Mircea Eliade
Avustralya Dinleri
Mircea Eliade
Avustralya Dinleri Çeviren: Cem Soydemir
© Tüm hakları Doğu Batı Yayınları’na aittir. © Cornell University Press, 1973. İngilizce Özgün Metin Australian Religions: Religions: An Introduction
İngilizceden Çeviren Cem Soydemir Yayına Hazırlayan Taşkın Takış Kapak Tasarımı Harun Ak Baskı Tarcan Matbaacılık Eylül 2018 Doğu Batı Yayınları Yüksel Cad. 36/4 Kızılay/Ankara Tel: 0 312 425 68 64-425 68 65 www.dogubati.com
ISBN: / Sertifika Sertifika No: 15036 Doğu Batı Yayınları-219 Antropoloji - Kültürel Çalışmalar / Dinler Tarihi-18 Kapak Resmi:
Mircea Eliade (1907 - 1986) Romanya’da doğmuş bir dinler tarihçisidir. Ama bundan fazlasıdır da: Felsefeci, kurmaca yazarı ve üniversite hocasıdır. Eliade’nin din üzerine incelemeleri, özellikle de kutsallığın tezahürleri üzerine çalışmalarıyla geçerliğini bugün bile koruyan bir paradigma geliştirmiştir. Bükreş Üniversitesinde felsefe eğitimi almıştır. 1928 yılında Kalküta Üniversitesinde Sanskritçe eğitimi almak üzere Hindistan’a gitmiştir. Burada Hint felsefesi üzerine de çalışan Eliade Hi malayalar’da altı aylık inzivaya çekilmiştir. Buradaki döneminde Gandhi ile de şahsen tanışmıştır. Romanya’ya döndükten sonra Yoga: Hint Mistisizminin Kökenleri Üzerine Bir Deneme başlıklı teziyle doktorasını tamamlamıştır. Bu tez daha sonra Fransızca olarak yayımlanmıştır. 1945 yılında Paris’te Sorbonne Üni versitesinde İnsan Bilimleri Yüksek Araştırmalar Enstitüsünde çalışmaya başlamıştır. 1956 yılından emekli olduğu 1985 yılına dek Chicago Üniversitesinde dinler tarihi alanında çalışmalarını sürdürmüş ve ders vermiştir. 1986’da Chicago’da hayata gözlerini yummuştur. Eliade’nin din çalışmalarına en büyük katkısı geliştirdiği Sonsuz Dönüş teorisi olmuştur. Eliade’ye göre, yalnızca Kutsal’ın ve bir şeyin ilk ortaya çıkışının bir değeri vardır; bu nedenle, değer taşıyan sadece Kutsal’ın ilk ortaya çıkışıdır. Mitler ise Kutsal’ın ilk ortaya çıkışını tanımlar. Öyleyse mitsel zaman Kutsal’ın zamanıdır. Eliade’nin dinsel simgeler ve mit alanındaki incelemelerinde sosyal bilim alanında 50’yi aşkın kuramsal çalışması vardır. Ayrıca edebiyat alanında da çeşitli eserler vermiştir. Çalışmalarını Rumence, İngilizce ve Fransızca kaleme almıştır. Başlıca eserleri: Le Mythe de l’Éternel Retour (Sonsuz Dönüş Mitosu), Le Sac ré et Le Profane (Kutsal ve Dindışı), Images et Symboles (İmgeler ve Simgeler), Traité d’histoire des religions (Dinler Tarine Giriş), Shamanism: Archaic Tech niques of Ecstasy ( Şamanizm), A History of Religious Ideas (Dinsel İnançlar ve Düşünceler Tarihi). Cem Soydemir 1967 Ankara doğumlu. ODTÜ Sosyoloji bölümü mezunu. 1994’ten beri birçok kitabı Türkçeye kazandırdı. Ağırlıklı olarak edebiyat kuramı, sanat tarihi, sinema, eleştirel teori, sosyoloji, felsefe, siyaset bilimi ve sanat alanlarında kitap ve makale çevirileri yaptı. Kum heykel sergilerinde küratör olarak görev aldı. Çevirdiği eserlerden bazıları: Craig Brandist, Bahtin ve Çevresi; Claire Colebrook, Gil les Deleuze; Julien Benda, Aydınların İhaneti; George Basalla, Teknolojinin Evri mi; V. N. Voloşinov, Freudculuk; Alexander Nehamas, Nietzsche: Edebiyat Ola rak Ha yat; Mircea Eliade, Okültizm, Büyücülük ve Kültürel Modalar ; Scott Fitzgerald, Muhteşem Gatsby; Edgar Allan Poe, Morgue Sokağı (Doğu Batı); Mihail Bahtin, Karnavaldan Romana; Sanat ve Sorumluluk; Keith Ansell-Pearson, Ku sursuz Nihilist; R. W. Connel, Toplum sal Cinsiyet ve İktidar (Ayrıntı); Mihail Bahtin, Dostoyevski Poetikasının Sorunları; György Lukács, Roman Kura mı; Thorsten Botz-Bornstein, Filmler ve Rüyalar ; Daniel Frampton, Filmozofi (Metis).
İÇİNDEKİLER
Önsöz ...........................................................................................11 1. Bölüm Doğaüstü Varlıklar ve Yüksek Tanrılar .......................................21 Güneydoğu Avustralya’nın Gök anrıları ..................................... 23 B�r F�k�r Ayrılığı Öyküsü .............................................................28 “D�ns�z İnsanlardan” İlk ektanrıcılığa (Urmonothe�smus ) .............33 Avustralya’nın Yüksek anrıları ve Batı’da Zamanın Ruhu........... 39 Yüksek anrılar ve Efsane Kahramanları ...................................... 44 Djamar, Nogäma�n ........................................................................54 İk� “Başlangıç” �p� ....................................................................... 59 2. Bölüm Efsanev� Kahramanlar ve M�tsel Coğrafya ................................61 Aranda ların Köken M�tler� ...........................................................63 Numbakulla ve Kutsal D�rek .........................................................69 Bagadj�mb�r� M�t�..........................................................................71 M�tsel Coğrafya ............................................................................73 Dünyayı “Yen�den Yaratma” R�tüeller� ..........................................78 Kurtarıcı S�mgeler ........................................................................80 Unambal ların eogon�s� ve M�toloj�s� ...........................................85 Unambal ve Ungar�ny�n Kab�leler� .................................................89 Wondj�na ve Gökkuşağı Yılan ....................................................... 93 Düş Zamanının Yaratımının Y�nelenmes� ....................................97
3. Bölüm Er�şt�rme Törenler� ve G�zl� Ây�nler .........................................100 Ergenl�k örenler� ......................................................................100 S�mgesel Ölüm ..........................................................................106 Er�şt�rme ve Geçm�ş� Hatırlama (Anemnez�) ............................111 Arnhem Land’�n G�zl� Kültler� ...................................................115 Djunggawon ................................................................................118 Kunap�p� ve Ngurlmak .................................................................120 Kadın Ata ve Yılan ....................................................................124 Gökkuşağı Yılan ........................................................................127 Genç Kızların Er�şt�r�lmes� .........................................................130 Kadınların G�zl� Ây�nler� ............................................................132 “B�z Kadınlara A�t” .....................................................................135 4. Bölüm Büyücü Hek�mler ve Doğaüstü Modeller� ...............................142 “Yüksek Mertebeden Adamlar” ..................................................142 B�r W�radjur� Büyücüsünün Er�şt�r�lmes� ....................................145 Ba�ame ve Büyücü Hek�mler ....................................................... 147 B�r Er�şt�rme Senaryosu ............................................................150 B�r Canavar arafından Yutulmaya Dayalı Er�şt�rme ................. 154 “Sulardan Geçmek”..................................................................... 156 Adayı S�mgesel Olarak “Öldürmek” ...........................................157 Avustralya’ya Özgü Şaman Er�şt�rmeler� ....................................162 Büyücü Hek�mler ve Gökkuşağı Yılan .......................................166 Büyücü Hek�mler�n İşlevler� ve İt�barları ...................................168 “Uzmanlar” ve “Muc�tler”............................................................172
5. Bölüm Ölüm, Eskatoloj� ve Bazı Sonuçlar ..........................................176 Ölüm, Cenaze örenler� ve Soruşturma .....................................176 Ruhun Ölümden Sonrak� Varoluşu ............................................179 Kuràngara ...................................................................................183 Gezg�n Kültler ve B�nyılcı Akımlar ............................................189 B�r “Uyarlama Hareket�”.............................................................193 Avustralya Kültürler�n�n ar�hsel Yen�den İnşası ........................195 Avustralya D�nler�ne İl�şk�n ar�hsel Yorumlar .......................... 201 Antropologlar ve Avustralya D�nler� ...........................................205 D�z�n ..........................................................................................211
ÖNSÖZ
“Hır�st�yanlık Dışındak� D�nler� Anlamaya Da�r” 1 başlıklı parlak denemes�n�n sonunda Ernst Benz n�ç�n “�nsanlığın d�nsel b�l�nc�n�n daha öncek� aşamalarına �l�şk�n açık ve net b�r �çgörüye” yer verd�ğ�n� açıklar. Benz “�nsanın günümüze dek bu aşamalardan geçme b�ç�m�n� ve bu aşamaların bugün nasıl b�ze kapalı ve b�zden g�zlenm�ş b�r b�ç�mde �nsanlığımızın der�nl�kler�ne gömüldüğünü” anlamak �ster. Bu b�lme arzusu “bu aşamalara dönme arzusuyla aynı şey değ�ld�r. Daha z�yade, d�nsel b�l�nc�n muhtel�f b�ç�mler�n�n ve aşamalarının gel�ş�m�ndek� anlamın sürekl�l�ğ�n� b�lme arzusudur. 2 Benz “Hır�st�yan Olmayan D�nler” �le bazı Doğu ve Uzak Doğu d�nler�ne gönderme yapar: İslâm, H�ndu�zm, Bud�zm, Konfüçyüsçülük, Ş�nto�zm. Batılı b�l�m �nsanları bu Asya gelenekler�n�n heps�n� “yüksek d�nler” kategor�s�ne yerleşt�r�r. Benz bu gelenekler�n Ernst Benz, “On Understand�ng Non-Chr�st�an Rel�g�ons”, M�rcea El�ade ve Joseph M. (yay. haz.), Te H�story of Rel�g�ons Essays �n Methodology (Ch�cago, 1959). 2 Benz, agy ., s. 131. 1
12 Avustralya Dinleri
s�mgeler�n�n, r�tüeller�n�n ve öğret�ler�n�n anlamını kavrama ya çalışırken karşılaştığı zorlukları örnek alınması gereken b�r netl�k ve açıksözlülükle anlatır. Bu tür deney�mlere rağmen, b�rçok Batılı b�l�m �nsanı geçt�ğ�m�z �k� kuşak boyunca öneml� b�r �lerleme kayded�ld�ğ�n�, L. Mass�gnon, G. ucc�, P. Mus, Ed. Conze, H. Corb�n, D. . Suzuk� ve d�ğerler�n�n yapıtları sayes�nde en azından İslâm, H�ndu�zm ve Bud�zm�n temel anlayışlarının bunlara yakınlık duyan entelektüel Batılı okuyucu �ç�n anlaşılır hale geld�ğ�n� düşünmekted�r. Ne var k�, “�lkel”3 d�nlere �l�şk�n anlayışta kes�nl�kle bu tür b�r �lerleme kayded�lmem�şt�r. Bazı antropologlar ve d�nler tar�hç�ler� g�derek bu durumun daha fazla farkına varıyor. Bu başarısızlığın ana nedenler�n� anlamak �ç�n Oxfordlu antropolog E. E. Evans-Pr�tchard’ın son k�tabı Teor�es of Pr�m�t�ve Rel� g�on’ı okumanız yeterl�. Evans-Pr�tchard, E. B. ylor’dan tutun da Luc�en Lévy-Bruhl’e ve Bron�slaw Mal�nowsk�’ye kadar b�rçok antropoloğun çalışmasını ele alıp �lkel d�nlere �l�şk�n en popüler teor�lerden bazılarını sıralar ve eleşt�r�r. Kısmen de olsa aynı sebeb� Robert H. Low�e Pr�m�t�ve Rel�g�ons (1925; gözden geç�r�lm�ş basım 1947) ve H�story of Ethnolog�cal Teory ’de (1937), W�lhelm Schm�dt Te Or�g�n and Growth of Rel�g�on (1931; özgün Almanca baskı 1930’da yayımlanmıştır) ve Ugo B�anch� de Stor�a della Etnolog�a ’da (1963) ortaya çıkarır. Şu ya da bu dönemde böyles�ne ünlü olan ve yaygın olarak kabul ed�len bu kadar çok sayıda eleşt�rel yen�den değerlend�rmey� burada özetlemem�z mümkün olmadığı g�b�, buna gerek de “İlkel” ter�m� muğlâk ve tutarsızdır; d�ğerler� arasında bkz. Franc�s L. K. Hsu, “Reth�nk�ng the Concept ‘Pr�m�t�ve’”, Current Anthropology , V (Haz�ran, 1964), 169-78. Fakat gündel�k d�le g�rm�şt�r ve antropologlar tarafından da hâlâ yaygın olarak kullanılmaktadır. “İlkel” �le arka�k, geleneksel (yan� kültür alışver�ş�yle değ�şmeyen), yazısız toplumları kasted�yoruz. Ayrıca bkz. Stanley D�amond, “Te Search for the Pr�m�t�ve”, Man’s Image �n Med�c�ne and Anthropology �ç�nde, yay. haz. I. Galdston (New York, 1963), s. 62-115. 3
Önsöz 13
yok. Ama tüm bu h�potezler�n, teor�ler�n ve “tar�hsel” yen�den �nşaların, �lkel d�nler� anlamamıza yardımcı olmakla b�rl�kte, Batı dünyasının kültürel tar�h�n� anlamamız bakımından çok daha büyük b�r önem taşıdıkları artık tamamen açıklık kazanmış görünüyor. Gerçekten de etnoloj�k teor�ler�n tar�h�, özell�kle de �lkel d�nlere �l�şk�n teor�ler�n tar�h�, “düşünce tar�h�ne” �l�şk�n b�r monograf� �ç�n �deal b�r çalışma konusudur. Artık Batılı b�l�nc�n âş�na olmadığı egzot�k kültürlerle karşılaşmalardan ne denl� kazanç sağladığını fark etmeye başladık. Sonunda elde ed�len “b�lg�” m�ktarından söz etm�yorum. Yalnızca bu tür kültürel karşılaşmaların yol açtığı yaratıcı sonuçları kasted�yorum: Sözgel�m�, P�casso ve Afr�ka sanatının keşf� bunun mükemmel b�r örneğ�d�r. İlkel d�nlerle karşılaşırken gel�şt�r�len teor�ler arasında buna benzer h�çb�r “yaratıcı sonuç” saptanamaz. Bununla b�rl�kte, bu teor�ler Batı’nın kültür tar�h�n�n b�r parçasıdır. Ne denl� kusurlu, eks�k veya �lg�s�z oldukları h�çb�r önem taşımaksızın, modern �nsanın “�lkel” halklara yaklaşırken ve “arka�k” varoluş tarzını anlamaya çalışırken yaşadığı sonsuz huzursuzluğu açığa vururlar. Bu kadar çok yazarın �lkel d�nler konusundak� d�nsel cehalet� �le �lg�l� olarak b�r antropoloğun değerlend�rmeler�n� okumak her zaman aydınlatıcı olacaktır. Evans-Pr�tchard, “sözgel�m� Hır�st�yanlığın teoloj�s�n�, tar�h�n�, tefs�rler�n�, sa vunularını, s�mgesel düşünces�n� ve r�tüeller�n� der�nlemes�ne” �ncelem�ş olsalardı, “�lkeller�n d�nsel f�k�rler�ne ve prat�kler�ne �l�şk�n açıklamalarını değerlend�rme konusunda daha �y� konumlanmış olacağını” h�ç tereddütsüz kabul eder. 4 Bu kes�nl�kle doğrudur ve ama bu tür beyanlar, d�nler tar�hç�s�ne yabancıdır.5 D�ğer taraftan, d�n konusunda bu şek�lde b�lg� sah�b� E. E. Evans-Pr�tchard, Teor�es of Pr�m�t�ve Rel�g�on (Oxford, 1965), s. 16-17. 5 Aynı yazar �lkel d�n �ncelemes�n� d�nler tar�h�n�n daha gen�ş perspekt�f�yle b�rleşt�rmen�n gerekl�l�ğ�ne de d�kkat çeker. “Şayet genel 4
14 Avustralya Dinleri
olmak da �lkel d�nlere �l�şk�n doğru b�r anlayışı garant�lemez. Ne olursa olsun, Batılı araştırmacı d�n konusunda �ster b�lg�l� �sterse cah�l olsun, her koşulda “�lkel dünyaya” bell� �deoloj�k önvarsayımlarla yaklaşır. Araştırmacıları h�ç değ�lse geçt�ğ�m�z �k� yüzyıl boyunca büyüleyen tam da “�lkell�k” olgusu olmuştur. Şu soru örtük b�r b�ç�mde de olsa, daha en baştan onların araştırmalarını yönlend�r�r: Çağdaş “�lkeller”, d�nsel olarak �fade edecek olursak, “mutlak başlangıca” çok yakın b�r aşamayı mı tems�l ederler? Yoksa aks�ne, �lkeller (ya da büyük b�r kısmı) az çok felakete dayalı b�r “çöküşü ya da bozulmayı”, yan� başlangıçtak� mükemmel durumdan b�r düşüşü mü yansıtırlar? B�rb�r�ne karşıt bu �k� eğ�l�m� “evr�mc�” ve “romant�k-yozlaşmacı/bozulmacı” yaklaşımlar olarak adlandırab�l�r�z. B�r�nc� yaklaşım 19. yüzyılın genel poz�t�v�st Zamanın Ruhuna yakındır. Aslında, Auguste Comte ve Herbert Spencer’dan tutun da E. B. ylor ve Sör James Frazer’a kadar tüm eğ�t�ml� dünyayı hâk�m�yet� altına almıştır. Hem Aydınlanmanın Soylu Vahş� �deoloj�s�yle hem de Hır�st�yan teoloj�s�yle bağlantılı olan �k�nc� yönel�m, �lk kez Andrew Lang ve W�lhelm Schm�dt �le b�rl�kte b�l�msel saygınlık kazanmıştır, ama etnologlar ve d�nler tar�hç�ler� arasında h�çb�r zaman popüler olmamıştır. Aralarındak� köklü farklılıklara rağmen bu �deoloj�ler�n �k� ortak yönü vardır: 1) Kökene ve d�n�n başlangıcına olan takıntıları; 2) başlangıcın “bas�t ve saf” b�r şey olduğunu sorgusuz suals�z doğru varsaymaları. Elbette evr�mc�ler ve romant�k-yozlaşmacılar bu �lkel (başlangıçtak�) saflığı b�rb�rler�nden tamamen farklı algılar. Evr�mc�ler �ç�n, bas�t demek, �lkel, yan� hayvansal davranışa çok yakın b�r şey �le aynı anlama gel�r. Romant�k-bozulmacılara göreyse �lkel bas�tl�k ya t�nsel zeng�nl�k ve kusursuzluk b�ç�m�d�r (Lang, Schm�dt) ya da Soylu Vahş�b�r sosyoloj�k d�n teor�m�z olacaksa, er ya da geç sadece �lkel d�nler� değ�l, bütün d�nler� hesaba katmamız gerek�r; ancak bu şek�lde, en temel özell�kler�nden bazılarını anlamayı başarab�l�r�z.” ( Teor�es of Pr�m�t�ve Rel�g�on, s. 113).
Önsöz 15
n�n uygarlık tarafından bozulmasından veya yozlaşmasından öncek� na�f bas�tl�ğ�d�r (Rousseau, Aydınlanma). Bu �deoloj�ler�n her �k�s� de arka�k d�nler�n açımlanışını bas�tten karmaşığa düz ç�zg�sel b�r �lerleme olarak ortaya koyar; ama ya yukarıya (evr�mc�ler) ya da aşağıya (romant�k-bozulmacılar) doğru zıt yönlere g�derler. Bununla b�rl�kte, bu tür yorumlar tar�hsel değ�l, doğalcı veya teoloj�k b�r yaklaşımı �şaret eder. Batılı b�l�m, �lkel d�nler�n “köken� ve gel�ş�m�ne” �l�şk�n b�rtakım h�potet�k yen�den �nşalar üzer�nde çalışmaya neredeyse b�r yüzyılın tamamını harcamıştır. 6 Yapılan tüm bu çalışma en�nde sonunda kullanışsız ve demode hale gelm�şt�r ve bugün yalnızca Batı düşünces�n�n tar�h� bakımından b�r anlam taşır. Geçt�ğ�m�z otuz, kırk yıl boyunca �lkel d�nler�n ve kültürler�n “tar�hsell�ğ�” evrensel olarak kabul ed�lm�şt�r. H�çb�r çağdaş etnolog veya d�nler tar�hç�s� �lkeller�n ne ş�md� ne de geçm�şte “doğal b�r halk” ( Naturvölker ) olduğuna, ar�hte yaşamadığına veya ar�h tarafından değ�şt�r�lmed�ğ�ne �nanmaz. D�ğer t�pte kültürlerle karşılaştırıldığında ortaya çıkan ana farklılık, �lkeller�n b�z�m “tar�h” adını verd�ğ�m�z şeye yan� düz ç�zg�sel, tar�hsel zamanda meydana gelen ters�ne çevr�lemez olaylar d�z�s�ne pek aldırmamasıdır. Onlar daha z�yade kend� “kutsal tar�hler�yle” �lg�len�rler, yan� kültürler�n� ve kurumlarını kuran ve �nsan varoluşuna b�r anlam kazandıran m�tsel ve yaratıcı ed�mler� önemserler. İlkeller�n tar�he yönel�k bu bel�rl� tutumu, burada ele alamayacağımız epey karmaşık b�r sorun oluşturur. B�z� şu an burada �lg�lend�ren mesele �se �lkel tar�hsell�ğ�n keşf� ve kabul ed�lmes� gerçeğ�n�n bu tür kes�n b�r değ�ş�mden, yan� adını vermek gerek�rse, doğalcı (veya teoloj�k) b�r yaklaşımdan tar�hsel Elbette bu 19. yüzyıl �deoloj�s�n�n genel eğ�l�m�yle uyuşuyordu; bkz. M. El�ade, “Te Quest for the Or�g�ns of Rel�g�on”, H�story of Rel�g�ons , IV (Yaz, 1964), 4-169, yen�den basım Te Quest �ç�nde (Ch�cago: Un�vers�ty of Ch�cago press, 1969; ürkçes�: Arayış , Doğu Batı, 2017, Ankara), s. 37-53. 6
16 Avustralya Dinleri
b�r yaklaşıma geç�şten bekleneb�lecek sonuçlara sah�p olmamasıdır. Gerçekten de farklı �lkel d�nler�n h�potet�k yen�den �nşasına çok fazla zaman ve emek harcanmıştır. Ama tüm bu anal�z çabalarının sonuçları �kna ed�c� olsaydı b�le (k� bu zaten her zaman söz konusu değ�ld�r) durum değ�şmezd� çünkü �lkel d�nler�n tar�hsell�ğ�n�n kabul ed�lmes�yle �l�şk�l� asıl sorular yanıtlanmamıştır. emelde b�lmek �sted�ğ�m�z şey, bel�rl� arka�k b�r d�nde meydana gelen muhtel�f tar�hsel değ�ş�mler�n anlamıdır. ar�hsel b�r değ�ş�m�n (örneğ�n toplayıcılıktan yerleş�kl�k aşamasına geç�ş, yabancı b�r teknoloj�k buluşun veya kurumun alınması vb.) d�nsel b�r anlamı olduğunu da b�l�yoruz, çünkü bu sürec�n b�r sonucu olarak b�rtakım s�mgeler, m�tler ve r�tüeller ortaya çıkar. D�ğer b�r dey�şle, tar�hsel koşulların yol açtığı değ�ş�mler pas�f b�r şek�lde kabul ed�lmez ama yen� d�nsel yaratıların ortaya çıkmasına neden olur. Arka�k �nsanın d�nsel yaratıcılığını da�ma hesaba katmamız gerek�r. Bu kadar çok �lkel halkın sadece hayatta kalmayı başarmakla kalmayıp Avrupalılarla dolaysız ve yoğun temasa geçene dek başarılı olması ve gel�şmes� de onların t�nsel yaratıcılığının açık b�r kanıtıdır. Kültürün bu düzey�nde t�nsel �le d�nsel aynı anlama gel�r. Ayrıca d�nsel yaratıcılık teknoloj�k �lerlemeden bağımsızdır. Örneğ�n, Avustralya yerl�ler� bas�t b�r teknoloj�ye sah�p olmalarına rağmen büyüley�c�, muhteşem b�r d�nsel s�stem gel�şt�rm�şt�r. Kısacası, �lkeller�n tar�hsell�ğ�n�n keşfed�lmes� ve kabul ed�lmes� ne yazık k� arka�k d�nlere �l�şk�n yeterl� b�r hermenöt�k (yorumb�lg�s�) üreteb�lm�ş değ�ld�r. B�r kab�ley� “ doğal b�r halk” olarak değ�l ama tar�hsel b�r sürekl�l�k olarak ele almak büyük b�r �lerlemeye damga vurur; bununla b�rl�kte, bu yeterl� değ�ld�r. İlkeller�n “kutsal tar�h�” �nsan aklının b�r yapıtı olarak kabul ed�lmel�d�r ve ps�koloj�k, sosyoloj�k veya ekonom�k koşulların b�r “yansımasına” �nd�rgemek �ç�n onu m�toloj�k unsurlarından arındırmamamız gerek�r. Bell� “gerçekl�k” t�pler�n� genel b�r kavrayış yöntem� olarak �nd�rgemec�l�k Batılı �nsanın sorunlarını çözeb�l�r belk� ama hermenöt�k b�r araç olarak el-
Önsöz 17
ver�şs�zd�r. Özell�kle de arka�k kültürler söz konusu olduğunda böyled�r. Çünkü �lkel �nsanın yaratıcılığı mükemmel b�r d�nsel yaratıcılık örneğ�d�r. Et�k, kurumsal ve sanatsal yaratılar, d�nsel deney�me ve düşünceye dayanır veya onlardan �lham alır. Ancak tüm küll�yatı (yan� yaratılarının tümünü) –aynen Esk� Ah�t’�, Yunan tragedyalarını veya Dante, Shakespeare ve Goethe’n�n yapıtlarını c�dd�ye aldığımız şek�lde– c�dd�ye alırsak, �lkeller evrensel tar�h�n açınlanışındak� doğru yerler�n� alacaklar; ancak o zaman, onları geçm�şte ve ş�md� d�ğer bütün yaratıcı halklarla kes�nt�s�z b�r sürekl�l�k arz eden doğru yerler�ne konumlandırab�leceğ�z. İlkeller�n ne “vahş�” ne de “mantık-önces�” �nsanlar olmadığını, aynen Batılılar kadar tutarlı düşüneb�ld�kler�n� ve toplumsal yapılarının ve ekonom�k s�stemler�n�n, teor�k olgunluklarını ve amp�r�k zekâlarını fazlasıyla kanıtladığını b�r kez daha vurgulamak yeterl� değ�ld�r. Bunlar kes�nl�kle doğru, ama anlayışımızı daha �ler� b�r noktaya taşımıyor. Kes�nl�kle �lkeller�n “normal” �nsanlar olduğunun gösterges�, ama yaratıcı olduklarını gösterm�yor. Bu t�pte b�r yaratıcılığın özel boyutlarını ancak arka�k d�nsel �fadeler�n ve dışavurumların tamamına �l�şk�n yetk�n b�r hermenöt�k çalışma �le kavrayab�l�r ve yorumlayab�l�r�z. Gelecekte b�r zaman, yen� Afr�ka ve Okyanusya devletler�n�n pol�t�ka ve kültür tems�lc�ler�n�n, yan� “�lkel” olarak adlandırdığımız �nsanların torunlarının antropoloj�k araştırmalara ve d�ğer türde saha çalışmalarına güçlü b�r b�ç�mde karşı çıkması bekleneb�l�r. Haklı olarak kend� halklarının çok uzun b�r süre boyunca bu tür araştırmaların “nesnes�” olduğuna ve bunun da epey hayal kırıklığı yaratıcı sonuçları olduğuna d�kkat çekecekler. Gerçekten de, gayet �y� b�l�nd�ğ� g�b�,Batılı b�l�m�n ana �lg�s�, madd� kültürler�n �ncelenmes� ve a�le yapısının, toplumsal örgütlenmen�n, kab�le yasasının vb. anal�z� olagelm�şt�r. Bunların Batılı b�l�m �nsanı �ç�n öneml�, hattâ b�r an önce ele alınması gereken ac�l sorunlar olduğu söyleneb�l�r, ama bel�rl� b�r kültürün anlamını, kend� üyeler� tarafından
18 Avustralya Dinleri
anlaşıldığı ve varsayıldığı şek�lde anlamak bakımından �k�nc�l önemded�r (Marcel Gr�aule, Evans-Pr�tchard, V�ctor urner, Ad. E. Jenson veya R. G. L�enhardt ve d�ğer b�rkaç kültürel antropoloğun kapsamlı, duygudaş ve kıvrak olağanüstü çalışmalarını bunun dışında tutmak gerek�r.) Örneğ�n, gelecekte yen� Afr�ka devletler�, Batılı b�l�m �nsanlarından toplumlarının veya teknoloj�ler�n�n bel�rl� ve küçük b�r boyutunu değ�l, bü yük t�nsel yaratılarının –d�nsel s�stemler�n�n, m�toloj�ler�n�n ve folklorlarının, plast�k sanatlarının, danslarının– �ncelemes�n� ve yorumlamasını �steyeb�l�r. Aynı zamanda, a�le yapıları, toplumsal örgütlenmeler� veya batıl �nançlarıyla değ�l, bu yapıtlar temel�nde değerlend�r�lmey� talep edeb�l�rler. am da, Fransız kültürünün, köy-kent ekonom�s�n�n karşılaştırılması, doğum oranındak� dalgalanmalar, 19. yüzyılda ruhban sınıfı karşıtlığının doğuşu, ucuz serüven romanlarının ortaya çıkışı veya benzer meseleler yer�ne Chartres Katedral� veya Rac�ne’�n, Pascal’ın eserler� g�b� başyapıtlarla ve d�ğer tüm büyük düşünce yapıtlarıyla ele alınması ve değerlend�r�lmes� gerekt�ğ� g�b�, onlar da aynısını talep edeb�l�rler. İlk saydıklarım da Fransız toplumsal tar�h�n�n ve kültür tar�h�n�n b�r parçasıdır kes�nl�kle, ama Fransız dehasının tems�lc�s� veya örneğ� değ�llerd�r.7 En yakın tar�hl� yanlış anlamalardan b�r�s� tam da �lkeller�n “normall�ğ�n�n” kabul ed�lmes�yle �l�şk�l�d�r. İlkeller�n vahş� (yabanıl) veya z�h�nsel olarak düşük sev�yede olmadığı, normal ve sağlıklı �nsanlar oldukları b�r kez kabul ed�l�nce, b�l�m �n Ayrıca uzun ya da kısa sürel� b�r “saha araştırmasının” ardından b�r araştırmacının bel�rl� b�r halkın kültürüne veya d�n�ne �l�şk�n b�r monograf� yayımlamasını olanaklı kılan geleneksel akadem�k kullanıma tepk� vermeler�n� de bekleyeb�l�r�z. Sözgel�m�, Asyalı veya Afr�kalı b�r araştırmacı Hır�st�yanlığın tar�h�ne da�r neredeyse h�çb�r b�lg�s� olmamasına rağmen, b�r ya da �k� yıl boyunca b�r Güney Fransa köyünde d�nsel yaşama da�r b�r saha çalışması yaptıktan sonra Fransa’nın D�n� başlıklı b�r monograf� kaleme alırsa, onun bu çabasının ve çalışmasının nasıl kabul göreceğ�n� tahayyül edeb�l�r�z. 7
Önsöz 19
sanları �lkeller�n Batılı çağdaşlarına ne kadar yakın olduklarını ortaya çıkarmaya çalışmışlardır. Elbette bazı ps�kologlara göre �lkeller �le 20. yüzyıl Batılıları arasında h�çb�r fark yoktur. Fakat herkesçe b�l�nen bu gerçek, �lkeller� anlamamıza yardımcı olmaz, z�ra b�reyler� ve halkları hâlâ ps�koloj�k olarak normal olup olmamalarıyla değ�l ama yaratıcılıklarıyla değerlend�r�yoruz. Bazı b�l�m �nsanları, arka�k düşüncen�n, arka�k aklın stat�k, harekets�z olmadığını vurgular; bazı �lkeller�n öneml� teknolo j�k keş�flerde bulunduğuna d�kkat çekerler (örneğ�n Murdock, tarımın Afr�kalılar tarafından yen�den keşfed�ld�ğ�n� söyler); bazı b�l�m �nsanları da k�m� �lkeller�n bell� b�r tar�h duygusu olduğunu bel�rt�r (örneğ�n, sözlü gelenekler� aracılığıyla öneml� tar�hsel olaylara �l�şk�n anılar ağızdan ağza aktarılır), hattâ bazı Avustralya kab�leler�n�n de en yen� matemat�k teor�ler�nden bazılarını önceled�kler� söylen�r vb. üm bunlar doğru olab�l�r ama amacımız bakımından �lg�s�zd�rler. İlkeller� c�lalı taş devr�nde, Ortaçağ’da, �lk kap�tal�st dönemde vb. kend�m�zden ger�de görmeye yönel�k b�l�nçdışı b�r arzumuz olduğundan b�le şüphe edeb�l�r�z. Bu, �lkeller� düz ç�zg�sel b�r tar�h perspekt�f�ne konumlandırma çabası g�b� görünüyor, üstel�k onları konumlandırmaya çalıştığımız da b�z�m kend� tar�h�m�z. Durum böyleyken, arka�k �nsan �le modern Batılı �nsan arasındak� temel eş�tl�ğ� vurgulayan bu denl� çok hararetl� açıklama olmasına rağmen n�ha� sonuç �lkeller açısından h�ç de �ç açıcı değ�l. eknoloj�k buluşları c�lalı taş devr� düzey�nde öneml� olab�l�r ama onun ötes�ne geçemez, b�l�msel buluş dehalarını, bırakın modern Batı dünyasını, ne esk� Yunanlılarınk�yle ne de Ç�nl�ler�nk�yle kıyaslayab�l�r�z. Aynı şek�lde, bell� b�r “tar�h duygusuna” sah�p olmaları da �lkeller �le Yahud�ler arasında yakın b�r benzerl�k kurmaya yeterl� değ�ld�r. üm bunlar şu anlama gel�r: İlkeller Batı’nın yüksel�ş�nde öneml� roller oynayan bazı keş�flerde bulunab�lm�şt�r ama şu ya da bu sebepten ötürü çok azı bu ç�zg�de öneml� b�r �lerleme kaydedeb�lm�şt�r. emelde bu, �lkeller�n b�zden ger�de olduğu
20 Avustralya Dinleri
ve yakın gelecekte Batılı statüsünü statüsünü kazanırlarsa bunu sırf sırf onlara yardım ed�ld�ğ� �ç�n yapab�lecekler� anlamına gel�r gel�r.. Bu tür b�r yaklaşımın tar�hsel olarak doğru olduğunu sanmıyorum. İlkeller�n b�l�m ve teknoloj�n�n gel�ş�m�ne yaptığı katkı ne olursa olsun onların asıl dehası bu düzlemde �fade ed�lemez. Şayet tar�hsell�kler�n�, yan� tar�hsel değ�ş�mlere ve kr�zlere verd�kler� olumlu karşılıkları c�dd�ye alırsak, yaratıcılıklarını neredeyse yalnızca d�nsel düzlemde dışavurduklarını kabul etmem�z gerek�r. İnsanın bütün manev� (t�nsel) yapıtlarını modern Batılı b�r değerler ölçeğ�nde değerlend�rmemel�y�z. Batı kültürünün tar�h�nde b�le bunu açıkça göreb�l�r�z. Avrupa halk edeb�yatının başyapıtları, Homeros, Dante veya Rac�ne’den bağımsızdır ve onların estet�k önvarsayımlarıyla neredeyse h�çb�r �lg�ler� yoktur. Ama bu yüzden edebî açıdan daha önems�z olduklarını söyleyemey�z. �nsel b�r yaratıyı yaratıy ı kend� gönderme düzlem�nde değerlend�rmem�z değerl end�rmem�z gerek�r. gerek�r. İlkeller�n yaratıcılığı maks�mum düzey�ne d�nsel düzlemde ulaşır. ulaşır. Bu da onların evrensel tar�htek� yerler�n� garant�lemeye yeter de artar b�le. Ama bu elbette söz konusu d�nsel dışavurumları doğru anlamaya yönel�k b�r çaba �ç�nde olmamız koşuluyla geçerl�d�r; geçerl �d�r; d�ğer b�r dey�şle, arka�k d�nsel dünyalara �l�şk�n “yaratıcı b�r yorumb�lg�s�” gel�şt�rmem�z gerek�r gerek�r. Avustralya D�nler� 1964’te Ch�cago Ün�vers�tes�’nde verd�ğ�m b�r derste şek�llend�. Esk� öğrenc�ler�m Nancy Auer ve Alf H�ltebe�tel’e D�nler ar�h� ’nde ’nde yayımlanan metn� düzelt�p üslup bakımından zeng�nleşt�rmeme yardımcı oldukları �ç�n müteşekk�r�m. Bu önsöz �lk kez E. J. Br�ll’�n 1967’de yayımladığı Glaube und Gesch�chte ’de ’de (İnanç ve ar�h: Ernst Benz’e Armağan), “İlkel D�nler� Anlamaya Da�r” Da�r ” başlığıyla yer aldı. MIRCEA ELIADE Ch�cago Ün�vers�tes�
1. Bölüm
DOĞAÜSÜ VARLIKLAR VE YÜKSEK ANRI ANRILAR LAR
Avustralyalıların genel b�r �nanışı vardır: İnsan, k�m� hayvanlar ve b�tk�ler bell� Doğaüstü Varlıklar tarafından yaratılmıştır fakat bu doğaüstü varlıklar yaratılış ed�m�n�n ardından ya gök yüzüne yüksel�p ya da yeraltına �n�p sırra kadem basmıştır basmıştır.. Dolayısıyla “yaratma” ed�m� esasen önceden var olan malzemeye şek�l ver�lmes�ne ve malzemen�n dönüştürülmes�ne dayandığı �ç�n b�r kozmogon�* değ�ld�r; d�ğer b�r dey�şle, b�r creat�o ex n�h�lo, yan� h�çl�kten yaratma veya yoktan var etme değ�ld�r; daha z�yade Doğaüstü Varlıkların ortaya çıkışından önce zaten var olan b�ç�ms�z kozm�k b�r tözün şek�llend�r�lmes�d�r. Aynı şek�lde, �nsanın “yaratılışı” da b�ç�ms�z veya canavarımsı b�r varlığın değ�şt�r�lerek şek�llend�r�lmes�ne dayanır. M�tler çoğunlukla �lk �nsanın önceden var olan madd� b�r b�ç�mden doğuşundan z�yade morfoloj�k (b�ç�msel) tamamlanmasını ve t�nsel eğ�t�m�n� vurgular. İnsan ancak mevcut b�ç�m�n� aldıktan al dıktan sonra ve hemen ardından kab�les�n�n en değerl� m�rasının ona *
Dünyanın [Evren�n] m�tsel yaratılışı. (ç.n.)
22 Avustralya Dinleri
açıklanması �ç�n d�nsel, toplumsal toplumsal ve kültürel kurumlar kur umlar kurulduktan sonra büsbütün tamamlanmış olur. İnsanın ve ed�msel dünyanın ortaya çıkışı Düş Zamanı’nda gerçekleş�r: Aranda lar lar bu �lk masalsı dönem� alchera ya ya da alcher�nga zamanı olarak adlandırır. Yüce Varlıkların b�r d�z� eylem� sonucunda f�z�ksel manzara değ�şm�ş ve �nsan bugünkü b�ç�m�n� almıştır. “Düş Zamanı” kahramanlarının Avustral ya’dak� dak� yaratılışının �ht�şamlı b�r etk�ley�c�l�ğ� yoktur yoktur.. Aslında Orta Avustralya “yaratılış m�tler�n�n” çoğunun b�ze anlattığı şey, farklı t�pte İlk Varlıkların uzun ve monoton yolculuklarıdır; bu yolculuklar sırasında f�z�ksel ortamın değ�şmes�ne neden olurlar, b�tk�ler� ve hayvanları üret�rler ve Avustralya yerl�ler�n�n t�t�z b�r şek�lde harf�yen y�neled�ğ� b�r d�z� “r�tüel” gerçekleşt�r�rler. Bu yaratılış ed�mler�ne �l�şk�n anlatılara “m�t” adını ver�r�z; esasen bunlar “kutsaldır” “kutsaldır ” ve tüm kab�len�n d�nsel yaşamının temel� �şlev�n� görürler ve onu gerekçelend�r�rler gerekçelend�r�rler.. Ne var k�, Doğaüstü Varlıkların Varlıkların dünyayı terk etmes�yle b�rl�kte “Düş Zamanı” son bulmuştur. Ama m�tsel geçm�ş ebed�yen kaybed�lm�ş değ�ld�r, aks�ne kab�len�n r�tüeller� aracılığıyla per�yod�k olarak yen�den ele geç�r�l�r. Daha sonra göreceğ�m�z üzere, en kutsal r�tüeller�n ve özell�kle ö zell�kle de g�zl� törenler�n m�tsel olayları yen�den canlandırdığı ve böylece başlangıcın masalsı zamanının ş�md� �ç�nde bulunulan zamana döndürüldüğü varsayılır.. varsayılır D�ğer bütün “�lkel” d�nler �ç�n söz konusu olduğu g�b� Avustralya d�n�n� anlamak da n�hayet�nde başlangıç zamanında (�n �llo tempore) meydana gelen olayı anlamak anlamına gel�r; başka b�r dey�şle, tam da başlangıçta ne tür İlk Varlıklar orta ya çıkmıştır, çıkmıştır, ne tür b�r faal�yet sürdürmüşlerd�r ve bunu hang� amaçla, n�ç�n yapmışlardır ve bunun ardından ne olmuştur? ahm�n ahm�n ed�leceğ� üzere, araştırmacılar arasındak� en hararetl� tartışma İlk Varlıkların t�p�ne veya yapısına �l�şk�nd�r: Bunlar “Her şey�n Babası” olan Gök anrıları mıydı? er�yomorf�k (hayvan b�ç�ml�) m�tsel Atalar mıydı? Yoksa şanlı kab�le şef-
Doğaüstü Varlıkla arlıklarr ve Yüksek anrılar anrılar 23
ler�n�n hayaletler� m�yd�? Bu tartışma Batılı b�l�m �nsanlarının gerek Avustralya d�nler�n� doğru kavraması bakımından, gerekse arka�k d�nlere �l�şk�n anlayışın tar�h� bakımından son derece öneml�d�r –aslında bu tartışmanın genel �t�bar�yle modern Batılı düşünce yapısının tar�h�n� açığa vurduğu da söyleneb�l�r. söyleneb�l�r. Bu nedenle, Avustralya’ya özgü bell� b�r İlk Varlık türüyle �lg�l� tartışmayı ayrıntılı olarak ele alacağız: Sözünü ett�ğ�m tanrılar, Güneydoğu Avustralya kab�leler�n�n Baba-anrıları ya da Gök anrıları. Bu halklar yok oldukları veya hızla uygarlaştırıldıkları �ç�n m�toloj�ler�ne da�r eks�ks�z b�lg�lere sah�p değ�l�z. Bununla b�rl�kte, 19. yüzyılın �k�nc� yarısında gözlemc�ler bu kab�leler�n d�nler�n�n yapısını kavramamızı sağlayacak yeterl� b�lg�y� toplamayı başarmıştır. başarmıştır. A. W. How�tt How�tt bu bakımdan özel b�r öneme sah�pt�r. Söz konusu halkların heps�n�n ana özell�ğ� doğaüstü Gök anrılarına �nanmalarıdır. Konuyu sadeleşt�rmek �ç�n sadece How�tt’�n How�tt ’�n ver�ler�n� ele alacağım. Fakat How�tt’�n gözlemler�n�n çağdaş b�l�msel anlayış üzer�ndek� etk�s�n� �rdelerken bu alanda söz sah�b� olan daha esk� bazı uzmanlara da değ�neceğ�m.
Güneydoğu Avustralya’nın Gök Tanrıları Tanrıları George apl�n 1847’de yayımlanan Narr�nyer� kab�les�ne kab�les�ne �l�şk�n k�tabında şöyle der: Bu yerl�ler “Yüce Varlığı Varlığı Nurrundere ve olarak adlandırıyor. Yüce Varlığın yeryüzündek� yeryüzünde k� Martummere olarak her şey� yarattığını, �nsanlara savaşmaları ve avlanmaları �ç�n s�lah verd�ğ�n� ve yerl�ler�n hem yaşamla hem de ölümle �lg�l� olarak gerçekleşt�rd�ğ� bütün ây�nler� ve seremon�ler� oluşturduğunu söylüyorlar. N�ç�n herhang� b�r geleneğe veya âdete bağlı kaldıklarının yanıtıysa şu: Bunu yapmalarını buyuran ’yd�. Nurrundere çocuklarını yanına alıp Wyrra Nurrundere ’yd�. warre’ye g�tmeden önce onlardan bunu �stem�şt�”. 1 Yerl�ler George apl�n, Te Narr�nyer� . An Account of the r�be of of Austral�an Abor�g�nes Inhab�t�ng the Country around the Lakes Alexandr�na, Al1
24 Avustralya Dinleri
Wyrra-warre ’n�n gökyüzü olduğunu söylüyorlardı; apl�n şöyle devam eder: “ Narr�nyer� ler onun adını da�ma büyük b�r saygıyla anarlar.” apl�n’�n anlatısına göre, büyük kanguru avında “av alanına yaklaşırken, yolda küçük b�r kanguruyu öldürürler, kadınlar ateş yakar ve erkekler de ateş�n etrafında toplanıp, b�r yandan ayaklarıyla tempo tutarken aynı zamanda �lâh�y� andıran b�r şarkı söylemeye başlarlar. Kanguru ateşe koyulur, dumanlar yüksel�rken avcılar kend�ler�ne ver�len b�r �şaretle s�lahlarını gökyüzüne kaldırarak kangurunun üzer�ne saldırırlar. Daha sonra yaptığım görüşmelerde, bunun Nurrundere ’n�n bel�rled�ğ� b�r tören olduğunu öğrend�m.”2 Bu sahne How�tt’e bell� b�r r�tüel�n başladığını hatırlatır: Erkekler eller�ndek� s�lahları ya da ağaç dallarını gökyüzüne kaldırarak “Yüce B�ambun’u �şaret ederler; bu törenler dışında B�ambun’un �sm�n�n anılması yasaktır ve sadece, er�şt�r�lm�ş k�ş�ler�n bulunduğu b�r ortamda �sm� anılab�l�r”. 3 Başka b�r kab�le olan W��mba�olar �se Nurell�’n�n �ç�ndek� ormanlar, b�tk�ler ve hayvanlarla b�rl�kte tüm toprakları yarattığına �nanırlar. Nurell� yerl�lere yasaları verd�kten sonra gök yüzüne g�tm�şt�r ve artık oradak� takımyıldızlardan b�r�s�d�r. 4 Wotjobalukların m�tler�ne göre, Yüce Varlık Bunj�l, b�r zamanlar yeryüzünde Ulu İnsan olarak yaşamış ama en sonunda gökyüzüne g�tm�şt�r. Bunj�l’e “Büyük Babamız” 5 da derler. Güneydoğudak� kab�leler�n�n d�ğer anrıları Ba�ame , Daramulun, Munbert, and Coorong (Adela�de, 1847), s. 55; aktaran A. W. How�tt, Te Nat�ve r�bes of South-East Austral�a (bundan sonra yalnızca “ Nat�ve r�bes ” olarak anılacak) (Londra, 1904), s. 488. apl�n’�n ver�ler�ne �l�şk�n eleşt�rel b�r �nceleme �ç�n bkz. W�lhelm Schm�dt, Ursprung der Gottes�dee (bundan sonra yalnızca Ursprung olarak anılacak), I (2. basım; Münster, 1926), 328, 399 vd., 408. 2 apl�n, agy ., s. 66; aktaran How�tt, Nat�ve r�bes , s. 488-89. 3 How�tt, Nat�ve r�bes , s. 489. 4 Agy. 5 Agy ., s. 489-90.
Doğaüstü Varlıklar ve Yüksek anrılar 25
gan-ngaua da aynı şek�lde “baba” olarak tanımlanır. Örneğ�n Mungan-ngaua harf�yen “B�z�m Hep�m�z�n Babası” 6 anlamına gel�r. Kul�nler ve Wurungerr� ler Bunj�l’� �k� karısı olan yaşlı b�r adam olarak tar�f ederler; oğlu B�nbeal, gökkuşağıdır. Bunj�l, Kul�nlere yaşama sanatını ve toplumsal kurumları öğret�r. Sonra gökyüzüne yüksel�r ve orada kalır; kab�ley� oradan denetler. How�tt bu göksel varlığın Bunj�l �sm�yle anılmak yer�ne genell�kle Mam�-ngata , yan� “Babamız” olarak �fade ed�ld�ğ�ne d�kkat çeker. Bu m�tlerde �nsanın hayvandan üstün tutulması How�tt’e son derece çarpıcı gelm�şt�r. 7 Güneydoğu Avustralya kab�leler�n�n bu anrılarının �s�mler�ne ve onlarla �l�şk�l� m�tlere da�r b�lg�ler�n yalnızca er�şt�rme adaylarına açıklanması çok öneml� b�r noktadır. Kadınlar ve çocuklar neredeyse onlara da�r h�çb�r şey b�lmezler. Örneğ�n, Kurna� lerde kadınlar sadece gökyüzünde Mungan-ngaua (“Hep�m�z�n Babası”) adında b�r anrı olduğunu b�l�r. 8 Aslında, er�şt�rmen�n yalnızca son ve en g�zl� aşamasında aday en temel m�t konusunda b�lg�lend�r�l�r; Mungan-ngaua ’nın uzun zaman önce yeryüzünde yaşamış olduğunu ve Kurna�ler�n atalarına kültürler�n�n tamamını bütün unsurlarıyla öğrett�ğ�n� öğren�r. Mungan-ngaua er�şt�rmen�n g�zl� ây�nler�n� ( jerae�l ) oluşturmuştur ve evl� oğlu undum da bu ây�nler� �lk kez gerçekleşt�rm�şt�r, ây�nlerde kend�s�n�n ve karısının �sm�n� taşıyan �k� gürlemeç* kullanmıştır. Yasak olmasına rağmen b�r Agy ., s. 490-91. 7 Agy ., s. 492. 8 How�tt b�r keres�nde Teddora kab�les�nden hayatta kalan yaşlı b�r kadınla karşılaşır ve ona Daramulun’u sorduğunda şu yanıtı alır: “Daramulun hakkında b�ld�ğ�m tek şey, ş�mşek g�b� b�r gürültü çıkararak geld�ğ�d�r, oğlanları adam yapmak �ç�n gel�r. Ona Papang der�z” (agy ., s. 493). How�tt, Papang’ın “Baba” anlamına geld�ğ�n� söyler. “Ş�mşek gürültüsü” gürlemeç�n çıkardığı sest�r. * B�r çubuk ucunda döndürüldüğü zaman gürlemeye benzer ses çıkaran alet. (ç.n.) 6
26 Avustralya Dinleri
ha�n jerae�l g�zl� ây�nler�n� kadınlara açıklar. Buna çok kızan Mungan-ngaua kozm�k b�r tufan başlatır ve neredeyse bütün �nsan nesl� yok olur anrı bunun hemen ardından gökyüzüne g�der. Oğlu undum karısıyla b�rl�kte domuzbalığına dönüşür.9 Er�şt�rme ây�n�nden önce adayın b�ld�ğ� –yan� ses� uzaktak� ş�mşekler� andıran göksel b�r “Baba” olduğu gerçeğ�– �le adayın g�zl� ây�nler sırasında öğrend�ğ� b�lg� arasında büyük b�r fark olduğu aş�kârdır. Aday anrı �le �lg�l� m�t� öğren�r: anrının yaratma ed�mler�, öfkes� ve yeryüzünü terk etmes� konusunda b�lg�lend�r�l�r. Aynı zamanda, Mungan-ngaua ’nın yeryüzünü terk etmes�n�n masalsı b�r dönem� sonlandırdığını da öğren�r. Kısacası, er�şt�rme adayı m�tsel geçm�şte bazen felaket hal�n� alan b�r d�z� dramat�k olayın yaşandığını keşfeder. Daha sonra göreceğ�m�z üzere, g�zl� ve geleneksel “kutsal öyküler�n” açıklanması Avustralya er�şt�rme törenler�n�n heps�n�n özünü oluşturur, hattâ göksel b�r anrıya �nanmayan kab�leler �ç�n de aynısı geçerl�d�r. Avustralya’nın güneydoğusundak� kab�lelere �l�şk�n kısıtlı ver�lerle oluşturduğumuz resm� tamamlamaya katkıda bulunmak �ç�n b�rkaç örnek daha verel�m. Kam�laro� ler�n �nanışına göre, Ba�ame var olan her şey� yaratmıştır. Genelde görünmez b�r varlık olmasına rağmen Ba�ame �nsan b�ç�m�n� alarak görünür hale gelm�ş ve kab�leye b�rçok becer� kazandırmıştır. 10 Gene başka b�r örnekte, Yu�n kab�les�n�n adayı er�şt�rme ây�n�nde Daramulunun, yan� “Baba”nın m�t�n� öğren�r ( Daramulun aynı zamanda B�amban, yan� “Efend�” olarak da adlandırılır). Bu m�te göre, Daramulun çok esk�den annes�yle b�rl�kte yeryüzünde yaşıyordu. O zaman yeryüzü kuru, çorak ve b�r taş kadar ver�ms�z b�r yerd�, zor koşullar hâk�md�, ne �nsan ne de Agy ., s. 630. Ayrıca bkz. M. El�ade, B�rth and Reb�rth (New York: Harper, 1958), s. 10-31 (yen�den basım, R�tes and Symbols of In�t�at�on [New York: Harper orchbooks]); müteak�p göndermeler 1958 baskısına olacak. 10 How�tt, Nat�ve r�bes , s. 494. 9
Doğaüstü Varlıklar ve Yüksek anrılar 27
hayvan vardı. Daramulun Yu�nler�n atasını yarattı ve ona nasıl yaşayacağını öğrett�. Ona babadan oğula geçecek olan yasaları verd�, er�şt�rme törenler�n� oluşturdu, ses� Daramulunun ses�n� tems�l eden gürlemeç� yaptı. Büyücü hek�mlere güçler�n� veren de Daramulundur. B�r�s� öldüğünde ruhunu Daramulun karşılar ve gözet�r.11 How�tt’�n de d�kkat çekt�ğ� g�b�, bütün bu tanrı �s�mler� – Bunj�l , Ba�ame , Daramulun vb.– çok büyük b�r olasılıkla aynı tanrıya gönderme yapar. “anrı açıkça sonsuzdur, çünkü her şey�n başlangıcından ber� var olmuştur ve hâlâ da var olmaktadır.”12 Bu tür b�r göksel anrıya �nanmanın güneydoğudak� Avustralya yerl�ler�n�n en arka�k ve en sah�c� gelenekler� arasında yer aldığına şüphe yok. Üstel�k bu �nanç, Hır�st�yan m�s yonerler�n gel�ş�nden çok önces�ne a�tt�r. Ayrıca, zaten d�kkat çekt�ğ�m�z üzere, Yüce Varlıklarla (Göksel tanrılarla) bağlantılı �s�mler, m�tler ve r�tüeller en g�zl� olanlarıdır ve er�şt�rme adaylarına özel olarak açıklanırlar. Şayet anrının sadece m�syonerler�n propagandasının b�r ürünü olduğundan şüphelenecek olursak, kadınların anrıdan habers�z oluşunu nasıl açıklamamız gerek�r? Ayrıca anrı neden m�tsel geçm�şe sıkı sıkıya bağlı d�nsel ve toplumsal geleneklerde böyles�ne merkez� b�r rol oynar?13 Dünyayı ve �nsanı yarattığı ve �nsana kültürün esaslarını öğrett�kten sonra gökyüzüne çek�ld�ğ� varsayılan aynı türde b�r tanrıya, b�rçok başka arka�k d�nde de rastlarız. Bununla b�rl�kte, m�syonerl�k propagandasının her yerde aynı t�pte b�r tanrı ve aynı m�toloj�k örüntüyü doğurmuş olması bana son derece �mkânsız b�r varsayım g�b� gel�yor.
Agy ., s. 495. 12 Agy ., s. 600. 13 Agy ., s. 501 vd. Schm�dt �ncelem�şt�r ve ulaştığı bazı sonuçları eleşt�rm�şt�r; bkz. Ursprung , I, 211-47, 296-301, vs.; ayrıca bkz. C�lt III (Münster, 1931); Index, s.v. 11
28 Avustralya Dinleri
B�r F�k�r Ayrılığı Öyküsü How�tt’�n k�tabı 1904’te yayımlandığında, Güneydoğu Avustralya’nın tanrıları �le �l�şk�l� olguların olgular ın çoğu, How�tt’�n How�tt’�n Antropoloj� Enst�tüsü Derg�s� ’nde ’nde (Journal of the Anthropolog�cal Inst�tute, JAI, 1882-8814) yayımlanmış kend� makaleler� ve Andrew Lang’ın D�n�n Yapılması (Te Mak�ng of Rel�g�on , Londra, 1889) k�tabında b�r araya get�rd�ğ� b�lg�ler aracılığıyla zaten b�l�n�yordu. Acaba Lang �şe dâh�l olmasaydı, How�tt’�n �lett�ğ� b�lg�ler Avustralya d�n�n�n yorumlanmasında daha öneml� b�r rol oynar mıydı? İş�n doğrusu, How�tt Antropoloj� Enst�tüsü Derg�s� ’nde ’nde yayımlanan makaleler�nde sunduğu anrılara anrılara �l�şk�n �lk değerlend�rmes�n� 1904 tar�hl� monograf�s�nde b�raz sulandırır. F�k�r değ�şt�rmes�n�n nedenler�nden b�r�, Lang’ın k�tabının yarattığı çalkantıdır. Sözgel�m�, bu bağlamda, E. B. ylor ylor “L�m�ts of Savage Rel�g�on” (Vahş�ler�n D�n�n�n Sınırları, JAI, XXI [1891], 283-301) başlıklı makales�nde Avustralya tanrılarını Hır�st�yan m�syonerler�n dolaylı ve dolaysız etk�ler� kapsamında açıklamaya çalışır. Bazı durumlarda Hır�st�yanlığın etk�s� makul görünse de genel olarak bu h�potez çok �nandırıcı değ�ld�r.15 Bununla b�rl�kte, E. S. Hartland’ın 16 zek�ce d�kkat çekt�ğ� g�b�, Lang Avustralya �nançlarının otant�kl�ğ�n� savunurken Avustralya tanrılarını neredeyse Hır�st�yanlığın ter�mler�yle sunma hatasına düşer. Hartland Avustralya yerl� Örneğ�n bkz. A. W. How�tt’�n JAI ’dek� ’dek� şu makaleler�: “On Some Austral�an Bel�efs” (XIII [1884], 185-98); “Te Jerae�l, or In�t�at�on Ceremon�es of the Kurna� r�be” (XIV [1886], 301-27); “On the M�grat�on of the Kurna� Ancestors” (XV [1886], 409-27); “On Austral�an Med�c�ne Men” (XVI [1887], 23-58). 15 How�tt Güneydoğu Avustralya kab�leler�nde yaptığı uzun ve yoğun araştırmalardan ylor’ın teor�s�n�n savunulamaz olduğunu b�l� yordu. Ayrıca bkz. N. W. Tomas, “Ba�ame and the Bell-B�rd”, Man (1905), s. 44-62; Schm�dt, Ursprung , I, 249 vd. 16 Bkz. E. S. Hartland, “Te ‘H�gh Gods’ of Austral�a”, Folklore , IX (1898), 290-329. 14
Doğaüstü Varlıkla arlıklarr ve Yüksek anrılar anrılar 29
ler�n�n “ölümsüzlü “ölümsüzlükten” kten” veya “sonsuzluktan” “sonsuzl uktan” söz etmed�kl etmed�kler�ne, er�ne, bunun yer�ne “uzun ömür” veya “çok uzun yaşama” g�b� �fadeler kullandıklarına da�r doğru b�r gözlemde bulunur. (Fakat Hartland’ın ayırdına varamadığı şey, Avustralya yerl�ler�n�n kullandığı “uzun ömür”, “yaşlılık” g�b� esnek �fadeler�n, d�ğer daha karmaşık d�nlerdek� “ölümsüzlük”, “sonsuzluk” g�b� kavramlarla aynı �şlev� gördüğüydü.) Başka b�r metodoloj�k hata da, Lang’ın m�tsel b�r unsuru �k�nc�l veya tal� olarak kabul etmeye eğ�l�ml� olmasıydı. Lang “�lkel” b�r d�nde hoşuna g�tmeyen her şeye –“müstehcen veya tuhaf ve gülünç masallar” d�ye tanımladığı– “m�t” yaftasını yapıştırıyordu; bu �deoloj�k önyargıyı daha sonra ayrıntılı b�r şek�lde ele alacağız. Gene de Lang, Hartland’ın eleşt�r�s�nden rahatsız oldu ve Myth, R�tual and Rel�g�on (M�t, R�tüel ve D�n, C�lt I, Londra, 1901, 11. bölüm) k�tabında da bel�rtt�ğ� g�b� “�nançlarda m�tsel ve d�nsel unsurların”17 b�rl�kte var olduğunu çoktan kabul ett�ğ�n� hatırlatarak hasmına yanıt verd�. Ama Hartland doğru b�r saptamayla, bunun bunun tam da eleşt�r�s�n� haklı çıkaran b�r açıklama olduğunu söyled�. 18 Lang, How�tt’�n keş�fler�n�n kabul ed�lmes� �ç�n verd�ğ� mücadeleye devam ett�; hattâ yer� geld�ğ�nde bu keş�flere �l�şk�n How�tt’�n kend� yorumuna b�le karşı çıktı. Lang “God (Pr� Andrew Lang, “Austral�an Gods: A Reply”, Folklore , X (1899), 1-46; bkz. s. 14. 18 E. S. Hartland, “Austral�an Gods: Rejo�nder”, Folklore , X (1899), 46-67; bkz. s. 60. Lang �le Hartland’ın f�k�r ayrılığına �l�şk�n mükemmel b�r anal�z an al�z �ç�n bkz. Schm�dt, Ursprung (1. (1. C�lt, s. 273-311); Schm�dt bu konuya uzun b�r bölüm ayırır: “D�e Kr�t�k der Teor�e Langs” (s. 211-487) 211-487) ve bunu b unu şu bölüm �zler: “Der monothe�st�c monothe�s t�c Präan�m�smus A. Langs” (s. 134-210). 134-210). Lang’ın f�k�rler�ne f�k�r ler�ne �l�şk�n başka baş ka b�r tartışma �ç�n bkz. Raffaelle Pettazzon�, D�o. Formaz�one e sv�luppo del (Roma, 1922), I, 43-60. Bkz. bu monote�smo nella stor�a delle rel�g�on� (Roma, k�tapta, d�pnot 33. 17
30 Avustralya Dinleri
m�t�ve and Savage)”19 [İlk [İlkel el ve Vahş� Vahş� anrı] anrı] başlıklı ba şlıklı makales� makales�nnde, önce Baldw�n Spencer’ın J. G. Frazer’a yazdığı 19 Ağustos 1902 tar�hl� aşağıdak� mektubunu aktararak, Avustralya’nın Her Şey� Yaratan Baba-anrılarının sah�c�l�ğ�n� destekleyen savlarını b�r kez daha özetled�: En �lkel vahş�ler arasında gel�şk�n b�r et�ğe dayalı b�r d�n�n “keşf�ne” gel�nce, Avustralya’da böyle b�r şey olmadığına kes�nl�kle em�n�m. En büyük sıkıntı, Gason g�b� �nsanların uzmanlığına dayalı açıklamalar olması. Gason b�r süvar�yd�, tamamen dürüst olduğuna �nanıyorum, ama aynı zamanda, bu tür konuları konular ı ele alab�lecek b�r�s� değ�ld�. Ba�ame ve Daramuluma �l�şk�n bulguların toplandığı dönemde t�t�z ve ayrıntılı ver�ler elde ed�lememes�n�n ne denl� öneml� b�r konu olduğu henüz fark ed�lemem�şt�; ayrıca genel anlamda d�nsel f�k�rler� olmayan �nsanların var olduğu tahayyül b�le ed�lemez b�r şeyd�; k�tabın b�r bölümünde de d�kkat çekmeye çalıştığım g�b�, b�r yerl�n�n bu tür b�r konu hakkında söyled�kler�n�n �nsanı yanlış yönlend�rmes� son derece kolaydır.20 Buna mukab�l, Lang �ğneley�c� b�r üslupla şöyle b�r açıklamada bulunur: “Spencer, Daramulun konusundak� asıl otor�ten�n How�tt olduğunu unutmuş olmalı,” (“God [Pr�m�t�ve and Savage]”, s. 244a; ayrıca karş. Nat�ve r�bes , s. 494 vd., 526, 528, 543). Lang artık esk� yazarların çoğunun ya b�l�msel b�lg�ler�n�n ve eğ�t�mler�n�n kusurlu ve eks�k olduğundan ya da d�nsel b�r önyargıları olduğundan şüphelen�yordu. Bu nedenle, örneğ�n James Mann�ng’�n Mann�ng ’�n “araştırmalarına “araştırmalarına henüz m�syonerler gelmeden önce, Melbourne daha ortalıkta yokken ve kaldığı Andrew Lang, “God (Pr�m�t�ve and Savage)”, J. Hast�ngs (yay. haz.), Encyclopaed�a of Rel�g�on and Eth�cs �ç�nde, VI (Ed�nburgh, 1913), 243-47. Bu makalede Lang, Hartland �le yaptığı tartışmada aktardığı örnekler�n çoğunu kullanır kullanır.. 20 “J. G. Frazer, otem�sm and Exogamy , I (Londra, (Lon dra, 1910), 148. 114. 19
Doğaüstü Varlıkla arlıklarr ve Yüksek anrılar anrılar 31
yer�n yakınlarında tek b�r k�l�se b�le bulunmuyorken 1833-34 yıllarında başlamış olmasına rağmen” gene de Ba�ame ve ve Gro gorally ’y� ’y� “Hır�st�yanlığın Baba Oğul öğret�s�ne” fazla yakın tems�l etme hatasına düştüğünü söyler. Fakat Bayan Langloh Parker’ın Te Euahlay� r�be (Londra, 1905) adlı k�tabında Mann�ng’�n açıklamasını kanıtlarla destekled�ğ�ne de d�kkat çeker. çek er. Ayrıc Ayrıca, a, Kam�laro� ve Euahlay kab�leler�yle kab�leler�yle çok yakın olan üç tanığın 1833, 1 833, 1855 ve 1889-95’tek� açıklamalarında müşf�k ve yaratıcı b�r varlığın adının geçt�ğ�ne, üstel�k bunların m�syonerler�n gel�ş�nden uzun yıllar önces�nde yapılmış açıklamalar olduğuna d�kkat çeker.21 Andrew Lang aynı şek�lde, Itchumund� , Karamund� ve ve Bar “halklarına” �l�şk�n ana b�lg� kaynağımız olan ve bu kab�k�ng� “halklarına” leler�n Her Şey�-Yaratan-Baba ’sına ’sına22 �l�şk�n uzun b�r bet�mlemes� bulunan bul unan L. P. P. Cameron’u göz ardı etmen�n e tmen�n kolay k olay olmadıo lmadığını göster�r: Aslında Frazer Cameron’u Cameron’u bu kab�leler�n totemle bağlantılı kurumları konusunda otor�te olarak kabul ed�yordu (karş. otem�sm and Exogamy , I, 380-87). Lang, Frazer’ı b�r kez daha E. M. Curr’un Te Austral�an Race (I (I [Londra, [L ondra, 1886871, 45) k�tabında �fade ett�ğ� görüşünü gör üşünü yankılamakla eleşt�r�r; buna göre, Avustralya yerl�ler� m�syonerlerden öğrend�kler� şeyler� “beyazları memnun ed�p şaşırtacak b�r görüşle” boya yıp süslerler; ne var k� Frazer Frazer,, How�tt’�n How�tt ’�n “Curr’a cevap ver�p f�kr�n� çürüttüğü” ( Nat�ve r�bes , s. 503-506) b�lg�s�n� d�le get�rmez. Gerçekten de How�tt, Kurna� ler�n ler�n m�syonerler�n propagandasına maruz kalmadığını kanıtlamıştır. Aks�ne, d�yerek devam eder Lang “örneğ�n, D�e�r� ler ler ve Güney’dek� Arunta lar lar g�b�, m�syonerler�n uzun süred�r bulunduğu yerlerde, Spencer Mann�ng ve Mrs. Parker konusunda ayrıca bkz. Lang, “Austral�an Gods”, s. 26 vd., s. 28 vd. Eller�ndek� ver�lere �l�şk�n yen� b�r anal�z �ç�n bkz. Schm�dt, Ursprung , I, 151-52 (Mann�ng), 304 vd., 358 vd. (Mrs. Parker). 22 A. L. S. Cameron, “Notes on Some r�bes of New South Wales”, JAI , XIV (1885), 351 vd. 21
32 Avustralya Dinleri
ve G�llen Arunta lada İnc�l’�n en ufak �z�ne b�le rastlamazken, How�tt veya D�e�r� kab�les�nden b�lg� kaynakları da bunu destekleyen açıklamalarda bulunur. How�tt, g�zl� ây�nler�ne ve öğret�ler�ne kabul ed�lene dek yalnızca Kurna� ’lerde Brew�n adında şeytan� b�r varlığın �zler�n� saptar (bkz. Kam�laro� and Kurna� [Melbourne, 1881]).”23 Sonunda, Lang How�tt’�n Her-Şey�n-Babası hakkındak� f�k�rler�n� �rdeler. B�ze, 1881’de How�tt’�n henüz g�zl� ây�nlere kabul ed�lmem�şken bu �nanç hakkında h�çb�r şey b�lmed�ğ�n� hatırlatır: How�tt 1884-85’te Antropoloj� Enst�tüsü Derg�s� ’nde bunun hakkında ayrıntılı ve b�raz da coşkulu b�r şek�lde yazdı. Daha sonra, söz konusu varlıktan “bana ölmüş şef g�b� gelen Ulu Ruh’tu” d�ye söz ett�. How�tt 1904’te Her-Şe y�n-Babası’nın b�r ruh olduğu f�kr�n� terk ett� [ Nat�ve r�bes , s. 503], ama d�ğer pek çok har�kulâde şey�n yanında dünyayı ya da büyük b�r bölümünü yaratmış olan ve g�zl� ây�nler ve törenler g�b� kutsal olaylar dışında yeryüzünde �sm�n�n anılması tabu olan, kab�len�n b�r “şef�n�n” �dealleşt�r�lmes� olarak görmeye devam ett�. “Her yere g�deb�l�r, her şey� yapab�l�r.” How�tt aynı yapıtında 1884-85’tek� açıklamalarını b�raz daha sulandırır [Lang, “God (Pr�m�t�ve and Savage),” s. 245a]. How�tt Her-Şey�n-Babası �nancının “den�z kıyısına yakın ve sulak bölgelerde toplumsal �lerleme �le b�rl�kte var olageld�ğ�ne” �kna olmuştu. Ama Lang, “En �lkel ve en arka�k toplumsal örgütlenmeye sah�p kab�lelerde ve hem den�zden çok uzak kab�lelerde hem de Darl�ng R�ver ve �ç bölgeler� g�b� olumsuz koşulların yoğun olduğu yerler�n halklarında aynı �nancı gözlemlem�ş olduğunu” How�tt’e hatırlatır ( agy.). Spencer ve F. J. G�llen Avustralya’nın ortasındak� kurak ve çorak bölgede yaşayan Ka�t�sh kab�les�nde Yüce Varlık Atnatu’yu gözlemlem�ş Lang, “God (Pr�m�t�ve and Savage)”, s. 245a.
