve memnun olsun, amin. Sevgili dostlar,şimdi gelelim bu sayımızdaki ya- na. zımıza. Bakalım Cenab-ı Hak bizlere neler lütfet“Her mürşide dil verme kim yolunu sarpa miş, hep birlikte görelim.Ya Allah Bismillah!.. uğratır 24 Eylül 2012 Pazartesi. Sabah vakti Mürşid-i kamil olanın gayet yolu asan imiş “ Kur’an okuma virdine devam ediyorum. A’raf (Niyazi Mısri Ef.) Suresi’ndeki şu ayet, düşünmeme ve zevkimi deHasan Fehmi Efendimiz de bugünlerde şöyrinleştirmeye götürdü beni. Şöyle ki; le haykırıyor.Kulağımızı dört açalım. A’raf Suresi 148. ayet meali: “(Tur’a çı“Kamil mürşid olanın sözleri Kur’an olur kan) Musa’nın arkasından kavmi, süs eşyalarından bir buzağı heykeli yapıp onu tanrı edindiler Nakıs mürşid olanın sözleri güman olur ki,onun bir böğürmesi vardı.Görmediler mi ki Uydun zındık sözüne mürşid dedin kendine buzağı kendileri ile konuşamıyor,onlara bir yol gösteremiyordu.Fakat ona (tanrı diye) tutunduSenden derviş olanlar bir kızıl şeytan olur” lar ve zalimler(den) oldular.” ( K.K. ve İzahlı MeBu ayetten aldığımız ilhamda Hz. Musa ali, Ahmed Davudoğlu) mürşid-i kamil, Samiri ise nakıs mürşittir. Hz. Süs eşyaları, düğün münasebeti ile Musa Tur dağında Rabbinden ayetler alırken, Firavun’un kavminden alınmış ve Yahudilerin Samiri nefsinin aldatmalarından yararlanıyor ve elinde kalmıştı. Heykeli Samiri yaptı ve Cebrail taraftarlarını sapıklığa yönlendiriyordu. (as)’ın atının bastığı yerden aldığı toprağı o heySalik mürşide varıp nefsinin afetlerinden kelin ağzına koyunca buzağı gibi ses veriyordu. kurtulmak ister. Zikrullah ile başlayan bu eğitim Bu tarihi vaka böyle. Çıkarılacak tevhidi ders süreci fenallah ve bekabillah makamlarını telakzevkime şöyle düştü: Cenab-ı Hak, bizleri bu- ki etmekle devam eder. Zikrullah eğitimi çok sağtundan zuhura çıkarıp=yaratıp bu aleme getir- lam bir altyapı oluşturmak içindir. Bu derste ciddi ve zatı=ruhu, sıfatları ve efaliyle süsleyip do- di ve samimi olanlar ilerideki zamanda hiç zorluk nattı. Bunların emanet=ariyet olduğunu bildir- çekmez. Fenallah mertebelerinin ana konusu,
B
13
O’ndan O’na Sohbetler 14
Hasan Fehmi Kumanlıoğlu KIRKBİR KERE MAŞÂALLAH
süs ve ziynet eşyaları olan nisbet il, nisbet sıfat ve nisbet vücutlarından soyunmak ve onları gerçek sahibine vermektir. Ben yaparım,ben bilirim ve ben varım düşüncelerinden sıyrılmak , gerçek Fail,Mevsuf ve Mevcudun Hak olduğunu kabullenip zevk etmektir. Nisbet denilen mevhum ve hayali variyetten sıyrılıp kurtulmak bir mürşid-i kamilin telkiniyle mümkündür. Tevhide varmak böyle olur. Tevhidin ıskat-ı izafat, ifna-i vücudiy yat ve ref’-i taayyünat olduğu şeklinde tanıtımları vardır. Hepsi de fani olandan bakiye geçme yi öğütler, işaret eder. Buna melamet zevki denir ki, bütün peygamberler bu yoldan geçmiştir. Sa bırla sonuca ulaşmışlardır. Nuri Ef. divanının bir yerinde bu hakikatı şu ifadelerle vurgular.
Cür’ay-ı sa içip mestan olan anlar bizi”
Cür’ay-ı sa, K.Kerim’de zikredilen “şeraben tahura=tertemiz içecek” tir.(İnsan,76/21) Bu temiz meyi içenler hakikatü’l-hakayıkı , esrar-ı rabbani ve hikmet-i ilahiyi saf bir gönül ile anlarlar. Ayık durmak, nisbetleriyle beraber olmaktır. Nisbetlerinden kurtulan sekr-i tamma erişerek her yüzde Hakk’ı müşahede eder. Hakk’ın efaliyle olur, rabıtasına sarılıp “La faile illallah” der. Bir üst mertebede olan Hakk’ın sıfatlarıyla olur, rabıtasına bağlanıp “La mevsufe illallah” der. Üçüncü mertebede olan Hakk’ın varlığının içinde garkolur, rabıtasına sarılarak “La mevcude illallah” der ve böylece ölümsüzler kervanına katılır ve Hakk’ın sunduğu tertemiz rızıkla besle“Melamidir enbiya / Dahi nice evliya / Hem nir.(Al-i İmran,3/169) çehar-ı basefa / Kendine gel hey kendine” Samiri karakterinde olanları, sahteleri ger Ahmet Kumanlıoğlu Ef. babamız ise daha çeklerinden nasıl ayıralım o halde? Bakalım dineksantirik=harikulade, daha muhteşem bir yak- leyelim; sohbetleri böğürtü şeklinde çıkıyorsa, laşım içindedir. Buyurun bu yüce sese kulak ve- yani bilgileri kendine nisbet ediyorsa ve yanında relim. bulunduğun zaman senin gönlüne ferahlık yeri“Yeryüzüne ilk gelendir Melami / Sandılar ki ne sıkıntı veriyorsa, sarp mevkilere sürüklüyorsa o zaman başının çaresine bak. Allah iyisini rast suç işledi Adem’i” getirsin. Siz iyi misiniz diyenlere cevabımız şu Arza ilk ayak basan Hz. Adem melamet zev- dur: gel, gör, dinle. İçine siniyorsa devam ederki ile bunu gerçekleştirmiştir. Makam-ı Cem’den sin; yoksa Allah hepimizin yardımcısı olsun. AdıHazretü’l-cem’e geçişin sırrı bunu gerektirmek- mız andımızdır. tedir. Arzın son nebisi, hatemü’l-enbiya Hz. MuBu Allah’ın sünnetidir=takdiridir. Allah’ın hammed (sas) Ef. mizin de melamet erbabının başı olduğunu Muhyiddin Arabi hz.leri Fütuhat-ı sünnetini=kuralını değiştirecek hiçbir şeyi Mekkiyye’nin 309.babında beyan etmektedir. bulamazsın,(Fatır,35/43) ferman-ı ilahisi apaçık Demek ki bu işin başı da sonu da Hak’ta yok olup önümüzdedir. Öyle ise bize düşen Rabbin nurlu Hak ile var olmanın esrarının cem olduğu mela- yolunu gösteren hadilere uymak, izinden gitmek, met anlayışı ve mesleğidir. Melamet, isim ve re- dediklerini haryen yerine getirmektir. O hidasim değildir, kişilerle de bağlantılı değildir. Bu yet rehberleri bunun için hiç ücret talebetmiyor bir özdür, kim yaşarsa o melamidir. Bir Melami lar, aksine verdikçe veriyorlar. Açları yidiriyor, de fenallahta ölmüş bekabillahta var olmuştur. çıplakları giydiriyor, sıkıntı ve üzüntüleri birer Nisbet il, sıfat ve vücudundan halas olup kur- birer söküp alıyorlar. Kendilerini aşan bu ulu çıtulan, Hakk’ın zat, sıfat ve illerini giyinendir. narlar her asırda mevcutturlar. Rabbim onların Çünkü bu kişi, emanet-i ilahiyyeyi yüklenmiştir, himmetlerini üzerimizden eksik etmesin. insan-ı kamil olmuştur. “Mekteb-i irfana erdi yolumuz / Sümme dena fetedella okuruz Bu gibi ince meseleleri kavrayamayanlar hakkında Niyazi Sultan şöyle diyor: Şer’-i pake var mıdır hilafımız / Bir nazar et “Zahida ayık dururken anlamazsın sen bizi / göresin erkanımız” diye haykıran büyük üstadımız Ege’yi nurlandıran İzmir’in güneşi Hasan
O’ndan O’na Sohbetler 15
Hasan Fehmi Kumanlıoğlu KIRKBİR KERE MAŞÂALLAH
Fehmi Tezdoğan hz. leri sistemin esaslarını göz- yat sürmek, hayat-ı cavidani… lerimizin önüne seriyor. d- Temel kaynak olan şer’i pak=Hz. a- Burası mekteb-i irfandır. Burada Peygamber’in öğrettiği tertemiz ilahi kurallar irfaniyet=marifet dersi alınır. Marifet dersi- sarsılmaz bir şekilde rehberimizdir. Bu gittiğinin dayandığı esaslar; şeriat-ı Muhammediyye, miz yol ve anlayış hiçbir şekilde ona muhalif detarikat-ı Ahmediyye ve hakikat-ı Ahadiyye’dir. ğildir. İslam’ın beş şartı, imanın altı şartı ve diBunlar bir ağacın bölümleri, bir evin müştemila- ğerleri bizim güç kaynağımızdır. Giyimimiz, davtı gibidir. Biri olmazsa diğeri de olmaz. ranışımız ve ahlakımızla İslam’ın her zaman hizmetindeyiz. b- İrfaniyet, ilm-i Tevhid’dir. Yani, ilim şarttır. Bunu Hz.Pir Ef.mizin uygulamalarında ve e- Bunların gerçek olduğunu anlaman taliminde görmekteyiz.Buna göre bir salikin en için içimize girip bizi görmen, insaf ile inceleaz kendine yetecek dini bilgileri olması gerekir. men gerekir. Dışarıdan söylenenlere aldırmaRisale-i Salihiyye’de bunu okuyoruz. mak gerekir. Benim askerdeki komutanım şöyle c- İlm-i Tevhid’in değişmez kaynağı derdi:“Ben gördüğümün yarısına, duyduğumun K.Kerim’dir. Hatta yüce kitabımız maddi ve ma- hiçbirisine inanmam.” Tuzla/ İST.-Sene 1974nevi hayat kaynağımızdır.Biz bütün gücümüzü Çin atasözü olduğu ifade ediliyor”. Duymakla deondan alırız ve hayatımıza yön veririz. Sıralanan ğil, gerçekçi gözle bakmak ve görmek gerekir. ayetler bizim ilm-i Tevhid derslerimizin bekabillah bölümünün temel taşlarıdır. Buna göre; sümme dena Cem makamına, fetedella Hazretü’lcem makamına, fekane kabe kavseyni Cemü’lcem makamına, en son kısım olan evedna ise Ahadiyyetü’l-cem makamına işarettir.Bunların içeriği mürşidin müridine ders verdiği esnada tafsilatıyla anlatılır. Bekabillaha ermek ve yaşamak kalpten istenilen bir arzudur.Yalnız açıkça belirtmekte fayda gördüğümüz önemli husus şudur; savaşa girip şehadet mertebesine ermek fevkalade övgüye layıktır,ama savaştan ölmeden çıkmak yani gazi olmak daha üst bir mertebedir. Fenallahı yaşamak şarttır, lazımdır, beka billahı yaşamak ise elzemdir, aladır. Hem can bu tende, hem de Hak ile olmak. Elinden Hak işle yecek, gözünden Hak görecek vd. Bir anda, yeknazarda baktığın gah Hak olacak, gah halk. Ru bubiyyetin ubudiyetine, ubudiyetin rububiyyetine perde teşkil etmeyecek ve sen sen olarak bu zevklerde seyru temaşa edeceksin. Nebilerin, velilerin, aşıkların, arierin seyri gibi. Ne muazzam bir zevk Allah’ım! Melamet erlerine nasip ve mü yesser ola. Amin. İşte Efendimiz bu gerçeği bize hatırlatıyor ve sunuyor. Çünkü dile getirdiği ayetler bu neşeleri kazandırmaktadır. Bekabillahta ölümsüz bir ha-
İşte bu ölümsüz gerçekleri kendine rehber edinen düşünce meslekleri çok uzun soluklu yaşarlar ve yaşamaktadırlar zaten. Bizler de böyle hassas ve yüce duygular içinde bulunan bir sistemin hizmetkârı olmaktan son derece mutlu yuz. Hata olursa bizdendir, beşeriyetimizdendir. Yoksa meslek-i celil-i Muhammedi’de zerre kadar hata yoktur. Bunu değil dile getirmek, düşünmek bile insanı rahatsız eder. Sevgili dostlar, uzun sözün kısası sizleri çok seviyoruz. Hizmet aşkımız ilk gündeki gücünde ve tazeliğinde. Dualarınız enerji kaynağımızdır. Teşekkürler. Allah’a emanet olunuz efendim. 08.11.2012 Karşıyaka/İZMİR
Gönül Bağından Hasan Hilmi Soyyiğit
Öyle bir mülke sahip eylemiş uşşakını ol padişah Mülk-ü Süleyman onların yanında bir viranesi.
Esselamualeykum Sevgili Dostlar, Allah hepinizden razı olsun. Zikrimiz zikrullah, krimiz krullah, muhabbetimiz muhabbetullah olsun inşallah. Cenab-ı Hak rızası üzere tevhid etmeyi, rızası üzere yaşamayı cümlemize nasip etsin. Habibinin şefaatini üzerimizden eksik etmesin. Seyyid Nesimi Hz.’leri evlad-ı Rasul. Melamet neşesini küplerle içmiş, ama gene o küpler O’nu kesmemiş. Diyor ki: “Ben melamet hırkasını kendim giydim enime” diyor. Herhalde ondan esinlenerek ve de etkilenerek olsa gerek demişiz ki: Melamet hırkasın giydim Soyundum nam u nişandan Mukaddes vadiye vardım Muhabbet aldım sultandan Böyle bir ilahi tecelli etti, onu zevk etmeye, yaşamaya çalıştık. Peki bu Melamet hırkası nasıl giyilir? Melame hırkası: Fena-yı Ef’al, fena-yı sıfat, fena-yı vücut. Yani varlıklarımızdan ve benliğimizden soyunmak. Melamet, namları, nişanları, varlıkları, benlikleri yok eder. “Giy melamet hırkasını binişan etsin seni.” Melamet hırkasını giydik mi nişansız oluruz. İnsan nefsi nişan ister, yani fark edilmek ister, görülmek ister. Fark edilmek için de gayret sarf eder. Bazen yeni bir elbise giyer, bazen yeni bir şeyler yapar. Amacı, fark edilsin, görülsün, bilinsin. Ama melamet hırkasını giydi mi bir kişi, ondaki bütün işaretler, şanlar, şöhretler yokluğa uğrar. Mukaddes vadiye vardım Mukaddes vadi: Tecelli-yi Ef’al, tecelli-yi sı-
fat, tecelli-yi zattır. Bunu dışarda aramayalım. Gerçi telkin bize enfüs ve afakı birleştiriyor. Demek ki melamet bizi bizden alıp, bizi Hak'la dolduruyor. Kişi nefsine ait şan ve şöhretlerden soyunursa, Allah'a ait şan ve şöhretlerle donanır. Neyi feda edersek, karşılığında onu buluruz. Fiillerini feda edenler, karşılığında ilullahı bulur. Sıfatlarından soyunan sıfatullahı bulur. Vücut vehminden arınan da vücudullahın mazharı olur. Muhabbet aldım sultandan İşte o muhabbet, sevginin kişide tecelli etmesidir. - Neyle? - Hak varlığıyla. Biz bu alemde pek çok şeyi seviyoruz. Eşimiz, evladımız, ahbab u yaranımız, malımız, zenginliklerimiz… Ama bunların hiçbirisi bizi tatmin edecek sevgi değildir. Bir yönüyle sevgidir, bize sevmeyi öğrettiği için sevgidir. İnsan annesinin kucağında iken annesini sevmeyi öğrenir. Annesinin şefkat nazarları çocuğun gözüne değdi mi, ordan sevgi alır. Çocuğu sütten ziyade büyüten sevgidir. Aslında sadece çocuğu değil, hepimizi de büyüten sevgidir. Sevgisizlik bir insan için en büyük talihsizlik, en büyük ziyan, en büyük zulmettir. “Yuhricukum minez zulumati ilen nur” (Bakara, 2/257 ) ayetinin bir manası da “Allah onları sevgisizlikten sevgiye çıkarır.” Çünkü Allah'ın nuru, sevgisidir. Hangi kalbe, hangi gönüle o sevgi girmemişse, orası karanlıktır, hüsrandır, tarümardır. İnsanı imar eden, sevgidir. İnsan sevgiyle yapılır, nefretle yıkılır. Sevgi sahibi bir insanın eline silah verseniz, ne yapacağını şaşırır. Nefret insanının elinde ise, silah, canlar kıyar. Sevgi insanı çiçeği koparma ya Sevgi insanı gülü koklamaya kıyamaz. Sevgi in-
Gönül Bağından Hasan Hilmi Soyyiğit Öyle bir mülke sahip eylemiş uşşakını ol padişah Mülk-ü Süleyman onların yanında bir viranesi.
sanı sevdiğine bakmaya kıyamaz. Sevgi yoksa bir insanda, desene sen hiç yaşamamışsın. İşte bize bu sevgiyi Cenab-ı Hak daha kundakta veriyor. İnsanın bu aleme gözünü açtığı andan itibaren tahsil ettiği, kazandığı, elde ettiği ilk şey, sevgidir ve de sevgilerin en güzelidir: Anne sevgisi, onu dünyaya getirenin sevgisi, onun kokusu. İşte sevmeyi Allah böyle öğretiyor. Çünkü asıl olan, sevgidir. Kişinin yaratılışının hamurunda sevginin nefesi var. Allah sevgi nefesini üfledi de o nefesten bu ruh meydana geldi, o sıcaklık meydana geldi. Şu insanın vücudundan ruh çıktığı zaman, insan buz gibi olur. Neydi o insanın bedenini ısıtan? Ruhun sevgisiydi. Sevgi, karanlık odayı aydınlık yapar, soğuk odayı sıcak yapar. İşte bizim sevgisiz, nispetli, benlikli, varlıklı olan vücutlarımız; karanlık, zulmet ve buz gibi de soğuk. Çünkü kişi kendi nefsini sever, kendini beğenir, mağrur olursa, buz gi bidir. Peygamber Efendimiz: “Nefsini seveni ne Allah sever, ne de kullar sever.” Yani ki birli, kendini beğenmiş insanı ne Allah sever ne de kullar sever. Ama “Mütevazı, alçakgönüllü insanı hem Allah sever, hem de kullar sever.” Bu sevgiyi elde etmek için melamet hırkasına şiddetle ihtiyacımız var. Bu hırka, sevgiye mani olan bütün izafatı bizden söküp alacak. Melamet hırkası, etrafına ışık saçan kandiller gibi pırıl pırıl lekesiz. Dostlar, Bu insan ne zaman nefreti, kini öğreniyor? Kişinin bedeniyle beraber nefsi de büyümeye başlıyor. Fıtraten, yani yaratılış gereği olarak o insanda yalan yoktur. Yalanın ne olduğunu bilmez, ama biz ona yalan öğretiyoruz. O çocuk fıtraten sevgisizliği bilmez, nefreti bilmez. Hep bunları yaşadıkça dışarıdan alıyor. Bakıyorsunuz ki nefret insanı, kendini beğenmiş biri haline geliyor. Daha sonra yolu bir mürşid-i kamile uğrarsa, mürşid-i kamil onu aslına, kendine kendi hakikatine döndürüyor.
Şimdi o anasının karnından, rahminden doğan, eline aldığın yavruna bir bak bakalım. Elleri var, ama bir şey tutamaz; dili var, ama bir şey söyleyemez. Ayağı var yürüyemez. O yavrunun nispet yok, varlığı yok, ben diyen dili yok, gördüm dediği gözü yok. Mürşid-i kamil bizi anamızın rahminden kendi rahmine alıyor. Mürşid-i kamil bizi, Rahman ve Rahim olan sıfatların tecellisi olan terbiyeye alıyor, eğitime alıyor. İşte o zaman mürşitten doğuş dediğimiz, gerçek doğuş tahakkuk ediyor. Annemizin kanlı karnından doğduk, bu madde vücuda sahip olduk. Ama mürşidin nur olan, rahmet olan karnından doğarsak, nur bir vücuda sahip oluruz. Bir ilahide: Yeniden yapıldım yarin eliyle Yarime seslendim yarin diliyle Yarimi seyrettim yarin gözüyle Sevilecek yari buldunsa eğer. Yarin eliyle yapılmadan, yarin diliyle yare seslenmeden, cevap alamayız dostlar. Ne zaman ki senin lisanından Allah, Allah der. Lebbeyk, bu yur ey kulum buyur, der. Sen senlikle, ben benlikle Allah dersek, bunun arkasında binbir çeşit nefsani duygular olur. Kimi olmak, kimi bilmek, kimi ermek için, kimi uçmak için, kimi bir başka şey için… - Efendim ben Allah için diyorum. - Sen diyemezsin Allah için. Allah der Allah için Allah. Ama gelir bakar ki kul, gönül evini temizlemiş. Gayriyeti sürmüş çıkarmış. Mürşid-i kamilden aldığı emir ve telkin üzere öyle bir temizliğe girişmiş ki nispet il, nispet sıfatlar, gayrıyet, vehim olan vücut, varlık ne varsa sürmüş çıkarmış. Hak tecelli etti mi “Ve ene diyetuhu, ben onun di yeti olurum. Benimle görür, benimle işitir.” der Biz Allah'ın bu sözünü biliyoruz, ama bu bilmek bizi kemale ulaştırmıyor. Bilmek, haliyle hallenmeyi gerektirir. Kişi bildiği ile amel etmezse, o ilim ondan şikayetçi olur. Hak mürşid bize bildirdi: “Er Rahmanu allemel Kur’an. (Rahman, 55/1-2) Rahman Kur’an’ı bildirdi.” Dostlar,
17
Gönül Bağından 18
Hasan Hilmi Soyyiğit Öyle bir mülke sahip eylemiş uşşakını ol padişah Mülk-ü Süleyman onların yanında bir viranesi.
