E Kitap Deposu.Com
E-Kitap Deposu.Com OSMANLI
D E V L E T İ ’ NİN
7 0 0 . KURULUŞ YILDÖNÜMÜ
üt
mkbbr
jlF w
Aa&x/aztas//ZM s/jpfape
ı&
£ Jz d e ç m
ı«
editör
GÜLER
EREN
bilim editörleri D O Ç . DR. KEMAE ÇİÇE K / CEM O Ğ U Z
1. ve 2. ciltler
SİYASET 3■ cilt
İKTİSAT □
4. ve 5. ciltler
TOPLUM 956-OV
N°İj;
oJn>1
6. cilt
TEŞKİLAT 7. cilt
DÜŞÜNCE 8. cilt
BİLİM 9. 10 ve 1 7. ciltler
KÜLTÜR VE SANAT 12. cilt
HANEDAN
T E K N İK K O O R D İN A T Ö R
M U RAT OCAK GÖRSEL YÖNETMENLER HATİCE KOT / ERSİN BAECI / SAEİH KOCA G Ö R S E L Y Ö N E T M E N Y A R D IM C I L A R I
SEVGİ ÖZÇELİK / LEVENT ELPEN / AYŞE BALCI D İZ G İ G R U B U
ALİ TAŞTEPE / Ö. EARUK TAŞTEPE / ADEM TEMİZKÖK ALİ ŞİM ŞİR / EMRE TAŞTEPE / GÖKHAN ÖZEN FAHRİ UZUN / AH M ET MAYALI R E S İM T A R A M A H AM D İ ALKAN
T A S H İH G R U B U
OYA AKBAŞ OCAK / ELNUR AĞAOĞLU / KAZIM BİLGE AH M ET KARAÇAVUŞ / HALİT ÜN SAL / SEVİL DÜNDAR AYLA YILDIZ / MEHM ET LÂLE / EMİNE ÖZDEMİR SERAP DÜN DAR / HÜMEYRA SAK / ÖZLEM ATA G R A F İK T A SA R IM
YAZIEVÎ İLETİŞİM HİZMETLERİ D İZ G İ
GÖKÇEN TEKNİK B A SK I
SEMİH OFSET CİLT BALKAN CİLTEVİ Y A Y IN K O D U
ISBN 975-6782-03-X (TAKIM) 975-6782-04-8 (CİLT) Y A Y IN Y E R İ V E T A R İ H İ
ANKARA 1999 Y an K a ğ ıt Ebrûsu: M u stafa D üzgünm an
YAYIN KURULU BAŞKANI
PROF. DR. H A ljl, İNALCIK CHİCAGO ÜNİVERSİTESİ / BİLKENT ÜNİVERSİTESİ
YAYIN KURULU
PROF. DR. NEJAT G Ö YÜ N Ç İSTANBUL ÜNİVERSİESİ
PROF. DR. YUSUF HAEAÇOĞEU TÜRK TARİH KURUMU (TTK) BALKANI
PROF. DR. EKMEEEDDİN İH5ANOĞEU ULUSLARARASI İSLAM KÜLTÜR SANAT VE TARİH ARATTIRMALARI MERKEZİ (IRCICA) BAŞKANI
PROF. DR. ERCÜMENT KURAN HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ
PROF. DR. MUBAFİAT S. KÜTÜKOĞEU İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ
PROF. DR. JACOB M. EANDAU HEBREW ÜNİVERSİTESİ
PROF. DR. AHMET YAŞAR O C A K HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ
PROF. DR. İEBER ORTAYEI ANKARA ÜNİVERSİTESİ
PROF. DR. STANFORD SFİAW CALIFORNIA ÜNİVERSİTESİ / BİLKENT ÜNİVERSİTESİ
PROF. DR. BAHAEDDİN YEDİYIEDIZ HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ
M Ü ŞA VİRLER Dr. Fatma A C U N / Yrd. Doç. Dr. Ramazan A C U N / Prof. Dr. Hakkı A C U N / Prof. Dr. Namık A Ç IK G Ö Z / Prof. Dr. Fikret A D A N IR / Asst. Prof. Dr. Gabor A GO STO N / Prof. Dr. İsmail A K A / Doç. Dr. A li AK YILD IZ / Prof. Dr. Hüseyin ALGÜL / Prof. Dr. Rüçhan A R IK / Prof. Dr. Oluş A R IK / Doç. Dr. Mehmet ARSLAN / Prof. Dr. Oktay ASLA N A PA / Prof. Dr. M ahir AYDIN / Prof. Dr. M. A k if AYD IN i Dr. Salim A YD Ü Z / Beşir AYVAZO ĞLU / Yrd. Doç. Dr. A li B A R A N / Prof. Dr. Örcün BARIŞTA / Prof. Dr. Tuncer B A Y K A R A / Prof. Dr. M ikail B A Y R A M / Doç. Dr. Nazan BEKİROĞLU / Doç. Dr. Süleyman BEYOĞLU / Prof. Dr. Abdülkuddüs BİNGÖL / Doç. Dr. A li BİRİNCİ / Prof. Dr. S. Hayri BOLAY / Prof. Dr. İdris BOSTAN / Prof. Dr. Benjamin BRAUDE / Prof. Dr. Palmira BRUMMET / Doç. Dr. Tufan BUZPIN AR / Doç. Dr. Turgut CANSEVER / Prof. Dr. Gönül CAN TAY / Prof. Dr. Nusret Ç AM / Doç. Dr. Hüseyin ÇELİK / Prof. Dr. Murat Ç İZ A K Ç A / Prof. Dr. Bayhan Ç U B U KÇ U / Prof. Dr. Gez a DAVID / Doç. Dr. A hm et DAVUTOĞLU / Doç. Dr. Remzi DEMİR / Prof. Dr. Bekir DENİZ / Prof. Dr. Uğur DERM AN / Doç. Dr. Çiçek DERM AN / D. Mehmet D O Ğ A N / Prof. Dr. Emre DÖLEN / Prof. Dr. Yavuz ERCAN / Doç. Dr. Ahm et B. ERCİLASUN / Prof. Dr. Burhan ERDEM / Prof. Dr. Özer ERGENÇ / Doç. Dr. Süleyman ERGUNER / Dr. Zeynep Tarım ERTUĞ / Prof. Dr. İsmail ERÜNSAL / Prof. Dr. Selçuk ESENBEL / Prof. Dr. Semavi EYİCE / Dr. Pal FADOR / Prof. Dr. Harid FEDAİ / Dr. Kate FLEET / Prof. Dr. Cornell FLEISCHER / Mehmet GENÇ / Dr. K ıym et G İR A Y / Prof. Dr. Victor Grigorievic GUZEV / Prof.. Dr. Umay Türkeş G Ü N A Y / Prof. Dr. Feza GÜ N ERG U N / Prof. Dr. Cengiz H A K O V / Prof. Dr. Yusuf H AM ZAO Ğ LU / Assoc. Prof. Dr. Jane H A TH A W AY / Dr. Tofıgh HEIDERZADE / Prof. Dr. Mücteba İLGÜREL / Prof. Dr. Mehmet İPŞİRLİ / Prof. Dr. Mustafa İSEN / Prof. Dr. Norman IT ZK O W IT Z / Assoc. Prof. Dr. R alf Martin JA G E R / Dr. Mustafa K A Ç A R / Prof. Dr. Esin K A H Y A / Prof. Dr. H ayrettin K A R A M A N / Prof. Dr. Bekir K A R L IĞ A / Prof. Dr. Kem al K A R PA T / Prof. Dr. Haşim K A R P U Z / Doç. Dr. Hakan KIRIMLI / Y rd. Doç. Dr. Yunus KO Ç / Prof. Dr. Bayram K O D A M A N / Assoc. Prof. Dr. Kaori KO M ATSU / Prof. Dr. Enver K O N U K Ç U / Vedat KO SAL / Dr. Orhan F. KÖ PRÜ LÜ / Prof. Dr. Klaus KREISER / Prof. Dr. Metin K U N T / Doç. Dr. Zekeriya K U R ŞU N / Y rd. Doç. Dr. Y ılm az KU R T / Prof. Dr. Günay K U T / Prof. Dr. Hee Soo LEE / Y rd. Doç. Dr. Hulusi LEKESİZ / Prof. Dr. Bernard LE W rS / Dr. Marina M ALEW IN SKAYA / Prof. Dr. Şerif M AR D İN / Prof. Dr. Justin M CCARTH Y / Prof. Dr. irene MELİKOFF / Prof. Dr. Özcan MERT / Dr. Monica M OLNAR / Prof. Dr. Rhoads M URPH EY / Dr. H idayet NUHOĞLU / Prof. Dr. Yusuf O ĞU ZO ĞLU / Doç. Dr. Mehmet ÖZ / Prof. Dr. A bdülkadır Ö ZC A N / Doç. Dr. Azmi Ö ZCAN / Yrd. Doç. Dr. Mehmet ÖZDEN / Doç. Dr. N azif Ö Z T Ü R K / Prof. Dr. İskender PALA / Prof. Dr. Yuri A . PETROSYAN / Dr. Eugenia POPESCU-JUDETZ / Prof. Dr. Donald QUATAERT / Prof. Dr. Stefan REICHMUTH / Prof. Dr. Günsel REN DA / Prof. Dr. Halil SAHİLLİOĞLU / Prof. Dr. Mehmet SA R A Y / Prof. Dr. N il SAR I / Doç. Dr. Saim SAVAŞ / Y rd. Doç. Dr. Abdullah SA Y D AM / Prof. Dr. Nora SENİ / Prof. Dr. M uhittin SERİN / Y rd. Doç. Dr. Mehmet SEYİTDANLIOĞLU / Prof. Dr. Engin SEZER / Prof. Dr. Gazmend SH PU ZA / Prof. Dr. Salahi SONYEL / Prof. Dr. A li ŞA FA K / Prof. Dr. İlhan ŞAHİN / Prof. Dr. Ramazan ŞEŞEN / Doç. Dr. Ahm et ŞİMŞİRGİL / Prof. Dr. Ahm et TA B A K O Ğ LU / Prof. Dr. Zeren TANINDI / Prof. Dr. Bülent TANÖR / Doç. Dr. Cem alettin TA ŞKIR AN / Prof. Dr. Aslan TERZİOĞLU / Prof. Dr. Mustafa Tevfik TEYYU BO ĞLU / Prof. Dr. Zafer T O P R A K / Prof. Dr. Muzaffer TUFAN / Prof. Dr. Abdüsselam ULUÇAM / Doç. Dr. Fahri U N A N / Dr. Yavuz UN AT / Dr. Recep USLU / Prof. Dr. İlter UZEL / Y rd. Doç. Dr. A ygül ÜLGEN / Prof. Dr. M. A li ÜN AL / Ethem Ruhi Ü N G Ö R / Prof. Dr. G illes VEINSTEIN / Dr. Cristine W O O D H E A D / Prof. Dr. Alem dar YALÇIN / Doç. Dr. Mehmet Alaaddin YALÇIN K A Y A / Prof. Dr. Ferous Abdullah Khan YASAMEE / Prof. Dr. M. Sait YAZICIOĞLU / Prof. Dr. Kazım YETİŞ / Prof. Dr. Haşan YÜKSEL / Prof. Dr. Madeline C. ZILFI