23
Doğaüstü Varlıklar ve Yüksek anrılar 33
t�r. Oysa son derece gel�şk�n b�r toplumsal örgütlenmeye sah�p Arunta larda Her-Şey�n-Babasına rastlamamışlardır (bununla b�rl�kte, bkz. bu k�tapta, d�pnot 37). Andrew Lang, How�tt’�n Her-Şey�n-Babasına �l�şk�n şu açıklamasını aynen aktarır: “Her şey�n başlangıcından ber� ve hâlâ var olduğu �ç�n ebed� olduğu aş�kârdır. Fakat yerl�ler�n �nancına göre, büyüyle vak�ts�zce öldürülmed�ğ� sürece herkes bu durumda olacağından ötürü o da ölümsüzdür” ( Nat�ve r�bes , s. 503). Ama Lang sadece �nsanların ölümlü olduğunu (öldürüleb�ld�ğ�n�), ölümün dünyaya gelmes�nden önce var olan Her-Şey�n-Babasının �se ölümsüz olduğunu söyler. How�tt �se “Doğaüstü de olsa, b�r tanrısallık �z�ne rastlamayız,” der ( agy.) –bu Lang’ı şaşırtan b�r açıklamadır: “Çoğu durumda gelecektek� b�r yaşamın ödüller�n� ve cezalarını dağıtan müşf�k ve ebed� b�r tanrının �z�ne rastlamayız!” der. How�tt �se şu sonuca ulaşır: “Bu yerl�ler�n b�l�nçl� olarak herhang� b�ç�mde b�r d�ne sah�p oldukları �dd�a ed�lemez” çünkü Her-Şey�n-Babasına (çok nad�r durumlar dışında) ne b�r kurban ver�l�r ne de dua ed�l�r. Lang gene �ron�k b�r b�ç�mde How�tt’e Daramuluna tapınmayı keşfeden�n ve tanımlayanın b�zzat kend�s� olduğunu hatırlatır. 24
“D�ns�z İnsanlardan” İlk Tektanrıcılığa (Urmonothe�smus) Avustralya’nın Yüksek anrılarının doğasına ve yapısına �l�şk�n bu �ht�laf b�rtakım önyargıların da �ş�n �ç�ne dâh�l olmasıyla b�rl�kte �ç�nden çıkılmaz b�r hal almıştır. “Evr�mc�” b�l�m �nsanları (Spencer, Frazer, Hartland vb.) Avustralya yerl�ler� ara Bu makalen�n son kısmında (agy .) Lang Arunta ve D�e�r� kab�leler�n�n �nançlarını �nceler, özell�kle de alcher�nga kahramanlarını ve gökyüzünde yaşayan ve D�e�r�ler�n yağmur yağdırması �ç�n çağırdığı mura-mura lar üzer�nde yoğunlaşır; Lang’e göre bu b�r d�n b�ç�m�d�r çünkü doğasüstü b�r güce duayı �çer�mler. 24
34 Avustralya Dinleri
sında sah�c� b�r yüksek d�nsel kavrayışın mümkün olamayacağına �kna olmuşlardı, çünkü yerl�ler�n z�h�nsel ve t�nsel olarak daha düşük düzeyl� olduğuna �nanıyorlardı. Bu nedenle, “taş devr�” �nsanının, Yaratıcı g�b� karmaşık ve “yüce” b�r f�gür, her şeye gücü yeten ve et�k b�r Her-Şey�n-Babası f�gürü yaratmış olma �ht�mal� onlara �mkânsız görünüyordu. Bu t�pte b�r tanrısal f�gürün yalnızca d�nsel evr�m�n z�rves� olmasını bekl�yorlardı, böyle b�r evr�m�n erken b�r aşaması olması b�le mümkün değ�ld�. Hartland bunu şöyle �fade eder: “Avustralya teoloj�s�n�n ortaya koyduğu temel �lkeler o kadar bas�t k�, d�kkatl�ce bakıldığında, yerl�ler�n g�zl� ây�nler�nde öğret�len bu temel �lkeler�n b�ze yerl�ler�n vahş�l�ğ�nden başka b�r şey söylemed�ğ�, daha yüksek herhang� b�r şeye da�r b�r kanıt sunmadığı açıkça görülüyor.”25 Üstel�k beyaz adamın s�yah adamın kıtasını fethett�ğ�ne da�r –en azından b�l�nçdışı– b�r d�nsel veya “b�l�msel” gerekçelend�rmeye �l�şk�n örtük b�r kanı da mevcut. Ama çok der�n olmasa da benzer önyargılara tartışmanın d�ğer tarafındak�lerde rastlamak da mümkündü. Andrew Lang ve ateşl� tak�pç�s� Pater W�lhelm Schm�dt, farklı b�r b�ç�mde olmakla beraber konuya eş�t derecede “rasyonal�st” yaklaşı yordu. Lang m�tsel yaratıcılığın b�r şek�lde yozlaşmanın bel�rt�s� olduğunu düşünüyordu. Avustralya’nın tanrısı “Her-Şe y�n-Babası” �le �l�şk�l� çok az m�tle karşılaştığı �ç�n m�t�n son derece et�k d�nsel değerler kadar öneml� olmadığını, onlara �k�nc�l olduğunu, n�hayet�nde de bu değerler� tahr�p ett�ğ�n� düşünüyordu. “En düşük düzeyl� kab�lelerde genell�kle tıpkı Ant�k Yunan’da olduğu g�b� ölümsüz b�r ‘Baba’, ‘Efend�’, ‘Yapıcı’ �nancı buluruz ve aynı zamanda, b�r sürü m�zah�, müstehcen, tuhaf, hayal� m�tle karşılaşırız; bu m�tler, söz konusu �nancın d�nsel n�tel�ğ�ne taban tabana zıttır. Bu �nancı rasyonel ve hattâ yüce olarak tanımlarız. D�ğer taraftan, m�tler� �rrasyonel ve değers�z olarak tanımlarız.” Lang şöyle devam eder: “D�nsel “Te ‘H�gh Gods’ of Austral�a”, s. 328.
25
Doğaüstü Varlıklar ve Yüksek anrılar 35
anlayış, sah�c� b�r tefekkür ve tevazuya dayalı �taat�n bel�rled�ğ� bell� b�r ruh hal�ndek� �nsanın zekâsından kaynaklanır; m�tsel f�k�rler �se oyunbaz ve sapkın b�r hayal gücünün bel�rled�ğ� b�r ruh hal�nden kaynaklanır.” 26 “M�t�” “d�nden” ayırmak ve “�rrasyonel” unsurların “rasyonel” unsurlardan ayrılmasının tar�hsel araştırmayla haklı çıkarılab�leceğ�n� �dd�a etmek, t�p�k ve kron�k b�r Batılı rasyonal�st yaklaşımdır: “Başlangıçta” arka�k �nsan çok bas�t, rasyonel ve et�k b�r d�ne mey�ll�yd�; sonra “oyunbaz ve sapkın hayal gücü” �şe karıştı ve her şey� sulandırdı. Ama neyse k� “sağlam b�r d�n” her zaman bu sürec� ters�ne çev�r�p kend�s�n� m�toloj�k-unsurlardan-arındırma ( Entmytholog�s�erung ) yoluyla tem�zleyeb�l�r. Oysa m�t, d�n�n temel�d�r. Ve bunu da Avustralya’dan daha net göreb�leceğ�m�z başka b�r yer yoktur: D�n�n köken�nde da�ma m�t� buluruz –ve bu her türlü d�n �ç�n geçerl�d�r. Doğaüstü Varlıklara kıyasla “Her-Şey�n-Babasına” veya Gökyüzü Varlıklarına �l�şk�n daha az m�t olduğu doğrudur; ama d�n�n tar�h�n�n bütününde saptanab�lecek bu gerçeğ�n, Lang’ın ortaya koyduğu m�t�n “�k�nc�l n�tel�kte” olmasından başka b�r açıklaması da vardır. Andrew Lang Yüksek anrılara �l�şk�n son makales�n� kaleme alırken, W�lhelm Schm�dt anıtsal yapıtı Ursprung der Gottes�dee ’n�n27 b�r�nc� c�ld�n� tamamlamak üzereyd�. Schm�dt daha o zaman büyük b�r d�lb�l�mc� ve etnolog olarak nam salmıştı ve çok fazla k�tabı ve monograf�s� yayımlanmıştı. Dolayısıyla Andrew Lang’ın f�k�rler�n� �spatlamaya, düzeltmeye ve s�stemat�kleşt�rmeye yönel�k kend� görüşünü de ekleyerek Lang, Myth, R�tual and Rel�g�on, I (Londra, 1901), 65. 27 Çalışma �lk kez 1908 ve 1910 arasında Fransızca olarak, Schm�dt’�n çıkardığı yen� b�r derg� olan Anthropos ’ta yayımlanmıştır. Daha sonra L’Or�g�ne de l’�dée de D�eu. Etude h�stor�co-cr�t�que et pos�t�ve. Prem�ère part�e: H�stor�co-cr�t�que (V�yana, 1910; 316 s. 4) başlığı altında ayrıca yayımlanmıştır. Almanca met�n 1912’de yayımlanmış ve 1926’da gen�şlet�lm�ş �k�nc� basımı yapılmıştır. 26
36 Avustralya Dinleri
Avustralya’nın Yüksek anrılarına �l�şk�n mevcut malzemen�n tümünü okumak, anal�z etmek, eleşt�rmek ve yorumlamak onun �ç�n h�ç de zor olmamıştı. Ver�lere –özell�kle de “m�tsel” veya “değers�z” unsurların daha gel�şk�n Yüksek anrı anla yışlarıyla b�rl�kte var olmasına– �l�şk�n olan ve Yüksek anrı �nançları �le müteak�p d�nsel yaratılar arasındak� çapraz etk�leş�mler�n sonucunda ortaya çıkan bazı çel�şk�ler� açıklayab�leceğ�n� düşünüyordu. Bunun �ç�n Fr�tz Graebner’�n farklı kültürel ve d�nsel katmanları saptamak amacıyla gel�şt�rd�ğ� tar�hsel etnoloj� yöntem�n� uyguladı. B�rkaç yıl sonra Schm�dt Ursprung der Gottes�dee ’n�n üçüncü c�ld�nde Güneydoğu Avustralya yerl�ler�n�n d�nsel �nançlarına �l�şk�n neredeyse altı yüz sayfalık s�stemat�k b�r sunuma yer verd�. 28 W�lhelm Schm�dt yaşlılık dönem�nde bu kapsamlı monograf�y� neredeyse h�ç k�msen�n okumadığından ve kültürel katmanlaşmaya �l�şk�n t�t�z ve �ncel�kl� anal�z�n� ve gel�şk�n s�stem�n� çok az b�l�m �nsanının kullanmasından yakınıyordu. Bu görüşü doğrudur. Maalesef, bu �lg�s�zl�k sadece Ursprung der Gottes�dee ’n�n b�r�nc� ve üçüncü c�ltler� �ç�n söz konusu değ�ld�r, aynı zamanda d�ğer dokuz c�ld� �ç�n de geçerl�d�r. (Yapıtın son c�ld� olan on �k�nc� c�lt yazarın ölümünden sonra 1955 yılında yayımlamıştır). Böyles�ne mükemmel b�r başyapıtın – en arka�k halklarda anrı f�kr�ne adanmış on �k� b�n sayfalık muhteşem b�r çalışmanın– göz ardı ed�lmes�n�n b�rçok neden� vardır; bunların bazılarının sözünü etmeye b�le değmez. (Çok sayıda etnolog ve d�nler tar�hç�s�, Katol�k b�r rah�b�n �lkel d�n hakkında “nesnel” yazab�leceğ�ne �nanmayı reddeder ve bunu
Ursprung , III, Avustralya �le �lg�l� malzeme �ç�n bkz. s. 565-1114. Schm�dt Ursprung ’un Endsynthese der Rel�g�onen der Urvölker Amer�kas, As�ens, Austral�ens, Afr�kas (Münster, 1935) başlıklı 6. c�ld�nde Güneydoğu Avustralya d�nsel �nançlarını b�r kez daha �nceler; bkz. “Avustralyalı” sözcüğü altında. 28
Doğaüstü Varlıklar ve Yüksek anrılar 37
�mkânsız bulur,29 d�ğerler� �se bas�tçe aynı yazarın yazdığı b�nlerce sayfayı okuma zahmet�ne g�rmek �stemem�şt�r; b�rtakım k�ş�ler de Almanca b�lmed�ğ�nden okumamıştır.) Bununla b�rl�kte, Ursprung der Gottes�dee ’n�n göz ardı ed�lmes�n�n çağdaş b�l�m üzer�ndek� (olumsuz) etk�s�n� anlamamıza yardımcı olacak daha c�dd� başka etkenler de bulunmaktadır. Bunlardan b�r�, yazarın katı ve aşırı rasyonelc�l�ğ�d�r; �lkel tektanrıcılığın (Urmonothe�smus ) var olduğuna �nanmakla kalmaz, ayrıca tar�hsel etnoloj�n�n yardımıyla bunu kanıtlayab�leceğ�n� de savunur. Schm�dt “�lkellerdek�” Batılı tanrı kavramlarını saptamaya Lang’dan b�le fazla çabalamıştır. Urmonothe�smus olarak adlandırdığı şey, en arka�k halkların yaratıcı, her şeye gücü yeten, her şeye kad�r tek b�r anrı’ya yönel�k �nancı değ�ld�r sadece; bunun yanısıra, m�tlerden ve her türlü �nsanb�ç�ml� özell�kten ve zayıflıktan arınmış b�r Yüce Varlık f�kr�ne da�r b�r farkındalıktır. Pater Schm�dt Yüce Varlık f�kr�n�n her türlü m�toloj�k formülleşt�rmey� önceleyen b�r d�nsel aşamaya a�t olduğunu �dd�a etm�şt�.30 Ne var k�, bu tür b�r varsayım genel olarak homo rel�g�osus ’a (d�ndar �nsan) ve özelde de �lkel �nsana da�r b�ld�ğ�m�z her şeyle çel�ş�r. Yüce b�r Varlık da�ma �lkt�r, başlangıca a�t, yaratıcı b�r Varlıktır ve “başlangıca a�t olma” ve “yaratma” m�tsel düşünce yapılarının t�p�k ve mükemmel b�r örneğ�d�r. Dünyanın neredeyse her yer�nde Yüce Varlıklara �l�şk�n m�toloj�ler, d�ğer türde tanrı f�gürler�ne �l�şk�n m�toloj�ler kadar zeng�n ve çok değ�lse, bunun neden� bu tür Yüce Varlıkların m�toloj� önces� b�r döneme a�t olmaları değ�ld�r ama bas�tçe söylemek gerek�rse faal�yetler�n�n başlangıçla sınırlı olması, Schm�dt’�n yapıtına �l�şk�n eleşt�rel ama duygudaş b�r değerlend�r�lmede buna karşıt b�r görüş �ç�n bkz. Robert H. Low�e, Te H�story of Ethnolog�cal Teory (New York, 1937), s. 77 vd.; aynı yazar, Pr�m�t�ve Rel�g�on (New York, 1924), s. 127-31, 167-69. 30 “D�e Mytholog�e der austrones�schen Völker”, M�tthe�lungen der anthropolog�sche Gesellschoft �n W�en, XXXIX (1909), 240-59; bkz. s. 258. Ama Schm�dt bu görüşü yapıtlarında tekrar tekrar y�neler. 29
38 Avustralya Dinleri
yan� başlangıçta sürdürdükler� faal�yetler�n b�tm�ş olmasıdır. Onların dünyayı ve �nsanı yarattıkları veya şek�llend�rd�kler�, temel toplumsal kurumları kurdukları ve ahlâk yasalarını yaptıkları söylen�r. Bu türden b�r yaratılış öyküsü b�raz bas�tt�r; çalışmaları ve serüvenler� evren�n yaratılma dönem�n�n son bulmasının ardından da devam eden (h�ç kuşkusuz bu sonrak� serüvenler ve faal�yetler de �lk, m�tsel başlangıç zamanında gerçekleş�r) d�ğer tanrısal f�gürler�n daha dramat�k m�toloj�ler�yle karşılaştırıldığında onlarınk� b�raz tekdüze görüneb�l�r. Sadece tek b�r örnek verel�m: Kul�nler�n Yüce Varlığı Bunj�l m�tler�nde b�r erkek kardeş�, oğulları, kızları, b�r karısı ve bazen de �k� karısı var olarak tems�l ed�l�r ve bu da Schm�dt’e göre, sah�c� Bunj�l �le karşılaşmadığımızın açık b�r kanıtıdır; burada daha sonrak� kültürel katmanların b�rçok çapraz üremes�yle karşı karşıyayızdır ve bu katmanların her b�r� farklı t�pte b�r m�toloj�yle �l�şk�l�d�r. Schm�dt’e göre, Bunj�l ’�n erkek kardeş� �k� sınıfa dayalı kültür (Zwe�klassenkulturen) �ç�n karakter�st�k olan Ay m�toloj�s�n� yansıtır; karıları ve çocukları da karma kültür ( M�schkulturen) �ç�n t�p�k olan Ay ve Güneş m�toloj�ler�n�n kes�şmes�n�n ürünüdür. 31 Burada kasted�len h�ç kuşkusuz “m�toloj�k düşünme” (yan� ay ve güneş m�toloj�ler�) ve yabancı toplumsal yapılar (örneğ�n, �k�l� kültür) �le temasın kaçınılmaz olarak Yüce Varlığın sah�c� (özgün başlangıçtak�) tems�l�nde b�r değer y�t�m�ne yol açmak zorunda olduğu varsayımıdır. Ama tam da yüce ve t�nsel b�r F�gürün “�nsanca” çel�şk�lerde ve eylemlerde �çer�lmes�nden ötürü değer�n� y�t�rmes� Batılı b�r “aydınlanma” düşünces�d�r. Arka�k ve geleneksel kültürler�n büyük b�r çoğunluğunda (“�lkel” kültürler, Ant�k Yakın Doğu, H�nd�stan vb.) “�nsanın” aşırı düşünceler� b�r tanrının (tanrısal b�r varlığın) aşkın �t�barını değers�zleşt�rmem�şt�r. Üstel�k Schm�dt’�n Bunj�l ’�n muhte Bkz. Ursprung , 1. C�lt, s. 342 vd., s. 371 vd.; 3. C�lt, s. 674-75; ve başka yerlerde. 31
Doğaüstü Varlıklar ve Yüksek anrılar 39
l�f “katmanlarına” �l�şk�n anal�z� sadece h�potet�k b�r yen�den �nşadır; tar�hsel b�r sürec�n tanımlanması değ�ld�r, dolayısıyla, b�r d�n tar�hç�s�nden bekleneb�lecek türde yorumb�lg�sel (hermenöt�k) b�r çalışma değ�ld�r. D�n tar�hç�s�n�n Bunj�l ’e �l�şk�n h�potet�k b�r yen�den-�nşa �le yet�nmey�p (yan�, “saf ” b�r Yüce Varlıktan karıları, çocukları ve erkek kardeş�yle Bunj�l ’e geç�şle sınırlı kalmayıp) tüm bu d�nsel değ�ş�mlere b�r açıklama get�rmes� beklen�rd� –elbette bu değ�ş�mler�n kanıtlanab�lmes� koşuluyla. Yüksek b�r Varlığın “�nsanb�ç�ml� şek�llend�r�lmes�”n�n �lle de daha öncek� yücelt�len b�r f�gürü, şahs�yet� vb. değers�zleşt�rmes� gerekmez. B�lak�s �fade araçlarındak� b�r değ�ş�kl�ğ� tems�l eder, d�nsel b�r f�kr�n yen� “c�s�mleşmes�n�” yansıtır. Aynı şek�lde, hayvan şek�ll� tanrıların da �nsanb�ç�ml� tanrılara kıyasla daha düşük veya daha �lkel b�r d�nsel b�ç�m� �fade etmes� gerekmez. Hayvanlar g�zeml� ve kutsal auralarını d�nler tar�h�nde ancak daha sonrak� dönemlerde y�t�rm�şlerd�r. Yüz b�nlerce yıl boyunca hayvan b�ç�mler� aşkın ve kutsal güçler�n en mükemmel �fades� olmuştur. Özetle, W�lhelm Schm�dt Avustralya d�n�ndek� tar�hsel değ�ş�mler� açığa çıkarma ve açıklama g�r�ş�m�nde haklıydı ama bu değ�ş�mlere negat�f b�r anlam yüklemes�, Batılı önvarsayımlarının ürünü olan b�r dış-değerlend�rmeyd�.
Avustralya’nın Yüksek Tanrıları ve Batı’da Zamanın Ruhu Bununla b�rl�kte Andrew Lang, W�lhelm Schm�dt ve ardılları ne tür kısıtlamalara sah�p olurlarsa olsunlar, gene de genelde �lkel d�nler�n ve özelde de Avustralya d�nler�n�n öneml� b�r bo yutunu �nceleme maharet�n� göstereb�ld�ler. B�r Yüksek Varlık anlayışının –söz konusu Yüksek Varlık, d�ğer daha karmaşık kültürlerde rastlanan Yüce Varlıklardan (anrılardan) ne kadar farklı olursa olsun– en azından b�rçok d�nde ortak olarak gözlemlenen b�r durum olduğu söyleneb�l�r. “İlkel” �le “uygarlaş-
40 Avustralya Dinleri
mış” �nsan arasındak� mesafe h�ç de öyle der�n b�r uçurum g�b� görünmüyordu. Ama Lang’ın son makales�n�n ve Ursprung der Gottes�dee ’n�n b�r�nc� c�ld�n�n yayımlanmasının üzer�nden çok geçmeden Batı’da Zamanın Ruhu (Çağın Anlayışı, Ze�tge�s t*) değ�şt� ve Yüksek anrılar meseles�ne yönel�k �lg� s�l�kleşt�. Em�le Durkhe�m’ın Les formes élémenta�res de la v�e rel�g�euse (D�nsel Yaşamın emel B�ç�mler�, 1912), S�gmund Freud’un otem und abu (1913), Luc�en Lévy-Bruhl’ün Les fonct�ons mentales dans les soc�étés �nfér�eures (İlkel oplumlarda Z�h�nsel İşlevler, 1910) k�tapları sosyologların, ps�kologların, d�n tar�hç�ler�n�n ve eğ�t�ml� okuyucuların �lg�ler�n� totemc�l�ğe –özell�kle de Avustralya totemc�l�ğ�ne– ve Lévy-Bruhl’ün la mental�té prélog�que (mantık önces� z�h�n) olarak adlandırdığı şeye yen�den yönlend�rd�. Burada bu çalışmaların tezler�ne ve h�potezler�ne �l�şk�n kapsamlı b�r �ncelemeye kalkışmamıza gerek yok.32 Buradak� tartışmamız bakımından öneml� olan B�r çağın en bel�rg�n f�krî ve ahlâk� eğ�l�m�. (ç.n.) 32 Bkz. M. El�ade, “Te H�story of Rel�g�ons �n Retrospect: 19121962”, Journal of B�ble and Rel�g�on, XXX (1963), 98-109, özell�kle s. 99 vd. Em�le Durkhe�m’a göre, Avustralya’nın Yüksek anrıları totem �nançları s�stem�ne dayanır. Ba�ame , Daramulun, Bunj�l ve d�ğerler� farklı boyların tanrılaştırılmış totem� g�b�d�r. Durkhe�m’a göre, bu tanrılaştırma er�şt�rme törenler� yoluyla gerçekleşm�şt�r; bkz. Te Elementary Forms of the Rel�g�ous L�fe , İng. çev. Joseph Ward Swa�n (1915; yen�den basım, New York: Coll�er Books, 1961), s. 329 vd. Durkhe�m’ın Avustralya’nın bazı boyutlarına ve d�ğer arka�k d�nlere �l�şk�n son derece değerl� anal�zler� �le d�n�n toplumsal köken�ne �l�şk�n genel teor�s�n� b�rb�r�nden ayırt edeb�l�r�z. Bu teor� b�l�m �nsanlarının büyük b�r çoğunluğu tarafından eleşt�r�lm�ş ve redded�lm�şt�r. Fakat Durkhe�m’ın başyapıtının popüler başarısı �se öncel�kle d�nsel deney�m� kolekt�f coşku �le özdeşleşt�rmes�ne dayanır. emelde bu, Te Elementary Forms ’un �lkel d�ne �l�şk�n anlayışımızdan z� yade Batı düşünces�ne �l�şk�n anlayışımız bakımından daha öneml� olduğu analmına gel�r. Durkhe�m’ın popülerl�ğ� gelecek on, on beş yıl �çer�s�nde Batılı toplumların çoğunda patlak verecek olan şey�n *
Doğaüstü Varlıklar ve Yüksek anrılar 41
şey, etnologların sürekl� olarak bu h�potezler� eleşt�rmes�ne ve reddetmes�ne rağmen, I. Dünya Savaşı sonrasında Zamanın Ruhu’nun Avustralya totemc�l�ğ�n� yalnızca d�n�n köken� bakımından değ�l, ayrıca toplumun ve kültürün –hattâ Batılı �nsanın nevrozlarının– köken� bakımından da öneml� merkezî b�r problem olarak kavramasıdır. 1920’den sonra yayımlanan ve Avustralya’nın Yüksek anrılarını mükemmel b�r şek�lde ele alan az sayıda öneml� çalışma maalesef d�kkatlerden kaçtı. Schm�dt’�n Ursprung der Gottes�dee ’n�n (anrı F�kr�n�n Köken�) �lk c�ltler�n�n başına gelenler� görmüştük. 1922’de Raffaele Pettazzon�, anrı: D�nler ar�h�nde ektanrıcılığın Oluşumu ve Gel�ş�m� * k�tabının b�r�nc� c�ld�n� yayımladı; k�tabın alt başlığı �se İlkel Halkların İnançlarında Göksel Varlıklar ’dı. Pettazzon� Avustralya’nın Yüksek anrılarına kısa ama çok öneml� b�r bölüm ayırdı ve ayrıca Lang, How�tt, Schm�dt, A. van Gennep ve d�ğerler�n�n f�k�rler�n� uzun uzadıya ele aldı. V�co’yu okuyan ve m�tsel düşüncen�n önem�n�n farkına varan Pettazzon�, öncek� yorumların neredeyse heps�n� reddett�. 33 Avustralya’nın Yüksek anrılarının haberc�s�d�r. Gerçekten de Te Elementary Forms Batılı okuyucuyu b�r�nc� Avrupa savaşının yaklaşan olaylarını, m�ll�yetç�l�ğ�n yüksel�ş�n� ve faş�zm �le komün�zm�n görünüşünü anlamaya hazırlamıştır. Durkhe�m b�reyc�l�ğ�n ve b�l�nmezc�l�ğ�n ön planda olduğu ruhban karşıtı b�r Fransa’da kolekt�f �lg�ler�n ve coşkunun d�nsel doğasını vurgulamıştır. Okuyucularını devlet�n, toplumsal sınıfın veya ulusun nasıl muazzam h�yerofan�ler (kutsalın tezahürü) hal�ne geleb�ld�ğ�n� kavramaya hazırlar. * D�o: Formaz�one e sv�luppo del monote�smo nella stor�a delle rel�g�on�: L’Essere celeste nelle credenze de� popol� pr�m�t�v�. (ç.n.) 33 Bkz. Pettazzon�, agy ., I, s. 43 vd. (Lang, Schm�dt), s. 60 vd. (A. van Gennep’�n Mythes et légendes d’Austral�e ’s�ne [Par�s, 1906] �l�şk�n eleşt�rel b�r tartışma). Van Gennep Avustralya Yüksek anrılarının doğal �lahlar olduğunu, daha doğrusu ş�mşek tanrıları (d�eux-tonnerre ) olduğunu düşünüyordu; bkz. agy ., Introduct�on, s. cxv�.
42 Avustralya Dinleri
sah�c�l�ğ�nden şüphe etmed� –bunun neden� sadece öneml� b�r�nc�l kaynakların heps�n� okumuş olması değ�ld�; bunun yanısıra, Yüksek anrıyı m�tsel �mgelem�n b�r ürünü olarak kavramasıydı. Pettazzon�’ye göre, Avustralya’nın (ve d�ğer arka�k kültürler�n) Yüce Varlıkları göksel tanrılardır ama n�ha yet�nde, gökyüzünün ve atmosfer�k fenomenler�n (ş�mşek, yağmur, gökkuşağı vb.) m�tsel k�ş�leşt�rmeler�d�r. D�ğer b�l�m �nsanları,34 hattâ Schm�dt b�le, Avustralya Yüce Varlıklarının bazılarını göksel tanrılar olarak tanımlamıştır. 35 Buna rağmen, Pettazon� b�r Gökyüzü Varlığının m�tsel olarak algılanan doğalcı b�r yapıya sah�p olduğunda ısrar etm�şt�r: anrı sadece gökyüzünde yaşamakla kalmaz, aynı zamanda faal�yet� de b�r gökyüzü faal�yet�d�r.36 ahm�n ed�leceğ� g�b�, Schm�dt bu yorumu sürekl� ve ş�ddetl� b�r b�ç�mde eleşt�rd�. 37 Ana �t�razı, k�ş� olarak kavranan Yüksek anrının ne gökyüzünden türet�leb�leceğ� ne de gök yüzüyle özdeşleşt�r�leb�leceğ�yd�. İk� b�l�m �nsanı arasındak� tartışma ömürler�n�n sonuna dek devam ett�. 38 Pettazzon� son makaleler�nden b�r�nde “Yüce Varlığın Göksel b�r Varlı Örneğ�n bkz. Froben�us, Im Ze�talter des Sonnesgottes (Berl�n, 1904), I, s. 73 vd., Ba�ame hakkında; W. Foy; T. Preuss; Graebner; vb. (bkz. Pettazzon�, agy ., I, s. 64 vd.). 35 Ne var k� Schm�dt, bunun gökyüzünün b�r k�ş�leşt�r�lmes�n� �çerd�ğ�n� reddeder; bkz. bu k�tapta d�pnot 37. 36 Bkz. Pettazzon�, agy ., I, s. 67 vd., s. 355 vd. vs. Pettazzon� “Çoktanrılı D�nlerde Yüce anrı” ve “ektanrılı D�nlerde Benzers�z anrı”ya ayırdığı �k�nc� ve üçüncü c�ltler� h�çb�r zaman yayımlamamıştır (I, s. xv�). Ama 1955’te etk�ley�c� b�r monograf� kaleme alır, L’Onn�sc�enza d� D�o (or�no); Avustralya Yüksek anrıları konusunda bkz. s. 50712. 37 Örneğ�n bkz. Schm�dt, Ursprung , I, 270-73, 67&90; Anthropos , XXI (1926), 269-72; ve Te Or�g�n and Growth of Rel�g�on , çev. H. J. Rose (New York, 1931), s. 209-14. 38 Örneğ�n bkz. Pettazzon�, “Monote�smo e ‘Urmonote�smo’ “(Stud� e mater�al� d� stor�a delle rel�g�on� , XIX-XX [1943-461, 170-77) 34
Doğaüstü Varlıklar ve Yüksek anrılar 43
ğa �nd�rgenemeyeceğ� konusunda artık Fr. W�lhelm Schm�dt �le kısmen aynı f�k�rde olduğunu” kabul ett�. Bununla b�rl�kte, Yüce Varlığın “Schm�dt’�n savunduğu g�b�, ağırlıklı olarak mantıksal-nedensel düşüncen�n ürünü olamayacağı, daha z�yade m�tsel düşüncen�n ürünü olduğu”39 f�kr�n� koruduğunu da açıklamasına ekled�. Fakat Pettazzon�’n�n ana tez� olan L’Essere celeste ’y�, yan� “�lkel Yüce Varlıklar gökyüzünün k�ş�leşt�r�lmes�d�r” tez�n� terk ett�ğ�n� görmek �ç�n en son çalışmasını okumamız yeterl�d�r. Pettazzon�’n�n f�k�rler� yalnızca sınırlı b�r b�l�m çevres�nde b�l�n�yor ve tartışılıyordu. Muhtemelen Graebner’�n son k�tabı Das Weltb�ld der Pr�m�t�ven (İlkeller�n Dünya Görüşü) daha büyük b�r okuyucu k�tles�nce kucaklandı; tar�hsel etnoloj�n�n kurucusu Graebner bu çalışmasında Avustralya’nın tanrısı Her-Şey�n-Babasına �l�şk�n görüşler�n� özetler. Bu “büyük Yaratıcı anrı” hakkında şunları söyler: Genel olarak arkasında başka b�r f�gür vardır; bu �k�nc� f�gür daha güçlü olsa da �k�nc�l konumdadır, çoğunlukla da oğlu olduğu kabul ed�l�r, ama sık sık da �nsanlığın �lk atası olduğu varsayılır. Bazen örneğ�n Kurna� lerde büyük tanrının karısı yoktur ya da yalnızca b�r tane karısı vardır; k�m�ley�n oğlunu karısı olmadan yaratır. Ona öncel�kle yaratıcılık atfed�l�r ya da en azından �nsanlar �ç�n öneml� olan her şey�n �lk neden� olduğu yakıştırması yapılır; bumerang g�b� en öneml� aletler� �lk o yapmıştır; sınırsız güce sah�p b�r büyücüdür, göksel şeft�r. Er�şt�rme törenler�nde gençler yet�şk�n statüsüne geçerken onun hakkında b�lg�lend�r�l�rler; bu b�lg� onlara yaşlılar tarafından ver�l�r… Ayrıca, bü ve “Das Ende des Urmonothe�smus?” ( Numen, I1 [1956], 156-59; Numen, V [1958], 161-63). 39 R. Pettazzon�, “Te Supreme Be�ng: Phenomenolog�cal Structure and H�stor�cal Development”, M. El�ade ve J. M. K�tagawa (yay. haz.), Te H�story of Rel�g�ons, Essays �n Methodology �ç�nde (Ch�cago, 1959), s. 60.
44 Avustralya Dinleri yük tanrının sadece her şey�n yaratıcısı ve yapıcısı olarak değ�l, aynı zamanda kab�len�n ahlâkının koruyucusu olarak kabul ed�lmes� de son derece öneml� b�r noktadır. Esk� zamanlarda �nsanlar �y� alışkanlıklarını unuttuğunda, büyük tanrının onları cezalandırmak �ç�n b�r yangın çıkarıp, b�r tufan başlattığına da�r b�r efsane anlatılır… Büyük anrının doğasına ve anlamına �l�şk�n olarak öncel�kle şu noktayı bel�rtmek gerek�r: Bu tanrının varlığı, yerl�ler�n her şey�n neden�n� b�lme arzusunu tam anlamıyla karşılar. Fakat Preuss, �lk nedene dayalı böyle soyut b�r f�kr�n �lkel halklarda bu denl� yaşam dolu b�r f�gür üreteb�leceğ�ne şüpheyle bakmakta belk� de haklıydı. Elbette �nsanın doğayı yönetmes�n� sağlayan büyüler�n ve ây�nler�n yaratıcısının anrı olduğu varsayılmalıdır; bu ölçüde varlığı da �nsan nesl�n�n bugün b�le devamlılığını sağlar… Ayrıcalıklı b�r öneme sah�p oluşu ve canlılığı gene de bu ant�k kültürdek� başka b�r etkene dayanır: Et�k. Bu tanrı �nsanın sadece f�z�ksel varoluşunun değ�l, toplumsal varoluşunun da, yan� özünün de koruyucusudur.”40
Yüksek Tanrılar ve Efsane Kahramanları* Graebner’�n açıklamasının Güneydoğu Avustralya yerl�ler�n�n Yüksek anrılarına �l�şk�n son yetk�n ve olumlu açıklama olduğu düşünüleb�l�r. Bu yüzyılın başında söz konusu kab�leler F. Graebner, Das Weltb�ld der Pr�m�t�ven (Mün�h, 1924), s. 2527, aktaran Schm�dt, Te Or�g�n and Growth of Rel�g�on , s. 247-48. Graebner b�r d�z� makale yayımlar, “Zur austral�schen Rel�g�onsgesch�chte”, �n Globus , 96 (1909), 341 vd., 362 vd., 373 vd.; Graebner bu makalelerde önceden keşfett�ğ� üç farklı kültürel alanın kronoloj�s�n� oluşturmaya çalışır. Durkhe�m, Graebner’�n araştırmasını ve ulaştığı sonuçları aş�kâr nedenlerle göz ardı etm�şt�r. Ayrıca bkz. Rudolph F. Lehmann, “D�e Rel�g�onen Austral�ens und der Südsee, 1911-1930”, Arch�v für Rel�g�onsw�ssenschaft , XXIX (1931), 139-86. * Kültür Kahramanları. (ç.n.) 40
Doğaüstü Varlıklar ve Yüksek anrılar 45
kültürel özerkl�kler�n� y�t�rd�ler veya f�z�ksel olarak yok oldular; yan� yen� b�r araştırma yapılması neredeyse �mkânsız hale geld�. Öte yandan, yen� kuşak etnologlar daha öncek� yazarların gözlemler�ne kuşkuyla yaklaşmaya başladılar. Örneğ�n sentez n�tel�ğ�ndek� muhteşem yapıtları Te World of the F�rst Austral�ans ’ta (İlk Avustralyalıların Dünyası) Ronald ve Cather�ne Berndt, �ş� “Her şey�n Babası”ndan söz etmeye kadar �ler� götüren How�tt’e b�le kuşkuyla yaklaşıyor g�b�d�r. 41 “Güneydoğu Avustralya’nın büyük b�r bölümünde bugün bu tür malzemen�n doğruluğunu sınamanın artık mümkün olmaması” ( Te World of the F�rst Austral�ans , s. 202) Berndt’ler� söz konusu halkların d�nsel �nançlarını neredeyse tamamen göz ardı etmek zorunda bırakmıştır. 1943’te Men�ndee’de, esk�den anlatılan b�r Ba�ame m�t�ne ulaşma �mkânı artık kalmamıştı. “ Ba�ame hâlâ b�l�n� yordu, fakat ona yapılan göndermeler çoğunlukla er�şt�rme ve büyü bağlamında gerçekleş�yordu ve ancak bazı ây�nlerde görünüşüne da�r atıflarda bulunuluyordu” ( agy.). Bununla b�rl�kte, kültür alışver�ş� yaparak değ�şm�ş b�r toplumda b�le Yüksek anrıya dayalı g�zl� kült en dayanıklı öge olarak görünüyordu!42 R. M. ve C. H. Berndt, Te World of Te F�rst Austral�ans (Ch�cago, 1964), s. 202. Schm�dt’�n Ursprung’ una kaynakçada yer verseler de yazarlar, Schm�dt’�n Avustralya d�nler�ne �l�şk�n f�k�rler�n� tartışmazlar. 42 Berndt’ler, halkının er�şt�r�lm�ş son k�ş�s� olan –ve ant�k hayatta olmayan– yaşlı b�r adamdan aldıkları b�lg�ler ışığında (Güney Avustralya’nın Aşağı Murray R�ver kes�mler�ne a�t) Ngurunder� m�t�n�n neredeyse tamamına ulaşab�lm�şt�r. Yazarlar Ngurunder�’ y� “Kahraman Ata” olarak �fade ederler. Davranışları bunu andırır; m�tler� b�rtakım yolculuklardan ve serüvenlerden oluşur; bu yolculuklarda yeryüzünü şek�llend�r�r ve dönüştürür. “Sonunda den�ze daldı ve kend�s�n� esk� yaşamından tem�zley�p arındırdı ve gökyüzüne, Wa�eruwar , ruhlar dünyasına g�tt�. Ama kaybolmadan önce, Jarald� halkına ölüler�n ruhlarının da�ma kend�s�n� açtığı yoldan g�deceğ�n� ve sonunda gök yüzü dünyasında kend�s�ne katılacağını söyled�” (agy ., s. 204). Bu son 41
46 Avustralya Dinleri
Buna şu noktayı da �lave etmem�z gerek�r: Yüzyılın �lk çeyreğ�nde bazı Avustralyalı etnologlar “Her şey�n Babası”, “Yüksek anrı” veya “Yüce Varlık” �s�mler� yer�ne “kahraman ata”, “efsane kahramanı” 43 veya “gök kahramanı” ve “efsanev� gök kahramanı” (Elk�n) g�b� �s�mler kullanmaya başlamıştır. A. P. Elk�n Güneydoğu Avustralya’nın Yüce Varlıklarına �l�şk�n daha esk� b�lg�lere Berndt’ler kadar kuşkucu yaklaşmıyor g�b�d�r. Ba�ame , Daramulun, Nurunder� , Bunj�l ’den vb. söz ederken bunların “�nsanlara madd� kültürün muhtel�f ögeler�n� bahşett�ğ�n�, onlara toplumsal yasaları verd�ğ�n� ve her şeyden öneml�s� de er�şt�rme ây�nler�n� kurumsallaştırdıklarını” �dd�a eder. Ayrıca şunu da bel�rt�r: “Er�şt�rme ây�nler� sayes�nde genç adaylar yet�şk�n olmadan önce tanrıya da�r gerçek b�lg�y� �lk kez ed�n�r ve onun g�zl� �sm�n� öğren�rler; bugün b�le uygarlaşmış Avustralya yerl�ler� b�r yabancıya onun �sm�n� söylemezler.”44 Ama Elk�n, Ba�ame , Daramulun ve d�ğerler�n� “gökyüzü kahramanları” olarak adlandırır. Her şey� görür ve b�l�rler ve gökyüzünde yaşarlar, gökyüzü “çoğunlukla çok fazla kuvars, kr�stal ve taze suya sah�p b�r yer olarak resmed�l�r.” Er�şt�rme ây�n�nde büyücü “gökyüzüne yolculuk edeb�l�r ve Ba�ame ’ye �l�şk�n b�r şey göreb�l�r; sonunda ölü de oraya g�der çünkü er�şt�rmes� neden�yle buna hak kazanmıştır” ( Abor�g�nes , s. 224). Elk�n, Avustralya yerl�ler�n�n gökyüzü kahramanına genell�kle “baba” veya “her şey�n babası” d�ye h�tap ett�ğ�n�, gürlemeç�n onun s�mges� olduğunu ve “temel yasaların, adetler�n ve ây�nler�n koruyucusu ve uygulayıcısı” olduğunu söyler ( agy ., s. 225). ayrıntı öneml�d�r. Ngurunder� göksel b�r Yüksek Varlığın bazı k�ş�l�k özell�kler�n� barındıran b�r gökyüzü kahramanına benzemekted�r. 43 Bkz. R. M. ve C. H. Berndt, agy ., s. 141, Ba�ame ve Daramulun ’a göndermelerle b�rl�kte. 44 A. S. Elk�n, Te Austral�an Abor�g�nes (bundan sonra “Abor�g�nes” olarak anılacak) (1938; 3. basım, 1954; yen�den basım, New York: Doubleday & Co., 1964), s. 224.
Doğaüstü Varlıklar ve Yüksek anrılar 47
Elk�n’�n Güney Avustralya gökyüzü kahramanını sunuş şekl�n�n, How�tt’�n ve Lang’ın “Her Şey�n Babasını” ve Graebner’�n de “büyük tanrı”yı tanımlayış şekl�yle neredeyse tamamen örtüştüğünü kolayca göreb�l�rs�n�z. Büyük b�r �ht�malle ünlü etnolog �deoloj�k, hattâ teoloj�k yan anlamlarından ötürü bu ter�mler� kullanmakta tereddüt etm�şt�. Aslında, Elk�n’�n “gökyüzü kahramanı” gerçek b�r tanrıdır –Elk�n’e göre, g�zl� b�r d�ne özgü b�r tanrıdır: “Er�şt�rme adaylarıyla yaptığım görüşmeler sayes�nde ve meseley� çözeb�ld�ğ�m kadarıyla, bu gökyüzü kahramanları g�zemler� b�rkaç b�n yıl önces�n�n esk� g�zem kültler�ne dayanan g�zl� d�nsel cem�yetler�n kahramanına karşılık gel�r; hang� tesadüfler sonucu gel�şt�r�lm�ş olursa olsun, bu kültün tar�hsel olarak Avustralya yerl�ler�yle bağlantılı olduğuna �nanma eğ�l�m�ndey�m.” (agy ., s. 244). Elk�n’�n g�zem kültler�yle Avustralya’ya özgü er�şt�rmeler arasındak� tar�hsel bağlantı h�potez�n� burada tartışmayacağız.45 B�z�m �ncelemem�z açısından öneml� olan nokta, (1) B�ld�ğ�m kadarıyla, Elk�n “b�rkaç b�n yıl önces�n�n esk� g�zem kültler�” �le ney� kastett�ğ�n� h�çb�r zaman açıkça �fade etmem�şt�r. Eleus�s G�zemler�n� m�? Helen�st�k g�zem d�nler�n� m�? Ama bu tür g�zem kültler�n�n merkez�nde “ölen ve d�r�len tanrılar” vardı, “gök yüzü kahramanları değ�l.” Belk� de aklındak� M�thra’ydı, yan�, ölümü tanımayan tek g�zem tanrısı; ama M�thra da “gökyüzü kahramanları” arasında sınıflandırılamaz. K�tabı Abor�g�nal Men of H�gh Degree ’de (Sydney, 1946), s. 76-77, Elk�n Avustralya büyücü hek�mler�n�n paraps�koloj�k güçler� �le H�nt ve �bet yog�ler�n�n becer�ler� arasındak� benzerl�ğe d�kkat çeker. Elk�n aralarında tar�hsel b�r bağlantı olduğuna �nanmaya eğ�l�ml�d�r (bkz. El�ade, B�rth and Reb�rth, s. 99 vd.). Bu meseley� daha sonra tekrar ele alacağım. Ş�md�l�k Avustralya büyücü hek�mler�n�n tıbb� f�k�rler� ve prat�kler� �le H�nd�stan’ın yerl� kab�leler� arasında da benzerl�kler bulunduğunu eklemekle yet�ne y�m; bkz. E. Drobec, “He�lkunde be� den E�ngeborenen Austral�en”, W�ener Be�träge zur Kulturgesch�chte und L�ngu�st�k , IX (1952), 280307; bkz. s. 305. Fakat bu tür benzerl�kler H�nt veya �bet yog�ler�n�n etk�s�n� �ma etmez. Elk�n ayrıca Avustralya büyücü hek�mler�n�n 45
48 Avustralya Dinleri
Elk�n’�n Güneydoğu Avustralya’nın Gökyüzü Varlıklarının sah�c�l�ğ�nden şüphe etmemes� ve (2) Elk�n’�n kronoloj�k olarak bu tanrıların totem Kahramanlarından önce geld�ğ�n� �ler� sürmes�d�r. Gerçekten de şöyle yazar: Er�şt�rme ve g�zl� yaşam Avustralya’nın tamamına yayılmıştı; bugün artık Avustralya’nın orta ve kuzey kes�mler�nde gökyüzü kahramanı �nancı ya yok olmuştur ya da ruhları yeryüzüne (toprağa) bağlı totem kahramanları tarafından ger� plana �t�lm�şt�r; ama gene de, bulgulara �l�şk�n kapsamlı ve t�t�z b�r araştırma er�şt�rmen�n esk�den muhtemelen orta ve kuzey bölgelerde de gökyüzü kahramanına �l�şk�n öneml� b�r b�lg� kaynağı olduğunu ve onun dünyasına ulaşma olanağı sunduğunu açığa vuracaktır. Kuzeybatıda �se yerl�lere gürlemeç yapmayı öğreten, onları er�şt�rme törenler� konusunda eğ�ten kahramanlar gökseld�r. Eks�k şek�llend�r�lm�ş varlıklara �l�şk�n olan ve b�r er�şt�rme ây�n�yle bağlantılı olduğunu sandığım öneml� ve yaygın b�r Orta Avustralya m�t�nde kahraman ve şek�llend�r�c� gökyüzünden gel�r.46 Başka Orta Avustralya m�tler� de âdeta aynı ontoloj�k ve kronoloj�k d�z�l�şe ışık tutar: Gökyüzü Varlıkları-otem Kahraer�şt�rme örüntüsünü muhtemelen Melanezya etk�s�n� yansıtan doğu Avustralya’ya özgü b�r mumyalama r�tüel�ne benzet�r ( Abor�g�nal Men of H�gh Degree , s. 40-41). Bununla b�rl�kte, Elk�n Melanezya etk�ler�n�n esasen daha yüksek kültürlerde kaynaklanmış olan f�k�rler�n ve tekn�kler�n taşıyıcısı olduğuna �nanma eğ�l�m�nded�r. Acaba Elk�n Avustralya büyücü hek�mler�n�n er�şt�rmes�n� Mısırlıların mumyalama r�tüel� �le m� �l�şk�lend�rmekted�r? Bu tür h�potezler, “G. Ell�ot-Sm�th ve W. J. Perry “Mısır’ın yayılmacılığı”na �l�şk�n savlarını akla get�r�r. Durum ne olursa olsun, bu asılsız b�r h�potezd�r: Aynı er�şt�rme örüntüsü S�b�ryalı şamanlarda ve Kuzey ve Güney Amer�kalı şamanlarda da gözlemlenmekted�r; bkz. M. El�ade, Shaman�sm: Archa�c echn�ques of Ecstasy (New York, 1964). 46 Elk�n, Abor�g�nes , s. 224.
Doğaüstü Varlıklar ve Yüksek anrılar 49
manları. Spencer ve G�llen 1904’te (Orta Avustralya’da Aranda ların hemen kuzey�ndek�) Ka�t�sh kab�les�n�n İlk Varlığı Atnatu’nun Düş Zamanını ( alcher�nga ), yan� “yaratılış” dönem�n� önceled�ğ�n� söylem�şt�. Atnatu “çok esk�den gökyüzüne g�tt�… Kend�s�n� yaptı ve kend�s�ne b�r �s�m verd�.” Karıları ve oğulları var, oğullarının �sm� de Atnatu. Bazı oğulları kutsal �badetler�n� yer�ne get�rmey� �hmal ett�, Atnatu onları cezalandırarak gökyüzünden kovdu. Sürülen bu oğullar yeryüzüne �nd� ve �nsanların atası oldu. Atnatu “s�yah �nsanın sah�p olduğu her şey�” �nsanlara verd�. Atnatu “muhteşem s�yah� b�r �nsan” olarak tanımlanır; gürlemeçler�n çalındığı kutsal �badetler yer�ne get�r�r, er�şt�rme törenler�nde gürlemeç çalmayan ölümlüler� cezalandırır. 47 Elk�n şöyle yazar: “Batıdak� Aranda ve Lor�tja kab�leler�nde, bazı m�tlerde düş zamanı kahramanlarının önceden gökyüzü dünyasıyla bağlantılarının olduğu ve dağ aracılığıyla o dünyayla bağlantı kurdukları söylen�r. Ama gökyüzü kahramanı bunun bozulmasına neden olmuştur ve böylece düş zamanının totem kahramanları yeryüzünde kalmaya mecbur olmuştur.” 48 Bu çok öneml� b�r m�tsel gelenekt�r ve daha kapsamlı �ncelenmes� gerek�r. Öncel�kle . G. H. Strehlow yakın tar�hl� çalışmasında sunduğu yen� b�lg�ler� temel alacağım. 49 Strehlow’a göre, Aran B. Spencer ve F. J. G�llen, Te Northern r�bes of Central Austral�a (Londra, 1904), s. 498 vd. Elk�n, Abor�g�nes , s. 225’de doğru b�r saptamada bulunur ve dünyada �cra ed�len ây�nler�n b�r protot�p� olduğunu �ler� sürer. 48 Elk�n, Abor�g�nes , s. 225. 49 . G. H. Strehlow, “Personal Monototem�sm �n a Polytotom�c Commun�ty” (bundan sonra “Personal Monototem�sm” olarak anılacak), Festschr�ft für Ad. E. Jensen, II (Mün�h, 1964), 723-54; ayrıca bkz. Strehlow, Aranda rad�t�ons (Melbourne, 1947) and “La gémell�té de l’âme huma�ne”, La our Sa�nt-Jacques (Par�s, 1957), Sayı 11-12 (Numéro spéc�al sur la mag�e), s. 14-23. Bu b�lg�n�n büyük b�r kısmı C. Strehlow’ın yapıtlarında daha yoğun b�r b�ç�mde zaten 47
50 Avustralya Dinleri
da d�l�n�n konuşulduğu bölgelerde yeryüzü ve gökyüzünün her zaman var olduğuna ve hep Doğaüstü Varlıkların ülkes� olduğuna �nanılıyordu. Batı’dak� Aranda lar gökyüzünün devekuşu ayaklı Büyük Baba’nın (Knar�tja ) ev� olduğuna �nanırlar; onlar �ç�n Büyük Baba aynı zamanda Ebed� Gençl�k’t�r (altj�ra nd�t ja ). Köpek ayaklı karıları, b�r sürü oğlu ve kızı vardır. “Ebed�yen yemyeş�l olan b�r yerde meyve ve sebze y�yerek yaşarlar, burada kuraklıktan eser yoktur, burada Samanyolu büyük b�r neh�r g�b� akarak süzülür; yıldızlar onların kamp ateş�d�r. Bu yeş�l ülkede sadece ağaçlar, yem�şler, ç�çekler ve kuşlar vardır; h�ç av hayvanı yoktur, burada et yenmez. ıpkı yıldızlar g�b� bu gök yüzü sak�nler�n�n de b�r yaşı yoktur, ölüm onların yurduna gelmem�şt�r.”50 Gökyüzünün “kızıl tenl�” Büyük Babası çocukları kadar genç görünümlüdür.51 Strehlow daha sora şöyle devam ver�lm�şt�r; bkz. d�pnot 51. Ama sırf �lk d�l� Aranda d�l� olduğu �ç�n . G. H. Strehlow’un sunumunun �z�nden g�tmey� terc�h eder�m. 50 . G. H. Strehlow, “Personal Monototem�sm”, s. 725. 51 C. Strehlow (“Batı Lor�tjalı” ded�ğ�) Kukatja ’larda ve (“Güney Lor�tjalı” ded�ğ�) Matunltara larda benzer �nançlar saptamıştır; her �k� halk da karısı ve küçük b�r çocuğu olan b�r Gökyüzü Varlığından söz eder. Aynı şek�lde, G�llen da benzer b�r aktarımda bulunur; buna göre, Al�ce Spr�ngs’�n Aranda topluluklarında “gökyüzünde üç k�ş� yaşar –bunlardan b�r� devekuşu ayaklı dev b�r �nsandır, d�ğerler� de gene ona benzer b�r kadın ve asla büyümeyen b�r çocuktur.” (akt. . G. H. Strehlow, “Personal Monototom�sm”, s. 725). C. Strehlow’un Aranda ’larda Gökyüzü Varlığı Altj�ra ’yı ve Lor�tja’larda da ukura ’yı keşfetmes�n�n ardından gelen uzun tartışmayı burada ele almaya gerek yok; bkz. C. Strehlow ve M. von Leonhard�, Mythen, Sagen und Märchen des Aranda-Stammes �n Zentral-Austral�en , C�lt I-IV (Frankfurt a.M.: Veröffentl�chungen aus dem städt�schen Völker-Museum, 1907-20). Spencer bu tür tanrılar olduğunu reddeder; Aranda ların yalnızca Alcher�nga ’dan, yan�, m�tsel zaman ya da “Düş Zamanı”ndan söz ett�ğ�nde ısrar eder. Fakat (Spencer’ın b�r Aranda Gökyüzü Varlığının mevcud�yet�n� reddetmes�ne rağmen) kısa süre �ç�nde her �k� olumlamanın da temelde doğru olduğu ve b�rb�r�yle çe-
Doğaüstü Varlıklar ve Yüksek anrılar 51
eder: “Her ne kadar, Batı’dak� Aranda lar dışında başka bölgelerde devekuşu ayaklı veya köpek ayaklı gökyüzü sak�nler�ne da�r h�çb�r gelenekle karşılaşmamış olsam da Aranda d�l�n�n konuşulduğu her yerde ölümün gücünün yeryüzü �le sınırlı olduğuna, ölümün sadece yeryüzünde bulunduğuna ve �nsanların sırf gökyüzü �le yeryüzü arasındak� bütün bağlantılar koptuğu �ç�n ölmek zorunda olduğuna da�r güçlü b�r �nanış olduğu doğrudur. Strehlow b�ze yıkılan “merd�venler”le �lg�l� geleneklere b�rçok tören alanında rastlandığını hatırlatır. Aşağı güney bölgelerdek� Aranda ların b�r m�t�nde dev b�r devekuşu ağacının öyküsü anlatılır; bu ağaç başlangıç zamanında S�mpson Çölü’ndek� kutsal b�r mekânda bulunur ve en üsttek� dalları gök yüzüne temas eder. B�rkaç m�l uzakta başka b�r devekuşu ağacı vardır ve o da �nsanların tırmanarak gökyüzüne çıkab�ld�ğ� b�r merd�ven �şlev� görür. Ama bazı m�tsel k�ş�ler bu ağacı keser ve yeryüzü �le gökyüzü arasındak� köprü ebed�yen yıkılmış olur. Ntj�kantja kardeşlere �l�şk�n b�r m�t de vardır. Strehlow Aranda rad�t�ons k�tabında bu m�tlere değ�n�r: İk� kardeş mızraklarını havaya kaldırıp gökyüzüne tırmandıktan sonra yeryüzünde yaşayanlara b�r ölüm lanet� gönder�rler.52 Ntj�kantja kardeşler, l�şmed�ğ� anlaşılır. Gerçekten de, C. Strehlow’un Altj�ra ’sı başlangıçtak� m�tsel “Düş Zamanı”na, alcher�nga ya a�t b�r varlığın mükemmel b�r örneğ�d�r. Spencer’ın C. Strehlow’la �lg�l� kötücül açıklamasına üzülmemek elde değ�l: “Onun malzemes� M�syonerler�n Hır�st�yanlaştırdığı bazı yaşlı yerl�ler�n sözlü açıklamalarına dayanıyor olmalı.” (Te Arunta: A Study of a Stone Age People , C�lt I [Londra, 1927], Önsöz, s. �x). . G.H. Strehlow haklı olarak babasının Batı Aranda kab�les�nden olan b�r�nc�l b�lg� kaynağının yaklaşık 1846 yılında doğmuş son derece zek� b�r büyücü hek�m olduğuna ve “C. Strehlow’un Hermannsburg’da kaldığı yıllar boyunca esk� düzen�n sadık b�r savunucusu” olduğuna d�kkat çeker (“Personal Monototem�sm”, s. 723-24, n. 1; bkz. agy ., d�ğer b�lg� kaynaklarının b�yograf�ler�). 52 . G. H. Strehlow, Aranda rad�t�ons , s. 78. Kardeşler� lanetler: “Sef�l b�r ölüme yazgılısınız, ş�md� hep�n�z ölmel�s�n�z! Yaşadığınız süre
52 Avustralya Dinleri
aynen güneş, ay ve yıldızlar g�b�, yeryüzünden doğar ve yer yüzünün üzer�nde gez�n�rler, yeryüzünden doğan d�ğer totem atalarının yaptığı �şler� yaparlar. Fakat totem atalarının çoğu sonunda yerle bütünleş�p yok olurken, gökyüzüne yükselenler göksel bedenlere bürünürler ve ne çürüme ne de ölümü tanırlar. Ntj�kantja kardeşler Macellan Bulutlarına * dönüşür.53 Strehlow’a göre, “Batı Aranda m�toloj�s�nde gökyüzündek� devekuşu ayaklı Büyük Babayı kel�men�n herhang� b�r anlamında yüce b�r Varlık olarak kabul etmen�n �mkânsızlığı açıktır; z�ra ne Büyük Baba ne de a�les� gökyüzünün ötes�ne tes�r etmez” (“Personal Monototem�sm,” s. 726). Aslında, bu Gökyüzü Varlıkları gökyüzünü ne yaratır ne de şek�llend�r�r; ne b�tk�ler�, hayvanları, �nsanları veya totem atalarını yaratır veya dünyaya get�r�rler ne de ataların faal�yetler�nden herhang� b�r�n� bel�rler veya kontrol ederler. Kısacası, bu Gökyüzü Varlıkları yeryüzünde olan b�tenle �lg�lenmezler b�le. Kötülük yapanların gökyüzünün Büyük Babasından korkmasına gerek yoktur, ama totem atalarının gazabından ve kab�len�n otor�teler�n�n vereceğ� cezadan korkarlar ( agy.). Yaratıcı ve anlamlı ed�mler�n heps� yeryüzünde doğmuş totem atalarına a�tt�r. Bu nedenle, bu atalarla �l�şk�l� m�tler ve d�nsel �şlevler üzer�nde daha sonra ayrıntılı b�r şek�lde duracağız. D�nler tar�h�n�n perspekt�f�nden b�r Gökyüzü Varlığının �şlevs�z b�r tanrıya (deus ot�osus) dönüşmes� Batı’dak� Arandalarda en uç boyutuna varmıştır. B�r sonrak� aşama �se bu �şlevs�z tanrının tamamen ve kes�n olarak unutulmasıdır. Muhtemelen batıdak� Aranda bölges�n�n dışında böyle b�r süreç yaşanmıştır; Strehlow buralarda Gökyüzü Varlıklarına �l�şk�n h�çb�r benzer �nançla karşılaşmamıştır. Fakat bu kayıtsız, �şlevs�z ve “aşkın” boyunca yeryüzünden ger� dönmey�n, öldükten sonra da dönmey�n” (“Personal Monototem�sm”, s. 726). * Güney Yarımküre’de Samanyolu’nun �k� bağımsız yıldızı çevres�ndek� uzay bulutu. (ç.n.) 53 . G.H. Strehlow, “Personal Monototem�sm”, s. 726.
Doğaüstü Varlıklar ve Yüksek anrılar 53
Büyük Baba’da ve Ebed� Gençl�k’te b�le onu Yüce Varlıklar mertebes�ne yerleşt�ren �k� karakter�st�k özell�k saptanab�l�r: (1) Ölümsüzlük, ebed� gençl�k ve kutsanmış mutlu b�r varoluş; (2) “ontoloj�k” ve “kronoloj�k” olarak totem kahramanlarını öncelemes� –totem atalarının yeryüzünün altından doğmasından uzun zaman önce de orada gökyüzünded�r. Ayrıca, gökyüzünün d�nsel önem� m�tlerde göğe yükseleb�len bu kahramanların göksel ölümsüzlük temasında sürekl� y�nelen�r; gökyüzünü yer yüzüne bağlayan “merd�venler” veya ağaçları vurgulayan m�tsel geleneklerde ve özell�kle de yeryüzü �le gökyüzü arasındak� �let�ş�m�n kes�lmes�nden sonra ölümün yeryüzüne geld�ğ�ne �l�şk�n yaygın Aranda �nanışında bunu güçlü b�r b�ç�mde görürüz. Gayet �y� b�ld�ğ�m�z g�b�, b�rçok arka�k d�nde benzer �nançlar saptanab�l�r. Cennet veya Gökyüzü �le (b�r Dağ, Ağaç, Merd�ven, Sarmaşık vb. aracılığıyla) kurulan �lk �let�ş�m ve ardından bu �let�ş�m�n kes�lmes�ne �l�şk�n m�t, Atanın cennet koşulunda sah�p olduğu ölümsüzlüğü y�t�rmes�yle �l�şk�l�d�r. Bu yazgısal olaylarda genell�kle göksel b�r Yüce Varlık �şe dâh�l ed�l�r. Gökyüzü �le Yeryüzü arasındak� �let�ş�m�n kes�lmes�nden sonra anrı ger� çek�l�r; az çok �şlevs�z b�r tanrı hal�ne gel�r ve sadece az sayıda ayrıcalıklı k�ş� –şamanlar, büyücüler, kahramanlar– gökyüzüne çıkab�l�r ve onunla görüşeb�l�r. Bununla b�rl�kte, Aranda ların bu m�tsel temanın ne kadarına vakıf olduğunu b�lm�yoruz. Fakat gökyüzünün d�nsel önem�, özell�kle de ölümsüzlüğün göksel bedenlere ve Gökyüzü Varlıklarına a�t olduğu anlayışında mevcud�yet�n� korumuştur. Ka�t�sh m�toloj�s�nde “gökyüzü varlığının düş zamanından önce de var olduğuna” d�kkat çeken Elk�n şöyle b�r varsayımda bulunur: “Büyük b�r olasılıkla bu, o bölgedek� ve aslında orta, kuzey ve kuzeybatı bölgeler�ndek� tar�hsel olaylar d�z�s�n� tems�l eder. Er�şt�rme, gökyüzü kahramanıyla bağlantılı �nançlara ve ây�nlere �lk kabuldür; fakat b�ld�ğ�m�z kadarıyla b�rçok kab�lede temel olarak öncek� �nancı gölgeleyen ‘düş zamanı kahramanları’ m�tler�yle b�rl�kte totemc�l�k kültüne topyekûn b�r
54 Avustralya Dinleri
kabulü de �çer�r.”54 Bunun �şaret ett�ğ� gerçek, Gökyüzü Varlığına dayalı �nançların b�r zamanlar Avustralya’da daha yaygın b�r dağılım gösterd�ğ�d�r. Bu varlıkların ortadan yok oluşu veya dönüşmes�, göksel b�r �şlevs�z tanrının çek�lme, uzaklaşma ve n�hayet�nde de tamamen unutulma örüntüsünü tak�p eder. Bununla b�rl�kte, buradak� asıl öneml� nokta, Düş Zamanı kahramanlarının (veya totem atalarının) Gökyüzü Varlıklarıyla aynı d�nsel �şleve sah�p olmasıdır. Elk�n bunu şöyle açıklar: “ıpkı Orta ve Kuzeybatı Avustralya’da olduğu g�b�, b�r göreneğ�n altj�ra , djugur , ungud vb. olduğunu, yan� düş olduğunu söylemek, ona n�ha� ve ç�ğnenemez b�r yetk� vermekle aynı şeyd�r; aynı şek�lde Doğu Avustralya’da, b�r görenekten “Ba�ame böyle der” d�ye söz etmek, benzer türde b�r yaptırım gücüne sah�pt�r. Son olarak, gökyüzü kahramanının �fade ed�ld�ğ� m�tler, düş zamanı kahramanlarına �l�şk�n m�tlerle aynı nedensel, tar�hsel ve sosyoloj�k �şlevler� yer�ne get�r�r ve onların s�mgeler ve ây�nlerdek� tems�ller� aracılığıyla kutsal, yaşam veren dünyaya ulaşılır ama bu dünya bu sefer gökyüzünded�r.”55 Djamar, Nogäma�n
“Düş zamanı” �le “Ba�ame böyle der” tarzında yasaklamalarda açığa vurulan modeller arasındak� bu �şlevsel eşdeğerl�l�ğe daha sonra döneceğ�z. Ama ş�md� �k� d�ğer Göksel Varlığa ve onların �l�şk�l� oldukları kab�leler�n d�nsel yaşamlarında oynadıkları role daha yakından bakalım. Batı K�mberley’dek� Bäd kab�les� Djamar adını verd�kler� b�r Yüce Varlığa tapar. Djamar ’ın b�r babası yoktur; ama annes�n�n adını b�l�r�z. Djamar
Elk�n, Abor�g�nes , s. 225. 55 Agy ., s. 225-26. Elk�n, “�k� �nanç kümes�n�n sadece Orta Avustralya’da değ�l, New South Wales’�n kuzey sah�ller�nde de b�rl�kte var olduğuna” d�kkat çeker (s. 226, d�pnot 4). 54
Doğaüstü Varlıklar ve Yüksek anrılar 55
h�ç evlenmem�şt�r. “B�r köpekle gezd�ğ�”56 söylen�r. Worms’un b�lg� kaynaklarından b�r�s� şu açıklamada bulunmuştur: “ Djamar her şey� yaptı… Ş�md� b�r kayanın altındak� tuz gölünde yaşıyor. Djamar den�z�n köpüklend�ğ� yerde yaşıyor.”57 Ama bu, Djamar ’ın (Bäd’ ların galaguru olarak adlandırdığı b�r tjur�n ga , yan� kutsal nesne olan) �lk gürlemeç�n�n hâlâ orada, kırılan dalgaların köpüğünün altında olduğunu söylemen�n başka b�r yoludur sadece. Er�şt�rme adayı gençler taşlı neh�r yatağına götürülürler; burada onlara Djamar ’ın gürlemeç�n� yaptığı del�kler göster�l�r. “Yaşlılar çevredek� çıplak tepeler�, hasar görmüş ağaç kabuklarını göstererek ve bunları Djamar ’ın gürlemec�ne üfleme yoluyla yaptığını açıklayarak gençler� �lk tjur�nga ’nın korkutucu gücü konusunda b�lg�lend�r�rler. Djamar ’ın kurumuş neh�r yatağındak� kayaları parçaladığını söylerler.” (“Djamar , the Creator,” s. 643). üm bu olayların ardından Djamar tjur�nga sıyla b�rl�kte gökyüzüne yüksel�r. Oradan “�nsanları gözler ve onlara yerel yasalarını ver�r, bu yasaya Djamara-mara der�z. B�r adam mızrağı veya bumerangıyla başka b�r adamı öldürdüğünde Djamar bunu görür.” (agy ., s. 650). Bununla b�rl�kte, yükselmes�ne rağmen Djamar “ Ngamagun nehr�nde ve oyarak yaptığı galagurusunun bulunduğu yerlerde kalır. Yerl�ler bunları d�kkatl� b�r şek�lde kab�leler�n�n c�varındak� durgun su b�r�k�nt�ler�n�n etrafındak� ağaçların kovuklarına g�zler.” ( agy ., s. 643). Djamar m�t� er�şt�rme törenler�nde adaylara açıklanır. Yaşlılar ormana g�d�p Djamar ’ın m�tsel zamanlarda altında d�nlend�ğ� ağacı ararlar. (Ama r�tüel aracılığıyla m�tsel zamanın yen�den canlandırıldığına ve �lk ağacın r�tüelde yer aldığına b�r kez daha d�kkat etmem�z gerek�r.) Yen� adayların gürlemeçler� bu ağaçtan yapılır.58 E. A. Worms, “Djamar, the Creator”, Anthropos , XLV (1950), 64358; bkz. s. 650. 57 Agy ., s. 655. 58 Agy ., s. 650 vd. Bäd ler�n er�şt�rmes� konusunda bkz. E. A. Worms, “In�t�at�onsfe�ern”, Annal� Lateranens� , II (1938), 179-80; aynı yazar, 56
56 Avustralya Dinleri
B�r Yüksek Varlık olarak Djamar ’ın doğası aynı zamanda Efsane Kahramanlarıyla �l�şk�s�ne de yansır. Bu Efsane Kahramanlarından b�r� olan Nalgab� , Djamar ’ın galagurusunu b�r komşu kab�leye götürür. Djamar bell� b�r yere g�derken gene başka b�r kahraman olan Marel ’e eşl�k eder; Marel burada kalır ve hâlâ burada yaşar. “ Marel g�zl� şarkıları yapar ama bunları yalnızca �nsanlar �ç�n yapmıştır. Genç er�şt�rme adaylarını gözler ve onlara Djamar ’ın yasasını öğret�r.” (agy ., s. 650). Başka b�r Efsane Kahramanı M�nan, dansları ve taş baltaları yapar. Artık Beagle körfez�nde b�r yerde yaşamaktadır. “ Djamar Marel ’� ve M�nan’ı yönet�r. Onların efend�s�d�r.” (s. 650). Son olarak, Djamar ’ın başka b�r Kahraman, N�nj ’e taşlardan ve sopalardan balık tuzakları yapmasını söyled�ğ� anlatılır. “Bunu ona yapmasını söyleyen Djamar ’dı.”59 Dolayısıyla, Djamar Güneydoğu Avustralya’nın Yüce Varlıklarıyla benzerl�kler taşıyor g�b�d�r: Yaratıcıdır, ahlâk� yasaları açıklamıştır, bell� sayıda Efsane Kahramanını Bäd ler� uygarlaştırmakla ve d�nsel törenler�n� denetlemekle görevlend�rm�şt�r; n�hayet gökyüzüne yüksel�r ve �nsanların davranışlarını oradan �zler. Bu yapının güneydoğunun Yüksek anrılarında açıkça saptayamadığımız tek boyutu Djamar ’ın tjur�nga �le �l�şk�s�d�r. B�ç�msel olarak bu tjur�nga “tahta üzer�ndek� b�r res�m yazı veya metafor�k b�r kayıttır.” Kes�k �şaretler�nden bazıları Djamar ’ın kend�s�n� tems�l eder, d�ğerler� de onun ya da �k�nc� dereceden Doğaüstü Varlıkların kullandığı nesneler� s�mgeler. Yalnızca er�şm�ş k�ş� bu ç�z�mler� doğru “okuyab�l�r”. Ama galaguru Djamar ’ın b�r s�mges� değ�ld�r sadece; aynı zamanda, Djamar ’ın Ngamagun kayasının altına bıraktığı �lk gürlemec�n b�r kopyasıdır. Ş�md�, o �lk gürlemeç aynı zamanda gökyüzün“Rel�g�öse Vorstellungen und Kultur e�n�ger nordwestaustral�scher Stämme �n fünfz�g Legenden”, Annal� Lateranens� , C�lt IV (1940). 59 Worms, “Djamar the Creator”, s. 650; ayrıca bkz. E. A. Worms, “Djamar and H�s Relat�on to Other Culture Heroes”, Anthropos , XLVII (1952), 539-560.
Doğaüstü Varlıklar ve Yüksek anrılar 57
ded�r. Bunun �şaret ett�ğ� şey �se, Djamar ’ın b�zzat o �lk gala guru olduğudur (bkz. agy ., s. 650). anrısal b�r varlığın tjur�n ga sında c�s�mleşt�ğ� görüşü b�ze m�tsel Kahramanlar (Atalar) �le Orta Avustralya kab�leler� �ç�n karakter�st�k olan tjur�nga �le arasındak� özdeşl�ğ� hatırlatır –bunu daha sonra ayrıntısıyla ele alacağız. Djamar ’ın bedenler�n�n m�st�k çoğulluğunu vurgulamak ş�md�l�k b�z�m �ç�n daha öneml�. Worms şöyle b�r noktaya d�kkat çeker: “Bugün bu galaguru’nun onaylı b�r kopyasının yapıldığı, taşındığı veya saklandığı her yerde, Djamar da oradadır ve orası onun �lk Ngamagun yer� olarak kabul ed�l�r. Onun şahs� mevcud�yet�ne burada ulaşılır, y�nelen�r ve çoğaltılır”; b�lg� kaynaklarından b�r�s� Worms’a şöyle dem�şt�r: ‘O kaya yı buraya taşıyamayız. Bu nedenle bu dj�d�’ y� (yan� tjur�nga ’yı) yaparız –ve Djamar buradadır.’”60 Djamar ’ın özell�kle “m�st�k beden�” olarak addedeb�leceğ�m�z galagurunun r�tüeller açısından b�r önem taşımasından ötürü d�nsel ed�msell�ğ�n� koruyab�ld�ğ�n� varsayab�l�r�z. Er�şt�rme Djamar ’la �l�şk�l� m�tler�n �lett�ğ� b�lg�lerden oluşur; bu m�tlerde hem Djamar ’ın göksel galaguru yla hem de Ngamagun kayasının altına gömülmüş olan �lk galaguru yla özdeşl�ğ� açıklanır. İk�nc� örneğ�m�z� Arnhem Land’�n batısındak� Mur�nbata kab�les�nden vereceğ�m; W. E. H. Stanner’�n Mur�nbata ları t�t�z ve kapsamlı b�r b�ç�mde �ncelem�şt�r. Mur�nbata ların d�nsel yaşam örüntüsü “düş zamanında” meydana gelen b�rtakım olaylardan oluşur. Ama Mur�nbata ların �nanışında, d�nsel önemler� bu muc�zev� m�tsel dönemden bağımsız olan b�rtakım “saf ruhlar” da vardır. Bunlar arasında en göze çarpanı Nog äma�n’d�r, “(k�m�ler�ne göre) ‘kend� �steğ�yle’ veya ‘kend� tarzında’ gökyüzünde yaşayandır – ve yalnız yaşar, ‘babası, annes�, erkek kardeş�, çocuğu yoktur’ yanında sadece b�r köpek vardır; ama (k�m�ler�ne göre de) b�r karısı ve b�r oğlu vardır, avcının mızra Worms, “Djamar, the Creator”, s. 657.