Allah'ın Rahman’ı insan-ı kamilden tecelli eder. Çünkü Allah, Adem’i kendi Rahman suretinde yarattı. Er Rahman dediğimiz zaman burda tam yedi tane harf var. Bu Er’Rahman’ın yedi har yedi sıfata işaretttir. Allah Ademi kendi Rahman suretinde yarattı diyor ya, işte bu yedi sıfatı üzere yarattı. Biz başka bir şey aramayalım. Hemen bize diyorlar zaten: - Allah'ın sureti mi var? O suret nedir? Allah'ın sureti, bu yedi sıfatıdır. Adem’i bu yedi sıfat üzere yarattı. Hayat, ilim, irade, kudret, görme, işitme, konuşma. Hakk'ın sureti olan da bizim sıretimiz oldu, manamız oldu, hakikatimiz oldu. Rahman, Mürşid-i kamilin rahmeti, o mazhardan bize gelir. Bize gelir de bizi varlıktan, nispetten arındırır dostlar. Onun bu ameliyeyi gerçekleştirmesinde bir eksiği yoktur. Çünkü Rahman ayıptan ve eksikliklerden münezzehtir. Mürşid-i kamil Rahman isminin mazharı olduğu için onda eksiklik yok Rahmaniyet yönüyle, sıret yönüyle. Belki suret yönüyle olabilir. Demek ki mürşid-i kamilin bize yapmış olduğu telkin, Hak'tır, mutlaktır, temizdir, temizleyicidir. Ama biz o telkine gönül vermezsek, haliyle hallenmezsek, o zaman kusuru kendimizde arayacağız dostlar. - Mürşide gittim, beni irşad edemedi. - Ne verdi evladım sana? - Vallahi her nefeste zikrullah verdi. - Seni bu zikrullah irşad etmedi mi? Aman Allahım. Beni bu zikrullah irşad etmedi diyebilir miyiz? Öyleyse kusur, zikirde değil; bizde. Tevhidde değil eksiklik, bizde. Hacı Baba da burada bize himmet ediyor, imdad ediyor: Eksikliğin eyle kabul, Olursun indallah makbul Yıkma sakın hiçbir gönül Gönüldedir zevk u sefa Dostlar, Kendimizi şöyle çepeçevre bir kuşatsak, desek ki “Ben gönül kırmamaya, insan darıltmamaya ahdettim.” Şöyle bir düşünsek ki “Bu gönüllerde bir oturan var.” Belki o gönülde oturanı,
kendinde oturanı kişi tanımayabilir. Ama bize en azından tanımanın sırrı verildi. Bir varlık bu alemde zuhura gelmişse, bakın dikkat edelim, ne olursa olsun, aklınıza hangi türden bir varlık gelirse gelsin, Hak ona ondan daha yakındır. Hak ona ondan daha yakın olmasa, o varlığın zuhura gelmesi mümkün olmaz. O zaman perdeleri birer birer kaldıracağız. Gözümüzün önünde bir eşya var. Kaldır perdeyi, bir esma var. O zaman bir isim var. Kaldır o perde olan ismi işte o zaman bir müsemma var. Dostlar, İsim ne kadar çok olursa olsun, bütün bu isimlerin hakikati tek hakikattir. Yani bütün bu isimlerin müsemması birdir. El Hayy, El Kadir, Er Rahman isminin, El Muhyi isminin bütün bu isimlerin hakikati tek bir hakikattir. O da Allah’tır. Eşyadan esmaya, esmadan müsemmaya geçtiğimiz zaman, bu alemdeki tek varlığın Hak varlığı olduğu şuhuduna ereriz de “Eşhedü en lâ ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abduhu ve rasuluhü” şahadetini şuhut üzre söyleriz. Görerek, bilerek, bütün azalarımızın, hücrelerimizin tasdikiyle söyleriz. Çünkü şahadet, şuhuttur. Şuhud olmadan şahadet olmaz. Görmek, bir şeyi cismiyle, maddesiyle, suretiyle görmek demek değildir. Bir şeyin hakikatine nüfuz etmektir görmek. Onu kavramaktır, hakkalyakin olarak ona ermektir. İşte biz de bu varlığa hakkalyakin mertebesinde vuslat ettiğimiz zaman, bu alemin Hakk'ın varlığı ile dopdolu olduğunu, bize suret görünen alemin de bir gölgeden ibaret olduğunu zevk ederiz. Bu alem de Hakk'ın gölgesi olduğu için çok kıymetlidir bir yönüyle. Âlem, işarettir bize diyor ki: “Bana bakma ben gölgeyim, beni gölgesiyle var edene bak!” - Hakk'ın gölgesi yok ki. - Evet, doğru, ama onun isimlerinin gölgesi var. Onun bu alemdeki tecellilerinin gölgesi var. Cenab-ı Hak bize perdeyi yüzünden açsın, bize kendini bildirsin diye neler yarattı neler neler… Hacı Baba der ki: “Köre renk tarif edilmez.” Köre renklerden bahsetmişsin neyine ki? Yeşil
Gönül Bağından Hasan Hilmi Soyyiğit Öyle bir mülke sahip eylemiş uşşakını ol padişah Mülk-ü Süleyman onların yanında bir viranesi.
nedir, mavi nedir, kırmızı nedir kör olan ne bilsin? Kime ref-i hicap oldu, gözü mahbubunu gördü Ana sor mahbubun vasfın ki sorma gözü a’madan Biz ne yapıyoruz? Biz Hak'tan halka gidi yoruz. Vahdetten bizim yolumuz kesrete gidiyor. Hakikat-ı Muhammediyeden Tafsilat-ı Muhammediye’ye gidiyoruz. Efendimiz (asv) Kur’an’ı vahdetinde, velayetinde bir defada aldı. Onu Tafsilat-ı Muhammediye’ye yani vahdetinden kesretine 23 senede âyet âyet okudu. Vela yetiyle, nübüvveti arasında Kur’an gitti geldi, indi. Biz de Fena-yı tamdan Beka’ya, İsa Ruhullah makamına Makam-ı Vahdete eriyoruz, ordan Hazrete, kulluğa geçiyoruz da bütün bu alemin renklerini görüyoruz, şekillerini, desenlerini seyrediyoruz Nur-u Muhammedî ile. İşte kulluk burada, huzur burada, sevgi burada, muhabbet burada. Hak dostu diyor ki: “Kahrın da hoş, lütfun da hoş, nârın da hoş, nurun da hoş. Niyazi Mısri Hz.’leri çok güzel ifade buyuru yor: Kahrı, lütfu şey-i vahid bilmeyen çekti azap Ol azaptan kurtulup sultan olan anlar bizi. Kahrın ve lütfun kimden olduğunu bilme yen, azap çeker. Kahır ve lütuf, bağıntılar bunlar, bağlar. Ne zaman ki bunlardan telaşından, endişesinden, etkisinden kurtulur, bunları bir eder, o zaman sultan makama gelir. Şu Hz. İnsan beklemesin gidip de Mısır’a sultan olmayı. Gidip de bir başka yere sultan olmayı arzulamayalım. “Yahu bu aleme geldik, sultan olsaydık…”demeyelim. Öyle bir mülk var ki, şu vücut mülkü var ya azmeyleyelim buna sultan olalım. Visal-i dosta ulaşmaya azmedersek Hak bizi şu vücut mülküne sultan eder. Öyle bir mülke sahip eylemiş uşşakını ol padişah Mülk-ü Süleyman onların yanında bir viranesi. Süleyman mülkü!.. İnsanlara hükmediyordu, eyvallah. Onlar şöyle dursun cinlere de hük-
mediyordu. Onlar şöyle dursun rüzgarlara hükmediyordu. Onlar şöyle dursun kurda kuşa hükmediyordu. Böyle bir hükümdar! Ne geldi ne gelecek!.. Süleyman (as)’a verilen bu mülk, o Allah'ın aşıklarına verilen mülkün yanında bir viranedir diyor Hak dostu. Biz Süleyman mülküne sultan olmayı arzu ediyoruz, heyhaaat ki heyhaat!... Süleymanın mülkünü gidin arayın bakın şimdi İsrailoğulları orda oturuyor. Ama vücut mülküne Süleyman olursak, ezel ebed, dün ya ukba bu saltanat elimizden asla alınası değil. Çünkü nefsin, maddenin saltanatını yerle bir ettik; Hakk'ın saltanatı bu vücutta ikame olundu. Diyet-i Hak olduk, Hak varlığı ile giyindik. Hak bu varlıktan eniyyetini ilan etti. “Enel Hak sırrına er bak” Öyle bir sır, öyle bir hikmet tecelli etti ki Peygamber Efendimiz burada işte bu hakikat sultanlığında, mana sultanlığında “Men raani fekad raal Hak.”dedi. Çünkü O, maddenin sultanlığını elinin tersiyle itti. - Habibim istersen seni kral peygamber yapayım. - İstemem ya Rabbi! Neden? Çünkü O, hakikatin, mananın sultanlığına erdi. Bir eline güneşi, bir eline ayı almıştı. Bir elinde velayet, vahdet, hakikat güneşi, Hakikat-ı Muhammediye; bir elinde de kesret, nübüvvet, ay, tafsilat-ı Muhammediye, Hazretü’l-Cem. Hakikat-ı Muhammediye Vela yeti, vahdeti bir elindeydi, bir elinde de Tafsilat-ı Muhammediye vardı. İkisini birleştirdi. O’nun hakkında buyurdu Cenab-ı Hak. “ nna erselnake şahidan ve mübeşşiran ve nezira ve daiyen ilallahi bi iznihi siracan ve münira” (Ahzab, 33/45-46) Kur’an’da bu ikisinin bir arada gelmesi sadece Efendimiz (asv)’a mahsustur. Ve O’nun arkasından izinden gelenler ve O’na tabi olanlar bu güneşi ve ayı birleştirdiler, Cemü’l-Cem’e erdiler. Cem’le Hazret’i cem ettiler, insan-ı kamil olma sırrına erdiler. Allah anlayışlarımızı rızası üzerine arttırsın. Allah'a emanet olun!
19
Gönül Bağından 20
Hasan Hilmi Soyyiğit Öyle bir mülke sahip eylemiş uşşakını ol padişah Mülk-ü Süleyman onların yanında bir viranesi.
MUHABBET ALDIM SULTANDAN
Melâmet hırkasın giydim Soyundum nam u nişandan Mukaddes vadiye erdim Muhabbet aldım sultandan Mutlak kelam zuhur etti Zikrullahı talim etti Cümle âlem Allah dedi Muhabbet aldım sultandan Fena’ya erdi ’limiz Kaldırdı gözden perdemiz Şem’ine yandı varımız Muhabbet aldım sultandan Nefholundum mutlak ruhtan Hayat buldum Hay olandan Bekaya erdim Baki’den Muhabbet aldım sultandan Diyet oldu sultanımız Sıfatullahtır safamız Muhabbetullah virdimiz Muhabbet aldım sultandan Beni bana o bildirdi “Men aref” sırra erdirdi Âlemleri hep gezdirdi Muhabbet aldım sultandan Esmasını talim etti Esrarını izhar etti Emaneti işar etti Muhabbet aldım sultandan Âdemiyyetle giydirdi Ariyyete erdirdi Hasan Hilmi’ye bildirdi Muhabbet aldım sultandan
MAHMUT DİPŞAR
NOKTA Gönülden Gönüle
NOKTA-İ SÜVEYDA v e KARA DELİKLER
Muhterem Kardeşim! Hakikatı, varlığımızın hakikatını iki yoldan araştırabiliriz. Batından(iç alemimizden) bir de Zahirden(dış alem) yani bütün evrenden. “Hu vez Zâhiru, vel Bâtın. Hadiyd 3.” (O’dur zahir, O’dur batın). İç alemde dış alemde “HU” O’dur.
Gönülden Gönüle 22
Mahmut Dipşar NOKTA NOKTA-İ SÜVEYDA ve KARA DELİKLER
Bismillahirrahmanirrahim, Haber /Mesaj Musaf-ı Şerifteki ayeti celileler bize lâtiyf olan mana aleminden gelen haberler, mesajlardır. “Ve huvel latiful habir. Mülk 14.” (O latıyftir, habirdir, haber vericidir.) İnsan bu gelen ha berleri açıp ilim tabanına oturtursa o zaman HAKİKATI MUHAMMEDİYE sırları ortaya çıkma ya başlar ki bu varlığımızın hakikatıdır.
Efendimiz(S.A.V.)’e İKRA hitabı izzeti geldiğinde ben okuma bilmem deyişi, bu alemin, bütün bu evrenin hakikatını okumayı bilmem demesidir ki, esasında bu deyişi de bizlere rahmetinden dolayı tenezzülen yaptığı bir hitap olup, bizlere Hakikatı Muhammediye sırlarının kapılarını açmak içindir. Peki bizler bu hakikatları nasıl öğreneceğiz? İmam-ı Ali(K.V.) Aleyhisselam hazretleri buyruyorlar ki: “Levlel mürebbi lemma areftü rabbi.” (Eğer sen hakikatı öğretici öğretmeni elde edemediysen, Rabbini bilemezsin.) Ey hakikat talibi! Önce şeriatı Muhammediye’ye haryen uyacaksın. Şeriat bu alemin nizamını koruyan ilahi bir lütuftur. Nizam-ı âlem olmazsa Hakk’ın zuhuru bilinmez. Abit, ahkamı ilahiyeye uyandır ve o kurtulmuştur. Ama ben maşuku görmek istiyorum dersen tevhid meydanına gel, ancak orada o zaman başını vermen gerekir, başını vermeye kıyamazsan bu meydana hiç girme, başını ver ki diyetini al, o zaman diyetin Hakk olur.
Bir hadisi şerifte: “Kur’an yüzündeki izzet perdesini kaldırıp azamet örtüsünü açsa idi, Kur’an’ın fırkatından hasta olanlar şifa bulurdu.” buyruluyor. Bunun için deniyor ki, Kur’an Hakk’ın dostlarına lemyezeldir(daima açık ve bakidir), biganelere ise ondan bir nasip yoktur, onlar sadece harerini ve kelimelerini görürler. Onların batını görecek gözleri ve işitecek kulakları yoktur. Seyri sülük görmüş bir mümine Hakikatı Araştırma Kur’an her daim ANIN hikmetini, yaşadığı ANIN Muhterem Kardeşim! Hakikatı, varlığımızın zevkini inzal eder. “Külle yevmin huve y şe’n. hakikatını iki yoldan araştırabiliriz. Batından(iç Rahman 29.” (O her AN yeni bir iştedir.) alemimizden) bir de Zahirden(dış alem) yani bütün evrenden. “Hu vez Zâhiru, vel Bâtın. Hadiyd 3.” (O’dur zahir, O’dur batın). İç alemde dış Ümmilik alemde “HU” O’dur. Efendimiz Hz. Muhammed(S.A.V.) ümmi C. Hakk(C.C.) ayeti celilede buyruyor ki: “Seidi. Ümmi sıfatı insanlar arasında okuma yaz- nüriyhim âyâtinâ yl afak-ı ve y enfüsihim hatma bilmez, bilgisiz bir insan olarak düşünülüyor. ta yetebeyyene lehüm ennehülhakk, evelem yekEfendimizin ümmi durumu ise bütün ilimlerin birabbike ennehü ala külli şey’in şehiyd. Fuskaynağı, ilimlerin anası olması demektir. Şeref- silet 53.” (Afakta – dış alemde – ve enfüslerinli hadislerinde: “Ben ilim şehriyim, Ali de kapısı- de – yani iç alemlerinde – işaretlerimizi onlara dır.” buyruluyor. Yoksa kainatın en büyük me- göstereceğiz tâ ki O’nun Hakk olduğu kendiledeniyetini kuran Efendimiz(S.A.V.) için, basit bir rine açıkça belli olsun! Rabbinin her şeye şahit insanın bile kısa sürede okuma yazma öğrenme- oluşu yetmez mi?) Bu ayetteki hitabı izzet, hakisi mümkünken O’nun bilmemesi mümkün ola- katı arayana işaretleri ya iç aleminde ara veya dış alem olan evrende ara diye yol gösteriyor. bilir mi?
Gönülden Gönüle Mahmut Dipşar NOKTA NOKTA-İ SÜVEYDA ve KARA DELİKLER
Hadid suresi 3. ayeti de bize hakikatı HU “O” kü onlar bilincini bağlamıştır, özgür düşünemezdiye tarif ediyor. HU’yu nasıl zevk edeceğiz? sin. Tevhid ilminde denir ki tevhidde zata erişince iman mat olur. Yani imanda kalmaz tam özgürlük alanı ortaya çıkar. Mesnevi’den Hz. Mevlâna(K.S.A.) Mesnevi Şerifte buyru yor ki: “Cemadlık mertebesinden öldüm, nebat oldum. Nebat mertebesinden öldüm, havyan ile beraber oldum. Hayvanlıktan öldüm, Adem oldum. Şu hale ölmekten ne korkayım ne vakit ölmekten kaldım ki? Bir hamle daha yaparak, insan mertebesinden de ölürüm, melekler arasında kanat vururum, orada baş kaldırırım. Melek mertebesinden de ölürüm, “O” şey ki vehme sığmaz, “O” olurum. Şu halde ben yokluk olurum. Âdem yokluk ise erganun gibi bana söyler ki biz Allah’a döneriz. Yani belirsizlikten ibaret olan aslıma ulaşırım. Şimdi hede biliyoruz: HU, “O” şey ki vehme sığmaz. man Nereye Kadar Bu hedefe ulaşma yolunun da ya enfüs veya afak olduğunu öğrendik. Bulmak için araştıracağız. Hz. Pir Seyyid Muhammed Nur’ül Arabi(K.S.A.) ihvanını araştırmaya sevk eder, Büyük Veli Bedreddin-i Simavi Hz.’lerine Sultanul Mukakkikin diye hitap eder (Araştırmacıların Sultanı) ve onun varidat isimli eserini şerh etmiştir.
Seyri Sülük Dedik ki hakikatı ya afakta ya enfüste aramalıyız. Afak, bütün bu evren, sonsuz bir alem, insan ömrü ise sınırlı bir zaman. Afakta aramak belki de yüzyıllar gerektirebilir. Hakikat senin maddeden ve manen tamamlanman (Hatem) olmandır. Maddi olarak ana rahminde bulunduğun dokuz ay on gün içinde, bu evrenin geçirdiği bütün evrimleri, evreleri, Nuh tufanı dahil, geçirdin. Bir zerre, bir nokta olarak(ki bu nokta-i Süveyda’dır.) Ana rahminde geçirdiğin zaman sonunda cesedin hatem olup(tamamlanıp) bu şehadet alemine merhaba dedin. Şimdi zuhurdasın, şehadet alemindesin, heden manevi olarak hatem olup, insanı kamil olman. Bunun içinde şimdi manevi evrimini (seyri sülük) geçirmen, insinye olman lazım ki tamamlanmış olasın. Enfüs/Afak Manevi yolun büyükleri diyorlar ki, hakikatı afakta bulman çok hatta çok çok zor, buna ömür yetmez. Enfüste ara, önce bir rehber bul, sana ışık tutacak bir rehber bul. Çünkü enfüs karanlıktır, sonra kaybolur gidersin.
Afak diyoruz, enfüs diyoruz, bunları biraz Manevi yolda yürüyen talibin çok çalışma- açalım. sı, çok araştırması, çok emek sarf etmesi gerek. Afak bütün bu alem, kainat, senin dışındaO zaman elde edeceği manevi mahsülden büki bütün evren. Enfüs ise senin iç alemin, nefsin, yük zevk duyar. Ayetler, inançlar, itikatlar mezihnin yani bilincin. sajlardır, mit’lerdir. Tek tek çözülüp yolun açılması gerekir. Özgür bir bilince ulaşmadan kimse hakikate ulaşamaz. İnançlar, itikatlar insan zih Aranan Kim nini yani bilincini tıkayan bilgilerdir, haberlerHz. Mevlâna(K.S.A.) buyruyor ki: dir. Onları tek tek açman, çözmen gerekir. Çün-
23
Gönülden Gönüle 24
Mahmut Dipşar NOKTA NOKTA-İ SÜVEYDA ve KARA DELİKLER
Ey insan, ilahi kitabın nüshası, İnsanı kamil olabilmek için enfüste seyri sü Ve ey sultanlar sultanının cemal aynası, lük etmemiz gerekir ki insanı kamil boyutuna ge Alemde ne varsa hepsi sensin; lebilelim. Aradığını kendinde ara çünkü aradığın sensin. Şehadet Sema/Arz Cenabı Allah(C.C.) bütün kainatı içten ve dıştan kaplayan demektir. (Zahir ve Batın)’dır, ve her zerrede potansiyel olarak bütünün bütün kodları mevcuttur, (Ehad ve Vahid)dir. Afaktaki hakikat ne ise enfüsteki hakikat aynıdır. Tasav vufta sema ifadesi enfüsü, arz ise afakı anlatır. Şems Şems suresi, güneş, ışık demektir. Enfüsteki hakikat yolcusuna ışık tutar. Bu suredeki “Güneşe parlaklığını veren gündüzün hakkı için. Şems 3.” ayeti, yüz yıl önce ilmin açıkladığı bu alemde hiç bir ışığın olmadığı, yalnızca enerji dalgaları bulunduğu hakikatını, gördüğümüz ışığın beynimizin bir algısı olduğunu açıklayarak, Kur’an’ın kaynağının ilahi ilim olduğunu ortaya koyar. (Ayanı sabite) Şems suresi 9. Ayeti: “Kad eaha men zekkâhâ.” (Gerçekten onu – nefsini yani bilincini – arındıran kurtulmuştur.) Bu ayeti celile bilincini temizleyip arındıramazsan kurtulamayacağını açıklıyor. Bunun da tek yolu HU olan öz benlikle buluşmaktır. Bu konuda dergimizin önceki sayılarında bazı bilgileri vermiştim. nsanı Kamil Boyutu
Seyri sülükta tarif alıyoruz, himmet alıyoruz, hizmet edip kademe kademe bir mertebeye geli yoruz. Daha doğrusu gelmemiz lazım. Her mertebe bir boyuttur. Hazret demek boyut demektir. Hz. Musa(A.S.) boyutu, (yani Hz. Musa bilinç seviyesi) gibi, Hz. İsa(A.S.) boyutu vs. İnsanın varabileceği en üst boyut şehadet boyutudur. Şehadet boyutunda olan bir kimse dilediği peygamberle bu şehadet aleminde unsuri vücudlarını görüp onlarla görüşebilir. Hz. Pir Sey yid Muhammed Nur’ul Arabi(K.S.A.) hayatını anlattığı(Risale-i Menba-un Nur Fi Ruyetir Resul) isimli eserinde bu şekilde görüştüğü peygamberlerle ilgili yaşadığını anlatır. Bir talip tevhid derslerini ikmal edip bu hali yaşamamışsa ne olacak? Hizmet! Bu yolda hizmete devam edecek, hizmet, hizmet. Çünkü manevi yolda yürüyen bir talipte ya tam bir tecelli ile beka tecelli eder veya beka zannı oluşur. Bu zanda olan evrendeki ak cüce, tam beka tecelli eden ise kara delik gibidir. Afak ve enfüs aynı yapıdadır demiştik. Şimdi afakta yani evrendeki ak cüce ve kara delik oluşumlarına kısaca göz atalım. Big Bang/Big Crunch
Nedir evrendeki ak cüce ve kara delik oluEnfüs, afak aynı özellikte, aynı yapıda dedik, şumları? acaba afakta tecelliler nasıl oluyor. Evren bir zerreden (nokta-i süveyda)dan Günümüzde teorik olarak zik ilmi çok ge(big bang) ile başlayıp bir nokta iken kainat oldu. lişmiş, evrenin bir çok sırları açığa çıkmaya başlamıştır. Astronomi ilmi evrende içinde bulunduğumuz samanyolu galaksisinde iki milyar civarın-
Gönülden Gönüle Mahmut Dipşar NOKTA NOKTA-İ SÜVEYDA ve KARA DELİKLER
da güneş sistemi(gezegenleri ile birlikte) olduğunu söylüyor. Ayrıca bütün evrende samanyolu galaksisi gibi iki milyar da galaksinin olduğunu söylüyor. Yani sonsuz bir alem. Bunlar mil yarlarca yıl önce bir noktadan çıktı ve bir zaman gelecek bunların da sonu gelecek. (Big Crunch) “Küllü men aleyha fan. Rahman 26.” (Arzda kim varsa, yani her şey fanidir.) Şehadet alemine giremezsen AK CÜCE olursun demiştik. Afakta yani evrende yüksek ener jili cisimler örneğin bizim güneş sistemimizin ömrü sona erdiğinde teorik olarak ne olur? Sonuna yaklaşan güneş genişleyip büyüme ye başlıyor, büyüyor, büyüyor, bütün gezegenlerini içine alıyor. Ancak güneş sistemimiz evren içinde belli bir büyüklükte olduğundan patlıyor ve içine çöküyor. Buna Ak Cüce(beyaz cüce) deniliyor.