SANAT VE YAYIN MÜŞAVİRİ Ahm et KO T
“Osmarılı”ya Önsöz Geçen y ıl Cumhuriyetimizin 75 Kuruluş Yıldönümünü coşkuyla kutladık. Bu y ıl da Osmanlı Devleti’nin Kuruluşunun 700. Yıldönümünü kutluyoruz. ' Tarihte en büyük toprak parçasını üç kıtada hükmü ve nüfuzu altında tutan, hanedan olarak en uzun süre yaşayan Osmanlı İmparatorluğu, siyasi, sosyal ve kültürel mirası ile Cumhuriyet Türkiyesi’nin de altyapısını oluşturmuştur. Türkiye Cumhuriyeti’nin Osmanlı Devleti’nin meşru varisi olduğu gerçeği, artık herkes tarafından kabul edilmektedir. 700. Yıl kutlamaları çerçevesinde y ıl içinde düzenlenen bilimsel, kültürel ve sanatsal faaliyetlerin Osmanlı’yı daha iyi anlamamız açısından yararlı olduğu açıktır. YENİ TÜRKİYE’nin hazırlamış olduğu “Osmanlı” adlı 12 ciltlik bu eserin, bugüne kadar Osmanlı Devleti hakkında yapılan en geniş kapsamlı araştırma olduğu görülmektedir. Osmanlı’nin siyasi, sosyal, ekonomik yapısı ve uygarlığı ile ilk kez bir bütün olarak ele alındığı bu çalışmanın önemli bir özelliği de, yerli ve yabancı Osmanlı tarihi uzmanlarını çok geniş bir katılımla bir araya getirmesi ve yalnız ülkemiz değil, dünya kültürüne hizmet etmesidir. Bu eser, geçmişini daha iyi tanımak isteyen Cumhuriyetimizin genç kuşaklarına eşsiz bir bilimsel kaynak niteliği taşımaktadır. YENİ TÜRKIYE’y i Cumhuriyet’in 75. Yıldönümü dolayısıyla geçen y ıl yayınladığı 5 ciltlik Cumhuriyet Özel Sayısı’ndan sonra, Osmanlı hakkında da dünya çapında böyleşine görkemli bir eser hazırladığı için kutluyor, bu değerli eserin bilim adamlarına ve araştırmacılara faydalı olmasını diliyorum.
Istemihan TALAY Kültür Bakanı
YURT DIŞI KOORDİNASYON CEM OĞUZ / CEMRE GÜZEL
TERCÜME KOORDİNATÖR CEM OĞUZ REDAKTÖRLER DOÇ. DR. KEMAL ÇİÇEK / DR. JUDY UPTON-WARD ERTAN AYDIN / YILMAZ ÇOLAK
MÜTERCİMLER Y rd . Doç. Dr. B erdal A D A L / M ü fit A K K O Y U N L U / A li A K S E N / Esra A L T U N / Erkan A P A Y D IN / G ü l A T M A C A / A yşeg ü l B A Ş A R / G ü lay Ü tk u B A Y R A M O Ğ L U / A ykan C A N D E M İR / Dr. Sim ten C O Ş A R / Ü m it Ç ELİK / M itad Ç E L İK PA L A / ' G ü lser ÇETİN / Doç. Dr. G ökh an Ç E T İN SA Y A / Tanel DEM İREL / Evren D E V R İM Ç E L İK / Ö zlem Yelda D İLM EN / Seral E R Y A ŞA R / Doç. Dr. Ram azan G Ö Z E N / Z eynep G Ü N E L / A ziz M u rat H A T İP A Ğ A O Ğ L U / N azlı IL IC A K / Doç. Dr. K enan İN A N / Dr. B irsen K A R A C A / Haşan A li K A R A S A R / E lifK O P A R A L / M ustafa M A C İT / M ehm et M U R A T / Em el O SM A N Ç A V U ŞO Ğ L U / İnci Ö Z T Ü R K / G önç SELEN / N alan S O Y A R IK / D oç. Dr. M usa Ş A Ş M A Z / Enver T O P Ç U O Ğ L U / Şibay T U Ğ S A V U L / A ziz T U N C E R / Y rd . Doç. Dr. N asuh U SLU / Şahin Y A M A N / Selda Y A V U Z / Y asem in Y A Z IC I / E lif Y E N E R O Ğ L U / M ehm et Y IL M A Z / R am il Z A L IY A Y E V /
SUNUŞ O sm anlı D evleti’nin kuruluşunun 7 0 0 . yıldönüm ünde YEN İ T Ü R K İY E olarak böylesine dev bir esere imza atm anın gururunu ve m utluluğunu yaşıyoruz. “O sm anlı Projesi”, T ü rkiye’nin en büyük fikir projesi ve bugüne kadar O sm anlı Tarihi üzerinde hazırlanmış en bü yü k araştırm a oldu. T ürkiye’nin ve dünyanın en önem li O sm anlı uzm anlarının yer aldığı çalışmamızda, önce Osmanlı tarihi konusunda önde gelen b ilim adam larından oluşan bir Yayın K u ru lu teşkil edildi. Yayın K u ru lu ’nun tesbit ettiği konu başlıklarına göre araştırm a yazılarının siparişleri verildi. Bunun için dünyanın 5 6 ülkesinden 4 9 7 ve T ü rkiye’den 1 5 3 6 olm ak üzere 2 0 3 3 bilim adamı ve uzmanla temas kuruldu. Türkiye dışındaki bilim adam larından 2 2 1 , T ü rkiye’deki bilim adamlarından 9 6 8 olm ak üzere toplam 1 1 8 9 bilim sel yazı Yayın K u ru lu ’na intikal etti. Bu yazılardan 1 3 8 ’i Türkiye dışından ve 6 7 2 ’si T ü rkiye’den toplam 8 1 0 bilim sel makale eserimizde yer aldı. Yayınlanmayan yazıların büyük çoğunluğu da aslında bilim sel nitelikte idi; ancak tekrarlardan kaçınma, şekil şartlarına uym ayış gibi gerekçeler yazıların yayınlanmamasında etkili oldu. Yayınlanan yazıların tam am ı da orijinal olup, daha önce herhangi bir dilde yayınlanm am ış yazılardır. B unların büyük çoğunluğu arşiv kaynaklarından yararlanılarak hazırlanm ıştır. Bu araştırm alar yapılırken başta Başbakanlık Osmanlı A rşivi olm ak üzere 33 ülkenin arşivlerinden faydalanılm ıştır. Eserimiz, 12 cilt ve toplam 9 .2 4 4 sayfadan meydana gelm ektedir. 1. ve 2. ciltler Siyaset, 3. cilt iktisat, 4. ve 5. ciltler Toplum, 6. cilt Teşkilât (İdarî teşkilât, hukuk sistem i, askerî teşkilât), 7. cilt Düşünce, 8. cilt B ilim , 9-, 10 . ve 1 1 . ciltler K ü ltü r ve Sanat, 12 . cilt Hanedan (biyografi ve bibliyografya) başlıklarım taşım aktadır. “O sm anlı”, bir ansiklopedi, kronolojik bir klasik siyasî tarih çalışması veya birkaç bilim adam ının yazdığı bir tarih kitabı değildir. O sm anlı hakkında siyasî, İktisadî, sosyal, kültürel, bilim sel ve felsefî açıdan ilk defa bu derece kapsamlı bir çalışma yapılm ıştır. Kısaca, A m erikalı bir bilim adam ının ifadesi ile bu, "bir milletin kendi tarihi hakkında yapabileceği en büyük araştırma projesi”dıt.