60
58 Avustralya Dinleri
ğı oğlunu s�mgeler. Şayet b�r avcı mızrağıyla tek atışta b�r kanguruyu öldürmey� başarırsa, Nogäma�n’�n gücünün oğlu aracılığıyla etk�n olduğu düşünülür.”61 Stanner’a göre, bazı �nsanlar Nogäma�n’� Ay’dak� �nsanla özdeşleşt�r�r. D�ğerler� bundan o kadar em�n değ�ld�r; nerede bulunduğu sorulduğunda, eller�n� havaya kaldırır, tüm gökyüzünü �şaret ederek tek b�r şey söylerler: “Gökte.” Ş�mşek ve yıldırım “ Nogäma�n’�n halkına” mâl ed�l�r. Ayrıca, çocuk ruhları dünyaya göndermen�n de onun �ş� olduğuna �nanılır; Stanner b�rçok defa şunu duyduğunu söyler: “ Nog äma�n �y� çocukları aşağıya yollar.” Ama bunun yanısıra, d�ğer “saf ruhlarla” �lg�l� olarak da aynı şey�n söylend�ğ�n� duymuştur. En öneml� tapınma ed�m� kıtlık zamanlarında ed�len y�yecek duasıydı; Stanner’ın en yaşlı b�lg� kaynaklarından b�r�, çocukken kab�len�n yaşlılarının “y�yecek kıtlığı çekt�kler� b�r dönemde b�r gece Nog äma�n’e dua ed�p yakardıklarını” �ş�tt�ğ�n� hatırlamıştı.” (“On Abor�g�nal Rel�g�on,” s. 264). Nogäma�n’de açıkça gördüğümüz şey, başka anrılar tarafından tamamlanmakta olan (örneğ�n, Kunmanggur ve Kukp� de yeryüzüne çocuk ruhlar gönder�rler) ve d�nsel ed�msell�ğ�n� y�t�rmek üzere olan b�r gökyüzü tanrısıdır (çünkü sadece tek b�r yaşlı b�lg� kaynağı çocukluğunda yaşlıların ona yakardığını hatırlar). Stanner’ın de bel�rtt�ğ� g�b�, Nogäma�n’e �l�şk�n muhtel�f tanımlamalar arasındak� farklılıklar ve çel�şk�ler, onun g�derek büründüğü d�nsel kayıtsızlığın b�r gösterges�d�r. Batı’dak� Aranda ların Büyük Babası �le karşılaştırıldığında Nogäma�n gene de bell� b�r d�nsel gerçekl�ğ� muhafaza eder: Örneğ�n, erkekler� gözet�r. Ama Djamar ’ın –ya da Ka�t�shler�n Atnatu’sunun ters�ne– er�şt�rme törenler�nde öneml� b�r rol oynamaz.
W. E. H. Stanner, “On Abor�g�nal Rel�g�on, VI”, Ocean�a , XXXIII (1963), 239-73; bkz. s. 264 (ayrıca: Ocean�a Monograph Sayı 11, yen�den basım, s. 162). 61
Doğaüstü Varlıklar ve Yüksek anrılar 59
İk� “Başlangıç” T�p� Ama göksel b�r Yüksek Varlığın görünüştek� �lg�s�zl�ğ�, bel�rs�zl�ğ� veya eks�kl�ğ� Avustralya’nın ortak d�nsel yaşam örüntüsünü değ�şt�rmez. Elk�n bunu şöyle �fade eder: B�r görenek, altj�ra ’dır (yan� rüyadır) demekle, görenekt�r demek aynı şeyd�r: “Ba�ame öyle der.” Elk�n Efsane (veya otem) Kahramanları �le kıyaslandığında Gökyüzü Varlıklarının kronoloj�k olarak önce geld�ğ�nde ısrar etmekte haklıdır. B�ld�ğ�m�z g�b� Lang, Graebner ve Schm�dt de bu f�kr� savunur. Ama bu süreçte öneml� olan, başlangıcın ve �lk-oluşun d�nsel �şlev�n�n da�ma aynı olmasıdır. Bağlam ne olursa olsun –doğaüstü Gökyüzü anrıları, Efsanev� Kahramanlar, Wondj�na veya (sonrak� bölümde ele alacağımız) Ungud – başlangıcın m�tsel zamanının göz ardı ed�lemeyecek kadar büyük b�r önem� vardır. Yalnızca başlangıcın zamanında yaratılan şey gerçekt�r, anlamlıdır, örnek alınması gerekend�r ve sonsuz b�r yaratıcılığa dayalıdır. Batılı Aranda larda “kurgusal” başlangıç zamanı –göksel ebed� Büyük Babanın zamanı– olarak adlandırab�leceğ�m�z şeyden varoluşsal değerler bakamından zeng�n b�r başlangıç zamanına, totem atalarının (veya Efsane Kahramanlarının) dünyayı şek�llend�rd�ğ�, hayvanları yarattığı ve �nsanı tamamlayıp uygarlaştırdığı masalımsı “düş” zamanına b�r geç�ş saptarız. Büyük Babanın “ezelî oluşu”, �lk başlangıcı teşk�l etmes�, Aranda ların varoluşu �le doğrudan �l�şk�l� değ�ld�; gökyüzü �le �let�ş�m�n kes�lmes� sonucunda ölümün dünyaya gel�ş�, Altj�ra ’nın a�les�n�n ve gök yüzüne tırmananların ölümsüzlüğünü anlama konusunda çok yardımcı olmaz. Aranda ların ve d�ğer Avustralya kab�leler�n�n er�şeb�ld�ğ� yegâne “ölümsüzlük” reenkarnasyondu, yan� �lk Ataların sürekl�l�k arz eden ebed� yaşamlarına dönüştü –bunları daha sonra ayrıntılı b�r şek�lde ele alacağız. Dolayısıyla, Avustralya d�nler�n�n örüntüsü, sank� �nsan olma koşuluyla doğrudan bağlantılı b�r “başlangıcın” bu koşulu önceleyen b�r “başlangıç” �le �kame ed�ld�ğ�n� �şaret ed�yor g�-
60 Avustralya Dinleri
b�d�r. Bu tür b�r sürece başka d�nlerde de rastlanır; sözgel�m�, �amat ’a dayalı “başlangıç” �le Marduk’un zafer�n�n tems�l ett�ğ� yaratılışa dayalı başlangıca geç�ş�, yan� evren�n doğuşunu, �nsanın doğuşunu ve yen� b�r tanrısal h�yerarş�n�n kurulmasını buna örnek göstereb�l�r�z. Ya da Uranus ’a dayalı başlangıcı (yan�, onun �lk oluşunu) Zeus ’un üstünlüğünün kurulmasıyla karşılaştırab�l�r�z –ya da neredeyse tamamen unutulmuş olan Dyaus ’tan Varuna ’nın ortaya çıkarak etk�n hale gelmes�ne ve daha sonra da sırayla Indra , Ş�va ve V�şnu’nun üstünlüğü ele geç�rmes�ne geç�ş�ne d�kkat çekeb�l�r�z. 62 “Varoluşsal” b�r �lk adımın “kurgusal” b�r başlangıçla bu şek�lde �kame ed�lmes�n�n önem�, bu sürec�n yaşamda ve �nsanın varoluşunda kutsalın daha rad�kal b�r c�s�mleşmes�n� tems�l etmes�nden kaynaklanır. Aranda ların totem Atalarının doğuşunu ve Avustralya Efsane Kahramanı m�tler�n� �nceled�ğ�m�zde bu sürece açıklık get�receğ�z. Embr�yoloj�k �mgeler�n çokluğu kapsamlı b�r d�nsel anlam barındırır. Sank� evrendoğum tüm görkem�yle dölleme, ham�lel�k, embr�yon�k varoluş ve doğum ter�mler�yle yorumlanmaktadır. Ama bu masalımsı akılalmaz olayların h�çb�r� ne “�nsana özgüdür” ne de “dünyev�d�r”. Başlangıca ve yaratılışa a�tt�rler, dolayısıyla örnek alınması gereken ve bu nedenle d�nsel olan ed�mlerd�r. emel olarak, yalnızca erg�nleşmes� eks�ks�z tamamlanmış olanların kavrayab�leceğ� g�zemler� tems�l ederler.
Benzer b�r sorunun ele alınması �ç�n ayrıca bkz. Charles H. Long, “Te West Afr�can H�gh God: H�story and Rel�g�ous Exper�ence”, H�story of Rel�g�ons , III (Kış, 1964), 328-42. 62
2. Bölüm
EFSANEVİ KAHRAMANLAR VE MİSEL COĞRAFYA
D�ğer �lkel toplumlar �ç�n olduğu kadar Avustralyalılar �ç�n de dünya da�ma “onların kend� dünyasıdır”; d�ğer b�r dey�şle, yaşadıkları ve m�tsel tar�h�n� b�ld�kler� dünyadır. Bu b�ld�k evren�n dışında b�ç�ms�z ve düzens�z, b�l�nmeyen, tehl�kel� topraklar bulunur; bu topraklarda g�zeml� ve korkutucu hayaletler ve büyücüler yaşar. Avustralya yerl�ler� bu b�l�nmeyen topraklara, bazen topluca, macera dolu yolculuklara çıkarlar. 1 Bu yabancı topraklar onların kend� “dünyalarının” parçası değ�ld�r; bu nedenle, henüz yaratılmamış b�r varlık tarzını �çer�rler. Gene de en kurak ve çorak topraklar b�le “yaratılmış” olduğuna veya daha doğrusu Yüce Varlıklar (anrılar) tarafından dönüştürüldüğüne �nanıldığında kab�le �ç�n b�r “yurt” olab�l�r. B�r yer� şek�llend�ren Yüce Varlıklar aynı zamanda onu “kutsallaştırır”. Hal�hazırda mevcut olan yer Yüce Varlıkların çalışmasının ürünüdür ve Yüce Varlıkların kend�ler� de �nsanlarınk�nden farklı b�r varoluş alanında bulunurlar. Üstel�k bu İlk Varlıklar yalnızca f�z�ksel ortamı şek�llend�rmekle kalmamıştır, aynı za1
A. S. Elk�n, Te Austral�an Abor�g�nes , s. 38 vd., s. 49 vd.
62 Avustralya Dinleri
manda bazı yerlere kend� bedenler�nden yarattıkları “çocuk ruhlar” ve farklı hayvanların “ruhlarını” yerleşt�rm�şt�r. Doğaüstü Varlıkların bel�r�p, uçsuz bucaksız topraklarda dolaşarak, b�tk�ler� ve hayvanları var ederek, �nsanı bugünkü şekl�yle yaratarak, ona mevcut kurumlarını ve ây�nler�n� vererek dünyayı dönüştürmeye başladığı dönem “Düş Zamanı”dır ya da bazı yazarların verd�ğ� �s�mle, “Ebed� Düş Zamanı” veya sadece “Düş”tür. Bu m�tsel zaman “kutsaldır” çünkü Doğaüstü Varlıkların gerçek mevcud�yet� ve etk�nl�ğ�yle kutsanmıştır. Fakat d�ğer bütün “kutsal zaman” türler� g�b�, her ne kadar bel�rs�z b�r şek�lde uzak olsa da ulaşılmaz değ�ld�r. R�tüel aracılığıyla yen�den ele geç�r�leb�l�r. Ayrıca, “Avustralya yerl�s� �ç�n öneml� olan her şeye aşkın, hâlâ geçerl� b�r tür senet veya sözleşme ve b�r çeş�t evrensel düzen veya düzen �lkes� ( logos ) oluşturur”.2 Ya da Ronald ve Cather�ne Berndt’�n �fade ett�ğ� g�b�, “m�toloj�k dönem�n… kend� zamanından �t�baren bütün �nsan davranışları �ç�n b�r emsal teşk�l ett�ğ� kabul ed�l�r. Yaşama örüntüler�n�n oluşturulduğu ve �nsanların uyması gereken yasaların koyulduğu dönemd�r.”3 am anlamıyla var olan her şey –b�r dağ, b�r su kaynağı, b�r kurum, b�r görenek– gerçek, geçerl� ve anlamlı kabul ed�l�r W. E. H. Stanner, “Te Dream�ng”, . A. G. Hungerford (yay. haz.), Austral�an S�gnposts �ç�nde (Melbourne, 1956) s. 51-65 (yen�den basım W�ll�am A. Lessa ve Evon Z. Vogt, Reader �n Comparat�ve Rel� g�on �ç�nde [New York: Harper & Row, Publ�shers, 1958], s. 513-23; bkz. s. 514). Ayrıca bkz. bu k�tapta s. xxx vd. 3 R. M. ve C. H. Berndt, Te World of Te F�rst Austral�ans (Ch�cago: Un�vers�ty of Ch�cago Press, 1964), s. 188; “Düş” �le �lg�l� Avustralya ter�mler�n�n b�r l�stes� �ç�n karş. agy ., s. 187. Bütün �nsan davranışlarını parad�gmat�k emsaller�yle �l�şk�lend�rme �ht�yacının yapısını ve anlamını Ebed� Dönüş M�t� k�tabımda anal�z ett�m ( Myth of the Eternal Return, İng. çev., New York: Pantheon Books, 1954; yen�den basım Cosmos and H�story: Te Myth of the Eternal Return [New York: Harper & Row, Publ�shers, 19591). 2
Efsanevi Kahramanlar ve Mitsel Coğrafya 63
çünkü başlangıçta var olmaya başlamıştır. Daha esk� b�r makalemde Güneydoğu Avustralya kab�leler�n�n Gökyüzü anrılarının “yaratım” çalışmasını ele almıştım; aynı zamanda, kıtanın d�ğer bölgeler�nde de benzer t�pte b�r göksel tanrısal Varlığın �zler�ne rastlandığına d�kkat çekm�şt�m. Güneydoğu Avustral ya’da, kökenler�, yan� başlangıcı bel�rleyen Gökyüzü anrılarının (“Her-Şey�n-Babası”) yaratma faal�yet�d�r. Ş�md�, bu tür masalımsı yaratılış dönem�nde ne tür Doğaüstü Varlıkların baskın olduğunu keşfetmek �ç�n Avustralya yerl�ler�n�n başlangıç anlayışlarını ayrıntılı b�r şek�lde ele alacağız. Aranda ların Köken M�tler�
Aranda lara göre başlangıçta yeryüzü ıssız b�r ova g�b�yd�, üzer�nde ne b�r tepe ne neh�rler vardı, tamamen sonsuz karanlığa gömülüydü. Güneş, Ay ve yıldızlar yeryüzünün altında uyukluyordu. Ne b�tk� vardı ne de hayvan; yarı embr�yon�k kütleler veya kısmen gel�şm�ş bebekler dışında h�çb�r şey yoktu ve bu yarı gel�şm�ş embr�yonlar da sonradan tuz göller�ne veya su b�r�k�nt�ler�ne dönüşecek olan yerlerde çares�zce kıvranıyorlardı. Bu şek�ls�z bebekler erkek ve kadın b�reyler hal�ne gelem�yorlardı –ama yaşlanıp ölmüyorlardı da. Gerçekten de, yeryüzünde ne yaşam ne de ölüm vardı. “Yalnızca yeryüzünün yüzey�n�n altında tam anlamıyla eks�ks�z yaşam vardı; burada da�ma var olan, bozulmayan, değ�şmeyen b�nlerce doğaüstü varlık b�ç�m�nde b�r yaşam vardı; ama bu varlıklar b�le ebed� b�r uykuya dalmışlardı.”4 N�hayet bu Doğaüstü Varlıklar uykularından uyandılar ve yeryüzünün yüzey�ne çıktılar. “Doğum yerler�” yaşamları ve güçler�yle beslend�. Güneş yerden doğarken, yeryüzü ışıkla kaplandı. “Kend� sonsuzluklarından doğan” ( altj�rana namba . G. H. Strehlow, “Personal Monototem�sm �n a Polytotem�c Commun�ty” (bundan sonra “Personal Monototem�sm” olarak anılacak), Festschr�ft für Ad. E. Hensen, II (Mün�h, 1964), s. 723-54; bkz. s. 727. 4
64 Avustralya Dinleri
kala ) Doğaüstü Varlıkların b�rçok şekl� ve görünüşü vardı. Bazıları hayvan b�ç�m�nde doğdu, örneğ�n kanguru veya devekuşu b�ç�m�nde; d�ğerler� tam anlamıyla erkek ve kadın olarak �nsan şekl�nde doğdu. “Bu doğaüstü varlıkların çoğunda, hayvanlarda (veya b�tk�lerde) görülen elementler �le �nsanlarda görülen elementler arasında görünmez b�r bağ vardı. Örneğ�n hayvana benzeyen varlıklar genell�kle �nsanlar g�b� düşünüyor ve hareket ed�yordu; d�ğer taraftan, �nsan b�ç�m�ndek� varlıklar da görünmez b�r bağla bağlı oldukları bel�rl� hayvanlara kend� �stekler�yle dönüşeb�l�yorlardı.”5 Genell�kle “totem Ataları” olarak adlandırılan bu Doğaüstü Varlıklar yeryüzünün yüzey�nde gez�nmeye başladılar, bu yolculuklar sırasında Orta Avustralya’nın bugünkü f�z�ksel özell�kler�n� yaratarak yeryüzünü şek�llend�rd�ler. Bu varlıklardan bazıları “Efsanev� Kahraman” (Kültür Kahramanı) �şlev�n� üstlend�. “K�tleler hal�ndek� �nsanları d�l�mler hal�nde keserek bebek b�reylere dönüştürdüler ve ardından el ve ayaklarındak� parmaklar arasındak� perdeler� kest�ler, başlarında del�kler açarak kulaklarını, gözler�n� ve ağızlarını şek�llend�rd�ler” (Strehlow, “Personal Monototem�sm,” s. 728). D�ğer Efsanev� Kahramanlar �nsanlara alet yapmayı, ateş yakmayı ve yemek p�ş�rme y� öğrett�. Yeryüzünde doğmuş olan bu Doğaüstü Varlıkların heps� �şler�n� tamamlayıp yolculuklarına son verd�ğ�nde, “aşırı güç harcamanın yorgunluğu çöktü üstler�ne. Gerçekleşt�rd�kler� eylemler güçler�n�n tamamını tüketm�şt�” ( agy ., s. 728). Böylece, başlangıçtak� uyku haller�ne ger� döndüler 6 ve “bedenler� ya (çoğunlukla da �lk ortaya çıktıkları yerde) toprağa karışıp yok oldu ya da taşlara, ağaçlara veya kutsal nesnelere (tjurunga ) dönüştü. N�ha� �st�rahat yerler�n� �şaret eden alanlar veya mekânlar (örneğ�n doğdukları yer g�b�) öneml� kutsal Agy ., s. 727. Elbette bu, arka�k avcılar arasında son derece yaygın b�r anlayıştır. 6 Bununla b�rl�kte, ebed� uykularında �st�rahate çek�lm�ş olsalar da yeryüzünde olan b�tenden da�ma haberdardırlar (agy ., s. 741). 5
Efsanevi Kahramanlar ve Mitsel Coğrafya 65
merkezler olarak kabul ed�ld� ve heps�ne aynı �s�m ver�ld�: pmara kutata . Her tür pmara kutata ya yalnızca er�şt�rmes� tamamlanmış erkekler yaklaşab�l�yordu ve yalnızca özel er�şt�rme törenler�nde bunu yapab�l�yorlardı. Buralar, d�ğer zamanlarda uzak durulması gereken ve yaklaşanların ölümle cezalandırıldığı yerlerd�” (agy ., s. 729). Doğaüstü Varlıkların ortadan kaybolması –en azından Aranda lar �ç�n– cennet�ms� b�r karaktere sah�p olan m�tsel zamanı sonlandırdı. Aslında, Atalar “örgütlü topluluklar hal�nde yaşayan tüm �nsanlar �ç�n zorunlu b�r engel teşk�l eden b�r sürü yasaklamadan muaflardı. Yaptıkları �ç�n kend�ler�nden üstün daha yüce b�r Güce hesap verm�yorlardı. İnsanların �y� ve kötü kavramlarının bel�rs�z b�r anlama büründüğü b�r dünyada yaşıyorlardı: Âdeta “�y�n�n ve kötünün sınırlarının ötes�nde” gez�n�yorlardı.”7 Ama bu büsbütün tüm ahlâk� yasaların ötes�nde oldukları anlamına gelmez. . G. H. Strehlow bu ataların suç n�tel�ğ� taşıyan bazı eylemler�n�n cezalandırıldığını gösteren bazı m�tler� örnek göster�r. 8 Başlangıç zamanına a�t bu �lk kahramanların özel b�r varlık tarzı vardı; bu varlık tarzı, bugünkü hal�yle �nsanlarınk�nden farklı olsa da, onlar �ç�n b�r kaynak ve model �şlev� taşıyordu. Aranda lar �ç�n Atalara �l�şk�n m�tler�n “varoluşsal” b�r önem� ve �lg�s� olmasının neden� budur –bu aynı zamanda Aranda ların Gökyüzü Varlıklarına karşı kayıtsızlığını da açıklar. Gerçekten de, Gökyüzü Varlıklarının aks�ne İlk Atalar yaşlanmaya ve aşınmaya tâb�yd�. Fakat bugünkü �nsan g�b� fan� değ�llerd�; hattâ d�ğer totem Ataları tarafından “öldürülenler” b�le kutsal nesne b�ç�m�nde yaşamaya devam ed�yordu. Bununla b�rl�kte, Agy ., s. 729. Ayrıca, totem atalarının “Altın Çağı” konusunda karş. . G. H. Strehlow, Aranda rad�t�ons (Melbourne, 1947), s. 30 vd. 8 Gerçekten de, “tar�f ed�lemez �s�ms�z b�r Güç vardı; bu Güç, kend�ler�n�n olası tüm hasımlarından daha güçlü, daha üstün olduğuna �nanan Wen güçlü doğaüstü varlıkları b�le yok edeb�l�rd�” (Strehlow, “Personal Monototem�sm”, s. 729). 7
66 Avustralya Dinleri
sonunda tamamen yeryüzüne karışıp yok olmadan önce, onların bazı eylemler� yüzünden ölüm dünyaya geld�. Böylece, �lk �nsanlar çalışmaya, acıya ve ölüme dayalı b�r dünyaya doğdular.9 Ama Ataların ger�de bıraktığı “yaşam” masalımsı b�r geçm�şe sah�p olarak kes�nt�s�z devam ett�. İşte “d�n” ve d�nsel faal�yet adını verd�ğ�m�z şey, tam da günümüz Aranda larının kab�len�n m�toloj�k geçm�ş�yle bağlantılarını korumak �ç�n gerçekleşt�rd�kler� geleneksel tekn�kler ve ây�nler bütünüdür. Aslında, “m�tsel geçm�şle olan bu �let�ş�m” her günümüz �nsanının anlayışında barınır; d�ğer b�r dey�şle, fetüs, totem Atasının “yaşamının” “ölümsüz” ruhunu oluşturan en küçük parçasını aldığında söz konusu �let�ş�m başlar. Strehlow’un kısa b�r süre önce d�kkat çekt�ğ� g�b�, Aranda lar her �nsanın �k� ruhu olduğuna �nanır: B�r�nc�s�, anne babasının c�nsel b�rleşmes� sonucu oluşan fetüs �le b�rl�kte doğan ölümlü ruhudur; �k�nc� ruhu �se, ham�le kalan kadının alıp aktardığı Atanın “yaşamının” b�r parçasıdır. Bu �k�nc� ruh ölümsüzdür; b�reye f�z�ksel özell�kler�n� ver�r ve aynı zamanda, onun tüm k�ş�l�ğ�n� yaratır (agy ., s. 730). Dolayısıyla, her yen� kavramın (anlayışın) Ataların başlangıçtak� �lk etk�nl�ğ�n� y�neled�ğ�n� söyleyeb�l�r�z: Başlangıçta Atalar b�ç�ms�z, �nsan önces� b�r kütle �le karşılaşırlar; daha sonra bu kütley� gerçek �nsanlara dönüştürürler; Ataların ortadan kaybolmasının ardından “yaşamlarının” parçaları (yan�, ölümsüz ruhları) ölümlü ruhların canlandırdığı fetüse sızarlar ve aslında eks�ks�z �nsanı yaratırlar. Strehlow’un bu açıklamasında çarpıcı olan nokta, Aranda ların m�toloj�k Atalarının eş� benzer� olmayan, hattâ neredeyse abartılı deneb�lecek varlık tarzıdır. Ontoloj�k yapıları Agy ., s. 729. Ölümün köken� m�t� �ç�n karş. Strehlow, Aranda rad�t�ons , s. 42 vd. İlk ölü yavaşça mezarından kalkmaya başladı, o zaman Urbura (saksağan) ölünün boynuna ağır b�r mızrak fırlattı ve topuğuyla üzer�ne basarak onu sırt üstü yere yapıştırdı ve ona şöyle bağırdı: “B�r kök g�b� da�ma oraya bağlı kal; tekrar kalkmaya kalkışma; sonsuza dek yer�n altında kal!” 9
Efsanevi Kahramanlar ve Mitsel Coğrafya 67
onları d�nler tar�hç�s�n�n b�lg�s� dâh�l�ndek� b�rçok farklı t�pte Doğaüstü Varlık arasında özel b�r yere konumlandırır. ıpkı göksel tanrılar g�b� başka b�r güç tarafından yaratılmamış olmalarına ve ölümsüzlükler�ne rağmen gene de onlardan farklıdırlar. Ayrıca, yeryüzünden doğmuş Doğaüstü Varlıklardan bazılarının –Güneş, Ay ve d�ğerler�n�n– gökyüzüne yüksel�p yıldızlara ve gezegenlere dönüştükler� söylen�r. Öyleyse bu, yeryüzünden doğmuş “ölümsüzler�n” göksel ölümsüz olab�ld�ğ� anlamına gel�r; yalnızca gökyüzüne tırmanmaları yeterl� olmuştur. “Gökyüzüne tırmanma”ya dayalı bazı geleneklere daha önce değ�nm�şt�k: Başlangıç zamanında gökyüzü �le �let�ş�m ve temas mümkün, hattâ kolaydı (b�r ağaca, sarmaşığa veya b�r merd�vene tırmanarak yapılab�l�yordu); başka b�r m�t ölümün köken� �le gökyüzü �le yeryüzü arasındak� �let�ş�m�n kopması arasında açıkça b�r bağlantı kurar: İk� m�tsel Ata gökyüzüne ulaştıktan sonra tırmandıkları mızrağı çek�p alırlar ve �nsanlara ölüm lanet� yağdırırlar (agy ., s. 725-26). Böylece, şunu d�yeb�l�r�z: Aranda lar başlangıçta üç farklı türde Varlık olduğunu b�ld�r�rler; bunların heps� de yaratılmamış ve ölümsüz varlıklardır: (1) Gökyüzündek� göksel tanrılar; (2) yeryüzünün altındak� İlk(el) Varlıklar; (3) yeryüzündek� İlk(el) İnsan Protot�pler�. Son �k� Varlık t�p� bel�rs�z b�r uyuklama sürec�nden geçt�ğ� �ç�n �lk�nden farklıdır; ayrıca sonuncusu, yan� İlk(el) İnsan Protot�pler� yaratılmamış olmalarına rağmen sadece “embr�yon�k” b�r ölümsüzlüğe sah�pt�rler: Bazı Efsane Kahramanlarının anatom�k operasyonları sonucu gerçek �nsana dönüştükler�nde, başlangıçtak� ölümsüz varlık koşulunu kaybederler. otem Atalarının ontoloj�k özgünlüğü, Ataların ölümsüz olmalarına rağmen kend� yaratım faal�yetler� sonunda b�t�p tükenmeler� ve tekrar yere karışıp yeryüzünün altına �nmeler�yle b�r kez daha vurgulanır –tuhaf b�r şek�lde, g�tt�kler� yeraltından �nsanları �zler ve yaptıklarını yargılarlar. Üstel�k daha sonra göreceğ�m�z üzere, �nsanlar tarafından “öldürüleb�l�rler” (bunlar kuşkusuz �lk m�toloj�k �nsanlardır) ve bu c�nayet�n sonucunda,
68 Avustralya Dinleri
en azından kısmen bunun b�r parçası olarak bu Atalar (yan� “ruhları”) gökyüzüne yüksel�r ve göksel c�s�mlere ve fenomenlere dönüşürler.10 Onların varlık tarzının b�r d�ğer karakter�st�k özell�ğ� de yeryüzünde eşanlı ve fazla sayıda varoluşlarıdır.11 B�r Ata eşanlı olarak (a) yeryüzünün altında, (b) muhtel�f kozm�k ve r�tüel nesnelerde (taşlar, kayalar, şelaleler, tchurunga lar vb.), (c) “çocuk ruhlar” b�ç�m�nde ve son olarak da (d) �nsan (veya �nsanlar) olarak var olur (Ata �nsanlarda sürekl� reenkarne olmaktadır). Açıkçası, Doğaüstü Varlıkların b�rl�k-çokluk problem�n�n eş� benzer� olmayan çözümler� olması, genel �t�bar�yle d�nsel düşüncen�n, özel olarak da arka�k düşüncen�n t�p�k b�r özell�ğ�d�r. Ama Avustralyalıları bu açıdan farklı kılan nokta, yaşadıkları yer (yan�, m�st�k coğrafyaları), bu yer�n m�tsel tar�h� (yan� Ataların eylemler�) ve �nsanın bu yer� “canlı tutma, yaşatma” ve üretken kılma sorumluluğu arasındak� g�zeml� bağlantıdır. İncelemem�z der�nleşt�kçe tüm bunlar daha da netl�k kazanacak. Bununla b�rl�kte, İlk Varlıkların (m�tsel Ataların) ontoloj�k yapısının son derece karmaşık olduğunu ş�md�den fark edeb�l�r�z –sözgel�m� (aslında �şlevs�z b�r tanrıya dönü D�ğer m�tler İlk Varlıkların b�r mızrak aracılığıyla Cennete/Gök yüzüne nasıl tırmandığını ve sonunda nasıl göksel c�s�mlere dönüştüğünü anlatır. Karş. M. El�ade, “Notes on the Symbol�sm of the Arrow”, Rel�g�os �n Ant�qu�ty. Essays �n Memory of Erw�n R. Goodenough �ç�nde (Le�den, 1968), s. 463-75. 11 “Ulamba atasının beden�ne yolculuk ett�ğ� güzergâhın b�rçok yer�nde rastlanır: Ulamba’nın z�rves�, hayata başladığı kaya, Ulamba’nın güney�nden geçen dağa yakın s�vr� tepe, Ulamba ların kutsal mağaralarının alt kes�mler�n� oluşturan büyük kaya ve başka b�rçok kaya –bunların her b�r� “ Ulamba ların atasının beden�” olarak göster�l�r. Ayrıca, Ulamba’da onun b�r tjur�nga sı vardır ve farklı korunaklarda başka tjur�nga lar vardır; yerl�ler bunların sayısından rahatsızlık duymazlar. j�lpa ’ların şef� Malbanka’nın beden� b�ld�ğ�m kadarıyla b�r tjur�nga b�ç�m�ndeyd�; hâlâ da öyled�r ve kend�s�n�n ve oğullarının b�r zamanlar yolculuk ett�ğ� en uzak yerlerdek� ana mağaraların her b�r�nded�r (Strehlow, Aranda rad�t�ons , s. 28-29). 10
Efsanevi Kahramanlar ve Mitsel Coğrafya 69
şen b�r Yüce Varlık olan) Gökyüzü Varlığınınk�nden çok daha karmaşıktır– çünkü yaşama ve doğurganlığa, ölüme ve yen�den doğuma dayalı g�zemlerde barınır veya c�s�mleş�rler. Numbakulla ve Kutsal D�rek
Ş�md�, İlk Varlıkların parad�gmat�k yaratıcılığını daha �y� anlayab�lmek �ç�n b�rkaç örnek üzer�nde duralım. Genel olarak m�tler, Ataları güçlü ve yaratıcı olarak tems�l eder. Havada uçab�l�r, toprağın altında yürüyeb�l�rler. Her yere yolculuk ederler, kutsal törenler �cra ederler ve topraktan ve d�ğer doğal şeylerden “çocuk ruhları” açığa salarlar. Ama onlara �l�şk�n m�tler nad�ren coşkulu veya dramat�kt�r. Örneğ�n, Spencer ve G�llen’ın aktardığı Numbakulla ’nın öyküsü böyled�r: Numbakulla ’nın kel�me anlamı “da�ma var olan” veya “yoktan/h�çl�kten var olan”dır (Strehlow’un sözünü ett�ğ� altj�rana nambakala (kend� sonsuzluklarından doğanlar) den�len Doğaüstü Varlıklardan b�r�s�d�r [bkz. bu k�tapta s. *** ]. Aranda topluluklarından b�r�s� olan Ach�lpa kab�les�n�n gelenekler�ne göre, Numbakulla “h�çl�kten çıkmıştır” ve hep kuzeye yolculuk etm�şt�r; dağları, neh�rler� ve her türlü hayvanı ve b�tk�y� yaratmıştır. Bunların yanısıra b�r de “çocuk ruhlar” (kuruna ) yaratmıştır, bu çocuk ruhlar çok fazla sayıdadır ve Numbakulla onları kend� beden�nde saklar. Numbakulla sonunda yarattığı tchurunga ları saklamak �ç�n b�r mağara veya b�r depo yapar. O sırada �nsanlar henüz var olmamıştır. Numbakulla b�r tchurunga nın �ç�ne b�r kuruna yerleşt�r�r; böylece, orada Ach�lpa ların �lk (m�tsel) Atası ortaya çıkar. Numbakulla daha sonra farklı tchurunga ların �ç�ne b�rçok kuruna yerleşt�r�r ve d�ğer m�tsel Ataları yaratır. İlk Ach�lpa lara farklı totemlerle �l�şk�l� b�rçok tören� nasıl �cra edecekler�n� öğret�r. Ardından, Numbakulla kutsal b�r yer�n tam ortasına Kauwa-auwa adında b�r d�rek d�ker. (Genç b�r okal�ptüs ağacının gövdes�nden bu d�reğ� tems�l eden b�r d�rek yapılır ve Engwura adıyla b�l�nen b�r d�z� er�şt�rme ây�n� boyunca tören alanının
70 Avustralya Dinleri
ortasına d�k�l�r.) Bu d�reğ�n üzer� kanla sıvandıktan sonra er�şt�rme adayı d�reğe tırmanır. İlk Ach�lpa Atasını tak�p ett�ğ�n� söyler; ama kan d�reğ� kayganlaştırdığı �ç�n aday tırmanamaz ve kayarak düşer. “ Numbakulla tek başına g�tt�, arkasından d�reğ� çek�p aldı ve b�r daha ona asla rastlanmadı.” 12 Bu d�rek öneml� b�r s�mgesell�k barındırır ve r�tüelde merkez� b�r rol oynar. Numbakulla ’nın bu d�reğe tırmandıktan sonra gökyüzünde kaybolması, kauwa-auwa ’nın (kutsal d�reğ�n) b�r şek�lde yeryüzü �le gökyüzünü b�rb�r�ne bağlayan dünyanın eksen� (ax�s mund� ) olduğunu �şaret eder. Başka yerlerde, özell�kle de doğulu kültürlerde ve bu kültürler�n etk�s� altında olan yerlerde (b�r sütun, b�r ağaç, b�r dağ vb. olarak kavranan) ax�s mund� aslında “dünyanın merkez�”n� teşk�l eder. Bu �se, d�ğer şeyler�n yanısıra, her şey�n yöneld�ğ� kutsal b�r mekân olduğunu çağrıştırır. Başka b�r dey�şle, “merkez” kend�s�n� çevreleyen b�ç�ms�z mekâna b�r yapı kazandırır. Gerek Ach�lpa m�t� gerekse d�reğ�n törenlerde gerçekten kullanılması bu �k�l� �şlev� (gökyüzü �le �let�ş�m kurulması ve yönel�m aracı) çok güzel açıklar. M�t Ach�lpa ların �lk Atalarının Numbakulla ’nın ortadan kaybolmasından sonra yaptıkları yolculukları sonsuz ayrıntıyla anlatır. Atalar küçük gruplar hal�nde sürekl� yolculuk ederler, törenler düzenlerler, genç erkekler� sünnet ederler, bazen gençlerden b�r�n� arkalarında bırakırlar. Bu m�tsel gruplar Engwu S�r Baldw�n Spencer ve F. J. G�llen, Te Arunta. A Study of Stone Age People (Londra, 1927), I, s. 355 vd., özell�kle s. 360. Strehlow, Aranda rad�t�ons , s. 78, batı ve güneydek� Aranda ların Ntj�kantja Atalarına �l�şk�n m�t�n� aktarır: �k� kardeş uzun b�r mızrağa tırmanarak göğe çıkar (karş. bu k�tapta, s. 212). Spencer ve G�llen, agy ., s. 307 vd., başka b�r m�t� aktarır: İk� Numbakulla canlı, embr�yon�k maddeden (�napatna ) �nsanları yaratır. İnsanın �nsan-önces� b�r elementt�n başkalaşımı yoluyla bu şek�lde “Yaratılışı” tchurunga ların s�mgesel tasarımında dışavurulur; karş. L. Adam, “Anthromorphe Darstellungen auf austral�schen R�tualgeräten”, Anthropos , LIII (1958), 1-50; bkz. s. 36 vd. 12
Efsanevi Kahramanlar ve Mitsel Coğrafya 71
ra r�tüeller� gerçekleşt�rd�ğ�nde, kauwa-auwa (kutsal d�rek) “da�ma d�k�l�rd� ve grup d�reğ�n eğ�ld�ğ� yöne doğru yolculuk ederd�”.13 D�ğer b�r dey�şle, kutsal d�rek çıktıkları serüvende b�l�nmeyen d�yarlara yaptıkları yolculuklarda onlara rehberl�k ederd�. B�r gün bu m�tsel topluluğun başına tal�hs�z b�r olay geld�: Çok der�ne saplanmış kauwa-auwa yı çekerlerken, yaşlı şef yanlışlıkla d�reğ� tam toprağın üzer�ndek� kısmından kırdı. D�reğ�n eller�ndek� kırık parçasını başka b�r grupla karşılaşana dek yanlarında taşıdılar. O kadar yorulmuşlardı k� ve o kadar mutsuzlardı k� kend� kauwa-auwa larını d�kecek gücü bulamamışlardı; “bunun yer�ne yere uzanıp yattılar ve yattıkları yerde öldüler. Öldükler� yerde burayı �şaret etmek �ç�n kayalarla kaplı büyük b�r tepe oluştu”.14 İnsanın hem mekânı “kozm�kleşt�rmes�n�” hem de gökyüzünün �nsana aşkın dünyasıyla �let�ş�me geçmes�n� sağlayan “kutsal b�r merkez” olmadan yaşayamadığını anlatan bundan daha dokunaklı b�r açıklama bulamayız. Kend� kauwa-auwa larına sah�p oldukları sürece Ach�lpa ların Ataları kend�ler�n� kuşatan “kaos”ta y�t�p g�tmem�şlerd�r. Ayrıca, kutsal d�rek onlar �ç�n Numbakulla’nın varlığının ve etk�nl�ğ�n�n en açık kanıtıdır. Bagadj�mb�r� M�t�
Bu tür m�toloj�k kahramanların yaratım eylemler� b�r kozmogon�ye (evren�n doğuşu) karşılık gel�r. Dünya onların eylemler�n�n sonucunda var olur. Bazı durumlarda, Düş Zamanı etk�nl�ğ�n�n kozmogon�k n�tel�ğ� çok açıktır. Sözgel�m�, Karadjer� Spencer ve G�llen, Te Arunta , s. 382. ören d�reğ� konusunda karş. Strehlow, Aranda rad�t�ons , s. 77 vd. 14 Spencer ve G�llen, agy ., s. 388. Bu m�t�n anlamı ve onunla �l�şk�l� r�tüel �ç�n karş. Ernesto de Mart�no, “Angosc�a terr�tor�ale e r�scatto culturale nel m�to Ach�lpa delle or�g�n�”, Stud� e Mater�al� d� Stor�a delle Rel�g�on� , XXIII (1952), 52-66. 13
72 Avustralya Dinleri
kab�les�n�n m�toloj�s�n� buna örnek göstereb�l�r�z; bu m�toloj� �k� Bagadj�mb�r� kardeş�n etrafında döner. Kardeşler�n ortaya çıkmasından önce h�çb�r şey yoktur –ne ağaçlar, ne hayvanlar ne de �nsanlar. Kardeşler d�ngo* b�ç�m�nde yerden çıkarlar, ama sonra kafaları gökyüzüne değen �k� dev “�nsana” dönüşürler. İlk günün şafağından hemen önce yeryüzünden doğarlar. Hep o anda öten küçük b�r kuşun ( duru) ses�n� �ş�tt�kler�nde, şafak vakt� olduğunu, güneş�n doğmak üzere olduğu anlarlar. Önceden h�çb�r şey b�lmezlerd�. Bunun ardından �k� kardeş bütün hayvanları ve b�tk�ler� gördüler ve heps�ne �s�mler�n� verd�ler. D�ğer b�r dey�şle, hayvanlar ve b�tk�ler o andan �t�baren �sme sah�p olduğu �ç�n gerçekten var olmaya başlarlar. Ardından �k� kardeş b�r yıldızı ve Ay’ı görürler ve onlara da �s�m ver�rler. Daha sonra, Bagadj�mb�r� kardeşler kuzeye doğru yola çıkarlar. Yolculuklarında üreme organları olmayan adamlar ve kadınlarla karşılaşırlar ve onlara b�r mantardan yaptıkları organları ver�rler. B�r hayvana b�r p�rmal (uzun b�r sopa) fırlatırlar ve hayvan ölür; Karadjer� ler bu sopayı bulur ve aynı eylem� gerçekleşt�r�rler. İk� kardeş er�şt�rme törenler�n� gel�şt�r�r ve r�tüel araçlarını ve enstrümanlarını �lk kez kullanır: aştan b�r sünnet bıçağı, gürlemeç ve uzun sopa (mızrak). B�r yılanla karşılaşırlar ve yılanların üreme şarkısını söylerler. Ardından farklı d�ller� (d�yalektler�) yaratırlar. İk� Bagadj�mb�r� ’n�n saçları çok uzundur, b�r kısmını tutup koparırlar ve kab�lelere paylaştırırlar. (Böylece her kab�le, Kahramanların c�s�msel somut b�r parçasına sah�p olur.) Ama b�r adam �k� kardeş� mızrakla öldürür. Uzakta olan anneler� D�l ga , rüzgâr sayes�nde oğullarının ölü bedenler�n�n kokusunu alır. Bunun üzer�ne memeler�nden süt gel�r ve �k� kardeş�n ölü bedenler�n�n yattığı yere damlamaya başlar. Orada damlayan sütlerden âdeta b�r tufan yaşanır, kat�l� boğar ve ölü kardeşler� Avustralya’da bulunan kızıl kahvereng� kürklü kurda benzer vahş� köpek. (ç.n.) *
Efsanevi Kahramanlar ve Mitsel Coğrafya 73
hayata döndürür. İk� Bagadj�mb�r� daha sonra kend�ler�n� su yılanlarına dönüştürür, ruhları da Macellan Bulutlarına dönüşür.15 Bu m�t Karadjer� ler�n bütün yaşamının temel�n� oluşturur. Er�şt�rme boyunca Bagadj�mb�r� ler�n gerçekleşt�rd�ğ� törenler yen�den canlandırılır –fakat r�tüeller�n bazılarının anlamı artık Avustralya yerl�ler� �ç�n açık değ�ld�r. Bu m�tsel örüntü Avustralya’nın pek çok farklı yer�nde gayet �y� b�l�n�r: Efsane Kahramanlarının tezahürü, yolculukları ve uygarlaştırıcı faal�yetler�, sonunda n�ha� yok oluşları. Göreceğ�m�z üzere, Kahramanların (Ataların) her ed�m� kab�len�n üyeler� tarafından harf�yen ve körü körüne y�nelen�r. Strehlow bunu şu şek�lde �fade eder: “Bütün �şler totem Atalarıyla başlamıştır; dolayısıyla burada da yerl�, geleneğe körü körüne bağlıdır: Atalarının kullandığı �lkel s�lahlara sadık kalır ve bunları gel�şt�rmek aklının ucundan b�le geçmez.”16 Ama elbette bu yalnızca bell� b�r noktaya kadar geçerl�d�r: Avustralyalılar, aynen d�ğer �lkel toplumlar g�b� tar�h�n akışında yaşam b�ç�mler�n� değ�şt�rm�şlerd�r; bununla b�rl�kte, bu tür değ�ş�mler�n heps� Doğaüstü Varlıkların kend�ler�n� yen� “açığa vurması” olarak kabul ed�l�r.
M�tsel Coğrafya Er�şt�rme ây�nler� aracılığıyla aday adım adım kab�len�n gelenekler�yle tanışır; başlangıçta meydana gelen her şey� öğren�r. Ralph P�dd�ngton, “Karadjer� In�t�at�on”, Ocean�a , 111 (1932-33), 46-87; aynı yazar, An Introduct�on to Soc�al Anthropology (Ed�nburgh: Ol�ver & Boyd, 1950), s. 91-106. Bagadj�mb�r� kardeşler�n kat�l� Avustralya’nın başka b�r m�tsel temasıyla bağlantılı olab�l�r: B�r Efsanev� Kahraman er�şt�rmede genç adamı “öldürür” ve sonunda kab�len�n hayatta kalan üyeler� tarafından katled�l�r; karş. B. Spencer, Nat�ve r�bes of the Northern err�tory of Austral�a (Londra, 1914), s. 214 vd., 270 vd., 295-305. 16 Strehlow, Aranda rad�t�ons , s. 35. 15
74 Avustralya Dinleri
Bu “b�lg�” bütünseld�r –yan�, d�ğer b�r dey�şle m�tlerle, r�tüellerle ve coğrafyayla �lg�l� b�r b�lg�d�r. Aday, Düş Zamanında meydana gelenler� öğren�rken, aynı zamanda dünyanın canlı ve üretken olmasını sağlayab�lmek �ç�n neler yapılması gerekt�ğ�n� de öğren�r. Ayrıca, m�tsel –veya m�st�k– coğrafya ona açıklanır: Doğaüstü Varlıkların r�tüeller� �cra ett�ğ� veya öneml� şeyler yaptığı b�rçok yer� öğren�r. Böylel�kle adayın hareket ett�ğ� dünya anlamlı ve “kutsal” b�r dünyaya dönüşür, çünkü Doğaüstü Varlıklar bu dünyada yaşamış ve onu dönüştürmüştür. Bu nedenle, kutsal b�r tar�h� olan b�r dünyada, yan� her öneml� unsurun m�tsel b�r olayla �l�şk�l� olduğu b�r dünyada “yönünü bulmak” da�ma mümkündür. W. E. H. Stanner Mur�nbata ların m�tsel coğrafyası hakkında şöyle yazar: “ Mur�nbata lar kırsalın başlangıçta meydana gelen dramlara �l�şk�n açık kanıtlarla dolu olduğuna �nanır. Z�rveler b�l�n�r ve adlandırılırdı ve her b�r�nde b�r kanıt olurdu –büyük b�r olaya �l�şk�n b�r şek�l, b�r b�ç�m veya b�r desen.” 17 Benzer şek�lde, Spencer ve G�llen da, küçük b�r grup yerl�yle b�rl�kte öneml� b�r totem merkez�ne yaptıkları yolculuğu anlatırken, b�ze Warramunga kab�les�n�n m�tsel coğrafyasını göster�r. B�rtakım tepeler m�tsel Atanın (yarasa totem) kat ett�ğ� yolu �şaret eder. aş b�r sütun (Bü yük b�r kaya) başka b�r Atayı (sıçan adam) tems�l eder; beyaz kuvars�tten daha alçak tepeler Düş Zamanında bazı m�tsel kadınlar tarafından oraya bırakılan beyaz karınca yumurtalarını tems�l eder. “Yolculuk ett�ğ�m�z tüm süre boyunca yaşlılar kend� aralarında gelenekte kab�len�n şu ya da bu totem atasıyla bağlantılı olan meseleler� konuşurlardı ve bunları b�ze anlatırlardı.”18 Dolayısıyla, üç günlük yolculuk süres�nce �lk totem (kültür/efsane) Kahramanlarının bıraktığı sayısız somut �zden geçerlerd�. Sonunda, m�tsel yılan Wollunka ’nın yaşadığı ünlü W. E. H. Stanner, On Abor�g�nal Rel�g�on (“Ocean�a Monographs”, No. 11, [Sydney, 1963]), s. 254. 18 Spencer ve G�llen, Te Northern r�bes of Central Austral�a, s. 249. 17
Efsanevi Kahramanlar ve Mitsel Coğrafya 75
su del�ğ�ne ulaşırlardı. Kutsal suya yaklaşınca yerl�ler “çok sess�z ve ağırbaşlı olurlardı” ve totem grubunun şefler� suyun kenarına �nerd� ve başlarını eğ�p fısıldayarak Wollunka ’ya h�tap ederlerd� ve onun dostu oldukları �ç�n ondan sak�n olmasını ve kend�ler�ne zarar vermemes�n� �sterlerd�… Onlar �ç�n gerçek olduğunu ve Wollunka ’nın sah�den suyun altında yaşadığına ve onu göremeseler de onun kend�ler�n� gözled�ğ�ne �nandıklarını açıkça göreb�l�r�z.”19 Avustralya yerl�ler�n�n en kötü ve berbat topraklara b�le saygı duyduğunu anlamak �ç�n Spencer ve G�llen’ın bet�mlemeler�n� etraflıca okumak gerek�r: Her kaya, her su kaynağı ve her su b�r�k�nt�s� m�tsel zamanlarda gerçekleşm�ş kutsal b�r dramın somut �z�n� yansıtır. Batılı okuyucuya bu b�tmek b�lmez yolculuklar20 ve Düş Zamanı Kahramanlarıyla bu tesadüf� karşılaşmalar son derece tekdüze ve sıkıcı geleb�l�r. (Ama o zaman şunu da hatırlamak gerek�r: Leopold Bloom’un Ulysses ’tek� yolculukları da b�r Balzac veya olstoy hayranına sıkıcı ve tekdüze gelecekt�r.) Avustralya yerl�s� �ç�n m�tsel dramın �zler�, coğrafyaya kazınmış kutsal öyküler� okumasını olanaklı kılan ş�frelerden veya şablonlardan daha fazlasıdır. Ona kend�s�n�n de varoluşsal olarak parçası olduğu b�r tar�h� açıklarlar. Yerl�, m�tsel Ataların bu sonsuz yolculuklarının ve yaptıklarının mahsulü değ�ld�r sırf; bunun yanısıra, b�rçok durumda o Atalardan b�r�n�n reenkarnasyonudur. . G. H. Strehlow bunu şöyle �fade eder: “üm kırsal, yerl�n�n canlı, asırlık a�le ağacıdır. Kend� totem atasının öyküsü yerl�ye göre kend�s�n�n başlangıç Agy ., s. 252-53. 20 Ataların yolculukları teması Avustralya m�toloj�s� açısından karakter�st�k g�b� görünür, ama yalnızca Avustralya’ya özgü değ�ld�r. Örneğ�n, Cal�forn�a’dak� Mohave lerde (Yuman kab�les�) de rastlarız; karş. A. L. Kroeber, Handbook of the Ind�ans of Cal�forn�a (Amer�kan Etnoloj� Da�res�, Bülten LXXVIII [Wash�ngton, D.C., 1925]), s. 754-57; aynı yazar, “Seven Mohave Myths”, Anthropolog�cal Records , XI, No. 1 (1948), 4-8. 19
76 Avustralya Dinleri
zamanında , yaşamın loş şafağında yaptıklarının �zahıdır ; o başlangıç zamanında yerl�n�n b�ld�ğ� ş�md�k� dünya her şeye gücü yeten kudretl� eller tarafından henüz şek�llenmekteyd�. Yerl�n�n kend�s� de o �lk şanlı serüvende şu an reenkarnasyonu olduğu atasının başlangıçtak� mertebes�ne göre küçük ya da büyük b�r rol oynamıştı .”21 Âş�na olduğu kırsalın (coğrafyanın) m�tsel tar�h�n� öğrenen aday b�r tür geçm�ş� hatırlama (anamnez�) deney�mler: Başlangıç zamanında dünyaya gel�ş�n� ve en uzak geçm�şte yaptıklarını hatırlar: “Reenkarnasyonla ruhu yen�den doğduğunda totem Ata öncek� şanlı varoluşunu tamamen unutur. Ata �ç�n öncek� aylar ‘uyku ve unutma’ dönem� olmuştur. B�r oğlan çocuğu olarak yen�den doğarsa, yaşlı adamlar sonradan onu er�şt�recekt�r ve onu zaten kend�s�n�n öncek� varoluşunda başlattığı esk� törenlerle yen�den buluşturacaktır.” 22 Aday er�şt�rme sayes�nde başlangıçta zaten burada olduğunu keşfeder; b�r m�tsel Ata görünümünde burada olmuştur. M�tsel Atasının yaptıklarını öğren�nce aynı zamanda kend� şanlı önceden varoluşu hakkında da b�lg� sah�b� olur. emelde ona aynen başlangıçtak� hal�n� y�nelemes� öğret�l�r; d�ğer b�r dey�şle, kend� örnek alınması gereken model�n� takl�t etmel�d�r. İncelemem�z�n �lerleyen aşamalarında bu meseley� daha etraflı ele alma fırsatımız olacak. Ama ş�md�l�k, Avustralyalıların anamnez� (geçm�ş� hatırlama) öğret�s�n�n Platon�k yapısına d�kkat çekmem�z yeterl�. Gayet �y� b�l�nd�ğ� g�b�, Platon �ç�n öğrenme, hatırlamadır; b�lmek hatırlamak demekt�r (karş. Meno, 81). Yeryüzündek� �k� varoluş arasında, ruh İdeaları düşünür: Saf ve eks�ks�z (tam, kusursuz) b�lg�y� paylaşır. Fakat ruh yen�den doğduğunda, (suyunu �çene her şey� unutturan neh�r) Lethe’n�n suyundan �çer ve İdealara �l�şk�n dolaysız tefekkür yoluyla elde ett�ğ� b�lg�y� unutur. Gene de bu b�lg� �nsanda �ç Strehlow, Aranda rad�t�ons , s. 30-31. 22 Agy ., s. 93. 21
Efsanevi Kahramanlar ve Mitsel Coğrafya 77
k�nd�r; ruhu yen�den doğan �nsanda g�zl� olarak bulunmaktadır ve felsef� çabayla ger� kazanılab�l�r. F�z�ksel nesneler ruhun kend� �ç�ne çek�l�p b�r tür “ger�ye/geçm�şe dönüş” �le dünya-dışı koşulda sah�p olduğu �lk b�lg�y� yen�den keşfetmes�ne ve ger� kazanmasına yardımcı olur. Dolayısıyla, ölüm, ruhun bell� aralıklarla kaybed�len �lk ve kusursuz hale yen�den doğuşu aracılığıyla ger� dönüştür.23 Elbette, Avustralya yerl�ler�n�n Platon’un “geçm�ş� hatırlama” (anamnes�s ) öğret�s�n� ben�msemeler� g�b� b�r durum söz konusu değ�ld�r. Bununla b�rl�kte, Atalarının da�m� reenkarnasyonuna �nanmalarının, Aranda ları Platon’unk�ne çok benzeyen b�r geçm�ş� hatırlama kuramı gel�şt�rmeye yöneltm�ş olması öneml�d�r. Platon kadar Aranda lar �ç�n de f�z�ksel nesneler, ruhun gerçek k�ml�ğ�n� hatırlamasına yardımcı olur. Ama gene de �k�s� arasında b�r farklılık vardır: Platon �ç�n ruh, ölüm aracılığıyla tefekküre dalar ve İdeaları düşünür ve bu yolla B�lg�ye ulaşır. Aranda lar �ç�nse, söz konusu b�lg� felsef� değ�l m�tsel ve “tar�hsel” b�lg�d�r: Adayın er�şt�rme aracılığıyla keşfett�ğ� bu b�lg�, başlangıç zamanında yaptığı şeyd�r; f�k�rler� öğrenmez, başlangıçtak� kend� eylemler�n� ve bunların anlamını öğren�r. Bell� b�r Kahramanın m�toloj�s�nde kend� masalsı özgeçm�ş�n� keşfeder. Bell� f�z�ksel nesneler (kayalar, tchurunga lar vb.) kend�ler�n� adayın yeryüzündek� �lk muzaffer varoluşunun kanıtları olarak açığa vururlar. Platon �ç�nse, f�z�ksel nesneler yeryüzü dışındak� varlığının b�lg�s�n� yen�den ele geç�rmes�nde ruha yardım eder. Ama hem Platon hem de Aranda lar �ç�n gerçek “geçm�ş� hatırlama” (anamnes�s ) t�nsel b�r faal�yet�n sonucudur: bu faal�yet Yunan f�lozof �ç�n felsefe, Avustralyalı Aranda lar �ç�nse er�şt�rmed�r.
M. El�ade, Myth and Real�ty (New York: Harper & Row, Publ�shers, 1963). s. 124. 23
78 Avustralya Dinleri
Dünyayı “Yen�den Yaratma” R�tüeller� Aranda ların yaşadığı coğrafya m�tsel b�r tar�hle yüklü olduğu �ç�n b�r yapı ve b�r anlam açığa vurur. Coğraf� yönel�m b�le m�tsel b�r tar�hle �l�şk�l�d�r. Avustralya yerl�ler� Doğaüstü Varlıkların ve m�tsel Ataların �şaret ett�ğ� yolları �zlerler. Kutsal b�r mekâna en kısa yoldan g�tt�kler� pek görülmez; bunun yer�ne, söz konusu mekânla bağlantılı Doğaüstü Varlığın g�tt�ğ� yolu tak�p etmey� gerekl� görürler.24 “Kaot�k b�r yer�” kutsal ve anlaşılır b�r dünyaya dönüştüren m�tsel tar�h, toplulukları ve kab�leler� b�rleşt�rmeye, b�r arada tutmaya yardımcı olur. Bu yollar kab�leler�n “dünyalarından” geçer ve bu kab�leler arasında “g�zl� b�r dostluk bağı vardır, karşılıklı b�r m�saf�rperverl�k ve b�rb�r�n� koruyup kollama söz konusudur”.25 B�r kültün üyeler� başka kab�leler�n bölgeler�ne g�rerek Kahramanın geçt�ğ� yollarda güvenl� b�r şek�lde yolculuk edeb�l�r. Her kült grubu m�t�n bel�rl� b�r olayının ve onunla bağlantılı bel�rl� r�tüeller�n bekç�s�d�r. “Ama geçm�şle kes�nt�s�z b�r sürekl�l�ğ�n korunab�lmes�, toplumsal ve r�tüel yaptırımlara �l�şk�n eks�ks�z b�lg�ye sah�p olunması ve ş�md� �le geleceğ�n tam anlamıyla güvence altına alınab�lmes� �ç�n b�r bütün olarak m�te da�r eks�ks�z b�lg�ye sah�p olunması ve bütün ây�nler�n harf�yen yer�ne get�r�lmes� gerekmekted�r; bu nedenle, her ‘bekç�n�n’ kend� üzer�ne düşen� yapması son derece elzemd�r. Dolayısıyla, gruplar ve kab�leler b�rb�rler�ne kült-yaşamı �le bağlıdırlar.”26 B�ld�k b�r bölge �le sınırlı görünse de b�r kab�len�n “dün yasının” her şey� kucakladığı düşünülür. Avustralya akrabalık s�stem� sayes�nde herkes d�ğer herkesle �l�şk�l�d�r –ya da �l�şk�l� olab�l�r. Yabancı b�r�s� b�r kampa dostça yaklaşırsa, sonunda da�ma topluluktan b�r�s�yle akraba olduğu ortaya çıkar. Dola yısıyla, Avustralyalılar �ç�n sadece tek b�r “dünya” ve sadece tek Elk�n, agy ., s. 153. 25 Agy . 26 Agy ., s. 124. 24
Efsanevi Kahramanlar ve Mitsel Coğrafya 79
b�r “�nsan toplumu” vardır. B�ld�k topraklar dışındak� b�l�nme yen d�yarlar “dünyaya” a�t değ�ld�r –aynı şek�lde, dost olmayan veya g�zeml� yabancılar da �nsanların topluluğuna a�t değ�ld�rler; onlar hayaletler, şeytan� varlıklar veya canavarlardır. Ama “dünya”nın canlı ve üretken olması sağlanmalıdır. İnsanların kend� başlarına dünyayı “kurtaracak”, onu sonsuza dek “başlangıçta” olduğu g�b� b�tk�ler ve hayvanlarla dolu, neh�rler ve derelerle kaplı, yağmurun doğru zamanda yağdığı b�r yer olarak tutacak güçler� yoktur. Buna karşın, �nsanlara Doğaüstü Varlıkların ve Kahramanların Düş Zamanında yaptıkları öğret�l�r. Bütün törenler bu parad�gmat�k ed�mler�n y�nelenmes�nden başka b�r şey değ�ld�r. M�tsel tar�h�n yen�den canlandırılması r�tüel� Düş Zamanı �le �let�ş�m� yen�den etk�n hale get�r�r, yaşamı yen�den üret�r ve sürekl�l�ğ�n� garant�ler. Özetle r�tüel, dünyayı “yen�den yaratır”. Kahraman Ataların yolculukları ve eylemler� uzun süren tekdüze törenlerde yen�den canlandırılır. B�tk� ve hayvan y�yecekler –örneğ�n, tatlı patates, zambakg�ller, kangurular, yılanlar, kuşlar vb.– etrafında yoğunlaşan artış (bereket, bolluk) törenler� ( �nt�ch�uma ), bunların Düş Zamanındak� yaratımlarının y�nelenmes� r�tüel� aracılığıyla türler�n yen�lenmes�n� garant�ler. Yen�leb�l�r b�tk� ve hayvan türler�n�n yen�lenmes� “dünyanın yen�lenmes�”ne eşdeğerd�r. Bunun b�z� şaşırtmaması gerek�r, çünkü “dünya” her şeyden önce �nsanın yaşadığı d�yardır, y�yecekler�n� sakladığı ve yatıp uyuduğu yerd�r. Daha sonra ayrıntılı b�r şek�lde göreceğ�m�z g�b�, beslenmen�n kutsal b�r önem� vardır. “İlkel” k�ş�, y�yeceğ� yerken dünyanın kutsallığıyla bütünleş�r. İnsan olarak yaşamanın kend�s� tek başına d�nsel b�r ed�md�r. Çünkü �nsanlar dünyayı Doğaüstü Varlıkların yaptığı hal�yle koruma sorumluluğunu üstlen�r; bunu da per�yod�k olarak düzenled�kler� r�tüeller aracılığıyla ve özell�kle de “bolluk/artış törenler�” aracılığıyla dünyayı yen�den üreterek yaparlar.
80 Avustralya Dinleri
Bolluk/artış törenler�nden bazıları haf�f ve mekan�kt�r, ama bazıları da aks�ne çok dramat�kt�r. 27 Örneğ�n, şöyle olmuştur: Bel�rl� b�r m�tsel Varlık bell� b�r alanda bolluk törenler�n� �lk kez gerçekleşt�rm�şt�r ve bel�rl� b�r hayvanın canı veya ruhunun korunağı olarak oraya b�r kaya bırakmıştır. “Yolculuğunda kanını akıttığı veya beden�nden b�r parçayı kaybett�ğ� veya beden�n�n b�r kayaya dönüştüğü başka b�r mekân da bu yolla kutsanmıştır. Bu nedenle, böyle b�r alan kutsal hale gel�r. Burası yaratıcı ve ebed� düş zamanının kaynaklandığı yerd�r. Yaratıcı güç harekete geç�r�l�r ve �lg�s�n� yöneltmes� sağlanarak ve kutsal alanda ây�nler gerçekleşt�r�lerek örneğ�n kanguruların artması mümkün kılınır.”28 Ây�nler� gerçekleşt�renler şöyle der: “İz�n ver b�r sürü kanguru olsun burada.” Ama bunun yanısıra “ka yanın üzer�ndek� tozu üflerler, kutsal tepeden aldıkları taşları fırlatırlar veya kırıp toz hal�ne get�rd�kler� kaya parçalarını yerden aldıkları taşlar ve kutsal mekândan aldıkları kanla karıştırırlar ve b�tk� veya hayvan türler�n�n artmasını �sted�kler� ve normalde bol olması beklenen yerlere bırakırlar… Kutsal kaya veya tepe onlar �ç�n tam da yeryüzündek� kaya/teped�r. B�r anlamda canlanmıştır; yaşam oradan başlayab�l�r”. 29 Daha sonra göreceğ�m�z üzere, “bolluk, bereket” r�tüel�n�n muhtel�f ed�mler� aynen Ataların jestler�n� b�reb�r y�neler.
Kurtarıcı S�mgeler Bolluk törenler� görünüşte bas�t ve tekdüzed�r. Ama adaylar �ç�n görüştek� bu bas�tl�k bazen çok karmaşık b�r s�mgec�l�k barındırır. Bu bütün Avustralya r�tüeller� �ç�n geçerl�d�r. ek b�r R. M. ve C. H. Berndt, agy ., s. 227-31. İnt�ch�uma törenler�ne �l�şk�n �ncel�kl� b�r tanımlama �ç�n bkz. Spencer ve G�llen, Te Northern r�bes of Central Austral�a , s. 167 vd., 283 vd. Ayrıca bkz. bu k�tapta, s. 23. 28 Elk�n, agy ., s. 199. 29 Agy ., s. 200. 27
Efsanevi Kahramanlar ve Mitsel Coğrafya 81
örnek verel�m: Kuzeydoğudak� Arnhem Land’de bazı törenlerde �r� Avustralya kertenkeles�n�n kuyruğunu ve omurgasını tems�l eden b�r nesne (b�r sopa) r�tüel olarak serg�len�r. S�mgen�n üzer�ne totemle �l�nt�l� res�mler yapılmış, tüylü süsler �l�şt�r�lm�şt�r. Ây�n� gerçekleşt�ren k�ş�, kertenkeley� takl�t ederek yavaşça nesney� saklandığı yerden çıkarır; kutsal s�mgey� göğsüne bastırarak yerde sürünür. Şarkı söylemeye devam eder; heps� de er�şt�r�lm�ş erkeklerden oluşan katılımcılara g�zemlerden b�r�s�n� açıklar. Pek�, bu ne anlama gel�r? Kertenkelen�n kuyruğunu ve omurgasını tems�l eden, g�zlend�ğ� gölgel�kten çıkmış b�r s�mged�r. Ama adaya göre bundan çok daha fazlasıdır. Gölgel�k ya da kulübe, Djanggawul ların Bereket Analarının, Sabah Yıldızı’nın ötes�nde güneş�n doğduğu uzaktak� b�r ruhlar d�yarından get�rd�ğ� kon�k şek�ll� özel b�r döşeğ� s�mgeler. Bu döşek aslında b�r dölyatağıdır. Kutsal alanda kertenkelen�n kuyruk sembolü oradan çıkarıldığında bu, �lk �nsanların, yan� bugünkü doğu Arnhem Land’de yaşa yanların atalarının Ana’dan doğdukları anlamına gel�r; sırası gel�nce de bereket s�mgeler�yle �l�şk�lend�r�l�rler. Aslında, her s�mgede başka b�r s�mge vardır, yan� s�mgeler �ç �çe geçm�şt�r, b�r anlamda başka b�r anlam g�zl�d�r ve bunların çoğu da temel dürtülerle bağlantılıdır.30 Burada bazı yen� d�nsel f�k�rler karşımıza çıkar (Ana ve döl yatağı) –�lerleyen bölümlerde bunların üzer�nde daha ayrıntılı duracağız. Ama şunu bel�rtel�m: Bu örnek b�ze zeng�n b�r m�toloj�n�n adaylara nasıl çok bas�t b�r r�tüel k�sves�ne bürünmüş olarak açıklandığını ve buna bağlı olarak, t�nsel dünya �le bağlantının nasıl kurulup sağlamlaştırıldığını göster�yor. Kab�len�n kutsal tar�h�n�n açıklanması bazen yıllar sürer. B�rey adım adım m�tsel geçm�ş�n muhteşeml�ğ�n�n b�l�nc�ne varır. örenler ara R. M. ve C. H. Berndt, Te F�rst Austral�ans (Sydney, 19.52), s. 78-79. 30
82 Avustralya Dinleri
cılığıyla Düş Zamanını nasıl yen�den canlandıracağını öğren�r. Sonunda kab�les�n�n kutsal tar�h�ne tamamen gömülür; d�ğer b�r dey�şle köken�n�, başlangıcı öğren�r ve kayalar, b�tk�ler ve hayvanlardan tutun da görenekler, s�mgeler ve kurallara kadar her şey�n anlamını kavrar. M�tlerde ve r�tüellerde muhafaza ed�len açıklamayı özümsed�kçe dünya, yaşam ve �nsan varoluşu anlam kazanır ve kutsal hale gel�r –çünkü Doğaüstü Varlıklar tarafından yaratılmış veya kusursuz hale get�r�lm�şlerd�r. B�r �nsan, yaşamının bell� b�r ânında doğmadan önce b�r ruh olduğunu ve öldükten sonra da bu doğum-önces� t�nsell�k koşulu �le yen�den bütünleşeceğ�n� öğren�r. İnsan döngüsünün daha büyük, kozm�k b�r döngünün parçası olduğunu öğren�r; Yaratılış, Düş Zamanında meydana gelen “t�nsel” b�r ed�md�r ve evren (kozmos) her ne kadar artık “gerçek” veya “madd�” b�r görünüm kazanmış da olsa, gene de başlangıçta vuku bulan yaratım ed�mler�n�n y�nelenmes�yle per�yod�k olarak yen�lenmel�d�r. Dünyanın bu yen�lenmes� t�nsel b�r ed�md�r; Düş Zamanının “Sonsuz Dünyalarıyla” �let�ş�m�n sağlamlaştırılmasının b�r sonucudur. İnsan varoluşu da benzer b�r b�ç�mde b�r sürel�ğ�ne –t�nsel b�r dünyada– başlar ve son bulur. Berndt’ler bunu şöyle �fade eder: “Öncel�kle, adamın ya da kadının özü tamamen t�nseld�r. Doğumdan sonra… madd� b�r b�ç�m kazanır: ama kutsal n�tel�ğ�n� asla kaybetmez. Kadın –özell�kle de kuzeydoğudak� Arnhem Land g�b� yerlerde– bu kutsallığa neredeyse h�ç çaba sarf etmeden sah�p olur; erkekler açısından �se r�tüel ve tören düzenlenmes� öneml�d�r. Her �k�s� �ç�n de, kutsallık yaş �lerled�kçe daha fazla önem kazanır; ölümde her �k�s� de tümüyle t�nsel hale gel�rler.”31 Kutsal törenler �hmal ed�l�r ve toplumsal âdetler küçümsen�rse, dünya “Düş Zamanından” ve Doğaüstü Varlıkların 31
Agy ., s. 59.