rik olarak şöyle bir durum ortaya çıkar; Hakikatı arayan bir talibin arama aşkı derecesi onu ya ak cüce haline getirir yani zanda kalır. Veya ondaki aşk derecesi o kadar yüksek olur ki fenallah halinde zaman perdesini deler ve batına geçer ki bu BEKA alemidir. O zaman geçmişteki peygamber ve velilerle zaman zaman, onların unsuri varlıklarını görerek, onlarla konuşarak beraber olabilir. Hz. Pir(K.S.A.) diyor ki bir salik sadık olarak mürşidinden fena mertebelerini geçmiş ise mutlaka makamı cemde Hz. Muhammed(S.A.V.) Efendimiz, ya nurlu veya unsuri suretinde yakaza halinde ona gelip fena mertebelerini telkin eder. (Hz. Pir Divan Şerhi Sah. 117) Nokta-i Süveyda
İnsanın mana alemi(beka alemi) ile şehadet Evrende kütleleri çok çok büyük olan güneş alemini (fena alemini) birleştiren yeri, kalbindesistemlerinin sonları ise aynı şekilde büyümele- ki fuat denilen kara nokta yani nokta-i süveydari neticesi sonunda çökmeye devam edip, öyle bir dır. Hz. Pir(K.S.A.) diyor ki: sıkışıyor ki, o sıkışma ile uzay zamanını delip bu Yüreğin ortasında bir nokta vardır. Rengi sievrenden kayboluyor. Yani zamanın dışına çıkı yahtır. Adı “Süveyda”dır. O nokta insanın haki yor ki bu KARA DELİKtir. katının merkezidir. Ve batın güneşinin kudsüdür. Ve nutfetin menbaıdır. Ve beden-i insanın arşıdır. Ve nefsi natıka budur. Ve cisim vilayetiZaman nin padişahıdır. İnsandır. Şimdi evrende (afakta) olan bu iki olayın enİnsanın mutasarrıfı, karaca bir noktadır. füs alemindeki karşılığı nedir’i incelersek; Ama bunun azameti zahirinde değildir. Bunun Hadisi şerifte: Dehre küfretmeyiniz Dehr fazileti ve kudreti, onun üstüvası sırrındadır. Üs Allah’dır buyruluyor. Dehr demek zaman de- tüvası sırrına muttali olmak istersen, beşeriyet mektir. Dehr Allah’ın zahir ismidir. sıfatından çıkmak iledir. Netice: Uluhiyet sıfatı tecelli ettiğinde, beşeriyet eserleri yok olur. Süveyda denilen kalp noktası soyut bir şeydir. Renksiz ve şekilsizdir, bir şeye girmez, bo Yukarıda evrendeki yüksek enerji sistemle- zulmaz, boyutu yoktur. Beşer sıfatlarından terinin büyüklüğüne göre ya içine çöküp ak cüce mizlenip mücerred olsa görünmez, hissedilmez, veya daha büyük enerji sisteminin bu evreni de- ezeli ve ebedi bir nur zahir olur. (Risaleyi Noktalip zamanın dışına çıktığını anlattık. tül Beyan. Hz. Pir.) Aşk/Meveddet
Bu durumu insan üzerinden kıyaslarsak teo-
25
Gönülden Gönüle 26
Mahmut Dipşar NOKTA NOKTA-İ SÜVEYDA ve KARA DELİKLER
Fıtrat
girmek istiyorsan, tek kapı, Ehl-i Beyt kapısıdır. Oraya sığınırsan sen de onlardan olursun, çünkü Bu alemde aldığımız gıdalar enerjiye dönüorası cömertliğin taştığı bölgedir. şüp kan yoluyla kalbimize ulaşır ve bize hayat verir. Kalbimize ulaşan enerji nokta-i süveyda ile C. Hakk(C.C.) buyruyor ki: “İnnema yüridul bizi mana alemine bağlar. Bize canlılık, hayat ve- lahü liyüzhibe ankümü’r ricse ehle’l-beyti ve yüren bağlantı noktası bu noktadır. Bu noktaya ka- tahhiraküm tathira. Ahzap 33.” (Ey Ehl-i Beyt, dar ulaşan enerji afak aleminden gelen enerjidir. Allah yalnızca sizden kiri uzaklaştırıp tertemiz Bilincimiz bu afak(şehadet) alemine dönük oldu- pampak etmek istiyor.) ğundan hayatta kalmak için bu enerjiye muhtacız. Vücud sistemimiz şehadet alemine dönük Dua olduğundan bu enerji gereklidir. Eğer bu dış alemin tesirinden, bu beden perdesinden kurtu Ya Rabbi! Bizleri Efendimiz Hz. labilsek hiç bir dış enerjiye ihtiyacımız kalmaz. Muhammed(S.A.V.)ın, Ehl-i Beyti Mustafa’nın, Ama fıtratımıza dönemiyoruz(yönelemiyoruz). Cemi piran ve cemi mürşidan Efendilerimizin Rum Suresi 30. ayeti celilesini tecelli ettiremiyoşefaatlarından mahrum etme. Bizleri onların ruz. Bu konuda Efendimiz(S.A.V.) bizi fazla şamuhabbetleri ile doldur. Onların halleri ile yaşırtmamak için zaman zaman uzun oruçlar tutaşat, bizleri meveddet sırrına aşina olan bendeyi rak mesaj vermiştir. Ali Aba ile haşret. Amin. Zihnin Açılması Hz. Mevlâna(K.S.A.) ile Hz. Şems(K.S.A.) ilk buluşmalarında 2-3 ay Hüsameddin Çelebi evinde hiç dışarı çıkmadan ikisi yalnızca derin bir vecd içinde sohbet içinde olmuşlar ve bu uzun zaman içinde toplam 2-3 simit kadar bir yiyecek tüketmişlerdir. (Bu da zahire karşı olabilir.) Bugün bu sürenin yarısında açlık grevi yapanların beyinleri hasar gördüğü halde onların zihin yapıları fevkalade bir hale gelmiştir. Uluhiyet Tecellisi Netice olarak yukarı satırlarda Seyyid Muhammed Nur’ül Arabi(K.S.A.) Hazretlerinin bu yurduğu: Ulûhiyet sıfatı tecelli ettiğinde (Bekâ alemi), beşeriyet eserleri(yaşadığımız dünya hal ve eserleri) yok olur. Ehl-i Beyt Ey talip! Suretten kurtulup, mana alemine
12 Kasım 2012 İstanbul Mahmut DİPŞAR
[email protected]
Risalelerle
Burak Anılır
REHBER-İ SALÂT EŞ’ŞEYH HÂCE SEYYİD MUHAMMED NUR’UL ARABİ K.S.
Musalli evvel emirde zuhurat-ı kâmiller ile pâk ya’ni ahlâk-i rezile ve ef’al-i mezmumeden bilkülli ye berî oldukdan sonra “La salâtu limen lem yeküni’llahi fî kıble” sırrınca kıble-i “semme vechullah” a müteveccih oldığı halde “Allahu Ekber” diyerek iftitah ider. Çünki musalli “Ve nahnu akrebu ileyhi min habli’l verîd” ayet-i kerimesi münince ka’beyi ve belki sahib-i ka’beyi kendüsünde hazır göremez ise inde’l muhakkike musallî ‘add olunmaz.
Risalelerle 28
Burak ANILIR REHBER-İ SALÂT EŞ’ŞEYH HÂCE SEYYİD MUHAMMED NUR’UL ARABİ K.S.
ğı gibi batınıda vardır. “Nahnü nahkümu bi’z zahir” diyerek, kitabın ve sünnetin cihet-i batıniyesini inkâr eylediği halde “Ya’melune zahiran mine’l hayatü’d dünya vehüm ‘anil
H amdü sena ol vacibü’l vücud hazretlerine, cümle mevcudatı kendi varlığıyla izhar iderek insanı zatı ilahiyesine bürhan eylemişdir. Ve salât ü selam “Küntü nebiyyen ve ademe beynel mai vettin” ve ba’is icad ve ibda’ semâvat ve arz olan Resulu’s sekaleyn ve seyyidül kevneyn efendimiz hazretlerine olsun ki, Nûru akdesleri kâfe’-i kainatı muhît olarak mâ-kân ve mâ-yekûn âna tabi’ ve herşeyi anınla kaim ve daimdir. Âl ve evlad ve ezvac ve ashabı kiramına dahi teslimat ve tahhiyat ve re ihda olunurki, cümlesi o Nuru Akdes ile zahiren ve batınen münevver olmışlardır. Bundan sonra malum olaki eimme-i din ve meşayih-ı müdekkikin rıdvanullahi teala aleyhi ecmain. Din-i mübîn-i islâmı haymeye ve feraiz-i hamse’den salâtı hayme’nin ‘umûdine ve savm ve hac ve zekât ve kelime-i şehadeti dahi çadırın evtâd-ı erba’a’sına teşbih buyurdıkdan sonra hayme, ‘umûd ve evtadsız kaim olamadığı gibi din-i mubîn’nin dahi zikr olunan beş rükunsüz ikamesi kabil değildir. Demişlerdir. Şu halde İslamiyet da’vasında bulunanlarda fera’iz mezkûre aranılur. Bunları ifaya muktedir oldukları halde yapmayanlar da’valarında kâzib ‘ad olunur. Ancak Kurân-ı Kerîm’in zahiri oldı-
ahireti hüm galûn” zümre-i mel’unesine dahil olurlar. Veyahud “namaz şuna işaret’dir. Oruç budur” diye Batıniye taife-i batılıyesi gibi ayât-ı ilahiyeyi kendi z’um fasidence bir türlü te’vile kalkışarak fera’iz-i ilahiye’yi zahiren dahi yerine getirmekden istinkâf idilecek olur ise “tü’minune biba’zıl kitabi ve tek fürune biba’z” gürve-i dalâlet enbuhuna iltihak olunur. Mevzu’u bahsimiz olan fera’iz’in usûl ve kavâid-i zahiriyesi kütüb-i fıkıh’da tafsilan mezkûr’dur. Ve herkesin ma’lumi bulundığından tekrarına hâcet olmayub, burada yalnız seyr-i sulûk hakikatınca ba’zı tatbikât ve teveccühat icrasıyla iktifa olunacakdır. Şöyle ki fera’iz-i mezkûre’nin usûl-ı fıkıh’ca savm’dan bed’a ile “savm, salât, hac, zekât , kelime-i şehadet” diye ta’dad ve tertib olunması usûl-i sulûke pek muvaffık’dır. Sâlik olan evvel emirde mürşid-i kâmilin delaletiyle cem’i ‘azâ ve cevârihiyle kal be ya’ni hakikât-ı Muhammediye’ye teveccüh eyleyerek “Femen şehide ninkümü’ş şeh re felyesumhu” ayet-i kerimesi muktezasınca hilâl-i ramazanı görenlere sıyam farz oldığı gibi. Mürid dahi şehr-i hakikatı mir’at-ı kalbinde şuhûd itmesiyle savm-i hakîki kendisine farz olarak mâsiva-i Hakk olan amâl-i nefsaniye ve evham ve havatır-ı şeytaniyeden sa’im ve zikri kal bi va sultandan tahsîl idecek. Zevk ve ruhaniyet-i muhammediye’nin galebesiyle harice nazardan fariğ olması lazım gelür. Bunun üzerine enfüs
Risalelerle Burak ANILIR REHBER-İ SALÂT EŞ’ŞEYH HÂCE SEYYİD MUHAMMED NUR’UL ARABİ K.S.
ve afakda ef’al ve sıfât ve zât-ı Hakk tecelli iderek, sâlik hazret-i ma’şukı müşahade ve temâşa ile salât-ı hakikiyeyi ikame ve o namaz içinde de ka’be-i zât-ı ilahiyeyi tavâf eylemekle beraber bakıye ve varlık zekâtını kâmilen virüb kendüsinden eser kalmayınca şuhûd hakkani ve vücud-ı mevhûb-ı sübhaniye nail olarak batınen şuhûd-ı cem’ ile “Eşhedü en lâ ilahe illallah” va zahiren hükm-i tafsil ile “Ve eşhedü enne Muhammeden resûlallah” der. Ve bu şuhûd ile zahir ve batını cem’ iderek “ El-yevme ekmel-
“Subhaneke Allahümme” Ey sahib-i
uluhiyet olan rabbim. Enfüs ve afâkda senin ef’al ve rububiyetini müşahade iderek seni tahkik tes bih iderim. “Ve bihamdike” dahi cümle mahlukatda
zahir olan sıfat ile mahmûd ve mevsûf senden başka kimse olmadığından daima seni bu yolda hamd iderim. “Ve tebare kesmük” dahi kitâb-ı eşyâda
zahir olan esma-i şerife’nin azamet ve ‘uluvvetini tü leküm dîneküm ve etmemtü ‘aleyküm mülahaza iderek her an senin lisanınla seni tebni’meti” sırrı celiline mazhar olur. Bu ayet-i ke- rik iderim. rimenin ma’nası “ Ey tenzih ve teşbih’den ‘arî ola“Ve teala ceddük” dahi her şey’den ‘âlâ rak kemal-i ‘irfan ve ikân ile beni her yüzde şa - olan zât-ı ilâhiyenin deryasında beni mahv ve hid olan Muhammediyyun kullarım. Bugün di - müsteğrak ve zelâl-i valsınla seyrab eyle. ninizi ikmâl ve size olan ni’met-i ilahiyemi dahi “Ve celle senâ’ük” dahi yerde, gökde, itmâm eyledim” ve bu kılınan namaz-ı erkân dinin ka’fesini cami’ olub binaenaleyh ânın tafsili dünyada, ahiretde senin senâ-yi zâtiyen celîl ile fera’iz-i saire dahi anlaşılmış olacağından di- oldı. “Mâ uhsî senâ-i aleyke kemâ esneyte ğerlerinden sarf-i nazar ile yalnız salât hakkında ‘alâ nefsike” hadis-i şeri sırrınca “ben külli yen batınım. Zahir sensin. Madihi memduh âbid ba’z-ı layuhat beyan olunacakdır. ma’bud sensin” Musalli evvel emirde zuhurat-ı kâmiller “Ve lâ ilahe gayruk” Makam-ı Ruh’da ile pâk ya’ni ahlâk-i rezile ve ef’al-i mezmumeden bilkülliye berî oldukdan sonra “La salâtu seni buldukdan sonra Makam-ı Nefs ve Makam-ı limen lem yeküni’llahi fî kıble” sırrınca Kalb’de dahi senden başka bir şey bulamam sen kıble-i “semme vechullah” a müteveccih oldı- min cihet zahir ve min cihet bâtınsın zuhûr ve ğı halde “Allahu Ekber” diyerek iftitah ider. butûn bana hicab olamaz. Seni icmâl ve mutÇünki musalli “Ve nahnu akrebu ileyhi lak i’tibarıyle batın ve mukayyedât ve tafsilât min habli’l verîd” ayet-i kerimesi münince i’tibarıyle zahir müşahade iderim. Ve’l hasıl her ka’beyi ve belki sahib-i ka’beyi kendüsünde hazır iki yüzde seni bulurum. göremez ise inde’l muhakkike musallî ‘add olun“Subhaneke” okundukdan sonra kırâ’at maz. İşte bu sırra işaret olmak üzere lisan-ı ehl-i olunması lazım gelen “‘eüzü besmele” nin hakk’dan “Sağ ve solun gözler idim, dost vechi - de ma’na-yı işareti “Ve men yutı’ı’llahe ve ni görsem deyu. Ben taşrada arar iken ol cân resûlehu ve yahşellahe yettekhi” ayet-i içinde cân imiş” ve birde “Nûr-i fahr-i ‘âlem eyle celilesi sırrınca icmâlen ve tafsilen Hakkı müteveccüh daima.” Gibi “lâ yua’d” ve “lâ yuhsa” şahadeden sonra delâlete dûçar olmakdan havf deka’ik sâdır olmuşdur. Maksadımıza gelelim. eyle. Şeytan, enâniyyet ve isneniyyet’den zât-ı İftitah tekbiri cümle mahsusat ve her nev’i efkâr bahte isti’âze vu bunu müte’âkib zât ve sıfât ve ve âmâl ve havâtır-ı dünyeviye ve uhreviyeden ef’âl-i ilahiye’nin bi-zâtihi li-zât’a tecellisiyle kesilmeğe işaretdir. sırr-ı besmele’nin zuhurudır. İşte bu makam’da Ba’dehu “Subhaneke” ye gelince bununda hazret-i Musa aleyhisselam’a Cenâb-ı Hak’dan ıttıla’-i tevhidce ma’nası şöyle olmak lazım gelür. “Ya Musa inni ene rabbüke fahla’na’leyk”
29
Risalelerle 30
Burak ANILIR REHBER-İ SALÂT EŞ’ŞEYH HÂCE SEYYİD MUHAMMED NUR’UL ARABİ K.S.
nidâ olundı. “Ya Musa ben senin rabbinim hima riyyet derisinden ma’mûl ve gayr-ı medb’u olan na’lınlarını hal’ it.” Na’lından murâd beden-i nefs ve yahud kevneyn’dir. Bunlar pute-i ‘aşkda temamıyla hal ve kal’ olmadan hakikaten hemar-i meyyit gibidir. İşbu nidâ-i sübhani üzerine şeytan suret-i hakda görinerek “Ya Musa bu nidâ şeytanın nidâsıdır.” Diye hazret-i Musa’yı igva ve tesvil eylemek istedi ise ol hazret “Ef-
Tahiyyat’a gelince “Ettehiyyâtü lil lahi ve’s salavâtü ve’t tayyibât” bu kelimeler cemi’yet-i Muhammediye’nin cemi’yet-i İlâhiye’de bâtın olmasına remzeder. “Es’selâmu ‘aleyke eyyühe’n nebiyyü ve rahmetü’llahi ve berekâtühü” Cemi’yet-i İlâhiye’nin, cemi’yet-i Muhammediye’de saklandığına işaret’dir. Buna ‘akl-ı küll, Cibril dahi “Eşhedü enlâ ilâhe illallah ve eşhedü enne ruk bihi inni esme’u min cihati’s sitti bi Muhammeden ‘abdühü ve resûluhü” dicemi’i ‘aza-i velâ yekünü hazâ illa binidâ- nülüb, zikr olunan iki cem’iyet yek nazardan i’r rahman” ya’ni o nidâyı cemi’ azam ile her müşâhade olunur. tarafdan işitmekle fark ideyorum ki bu nidâ hâşâ Bundan sonra salavât’lara geçilerek, “Alla bir vesvese-i şeytani olmayub bir sadâ-yı rahma- hümme salli ‘alâ Muhammedin ve ‘alâ âl-i ni ve bir beşaret-i sübhanidir. Buyurmuşlardır. Muhammed ve barekte ‘alâ İbrahime ve Sırr-ı Besmele icabınca icmalen ve tafsilen Hak Subhane ve Teala zahir oldıkdan sonra ka’il ve kâri ya’ni okuyucı kendüsi olmak üzere Fatiha ve zamm-ı sure okunur. Bunlar hâl-i kıyâm’da olur. Kıyâm dahi suret-i insaniyeye ve rukû’ sûret-i hayvâniyeye ve rukû’dan sonra “Semi’allahu limen hamideh” denilmek için tekrar kıyâm, sûret-i nebâtiyeye ve secde ma’dene işaretdir. Ya’ni sırr-ı besmele ki Tecell-i Zât’ı ve Sıfât’ı ve Ef’âl’i den ‘ibâret’dir. Bu cemi’yetle Hakk Teala bi-kemâle zâhir olunca cemi’ suver-i kâinat ve mevcûdât ruh-i ‘azâmda cem’ ve “Fe eynemâ tüvellû fesemme vechullah” sırrı zahir olur. Zaten ruh-i cemadi ve nebâti ve hayvâni ve insâni ruh-i Muhammediye’nin tafsilât ve teferru’âtı’dır. Tafsilât-ı mesrûdeye göre dimek olur ki, musalli lisân-ı hâl ile “yâ Rabbi senin varlığını sûret-i insaniye ve hayvâniye ve nebâtiye ve cemâdiye’de ve’l hâsıl ‘ulvî ve süî kâffe-i eşyada şuhûdi tasdîk iderim.” Dimiş olur. Ehl-i Hak böyle tevevvüh buyurmuşlar’dır. Bu takdirce secde’nin iki defa’ edâ ve îfâ’sından maksad “Bu’sitü ene ve’s sâatü kehâteyn” hadis-i nebevî’si sırr-ı dakikince ezel ve ebed ve mukaddem ve müehhar nûr-i Muhammedî oldığını isbât eylemekdir. Ve ku’ûd dahi mi’rac’daki “Kıf yâ Muhammed feinne rabbeke yu salli” sırrına işaret’dir.