XIII. Y ü zyılın sonlarına doğru tarih sahnesine giren Osm anlı B eyliğ i’nin aradan bir asır geçmeden bir cihan devleti, bir im paratorluk haline gelm esinin ardındaki esrar halen tartışılm aktadır. İnsanımız bu m ucizevî oluşun sırrını, O sm anlı’nın tem elindeki m anevî harç ile izah etm ekte, Şeyh Edebalı’nın tefsir ettiği Osman G azi’nin meşhur rüyasındaki Ç ınar efsanesine inanmaktadır. Hangi görüş tarzı doğru olursa olsun, “cihangirâne bir aşiretten” cihan devletine ulaşmada sadece k ılıcın rol oynam adığı, O sm anlı’nın “tehafüt tu tk u s u ’na, fütûhat ve gazâvat anlayışına, sağlam bir ekonominin, yerleşik, şehirli ve dengeli bir toplum yapısının, köklü bir eğitim , bilim , kü ltü r ve sanat dokusunun destek olduğu, artık bütün İlm î çevrelerin kabul ettiği gerçeklerdir. “O sm anlı Cihan H âkim iyeti M efkûresi”, cihanşumüldür, em peryaldir fakat asla em peryalist değildir. O smanlı D evleti, hâkim iyeti ve nüfuzu altına aldığı ülkeleri ve m illetleri sömürmemiş; aksine “âbâd eylem iş” ve şenlendirm iştir. “D evlet-i A liy y e ”, hâkim iyet sahası, m edeniyeti, ihtişam ı, teşkilâtlanm ası ve sosyal yapısı bakımından çok k ü ltü rlü ve çok m ille tli bir im paratorluktur. Bize göre, im paratorluk terim inin m enfi anlam larından kaçınmak için O sm anlı’yı bu m uhteşem sıfattan m ahrum etm ek doğru değildir. O smanlı Cihan D evleti, Roma İm paratorluğu’ndan sonra dünyanın en
uzun ö m ürlü, hanedan olarak en uzun süre yaşayan, üç kıtada en büyük toprak parçasında hüküm süren ve nüfuz sahibi olan bir im paratorluktur. Coğrafya profesörü Ramazan Özey hocamızın araştırm alarına göre; kuruluşunda 5 .6 3 1 km" olan O sm anlı D e vleti’nin yüzölçüm ü, etki alanları ile birlikte Fatih dönem inde 2 .2 1 4 .0 0 0 km 2, Yavuz dönem inde 6 .5 5 7 .0 0 0 k m 2 (8 y ıllık saltanat dönem inde üç kat arttırm ıştır), K an u n î dönem inde 1 4 .9 8 3 - 0 0 0 k m 2 ve en geniş sınırlara ulaştığı nokta olan X V II. yy. sonlarında ise 2 4 m ilyon k m 2 yi buluyordu. 1 9 1 3 Y ılın d a O sm anlı İm paratorlu ğu’nun yüzölçüm ü, 1 8 0 .0 0 0 k m 2 si “A vru pa-i O sm aniye”de, 1 .8 0 0 .0 0 0 k m 2 si “A sya-i O sm aniye”de, 3 .0 0 0 .0 0 0 k m 2 si “A frik a-i O sm aniye”de olm ak üzere toplam 4 .9 8 0 .0 0 0 k m 2 yi buluyordu. O sm anlı im p arato rlu ğu ’nun hâkim iyeti altındaki topraklarda bugün 4 5 ülke, nüfuzu ve etkisi altındaki topraklarda ise 3 1 ülke bulunm aktadır. Daha da çarpıcı göstergelerle ifade edilirse, bugün O sm anlı’nın hâkim iyeti ve etkisi altındaki coğrafyada 7 6 ülke ve devlet bulunm akta, bunların yüzölçüm leri toplam ının dünya geneline oranı % 3 7 ,8 , burada yaşayan nüfusun dünya nüfusuna oranı ise % 4 0 ,1 olm aktadır. Prof. Dr. Bernard Lewis, “O sm anlı’nın, hâkim iyeti altındaki her dinden ve her m illetten insanlar için tartışm asız bir m u tlu lu k devri old uğ unu” kaydetm iştir. Gerçekten de O sm anlı M illet Sistem i, her dinden ve her m illetten insanların büyük b ir hoşgörü anlayışı ile beraberce yaşadıkları b ir huzur m edeniyetini ifade eder. O sm anlı, her k ü ltü r ve m edeniyet ile ilgilenm iş, güzel ve değerli gördüklerini benim sem iş ve bu g üzellikleri O rta A sya’dan, anayurttan taşıdığı k ü ltü r potasında İslâm ın ölçüsüyle tartarak ve eriterek yeni, orijin al, zengin bir m edeniyet inşa etm iştir. O sm anlı T ü rk ’tür. O sm anlı im paratorluğu, çağdaşı A vru p alı devletler ve yazarlar tarafından “T ü rk im p aratorlu ğu ”, “T ü rk D e vleti” ve “T ü rkiye” olarak görülm üştür.. O sm anoğullan da kendilerini T ü rk olarak kabul etm iş, Türkçe İm paratorluğun her dönem inde D evletin resm î dili olarak ku llanılm ıştır. Bazı yazarların, literatürdeki “etrak-i bî-id rak” g ib i âsi ve göçebe türkm enleri ve özellikle C elâlî isyanlarına karışanları kasteden ifadeleri örnek göstererek O sm anlı’yı T ü rklü ğ ü n dışında gösterm e g ayretleri doğru değildir. O sm anlı İslâm ’dır. O sm anlı m edeniyeti bir İslâm m edeniyetidir. İslâm tefekkürünün, b ilim inin, k ü ltü r ve sanatının şahikasına ulaştığı bir zirve m edeniyettir. A ncak, O sm anlı her d in î inanca karşı saygılı ve müsamahalı olm uş, din ve vicdan h ü rriyeti bakım ından çağının ötesine geçmiş bir “G üneş Ü lk e si” dir. İşte böyle b ir devletin ve m edeniyetin en tab iî ve m eşrû varisi T ü rkiye C u m h u riyeti’dir. Vatandaşı olm akla övündüğüm üz T ü rkiye C um h uriyeti D evleti ve T ü rk Toplum u, O sm anlı’nın en önem li m iraslarıdır. C um h uriyetim izin yönetim şekli elbette O sm anh’dan farklıdır. T ü rkiye C um h uriyeti yepyeni bir D e vlettir ve siyasî bakım dan O sm an lı’nm devam ı değildir. A ncak tarih in devam lılığ ı çerçevesinde, O sm anlı’nm sosyal, ekonom ik ve k ü ltü rel m irasını devraldığım ız, ideolojik peşin hüküm lerden sıyrılarak kabul etm em iz gereken bir gerçektir. Yeni b in yılın eşiğinde C um huriyetim izi geliştirerek, dem okrasi boyutunu zenginleştirerek O sm anlı’nm da ilerisinde b ir noktaya ulaşm ayı ü m it ve tem enni ediyoruz. 'J'
'J'
Bu eserin hazırlanm asında en büyük em ek sahibi, projenin fik ir babası, bilim sel ayrıntılardan tashihine kadar her safhayı bizzat yürüten Haşan Celâl G ü zel’e şükranlarım ız sonsuzdur. Bu eser hep O ’nun eseri olarak anılacaktır. B ilim editörlerim iz Doç. Dr. K em al Ç içek’e ve Cem O ğuz’a teşekkür borçluyuz. Ö zellikle Doç. Dr. K em al Çiçek, projenin başından sonuna kadar her tü rlü fedakârlığı ve gayreti gösterm iş, tek tek bütün yazılan okuyarak bilim sel rap ortörlüğünü gerçekleştirm iştir. Cem O ğuz ve Cem re G üzel, dünyanın dört bir yanı ile temas kurm uş, y u rt dışı ve tercüm e koordinasyonunu icra etm işlerdir. Y ayın K u ru lu Başkanım ız ve dünyanın b ir num aralı O sm anlı Tarihçisi, hepim izin hocası Prof. Dr. H alil Inalcık’a hem bu görevi, hem de çok değerli orijin al araştırm ası için şükranlarım ızı sunuyoruz. Yayın K u ru lu Ü yelerim iz; bize
K u ru m ve şahıs olarak her tü rlü desteği sağlayan T ü rk Tarih K u ru m u Başkanı Prof. Dr. Y usuf H alaçoğlu’na, ekibiyle beraber bizi hiç yalnız bırakm ayan IR C IC A Başkanı Prof. Dr. Ekm eleddin Ihsanoğlu’na, defalarca m ütevazı bürom uzda g ünlerini, saatlerini harcayarak yazıları tek tek inceleyen nezaket tim sali hocamız Prof. Dr. N ejat G öyünç’e, en büyük destekçim iz olan sevgili hocamız Prof. Dr. Ercüment K u ra n ’a, her zamanki m ütevazi edasıyla yüküm üzün bü yü k kısm ını yüklenen ve bibliyografya çalışması ile eserimize değer katan çalışkan hocamız Prof. Dr. Bahaeddin Y ediyıldız’a, gece gündüz bilgisine ve yardım ına başvurduğum uz Prof. Dr. İlber O rta y lı’ya, sahasındaki yazıları büyük b ir v u k u f ve titiz lik le inceleyen Prof. Dr. A h m et Yaşar O cak’a, çok değerli hocamız Prof. Dr. M übahat K ü tü k o ğ lu ’na, Prof. Dr. Stanford Shaw ’a ve Prof. Dr. Jak op Landau’ya en derin şükranlarım ızı sunuyoruz. P rojenin gerçekleştirilm esinde T ü rkiye’nin ve dünyanın en önde gelen b ilim adam ları bize yardım cı oldular. M üşavirliğim izi üstlenen değerli hocalarım ıza teşekkür borçluyuz. B unlar arasında yer alan ve birer yayın ku rulu üyesi g ib i faaliyet gösteren başta Doç. Dr. A li B irinci olm ak üzere, proje