Efsanevi Kahramanlar ve Mitsel Coğrafya 83
gel�ş�nden önce var olan karanlığa ve kaosa gömülecekt�r. 32 Aslında, yerl�ler�n “dünyası” kültürel etk�leş�m yüzünden bozularak neredeyse yok olmaya yüz tutmuştur ve hayatta kalmayı başaranlar hayal kırıklığına dayalı kısır b�r hayat sürerler. “Mehtaplı geceler�n sess�z geçt�ğ� ya da sadece �skamb�l oyna yanların homurtusu veya b�rden patlak veren münakaşaların gürültüsünün sess�zl�ğ� bozduğu, törenler�n düzenlenmed�ğ� b�r kamp �nsanların yaşama zevk�n� y�t�rd�ğ� ya da bu zevk� daha az tatm�n ed�c� başka yönlere kanal�ze ett�ğ� b�r kamptır. Kutsal b�r ây�nden vazgeçmeye müsamaha göster�len yerlerde �nsanlar artık gelenekler�yle ve geçm�şler�yle b�l�nçl� b�r temasta bulunamaz hale gel�rler; bu yaşamsal bağ b�r kez kopunca, yaşamlarının tüm seyr� bu değ�ş�m� yansıtmak zorundadır.” 33 Elbette bu, m�tler�n önceden haber verd�ğ� evren�n f�z�ksel yok oluşu değ�ld�r. Ama sonucu neredeyse aynıdır; z�ra Doğaüstü Varlıklar tarafından yaratılmış veya kusursuz hale get�r�lerek yaratımı tamamlanmış esk� “dünya” kültürel etk�leş�m yoluyla anlamsız hale gel�rken g�derek yok olmuştur. Bu t�nsel felaketten hayatta kalanlar kültürler�n� başka araçlarla ve yen� malzemelerle yen�den �nşa etmek zorunda kalacaktır. Yen� b�r Avustralya kültürünün b�llurlaşması hâlâ gelecekte olması beklenen b�r şeyd�r. Ama Batı kültürüyle karşılaşmanın sonucu olarak geleneksel değerler�n yozlaşması ve çökmes� “�lkellerde” sık rastlanan genel b�r fenomend�r. En arka�k d�nsel f�k�rler�n ve �nançların bozulması, melezleşmes� ve unutulmasını �lerle yen bölümlerde daha ayrıntılı ele alacağım. Ayrıca, Batılı değerlerle yaşanan traj�k karşılaşmadan doğan bazı yen� d�nsel ve kültürel yaratıları anal�z etme fırsatımız da olacak. Ş�md�l�k, Avustralyalının gerçek b�r “dünyada” yaşama �ht�yacını vurgulamamız yeterl�. Bu, �fade ed�lm�ş, anlamlı, kay Karş. Helmut Petr�, “Das Weltende �m Glauben austral�scher E�ngeborenen”, Pa�deuma , IV (19.50), 349-62. 33 R. M. ve C. H. Berndt, Te F�rst Austral�ans , s. 98-99. 32
84 Avustralya Dinleri
nakları zeng�n, Doğaüstü Varlıklar tarafından şek�llend�r�lm�ş, bolluk bereket get�r�lm�ş ve kutsanmış b�r yurt anlamına gel�r. Bu tür b�r “dünyanın” b�r “merkez�” veya b�r yapısı vardır –ve bu nedenle, “yönel�ml�d�r” (konumlandırılmıştır), ona b�r kaos hâk�m değ�ld�r, b�ç�ms�z ve şaşırtıcı b�r boşluk değ�ld�r. B�tk�ler�n, hayvanların ve �nsanların dünyaya gel�ş�, m�tlerde �ht�mamla korunmuş ve g�zl� ây�nlerde per�yod�k olarak y�nelenm�ş kutsal b�r tar�h�n ürünüdür. Öyleyse bu, dünyanın b�r “tar�he” –Düş Zamanında açımlanan “kutsal b�r tar�he”– sah�p olduğunu göstermekle kalmaz, aynı zamanda �nsanın da dünyayı ayakta tutma sorumluluğunu üstlend�ğ�n�, başlangıcın olağanüstü olaylarını sürekl� yen�den canlandırarak ve “Düş Zamanının” güçler�n� h�ç durmadan yaşadığı topraklara aktararak bu görev� yer�ne get�rmekle yükümlü olduğunu göster�r. İnsan Düş Zamanı �le �let�ş�m kurmayı kest�ğ�nde ve kend� m�tsel tar�h�n� yen�den canlandırmayı bıraktığında dünya bütünlüğünü y�t�recek, yaşam son bulacak ve sonunda yeryüzünün yüzey�nden tamamen s�l�necekt�r. Bu tür temel kavramlar ve anlayışlardan kaynaklanan d�nsel yaratılar Avustralya’da tekrar tekrar karşımıza çıkar. Ama h�çb�r zaman tamamen aynı değ�llerd�r. Kab�leden kab�leye, kültürden kültüre öneml� farklılıklar, öneml� perspekt�f değ�ş�kl�kler� ve eklenen parlak buluşlar vardır. Çok bas�t b�r nedenden ötürüdür k�; h�çb�r canlı kültür kend�s�n� sonsuzca y�neleyemez ve bu bas�t neden de h�çb�r kültürün d�ğer kültürlerden mutlak b�r yalıtılmışlık hal�nde yaşayamamasıdır. Kültürler�n buluşması, hattâ aynı matr�sten kaynaklanan bağlantılı b�ç�mler�n buluşması, bazen ufak da olsa, da�ma yaratıcı buluşlara yol açar. Dolayısıyla, dış etk�lerle h�çb�r değ�ş�m, dönüşüm geç�rme yen, “tar�hs�z” b�r kültür yoktur. Ama bu “tar�h” �lkeller tarafından olduğu g�b� kabul ed�lmez; her ne kadar, az çok uzak b�r geçm�şte meydana gelm�ş olan değ�ş�kl�kler�n farkında olsalar b�le, bu değ�ş�kl�kler� sank� b�r teleskopla bakıyormuş g�b�, başlangıca ve tar�hdışı b�r zamana a�t olarak ırak görürler ve
Efsanevi Kahramanlar ve Mitsel Coğrafya 85
bunları m�tsel Varlıkların ed�mler� olarak yorumlarlar. Özetle, yen�l�ğ�n veya buluşun ben�msenerek geleneksel örüntüyle bütünleşt�r�lmes� g�b� bas�t b�r gerçek neden�yle, bunların Düş Zamanı dönem�nde meydana geld�kler� düşünülür. Unambal ların Teogon�s�* ve M�toloj�s�
Ş�md�, Kuzeybatı Avustralya’dan b�r kab�le olan Unambal ların d�nsel gelenekler�n� b�raz daha ayrıntılı ele alacağım. B�r süre önce Alman etnolog Andreas Lommel’�n bu halka �l�şk�n güzel �fade ed�lm�ş, açık ve net b�r monograf�s� 34 yayımlandı. Unambal ların m�toloj�s� ve d�nsel âdetler� Güneydoğu ve Orta Avustralya kab�leler�n�nk�lerden b�rçok bakımdan farklılık göster�r. Bu farklılıklar Avustralya yerl�ler�n�n d�nsel dene y�mler�n�n karmaşıklığına ve zeng�nl�ğ�ne ışık tutar. Ama aynı zamanda başka b�r nedenden ötürü de öneml�d�rler: İncelemem�n sonunda ele alacağım bazı tar�hsel değ�ş�mler� yansıtırlar. Unambal lar yaşamlarıyla, âdetler�yle veya m�tler�yle �lg�l� her anlatıya dünyanın başlangıcını anlatarak başlar. Aslında bu b�rçok �lkel halkta rastlanan b�r prat�kt�r ve başlangıç zamanının yaratımla �l�nt�l� olaylarının ne denl� öneml� olduğunu göster�r. Dolayısıyla, Unambal lar başlangıçta sadece yeryüzünün ve gökyüzünün var olduğunu söyler. Başlangıç zamanında yeryüzünün der�nl�kler�nde dev b�r yılan b�ç�m�ndek� Ungud yaşıyordu –ve hâlâ orada yaşamaya devam ed�yor. Ungud çoğunlukla yeryüzüyle özdeşleşt�r�lse de bunun yanısıra sularla veya den�zlerle de bağlantılıdır. Unambal ların �nancına göre gökyüzünde b�r de Wallanganda yaşar; gökyüzünün efend�s�d�r ve aynı zamanda Samanyolu’nun k�ş�leşm�ş hal�d�r. Wallanganda nın “her şey� yarattığı” varsayılır. Yeryüzüne su atar, ama Un anrıların soyağacını çıkarma. (ç.n.) 34 Andreas Lommel, D�e Unambal. E�n Stumm �n Nordwest-Austral�en (Hamburg, 1952). *
86 Avustralya Dinleri
gud “suyu der�nleşt�r�r” ve bu sayede, yağmur yağmaya başlar. Yeryüzünde yaşam böyle başlar.35 Wallanganda ve Ungud b�rl�kte her şey� yaratmıştır, fakat bu yaratım sadece gece, yaratıcı b�r düşün sonucu olarak gerçekleşm�şt�r. Ungud kend�s�n� erkeğe veya d�ş�ye dönüştürür çünkü her �k� c�ns�yetten de olab�l�r, yan� ç�ft c�ns�yetl�d�r –özetle kend�s�n� düşled�ğ� Varlıklara dönüştüreb�l�r. Benzer şek�lde, Wallanganda da babası olduğu Varlıkları “düşlem�şt�r”. Gök yüzünden yeryüzüne “t�nsel b�r güç” gönder�r ve onu şek�llend�rerek çeş�tl� suretler (görünümler) ver�r. Ardından kırmızı, beyaz ve mav�yle renklend�rd�ğ� bu görüntüler� kayalara ve mağaraların duvarlarına resmeder –bugün bunları hâlâ göreb�l�r�z. Unambal lara göre bu, renkl� hayvan ve b�tk� res�mler�n�n köken�n� teşk�l eder. Bu res�mler aynı zamanda tems�l ett�kler� Varlıkların “t�nsel merkezler�n�” de oluşturur. Res�mler �le bet�mled�kler� Varlıklar arasındak� �l�şk�n�n “baba �le erkek kardeşler�” arasındak� �l�şk� olduğu söylen�r. Wallanganda , ancak Varlıkların her b�r�n�n “t�nsel gücünü” kend�ne uygun görüntüde şek�llend�rd�kten sonra, onları somutlaştırmış ve yeryüzünün her yer�ne dağıtmıştır. Wallanganda varlıkları ağızsız ve gözsüz resmetm�şt�r (bu organları daha sonra veren Ungud ’dur). Wallanganda h�ç durmadan varlık yaratmaya (yan� baba olmaya) devam eder; yeryüzüne sürekl� “t�nsel tohumlar” gönder�r. Yarattığı varlıkların ölmes�ne �z�n vermez. 36 Kayaların üzer�nde ve mağaraların duvarlarında b�tk�ler�n ve hayvanların suretler�n�n yanında b�r de, – Wondj�na den�len– ağızsız �nsanb�ç�ml� �mgeler vardır. Yağmurun k�ş�leşm�ş hal�d�rler. Unambal lara göre Wondj�na ları b�r “yaratım düşün Agy ., s. 10. 36 Agy ., s. 11-12. M�t�n d�ğer uyarlamalarına göre, kaya res�mler�n� yapan Wallanganda değ�l, ama onun emr�ndek� kuş Kujondur. Wallanganda gökyüzünden (cennetten) Varlıkların “t�nsel gücünü” yansıtmıştır, Kujon da yaratım düşünde b�nların �çerd�ğ� mesajları kavradıkça onları yavaş yavaş resmetm�şt�r. Karş. agy ., s. 12. 35
Efsanevi Kahramanlar ve Mitsel Coğrafya 87
de” suların d�b�nde �lk bulan Ungud ’dur. Bu nedenle, her neh�r, göl veya su b�r�k�nt�s�, çevrede yerleşm�ş olan bel�rl� b�r Wondj�na �mges�ne a�tt�r. Wondj�na lar hayata gel�r gelmez hemen yeryüzünün yüzey�ne çıkarlar, beraberler�nde yağmuru get�r�r ve karayı değ�şt�r�rler, tepeler ve ovalar yaparlar.37 “aşlar hâlâ ıslakken,” Wondj�na lar büyük “taş evler” yaparlar. (Yer� gelm�şken, bu, taş anıt geleneğ�n� �şaret eder –bu konuyu daha sonra ayrıntılı b�r şek�lde ele alacağım.) Wondj�na lar daha sonra “ıslak kayaların” üzer�ne uzanıp yatarlar ve böylece “�zler� kayaların üzer�ne çıkar” ve �lk kaya res�mler� ortaya çıkar. Wondj�na lar bugün kayalar üzer�ndek� �mgeler�n� bulduğumuz yerlerden yeryüzüne g�rm�şt�r; bunun ardından yeryüzünün altında, kaya res�mler�ne bağlı sularda yaşamaya başlamışlardır. Orada h�ç durmadan yen� “çocuk tohumlar” yaratmayı sürdürürler. Unambal lara göre, her �nsan başlangıçta jallala olarak adlandırılan b�r “çocuk tohumdur”. Babası onu b�r düşte bulur ve gene başka b�r düşte karısına ver�r. Bu jallala aslında bell� b�r suda yaşayan b�r Wondj�na nın parçasıdır; ama aynı zamanda eş�t ölçüde Ungud ’un da b�r parçasıdır. B�r jallala �nsan b�ç�m�n� aldığında, jajaru olarak adlandırılır ve b�rey�n “ Ungud parçasını” ya da ruhunun Ungud ’dan gelen kısmını tems�l eder. Çoğunlukla jajarunun böbreklerde konumlandığı söylen�r; ölümde tekrar su b�r�k�nt�s�ne karışır ve yen� b�r c�s�mleşmeye (reenkarnasyona) dek orada bekler. 38 B�r �nsanla, onun “t�nsel köken�n�n” dayandığı yer arasında yakın b�r �l�şk� vardır. Genel b�r �fadeyle, k�ş� her zaman aynı Wondj�na dan ve babası olarak aynı sudan gel�r. Dolayısıyla, bell� sayıda �nsan da�ma aynı t�nsel köken� paylaşır. Su b�r�k�nt�s�n�n Bkz. Wondj�na �le �lg�l� d�ğer m�tler agy ., s. 15 vd. Ayrıca karş. bu k�tapta, s. 232. 38 Lommel, agy ., s. 13. B�r �nsanın, köken�n� günümüz Unambal larının b�lmed�ğ� başka ruhları da olduğu varsayılır. Bu ruhlardan b�r�s� “gölged�r”, ölümden sonra ölüler d�yarına g�der ve orada ölümden sonra var olur. Ayrıca bkz. agy ., s. 39 (ruhların ölümden sonrak� yazgısı). 37
88 Avustralya Dinleri
ve onunla bağlantılı Wondj�na �mges�n�n konumlandığı bölgeye sah�p olma hakkı onlarındır. En yaşlı b�rey Wondj�na nın doğru enkarnasyonu (c�s�mleşmes�) olarak kabul ed�l�r. Bu yaşlı adam kend� Wondj�na sından söz ederken b�r�nc� tek�l şahsı kullanır; örneğ�n şöyle der: “Düş Zamanımda �lerled�m ve suret�m� ka yada bıraktım…” Yağmur mevs�m� gelmeden önce Wondj�nanın �mges�n� mağara duvarına veya kayaya yen�den ç�z�p boyama görev�yle yükümlüdür. Şöyle der: “Ş�md� kend�m� yen�ley�p güçlend�receğ�m ve kend�me canlılık kazandıracağım; kend�m� yen�den resmedeceğ�m, böylece yağmur gelecek.” Kırmızımsı kahvereng�,* beyaz, sarı ve s�yah renkler�n� kullanır. Resm�n� yen�den ç�z�p boyamayı b�t�rd�kten sonra, ağzına b�raz su alır ve kayanın üzer�ndek� resme püskürtür. Unambal lar Wondj�naların Düş Zamanında yağmuru bu şek�lde get�rd�ğ�n� söyler. B�tk�ler� ve hayvanları tems�l eden, �nsanb�ç�ml� Wondj�na yı andıran res�mler vardır. Aslında, b�tk� ve hayvan totemler� de tıpkı �nsanlarda olduğu g�b� aynı “t�nsel” kaynaktan türer. Bu nedenle, Avustralya yerl�ler� doğanın bütünüyle organ�k b�r �l�şk� �ç�nde yaşar. İnsanlık öldüğünde Wondj�na lar da ölecekt�r ve bu yüzden, hayvanlar artık artmayacaktır, yağmur artık yağmayacaktır, b�tk�ler kuruyup yok olacaktır. Kısacası, “dünya” varoluş önces� “kaos” durumuna ger� dönecekt�r. D�ğer pek çok Avustralya kab�les� g�b� Unambal kab�les� de dış evl�l�ğe dayalı �k� sınıfa bölünmüştür ama bunun yanısıra, Unambal lar bu “�k�l�” s�stem� hem t�nsel hem de doğal dünyaya uygularlar. Ungud , Wondj�na lar, �nsanlar, hayvanlar ve b�tk�ler �lk zamanlardan �t�baren bu �k� sınıftan b�r�s�ne a�t olmuştur. Sınıflara adını veren, turnaya benzer kuş Kurangul� �le yaban� h�nd� Banar ’dır. Bu m�tsel kuşlar �k� Efsane Kahramanıdır; �nsan b�ç�m�n� aldıktan sonra bütün kuralları ve kurumları kurmuş Reng� açık sarıdan turuncu ve kırmızıya kadar değ�şen dem�r oks�tl� k�lden elde ett�ğ� toprak boya veya aşı boyası kullanarak �sted�ğ� kırmızı tona ulaşır; s�yah renk �ç�nse odun kömürü kullanır. (ç.n.) *
Efsanevi Kahramanlar ve Mitsel Coğrafya 89
lardır. Onların m�tsel zamanda yaptıkları her şey Unambal lar tarafından tekrar tekrar yapılmalıdır. Efsane Kahramanlarının m�t� b�r şek�lde Wallanganda ve Ungud m�t� �le benzerl�kler taşır. Gökyüzünden geld�kler�, kend� kend�ler�n� yarattıkları, �k� Ungud yılanı oldukları söylen�r. Ayrıca, �lk Wondj�na lar Efsane Kahramanı k�sves�ne bürünmüşlerd�. Onlardan �lk �nsanlar çıktı; �lk Ungud ruhlarını onlar yarattı. Kurangal� aslında epey aptal olan Banar ’dan daha zek�d�r ve daha güzeld�r. Bu nedenle, sık sık çatışırlar39 –bu çok yaygın b�r m�toloj�k temadır. Er�şt�rme ây�nler�, özell�kle de sünnet * ve alt-sünnet ** ây�nler� aracılığıyla ergen, muhtel�f aşamalardan geçerek m�tsel gelenekle tanıştırılır. Avustralya’da başka her yerde olduğu g�b�, erkekler yaşlandıkça m�tler�n dünyasına daha der�nlemes�ne g�rerler. Büyücü hek�m �lk zamanlarla �let�ş�m�n yen�lenmes�nde ana etkend�r. Kab�len�n t�nsel yaşamında oynadığı rol kayda değerd�r. Düş Zamanının yaratıcılığı büyücüde canlılığını korur. Kend�nden geçme (trans) hal�ndeyken ruhunu Ungud ’a göndereb�l�r. Avustralya büyücü hek�mler�n� �ncelerken güçler�n� daha ayrıntılı b�r şek�lde ele alacağım. Unambal ve Ungarınyın Kab�leler�
D�ğer Avustralya kab�leler�n�n heps� �ç�n söz konusu olduğu g�b�, Unambal gelenekler�nde Avustralya’nın tamamını yansıtan bazı ortak temel unsurlar saptayab�l�r�z ve bu unsurlar, daha özgün anlayışlar ve �nançlara eşdeğerd�r. D�nsel anlayışların kab�leden kab�leye nasıl değ�ş�kl�k gösterd�ğ�n� fark etmek �ç�n Unambal ların komşu kab�les� Ungar�ny�n ler�n gelenekler�ne bakmamız yeterl�d�r. emelde, Unambal ve Ungar�ny�n Agy ., s. 20. * C�rcumc�s�on: C�nsel organın uç kısmındak� der�n�n kes�lmes�. (ç.n.) ** Sub�nc�s�on: Pen�s�n alt tarafında küçük b�r kes�k açılması (s�d�k torbasından başlayarak dışarıya kadar uzanan s�d�k yolunun son bölümü olan üretra üzer�nde küçük b�r yarık açma). (ç.n.) 39
90 Avustralya Dinleri
kab�leler� aynı d�nsel örüntüyü paylaşırlar. Fakat göründüğü kadarıyla, Ungar�ny�n ler bazı �nançlarını kaybetm�şt�r ya da kökten b�r b�ç�mde değ�şt�rm�şt�r; d�ğer taraftan bu tür �nanç değ�ş�kl�kler�n� Unambal ların her �k� kab�le �ç�n de ortak olan daha esk� b�r �nanç örüntüsüne kattığı yen�l�kler olarak değerlend�r�leb�l�r. Unambal lar ve d�ğer Avustralya toplulukları g�b� Ungar�n y�nler de yaratılışın gerçekleşt�ğ� m�tsel b�r başlangıç zamanına (lálan) �nanırlar.40 Ungar�ny�n ler de Ungud ’u (Gökkuşağı Yılan) ve �nsanb�ç�ml� göksel Wálangala ’yı b�l�r; ama bu f�gürler�n yapıları ve �şlevler� farklılık göster�r. Wálangala yaratıcı değ�ld�r. Ungar�ny�n ler Yaratılışın Ungud ’un ve Wondj�na ların çalışmasının ürünü olduğuna �nanırlar. Ungud gökyüzünden tatlı su gönderm�ş ve sularda �lk erkek ve kadın atayı yaratmıştır. Wálangala hem göksel b�r tanrıdır hem de b�r Efsane Kahramanıdır. Bütün toplumsal ve kültürel kurumları ve özell�kle de er�şt�rme r�tüeller�n� kurmuştur. Er�şt�rme adayına tören�n en g�zl� aşamasında Wálangala m�tler� açıklanır. Wálangala artık gökyüzünded�r; yeryüzüne çocuk ruhları gönder�r ve başlangıç zamanında koyduğu kurallara uyulup uyulmadığını denetlemek �ç�n yeryüzünü gözetler. Kurallara uyulmuyorsa, Wálangala yeryüzüne b�r tufan gönderecekt�r. Kısacası, Ungud doğanın tamamında yaşamın bütünüyle yaratıcısıdır ve Wálangala �nsanın t�nsel yanının yaratıcısıdır. Ama Wálangala ’nın �nsanb�ç�ml� b�r Gökyüzü anrısı ve Un gud ’un da hayvanb�ç�ml� b�r �lk(el) tanrısal varlık olduğu söylenemez. Ungud da başlangıç zamanı sona er�nce gökyüzüne çıkar. Ayrıca, bazı m�tler Wálangala ’nın yeryüzünde �nsanb�ç�ml� olduğunu ama gökyüzünde b�r yılan b�ç�m�ne büründüğünü �ler� sürer. Helmut Petr�’n�n d�kkat çekt�ğ� g�b�, 41 yerl�ler Helmut Petr�, Sterbende Welt �n Nordwest-Austral�en (Braunschwe�g, 1954), s. 98 vd. 41 Agy ., s. 116. 40
Efsanevi Kahramanlar ve Mitsel Coğrafya 91
bunu b�r çel�şk� olarak algılamaz. B�rçok Wondj�na Yaratımın sonunda �nsanb�ç�ml� n�tel�kler�n� tamamen kaybetmeden yılan görünümüne bürünür.42 Wálangala �le �lg�l� pek çok şey bel�rs�zl�ğ�n� korur. Kes�nl�kle güneydoğu kab�leler�n�n göksel Yüce Varlıklarına (“Her Şey�n Babaları”) benzet�leb�l�r; ama ( Mungan-ngaua ve Ba�ame ’de söz konusu olduğu g�b�) ona dua ed�lmez ve onun her şeye gücü yeten, her şey� b�len n�tel�ğ�nden söz ed�lmez. Petr�’n�n �dd�a ett�ğ� g�b�,43 özgün b�r yaratıcı tanrının �k� tanrısal k�ş�l�ğe bölündüğünü kabul edeb�l�r�z, ama bu meseley� çözümleyeb�lmem�z �ç�n yeterl� ver�ye sah�p değ�l�z. Doğrudan Wálangala �le bağlantılı b�r d�ğer Gökyüzü Kahramanı olan Ngúnyar� , er�şt�rme törenler�nde öneml� b�r rol oynar. Ngúnyar� ’n�n gürlemeçler� “kanı ve d�rsekler�” �le yaptığı ve gürlemeçlere ses�n� verd�ğ� varsayılır. Aynı zamanda, gürlemec� ş�mşek mot�fler�yle bezem�şt�r –bu, gürlemec�n yıldırım olduğunu söylemen�n başka b�r yoludur. Ngúnyar� gürlemeçlerle �lg�l� bütün kuralları bel�rlem�şt�r (gürlemeçler mağaralarda kadınlardan ve çocuklardan uzakta saklanmalıdır vb.). 44 Ngúnyar� gürlemeçlerle �lg�l� ây�nler� yerl�lere açıklamak üzere çıktığı b�rtakım yolculukların ardından b�r merd�venden tırmanarak gökyüzüne çıkmıştır. Ş�md� Samanyolu’nda Wálangala ’nın yakınlarında gölges�n� görmek mümkündür.45 Kab�len�n yaşlı erkekler� Ngúnyar� ’y� hâlâ hatırlar, ama onun gürlemec�n� ve gürlemeçle �l�şk�l� kültü hatırlayan pek çıkmaz. Artık şekl� Orta Avustralya’dak� tchurunga ya benzeyen başka Burada dış görünüş s�mges� olarak yılana �l�şk�n en arka�k �fadelerden b�r�s�n� buluruz. 43 Petr�, Sterbende Welt �n Nordwest-Austral�en, s. 116. 44 Agy ., s. 119 vd. 45 Agy ., s. 118. A. Capell Ngúnyar� m�t�ne Unambal ve Gw��n� kab�leler�nde de rastlar, ama bu uyarlamasında Ngúnyar� ’n�n batıya yaptığı yolculuklar yoktur; karş. “Mythology �n Northern K�mberley, North West Austral�a”, Oceana , IX (1939), 382- 402; bkz. s. 396. 42
92 Avustralya Dinleri
b�r gürlemeç t�p� onunk�n�n yer�n� almıştır. Bu yen� gürlemeçler, daha sonra ayrıntılı b�r şek�lde ele alacağımız Kuràngara adında tamamen yen� b�r külte “a�tt�r” (s. 172 vd.). 46 Ayrıca, başka Efsane Kahramanları da vardır: Unambal ların da tanıdığı Bánar ve Kurángul� ; Wódo� ve Djúngun, �k� küçük gece kuşu, başlangıçtak� görevler�n� tamamladıktan sonra gökyüzüne çıkmıştır ve �k� yıldıza dönüşmüştür: Alfa ve Beta İk�zler�;47 b�rçok m�tsel Ata vardır; son olarak, yağmurla ve çocuk ruhlarla �l�şk�lend�r�len ve kab�len�n m�tsel eğ�t�m�n�n son öneml� f�gürü olarak kabul ed�len Kálura vardır.48 Böylece, �k� komşu kab�len�n gelenekler�n�n nasıl farklılaştığını görürüz. Aynı zamanda, b�r kültün (tapınılan f�gürün) yer�n� gözümüzün önünde nasıl daha dramat�k ve daha saldırgan b�r f�gürün (Kuràngara ) aldığına da tanık oluruz; Avustral ya d�nler�n�n farklı katmanlarını anal�z ederken bu sürec� göz önünde bulundurmamız gerek�r. Ama ş�md�l�k d�kkat�m�z� başka b�r özell�ğe yöneltel�m; bu özell�k, Unambal ve Ungar�n y�n kab�leler� �ç�n karakter�st�k olmakla b�rl�kte sadece onlarla sınırlı değ�ld�r. Wálangala nın yapısı ve �şlev�n�n Ngúnyar� ’de ve d�ğer Efsane Kahramanlarında y�nelend�ğ�ne d�kkat çekm�şt�m. Bunların heps�n�n kab�len�n kültürünü oluşturduğu ve özell�kle de er�şt�rme ây�nler�n� kab�lelere açıkladığı varsayılır. Sank� bell� t�pte b�r m�toloj�k f�gürün ve bell� b�r d�nsel �şle Petr�’ye göre Ungar�ny�n kab�les�nde Ngúnyar� ve gürlemeçler daha yakın tar�hl�d�r. Doğu’dan alınmışlardır. Ama Ngúnyar� ve gürlemec�n�n “önceden kullanımda olan hang� kült nesneler�n yer�n� aldığını” b�lmem�z mümkün değ�l. Yerl�ler doğal olarak Ngúnyar� ve gürlemec�n�n “başlangıçtan ber�” kend�ler�yle b�rl�kte olduğunu �ler� sürerler (Petr�, Sterbende Welt �n Nordwest-Austral�en, s. 128). 47 Bánar ve Kurangul� g�b� bu �k� Kahraman da b�rb�r�nden farklıdır ve düşmandırlar: B�r� her şey� doğru şek�lde yapar, d�ğer�yse aptalca yanlış yapar. B�rb�rler�yle mücadele ederler ve Wódo�, Djúngun’u öldürür, kanından yerl�ler�n kullandığı kırmızı toprakboya çıkar. 48 Petr�, Sterbende Welt , s. 132 vd., 139 vd. 46
Efsanevi Kahramanlar ve Mitsel Coğrafya 93
v�n sürekl� olarak yen�den canlandırılması gerek�yormuş g�b�, mevcut, etk�n ve etk�l� kılınması gerek�yormuş g�b� bel�rl� b�r parad�gmat�k model�n tekrar tekrar y�nelend�ğ� �zlen�m�n� ed�n�rs�n�z. Aynı fenomene başka �lkel kültürlerde de rastlarız. Burada sözünü ett�ğ�m�z, ardışık b�r d�z� k�ş�l�kte Doğaüstü b�r Varlık t�p�n� ve �şlev�n� yen�den üretme sürec�yle �l�şk�l� olarak, b�rçok farklı m�tsel k�ş�y� tek b�r tanrı f�güründe yen�den b�rleşt�rmeye yönel�k karşıt b�r sürec�n mevcud�yet�nden de söz ed�leb�l�r. Ungar�ny�n ler Düş Zamanının sonunda Wondj�na nın yeryüzüne gel�p Ungud olduğuna �nanırlar. Dolayısıyla Ungud , yan� yılan, sonsuz sayıda Wondj�na nın hem b�rl�ğ� hem de bütünsell�ğ� olarak algılanır.49 Bell� b�r bakış açısından, tanrısal b�r özün veya �lken�n tezahür ed�ş�nden veya ortaya çıkışından söz ed�leb�l�r ve bunu da bu çoklu varsayımların yen�den bütünleşmes� �zler. Her ne kadar, bu süreç başlangıçta d�llend�r�lmeyen �k� ya da daha fazla tanrının �ç �çe geç�p kaynaşmasının sonucunda gerçekleşeb�lse de, yerl�ler�n bu tür paradoksal b�r kuramla başarıyla üstes�nden geleb�ld�kler� gerçeğ� mevcud�yet�n� korur. Hem b�rl�k hem de sonsuz sayıda farklı b�rey�n bütünsell�ğ� olarak Ungud anlayışı Avustralyalılarda �st�sna değ�ld�r. Aranda ların m�tsel Atalarının yolculuk ett�ğ� yerlerde bu Atanın beden�n� �şaretled�kler�ne zaten d�kkat çekm�şt�k. D�ğer b�r dey�şle, “Atanın doğaüstü güçler�ne tanık olan b�rçok sahnen�n her b�r�nde Atanın eşanlı olarak var olduğuna” �nanırlar. 50 Wondj�na ve Gökkuşağı Yılan
Unambal ların ve Ungar�ny�n ler�n �nançlarının çoğuna, zorunlu değ�ş�kl�klerle b�rl�kte kuzeydek� K�mberley ve Arnhem Land Agy ., s. 147. Kuzey K�mberley’de b�r kab�lede Ungur ve Wondj�na (Galoru) anlayışları �ç�n ayrıca karş. . Hernández, “Myths and Symbols of the Drysdale R�ver Abor�g�nes”, Ocean�a , XXXII (1961-62), 113-27. 50 Strehlow, Aranda rad�t�ons , s. 29. 49
94 Avustralya Dinleri
bölgeler�nde yaşayan d�ğer kab�lelerde de rastlanır. Kuzeyde K�mberley’de51 mağaralardak� veya kaya kovuklarındak� res�m 26 ve 27 Mart 1838’de eğmen George Grey res�mler bulunan �k� mağara keşfett� (karş. renkl� ç�z�mler�n tasv�r� �ç�n bkz. Grey, Journals of wo Exped�t�ons of D�scover�es [Londra, 1841], I, 201-4, 21315). F. S. Brockman (1901), H. Basedow (1916) ve W. R. Easton (1921) benzer kaya res�mler� olan başka b�rçok mağarayı keşfett�, tasv�r ett� ve fotoğrafladı. 1928’de A. S. Elk�n res�mler �çeren mağaralar ve kaya kovuklarının bulunduğu Ungar�ny�n kab�les�ne a�t üç farklı alanı z�yaret ett� ve bu res�mler�n kab�len�n d�nsel, ekonom�k ve toplumsal yaşamıyla olan �l�şk�ler�n� �lk kez tutarlı b�r şek�lde sundu; karş. A. S. Elk�n, “Rock Pa�nt�ngs of North- West Austral�a”, Ocean�a , I (Aralık, 1930), 257-79; aynı yazar, Stud�es �n Austral�an otem�sm (“Ocean�a Monographs”, Sayı 2 (Sydney, 19331), s. 67-73. Grey’�n bulduğu mağaralar Haz�ran, 1947’de H. Coate tarafından yen�den keşfed�ld�; karş. A. S. Elk�n, “Grey’s Northern K�mberley Cave-Pa�nt�ngs Re-found”, Ocean�a , XIX (Eylül, 1948), 1-15. Coate yerl�lerden bu �k� mağara �le �l�şk�l� b�lg�ler ed�nmey� başardı. B�r�nc� mağara c�nsel �l�şk�ler ve Wondj�na �le bağlantılı g�b�d�r (Elk�n, “Grey’s Northern K�mberley Cave-Pa�nt�ngs Re-found”, s. 9); Grey’�n 27 Mart’ta keşfett�ğ� �k�nc� mağara �se başka b�r m�toloj�k geleneğe a�tt�r, yan� Galaru, Gökkuşağı Yılan �le �l�şk�l�d�r ( agy ., s. 10-11). Karşılaştırmalı b�r �nceleme �ç�n karş. E. A. Worms, “Contemporary and Preh�stor�c Rock Pa�nt�ngs �n Central and Northern K�mberley”, Anthropos , L (1955), 546-66; A. S. Elk�n, “Te Or�g�n and Interpretat�on of Petroglyphs �n South-East Austral�a”, Ocean�a , XX (1949-50), 119-57; A. S. Elk�n ve C. H. ve R. M. Berndt, Art �n Arnhem Land (Melbourne, 1950); Agnes Schulz, “North-West Austral�an Rock-Pa�nt�ngs”, Memo�rs of the Nat�onal Museum of V�ctor�a , Sayı 20 (Melbourne, 1956), s. 7-57; Charles S. Mountford, Art, Myth and Symbol�sm, Records of the Amer�can-Austral�an Sc�ent�f�c Exped�t�on to Arnhem Land �ç�nde (bundan sonra “Records” olarak anılacak), c. I (Melbourne, 1956), karş. R. M. Berndt, “Te Mountford Volume on Abor�g�nal Art”, Mank�nd , V (Ek�m, 1958), 249-61; A. S. Elk�n, “Art and Mean�ng: A Rev�ew Art�cle”, Ocean�a , XXXIII (September, 1961), 54-58); F. D. McCarthy, Te Cave Pa�nt�ngs of Groote Eylandt 51
Efsanevi Kahramanlar ve Mitsel Coğrafya 95
ler hem kab�len�n m�toloj�s�n� bet�mler, hem de Düş Zamanı �le teması yen�den canlandırma aracı olarak �şlev görür. Her dehl�z farklı hayvan türler�n�n ve en azından b�r tane �nsanb�ç�ml� Varlığın (Wondj�na nın) tems�ller�n� �çer�r. Wondj�na lar gökyüzü, yağmur, Gökkuşağı Yılan, çocuk ruhlar ve bereket veya doğurganlık �le �l�şk�l�d�r. Capell onları “mağaralarda yaşayan (erkek veya d�ş�) �nsanüstü varlıklar” olarak tanımlar; “sularla �l�şk�l� yaşam verme güçler�ne sah�pt�rler” ve Capell’e göre daha sonrak� b�r d�nsel yaratıyı tems�l eden Gökkuşağı Yılan �le �l�şk�l�d�rler.52 Ama tüm bu m�toloj�k f�gürler�n yapısal sürekl�l�ğ�n� �s�mler�n�n et�moloj�s�nden de anlarız. E. A. Worms wondj�na , ungur ve ungud ter�mler�n�n üçünün de yaygın olarak rastlanan Avustralya ve azmanya kökenl�, “su” anlamına gelen wan-, wun-, w�n- önekler�yle �l�nt�l� olduğunu kanıtlamıştır. Wondj�na harf�yen “suya yakın” (veya su kenarında) anlamına gel�r; Ungur ve Ungud da “suya a�t”53 demekt�r. A. P. Elk�n, Ungar�ny�n lerde Ungud �sm�n�n m�tsel zamana ve Gökkuşağı Yılan’a gönderme yaptığını saptamıştır; ama aynı zamanda, Wondj�na larla da eşdeğerd�r.54 “Bu nedenle, Wondj�na res�mler�, Ungud oldukları �ç�n, onları Ungud yapmış olduğu ya da Ungud zamanında yapılmış oldukları �ç�n etk�l�d�rler.” 55 Petr�’ye56 göre, Ungar�ny�n lerde �lk zamanlara a�t şahs�yetlere �l�şk�n üç �s�m veya kavram vardır: Ungur , Ungud ve Wondj�na . Avustralya yerl�ler� Ungur �le Ungud ’un Wondj�na lara benzed�ğ�ne �nanır; ama Wondj�na lardan daha üstündürler (âdeta onlaand Chasm Island , Mountford, Records II �ç�nde (Melbourne, 196O), 297-414). Ayrıca karş. W. Arndt, “Te Interpretat�on of the Delemere L�ghtn�ng Pa�nt�ngs and Rock Engrav�ngs”, Ocean�a , XXXII (March, 1962), 163-77. 52 A. Capell, agy ., s. 389 vd., 403. 53 Worms, agy ., s. 549-50. 54 Elk�n, “Rock Pa�nt�ngs of North-West Austral�a”, s. 263; 269, n. 8. 55 Agy ., s. 276. 56 Petr�, Sterbende Welt �n Nordwest-Austral�en, s. 102-3.
96 Avustralya Dinleri
rın “efend�s�d�rler”). Büyük b�r olasılıkla Ungur , Ungud ’un, yan� Gökkuşağı Yılan’ın Yaratımı gerçekleşt�rd�ğ� başlangıç zamanına gönderme yapar. Wondj�na lar �se Kahramanlar ve yasa ko yuculardır57 ve Ungud ’dan doğarlar ve Ungud ’un mekânlarında Yaratıma devam ederler. Ungud �nsanlar �ç�n görünmezd�r, sadece kab�len�n büyücü hek�m� onu göreb�l�r. Bán-man (“ Ungud hek�m�”) Ungud ’u görmekle kalmaz, ayrıca onunla konuşab�l�r de! Ungud büyücü hek�me büyüsel güçler�n� kazandırır; bu güçler� k�mba (kuvars kr�staller�) s�mgeler. Kuvars kr�staller�n�n gökyüzünden geld�ğ�ne �nanılır. Gerçekten de Ungud , suların efend�s� ve koruyucusu, Gökkuşağı Yılan, sonunda gökyüzüne yüksel�r. Bell� b�r bakış açısından, Ungud ’un tek b�r paradoksal bütünlükte zıt kutupları b�rleşt�rme, karşıtlıkları, zıtlıkları �fade etme çabasının m�toloj�k dışavurumunu tems�l ett�ğ� söyleneb�l�r. Gökkuşağı Yılan’ın58 Avustralya’nın b�rçok kes�m�nde öneml� b�r m�toloj�k f�gür olduğunu bel�rtel�m; neredeyse her yerde, büyücü hek�mlere büyüsel güçler�n� kr�stal b�ç�m�nde Wondj�na res�mler�n�n çenes�z �skeletler �çerd�ğ� açıklanmıştır (karş. Adam, agy ., s. 22, n. 44). Boyanmış �mge b�r cesed� andırıyor olab�l�r, yan� d�ğer b�r dey�şle, ölürken kend�s�n� b�r resme dönüştüren b�r Kahramanın ölü beden� olab�l�r; ama bu Kahramanın ruhu ya yakındak� Ungud su kaynağından (göl, kanıtı vb.) yer�n altına �nm�şt�r ve resm� yen�den yapıldığında tekrar hayata dönmeye hazır beklemekted�r (karş. Elk�n, “Grey’s Northern K�mberley Cave-Pa�nt�ngs Refound”, s. 12). Mağaralar çoğunlukla t�nsel olarak yakındak� su b�r�k�nt�s�yle �l�şk�l� olanların kem�kler�n son bırakıldığı yerd�r (Elk�n, “Rock-Pa�nt�ngs of North-West Austral�a”, s. 278). 58 A. R. Radcl�ffe-Brown, “Te Ra�nbow-Serpent Myth of Austral�a”, Journal of the Royal Anthropolog�cal Inst�tute , LVI (1926), 19-26; aynı yazar, “Te Ra�nbow-Serpent Myth �n South-East Austral�a”, Ocean�a , I (1930), 342-47; Ursula McConnell, “Te Ra�nbow-Serpent �n North Queensland”, Ocean�a , I (1930), 347-49); Elk�n, “Te Ra�nbow-Serpent Myth �n North-West Austral�a”, Ocean�a , I (1930), 349-52; Ralph P�dd�ngton, “Te Water-Serpent �n Karadjer� Myt57
Efsanevi Kahramanlar ve Mitsel Coğrafya 97
verd�ğ�ne �nanılır. Öyle görünüyor k�, Yaratılışın, yağmurun, bereket�n, doğurganlığın ve büyücü hek�mler�n doğaüstü güçler�n�n �zler�n� tek b�r kaynağa doğru süreb�l�r�z : Kozm�k yapıdak� �lk Yüce Varlık; n�tek�m Ungud eşanlı olarak hem yeraltı sularına ve yeryüzüne hem de gökyüzüne a�tt�r. Gökkuşağı Yılan başlangıçtan �t�baren vardır, dünyanın tam da �lk ortaya çıkışında, köken�nde mevcuttur; başlangıca a�tt�r. Wondj�na lar Yaratılışı tamamlarlar; ama onların güçler� de tıpkı büyücü hek�mler�n güçler� g�b� Gökkuşağı Yılan’dan kaynaklanır. Burada örnek alınması gereken b�r başlangıç model� �le karşı karşıya yız. Gökkuşağı Yılan’ı Mezopotamya’nın �amat ’ına ve Doğu kozmogon�ler�n�n d�ğer yılanımsı Varlıklarına benzeteb�l�r�z. Ne var k�, bu tür b�r benzetme ancak kısmen doğrudur, çünkü örneğ�n �amat �le Marduk öyküsünde olduğu g�b�, Ungud ’un, yan� Gökkuşağı Yılan’ın daha genç b�r tanrı tarafından mağlup ed�l�p, yer�ne geç�lmes� g�b� b�r durum asla söz konusu değ�ld�r. Ungar�ny�n ler �ç�n Ungud , Wondj�na lar ve günümüze dek dün yalarını yaşatmayı başaran �nsanlar arasında tam b�r sürekl�l�k vardır. Ayrıca, büyücü hek�mler de Gökkuşağı Yılan’la doğrudan doğruya k�ş�sel b�r �l�şk� �ç�nde olmaya devam ederler.
Düş Zamanının Yaratımının Y�nelenmes� Ungud �le Wondj�na ların d�nsel ed�msell�ğ� özell�kle yağmurun ve bereket�n kaynağı olan güçler�nce serg�len�r. K�mberley’n�n kuzey�nde, doğru totem klanından b�r adam b�r kaya resm�ne el�yle dokunursa, yağmur yağacaktır ve böylece c�s�mleşecek çocuk ruh ulaşılır hale gelecekt�r. Benzer şek�lde, hayvan ve b�tk� res�mler�n�n yen�den yapılmasının da bu türler�n zeng�nleşmes�n� sağladığı söylen�r. “Kuzey K�mberley’n�n b�r kes�m�nde b�r çocuk ruh bulan �nsan, dehl�ze g�d�p Gökkuşağı Yılanın resm�ne dokunmalıdır; hattâ çocuk ruhu tems�l eden b�r res�m hology”, Ocean�a , I (1930), 352-54. Ayrıca karş. John Loewenste�n, “Ra�nbow and Serpent”, Anthropos , LVI (1961), 31-40.
98 Avustralya Dinleri
ç�zmel�d�r, böylece Gökkuşağı Yılan erzakının bereketl� olmasını sağlayacaktır.”59 Çocuk ruhlar önceden vardır; doğmamış olsalar da geç�c� olarak sınırları bel�rl� yerlerde yaşarlar. “Önceden var olan ruhlar çoğunlukla uzun süren düş zamanında b�r kahramanın yaptıkları sonucunda dünyaya gel�rler; ama bazı �nanışlara göre, yaptıkları geçm�şle sınırlı olmayan aynı zamanda etk�nl�ğ� sürekl�l�k arz eden yaratıcı b�r kahraman tarafından yaratılırlar veya varlık kazanırlar.”60 Petr� Ungar�ny�n lerde sadece çocuk ruhun b�r düşte baba tarafından bulunduğu �nanışını saptamıştır; b�rl�kte yaşama yalnızca zevkl� olarak kabul ed�l�r. 61 Benzer anlayışlara Ungar�ny�n ler�n b�rçok komşu kab�les�nde rastlanır.62 Ayrıca gayet �y� b�l�nd�ğ� g�b�, Orta Avustralya’nın tamamında üreme doğrudan doğruya c�nsel b�rleşme �le �l�şk�lend�r�lmez.63 Kayaya res�mler ç�z�lmes� aracılığıyla hayvan ve b�tk� türler�nde “bolluk, bereket sağlanması” büyüye dayalı değ�ld�r, ama d�nsel b�r ed�md�r.64 İnsanlar yaşamın kaynağı �le temaslarını yen�den harekete geç�r�rler. Böylece, Düş Zamanının yaratıcılığı yeryüzünde b�r kez daha y�nelen�r. Aynı �lke Orta Avustralya’da “bereket törenler�ne” de temel oluşturur ( �nt�ch�uma ya da daha genel b�r Aranda �fades�yle mbanb�uma ); Spencer ve G�llen buna �l�şk�n bolca örnek ver�r. örenler kab�len�n m�tsel tar�h�yle bağlantılı yerlerde gerçekleşt�r�l�r: Bu yerler, Elk�n, Te Austral�an Abor�g�nes , s. 201; karş. Ocean�a , I, 262. 60 Elk�n, Te Austral�an Abor�g�nes , s. 198. 61 Petr�, Sterbende Welt �n Northwest-Austral�en , s. 163. 62 Agy ., s. 170. 63 Karş. M. F. Ashley-Montagu, Com�ng �nto Be�ng among Te Austral�an Abor�g�nes (New York, 1938). Bkz. . G. H. Strehlow, “La Gémell�té de l’âme huma�ne”, La our Sa�nt-Jacques , No. 11-12 (Par�s, 1957), s. 11-12; aynı yazar, “Personal Monototem�sm” s. 730 vd. 64 Petr�, Sterbende Welt �n Nordhwest-Austral�en, s. 197 vd., s. 215-16; Elk�n, Te Austral�an Abor�g�nes , s. 199 vd. 59
Efsanevi Kahramanlar ve Mitsel Coğrafya 99
totem Kahramanlarının bu ây�nler� �lk kez gerçekleşt�rd�kler� mekânlardır. Her b�r b�rey m�tsel b�r Atayı tems�l eder; aslında, o Atayı yen�den c�s�mleşt�r�r. Her tören sadece b�rkaç dak�ka sürer ve tören gerçekleşt�r�l�rken törene katılanlar yen�den canlandırma sürec�nde m�tsel olayı anlatan b�r �lâh� okurlar. Her ây�n�n sonunda yaşlılar hem ây�n�n hem de res�mler�n ve s�mgeler�n anlamını yen� er�şt�r�lm�ş gençlere açıklarlar.65 . G. H. Strehlow’un ortaya koyduğu g�b�, yaşlılar korosu “geleneksel b�r şarkının, tanık oldukları törende dramat�kleşt�r�len Atanın yaşamındak� özgün sahney� anlatan d�zeler�n� söylerler”. 66 P�dd�ngton’ın d�kkat çekt�ğ� g�b�, Karadjer� lerde bereket, bolluk törenler� bugar� (“düş”) zamanında �nşa ed�len özel mekânlarda gerçekleş�r; b�tk� ve hayvan türler�n�n ruhları bu mekânlarda kalır. Bazen tören� �cra edenler topluluğun m�tsel köken�yle bağlantılı b�r şarkı söylerler.67 Böylece, Düş Zamanı Kahramanlarıyla temasın yen�den etk�n kılınması yoluyla doğal b�r türün zeng�nleşmes� sağlanır ve bu yen�den etk�nleşt�rme de kaya res�mler�n�n ( Wondj�na ) yen�lenmes�, başlangıçtak� özgün yaratım ed�m�n�n yen�den canlandırılması ve bu olayın anlatıldığı m�t�n �lâh�ler, şarkılar aracılığıyla anlatılması yoluyla sağlanır.
Spencer ve G�llen, Nat�ve r�bes of the Northern err�tory of Austral�a , s. 318 vd. 66 Strehlow, Aranda rad�t�ons , s. 56-57. 67 Ralph P�dd�ngton, “otem�c System of the Karadjer� r�be”, Ocean�a , 11, No. 4, (1932), 377-78. 65
3. Bölüm
ERİŞİRME ÖRENLERİ VE GİZLİ ÂYİNLER
Ergenl�k Törenler� emelde Avustralya d�nsel faal�yetler�n�n heps�, Doğaüstü Varlıklarla temasın yen�den kurulmasına ve kutsal “Düş” zamanına g�r�lmes�ne yönel�k b�rb�r�nden farklı ama türdeş araçlar olarak görüleb�l�r. Her d�nsel ed�m –b�r ây�n, b�r m�t�n anlatılması, g�zl� b�r �lâh�, kutsal b�r enstrümanın yapılması vb.– zamanın başlangıcında gerçekleşen b�r olayın y�nelenmes�nden başka b�r şey değ�ld�r; özetle, Doğaüstü Varlıkların kab�leye açıkladığı modeller�n takl�t ed�lmes�d�r. D�ğer taraftan, her b�rey temelde “t�nsel” b�r varlıktır. En g�zl� benl�ğ� düzenl� olarak yen�den bağlantı kurmaya çalıştığı kutsal dünyanın b�r parçasıdır. Bununla b�rl�kte, b�rey kend� gerçek k�ml�ğ�n� b�lmez: Bu ona er�şt�rme törenler� aracılığıyla açıklanmalıdır. Bu nedenle, er�şt�rmen�n genç Avustralya yerl�s�n� başlangıçtak� özgün t�nsel varlık tarzına yen�den kavuşturduğu söyleneb�l�r. W. Lloyd
Eriştirme örenleri ve Gizli Âyinler 101
Warner, Murng�n kab�les�n�n her erkeğ� �ç�n şöyle der: “Doğumdan öncek� k�ş�l�k tamamen t�nseld�r; yaşamının �lk dönem�nde, toplumsal olarak kadınlarla b�rl�kte sınıflandırıldığında büsbütün profan, dünyev� hale gel�r ve t�nsell�kten çıkar; b�rey yaşlandıkça ve ölüme yaklaştıkça g�derek daha t�nsel ve kutsal hale gel�r ve ölümde b�r kez daha tamamen t�nsel ve kutsal olur.”1 Avustralya er�şt�rme törenler�nde adayın kutsal dünyaya g�r�ş� adım adım gerçekleş�r. 2 Bu öncel�kle adayın, annes�n�n gözet�m� ve rehberl�ğ�nde yaşadığı çocukluğun profan dünyasından ayrılmasını gerekt�r�r; �k�nc� olarak, sırada kutsal tar�h�n adaya açıklanması vardır; bu sonunda kend� t�nsel k�ml�ğ�n� tanımasını ve bulmasını sağlayacaktır. Uzun zaman önce, erkekler�n g�zl� ây�nler�n� gerçekleşt�rd�kler� “kutsal b�r mekân” hazırlandı. Bu kutsal mekân her kab�len�n kend� gelenekler�ne göre d�ğerler�nden farklı düzenlen�r, ama da�ma danslar, �lâh�ler ve pantom�mlerle (sözsüz jestlerle) yen�den canlandırılan m�tsel olaylarla �l�şk�l�d�r. Bazı durumlarda, kutsal mekân dünyanın Doğaüstü Varlıkların mevcud�yet�yle kutsandığı başlangıç zamanındak� b�r �mges�n� W. Lloyd Warner, A Black C�v�l�zat�on. A Study of an Austral�an r�be (yen�den basım; New York, 1964), s. 5-6 (�lk basım 1937; gözden geç�r�lm�ş basım, 1958). 2 Yaş alma törenler� ve d�ğer t�pte er�şt�rmeler �ç�n bkz. M. El�ade, B�rth and Reb�rth (New York, 1958) (yen�den basım R�tes and Symbols of In�t�at�on [New York, 1966]); müteak�p göndermeler 1958 baskısına yapılacak. Daha yakın tar�hl� kaynakça �ç�n bkz. C. Bleeker (yay. haz.), In�t�at�on (Le�den, 1965). Ergenl�k törenler�ne �l�şk�n başka yorumlar �ç�n karş. Y. W. M. Wh�t�ng, R. Kluckhohn ve A. Anthony, “Te Funct�ons of Male In�t�at�on Ceremon�es at Puberty”, E. E. Maccoby, Teodore Newcomb ve C. Hartley (yay. haz.), Read�ngs �n Soc�al Psychology �ç�nde (New York, 1958), s. 359-70; Edward Norbeck, D. Walker ve M. Cohen, “Te Interpretat�on of Data: Puberty R�tes”, Amer�can Anthropolog�st , LXIV (1962), 463-85. 1
102 Avustralya Dinleri
tems�l eder. R. H. Mathews bununla �lg�l� şu örneğ� ver�r: Kam�laro� ler �k� çember hazırlar. Bunlardan büyük olanı yaklaşık 20 metre çapındadır ve tam ortasında yaklaşık üç metre yüksekl�ğ�nde b�r d�rek d�k�l�d�r; d�reğ�n tepes�ne “b�r devekuşu tüyü bağlanmıştır.” Daha küçük çember�n �ç�ne �k� f�dan yerleşt�r�l�r; f�danların kökler� yer�n üzer�nded�r. İk� çember b�rb�r�ne b�r yol �le bağlanmıştır. “Yolun her b�r ucunda yere b�rtakım res�mler ç�z�lm�şt�r veya k�lden heykeller yapılmıştır. En büyük olanı yaklaşık 5 metre yüksekl�ğ�nded�r ve Yüce Varlık Ba�ame ’y� s�mgeler. M�tsel Ataları tems�l eden b�r ç�ft ve Ba�ame ’n�n �lk kampındak� genç �nsanları tems�l eden on �k� �nsan heykel� (veya resm�) vardır. D�ğer f�gürler hayvanları ve yuvalarını tems�l eder.”3 Adayların tören�n sonunda parçalanacak olan bu �mgelere bakması yasaktır. Mathews’a göre, “er�şt�rme ( bora ) alanı Ba�ame ’n�n �lk kampını, orada onunla b�rl�kte bulunan halkı ve onlara verd�ğ� hed�yeler� tems�l eder.” 4 Başka b�r dey�şle, törene katılanlar er�şt�rmen�n �lk gerçekleşt�ğ� m�tsel dönem� yen�den yaşarlar. Ba�ame ’n�n yeryüzünde yaşadığı ve ş�md� gerçekleşt�rd�kler� g�zl� ây�nler� oluşturduğu kutsal zamanla yen�den bütünleş�rler. Kısacası, Ba�ame ’n�n mevcud�yet�n�n ve yaratım faal�yet�n�n b�r yen�den canlandırılması ve dolayısıyla, dünyanın yen�den ya El�ade, agy ., s. 5, özetleyen R. H. Mathews, “Te Bora or In�t�at�on Ceremon�es of the Kam�laro� r�be”, Journal of the Royal Anthropolog�cal Inst�tute , XXIV (1895), 411-27, özell�kle s. 414 vd. Yüce Varlığın plast�k k�ş�leşt�rmeler� epey �st�sna�d�r; yalnızca Yu�n ve W�rad jur�-Kam�laro� kab�leler�nde rastlanır. Bu mesele �le �l�şk�l� olarak bkz. W. Koppers, “Zur Frage der b�ldner�schen Darstellung des Hochgottes”, Ethnolog�ca , N. F., II (Cologne, 1960), 1-11, özell�kle s. vd. 4 Mathews, agy ., s. 418. Karş. Walb�r� kab�les�ndek� sünnet törenler�n�n düzenlend�ğ� alanın tem�zlenmes�ne �l�şk�n tasv�rler, M. G. Megg�tt, Desert People. A Study of the Walb�r� Abor�g�nes of Central Austral�a (Sydney, 1962), s. 385 vd. (yen�den basım, Ch�cago ve oronto, 1965). 3
Eriştirme örenleri ve Gizli Âyinler 103
ratılması söz konusudur, çünkü dünya örnek alınması gereken �lk model�n, yan� Ba�ame ’n�n �lk kampının yen�den üret�m�yle yen�len�r.5 Daha sonra göreceğ�m�z üzere, bu bütün Avustral ya er�şt�rme törenler� �ç�n geçerl�d�r. Uygun �lâh�ler eşl�ğ�nde gerçekleşt�r�len b�r sürü r�tüel, kampın epey uzağındak� bu tür kutsal mekanlarda gerçekleşt�r�l�r. Ama bunların çok azı adaylar �ç�n anlaşılırdır. Bununla b�rl�kte, kab�len�n kutsal tar�h�n�n en öneml� olaylarının bu şek�lde yen�den canlandırılması kutsal dünya �le teması yen�den sağlar. Er�şt�rme törenler� adaylar �ç�n m�st�k başkalaşımlar veya dönüşümler oldukları kadar, topluluğun t�nsel yaşamı açısından da öneml�d�r. Anneden ayrılma genel �t�bar�yle dramat�k b�r şek�lde yaşanır. Bu r�tüel�n en az dramat�k örneğ�ne Kurna� lerde rastlarız; aslında Kurna� lerde er�şt�rme tören�n�n tamamı epey bas�tt�r. “Anneler adayların arkasında oturur; erkekler �k� grup arasında (anneler �le adaylar arasında) tek sıra hal�nde �lerler ve böylece onları b�rb�rler�nden ayırırlar. Eğ�tmenler adayları defalarca havaya kaldırırlar, adaylar da kollarını mümkün olduğunca yükseğe, gökyüzüne doğru uzatırlar… Ardından adaylar etrafı kapatılmış kutsal mekânlara götürülürler; burada kollarını göğüsler�nde çapraz b�rleşt�r�p sırt üstü yatırırlar ve üzerler�ne örtü örterler. Bu andan �t�baren artık ne b�r şey görür ne de �ş�t�rler. Monoton b�r şarkı söyled�kten sonra uyuklamaya başlarlar; ardından kadınlar çek�l�r.” 6 Fakat başka kab�lelerde, özell�kle de kıtanın orta ve kuzey kes�mler�nde kadınlar ağlayıp �nlemen�n yanısıra, d�renmeye çalışırlar, en azından s�mgesel
El�ade, B�rth and Reb�rth, s. 6. 6 Agy ., s. 7, özetleyen A. W. How�tt, Te Nat�ve r�bes of South-East Austral�a (Londra, 1904), s. 625 vd. Güneydoğu Avustralya kab�leler�nden bazı başka er�şt�rme örnekler� �ç�n ayrıca karş. El�ade, agy ., s. 7-9. 5
104 Avustralya Dinleri
olarak bunu yaparlar; bazı yerlerde, genç oğlanları almaya gelen erkeklere karşı mızrak b�le kullandıkları olur.7 Erkek çocukların er�şt�r�lmeye başlama yaşı altı veya sek�z �le on �k�, hattâ on dört yaşına kadar değ�ş�kl�k göster�r. örenler�n süres� de b�rkaç aydan �k�, üç yıla kadar uzayab�l�r. Ama en öneml� farklılıklara adayların maruz kaldığı bedensel �şlem t�pler�nde rastlanır. üm bu farklılıklara rağmen Avustralya’ya özgü yaş gruplarına geç�ş törenler� dört örüntü serg�ler. Genel olarak, ergen er�şt�rme tören� d�z�ler�n�n her b�r� şu unsurları �çer�r: Adayların (a) �nz�vaya çek�lerek yalıtılmış özel b�r kampta veya fundalıkta tecr�t ed�lmes�; (b) özel eğ�tmenler tarafından eğ�t�lmes�; (c) bazı bedensel �şlemlere maruz kalması; (d) r�tüelde kullanılan nesneler�n açıklanması ve bazı g�zl� törenlere kabul ed�lmes�; (e) son yıkanma, tem�zlenme, yan� kutsal dünyanın tüm �zler�n�n tem�zlenmes� ve tören�n normal gündel�k yaşama dönmes�.8 Ş�md� göreceğ�m�z üzere, er�şt�rme r�tüeller�n�n ve davranışlarının çoğu ölüm ve d�r�lme (ya da ölüm ve yen�den doğma) s�mgec�l�ğ�ne dayanır. Aslında, aday çocukluğunun ve so A. S. Elk�n, Te Austral�an Abor�g�nes (New York, 1964), s. 179. “Bütün kadın akrabalar eller�ne mızrak alır ve oğullarını almasınlar d�ye erkeklerle savaşıyormuş g�b� yaparlar” (Warner, agy ., s. 251). 8 Karş. El�ade, agy ., s. 4; Elk�n, agy ., s. 179-84; R. M. ve C. H. Berndt, Te World of Te F�rst Austral�ans (Ch�cago, 1964), s. 136-47. Avustral ya’ya özgü er�şt�rmeye �l�şk�n temel kaynakçayı aktaran El�ade, agy., s. 138-44. Özell�kle bkz. F. Spe�ser, “Über In�t�at�onen �n Austral�en und Newgu�nea”, Verhandlungen der Naturforschenden Gesellschaft �n Basel (1929), s. 56-258; R. P�dd�ngton, “Karadjer� In�t�at�on”, Ocean�a , I11 (1932-33), 46-87; Norman B. �ndale, “In�t�at�on among the P�tjandjara Nat�ves of the Mann and omk�nson Ranges �n South Austral�a”, Ocean�a , VI (1935), 199-224; E. A. Worms, “In�t�at�onsfe�ern e�n�ger Küsten- und B�nnenlandstämme �n Nord-Westaustral�en”, Annul� Laterunem� , I1 (1938), 147-74; Warner, agy ., s. 114 vd; Megg�tt, agy . s. 281-316. 7
Eriştirme örenleri ve Gizli Âyinler 105
rumluluktan yoksun masum�yet�n�n profan dünyasındak�, cehalet�n dünyasındak� benl�ğ�yle ölür ve t�nsel b�r varlık olarak yen�den doğmak �ç�n kend�s�n� hazırlar.9 Adaylar kadar anneler ve kab�len�n kadınları da bu ölüm r�tüel�n� her bakımdan anlar. Anneler oğullarının g�zeml� ve düşman Doğaüstü Varlıklar tarafından öldürüleceğ�ne veya yutulacağına �nanırlar. Ama aynı zamanda, oğullarının tekrar hayata geleceğ�n� de b�l�rler; ama er�şt�rmeden öncek� haller�yle doğmayacaklardır, artık onların çocuğu değ�l, b�rer erkek olacaklardır. Bu nedenle, adaylara tıpkı ölülere yas tuttukları g�b� yas tutarlar.10 Er�şt�rme adaylarına gel�nce, onlar da tecr�t dönem�nde k�m� sınavlardan geçerler, özell�kle de farklı bedensel �şlemlere maruz kalırlar ve h�ç durmadan r�tüel ölüme vurgu yapılır. Örneğ�n, üzerler� dallarla veya örtülerle örtülür, konuşmalarına �z�n ver�lmez, yalnızca seslerle veya �şaretlerle anlaşab�l�rler. Hattâ aday “bazen sank� engell�ym�ş g�b� başkaları tarafından taşınır. Bazı kab�lelerde erkekler �k�şerl� sıra hal�nde d�z�l�rler ve eller�ndek� mızrakları çaprazlama gelecek şek�lde havaya kaldırıp, adayın yatacağı b�r yer oluştururlar; aday sank� mızraklarla öldürülmüş g�b� b�r �zlen�m yaratacak şek�lde buraya uzanır; adamlar adayı mızraklar arasında taşırken, kadınlar ağlayarak yas tutarlar”. 11 R�tüelde en bas�t bedensel �şlem b�le –örneğ�n, ön d�şlerden b�r�n�n çek�lmes�– adayın Doğaüstü b�r Varlığın el�nden ölümünü s�mgeler. İşlem boyunca gürlemeçler Doğaüstü Varlığın mevcud�yet�n� s�mgeleyerek gürlerces�ne sesler çıkarırlar. W�radjur� lerde adaylara Daramulun’un onları yakmak �ç�n geleceğ� söylen�r. Ama d�şler� çek�ld�kten sonra eğ�tmenler gürlemec� göster�r ve “ Daramulun �şte bu!” derler. Adaylara gürlemeçe dokunma ve gürlemec� el�nde çev�rme �zn� ver�l�r; ayrıca, “Anneler ve babanın kız kardeşler� b�rl�kte, adayın bıraktığı seküler dünyayı tems�l eder, oysa babalar ve annen�n erkek kardeşler� adayın g�rmekte olduğu g�zl� dünyayı tems�l eder” (Megg�tt, agy ., s. 293). 10 Karş. El�ade, agy ., s. 8-9. 11 Elk�n, Te Austral�an Abor�g�nes , s. 180-81. 9
106 Avustralya Dinleri
onlara er�şt�rmen�n köken� m�t� anlatılır ( Daramulun er�şt�rme sırasında oğlanları öldürmekle böbürlen�r, onları parçalar, yakar ve sonra tekrar hayata döndürür, “onları yen� varlıklara dönüştürür ama artık her b�r�n�n b�r d�ş� eks�kt�r.” 12)
S�mgesel Ölüm Büyük b�r olasılıkla en öneml� Avustralya er�şt�rme tören� olan sünnet, r�tüele özgü s�mgesel öldürmen�n en t�p�k ve en eks�ks�z örneğ�d�r.13 Operasyonu gerçekleşt�renler ekser�yetle şeytan� olan Doğaüstü Varlıkları c�s�mleşt�r�r veya tems�l ederler. Bazı kab�lelerde gürlemeçler uygulanacak bedensel operasyondan önce döndürülür ve hemen sonrasında adaylara göster�l�r. 14 Bunun anlamı açıktır: Sünnet� gerçekleşt�ren aslında “sesler� Mathews, özetleyen El�ade, agy ., s. 13. D�ş çekme konusunu ayrıca karş. R. M. ve C. H. Berndt, agy ., s. 140-41. 13 “Walb�r� ’ler açıkça sünnet� s�mgesel öldürme �le b�r tutarlar” (Megg�tt, agy., s. 294). Burada genel olarak �lkellerde sünnet�n anlamlarını ve �şlevler�n� tartışmak g�b� b�r amacımız yok. Sünnet�n ps�koloj�k “kökenler�” d�nler tar�hç�s� açısından öneml� değ�ld�r; d�nler tar�hç�s� yalnızca farklı dönemlerde ve farklı kültürlerde sünnete atfed�len d�nsel değerler ve anlamlarla �lg�len�r. B�r er�şt�rme sınavı olarak sünnet konusunda bkz. El�ade, agy., s. 21 vd., 141 vd. Ayrıca karş. Ad. E. Jensen, Beschne�dung und Re�fezeremon�en be� Naturvölkern (Stuttgart, 1933); F. Spe�ser, “Über d�e Beschne�dung �n der Südsee”, Acta rop�ca , I (1944), 9-29; F. R. Lehmann, “Bemerkungen zu e�ner neuen Begr��ndung der Beschne�dung”, Soc�ologus , VII (1957), 57-74; R. M. ve C. H. Berndt, agy., s. 143 vd. 14 Bkz. bazı örnekler, El�ade, agy ., s. 21-22, 141. Avustralya’dak� gürlemeçler konusunda karş. 0. Zerr�es, Das Schw�rrholz. Untersuchung über d�e Verbre�tung und Bedeutung des Schw�rrens �m Kult (Stuttgart, 1942), s. 84-125. Spe�ser Avustralya gürlemeçler�n�n Melanezya kökenl� olduğunu düşünür; bkz. “Kulturgesch�chtl�che Betrachtungen über d�e In�t�at�onen �n der Südsee”, Bullet�n der Schwe�zer�schen Gesellschaft für Anthropolog�e und Ethnolog�e , XXII (1946-46), 28-61, özell�kle s. 50 vd. 12
Eriştirme örenleri ve Gizli Âyinler 107
n�” gürlemec�n ses� olarak duyduğumuz Doğaüstü Varlıkların b�r tems�lc�s�d�r. Ama adaya aynı zamanda Doğaüstü Varlığın “ses�n�n” asıl kaynağının gürlemeç olduğu da söylen�r. D�ğer durumlarda, adayın öldürülmes� dev b�r canavar Varlık –genell�kle b�r Yılan– tarafından yutulması olarak tems�l ed�l�r. Bununla b�rl�kte, er�şt�rme tören� yen� b�r kültle b�rleşt�r�ld�ğ�nde sünnet�n anlamı değ�şeb�l�r. Dolayısıyla, Avustralya’nın kuzey bölges�n� oluşturan Arnhem Land’�n batı kes�mler�nde günümüzde adaylar “başlangıç zamanında Djanggawul Kız kardeşlerden doğmuş olanlarla özdeşleşt�r�l�r. Yen� sünnet olmuş b�r oğlana Annes�nden doğduğu söylen�r, burada kasted�len Djan ggawul ’dur.”15 Daha az öneml� başka operasyonlar da vardır: Sünnet yapılmayan kab�lelerde16 sık rastlanan b�r r�tüel olan vücuttak� tüyler�n ya da kafadak� saçların yolunmasını ya da der�de yüzeysel yaralar açarak b�r desen oluşturulmasını (A. P. Elk�n bu uygulamada b�r “ölüm” anlamı bulur) buna örnek göstereb�l�r�z. 17 B�rtakım kab�lelerde er�şt�rme adayı �k�nc� b�r operasyona maruz kalır: Sünnetten b�r süre sonra alt tarafta �k�nc� b�r kesme �şlem� yapılması (alt-sünnet). İk� kesme operasyonu arasındak� süre Arunta larda beş �lâ altı hafta, Karadjer� lerde �se �k� �lâ üç yıl arasında değ�ş�kl�k göster�r. İk�nc� alt kes�ğ�n özgün d�nsel anlamı b�raz muğlâktır.18 Bazı durumlarda, ç�ft-c�ns�yetl�l�k f�kr� R. M. ve C. H. Berndt, agy ., s. 145. 16 D�ğerler� arasında bkz. agy ., s. 142. 17 Elk�n, Te Austral�an Abor�g�nes , s. 173, 182. 18 Bkz. El�ade, agy ., s. 25 vd. ve s. 142 vd. aktarılan b�bl�yografya. Özell�kle karş. H. Basedow, “Sub�nc�s�on and K�ndred R�tes of the Austral�an Abor�g�nal”, Journal of the Royal Anthropolog�cal Inst�tute , LVIII (1927), 123-56; M. F. Ashley-Montagu, Com�ng �nto Be�ng among Te Austral�an Abor�g�nes (New York, 1938), s. 302 vd.; Bruno Bettelhe�m, Symbol�c Wounds (1. basım; Glencoe, III, 1954), s. 173 vd.; J.W�nthu�s, Das Zwe�geschelchterwesen (Le�pz�g, 1928), s. 29 vd.; H. Baumann, Das doppelte Geschlecht. Ethnolog�sche Stud�en zur B�15
108 Avustralya Dinleri
üzer�ne basa basa vurgulanır; Queensland’ın kuzeybatısındak� Boub�a ve P�tta-P�tta kab�leler�nde vulvanın * alt kısmının kes�lmes� bunun t�p�k b�r örneğ�d�r. 19 Ama göründüğü kadarıyla, bu operasyonun temel amacı d�nsel törenlerde kullanmak üzere taze kan elde etmekt�r. Bu durumda b�le özgün model�n âdet kanaması olması muhtemeld�r. İş�n doğrusu, “kadınların g�zl� ây�nler�” takl�t ed�lerek her �k� taraf da memnun ed�l�r. ıpkı kadınların âdet görerek “kötü kandan” kurtulmaları g�b�, adaylar da alt bölgede yapılan kes�kle anneler�n�n kanından arınırlar. 20 İk�nc� olarak, bu kes�k sayes�nde törenlerde kullanılan taze kan �ht�yacı da g�der�lm�ş olur. Z�ra Avustralya’da neredeyse her yerde er�şt�rme tören�n�n bell� b�r aşamasında b�r kan ây�n� gerçekleşt�r�l�r. Bu ây�n, yen� er�şt�r�len adayın üzer�ne yaşlı erkekler�n kolundan kan akıtarak adayın kana bulanmasına dayanır, bazı örneklerde adaylar bu kandan b�r m�ktar �çerler. Yaşlı erkekler de aynı şek�lde kend� bedenler�ne kan sürerler veya b�rb�rler�n�n kanını �çerler. Bu kan kutsaldır; g�zl� b�r adı vardır ve genell�kle b�r m�t kahramanının ed�m�yle �l�şk�l�d�r. Bu kan yaşam, güç ve cesaret ver�r ve böylel�kle adayı yapılacak açıklamalara hazırlar. Aynı zamanda, adayları kanını aldıkları yaşlılarla bütünleşt�r�r; aslında, daha fazlasını yapar; onları er�şt�rme kahramanlarıyla bütünleşt�r�r, çünkü bu koşullarda alınan kan esasen kahramanın veya atanın sexual�tät �n R�tus und Mythos (Berl�n, 1955), s. 313 vd.; R. M. ve C. H. Berndt, agy ., s. 145-46. * Kadın c�nsel organının dış kısmı. (ç.n.) 19 W. E. Roth, Ethnolog�cal Stud�es among the North-West-Central Queensland Abor�g�nes (Br�sbane ve Londra, 1897), s. 180. Ayrıca karş. aktarılan d�ğer örnekler, El�ade, agy ., s. 26. 20 Bu f�k�r Yen� G�ne’de geçerl�d�r. B�r Kuman yerl�s� John N�lles’e şu açıklamada bulunmuştur: “Bu, annen�n dölyatağındak� dönemden ber� b�r�ken ve kadından m�ras kalan kötü kanı atmak �ç�n yapılır.” (akt. El�ade, agy ., s. 27).