‘alâ âl-i İbrahim inneke hamidun mecîd” okunur. Ve ma’nayı zahirince “Yâ Rabb hazret-i İbrahim aleyhi’sselam’ı ve âl ve evladını merhum ve mübarek ve muazzez eylemiş oldığın gibi bizim peygamber-i zîşânımız Muhammed Mustafâ aleyihi ekmelü’t tahiyyât efendimiz hazretleriyle âl ve evlâdına dahi salât ve ta’zim ve tekrim eyle” diye dua’dan ibaretdir. Efendimiz sallallahu teala ‘aleyhi ve sellem ise zübde-i mevcudat ve mefhar-i kâ’inât olduklarından bizim duamıza asla ihtiyaçları olmayub, işbu sala vatın faidesi yine bize ‘aid oldığı oldığı manay-ı işareti isbât ider. Ya’ni “Ya Rabbi, serdar-ı enbiya’ aleyhi’s salavat el-evfâ efendimiz haz retlerinin ceddi emcidleri hazret-i İbrahim aleyhis’selam efendimiz nur-ı Muhammedi’de kemâliyle cem’ olarak “Ebu’l Tevhid” oldığı gibi bu ‘abd-i mahzen şeyi dahi o nur-ı akdes’de mahv ve müsteğrak eylede, asla eser ve bakiyem kalmasun. El-hasıl garik-i deryayı zat olarak makam-ı temkin’de sebat bulayım” diye lisan-ı vahdetle bir münâcât’dır. Nitekim “İnnallahe ve melâiketihi yusalline ale’n nebiyyi. Ya eyyühellezine amnu sallû ‘aleyhi ve sellimu teslimâ” ayet-i kerimesinin manayı hakikisi mertebe-i ulûhiyyet ve meleküyyet ve rubu biyyet cemi’an nur-i Muhammedi’de cem’ oldıkları gibi “Ey iman-ı tahkiki ve ‘ıyâni ile mü’min olan kullarım, o nur-u â’lâ ve akdes’de cemi’ ola-
Risalelerle Burak ANILIR REHBER-İ SALÂT EŞ’ŞEYH HÂCE SEYYİD MUHAMMED NUR’UL ARABİ K.S.
rak bakiye’ ve enaniyetinizden külliyen ta’ib olunuz demekdir. Salavat’ın hitameti müte’akıb selam dahi hak’dan halka da’vet ma’nasını müfîd olub mevlüd-i nebeviye’deki “Lîk varub da’vet et kullarımı, Ta gelüben göreler didârımı” beyti dahi bunı te’yid ider. Namaz’larda dört rek’atlı bulunanlar “ Hüve’l evvelü ve’l ahiru ve’z zahiru ve’l batın” nazm-ı celilince iki zahir ve iki batın’a işaret. Ve iki rek’atlı olanlar yalnız zâhir ve bâtın’a remz’dir. Üç rek’atlı dahi vücûb ile imkân beyninde efendimiz sallallahu teala ‘aleyhi ve sellem’in berzah oldıklarını imâ ider. İşte bu cümle’de olmak üzere, vitir namazı’nın birinci rek’ati “Daire-i Vücûb ve Bâtın” ve ikinci rek’ati “Daire-i mkân ve Zâhir” dir. Üçüncisi olan kunut dahi, “vücûb ve imkân”, “zâhir ve batın” kayıdlarının külliyen kalkmasıyla Makam-ı Muhammedi olan ehadiyyetü’l ‘ayn’a işâret’dir. Hatta kunut’da ellerin yukarı kaldırılub tekbir alınmasının sebebi, efendimiz sallallahu ‘aleyhi vesellem’den sormuşlardır. Ceva bında, “Çok vakit’den beru cehennem’e mu’allik olan bir taş’ın yerinden koparak nirân’a doğ rı tekerlendiğini gördümde, ânın içün tekbir al dım.” Buyurmuşlar’dır. Öyle ya şems-i hakikat tulû’ idince zulmet yani bekiyye-i eniyyet ve isniyyet bi’l külliye yerden koparak “küllü şey’in halikun illa vechehu” ve “Küllü men ‘aleyha fân ve yebkâ vechi rabbüke zü’l celâli ve’l ikrâm” sırrı zâhir olur. Birde Cuma ve Bayram namazlarında dahi büyük esrâr mevcuddur. Cuma’da hütbe peşin namaz sonra’dır. Bayram’da ise bilakis namaz mukaddem hutbe mu’ahhar’dır. Cum’a da hutbe’nin evvel namaz’ın sonra olması halk’dan hakk’a rücu’ dimek oldığı gibi bayram’da namazın peşin ve hütbe’nin müteakkıb olması dahi Hakk’dan halka rücu’a remz’dir. Ve salât-ı ‘ıyd’in birinci rek’atında üç, ikincisinde üç’ki cem’an altı tekbirin ziyade kılınması makâmat-ı ‘uruc ce ittihâd’a işâret olub üç’i, Tevhîd-i Ef’al ve Tevhîd-i Sıfât ve Tevhîd-i Zât’ı ve diğer üç tek-
bir dahi, Cem’, Hazretü’l Cem’, Cemü’l Cem’ makamlarını imâ ider. Bu münasebetle ‘ıyd-ı azhâ’nın delili olan sure-i kevser’in tefsir-i şerini dahi hatme-i mekal olmak üzere derc ve irâd idelim. “İnnâ a’taynâke’l kevser” Biz ‘azîmü’l şân cemiyet-i zatıye ve sıfatıye ve ef’aliye’miz ile sana kevseri ya’ni kesret ‘ayn-ı vahdet ve vahdet ‘ayn-ı kesret olmak üzere bir şuhûd-i Hakkâni i’tâ eyledik. “Fesalli lirabbike” işte bu şuhûd ki salât-ı
zatıye’dir. Ande devam ve sebâyet idüb kesret ve vahdeti yek nazar ile müşahaden bir an hâli kalma. “Venhar” bakıyye-i eniyyet ve isniyyeti’ni
boğazla. Senden asla eser kalmasun. Sen ben, ben sen olalım. “İnne şâni’eke hüve’l ebter” Tahkîk, seni nûr’umdan ve ‘âlemi senin nurundan halk eylemişimdir. Sen Ebu’l Ervâh oldığın içün zürriyet-i tayyiben ibedi münkati’ olmaz. mukaddem ve mu’ehhar hep senin zürriyet-i pâkindir. “Ya Muhammed! mukadder olma. Sana ebter diyenler, vücud-i mecâzi ve mevhûm ile mukay yed ve nûr-i ezeli ve şa’şâ’niyeden bil ’il mah rum oldıklarından ebter olub, kendi sıfâtlarını söylemişler’dir.” Vallahü’l hâdî ve selâmun ‘ale’l mürselîn. Ve’l hamdülillahi rabbi’l ‘alemin.
31
Hikayet Bâbında
Mehmet Emin Hepbildikler
ÂDETİM BUDUR EZELDEN
Merhum Niyazi Mısri Efendi “ya rabbi!” Demiş “senin zatına nihayet yoktur… senin eşsiz sanatın ve saltanatın hakkında seni nasıl anlatabilirim. Destur ver. Yol göster!”
Hikayet Bâbında Mehmet Emin Hepbildikler ÂDETİM BUDUR EZELDEN
BSMLLAH R-RAHMAN R-RAHM EL HAMDÜ LLLAH RABB L ALEMN VESSELATÜ VESSELAMÜ AL SEYYDNA MUHAMMEDN VE ALE ELH VE SAHBH ECMAN ÂDETM BUDUR EZELDEN “YESLELÜHÜ MEN FİSSEMEVATİ VEL ARDI KULLE YEVMİN HÜVE Fİ ŞE’N FE Bİ EYYİ ALÂÂ-İ RABBİKÜMA TÜKEZZİBÂN” (S.RAHMAN; 29-30) YERDE VE GÖKTE NE VARSA O’NA SORUMLUDUR. O’NA İLTİCA EDER. O’NDAN İSTERLER. O HER AN AYRI BİR ŞANDADIR. O HERGÜN AYRI BİR TECELLİDEDİR. ŞİMDİ SİZLER RABBİNİZİN HANGİ NİMETLERİNİ YALANLIYORSUUNUZ.
MUHTEREM DOSTLAR, Cenabı Allah, yüceler yücesi rabbimiz diyor. Allah’ın varlığı, yüceliği, sonsuzluğu, sun’ unun erişilmezliği hakkında son gücünüze kadar kir yürütebilir, tefekkür edebilirsiniz. Esma ve sıfatlar, ef’al ve asarı üzerine deniz deryalar dolusu kitap yazabilirsiniz. Ancak, olmaya ki allah’ın (cc) zatı hakkında tek bir kelime dahi söylemenize izin yoktur… yanarsınız!
layışına uygun açıklansın diye… O mübarek yazmış, “ya Allah” deyip uzun uzun. Fakire de acizane biraz gizli biraz ha biraz da açıklama işi düştü. Bismillah dedik. Allah utandırmaya. ÂDETM BUDUR EZELDEN KEVNDE BN ŞÂN OLURUM DRLP GÂH CEM OLUP, GÂH PERŞAN OLURUM
Zaten Allah Resulü (asv) tembih ediyor Rabbimiz Allahu Azimüşşan “ ben her gün ve “vema hateke fî bâlik, vallahu bi hila zalik” (siz özünüzde onun zatı hakkında ne gibi bir hatırat her an bir şân’da olurum” diyor bizlere. O’na saygıda tam olmamız için, ne gözlerin ne de akılların getirirseniz getirin, Allah ondan muhaliftir) idrak edemeyeceği sonsuz bir eşya âlemi, kâinat, Merhum Niyazi Mısri Efendi “ya rabbi!” Dehem zahirî hem gizlisi ile her an bir şân üzere yömiş “senin zatına nihayet yoktur… senin eşsiz sanetilen, zerreden kürreye ve ondan muhteşem natın ve saltanatın hakkında seni nasıl anlatabisistemlere (galaksilere) adı, sanı henüz beşeri illirim. Destur ver. Yol göster!” min dairesine gelmemiş zahir ve batın âlemlere Ya! Niyazi sen olmayarak, sensiz, kelam hak- eksiksiz tecellilerle, adaletle hükmeden cenabı kındır de ve başla! Alemlerde, ef’al, esma ve sıfat Allah (cc) her an ayrı bir halkiyetin üzerinde “kı ve mevcudiyet hakkında her türlü tecellileri yaza- yam binefsihi” oluşu her an “halken cedîd” fail, bilirsin. Zatı ulûhiyetimi tarif etmeye heveslen- mevsuf ve mevcuttur. me! Yanarsın… ve Allahu azimüşşan Niyazi’nin Yüce rabbimiz işbu ilahi “adat”ı Niyazi’nin dilinden işbu adat-ı ilahiyenin yazılmasına müdilinden açıklıyor. Yaratılmış her türlü birey ve saade etti. Hem yazılsın, hem de yeni neslin an birim üzerine ef’ali esma ve eserleri, evsaf ve
33
Hikayet Bâbında 34
Mehmet Emin Hepbildikler ÂDETİM BUDUR EZELDEN
mevcudatı, mükevvenat zemininde (evrende) bî kem u keyf (açık seçik) her an yeniliyor, her an düzenliyor, her an diriltiyor ve yine öldürüyor ve yine tekrar en güzel haliyle yeniden yaradılışı bir anda toplayıp cem ediyor ve bir anda dağıtıp eşyayı akıl almazlığa, nihayetsiz kesrete dönüştürüyor. “subhaneke ya rabbena ma halakte haza batılan” (sübhansın ey rabbimiz sen bunu (kâinatı) batıl yaratmadın) BU CHANIN HALKINA BR BR YOLUM UĞRAR BENM CEM EDP BUNCA KUMAŞI BR BEZSTAN OLURUM “Ben ki Allahu Azimüşşan: âlemlerin üzerine tecelliyatım. Her ferdin her zerrenin. Her kavmin. Fiilleri, eserleri ve varlıkları, bulundukları hal ve vasıarı küllî iradem üzere kâffesi gözlemim ve yönetimim altındadır. Sonra ayni cem içinde farka çıkar, ölçüler, desenler, şekiller, envaî renklerde alınıp satılan varlıklara meydan okurum.” Allah birdir, marifetleri çoktur, agâh oluna! GEH SEHABU GEH MATAR GÂH DOLUYUM GÂH KAR GEH NEBATI GÂH HAYVAN, GÂH NSAN OLURUM
tat yükselir rızıklanırsınız. Sanatı ilahidir, türlü çeşit hayvanat şekillenir. Hiç bir bireyin rızkı unutulmaz, beşeri hayat renklenir, güzellenir yeryüzü. Sizler, bizler Adem ile Havva’dan Allah’ın emriyle çoğaldık. İnsan adı ve unvanı ile bu âlemlere halife olarak gönderildik. Bütün bu ilahi hâl ve tecelliler hepsi hakkın tanınması için meydan almıştır. “aç gözünü ibretle bak, görünen değilmi hak. Fehmi’nin sözü mutlak, zahirim dedi Allah.” GEH NASARA GEH YEHUD, GÂH TERSA GEH MECUS GÂH ŞÎA GÂH OLUR SÜNNÎ MÜSELMAN OLURUM Nasara, nasranî, Hz. İsa’nın (as) yardımcıları (havariyyun). Yahudi Hz. Musa’nın (as) kavmi “Museviler” dine anılırken, sonradan Yahuda nam bir önderlerine tabi oldular. Yahudilik mezhebi ondan türedi. Tersa Hristiyanlığın bir kolu Hz. İsa’ya (as) çok saygılı, korku ve vecd içinde olan bir grup. Mecus ateşe tapanlar, Mecusiler. Şia hariciler kolundan müslüman olup Hz. Ali (kv) efendimize tabi olanlar. Kur’an-ı kerim de okunan 99 güzel isimler. Kullanılan cümle isimleri havî’dir, sonsuzdur. Her birinden nice yüz binler isim meydan alır. Hidayet ve dalalet üzere cümlesinin açığa çıkması Cenab-ı Mevla’nın takdiri ile olur. Eşyanın kaderi vasfı ve kaderi üzerinde üzerine yakılan isim aynî ile tecelli eder. Niyazi merhum da kendisini takdir-i ilahiye teslim etmiş. Ne de güzel etmiş.
O Allah ki sizlere yer yüzünü ve içindeki bil cümle muhteviyatı en rahat ve ferahlık üzere hazırladı, sergiledi ve gök yüzünü sizlere afaki tehlikelerden korunursunuz diye muhkem bir bina yaptı, yine yükseklerden (semadan) sizlere temiz GÂH ABD GÂH ZAHD GÂH FISsu indirdi ve yine o su ile yerden çeşitli nimetler, KA DÜŞERM bereketli mahsuller çıkardı, rızıklanasınız diye! GÂH ARF, GÂH MARUF, GÂH R Artık sizlerde o güzel Allah’ın karşısına ortak çıkFAN OLURUM mayın. O’nun tek bir Allah olduğunu bildiğiniz halde bunu yapmayın. Abid, köle, emir kulu. Zâhid; züht ü takva ehli, çok dakik ibadet eden. Kul (arif), “kendiHem bilirsiniz ki görünen hem haktır. Her ni, nefsini tanıyan ve rabbisini görüyor gibi tanıobjeden, her suretten size Allah’ın birliğini an yan.” Maruf, “tanınan ve tanıtılan”. Bu isim “yâ latır. Gökte dolanıp duran bulutlar haktır. OnMarûf” da olduğu gibi Allah için söylenir. İrfan, lardan yağan yağmurlar haktır, bazan kar bazan “her ilmi bilen, tanıyan (âlim) ilimde söz sahibi dolu yağar, ilahi marifettir. Toprak gelişir, neba-
Hikayet Bâbında Mehmet Emin Hepbildikler ÂDETİM BUDUR EZELDEN
olan. Fasık, günahkâr hep günah işleyen. Allahu Azimüşşan, yüce rabbimiz Niyazi’nin dilinden insanın ne denli iniş çıkışlara düçar olduğunu anlatıyor. Ümmi, tahsilsiz kul oluyor, sonra yalancı düzenbaz, sonra arif, maruf, irfaniyet hallerini üzerinde topluyor. Sonra bütün ilimleri bilen allameyi cihan oluyor. Hani rab bimiz tin suresinde “ kasem olsun ki biz insanı ahseni takvim “en üstün varlık” olarak yarattık, sonra da onu esfeli saline “en aşağılık merte belere” gönderdik” diyor ya işte öyle Mısri efendi garibim, kısa ömründe ne türlü hallere düştü, doğruldu da her daim şuhutta olduğunu anlatıyor.
şaramadı. Ona da dünya şöyle demiş, “ey İsral, senin toprakla ne işin var? Yürü git mele-i âlâ da dünya için gece ve gündüz vakitlerini haber ver. Fena ve beka, haşir neşir zamanları ile meşgul ol. Topraktan, sudan sana ne? Vaktaki İsral meleği de eli boş döndü. Azrail (as) bu üç ulu’l azîm melek dostlarının dünya tarafından elleri boş geri çevrildiklerine çok üzüldü ve Allah’ın huzuruna çıkıp, “yâ rabbi” dedi “müsaade ver, şu kendini bilmez dünyanın canını kabzedip sana getire yim” dedi. Yüce yaradanımız aziz ve celil olan Allah “ yok yâ Azrail!” dedi, “henüz o vakit gelmedi”. Sen var ona azametini göster ve yedi yerden toprak al getir.”
Ve Azrail (as) yeri göğü titreten bir hışımla GÂH OLUR BAKIR KALAY GÂH OLUR indi. Dünyanın ödü koptu. Eli ayağı titredi. “yâ ALTIN GÜMÜŞ Azrail” dedi “sen mi geldin? İstediğin yerden GÂH OLUR ÂLEMLERDE MADENLE- toprak alabilirsin. Ancak lütfen ne olur ne mikRE KÂM OLURUM tar toprak aldıysan o kadarını bana iade edersin” dedi. Âdem (as) toprağı Dünya’ya tekrar veril Aziz dostlar. Rivayet olunur ki allah u teâla, mek üzere alındı. Cemadat, nebat, hayvan, insan sani-î zülcelâl cebrail (as)’ı huzuruna çağırır ve eczalarına muhtevi çok alımlı, güçlü, mücessem “yâ azrail var dünyaya yedi yerinden çeşitli top bir âdem suileti meydana getirildi. O’ndan Havrak al getir” diye emreder. Cebrail (as) dünya’ya va yaratıldı Allah’ın (cc) sûret ve manâ tecellileiner yedi kıt’adan yedi türlü toprak almaya ki, ri üzere ahseni takvîm olarak, insan kâinatta budünya karşı gelir “bir avuç torak vermem” diye. lunan cümle eczalara camiî olarak dünyaya gön Asil melek sessizce ve çaresiz eli boş döner. “ya derildi. Sadece bakır kalay altın, gümüş değil evrabbi dünya müsaade etmedi, toprak alamadım” rende ne mevcutsa insan vücudunda da ezelî olader. rak vardır. Ah! İnsan kendini bir tanısa! Dıştan “yaa öyle mi?” Der ulu allahu teâla. “demek içe doğru bir baksa kendine! dünya bize karşı enaniyetini kullanıyor. Yâ mikaGÂH OLUR BENDEN HAKÎR HÇ il sen git al gel. O da gidiyor boş dönüyor. Dünya KMSE OLMAZ DÜNYEDE onu şöyle karşılamış “ey mikail senin ki bu dün ya üzerinde önemli vazifelerin vardır. Fakat ben GÂH KAFTAN KAFA HÜKMEDEN SÜde bu mülkün sorumlusuyum, koruyucusuyum. LEYMAN OLURUM. Toprağımın zayi olmasına razı olamam. Var git Allah u azîm-üş şan fâili mutlaktır. Fiiller, sırabbine böyle söyle.” Der. fatlar, mevcudat, isimler ve eserleri üzerinde na Allahu azim-üş şan, halîm ün vedûd çok hoş- sıl dilerse öyle olaylar yaratır. Halkiyetin en edna görücü. Mikail (as) da boş dönünce İsral (as)’a sınıfından en âlâ mertebelerinde san’at ve saltaemretti “ yâ İsral senin sesin güzeldir. Dünya- nat gösterir. Ahadiyet, mutlak birdir, ahaddır. ya var bir kaç güzel kelâm, leyyin ve hoş name- Ama cümle mevcudat, esma ve eserleri hal ve zuli olsun. Söyle emaneti al gel” İsral (as) da indi huratı ile ahadiyette hakîmi mutlaktır. O noksan dünyaya ahenkli, güzel sözleriyle istedi. O da ba- sıfatlardan da münezzehtir.
