Xxxxtdfxfsfcaagwfdqcwcscwfdffswgffdfgsgfccxfxcccc ŞİA Şia terimine ve bu adla anılan dini topluluğa, hz. Osman döneminde rastlanır. Hz. Osman şehid edilince Müslümanlar ikiye ayrıldı: A) Hz. Osman B)Hz. Ali taraftarları. Hz. Osman daha sonra da onun mensup olduğu Emeviyye sülalesine taraftar olanlara ‘şia-i Osman’, Hz.Ali’ye taraftar olanlara da ‘şia-i Ali’ dendi. Daha sonraları bu isim sadece Hz.Ali taraftarlarına verildi. Şiilik üç safhadır: Şia-i Ula: Hz. Ali’nin sağlığında ortaya çıkmıştır.Bunlar sahabe ve tabinden Hz. Ali’nin hilafetine yardım edenlerdir. Üsulüş-şia: Bu üç fırkadan ibarettir:Bunlar, “açık nassla halife tayin edildiği halde sırf sahabenin, kahr ve galebe, hile ve desise ile peygamberin vasiyetini bir tarafa atarak Ali’nin hilafet hakkını heder ettiklerini” ileri sürerler. Mufaddıla:Hz. Ali’yi bütün sahabeden üstün tutarlar,”hilafete en haklı Hz. Ali ve onun neslinden olanlardır.Bunlar başa geçmedikçe başkalarının işe karışmaya ve bunlarla yarışmaya hakları yoktur.” Sabbe (Teberraiyye): Bunlar ashaba sövenler(seb edenler) ve ashaptan teberri edenlerdir. Galiye(Müellihe):Hz.Ali’ye tanrılık isnat edenlerdir.Bir kismı Ali’nin doğrudan tanrılığına bir kısmı tanrının ruhunun onun bedenine hululüne inanırdı.Ayrıca bunlar ricate inanır. Ricat:bazı ölülerin kıyametten önce dünyaya geri geleceğine inanırlar.Önceleri sadece Hz.Ali sonra bütün imamların geleceğine inandılar. Hz. Ali’nin ölümünden sonra gelişen şia: Keysaniyye:Keysan Hz.Ali’nin azatlı kölesi. Zeydiyye: Zeyd b. Ali b.Zeynel Abidin b.hüseyin b.Ali. taraftarlarının ismi. Bunlar imametin yalnızca Fatımanın çocuklarına ait olduğuna ve imamet için ortaya çıkan alim, dindar , cesur ve cömert her ferde itaatin lazım olduğuna, hatta aynı zamanda iki imamın aynı anda iki bölgede imamet için ortaya çıkmasını kabul ederler. Zey h.122/m.740 da öldürüldü.Zeyd ebubekir ve ömer’den teberri etmediği için sabbe onu terk etmiş ve onlara “Rafıza” terk etmeyenlere “Zeydiyye”dendi. İmamiyye:Zeydi terk edenler (Rafız) Sabbedir ki,zeydin öldürülmesinden sonra imam seçmeye kalktıkları için de “İmamiyye” adıyla anıldılar.Bir kısmı Hasan el Müsenna b. Hasan el Mücteba b. Ali yi imam edindi, Birkısmı ki geneli Ali Zeynel Abidin’in oğlu Muhammed Bakırı imama tanıdı. Daha sonra Musa Kazım’ı imam tanıyanlar asıl imamiyye oldu. Gaybet:Sahibuz zaman Muhammed elmehdi’ Semarra’da sirdaba (mağara) girişinden şimdiye kadar geçen zaman ikiye ayrılır; 1)Gaybeti Suğra;73-74 yıl (h.256 –h.329)(m.870-940)sürer.Bu zamanda isna aşeriyye ile mehdi arasında vekiller, naibler ve elçiler bulunur.bunlarda 4 tanedir ve bundan sonra naib ve elçi yoktur, gaybeti Kübra başlar. 