Eriştirme örenleri ve Gizli Âyinler 109
yaşamıdır ve dolayısıyla, bu kanı �çmek de yen� er�şt�r�lm�ş olan adayı m�tsel dünyaya yerleşt�r�r. Kan akıtılırken özel b�r şarkı söylenmel�d�r; bu şarkı kanı değ�şt�r�r –onu kutsar ve kutsal b�r etk�l�l�k kazandırır.21 Ronald ve Cather�ne Berndt’e göre, adayın vücudunun kanla bulanması aslında r�tüel ölümünün yen�den vurgulanmasıdır (agy ., s. 141). Bazı durumlarda, kan yer�ne kırmızı toprak boya kullanılır. En öneml� kapanış r�tüel�, ateş tören� ve yıkanmadır. Ateş törenler� evrensel b�r yayılım göster�r; Elk�n’e göre, adaylar üzer�nde en der�n �z� bırakan ây�nlerdend�r. Adaylar ateş�n yakınına oturtulup “kızartılırlar” ya da bayılıp kend�ler�nden geçene kadar alevlere bakmaları �sten�r, üzerler�ne sıcak korlar atılab�l�r ya da tüten ateş�n üzer�nde tutulurlar vb. 22 Bu ateş törenler�n�n hem er�şt�r�c� hem de arındırıcı b�r �şlev� vardır. B�r taraftan “yakılma” r�tüel�n�n adayın g�zeml� b�r başkalaşımını olanaklı kıldığı varsayılır. Bu tür dönüşümler�n örnek model�, b�rçok arka�k ve geleneksel kültürde şamanlarda ve büyücü hek�mlerde gözlemlenen “ateş üzer�nde hâk�m�yet kurmaktır.” 23 Bell� b�r bakış açısından, ateş törenler�n�n er�şt�rmen�n sonuçlarını çok somut ve çarpıcı b�r b�ç�mde yansıttığını söyleyeb�l�r�z; aday t�nsel dönüşümünü bell� eder. “Doğal koşul” (ateşten korkmak, yanan korlarla temas sonucunda yanmanın kaçınılmaz olması vb.) artık yer�n� “t�nsel” b�r varoluşa bırakmıştır. Ayrıca, Elk�n ateş tören�n�n genell�kle er�şt�rme r�tüeller� d�z�s�n�n son ây�n� olduğuna d�kkat çeker ( Te Austral�an Abo Elk�n, Te Austral�an Abor�g�nes , s. 183; ayrıca karş. s. 173-74; El�ade, agy ., s. 26 vd. 22 Elk�n, Te Austral�an Abor�g�nes , s. 183. Adayların “p�ş�r�lme” r�tüel� konusunda bkz. El�ade, agy ., s. 7 ve d�pnot 13 (b�bl�ografya); Bettelhe�m, agy ., s. 180 vd. 23 Karş. M. El�ade, Shaman�sm: Archa�c echn�ques of Ecstasy (New York, 1964), s. 474 vd.; aynı yazar, Te Forge and the Cruc�ble (Londra ve New York, 1962), s. 79 vd. 21
110 Avustralya Dinleri
r�g�nes , s. 186). Bu şek�lde arınmış olan yen� er�şt�r�lm�ş k�ş� seküler dünyaya güvenl� b�r şek�lde ger� döneb�l�r. Yıkanmanın da benzer b�r �şlev� ve amacı vardır: Er�şt�r�lmem�ş olanlarla temasa geçmeden önce kutsal dünyanın bütün �zler�n� yok etmek (süsleme �ç�n kullanılan kanın tem�zlenmes� vb.). “örensel olarak gerçekleşen dönüş �ç�n kadınlar bazı hazırlıklar yaparlar. Yen� er�şt�r�lm�ş k�ş� ölüyken d�r�len b�r�s� olarak hoş karşılanır” (agy .). Bununla b�rl�kte, er�şt�rmen�n temel öges�n� bedensel operasyonlarda aramamak gerek�r; 24 daha z�yade �nz� vaya çek�len adayın deney�mler�nde ve eğ�t�m�nde aranmalıdır. Fundalıkta �nz�vaya çek�lme kend� �ç�nde b�r s�mgesel ölüm r�tüel� oluşturur. Aday profan dünyadak� çocukluğunu öldürür. Muhtel�f aşamalardan geçerek kab�len�n kutsal tar�h� �le tanışır ve en azından kısmen bu tar�h�n pantom�mlerle anlatımını ve k�m� törensel dansları �zlemes�ne �z�n ver�l�r. Sank� öncek� koşul “ölmeden” �nsana özgü varoluş tarzında gerçek b�r değ�ş�m sağlanamaz g�b�d�r. “Doğal” b�r varlık tarzından “t�nsel” b�r varlık tarzına geç�ş, r�tüele özgü s�mgesel b�r ölüm ve onu tak�p eden b�r d�r�l�ş veya yen�den doğuş olmadan gerçekleşemez. Ölüm b�r varlık tarzının son bulmasının parad�gmat�k �fades�d�r. Açıkçası, yalnızca Avustralya’ya özgü b�r fenomen değ�ld�r. S�mgesel ölüme ve d�r�lmeye dayalı er�şt�rme, d�nler tar�h�nde yaygın olarak b�l�n�r. Bununla b�rl�kte, Avustralya’dak� b�ç�m� açısından karakter�st�k olan şey, b�r taraftan tüm d�nsel yaşamın yaş-alma törenler�ne dayalı deney�mler ve açıklamalar üzer�nde temellenmes�, d�ğer taraftan da çok fazla sayıda ây�n “F�z�ksel operasyonlardan söz etmem�n neden�… b�rçok beyazın bu operasyonları er�şt�rme zannetmes� ve b�r sünnet veya d�ş çekme ây�n�nde bulunduğunda yerl�ler�n sırlarını gerçekten anladığını varsaymasıdır. Oysa bu bedensel operasyonlar er�şt�rmen�n anlamlı ve vazgeç�lmez öges� değ�ld�r… Şayet er�şt�rmen�n gerçek amacı ve sonucu zarar görmeyecekse, mevcut koşulların gerekl� bulması durumunda bu operasyonlar yapılmayab�l�r” (Elk�n, Te Austral�an Abor�g�nes , s. 172). 24
Eriştirme örenleri ve Gizli Âyinler 111
sel döngünün genell�kle bu tür er�şt�rmeler kapsamında gerçekleşmes�d�r.
Er�şt�rme ve Geçm�ş� Hatırlama (Anemnez�) Bununla b�rl�kte, r�tüele özgü s�mgesel ölüm, adayı kab�len�n kutsal tar�h� �le tanışmaya hazırlayıcı n�tel�kte b�r koşuldur. Aday m�tler� ve r�tüeller� öğren�rken aynı zamanda kutsal tar�h�n aktörler� �le kend� k�ş�sel �l�şk�s� ve onlara karşı sorumlulukları konusunda da b�lg�lend�r�l�r. Net�cede bu, �nsan varoluşunun bütün düzeyler�yle ve tüm boyutlarıyla �l�şk�l� çok karmaşık b�r “öğrenme” b�ç�m�d�r. Ronald ve Cather�ne Berndt bunu şöyle tanımlar: Her ne kadar, er�şt�rme b�r hayat eğ�t�m� �çerse de, bu özel türde b�r hayat eğ�t�m�d�r. Er�şt�rme adayları yerel şeyler şemasındak� yerler� hakkında, �nsanın �nsanla, �nsanın doğal çevreyle ve �nsanın tanrılarla �l�şk�s� hakkında daha fazla b�lg� ed�n�rler. Bunların temeller�n�n daha önceden öğren�ld�ğ� varsayılır ve yalnızca prat�k aracılığıyla mükemmel hale get�r�leb�l�rler. Ama er�şt�rme r�tüeller� aracılığıyla aktarılan b�lg�ler, b�r�kt�r�len ve kuşaktan kuşağa aktarılan geçm�şten kalma b�lg�lerd�r; mevcut koşullara uyum sağlayacak b�ç�mde yen�den yorumlandıkları doğrudur, ama mümkün olduğunca geçm�ştek� şek�ller�yle korunurlar. 25 Elbette, “geçm�ş” kab�len�n kutsal tar�h�yle, yan� “Düş Zamanıyla”, m�tsel zamanla bağlantılı olduğu �ç�n d�nsel olarak son derece değerl�d�r. Aday, er�şt�rme aracılığıyla dünyanın sıradan akılla kavranamayacak g�zl� b�r anlamı olduğunu keşfeder; bu anlam yaşlılar tarafından öğret�l�r ve açıklanır. Dünyanın, yaşamın ve �nsan varoluşunun anlamı n�hayet�nde “doğal” b�r sürec�n sonucu değ�ld�r; b�lak�s b�r d�z� m�tsel olayın ürünüdür, kısacası kutsal b�r tar�h�n n�ha� sonucudur. Er�şt�rmen�n en et R. M. ve C. H. Berndt, agy ., s. 182.
25
112 Avustralya Dinleri
k�ley�c� deney�mler�nden b�r�s�, aday kab�len�n kutsal tar�h�yle olan k�ş�sel �l�şk�ler�n�n tamamen b�l�nc�ne vardığında gerçekleş�r. Zaten d�kkat çekt�ğ�m g�b�, 26 bazı durumlarda er�şt�rme b�r geçm�ş� hatırlamanın muad�l�d�r. Aday etrafını çevreleyen, �ç�nde yaşadığı, hareket ett�ğ� “doğal” dünyadak� er�şt�rme önces� k�ml�ğ�n� değ�l, ama başlangıcın m�tsel zamanında �lk kez ve har�kulâde b�r şek�lde ortaya çıkan ve ondan sonra da asla tamamen yok olmayan “t�nsel” b�r evrendek� gerçek k�ml�ğ�n� keşfeder ve bu yen� k�ml�ğ�ne bürünür. Bu özell�kle Aranda larda bel�rg�nd�r. . G. H. Strehlow’a göre, (adayın tecr�t ed�lmes�, sünnet, alt-sünnet g�b�) hazırlık n�tel�ğ�ndek� ây�nler�n ardından adayın salıver�lmes�n�n sonunda yaşlılar, yen� er�şt�r�lm�ş adayın kend� k�ş�sel tjurunga sına sah�p olup olmayacağına karar ver�r.27 Aday kutsal nesneler�n saklandığı yere götürülür. Babası veya babasının erkek kardeş� ona kutsal alandak� muhtel�f f�z�ksel nesneler�n önem�n� açıklar. “Mağaranın bulunduğu bölgedek� totem klanına bağlı kalabalık b�r erkek topluluğu genç adama eşl�k eder. ören alanına g�tmen�n tek b�r doğru yolu vardır. Bu yol, esk�den kalma her kutsal korunağa �l�şk�n gelenekle katı b�r b�ç�mde bel�rlenm�şt�r.”28 Dağlık bölgelerde tjurunga lar mağaralarda saklanır. Kuzeydek� Aranda bölges�nde, genell�kle b�r Mülga Ağacının dallarına �nşa ed�len b�r platforma yerleşt�r�l�rler. Erkekler kut M. El�ade, “Austral�an Rel�g�ons: An Introduct�on, Part II”, H�story of Rel�g�ons , VI, KO. 3 (Şubat, 1967), 219. 27 jurunga lara dayalı r�tüeller ve m�toloj� konusunda bkz. B. Spencer, Nat�ve r�bes of the Northern err�tory of Austral�a (Londra, 1914), s. 143 vd.; B. Spencer ve F. J. G�llen, Te Northern r�bes of Central Austral�a (Londra, 1904), s. 257 vd.; aynı yazar, Te Arunta . A Study of Stone Age People (Londra, 1927), I, s. 99 vd.; . G. H. Strehlow, Aranda rad�t�ons (Melbourne, 1947), s. 54 vd., 85-86, vs. ayrıca karş. L. Adams, “Anthropomorphe Darstellungen auf austral�schen R�tualgeräten”, Anthropos , LIII (1958), 1-50. 28 Strehlow, Aranda rad�t�ons , s. 114. 26
Eriştirme örenleri ve Gizli Âyinler 113
sal alana yaklaşırken s�lahlarını bırakır, b�rb�rler�yle fısıldaşarak veya �şaret d�l�yle konuşmaya başlarlar. N�hayet, Mülga Ağacının yakınında yere otururlar, l�derler� platforma tırmanır ve tjurunga ları alıp get�r�r. Bunları yaşlılara dağıtır ve her tjurunga elden ele dolaşırken ona “a�t” şarkı söylen�r. Herkes tjurunga yı beden�ne bastırır. jurunga adaya geç�r�ld�ğ�nde yaşlılar üzer�ndek� �şaretler�n ve süslemeler�n anlamını ve ayrıca, şarkının anlattığı m�tsel olayı adaya açıklar. Sonunda tjurunga lar ağacın üzer�ndek� platforma ger� koyulur. opluluk b�rkaç metre uzaktak� k�ll� çukurdak� taş yığınlarına döner. Yaşlı l�der yığınlardan b�r�n�n en üstündek� taşı alıp kaldırır ve altına yuvarlak, düzgün, kırmızıya boyanmış b�r taş koyar. Sonra genç adayın babası oğlunun el�n� tutar ve onu taş yığınına götürür, bu düzgün kırmızı boyalı taşı alır ve oğlunun avcuna bırakır. D�ğer yaşlı erkekler�n �zn�n� aldıktan sonra oğluna şöyle der: “Bu sen�n yen�den doğduğun kend� beden�n. Ilbal�ntja nın b�r zamanlar saklandığı yer�n şef� büyük jenterama nın gerçek beden�. Onu kapla yan taşlar, b�r zamanlar Ilbal�ntja Soak’ta yaşamış olan porsuk-adamların beden�d�r. Sen ulu jenterama ’nın kend�s�s�n, bugün hak�kat� �lk kez öğren�yorsun. Bu andan �t�baren Ilbal�ntja ların şef�s�n: kutsal tjurunga ların heps� koruman �ç�n sana emanet ed�lecek. Onları koru, babalarının yurdunu savun, halkının gelenekler�yle övün. Sana anlatacağımız daha pek çok şey var. Arkadaşlarının b�lmed�ğ� daha fazla şarkı, daha öneml� ve daha g�zl� başka törenler öğreneceks�n. Bunların heps� sen�n kend� m�rasın: Bunları sen�n �ç�n koruyup sakladık. Ş�md� b�z yaşlanıyoruz ve bunları sana aktaracağız çünkü sen yen�den doğan gerçek şefs�n. Yaşlanıp gücün b�tene dek onları g�zl� tut ve sakla; sonra band�coot totem�nden yaşayan başka genç kalmadıysa, onları başka b�r şef doğana kadar atalarımızın gelenekler�n�
114 Avustralya Dinleri koruyab�lecek olan, klanımızın sınanmış d�ğer üyeler�ne aktar.”29 Babası ve yaşlı erkekler adaya jenterama nın �sm� geçen şarkıyı öğret�rler. Bundan böyle onun gerçek �sm� olacak bu �s�m kadınların, çocukların veya yabancıların yanında d�le get�r�lmemel�d�r. Küçük taş yağlanır ve kırmızıya boyanır ve önceden olduğu g�b� d�ğer taşların altına yen�den g�zlen�r. Akşam topluluk evler�ne döner ve Ilbal�ntja ların yen� şef� onuruna kutsal b�r tören düzenlen�r. Ömrünün ger� kalanında şef�n �zn� olmadan ve şef nezaret etmeden h�ç k�mse aynı tören� tekrar gerçekleşt�remez.30 Bazen aday kutsal alana götürülmez. İk� ya da daha fazla sa yıda yaşlı erkek tjurunga yı get�r�r ve babası oğluna bunu göster�r ve şöyle der: “Genç adam, bu nesneye bak. Bu sen�n kend� beden�n. Bu, tj�lpa ata; o, yolculuklar yaptığın öncek� varoluşunda send�n. Sonra yakındak� kutsal mağarada �st�rahate çek�ld�n. Bu sen�n kend� tjurunga n. Yaklaş da ona d�kkatl�ce bak.” 31 Aday y�rm� beş yaşına geld�ğ�nde tjurunga sını alır. Otuz beş �la kırk yaşlarına geld�ğ�ndeyse, bütün şarkıları ve g�zl� ây�nler� öğrenm�şt�r.32 Adaya daha �lk er�şt�rmes�nde bütün sırlar öğret�lmez. “Kutsal r�tüeller ve m�tler hakkında eğ�t�m�ne ve b�lg�lenmeye tüm yaşamı boyunca devam eder; son açıklamalar ancak orta yaştan veya n�speten yaşlandıktan sonra yapılır. Er�şt�rme, adayın yaşadığı toplumdak� erkekler�n g�zl�, kutsal ve g�zeml� yaşamlarına g�rmes�n� sağlayan b�r kapıdır. Asıl süreç çeş�tl� evreler �çeren çok uzun b�r döneme yayılab�l�r. Örneğ�n, bazı nesneler� görmes�ne �z�n ver�leb�l�r, ama henüz onlara dokunamaz; bazı ây�nlere tanık olab�l�r ama henüz katılamaz.” 33 Agy ., s. 117-18. 30 Agy ., s. 118 vd. 31 Agy ., s. 119. 32 Agy ., s. 122. 33 R. M. ve C. H.Berndt, Te World of the F�rst Austral�ans , s. 138. 29
Eriştirme örenleri ve Gizli Âyinler 115
Arnhe�m Land’�n G�zl� Kültler� Er�şt�rmen�n muhtel�f aşamalardan geçerek �lerlemes� çoğu Avustralya d�n�n�n t�p�k özell�ğ�d�r. Sonuçta, “g�zl� erkek cem� yetler�” henüz açıkça �fade ed�lmem�ş olsa da, farklı adaylık kategor�ler� vardır. Avustralya’da aşamalar hal�nde gel�şen er�şt�rme sürec�, her adayın b�lmeye hakkı olan b�lg�ler� zamana bağlı olarak ed�nmes�n� garant�ler. Fakat genç erkekler�n kab�len�n g�zl� gelenekler�ne adım adım dâh�l ed�lmes�n�n ana neden�, tüm toplumun genel b�r �ht�yacına dayanır; toplum kend� d�nsel denges�n� sağlayab�lmek �ç�n per�yod�k olarak başlangıcın kutsal zamanına yen�den ulaşmaya �ht�yaç duyar. Hem gençler�n er�şt�r�lmes� hem de kutsal tar�h�n yen�den etk�n kılınması yoluyla yaşamın yen�lenmes� �şlev�n� gören g�zl� ây�nler�n b�rçok t�p�k örneğ�ne Arnhem Land bölges�nde rastlarız. Bu tür ây�nler Bereket Analara ve m�tsel Yılana dayalı g�zl� �nançları yücelt�r. Bu g�zl� kültler Avustralya etnoloj�s�n�n n�speten yakın tar�hl� b�r keşf�d�r. Yapılan �lk öneml� saha çalışması 1927-29’da Warner tarafından gerçekleşt�r�lm�ş ve ardından y�rm� yıl sonra Ronald Berndt’�n çalışmaları gelm�şt�r.34 Kültler son kırk, ell� yılda hızla yayılmış, ya b�rb�rler�n� etk�lem�ş ya da �ç �çe geç�p b�rleşm�şlerd�r. Dolayısıyla, bugün son derece g�r�ft, g�zl� bereket kültler�yle karşılaşıyoruz ama gene de bunların başlangıçtak� özgün b�ç�mler�n� algılayab�lmek hâlâ mümkün. En yaygınları arasında Wauwalak (Wawalag, Wag�lag, Waw�lak) Kız kardeşler ve b�r d�ş�, b�r erkek (Berndt ) veya ç�ft c�ns�yetl� p�ton Yurlunggur (Warner) ây�nler� vardır. Bunlarla �l�şk�l� m�tler üç r�tüel yapısının temel�n� oluşturur. B�r�nc�s� djunggawon’dur (djungguan); bu, b�r yaş alma tören�d�r; �k�nc�s� gunab�b� (Warner) veya Kunap�p� ’d�r (Berndt) ve öncel�kle g�zl� b�r bereket kültüdür; üçüncüsü, ngurlmaktır; Warner, agy .; Ronald M. Berndt, Kunap�p� (Melbourne, 1951); ayrıca bkz. W. S. Chasel�ng, Yulengor, Nomads of Arnhem Land (Londra, 1957). 34
116 Avustralya Dinleri
Ronald ve Cather�ne Berndt’e göre, “üçü arasında en öneml�s� budur” ve temelde “açıklayıcı n�tel�kted�r.” 35 N�tek�m bu r�tüel d�z�ler�n�n her b�r�, bell� sayıda genç erkeğ� kültün g�zemler�yle �lk kez tanıştırması anlamında kend� �ç�nde b�r er�şt�rme tören� oluşturur. Hem Arnhem Land’�n d�ğer tüm g�zeml� �nanç s�stemler�n� hem de bunların heps�n� karakter�ze eden şey, Başlangıç Zamanına a�t �lk d�ş� Varlıkların baskın b�r rol oynaması �le c�nsell�k ve bereketle bağlantılı ây�nler�n ve s�mgeler�n önem taşımasıdır. Ş�md� göreceğ�m�z g�b�, m�tler� ve r�tüeller� sürekl� olarak âdet kanı ve doğum sonrası gelen kan, semen (men�), c�nsel b�rleşme, doğurganlık ve doğumun d�nsel değerler�ne gönderme yapar. Orta ve Güneydoğu Avustralya’ya özgü örüntü �le karşılaştırıldığında görünüşte yen� olan bu keşf�n anlamını daha sonra ele alacağız. Bu üç r�tüel d�z�s�n�n her b�r� temel b�r m�t�n farklı bölümler�n� aydınlatır ama ana m�toloj�k tema, törenler�n her b�r�ne kısmen damga vurur. Ana k�ş�ler Wauwalak Kız kardeşler ve m�tsel b�r Yılan’dır. Serüvenler�, törenlerde kutsal alanda söylenen b�r d�z� şarkıyla bağlantılıdır. 36 M�t, Kız kardeşler�n uzaktak� güneyden kuzeydek� Arnhem Land’e nasıl geld�ğ�n�n öyküsünü anlatır. Ayrılmadan önce, büyük Kız kardeş kend� klanının b�r üyes�yle ensest �l�şk�ye g�rer ve ham�le kalır; ham�lel�ğ� yolculuk boyunca devam eder. Büyük Kız kardeş “çocuklu” d�ye adlandırılır, genç Kız kardeş �se “çocuksuz” olarak adlandırılır (R. M. Berndt, agy ., s. 20). Yürürlerken akşam yemeğ�nde yemek �ç�n bazı hayvanları yakalarlar ve bu hay vanların sonradan kutsal olacağını ve törenlerde b�r rol oyna yacaklarını söylerler. Daha sonra, b�r süre d�nlen�rler ve büyük Kız kardeş b�r kız doğurur. Anne yolculuk yapab�lecek kıvama gel�nce kutsal kuyu Muruwul’a doğru yola çıkarlar. Orada ateş R. M. ve C. H. Berndt, Te World of the F�rst Austral�ans , s. 240. 36 Kutsal şarkılardan bazıları R. M. Berndt’�n çalışmasında yer alır, agy ., s. 85-132. 35
Eriştirme örenleri ve Gizli Âyinler 117
yakıp yakaladıkları hayvanları p�ş�rmek �sterler, fakat hayvanlar ateşten kaçıp kuyuya atlar. Heybeler�ndek� b�tk�ler de kaçar. Doğumsonrası gelen kandan ötürü Kız kardeşlerden b�r� saf olmadığı �ç�n kuyuya yaklaşamayacaklarını b�l�rler çünkü ku yuda yılanlar yaşıyordur; bu yılanlardan b�r� de Yurlunggur dur ( Julunggul ). Gerçekten de, kanın kokusunu alan Yurlunggur başını kuyudan çıkarır ve dışarıya su püskürtür. Kız kardeşler bulutları görür ve yağmurdan kurtulmak �ç�n b�r kulübe �nşa ederler. Ertes� akşam Yurlunggur yıldırım yağdırır ve kuyudan çıkıp sürünerek kulübeye g�der. Küçük Kız kardeş dans ederek yılandan kurtulmaya çalışır ve yaptığı danslar Kunap�p� törenler�nde yen�den canlandırılır. Sonunda, �k� Kız kardeş kulübe ye sığınırlar, ama Yurlunggur peşler�nden g�der ve hem �k� Kız kardeş�, hem de çocuğu yutar. Yurlunggur daha sonra kutsal kuyu Muruwul’a döner ve orada kocasına rastlar, ardından Wauwalak Kız kardeşler� yuttuğu �ç�n d�ğer yılanlara böbürlen�r. örenlerde döndürülen gürlemeçler, onların yüksek sesl� ve uğursuz gürültüler�n� takl�t eder. M�t�n son kısmının farklı uyarlamaları vardır. Bunlardan b�r� şöyled�r: “Kız kardeşler� ve çocuğu yuttuktan sonra d�ş� Julunggul kutsal kuyu Muruwul’a döner; orada Wauwalak kız kardeşler� ve çocuğu kusar, üçü de karıncaların ısırıklarıyla tekrar canlanırlar ama sonunda yılan onları yen�den yutar. Wauwalak ların ruhları hâlâ kuyudadır; ‘artık Julunggul ’a a�t oldukları �ç�n b�z onları göremey�z, ama onlar b�z� göreb�l�r’. Bu alana gelen �nsanları gördüğünde Julunggul ruh olmalarına rağmen onları gene yutar.”37 Bunlara dayalı r�tüeller� tanımlarken m�t�n en �lg�l� olaylarına tekrar döneceğ�z. Ayrıca, sadece Wauwalak temasını değ�l, Avustralya’ya özgü d�ğer m�tsel-r�tüel s�stemler� de hesaba katarak Yılanın d�nsel yapısını da ele alacağız. Ama ş�md�l�k, Agy ., s. 31. Ayrıca bkz. Wauwalak kadınları m�t�, aktaran Warner, agy ., s. 24-49. 37
118 Avustralya Dinleri
Yurlunggur un karmaşık s�mgec�l�ğ�ne d�kkat çekmekle yet�nel�m. Öncel�kle, Yılanın c�ns�yet� bel�rg�n değ�ld�r. Warner sadece tek b�r Yılan olduğunu ve onun da Erkek 38 olduğunu �dd�a ederken, R. M. Berndt b�r� erkek, d�ğer� d�ş� �k� Yılan olduğunu varsayar. Berndt, Yurlunggur ’un kulübeye g�r�ş�n� “pen�s�n va j�naya g�r�ş�ne”39 benzeten yerl�ler�n yorumuna atıfta bulunur. Öte yandan, yutma ed�m�n�n kadınsı b�r s�mgec�l�ğ� var g�b�d�r, çünkü Yurlunggur , Kız kardeşler� yuttuktan sonra ham�le kalır. Büyük b�r olasılıkla bu uyarlamalar ve alen� karşıtlıklar Yılanın �lk (özgün) ç�ft c�ns�yetl�l�ğ�ne gönderme yapar. Göreceğ�m�z üzere, ç�ft c�ns�yetl�l�k “tanrısal bütünsell�ğ�n” (�deal olarak da zıtların b�rl�ğ�n�n) �fadeler�nden sadece b�r�s�d�r, ama en çarpıcısıdır. Djunggawon
İlk r�tüel d�z�s� olan yaş alma törenler� ( djunggawon) kutsal borunun çalınmasıyla ( yurlunggur borusu) başlar. Adaylara babaları ve d�ğer erkekler “Büyük Babamız Yılan sünnet der�s�n�n kokusunu aldı. Sen� çağırıyor” den�r (Warner, agy ., s. 251). B�rtakım ön hazırlıklardan (genç oğlanların muhtel�f akrabalarını ve klanları z�yaret etmes�, onları yapılacak törene davet etmes�nden vb.) sonra adaylar süslen�r, boyanır ve kutsal alana götürülür. Burada “A-wa!-a-wa!” (yağan yağmurun ses�) şarkısı eşl�ğ�nde kutsal d�reğ�n etrafında dans ed�l�r. “Bunu yapmalarının neden�, yağmuru durdurmaya çalışan o �k� yaşlı kadının başlangıçta bunu yapmış olmasıdır” (agy., s. 256). Genell�kle dans ed�p, ağlayıp, yas tutma yaşlı kadınların �ş�d�r ve Örneğ�n bkz. Warner, A Black C�v�l�zat�on, s. 238-40, s. 242 vd. ve başka yerlerde. Warner’a göre, “ Mu�t ya da Yurlunggur erkek ve d�ş�d�r, ama erkek olduğu düşünülür” (agy ., s. 373). 39 R. M., Berndt, agy ., s. 25. Warner şöyle yazar: “Sünnet ed�len pen�s�n üzer�nde yılanın �z� vardır, çünkü p�ton üstder�y� almıştır ve operasyon sonucu çıkan kan Büyük Babaya bırakılmıştır” (agy ., s. 126). 38
Eriştirme örenleri ve Gizli Âyinler 119
yerl�lere göre yaşlı kadınlar Wauwalak Kız kardeşlerle “tıpatıp aynıdırlar”. Ardından yaşlı erkekler Yurlunggur �le kuyusuna da�r şarkılar söyler ve henüz sünnet olmamış adayların üzer�ne doğru Yurlunggur borusu çalınır. Yerl�ler�n bu r�tüele �l�şk�n kend� yorumları �se şöyled�r: “Yurlunggur sürünerek kadınlarla çocukların olduğu kampa geld� ve onları yuttu.”40 Başka şarkılar söylen�p, (örneğ�n Yurlunggur un hareketler�, ş�mşek çakması, kara yağmur bulutları g�b�) m�t�n farklı olaylarını anlatan pantom�m göster�ler� yapılırken, erkekler kollarını kes�p akıttıkları kanı kap g�b� kullandıkları b�r ağaç kabuğunda b�r�kt�r�rler. Dansçılar, Wauwalak Kız kardeşler�n âdet kanı olduğu kabul ed�len bu kutsal kanı vücutlarına sürerek kend�ler�n� boyarlar. B�lg� kaynakları Warner’a şöyle söylem�şt�r: B�r tören esnasında �nsanların üzer�ne sürdüğümüz kan yaşlı kadının vaj�nasından gelen kanın aynısıdır. Ş�md� o adamların kanı olmaktan çıkmıştır çünkü onun �ç�n şarkı söylenm�ş ve güçlenmes� sağlanmıştır. Adamın kolundak� del�k artık aynı del�k değ�ld�r. Artık yaşlı kadının kanının geld�ğ� vaj�nayla aynıdır. Yılanın M�rr�rm�na kuyusundayken kokusunu aldığı kanın aynısıdır… B�r adam bu kanı kend�s�ne sürdüğünde (yan� törensel olarak kend�s�n� kanla süsled�ğ�nde) o �k� yaşlı kadının âdet görerek vaj�nalarından kan gelmes�yle benzer b�r konuma gel�r. Bütün hay vanlar kaçar ve kadınlar hayvanları p�ş�remez [agy., s. 268]. Ertes� gün tören doruk noktasına ulaşır. Dansçılar �nsan kanıyla boyanırlar. Sünnet ed�lecek oğlanlar da boyanır, ama onlara “kan değd�r�lmez çünkü sünnet ed�lmem�ş b�r oğlan çocuğu �ç�n büyüsel olarak çok güçlüdür” (agy ., s. 272). Adaylara hay van dansları göster�l�r, yaşlı erkekler bu dansların anlamını onlara açıklar. Ayrıca kutsal boru Yurlunggur da göster�l�r. “Adayların her b�r�nden boruyu üflemes� �sten�r. Daha sonra yaşlı Warner, agy ., s. 261. Warner’ın kaydett�ğ� uyarlama �k� Kız kardeşten ve çocuklarından söz eder; karş. agy ., s. 240 vd. 40
120 Avustralya Dinleri
erkekler onları eğ�t�r: ‘anneler�ne ve babalarına saygı göstermeler�n�’, ‘asla yalan söylememeler�n�,’ ‘kend�ler�ne a�t olmayan kadınların peş�nde koşmamalarını,’ ‘erkekler�n h�çb�r sırrını kadınlarla, b�rl�ğ�n alt kademeler�ndek� erkeklerle veya henüz er�şt�r�lmem�ş oğlanlarla paylaşmamalarını,’ ve en öneml�s� de kab�len�n kurallarına göre yaşamalarını onlardan �sterler” (agy ., s. 274). Sonunda genç erkekler sünnet ed�l�r. Daha sonra, eğ�t�mler� devam ederken, yaraları ateşle dağlanır: “Küfürlü konuşmamalısın. Asla yalan söylememel�s�n. Z�na �şlememel�s�n vb.” (agy ., s. 278). Son olarak, törende kullanılan borazan, gece totem kuyunun çamurlu toprağına gömülür, böylece kadınlar kutsal alana yaklaştıklarında onu göremeyecekt�r (agy ., s. 281). Djunggawonun ana amacı genç oğlanların sünnet ed�lmes� olsa da tören sadece er�şt�r�lm�ş yet�şk�nlere açık olan çok sa yıda g�zl� ây�n �çer�r. D�ğer b�r dey�şle, yaş alma tören� kutsal tar�h�n bazı olaylarının kutlanmasıyla �ç �çe geçm�şt�r. Yalnızca önceden sünnet ed�lm�ş genç erkek, Kunap�p� g�zl� ây�n�nde er�şt�r�leb�l�r. Bunun anlaşılır b�r neden� vardır çünkü ây�n�n ana amacı evrensel berekett�r. Kunap�p� ve Ngurlmak
Kunap�p� ây�n� genell�kle y�yeceğ�n bol olduğu yağışsız dönemlerde düzenlen�r; d�ğer b�r dey�şle, �nsanların öncek� törenler�n faydasını gördüğü dönemlerde gerçekleşt�r�l�r. Ardışık ây�nler d�z�s� şekl�nde düzenlen�r ve �k� hafta �le b�rkaç ay arasında sürer. Komşu kab�leler� b�lg�lend�rmek ve davet etmek �ç�n elç�ler gönder�l�r. R�tüel alanı fundalıkta hazırlanır; b�r gürlemeç yapılır ve kanla boyanır. “B�r süre sonra ana kampta �lk ây�nler gerçekleş�r. Erkekler Wawalag ve Kunap�p� şarkılarının kamp uyarlamalarını veya ‘dışarısı’ �ç�n olanını söyler, bu esnada kadınlar da dans eder: Kutsal-olmayan garma veya klan şarkıları da söylen�r. Bu b�rkaç hafta devam eder.” 41 Son olarak, b�r R. M. ve C. H. Berndt, agy ., s. 241.
41
Eriştirme örenleri ve Gizli Âyinler 121
akşam gürlemeçler döndürülür ve böylece Yurlunggur un ses� duyulur. Kunap�p� ler�n l�der� ve bütün kadınlar, tıpkı Yurlung gur kend�ler�ne yaklaşırken Wauwalak Kız kardeşler�n bağırıp ağlaması g�b� sesler çıkararak yanıt ver�rler. Vücutlarına kırmızı boya sürmüş genç oğlanlar Yılanla buluşmak �ç�n ana kamptan alınıp get�r�l�r. Aslında, onlar Yurlunggur a b�rer sunudur ve Yılan onları yutar. Böylece sak�nleşen Yurlunggur Muruwul kuyusunu s�mgeleyen kutsal alana ger� döner.42 Kadınlar sank� adaylar ölmüş g�b� yasını tutarlar. 43 Kutsal alanda şarkılar ve danslar gece boyunca devam eder. Danslar, Kız kardeşler�n p�ş�rmeye çalıştığı ama ateşten kurtulup Yurlunggur ’un kuyusuna kaçan hayvanları anmaya yönel�kt�r. Uterusu (dölyatağı) s�mgeleyen, h�lal şek�ll� büyük b�r çukur ( ganala ) kazılana dek danslar, pantom�mler ve şarkılar b�rkaç hafta devam eder. Zamanı gel�nce adaylar ganala ya yerleşt�r�l�rler ve üzerler� ağaç kabuklarıyla örtülür. Ganala nın yanına �k� büyük jelmalandj� sembolü d�k�l�r ve ağaç kabuklarından yapılan paravanlar kaldırıldıktan sonra oğlanlara Yurlunggur un B�r üçgen b�ç�m�ndek� kutsal alanın kend�s� de Yurlunggur un beden�d�r ve tepes�ndek� del�k de Muruwul kuyusunu tems�l eder; karş. agy ., s. 241. 43 Bazı uyarlamalarda oğlanlar Yurlunggur tarafından yutulmaz ama başka b�r yılan, Lu’n�ngu tarafından yutulur; m�te göre, Yurlunggur un Kız kardeşler� yutup sonra kustuğunu gören Lu’n�ngu onu takl�t etmek �ster. Etrafta dolanır ve genç erkekler� yutar, ama onları kustuğunda ölü olduklarını görür, hattâ bazen �skelete dönüşmüşlerd�r. İnsanlar �nt�kam almak �ç�n onu öldürür ve sonra onu tems�l eden b�r anıt – jelmalandj� adı ver�len �k� d�rek– d�kerler (R. M. Berndt, agy ., s. 35 vd.). Berndt’�n b�ld�rd�ğ�ne göre, r�tüelde genç “ana kamptan ayrılıp kutsal alana g�den adaylara, tıpkı Düş Zamanında genç erkekler�n yutulması g�b�, Lu’n�ngu tarafından yutulacakları söylen�r” (agy ., s. 37). Ama bu �k� yılan, Yurlunggur ve Lu’n�nga b�rb�r�ne karıştırılır, çünkü kampa döndükler�nde erkekler kadınlara şöyle der: “Bütün genç oğlanlar bugün öldü; Julunggul onları yuttu” (agy., s. 41). Ayrıca karş. El�ade, B�rth and Reb�rth, s. 49 and 149 (d�pnot 28). 42
122 Avustralya Dinleri
kutsal kuyudan çıkışını �zlemeler� söylen�r. Başka dansların ardından Yurlunggur’ un gönderd�ğ� ş�mşeğ� tems�l eden meşaleler adayların çömel�p beklet�ld�ğ� ganala ’ya fırlatılır. Dansçılar Wauwalak Kız kardeşler�n yılan tarafından yutuluşunu yen�den canlandırırlar. Ronald Berndt’e göre, “ç�ftleşme anlamına geld�ğ� söylenen yutma ed�m� aynı zamanda, Kunap�p� m�toloj�s�n�n uzlaşımsal yorumunda olduğu g�b�, ‘Wauwalakların Anneler�n�n dölyatağına dönüşünü’ de s�mgel�yor olab�l�r. Yılanın Wauwalak Kız kardeşler� kusması ve bunun üzer�ne tekrar d�r�lmeler� ve yılan tarafından tekrar ama bu kez t�nsel b�ç�mde ruhlarının yutulması s�mgec�l�ğ� aşar ve toteme �nananların Ana’nın dölyatağından gel�p aynı yere dönüşler�ne (doğumlarına ve yen�den doğumlarına) benzet�leb�l�r”. 44 R�tüel� sürdüren erkekler kollarında küçük b�r kes�k açıp hem b�rb�rler�ne hem de b�r çukura kan damlatırlar: Bu, Kız kardeşler�n kanıdır. Son olarak, çukurun etrafında dans ederler, çukuru toprak ve kumla doldururlar. Ana tören neredeyse tamamlanmıştır. Son ây�nler erkekler�n karılarının s�mgesel olarak değ�şt�r�lmes� ve adayların kampa dönmes�nden oluşur. “Yaygın adıyla gurangara olarak b�l�nen r�tüel �zn� (yan� rol değ�ş�m�) Kunap�p� ler�n vazgeç�lmez b�r parçasıdır. İy� n�yet tes�s ett�ğ�, dostluk bağlarını pek�şt�rd�ğ� ve farklı grupların üyeler�n� b�rb�r�ne yakınlaştırdığı söylen�r. Ayrıca, kadınları Kuna p�p� ler�n kutsal düzen�ne daha fazla dâh�l eder ve r�tüel�n ana amacı olan bereket� s�mgeler.” 45 Ertes� sabah �k� çatallı d�rek d�k�l�r ve aralarına �k�s�n� b�rb�r�ne bağlayan kalın b�r d�rek koyulur. İk�s�n� bağlayan d�reğ�n üzer� dallarla örtülür ve yen� er�şt�r�lm�ş oğlanlar d�reğ�n altına yerleşt�r�l�r ve eller�yle d�reğe
R. M. Berndt, agy ., s. 31-32. S�mgesel ger�ye dönüş (regressus ad uterum) çok b�ld�k b�r mot�ft�r ve b�rçok er�şt�rme t�p�nde karşımıza çıkar; d�ğerler� arasında karş. El�ade, B�rth and Reb�rth, s. 51 vd. 45 R. M. ve C. H. Berndt, agy . s. 242-43. 44
Eriştirme örenleri ve Gizli Âyinler 123
tutunurlar. Yan�, dölyatağındadırlar ve yen�den doğmuş olarak ortaya çıkacaklardır –“t�nler� yen�len�r”. 46 Üçüncü r�tüel ngurlmak, Wauwalak m�toloj�k döngüsüne n�speten yen� eklenm�ş b�r ây�nd�r; All�gator R�ver bölges�nden alınarak uyarlanmıştır. artışmamız bakımından ngurlmak öneml�d�r, çünkü �lk �k� kültte zaten mevcut olan ç�ft c�ns�yetl�l�k s�mges�n� ve bereket unsurlarını tekrar vurgular. M�tler genell�kle olduğu g�b� değ�şken ve karışıktır. M�tlerden b�r�, Ana’nın adalardan gel�ş�n� ve farklı kab�leler�n ataları olacak çocuk ruhları bırakıp g�d�ş�n� anlatır. 47 Başka b�r m�t, yatmayı reddett�ğ� n�şanlısı p�ton yılanı tarafından öldürülen b�r kızın öyküsünü anlatır. P�ton (bazen erkek Gökkuşağı Yılan olarak tanımlanır) �ç� oyuk yuvarlak b�r kütük ( ubar ) yapar ve �ç�ne g�rer. Sonunda, kız el�n� kütüğün oyuğuna sokar ve yılan kızı “ısırıp” öldürür. Ubar en kutsal nesnelerden b�r�s�d�r ve ngurlmak er�şt�rmes�nde merkezî b�r rol oynar. ören boyunca aday s�mgesel olarak Yılan tarafından “öldürülür”. El�n� ubar ’a ko yar, burada Yılanın başını tems�l eden b�r mara��n taşına dokunur. Ama ubar ın dayandığı s�mgec�l�k çok daha karmaşıktır. Bazı kab�lelerde (örneğ�n, Gunw�nggularda) Ana’nın dölyatağını tems�l eder, ama aynı zamanda Gökkuşağı Yılan �le de özdeşleşt�r�l�r. Goulburn Island’dak� Maung kab�les�nde ubar hâlâ Ana’nın dölyatağıdır ama bunun yanısıra, erkek Gökku-
R. M. Berndt, agy ., s. 53. Ayrıca b�r gunab�b� tören�n�n tanımlanışı �ç�n bkz. Warner, agy ., s. 280-301. Warner bu r�tüel d�z�s�n� yaş-alma tören� olarak kabul eder. 47 Elk�n, Te Austral�an Abor�g�nes , s. 226; R. M. ve C. H. Berndt, agy ., s. 210. “B�r uyarlamasında yaptığı çocukları sünnet etmeye çalışır. Başlangıçta başarısız olur ve çocuklar ölür: Bu alanlarda �nsanlar günümüzde sünnet yapmazlar. Ama sonunda başarılı olur ve çocuklar hayatta kalır; bu nedenle, bu alanlarda sünnet yapmayı sürdürürler” (agy .). 46
124 Avustralya Dinleri
şağı Yılanın üreme organıdır.48 ören boyunca sürekl� �ç� oyuk kütüğe vurulur ve bu yankılanan ses Ana’nın �nsanları kutsal alana çağıran ses�n� tems�l eder. (“Bazı uyarlamalarda, bu alan, ananın dölyatağı ve r�tüel yen�den doğumlarından b�r�s�d�r.”49) ören�n �k�nc� kısmında ıslık çalınarak Gökkuşağı Yılan çağırılır. Yılan sürünerek �lerler, vücudunu yay şekl�nde bükerek d�k�l�r ve gökyüzüne yüksel�r. “Yeryüzünü canlandıran yağmurun haberc�s�d�r: Ana’nın yardımıyla doğanın yen�den doğmasını sağlayan araçtır.”50
Kadın Ata ve Yılan Bu törenler�n heps�, ama özell�kle de son �k�s� hayatı canlı tutma ve yeryüzünde bereket� sağlama g�zl� ây�n�yle bağlantılıdır. Arnhem Land’�n trop�k bölgeler�nde, yaşam ve bereket öncel�kle doğru m�ktarda yağmur yağmasına bağlıdır. Bu nedenle, Kadın Atalar ve Gökkuşağı Yılana �l�şk�n r�tüel senaryoları �ç �çe geçm�şt�r. Büyük b�r olasılıkla, bu b�rleşme yakın tar�hl� b�r fenomend�r çünkü Gökkuşağı Yılana neredeyse kıtanın her yer�nde rastlarız, oysa İlk Ana kültler� sadece Arnhem Land’e özgüdür ve Melanezya’dan “�thal ed�lm�ş” b�r �nanış olduğu b�l�nmekted�r.51 Bununla b�rl�kte, �k� s�stem�n b�rleşmes� Avustralya d�nler�n� anlamak bakımından öneml�d�r. Sadece kıtanın kuzey kes�mler�yle sınırlı olsa da, bu tür bereket kültler� tüm Avustralya’ya özgü b�r örüntü serg�ler. Avustralya’nın d�ğer bü R. M. ve C. H. Berndt, agy ., s. 211. Goulburn Adasında, ubar ın başlangıçta sadece kadınlara özgü olduğu söylen�r (R. M. ve C. H. Berndt, Sexual Behav�our �n Western Arnhem Land [New York, 19511, s. 122). Bu mot�f konusunda karş. below, s. 86 vd. 49 Elk�n, Te Austral�an Abor�g�nes , s. 226. 50 R. M. ve C. H. Berndt, Te World of Te F�rst Austral�ans , s. 234. 51 Karş. A. S. Elk�n, R. M. Berndt’e Önsöz, Kunap�p� , s. xx��; Elk�n, Te Austral�an Abor�g�nes , s. 229; W�lhelm Schm�dt, “Mytholog�e und Rel�g�on �n Nord Austral�en”, Anthropos , XLVIII (1953), 898-924. 48
Eriştirme örenleri ve Gizli Âyinler 125
tün bölgeler�nde olduğu g�b�, Kadın Ata kültü de b�r başlangıç dramını y�neler. R�tüeller hem kozm�k yaşamın devam etmes�n� güvence altına alır, hem de adayları temelde yaşamlarının anlamını açıklayan kutsal b�r tar�hle buluşturur. Avustralya’ya özgü “Yaratımın” yen�den canlandırılma r�tüel� �le Vedalar sonrası H�nd�stan’a özgü b�r d�nsel uygulama arasında çarpıcı b�r benzerl�k bulunması �lg�nç b�r tesadüftür. Brahman* tarzı kurban ed�ş başlangıçta, Yaratılış ânında yapılanların y�nelenmes�d�r ve yalnızca katı ve kes�nt�s�z b�r kurban verme uygulaması sayes�nde dünya devam eder ve kend�s�n� per�yod�k olarak yen�ler. Ayrıca, �nsan kend�s�n� yalnızca kurbanla özdeşleşt�rerek ölümü yeneb�l�r. Aynı şek�lde, çok sık karşılaştığımız g�b�, Avustralya’nın d�nsel s�stem� Doğaüstü Varlıkların Düş Zamanında gerçekleşt�rd�ğ� parad�gmat�k ed�mler�n y�nelenmes�ne dayanır. Avustralya yerl�s� bu tanrısal modeller� sürekl� takl�t ederek dünyasını canlı tutar ve bereketl� olmasını (kend�s�n� üretmes�n�) sağlar, kend� doğru varlık tarzını anlar ve sonunda “t�nsel” b�r ölüm sonrası varoluşu mümkün kılar. Dolayısıyla, yapısal olarak, Avustralya �le Brahman r�tüel �deoloj�ler� arasındak� sürekl�l�ğ�n kes�nt�ye uğraması söz konusu değ�ld�r. Avustralya t�nsel yaratılarının “tarzını” değerlend�rmeye çalışırken bu sürekl�l�ğ� akılda tutmak gerek�r. Avustralya yerl�ler�n�n böyles�ne güçlü b�r sadakatle yen�den hayata geç�r�p, yen�den canlandırdıkları kutsal tar�h� nasıl değerlend�rd�kler�n� b�lmek öneml�d�r. Örneğ�n, Murng�nlere göre, bu ölümcül dramın başlangıcı b�r �lk günahla bağlantılıdır. Şayet Wauwalak Kız kardeşler “kend� ülkeler�nde yanlış b�r şey yapmamış olsalardı ve Dua Wongar erkekler�yle c�nsel �l�şk�ye g�rmem�ş olsalardı [b�r ensest ed�m� gerçekleşt�rmeselerd�] ve bu yüzden L�aalaom�r ülkes�ne gelmeselerd�, âdet görmeselerd� ve yılanı kızdırmasalardı’, bu döngü asla gerçek H�ndu�zme göre evren�n kutsal gerçeğ�, bütün canlıların doğduğu ve tekrar ona döndüğü ebedî ruh. (ç.n.) *
126 Avustralya Dinleri
leşmezd�. ‘Herkes, tüm b�tk�ler ve tüm hayvanlar kend� başlarına dolaşırdı.’ C�ns�yetler arasında b�rleşme olmazdı, dolayısıyla çocuk olmazdı, değ�ş�m olmazdı. ‘Bu yanlışı yaptıktan sonra, bunu herkes �ç�n b�r yasa hal�ne get�r�rler.’”52 D�ğer b�r dey�şle, “�lk günah” olmadan dünya, yaşam ve �nsan varoluşu bugün olduğu b�ç�m� alamazdı. Ama öte yandan, Wauwalak Kız kardeşler �lk dramın olaylarının sürekl� olarak yen�den canlandırıldığı bu r�tüeller� erkeklere öğreterek tövbe ett�ler. Bu r�tüeller aracılığıyla �nsan arınır ve doğanın mevs�msel r�tm�n� korumasına yardım ed�lm�ş olur. “Bu törenler doğaya yardım etmek �ç�n tasarlanmıştır ya da muhtemelen �nsanın kötü eylemler�yle bolluğa �l�şk�n kuru mevs�m�n�n gel�ş�n� engellemes�n� önlemek �ç�n tasarlandıklarını söylemek daha doğrudur” (Warner, agy ., s. 376). Dünyanın bugünkü hal�, �nsanın özgül varlık tarzı ve “d�n”– tüm bunlar m�tsel Kadın Ataların b�r �lk günahının sonucudur. (Bunun çok b�l�nd�k b�r örüntü olduğunu unutmayalım: Hattâ Yahud�-Hır�st�yan kavrayışında da “d�n” Atanın cennetten ko vulmasının ürünüdür.) emelde bu, dünyanın ve �nsan varoluşunun tanrısal b�r dramın sonucunu tems�l ett�kler� �ç�n olduğu g�b� kabul ed�lmeler� gerekt�ğ� anlamına gel�r. Ayrıca, felaket� yaratanlar �nsana “bozulmuş” b�r dünyada nasıl yaşaması gerekt�ğ�n� de öğret�rler ve özell�kle durumu kötüleşt�rmekten nasıl kaçınab�leceğ� konusunda onu eğ�t�rler. emelde, Kadın Ataların rolü zıtdeğerl�d�r: Erkeğ� er�şt�rerek kend� kutsal g�zl� ây�nler�ne dâh�l ederler, ama bu g�zl� ây�nler kend� günahlarının b�r sonucudur. Bu zıtdeğerl�l�k sa yısız özdeşleşt�rmen�n yolunu açmıştır; bunların en başında da Kadın Ataların Yılanla özdeşleşt�r�lmes� gel�r. “Yaşlı Kadın”, “Anamız” anlamlarına gelen Kunap�p� , Wauwalak Kız kardeşler� yutan Yılanın �s�mler�nden b�r�s�d�r. 53 Oenpell� bölges�nde Warner, agy ., s. 376. 53 R. M. Berndt, agy ., s. 16. 52
Eriştirme örenleri ve Gizli Âyinler 127
“Kunap�p� bazen Ngaljod , yan� Gökkuşağı �le özdeşleşt�r�l�r: B�r kadındır, ona ‘Anamız’ derler, ama aynı zamanda b�r yılandır ve başka şek�llere de bürüneb�l�r.” 54 Arnhem Land’�n batısındak� All�gator R�ver kes�m�ndeyse “Başlangıçtan Ber� Anamız” d�ş� Gökkuşağı Yılan �le özdeşleşt�r�l�r.55 İk� s�mgen�n b�rleşmes� Kunap�p� kültünde daha da açık �fade ed�l�r; burada alt bölges� kes�len pen�s (alt-sünnet), Yılanı tems�l eder ve kes�n�n kend�s� de Annen�n dölyatağını s�mgeler.56 Zaten gördüğümüz g�b�, ubar a �l�şk�n c�nsel s�mgec�l�k hem Anney� hem de ç�ft c�ns� yetl� Yılanı �çer�r.
Gökkuşağı Yılan Bu katmerl� karıştırmalar ve özdeşleşt�rmeler farklı kültler arasındak� tar�hsel teması ve kaynaşmaları yansıtıyor olab�l�r. 57 Ama d�ğer taraftan, Kadın Ataların ç�ftdeğerl�l�ğ�, Yılanın daha zeng�n ve çok daha karmaşık ç�ftdeğerl�l�ğ�ne tekabül eder. Burada karakter�st�k b�r d�nsel fenomenle karşı karşıya yız: B�r Yüce Varlık b�r d�z� kutupsal, hattâ b�rb�r�yle çel�şen tutumu ve etk�nl�ğ� b�rleşt�rerek b�r “bütünsell�k” kazanır. Bu tür b�r süreç, daha önce pek çok çalışmamda değ�nd�ğ�m temel b�r d�nsel d�yalekt�k olan zıtların b�rl�ğ� (co�nc�dent�a oppos�torum) d�yalekt�ğ�yle desteklen�r ve teşv�k ed�l�r. 58 Yılanın R. M. ve C. H. Berndt, Te World of Te F�rst Austral�ans , s. 245. 55 Elk�n, Te Austral�an Abor�g�nes , s. 226. 56 R. M. Berndt, agy ., s. 16. 57 Örneğ�n bkz. J. de Leeuwe, “Male R�ght and Female R�ght among the Autochtons of Arnhem Land”, Acta Ethnograph�ca , XIV (Budapeşte, 1964), 313-48; XIV (1965), 303-48. Yazar Arnhem Land’e özgü m�tler�n ve r�tüeller�n, sonradan erkekler tarafından yıkılan kazıcılık ve toplayıcılığa dayalı arka�k b�r kadın egemenl�ğ�ne �şaret ett�ğ�ne �nanır. 58 Örneğ�n bkz. M. El�ade, Patterns �n Comparat�ve Rel�g�on (New York ve Londra, 1958),s. 419 vd.; aynı yazar, Yoga: Immortal�ty and Freedom (New York ve Londra, 1958), s. 244 vd., 267 vd. ve b�rçok 54
128 Avustralya Dinleri
d�nsel ç�ftdeğerl�l�ğ� (yan� karşıtlığın b�rl�ğ� ) b�rçok gönderme düzlem�nde açıklık kazanır. Yurlunggur un c�nsel ç�ftdeğerl�l�ğ� konusuna zaten açıklık get�rd�m (bkz. bu k�tapta s. 74). W. E. H. Stanner’ın b�lg� kaynakları, Gökkuşağı Yılanının ( Angamungg� ) “b�ld�k Her Şey�n Babası �mgeler� kapsamında” tanımlarlar: İnsanların �lk babası, yaşam veren, çocuk ruhları yapan ve yaşamın bekç�s� ve koruyucusu” –ama gene de, “b�r dölyatağına sah�p olduğunu �ma ederler”.59 Roper R�ver bölges�nde de Gökkuşağı Yılanın ç�ft c�ns�yetl� olduğu varsayılır.60 Yılanın kozm�k tezahürler�nde ve faal�yetler�nde açığa çıkan zıtlıklar ve kutupsallıklar daha da öneml�d�r. Unambal ların ve Ungar�ny�n ler�n �nanışlarını anal�z ederken İlk Yılan Un gud ’un zıtlıkların b�rl�ğ�n�n m�tsel dışavurumunu tems�l ett�ğ�n� görmüştük.61 D�ğer b�rçok kab�lede Gökkuşağı Yılan b�r taraftan yeraltı sularıyla d�ğer taraftan da yağmur ve dolayısıyla gökyüzüyle yakından bağlantılıdır. Kuzey Avustralya’nın büyük p�tonu “gökkuşağıdır, bu onun ev� veya borusudur ve hem gökyüzünde hem de yeraltının der�nl�kler�nde her şeye gücü yeter”.62 Gökkuşağı Yılana �l�şk�n büyük kaya res�mler� konusunda Elk�n şöyle der: Bu res�mler “yukarıdak� dünya �le o bağa –olmaması durumunda artık yağmurun yağmayacağı, dolayısıyla, ‘kuyularda’ ve mağara del�kler�nde, kovuklarda su yerde; aynı yazar, Meph�stopheles and the Androgyne (New York ve Londra, 1966), s. 78 vd. 59 W. E. H. Stamer, On Abor�g�nal Rel�g�on (Ocean�a Monograph, Sayı 11 [Sydney, 1963], s. 87). Mur�nbata ’ların Gökkuşağı Yılanı Kunmanggu “ç�ft c�ns�yetl� olab�l�r” (agy ., s. 96). 60 Ronald M. Berndt (yay. haz.), Austral�an Abor�g�nal Art (New York, 1964), s. 83. 61 El�ade, “Austral�an Rel�g�ons: An Introduct�on, Bölüm II”, s. 234. 62 Freder�ck D. McCarthy, Austral�a’s Abor�g�nes: Te�r L�fe and Culture (Melbourne, 1957), s. 119. Büyük m�tsel Su Yılanı “çoğunlukla Gökkuşağı Yılandır ve gökyüzüyle temas hal�nded�r” (Elk�n, Te Austral�an Abor�g�nes , s. 304).
Eriştirme örenleri ve Gizli Âyinler 129
bulunmayacağı o bağa– duyulan arzuyu �fade eder”.63 Kozm�k b�r f�gür olarak, evrensel bereket �le bağlantılı olan Gökkuşağı Yılanın hem yaratıcı hem de yıkıcı yönler� var: yağmuru get�r�r ama aynı zamanda katastrop�k tufanlara vb. de yol açar. 64 A. R. Radcl�ffe-Brown Gökkuşağı Yılanın “b�r tanrı added�ld�ğ�n�, belk� de en öneml� doğa-tanrısı” olarak görüldüğünü düşünü yordu.65 Ama sırf b�r “doğa tanrısı” olmaktan daha fazlasıdır. Gökkuşağı Yılan kadınların g�zl� ây�nler�yle, seks ve kanla ve ölüm sonrası varoluşla bağlantılıdır ve daha sonra göreceğ�m�z g�b�, büyücüler�n er�şt�rmes�nde ve m�st�k deney�mler�nde de merkezî b�r rol oynar. D�ğer b�r dey�şle, öneml� b�r tanrısal varlıktır çünkü yapısı Gökkuşağı Yılanın zıtları b�rleşt�rmes�ne ve sonunda b�r “bütün” olmasına olanak tanır. Kend�s�n�n her şey� kucaklayan s�mgec�l�ğ�nde örtük olan çok sayıda d�nsel olanağı farklı bağlamlarda etk�n hale get�reb�l�r. Gökkuşağı Yılana �l�şk�n c�nsel s�mgec�l�ğ�n nasıl abartılı b�r şek�lde �fade ed�ld�ğ�n� gördük; ş�md� de d�ğer farklı s�mgeler�n büyücü hek�mler�n m�st�k deney�mler�nde nasıl öncel�kl� roller oynadığını göreceğ�z. Özetle, b�r tanrının doğacı yaratılışını veya “köken�n�” bulmaya çalışmak saçmadır. Açıkçası, her d�nsel yaratının yaşamda ve temel olarak da doğada kend� kaynağı vardır; ama bu kaynakla özdeşleşt�rmek, söz konusu yaratının anlamını b�ze A. S. Elk�n, “Art and L�fe”, M. Berndt (yay. haz.), Austral�an Abor�g�nal Art �ç�nde, s. 19. 64 Bkz. Gökkuşağı Yılan’a �l�şk�n kaynakça, bu k�tapta s. 79, d�pnot 58. V�ttor�o Lanternar�, La Grande Festa (M�lano, 1959), s. 329-49’da Avustralya’ya özgü Gökkuşağı Yılanın b�r “Yağmur anrısı” olduğunu düşünür ve ona �l�şk�n m�tler� ve r�tüeller� bu kozm�k fenomenle bağlantılı olarak değerlend�r�r. 65 A. R. Radcl�ffe-Brown, “Te Ra�nbow-Serpent Myth �n SouthEast Austral�a”, Ocean�a , I (1930), 342-47, özell�kle s. 342. Daha yakın tar�hte, Freder�ck D. McCarthy ( agy ., s. 129) benzer b�r f�k�r d�le get�r�r. 63
130 Avustralya Dinleri
açıklamaz. Gökkuşağı Yılan b�r yılandan daha fazla gökkuşağı değ�ld�r. “Doğal” meteoroloj�k fenomen ve “doğal” sürüngen türler d�nsel olarak değerl�d�r çünkü d�nsel b�r yapıyla, Gökkuşağı Yılanın yapısıyla �l�şk�l�d�rler.
Genç Kızların Er�şt�r�lmes� Dünyanın d�ğer her yer�nde olduğu g�b� Avustralya’da da genç kızların er�şt�r�lmes� oğlan çocuklarınk�nden daha bas�tt�r. 66 İlk ergenl�k bel�rt�s�nde kız ana kamptan ayrılır ve b�rkaç gün �nz�vaya çek�l�r. Çocukluk dünyasından kopuş âdet görmeye dayalı f�z�ksel semptomlarla teşv�k ed�l�r. Bu nedenle, kızın er�şt�r�lmes� büyük ölçüde b�reyseld�r. ecr�t dönem� boyunca kızlar yaşlı kadınlar tarafından eğ�t�l�rler. Şarkıları ve özel m�tler� öğren�rler, özell�kle de evl� kadınların davranışları ve görevler� konusunda b�lg�lend�r�l�rler. ören bas�t ama öneml� b�r ây�nle son bulur. Kuzey Avustralya’nın kıyı kab�leler�nde kız yet�şk�n kadınlar tarafından toprak-kök boyalarla kırmızıya boyanır ve bolca süslen�r. “Ây�n�n z�rve noktasında, tüm kadınlar kıza eşl�k ed�p yönlend�rerek şafakta onu tatlı su akıntısına veya göle götürürler.”67 Banyo r�tüel�nden sonra kız geç�t ala yını andıran b�r şek�lde “bell� ölçüde alkışlar ve övgüler eşl�ğ�nde ana kampa götürülür ve toplumsal olarak kadın olduğu kabul ed�l�r”.68 emel ây�n kızların kab�leye resmen tanıtılmasıdır. Kız artık yet�şk�n olarak sunulur; yan� kadınlığa yaraşır b�r varoluş tarzını üstlenmeye hazır olduğu �fade ed�l�r. ören kapsamında g�zl� b�r ây�n�n gerçekleşt�r�ld�ğ� b�ld�r�l�r. “örene özgü b�r şey –örneğ�n b�r �şaret, b�r nesne veya b�r hayvan– göstermek, aslında kutsal b�r varlığın açıklanmasıdır; tanrısal tezahüre dayalı b�r muc�zen�n �fade ed�lmes�d�r. Kend�s� bu Bkz. El�ade, B�rth and Reb�rth, s. 41 vd.; Bettelhe�m, agy ., s. 239 vd. 67 R. M. ve C. H. Berndt, Te F�rst Austral�ans (New York, 1954), s. 54. 68 R. M. ve C. H. Berndt, Sexual Behav�our �n Western Arnhem Land , s. 84-91. 66
Eriştirme örenleri ve Gizli Âyinler 131
denl� bas�t olan bu ây�n, arka�k b�r d�nsel davranışı yansıtır. Çok büyük b�r olasılıkla, er�şt�r�lm�ş kızın törene özgü takd�m ed�lmes� tören�n �lk aşamalarını oluşturur.” 69 D�ğer yerlerde kızın er�şt�r�lmes�, kızlık zarının yapay yollarla kes�lmes�n� ve ardından b�r grup erkekle c�nsel �l�şk�ye g�rme r�tüel�n� gerekt�r�r 70 H. Basedow Larag�a larda ve Woga�dj lerde “tütün �çme tören�nden” ve yıkanma r�tüel�nden söz eder.71 Great V�ctor�a çölünde, kız �nz�vaya çek�ld�kten sonra fundalığa götürülür ve kızlık zarı kes�l�r. “Ertes� gün kırmızı ve beyaz k�llerle boyanır ve �nc� takılmış �pten gerdanlıklarla süslen�r ve ‘yaşam veren’ özell�klere sah�p �nc�, onu yen�den hayata get�r�r”.72 Bekâret�n “yapay” yolla kaybed�lmes� ve törensel olarak b�r grup erkeğ�n topluca genç kızla c�nsel �l�şk�ye g�rmes� g�b� �şlemler� ve r�tüeller� çok büyük b�r olasılıkla erkekler �cat etm�şt�r ve otor�teler�n�n g�derek artma aşamasında b�r noktada kadınlara dayatmışlardır. Ama tam da genç oğlanlar �ç�n söz konusu olduğu g�b�, kızların ergenl�k törenler� de er�şt�rmen�n yalnızca başlangıç aşamasını oluşturur. Bazı durumlarda er�şt�rmen�n yavaş yavaş farklı evrelerden geçerek �lerled�ğ� söyleneb�l�r. Kuzeybatı Avustralya kab�leler�nde “Kız c�nsel olgunluk kazanarak kadınların g�zl� törenler�ne ( corroboree ) katılma ya hak kazanır. Çocuğu olduktan sonra kend� kadın akrabaları �ç�n düzenlenen ây�nlere yardım edeb�l�r. Daha sonra, hragu (kutsal) ve erkekler �ç�n gunbu (tabu) olan şarkılar öğren�r ve El�ade, B�rth and Reb�rth, s. 43. 70 Roth, agy ., s. 174 vd.; B. Spencer ve F. J. G�llen, Te Nat�ve r�bes of Central Austral�a (Londra, 1938), s. 457 vd.; R. M. ve C. H. Berndt, Te World of Te F�rst Austral�ans , s. 151. 71 R. M. ve C. H. Berndt, Te World of Te F�rst Austral�ans , s. 152. 72 Agy ., s. 152; Werner, agy ., s. 300, d�pnot 15’te Arnhem Land’�n kuzeydoğusunda b�r kızın �lk âdet gördüğünde ölümle �l�şk�lend�ren uçan t�lk� (meyve y�yen b�r tür yarasa) desen�yle süslend�ğ�ne d�kkat çeker. 69
132 Avustralya Dinleri
yaşlılık dönem�nde �şler� yönet�r ve b�lg�s�n� kend�s�nden genç kuşak kadınlara aktarma sorumluluğunu taşır.”73 Doğum özell�kle öneml� b�r g�zem oluşturur. Dr. Phyll�s Kaberry erkek çocukların er�şt�r�lmes� �le �lg�l� b�lg� toplamayla kıyaslandığında kadınların g�zl� doğum şarkılarını derleme konusunda büyük zorluklarla karşılaşmıştır. 74 Kuzey bölges�n�n büyük b�r bölümünde ve komşu bölgelerde kadınların kend� g�zl� ây�nler� vardır ve erkekler bunlara kes�nl�kle kabul ed�lmezler.75
Kadınların G�zl� Ây�nler� Cather�ne Berndt, V�ctor�a R�ver bölges�nde bu tür �k� kadın tören�n� yer�nde �nceleyeb�lm�şt�r. B�r�nc�s� tjarada ’dır; Ana’ya dayalı bereket kültüyle bağlantılı per� benzer� �k� Mungamunga tarafından bazı kadınlara “göster�l�r.” Normalde görünmez olmalarına rağmen çok güzel oldukları söylen�r; “doğaüstü güçler� vardır, yeraltına �neb�l�rler ve gökyüzünde bulutların arasında dolaşab�l�rler; bazı kadınlar yağmurla ve dev Gökkuşağı Yılanla �l�şk�l� olduğunu söyler”.76 Kadın düşte gördüğünü hatırlar ve tören� yen�den canlandırır, böylece onun meşru sah�b� olur. jarada ’ya katılmak bazı tehl�keler �çer�r; Ananın kutsal gücüyle temas gerekt�r�r. En öneml� r�tüel nesnes� uzun b�r d�rekt�r ve b�r yılanı tems�l eder (C. H. Berndt, agy ., s. 33). Katılımcılar b�rb�r�nden farklı desenler yaparak kend�ler�n� beyaz ve kırmızı toprak boyalarla boyarlar. jarada genell�kle ana kamptan bell� b�r uzaklıkta özel b�r alanda gerçekleşt�r�l�r. Phyll�s M. Kaberry, Abor�g�nal Woman, Sacred and Profane (Ph�ladelph�a, 1939), s. 237. 74 Agy ., s. 241 vd. Kadınların çocuklarla �l�şk�l� d�ğer g�zl� törenler� konusunda karş. El�ade, B�rth and Reb�rth, s. 45 vd. 75 Elk�n, Te Austral�an Abor�g�nes , s. 193. 76 Cather�ne H. Berndt, “Women’s Chang�ng Ceremon�es �n Northern Austral�a”, L’Homme. Cah�ers d’ethnolog�e, de géograph�e et de l�n gu�st�que , I (Par�s, 1950), 31. 73
Eriştirme örenleri ve Gizli Âyinler 133
Erkekler ve genç oğlanların dans alanına yaklaşmalarına �z�n ver�lmez. Şarkıların çoğu erot�k mah�yetted�r, ama bazıları Ana’nın yolculuklarına ve serüvenler�ne atıfta bulunur ( agy ., s. 40 vd.). İk�nc� tören jawaljunun tjarada dan “daha büyük” olduğu kabul ed�l�r çünkü düş zamanıyla daha yakından bağlantılıdır. Erkekler�n olanları görmes�n� engellemek �ç�n normalde olduğundan daha fazla önlem alınır. “Kadınlar Jawalju törenler�n� erkekler�n kutsal alanda gerçekleşt�rd�ğ� törenlere benzet�r; heps�n�n de aynı kaynağa ve Düş geçm�ş�ne sah�p olduğu söylen�r” (agy ., s. 45). Muhtel�f danslar, tören� başlatan Atanın veya Ata Varlıkların ( In�ngurular) yolculuklarını ve etk�nl�kler�n� yen�den canlandırır. Düş Zamanında In�ngurular “ıssız” topraklarda yolculuk etm�şt�r ama ş�md� gökyüzünde yaşarlar, bazen neler olup b�tt�ğ�n� görmek �ç�n yeryüzüne gel�rler (agy ., s. 44). Şarkılardan bazıları hastaları �y�leşt�rmede kullanılır, d�ğerler� �se b�r dövüşü veya b�r savaşı durdurmak �ç�n kullanılır.’ 77 Kadınların bu g�zl� törenler�n�n genel örüntüsünün erkekler�n törenler�yle neredeyse tamamen örtüştüğünü görmek �lg�nçt�r:
Cather�ne Berndt de ağır ruhsal rahatsızlıklar geç�ren b�r kadının kurduğu yakın döneml� b�r “b�reysel” tören� tanımlar; kadının hatırladıkları gücünü tüket�r, “tamamen tükend�m, neredeyse ölmüş g�b� oldum” (agy ., s. 53). Bu “trans” boyunca Mungamunga kadının düşler�nde bel�r�r ve ona geçm�şte gerçekleşt�rd�kler� “büyük” b�r tören� göster�r. Kadın b�r sabah “berrak b�r z�h�nle ve her zamank� sağlıklı hal�yle” uyanır ( agy.), kısa süre sonra da kültü kurar. Kend�nden geçmeye dayalı bu “esr�k” deney�m, “çıldırmanın”, b�l�nçdışının ve görüler�n b�r ön aşamasını �şaret eder ama hemen ardından gelen ps�koruhsal açıdan tam anlamıyla b�r �y�leşmey� ve rad�kal b�r yaşam dönüşümünü �çer�mler; bu dönüşüm (“profan” varoluştan “kutsal” varoluşa geç�ş) şamanlara özgü deney�mler�n t�p�k b�r özell�ğ�d�r; karş. El�ade, Shaman�sm: Ecstat�c echn�ques of Ecstasy , özell�kle s. 33 vd. 77
134 Avustralya Dinleri
G�zl� ây�n m�tsel zamanda meydana gelm�ş olan n�speten sıradan b�r d�z� olayın yen�den canlandırılmasına dayanır. 78 Erkekler�n g�zl� törenler�ne kadınların katılmasına �z�n ver�lmemes�ne rağmen bazılarında kadınlar tamamlayıcı b�r rol oynarlar. Örneğ�n, erkekler g�zl� ây�nler �ç�n toplanırken kadınlar koyulan tabulara uyarlar; b�rçok ön hazırlık aşamasında dans eder, şarkı söylerler; r�tüel çağrılarına karşılık ver�rler ve bazı son olaylarda hazır bulunurlar. 79 Elbette, Arnhem Land bölges�ndek� bereket kültler�nde kadınların törensel rolü daha öneml�d�r. Mara�an tören�nde kadınlar kampa döndükler�nde erkeklerle b�r araya gel�rler ve bedenler�n� boyayarak, tören d�reğ� etrafında yapılan danslarda erkeklere katılırlar. Roper R� ver bölges�ne özgü Yabuduruwa kültünde kadınlar tören�n son akşamında g�zl� r�tüel alanının on metre kadar yakınına get�r�l�r. “Erkekler �le kadınlar arasına kadınların ây�n� görmes�n� engelleyecek h�çb�r paravan koyulmaz.” 80 Orada yatıp uyurlar; altlarında –m�t�n başk�ş�s�yle bağlantılı– özel b�r r�tüel nesnes�n�n gömülü olduğunu b�l�rler. Uyanana kadar kutsal nesnelere dokunmazlar, ama sonra bunları törensel olarak taşırlar. “am da bu sırada öneml� b�r r�tüel devam etmekted�r ve kadınlar çalan çanların sesler� kadar r�tm�k nefes alışları da �ş�t�rler. Koşarken başlarını çev�r�rlerse, ây�n� gerçekleşt�ren erkekler� göreb� Cather�ne Berndt saha çalışmasını yaptığında, kadınların g�zl� törenler� çoktan hızla yok olmaya başlamıştı. G�derek çok az sayıda kadın bu ây�nlere katılır hale gelm�şt� (C. H. Berndt, agy ., s. 61 vd.). Genç kadınların çoğu �ç�n şarkıların ve dansların ana �şlev� yalnızca erot�kt�r (karş. agy ., s. 59) ve genç kadınların çoğu tören� erot�k yaşamları �ç�n büyüsel b�r araç olarak kullanır ( agy ., s. 70). Rastlantısal olarak, yok olmakta olan b�r d�nsel kültün bu şek�lde büyüsel b�r �şleme dönüşmes�, �k�nc�l b�r fenomen olarak büyüye �l�şk�n anlayış bakımından d�kkate alınması gereken b�r süreçt�r. 79 Elk�n, Te Austral�an. Abor�g�nes , s. 190-91; R. M. ve C. H. Berndt, Te World of Te F�rst Austral�ans , s. 214 vd. 80 Elk�n, Te Austral�an Abor�g�nes , s. 191. 78
Eriştirme örenleri ve Gizli Âyinler 135
l�rler. Ama �guana kuyruklarını ateşe atarlar ve uzun kav�sl� b�r kuyruk b�ç�m�nde arka arkaya sıralanıp, kend� roller�n� güzelce oynadıklarının b�l�nc�nde kampa dönerler.” 81
“B�z Kadınlara A�t” Bunun dışında kadınların daha esk� zamanlarda d�nsel yaşamda daha öneml� b�r rol oynadığını �şaret eden m�tsel gelenekler de vardır. Bazı kab�lelerde r�tüeller� bulanların (m�tsel) kadınlar olduğu ve dolayısıyla kutsal nesneler�n asıl sah�pler�n�n onlar olduğu b�le kabul ed�lmekted�r. Bu nedenle, B. Spencer ve F. J. G�llen Aranda larda kadınların kutsal törenlerle bugünkünden daha fazla bağlantılı olduğuna b�r zamanın �zler�n� saptamıştır.82 Ayrıca, Strehlow da Aranda m�toloj�s�nde Kadın Ataların “genell�kle saygın olduğuna, hattâ bazen korkulan f�gürler olduğuna, sınırsız b�r karar verme ve hareket etme özgürlüğüne sah�p olduklarına,” d�kkat çeker. “Ekser�yetle erkeklerden çok daha güçlü varlıklardır ve onların g�zeml� doğaüstü güçler�nden ötürü bazı dönemlerde erkekler sürekl� korku �ç�nde yaşarlar. Bu kadın atalar yanlarında tjurunga lar taşırlardı ve kutsal törenler� başlattılar. Bugün söylenen şarkılar hâlâ b�r grup erkek tarafından onların onuruna söylen�r… Bu erkekler de kend�ler�n� topluluklarının kadınlarına ver�lm�ş olan bütün kutsal tjurunga ların doğal ‘yen� sah�pler�’ olarak görürler.”83 Agy ., s. 192. Bathurst ve Melv�lle adalarında kadınların kutsal ây�nlere katılmasına hâlâ �z�n ver�l�r; karş. Charles S. Mountford, Te �w� (Londra, 1958); De Leeuwe, agy ., XIV, 339. 82 Spencer ve G�llen, Te Northern r�bes of Central Austral�a , s. 195, 196. 83 Strehlow, agy ., s. 94. Ama erkekler artık kend� kadınlarına yukarıdan bakarlar. “B�z�m törensel toplantılarımıza kadınların h�çb�r faydası yok. Kutsal tjurunga lar konusuda tamamen cah�ller. Büyük kadın ataların sınıfından düşmüşler. Ama bunun neden�n� b�lm�yoruz” (agy .). 81
136 Avustralya Dinleri
Ayrıca, kadınların sünnet törenler�nde önceden oynadığı role bazı dokundurmalar da vardır. Örneğ�n, b�r Aranda m�t� kadınların b�r zamanlar oğlan çocuklarını sünnete hazır halde bulduğunu anlatır; onları yakaladıkları g�b� sırtlarlar ve sünnet �şlem�n� gerçekleşt�r�rler. 84 Başka b�r gelenek başlangıçta erkekler�n oğlan çocuklarını sünnet etmek �ç�n yanan dallar kullandığına d�kkat çeker ama bunun ölümcül sonuçları olmaktadır, sonunda kadınlar onlara sünnet operasyonunu gerçekleşt�reb�lmeler� �ç�n kesk�n b�r çakmaktaşı parçası ver�rler. 85 Bazı kab�lelerde er�şt�r�lm�ş oğlanın sünnet der�s� kız kardeş�ne ver�l�r, o da bunu kurutur, toprak boyasıyla boyar ve sonra boynuna asar.86 Başlangıçta kadınların r�tüel nesneler� keşfed�p sah�plenmes�ne �l�şk�n gelenekler daha da �lg�nçt�r. B�r W�knatara m�t�nde, �k� genç kız �lk gürlemec� hızla çev�r�r ve şöyle derler: “Bu b�ze, kadınlara a�t, aslında onu b�z bulduk! Ama h�ç öneml� değ�l! Onu erkeklere ver�yoruz. Onu bundan böyle hep onlar kullanacak!”87 Balgo’nun güney�ndek� Western çölünde erkekler eller�nden almadan önce bütün kutsal r�tüeller�n sah�b� m�t Spencer ve G�llen, Te Nat�ue r�bes of Central Austral�a , s. 442. 85 R. M. ve C. H. Berndt, “A Prel�m�nary Report on F�eld Work �n the Ooldea Reg�on, Western South Austral�a”, Ocean�a , Vols. XII XV (1942-45); bkz. XIV (1943), 257. Ayrıca bkz. bu k�tapta d�pnot 47. Bettelhe�m (agy ., s. 170) sünnet�n b�r kadın �cadı olduğunu gösteren New Hebr�des’e özgü benzer m�tler aktarır. Aynı geleneğe Bambut� lerde de rastlanır: Sünnet, muhtemelen bunu uygulayan maymunlara tanık olan b�r kadın tarafından keşfed�ld� (S. Schebesta, Les Pygmbes du Congo Belge [Brüksel, 19511, s. 266). 86 Spencer ve G�llon, Te Nat�ve r�bes of Central Austral�a , s. 251; kadınlar �le sünnet ve alt-sünnet arasındak� �l�şk�ye da�r başka örnekler �ç�n ayrıca karş. Spencer ve G�llen, Te Northern r�bes of Central Austral�a , s. 352, 368 ve başka yerlerde. Karş. Bettelhe�m, agy ., s. 159 vd. 87 U. H. McConnel, “Myths of the W�kmunkan and W�knatara r�bes”, Ocean�a , VI (1936), 68. B�r W�kmunkan m�t�nde kadınlar şöyle 84
Eriştirme örenleri ve Gizli Âyinler 137
sel kadınlardır. Ayrı şek�lde Arnhem Land’�n batısında ubar tören� başlangıçta sadece kadınlara a�tt�. 88 Arnhem Land’�n kuzeydoğusundak� Djanggawul m�t� �k� Kız kardeş�n nasıl b�r sığınak �nşa ed�p, �ç� kutsal sembollerle dolu sepetler�n� astıklarını anlatır. Uzaktalarken Kız kardeşler�n Erkek Kardeş� ve arkadaşı sepetler� çalar ve r�tüel� �cra etmeye başlar. Kadınlar “o mekâna yaklaşamayacak kadar çok korkmuşlardır, korktukları sadece erkekler değ�ld�r, kutsal şarkıların gücünden de korkarlar. Erkekler kadınlardan sırf şarkıları ve semboller� almakla kalmaz, aynı zamanda kutsal r�tüel� �cra etme gücünü de alır; bu güç önceden sadece Kız kardeşlere a�tt�r. Bundan önce erkekler�n h�çb�r şey� yoktur. M�t şöyle devam eder: Büyük Kız kardeş şöyle der: ‘… Erkekler bunu artık yapab�l�r, bununla �lg�leneb�l�r… Her şey� b�l�yoruz. Aslında h�çb�r şey� kaybetmed�k, çünkü bunu tamamen hatırlıyoruz ve daha küçük b�r roller� olmasına �z�n vereb�l�r�z. Sepetler� kaybetm�ş olsak da hâlâ kutsal değ�l m�y�z?’”89 der: “Bu b�r gürlemeç, onu b�z bulduk! B�z kadınlar! Onu b�z kadınlar yaptık!” (agy ., s. 82). 88 R. M. ve C. H. Berndt, Te World of Te F�rst Austral�ans , s. 215. “Sonra el�m�zde h�çb�r şey kalmadı; ne b�r kutsal nesne, ne b�r kutsal tören, kadınlar heps�n� aldı” (R. M. Berndt, Kump�p� , s. 8; ayrıca karş. s. 55, 59). 89 R. M. ve C. H. Berndt, Te World of Te F�rst Austral�ans , s. 216. Karş. agy ., s. 239, hırsızlığın r�tüelde yen�den canlandırılması. M�t�n eks�ks�z metn� �ç�n bkz. R. M. Berndt, Djanggawul (Londra, 1952), s. 38-41. D�ğer b�r uyarlama �ç�n bkz. Chasel�ng, agy ., s. 133-34; “O zamanlarda kadınlar törenler�n sırlarının koruyucusuydu ve erkek çocukları da muğlâk, uyuşuk b�r varoluşa sah�pt�. Ama kadın atalar kab�lelerarası �lk büyük törenlere hazırlıklara başladığında oğulları onları kıskandı.” “otemler�” çaldılar ve Djanggawul Kız kardeşler onları kurtarmaya çalıştığında, erkekler�n r�tüel şarkı söyleme ve dans etme güçler� kız kardeşler� ger� püskürttü. Kız kardeşler bunun üzer�ne şöyle ded�: “H�ç öneml� değ�l, bırakın totemler� eller�nde tutsunlar” ve o zamandan ber� öyle oldu. Ayrıca bkz. Charles S.