35
Hikayet Bâbında 36
Mehmet Emin Hepbildikler ÂDETİM BUDUR EZELDEN
NA’L LE TIRNAK ARASINDA YERM lar benim ederim olur, “ne yüce şanım var” der. GÂH DAR OLUR GÂH OLUR MEVCUDU MA’DUM GÂH GÂH ARŞ-I KÜRSDE KÜN ÂL MEY - VÜCUDUYLA ÂDEM DAN OLURUM GÂH TECELLYLE AYAN GÂH PN“İnnessemavati ve ardı kâneta ratkan ve fa- HAN OLURUM taknahuma ve cealne minel mai külli şey’in hayy. Eşya, evren ve dahi içinde ne varsa mevcuEfela yü’minun” “and olsun ki yerler ve gökler bir du ma’dumdur. Yani yoktan yaradılmış, var edil bütün (bitişik) halinde idi. Biz onu parlattık, yer miştir. Adem (as) yok idi, allah’ın (cc) muradı ila ve gökler olarak ikiye ayrılıp, yeryüzünde canlıhisi ve muhabbeti üzere topraktan tasvir ve tesvilığı sudan meydana getirdik. Eşyanın her bire ye edilerek inşa edildi ve insan var oldu. Ve yine yine su ile hayat sahibi yaptık.” Her su ile hayat vakti gelince madde âleminden yok olur. Çün buldu. Kim bilir dünyamız bu günkü canlı refahlı kü herşey fanidir. Ancak allah (cc) bâkîdir, “kıhuzurlu yaşamından önceleri ne denli darlıklar, yam binefsihi”dir: kendinden kendine vardır ve sıkıntılar, ateşli hava basınçları içinde idi. Su gekaim ve kadimdir. İşbu 18 bin âlem, zahiriyle balince ilimde geldi hayat sahiplerine. (Darlık ve sıtınıyla yüce rabbimizin tecelligâhıdır. Her an bu kıntı ve cehalete, ilim ve irfaniyet huzura, refaha âlemlerde gizli açık ef’al, esma, sıfatları ile ilmi kıyastır) allah u teâla dünyayı ayırdı, ona sematakdir ve marifet gösterir, tanıtır, tanınır, arif-i vat içinde özel bir mekân, özel bir atmosfer tayin maruf olur. Her yerde hazır ve nazır olur ve dahi etti. Su olsun canlılıklar olsun diye emretti. Böy yokluk sınırının çok çok derinlerinde sırrı ahva lece dünyamız baskı ve darlıktan refaha, genişliolur. Bir dem görürsün ayan beyan, her esma ve ğe ve hayata kavuştu. sıfatlarda, ef’alde ve eserlerde gözler ona şahit İnsan da öyle değil mi? An gelir gönlü da- olur, kalpler onu anar; bir dem bakarsın kas katı ralıp sıkılır ki bedeninden çıkıp gidesi gelir ve eşya hâkim âlemlere. Suretler, isimler, şekiller. yine an gelirde gönlü öyle genişler ki dünyaları Akıl hesap, taş, toprak. Sorarlarsa “allah nerde?” ve içinde neleri varsa göğsüne doldurulması ge- Sen söyle “o münezzehte” lir. Arapça bir kelam-ı kibar ne güzel izah eder bu GÂH DÜNYA GÂH UKBA GÂH mevzuda. “Ardul izât maal a’dâî zindanun, semMAHŞER GEH SIFAT mil hiyât ahbabu meydanun” yani “geniş ve düzGÂH BERZAH GÂH CENNET GÂH lük yeryüzü düşman ile olursa zindan gibidir, küçücük iğne yurdası ise dost ile olursa asude mey- NRAN OLURUM dan gibidir.” Merhum mısri niyazi zaman zaman “kurb-i GÂH OLUR HARMAN ÂLEMDE BEN feraize”, farz yakınlığı alemlerine dahil olur. Fena ve bekayı ap açık müşahade eder. Zaman ve meBR DANEYM kan aradan kalkar. Nazarı ilahi nezdinde her ciGÂH KAMUYU CAM OLMUŞ ULU hete muhit olmuştur. Dünya ve ukba bizatihi hep HARMAN OLURUM kendisidir. Üzerine mahşer kurulur. Mahkeme-i Efendim bu ifadede “vahdette kesret-kesrette kübra, mizan ve sırat o’nda karar bulur. Günah vahdet” zevkinin anlatımı çıkıyor. Ehlullah bu lar, sevaplar, cennet ve niran ehli o’nun üstünalemde neval gözüyle baktığında halkiyetin ih- den layık oldukları yerlere sevk edilir. Bir sonratişamından gözleri kamaşır, küçülür kişiliği ile ki beyitte daha da devam ediyor. tek kalır. Sonra kendine gelip 18 bin âleme farz GÂH MALK, GÂH ATEŞ, GÂH ZAK gözüyle nazar edince anlı şanlı olur, bu dünyaKUM, GÂH CÂHM
Hikayet Bâbında Mehmet Emin Hepbildikler ÂDETİM BUDUR EZELDEN
GÂH HÛR, GÂH GILMAN, GÂH zengin, gösterişli bir kürk palto kiralayıp giymiş. RIDVAN OLURUM Tekrar davete gittiğinde onu en üst köşede misar etmişler. Ötesini bilirsiniz. Yüce mevla her Ve yine mısri efendi de hakk şuhudu devam yerde hazır ve nazırdır. Onun libası ef’al, esma ve ediyor. Cennette ve cehennemdeki olaylar ap sıfatlardır; hani tanıyan mı var? açık zuhurda. Malik cehennemde baş idarecidir, yedi kapudan gelip gidenleri ve kimler normal ŞMD KESRETTE OLAN ADIM NYA ateşe, kimler şiddetli azaba, kimler gayya kuyu- Z SÖYLENR larına gidecek o sevki idare eder allahın emriy ÂLEM- VAHDET ÇNDE SIRRI YEZle… cennette ise rıdvan isimli en üst yetkili melek DAN OLURUM var. Huri ve gılman meleklerin cennet ehli üzeSevgili dostlar. Sabırla ve temkinle okuyarak rindeki hizmetlerini denetler ve enbiya ve mürselin ehline, peygamber varislerinin, evliya ve geldiniz, allah sizden razı olsun. Şuracıkta tek bir kamil mürşitlerin bizzat hizmetlerinde bulunur. bahir kaldı, son bir sabır daha. Efendim, bu son Böylece mısri efendi şuhudunda alemlere muhit bahirde hem çok açık hem bir o kadar da gizli ifaolmak sıfatıyla celal ve cemal isimlerinde hüküm deler var ki, ihvanın düşünceyi – tefekkürü, şöyle zihninden temizleyip bir müddet boşlukta elsahibi olur. Kısa bir sultanlık ama helal olsun. den ayaktan kesilesi gelir. “Şimdi kesrette adım BUNCA SURETLER LBASIN GÂH niyazi söylenir” diyor. Ne demek yani? Sen şu BR BR GYERM anda boyuyla, duruşuyla ap açık gördüğümüz niGÂH SOYUNUP CÜMLESNDEN ŞÖY - yazi değil misin? Evet, amaa siz bana kesret göLE ÜRYAN OLURUM züyle bakıyorsunuz. (Ferci’il basara kereteyn) o gözünü vahdet bakışına ayarla ikinci defa tekŞimdi efendiler. Allahu azimüş-şan’ı zatı itirar bir bakalım o göz, o bakış nasıl huşu ve saygı bariyle bil-cümle suret ve şekillerden katiyyetle ile sana döner (mülk, 4) orda hep hakk görülür, tenzih ederiz. “Subhanallah ve bihamdihi subhakk söylenir, hakk şuhud edilir, şuhud eden de hanallahil azim” deriz. Ancak esma ve eserleri şuhud edilen de sırrı vahdette vücudullaha dâhil ef’al ve tecellileri üzerinden namütenahi tefekolurlar, sırrı ahfa olurlar. kür ve sonsuz teşbihlere giderek sohbetler yapabiliriz. Çünkü o zatı ilahi (cc) kendini tanıtBİR VÜCUTTUR CÜMLE EŞYA, mak üzere halkiyetini yarattı. Kendinden kendi AYNİ VÜCUTTUR HÜDA, ne muhabbetini, muhammediyetini ilan ederek, HEP HÜVİYETTİR HÜVEYDA, halık ve mahluk alemlerini zahir kıldı. Kur’an-ı kerim nassı ile allah (cc) “evvel, ahir, zahir, ba YOK, HÜDADAN MADA… ŞEYH GALİP tın” dır. (Bunca suretler libasın gâh bir bir giye(RA) rim) diyor merhum. Allah bilir ya! İsim ve sıfatların, 99 ve şu kadar binler ile sınırda tutulmasıkulun işi değildir. Baktığında eşyadan her hangi bir nesne görünse, mutlak bir şekli görüntüsü ve ismi vardır. İsimsiz hiç bir nesne tanınamaz. Sonra (geh cümlesinden soyunup şöyle üryan olurum) demesi isim ve sıfatlardan çıkar, gizlenirim “halk zahir hakk batın” olurum. “Hoca merhum sofra davetine normal, günlük libası ile gitmiş, içeri almamışlar. Hemen bedestene koşmuş
37
Hekimin Dilinden
Dr. Mustafa Tekçe
MAHREM YOLCULUK YA DA -MUHARREM-
Muharrem kelime anlamı itibariyle mahrem kılınmış, tahrim edilmiş anlamına gelmektedir. Eski devir lerde de savaşların yasak olduğu haram ay olarak kabul edilen ayların da başlangıcıdır. Hz Ömer in halifeliği sırasında dikkat edilirse bizzat Hz. Ali (K.V.) Efendimiz tarafından teklif edilerek hicretin ya pıldığı senenin muharrem ayının birinci günü başlangıç kabul edilmiş böylece hicri kameri yılbaşı uy gulanmaya başlamıştır.
Hekimin Dilinden 39
Dr. Mustafa Tekçe MAHREM YOLCULUK YA DA -MUHARREM-
Vakti müsait olanlarla Euzu-besmele çekerek sohbete başladık.. Sohbetimizde Muharrem ayının faziletinden, bu ayda olanlardan, aşure gününün kıymetinden söz ettik. Tasavvu olarak da bazı noktalara hafçe değindik. uharrem Efendi emekli olmak üzere veM dalaşmak için gelmişti.1993 yılından beri klini-
Muharrem; heyecanla dinledi. Hocam ben yazık etmişim. Keşke; adımı daha önce konuşsaymışım. Şimdi emekli olmaktan vazgeçtim dedi. ğimizde hizmetli kadrosunda görevli olan ve bir Hayır.. bunun daha başka manaları da var, gün dahi işinden yüksünmeyen Muharrem, tüm servisimizin ailesinden biri gibiydi. Özveriyle ça- emekli ol.. daha rahat gelirsin.. biz de daha başlışır, hastaların kanlarını eksiksiz ve doğru ola- ka Muharremler anlatırız inşallah dedim. Ayrırak ilgili laboratuarlara yetiştirir, daha sonra va- lıp odama doğru gelirken bir hasta önüme çıktı. kit kaybetmeden servisimize koşarak gelir, hasMustafa Hocam, Allah için şu derdimi bana taları röntgene, tomograye, MR’a, PET-CT, tüm yönleriyle anlat dedi. Onun bu sorusuna geNükleer Tıp ünitelerine götürür tekrar on daki- reken izahatı yaptım. Fakat hocam siz bu konuka boşluk bulsa gene asistanlarımıza daha var nun hocası olarak benim anlayacağım şekilde mı diye sormak için gelirdi. Son derece dürüst, tüm detaylarıyla anlatmanızı rica ediyorum dedi. düzgün ahlaklı ve edepli olarak çalışır, kimseye Müsait bir zamanda anlatırız inşallah dedim. yan gözle bakmaz, dedikodu yapmaz, nöbetlerinde asla uyuklamazdı. Onu her gördüğümde elime Teşekkür etti ve ayrıldık. sarılırken Muharrem gel şu senin adını konuşaFakat aklım; Muharremi, emekli olmaktan lım dediğimde; vazgeçiren muharrem ayı sohbeti ve muharrem Hocam ben derin mevzuları bilmem. Sizin ayının özellikleri, fazileti ve enfüsi manasındaydı. sözleriniz çok güzel ama ben tam anlayamıyoMuharrem ayında ve özellikle bu ayın onunrum, cahilliğimi mazur görün.. Aksattığım bir iş, da olan fevkalade hallerin tevhid ve tasavvuf ehli dinlemediğim bir sözünüz varsa söyleyin derdi. için manası nedir? Enfüsümüzde bu olaylar nasıl Fakat doğrusu hiç aksattığı ve ihmal ettiği bir anlaşılmalıdır? Cenab-ı Hak’ kın sırlarına ,Ehli iş ve söz dinlemeyip saygısızlık yaptığı hiçbir şey Beyt’in himmetine bir nebze bile olsa mazhar olanların idraki ne olmalıdır.? yoktu. O’na Adıgüzel adını takmıştım. İsim öyle benimsendi ki kendisi bile telefonu açarken;
***
Euzu-besmele her taraftan yankılanıyordu. Adıgüzel Muharrem, Dâhiliye servisi buyurun; Gök yarılmıştı sanki…Cevaplarım da bir yağmur diye konuşurdu. Yaklaşık üç bin kişinin çalıştığı gibi akarak gönlüme doğru sel gibi, rüzgâr gibi taşarak geliyordu. hastanemizde herkesi tanır ve iyi davranırdı. ‘Ey iman edenler! Samimi bir tövbe ile Ama bugün nedense sürekli etrafımda dönü yor bir şeyler söylemek için fırsat kolluyordu. Allah’a dönün. Umulur ki Rabbiniz siNihayet vizit saati bitti. Büyük vizit sonrasında zin kötülüklerinizi örter. Peygamberi ve âdetimiz üzere Asistan ve Uzmanlarla kahve mo- Onunla birlikte iman edenleri utandırma yacağı günde Allah sizi, içlerinden ırmak lasına oturduğumuzda; lar akan cennetlere sokar. Onların önleHocam bugün şu adımı konuşalım demez mi?.! rinden ve sağlarından (amellerinin) nurZaten ertesi gün Muharrem ayı başlıyordu. ları aydınlatıp gider de, «Ey Rabbimiz!
Hekimin Dilinden 40
Dr. Mustafa Tekçe MAHREM YOLCULUK YA DA -MUHARREM-
Nurumuzu bizim için tamamla, bizi baHz. Nuh’un kavminin başına gelen tufan son ğışla; çünkü sen her şeye kadirsin» der- bulmuş ve gemisi bugün salimen Cudi dağına ler. ’ buyurulan Tahrim (66) suresinin 8.aye- oturmuştur. tini okudum. Hz İbrahim, Aşure günü doğmuş, İlahlık idMuharrem ayı; İlahi bereket, ilim ve feyzin, diasında bulunan Nemrut’un ateşine bugün atılCenab-ı Allah’ın ihsan, kerem ve mağretinin mış ve bugün kurtulmuştur. dolup taştığı bir aydır. Muharrem ayında özellikEvlat acısı ve hasretiyle kavrulan Hz. Yakup’un le de bu ayın onuncu günü olan aşure gününde gözleri bu günde görmeye başlamış, bu ayda oğlu insanlık tarihinde dönüm noktası sayılabilecek Hz. Yusuf’a kavuşmuş. çok önemli olaylar olmuştur. Hz. Yusuf ise kardeşlerinin atmış olduğu kuMuharrem kelime anlamı itibariyle mah- yudan ve daha sonra efendileri tarafından atıldırem kılınmış, tahrim edilmiş anlamına gelmek- ğı zindandan, bugün çıkartılarak Mısır Azizi tatedir. Eski devirlerde de savaşların yasak oldu- rafından devlet hazinesinin başına getirilmiştir. ğu haram ay olarak kabul edilen ayların da başSabır ve tahammül kahramanı Hz. Eyyüb bulangıcıdır. Hz Ömer in halifeliği sırasında dikkat edilirse bizzat Hz. Ali (K.V.) Efendimiz tara- gün hastalıklarından şifa bulmuştur. fından teklif edilerek hicretin yapıldığı senenin Hz. Musa, bu ayda doğmuş, kendisine bu ayda muharrem ayının birinci günü başlangıç kabul bir mucize ihsan edilmiş, kavmiyle beraber Kızıl edilmiş böylece hicri kameri yılbaşı uygulanma- Deniz’i geçerek Firavun ’un zulmünden kurtul ya başlamıştır. muş. Firavun’un ordusuyla beraber suda boğulEnfüsi anlamda Cenab-ı Hak’ka samimi ola- ması da bugün olmuştur. rak yönelmek, ilim şehrine dalabilmek, herkese Hz. Davud’un tövbesi kabul edilmiştir. nasip olmayan bu mahrem yolculuğa çıkabilmek Hz. Süleyman’a mülk (hükümranlık) veriliçin Hakikat-i Muhammedi denilen bu ulu şehrin Ali kapısı bize yol haritasını göstermektedir. miştir. Hz Yunus balığın karnından bugün kurtulMuharrem ihram giymektir. Bu ihram, samimi bir niyet ihramıdır. Muharrem’le başlayan is- muştur. tikamet ile yapılan niyet ve giyilen bu görünmez Hz. İsa bu ayda doğmuş ve Yahudilerin şerihram, hayatımıza yeni bir yılbaşı defteri açtıra- rinden bu ayda semaya yükseltilerek kurtulmuşrak, bize haremin kapılarını açmakta erişilmez tur. bir imkân bahşetmektedir. Bunun için ne kadar Bütün bu hadiselerin yanında çok üzücü ve şükretsek azdır. Ama ili şükrün imkânını ara yan tevhid yolcuları bu mübarek ayda hangi hal elem verici bir olay daha vardır. Sevgili Peygam berimiz ‘in cennet gençlerinin efendisi’ diye öv ve idrak içinde olmalıdır. düğü, Hz. Ali ile Hz. Fatıma’ annemizin evladı Muharrem ayında ve özellikle onuncu Hz. Hüseyin Efendimiz ve 72 yakını Kerbela’da gününde olan olaylardan ne gibi bir an- önce susuz bırakılmış, ardından da hunharca şelam çıkartmalı ve bunu hayatına uygula- hit edilmiştir. malıdır? Evet, temel soru budur. Afaktaki bu olayların tevhid ehlinin enfüsünİnsanoğlunun atası; ilk insan ve ilk Peygamber de seyri ise tefekkür edenlerce nice tevhid ve taHz. Âdem’in tövbesi bugün kabul olunmuştur. savvuf sohbetlerine konu olacak idrakler sunHz. İdris aleyhisselâm bugün diri olarak göğe maktadır. çıkarılmıştır. ***
Hekimin Dilinden Dr. Mustafa Tekçe MAHREM YOLCULUK YA DA -MUHARREM-
Âdem’in kelime anlamı yokluk; Havva ise; heva, heves demektir yani Âdem’in heva ve he vesini rane edip tövbe ederek rahmet dağı olan Cebeli Rahme ’de buluşması ve nikâhlarını Cebrail Aleyhisselam’ın kıyması enfüsi idrak ile tevhid yolundaki ihvanın hicreti gerçekleştirerek dünyevilikten uhreviliğe; maddeden manaya yönelmesidir. Bu yönelişteki samimiyet ve kararlılık; akli Muhammedi’nin tesviyesiyle olur ise o zaman işte ihvanın mana ve maddesi, idrak ile ili, ruhu ile bedeni nikâh akdi ile bağlanmış olur. dris, meyvesi hoş kokulu, kerestesi güzel bir kiraz ağacı türüdür. Anlamında olduğu gibi ilimde çok ileri seviyede olan anlamındadır. Hz. İdris Aleyhisselam’ın diri olarak göğe çıkarılması, tevhid yolunda yürüyen ihvanın nice yüksek idraklere ve hallere vasıl olması, kendisinden nice kâmil sıfatların oluşacağı anlamındadır.
dadır. Balığın karnında miracına başlayan salik bu halini halkın arasında yaşaması için karaya çıkarılır. brahim, İbranicede halkların babası, Arapçada merhametli, yufka yürekli baba anlamını taşır. Tevbe 114 ve Hud 75’deki ayetlerde de bu anlam vurgulanmıştır. İbrahim kelimesi, İbranicede baba anlamına gelen eb; ve cumhur demek olan reham kelimelerinden meydana gelmiştir. Ebu-l cumhur ise; cumhurun babası demektir. Sami dillerinde baba anlamına gelen “Ab” ve yüce anlamına gelen “Raam/Raham” kelimelerinin birleşiminden kaynaklanmasıyla ortaya çıkan anlamı; “yüce baba” veya yüceltilmişlerin babası’dır. Ab = “Baba;” Hir veya H’r = “Baş; Üst; Yüceltilmiş;” A’m = “Halk.” Dola yısıyla, Abhiram veya Abh’ram “Yüceltilmişlerin Babası” veya “halkın babası” anlamlarına gelmektedir. İbranice’de Rakham = “İlahi merhamet”, Ab raham; merhametin veya “merhametlilerin babası” anlamlarına gelir.Bu anlamlar tefekkür edildiğinde Tevhid Ehli’nin değerine remiz olur.Enfüsi olarak da illerini,sıfatını vücudunu Hak’ka vermiş gerçek mü’min kişinin halidir. Hz İbrahim’in ateşe atılması, tevhid ehlinin kendi atalarının idrakiyle kuşatılmış olan kendi bildiğine son verip hakkın bilgisi ile bilgilenmesi, teslimiyeti ve kararlılığı ile Hak’ka tam teslim olmasıdır. Cenab-ı Hak onu kuşatan ateşi,nefsin hilelerini gül bahçesine çevirmiş, İbrahim’i Halil eylemiştir.