hazırlık safhasında çalışm alara katılan Prof. Dr. B urhan E rd em e, K ü ltü r ve Sanat ciltlerin in hazırlanm asında en büyük katk ıya sahip olan Prof. Dr. M ustafa İsen’e ve Prof. Dr. H akkı A cu n ’a, her zaman yanım ızda bulduğum uz Prof. Dr. Rüçhan A r ık ’a ve Prof. Dr. O luş A r ık ’a, Düşünce cildim ize büyük destekte bulunan Prof. Dr. Süleym an H ayri B olay’a, bizzat bürom uzu teşrif ederek yardım larını esirgemeyen Prof. Dr. Yavuz Ercan’a, Prof. Dr. G ünsel R enda’ya, Prof. Dr. Esin K ahya’ya, Doç. Dr. Y usuf O ğ uzoğlu’na, Dr. Zeynep E rtuğ’a, Dr. K ıy m e t G ira y ’a, Dr. K ate Fleet’e, Dr. K aori K om atsu’ya ve Dr. Ayşe Ju d y U p to n -W ard ’a; ayrıca çalışm alarım ızda yardım larını esirgem eyen Prof. Dr. A hm et Tabakoğlu’na, Prof. Dr. M urat Çizakça’ya, Prof. Dr. G önül C antay’a, Prof. Dr. Ö rcün B arışta’ya ve Prof. Dr. B ekir K arlığ a’ya şükranlarım ızı sunuyoruz. Ç oğunluğu akadem isyen olan değerli m ütercim lerim izin güzel tercüm elerine, redaktörler Y ılm az Çolak ve Ertan A y d ın ’ın üstün gayretlerine m üteşekkiriz. Projenin gerçekleşm esinde tek n ik koordinatörüm üz M urat Ocak, insanüstü bir gayret gösterm iştir. Gökçen Teknik’ten A li Taştepe ve Ö m er Faruk Taştepe’nin uykusuz geçen gecelerini ve em eklerini, genç b ilim adam ları m usahhihlerim izin çırpınışlarını unutm am ız m üm kün değildir. Balkan C ilte v i’nin sahibi M uam m er B ilgiç bir O sm anlı Efendisi edasıyla en güzel şekilde ciltlem eyi başarmıştır. N ihayet Semih O fset’in sahibi M ustafa Çakır, hiç şüphe yok ki, bu projenin en büyük em ektarları arasında baş sırada yer alm aktadır. O ’nun gayretleri olm asaydı bu proje tam am lanam azdı. A yrıca projeyi b irlik te yürüttüğ üm ü z T ü rk Erdem V akfı (T Ü R K E V ) yöneticilerine ve V a k ıf Başkanı M esut Y ılm a z a teşekkürlerim iz bakidir. “O sm an lı”dan sonra sıra dört c iltlik ve 3 .5 0 0 sayfalık “G reat O ttom an-T urkish C iv iliz a tio n ’a geliyor. Ç alışm alarını sürdürdüğüm üz bu önem li eseri de inşaallah kısa b ir zamanda yayınlam ayı üm id ediyoruz. “O sm anlı”nın, O sm anlı araştırm alarına ve araştırm acılarına ışık tutm asını ve daha iyilerinin yapılm asına vesile olm asını diliyoruz.
G ü ler EREN E ditör YENİ TÜRKİYE
KISALTMAIAR a.e. a.g.e. a.g.m. a.g.y. ARDTA ARM DA ASG ATAŞE AVPRI b. BA BOA CA CD CH DİA DUİT E.B. EHN EUM FO GMDTA h. HH IRCICA İA İD İMM İMV JA O S JESHO MAD MD MM MMZC MV nrş. OTAM RGD A s. S. ...ŞS TAD TD TKA TOEM TSMA TTEM VD VG M A VMD vr. YA-Res YEE Yz.
Aynı eser Adı geçen eser Adı geçen makale Adı geçen yazma Azerbaycan Respublikası Devlet Tarih Arşivi Azerbaycan Respublikası Merkezi Devlet Arşivi Archivio di stato di Genova Genelkurmay Başkanlığı Askeri Tarih, Stratejik Etüd Başkanlığı Arşivi Rusya İmparatorluğu’nun Dış Politika Arşivi Bin, İbn Başbakanlık Arşivi Başbakanlık Osmanlı Arşivi Cevdet Askeri Cevdet Dahiliye Cevdet Hariciye Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi Dosya Usulü İradeler Tasnifi Encyclopedia Britanicca Evkâf-ı Hümâyûn Nezareti Evkaf Umum Müdürlüğü Foreign Office, İngiltere. Gürcistan Merkez Devleti Tarih Arşivi Hicrî Hatt-ı Hümâyûn İslam Tarih, Sanat ve K ültür Araştırma Merkezi İslam Ansiklopedisi İrâde-i Dahiliye İrâde-i Meclis-i Mahsusa İrâde-i Meclis-i Vâlâ Journal o f American Oriental Society Journal of the Economic and Social History of the Orient Mâliyeden Müdevver Defter Mühimme Defteri Mâliyeden Müdevver Meclis-i Mebusan Zabıt Ceridesi Meclis-i Vükelâ Mazbataları Neşreden Osmanlı Tarihi Araştırma ve Uygulama Merkezi Dergisi Rusya Devlet Arşivi Sayfa Sayı ... Şer’iye Sicili Tarih Araştırmaları Dergisi Tahrir Defteri Tapu ve Kadastro Arşivi Târîh-i Osmânî Encümeni Mecmuası Topkapı Sarayı Müzesi Arşivi Türk Tarih Encümeni Mecmuası Vakıflar Dergisi Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşivi Vakıf Muhasebe Defteri Varak Yıldız Tasnifi —Sâdaret Resmî Marûzatı Yıldız Esas Evrakı Yazma, yazmalar
iç in d e k il e r
cilt 1 B İ R İ N C İ
B Ö L Ü M
Osmanlı Tarihine Toplu B ir Bakı§ PROF. D R . H A L İL İN A L C IK İ K İ N C İ
B Ö L Ü M
Osmanlı Devleti’nin Doğu§u kuruluşa dair nazariyeler PROF. D R . C O L IN J . H E Y W O O D • PROF. D R . R V D 1 PA U L L IN D N E R » D R . O R H A N F K Ö P R Ü L Ü M Y R D . D Ç . D R . Ü Ç L E R B U L D U K
kuruluş PROF. D R . Ş E R İF BA ŞTAV • Y R D . D O Ç. D R . EROL K Ü R K Ç Ü O Ğ L U * Y R D . D O Ç . D R . A H M E T V EH Bİ ECER ■ Y R D . D O Ç . D R . A H M E T N E Z İH İ T U R A N m D O Ç. D R . M E H M E T Ş A H İN G Ö Z
rumeliye geçiş ASST. PROF. D R . P T R M E N T Z E L M Y R D . D O Ç . D R . İB R A H İM S E Z G İN ■ H . Ç E T İN A RSL A N
duraksama PROF. D R . İS M A İL AKA Ü Ç Ü N C Ü
B Ö L Ü M
Devletten imparatorluğa Yükselişin M imarları: Fatih ve Yavuz fatih sultan mehmet: “iki kıtanın ve iki denizin hakimi” PROF. D R . R H O A D S M U R P H E Y ■ D R . E N R IC O BA SSO W D R . İLYA Z A IT SE V ■ ASSOC. PROF. D R . M A R IA P lA P E D A N I F A B R IS
yavuz sultan selim: hadim-ül haremeyn D O Ç . D R . Y U S U F K Ü Ç Ü K D A Ğ ■ D R . K A M A R U Z A M A N Y U S O F F ■ ASSOC. PROF. D R . S E Y Y İD M U H A M M E D E S -S E Y Y İD ■ A SSOC. PROF. D R .J A N E H A TH A W A Y ■ D O Ç. D R . ZE KE R İY A K U R Ş U N m N E B İ G Ü M Ü Ş / 3 2 6 D Ö R D I 'J N C t 'J
B Ö L
t 'l M
imparatorluğun Zirvesi: Cihan Devleti ve Kanuni kosova’dan viyana’ya osmanlı hâkimiyeti PROF. D R . R A M A Z A N Ö Z E Y m D O Ç . D R . A H M E T Ş İM Ş İR G İL
kanuni sultan süleyman: osmanlı’nın altın çağı PROF. D R . H 0SE 1N M 1R JA F A R I ■ PROF. D R . V10REL PA N A IT E ■ PROF. D R . E K K E H A R D E lC K H O F F M M İG U E L A A. B U N E S » PROF. D R . E R C Ü M E N T K U R A N M PROF. D R . K A M E L F IL A L I» PROF. D R . ZE KE R İYA K İT A P Ç I • D R . A H M E T KAVAS ■ D R . N U R T E N K IL IÇ -S C H U B E L B E Ş İ N C İ
B Ö L Ü M
XVII. Yüzyıl: Avrupa ve Iran ile Münasebetler ASST. PROF. D R . G A B O R A G O ST O N m D R . PA L FO D O R * D R . M A R IA IV A N IC S-R E SS • D R . T U F A N G Ü N D Ü Z » D R . M O N IK A M O L N A R U PROF. D R . F A R U K B İL İ C İ ■ B Ü L E N T A R İ / 4 9 3 ■ D R . H Ü S A M E D D İN M E M M E D O V K A R A M N L Y ■ D R . H O SK A D E M HASANOVA / 5 0 9 A L T I N C I
B Ö L Ü M
XVIII. Yüzyılda Osmanlı imparatorluğu PROF. D R . N O R M A N 1 T Z K 0 W IT Z
kuzeyde beliren yeni hasım: rusya PROF. D R . R O G O Z H IN N IK O L A J M IH A JL O V IC H m Y R D . D O Ç . D R . O SM A N KÖSE m D R . S H A P I K A Z IY E V ■ PROF. D R . SVETLENA 0R E SH K0V A * PROF. D R . M U STA FA Z A D E T E V F İK T E Y Y U B O G L U
osmanlıların türkistan ve kafkasya ile ilişkileri PROF. D R . M E H M E T SA R A Y » Y R D . D O Ç. D R . A B D U L L A H G Ü N D O Ğ D U » A R Z U O C A K L IM Y R D . D O Ç. D R . M U STA FA B U D A K ■ Y R D . D O Ç. D R . M E H M E T A L İ Ç A K M A K ■ PROF. D R . TSISA N A A B D U L A D Z E m D R . SEVDA A L İ K I Z I SÜLEYMA N OVA
osmanlı diplomasisi D O Ç. D R . A L İ İ B R A H İM SAVAŞ M D O Ç . D R , M E H M E T A L A A D D İN YALÇ1NKAYA ■ PROF. D R . H İR O K İ OD A KA D R . İB R A H İM A Y K U N
■ Ç A Ğ R I ERH A N m Y R D .