138 Avustralya Dinleri
Başka b�r m�t b�ze başlangıçta tüm kutsal şeylere Ganabuda kadınlarının sah�p olduğunu, ama erkekler�n kes�nl�kle sah�p olmadığını söyler. “Ama Djalaburu adında b�r adam b�r gece s�ns�ce yanlarına yaklaşır ve onları g�zl�ce gözetler, güçler�n� (ma�a ) kolluklarının altında sakladıklarını görür. Bu gücü çalmayı başarır. Ertes� sabah kadınlar gürlemeçler�n� döndürme ye çalışırlar ama bunu yapmayı başaramazlar: Çünkü güçler�n� kaybetm�şlerd�r. Bunun ardından, Djalaburu onları erkekler�n bulunduğu yere götürür; erkekler� de kadınların bulunduğu yere götürür ve böylece erkekler kutsal meselelere katılma sorumluluğunu devralır.”90 Bu geleneklerde öneml� olan şey, (m�tsel) kadınların hırsızlığın sonuçlarını kabul etmes�d�r, yan� d�ğer b�r dey�şle, büyüsel-d�nsel güçler�n eller�nden alınıp erkeklere ver�lmes�n� kabullenmeler�d�r. Bazı durumlarda, Kadın Atalar düşlerde m�st�k b�lg�n�n korunmasını b�ld�r�rler. Wauwalak Kız kardeşlerden Wongar ların atalarına b�lg�n�n aktarılması tam da böyle olmuştur: Der�n b�r uykuya daldıkları sırada onlara bütün g�zl� dansları ve şarkıları öğretm�şlerd�r. Onlara şöyle dem�şlerd�r: “Bu öneml� şeyler� hatırlayab�lmen�z �ç�n s�ze bu düşü ver�yoruz.”91 Kadınların r�tüel nesneler�n� veya g�zl� ây�n vb. senaryolarını nasıl sah�plend�ğ�ne �l�şk�n benzer m�tlere özell�kle Melanezya ve Güney Amer�ka’da pek çok yerde rastlanır.92 Bu bölgeler�n d�nsel s�stemler�n� ele aldığımızda bunları tartışacağız. BekleMountford (yay. haz.), Records of the Amer�can-Austral�an Sc�ent�f�c Exped�t�on to Arnhem Land , I (Melbourne, 1956), 269 vd. 90 R. M. ve C. H. Berndt, Te World of Te F�rst Austral�ans , s. 224. 91 Warner, agy ., s. 249. 91 Warner, A Black C�v�l�zat�on, s. 249. 92 Bkz. El�ade, B�rth and Reb�rth , s. 29 vd. ve s. 145, d�pnot 50; F. Spe�ser, “D�e Frau als Erf�nder�n von Kultgeräten �n Melanes�en”, Schwe�zer�sche Ze�tschr�ft für Psycholog�e und �hre Anwendungen, III (1944), 46-64.
Eriştirme örenleri ve Gizli Âyinler 139
n�leceğ� g�b�, der�nl�k ps�kologları bu tür m�toloj�k geleneklere büyük önem ver�rler. Hattâ bazı yazarlar bu m�tler�n b�r zamanlar evrensel olan b�r �lk durumu yansıttığını b�le düşünürler. D�nler tar�hç�s� �se farklı b�r problemle karşı karşıya kalır. Hesaba dâh�l ed�lmes� gereken �lk şey başlangıçta kadınların sah�plend�ğ� söylenen kutsal nesneler�n ve r�tüeller�n mah�yet�d�r: Bunlar “totem” semboller� ( ranga t�p�nde), gürlemeçler, maskeler (Güney Amer�ka’da), c�nsell�k ve bereketle-doğurganlıkla bağlantılı ây�n şarkıları ve dansları veya kadınlar tarafından keşfed�ld�ğ�, mükemmelleşt�r�ld�ğ� veya erkeklere öner�ld�ğ� �dd�a ed�len b�r operasyon r�tüel�d�r (sünnet). üm bu kutsal nesneler ve g�zl� r�tüeller�n ortak b�r yönü vardır: Güçlü ve b�r şek�lde “büyüsel” araçlardır çünkü doğaüstü güçler� c�s�mleşt�r�rler veya tems�l ederler (gürlemeçler� buna örnek göstereb�l�r�z) ya da daha doğru b�r �fadeyle, bu tür doğaüstü güçler�n c�s�mleşmes�n� hızlandırab�l�rler (bunun t�p�k örneğ� de maskelerd�r). Yaşamın tezahürler�yle (kan, c�nsell�k, bereket) ya da bunlardan türeyen “güçlerle” �l�şk�l�d�rler. Ama kadınların öneml� herhang� b�r d�nsel öğret�y� ve öneml� b�r kozmoloj�k m�t� keşfett�ğ� veya �lk olarak sah�plend�ğ� söylenemez. Özetle, bu gelenekler b�ze geçm�şte b�r zamanlar erkekler�n kadınlardan b�rtakım güç s�mgeler�n� çaldığını veya aldığını ve bu olayın da her �k� c�ns�yet açısından köklü b�r değ�ş�m� yansıttığını söyler: Erkekler �k�nc�l veya tâb� b�r konumdan çıkıp hâk�m b�r konuma, efend� konumuna gelm�şlerd�r. Ama Avustralya m�tler�n�n perspekt�f�nden değerlend�r�ld�ğ�nde bu rad�kal dönüşüm kadınlar tarafından doğal olarak kabul ed�lm�şt�r. Hırsızlık temasının Arnhem Land’�n bereket kültler�yle sınırlı olduğunu unutmamamız gerek�r. D�ğer b�r dey�şle, bu m�tler b�ze erkekler�n, kutsal nesneler� veya r�tüel senaryolarını çaldıktan veya ele geç�rd�kten sonra kadınların g�zl� törenler�n� �cra etmeye başladıklarını söyler. Ama zaten fark ett�ğ�m�z g�b�, Arnhem Land’e özgü bereket kültler� Melanezya’nın daha yakın tar�hl� etk�ler�n�n b�r sonucudur. D�ğer
140 Avustralya Dinleri
b�r dey�şle, bu “b�z kadınlara a�t” m�tsel mot�f�, “başlangıca a�t b�r �lk” durum değ�ld�r, b�lak�s tar�hsel değ�ş�kl�kler� yansıtır. Benzer şek�lde, sünnet�n keşf� ve gerçekleşt�r�lmes�nde kadınlara rol b�çen m�tlerden h�çb�r sonuç çıkarılamaz ve bu bas�t nedenden ötürü Avustralya’da bu operasyon (sünnet) “kuzeybatıdan yayılmış olan n�speten yakın tar�hl� b�r âdett�r” 93 ve bereket kültler� de gene Melanezya’dan yayılmıştır. Dolayısıyla, Avustralya’dan elde ed�len bulgulara sünnet�n özgün anlamı ve �şlev�n�n “köken�ne” da�r h�çb�r genel teor� dayandırılamaz. Bununla b�rl�kte, bu m�tlerden bazıları gerçekten meydana gelm�ş ve Avustralya’nın bölgeler�n� kayda değer ölçüde değ�şt�rm�ş b�r sürec� �şaret ederler. Örneğ�n, Aranda gelenekler�, m�tsel dönemlerde kadınların daha güçlü b�r kutsallığa sah�p olduğunu çok açık b�r b�ç�mde dışavururlar. Bu, önceden �k� c�ns�yet arasında daha güçlü b�r d�nsel �şb�rl�ğ� ve dayanışma olduğunu göster�r. Erkeklere a�t g�zl� ây�nler�n çoğunun başlangıçtak� b�r özgün duruma tekabül etmemes� ama daha sonrak� b�r gel�ş�m� yansıtması çok muhtemeld�r. Avustralya’ya özgü er�şt�rme senaryolarının erkek g�zl� cem�yetler� tarzında olma eğ�l�m�ne zaten d�kkat çekm�şt�k. Bu durumda, bağlantılı m�tler kadınların öncek� d�nsel “güçler�n�” y�t�rd�ğ�n� �fade eder. “B�z kadınlara a�t” m�toloj�s�ne gel�nce bu, kes�nl�kle Kuzey Avustralya’nın kutsallık tar�h�n�n karakter�st�k b�r olayını tems�l eder, ama temel unsurlarına bu bölgen�n dışında da rastlanır. C�nsell�k ve bereket ây�nler�n�n daha esk� b�r d�nsel s�steme dâh�l ed�lmes�n�n neden olduğu çarpıcı etk�y� yansıtırlar. Bu m�te dayanan neredeyse bütün r�tüel senaryoları kadınlara ve kadınların g�zl� ây�nler�ne yönel�k �k�rc�kl� b�r tutum serg�ler. Bunu Melanezya etk�ler�yle gerçekleşen köklü buluşların b�r sonucu olarak da açıklayab�l�r�z. Ama d�ğer taraftan, şu noktayı da unutmamak gerek�r: Bu az çok yakın tar�hl� keş�fler�n hepTe Austral�an Abor�g�nes , s. 138. Ayrıca Bambut� ’lerde (karş. bu k�tapta d�pnot 85) sünnet yakın döneml� b�r uygulamadır. 93
Eriştirme örenleri ve Gizli Âyinler 141
s�nden uzun zaman önce, �k� kutsallık t�p�, yan� erkek ve kadın kutsallığı arasında b�r ger�l�m vardı; karşılıklı olarak kıskançlık söz konusuydu ve şamanların ve büyücüler�n kadınlara özgü b�rçok büyülü s�mgey� ve gücü ele geç�rd�ğ�n� açıklayan kadınlara özgü pek çok g�zl� ây�n vardır.94
D�ğerler� arasında bkz. El�ade, B�rth and Reb�rth, s. 78 vd.
94
4. Bölüm
BÜYÜCÜ HEKİMLER VE DOĞAÜSÜ MODELLERİ
“Yüksek Mertebeden Adamlar” D�nsel eğ�t�m�n� sürdürmes� koşuluyla her erkek yaşlılık dönem�nde kab�len�n kutsal tar�h�ne vakıf olacağını umut eder. emelde bu, kutsal b�r tar�h�n aktörler�yle temasın yen�den sağlanması ve buna bağlı olarak onların yaratıcı güçler�yle bütünleş�lmes� anlamına gel�r. Bununla beraber, dünyada d�ğer her yerde olduğu g�b� Avustralya’da da b�r erkeğ�n kutsalın alanıyla �l�şk�ler� tek t�p değ�ld�r. “D�n konusunda uzmanlaşmaya” yazgılı veya bunu ş�ddetle �steyen olağanüstü yetenekl� bazı b�reyler her zaman vardır. Bunlar, büyücü, hek�m, şaman veya A. P. Elk�n’�n yer�nde �fades�yle “yüksek mertebeden adamlar”dır ve kab�len�n yaşamında merkez� b�r rol oynarlar. 1 Hastaları Avustralya büyücü hek�mler�ne �l�şk�n en öneml� monograf� A. P. Elk�n’�n Abor�g�nal Men of H�gh Degree (S�dney, 1945) çalışmasıdır. Helmut Petr�’n�n “Der austral�sche Med�z�nmann”, I. Kısım, Annul� Lateranens� (C�ttà del Vat�cano), XVI (1952), 159-317; II. Kısım, XVII (1953), 157-225, özgün ve �y� belgelenm�ş b�r �ncelemed�r 1
Büyücü Hekimler ve Doğaüstü Modelleri 143
�y�leşt�r�r, toplumu kara büyüye karşı korur, erken ölümler�n sorumlularını açığa çıkarır ve er�şt�rme törenler�nde öneml� görevler yer�ne get�r�rler. Ama büyücünün en özgül karakter�st�ğ� Doğaüstü Varlıklarla ve kab�len�n kutsal tar�h�n�n d�ğer kahramanlarıyla olan �l�şk�s�d�r. M�tsel Ataların şanlı koşullarına yen�den ulaşab�len sadece büyücüdür; Ataların yaptığı şeyler� sadece o yapab�l�r; örneğ�n onlar g�b� havada uçab�l�r, gökyüzüne çıkab�l�r, yeraltına �neb�l�r, görünmez olab�l�r, yen�den görünür olab�l�r. Ayrıca, sırf büyücü Doğaüstü Varlıklarla karşılaşab�l�r ve onlarla konuşab�l�r; yalnızca o ruhları ve ölüler�n hayaletler�n� göreb�l�r. Özetle, yalnızca büyücü �nsan koşulunun ötes�ne geçmey� başarab�l�r ve böylece, t�nsel b�r varlık g�b� davranab�l�r ya da başka b�r dey�şle, �nsel b�r Varlığın varlık koşulunun b�r parçası olur onunla bütünleş�r. Dünyanın d�ğer pek çok yer�nde olduğu g�b� Avustralya’da da büyücü kend�l�ğ�nden b�r yaratının ürünü değ�ld�r; ya Doğaüstü Güçler ya da kab�les�n�n büyücüler� tarafından “büyücü” yapılır. K�ş� b�r mesleğ� devralarak, seç�lerek veya “göreve ça(gerç� göründüğü kadarıyla yazar Elk�n’�n k�tabından haberdar değ�ld�r). Marcel Mauss’un “L’Or�g�ne des pouvo�rs mag�ques dans les soc�étés austral�ennes”� (Par�s: École Prat�que des Hautes Etudes, 1904), 1-55 (yen�den basım Henr� Hubert ve Marcel Mauss, M élan ges d ’h�sto�re des rel�g�ons �ç�nde [2. yay. haz.; Par�s, 1929, s. 131-87) daha esk� belgelere �l�şk�n eleşt�rel tartışma bakamından hâlâ değerl�d�r. Avustralya d�nler�ne ayrılmış bölümde ( Der Ursprung der Gottes�dee , III (Münster, 1931), 565-1114), W�lhelm Schm�dt güneydoğu kab�leler�n�n büyücü hek�mler�ne yalnızca b�rkaç sayfa ayırır ( Kurna� , s. 635-38; Kul�n, s. 709-12; W�radjur�-Kam�laro� , s. 902-5). L�teratürün ger� kalanını, �ncelemem�n �lerleyen kısımlarında aktaracağım. Elk�n yayımlanmış malzemen�n b�r kısmını kullanır ya da özetler; bkz. Ronald M. Berndt, “Wuradjer� Mag�c and ‘Clever Men,’” Part I, Ocean�a , XVII (1946-47), 327-65; Part II, agy ., XVIII (1947-48), 60-86; Abor�g�nal Men of H�gh Degree , Berndt’�n saha notlarından. Bu nedenle, her �k� kaynağa da gönderme yaptım.
144 Avustralya Dinleri
ğırılarak” ya da k�ş�sel arayışla büyücü olur. Ama hang� şek�lde olursa olsun er�şt�rme adayı b�rtakım “yüksek mertebeden adamlar” tarafından kabul ed�lene dek ve onların bazıları tarafından eğ�t�lene dek ve her şeyden önce de az çok �ht�şamlı b�r er�şt�rmeden geçene dek gerçek anlamda büyücü added�lmez. Çoğu durumda er�şt�rme b�r kend�nden geçme deney�m�ne dayanır; bu süreç boyunca aday Doğaüstü Varlıklarla karşılaşır, bazı operasyonlara maruz kalır ve hem gökyüzüne çıkar hem de yeraltı dünyasına �ner. “Arayış” senaryoları kadar kend�nden geçmeye dayalı tüm bu deney�mler de geleneksel örüntüler� tak�p eder. Örneğ�n, büyücü adayı özell�kle ölü b�r büyücünün mezarı yakınında �nz�vaya çek�lerek b�r uykuya dalar ve k�m� görüler görmes� veya “seç�lm�şler�nk�ne” benzer vah�yler alması beklen�r. emel deney�m, es�ne veya vahye dayalı görüdür; geleceğ�n büyücüsü kend�s�ne kutsal güçler veren Doğaüstü Varlıklarla karşılaşır. Bu da�ma dramat�k b�r karşılaşmadır; hattâ (güneydoğu kab�leler�nde olduğu g�b�) “büyücü yapmanın” r�tüele özgü b�r b�ç�mde adayın s�mgesel olarak “öldürülmes�n�” �çermed�ğ� yerlerde b�le son derece dramat�kt�r (gerç� bu tür durumlarda b�le adayın varlık b�ç�m�n�n –�nsan hal�nden “t�nsel” hale geç�ş şekl�nde– b�r dönüşüm geç�rmes�, b�razdan göreceğ�m�z g�b�, b�r d�r�l�ş�n tak�p ett�ğ� b�r “ölümü” �şaret eder). Doğaüstü Varlıklar ya da onların tems�lc�ler� hem adayın bedensel durumunu tamamen değ�şt�r�r (örneğ�n �ç�ne kutsal maddeler sokarlar vb.) hem de kend�s�n� b�r “ruh” olarak nasıl taşıyacağını (örneğ�n havada nasıl uçacağını) ona öğret�rler. “Büyücü yapmanın” s�mgesel b�r öldürme r�tüel� �çerd�ğ� kab�lelerde Doğaüstü Varlıklar veya onların tems�lc�ler� adayın cansız vücudu üzer�nde bazı operasyonlar gerçekleşt�r�r; �ç�ndek� organları çıkarır ve yerler�ne yen�ler�n� koyarlar, ayrıca kutsal maddeler, kuvarslar veya �nc�ler koyarlar. Kend�nden geçmeye dayalı deney�m�n doğası ne olursa olsun, aday hayata tamamen başka b�r k�ş� olarak ger� döner: Doğaüstü Varlıklarla yüz yüze gelm�şt�r ve
Büyücü Hekimler ve Doğaüstü Modelleri 145
onlar tarafından eğ�t�lm�ş ve “yapılmış/yaratılmıştır”. Bundan sonra ger�ye esk� ustalardan öğreneb�leceğ� az çok tekn�k b�lg� kalmıştır. M�st�k er�şt�rmes� onu bundan böyle gerçek dünyası olacak t�nsel b�r evrene götürür.
B�r W�radjur� Büyücüsünün Er�şt�r�lmes� emelde b�r büyücü hek�m olmanın üç yolu vardır: (1) Mesleğ�n m�ras yoluyla devralınması; (2) “çağrılma” veya seç�lme; (3) k�ş�sel “arayış” –bunlar özel b�r deney�mle son bulur ve böyle b�r deney�m olmaksızın adayın varlık tarzında b�r değ�ş�m meydana gelmez. Er�şt�rme sürec�nde bu açıkça görüleb�l�r. Büyücülük m�ras yoluyla devralındığında baba, oğlunun yaşamını değ�şt�recek olan esr�mey� başlatmadan önce oğlunu d�kkatl� b�r şek�lde hazırlar. A. W. How�tt b�r W�radjur� büyücü hek�m�n babası tarafından er�şt�r�lmes�ne �l�şk�n t�p�k b�r örnek aktarır: “Hâlâ küçük b�r oğlanken babası onu alıp fundalığa götürdü ve göğsünün üzer�ne �k� büyük kuvars kr�stal� koydu. Bu kr�staller vücuduna g�r�p yok oldular ve �ç�ne b�r ‘sıcaklık’ yaydıklarını h�ssett�. Yaşlı adam ona ‘sudak� kuvars kr�staller�ne benzeyen şeyler verd�. Buza ve tatlı suya benz�yorlardı.’ Bunun ardından oğlan hayaletler� göreb�lmeye başladı. Yaklaşık on yaşındayken, yaş alma tören�nde d�ş� çek�ld�kten sonra, babası avcuna b�r kuvars kr�stal� koydu ve bunun üzer�ne çocuk şöyle ded�: ‘Buna baktığımda yer�n altına �nd�m ve her tarafı kırmızı çamurla kaplı çıkageld�ğ�n� gördüm. Bu ben� çok korkuttu.’ Babası b�r parça kr�stal yapmayı denemes�n� �ster ve oğlan (muhtemelen kend� beden�nden) b�r tane çıkarır.” Daha sonra baba oğlunu yerdek� b�r çukurdan geç�rerek b�r mezara götürür. Oğlan mezarın �ç�ne g�rer ve ölü b�r adam görür, ölü, oğlanı “daha akıllı” yapmak �ç�n ona sürtünür; ölü ayrıca bazı kr�staller de ver�r. Baba ve oğlu mezardan dışarı çıktığında baba oğluna b�r kaplan yılanını göster�r ve bunun kend�s�n�n g�zl� totem� ( budjan) olduğunu ve bundan böyle
146 Avustralya Dinleri
oğlunun da g�zl� totem� olacağını söyler. “Yılanın kuyruğuna bağlı, b�ze kadar uzanan b�r �p vardı.” Bu, büyücünün onlardan çekt�ğ� �plerden b�r�yd� (bu konuyu daha sonra ele alacağız). Baba �p� tutar ve şöyle der: “Gel onu tak�p edel�m.” Yılan b�rtakım ağaç gövdeler�nden geçerek sonunda kökler�n�n etrafında büyük yumrular olan b�r ağaca gel�r. Burada yılan yer�n altına �ner; baba �le oğlu da gövdes�n�n �ç� oyuk olan ağaca g�rerek yılanın peş�nden g�derler. Onlar ağaçtan �nd�kten sonra yılan onları alır ve yerdek� bü yük b�r del�ğe götürür. Burada oğlanı “daha akıllı” yapmak �ç�n ona sürtünen b�r sürü yılan vardır. Ardından babası şöyle der: Ba�ame ’n�n kampına çıkacağız. B�r �pe ( Mau�r ) tutundu ve bana da b�r �p verd� ve b�rb�r�m�z�n koluna tutunduk. İp�n ucunda, Ba�ame ’n�n kuşu Wombu vardı. Bulutların arasından �lerled�k, bulutların öbür tarafında gök vardı. Büyücüler�n geçt�ğ� b�r yerden geçt�k, o sırada geç�t çok hızlı açılıp kapandı. Babam �ç�nden geçerken b�r Büyücüye temas ederse ruhunu yaralayacağını ve ev�ne böyle dönerse hastalanıp öleceğ�n� söyled�. D�ğer tarafta, kampında oturan Ba�ame ’y� gördük. Çok ulu b�r yaşlı adamdı, uzun b�r sakalı vardı. Bağdaş kurmuştu ve omuzlarından çıkan �k� büyük kuvars kr�stal� başının üzer�ndek� gökyüzüne kadar uzanıyordu. Aynı zamanda, Ba�ame ’n�n ve halkının b�rtakım oğulları vardı; bunlar kuş ve yırtıcı hayvan b�ç�m�ndeyd�. 2 Kısacası, adayın geç�rd�ğ� f�z�ksel dönüşümler kuvars kr�staller�n� s�nd�rmes�yle başlar. Bu kr�stallerden b�r m�ktar yuttuktan A. W. How�tt, Te Nat�ve r�bes of South-East Austral�a (Londra, 1904), s. 406-8. Ayrıca bkz. b�r Wuradjer� (=W�radjur� ) büyücü hek�m�n�n �k� tarafa açılan küçük b�r boşluktan geçerek gökyüzünü z�yaret etmes�, Berndt tarafından tanımlanmıştır, “Wuradjer� Mag�c”, I. Kısım, s. 362. “Gökyüzündek� del�k” Kurna� lerde de b�l�nmekted�r; karş. How�tt, agy ., s. 389. Symplegadelere �l�şk�n yaygın olarak b�l�nen b�r er�şt�rme mot�f�d�r; karş. M. El�ade, B�rth and Reb�rth (New York, 1958), s. 64-66, 130. 2
Büyücü Hekimler ve Doğaüstü Modelleri 147
sonra oğlan er�şt�r�lmem�şler�n göremed�ğ� “ruhları” görmeye ve yeraltına �neb�lmeye başlar. Muhtemelen önceden büyücü olan mezardak� ölü de ona kuvars kr�stal� ver�r, ardından ölü, büyücü adayın vücuduna sürtünür, tıpkı sonradan yılanların güçler�n� vermek �ç�n ona sürtünecekler� g�b�. Er�şt�rme göğe yükselmeyle son bulur; gökyüzünde oğlan ve babası Ba�ame ’y� görürler; omuzlarından �k� büyük kuvars kr�stal� çıkmıştır. Bu mot�flerle sürekl� karşılaşırız (farklı er�şt�rme t�pler�n� tanımladıkça anlamlarını da daha �y� kavrayacağız). Ş�md�l�k, Euahlay� ler�n �nanışlarına göre, Ba�ame ’n�n oturduğu kr�stal kayaya yapışık olduğunu söylemekle yet�nel�m. Büyücü hek�mler çok zahmetl� b�r yolculuğun ardından onun göksel ev�ne ulaşırlar: Dört gün boyunca b�r dağa tırmanırlar; dağın z�rves�ne ulaştıklarında b�r pınarın suyunu �çerler ve yen�den d�nçleş�rler. Orada Ba�ame ’n�n ruhunun elç�ler� onları selamlar ve büyücü hek�mler�n �stekler�n� tahtında oturan Yüce Varlığa �let�rler. 3 Ba�ame ’n�n göksel yapısı sürekl� vurgulanır; hattâ gökyüzünün kr�stal�ms� kubbes�ne oturmuş olarak b�le tahayyül ed�l�r. Ba�ame ve Büyücü Hek�mler
How�tt’�n tanımlamasından çıkarsadığımız üzere, W�radjur� büyücü hek�mler�n�n oluşumunda Ba�ame ’n�n oynadığı rol, R. Berndt’�n New South Wales bölges�nde Men�ndee’de topladığı ver�lere göre kes�n g�b�d�r. Aday daha erken yaşlarındayken terc�hen babası veya büyükbabası olan “büyücü hek�m” tarafından eğ�t�l�r. Büyücünün ruhu gece oğlanın ruhunu yanında gökyüzüne götürür, bu sırada büyücü yağmur yağdırab�lmek �ç�n büyülü b�r �p aracılığıyla gökyüzüne doğru tırmanır. Oğlan on �k� yaşına geld�ğ�nde büyücü ona yardımcı totem�n�n “şarkısını söyler”. Böylece, kab�leye özgü er�şt�rmen�n zamanı K. L. Parker, Te Euahlay� r�be (Londra, 1905), s. 25 vd., 35-36; aynı yazar, More Legendary ales (Londra, 1898), s. 84 vd. Karş. Elk�n, agy ., s. 102 vd. 3
148 Avustralya Dinleri
geld�ğ�nde oğlan gelecektek� mesleğ�n�n bazı temel �lkeler�n� çoktan öğrenm�ş olur, “ama henüz büyüyü kullanma gücüne, �çgörüsüne veya hâk�m�yet�ne sah�p değ�ld�r”. üm bunları b�r r�tüel ve t�nsel deney�m aracılığıyla kazanır. Y�rm� �le otuz yaşları arasındayken Ba�ame b�r düşte adayın eğ�tmen�n� b�lg�lend�r�r ve genç adamı nasıl er�şt�rmes� gerekt�ğ�n� anlatır. “Aynı kab�ledek� veya komşu kab�lelerdek� d�ğer gözetmelerde benzer düşler görürler… Heps� de bel�rl� b�r zamanda kutsal b�r mekânda adaylarıyla buluşur. Adaylar yapraklardan yapılma uzun b�r ‘d�vana’ oturur, bu esnada büyücüler Ba�ame ’y� çağırmak �ç�n şarkı söylerler. Havada bel�r�p oturanların yanına aşağıya �ner. ıpkı b�r büyücü hek�me benzemekted�r, sadece tek b�r farkı vardır: Gözler�nden ışıklar saçmaktadır. Her adayın yanına gel�r ve şöyle der: ‘Sen� büyücü yapacağım’ ve sıvılaşmış kuvars olduğu söylenen, kutsal ve güçlü b�r suyu adayın üzer�ne akıtır.” Bu su adayların üzer�n� tamamen ıslatır. Ardından adayların kollarından tüyler çıkar ve �k� gün �ç�nde kanatlara dönüşürler. Bu sırada Ba�ame gene ortadan kaybolur ve ustalar kutsal suyun ve tüyler�n önem� ve anlamı konusunda adayları eğ�t�r. Göğe yükselme s�mgec�l�ğ� bu m�st�k nesneler�n �k�s�nde de açıktır. Gerçekten de, b�r sonrak� aşama her adayın k�ş�sel olarak Ba�ame ’yle buluşmaya g�tmes�ne dayanır. Doğaüstü Varlık adaya nasıl uçacağını ve kuvars kr�staller�n� nasıl kullanacağını öğret�r. “Ba�ame alnına b�r parça kuvars kr�stal üfled�, böylece her şey� doğru göreb�lecekt�. Aynı zamanda, beden�nden b�r alev çıkardı, bu alev� adayın göğsüne üfled� ve ona bunu nasıl yapacağını öğrett�. Sonra, aday uçarak kampına döndü ve gözetmen�n�n yanına oturdu, onunla yaşadığı deney�m� konuştu.” Üçüncü deney�m “oluşumdan” (yan� büyücü olduktan) sonra meydana gel�r. Bütün yen� büyücü hek�mler kutsal b�r alana g�der ve orada yapraklardan yapılma b�r sed�re uzanırlar. “Şarkı söylend�kten sonra, Ba�ame ortaya çıkar ve her adayın göğsünden bacaklarına uzanacak şek�lde üzerler�ne ‘U’ b�ç�ml� b�r �p
Büyücü Hekimler ve Doğaüstü Modelleri 149
koyar ve onlara şarkı söyler. Bundan böyle, ‘büyücü’ bu �p� tıpkı b�r örümceğ�n ağı g�b� kullanacaktır. Ardından Ba�ame onlarla vedalaşır ve g�der.” Yen� büyücü olanlar �k� ya da üç gün �nz� vaya çek�l�rler ve yen� öğrend�kler� güçlerle büyüler yaparlar. Berndt’e yapılan başka b�r açıklamaya göre, “çağırmaya” da yalı kend�nden geçme deney�m� herhang� b�r ön hazırlık veya ön koşul olmaksızın gerçekleşeb�l�r. Gelecekte büyücü hek�m olacak b�r adam b�r gün avlanırken, “kend�s�n� den�z�n öbür yakasındak� yabancı b�r d�yara sürüklen�rken buldu. Böylece Ba�ame onu çok uzaktak� b�r mağaraya götürdü, burada onun �ç�n� göreb�len del�c� bakışlarıyla onu �nceled�, düşünceler�n� okudu ve ona büyücü olmak �stey�p �stemed�ğ�n� sordu ve babası Ba�ame ’n�n gücünü ve b�lg�s�n� alması �ç�n onu hazırladı.” Yanıt olumlu olursa, Ba�ame onu zaten tanımladığımız şek�lde büyücü yapar.4 Dolayısıyla, büyücüler yalnızca genç adamı gelecektek� mesleğ�ne (büyücülük) hazırlarken, asıl er�şt�rmey� Ba�ame gerçekleşt�r�r. Büyücü yapılmakla �lg�l� çok az şey b�l�yoruz,5 bu nedenle yukarıda aktarılan senaryonun somut r�tüel unsurları �le tamamen sanrıya dayalı unsurlar arasında b�r ayrım yapab�l Elk�n, agy ., s. 96-98. Bu er�şt�rmeye �l�şk�n daha ayrıntılı b�r tanım �ç�n bkz. Berndt, “Wuradjer� Mag�c”, I. Kısım, s. 334-38. 5 Elk�n g�b� deney�ml� b�r saha araştırmacısından gelen böyle b�r öğüde her zaman kulak asmamız gerekt�ğ�n� h�ç unutmamalıyız: “Yet�şk�n erkekler�n g�zl� yaşam üyel�ğ�ne tam anlamıyla kabul ed�lmeler� �ç�n geçt�kler� er�şt�rmeye da�r eks�ks�z b�lg�ye ulaşmak çok zordur. Zaman zaman ed�neb�ld�ğ�m taze b�lg� kırıntılarıyla değerlend�reb�ld�ğ�m kadarıyla, herhang� b�r örnek vakada, r�tüel�n tüm g�zl� yönler�n� ve g�zl� b�lg�ler�n ne kadarına ulaşab�ld�ğ�m�zden h�ç em�n değ�l�m. Ama bu b�lg�ye ulaşmak zordur, ama b�r büyücü hek�m�n güç kazanmasını sağlayan r�tüel� söz konusu olduğunda, bu zorluk daha da artar. Büyücü mesleğ�nden olmayanlar bunun hakkında pek b�lg� sah�b� değ�ld�r” (A. S. Elk�n, Te Austral�an Abor�g�nes [New York, 1964], s. 300; �tal�kler bana a�t). 4
150 Avustralya Dinleri
mem�z çok zor. Muhtemelen aday az çok halüs�nasyonlar gördüğü b�r durumdayken bell� b�r anda, yaşlı büyücü hek�mlerden b�r�s�n�n tems�len Ba�ame ’y� canlandırdığı b�r ây�ne katılır. Ama Güneydoğu Avustralya büyücüsünü anlayab�lmek bakımından öneml� olan nokta, m�st�k gücün kaynağının göksel b�r Yüce Varlıkla �l�şk�l� olması ve er�şt�rmen�n de büyücünün muhtel�f güçler�n�, prest�j�n� ve en öneml�s� de uçma becer�s�n� kazanmasına dayanmasıdır. W�radjur� geleneğ�ne göre, Ba�ame yeryüzünü terk ett�ğ�nde bütün büyücüler� b�rleşt�rd� ve kend�s� ev�ne dönünce �şler�n� yürütmes� �ç�n onları “büyücü yaptığını” söyled�.6
B�r Er�şt�rme Senaryosu Güneydoğu bölges�ndek� er�şt�rme senaryosunun temel unsurları şunlar g�b�d�r: (1) Parlak mağara; (2) muc�zev� tüyler; (3) uçma; (4) kuvars kr�staller�; (5) büyülü �p. Bunların heps� de gökyüzü ve göksel güçlerle bağlantılıdır. Göksell�k öges� mağara s�mges�nde en az bel�rg�n olanıdır. Aslında, mağaranın bunun tam ters� s�mgelerle yüklü olduğu Orta Avustralya’dan bazı örnekler de vereceğ�z. Ama güneydoğu kab�leler�nde er�şt�rme mağarasının parlaklığı veya ışık yaymasıyla göksel n�tel�ğ� açıkça vurgulanır. Buna �lave tek b�r örnek verel�m: B�r Kurna� büyücü hek�m� (mullamullung ) How�tt’e gördüğü b�r düşte ölü babasının ve b�rçok başka yaşlı erkeğ�n kend�s�n� den�z�n üzer�nde, havada taşıdığını ve onu b�r ev�n g�r�ş�ne benzeyen büyük b�r kayanın önüne bıraktıklarını söylem�şt�r. Kayada çıkışa benzer b�r şey olduğunu fark ett�m. Babam gözler�me b�r şey bağladı ve ben� �çer� gönderd�. Bunu anladım çünkü kayaların arkamda tıkırdayarak b�r ses çıkardığını �ş�tt�m. Sonra gözümdek� bağı açtı ve gündüz g�b� 6
Berndt, “Wuradjer� Mag�c”, I. Kısım, s. 334 vd.
Büyücü Hekimler ve Doğaüstü Modelleri 151
aydınlık b�r yerde buldum kend�m�; bütün yaşlı adamlar etrafımda toplanmıştı. Babam bana b�r sürü parıldayan şey gösterd�, mağaranın duvarlarında cama benzer şeylerd�; b�razını almamı söyled�. B�r tane alıp sıkıca el�mde tuttum. ekrar dışarıya çıktığımızda babam bu şeyler� bacaklarımın �ç�ne nasıl sokacağımı ve tekrar nasıl dışarı çıkaracağımı öğrett�.7 Mağara kuvars kr�staller�yle kaplı olduğu �ç�n aydınlıktır, yan� temelde gökyüzünün m�st�k doğasının b�r parçasıdır. Kanatlara ve tüylere gel�nce, bunlar göğe yükselme s�mgec�l�ğ�yle �l�şk�l�d�r. M�st�k b�r er�şt�rme sonucunda kanatların çıkması çok b�ld�k b�r mot�ft�r; aynı zamanda gel�şk�n d�nlerde de rastlanır. Örneğ�n, aocuların �nanışına göre, b�r �nsan ao’ya ulaştığında, gövdes�nde tüyler çıkar.8 Platon’a göre de, “�nsanın bu dünyanın güzell�ğ�ne ‘bakması’ ona gerçek güzell�ğ� hatırlatır ve �nsan kanatlanmaya başlar” (Phaedrus 249e), çünkü “öncek� zamanlarda ruhun bütünü kanatlarla donanmıştır” ( agy., 251b). Yen� Platoncular, Hır�st�yan Babalar ve Gnost�kler bu �mgeler� sürekl� kullanır ve gel�şt�r�rler. 9 Elbette bu �mgeler, kuşlara ve kelebeklere benzet�len, onlarla özdeşleşt�r�len uçucu t�nsel b�r töz olarak ruh anlayışıyla bağlantılıdır. Ama arka�k b�r d�nde göğe yükselme (yan� kuş g�b� “uçma” kapas�tes�n� kazanma) olarak kavranan benzer b�r m�st�k er�şt�rme senaryosu �le karşılaşmak öneml�d�r. Uçma, �nsan koşulunu aşıp “b�r ruh How�tt, Te Nat�ve r�bes of South-East Austral�a , s. 408 vd. 8 Max Kaltenmark, Le L�e-s�en tchouan. B�ograph�es légenda�res des �mmortels taoïstes de l’ant�qu�té (Pek�n, 1953), s. 20. Ayrıca bkz. 31. El�ade, Shaman�sm: Archa�c echn�ques of Ecstasy (New York, 1964), s. 403, 450 vd. 9 D�ğrler� arasında karş. P. Boyancé, “La rel�g�on astrale de Platon à C�céron”, Revue des Etudes grecques , LXV (1952), 321-30; A. Orbe, “Var�ac�ones gnost�cas sobre las Alas del Alma”, Gregor�anum, XXXV (1954), 24-35; J. Dan�élou, Message évangél�que et culture hellén�st�que (Par�s, 1961), s. 116 vd. 7
152 Avustralya Dinleri
olmanın” belk� de en yaygın ve muhtemelen en arka�k dışavurumlarından b�r�s�d�r.10 Gökyüzüne/cennete yolculuk, Güneydoğu Avustralya kab�leler�n�n çoğunda büyücü hek�m olab�lmek açısından t�p�k b�r koşuldur. Wurunjerr� adayı ruhlar tarafından gökyüzündek� b�r del�k aracılığıyla Bunj�l ’e götürülür ve ondan güçler�n� alır.11 Kurna� ler büyücü hek�mler (mulla-mullung ) �le “gören, ruh medyumu ve ozan �şlevler�n� kend�s�nde b�rleşt�ren” b�rra-ark arasında b�r ayırım yaparlar (How�tt, agy ., s. 389). Büyücü hek�m mrart lar veya fundalıktak� ruhlar tarafından er�şt�r�l�r ve ruhların onu bulutlara anlatmak �ç�n bulduğu b�r burun kem�ğ�n� takmak zorundadır. Ruhların peş�ne takılan büyücünün gökyüzü d�yarındak� b�r del�kten geçerek gökyüzüne tırmandığı söylen�r; orada dans ed�p şarkı söyleyen �nsanlar görür ve dönünce Kurna� lere bu şarkıları ve dansları öğret�r. 12 D�e�r�ler�n kunk� s� b�r saç �p�yle gökyüzünde uçab�l�r; hem Doğaüstü Varlıklarla hem de m�tsel Atalarla ( muramuras ) �let�ş�m kurab�l�r.13 Berndt’�n aktardığına göre, Murray’�n güney�ndek� büyücüler kend� bedenler�nden sarkan b�r �p aracılığıyla havada uçab�l�rler; aynı zamanda �sted�kler� b�ç�me dönüşeb�l�r veya
Karş. M. El�ade, Mythes, rêves et mystères (Par�s, 1957), s. 132 vd. ( Myths, Dreams and Myster�es [New York, 1960], s. 99 vd.). 11 How�tt, Te Nat�ve r�bes of South-East Austral�a , s. 405; Ayrıca bkz. s. 389 vd. 12 Agy ., s. 389. Kurna� kab�les�nde b�rra-ark, mulla-mullung ve bunj�l konusunda bkz. Engelbert St�glmayr, “Schaman�smus �n Austral�a”, W�ener Völkerkundl�che M�tte�lungen, V (1967), 161-90. Aynı zamanda, Wonga�bon büyücü hek�m� de gökyüzü d�yarını z�yaret eder; karş. A. L. P. Cameron, “Notes on Some r�bes of New South Wales”, Journal of the Royal Anthropolog�cal Inst�tute , XIV (1885), 360-61. 13 How�tt, Te Nat�ve r�bes of South-East Austral�a , s. 358-59. Ayrıca karş. Elk�n, Abor�g�nal Men of H�gh Degree , s. 119. 10
Büyücü Hekimler ve Doğaüstü Modelleri 153
kend�ler�n� görünmez kılab�l�rler.14 Güneybatı V�ctor�a’da b�rçok kab�lede büyücü hek�mler�n göğe yükselmes�, b�r hastanın �y�leşt�r�lmes� bakımından merkezî b�r unsurdur. 15 Büyücü hek�m�n uçma gücüne kıtanın başka kes�mler�nde de rastlanır. Sözgel�m�, Aranda larda büyücüler kartal veya şah�n b�ç�m�ne bürünür; Elk�n bunu doğru b�r şek�lde havada yolculuk edeb�lme gücü kapsamında yorumlar.16 K�mberley’de büyücüler b�r �p yardımıyla gökyüzüne g�derek ölüler� z�yaret edeb�l�r.17 Büyücü �le Gökkuşağı Yılan arasındak� yakın �l�şk� aynı zamanda büyücünün göğe yüksel�ş�ne �şaret eder. Ş�md�, K�mberley’n�n kuzey�nde Forest R�ver D�str�ct bölges�nden b�r er�şt�rme örneğ�ne bakalım; bu örnekte, göğe yükselme mot�f� yukarıda ele aldığımız senaryodan tamamen farklı b�r örüntü serg�ler. Büyücüler�n gücü temelde Ungud ’dan, yan� Gökkuşağı Yılandan gel�r, ama er�şt�rmey� gerçekleşt�ren “tamamen n�tel�kl� b�r �cracıdır”. Usta büyücü “gökten sarkan b�r �p yardımıyla adayı gökyüzüne götürür; ya �k�s� b�rl�kte �p�n üzer�nde basamak g�b� kullanab�lecekler� çapraz düğüm atılmış yerlere basarak tırmanırlar ya da usta, adayı sırtlanıp, halata tırmanır g�b� �k� el�yle �p� yüksekten tutup kend�s�n� yukarıya doğru çekerek adayı gökyüzüne taşır. Bu �k�nc� durumda, aday er�şt�rmen�n öncek� b�r aşamasında bebeğe dönüşmüştür; usta büyücü, adayı kundağa sarıp sıkıca kend� beden�ne bağlar. Gökkubbeye yaklaştıklarında “usta, adayı kundaktan çıkarıp gökyüzüne fırlatır, böylece ‘ölmes�n�’ sağlar. Gökyüzüne ulaşınca ‘büyücü hek�m’ genç adamın �ç�ne küçük gökkuşağı yılanları ve b�r m�ktar ku vars kr�stal� yerleşt�r�r”. Onu yeryüzüne ger� döndürdüğünde, büyücü adayın göbeğ�nden �ç�ne bu büyülü maddelerden daha Elk�n, Abor�g�nal Men of H�gh Degree , s. 85; Berndt, “Wuradjer� Mag�c”, I. Kısım, s. 356 vd.; II. Kısım, s. 79. 15 Elk�n, Abor�g�nal Men of H�gh Degree , s. 85. 16 B. Spencer ve F. J.G�llen, Nat�ve r�bes of Central Austral�a (Londra, 1899), s. 522 vd.; Elk�n, Abor�g�nal Men of H�gh Degree , s. 121. 17 Elk�n, Abor�g�nal Men of H�gh Degree , s. 138. 14
154 Avustralya Dinleri
fazla koyar ve sonunda büyülü b�r taşla onu uyandırır. “Genç adam değ�şt�yse normal boyutuna döner ve ertes� gün gök yüzüne g�tmey� dener.” Eğ�t�m� bu kend�nden geçme deney�m�nden sonra tam anlamıyla başlar.18 Elk�n haklı olarak bebek bo yutunda küçülmen�n ve büyücünün ceb� �le kangurunun keses� arasındak� benzerl�ğ�n, r�tüele özgü s�mgesel b�r yen�den doğum olduğuna d�kkat çeker.19
B�r Canavar Tarafından Yutulmaya Dayalı Er�şt�rme Berndt’�n Güney Avustralya’nın Western Desert kab�leler�ne �l�şk�n olarak aktardığı b�r er�şt�rme de benzer b�r senaryo sunar ama d�kkat çek�c� ölçüde gel�şk�nd�r. “Parçalanarak” öleceğ� �ç�n yas tutulan aday b�r su çukuruna g�rer. Orada �k� büyücü hek�m adayın gözler�n� bağlayıp onu büyük Yılan Wonamb� ’n�n ağzından �çer� atarlar; Wonamb� adayı yutar. Aday bel�rs�z b�r süre Yılanın karnında kalır. Sonunda �k� büyücü Yılana �k� kesel� fare ver�r, bunun üzer�ne yılan adayı karnından çıkarır ve havaya fırlatır. Aday “bell� b�r kaya del�ğ�n�n yanına” düşer ve büyücüler onu aramaya koyulurlar, “b�r d�z� kaya del�ğ�n�n yanına g�d�p orada kamp kurarak adayı ararlar ve son sefer�nde onu bulurlar.” Ama bebek boyutunda küçülmüştür. “ Wonamb� onu böyle yapmıştır.” (Annen�n dölyatağını andıracak şek�lde, canavarın karnında embr�yon koşuluna ger�lemeye dayalı er�şt�rme teması burada bel�rg�nd�r.) Büyücü hek�mler bebeğ� kucaklarına alıp uçarak kamplarına ger� götürürler. Doğaüstü b�r Varlık tarafından gerçekleşt�r�ld�ğ� �ç�n esasen m�st�k olan bu kutsamanın ardından er�şt�rme tam anlamıyla başlar; bu aşamada b�rtakım yaşlı ustalar başrolded�r. B�r ateş çember�n�n �çer�s�ne yerleşt�r�len bebek aday hızla büyür ve yet�şk�n boyutuna ulaşır. Yılan kuyusunu b�ld�ğ�n�, onlarla arkadaş olduğunu, çünkü b�r süre büyük yılanın m�des�nde kaldı Agy ., s. 139-40. 19 Agy ., s. 140. Karş. El�ade, B�rth and Reb�rth, s. 160, d�pnot 72. 18
Büyücü Hekimler ve Doğaüstü Modelleri 155
ğını söyler. Ardından b�r �nz�va dönem� başlar, bu dönemde aday tefekküre dalar ve ruhlarla konuşur. B�r gün büyücü hek�mler onu alıp fundalığa götürürler ve beden�n� kırmızı toprak boyayla ovalarlar. “Ateş�n önüne sırt üstü yatırılır ve artık ölü b�r �nsan olduğu söylen�r. Büyücüler�n l�der� boynunu ve b�lekler�n� kırmaya ve d�rsekler�nde, el ve ayak b�lekler�nden ve d�zler�nde eklemler�n� yer�nden çıkarmaya koyulur… Aslında, operasyonu gerçekleşt�ren her parçayı düzgün b�ç�mde koparmaz, b�lak�s taşla b�r �z bırakır.” Büyücü kest�ğ� her parçaya yaşam veren b�r kabuk ekler; aynı zamanda kabukları adayın kulaklarına da koyar böylece aday ruhlarla, yabancılarla ve hay vanlarla konuşup onların ded�kler�n� anlayab�lecekt�r ve “alnına da koyar; böylece aday başını her yöne çev�reb�l�r.” Karnı da kabuklarla kaplanır, “böylece yen�lenm�ş b�r yaşama sah�p olab�l�r ve her türlü s�laha karşı korunaklı olur.” Daha sonra büyücüler ona “şarkı söyler” ve böylece tekrar canlanır. Heps� b�rl�kte ana kampa ger� dönerler; burada yen� büyücü sınanır: Er�şt�rmey� tamamlamış erkekler mızraklarını ona fırlatırlar ama üzer� kabuklarla kaplı olduğu �ç�n yaralanmaz. 20 Bu örnek son derece gel�şk�n b�r er�şt�rmey� yansıtır. Burada başlıca �k� ana er�şt�rme teması buluruz: (1) B�r canavar tarafından yutulma ve (2) bedensel olarak parçalara ayrılma –ancak bu �k�nc�s�, k�ş�n�n büyücü hek�m olmasını sağlar. Ama aday her ne kadar dölyatağına b�r ger� dönüşe maruz kalsa da Yılanın karnında ölmez çünkü burada yalnızca geç�c� olarak kaldığını hatırlar. Er�şt�rmeye özgü asıl ölüm yaşlı büyücüler Elk�n, Abor�g�nal Men of H�gh Degree , s. 112 vd.; R. and C. Berndt, “A Prel�m�nary Report of F�eld-Work �n the Ooldea Reg�on, Western South Austral�a”, Ocean�a , XIV (1943), 56-61; of. El�ade, B�rth and Reb�rth, s. 97-98. Yılanın adayı yutmasına �l�şk�n d�ğer örnekler �ç�n bkz. C. Strehlow, D�e Aranda und Lor�tjastämme �n Zentral-Austral�en (Frankfurt a. M., 1908), 11, 9-10; Géza Rohe�m, Te Eternal Ones of the Dream (New York, 1945), s. 184 vd.; Elk�n, Abor�g�nal Men of H�gh Degree , s. 112 (W�rangu kab�les�). 20
156 Avustralya Dinleri
tarafından ve sırf büyücülere özgü b�r tarzda gerçekleşt�r�l�r: Beden�n parçalara ayrılması, organların değ�şt�r�lmes� ve bedene büyülü maddeler�n yerleşt�r�lmes�.
“Sulardan Geçmek” Bazı durumlarda ateş aracılığıyla er�şt�rmey� tamamlamak �ç�n aday �k�nc� b�r sınavdan geç�r�l�r: “Sudan geçme”. Elk�n, Port Stephens’ın kuzey sah�l�nde yaşayan Kattang d�l� konuşan halklarda bu tür “büyücü olma” er�şt�rmeler�n� gözlemlem�şt�r. ören altı ay sürer. B�r aday “öldüğünde”, yaşlı ustalar onu ateşe atarlar ve tamamen yanana kadar ateşten çıkmasına �z�n vermezler. Bu tür b�r sınavdan geçen adaylardan b�r�s� daha sonra h�çb�r şey “h�ssetmed�ğ�n�” açıklamıştır; Elk�n’e göre bunun neden�, “adayın olanları göreb�lse de neredeyse h�pnoz durumuna ulaşmasıdır”. Sonunda, “g�zl� s�mgeler göster�l�p anlamları öğret�ld�kten sonra yaşlı büyücüler adayın kend�ne gelmes�ne yardımcı olurlar. Sonuçta adam artık yen� b�r k�ş� olmuştur ve âdeta yeryüzüne değ�l, gökyüzü dünyasına a�t g�b�d�r”. Elk�n’e göre, bütün adaylar bu sınavdan geçmezler, z�ra bu sınavın �lle de bütün adayları “b�lge b�r�ne” dönüştürmes� beklenmez. Aday bu aşamaya ulaşmak �ç�n “sudan geçmel�d�r.” Kutsal göle atılır; burada yukarıdak� Gökyüzü Varlığı Gulambré’ ye bakar ve ondan kend�s�ne güç vermes�n� �ster. Sonunda, büyücü hek�mler onu sudan çıkarır ve sırtını sıvazlayarak kend�s�n� toparlamasına ve b�l�nc�n�n yer�ne gelmes�ne yardımcı olurlar. Er�şt�rme fundalıkta devam eder; aday kuvars kr�staller� yutar; bunlar daha sonra büyü yaparken parıldayacaktır. Sonuçta, artık “b�lge b�r�s�ne” dönüşmüş adam düşünde gökyüzüne g�deb�l�r ve hasta �nsanları �y�leşt�reb�l�r.21 La�tu-La�tu kab�les�nde büyücü hek�m b�r gölün veya b�r nehr�n d�b�ne g�d�p orada Kon�kat�ne ruhunun yakınında günlerce kalab�l�r. “Gözler� kanlanmış b�r şek�lde döner; g�ys�ler� Elk�n, Abor�g�nal Men of H�gh Degree , s. 91.
21
Büyücü Hekimler ve Doğaüstü Modelleri 157
sırılsıklamdır” ve bu vaz�yette deney�m�n� anlatır. Elk�n çok doğru b�r çıkarımda bulunur: Suyun d�b�ne �nme “büyük b�r olasılıkla er�şt�rmen�n parçasıdır ve bu nedenle, hem b�r �mt�yaz hem de b�r zorunluluktur ve güçler�n kend�s�ne ver�ld�ğ� �nz�va sürec�n� tems�l eder”. 22 Göller ve su çukurları da ruhların ve hayaletler�n alanıdır. B�r gölün d�b�ne batmak cehenneme (ölüler d�yarına) �n�ş� �şaret eder. N�tek�m, La�tu-La�tu büyücü hek�m� b�r ay boyunca ölü b�r büyücünün mezarı üzer�ndek� b�r kulübede uyuyarak “büyücü olur”. 23
Adayı S�mgesel Olarak “Öldürmek” Yukarıda tanımlanan er�şt�rmeler�n b�rçoğunda geleceğ�n bü yücü hek�m� daha sonra d�r�lmek üzere s�mgesel b�r ölüm yaşar. Gördüğümüz g�b� (karş. bu k�tapta 3. Bölüm) bu en t�p�k er�şt�rme örüntüsüdür. Orta Avustralya’da ve kıtanın d�ğer kısımlarında er�şt�rmeye özgü s�mgesel ölüm adayın “öldürülmes�” ve beden�ne büyülü maddeler�n yerleşt�r�lmes� ter�mler�yle �fade ed�l�r. Bu senaryo kaynaklar tarafından bolca �spatlanır. 24 Agy ., s. 93. W. E. Roth, Br�sbane’de büyücü hek�mler�n der�n göller�n d�b�ne dalıp büyülü kuvars kr�staller� çıkardığını b�ld�rm�şt�r (“Superst�t�ons, Mag�c and Med�c�ne”, North Queensland Ethnography , Sayı 5 [1903], s. 30). Elbette, tüm bu s�mgeler ve r�tüeller Gökkuşağı Yılanla �l�şk�l�d�r. 23 Elk�n, Abor�g�nal Men of H�gh Degree , s. 93. Clarence R�ver bölges�ndek� büyücü hek�mler de mezarların üzer�nde yatar ( agy ., s. 91). Karş. d�ğer örnekler (agy ., s. 105-6). 24 Daha 1798 yılında b�le Albay Coll�ns, Port Jackson kab�leler�nde k�ş�n�n b�r mezarda uyuyarak büyücü hek�m olduğunu b�ld�rm�şt�. “Ölünün ruhu onu z�yaret eder, boğazından kavrar ve beden�nde b�r del�k açıp bağırsaklarını çıkarır ve yerler�ne yen�ler�n� koyar, sonra yarayı kapatır” (aktaran How�tt, agy., s. 405). Wotjobaluk ve Jupagalk kab�leler�nde Ngetya adında b�r Doğaüstü Varlık vardır; fundalıkta yaşar ve adayın vücudunu kes�p �ç�ne kuvars kr�staller� yerleşt�r�r (agy ., s. 104; Elk�n, Abor�g�nal Men of H�gh Degree , s. 85). Euahlay� ler 22
158 Avustralya Dinleri
İncelemem� b�rkaç t�p�k örnekle sınırlandıracağım. Warburton Ranges (Batı Avustralya) kab�leler�nde er�şt�rme şu şek�lde gerçekleş�r. Aday b�r mağaraya g�rer ve �k� totem Kahramanı (vaşak ve devekuşu) onu öldürür, vücudunu açar ve organlarını çıkarırlar, onların yer�ne büyülü maddeler koyarlar. Kürek kem�ğ�n� ve kaval kem�ğ�n� de çıkarırlar, kurutup �çler�n� aynı büyülü maddelerle doldururlar.25 Aranda larda büyücü hek�m “yapılmanın” üç yolu vardır: (1) Iruntar�n�a lar (yan� “ruhlar”) tarafından; (2) Eruncha lar (yan� m�tsel zamanların Eruncha erkekler�n�n “ruhları”) tarafından; (3) başka büyücü hek�mler tarafından. B�r�nc� durumda aday b�r mağaranın ağzında uykuya dalar. B�r Iruntar�n�a gel�r ve “uyuyan adaya görünmez b�r mızrak fırlatır, mızrak boynunu arkadan del�p geçer, d�l�nde büyük b�r del�k açar, sonra ağzınadayı büyücü hek�m yapmak �ç�n b�r mezarlığa götürüp bırakırlar, aday mezarlıkta uzun geceler geç�r�r. Sonunda el�nde b�r sopayla b�r adam gel�r; el�ndek� uzun sopayı genç adamın kafasına batırır ve bu yaranın �ç�ne l�mon büyüklüğünde büyülü b�r taş koyar. Daha sonra, ruhlar bel�r�r ve �y�leşt�rme/ş�fa büyüler�n� ve er�şt�rme şarkılarını adaya öğret�r (Parker, agy ., s. 25-26). Ma�takund� kab�les�nde, er�şt�rme c�nayet�n� b�zzat usta �şler; adayı “öldürür” ve cesed�n� b�r su del�ğ�ne atar ve onu dört gün boyunca orada bırakır. Sonra çıkarır, ateş�n yanına yatırır ve tamamen kuruyana kadar tütsüler (Roth, aktaran Elk�n, Abor�g�nal Men of H�gh Degree , s. 129-30). Mulukmuluk kab�les�nde adaya “�bl�sler” saldırır; onu öldürürler, �ç�n� açar, tüm organlarını çıkarıp p�ş�r�r ve yerler. “İbl�sler kem�kler� d�kkatl�ce b�r sepete koyarlar ve �k� �bl�s, öldürdükler� adam canlanana kadar sepet� sallar” (Elk�n, Abor�g�nal Men of H�gh Degree , s. 137; �skelet ve kem�klerden yen�den doğma s�mgec�l�ğ� konusunda karş. El�ade, Shaman�sm, s. 158 vd.). Wardoman kab�les�nde aday, ölüler� yargılayan ruh Wolgara tarafından parçalanıp öldürülür. Sonunda, Wolgara beyaz b�r şah�n çağırır, şah�n gel�p adayı canlandırır (Elk�n, Abor�g�nal Men of H�gh Degree , s. 137). 25 Elk�n, Abor�g�nal Men of H�gh Degree , s. 116; El�ade, B�rth and Reb�rth, s. 97.