Hz. Nuh Aleyhisselam’ın lakabı yeşkür ya da çok şükreden asıl adı ise; Abdulgaffar’dır. Allah korkusundan çok ağladığı için ona çok ağlayan anlamında Nuh ismi verilmiştir. Ayrıca Nuh, yeni baba anlamına da gelir. Tevhid ehli, kâmil mürşidine bir baba muhabbeti ile bağlanarak onunla birlikte ihvan kardeşleri ile şükür yolculuğuna çıkarak bu âlemdeki her türlü gayriyetten korunmuş olur. Ayrıca vahdaniyet idraki ile nefsinde oluşacak tüm gayriyetlerden nefsi; seyri sülukla korunmuş olur. Gemi; Hz. Peygamberimizin ortaya koyduğu Kur’an, Ehli Beyt ve kâmillerce bize ulaşa gelen tevhid ilmi ve irfaniyetidir.. Bu gemiye bindirdiğimiz Hak’ka yönelmiş il, sıfat Eyüp kelime manası; çok sabırlı, çok elem çe ve vücudumuzdur. Geride kalanlar bizim zannet- ken ve ayıpları örten anlamına gelmektedir. Hz. tiğimiz nefsani idrak ve hallerimizdir. Eyüp’ün dertlerinden şifa bulması, tevhid ehli Aşure, gemide kalan son yiyeceklerin kara- nin bu seyirde sıfatlarının rane olmasıdır. Der ya çıkmadan önce pişirilerek yapılmış halidir ve man arardım derdime, derdim bana derman imiş yenmiştir. Yani tevhid ehlinin bu âlemde zahir haline ulaşmasının ifadesidir.
olarak ortaya koyacağı tüm il, sıfatlarının ve id Yakup, kelime anlamı takip eden, izleyen, raklerinin iyice olgunlaşması ve kabul edilebilir ardından gelen anlamına gelmektedir. Cenab-ı olması anlamındadır. Hak’kın bizim nefsimizi sürekli kendimize ve Yunus bir takımyıldızının adıdır. Yunus kâmillerine kontrol ettirdiği hatırdan çıkarılPeygamber’in balığın karnında kalması tevhid mamalıdır. Hz. Yakup Aleyhisselam’ın gözüehlinin fena meratiplerini idrak etmesi anlamın- nün açılması ve Yusuf’a kavuşması; tevhid ehlinde efal, sıfat ve zat tevhidini idrak ve zevk edine-
41
Hekimin Dilinden 42
Dr. Mustafa Tekçe MAHREM YOLCULUK YA DA -MUHARREM-
rek fenayı tammın hal olmasıdır. Tevhid yolcu- duğun gibi ol* hükmünce zahir olması gereksu, Mürşid ve müridin sünneti Resulullah’a uy- tiği içindir yani Hz. Cem’e kapının açılmasıdır. gun olarak Hak’ta fani olmasının birliğidir. Her insanda ve tevhid yolcusunda da Hüse Yusuf , kelime manası İbranice inleyen, ah yin ve Yezidilik mevcuttur. Asıl olan Hüseyineden demektir. Yusuf Aleyhisselam’ın kuyudan liğimizi ortaya koymak, Yezidi hale ve düşünceçıkarılması gayriyetten vahdaniyete seyir; zin- lere fırsat vermemektir. Unutmamak gerekir ki dandan çıkması ise; fenadan bekaya geçiştir. Hüseyinler, ancak susuz bırakılarak katledilir. Cenab-ı Hak tarafından sınanarak Aziz esması Yani tevhid ehli sürekli olarak tevhid ilmi ve haile kıymetlenir Abdülaziz olur. Cenabı Hak’kın lini arttırarak yaşamalıdır. Tevhid ilim ve meckıymetli bir kulu olur. Hazinelerin haznedarı ol- lislerinde bulunmalıdır. İdrak ve imanını il, sıması kemalatıyla zuhurunun ifadesidir. fat ve gayretlerinde göstermeli her an uyanık olMusa, kelime anlamı sudan gelen, vasiyet malıdır. Uzak kalındığında gayriyete düşebiedilmiş, vasi, vasiyeti yerine getirilmekle vazife- lir. Bu önemli ikazı tevhid ehli yüreğinde her an lenmiş, tavsiye olunmuş anlamındadır. Musa Pey- duysun, bu ilme, haline, idrakine ve kâmil mürgamberin Kızıldeniz’i yararak geçmesi, ravun ve şidlerine sahip çıksın diye Kerbela hadisesi deniordularının Kızıldeniz’de yok olması; Hakkın il- len çok acı ve hüzün dolu olan bu olaydan tevhiminin tevhid ehlinde tam hükümran ve hâkim di ders çıkarılmalıdır. olmasıdır. Böylece ‘‘bilinmekliğimi istedim’’ iradesi yerine getirilmiş ve vasi olmuş olur. Davut isminin sevgili, aziz, çok güzel sesli anlamları mevcuttur. Tevhid ehli, bu yolda yürüdüğünde tövbesi gerçekleşmiş olur. Hz. Davud’un 99 koyunu olan kişinin, diğerinin bir koyununa göz koymuş diye verdiği hükmün yanlışından tövbe eder. Yani tüm isim, sıfat ve illerin Hak’kın olduğunu kimsenin hiçbir şeye ve mülke sahip çıkamayacağını, zati idrakin çok ve çeşitli olan sıfatlarla karışarak kemalattan uzaklaşmamak için sürekli zikir halinin gerektiğini fehmettirir.
***
Rüzgar dinmişti.Gönlüme haf bir ferahlık çöküyordu ki bu deruni gönül ve mana sohbetine bir soru daha yansıdı. Peki dedi. Kamil Mürşidlerin, Hac’dan dönenlerin evlerine dönmesiyle, kurban ayının tamamlanmasıyla başlayan Muharrem idraki ve Mahrem yolculuğunu da tüm yönleriyle anlat bakalım. Derinden gelen bir ses; İnşallah seneye kısmet olursa anlatırım..diye cevap verdi…
Süleyman, İbranice huzur, sükûn, barış de Amin..amin..amin... mektir. Bu yolda yürüyen tevhid yolcusu yaşarken huzur ve sükûna kavuşmuş, hakkın cennetine dâhil olmuş olur. Her türlü mahlûkatın, Zilhicce ayının bittiği, Muharrem ayıHak’kın lisanı ile konuştuğuna arif olur. Her es- nın gireceği gece Yatsı namazı 14.11.2012 manın zuhurunu bilir, sultan olur. sa kelime anlamı kurtuluş demektir. Tevhid ehli, kendi idraki ile yeni bir şeyler ortaya koyduğunda kendi Meryem’inden İsa doğmuş, İsa idrakinde seyrinde ise Hak’kın kendinde ve tüm âlemde zahir olduğunun ispatı olur. Hz. İsa’nın göğe yükselmesi, hak zahir halinin idrak düze yinde kalması; ama ihvanın halinin *emrolun-
Dr.Mustafa Tekçe
[email protected]
Fahr-i Kainat Efendimiz SAV
Mehmet Ali Semizoğlu
ÂDEMDEN İNSANA HZ.İNSAN RAHMETEL LİL ÂLEMİN.
Allah ismi: zıt esmalar dâhil tüm esmaları kaplayan ve zata işret eden ismidir. Bu isim başka hiçbir şeye verilmemiş ve verilmez.
Fahr-i Kainat Efendimiz SAV 44
Mehmet Ali Semizoğlu EUZÜ BESMELE
mümkün değildir. Hele mana ve hakikatini ifrat ve tefrit aşırılığına düşmeden; (Enfal 8.17) Attığın zaman da sen atmadın, fakat Allah attı. ; (Fetih 48.10 )Sana biat edenler ancak Allah’a biat etmiş olurlar. Allah’ın eli onların ellerinin üzerindedir. Verdiği sözden dönen kendi aleyhine dönmüş olur. lk yazımızda selamdan; ikinci yazımızda in- Allah’a verdiği sözü yerine getirene, Allah sanın sırrı olan euzü besmeleden bahsetmiştik. büyük bir mükâfat verecektir. Gibi teşbihi ayetlerin hakikatine vakıf olup İnanarak bu yazımız da da inşallah.
İ
( İsra 17/93) Ben ancak resul olarak gönTefekküre dönük, onun hakikati olan nuru Muhammedi ki ‘’ sen sen olmasaydın derilen bir beşerim.”(Kehf 18/110 ) De ki; âlemleri halk etmezdim’’(Acluni, II: 164; Ha- ben sırf sizin gibi bir beşerim. ancak bana kim el Müstedrek, II: 615, K. Hafâ. c. 2, sh: 164) şöyle vahyolunuyor: lâhınız ancak bir tek lahtır., onun için her kim rabbinin likahadisi kutsisi’’ Allah (c.c.) önce benim sını arzu ederse Salih bir amel işlesin ve nurumu, yarattı.( (K.Hafâ. 1, 309, 311; Aclunî, rabbinin ibadetine hiç bir şirk karıştırmaI/265-266; İmam-ı Rabbani 533. mektup). sın. Âdem balçıkla çamur arasındayken Siz beni Hıristiyanların Meryem oğlu ben nebi idim’’gibi hadislerinin (Ahmed bin sa’yı aşırı derecede methettikleri gibi, Hanbel, Hâkim, , http://www.sonpeygamber. aşırı övmeyin. Ben ancak Allah’ın kuluinfo) ışığı altında tefekkür ve zevk etmeye çalışa yum. Benim hakkımda ‘Allah’ın kulu ve rak. Hz. İnsan rahmetel lil âlemine ulaşmaya ve elçisidir.’ deyiniz.” (Buhârî. Tecrid-i sarîh: anlayıp, yaşamaya çalışacağız İnşallah. 1405) Bismillahirrahmanirrahim diyerek başlaya Ayetlerinin ve hadisinin anlatımında resulullım. lahın beşeriyeti ile hakikatini; diğer bir ifade ile Cenabı hak hakikatini ve suretini kendi rızası- iki deryayı bir birine karıştırmadan anlamak, anna uygun anlayıp zevk ederek yaşamayı hepimi- latmak ve yaşamak çok kolay değil. insanı kâmil ze nasip eylesin. Âmin…….. olan kişilerin işidir. Bu sebepten o zatları bulup HAMD(her türlü övme ve övülme) Allah onlardan öğrenerek yaşamamız gerekir. (c.c.)’a aittir. Kendi zatını hamd ettiği gibi ona hamd olsun.
(Nahl 16/43) Eğer bilmiyorsanız Zikir ehline;( ilim sahiplerine) sorun.
O hamdin sahibini; Muhammed s.a.v esma Ancak onda fani olup onu yaşayanlar o hali sında kemaliyle yansıtıp, zuhura getiren resulul- hissedip yaşayabilirler. laha, Âline, Ehlibeytine, Eshabına ebeden ve daHer kes kendi istidat ve kabiliyeti kadar. Çükü ima salât ve selam olsun. ‘’ O ’’ Hakkın nuru, resulü, Nebilerin sonuncusu, Bu hamdele ve salâvatı şerife den de; ona tabi Abdiyyet ve Ferdiyetin timsali, Makamı Mahmuolan varislerini, tabilerini ve sevenlerini cenabı dun sahibidir, Nitekim ‘’Benim öyle bir anım hak feyziyab kılsın. Âmin…… var ki Allah’la benim arama ne bir nebi, Tabi’i ki hakkıyla o nu anlayıp anlatmak ne bir melek ve nede başka bir şey giremez’’ (Aclûnî, Keşfü’l-hafâ, 2/173; Aliyyü’l-Kârî,
Fahr-i Kainat Efendimiz SAV Mehmet Ali Semizoğlu EUZÜ BESMELE
el-Esrâru’l-merfûa, s. 299 )
seni ancak âlemlere rahmet olarak gönFakat ‘’ Şeriat benim kavlim(sözüm), ta- derdik. rikat benim yolum, hakikat benim halim3-El ve ayaklar dir.(insanı kamil s- 9); kişi sevdiği ile bera(Fetih 48/10 )Şüphesiz sana biat edenler, berdir. (Riyâzus-Salihîn s. 282; et-Tâc, V, 80) ancak Allah’a biat etmişlerdir. Allah’ın Benim yolumdan gelen benim gördüğü- eli, onların ellerinin üzerindedir. Şu halmü görür benim bulduğumu bulur ve be- de, kim ahdini bozarsa, artık o, ancak kennim olduğumu olur’ Hadisi şerierinin müj- di aleyhine ahdini bozmuş olur. Kim de de, sevinç ve süruruyla nasibimiz kadar anlama- Allah’a verdiği ahdine vefa gösterirse, Al ya ve anlatmaya çalışacağız /çalışmalıyız. lah, ona büyük bir ecir (karşılık, mükâfat) Allah c.c.hu zati tecellisi ile kalplerimizi nur- verecektir. lu ve bizleri zahir ve batını ilimlerle zenginleşti Allah ismi: zıt esmalar dâhil tüm esmaları rip mücehhez ve müzeyyen eylesin. kaplayan ve zata işret eden ismidir. Bu isim başResulullahın sünnetine uygun yolunda bulun- ka hiçbir şeye verilmemiş ve verilmez. durmakla mutlu ve bahtiyar olanlardan kılsın. İnsan ismide Allah (c.c.)’ın tüm esmaları Amin…. Amin… Amin… HU na mazhar olup; kemaliyle tecelli etmiş olduBESMELE NSANIN SIRRI NSAN BESMELENN SURETDR Evet, İnsanı okumadan Besmelenin sırrını çözmek; Besmelenin hakikatine ermeden de insanı anlamak mümkün değildir. Çünkü Besmele insanın sırrı; insan besmelenin suretidir. Besmeleyi kelime ve bölümleri şeklinde inceleyecek olursak, malum Besmele Üç kelimeden oluşmaktadır.
ğu varlığa verilmiştir. Bu sebepten insan denince aklımıza sevgili peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa (sallallahü aleyhi vesellem ) efendimiz gelir ve gelmelidir. Kim ne kadar o nu sever ve uyarsa işte o kadar insanlıktan nasibini almış olur. Aksi durumda cenabı hak uymayanlar hakkında ( Furkan 25/44 ) Yoksa sen onların çoğunun (söz) dinleyeceklerini yahut akıllarını kullanacaklarını mı sanıyorsun? Onlar hayvanlar gibidirler, belki yolca onlardan daha da şaşkındırlar. Buyurmakta
1-Bismillah (Allah ismiyle)
Bir şairimiz de:
2-Rahman
Sureta insan içi hayvan olursa kişinin
3-Rahim. İnsan da Üç ana bölümden oluşmaktadır. 1-Baş: (Hud 11/56 ) “ Şüphesiz ki ben, hem benim, hem sizin Rabbiniz olan Allah’a da yandım. Yeryüzünde bulunan hiçbir canlı yoktur ki, Allah, onun alnından tutmuş olmasın. Şüphesiz Rabbim dosdoğru bir yol üzerindedir.” 2-Gövde (vücut) (Enbiya 21/107 ) (Ey Muhammed) Biz
Taşlar ile vurunup insanı bulmasa ne güç tür. Demektedir. Çünkü insan idraki ile insandır. Aklı ve idraki olmayan bir insan; insanlığın en büyük ölçü ve değerinden mahrum olduğu için mükelleyeti ve mesuliyeti yoktur. Çünkü dağlar ve taşlar gibidir ilahi emaneti yüklenmemiştir. O emaneti ancak insan yüklenmiştir. Bu sebepten tasavvufu ıstılahta baş ve idrak arş olarak teşbih edilerek kabul edilmiştir. Cenabı hakta (Araf 7/54) Muhakkak Rabbi-
45
Fahr-i Kainat Efendimiz SAV 46
Mehmet Ali Semizoğlu EUZÜ BESMELE
niz, o Allah’dır ki, gökleri ve yeri altı günBesmele kuranın ilk ayeti ve tövbe suresi hariç de yarattı. Sonra ARŞI (kürsüyü ve dola- her surenin başında, ayrıca (Neml 27/30) aye yısıyla bütün varlıkları) istilâ etti (hükmü tinde de bir defa olmak üzere Kur’an da 114 defa altına aldı…………….……..) geçmektedir. (Yunus 10/3) Şüphesiz ki Rabbiniz, gök leri ve yeri altı günde (altı evrede) yaratan, sonra da işleri yerli yerince idare ederek arşa istiva eden Allah’dır. Onun izni olmadan hiç kimse şefaatçi olamaz. şte O Rabbiniz Allah’tır. O halde O’na kulluk edin. Hâlâ düşünmüyor musunuz? ( Hadid 57/4 ) O, gökleri ve yeri altı günde (altı evrede) yaratan, sonra Arş’ın üzerine istiva edendir. Yere gireni, ondan çıkanı, gökten ineni, oraya yükseleni bilir. Nerede olsanız, O sizinle beraberdir. Allah, bütün yaptıklarınızı hakkıyla görendir. Bu sebepten dolayı Besmelenin Bismillah: (Allahın ismiyle) kelimesi insanda baş ve aklı Muhammedi ye; Rahman: Âlemlere rahmet olarak gönderilmesinden dolayı vücudu Muhammedi ye işarettir. Çünkü Allah (c.c.): Rabbül âlemin Hz. Muhammed (s.a.v) ise Rahmetellilalemin dir. Rahim ise (Tevbe 9 /128) O, size çok düşkün, mü’minlere karşı da çok şefkatli ve merhametlidir Kim onun sünnetine uyarak yaptığını yapar ve gittiği yolu takip ederse özel rahmete mazhar olacağından, insandaki kol ve bacaklara işaret etmektedir. Böylece besmele insanın sırrı; insan ise besmelenin sureti olur. Nitekim Kur’an resulullahın Hulki, yani ahlak ve yaşantısıdır. Diğer bir ifadeyle Allah Resulü Muhammed Mustafa (s.a.v.) Kur’anın yaşayan hali; cisimleşmiş şeklidir. Resulullahın kanı kanımdan, canı canımdan; Ben ilim şehriyim Ali onun kapısıdır buyurduğu; Hz. Ali kerremallahü veche de: Ben konuşan Kur’anım; Ben Besmelenin altındaki - B – yim buyurarak bu sırra işaret etmişlerdir.
Besmele bir nokta olan ( ) – B – ile başlar ve ( ) – M – ile tamamlanır. Nitekim bütün mahlûkat bir nokta gibi olan bir çekirdek veya tohumdan meydane gelip gelişerek Meyvesini meydana getirerek kemalatını tamamlar. İnsanda bir damla su (bir nokta) ile başlar; Ekrem ve Mükerrem bir kemalatla suretlenip tamamlanır. İnsan: Bütün âlemi kendinde toplayan züpte ve öz. Bütün âlem(kâinat) ise tafsilata dökülmüş insandır. O halde !!! Bütün âlem Bismillah Der Allah Allah Allah Duyup gören Arifullah Der ki Fesuphanallah İşte Besmelenin; her surenin başında bulunduğunu, insana hitab edip muhatap aldığını ve yukarda anlatılanları iyice düşünür ve tefekkür edersek o zaman Besmelenin; insanın sırrı; insanın da besmelenin sureti olduğunu daha iyi anlarız. İnsan bir damla su iken yani Besmelenin başındaki –B- gibi nokta iken bırakın insanı âdem bile denmez. Ne zaman gizli iken zahir olup görünürse o zaman ona âdemin beşer âlemdeki ilk ismi olan bebek ve çocuk ismi verilir ki bu devrede henüz kendisinde mevcut olan görünüşten başka hiç bir özelliği gösterip izhar edemez. Hatta kendini zuhura getiren annenin bakımına muhtaçtır. Akıl baliğ olup yaptığı işleri neden ve niçin yatığının farkına varıp şuurlu ve bilinçli olarak yapıncaya kadar ki çocukluk devresinde de anılmaya ve kayda değer bir şey yoktur.
Fahr-i Kainat Efendimiz SAV Mehmet Ali Semizoğlu EUZÜ BESMELE
Cenabı hak (İnsan 76/1) nsan üzerine za- nağı olan hakikati Muhammedi ile hayat verdi. mandan öyle bir dönem gelip geçti ki, o Böylece âdemle başlayıp en güzel surette yaratıanılmaya değer bir şey değildi larak ruh üenen insan; hakikati muhammedi yeye hamile oldu yani taşıyıcısı oldu. Bu sebepten dolayı âdem (a.s.)’e ebul ecsat yani cesetlerin NSANIN SURET VE CESED OLARAK babası. Muhammed (s.a.v.) efendimize de Ebul HALK EDLŞ; ÂDEM ervah yani ruhların babası denildi. Cenabı hak gizli bir hazine iken bilinmek isteTıpkı su’yun yoğunlaşması; Katılaşarak buz diğinde, önce Nuri Muhammediyi halk etmiştir. ismini alması gibi. Asıl ve latif olan o nurdan; narı, yani ateşi, sonra Yoğunlaşarak katılaşmış olan buz; aslı olan mertebe, mertebe tenezzül ederek havayı, suyu ve toprağı ondan da Âdemi; yani insanın ceset ve suyun tüm sıfat ve özelliklerine sahiptir. ancak suretini kendi nurundan zahir kıldığı, nuru Mu- bunu gösterebilmesi için buzun eriyerek yok olhammedi den tenezzül ederek en güzel kıvam ve ması lazımdır.işte adem a.s dan itibaren suretleşsurette halk etti. Latif ve gizli olan hakikati Mu- miş ve kalıplaşmış olan ilahi isimler Allah adehammediyi/ilahi esmaları; izhar edecek, taşıyıp mi kendi veya başka bir rivayette de rahman suretinde halk etti (Buhari, İstizan 1; Müslim, gösterecek hale, şekle ve kalıba getirdi. Bir 115; Taberanî, h. No. 13404-şamile). HadisleBu cesedin kendi bağımsız bir varlığı olmayıp ri buna işaret eder. nuru muhammedinin yoğunlaşmasından meyNuru Muhammedi’ den tenezzül ederek meydane geldiği için âdem, yani kendi başına bağımsız bir varlığı olmayıp, hakkın varlığıyla var dane getirdiği ceset ve surette Adem a.s dan itiolan bu cesedin ismine âdem. yokluk denilmiş- baren ilahi isim ve sıfatların zuhurunu Kur’an da tir. Bundan dolayı âdem (a.s.)’e Ebul ecsad, yani ismi geçen 28 peygamberle,isim ve kısaları bilcesetlerin babası da denilmiştir. (Hicr 15/28 dirilmediği belirtilen ancak hadiste 124 bin ola)- Hani Rabbin meleklere demişti: “Ben, rak rivayet edilip haber verilen nebiden, hatekuru bir çamurdan, şekillenmiş bir bal- men nebiyyin olan HZ. Muhammedin zuhuruna kadar ilahi isimlerin tecellileri izhar ederek; yokçıktan bir beşer yaratacağım.” luktan; âdem denilen suret ve sireti; ruh ve cesedi, zahir ve batınıyla seyrini gerçekleştirerek inNSANIN ÂDEM DENLEN CESED VE sanlık seyrini tamamlamıştır. SURETNE RUH VERLŞ Bahçedir bu âlem insanlar şecer VE NSANLIĞA DOĞRU SEYR Gayriler yaprak, Nebiler meyvesi Cenabı hak Sonra Maddi manevi tüm esmalarını kemali ile izhar edip görünmek ve bilinmek için bu cesede (Hicr 15/29 )- Kendi ruhundan üfleyerek; Tüm esmaları öğretti (Bakara 2/31) yani tüm ilahi isimlere mazhar kılıp izhar etme özeliği verdi. Nuri Muhammediyi alnına koydu. (Hicr 15/29) «Ona şekil verdiğim ve ona ruhumdan üediğim zaman, siz hemen onun için secdeye kapanın!» (hemen saygı ile eğilin; onun halifetullah olduğunu kabul edin).