D O Ç.
cilt
2 B İ R İ N C İ
B Ö L Ü M
Avrupa ittifaklar Sisteminde Osmanlı imparatorluğu xıx.
yüzyıl: çözülmenin siyasî boyutları
PROF. D R . KE M A L K A R PA T ■ PROF. D R . FE RO V Z A B D U L L A H K. YASAMEE ■ PROF. D R . İL B E R ORTAYLI
“şark meselesi”nin ortaya çıkışı D R . M U STA FA K Ü Ç Ü K U D R . IG O R KA R PA Y E V U Y R D . DOÇ. D R . M ERA L B A Y R A K m Y R D . DOÇ. D R . H A M İY E T SEZER
kırım savaşı ve sonrası D O Ç. D R . B E S İM Ö Z C A N / 97 ■ Y R D . DO Ç. D R . H AŞA N ŞA H İN ■ D R . J U D Y U P T O N -W A R D
azınlıklar meselesi PROF. D R .J U S T 1 N M C C A R T H Y ■ PROF. D R . SA LA H I R. SON YEL ■ PROF. D R . N E JA T G Ö Y Ü N Ç m Y R D . DO Ç. D R . D A V U T K IL IÇ m DO Ç. D R . A ıl’SA ŞA ŞM A Z m DO Ç. D R . Ş. T U F A N B U Z P IN A R
misyonerlik faaliyetleri D R . A Y TE N SEZER ■ YR D . D O Ç. D R . E RD AL A ÇIKSE S ■ Y R D . DO Ç. D R . ÖMER T U R A N
osmanlı dış politikasında farklı boyutlar PROF. D R . S E L Ç U K ESEN BEL ■ D R . L IK A R İF İN M A N SU R N OO R • D R . D İL JA R A USMANOVA ■ Ç A Ğ R I E RH A N İ K İ N C İ
B Ö L Ü M
En Uzun Yüzyılın Sultanı: İL Abdülhamid ıı. abdülhamid’in yükselişi ve iktidarı PROF. D R . E N G İN A K A R L I ■ PROF. D R . F R A N Ç O IS G E O R G E O N ■ PROF. D R . BA Y R A M K O D A M A N ■ DO Ç. D R . A L İ A K Y IL D IZ m PROF. D R . F İK R E T A D A N IR m DO Ç. D R . M U R A T M . H A T İP O Ğ L U U Y R D . DOÇ. D R . M E T İN H Ü L A G Ü ■ Y R D . DO Ç. D R . A. G Ü L T O K A Y ■ D OÇ. D R . M A H İR A Y D IN m D R . ODILE M OR E A U ■ DOÇ. D R . M İT H A T B A Y D U R
ıı. abdülhamid ve pan-islamizm PROF. D R . HE E S 0 0 LEE • DO Ç. D R . C E Z M İ ERA SLA N ■ Y R D . DOÇ. D R . G Ö K H A N ÇETİNSAYA Ü Ç Ü N C Ü
m
B İL G İN A Y D I N
B Ö L Ü M
II. Meşrutiyet Dönemi ittihad-terakki ve yıkılışa doğru D O Ç. D R . A L İ B İR İN C İ ■ D R . A H M E T D E M İR E L » D O Ç. D R . A H M E T T U R A N A L KA N m D R . ZEKE RİYA T Ü R K M E N • Y R D . D OÇ. D R . KE M A L Y A K U T ■ D O Ç. D R . BA Y R A M BA YRA KTA R
meşrutiyet dönemi, balkanlar ve ötesi PROF. D R . G A Z M E N D S H P U Z A M PROF. D R . C E N G İZ HAKOV • DO Ç. D R . HALE ŞIV G IN
■ YRD.
D O Ç. D R . H İK M E T Ö K S Ü Z
■
A SSOC PROF. D R . IO R D A N KA B İB İ N A » D O Ç. D R . M E T İN A Y IŞ IĞ I * Y R D . D O Ç. D R . M E V L Ü T Ç EL E Bİ m DO Ç. D R . N E C D E T HAYTA ■ Y R D . D O Ç. D R . S U A T A K G Ü L D Ö R D Ü N C Ü
B Ö L Ü M
İmparatorluğun Son Yılları birinci dünya savaşı ve sonrası Y R D . D O Ç. D R . M E T İN H Ü L A G Ü
m
D R . M A R IN A M ALEVINSKAYA
M
PROF. D R . N A D İR DEVLET
■ DO Ç.
D R . H A K A N K IR IM L I m
PROF. D R . M U SA Q A S1M 0V m D R . ISA B L U M l ■ D O Ç. D R . SF.LAMİ K IL IÇ ■ N A SIR YÜ C EE R ■ İB R A H İM E TH E M A T N U R ■ ELNUR AĞAOĞLU
yıkılış ve yeni başlangıca doğru Y R D . D O Ç. D R . ÖM ER B U D A K ■ Y R D . DO Ç. D R . İB R A H İM İSLÂ M ■ D O Ç. D R . M E S U T A Y D IN ■ D O Ç. D R . C E M A L E T T İN T A ŞK IR A N ■ D R . M E H M E T ÖN D ER ■ Y R D . DOÇ. D R . VEYSİ A K IN
cilt
3 B İ R İ N C İ
B Ö L Ü M
Klâsik Dönemde Osmanh iktisadı İktisadî zihniyet ve yapı PROF. D R . A H M E T TA B A K O Ğ L U ■ PROF. D R . S A B A H A T T İN Z A İM M Y R D . D O Ç . D R . A B D U L L A H G Ü N D O Ğ D U
toprak ve tarım Y R D . D O Ç. D R . A B D U L L A H M E S U T K Ü Ç Ü K K A L A Y m Y R D . D O Ç. D R . Y IL M A Z K U R T » D O Ç . D R . M E H M E T ÖZ
ticaret ve loncalar PROF. D R . H A L İL SA H İL L İO Ğ L U ■ D R . KA TE FL E E T ■ PROF. D R . DA VID GUD1ASH V IL1 • PROF. D R . T İM U R K U R A N ■ PROF. D R . ZİYA K A Z IC I
maliye politikaları ve para PROF. D R . A H M E T TA B A K O Ğ L U U ASSOC. PROF. D R . L İN D A T. D A R L IN G • PROF. D R . KLÂ RA H E G Y I ■ D R . EROL ÖZVAR ■ D O Ç. D R . S A İT Ö Z T Ü R K ■ DO Ç. D R . O Ğ U Z T E K İN ■ D O Ç. D R . O R H A N K IL IÇ İ K İ N C İ
B Ö L Ü M
iktisadi Dönüşüm ve Buhran merkantilist batı karşısında osmanlı ekonomisi .