Büyücü Hekimler ve Doğaüstü Modelleri 159
dan çıkar”. Adayın d�l� del�k kalır; bu, neredeyse serçe parmak büyüklüğünde b�r del�kt�r. İk�nc� b�r mızrak kafasını del�p geçer ve kurban ölür. Iruntar�n�a lardan b�r� onu mağaraya taşır; bu çok der�n b�r mağaradır ve bu ruhların burada soğuk su kaynaklarının yakınında, ebed� ışıkta yaşadıklarına �nanılır (aslında mağara Aranda ların cennet�n� tems�l eder). Burada Iruntar�n�a onun �ç organlarını çıkarır ve daha sonra yerler�ne tamamen yen�ler�n� koyar. Böylece aday tekrar canlanır ama artık del�rm�ş g�b� davranır. 26 Iruntar�n�a lar onu kampına ger� götürür ama bu tür ruhlar görünmez oldukları �ç�n büyücüler dışında h�ç k�mse onları göremez. Yen� büyücü yapılmış k�ş� kurallar gereğ� b�r yıl boyunca h�çb�r şey yapamaz; bu süre zarfında d�l�ndek� del�k kapanırsa büyücülüğü son bulur, çünkü m�st�k güçler�n� kaybett�ğ�ne �nanılır. Bu b�r yıl boyunca d�ğer büyücülerden büyücülüğün sırlarını öğren�r, özell�kle de Iruntar�n�a ların vücuduna yerleşt�rd�ğ� kuvars kr�staller�n� nasıl kullanacağı konusunda b�lg�lend�r�l�r.27 Büyücü yapılmanın �k�nc� yolu da b�r�nc�s�ne benzer ama �k�s� arasında şöyle b�r farklılık vardır: Aday mağaraya taşınmak yer�ne Eruncha ’lar tarafından yeraltına götürülür. Son olarak, üçüncü yöntem de herkesten uzak b�r �nz�vada uzun b�r r�tüel �çer�r; aday �nz�vaya çek�ld�ğ� yerde �k� büyücünün gerçekleşt�rd�ğ� b�r operasyona sess�zce boyun eğer. Adayın Geleceğ�n şamanının “del�l�ğ�” S�b�rya Ş aman�zm�nde de gayet �y� b�l�nen b�r mot�ft�r ama dünyanın başka yerler�nde de rastlanır (karş. El�ade, Shaman�sm, s. 23 vd., s. 33 vd., s. 38 vd.). Bu mot�f Avustralya’da yaygın olmasa da sadece Aranda larda bulmayız (ayrıca karş. Strehlow, aktaran Elk�n, Abor�g�nal Men of H�gh Degree , s. 123) örneğ�n P�ta-P�ta kab�les�nde (Roth, aktaran Elk�n, Abor�g�nal Men of H�gh Degree , s. 128) ve doğu K�mberley’de de görürüz (Elk�n, Abor�g�nal Men of H�gh Degree , s. 138 vd.). 27 Spencer ve G�llen, agy ., s. 522 vd.; aynı yazar, Te Arunta: A Study of a Stone Age People (Londra, 1927), s. 11, s. 391 vd.; karş. El�ade, Shaman�sm, s. 46-47. 26
160 Avustralya Dinleri
beden�n� kuvars kr�staller�yle neredeyse der�s� tamamen soyulana dek �y�ce ovalarlar; sağ el�n�n parmaklarından b�r tırnağı delerler; saç der�s�n�n altına kuvars kr�staller� sokarlar ve d�l�n� delerler. Son olarak, alnına erunch�lda den�len ve tam olarak “şeytanın el�” anlamına gelen b�r desen ç�zerler. Beden�ne de başka b�r desen ç�z�l�r; tam ortasında Eruncha ’yı tems�l eden s� yah b�r ç�zg� vardır, bunun etrafındak� ç�zg�ler �se vücudundak� büyülü kr�staller� s�mgeler.28 Unmatjera kab�les�nden ünlü b�r büyücü hek�m, Baldw�n Spencer ve F. J. G�llen’a kend� er�şt�rmes�n�n öneml� anlarına �l�şk�n açıklamalar yapmıştır. B�r gün yaşlı b�r büyücü mızrak atıcıyla ona kr�staller (atnongara taşları) fırlatarak onu “öldürür”. Yaşlı büyücü daha sonra vücudunu keserek �ç�ndek� organları, bağırsaklarını, karac�ğer�n�, kalb�n�, akc�ğerler�n� çıkarır –her şey� çıkarır ve onu bu halde gece boyu yerde öylece bırakır. Sabah yanına gel�r ve ona bakar, gövdes�n�n, kollarının ve bacaklarının �ç�ne b�raz daha atnongara taşı koyar ve yüzünü de yapraklarla örter. Daha sonra, beden� ş�şene kadar üzer�ne eğ�l�p şarkı söyler. Ş�ş�nce �ç�n� yen� organlarla doldurur, �ç�ne b�rçok atnongara taşı yerleşt�r�r ve kafasını sıvazlar ve bu onun canlanmasını sağlar.29 Warramunga larda er�şt�rme Aranda ların Iruntar�n�a larına karşılık gelen punt�d�r ruhları tarafından gerçekleşt�r�l�r. B�r bü yücü hek�m Spencer ve G�llen’a bu ruhların gel�p kend�s�n� öldürdüğünü söylem�şt�r. “Yerde ölü yatarken, vücudunu kes�p �ç�ndek� her şey� çıkarmış ve yerler�ne yen�ler�n� koymuşlardır
Spencer ve G�llen, Nat�ve r�bes , s. 526 vd.; Te Arunta , 11, 394 vd.; El�ade. Shaman�sm, s. 47. 29 Spencer ve G�llen, Te Northern r�bes of Central Austral�a (Londra, 1904), s. 480-81; El�ade, Shaman�sm, s. 47-48. 28
Büyücü Hekimler ve Doğaüstü Modelleri 161
ve son olarak da, vücudunun �ç�ne küçük b�r yılan koyarlar; ona büyücü güçler�n� veren �şte budur.”30 B�nb�nga lar büyücüler�n Mundadj� ve Munkan�nj� (baba ve oğul) ruhları tarafından kutsandığını savunurlar. B�r büyücü hek�m, Kurkutj� , b�r gün b�r mağaraya g�rd�ğ�nde yaşlı Mundadj� ’n�n onu nasıl boynundan yakalayıp öldürdüğünü anlatır. Mundadj� onu “tam ortasından kesm�ş, �ç�n� açıp her şey� çıkarmış ve yerler�ne kend�s�n�nk�ler� koymuştur. Aynı zamanda, beden�ne b�rtakım kutsal taşlar da koymuştur”. Her şey b�tt�kten sonra, daha genç olan ruh, Munkan�nj� , onu tekrar hayata döndürür ve ona artık b�r büyücü hek�m olduğunu söyler. Sonra onu önce gökyüzüne götürür ve ardından tekrar yer yüzüne, kampının yakınında b�r yere get�r�p bırakır; “burada öldüğünü sandıkları �ç�n yerl�ler�n kend�s�n�n yasını tuttuğunu �ş�t�r. Uzunca b�r süre sersemlem�ş b�r halde kalır ama sonra yavaş yavaş kend�s�n� toparlar ve yerl�ler onun artık b�r büyücü hek�me dönüştürüldüğünü b�l�r.”31 Mara kab�les�nde de tekn�k neredeyse tamamen aynıdır. Büyücü hek�m olmak �steyen k�ş� b�r ateş yakar ve yağ kaynatır; bu yolla, M�nnungara den�len �k� ruhu çağırır. Ruhlar önce onu h�ss�z hale get�r�r, sonra onu parçalayıp �ç�n� açarlar ve bütün organlarını çıkarırlar, onların yer�ne kend� bedenler�ndek� organları koyarlar. Ardından onu tekrar hayata döndürürler ve gökyüzüne götürürler. Bundan sonra Mara ların büyücü hek�m� geceler� b�r �p yardımıyla gökyüzüne tırmanab�l�r ve yıldız �nsanlarıyla konuşab�l�r.32
Warramunga büyücü hek�m�n�n �k�nc� er�şt�r�lmes� konusunda bkz. Spencer ve G�llen, Northern r�bes , s. 484; karş. agy ., s. 486; ayrıca bkz. El�ade, Shaman�sm, s. 48. 31 Spencer ve G�llen, Northern r�bes , s. 487-88. 32 Agy ., s. 488; El�ade, Shaman�sm, s. 49-50. 30
162 Avustralya Dinleri
Avustralya’ya Özgü Şaman Er�şt�rmeler� Er�şt�rmeler�n karakter�st�k unsurları şunlardır: (1) Adayın “öldürülmes�”, (2) organlarının kem�kler�n�n çıkarılması ve yerler�ne yen�ler�n�n koyulması ve (3) vücuduna büyülü maddeler, özell�kle de kuvars kr�staller� koyulması. Benzer b�r örüntü ye Orta Asya ve S�b�rya, Güney Amer�ka ve Melanezya �le Endonezya’nın bazı kes�mler�ndek� şaman er�şt�rmeler�nde de rastlarız. Özell�kle Orta Asya ve S�b�rya senaryoları yukarıda sıraladığımız unsurlarla çarpıcı benzerl�kler serg�ler. Aynen Avustralya büyücü adayı g�b� S�b�rya ve Orta Asya şamanı da b�r hastalık, z�h�nsel b�r rahatsızlık veya “düş” kapsamında kend�nden geçmeye dayalı b�r er�şt�rmeye tâb� tutulur. Ruhların veya m�tsel Kahramanların kend�s�ne �şkence ett�ğ�ne ve sonunda “öldürdüğüne” tanık olur. Bu şeytan� varlıklar beden�n� parçalar, kafasını keser, et�n� p�ş�r�r, et�n� kem�kler�nden sıyırır ve bunların yer�ne yen�ler�n� koyarlar ve beden�ndek� sıvılarını değ�şt�r�rler. 33 Vücuda büyülü maddeler yerleşt�rme mot�f�ne �se pek yaygın rastlanmaz; geleceğ�n şamanının et� ve kem�ğ�yle aynı kazanda er�mes� �ç�n koyulan dem�r parçalarına nad�ren gönderme yapılır.34 Bununla b�rl�kte, bu mot�fle örneğ�n Malezya yarımadasının Semang larında35 ve Borneolu Dyaklarda36 karşılaşırız; ayrıca, Güney Amer�ka’ya özgü Şaman�zm�n karakter�st�k b�r özell�ğ�d�r.37 Karş. El�ade, Shaman�sm, s. 35 vd. 34 Agy ., s. 35, 50, ve başka yerlerde. Başka farklılıklar da vardır: S�b�r ya’da şamanların büyük çoğunluğu ruhlar veya Doğaüstü Varlıklar tarafından “seç�l�r”; ayrıca, kend�nden geçme deney�mler� de, Avustralya büyücü hek�mler�n�nk�ne kıyasla çok daha çapıcı ve “dramat�kt�r” (ya da en azından öyle tanımlanır). 35 Er�şt�rme ruhları ve ustaları adayın beden�ne kr�staller koyar; karş. El�ade, Shaman�sm, s. 52. 36 Yaşlı şaman çakıltaşı veya başka nesneler b�ç�m�nde büyülü “güçler” yerleşt�r�r (agy ., s. 57). 37 Karş. agy ., s. 52 vd. 33
Büyücü Hekimler ve Doğaüstü Modelleri 163
Zaten d�kkat çekt�ğ�m g�b�38 Elk�n Avustralya büyücü hek�mler�n�n er�şt�r�lme örüntüsü �le orres Boğazı adası yerl�ler�n aracılığıyla gel�şt�r�lm�ş g�b� görünen doğu Avustralya’nın mumyalama r�tüel� arasında b�r benzerl�k vardır (orres Boğazı adası yerl�ler� çok yakın b�r zamana kadar bell� t�pte b�r mumyalama uyguluyorlardı). Ayrıca, Elk�n bu tür Melanezya etk�ler�n� d�ğer yüksek kültürlerle (belk� Mısır?) �l�şk�lend�rmeye eğ�l�ml�d�r. Şaman�zme özgü bu er�şt�rme örüntüsünün köken�n� ve yayılım gösterme şekl�n� burada ele almayacağım. Ama Avustralya’ya özgü uyarlamasının (temelde Mısır kökenl�?) b�r mumyalama r�tüel�ne dayandığı asılsız b�r �dd�adır. Aks� takd�rde, S�b�rya ve Güney Amer�ka şaman er�şt�rmeler�n� de benzer mumyalama r�tüel� etk�ler�yle açıklamamız gerekmez m�? Avustralya’da olduğu kadar S�b�rya’da da gözlemlenen – örneğ�n, adayın gökyüzüne ve yeraltına g�tmes� g�b�– bazı tamamlayıcı er�şt�rme mot�fler�n�n yaygın b�r dağılım göstermes� ve dünyanın tamamında Şaman�zme özgü prat�klerde benzerl�kler saptanması, farklı t�pte Şaman�zmler�n ortaya çıktığı arka�k b�r aşamayı �şaret eder. Elbette bu, bazı Şaman�zm b�ç�mler�n�n tar�h boyunca daha yüksek ve daha yen� kültürlerden güçlü b�r b�ç�mde etk�lenmed�ğ� anlamına gelmez. Örneğ�n, Orta Asya ve S�b�rya Şaman�zm� açıkça İran (temelde Mezopotamya) Şaman�zm�n�n �zler�n� taşır; ayrıca, H�nt ve Budd�st etk�ler� de bel�rg�nd�r. 39 Avustralya’ya özgü m�st�k tekn�kler üzer�nde Asya kökenl� etk�ler olması �ht�mal�n� a pr�or� olarak göz ardı etmemek gerek�r. Elk�n Avustralyalı büyücü hek�mler�n paraps�koloj�k güçler�n� H�nt ve �betl� yog�ler�n becer�ler�ne benzet�r. Z�ra ateşte yürümek, “büyülü kordonu veya �p�” kullanmak, görünmez olma ve başka b�r yerde ortaya çıkma, “b�r yerden b�r yere hızlı g� Karş. bu k�tapta s. 27 vd. (d�pnot 45), gönderme Elk�n, Abor�g�nal Men of H�gh Degree , s. 40-41. 39 Karş. El�ade, Shaman�sm, s. 495 vd. 38
164 Avustralya Dinleri
deb�lme” gücü vb. tıpkı H�nt fak�rler� ve yog�ler �ç�n olduğu g�b� Avustralyalı büyücü hek�mlerde de yaygındır. Elk�n şöyle yazar: “H�nd�stan ve �bet’e özgü Yoga ve g�zem prat�kler� �le yüksek mertebeden Avustralya yerl�ler�n�n uygulamaları ve ps�ş�k güçler� arasında tar�hsel b�r bağlantı olması muhtemeld�r. H�ndu�zm, Doğu H�nt adalarına yayılmıştır. Yoga, Bal�’de b�r külttür ve Avustralyalı büyücü hek�mler�n bazı olağanüstü becer�ler� de Papua’dak� ‘muad�ller�n�nk�lerle’ benzerl�kler taşır.”40 Elk�n’�n varsayımını kanıtlamak �ç�n Avustralya’da Orta Asya ve S�b�rya’dak�ne benzer b�r durum olduğunu söyleyeb�l�r�z. Ama b�r kez daha vurgulayayım; bu benzerl�k, Avustralyalı büyücü hek�mler�n ây�nler�, �nançları ve g�zem-büyü tekn�kler�n�n H�nt etk�s� altında yaratıldığı anlamına gelmez. Bu r�tüeller�n ve �nançların çoğunun arka�k yapısı bel�rg�nd�r. Üstel�k Avustralyalı büyücü hek�mler kab�les�n�n en g�zl�, yan� en esk� d�nsel geleneğ�n�n tam merkez�nde yer alır. “Büyü becer�ler�” arka�k t�pted�r ve büyük b�r bölümü, H�nt etk�s�n�n �dd�a ed�lemeyeceğ� (örneğ�n, Kuzey Kutbu bölgeler�nde ve �erra del Fuego’da*) d�ğer �lkel kültürler�n şamanları ve büyücüler� tarafından da uygulanır.41 Bu “g�zemlerden” yalnızca b�r�ne, “büyülü �pe” değ�nmekle yet�neceğ�m.42 Göğe çıkmak �ç�n g�zeml� b�r �p kullanan W� Elk�n, Abor�g�nal Men of H�gh Degree , s. 76-77. Bu pasajı daha önce aktarıp tartıştım, bkz. B�rth and Reb�rth, s. 100. * Ateş oprakları; Güney Amer�ka’nın güney ucunda aynı adı taşı yan b�r büyük adası da olan adalar topluluğu. Macellan Boğazı’nın ötes�nde, 53° �le 56° güney enlemler� arasında bulunmaktadır. (ç.n.) 41 Aks�ne, bu k�tapta daha önce de d�kkat çekt�ğ�m g�b�, Avustralya büyücü hek�m�n�n ş�fa f�k�rler� ve uygulamaları �le H�nd�stan’ın yerl� kab�leler�n�n büyücü hek�mler�n�nk�ler arasında kayda değer benzerl�kler vardır. 42 Bu problem� şurada ele aldım: “Mythes et symboles de la corde”, Eranos Jahrbuch, XXIX (1961) 109-37, yen�den basım, şu çalışmamda: 40
Büyücü Hekimler ve Doğaüstü Modelleri 165
radjur� büyücü hek�m�n�n örneğ�n� aktaracağım (bkz. s. 132). Berndt’�n topladığı b�lg�ye göre, kordonu Ba�ame verm�ş ve adayın beden�ne şarkı söylem�şt�r (s. 135). Er�şt�rmelerde veya er�şt�r�lm�ş yet�şk�n erkekler mecl�s�n�n toplanmasından önce büyücü hek�mler �pler�n� çıkarmak �ç�n “şarkı söyleyerek” güçler�n� serg�lerler; b�r ağacın altında sırtüstü yere yatarlar ve tıpkı b�r örümceğ�n ağını çıkarması g�b�, �pler�n� yukarıya doğru çıkarırlar ve eller�yle �pler�n� tutup tırmanarak ağacın tepes�ne çıkarlar.” Daha sonra, �pler�n� başka b�r ağaca gönder�rler “ve böylece havada dolaşırlar”.43 B�r W�radjur� yaklaşık 1882 yılındak� er�şt�rmes�nde, ateşte yürümey� ve büyülü �pe tırmanmayı da �çeren büyüsel b�r performansa tanık olmuştur. Söz konusu er�şt�rmede, b�r Won ga�bon “b�lge k�ş�s�” b�r ağacın altında sırt üstü yere uzanır ve �p�n�n çıkması �ç�n “şarkı söyler”; �p dosdoğru yukarıya çıkar ve adam da �pe tırmanarak ağacın en üstüne ulaşır, orada yerden on �k� metre yüksekte b�r kuş yuvası vardır. “ırmanırken vücudu �p�n�n çıkması �ç�n ‘şarkı söylerken’ aldığı poz�syonun tamamen aynısını almıştır; başı arkaya yaslanmış, beden� gerg�n, bacakları ve kolları �k� yana açılmış. Yuvaya tırmanır ve ortada oturur, aşağıdak� �nsanlara el sallar. Sonra aynı şek�lde örümceğ�n ağını kullanmasını andırırcasına sırtı yere bakacak b�ç�mde aşağıya �ner. Yere ayak bastığında, �p�n aşağıya toplanıp yen�den test�sler�ne g�rd�ğ� görüleb�l�r.”44 D�ğer �lkel toplumlarda da benzer “becer�lere” rastlarız. Örneğ�n, �erra del Fuego kab�leler�nden b�r�s� olan Ona ların şamanının yaklaşık üç metre uzunluğunda “büyülü b�r �p�” Meph�stophélès et I’androgyne (Par�s, 1962), s. 200-237 (= “Cordes et mar�onnettes”). Maalesef, İng�l�zce çev�r�de, Meph�stopheles and the Androgyne (New York, 1965, s. 160-88), İng�l�zce alıntılar her zaman or�j�nal met�nden alınmadı, Fransızcadan çev�r�ld�. 43 Berndt, “Wuradjer� Mag�c”, I. Kısım, s 340. 44 Agy ., S. 341-42. Elk�n bu örnekler� Berndt’�n saha notlarından alıp aktarır, Abor�g�nal Men of H�gh Degree , s. 64-65.
166 Avustralya Dinleri
vardır, bu �p� ağzından çıkarır ve anında yutarak yok eder.45 Daha öncek� b�r çalışmamda �ler� sürdüğüm g�b�, bu tür büyü kullanımları H�nt fak�rler�n�n “�p becer�ler�ne” benzer. Aslında, �p becer�s�n�n �k� kurucu öges�, yan� büyü yardımıyla �pe tırmanma ve beden�n parçalara ayrılmasına Avustralya büyücü hek�mler�n�n gelenekler�nde de rastlanır. Bu tür uygulamaların önem� açıktır: Büyücü hek�mler�n g�zeml� güçler�n� göster�rler; “bu dünyayı” aşab�lme ve Doğaüstü Varlıklar ve m�tsel Kahramanlar g�b� davranab�lme becer�ler�n� açığa vururlar. “Büyülü b�r kordon veya �p” yardımıyla ağaçların vb. tepes�ne tırmanma, büyücü hek�m�n göğe yükseleb�lme ve göksel Yüksek Varlıklarla buluşab�lme gücünün b�r “�spatıdır”.
Büyücü Hek�mler ve Gökkuşağı Yılan Geleceğ�n büyücü hek�m�n�n beden�ne kuvars kr�staller�n�n veya d�ğer büyülü maddeler�n (�st�r�dye kabukları, �nc�ler veya “yılan ruhlar”) yerleşt�r�lmes� Avustralya’nın tamamında yer alan b�r uygulamadır. Bu tür maddeler�n alınması “son derece öneml�d�r çünkü büyücü hek�m�n güçler� doğrudan doğruya bunlarla �l�şk�l�d�r ve aslında onlar aracılığıyla uygulanır”. 46 Aslında, bu tür maddeler�n bedene alınması büyücü hek�m�n beden�n�n m�st�k “başkalaşımı” anlamına gel�r. Bazı güneydoğu kab�leler�nde kuvars kr�staller�n�n Gökkubbeden yeryüzüne düştüğüne �nanılır. B�r anlamda “katılaşmış ışıktırlar”. 47 Ama Güneydoğu ve Kuzeybatı Avustralya’nın neredeyse tamamın-
Bkz. E. Lucas Br�dges, Te Uttermost Part of the Earth (New York, 1948) s. 284 vd. 46 Elk�n, Te Austral�an Abor�g�nes . s. 305. 47 El�ade, Meph�stophélès et l ’androgyne , s. 24 vd. Kuvars kr�staller�ne �l�şk�n esk� kaynaklar Mauss tarafından derlenm�ş ve ele alınmıştır; bkz. Mauss, agy ., s. 136, n. 1; 137, n. 3; 139 vd. 45
Büyücü Hekimler ve Doğaüstü Modelleri 167
da kuvars gökyüzü âlem�yle ve gökkuşağı �le bağlantılıdır.48 İst�r�dye kabuğu da benzer şek�lde Gökkuşağı Yılan �le bağlantılıdır; yan� aslında, hem gökyüzü �le hem de suyla bağlantılıdır. Bu tür maddeler� (beden�n�n �ç�ne) almak temelde göksel Yüksek Varlıkların veya kozm�k tanrısallığın en mükemmel örneğ� olan Gökkuşağı Yılanın m�st�k özü �le bütünleşmek, onun b�r parçası olmak anlamına gel�r. Gerçekten de, çok fazla sayıda kab�lede büyücü hek�mler güçler�n� Gökkuşağı Yılandan almakla nam salmıştır. 49 Daha esk� b�r açıklamaya göreyse, Br�sbane yerl�ler� Gökkuşağı Yılanın kuvars kr�staller�n� kustuğuna �nanır: “büyücü hek�mler bunları nerede bulacaklarını, yan� gökkuşağının nerede son bulduğunu b�l�rler.”50 Queensland’dek� Kab� kab�les�n�n büyücü hek�mler� Gökkuşağı Yılan’dan sadece kuvars kr�staller�n� almazlar, yılan onlara ayrıca b�r de “büyülü �p” ver�r. 51 Mathews’ın aktardığına göre, b�r W�radjur� büyücü hek�m� g�d�p Yılan Wāw� �le buluşab�l�r ve yılan onu “kend� karanlık mağarasına götürür ve ona corroboree ây�n� �ç�n yen� b�r şarkı söyler”. Büyücü şarkıyı öğrenene kadar �y�ce ezberler, sonra dönüp ka Bkz. Elk�n, Abor�g�nal Men of H�gh Degree , s. 43 vd.; ayrıca, büyücü hek�me dönüştürülme kuvars kr�staller�n�n rolü bakımından karş. s. 93, 98, 103 ve s. 107 vd. 49 A. R. Radcl�ffe-Brown, “Te Ra�nbow-Serpent Myth of Austral�a”, Journal of the Royal Anthropolog�cal Inst�tute , LVI (1926), 19-25, özell�kle s. s. 19 (Queensland) ve s. 24 (Kakadu, �n Northern err�tory); aynı yazar, “Te Ra�nbow-Serpent Myth �n South-East Austral�a”, Ocean�a , I (1930), 342-47; A. S. Elk�n, “Te Ra�nbow- Serpent �n North-West Austral�a”, Ocean�a , I (1930), 349-52 (Forest R�ver D�str�ct, Karadjer�, vb.); aynı yazar, Abor�g�nal Men of H�gh Degree , s. 144; vb. 50 Radcl�ffe-Brown, “Te Ra�nbow-Serpent Myth of Austral�a”, s. 20; karş. bu k�tapta d�pnot 22. 51 J. Mathew, akt. Radcl�ffe-Brown, “Te Ra�nbow-Serpent Myth of Austral�a”, s. 20-21. 48
168 Avustralya Dinleri
b�len�n d�ğer üyeler�ne şarkıyı ve dansı öğret�r. 52 Hall’s Creek D�str�ct bölges�ndek� Lunga ve Djara kab�leler�n�n �nanışına göre, Kulabel , Gökkuşağı Yılan, su çukurunda yıkanan adayı “öldürür” ve sonra büyücü hek�m yapar. Aday önce hastalanır ve del�r�r, ama sonunda kuvars kr�staller�yle bağlantılı olarak gücünü kazanır.53 Unambal lar �ç�n büyücünün gücünün kaynağı Ungud ’dur. Uykusunda adayın ruhu Ungud ’a g�der ve yeraltı Yılanından kuvars kr�staller�n� alır.54 Ungar�ny�n lere göre de, büyücü hek�m�n görev�n� ve gücünü veren Ungud ’dur, yalnızca bazı �st�sna� durumlarda Göksel Kahraman Wálangala , Un gud ’un yer�n� alır.55
Büyücü Hek�mler�n İşlevler� ve İt�barları Er�şt�rmen�n büyücü adayının �nsan olma koşulunda b�r “dönüşüm” gerçekleşt�rd�ğ�n� artık b�l�yoruz. Aday “ölür”, kem�kler� ve et� tem�zlen�r veya alınır ve onların yer�ne beden�n�n �ç�ne büyülü maddeler koyulur; gökyüzüne uçar, den�zler�n d�b�ne dalar veya yeraltına �ner ve Doğaüstü Varlıklarla, Kahraman Atalarla veya hayaletlerle karşılaşır; sonunda, hayata ger� döner –artık büsbütün “değ�şm�ş” b�r varlıktır. Aslında artık varoluşsal olduğu kadar ontoloj�k olarak da kend�s� g�b� �nsanlardan çok İlk Varlıklara daha fazla benzer hale gelm�şt�r. Genell�kle sıradan fan�ler�n göremed�ğ�, ulaşamadığı bu tür Varlıkları görmekle, onlarla buluşmakla ve konuşmakla kalmaz, ayrıca onlardan b�r� g�b� davranır, hattâ gerçekte kend�s�n� er�şt�ren ve g�zeml� �nsanüstü güçler�n� veren Doğaüstü Varlık g�b� dav Radcl�ffe-Brown, “Te Ra�nbow-Serpent Myth of Austral�a”, s. 21. 53 Elk�n, “Te Ra�nbow-Serpent �n North-West Austral�a”, s. 350; aynı yazar, Abor�g�nal Men of H�gh Degree , s. 138 vd. 54 A. Lommel, D�e Unambal. E�n Stamm �n Nordwest-Austral�en (Hamburg, 1952), s. 42 vd. ve s. 177. 55 H. Petr�, Sterbende Welt �n Nordwest-Austral�en (Braunschwe�g, 1954), s. 250 vd. 52
Büyücü Hekimler ve Doğaüstü Modelleri 169
ranmaktadır. Büyücü tıpkı İlk Varlıklar g�b� uçab�l�r, görünmez olab�l�r, ortadan kaybolup başka b�r yerde ortaya çıkab�l�r, canlıların ve ölüler�n ruhlarını göreb�l�r. Bu “başkalaşım” sayes�nde büyücü eşzamanlı olarak �k� dün yada yaşar: Kab�les�n�n gerçek dünyasında ve İlk Varlıkların yeryüzünde yaşadığı ve etk�n olduğu başlangıcın kutsal dünyasında eşanlı yaşar. Bu nedenle, büyücü kab�le �le kab�len�n m�tsel tar�h�n�n Kahramanları arasındak� arabulucu rolünü üstlen�r. “Düş Zamanı” �le teması kab�len�n d�ğer üyeler�nden hem daha fazla hem de daha �y� yen�den canlandırab�l�r ve böylece dünyasını yen�ler. Başlangıcın masalsı dönem�yle her �sted�ğ�nde yen�den bütünleşeb�ld�ğ� �ç�n yen� m�tler�n ve r�tüeller�n “düşünü kurab�l�r”. Sonunda bu tür yen� yaratılar kab�len�n d�nsel geleneğ�ne dâh�l ed�l�r, ama k�ş�sel buluş sayılmazlar, çünkü “Düş Zamanının” aynı sonsuz kaynağına a�tt�rler. Büyücünün tüm “kamusal” �şlevler� ve görevler� benzers�z varoluş koşuluyla gerekçelend�r�l�r. Hastaları �y�leşt�reb�l�r çünkü hastalığa neden olan büyülü nesneler� göreb�l�r ve bunları etk�s�z hale get�reb�l�r veya yok edeb�l�r. 56 Yağmur yağdırab�l�r çünkü gökyüzüne g�deb�l�r ve bulutları çağırab�l�r. 57 Kab�les�n� büyüye dayalı saldırılarına karşı koruduğunda kara büyücü g�b� davranır: “İşaret eden kem�kler�” * h�ç k�mse ondan daha �y� kullanamaz ya da h�ç k�mse b�r kurbanı zeh�rle öldürmek �ç�n ondan daha �y� “şarkı söyley�p büyü yapamaz”. oplumsal �t�barı, kültürel rolü ve pol�t�k üstünlüğü temelde büyüsel-d�nsel “gücünden” kaynaklanır. W�radjur� ler�n �nanışına göre, çok
Bkz. kaynakça, Petr�, “Der austral�sche Med�z�nmann”, II. Kısım, s. 160, d�pnot 238. Ayrıca karş. Lommel, agy ., s. 45 vd. 57 Bkz. Petr�, “Der austral�sche Med�z�nmann”, II. Kısım, s. 175-90; aynı yazar, Sterbende Welt , s. 175-90. * Yaklaşık 20 cm uzunluğunda kem�k parçaları, Avustralya yerl�ler� tarafından kara büyüyle b�r�s�n� hasta etmek �ç�n kullanılır. (ç.n.) 56
170 Avustralya Dinleri
güçlü b�r büyücü ölü b�r �nsanı b�le canlandırab�l�r.58 W�radjur� büyücüsünü tanımlayan Berndt, onun “kab�le �le �lg�l� tüm meselelerde, özell�kle de geleneksel ve d�nsel yaşamla bağlantılı konulardak� der�n b�lg�s�n�” vurgular. Kab�len�n en mükemmel “b�lges�d�r” ve aynı zamanda büyük b�r toplumsal prest�je sah�p b�r�s�d�r. “Kab�len�n l�derl�ğ�n� üstlen�p toteme dayalı törensel yaşamda başı çeken b�r rol oynamak onun �ç�n çok kolaydır; böylel�kle, kab�len�n hem toplumsal-pol�t�k (dünyev�) hem de ruhan� l�der� olab�l�r.”59 Ama büyücü her ne kadar benzers�z b�r ayrıcalıklı konuma sah�p olsa da, başlangıç zamanının Kahramanlarıyla �let�ş�m� yen�den kurab�len ve dolayısıyla büyüsel-d�nsel güçlere sah�p olan tek k�ş� değ�ld�r. Gerçekten de, kab�len�n tam anlamıyla er�şt�r�lm�ş her üyes�, özel r�tüeller aracılığıyla, m�tsel dönemle yen�den bütünleşeb�l�r. Örneğ�n, “büyüme/bolluk törenler�” ya da Wondj�na res�mler�n� yen�den boyama r�tüel� er�şt�r�lm�ş b�rçok yet�şk�n tarafından per�yod�k olarak gerçekleşt�r�l�r. Kend� bel�rl� kutsal “tar�h�n�” herkes yen�den canlandırab�l�r, dolayısıyla yen�den yaşayab�l�r. Ayrıca, herhang� b�r erkek yet�şk�n en azından kısmen bazı özel büyü güçler�ne sah�p olab�l�r. “Şarkı söyleyerek” veya “�şaret eden kem�klerle” herkes kara büyü yapab�l�r.60 Aynı şek�lde, yağmur yağdırmak da sadece büyücülere özgü özel b�r ayrıcalık değ�ld�r. “İş� bu olan” yağmur yağdırıcılar vardır; üstel�k vah�y alan b�rçok k�ş� de yağmur yağdırab�l�r.61 Ama ancak ölünün de çok “güçlü b�r adam” olması koşuluyla; Berndt, “Wuradjer� Mag�c”, II. Kısım, s. 82 vd. 59 Agy ., Part I, s. 332. 60 Petr�, “Der austral�sche Med�z�nmann”, Part II, s. 160 vd.; “kara büyüye” �l�şk�n b�bl�yografya �ç�n karş. s. 164, d�pnot 234. R. M. ve C. H. Berndt, Te World of Te F�rst Austral�ans (Ch�cago, 1964), s. 266 vd. 61 Orta K�mberley’de, her ne kadar b�r totem grubunun her şef� bel�rl� b�r Wondj�na ’nın resm�n� yen�den yaparak yağmur yağdırab�lse 58
Büyücü Hekimler ve Doğaüstü Modelleri 171
Bununla b�rl�kte, büyücü hek�m dışında farklı t�pte büyücüler ve transa geçeb�len k�ş�ler de vardır; bazı durumlarda bunların �şlevler� büyücününk�lerle örtüşeb�l�r. Zaten gördüğümüz üzere büyücü hek�m, kara büyüyü yapanla onun yöntemler�n� kullanarak savaşır. Öncel�kle, Avustralya’nın güneydoğu kes�m�nde rastlanan b�rkaç �st�sna� durum dışında, büyücü hek�m saldırı amaçlı veya k�ş�sel nedenlerle kara büyü uygulamaz; kara büyüye başvurduğu �st�sna� durumlarda da bunu düşman kab�len�n üyeler�ne karşı kullanır. Kara büyücüyü farklı kılan, onun toplum karşıtı dürtüler�d�r ve bu onu, büyücü hek�mden kes�n olarak ayırır. Ama büyücü hek�m �le yen� şarkıları ve dansları �cat eden “corroboree büyücüsü” arasındak� bu tür farklılıklar çok da bel�rg�n değ�ld�r. H�ç kuşkusuz herhang� b�r büyücü düş kurmaya veya kend�nden geçmeye dayalı deney�mler�n sonucunda yen� corroboree ây�nler� �cat edeb�l�r. B�rçok kab�lede büyücü hek�mler ruhlar âlem�ne yaptıkları yolculuklardan es�nlen�r ve vah�y alırlar ve buna bağlı olarak, kab�len�n geleneğ�n�n zeng�nleşmes�, kab�len�n kabul ett�ğ� bu t�nsel rehberl�klerle sağlanır. 62 Örneğ�n Kul�n, Wotjobaluk ve Wurunjerr� kab�leler�nde büyücü hek�mler aynı zamanda kab�len�n ozanıdır ve bazı durumlarda, ozan doğrudan doğruya Bunj�l ’den es�nlen�r ve vah�y alır. 63 Ama gördüğümüz g�b� (bu k�tapta s. 137) Kurna� ler gerçek büyücü hek�m (mulla-mullung ) �le hayalperest ozan ve corroboree ler�n yaratıcısı b�rra-ark arasında kes�n b�r ayrım yapar. Bazı kab�lelerde, yen� şarkıların ve dansların yaratıcıları özel b�r grup olarak sınıflandırılır. Örneğ�n, K�mberley’n�n batısında, yen� corroboree ler�n �cat ed�lmes� büyücü hek�m�n görevler� arasındadır, ama K�mberley’n�n �ç kes�mler�nde “Şeytan hek�m” olarak adlandırılan büyücü, “Ungud hek�m”den tamamen de yalnızca büyücü hek�m�n gücü yağmuru durdurab�l�r; karş. Petr�, “Der austral�sche Med�z�nmann”, II. Kısım, s. 187. 62 Bkz. sıralanan örnekler agy ., s. 192 vd. 63 How�tt, agy ., s. 418.
172 Avustralya Dinleri
farklıdır. “Şeytan hek�m” ölüler d�yarına yaptığı esr�k (yan�, düşsel) yolculukların ardından ya da fundalık ruhlarıyla karşılaşmalarından sonra yen� corroboree ây�nler� açıklar, oysa d�ğer büyücüler�n es�n kaynağı Ungud ’dur.64 N�hayet�nde, büyücü hek�m �le “corroboree büyücüsü” arasındak� �k�lem�n kökenler�, bell� t�pte b�r kend�nden geçme dene y�m�n�n d�nsel önem�n�n g�derek artmasına dayanıyor olab�l�r; bu kend�nden geçme t�p�, ruhlar ve ölüler d�yarına yolculuktur. Yen� şarkıların ve dansların yaratılması bu tür k�ş�sel, kend�l�ğ�nden kend�nden geçme deney�mler�ne g�derek daha fazla bağımlı hale gelm�şt�r. Dolayısıyla, d�nsel ve sanatsal yaratıcılık büyücü hek�mler�n geleneksel kapalı çevreler� dışındak� b�reylerde de teşv�k ed�l�r.
“Uzmanlar” ve “Muc�tler” B�rb�r�yle �l�şk�l� �k� farklı d�nsel fenomenler kategor�s�yle karşı karşıyayız: (1) Büyücüler�n büyüsel-d�nsel deney�mler�n�n çeş�tl�l�ğ�n�n doğurduğu sonuçlar ve (2) uzman olmayanların uzmanların g�zeml� b�lg�ler�n� ve g�zl� tekn�kler�n� ele geç�rerek “güçler�n�” ve toplumsal-d�nsel nüfuzlarını artırma eğ�l�m�. Büyücü el�ndek� b�rçok farklı �mkânı kullanarak kutsalla �l�şk�l� deneyler yapmak ve büyüsel-d�nsel güçler üzer�nde hâk�m�yet kurmak zorundadır ve bu nedenle, pek çok farklı yola başvurur. Aynen şamanlar ve d�nle �lg�l� d�ğer uzmanlar g�b� Petr�, “Der austral�sche Med�z�nmann”, II. Kısım, s. 90 vd. Doğrudan doğruya b�r ruhtan es�nlenen şarkı ve dans örnekler� de vardır. D�e�r� kab�les�nde durum böyled�r; b�r adam öldüğünde, ruh b�rçok gece onun küçük erkek kardeş�ne görünür ve ona yen� şarkılar öğret�r; karş. O. S�ebert, “Sagen und S�tten der D�e�r� und Nachbar-Stämme �n Zentral-Austral�en”, Globus , XCVII (1910), 185. Alışılmadık b�r b�ç�mde, Darl�ng R�ver’dak� Bark�nj� kab�les�nde kara büyü uzmanları da yen� corroboree ler yaratır; karş. F. Bonney (1884), aktaran Petr�, “Der austral�sche Med�z�nmann”, II. Kısım, s. 193. 64
Büyücü Hekimler ve Doğaüstü Modelleri 173
Avustralyalı büyücü hek�mler de “kutsal konusunda uzmandır”. Ama kutsalla bağlantılı deney�mler�n�n büyük b�r bölümü daha �ler� düzeyde b�r “uzmanlaşma” gerekt�r�r; dolayısıyla, gördüğümüz g�b�, bell� anlarda ve bazı kab�lelerde “yağmur yağdıran” veya yen� şarkıların ve yen� dansların bulan k�ş� yen� sınıftan b�r�s� hal�ne gel�r. “Uzmanlaşma” sürec� her zaman bu �şlevler�n b�r arada var olduğu bell� b�r büyücü hek�m sınıfında mı başlamıştır, yoksa aks�ne t�nsel olarak yetenekl� ama büyücü olmayan k�ş�ler arasında mı başlamıştır? Bu yanıtlanması zor b�r sorudur. Büyük b�r olasılıkla, her �k� şek�lde de gerçekleşm�şt�r –çünkü zaten gördüğümüz üzere, b�r büyücü hek�m aynı zamanda b�r yağmur yağdırıcı, b�r ozan ve yen� corroboree ler�n yaratıcısı olab�l�r ve çoğunlukla öyled�r de ya da tam ters� de mümkün olab�l�r, yan� herhang� b�r er�şt�r�lm�ş yet�şk�n erkek bu tekn�klerden b�r�n� gel�şt�reb�l�r ve b�r “uzmana” dönüşeb�l�r. Ama b�r yağmur yağdırıcı geleneksel büyücü hek�m�n karmaşık �şlevler�n� asla yer�ne get�remez veya onun d�nsel ve toplumsal prest�j�ne asla sah�p olamaz. Bell� b�r uğrakta, büyücü hek�ml�ğ�n dışında kalan corroboree ler�n yaratıcıları �ç�n de aynısını söylemek mümkün olab�l�r. Büyücü olmayan k�ş�n�n “büyücünün” tekn�kler�ne başvurarak büyüsel-d�nsel güçler kazanma eğ�l�m�ne gel�nce, bu gayet �y� b�l�nen evrensel b�r fenomend�r. Avustralya’da bu tür b�r eğ�l�m, kab�len�n er�şt�r�lmes� yoluyla geçerl� kılınır ve teşv�k ed�l�r. Er�şt�rmes� tam anlamıyla tamamlanmış b�r yet�şk�n erkek kab�len�n kutsal tar�h�n�n parçası olmakla kalmaz, aynı zamanda masalsı başlangıç zamanının kutsallığına nasıl yen�den ulaşacağını da öğren�r. Bazı durumlarda –K�mberley ve başka yerlerde– b�r b�rey�n d�nsel yaşama dâh�l ed�lmes� onun büyücü hek�m�n güçler�ne, özell�kle de yağmur yağdırma gücüne sah�p olmasını sağlar. Genel olarak, büyüsel-d�nsel güçlere sah�p olmak ve bunları artırmak �steyen ama büyücü olmayan b�r�s�ne açık �k� yol olduğu söyleneb�l�r: (1) Kara büyü tekn�kler� ve (2) kend�nden
174 Avustralya Dinleri
geçmeye dayalı deney�mler. En temel kara büyü, yan� “�şaret eden kem�kler” herkes�n er�ş�m�nded�r; ama daha karmaşık ed�mler (örneğ�n, “yağ çalma” [yan�, büyüyle güçsüz düşürüp hasta etmek �ç�n zayıflatma]) sadece “uzman”ın yetk�s�nded�r. Ayrıca, kara büyü korkusu ve büyü yapma gerekçes�yle zan altına alınma r�sk� de o kadar yaygındır k� çok az k�ş� bu tür tehl�kel� tekn�klerle güçler�n� artırmaya yelten�r. D�ğer taraftan, düşsel ve kend�nden geçmeye dayalı dene y�mler büyüsel-d�nsel güçler�n en mükemmel örneğ�n� tems�l eder. Burada geleneksel büyücü hek�m aynı zamanda b�r model �şlev� görür. Gelgelel�m, büyücü olmayan k�ş�ler�n kend�nden geçmeye dayalı ve düşsel deney�mler� �se arka�k örüntülere aynı katılıkta bağlı değ�ld�r ve bu nedenle, d�nsel ve sanatsal dışa vurumları bazı durumlarda kab�len�n bazı kes�mler�nde daha der�n b�r �z bırakab�l�rler. D�ğer taraftan, büyücü hek�me �l�şk�n daha �y� �fade ed�lm�ş özel b�r m�toloj�n�n eks�kl�ğ� neden�yle, kend�nden geçen (esr�k) k�ş�n�n yaratıları farklı amaçlarla sah�plen�leb�l�r, değ�şt�r�leb�l�r ve kullanılab�l�r. Bazı durumlarda, corroboree –�lle de “kara büyü” tarzında olmasa da– büyüsel yönel�ml� b�r r�tüel hal�ne gelm�şt�r. Ama Batı kültürünün etk�s� kapsamında yaşanan kültürel etk�leş�m sürec� aracılığıyla yen� corroboree lerden bazıları bağımsız gezg�n kültler hal�ne gelm�şt�r. Corroboree n�n başlangıçtak� özgün amacı, yan� profesyonel olmayan k�ş�n�n büyüsel-d�nsel güçlere sah�p olma ve bunları gel�şt�rme arzusu, geleneksell�kten uzak ve saldırgan b�r tutumun doğmasına neden olmuştur. Böylece, yen� corroboree ler hem kab�len�n öncel�kle büyücü hek�mler tarafından tems�l ed�len geleneksel d�nsel s�stem�ne karşı b�r ayaklanmanın, hem de büyüsel güçlere yönel�k g�derek artan b�r kamusal �lg�n�n dışavurumudurlar. B�r sonrak� bölümde göreceğ�m�z üzere, Kuràngara kültü bu tür b�r sürec� fazlasıyla yansıtır. Özetle, büyücü hek�m�n er�şt�rmes� sırasında kend�s�ne açıklanan ve öğret�len Doğaüstü Varlıkları takl�t etmes�, daha düşük başka b�r düzeyde büyücü hek�m�n kend� tekn�kler�n�n meslekten
Büyücü Hekimler ve Doğaüstü Modelleri 175
olmayan bazı yetenekl� k�ş�lerce kend�l�ğ�nden veya �steyerek takl�t ed�lmes�yle tıpatıp aynıdır . Benzer b�r duruma dünyanın başka yerler�nde de rastlanır. S�b�rya ve Okyanusya’nın bazı kes�mler�nde şamanın davranışı, tekn�kler� ve transları, her tür esr�k veya aklını kaçırmış b�rey ve hattâ çocuklar tarafından takl�t ed�l�r.65 emelde, bu tür fenomenler meslekten olmayanların kend�ler�n� sıkıntıya sokmadan, r�ske atmadan, acı çekmeden ve “yüksek mertebeden adamların” geleneksel er�şt�rmes�n�n zorunlu kıldığı uzun eğ�t�m ve öğret�m sürec�ne g�rmeden “kutsallık uzmanlarının” “gücünü” ve prest�j�n� kazanma umutlarını ve arzularını yansıtır. Bell� b�r bakış açısından bakıldığında, bu süreçte “dünyev�leşt�rmen�n” kökenler�n� saptamak mümkündür, çünkü açıkça ayrıcalıklı d�nsel seçk�n sınıfa karşı b�r tepk�y� �fade eder ve örtük olarak da söz konusu seçk�n sınıfın kutsallığa dayalı başlangıçta sah�p olduğu değerler�, onların davranışlarını ve kurumlarını �t�barsızlaştırma, bunların �ç�n� boşaltma arzusunu yansıtır. D�ğer taraftan, geleneksel d�nsel b�r b�ç�m�n dünyev�leşmes� kolekt�f veya b�reysel yaşamın d�ğer alanlarının yen�den kutsallaştırılması sürec�n�n yolunu açar.
Bazı örnekler �ç�n bkz. El�ade, Shaman�sm, s. 252 vd. (Koryak, Chukchee kab�leler�) ve s. 362 vd. ( Okyanusya ). 65
5. Bölüm
ÖLÜM, ESKAOLOJİ VE BAZI SONUÇLAR
Ölüm, Cenaze Törenler� ve Soruşturma Ölüm r�tüeller�nde büyücü öneml� b�r rol oynar, çünkü “kat�l�” açığa çıkarab�l�r ve böylece �nt�kam alınmasını sağlayab�l�r. Bü yücünün t�nsel güçler� ve toplumsal �t�barı sayes�nde, ölümün yol açtığı kr�z, çılgınca �nt�har eylemler�yle son bulmaz. D�ğer b�rçok d�nde olduğu g�b�, Avustralya’da da ölme ed�m� b�rb�r�ne karşıt, b�rb�r�yle çel�şen ter�mlerle �fade ed�l�r. D�ğer taraftan, Avustralya yerl�ler� �nsanın sadece ölüm aracılığıyla en yüksek t�nsel mertebes�ne ulaşab�leceğ�ne �nanır; yan�, ancak ölüm sayes�nde saf t�nsel b�r varlık hal�ne geleb�l�r. “Ölüm, yan� son er�şt�rme r�tüel�, b�rey� profan dünyadan alır ve onu (yan� ruhunu) tamamen kutsalın dünyasına götürür.” 1 Öte yandan, çok az �st�sna dışında (örneğ�n, çocuklar veya çok yaşlılar), her yen� ölüm felakete dayalı b�r kr�z yaratır. üm topluluk bütün gücüyle tepk� ver�r ve �lk cenaze tören�n�n tamamlanmasından W. Lloyd Warner, A Black C�v�l�zat�on (Harper orchbook [New York, 1964]). s. 402. 1
Ölüm, Eskatoloji ve Bazı Sonuçlar 177
sonra ölünün eşyaları yakılır ve kamp terk ed�l�r. Doğum g�b� ölüm de “doğal” değ�ld�r; b�r�s� neden olur. üm ölüler büyünün kurbanıdırlar. Savaşta mızraklanarak ölmek g�b� kes�nl�kle “doğal” görünen nedenler b�le büyüye bağlanır; çünkü büyücü büyü yaptığı �ç�n yaranın ölümcül olduğuna �nanılır. Her yen� ölümle b�rl�kte toplum b�r bütün olarak, ölümün dünyada �lk kez göründüğü zaman karşılaşılan karanlık tehd�d� yen�den yaşar. Çünkü ölüm kaçınılmaz değ�ld�r. İnsanlar ölümlüdür, çünkü m�tsel Ata öldürülmüştür veya tekrar hayata dönmes� engellend�ğ� �ç�n �nsanlar ölümlüdür. Her yen� ölümle b�rl�kte ölmen�n saçmalığı �lân ed�l�r: Ölüm “doğal” b�r olay değ�ld�r; t�nsel araçlarla, yan� büyüyle �şlenen b�r c�nayett�r. Dolayısıyla, suçlu aranıp bulunmalı ve kurbanın �nt�kamı alınmalıdır. Kıtanın bazı kes�mler�nde, akrabaları, can çek�şen b�r adamın etrafında toplanır ve kab�len�n totem�ne �l�şk�n şarkılar söylerler. Bu, ölmek üzere olan adamı rahatlatır ve kutsal ruhlar dünyasına dönmes� �ç�n onu hazırlar. El�nden geld�ğ�nce o da şarkılara eşl�k eder.2 Murng�nlerde şarkı adamın babasına ve atalarına b�r çağrıdır. B�lg� kaynaklarından b�r�s�n�n açıklaması şöyled�r: “Şarkı söylemeseyd�k, ger� dönemeyeb�l�rd�, çünkü kötü hayaletler (moko�s ) onu yakalardı ve onu alıp yaşadıkları vahş� ormana götürürlerd�. Büyük babalarının ve atalarının gel�p onu alması, totem�n�n geld�ğ� klana ger� götürmes� daha �y�” (Warner, agy ., s. 403). Her �nsanın �k� ruhu vardır: “Gerçek benl�k –önceden var olan ve b�r sürel�ğ�ne veya ebed�yen yaşayacak olan ve bazı kab�leler�n �nanışına göre, reenkarne olab�lecek ezelî ebedî düş zamanı ruhu– ve �k�nc� b�r ruh (düşlerde bel�ren, kend� ölümünden sonra başka b�r k�ş�n�n �ç�nde yaşamaya başlayab�len veya çalılıklarda yaşayıp h�leler, kurnazlıklar yapab�len, korkutab�len ve hattâ reenkarne olduğu bedene zarar vereb�len �k�nc� A. S. Elk�n, Te Austral�an Abor�g�nes (New York, 1964), s. 315; Warner, agy ., s. 403 vd. 2
178 Avustralya Dinleri
b�r ruh)” (Elk�n, agy ., s. 317). Bedenden kes�n olarak ayrılmaya d�renen bu �k�nc� h�lekâr ruhtur ve canlılar r�tüeller�n yardımıyla kend�ler�n� özell�kle bu ruha karşı korurlar. Kadınların ağıtları, ağlayıp sızlanmaları ve d�ğer yas ve umutsuzluk tezahürler�, üzüntüye eşl�k eder, ama ölümden hemen sonra had safhaya varır. Kurbanları kara büyüden koru yab�lecekken bunu yapamayanlara tehd�tler savurulur. Kolekt�f yas ve öfke yalnızca ölünün �nt�kamının kes�nl�kle alınacağının �fade ed�lmes�yle ve böylel�kle duygusal empat�n�n yen�den garant�lenmes�yle kontrol altına alınır. Çünkü her ne kadar b�rçok türde soruşturma varsa da, neredeyse heps� ya cesed�n üzer�ndek� bel�rt�lerle ya da büyücüler� b�lg�lend�rmek �ç�n esk� beden�n� kullanan ruhun verd�ğ� d�rekt�flerle bel�rlen�r. Farklı ölü gömme t�pler� vardır; en yaygınları ölüyü toprağa gömme veya ölünün yüksekçe b�r platforma koyularak yakılması ve serg�lenmes�d�r3 –ama bunların h�çb�r� dolayımsız veya rad�kal değ�ld�r. Ölümün “resm�” beyanı �le ölüden kalanların kes�n olarak bertaraf ed�lmes� arasında genell�kle �k� veya üç aşama vardır ve “soruşturma” bu aşamalardan b�r�nde gerçekleşt�r�l�r. Büyücü mezarın etrafındak� toprağı �nceleyerek kat�l�n yaşadığı yer� bulab�l�r ya da kat�l�n yaşadığı yer�n yakınındak� b�r mezardan gelen b�r ölünün ruhuyla konuşarak kat�l�n nerede yaşadığını açığa çıkarab�l�r; mezarın yakınındak� b�r suçlunun ruhuyla konuşarak veya suçluyu rüyasında görerek de bunu yapab�l�r.4 Fakat ceset ya da daha doğrusu yakınlardak� ruh da “kat�l�” ele vereb�l�r. Örneğ�n, b�r yandan farklı kab�leler�n �sm� söylen�rken, b�r yandan da ölü adamın saçı çek�l�r ve saçın b�ra Farklı gömülme t�pler� �ç�n bkz. Elk�n, agy ., s. 329 vd.; R. M. ve C. H. Berndt, Te World of Te F�rst Austral�ans (Ch�cago, 1964), s. 329 vd. 4 Soruşturma konusunda karş. Elk�n, agy ., s. 311 vd.; R. M. ve C. H. Berndt, agy ., s. 406 vd.; Helmut Petr�, “Der austral�sche Med�z�nmann”, Bölüm II, Annul� Lateranens� (C�ttà del Vat�cano), XVII (1953), 170 vd. 3
Ölüm, Eskatoloji ve Bazı Sonuçlar 179
zı koparsa, kat�l�n o sırada �sm� söylenen kab�leden olduğuna �nanılır. Güney Avustralya’nın kuzeydoğusunda şöyle b�r yönteme başvurulur: Ceset üç adamın başının üzer�ne yerleşt�r�l�r ve kat�l�n kab�les�n�n adı söylend�ğ�nde ceset yer�nden sıçrar. Ayrıca, ceset mezarından çıkarılıp �ç organları �nceleneb�l�r. Elk�n bunu şöyle �fade eder: “Soruşturma b�ç�mler� ölünün ruhunun hâlâ ‘canlı’ olduğunu, cesed� veya parçalarını kontrol edeb�ld�ğ�n� veya kullanab�ld�ğ�n� göster�r… Gerçekten de, �nt�kam alınana veya bu konuda tatm�n oluncaya ve gömme ve yas ây�nler� tamamlanıncaya kadar ruh bedenden ayrılmaz; ancak bu aşamalardan sonra ayrılır ve ölüler ev�ne veya ruh ev�ne g�der” (agy ., s. 325). Ama soruşturmanın uzaması ve gec�kmes� �le suçlunun yaşadığı yer� ve bağlı olduğu grubu �şaret eden bel�rt�lere �l�şk�n yorumların tatm�nkârlık dereces�, b�rl�kte �nt�kam duygusunun ağırlığını bel�rler. Aslında, �nt�kam sefer� her zaman örgütlü olmaz –“bunun yer�ne b�r büyü ây�n� gerçekleşt�r�l�r; b�r toplantı ve savaş çağrısı yapılır; kadın vererek ‘tazm�n etme’ düzenlemes�ne g�d�l�r, ş�md�k� ölüm, kat�l�n grubu �le ölünün grubu arasındak� esk� b�r ölümle veya başka b�r öçle dengeleneb�l�r veya bazı kab�lelerde olduğu g�b�, er�şt�rme, yan� esk� b�r grubun genç b�r üyes�n�n r�tüele özgü s�mgesel öldürülmes� grubu tatm�n edeb�l�r.” ( agy ., s. 328).
Ruhun Ölümden Sonrak� Varoluşu Soruşturma ve gömme ây�nler� Avustralya yerl�ler�n�n ruha �l�şk�n f�k�rler�n� anlamamıza yardımcı olur. Başka yerlerde de olduğu g�b�, ruh anlayışı ve ruhun ölümden sonrak� varoluşuna �l�şk�n f�k�rler kafa karıştırıcı, hattâ bazen çel�şk�l�d�r. Zaten gördüğümüz üzere, �k� ruh vardır ve yalnızca “önceden var olan b�r�nc�l” ruhun ölümden sonra anlamlı b�r varoluşa sah�p olduğu varsayılır. Aslında, başlangıçta geld�ğ� yere veya yaratıcısının yaşadığı ruh ev�ne döner. Bu ev (Doğu Avustralya’nın çoğu kes�m�nde, batı ve kuzeybatı Avustralya’da olduğu g�b�)
180 Avustralya Dinleri
gök olab�l�r ya da (Orta ve Kuzey Avustralya’nın büyük b�r bölümünde olduğu g�b�) totem merkezler� olab�l�r ya da bazı �st�sna� örneklerde görüldüğü g�b� den�z�n ötes� olab�l�r.5 Arnhem Land’�n kuzeydoğusunda, �nsan ruhunun ölümden sonra üçe bölündüğü söylen�r. “B�r�s� totem merkez�ne ger� döner ve orada yen�den doğmayı bekler. İk�nc�s�, mogwo� , yan� h�lekâr ruhtur ve çok daha hareketl�d�r ama bulunduğu yerde kalmaya eğ�l�ml�d�r. Üçüncüsü de ölüler d�yarına g�der, orada yaratıcı varlıklara ve zaten orada bulunan d�ğer ruhlara katılır ve onlarla bütünleş�r.”6 ahm�n ed�leb�leceğ� g�b�, ölüler d�yarı farklı şek�llerde tahayyül ed�l�r. Avustralya’nın kültür düzey�nde c�s�mleşemem�ş ruhun m�tsel coğrafyası olarak adlandırab�leceğ�m�z şey�n en karakter�st�k özell�kler�n� buluruz. Bu nedenle, ruhlar bazı Doğaüstü Varlıkların gönderd�ğ� b�r �p yardımıyla gökyüzüne g�derler7 ya da b�r kayanın üzer�nden, ölüler d�yarı �le köprü �şlev� gören görünmez b�r ağaca tırmanırlar; tırmanarak d�ğer tarafa ulaşmaya başka sınavlar da eşl�k eder; 8 W�radjur� lerde �se, ruhlar b�r �pten tırmanarak Ba�ame ’n�n gökyüzü dünyasına g�derler;9 Kul�nlerde “doğan güneş�n parlak ışınlarıyla” göğe çıkarlar” (How�tt, agy ., s. 438-39). Queensland’�n kuzeydoğusundak� Herbert R�ver bölges�ndek� kab�lelere göre, ölüler Samanyolu aracılığıyla gökyüzüne g�der (agy., s. 431); Kam�laro� ler ölüler�n�n Macellan bulutlarına g�tt�ğ�ne �nanır ( agy ., s. 439). Doğu K�mberley kab�leler�ne göre, ölüler d�yarı batıdadır. Karş. Elk�n, agy ., s. 336; R. M. ve C. H. Berndt, agy ., s. 412 vd. 6 R. M. ve C. H. Berndt, agy ., s. 416. D�e�r� ler üç farklı ruh olduğuna �nanır (agy ., s. 413). 7 Aşağı Murray R�ver’da; karş. agy ., s. 412. 8 Bu çok b�ld�k ve gen�ş b�r alana yayılmış b�r mot�ft�r (karş. M. El�ade, Shaman�sm: Archa�c echn�ques of Ecstasy [New York, 19641, s. 482 vd.). 9 R. M. ve C. H. Berndt, agy ., s. 413; A. W. How�tt, Te Nat�ve r�bes of South-East Austral�a (Londra, 1904), s. 435 vd. 5
Ölüm, Eskatoloji ve Bazı Sonuçlar 181
Ruhlar “zaman zaman ülkeler�ne, mezarlarına ya da kem�kler�n�n saklandığı kovuklara dönerler”. 10 Arnhem Land’�n kuzeydoğusundak� J�r�dja kab�les� ölüler d�yarının Yen� G�ne’n�n güney sah�l�ndek� bazı orres Stra�ts adalarından oluştuğuna �nanır; Dua lara göreyse, ölüler d�yarı Bralgu adasıdır. Ruh yu vasına vardığında kabul ed�lmeden önce sınavlardan geç�r�l�r –bu, Avustralya’da pek çok yerde rastlanan b�r mot�ft�r. Dua kab�les�n�n �nanışına göre, b�r bekç� yen� gelen ruhun er�şt�r�l�p er�şt�r�lmed�ğ�n� denetler (R. M. ve C. H. Berndt, agy ., s. 416 vd.). Arnhem Land’�n batısındak� Gunw�nggu kab�les�ne göre de, yoldak� bekç�n�n karısına görünmeden geçmes� �ç�n (büyücü) ruha yardım eder (agy., s. 414). Ayrıca, yağmur yağdırmak �ç�n gökyüzü dünyasına tırmanan 11 W�radjur� büyücü hek�m�n�n deney�mler� ve er�şt�rme sınavları ölüler�n ruhlarıyla karşılaşmayı da kapsar (R. M. ve C. H. Berndt, agy ., s. 413). Ölüm temelde kend�nden geçmeye dayalı b�r deney�md�r; ruh beden� terk eder ve ölümden sonra var olacağı d�yara g�der. D�ğer kend�nden geçme haller�nden –örneğ�n uyku, trans, hastalığa bağlı translar, şamanların esr�k yolculukları vb. g�b�– farklılığı ölünün ruhunun ger� dönmemek üzere beden� terk etmes� ve beden�n çürüyüp, sonunda n�ha� olarak yok olmasına dayanır. How�tt sıradan �nsanların, hattâ er�şt�r�lmem�ş k�ş�ler�n (yan� kadınların) b�le gökyüzüne yaptığı b�rtakım yolculuk örnekler�n� aktarır. 12 Ne var k�, bu tür kend�l�ğ�nden gerçekleşen esr�k yolculuklara nad�r rastlanır. Oysa büyücü hek�mler sık sık gökyüzüne veya ölüler d�yarı neres�yse, oraya g�derler. Böyle masalsı d�yarları f�z�ksel olarak z�yaret eden �nsanlara Kaberry, aktaran R. M. ve C. H. Berndt, agy ., s. 414. Melv�lle ve Bathurst adalarında ruhlar “muhtel�f totem alanlarındak� doğum yerler�ne dönerler” (agy .). 11 Aktaran M. El�ade, “Austral�an Rel�g�ons, Part IV: Te Med�c�ne Men and Te�r Supernatural Models”, H�story of Rel�g�ons , VII, Sayı 2 (Kasım, 1967), 163. 12 Agy ., s. 436 vd. 10
182 Avustralya Dinleri
da�r öyküler anlatılır. Warner ve Berndt’ler Jalngura adında b�r adamın öyküsünü aktarırlar; Jalngura günlerce suda kürek çekt�kten sonra ölüler adası Bralgu’ya ulaşır, burada farklı ruhlarla karşılaşır ve sonunda köyüne ger� döner, ama döndüğü günün geces�nde ölür.13 Ölüler d�yarına yapılan bu yolculukların heps�n�n b�r protot�p� vardır: Doğaüstü Varlıkların veya m�tsel Ataların yaptığı �lk yolculuk. Avustralya’nın güneydoğusunda Doğaüstü Varlıklar gökyüzüne çek�lm�şt�r ve aynı şek�lde, kültürel etk�nl�kler� sona er�nce bazı mura-mura lar da gökyüzüne tırmanır. 14 Büyücü hek�mler bu göğe yükselme örüntüsünü tekrar ederler ve her �nsanın ruhu da ölümden sonra aynısını yapar. İnsan b�r kez daha, ama bu sefer son kez, b�r Doğaüstü Varlığın başlangıçta yaptığı şey� yapar. Her yen� ölümle b�rl�kte başlangıç senaryosu yen�den canlandırılır. Ölüler d�yarına ulaşıp, d�ğer ruhlara katılmanın h�çb�r ahlâk� yanı yoktur. Günahların cezalandırılması d�ye b�r şey yoktur, tâb� tutuldukları tek sınav er�şt�rme n�tel�ğ�nde b�r sınavdır. Ruhlar arasında ölüm sonrası koşullarında farklılıklar yaratacak şek�lde b�r ayırım varsa, bu �nsanın ölümden öncek� yaşamında kazanılan b�l�msel b�lg�yle ve �cra ed�len r�tüellerle �l�şk�l� b�r ayırımdır –d�ğer b�r dey�şle, er�şt�rme dereceler�yle bağlantılı b�r ayırım söz konusudur. Arka�k “ölüm ve ölümden sonrak� yaşam” anlayışlarının karakter�st�kler�nden b�r�s�, “ahlâk�” değerlere karşı bu tür b�r kayıtsızlıktır. Bu perspekt�ften bakıldığında “ahlâk” sank� yalnızca �nsanın ölüm önces�ndek� koşulu bakımından anlamlıymış g�b� görünür, ama saf “ruhsal” b�r varlık tarzının söz konusu olduğu ölümden sonrası �ç�n h�çb�r anlam taşımaz. Bu tür “ruhsal” varoluşlar öncel�kle gerçekleşt�r�len r�tüeller�n gücüyle ve yer yüzünde kazanılan “kurtarıcı b�lg�” sayes�nde değ�ş�me elver�şl� hale gel�r. R. M. ve C. H. Berndt, agy ., s. 417-18. 14 How�tt, agy ., s. 426 vd. 13
Ölüm, Eskatoloji ve Bazı Sonuçlar 183
Ama ölümden sonrak� değ�ş�kl�kler�n doğası veya oranı ne olursa olsun, �nsan ruhunun yok ed�lemezl�ğ� temel b�r Pan-A vustralya anlayışı g�b� görünür.15 emelde bu, “Düş Zamanında” ortaya çıkan ruhsal b�rl�ğ�n yok ed�lemezl�ğ� anlamına gel�r. Bu anlayışı, karma ve atmanın da�m�l�ğ� f�k�rler�ne benzeteb�l�r�z. Vedalar sonrası H�nd�stan’da olduğu kadar Avustralya’da da r�tüeller –yan� parad�gmat�k ed�mler�n y�nelenmes�– ve r�tüeller�n tanrısal köken� ve özü anlayışından türeyen “kurtarıcı b�lg�” yok ed�lemez b�r t�nsel fa�l f�kr�ne yol açmıştır. Kuràngara
Melanezya kültürüyle temasın yol açtığı bazı yen� d�nsel yaratılara öncek� bölümlerde değ�nm�şt�m (bkz. 4, Bölüm, s. 150). Yakın zamanda Batı uygarlığının etk�s� çok daha rad�kal tepk�melere yol açmıştır. Bunun t�p�k b�r örneğ�, yakın den�leb�lecek b�r tar�hte Kuzey opraklarındak� orta çöl bölges�nde muhtemelen altmış, yetm�ş yıl kadar önce ortaya çıkmış ve büyük b�r hızla kuzeye ve kuzeybatıya yayılmış b�r kült olan Kuràngaradır.16 D�nler tar�hç�s� açısından önem� ve �lg�nçl�ğ�, geleneksel d�nsel davranışı ve �deoloj�s�n� reddeden ve büyüsel güçler� yücelten b�r kült olmasına dayanır. Kuràngara her yerde aynı m�tsel-r�tüel senaryoyu açığa vurmaz. 1938’de Helmut Petr� bu “Aks�n� söyleyen tesadüf� açıklamalara rağmen �nsan ruhunun bölünmezl�ğ� konusunda b�r f�k�r b�rl�ğ� var g�b�d�r” (R. M. ve C. H. Berndt, agy ., s. 419). 16 Helmut Petr�, “Kuràngara . Neue mag�sche Kulte �n NordwestAustral�en”, Ze�tschr�ft für Ethnolog�e , LXXV (1950), 43-51, özell�kle s. 50; aynı yazar, Sterbende Welt �n Nordwest-Austral�en (Braunschwe�g, 1954), s. 263; aynı yazar, “Wandlungen �n der ge�st�gen Kultur nordwestaustral�cher Stämme”, Veröffentl�chungen aus dem Museum für Natur-, Völker- und Handelskunde �n Bremen, Ser. B, No. 1 (1950), s. 33-121, özell�kle s. 90 vd. Ayrıca karş. E. Worms, “D�e Goranara-Fe�er �n austral�schen K�mberley”, Annal� Lateranens� , VI (1942), 208-35. 15
184 Avustralya Dinleri
kültü ortaya çıkmış olduğu Ungar�ny�n kab�les�nde araştırmış ve Andreas Lommel de aynı araştırmayı başlangıç aşamasında olduğu Unambal kab�les�nde sürdürmüştür. Daha o zaman b�le farklılıklar çarpıcıdır.17 Ronald Berndt 1944-45, yıllarında Kuràngara yı ( gu’rangara ) Yukarı K�mberley’de araştırdığında, çok farklı b�r durumla karşılaşmıştı; sırf başlangıçtak� özgün anlamı ve �şlev� değ�şmekle kalmamış, aynı zamanda bu bölgelerde gu’rangara Kalwad� -Kadjar� -Kunap�p� kültler�yle, yan� d�ğer b�r dey�şle, b�r “bereket” yapısıyla b�rleşm�şt�.18 El�m�zdek� b�lg�ler ışığında değerlend�reb�ld�ğ�m�z kadarıyla, Kuràngara nın anlamı ve �şlev�n� en �y� Ungar�ny�n kab�les�nde gözlemleyeb�l�r�z. Bu kab�lede kült esk� kuşağın geleneksel d�nsel değerler�ne saldırganca b�r tepk� açığa vurur ve eşanlı olarak, yen� t�pte b�r g�zl� cem�yet�n “kurtarıcı gücüne” bel bağlar. Petr�’ye göre, Kuràngara ter�m�n�n köken� b�l�nmemekted�r, ama yerl�ler bunu büyüsel olarak güçlü ve tehl�kel� anlamında “zeh�r” olarak tercüme ederler. 19 Kültün merkez� f�gürü Djanba lardır, �nsanb�ç�ml� ruhlar olarak tanımlanırlar, ama �skelet� andırırlar ve ağaç büyüklüğünded�rler, uzun c�nsel Andreas Lommel, “Modern Culture Influences on the Abor�g�nes”, Ocean�a , XXI (1950-51), 14-24, özell�kle s. 22; aynı yazar, D�e Unambal (Hamburg, 1952), s. 82 vd. 18 Ronald M. Berndt, “Influence of European Culture on Austral�an Abor�g�nes”, Ocean�a , XXI (1950-51), 229-40, özell�kle s. 233. 19 Petr�, “Kuràngara ”, s. 43. K�tabı Sterbende Welt �n Nordwest- Austral�en, s. 257’de Petr� batı ve güneybatıdak� Aranda kab�leler�nde kuran ve kuran�ta sözcükler�n�n “ruh”, “gölge”, “yaşamın-özü”, anlamına geld�ğ�n� ama aynı zamanda “kan” anlamına da geld�ğ�n� söyler. – Ngara sonek� K�mberley’de “�le �lg�l� olmak” anlamına gel�r. Avustral ya’nın tamamında çok uzaktak� kab�leler�n r�tüel nesneler�n�n bü yülü güçlere sah�p olduğuna �nanılır. Elbette bu, çok b�ld�k b�r fenomend�r: “Yabancılara” büyücü, yamyam veya hayalet gözüyle ba kılır; d�nsel akt�v�teler� ve kullandıkları d�nsel nesneler öldürücü b�r gü ce sah�p added�l�r. 17
Ölüm, Eskatoloji ve Bazı Sonuçlar 185
organları vardır. Yamyamdırlar, görünmez olab�l�r ve herhang� b�r b�ç�me bürüneb�l�rler. Er�şt�r�lmem�şler Djanba ları göremezler. Ölümsüz added�l�rler: Zamanın başlangıcında ortaya çıkmışlardır; “kend�ler�n� yapmışlardır”. Petr� onları Ungud ’a benzet�r (Sterbende Welt , s. 258). Güçler� bedenler�n�n �ç�ndek� büyülü b�r maddeye, gróare ye bağlıdır.20 Gróare sayes�nde Djanba “g�zl�” her şey� göreb�l�r. Kültün en öneml� kutsal nesnes� m�nboru adı ver�len uzun ve yassı tahta b�r tabladır; Orta Avustralya’dak� tjurunga ya benzer ama bazen �k� metre uzunluğunda olab�lmekted�r. M�nborular Kuràngara nın gerçekleşt�r�ld�ğ� g�zl� yerlerde bırakılır ve saklanır. Djanba ların bedenler�nden doğdukları ve onların görünür tems�lc�s� oldukları söylen�r. Orta K�mberley’de yalnızca kab�len�n er�şt�rme sınavlarından geçm�ş olanlar Kuràngara üyel�ğ�ne kabul ed�l�r, ama batı K�mberley’de bu tür koşullar yoktur.21 Corroboree ây�nler�, danslar ve vücuda res�m yapılmasından oluşan r�tüeller, Djanba ların yaptıklarının yen�den canlandırılmasıdır. B�l�nmeyen b�r d�lde şarkılar söylen�r (ama bazı sözcükler Orta Avustralya lehçeler�ne a�tt�r).22 emel ây�n kanguru et� yemeye ve b�r m�nboru yu bedene bastırmaya dayaGróare adaylar tarafından kutsal tahtalar (m�nboru) üzer�ne kazınmış sp�rallere veya eşmerkezl� da�relere benzet�l�r. 21 Petr�, “Kuràngara ”, s. 47; aynı yazar, Sterbende Welt , s. 262. 22 Djanba �nancının köken� meseles� bel�rs�zl�ğ�n� hâlâ koruyan b�r sorundur. Worms, F�tzroy R�ver’ın güney�ndek� Mangala ve Walmad jer� kab�leler�n�n kült s�stem�nden türed�ğ�ne �nanır (karş. Worms, agy .). Ama Petr� haklı olarak şu gözlemde bulunur: Djanba bu kab�leler�n gerangara sındak� yabancı b�r unsuru tems�l eder, büyük olasılıkla Orta Avustralya’dan gelm�şt�r. Bununla b�rl�kte, külte özgü bazı unsurların Aranda köken�ne rağmen Kuràngara m�toloj�s�ne ve ya kültüne Aranda larda rastlamayız (örneğ�n, Djanba lar fark ed�lmem�şt�r). Petr� Kuràngara nın Aranda ların batısındak� –kültürler�n� bugün b�lmed�ğ�m�z– bazı etn�k gruplar arasında ortaya çıkmış olab�leceğ�n� varsayar (Sterbende Welt , s. 261). 20
186 Avustralya Dinleri
nır. Ây�n boyunca adam gróare alır ve güç kazanır. Kültün l�der�, “Kuràngara büyücüsü” çok m�ktarda gróare alır ve bu sayede Djanba larla dost olur; onları görüp onlarla konuşab�l�r.23 Helmut Petr� “kara büyüden” söz eder. 24 Kültürel olarak as�m�le olmuş gençler, beyaz �nsanın sınırsız görünen gücünden etk�lenm�şt�r ve büyü yoluyla onlarınk�ne eşdeğer benzer güçler kazanacaklarını umarlar. ıpkı büyücü hek�mler g�b� onların da bu türden büyüsel “güçler�” olduğuna ve uzaktan b�r�s�n� öldüreb�lecekler�ne �nanılır. Ama atalarının kabul ett�ğ� değerler artık onlar �ç�n anlamını y�t�rm�şt�r. Güç elde etmek �ç�n Djanba ları ararlar, çünkü artık geleneksel Doğaüstü Varlıkların ve Kültür Kahramanlarının onlara güç veremeyeceğ�ne �nanırlar, bunu artık sadece Djanba lar yapab�l�r. Aslında, çoğu Kuràngara üyes� “beyaz adamın yolundan g�tt�kler� �ç�n” “Ungud büyücüler�n�n” er�şt�rmey� ve kab�len�n sırlarını açıklamayı reddett�ğ� genç erkeklerden oluşur. Dolayısıyla, “ Kuràngara büyücü hek�mler�” geleneksel büyücü hek�mler�n rak�b� olmuştur. 25 Kültün üyeler� “Ungud büyücüler�ne” ve geleneğ�n koruyucusu olan yaşlılara karşıdır. Kab�len�n er�şt�rmes�n�n Kuràngara ’dan daha önems�z olduğuna ve göz ardı ed�leb�leceğ�ne �nanırlar; esk� kuşak �ç�n kutsal olan gürlemeçler� unutmuşlardır ve gürlemeç�n yer�n� m�nboru almıştır ve geleneksel Doğaüstü Varlıkların yer�n� de Djanba lar almıştır. üm bunlara rağmen, burada Avustralya’nın tamamını kapsayan m�t�ko-r�tüel örüntüye da�r görece hâlâ yakın tar�hl� b�r yen�den değerlend�rmeyle karşı karşıyayız. Djanba lar muhtemelen b�r Efsane (Kültür) Kahramanı kategor�s�yd�; Kuràngara r�tüel� �se geleneksel b�r er�şt�rme d�z�s�n�n uyarlaması g�b� Petr�, Sterbende Welt , s. 259. Kuràngara , Djanba nın görünmeyen etk�n gücüdür, ama aynı zamanda, “şarkı söyleme”d�r, yan� b�r kara bü yü tekn�ğ�d�r; karş. aynı yazar, “Der austral�sche Med�z�nmann”, II. Kısım, s. 165. 24 Petr�, “Kuràngara ”, s. 49. 25 Petr�, Sterbende Welt , s. 218 vd., 256. 23
Ölüm, Eskatoloji ve Bazı Sonuçlar 187
görünmekted�r; m�nboru tahtaları Orta Avustralya’ya özgü tjurunga ların b�r çeş�tlemes�d�r. Kuràngara nın yapısı Avustralya’nın d�ğer g�zl� kültler�n�nk�n� andırır; m�tsel Varlıkların güçler�n� danslar, kutsal nesneler ve d�ğer özel r�tüeller aracılığıyla aktarması beklen�r. Yen� olan şey �deoloj�k yönel�md�r: Esk� d�nsel gelenekten kopuş ve büyüsel güçler�n yücelt�lmes�. Hızla genellenen b�r kültürel duruma, yan� Batı uygarlığı �le g�derek artan temasın yarattığı duruma karşı b�r tepk� olarak Kuràngara son derece d�nam�k ve hızlı b�r yayılma gösterm�şt�r. “Büyünün” ne denl� büyük b�r öneme sah�p olduğunu manev� b�r kr�zden doğmuş olan bu tür popüler b�r akımda gözlemleyeb�l�r�z. D�nler tar�h�nde gayet �y� b�l�nen bu fenomene Avustralya’da başka yerlerde de rastlanır. Çok yakın b�r tar�hte kadınlara a�t b�r g�zl� ây�n�n, genç kuşağı nasıl sırf büyü gerekçes�yle kend�s�ne çekt�ğ�ne zaten d�kkat çekm�şt�k. 26 H�nt antracılığının geld�ğ� en son aşamada büyüsel unsurların fazlasıyla artması da benzer b�r fenomen� tems�l eder. Geleneksel d�nsel b�ç�mler anlamını y�t�rd�ğ�nde veya �lg�s�z olmaya başladığında “büyü” serp�l�p gel�ş�r. Bununla b�rl�kte, önceden baskın olan d�nsel s�stem�n temel r�tüel ve �deoloj�k unsurları terk ed�lmez; değerler�n� y�t�rm�ş veya anlamları çarpıtılmış b�r şek�lde yen�den düzenlen�rler, ama büründükler� bu yen� k�svede farklı amaçlara h�zmet ederler. B�rçok Avustralya kab�les�n�n genç kuşağı �ç�n Kuràngara geleneksel değerler�n çöküşünün neden olduğu büyük manev� kr�ze ver�len tek olası yanıt olmuştur. Bu yen� d�nam�k kültün alelacele takl�t ed�c� b�r n�tel�k taşıması da öneml�d�r. Patterns �n Comparat�ve Rel�g�on k�tabımda benzer d�nsel süreçler� �ncelerken (yaklaşık olarak “kolay �kameler” anlamına gelen) doublets fac�les ter�m�n� kullanmıştım.27 Aslında, bu tür b�r gel�şmen�n çarpıcı gelen yanı, bell� M. El�ade, “Austral�an Rel�g�ons, Part III: In�t�at�on R�tes and Secret Cults”, H�story of Rel�g�ons , VII, Sayı 1 (Ağustos, 1967), 85. 27 El�ade, Patterns �n Comparat�ve Rel�g�on (New York, 1958), s. 383 vd., 448. 26
188 Avustralya Dinleri
amaçlara kolayca ulaşılab�leceğ�n�n varsayılmasıdır. Sözgel�m�, Kuràngara örneğ�nde gerek geleneksel büyücünün gerekse be yaz adamın “gücüne” herkes kolayca ulaşab�l�r; k�ş�sel olarak bu �şlerle büyücü g�b� profesyonelce uğraşması gerekmez, eğ�t�m almasına veya b�rkaç yıl süren çeş�tl� sınavlardan geçerek er�şt�r�lmes�ne gerek yoktur. Lommel’�n 1938’de yaptığı araştırmanın sonuçlarına göre, Unambal kab�les�nde kült, Batılı s�mgelerden ve Batı �deoloj�s�nden çok daha güçlü b�r b�ç�mde etk�l� olmuş g�b� görünü yordu. janba nın (Djanba ) dem�rden yapılmış b�r ev� vardı ve b�r tüfekle avlanıyordu. O zamana dek b�l�nmeyen hastalıklar olan cüzzama ve freng�ye yakalanab�l�yordu. Hayalet arkadaşlarına çay, şeker ve ekmek �kram ed�yordu. “Kültün d�l�, İng�l�zce �le karışık melez b�r d�ld�r. Kültü b�r ‘patron’ yönet�r, kutsal tahtalar vb. b�r ‘kât�p’ tarafından depolanıp saklanır, törenler� ‘postacı’ b�ld�r�r ve törenler sırasında düzen� ve d�s�pl�n� ‘pol�s’ sağlar. ‘Patron’ geleneksel büyücü hek�mlerle aynı yöntemler� kullanır, yalnızca s�mgeler değ�şm�şt�r. Ungud artık yılan değ�ld�r, yaşamı ve ölümü b�rleşt�ren Kuràngara tahtasıdır.”28 Lommel’e göre kült, dünyanın yaklaşan sonuna duyulan korkuyu �fade eder. Lommel’�n Unambal kab�les�ndek� b�lg� kaynakları “kıyamet” sendromunu d�ğer b�rçok geleneğ�n âş�na olduğu ter�mlerle d�le get�r�r: “oplumsal düzen tamamen ters�ne dönecek, kadınlar erkekler�n yer�ne geçecekler; törenler� onlar düzenleyecek ve kutsal tahtalara onlar dokunacaklar; erkeklerse y�yecekler� toplayacaklar, törenlere katılmalarına �z�n ver�lmeyecek.”29 R. Berndt, Lommel’�n yorumlarından bazılarına, özell�kle de kültün sözde kötümserl�ğ�ne ve kadın karşıtı olduğu varsa yımına karşı çıkar. Berndt Kuràngara nın kadınların rol oyna Lommel, “Modern Cultural Influences on the Abor�g�nes”, s. 23; karş. aynı yazar, D�e Unambal , s. 82 vd. 29 Lommel, “Modern Cultural Influences on the Abor�g�nes”, s. 24. 28
Ölüm, Eskatoloji ve Bazı Sonuçlar 189
dığı Kunap�p� ler�n r�tüel s�stem�yle bütünleşt�r�ld�ğ�n� kanıtlamıştır.30 Aynı zamanda, Avustralya bereket kültler�ne �l�şk�n m�toloj�de r�tüel gücünün kaynağını ve kutsallığı kadınlarda bulduğumuzu b�ze hatırlatır.31 Bununla b�rl�kte, bu tutarsızlıklar ve çel�şk�ler Kuràngara �deoloj�s�ne �l�şk�n farklı yen�den değerlend�rmeler�n mevcud�yet�yle ve kültün kab�leden kab�leye yayılmasındak� amaçların çeş�tl�l�ğ�yle açıklanab�l�r.