2)Gaybeti Kübra: İmamiyyenin özellikleri:1-imam masumdur, buna zeydiyye katılmaz.2-imam masuma nass isbatı.her imama peygamber veya önceki imamadan nass vaki olmalı. Galiye:İmamları peygamberlik derecesine çıkarır haklarında tanrılık hükümleri ile hükmederler.Bu mezhep ikiye ayrılır: Uluhiyeti Allah’tan başkasında da olabilir, bunlar tanrılığı peygambere Ali’ye çocuklarına, fatmaya, abbasa, cafere vs kişilere verdiler. Peygamberlik sona ermemiştir. Petgamberliği Aliye,oniki imama,Muhammed b. Hanefiye ve başkalarına verirler. Bir çok bidatleri var: Teşbih: Hulül:Allah’ı her yerde her dili konuşan insan şeklinde düşünürler. Tenasüh İbaha:Haram şeyleri mübah saymak örneğin mal ve kadın ortaktır. Beda;zuhur- bir işi yapmaya niyetlenmişken bilgi veya zan bakımından onu yapmaktan vazgeçip başkasını yapmaya kalkışmak.bu fikir imam caferin oğlu İsmail önce oğlunun imametini anlatmış oğlu ölünce Allah oğlum hakkında izhar ettiğini başka bir şeyde izhar etmemiştir demiştir.Allahın fikir değiştirmesi yani. Ricat;Allahın ölenlerin bir kısmını dünyaya getireceğine ve bir kısmını böylece yükselteceğidir. Takiyye:
Tevella;Peygamberin soyu ve onları sevenleri sevmek. Teberra: Peygamberi ve soyunu sevmeyenleri ve sevmeyenleri sevenleri terk etmek.
Şîa, Ehl-i sünnet grubunun dışında yer alan, günümüze kadar varlığını koruyan ve hâl-i hazır İslâm dünyasında da önemli sayıda taraftarı bulunan en önemli itikadî, fıkhî ve siyasî mezheptir. Sözlükte "taraftar, yardımcı" anlamına gelen Şîa, literatürde Hz. Peygamber'in vefatından sonra Hz. Ali'yi halifeliğe en lâyık kişi olarak gören ve onu ilk meşrû halife kabul eden, vefatından sonra da hilâfete Ali evlâdının getirilmesi gerektiğine inanan toplulukların ortak adı olmuştur. Hz. Osman'ın şehid edilmesini takip eden yıllarda bu misyon ve iddia ile ortaya çıkanların oluşturduğu bir siyasî gruplaşma hareketi olarak doğmuş, hicrî II. yüzyılın ikinci yarısından itibaren de çeşitli fırkalara ayrılan itikadî bir mezhep haline gelmeye başlamıştır. Ancak, İslâm dünyasında Şîa hareketinin ortaya çıkışını sadece Hz. Ali'yi destekleme teşebbüsünün giderek mezhep halini alması ve kurumlaşması şeklinde açıklamak yerine bunda dış tesirlerin ve Araplar karşısında yenilgiyi hazmedemeyen Irak ve İran halkının tepkisinin ve kimlik arayışının etkisinin bulunduğunu da söylemek doğru olur. Şîa'nın günümüze ulaşan üç büyük fırkası Zeydiyye, İsmâiliyye ve İmâmiyye-İsnâaşeriyye'den ibarettir. Zeydiyye Hz. Ali'nin torunu Zeyd b. Ali Zeynelâbidîn'e nisbet edildiği için bu ismi alır. Günümüzde Yemen bölgesinde taraftarları bulunan Zeydiyye itikadî konularda Mu‘tezile mezhebinefıkıh sahasında ise Hanefî mezhebine yakın görüşlere sahiptir. Şîa içindeki en mûtedil fırka olan Zeydîler, hilâfetin Hz. Ali'nin ve soyundan gelenlerin hakkı olduğuna inanmakla birlikte, Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer'in hilâfetini de meşrû görürler. Hilâfetin Hüseyinoğulları'na ait olduğu ve devlet başkanının mâsum olduğu fikrini de kabul etmezler. Ca‘fer es-Sâdık'ın ölümünden sonra devlet başkanlığına oğlu İsmâil'in ve soyunun hak sahibi olduğu iddiası, Şîa içinde aşırı görüşleriyle tanınan İsmâiliyye fırkasının oluşmasının başlangıcını teşkil