PROF. D R . ŞE V KE T P A M U K ■ PROF. D R . İM M A N U E L W A LLERSTE IN - F A R U K T A B A K ■ M E H M E T B U L U T
malî dönüşüm ve iltizam sistemi PROF. D R . M U R A T Ç İZ A K Ç A M ASST. PROF. D R . A RIEL S A L Z M A N ■ PROF. D R . A SLA N ERE N • Y R D . D OÇ. D R . EFTAL Ş Ü K R Ü B A T M A Z Ü Ç Ü N C Ü
B Ö L Ü M
Sanayii Devrimi ve Osmanh Ekonomisi osmanlı sanayileşme hamleleri M E H M E T G E N Ç ■ PROF. D R . Ç A Ğ L A R KE Y D E R m DO Ç. D R . A B D U L L A H M A R TA L ■ DO Ç. D R . A H M E T K A L A
tarım ve madencilik PROF. D R . T E V F İK G Ü R A N ■ PROF. D R . F A H R E T T İN T İZ L A K M D OÇ. D R . YA SEM İN D E M İR C A N
ahidnâmeler, kapitülasyonlar ye sonuçları PROF. D R . M Ü B A H A T S. K Ü T Ü K O Ğ L U M PROF. D R . VIOREL PA N A ITE ■ D R . B Ü L E N T Ö Z D E M İR M D R . C O Ş K U N Ç A K IR ■ ASSOC. PROF. D R . K A 0R 1 K O M A T SU
uluslararası sermaye ve dış borçlar D R . R E C E P B O Z T E M U R M D O Ç. D R . S E Y F E T T İN G Ü R SE L ■ PROF. D R . R İF A T Ö N SO Y ■ Y R D . DO Ç. D R . F A R U K Y IL M A Z
osmanlı ekonomisinde şirketleşme DO Ç. D R . FE T H İ G E D İK L İ M D R . M U R A T K O R A L T Ü R K M D R . M U R A T K O R A L T Ü R K ■ DO Ç. D R . T İĞ İN C E Û Z KİPE R OKTA R • L A TİF D A ŞD E M İR
osmanlı şehirlerinde ticarî faaliyetler Y R D . D O Ç. D R . M U H İT T İN T U Ş ■ ÖZER K Ü P E L İ • D R . E YAL G IN IO » Y R D . D O Ç. D R . ÖMER D E M İR E L ■ Y R D . D O Ç. D R . ELVAN A N M A Ç • F İL İZ Ç O L A K • D R . SVETLA IANEVA D Ö R D Ü N C Ü
B Ö L Ü M
Reformlar Dönemi ve M illî iktisat Arayışlar millî iktisat arayışları PROF. D R . A L İ İH SA N B A Ğ IŞ ■ D O Ç . D R . A B D Ü L L A T İF ŞENER ■ D R . ŞE V KE T K A M İL A KA R ■ PROF. D R . ZA FE R T O P R A K • ASST. PROF. D R . NİCOLE VAN OS ■ D O Ç . D R . M E H M E T A L İ G Ü R O L ■ Y R D . DO Ç. D R . S A B R İ Y E T K İN ■ M E H M E T A K P IN A R
bayındırlık hamleleri: haberleşme, ulaşım ve demiryolları PROF. D R . N E SİM İ Y A Z IC I
■ H Ü S E Y İN Ç IN A R ■ D O Ç.
D R . SE RA P Y IL M A Z
■ YRD.
D O Ç. D R . SE L A H A TTİN TO Z L U M
PROF. D R . M U R A T Ö Z Y Ü K S E L M D O Ç. D R . U F U K G Ü L S O Y U D O Ç . D R . U F U K G Ü L S O Y » D O Ç . D R . V A H D E TTİN E N G İN • D O Ç. D R . V A H D E TTİN E N G İN
cilt
4 B İ R İ N C İ
B Ö L Ü M
Osmanlı Toplum Yapısı toplum yapısının ana hatları PROF. D R . A H M E T TA B A K O Ğ L U » PROF. D R . ÖZER E R C E N Ç * DOÇ. D R . SEVGİ G Ü L A K Y IL M A Z » DOÇ. D R . SUN A B A Ş A K AVCILAR » C O Ş K U N Y IL M A Z * PROF. D R. N A HED İB R A H İM D E SSOU Kİ / 8 2
şehirliler, köylüler ve konar-göçerler PROF. D R . F E R İD U N M . EM E CEN » YR D . D O Ç . D R . M USTA FA D E M İR » YR D . DOÇ. D R . M E H M E T K A R A G Ö Z » ASSOC. PROF. D R . GEZÂ DÂ V ID m YR D . D O Ç. D R . SE L A H A TTİN Ö Z Ç E L İK m P R O F . D R . İL H A N ŞA H İN m D R . A. L A TİF A R M A Ğ A N * Y R D . DO Ç. D R . M E H M E T İN B A ŞI M Y R D . DOÇ. D R . A L İ SİN A N B İL G İL İ » Y R D . DOÇ. D R . A B D U L L A H SA YD A M » PROF. D R . SE L Ç U K G Ü N A Y İ K İ N C İ
B Ö L Ü M
Millet Sistemi birlikte yaşamanın hukukî temelleri PROF. D R . YAVUZ E RC A N » P R O F . D R . CEV D ET K Ü Ç Ü K » PROF. D R . Y U L U Ğ T E K İN K U R A T » D O Ç. D R . H İK M E T Ö Z D E M İ R » D R . A R SH I K H A N » P R O F . D R . BİL A L E RY IL M A Z
osmanlı toplumunda birlikte yaşama tecrübesi ASSOC. PROF. D R . B E N JA M IN B R A U D E » Y R D . D O Ç. D R . N U R İ A D IY E KE » D R . B Ü L E N T Ö Z D E M İR » PROF. D R . O SM A N Ç E T İN ■ YRD. DOÇ. D R . N U R İ ÇEVİKEL » PROF. D R , MOSHE M A ’OZ » PROF. D R . G A Z M E N D SH PU Z A » PROF. D R . M USTA FA Z E K İ T E R Z İ
millet sisteminde yahudiler, ermeniler ve rumlar PROF. D R . STA N FORD S H A W » P R O F . D R . A RY E H SH M U E L E V ITZ » PROF. D R . ENVER K O N U K Ç U » DOÇ. D R . KE M A L Ç İ Ç E K » Y R D . DOÇ. D R . G A L İP E KE N » D R . EVANGEL1A BALTA Ü Ç Ü N C Ü
B Ö L Ü M
Osmanlı Toplumu ve D inî Hayat osmanlı’tun. temelindeki manevî harç PROF. D R . O SM A N T Ü R E R » PROF. D R . İREN E M E L IKO FF » PROF. D R . M USTAFA KA RA » DOÇ. D R . M . SA FF E T SARIKAYA » K A M İL Ç O L A K M E H M E T TOPA L » D O Ç. D R . ETH EM C E BE C İO Ğ LU ■ DR. M USTAFA A ŞKA R ■ DR. Y A Ğ M U R SA Y
dinin sosyal hayattaki rolü PROF. D R. M E H M E T ŞEKER » D R . M A R K S E D G W IC K » E KREM IŞ IN » D O Ç. D R . S A İM SAVAŞ » PROF. D R . İR F A N G Ü N D Ü Z » D R . REŞA T Ö N G Ö R E N » K Â M İL Ç O L A K » D R . M EN DERES C O Ş K U N » D R . A B D U R R A H M A N M E M İŞ ■ A H M E T ÖGKE D Ö R D Ü N C Ü
B Ö L Ü M
Demografik Yapı, Göçler ve iskân Siyaseti nüfus YR D . DOÇ. D R . Y U N U S KO Ç » TE V FİK ÇAVDAR » M U T U L L A H S U N G U R
■
YRD. DO Ç. D R . ALİ G Ü L E R
■
D R . B Ü L E N T Ö Z D E M İR
osmanlı iskân siyaseti PROF.. D R . Y U S U F H A LA ÇOĞ LU ■ Y R D . D O Ç. D R . M E H M E T Y IL M A Z ■ Y R D . DOÇ. D R . M E H M E T ESAT SA RIC A O Ğ L U ■ Y R D . DOÇ. D R. SÜ L E Y M A N E R K A N » D R . RECE P D Ü N D A R » Y R D . DOÇ. D R . B E H Z E T KA RA CA
göç hareketleri PROF. D R . F A R U K K O C A C IK ■ DOÇ. D R . N E D İM İP E K ■ Y R D . DOÇ. D R . A H M E T H ALA ÇOĞLU ■ YR D . DOÇ. D R . A B D U L L A H SA YD A M ■ D R . S A F A R O V R A F İK F İR U Z O Ğ L U » D R . SA W SA N AGHA KA SSA B
cilt
5 B İ R İ N C İ
B Ö L Ü M
Osmanlı Hayrat Sistemi ve Vakıflar vakıf sistemi PROF. D R . B A H A E D D İN Y E D İY 1L D 1Z » D O Ç. D R . N A Z İF Ö Z T Ü R K ■ PROF. D R . ZİYA K A Z IC I » PROF. D R . H A ŞA N Y Ü KSE L » Y R D . D O Ç. D R . A L PA Y B İZ B İR L İK » H A T ID Z A C A R -D R IN D A
osmanlı toplumunda sağlık ve sosyal güvenlik PROF. D R . D O N A L D Q U A T A E R T » D O Ç. D R . A H M E T M A K A L » D R . T A H SİN Û Z C A N » Y R D . D O Ç. D R . H Ü S E Y İN Ö Z G Ü R * PROF. D R . M E S U T ÇAPA İ K İ N C İ
B Ö L Ü M
Osmanlı Eğitim Sistemi klâsik dönem osmanlı eğitimi ve medreseler D O Ç. D R . F A H R İ U N A N » PROF. D R . ZİYA K A Z IC I * D O Ç. D R . İLYAS Ç E L E Bİ » Y R D . D O Ç. D R . A H M E T C İH A N ■ PROF. D R . ÜL KE R A K K U T A Y U D O Ç . D R . KE N A N Z İY A TAŞ M D O Ç. D R . M EFA İL H IZ L I m PROF. D R . M . ŞEVKİ A Y D IN