Sen zübdesisin ya resulallah NSAN OLAN ÂDEMN HALFATULLAH OLMASI
İşte halifetullah yani Allahın bütün esmalarını izhar etme kabiliyet ve istidadına sahip olan insan Allahın varlığından ayrı ve gayrı zannıyla yanılıp veya yanıltılıp yasak meyveyi yiyerek dünyaya yani esfel’e düşüp perdelendi. Ayrılık ve Yani tüm ilahi esmaların kemali ile izhar kay- gayrılık düşüncesindeki hatasını anlayıp
47
Fahr-i Kainat Efendimiz SAV 48
Mehmet Ali Semizoğlu EUZÜ BESMELE
.( Araf 7/23) Ey Rabbimiz! Biz kendi neslerimize zulmettik. ( Yani kendi aslımızı unutarak, kendimizi esmalar ve çokluklar perdesinin arkasına attık, zulmet ve karanlıkta kaldık.) Eğer bizi bağışlamaz ve bize acımazsan; ( Yani bizim; enfüste ve afakta; içte dışta; surette ve sirette; ruhta ve bedende seninle senden başka varlığımız olmadığını yine seninle bilmedikçe), mutlaka ziyan edenlerden oluruz. İdrakiyle âdemliğini yani yokluğunu fark ettiğinden itibaren insanın ademiyet ten insaniyete, aslına ve hakikatine doğru seyri; üruc ve yükselişi başlamıştır. Bundan önceki zamanda insan ve insaniyet adına kayda değer bir şey olmadığını cenabı hak (İnsan76 /1) de insan üzerinde öyle bir zaman geçtiki kayda değer bir şey yoktu. Buyurarak bu olayı anlatmıştır. böylece insanın tarifnamesi olan Kur’an ilk insan ve halife olup Hz. İnsana yolculuğunun ilk örneği, rehberi olarak anlatılmaya başlanmış ve bizlere bu serüveni nebiler ve resuller vasıtasıyla afakta, yani bizim dışımızda yaşatarak örneklendirilmiş. Kıssalar şeklinde anlatarak enfüste, yani kendi nefsimizde Hz. İnsan mertebesine çıkabilmek için nasıl bir iz ve yol takip etmemiz gerektiği gösterilmiştir. Nitekim günde asgari 5 vakit 40 rekât olarak ikame (düzenli ve devamlı eda) ettiğimiz namazın her bir rekâtında bir kez okumak zorunda olduğumuz. Fatiha suresinde (1/6 -7) Bizi doğru yola, kendilerine nimet verdiklerinin yoluna ilet; gazaba uğrayanlarınkine ve sapıklarınkine değil. Diye dua ve niyaz ediyoruz. Nimet verilenlerin kim olduğunu ise (Nisa 4/69 ) Kim Allah’a ve Resul’e itaat ederse, işte onlar Allah’ın kendilerine nimet verdiği peygamberler, Sıddıklar(doğrular), Şehitler ve Salihlerle beraberdir. Onlar ne iyi arkadaştır. Ayetinden, Allaha ve resulüne itaat etmek şartıyla nimetlendirdiklerinin yolunun peygamberler, Sıddıklar (doğrular), Şehitler ve Salihlerin olduğunu anlıyoruz. Diğer bir ifadeyle, Ruh ve mana; iç âlemimiz , aslımız olan nuru Muhammediyeyi onun sünne-
tine uygun yaşayarak izhar etmek istiyoruz. Nebilerin hatemi (mührü, sonuncusu olarak Hz. İnsan olan gerçek ve hakiki manada Halifetullah olup makamı mahmudun (İsra 17/79) sahibi olan Sevgili peygamberimizi (Ahzab 33/21) örnek göstererek onunla dinin kemale erip nimetini tamamladığını (Maide 5/3) Yani insanın aslının nereden geldiğini ve ne olduğunu nasıl bir hayat yaşaması gerektiğini anlatıp açıklamış. Ancak böylece Hz. İnsan makamına ulaşarak rahmetel lilalemin olunduğu bildirilmiştir. (Enbiya 21/107.) Kim İslam’dan/Allah’a teslim olmaktan başka bir din, yaşam ve görüşü ka bul ederse onun insan ve insanlık adına kabul edilmeyeceğini (Aliimran 3/85) bütün âlemleri kendinde toplayan insanın kendi nefsine de afaktaki kendisi için yaratılıp emrine verilen bütün âlemlere de rahmet olamayacağı. Yani yaratılış sebebi olmayacağı, aklını kullanamayacağı, yolca belki hayvandan da aşağı ve daha sapkın ve şaşkın olacağı( Furkan 25/44 ) açıklanmıştır. O halde insan ve halifetullah mertebesine; Allahı ve resulünü severek ona hakiki manada kul olma şerene ulaşmak için, bu makamların aslı ve hakiki sahibi olan, bize örnek gösterilen, bütün ins ve cinne nebi ve resul olarak gönderilen; Allah’ı sevenler ve Allah tarafından sevilmek istenenlerin kendisine uyması gerektiği bildirilen (Aliimran 3/31); Allah ve resulünün arasının ayrılmaması gerektiğini anlatan (Nisa4/150); Sana bîat edenler ancak Allah’a bîat etmiş olurlar.( Fetih 48/10 ) Attığın zaman da sen atmadın, fakat Allah attı. (Enfal 8.17) sırrında hakikati anlatılan; Peygamber size ne verdiyse onu alın, neyi de size yasak ettiyse ondan vazgeçin. Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz, Allah’ın azabı çetindir (Haşir59/7) )buyrulan sevgili peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa’yı çok iyi tanımamız. Ona varis olanlardan öğrenerek sünnetine uygun yaşamamız bizi ademiyeti temsil eden ve bir gün mutlak âdem; yani yok olacak olan ceset ve suret âleminden; siret ve asıl olan Hz. İnsan olma mertebesine yükselterek. Allah yolunda öldü-
Fahr-i Kainat Efendimiz SAV 49
Mehmet Ali Semizoğlu EUZÜ BESMELE
rülenlere öldü demeyiniz (siz bilgi ve cehaletiniz sebebiyle bilip göremeseniz de, aklınız ermeyip), o şuura ermeseniz de onlar diridir. (Bakara 2/154) Hakikatine taşır ve ulaştırır. HALFETULLAH OLAN NSANIN HZ. NSAN VE RAHMETELLLALEMN OLMASI Hz. Muhammedin resul olarak görevlendirilip peygamberlik verilmesi ile Hz. İnsan makamına yükselmiş yani ilk yaratılan, tüm ilahi isimlere cami olan hakikati Muhammedi nuru Muhammedi olarak esma-i ilahiyi izhar edebilme kabili yetinde esma ve zikir mertebesi olarak âdem esmasıyla seyre başlamış bu sebepten tevhidi lailahe illallah Âdem sayyullah olmuştur. Nuh da: Beden gemisi ile ilim deryasına açılmış; Tevhidi lailahe illallah Nuh nebiyyullah; Musa da tenzih olup lailahe illallah Musa kelimullah; İsa da teşbih olup lailahe illallah isa ruhullah; İbrahim de tevhid olup lailahe illallah İbrahim halilullah; Muhammed (s.a.v.) de ise tüm kemal sıfatları ve esmasıyla kemali tecelliye mazhar olup Habi bullah olmuş. Tevhidi de lailahe illallah Muhammedür resulullah olarak Hz. İnsan rahmetellil âlemin, yani âlemlere rahmet olmuştur. Cenabı hakkın gizli bir hazine idim bilinmek istedim ve sevdimde Muhammedin nurunu, ondanda tüm âlemi halk ettim. Kutsi sözü zahir olmuş. Bilinmek muradı da tamamlanmış ve gerçekleşmiştir. Buna işareten Resulullah bir hadişi şerierinde Kim Beni görürse hakkı görür.(camiül esrar s.380; Buhari No:6997) buyurmuştur. Cenabı hak hepimizi okuduklarını anlayan; anladıklarını yaşayan, sıratı müstakim üzerinde hidayete erdirip nimetlendirdiklerinin yolunda eylesin. Gazaba uğrayanlardan ve dalalete düşenlerden eylemesin. Âmin… Âmin… Âmin
DER ALLAH ALLAH ALLAH * Bütün âlem Bismillah Tüm âlemler der Allah Duyanlar Arifullah Der Allah Allah Allah Her zerre tespih eder İnsan daim zikreder Allahtan gayrı neder Der Allah Allah Allah Yerde gökte neki var Hepsi emrine uyar Var olan tüm esmalar Der Allah Allah Allah Mehmet Ali Allahı Bul marifetullahı Her şey fani hak baki Der Allah Allah Allah M.AL SEMZOĞLU * Önceki sayıda vuku bulan matbuat hatası üzerine yeniden yayımlanması uygun görülmüştür.
Fahr-i Kainat Efendimiz SAV 50
Mehmet Ali Semizoğlu EUZÜ BESMELE
ALATÜ SELAM SANA Rahmetel lil âlemin Levlake levlak sırrın Eşre mahlûkatsın Ya Muhammed Mustafa (s.a.v.) Salâtü selam sana A’line ashabına Salâtü selam sana A’li Ehli beytine Salâtü selam sana Ya Muhammed Mustafa (s.a.v.) Resulüssekaleynsin Şe’il müznibinsin Alahın habibisin Ya Muhammed Mustafa (s.a.v.) Salâtü selam sana A’line ashabına Salâtü selam sana A’li Ehli beytine Salâtü selam sana Ya Muhammed Mustafa (s.a.v.) Kur’an bildirir vasfın Rauf hemde rahimsin Kâinat kandilisin Ya Muhammed Mustafa (s.a.v.) Salâtü selam sana A’line ashabına Salâtü selam sana A’li Ehli beytine Salâtü selam sana Ya Muhammed Mustafa (s.a.v.)
Nebiler hatemisin Kur’an mucizen senin Yoktur mislin benzerin Ya Muhammed Mustafa (s.a.v.) Salâtü selam sana A’line ashabına Salâtü selam sana A’li Ehli beytine Salâtü selam sana Ya Muhammed Mustafa (s.a.v.) Mehmet Ali canını Verir senin yoluna Kabul eyle kapına Ya Muhammed Mustafa (s.a.v.) Salâtü selam sana A’line ashabına Salâtü selam sana A’li Ehli beytine Salâtü selam sana Ya Muhammed Mustafa (s.a.v.) 01/11/2012
[email protected] M.AL SEMZOĞLU
ÜÇ HÂL DÖRT ANASIR Üç haldir bizlere himmet Zikri daim en büyük sır Yaradanla şeref bulur Âdemdeki dört anasır “Ayaktayken” La Faile Kıyam durur her bir zerre Sağlam olur her besmele Fail olur Âdeme sır İllallah ta dört anasır… “Otururken” La Mevsufe Hakta açılır her perde Sende eğil rükû eyle Mevsuf olur Âdeme sır İllallah ta dört anasır… “Yan yatarken” La Mevcude Gayriyi sil eyle secde Hak bakidir her nefeste Mevcut olur Âdeme sır İllallah ta dört anasır… Sende Siret sefer eyle Hak´kı Hak´la bul bu asır Aşk yolunda mürşit ile Maşuk olur Âdeme sır Şeref bulur dört anasır… 10-10-2012 Çarşamba Dede dergâhı/Karşıyaka
Gönül Lisânından
FUAT TÜRKER
[email protected]
Kibir
Kişinin büyüklenme duygusu, tüm duygularının üzerindedir; vefayı, şefkat, merhamet ve koruma duygularını yok eder. Gerektiğinde kişi yalan söyler; anlamsız, boş ve hikmetsiz konuşur.
Gönül Lisânından Fuat Türker Kibir
Kibirli kişinin daima kendini beğendirmeye ve sevdirmeye çalıştığını, kusurunu kabullenmeyip avukat gibi kendini müdafaa edip nefsini temize çıkarmaya çalıştığını ifade eder. Mübalâğalarla, belki yalanlarla nefsini övdüğünü, tenzih ederek adeta takdis ettiğini ve ‘hevâ ve heveslerini kendisine mâbud edinen kimse…’ (Furkan ibir, gurur, enaniyet, büyüklenme; ismi Suresi, 43) mealindeki ayetin bir tokadını yediğiher ne olursa olsun, insanın aklını ve şuurunu ni... (28. Lem’a) örten bir duygudur. Çevremizdeki birçok insanda bu duyguyu görebiliriz. “Ene” de denilen bu Rabbinin gücünü kavramış ve O’nun kudreözellik İblis ile başlar. O nefsine, gurur ve kibri- tini gereği gibi takdir edebilen bir insanın enane tam teslim olmuş azgın bir varlıktır. Kendi- niyete gücü yetmez. İnsan hem aczinin farkınne benlik vererek büyüklenme, ‘ene’ adı verilen da olup hem de enaniyet yapamaz. Farkında deenaniyet, şeytanın en önemli özelliğidir. Kur’an ğilse, “malım mülküm, katım yatım” der; kişinin ahlâkından uzak cahiliye insanının durumu da ayakları yerden kesilir. şeytanın bu özelliğiyle benzerlik gösterir. Allah’ın huzurundan kibri ve itaatsizliği yüzünden kovuKibir, insanı Allah korkusundan uzaklaştırır, lan şeytan, bu hastalığını insanlara bulaştırmak günah işlemesini kolaylaştırır ve vicdan hassasi ve onları saptırırarak kendi yoluna çekmek ister. yetini zayıatır. “Bütün şer bir evde gizlidir ve İnsan bu hastalığa yakalandığında aklı örtülür ve kibir onun anahtarıdır” der Hüseyin Râzi. Ve en Allah’ın dosdoğru yolundan saparak cehenneme önemlisi büyüklenme, “Vicdanları kabul ettidoğru sürüklenmeye başlar. ği halde, zulüm ve büyüklenme dolayısıy la bunları inkar ettiler...” (Neml Suresi, 14) Bu duygu bedenini kapladığında insanın ayetiyle açıklandığı üzere, birçok insanın inkâr şuuru kapanır. Kişi şeytanlaşır, Deccal’leşir, içinde yaşamasının sebebidir. Firavun’laşır, Nemrut’laşır. Gurur, kibir ve kendini beğenmişlikten kontrolünü kaybeder. Büyüklük sahibi kişinin hayatı ızdıraptır. En Bediüzzaman’ın ifadesiyle ”sırf ene kesilir.” Her çok ızdırap duyduğu şey de aşağılanmaktır. Allah konuda kendi aklını beğenir, her krinin doğru Kur’an’da onları çok aşağılar. Ahirette de onlaolduğunu düşünür, her şeyi en iyi o bilir, en akıllı rın aşağılandığına vurgu yapar Kur’an. Örneğin odur, en güzel konuşan odur, her şeyde en doğru aşağılanmaları için yerde sürüklenerek götürüteşhisi o koyar; onun üstünde akıl yoktur. lürler. Bu durum kişinin enaniyetine çok ağır gelir; çünkü o hep havalı ve ilgi çekici olmak ister. Kişinin büyüklenme duygusu, tüm duygu- Mallara, oğullara olan tutkusu da bu sebepledir. larının üzerindedir; vefayı, şefkat, merhamet ve Mallarıyla gösteriş yapmak, insanların gözünde koruma duygularını yok eder. Gerektiğinde kişi büyümek, çevresine hâkim olmak ister. Kibirli yalan söyler; anlamsız, boş ve hikmetsiz konu- insanların gözlerinde büyüttükleri, gururlandıkşur. ları zenginlik, güzellik, makam, kariyer, mal ve çocuklar gibi çok fazla konu vardır. Bir övünme Kalbi Allah aşkıyla dolu insanda enaniyet ol- aracı olarak gördükleri bu konuları özellikle sıkmaz, enaniyetli kişide ise sevgi olmaz. Bediüz- ça gündeme getirip övgüleri toplamaya çalışırzaman, kendi nefsini beğenen ve seven kişinin lar. Oysa sahip oldukları her şeye, Allah’ın belir başkasını samimi olarak sevemeyeceğini söyler. lediği kader doğrultusunda kavuşurlar. Allah her
K
53
Gönül Lisânından 54
Fuat Türker Kibir
şeyi bir imtihan konusu olarak verirken, onlar, bebiyle huzursuz bir hayatı vardır. sahip olduklarından dolayı gurura kapılır, haksız yere büyüklenir, hepsinden sorgulanacaklarıHatalarını kabul etmediği için, Allah’a yönı unuturlar. nelip bağışlanma dilemez, tevbe etmez, îmanî zâyet içinde yaşar. Peygamberimiz (asm) büyüklenen insanları bir hadis-i şerierinde şöyle uyarır: Şöyle der İmam Gazali; “Kibir, kulun Allah’ın azabından emin olduğunu gösterir. Azaptan “Allah Teala Hazretleri sizden cahiliye ki - emin olmak ise felâketlerin en büyüğüdür. Tebirini temizledi. Artık o, muttaki bir mümin vazu ise Allah’tan korkmayı ifade eder. Bu kor veya bedbaht bir facirdir. İnsanların hepsi Hz. ku ise, saadetin rehberi ve âletidir.” Adem’in evlatlarıdır. Adem ise topraktan yaratılmıştır.” (Ebu davud, Edeb 120, (5116); Tirmizi, Büyük Cihad; Nes Terbiyesi Menakıb (3950, 3951); Kütüb-i Sitte) Gökler, yer ve dağların yüklenmekten korkBüyüklük gururuna sahip insan, Allah’ın en tuğu emaneti, ene yani insanın benliği, nefsi yükönemli nimetlerinden olan ve kalpteki imandan lenmiş. Bu hep kötülüğü emreden büyük düşkaynaklanan gerçek sevgiyi hiçbir zaman yaşa- man, insanın kendi içindedir. En çetin savaşı in yamaz. Gerçek sevgi fedakârlık ister ancak bu san, uzaklardaki bir düşmana değil, benliğinin kişi en çok kendisini sevdiğinden, başkaları için bir parçasına karşı verir. Eğer bu düşmanından fedakârlık yapamaz. kurtulabilir ve nefsini arındırıp temizleyebilirse Rabbinin rahmetini umut edebilir. Büyüklenen nsanın Kayıpları Bu yüzden en büyük savaş nefsimizle verdiBu nefsânî hastalığın sebep olduğu karanlık, ğimiz savaştır. Bir savaş dönüşü şöyle buyurur azgın ve kibirli ruh hali insanın dış görünümüne Peygamber’imiz (asm): de yansır. Üslûbu ve bakışları bozuktur, yüzünde karanlık bir ifade bulunur, çirkinleşir. “Küçük cihaddan büyük cihada dönüyoruz.” Allah’ın yalnızca samimi müminlere bahşet Abdulkadir Geylâni de, “Muhalefet kılıcı ile tiği ‘doğruyu yanlıştan ayıran bir anlayış’a sahip nefsini her öldürdükçe Allah, onu yeniden diril olmadığı için akledemez, kavrayamaz, şuuru ka- tir. Dirilince yine senden birçok şeyler istemeye, panır. seninle nizaa tutuşur. Kötülük kanatlarını açar; yine uçmaya başlar. İşte., bu sırada sana yine Kendisini yeterli görür. Yaptığı hataları tela- cihad düşer. Nes ölmez; sen sağ oldukça o da yoluna gitmez. Bu bozuk ahlâkı, insanların sev- olur. Yalnız o ıslah olur” ifadesiyle nesle savagisinden uzak kalmasına sebep olur. Sevgisiz ve şın bir ömür boyu sürdüğüne dikkat çeker. mutsuzdur. Kibir, insanı mutluluktan uzaklaştırır. Nes ıslah edilmediğinde, kendisinde İlâhlık görür. Enaniyet, yakın adamı Haman’a “yükMükemmel olduğunu düşündüğü için ken- sekçe bir kule inşa et, belki Musa’nın iladisini geliştirme çabası içinde olmaz. Eksiklerini hına çıkarım” diyen Firavun’u suda boğar. görüp kendisini düzeltme yoluna gitmediğinden, Servetini kendisinden bilen Karun’u konağıyla ahlâkı giderek çirkinleşir. Sahip olduğu ahlâk se- birlikte yerin dibine geçirir.
Gönül Lisânından 55
Fuat Türker Kibir
Aczini, dünya hayatının sonu olduğunu ve ölümü bilen insanın, nefsinin kölesi olması çok akılsızcadır. Nes bizi zaten çok önemli ve gerçekten etkileyecek bir şeylere çekmez. Dünyada ne var bizi çekebileceği? Tümü zaten kötü ve çok rahatsız edicidir. Nefsi ezmek zor gibi görünse de, inanan insan için nimettir, rahatlıktır. İnsanı belâdan, sıkıntıdan, rahatsızlıktan kurtarır.
landığı gibi, Rabbine güvenen insanın da varlık nurunu bulacağını hatırlatır. İşte; “ben yaptım”, “ben başardım” diyen nes ıslah edildiğinde, “beni de yapmakta ol duklarımı da yaratan Sen’sin Rabb’im” der.
“Bin bahar gelip geçse taşın yeşermesi ne mümkün. Kabahat baharda değil senin kibirle Şeddâd ibn Evs (ra)’dan rivayetle, Peygam- taşlaşmış gönlünde. Sen toprak gibi alçak gö ber (asm) şöyle buyurur: nüllü olmaya bak. Gör o zaman o gönül topra ğından nasıl renk renk güller açılıyor, baharlar “Akıllı kimse, sürekli kendi nefsini sorgula- yeşeriyor.” (Mevlânâ) yan ve durmadan ölüm ötesi hayat için çabalayandır. Nefsini hevâsının peşinde koşturan ve buna rağmen Allah Teâlâ’dan beklentileri olan Ey büyüklük ve saltanat sahibi, kimseye gelince o zavallının tekidir.” (Tirmizi) Ey şa’nı, makamı yüce olan, Nefsi kontrol altına alamamak insanın kendi Ey medh-ü senâsı yüce olan, zararınadır. Kafasını duvarlara vurmak gibi kendine acı çektirmektir. Hz. Ömer(ra)’ın buyurduEy yücelik O’nun cemal ve cilvesi olan, ğu gibi; “kibir ve gururla haddini aşanı, Cenâb-ı Hakk yerden yere çarpar.” Ey kibriya ve büyüklük libâsına bürünen, Nefsini terbiye eden insanın ise fıtratına uygun yaşadığı için kafası dinçtir; vicdanı rahat, aklı ve şuuru açıktır.
Münezzehsin sen, Ey Kendisinden başka bir iİâh olmayan...