etti. İsmâilîler'in hicrî IV. yüzyılın başında Fâtımî Devleti’ni kurmasıyla mezhep güçlendi, daha sonra doğu ve batı İsmâilîler'i (Nizâriyye-Müsta‘liyye) şeklinde iki ana kola ayrıldı. Eski Yunan ve Doğu felsefelerinden, Ortadoğu dinlerinden etkilenmesi ve bâtınî te’villere dayanması sebebiyle birçok uç görüşe sahip bulunan mezhep mensuplarına günümüzde, sayıları fazla olmamakla birlikte Pakistan, İran ve Orta Asya'da rastlanmaktadır. İmâmiyye, çağımızda dünya müslümanlarının yaklaşık yüzde onunu teşkil eden Şîa'nın büyük çoğunluğunu bünyesinde toplayan ana koldur. Mezhebin siyaset ve imâmet görüşü on iki imam düşüncesi etrafında şekillendiğinden İsnâaşeriyye, akaid ve fıkıhta Ca‘fer es-Sâdık'ın görüşlerini esas aldıklarından Ca‘feriyye adlarıyla da anılırlar. Hz. Ali ve Hüseyin soyundan gelen on iki imama inanma, hem iman esaslarından birini hem de mezhebin ana doktrinini teşkil eder. Akaid konularında yer yer Mu‘tezile mezhebiyle paralellik arzeden görüşlere sahiptir. Sadece Ehl-i beyt’e mensup râvilerin hadis rivayetini kabul eder, ilk üç halifenin hilâfetini meşrû görmez ve devlet başkanlığına Hz. Ali ve soyunun nas ile tayin edildiğini yani imamlığın (halifeliğin) bunlara ait olduğunu Hz. Peygamber'in açıkça belirttiğini ve bunların vahiy alma hariç peygamberlere benzer vasıflara sahip olup günah işlemekten ve hata yapmaktan korunmuş (mâsum) olduklarını iddia ederler. Küçük yaşta gaip olan on ikinci imamın kurtarıcı (mehdî) olarak tekrar geri geleceğine inanma, açık ve gizli bir tehlikenin bulunduğu durumlarda inancı gizleme ve farklı görünme (takıyye), Hz. Ali'ye biat etmeyen sahâbîlere karşı tavır alma ve onlara ta‘n etme de yine mezhebin temel ön kabullerindendir. İmâmiyye halen İran'ın resmî mezhebi olup Irak'ta ve Azerbaycan'da yaşayan müslümanların yüzde altmışı da bu mezhebe mensuptur. Hz. Ali döneminde başlayan, Emevî ve Abbâsî dönemlerinde de devam eden iktidar mücadeleleri, başarısızlıklar ve mağduriyetler sebebiyle içine kapanan ve ümmet çoğunluğundan kendini tecrit ederek geçmişte kalan siyasî mücadeleler ve imâmet fikri etrafında kendine özgü teoriler geliştirenve bunları itikadî esaslar haline de getirerek ve kendi fıkıh doktrinini de kendi içinde geliştirerek siyasî, itikadî ve fıkhî açılımları bulunan bir mezhep haline getiren Şîa, daha çok ümmet içinde yol açtığı ihtilâflar, izlediği uzlaşmaz tutum ve sahip olduğu itikadî görüşler sebebiyle Ehl-i sünnet âlimlerince
eleştirilmiştir. Fakat Allah'a, âhirete, Hz. Muhammed'in peygamberliğine iman, namaz, oruç, zekât, hac, içki, kumar, zina, hadler gibi İslâmî ahkâm konusunda müslümanların çoğunluğu ile ittifak halinde bulunan mûtedil Şîa, hiçbir zaman tekfir de edilmemiştir. Günümüzde, mezhebin itikadî ve fıkhî görüşleri güncelleştirilerek ve geçmişte kalan husumetler canlı tutularak siyasal ve sosyal hatta ekonomik örgütlenmede, kimlik ve kültürel tavır belirlemede önemli bir unsur olarak değerlendirilmektedir.