Gezg�n Kültler ve B�nyılcı Akımlar Kuràngara yalnızca şaşırtıcı canlılığından, ulaştığı başarıdan ve büyük b�r alana yayılmış olmasından ötürü �st�sna�d�r. Yüzyılın dönümünde daha pek çok gezg�n kült saptanmıştır. 32 Neredeyse bunların heps�nde “kara büyü”ye dayalı unsurların güçlü olduğunu görürüz.33 Bu unsurların ortaya çıkışı ve gel�şmes� şu şek�lde olur: Büyü yönel�ml� d�nam�k b�r kült geleneksel örüntünün kısmen çözülmes�nden doğar ve buna geleneksel s�mgec�l�ğ�n ve r�tüel senaryosunun yen�den düzenlenmes� ve yen�den değerlend�r�lmes� eşl�k eder. Değerlend�reb�ld�ğ�m�z kadarıyla, büyü yönel�ml� gezg�n kültler�n başarısı kab�len�n geleneksel d�n�ne duyulan bell� b�r hoşnutsuzluğa bağlıdır. Ayrıca, Kuràngara ların parlak b�r kar�yere sah�p olmasının da açıkça gösterd�ğ� g�b�, kült başlangıçta, yalnızca tüm Avustral ya’yı kapsayan arka�k unsurlara dayanarak yalnızca yerl�ler�n R. M. Berndt, agy ., s. 233. 31 Agy ., s. 235; karş. El�ade, bu k�tapta s. 121 vd. 32 Bkz. Petr�’de bazı örnekler, Petr�, Sterbende Welt , s. 263 vd. 33 Karş. Petr�, “Der austral�sche Med�z�nmann”, II. Kısım, s. 168 vd. Stanner 1930’ların başlarında, (Kuzey bölges�ndek�) Daly R�ver yöres�nde bulunan kab�lelerde kolekt�f b�r nevroz saptar; bu nevroza mamakp�k korkusu neden olmaktadır, yan�, “Şeytan Büyücüler”, bunlar kara büyücüler�n en t�p�k örneğ�d�r; karş. W. E. H. Stanner, “A Report of F�eld Work �n North Austral�a: Te Daly R�ver r�bes”, Ocean�a , IV (1933), özell�kle s. 22-25. 30
190 Avustralya Dinleri
ortamında ortaya çıkıp gel�şm�ş olsa b�le, daha sonrak� aşamalarda popülerl�k kazanıp hızla yaygınlaşması, büyük ölçüde farklı kab�leler�n beyaz adamın aletler�, araçları, güçler� ve �nançlarıyla temasının artmasına bağlı olmuştur. B�rkaç yıl önces�ne kadar, doğrudan doğruya Batı kültürüyle temasın ürünü olan kehanete dayalı b�r b�nyılcı kültün b�l�nen tek örneğ�, molonga veya mulunga ydı. Yüzyılın dönümünde orta Avustralya’nın doğusunda ortaya çıkmış olan mulunga sadece b�rkaç yıl �ç�nde Orta ve Güney Avustralya’nın bütün kab�leler�ne yayıldı. Corroboree ây�n� art arda beş gece boyunca sürüyordu ve b�rçok dans beyazlara karşı gelecekte yapılacak savaşı tems�l ed�yordu. ören�n sonunda “Suların Büyük Anası”nın Ruhu Ka’n�n� ortaya çıkıyordu ve yapılan b�r d�z� pantom�mle bütün beyazları yutuyordu.34 Bu doğalcı ve b�nyılcı kült Kuràngara �le bell� b�r benzerl�k taşır: Ele avuca sığmaz mulunga ruhu, tıpkı Djanba lar g�b�, büyücü hek�mler dışındak�ler �ç�n görünmezd�r. Ama benzerl�k burada son bulur, çünkü Djanba lar çöl ruhlarıdır, oysa mulunga sularla �l�şk�l�d�r.35 1960’ta Helmut Petr� ve G�sela Petr�-Odermann Batı Avustralya’da Cann�ng çölünde b�r tür d�nsel uyanış akımının ortaya çıktığını gözlemlem�şt�r; ama bu akım kehanetler, doğalcı ve b�nyılcı f�k�rler �çerm�yordu. Bununla b�rl�kte, 1963’te durum kökten değ�şt�; yerl�ler bu �k� antropoloğu artık geleneksel törenler�ne kabul etm�yorlardı ve yoğun b�r b�ç�mde Avrupalı-karşıtı f�k�rler ben�msemeye başlamışlardı. 36 Petr�’ler�n O. S�ebert, “Sagen und S�tten der D�e�r� und Nachbarr-Stämme �n Zentral- Austral�en”, Globus , XCVII (1910), 57-59; karş. Petr�’n�n sunduğu özet, Petr�, “Der austral�sche Med�z�nmann”, II. Kısım, s. 166-67. 35 Petr�, “Der austral�sche Med�z�nmann”, II. Kısım, s. 167. V. Lanternar� Mov�ment� rel�g�os� d� l�bertá d� salvezza ’da (M�lano, 1960) Kuràngara yı kehanet kültler� arasında sayar (karş. s. 220 vd.), ama kehanet ve b�nyılcı yapısı aş�kâr olan mulunga yı ele almaz. 36 Helmut Petr� ve G�sela Petr�-Odermam, “Nat�v�smus und M�lle34
Ölüm, Eskatoloji ve Bazı Sonuçlar 191
kend�ler�ne yakın b�r yerl�den öğrend�kler� üzere, bölgeye yen� b�r kültün gelmes� beklen�yordu. J�n�m�n (yan� İsa) b�r süre önce yerl�ler arasında ortaya çıkmıştı. en�, s�yah ve beyazdı, tüm ülken�n yerl�lere a�t olacağını ve beyazlar �le s�yahlar arasında h�çb�r ayrım olmayacağını b�ld�rm�şt�. Ama bu ancak yerl�ler beyazları yenecek kadar güçlend�kler�nde gerçekleşecekt�. Bununla b�rl�kte, zafer “esk� yasaya” sadık olunması koşuluyla kes�n olacaktı. Böylece, İsa geleneksel kültürün d�nsel uyanış kâh�n� (veya peygamber�) olarak bel�rd�. B�r öğleden sonra erken saatlerde gökten (cennetten) gelmes�n�n büyük şaşkınlık yarattığı söylen�yordu. Bazı k�ş�ler fotoğrafını çekm�şt�. Sonra b�nyıla ulaşma aracı olarak Worga�a kültünü bırakarak şafakta tekrar göğe dönmüştü. Worga�a aynen Büyük Ana tarzında b�r külttür, muhtemelen köken� Arnhem Land’ded�r. Hareketl�l�ğ� �lk kez 1954’te fark ed�lm�şt�r. 37 Bu külte �l�şk�n başka b�r m�t İsa’nın cennetten gönderd�ğ� taştan b�r gem�y� anlatır. Aynı b�lg� kaynakları gem�n�n başlangıçtan (bugar�-gara ) ber� orada olduğunu kes�n b�r d�lle �fade eder. Bu, İsa’nın kab�len�n m�tsel Kahramanları arasında sınıflandırıldığını söylemekle aynı anlama gel�r. Ancak bu şek�lde başlangıç dönem�ndek� gem�y� göndereb�lm�şt�r. Gem�ye �k� �şlev yüklenm�şt�r: (1) ufan “kutsal sularıyla” bütün beyazları öldürdüğünde Nuh’un gem�s� �şlev�n� görecekt�r; (2) altın ve kr�stal yüklü olarak tasv�r ed�l�r; d�ğer b�r dey�şle beyaz adamın ekonom�s�n�n etk�s�yle acı çeken b�r Avustralya toplumunun zeng�nl�ğ� f�kr�n� �fade eder.38 nar�smus �m gegenwärt�gen Austral�en”, Festschr�ft für Ad. E. Jensen, II (Mün�h, 1964), özell�kle s. 462. Değ�ş�m�n neden�n�n �z� be yaz b�r Avustralyalı Marks�ste kadar sürülür; yerl�ler�n kullanılması �ç�n �şb�rl�ğ� yapmıştır. N�hayet�nde onları antropologlara verd�kler� b�lg�n�n tümünü çürütmeye �kna etm�şt�r, z�ra kural gereğ� yerl� gelenekler�ne duygudaş b�r yaklaşım göstermezler. 37 Agy ., s. 464, d�pnot 8. 38 Agy ., s. 465. Karş. M. El�ade, Méph�stophélès et l’androgyne (Par�s,
192 Avustralya Dinleri
Bu nedenle, Petr�’ler şu sonuca ulaşır: Başlangıçta saldırganca b�r tutum serg�lemeyen b�r d�nsel uyanış Hır�st�yanmezhepç� b�r yen�den yorum aracılığıyla saldırgan b�r doğalcı ve b�nyılcı külte evr�lm�şt�r. Süreç, Avustralya yerl�ler�yle �lg�l� resmî pol�t�kanın l�beralleşmes�n�n ardından ve yerl�ler�n be yazlarla eş�t haklar kazanmasından sonra gerçekleşm�şt�r. Bu, doğalcı ve b�nyılcı akımların tamamen ekonom�k ve pol�t�k koşullardan çok m�st�k nostalj�lerle daha fazla bağlantılı olduğuna �şaret eder; farklı b�r şek�lde �fade edecek olursak, pol�t�k yönel�ml� b�r doğalcılık akımının nasıl d�nsel s�mgec�l�k ve m�st�k değerlerle kaplı olduğunu kanıtlar.39 Açıkça sentezley�c� b�r n�tel�k taşımasına rağmen bu yen� b�nyılcılık kültü temelde tüm Avustralya’yı kapsayan b�r d�nsel örüntüye dayanır. İsa m�tsel zamanın Kültür (Efsane) Kahramanlarından b�r�s�ne dönüşmüştür ve kab�len�n gücü ve n�ha� “kurtuluşu” geleneğe saygı duyulmasına bağlıdır. Bu nedenle, Batı dünyasıyla g�derek artan temasın sonuçları her zaman geleneksel değerler�n yıkılmasını �çermez. Üstel�k Batı karşıtı b�r tutum, nasıl k� her zaman büyünün yücelt�lmes�n� gerekt�rm� yorsa, aynı şek�lde �lle de kötümserl�kle, hayal kırıklığıyla ve çares�zl�kle sonuçlanması da gerekmez. Özetle, bu kültün ortaya çıkışı “�lkel” b�r d�n�n gelecekte geç�receğ� değ�ş�mler�n öngörülemeyeceğ�n� b�r kez daha kanıtlar. Avustralya aklı, kültürel as�m�lasyonun ortaya koyduğu meydan okumalara yaratıcı, 1962), s. 194 vd. (İng. çev. Meph�stopheles and the Androgyne [New York, 1965], s. 155 vd.). 39 F. Rose’un b�r mektubuna göre özetleyen ve aktaran Petr�’ler, 1962’de Orta Avustralya’da Angas Downs Stat�on’da –kargo t�p�nde– başka b�r akım saptanmıştır. Burada Amer�kalılar, tıpkı savaş zamanında yaptıkları g�b�, farklı ürünlerle yüklü kamyonlar get�rm�şlerd�r. O tar�hte beyazlar h�leyle bu ürünler�n heps�n� yerl�lerden alır. Karş. Petr� ve Petr�-Odermann, agy ., s. 466, d�pnot 10. “Amer�kalıların gel�ş�ne” dayalı b�nyılcılık mot�f� konusunda karş. El�ade, Méph�stophélès et l’androgyne , s. 155 vd. (İng. çev., s. 125 vd.).
Ölüm, Eskatoloji ve Bazı Sonuçlar 193
dolayısıyla farklı b�r karşılık ver�r. Bazı yen� kültler�n “pol�t�k” boyutları b�le yaratıcı b�r buluşu yansıtır; aslında bu buluş, geleneksel “güç” anlayışının çarpıcı b�r yen�den değerlend�r�lmes�nden başka b�r şey değ�ld�r. üm bu gezg�n kültlerde –�ster büyücü hek�m olsun, �sterse “kara büyücü” veya “es�nlenm�ş”, vah�y almış erkekler ve kadınlar olsun– bazı yetenekl� ve d�nam�k k�ş�ler�n oynadığı rol bel�rley�c� olmuş g�b�d�r. Merkezî sorun da�ma geleneğe veya geleneğ�n bazı yorumlarının yen�den yorumlanmasına ver�len b�r tepk�d�r. Burada ele aldığımız örnekler�n fazlasıyla orta ya koyduğu g�b�, “esk� yasaya” dayalı en ş�ddetl� redded�ş b�le Avustralya’nın tamamını kapsayan arka�k örüntüyü kullanan “yen�” b�ç�mlerle �fade ed�lmekted�r. Geçt�ğ�m�z altmış, yetm�ş yıl boyunca gözlemlenen bu rad�kal parçalanmalara ve dönüşümlere temel teşk�l eden süreç, Avustralya’da Okyanusya ve Asya kültürel etk�ler�n�n sonucu olarak daha önce gerçekleşen n�speten daha az dramat�k değ�ş�mler� anlamamıza yardım eder.
B�r “Uyarlama Hareket�” Yaratıcı buluşlar ve beklenmed�k başkalaşımlar gözler�m�z�n önünde gerçekleşmeye devam eder. Arnhern Land’�n kuzey�ndek� b�r adada, Elcho Island’da, yaklaşık on yıl önce Buramara adında b�r adam ç�mentodan b�r “Anıt” �nşa ett�; üzer�nde herkes�n rahatça göreb�leceğ� şek�lde kab�les�n�n en g�zl� ve en kutsal semboller� ranga lar asılıydı. O zamana dek kadınların ve er�şt�rmem�şler�n görmes�ne �z�n ver�lmeyen bu ranga ’lar arasına b�r de haç yerleşt�r�lm�şt�. Ama Buramara İnc�l’� okumuş olmasına ve yıllardır m�syonerler�n etk�s� altında kalmış olmasına rağmen aslında atalarından kalma d�n�n� Hır�st�yanlaştırma derd�nde değ�ld�. “Anıt” kült, aynen Ronald Berndt’�n çok doğru adlandırdığı g�b�, b�r “uyarlama hareket�yd�”. 40 B�r R. M. Berndt, An Adjustment Movement �n Arnhem Land, Northern err�tory of Austral�a (Par�s ve Lahey, 1962). 40
194 Avustralya Dinleri
noktada Buramara bazı antropologlar tarafından f�lme alınan ranga ların “tüm Avustralya’da ve dünyanın başka yerler�nde bütün �nsanlara” göster�lmekte olduğunu fark ett�… “Şoka uğradık. Bu maree��nler�, bu ranga ları başkalarına göstermemem�z beklen�yordu… Sonra Elcho k�l�ses�nde b�r f�lm seyrett�k. Amer�ka-Avustralya (Keş�f) Sefer�ne da�rd� ve kutsal törenler� ve semboller� göster�yordu. Herkes bunu görmüştü… Bu ranga ları g�zleyecek gücümüz b�le yoktu; el�m�zdek�ler� b�zden alıyorlardı. üm bunları kaybedecek m�yd�k? Sah�p olduğumuz en değerl� şeyler, b�z�m ranga larımız! Başka h�çb�r şey�m�z yok; gerçekten de sah�p olduğumuz tek değerl� şey bu” (R. Berndt, An Adjustment Movement , s. 40.). Buramara Avustralya yerl�ler�n�n âdetler� uyarınca ranga ların “herkese açıkça göster�lmes� durumunda, bunun karşılığında b�r şey geleceğ�n�” düşünüyordu ( agy ., s. 40). Buramara’nın ve kültün d�ğer l�derler�n�n bu tür b�r devr�mc� buluştan beklent�s� öncel�kle Arnhem Landlıların kültürel ve pol�t�k b�rl�k bütünlüğünün güçlenmes�yd�. Aslında, açıkça herkese teşh�r ed�len bu ranga lar onların kend� “ruhlarını”, kültürler�n�n özünü yansıtıyordu (agy ., s. 87). “Anıt b�r odak ve b�r toparlanma noktası sağlar” (agy ., s. 91). Bunun �ç�n özel b�r şek�lde g�y�n�p kuşanan, alnına ranga saran Buramara, Anıt’ın önünde, b�r tür “kürsü” üzer�nde vaazlar ver�r. Kutsal alanda geleneksel şarkılar söylen�r, danslar ed�l�r. Buramara vaazlarından b�r�s�nde, “Kend� şarkılarımız ve danslarımız var ve bunlardan vazgeçmey�z” dem�şt�r; “bunları korumalıyız, bunlara sah�p çıkmalıyız, çünkü mutlu olmamızın tek yolu bu. Bunlardan vazgeçersek, bu herkes �ç�n çok kötü olur… Ş�md� m�syonerler burada… İy� haberler� var, �y� b�r yolları var. Düşünmem�z gereken �k� düşünce var: B�z �k� tanrıya tapıyoruz. Avrupalıların İnc�l� bu yollardan b�r�s�; ama burada Anıtın üzer�ndek� ranga b�z�m İnc�l�m�z ve bu da Avrupalıların İnc�l�ne çok da uzak değ�l” ( agy ., s. 77). Berndt’�n de ortaya koyduğu g�b�, aslında bu hal�yle Hır�st� yanlık rahatsız ed�c� değ�ld�r (agy ., s. 81).
Ölüm, Eskatoloji ve Bazı Sonuçlar 195
Bu nedenle, kültürel etk�leş�me bağlı olarak geç�rd�ğ� değ�ş�kl�kler g�derek daha ted�rg�n ed�c� b�r hal alsa da, Avustralya d�nler�n�n tar�h� henüz son bulmuş değ�l g�b� görünüyor. H�ç k�mse Avustralya d�nsel aklının yaratıcılığının tamamen tükend�ğ�n� veya bundan sonra gelecek şey�n yalnızca geçm�şe dönük b�r �lg�den kaynaklanacağını söyleyemez.
Avustralya Kültürler�n�n Tar�hsel Yen�den İnşası Antropologlar, sosyologlar, ps�kologlar ve d�nler tar�hç�ler�, yetm�ş beş yıldan uzun b�r süre boyunca Avustralyalılara tutkulu b�r �lg� duymuştur.41 Bunun nedenler� açıktır: Avustralyalılar avcı toplayıcıdırlar, kültürel olarak yalnızca Güney Amer�kalı Fueg�anlarla, Kalahar� çölünün yerl� halkı Bushmenlerle ve Kuzey Kutbu’nun bazı Esk�mo kab�leler�yle kıyaslanab�l�rler. Dolayısıyla, günümüzde Neol�t�k-önces� (C�lalı aş Devr� önces�) t�pte b�r kültür �ç�nde yaşamaya devam ett�kler� söyleneb�l�r. Üstel�k kıtanın yalıtılmışlığı, hem son derece arka�k hem de bütünsel olan Avustralya uygarlığına duyulan b�l�msel �lg�y� yoğunlaştırmıştır. B�l�m �nsanları ya açık b�r b�ç�mde (Frazer, Freud ve Durkhe�m örnekler�nde söz konusu olduğu g�b�) ya da örtük b�r b�ç�mde Avustralyalıları �nceleyerek d�nsel ve toplumsal kurumların “kökenler�n�” keşfetme şansına sah�p olacakları umuduyla harekete geçm�şlerd�r. Bu tür umutların asılsız olduğunu artık b�l�yoruz. Olsa olsa, Avustralya yerl�ler�n� �nceley�p anlamaya çalışarak arka�k t�pte b�r kültürün yapısını ve anlamını kavrayab�leceğ�m�z söyleneb�l�r; ama bu, �nsan kültürünün “kökenler�n�” veya �lk aşamalarını �drak etmem�z� pek mümkün kılmaz. Ayrıca, yakın tar�hl� araştırmaların da fazlasıyla gösterd�ğ� üzere, Avustralyalılar Baldw�n Spencer ve b�rçok çağdaşının zannett�ğ� g�b� tama Daha esk� karşılıklı �l�şk�ler ve etk�leş�mlere da�r b�r değerlend�rme �ç�n D. J. Mulvaney “Te Austral�an Abor�g�nes 1606-1929: Op�n�on and F�eldwork”, H�stor�cal Stud�es , VIII (1958), 131-51, 297-314. 41
196 Avustralya Dinleri
men yalıtılmış b�r halde “gel�şmem�şt�r” –daha doğrusu “bozulmamıştır.” İnsanla �l�şk�l� olarak radyokarbonla yaş bel�rleme konusu hâlâ tartışmalıdır. G�lls’e göre, Ke�lor yöres�nden alınan örnekler�n radyokarbonla yaş bel�rlemeler� 18.000 yılı göster�r; fakat Abb�e 8.000 yıldan daha ger�ye g�den �nsan kalıntılarına �l�şk�n kes�n kanıtlara sah�p olmadığımızı düşünür. 42 Bununla b�rl�kte, Mulvaney G�lls’�n �ler� sürdüğü daha esk� tar�h� kabul etme eğ�l�m�nded�r43 ve d�lb�l�mc� Capell, 8.000 yılın Avustral ya d�ller�n�n gel�ş�m� açısından yeterl� b�r süre olmadığını �ler� sürerek, “15.000 �la 20.000 yıl arasındak� b�r tar�h�n daha olası olduğunu �dd�a eder”.44 Durum ne olursa olsun, Avustralya uygarlığının kaynakları temelde Güneydoğu Asya’ya dayanır. McCarthy Avustralya tar�hönces� kültürler�n�n Endonezya ve Malezya merkezl� b�r yayılım gösterd�ğ�n� belgelem�şt�r ve �ndale de onun çıkardığı sonuçları destekler.45 Daha da öneml�s�, Avustralya sürekl� ola Bkz. W. E. H. Stanner ve Helen She�ls (yay. haz.), Austral�an Abor�g�nal Stud�es: A Sympos�um of Papers Presented at the 1961 Research Conference (Melbourne and Oxford, 1963), s. 82. 43 D. J. Mulvaney, “Preh�story”, agy ., s. 39. 44 A. A. Capell, özet� �ç�n bkz. “D�scuss�on on the Ant�qu�ty of Man �n Austral�a”, agy . �ç�nde, Stanner ve She�ls (yay. haz.), s. 84. Avustral ya’nın tar�hönces� �ç�n karş. Mulvaney, “Preh�story”, s. 33-51 (seçme kaynakça, 50-51); aynı yazar, “Te Stone Age of Austral�a”, Proceed�ngs of the Preh�stor�c Soc�ety, XXVII (1961), 56-107. Ayrıca bkz. F. D. McCarthy, “A Compar�son of the Preh�story of Austral�a w�th Tat of Indo-Ch�na, the Malay Pen�nsula and Netherlands East Ind�es”, Proceed�ngs of the T�rd Congress of Preh�stor�ans of the Par East, S�ngapore, 1938 (1940),s. 30-50; aynı yazar, Te Stone Implements of Austral�a (Sydney, 1946); J. Haekel, “Ethnolog�sche und präh�stor�sche Probleme Austral�ens”, W�ener völkerkundl�che M�tte�lungen, II (1954), 66-85. 45 McCarthy, “A Compar�son of the Preh�story of Austral�a”; aynı yazar, “Te Ocean�c and Indones�an Aff�l�at�ons of Austral�an Abor�g�nal Culture”, Journal of the Polynes�an Soc�ety , LXII (1953), 243-61; 42
Ölüm, Eskatoloji ve Bazı Sonuçlar 197
rak bu yerlerden Cape York, Arnhem Land ve K�mberley’lere b�r kültür özel�kler� akışının etk�s�nded�r. “D�ğer b�r dey�şle, Avustralya yerl�ler�, yaygın olarak düşünüldüğü g�b� bağımsız gel�şm�ş �zole b�r kültür değ�ld�r; dar anlamda, kökler� Asya’da olan Okyanus kültürler�n�n kes�nt�s�z �lerlemes� kapsamında büyüyen b�r kültürdür. Dolayısıyla, Avustralya yerl� kültürünün tüm boyutları arasında çok fazla sayıda geleneğ�n ve âdet�n Avustralya’dan Yen� G�ne’ye ve Melanezya’ya ve hattâ b�raz daha �ler�dek� bölgelere kadar kes�nt�s�z b�r yayılma gösterd�ğ�n� saptayab�l�r�z. Bunlar arasında Avustralya’nın kültürü bakımından b�le çok esk� olan âdetler ve görenekler olduğu kadar, kuzeyde ve doğuda sınırlı b�r alana yayılan daha yen� olanları da vardır (bu yen� gelenekler ve alışkanlıklar h�ç şüphes�z Cape York Yarımadası üzer�nden gelerek kıtaya buradan yayılmışlardır).”46 orres Stra�t Adalılar �le Cape York yerl�ler� arasında uzun döneml� yakın temaslar olmuştur. Yen� er�şt�rme örüntüler� ve Kahraman kültler� �le bazı teknoloj�k yen�l�kler Yen� G�ne ve orres Stra�t Adasından gelerek Cape York’ta yerl� kültürüne nüfuz etm�şt�r; örneğ�n Cape York’ta “Avustralya’ya özgü olmayan ok ve yayın, davul der�s�n�n ve başka alet edavatın kullanıldığını görürüz” (McCarthy, “Te Ocean�c and Indones�an Aff�l�at�ons of Austral�an Abor�g�nal Culture,” s. 253). Melanezya ve Avustralya arasındak� kültürel �l�şk�ler şaşırtıcı b�r b�ç�mde çoktur ve gen�ş b�r l�teratürün oluşumuna yol açmıştır.47 Warner ve Berndt Arnhem Land’dek� En-
aynı yazar, Austral�a’s Abor�g�nes: Te�r L�fe and Culture (Melbourne, 1957); N. B. �ndale, “Man of the Hunt�ng Age”, Colorado Quarterly , VIII (1960), 229-45. 46 McCarthy, “Te Ocean�c and Indones�an Aff�l�at�ons of Austral�an Abor�g�nal Culture”, s. 243-61, özell�kle s. 252 vd. 47 Bkz. the b�bl�yografya agy ., s. 253 vd.; ayrıca aşağıdak� üç d�pnotta sıralanan göndermelerle karşılaştırınız.
198 Avustralya Dinleri
donezya etk�ler�n� belgelem�şt�r, 48 Berndt ve McCarthy Arnhem Land’�n kuzeydoğusunda çömlek parçaları bulmuştur 49 ve Mulvaney de bunun Endonezya kökenl� Bronz-Dem�r etk�ler� taşıma �ht�mal�n�n h�ç de yabana atılamayacak olduğunu düşünür. Gerçekten de, McCarthy Avustralya süsleme sanatında b�rtakım Bronz Çağ unsurları saptamıştır (sp�raller, �ç �çe ç�z�lm�ş da�reler vb.).50 Bununla b�rl�kte, Avustralya h�çb�r zaman “�zole” olmadıysa da, bu Avustralya’ya özgü gel�şmeler�n açıklamalarını her zaman kıtanın dışında aramamız gerekt�ğ� anlamına gelemez. McCarthy bunu şöyle �fade eder: Avustralya yerl� kültürü Avustralya’ya özgü yerel b�r fenomen olmasa b�le, gel�ş�m� de sadece dış etk�lere bağlı değ�ld�r. Dav�dson �kna ed�c� kanıtlar sunarak Avustralya’da bazı �nsan yapımı ürünlerde öneml� değ�ş�kl�kler veya evr�mler gerçekleşt�ğ�n� gösterm�şt�r; örneğ�n tek parça ağaç kano ya da çok parçalı ve kıvrımlı d�k�ş tekn�kler� bunu kanıtlar n�tel�kted�r; ayrıca, devekuşu tüyünden kurda�tja ayakkabılar, kesel� hayvanların der�s�nden veya tavşan der�s�nden ve ağaç kabuklarından yapılma sandaletler; k�lden yapılan bereler ya da dul kalan kadınların taktığı, örülmüş �pler�n k�lle yapıştırılması yoluyla yapılan şapkalar; düz saplı sopa fırlatma aletler� veya mızrak atıcılar ya da bunların kauçuk saplıları ve taş baltalar, mızrak atıcıların Orta Avustral ya’dak� farklı kullanımları g�b� başka örnekler de ver�leb�l�r. R. M. Berndt, “D�scovery of Pottery �n North-eastern Arnhem Land”, Journal of the Royal Anthropolog�cal Inst�tute , LXXVII (1947), 133-38; R. M. ve C. H. Berndt, agy ., s. 20 vd., 424; Warner, agy., s. 445 vd. 49 R. M. Berndt, “D�scovery of Pottery �n North-eastern Arnhem Land”; F. D. McCarthy and Frank M. Setzler, “Te Archeology of Arnhem Land, Records of the Amer�can-Austral�an Sc�ent�f�c Exped�t�on to Arnhem Land” (1948), II (1960), 223-27. 50 Mulvaney, “Preh�story”, s. 50. 48
Ölüm, Eskatoloji ve Bazı Sonuçlar 199
Dolayısıyla, Dav�dson Avustralya yerl�ler�n�n bu ürünlere b�rçok zek�ce ekleme yaparak onları gel�şt�rd�kler�n� düşünür ve ayrıca, kaynaklarını akıllıca kullanmalarını sağlayan b�rtakım saklama araçları ve yöntemler� �cat ett�kler�ne veya keşfett�kler�ne d�kkat çeker.51 McCarthy’n�n Avustralya Yerl�ler�ne İl�şk�n Çalışmalar Sempozyumu’nda (Mayıs, 1961) sunduğu bu tebl�ğ� tak�p eden tartışmada D. F. Tomson, Cape York halkının, savaşçı b�r halk olan komşuları orres Stra�t Adalılar aracılığıyla ok ve yaya âş�na olmalarına rağmen, bunları kend� savaş s�lahları mızraktan daha düşük düzeyl� olarak gördüğüne d�kkat çekm�şt�r. Ayrıca, “Queensland’�n �y�ce kuzey�nde etk�leş�mde olunan bazı kıyı halkları, âş�na oldukları b�r bahçec�l�k (tarım) kültürünü reddetm�şt�r, ama bazı d�ğer unsurları özümsem�ş ve değ�şt�rm�ş veya var olan örüntüler�ne uyarlamıştır”. 52 Bu nedenle, b�r zamanlar stat�k ve “monol�t�k” (yekpare) b�r kültür olarak son derece saygı gören, b�r şek�lde tar�h�n dışında yaşayan b�r Doğal Halk olarak �fade ed�len şey�n, tıpkı “�lkel” veya “son derece gel�şk�n” d�ğer kültürler g�b�, tar�hsel b�r sürec�n ürünü olduğu kanıtlanmıştır. Yerl�ler�n bazı unsurları ben�msey�p özümseyerek, d�ğerler�n� reddederek veya göz ardı ederek dışsal kültürel etk�lere yaratıcı b�r şek�lde karşılık vermes� gerçeğ�, Doğal b�r halk olarak değ�l, tar�hsel varlıklar olarak davrandıklarını göster�r. D�ğer b�r dey�şle, tar�hönces� F. D. McCarthy, “Ecology, Equ�pment, Economy and rade”, agy. �ç�nde, Stanner ve She�ls (yay. haz.), s. 181. Karş. agy ., s. 188, b�bl�yografya, , D. S. Dav�dson’ın yayınları, aktaran McCarthy, kend� makales�nde. 52 D. F. Tomson, özet� �ç�n bkz. “D�scuss�on”, agy ., �ç�nde, Stanner and She�ls (yay. haz.), s. 192-93. Bu fenomen benzers�z değ�ld�r: Bambut� P�gmeler� b�tk� ek�p b�çmey�, uzun yüzyıllar boyunca karşılıklı b�r ortak yaşam sürdürdükler� tarımcı Bantu kab�les�nden almamıştır; karş. S. Schebesta, D�e Bambut�- Pygmäen vom Itur� (Brüksel, 1941), II, s. 269. 51
200 Avustralya Dinleri
uzmanlarının ve tar�hsel yönel�ml� etnologların gel�şt�rd�ğ� tar�hsel perspekt�f, harekets�z, stat�k ve �lkel (temel) b�r Avustral ya kültürü �mges�n� kes�nl�kle yerle b�r etm�şt�r –bu, hatırlayacağımız g�b�, 19. yüzyıl antropologlarının doğalcı yorumlarıyla başarılı b�r şek�lde popülerleşm�ş b�r �mgeyd�. Gerçekten de, Avustralya yerl�ler�n�n ve d�ğer �lkel halkların ayırt ed�c� özell�ğ�, tar�hten yoksun olmaları değ�l ama �nsanın tar�hsell�ğ�n� özgül b�r b�ç�mde yorumlamalarından kaynaklanır. Onlar da tar�hte yaşarlar ve tar�hsel olaylarca şek�llend�r�l�rler; fakat örneğ�n Batılılarınk�ne benzer b�r tar�hsel farkındalığa sah�p değ�llerd�r; buna �ht�yaç duymadıkları �ç�n ayrıca b�r tar�hyazımı b�l�nc�ne de sah�p değ�llerd�r. 53 Avustralya yerl�ler� tar�hsel olayları ters�ne çevr�lemez b�r kronolo j�k sırada kayda geç�rmezler. Varoluşlarını algılanamayan b�r şek�lde ama sürekl� dönüştüren değ�ş�kl�kler ve yen�l�kler�, b�r teleskopla �zl�yormuş g�b� m�tsel dönemle �ç �çe geç�r�rler; yan� kab�len�n kutsal tar�h�n�n parçası olarak görürler. Arka�k halkların b�rçoğu g�b� Avustralya yerl�ler� de gerçek b�r kronoloj� kullanmazlar, böyle b�r şeye �ht�yaç duymazlar. Kutsal tar�hler� olayları kronoloj�k b�r sırada anlattığı �ç�n değ�l ama dünyanın başlangıcını, Ataların ortaya çıkışını ve onları dramat�k ve örnek alınması gereken davranışlarını açıkladığı �ç�n anlamlıdır. Sonuçta, Avustralya yerl�ler�n�n kültürel tar�h�n�n yen�den �nşası Batı b�l�m� açısından ve temelde de “�lkel” halklara �l�şk�n b�l�msel anlayış bakımından büyük b�r önem taşır –ama yerl�ler açısından h�çb�r önem� yoktur. Bu aynı zamanda şu anlama gel�r: Avustralya d�n tar�h�n�n olası n�ha� yen�den �nşasının �lle de yerl�ler�n farklı d�nsel yaratılarının anlamını açığa vurması gerekmez. Yakın b�r tar�he kadar, bütün yen�l�kler ve dışsal etk�ler geleneksel b�r örüntüyle bütünleşt�r�lm�şt�r. Bu tür b�r d�nsel unsurun –örneğ�n b�r Efsane Kahramanının, b�r m�t�n, b�r r� Karş. M. El�ade, Te Myth of the Eternal Return (New York, 1955); aynı yazar, Myth and Real�ty (New York, 1963). 53
Ölüm, Eskatoloji ve Bazı Sonuçlar 201
tüel�n– daha geç b�r tar�hte ve özel b�r bölgeden kültüre dâh�l olduğunu öğrenmek, onun bütünleşt�ğ� s�stemdek� önem�n� açığa vurmaz. Bu tür dış d�nsel unsurlar geleneksel m�toloj�n�n parçası hal�ne gelm�şt�r ve bu nedenle, bu bağlamın tamamı kapsamında anlaşılmaları ve değerlend�r�lmeler� gerek�r. Dola yısıyla, Avustralya d�nler�n�n tar�hsel b�r yen�den �nşası, bu tür b�r g�r�ş�m�n mümkün olab�leceğ� kabul ed�ld�ğ�nde b�le, b�l�m �nsanının hermenöt�k yaklaşımdan vazgeçmes�ne �z�n verme yecekt�r; yan� d�ğer b�r dey�şle tar�hler�n� deş�fre etmeye çalıştığı farklı d�nsel yaratıları anlamaya çalışmayı asla bırakma yacaktır. Bu, kes�nl�kle tar�hsel yen�den �nşanın boşuna b�r çaba olduğu anlamına gelmez. Ş�md� göreceğ�m�z üzere, sözgel�m� sünnet�n Avustralya’ya n�speten geç gelm�ş b�r r�tüel olduğunu kanıtlamak son derece öneml�d�r; akla hemen Freud’un önces�nde ve sonrasında sünnet�n varsayımsal esk�l�ğ�ne dayanan sayısız abartılı teor� gel�yor.
Avustralya D�nler�ne İl�şk�n Tar�hsel Yorumlar ar�h-önces� ve tar�hsel etnoloj� uzmanlarının ulaştığı sonuçlarla karşılaştırıldığında Avustralya d�nsel f�k�rler�, kurumları ve �nançlarına �l�şk�n tar�hsel anal�z çok az �lerleme kaydetm�şt�r. Büyük b�r olasılıkla, Graebner ve W�lhelm Schm�dt’�n gel�şt�rd�ğ� �lk tar�hsel yen�den-�nşaların esnek olmayışı, daha genç b�l�m �nsanları kuşağının aynı yaklaşımı kullanmasını önlem�şt�r.54 Ayrıca, d�kkat çekt�ğ�m�z g�b�, 55 b�l�m dünyasının �lg�s� �lkel d�nlere �l�şk�n tar�hsel anal�zlerden sosyoloj�k ve ps� W�lhelm Koppers’ın n�speten melankol�k gözlemler� �ç�n bkz. “D�ffus�on: ransm�ss�on and Acceptance”, Yearbook of Anthropology �ç�nde, W�ll�am L. Tomas, Jr. (yay. haz.), (New York, 1955), s. 16981, özell�kle s. 171, 178 vd. 55 M. El�ade, “Austral�an Rel�g�ons: An Introduct�on, Part I”, H�story of Rel�g�ons , VI, Sayı 2 (Kasım, 1966), özell�kle s. 121 vd. 54
202 Avustralya Dinleri
koloj�k anal�zlere kaymıştır. Bununla b�rl�kte, son otuz yılın karşılaştırmalı etnoloj�k araştırmalarının sonuçları d�nler tar�hç�s� açısından büyük önem taşıyan bazı sorunların açıklanmasına yardımcı olur. Örneğ�n, bugün h�çb�r b�l�m �nsanı Melanezya etk�s�yle daha geç b�r dönemde uygulanmaya başlanan r�tüeller olan sünnete veya alt-sünnete b�r�nc�l b�r d�nsel önem atfetmeyecekt�r; aynı şek�lde, Arnhem Land’�n bereket kültler� Avustralya yerl�ler�ne özgü karakter�st�k b�r d�nsel yaratı tems�l etmes�ne rağmen, ra ğmen, h�çb�r b�l�m b� l�m �nsanı “totemc�l�ğ�” “totemc �l�ğ�” temel, evrensel ve en arka�k d�nsel b�ç�m olarak kabul etmeyecekt�r etmeyecekt�r.. Melanezya etk�s�n�n ürünüdür ür ünüdür ve bu nedenle, Avustralya d�nler�n�n daha esk� örüntüsüne ışık tutamaz. Ayrıca, bazı durumlarda artık d�nsel kurumların kronoloj�k olarak farklı evreler� arasında b�r ayırım yapab�l�yoruz; örneğ�n ergenl�k törenler�n�n en bas�t b�ç�mler�n� temelde Melanezya’dan türem�ş olan bazı daha gel�şk�n r�tüellerden ayırt edeb�l�yoruz. Bugün megal�t�k kültürler�n Avustralya’ya çok uzun zaman önce geld�ğ�n� ve K�mberley’den Cape York yarımadasına kadar çok fazla sayıda kab�len�n d�nsel yaşamıyla tamamen �ç �çe geçt�ğ�n� b�l�yoruz. 56 Yakın Y akın döneml� çalışmalardan çıkan sonuçlar sonuçlar,, d�nsel f�k�rler�n, r�tüeller�n ve söz dağarcığının şaşırtıcı b�r b�ç�mde tüm kıtaya yayıldığını göster�r. Bazı durumlarda, d�nsel b�r ter�m�n çok uzak yerlere yayılması zor tar�hsel sorunlara yol açmıştır. Örneğ�n, Peder Worms V�ctor�a’nın doğusundak� Kurna� ler�n ler�n ve d�ğer kab�leler�n en yüce Varlığı Varlığı Bundj�l ’�n ’�n Ölüler�n Efend�s� anlamına gelen Bundj�l m�r� ye dönüştüğüne, Carpentar�a’nın güneydoğu sah�l�nde �se bung�l �n �n “�nsanı” �fade etmek �ç�n kullanıldığına ve Seymour bölges�nde de aynı ter�m�n “kartal-şah�n” anlamında kullanıldığına d�kkat çeker. Worms şöyle der: “Bunu okuyunca kend�m�ze hemen şu soruyu so D�ğerler� arasında bz. E. A. Worms, “Comtemporary and Preh�stor�c Rock Pa�nt�ngs �n Central and Northern K�mberley”, Anthro pos , L (1955), 546-66, özell�kle s. 552 vd.; G�sela Odermann, “Holzund Ste�nsetzungen S te�nsetzungen �n Austral�en Austral�en”, ”, Pa�deuma , VII (1959), 99-141. 56
Ölüm, Eskatoloji ve Bazı Sonuçlar 203
rarız: Bu sözcükler� k�m nakletm�şt�r? Ne zaman get�rm�şt�r? Kıtamıza hang� dolaşım güzergâhından g�rm�şlerd�r?” 57 Çok fazla sayıda kab�len�n yok olması veya çares�zce as�m�le ed�lm�ş olması g�b� bas�t b�r nedenden ötürü, bu ve buna benzer d�ğer sorunların tar�hsel b�r perspekt�ften çözüleb�leceğ� kuşkuludur kuşkulud ur.. El�m�zdek� b�lg�n�n sayılamayacak kadar çok boşluk �çermes�ne rağmen, Peder Worms Canberra Sempozyumu’nda Avustralya yerl�ler�n�n d�nler�n�n “temel özell�kler�ne” öz ell�kler�ne” ve “olası rastlantısal gel�şmeler ve eklent�lere” �l�şk�n b�r l�ste sunab�lm�şt�. Ona göre bu “temel özell�kler” şunlardır: 1. G�zeml� b�r öğret�n�n bulunmayışı; 2. b�r gökyüzü varlığına �nanç duyulması; 3. çoğunlukla gökyüzü varlığının oğlu olan ve kutsal ây�nlere nezaret nez aret eden, kutsal enstrümanların bağışçısı olan yardımcı ruhsal r uhsal varlıklara varlı klara �nanılması; 4. gök yüzü varlığının yeryüzünden ayrılırken arkasında bıraktığı, kend�s�n� tems�l eden ve gücünün tamamını �çeren kutsal nesneler�n mevcud�yet�; 5. varlığın yaratıcı eylemler�n� yen�lemek ve s�mgelemek �ç�n kullanılan b�r ây�n dramının mevcud�yet�; 6. her �k� c�ns�yet �ç�n de f�z�ksel operasyonları dışlayan ama genell�kle saç yolma g�b� n�speten “daha haf�fler�n�” �çeren zor sınavları dâh�l eden b�r er�şt�rme; 7. kel�men�n en gen�ş anlamında kurban etme ve �badet�n �zler�; 8. l�derl�k eden b�r ây�nc�n�n veya büyücü hek�m�n mevcud�yet� mevcu d�yet� [ Worms, “Rel�g�on”, s. 232]. Worms W orms bu “temel özell�kler�n özell�kler�n”” ortaya or taya koyduğu sorunlar arasında şunu da sorar: “emel özell�kler başlangıçta başka b�r yerden m� alınmıştır? Öy Öyleyse, leyse, nereden alınmıştır? Hang�ler� alınmıştır? Yok olanlar, eklenenler, gel�şt�r�lenler veya yer� değ�şt�r�lenler olmuş mudur? Bunlar hang�ler�d�r? Bu ne zaman ve n�ç�n olmuştur?” vb. (agy .,., s. 233). E. A. Worms, “Rel�g�on”, Austral�an Abor�g�nal Stud�es �ç�nde, Stanner ve She�ls (yay. haz.), s. 231-47; özell�kle karş. s. 236. 57
204 Avustralya Dinleri
“Olası rastlantısal gel�şmeler veya eklent�ler” l�stes�ne de şunları dâh�l eder: eder : “(1) İk�nc�l varlıkların varlıklar ın bel�rmes� –ata ruhlar r uhlar,, kahraman ruhlar– ve yolculuk m�tler�; (2) kadınları dışlayan g�zl� prat�kler�n gel�şt�r�lmes�; (3) özell�kle de yılan ve d�ğer hayvanlarla �l�şk�l� daha güçlü b�r s�mgec�l�ğ�n ortaya çıkışı; (4) daha esk� ve daha az ş�ddet �çeren sakatlamalar (örneğ�n saç yolma ve d�ş kesme g�b�) muhafaza ed�l�rken, sünnet�n ve alt-sünnet�n yayılması; (5) sayısız büyüme tören�, aynı anda �k� yerde b�rden var olma, kutsal nesneler (�p haçlar *), büyü ve korku unsuru; (6) �k�nc� cenaze, ölümden sonra yaşama da�r farklı tutumlar vb.; son olarak da, (8) çocuk ruhlar f�kr� (agy .,., s. 233-34). Ayrıca Ayrıca yazar yaz ar kend� kend�s�ne şu soruyu soru yu sorar: “D�nde bu ve d�ğer rastlantısal gel�şmeler ve eklent�ler ne zaman başlamıştır? “Nereden kaynaklanmıştır” vb. ( agy .,., s. 234). Peder Worms’un sınıflandırması b�r noktaya kadar Peder Schm�dt’�n sınıflandırmasını tak�p eder; aralarındak� farklılık �se Worms’un Worms’un l�steler�n�n bel�rs�z olması ve beraber�nde yanıtlanamayan çok fazla sayıda açık uçlu soru get�rm�ş olmasıdır. Peder Worms’un sıraladığı karakter�st�klerden bazıları akla yatkın görünür görünür.. Aslında, “temel özell�kler�n” çoğu Avustralya d�nler�n�n d�nler� n�n arka�k aşamalarına aşamalar ına a�t olab�l�r olab�l� r. Üstel�k b�rtakım b�rta kım “ola“olası rastlantısal gel�şmeler veya eklent�ler” (örneğ�n sünnet�n ve alt-sünnet�n yayılması, g�zl� uygulamalar get�r�lmes� vb.) büyük b�r �ht�malle daha sonrak� gel�şmeler� tems�l ederler. Pek� ama, “sayısız büyüme tören�” veya “korku unsuru” veya “ölümden sonrak� yaşama yönel�k tutum farklılıkları” ya da çocuk ruhlar f�kr�n�n “rastlantısal gel�şmeler veya eklent�ler” olduğu nasıl kanıtlanab�l�r? Bu tür �nançlar, ây�nler ve f�k�rler Avustralya d�nler�n�n tam da başlangıcından ber� “temel unsurlara” eşl�k İk� çubuğun haç b�ç�m�nde b�rleşt�r�lmes�nden yapılan nesne; örümcek örüm cek ağına benzetmek �ç�n uçlarına renkl� �pler bağlanır, �bet ây�nler�nde ây�n ler�nde kötü ruhları tuzağa düşürüp yakalamak �ç�n kullanılır. �bet ve Güney G üney Afr�ka’da, da, Peru, Peru, Avustralya ve İsveç’te benzerler�ne benzer ler�ne rastlanmıştır. (ç.n) *
Ölüm, Eskatoloji ve Bazı Sonuçlar 205
etm�ş olab�l�rler –ama b�r kez daha vurgulamak gerek�rse gerek�rse,, bunu d�n�n “başlangıcıyla” karıştırmamamız gerek�r.
Antropologlar ve Avustralya Avustralya D�nler� Peder Worms’un Worms’un sentez n�tel�ğ�ndek� taslağı Avustralya d�nler�n�n tamamını kucaklayan ve hem morfoloj�k hem de tar�hsel olarak anal�z ed�c� b�r görüş sunmaya yönel�k en son g�r�ş�m g�b� görünmekted�r. Worms’un Graebner, Schm�dt ve V�yana Okulu’ndan kend�s�ne kalan m�rasa dayandırdığı böyles�ne “bütünsel” b�r b�r yaklaşım ne kend� makales�n�n yayımlanmasının ardından yaşanan tartışmada, ne de en yen� etnoloj�k l�teratürde b�l�m �nsanları arasında gerçek b�r �lg� uyandırmamıştır. uyandırmamıştır. Oysa gayet �y� b�l�nd�ğ� g�b�, Avustralyalı etnologlar, özell�kle de A. S. Elk�n ve öğrenc�ler� öğ renc�ler� ve Elk�n El k�n’�n ’�n daha genç ge nç meslektaşlar meslekt aşlarıı tam ters�ne monograf�k �ncelemeler ve farklı d�nsel b�ç�mler�n ve s�stemler�n morfoloj�k anal�zler� üzer�nde üz er�nde yoğunlaşmıştır. yoğunlaşmıştır. 58 Ayrıca, Elk�n, Berndt’ler ve Stanner da Avustralya d�nler�ne da�r genel sunumlar yayımlamıştır. Stanner’ın metodoloj�k yaklaşımı d�nler tar�hç�s� açısından özell�kle cesaretlend�r�c�d�r.. Ünlü d�r Ünlü antropolog Avustralya d�n�n�n çoğunlukla çoğunlu kla “başka b�r şey�n aynası olarak değ�l, b�r d�n olarak” �ncelend�ğ�n� ısrarla �ler� sürer s ürer..59 otemc�l�k, büyü ve r�tüele �l�şk�n b�r �ncelemen�n, �lkel b�r d�ne �l�şk�n anlayışı tüm ayrıntılarıyla �rdeleyeceğ�n� savunan genel kanıya karşı çıkar. çıkar. D�ne D�ne �l�şk�n gerçek b�r b�l�msel �ncelemen�n “d�nde “d�nde b�rtakım toplumsal veya ps�koloj�k de Elbette bu, Avustralyalı olmayan etnologların katkılarının daha önems�z olduğu anlamına gelmez. Bunun yakın tar�hl� t�p�k b�r örneğ� �ç�n bkz. Helmut Petr�, “Kosmogon�e unter farb�gen Völkern der Westl�chen Wüste Austral�ens”, Anthropos , LX (1965), 469-79. Yazar Y azar ş�md�ye dek b�l�nmeyen ve dünyaın yaratılışını dört aşama veya dört dönem kapsamında açıklayan b�r kozmogon� keşfetm�şt�r; bkz. özell�kle s. 478. 59 W. E. H. Stanner, On Abor�g�nal Rel�g�on (“Ocean�a Monographs”, No. 11 [S�dney, 1963]), s. v�. 58
206 Avustralya Dinleri
ğ�şkenler�n etk�s�n�” keşfetmek olduğu düşünces�n� de aynı şek�lde reddeder (Stanner, On Abor�g�nal Rel�g�on , s. v�). Stanner monograf�s�nde, “toplumsal düzen�n öncel�kl� ve b�r anlamda nedensel olduğu, d�nsel düzen�n �se �k�nc�l ve b�r anlamda sonuçsal olduğu” b�ç�m�ndek� asılsız önvarsayımı h�ç durmadan eleşt�r�r: “Dolayısıyla, �ncelemeler genel önermelerle d�n�n toplumsal yapıyı ‘yansıttığı’ veya ‘dışavurduğu’ sonucuna ulaşab�l�r. Bu tür açıklamaların �nsanlara n�ç�n öneml� ve hattâ �lg�nç geld�ğ�n� anlamak pek mümkün değ�l. Z�ra metafor olarak b�le açık değ�ller” (agy ., s. 27). Stanner Arnhem’ın kuzeybatı kes�mler�nden Mur�nbata kab�les�n� araştırmıştır, ama aynı zamanda d�ğer Avustralya d�nler� �ç�n geçerl� b�r anlam yapısını açığa vurmayı amaçlamıştır. Anal�z�n�n en beklenmed�k sonuçlarından b�r�s�, Punj veya Karwad� er�şt�rme tören�yle �l�şk�l�d�r. Stanner bu tören�n kurban etme �le çarpıcı b�r benzerl�k taşıdığını �kna ed�c� şek�lde göster�r (agy ., s. 25 vd.). S�mgec�l�k, m�t ve r�tüele adanmış araştırmalar (agy ., s. 60-132) yen� ve ver�ml� f�k�rlerle doludur. Stanner’ın dünyanın “kuruluşunu” bet�mleyen m�tlerde gözlemled�ğ� bel�rley�c� rol d�nler tar�hç�s� �ç�n tamamen yer�nded�r.60 Mur�nbata lar m�tsel zamanda yaşanmış olan dramları anlayab�ld�kler�n� düşünüyorlardı; yaşadıkları topraklarda bu m�tsel olayların somut �zler�n� bulduklarına �nanıyorlardı ve “m�tsel dramların k�ş�ler�yle, mekânlarıyla ve olaylarıyla –b�rey, c�ns�yet, genet�k soy, grup ve kategor� olarak– yakından bağlantılı” olduklarını �dd�a ed�yorlardı (agy ., s. 152). Başlangıç zamanında “hayatın �k� alanı b�rb�r�nden ayrı, ama b�rl�kte var olan ve b�rb�r�ne bağımlı b�r hale geld�. O zaman (�lle de görünmez olması gerekmeyen) manev� veya t�nsel (c�s�msel olmayan) b�r alan ve (�lle de görünür olması gerekmeyen) madd� veya tensel Agy ., s. 152, 164, vb. Karş. M. El�ade, “Austral�an Rel�g�ons: An Introduct�on, Part II”, H�story of Rel�g�ons , VI, Sayı 3 (Şubat, 1967), 208-35. 60
Ölüm, Eskatoloji ve Bazı Sonuçlar 207
(c�s�msel olan) b�r alan vardı ve ş�md� de var. B�r�nc�s�n�n gücü daha büyüktür” (agy ., s. 153). Ana ây�nler başlangıç zamanının yaratıma �l�şk�n ögeler�n� yen�den canlandırır. “Her r�tüel, törene katılanların z�hn�nde kültürün �lk kuruluşunu canlandırır, �nsanın başlangıcıyla, köken�yle sürekl�l�k duygusunu der�nleşt�r�r ve varoluş yapılarını yen�den olumlar” (agy .). Sonuç �t�barıyla, Stanner ş�kâyet�n� d�le get�r�r: “otemler ve toplumsal durumların bas�tçe daha kesk�n b�r şek�lde, açık ve öz �fade ed�lemeyen şeyler�, yan� temelde d�nsel b�r anlamı olan şey� �ma etmeye yarayan b�ld�k, kullanışlı s�mgeler oldukları yeter�nce anlaşılmış değ�ld�r.”61 Bu gen�ş kapsamlı, zeng�n ve ufuk açıcı monograf�y� burada özetlemek g�b� b�r amacım yok. Bununla b�rl�kte, Stanner’ın yapıtında açığa çıktığı şekl�yle, antropologun Avustralya d�n�ne �l�şk�n anlayışındak� rad�kal değ�ş�me d�kkat çekmek gerek�r. Bu k�tabın b�r�nc� bölümünde 62 Durkhe�m’ın Formes élémenta�res ’�yle başlayan totemc�l�k modasının ve Lévy-Bruhl’ün gel�şt�rd�ğ� �lkeller�n mental�té prélog�que (mantık önces� z�h�n veya düşünceler) h�potezler�n�n tal�hs�z sonuçlarına değ�nm�şt�m. Her �k� yorum da tar�h-karşıtı ve �nd�rgemec�d�r (“sosyoloj�zm” ve “ps�koloj�zm”). Yarım asır sonra Stanner şu sonuçlara ulaşır: “(1) Şayet herhang� b�r Avustralya yerl�s�, �dd�a ed�ld�ğ� g�b�, stat�k b�r kültüre sah�p, harekets�z b�r toplum �ç�nde yaşıyor olsaydı b�le, Mur�nbata lar araştırma yapmanın mümkün olab�ld�ğ� herhang� b�r dönemde kes�nl�kle bu t�p toplumlar arasında yer almaz; (2) onların d�n�n� toteme dayalı fenomenlerle özdeşleşt�rmek veya tanımlamak büyük b�r hata olacaktır; (3) toplum d�n�n gerçek kaynağı ve nesnes� değ�ld�r” (agy ., s. 154). Van Gennep ve Radcl�ffe-Brown’ın bazı açıklamalarını gel�şt�r�p genelleyen Profesör Claude Lév�-Strauss “toteme da Stanner, On Abor�g�nal Rel�g�on, s. 154. Ayrıca bkz. sonuçlar, s. 165-71. 62 El�ade, “Austral�an Rel�g�ons: An Introduct�on, Part I”, s. 121 vd. 61
208 Avustralya Dinleri
yalı yanılsama yanılsama””63 olarak adlandırdığı şey� zek�ce eleşt�rmekted�r. “otemc�l�k” olarak adlandırılab�lecek özel veya bütünsel b�r d�n t�p� yoktur. Lév�-Strauss’a göre, “toteme dayalı tems�ller, gerek doğal ter�mlerle, gerekse kültürel ter�mlerle formülleşt�r�lm�ş olması h�çb�r önem taşımaksızın, b�r s�stemden d�ğer�ne geç�ş� mümkün kılan b�r kural veya koda karşılık gel�r”. 64 Lév�-Strauss’un m�tsel düşünceye �l�şk�n genel yorumunu tartışmanın yer� burası değ�l, bu nedenle bunu başka b�r çalışma ya bırakıyorum. Lév�-Strauss’un yapısalcı yaklaşımının model�, yapısal d�lb�l�mden, özell�kle de fonoloj�den * es�nlenm�şt�r. Paul R�coeur ve Jean Hyppol�te, Hyppo l�te, Lév�-Strauss’un La Pensée sauvage (Yabanıl Düşünce) kapsamında asıl �lg� odağını, m�t�n sentaksının sen taksının** değ�l, semant�ğ�n�n*** oluşturduğunu fark etm�şt�. D�ğer D� ğer taraftan, Lév�-Strauss La Pensée sauvage ’ın ’ın b�rçok sayfa Bkz. Claude Lév� Strauss, Le otém�sme (Par�s, 1962), otém�sme aujourd’hu� aujourd ’hu� (Par�s, özell�kle s. s. 21 vd. (İng. çev., otem�sm [Boston, 19631, s. 15 vd.); aynı yazar, La Pensée sauvage (Par�s, (Par�s, 1962), s. 48 vd., s. 100 vd. ve başka yerlerd yerlerdee (İng. (İn g. çev çev.,., Te Savage M�nd [Ch�cago, [Ch�cago, 19661, s. 35 vd., 75 vd. ve başka yerlerde). 64 Te Savage M�nd , s. 96-97 (La Pensée sauvage, sa uvage, s. 128). “ otemc otemc�l�k �l�k doğal türler�n toplumu �le toplumsal grupların dünyası arasında mantıksal b�r denkl�k koyutlar” (Te Savage M�nd , s. 104; La Pensée vd . Farklı Farklı okulsauvage , s. 138). Ayrıca karş. Te Savage M�nd , s. 135 vd. lardan etnologlar benzer görüşler d�le get�rm�şt�r; örneğ�n, Ad. E. Jensen şöyle der: “ “oteme oteme dayalı �l�şk�ler yalnızca kültürün farklı alanlarına yerleşm�ş dallanıp budaklanan b�r s�stem�n parçasıdır ve toplumsal düzen de bu alanlardan sadece b�r�s�d�r” ( Myth and Cult [Ch�cago, 1963], s. 152). Almanca baskısı among Pr�m�t�ve Peoples [Ch�cago, 1951’de yayımlanmıştır. * B�r d�l�n sesb�l�msel yapı ve özell�kler�, ö zell�kler�, bu yapı ve özell�kler�n tar�hsel gel�ş�m�. (ç.n.) ** Sentaks Sentaks:: cümle b�lg�s�, söz d�z�m�. (ç.n.) *** Semant�k: Anlam; anlam b�l�m�, d�l� anlam yönünden ele alan, sözcükler�n anlamlarının gel�şme ve değ�şmeler�n� �nceleyen d�lb�l�m dalı. (ç.n.) 63
Ölüm, Eskatoloji ve Bazı Sonuçlar 209
sında kend�s�n� sınıflandırma ve çoklu �l�şk� s�stemler�n� deş�fre etmekle kısıtlamaz, bunun yer�ne dünyadak� bel�rl� bel�rl � b�r varoluş tarzıyla bağlantılı olan Avustralya’nın kültürel yaratılarını akıllıca anal�z eder. Bu nedenle, Lév�-Strauss aynı ölçüde ölç üde “semant�k” �le �lg�len�yor g�b�d�r. Ayrıca, b�r yapısalcıyı d�lb�l�msel model�n� gen�şletmekten, d�ğer b�r dey�şle anal�z�n� söylem düzey�nde sürdürmekten alıkoyacak h�çb�r şey yoktur. yoktur. Yapısalcılığın Y apısalcılığın d�n anlayışına yaptığı katkıyı, özell�kle de zamanın akışında, tar�hte göründükler�yle b�ç�m�yle d�nsel yaratıcılığın sayısız b�ç�m� ve boyutuna �l�şk�n anlayışa yaptığı katkıyı değerlend�rmek �ç�n henüz çok erken. Bu büyük b�r önem taşıyor; çünkü d�nler tar�hç�s�n�n n�ha� amacı, kend� özel s�mgeler� veya teoloj�ler� olan bell� sayıda d�nsel davranış t�p� veya örüntüsü bulunduğuna d�kkat d �kkat çekmek değ�l; daha z�yade bunların anlamlarını anlamak. Bu tür anlamlar tek seferde ve temell� olarak ver�lm�ş değ�ld�r, �lg�s�z d�nsel örüntülerde “kem�kleşmezler”, b�lak�s tar�h sürec�nde (üstel�k bu, Yahud�-Hır�st�yan kavrayışıyla veya modern Batılı anlamda kavranan b�r “tar�h”” olmasa b�le) kend�ler�n� yaratıcı b�r şek�lde değ�şt�rme“tar�h ler�, gel�şt�rmeler� ve zeng�nleşt�rmeler� anlamında “a “açıktırlar”. çıktırlar”. emel emel olarak, d�nler tar�hç�s� yorumb�lg�s�nden (hermenöt�kten) vazgeçemez.
DİZİN
A Achilpa , Achilpa lar lar 69, 70, 71 Afrika Afr ika 13, 17, 18, 204 alchera ( (alcheringa ) 22, 33, 49 Alligator River 123, 127 Aranda , Aranda lar lar 22, 4949-53, 53, 58, 59, 60, 63, 65-71, 73, 76, 77, 78, 93, 98, 99, 112, 135, 136, 140, 153, 155, 158, 159, 160, 184, 185 Arnhem Arnh em Land 57, 81, 82, 93, 94, 107, 115, 116, 124, 127, 130, 131, 134, 137, 138, 139, 180, 181, 191, 193, 197, 198, 202 Arunta lar lar 31, 32, 33, 107 Atnatu 32, 49, 58 axis mundi 70
B Bäd , Bäd ler ler 54, 55, 56 Baiame 24, 26, 27 27,, 28, 30, 31, 40, 42, 45, 46, 54, 59, 91, 102, 103, 146-150, 165, 180 Banar 88, 89 bandicoot totemi totemi 113 Barkingi 31 Batı Avustraly Avustralyaa 158, 190 Berndt, Catherine 132 Berndt, Bern dt, Rola Roland nd 115, 118 118,, 122 122,, 147, 149, 154, 165, 170, 184, 188, 193, 194, 197, 198 Berndt, Roland ve Catheri Catherine ne 45, 46, 62, 82, 109, 111, 116, 181, 182, 205 Biamban 26
212 Avustralya Dinleri Binbinga lar 161 Boubia 108 Budizm 11 Bunjil 24, 25, 27, 38, 39, 40, 46, 152, 171
C Cameron, L. P. 31, 152 Capell, A. A. 95, 196 Cape York 197, 199, 202 Chartres Katedrali 18 Comte, Auguste 14 Conze, Ed. 12 Corbin, H. 12 creatio ex nihilo 21 Curr, E. M. 31
Düş Zamanı 22, 49, 50, 51, 53, 54, 57, 62, 71, 74, 75, 79, 80, 82, 84, 85, 88, 89, 93, 95, 97, 98, 99, 111, 125, 133, 137, 169, 177, 183 Dyaus 60
E
Elcho Island 193 Elkin, A. P. 46-49, 53, 54, 59, 61, 78, 80, 94, 95, 96, 98, 104, 105, 107, 109, 110, 123, 124, 127, 128, 129, 132, 134, 142, 143, 147, 149, 152-159, 163168, 177-180, 205 Endonezya 162, 196, 198 Engwura 69, 70 D Eruncha , Eruncha lar 158, 159, 160 Dante 17, 20 Daramulun 24, 25, 26, 27, 30, 40, Eski Ahit 17 Eskimo 195 46, 105, 106 Euahlay 31 Davidson, D. S. 198, 199 Evans-Pritchard, E. E. 12, 13, 18 Dieiri , Dieiri ler 31, 32, 152, 180 dingo 72 F Djamar 7, 54, 55, 56, 57, 58 Djanggawul , Djanggawul lar 81, Frazer, J. G. 14, 30, 31, 33, 195 107, 137 G Djara 168 Doğaüstü Varlıklar 21, 22, 35, galaguru 55, 56, 57 50, 56, 62-65, 67, 68, 69, 73, Gennep, A. van 41, 207 74, 78, 79, 82, 83, 84, 100, Gillen, F. J. 32, 49, 50, 69, 70, 71, 101, 105, 106, 107, 125, 143, 74, 75, 80, 98, 99, 112, 131, 144, 152, 162, 166, 168, 174, 135, 136, 153, 159, 160, 161 180, 182, 186 Goethe, J. W. von 17 Durkheim, Émile 40, 41, 44, Gökkuşağı Yılan 90, 93-98, 123, 195, 207 124, 127-130, 132, 153, 166, Dünya Savaşı, I. 41 167, 168
Dizin 213
Gökyüzü Varlıkları 35, 48, 52, 53, 54, 59 Graebner, F. 36, 42, 43, 44, 47, 59, 201, 205 Gulambré 156 Güneydoğu Avustralya 23, 25, 28, 36, 44, 45, 46, 48, 56, 63, 103, 116, 150, 152
H Hartland, E. S. 28, 29, 30, 33, 34 Her-Şeyin-Babası 32-35, 63 Hinduizm 11, 12, 164 Homeros 20 homo religiosus 37 Howitt, A. W. 23-33, 41, 45, 47, 103, 145, 146, 147, 150, 151, 152, 157, 171, 180, 181, 182 Hyppolite, Jean 208
I-İ Ilbalintja , Ilbalintja lar 113, 114 Indra 60 Itchumundi 31 İncil 32, 193 İran 163 İslâm 11, 12
J jajaru 87 jallala 87 jelmalandji 121 jeraeil 25, 26
K Kabi 167 Kadın Ata, -lar 124-127, 135, 138
Kamilaroi , Kamilaroi ler 26, 31, 32, 102, 143, 180 kanguru 24, 58, 64, 79, 80, 154, 185 Karadjeri , Karadjeri ler 71, 73, 96, 99, 104, 107, 167 Karamundi 31 kauwa-auwa 70, 71 Kimberley 54, 91, 93, 94, 96, 97, 153, 159, 170, 171, 173, 180, 183, 184, 185, 197, 202 Konfüçyüsçülük 11 Kulinler 25, 38, 180 Kurangali 89 Kuzey Avustralya 128, 130, 140, 180 Kuzeybatı Avustralya 54, 85, 131, 166 Kuzey Kutbu 164, 195
L Laitu-Laitu 156, 157 Lang, Andrew 14, 28-35, 37, 39, 40, 41, 47, 59 Langloh Parker 31 Lévi-Strauss, Claude 207, 208, 209 Lévy-Bruhl, Lucien 12, 40, 207 Lommel, Andreas 85, 87, 168, 169, 184, 188 Loritja 49, 50 Lowie, Robert H. 12, 37 Lunga 168
M Malinowski, Bronislaw 12 Mami-ngata 25 Manning, James 30, 31
214 Avustralya Dinleri Mara , Mara lar 161 Orta Asya 162, 163, 164 Marduk 60, 97 Orta Avustralya 22, 48, 49, 54, mareeiinler 194 57, 64, 85, 91, 98, 150, 157, Marel 56 185, 187, 192, 198 Martummere 23 Ortaçağ 19 Massignon, L. 12 P Mathews, R. H. 102, 106, 167 McCarthy, F. D. 94, 128, 129, Parker, Langloh 31, 147, 158 196-199 Pascal 18 Melanezya 48, 106, 124, 138, Peder Schmidt 204 139, 140, 162, 163, 183, 197, Peder Worms 202-205 202 Petri, Helmut 90, 91, 95, 98, Melbourne 30, 32, 49, 62, 65, 94, 183-186 95, 112, 115, 128, 138, 196, Petri, Helmut ve Gisela 190, 192 197 Pettazzoni, Raffaele 29, 41, 42, Mezopotamya 97, 163 43 Minan 56 Picasso 13 Minnungara 161 Piddington, R. 73, 96, 99, 104 Mundadji 161 pirmal 72 Mungan-ngaua 24, 25, 26, 91 Pitta-Pitta 108 Munkaninji 161 Platon 76, 77, 151 Murinbata , Murinbata lar 57, 74, pmara kutata 65 206, 207 Port Stephens 156 Muruwul 116, 117, 121 Q Mus, P. 12
N Nalgabi 56 Narrinyeri , Narrinyeri ler 23, 24 Ngúnyari 91, 92 Ninj 56 Ntjikantja kardeşler 51, 52 Numbakulla 69, 70, 71 Nurrundere 23, 24 Nurunderi 46
O Okyanusya 17, 175, 193
Queensland 96, 108, 157, 167, 180, 199
R Racine 18, 20 Radcliffe-Brown, A. R. 96, 129, 167, 168, 207 ranga lar 193, 194 Ricoeur, Paul 208 Roper River 128, 134
Dizin 215
S Schmidt, Wilhelm 12, 14, 24, 27, 28, 29, 31, 34-39, 41-45, 59, 124, 143, 201, 205 Shakespeare, William 17 Sibirya 159, 162, 163, 164, 175 Simpson Çölü 51 Spencer, Baldwin 30-33, 49, 50, 51, 69, 70, 71, 73, 74, 75, 80, 98, 99, 112, 131, 135, 136, 153, 159, 160, 161, 195 Spencer, Herbert 14 Stanner, W. E. H. 57, 58, 62, 74, 128, 189, 196, 199, 203, 205, 206, 207 Strehlow, . G. H. 49-52, 63-66, 68-71, 73, 75, 76, 93, 98, 99, 112, 135, 155, 159 Suzuki, D. . 12 Şamanizm 163 Şintoizm 11 Şiva 60
aplin, George 23, 24 azmanya 95 tchurunga , tchurunga lar 68, 69, 77, 91 Tomson, D. F. 199 iamat 60, 97 indale, Norman B. 104, 196, 197 jenterama 113 tjurunga , tjurunga lar 64, 112, 113, 114, 135, 185, 187 orres Boğazı 163 ucci, G. 12 ylor, E. B. 12, 14, 28
U Unambal , Unambal lar 85-90, 92, 93, 128, 168, 184, 188 Ungarinyin, Ungarinyinler 89, 92, 94, 95, 97, 98, 128, 168, 184 Ungud 59, 85-90, 93, 95, 96, 97, 128, 153, 168, 171, 172, 185, 186, 188 Ungur 93, 95, 96 Unmatjera 160 Uranus 60 Urmonotheismus 33, 37, 43
V Varuna 60 Vico 41 Victoria 94, 131, 132, 153, 202 Vişnu 60
W Walángala 90, 91, 92, 168 Wallanganda 85, 86, 89 Warner, W. Lloyd 101, 104, 115, 117, 118, 119, 123, 126, 138, 176, 177, 182, 197, 198 Warramunga , Warramunga lar 74, 161 Wauwalak Kız kardeşler 115, 116, 117, 119, 121, 122, 123, 125, 126, 138 Western Desert 154 Wiimbaiolar 24 Wollunka 74, 75 Wondjina , Wondjina lar 59, 86-91, 93-97, 99, 170 Worms, E. A. 55, 56, 57, 94, 95, 104, 183, 185, 202-205