eğitimde modernleşme PROF. D R . H A B IL R A N D I D E G U IL H E M » PROF. D R . C A H İT YA L ÇIN B İL İM » PROF. D R . A D N A N Ş İŞ M A N » Y R D . D O Ç. D R . Z E K İ SA LİH Z E N G İN ■ D O Ç . D R . H A LİS A Y H A N » D R . ŞE H N A Z A LİŞ
eğitim ve öğretim kurumlan Y R D . D O Ç. D R . M E H M E T E M İN YO L A L IC I m D O Ç. D R . A L İ A RSL A N M D O Ç. D R . T A Y Y İP D U M A N m D O Ç . D R . H A ŞA N H Ü S E Y İN DİLAVER
misyoner okulları PROF. D R . N E C M E T T İN TO Z L U PROF. D R . U Y G U R K O C A B A ŞO Ğ L U M Y R D . D O Ç. D R . M E H M E T TE M E L » E M İN E KO C A M A N O Ğ L U Ü Ç Ü N C Ü
B Ö L Ü M
Osmanlı Ailesi osmanlı’da aile yapısı D O Ç. D R . İS M A İL D O Ğ A N m Y R D . D O Ç. D R . A B D U R R A H M A N K U R T » D O Ç. D R . S A İT Ö Z T Ü R K
osmanlı’da kadın DOÇ. D R . E TH E M C E B E C İO Ğ L U W D R . R U T H M . R O D E D * PROF. D R . F A R IB A Z A R IN E B A F -S H A H R » Y R D . D O Ç. A B D U R R A H M A N K U R T ■ FE RİH A K A R A D E N İZ » Y R D . D O Ç. D R . ZE H R A TO SKA » D R . LEYLA K A P L A N » ASSOC. PROF. D R . M A D E LIN E C. Z I L F I S
osmanlı’da çocuk PROF. D R . R E F İK T U R A N » C Ü N E Y D O K A Y » C Ü N E Y D OKA Y D Ö R D Ü N C Ü
B Ö L Ü M
Osmanlı Şehri ve Şehir Hayatı osmanlı şehri ve şehir hayatından kesitler DOÇ. D R . T U R G U T C A N S E V E R » PROF. D R . T Ü N C E R B A Y K A R A » M U STA FA A R M A Ğ A N » PROF. D R . R Ü Ç H A N A R I K » D R . FA TM A M Ü G E G Ö C E K rn D O Ç. D R . S A L İH A Y N U R A L » Y R D . D O Ç. D R . Z E K İ T E K İN ■ F E H M İ Y IL M A Z
bazı osmanlı şehirlerinden portreler D R . BE H IYA ZLA TA R » PROF. D R . ENVER K O N U K Ç U » Y R D . D O Ç. D R . M U A M M E R G Ö Ç M E N » Y R D . D O Ç. D R . İSKE N D E R O Y M A K ■ DOÇ. D R . S A B R İ S Ü R G E V İL » TEODA RA BA KA R D JİE V A
osmanlı’da spor faaliyetleri A T IF K A H R A M A N » D O Ç. D R . İB R A H İM Y I L D IR A N » M U STA FA Ç E T İN B A Y D A R
depremler ve yangınlar D O Ç. D R . O R H A N K IL IÇ » K E M A L E T T İN K U Z U C U » K E M A L E T T İN K U Z U C U
cilt
6 B İ R İ N C İ
B Ö L Ü M
Osmanh İdarî Teşkilâtı osmanlı merkezî idare sistemi YRD. DOÇ. D R . M E H M E T V. SE YİTD A N LIOĞ LU M DR. RECEP AHISHALI * PROF. D R. M E TİN K U N T
devlet idaresi ve din PROP. D R . Y Ü M N İ SEZEN ■ DOÇ. D R . Ş Ü K R Ü KARATEPE ■ DOÇ. D R. DAVUT D U R SU N
osmanlı taşra teşkilâtı PROF. D R. N E JA T G Ö Y Ü N Ç M DOÇ. DR. ORHAN KIL IÇ * PROF. DR. M . ALİ ÜNAL * PROF. D R. Al. Ç E T İN VARLIK m DOÇ. D R. İLH A N YERLİKAYA * PROP. D R . ATİLLA Ç E T İN * D R. FATMA A CU N
osmanlı merkezî idaresinde çözülme: ayanlık sistemi PROF. D R. YÜCEL ÖZKAYA ■ PROF. D R . ÖZCAN M E R T
tanzimat döneminde İdarî reform PROF. D R. M U SA Ç A D IR C I m YRD. DOÇ. D R . M U ZA FFE R D O Ğ A N m YRD. DOÇ. D R. EN GİN BE RBE R » DOÇ. DR. İBR A H İM Y ILM A ZÇELİK
osmanlı bürokrasi geleneği NECATİ GÜLTEPE m PROF. D R. GILLES VEINSTEIN ■ YRD. DOÇ. D R. H A M İT ERSOY ■ YRD. DOÇ. D R. BİRO L Ç E T İN ■ YRD, DOÇ. D R . FEVZİ D E M İR * YRD. DOÇ. D R. H A M İT PEHLİVANLI m DOÇ. DR. REM Zİ F IN D IKL I
osmanlı’da tahrir ve arşivcilik NECATİ AKTAŞ * D R. ERHAN A FYON CU * İSM E T DE M İR İ K İ N C İ
B Ö L Ü M
Osmanlı Hukuk Sistemi osmanlı hukuk sistemine genel bakış YRD. DOÇ. D R . M U R A T ŞE N U D O Ç . DR. YASEMİN SANER GÖNEN M PROF. DR. ALİ Ş A F A K * YRD. DOÇ. D R . TU N C A Y Ö Ğ Ü N * YRD . DOÇ. D R. M E H M E T E M İN YOLALICI
osmanlı hukuku ve şer’î hükümler PROF. D R . A H M E T A K G Ü N D Ü Z ■ PROP. D R. ALİ B A R D A K O Ğ L U * PROF. DR. ALİ ŞAFAK
osmanlı’da yargının işleyişi, şeyhülislâm ve kadı DOÇ. D R . A B D Ü L A Z İZ BA Y IN D IR * CEM AL FEDAYİ * DOÇ. D R. HAŞA N TAH SİN FENDOĞLU M DOÇ. D R. M A H M E T AKM A N
osmanlı hukukunda batılılaşma dönemi DR. C H R IST IA N R U M P F » PROF. D R . M . A K İF A YD IN * ROF. D R. OSM AN Ö Z T Ü R K * YRD. DOÇ. DR. OSM AN K A ŞIK Ç I * YRD . DOÇ. D R. SEDAT BİN GÖL Ü Ç Ü N C Ü
B Ö L Ü M
Osmanlı Askerî Teşkilâtı klâsik dönem osmanlı askerî teşkilâtı PROF. D R. A B D Ü L K A D İR Ö Z C A N * PROF. D R . N EJA T G ÖY Ü N Ç M DOÇ. D R . CEM A LETTİN T A Ş K IR A N * PROF. DR. A Lİ İHSAN GENCER ■ M E H M E T YAŞAR ERTAŞ ■ BİLG E KESER
osmanlı silahları, harp sanayii ve teknolojisi PROF. D R . M Ü CT E BA İLG ÜRE L * PROF. D R . İD R İS BOSTAN * ASST. PROF. DR. G A BOR AGOSTON * D R. SA LİM A Y D Ü Z * D R. SALİM A Y D Ü Z ■ MERYEM KA ÇA N ERDOĞAN
osmanlı ordusu ve ıslahat D R . IRIN A PETROSYAN * DOÇ. D R. M E H M E T ALAA TTİN YALÇINKAYA ■ DR. ZEKERİYA TÜ R KM E N
E-Kitap Deposu.Com cilt
7 B İ R İ N C İ
B Ö L Ü M
Osmanlı Kuruluş Felsefesi klâsik dönem osmanlı düşüncesi D O Ç. D R . Y U S U F O Ğ U Z O Ğ L U »P R O F . D R . B E K İR K A R L IĞ A » D R . İB R A H İM K A L IN » Y R D . D O Ç. D R . SE ZA İ SEV İM
osmanlı felsefesinin öncü şahsiyetleri PROF. D R . M İK A İL B A Y R A M » PROF. D R . M E H M E T B A Y R A K D A R » D O Ç. D R . E TH E M C E B E C İO Ğ L U ■ D R . ŞA M İL ÖÇ AL
osmanlı düşüncesinde türk ve türkmen imajı PROF. D R . SA L İM KOCA » D R . T U F A N G Ü N D Ü Z » D R . O R H A N F. K Ö P R Ü L Ü İ K İ N C İ
B Ö L Ü M
Osmanlı Cihan Hâkimiyeti Mefküresi fütûhat ve gazâvat PROF. D R . S. H A Y R İ B O L A Y » D R . C H R IS T IN E W O OD H E A D » D R . T A H SİN G Ö R G Ü N
çözülme ve osmanlı aydını PROF. D R . COR N E LL H. FL E ISC H E R » Y R D . D O Ç. D R . O SM A N KÖ K SA L » D O Ç . D R . H Ü S E Y İN A KKA YA » D R . C A H İT T E L C İ » D O Ç . D R . K A Z IM SA RIKA V A K » M U STA FA A R M A Ğ A N Ü Ç Ü N C Ü
B Ö L Ü M
Modernleşme ihtiyacının Doğuşu modernleşme arayışları PROF. D R . C A H İT Y A L Ç IN B İL İM » Y R D . D O Ç. D R . A B D U L L A H A L PE R E N » D R . H İD A Y E T N U H O Ğ L U » Y U S U F K A P L A N
ilk teşebbüsler: askerî alanda yenilikler D R . S İP A H İ ÇATALTEPE » D R . ZA H R A Z A K IA » Y R D . D O Ç. D R . M E H M E T A L İ B E Y H A N