Kurtar bizi kibirden ve gururdan ey RabEnesinin niteliklerinin bilincinde olan in- bim! İzzeti ve onuru sevdir… san, Allah’ın kusursuzluğunu kavradığında kendi aczini, ilmini kavradığında kendi cehaletini, kemâlini kavradığında kendi eksikliğini, müstağniliğini kavradığında kendi fakirliğini görür. “Düşman istersen nes yeter. Evet, kendi ni beğenen belâyı bulur, zahmete düşer; kendini beğenmeyen safâyı bulur, rahmete gider” (23. Mektup) der Bediüzzaman. ‘Sözler’de ise enani yetli insanın halini yıldız-ateş-böceğine benzetir. Yıldız böceğinin kendi ışığına güvenip gecenin karanlığında kalması gibi, enaniyetli insanın da kendi aklını beğenip, karanlıklarda kaldığını tefekkür eder. Diğer yandan bal arısının, kendi aklına güvenmeyip gündüzün güneşinden yarar-
Muhabbet Bağı
İbrahim Vehbi SOYYİĞİT
TEVAZU
Dostlar, büyükler büyüklük taslayarak benlikleriyle büyük zat olmamışlardır. Yunus’un dediği gibi “kul olduk kapısında.” Onlar alçalmışlar, toprakla aynı seviyede olmuşlar, kamil insan vasfına vasıl olmuşlar.
Muhabbet Bağı İbrahim Vehbi Soyyiğit TEVAZU
Korkma gelir sana ziyan Derviş aşksız olunmaz, Hakka aşık olanda, eksik bulmaz veya eksiklik aramaz. Allah buyuruyor ki “ayıpları örtün” derviş örten olacak, derviş gönülsüz olacak, derviş dikeni gül görecek, derviş acıyı tatlı yapacak, derviş ahde vefa edecek, derviş isyan etmeyecek, şükredecek, derviş dünyaevazu sahibi olmak; büyüklenmeme, ya değil ahrete meyledecek. üstünlük hissine kapılmama, kendini hiç Hz. Ali “kendim insan olduğum için hiç sayma, alçak gönüllü olma, düşeni kaldırma, hastaya yatak olma, fakire güneş olma, yeti- kimseyi küçük görmem” derdi. İnsan mısın mi sevme, misare ikram etme, kısaca teva- kardeşim? Beşersin, yanlış yaparsın, hataya zu sahibi ölü gibi olmaktır. Ehli Tevhid yolu- düşersin. Sevgili Peygamberimiz (sav) “ben nun yolcusu ölü misali olursa aşık ve sadık günde yetmiş defa tövbe ederim” buyuruyor. olur. Diri kalırsa yönünü ve yolunu şaşırır Haşa o günah işlemezdi, onun tövbesi kemanefsinin emriyle hareket eder, sonu hüsranla le ermekti. Biz kuluz, insanız hata yaparız, son bulur. Mevlam bizleri mütevazı olan sev- sakın ha hata da ısrarcı olmayalım. Cebrail’in Allah’tan getirdiği “kral bir peygamber mi gili dostlarından eylesin. Amin. yoksa kul bir peygamber mi olmak istersin?” Büyüklerde sevgi küçüklerde hürmet şeklindeki teklife kul bir peygamber olmak olursa insanda kemalat olur. Büyük insan- isterim buyurmuştur. Can Peygamberin müda büyüklük merakı olursa küçüklerde say- tevazılığından bir örnek verecek olursak; dagısızlık olursa ortada huzursuzluk olur. Allah varlarını kendi sağar, söküğünü kendi diker, (cc) şöyle buyuruyor; “büyüklük taslayanla- yatağını kendi düzeltir, çarşıdan aldığı bir rın yeri ne kötüdür”(nahl-29). yükü kendi taşır ve derdi ki “ben kral değiToprak gibi mütevazı olacaksın. Karşın- lim, kureyşli kuru et yiyen bir kadının oğludakinin Allah’ı ile senin Allah’ın aynı. Allah yum.” İşte mütevazılık örneği. Alemlerin yaKuran’ı Kerim’de ne güzel ifade ediyor “kü- ratılmasına sebep olan O sevgili Peygambeçümseyerek, surat asıp insanlardan yüz çe- rin güzel huyları saymakla, yazmakla bitmez. virme” (lokman-18). Alemde ki mahlukatın Yüce Allah(cc) onu her türlü benlik halinden dostluğu sevgiyle kazanılır, sevgi yoksa mu- korumuştur. habbet olmaz, muhabbetin olmadığı yerde Miskin Yunus erenlere “büyüklenme de mutluluk olmaz. toprak ol, kibir ateşe, tevazu toprağa benzer”
T
Dervişliğin eyle ilan
Beyazıd-ı Bestami “kişi kendini ve Allah’ı tanıdığını, kendinin bir makam ve üstünlüğünün olmadığını bildiği ölçüde tevazuya
57
Muhabbet Bağı 58
İbrahim Vehbi Soyyiğit TEVAZU
ulaşabilir” buyurmuşlardır. İnsan kendisini Can dostlar, dikkat buyurun aynı soru insanların en kötüsü görmedikçe tevazu sa- bize sorulsa acaba biz nasıl cevap veririz. hibi olamaz. Tevazu iliklerine kadar işlemeli. Akılla, tarafsızca düşünmeye davet ediyoMalik Bin Dinar “birisi mescidin kapısı- rum. na gelse de içinizden en kötü olanınız bura ya gelsin diye bağırsa herkesten önce kapıya ben koşardım” demiş. İbni Mübarek de “işte Malik Bin Dinar’ı Malik yapan bu sırdır” demiş. Dostlar, büyükler büyüklük taslayarak benlikleriyle büyük zat olmamışlardır. Yunus’un dediği gibi “kul olduk kapısında.” Onlar alçalmışlar, toprakla aynı seviyede olmuşlar, kamil insan vasfına vasıl olmuşlar. Bediüzzaman “lezzetli üzüm salkımlarının özellikleri kuru çubuğunda aranılmaz” Kardeşim, bal kavanozunu dışından ‘affedersiniz’ dilinle yalarsan balı değil kavanozu yalarsın, bir tat alamazsın. Bizler bu ka vanozun dışında dolaşıp durmayalım, beklemeyelim ki birisi gelsin de kavanozu açsın bize bal ikram etsin. Seni kavanozun yanına getirdiler, sen onu aç balı ye maksadına ulaş. Hacı Ömer Lüt Efendi “o deniz dipsiz, dal ona ipsiz” sende kavanoza dal, bal ile karış, bal gibi sözün, özün tatlı olsun, insanlar senden istifade etsin.
Yahudi’nin birisi Peygamberimizin evine gitmiş ve sormuş; “Peygamber kimdir? Bu cemaatin önderi kimdir?” diye. Peygam berimizde o esnada evindeki misarlerine su dağıtıyormuş. O Yahudi’ye dönerek buyurmuş ki “şu anda misarlerine hizmet eden bu cemaatin peygamberidir.” Kendine sor, sen kimsin, mutfaktan su almaya, tencereden tabağa yemek koymaya gücün yettiği halde emir vererek bir başkasına, kendine hizmet ettiriyorsan; sen bir kendini birde Rasulullah’ın ev hayatını düşün. O gönül sultanı hayvanlarını sabahleyin yedirir, sütünü sağar, sofrayı kurar, aile fertlerini kahvaltıya kaldırırdı. Tevazu bir değer, bir kıymettir. Kimde bulunursa onun değer ve kıymetini arttırır. Tevazu, bir fazilet, bir şereftir. Maide Süresinin 54. Ayetinde “kârlere karşı izzetli, müminlere karşı da alçak gönüllü olmaktır.”
Gayemiz nedir? Allah’ın sevgisini kazanmak değil mi? Bu sevgiyi kazanmak laa değil, sevgiyle olur. Allah bilendir, görendir. Mevla’m şöyle buyuruyor “şüphe yok ki Allah onların gizlediklerini de, açığa vurduklarını da bilir. O büyüklük taslayanları hiç sevEva Bin Harice’ye sordular; mez.” (Nahl-23). Yüce Allah bir başka ayeti - Kabilenizde en büyüğünüz kimdir? celile de “kim Allah’a kulluk etmekten çeki- Hatem Tai dır dedi. “ben ona hizmetçi nir ve büyüklük taslarsa bilsin ki o, onların hepsini huzuruna toplayacaktır.” Bir gün kişi bile olamam” buyurdu. yaptığının hesabını verecek o günden kaçış Aynı soruyu Hatem’e sordular; yok, diyoruz ki bizler o hesabı bu alemde ve- Eva Bin Harici’dir dedi. “çünkü ben relim de o alem de mahcup olmayalım, üzülmeyelim. onun kölesi bile olamam” buyurdu.
Muhabbet Bağı 59
İbrahim Vehbi Soyyiğit TEVAZU
Dostlar, Allah hesabını verenin hesabını kolay eder. Nefsine çile çektireceksin, ayaklarının gittiği yere değil, aklının gittiği yere gideceksin. Aklını Hak yolda kullanacaksın. Sevgililer sevgilisi Hz. Muhammed (sav) bu yuruyor ki; “kim Allah için tevazu ederse Allah onu yüksek eder.” Kendinde büyüklük görenler hep kaybetmişlerdir, bunların başında şeytan gelmektedir. Şeytan kendinde büyüklük gördü de alçakların en alçağı oldu. Allah dostlarından Mevlana Seyfuddin “bizim gayemiz zikre devam, Allah’a yönelmek ve sünnete ittiba ve meşru iş ile iştigal etmektir” söylemişlerdir. Hacı Babamız bir ilahisinde; Dünya ukba geçenlerin Mana olup uçanların Ender beka bulanların Sır ilmine akıl ermez Dünyadan ukbadan geçebilmek için önce kendinden geçeceksin, bunun sırrı da ölmeden öleceksin. Mevla’m nefsinde ölüp de dirilenlerden bizleri eylesin. Amin. Şu dünyada nefsimin arzularına göre yaşayım, ahirette ne olursa olsun. Ey dostum. Böyle bir düşünce olur mu? Şöyle düşünün bir iş yapıyorsunuz ve her gün zarar ediyorsunuz. Akıl sahibi kişi bu işi devam ettirir mi ettirirse sonuç ne olur? Nefsine uyanlar her gün kaybedenlerdendir. Diyoruz ki Ehli Tevhid adımını göre göre akılla atmalıdır. Zararı bilmeli zarardan kara geçmenin yollarını bulma-
lıdır. Yüce yaratanımızın şu ayetiyle sözlerimi tamamlamak istiyorum. “Rasulum sana bu mübarek kitabı ayetlerini düşünenler ve aklı olanlar öğüt alsınlar diye indirdik.” Selamım selametiniz için olsun. Allah’a emanet olunuz. İbrahim Vehbi SOYYİĞİT Emekli İmam-Hatip Trabzon-Araklı
Diyâr-ı Şerh
Cemâli Celâl Gülçiçek
[email protected]
SAYFA 152 İLAHİSİ
Ağlama gönül ağlama Cân u ciğerin dağlama Boşyere gönül bağlama Gel beru ey cân gel beru İç dest-i Haydar’dan dolu
Diyâr-ı Şerh Camâli Celâl Gülçiçek SAYFA 152 İLAHİSİ
Ağlama gönül ağlama Cân u ciğerin dağlama Boşyere gönül bağlama Gel beru ey cân gel beru İç dest-i Haydar’dan dolu
ğlamak gönül işidir. Gönülden merha A met pınarları coşunca vücut beden üzerindeki tesiri ağlamak olur. Bu ağlamak, can ciğeri dağlar, yakar. Bu ağlama, boş yere gönül bağlamanın eseri olmasın, suret ağlaması olmasın, uzaklara düşme, geriye hakikate yönel, iç, Haydar’ın elinden içeceğini. Haydar; Hz. Ali’nin lakabıdır. Yiğitliğin sembolüdür. Gayriye değil, Hz. Ali’nin yolu olan velayet zevklerinden zevklenmeye çalış, öyle bir şuhuda ulaş” zevku şuhudun olursa ağlasan da hoş gülsen de hoş, yok ise zevku şuhudun ağlasan da boş gülsen de boş”. Zevksiz, şuhudsuz ağlamanın boş yere gönül bağlamak olduğunu ifade eden kâmilimiz, gayriden kendine dönülmesi gerektiğini bildirmiştir. Kendini bilenin Hakk’ı bileceğini açıklayarak, herkesin kendi şuhuduna göre il işleyebileceğini, bu iller ya nesten ya da zevk ile aşk ile yapılır. ENAM SURESİ AYET 132: “Herkesin amellerine göre dereceleri vardır. Rabbin onların yaptıklarından ha bersiz değildir.” Allah, zuhura çıkan ağlama veya gülmenin hangi mecradan geldiğini bilir. Âlimin birisi hapishaneye düşmüş. Kitaplarıyla meşgulken, canı sıkılmasın diye yanına bir arkadaş vermişler. Âlim olan, Kur’an okumaya başlayınca, arkadaş olan ağlamaya başlamış. Âlim ara vererek, kusura bakma arkadaş, herhalde manası seni fazla etkiledi, arkadaş, hayır, ben anlamını bilmem, siz Kur’an okurken hareketinizden sallanmanızdan bu sakalınız dalgalanıyordu. İşte bu hareket bana dağdaki keçilerimi hatırlattı,
onların sakalı hareket ederdi deyince âlim fer yadı koparmış, kapıya koşarak ne olursunuz ya beni buradan çıkarın ya da onu çıkarın, o yokken ben kitaplarımla iyi idim. O gelince içime sıkıntı girdi, o bana arkadaş olamaz. Eşekler ahırındaki ceylanın haline döndüm. Çünkü onda zevku şuhud olmadığı gibi, olmadığını da bilmez. Ara bul mürşidi kâmil Dinle sözüne ol kâil Sakın bulunma sen gâl Gel beru ey cân gel beru İç dest-i Haydar’dan dolu Mürşidi Kamil: hakikat yolunu en kâmil, en mükemmel derecede anlatan öğrenciyi irşad edendir, ara onu bul, sözünü dinle, kalıcı olsun, sakın gaette bulunma sözünü dinlememezlik yapma, onu her sözü cevherdir. Dinlediğin her sözünü gönülden tutarak gereklerini yerine getir. O ağır bir sözdür. Anla seni sen sen nesin
Câhil değilsin hem nesin Kaldır o varlık perdesin Gel beru ey cân gel beru İç dest-i Haydar’dan dolu Nispetlerinle anla seni sen, sen ne olduğuna bak gör. Cahil değilsin de nesin, kaldır o nispet varlık perdesini gör bak ki, hiç olduğunu anlayacaksın. İnsan, Hakk’a karşı nispetleriyle varlık iddiasında bulunursa Allah onların pis, atımlık bir sudan meydana geldiklerini ve şimdi de o halini düşünmeden bana hasım kesildiklerini bildirmektedir. O haliyle cahil olduğunu çünkü nispetler, hakikati görmeye engel olan zulmet perdeleridir. Karanlıklardır. Karanlık, ilim ışığıyla aydınlanmayan, ne olduğu bilinmeyen yaşantı-
61
Diyâr-ı Şerh 62
Camâli Celâl Gülçiçek SAYFA 152 İLAHİSİ
dır. Nispet benlik perdesinin arkasındaki Hakk benliğini görmeyen, Hakk benliğinden cahildir. Kendini başkumandan, padişah zenneden bir deli gibidir. Oysa bunlardan hiçbirisi olmadığını bilmez. Ancak öyle olmadığını anlamak için aklının başına gelmesi lazım. Cahilin de cehalet perdelerinin kalkması lazım ki cahil olduğunu bilsin. Delilerin bulunduğu hastanede, birçok deli kendisini delilik vasfından ziyade farklı rollerde görür. Kimisi kendisine Peygamber der, kimisi kendisini Cumhurbaşkanı zanneder, kimisi kendisini çok iyi vaiz görür, kimisi kendisini doktor tayin eder, kaymakam, vali, polis, öğretmen her bir meslekten nasiplenmiş, hakikatte öyle olmadığı halde kendilerini öyle görmeleri onların zan ve hayalinden ibarettir. Allah’a karşı varlık taslamak O’ndan ayrı bir vücudunun olduğunu düşünmek te cahilliktir. Mürşide uydur izini Kulak ver dinle sözünü Ayırma ondan gözünü Gel beru ey cân gel beru İç dest-i Haydar’dan dolu Mürşidin izi, peygamberin yolu olan tevhid ilmidir. Allah’ı daim zikirdir. O izi takip et, sözünü dikkatlice dinle, ehemmiyet ver. Hep O’nu gör, gözünü O’ndan ayırma, gözünü O’ndan ayırırsan göz gaete düşer. Kulağını O’ndan ayırırsan kulak şirk eder. Göz, kulak, bütün azalar O’nunla olacak, o azalardan O hükmedecek, herhangi bir sıfat O’ndan ayrı oldu mu tevhid edilmiş sayılmaz. Mürşidin izi, Peygamberin ahlakıdır, O’’nun davranışlarıdır. Allah’ı anmanı yoludur. Sürekli zikirdir. Mürşit, saliki Allah’a biat ettirir. Saliki nefsin elinden kurtararak, Allah’ın huzuruna çıkarır. O’nun huzurunda olmayan O’na şirk edendir. Nefsin askeri olmuştur. Nes o bedenin bütün azalarını kendisine alet eder, emelleri doğrultusunda kullanır.
İç aşk şarâbın mestân ol Yüzün yere sür yeksân ol Bul sırr-ı Tevhîd irfân ol Gel beru ey cân gel beru İç dest-i Haydar’dan dolu Aşkın şarabını içerek kendinden geç, sarhoş ol, yüzün yerlere sür, tevazu sahibi ol, yerle bir ol, başın secdeye gelsin. Tevhid ilminin inceliklerini, özünü bul, irfaniyet, anlayış, idrak sahi bi ol, aşk şarabı Hakk’ın hakikatin güzelliği olan sohbetlerin zevkidir. O sohbetler seni nispet benliklerinden geçirerek sarhoş eder. Sarhoş olanın nes benliği kalmamıştır. O şarabın etkisindedir. Sohbetin etkisinde olan, Allah’ın sarhoşudur. O aşk ile sarhoşluk ile nefsin yüzünü yerlere sür, te vazu sahibi ol, secdeye eğil ki, secdenin sırrına v3akıf olasın. Bu sarhoşluğu da Haydar’ın elinden iç. O’ndan ilmin inceliğini tahsil et. O, sırrı Muhammed’dir. Sen güle karşı bülbül ol Dal bahr-ı aşka mecnûn ol Cemâl-i yâre meftûn ol Gel beru ey cân gel beru İç dest-i Haydar’dan dolu Gül, Hz. Muhammed’i remz eden, O’nun manasını taşıyan insan-ı Kâmildir. Bülbül, bu hakikate âşık olan saliktir Sen bülbül gibi güle âşık ol, dal aşk denizine o deniz içinde mecnun ol, Leyla’ya âşık ol, tutkulu bir şekilde dostun gül yüzüne talip ol. O’nu iste, O’na ulaşmaya çalış. Bülbül gibi daim O’nu zikret. Meftun olmak, hiç kusur ve yanlış görmeden tam teslimiyetle, sadık bir şekilde bağlanmaktır. Kusur gören kusurludur. Yanlış gören yanlıştır. Allah kâmili vazifelendirmiş ise her davranışı irşadın kamçısıdır. Her sözü, sohbeti saliki kemale getiren manevi
Diyâr-ı Şerh Camâli Celâl Gülçiçek SAYFA 152 İLAHİSİ
gıdadır. Bu söz salikin anlayışına ve zahiri bilgisine ters düşse de onun sabır ve sadakati onu kurtaracaktır. Fakat salik kendi nispetiyle hareket ederse işi daha da zorlaşacaktır. Beli, kam burdan iki büklüm olan birisi bir gece yolu bir sohbet meclisine, düğün, dernek zikir edenlerin içine düşer. Hepsi Perşembe günü ayağa kalkmış çarşambadır, Çarşamba şeklinde zikretmektedir. Kambur sahibi, ne hikmettir. Bu gün Perşembe olmasına rağmen bu insanlar çarşambadır, Çarşamba diye tempo tutmuşlar, ne yapalım bu oyunu bozmak olmaz. Madem öyle, varsın Çarşam ba olsun deyip o da raksa, oyuna kalkmış. Çarşambadır, Çarşamba demiş. Sabaha kadar bu şekilde devam etmişler. Sabah Pir’i getirin bu kam buru demiş. Getirmişler, huzuru Pir bir dua bir telkin ile onun belini büken nispet kamburunu almış. Kambur düzelmiş, haemiş. Ertesi gün şehirde gezerken, o şehirdeki başka bir kambur ona senin kamburun yok muydu? Der. Ne oldu düzelmişsin? Deyince o da başına gelenleri anlatmış o yeri tarif etmiş. Yeni kambur, gece olunca hemen oraya gitmiş. Bakmış ki evet, anlatılanlar doğru, vakit geldi herkes halkaya katıldı, herkesin ağzında aynı şey çarşambadır, Çarşamba, fakat hayır, hayır demiş. Bugün Perşembe, onlar devam etmişler çarşambadır Çarşamba. Kambur müdahale etmiş. Beyler demiş, bugün Perşembe, sabaha kadar kamburda itiraz bitmemiş. Sabah vakti Pir yanındakilere hani diğer kamburdan bir kambur almıştık ya onu getirin bunun kamburuna yükleyin. Kambur üstüne kambur olsun. Cemali yâre meftun olan O’nun Çarşamba dediğine Perşembe demez. Kamil, Çarşamba dediyse, o gün Çarşamba olur. Bahrı aşkta mecnun olmanın başka yolu yoktur. Biri görmeden ona âşık olunmaz. Âşık olmak için O’nu görmek gereklidir. FEHMİ gönülden kıl zârı Bülbül isen bul gülzârı Etme boşuna efgânı
Gel beru ey cân gel beru İç dest-i Haydar’dan dolu Fehmi zikri, inlemeyi gönülden yap, lafta kalmasın, bülbül gibi âşık isen bul gül bahçesini, boşuna şuhutsuz, kırılıp dövünmenin anlamı yoktur. Sadece dil ile yapılan lâfzî zikir papağana öğretilse, o da öğrenen kelimeyi tekrar eder. Bu kelimenin tekrarının ona faydası yoktur. Gönülden, bilerek Hakk’ı zikredenler bülbül gibi kâmilin hakikatine âşıktır. O bahçeye girme ye, vahdet zevkini tatmaya can atarlar. Gerçek âşıktırlar.
63