tanzimat: gelenekten kopma DOÇ. D R . M Ü M T A Z ’ER T Ü R K Ö N E » D O Ç . D R . İS M A İL K IL L IO Ğ L U » D R . RAIA ZAIMOVA » PROF. D R . PA L M IR A B R U M M E T » PROF. D R . NORA SE N İ » D O Ç. D R . İH S A N D U R A N D A Ğ I » D R . O R H A N KO L O Ğ L U
mutlakiyetten meşrutiyete: osmanlı düşüncesi ve osmanlı anayasaları ' D R . H Ü S E Y İN Ç E L İK » Y R D . D O Ç . D R . B E K İR KO Ç L A R - ŞE R İF K O Ç D E M İR ■ Y R D . D O Ç . D R . SELDA KA YA KIL1Ç » R E C E P B O Z L A Ğ A N ■ PROF. D R . B Ü L E N T TA N ÖR • D R . M E H M E T A K İF K İR E Ç Ç İ » D R . Z Ü H T Ü A RSL A N D Ö R D Ü N C Ü
B Ö L Ü M
Osmanlılıktan M illi Kimliğe bir tepki olarak türk milliyetçiliği ROF. D R . M E H M E T A K G Ü N » Y R D . D O Ç . D R . Y U S U F S A R IN A Y » Y U N U S E M RE TA N SÜ » PROF. D R . Y U R I A. PE T R O SY A N » ŞE V KE T K O Ç S O Y » D R . S E Y F E T T İN E R ŞA H İN » D R . S E Y F İ B A Ş K A N
bir fikir hareketi olarak pan-islamizm ve pan-türkizm D R . A Z M İ Ö Z C A N » D R . M E H M E T Ç E L İK » PROF. D R . J A K O B L A N D A U » PROF. D R . RAFAEL M U H A M M E T D IN O V » İB R A H İM M A R A Ş » Y R D . D O Ç. D R . A H M E T KA N L ID E R E B E Ş İ N C İ
B Ö L Ü M
Tarihi Devamlılık: Osmanlı’dan Cumhuriyet’e osmanlı mirası F. D R . B E R N A R D LEW 1S » PROF. D R . E K M E L E D D İN İH SA N Ö Ğ L U » PROF. D R . E R C Ü M E N T K U R A N » PROF. D R . İL B E R OR TA YL I ■ PROF. N E JA T G Ö Y Ü N Ç » PROF. D R . A H M E T Y. O C A K » PROF. D R . B A H A E D D İN Y E D İY IL D IZ » PROF. D R . A H M E T G Ü N E R SAYAR ■ PR O F. D R . İ T E R T U R A N ■ PROF. D R . R E ŞA T G E N Ç » PROF. D R . Y U S U F H A L A Ç O Ğ L U » PROF. D R . N EV ZA T YA LÇIN TA Ş » PROF. D R . H Ü S E Y İN 'E M İ » PROF. D R . T O K T A M IŞ A TEŞ » D O Ç . D R . A Lİ B İR İN C İ ■ D . M E H M E T D O Ğ A N ■ Y R D . D O Ç . D R . B A Y R A M SA K A L L I ■ D R . VEJDİ B İ L G İ N » PROF. D R . N A C İ B O ST A N C I
osmanlı devleti ve günümüz tarihçiliği R D R . Ş E R İF M A R D İN » D R . B A K İ T E Z C A N ■ PROF. D R . B A Y K A N S E Z E R » D O Ç . D R . A H M E T D A V U TO Ğ LU » P R O F . D R . M IC H A E L W IN TE R » ASSOC. P R O F D R . A N TO N IN A ZHELYAZKOVA
cilt
8 B İ R İ N C İ
B Ö L Ü M
Osmanlı Bilim Tarihine Genel Bakış osmanlı’da bilim PROF. D R . E K M E L E D D lN İN SA N O Ğ L U » PROF. D R , E SİN KA H YA » D R . N A CER M IL O U D I » D O Ç. D R . A H M E T T U R A N A R SL A N M PROF. D R . K O R K U T T U N A » PROF. D R . E M RE DÛLEN
ilim ve ulema PROF. D R . M E H M E T İP Ş İR L İ » Y R D . D O Ç . D R . H U L U S İ L E KE SİZ » D R . İB R A H İM H A T İB O Ğ L U » Y R D . D O Ç. D R . SA L İH S A B R İ YAVUZ M D R . G Ü R B Ü Z D E N İZ ■ PROF. D R . S Ü L E Y M A N T Ü L Ü C Ü ■ PROF. D R . H Ü S E Y İN G A Z İ Y U R D A Y D IN ■ D R , G Ü R B Ü Z DEN/Z ■ PROF. D R . STE FA N R E İC H M U T H İ K İ N C İ
B Ö L Ü M
D in î Bilimler PROF. D R . S Ü L E Y M A N ATEŞ » PROF. D R . A L İ Y A R D İM » PROF. D R . M . S A İT Y A ZIC IO Ğ L U » PROF. D R . H A Y R E T T İN K A R A M A N » Y R D . D O Ç . D R . S Ü L E Y M A N A K D E M İR m D O Ç. D R . N A SRU L L A H H A C IM Ü F T Ü O Ğ L U Ü Ç Ü N C Ü
B Ö L Ü M
Sosyal Bilimler felsefe - mantık D O Ç . D R . H Ü S E Y İN S A R İO Ğ L U m PROF. D R . B Ü N Y A M İN D U R A N m PROF. D R . A B D Ü L K U D D Ü S B İN G Ö L
tarih ve histografya PROF. D R . M E H M E T İP Ş İR L İ » PROF. D R . N E C D E T Ö Z T Ü R K m D R , B E T Ü L B A Ş A R A N -A L P U G A N » PROF. D R . B E Ş İR ATALAY » Y R D . D O Ç. D R . H A ŞA N H Ü S E Y İN A D A L İO Ğ L U » Y R D . D O Ç . D R . KE N A N İN A N » D O Ç . D R . Ş E R F E T T İN SEVERC A N M
coğrafya PROF. D R . R A M A Z A N ŞE ŞEN
■
PROF. D R . R A M A Z A N Ö Z E Y » D R . O SM A N G Ü M Ü Ş Ç Ü » Y Ü C E L D A Ğ L I ■
D O Ç . D R . R E M Z İ D E M İR - M U T L U K IL IÇ » D R . M A H M U T A K D Ö R D Ü N C Ü
B Ö L Ü M
Fen Bilimleri matematik - astronomi PROF. D R . M E H M E T H. ORYA N » M E L E K DOS A Y G Ö K D O Ğ A N » DOÇ. D R . R E M Z İ D E M İR » YAVUZ U N A T » D R . T 0 F 1 G H H E ID A R Z A D E H » D O Ç . D R. R E M Z İ D E M İR
fizik - kimya - biyoloji Y R D . D O Ç. D R . H Ü S E Y İN G A Z İ T O P D E M İR » PROF. D R . E M RE D Ö L E N » PROF. D R . A S U M A N B A Y T O P - PROF. D R . FEZA G Ü N E R G U N B E Ş İ N C İ
B Ö L Ü M
Tıp Bilimleri tıp - diş hekimliği PROF. D R . İLT E R U ZEL » PROF. D R . A L İ H A Y D A R BA Y A T » PROF. D R . N İL S A R I » PROF. D R . A R SL A N T E R Z İO Ğ L U » PROF. D R . A Y T E N A L TIN TA Ş M PROF. D R . N İL S A R İ ■ PROF. D R . A Y ŞE G Ü L D . E R D İM İR • D O Ç. D R . A D N A N ATAÇ » PROF. D R . İLT E R UZEL
eczacılık PROF. D R . T U R H A N B A Y T O P » P R O F. D R . E R İŞ A S İL - D O Ç . D R . G Ü L B İN Ö Z Ç E L İKA Y » PROF. D R . B A Y H A N Ç U B U K Ç U
veterinerlik Y R D . D O Ç . D R . A Ş K IN YAŞAR ■ D R . A B D U L L A H ÖZEN A L T I N C I
B Ö L Ü M
Teknoloji PROF. D R . K L A U S K R E ISE R ■ D R . YAVUZ U N A T ■ PROF. D R . FE ZA G Ü N E R G U N » D R . SA L İM A Y D Ü Z » D R . N U S R E T Ç A M » D R . M U STA FA K A Ç A R » D R . M USTA FA K A Ç A R
o
cilt
9 B İ R İ N C İ
B Ö L Ü M
Osmanlı Medeniyetinde Kültür ve Sanat osmanlı’da kültürel yapı PROF. D R . F İL İZ Y E N İŞE H İR L İO Ğ L U ■ PROF. D R . U M A Y T Ü R K E Ş G Ü N A Y U PROF. D R . Ö Z K U L Ç O B A N O Ğ L U ■ DOÇ. D R . SA İM SAVAŞ
avrupalı gözüyle osmanlı PROF. D R . Z E K İ A R IK A N ■ İR F A N K A R A K O Ç ■ D R . B Â K İ A S İL T Ü R K
osmanlı kültür hayatından kesitler PROF. D R . H Ü S E Y İN A L G O L M PROF. D R . M U STA FA İSE N m D R . Z E Y N E P TA R IM E R T U Ğ ■ PROF. D R . ŞE Y M A TA ŞÇ İO Ğ L U G Ü N G Ö R ■ PROF. D R . N A M IK A Ç IK G Ö Z ■ PRO F. D R . F İK R E T T Ü R K M E N ■ D O Ç. D R . M E H M E T A R SL A N » D R . SEVGİ G Ü R T U N A ■ D R . A R İF B İL G İN ■ N E V İN H A L IC I ■ Y R D . D O Ç . D R . N E C D E T E R T U Ğ * PROF. D R . N E C M İ ÜLKER
osmanlı coğrafyasında kültür Y R D . D O Ç. D R . R ID V A N C A N IM ■ PROF. D R . M U Z A F F E R T U F A N M Y R D . D O Ç . D R . H A L U K D U R S U N • D R . İ. A Y D IN Y Ü KSE L ■ PROF. D R . TA D E U SZ M A JD A » Y R D . D O Ç . D R . M U STA FA ÖZER ■ A Z İZ 1V. Ş A K İR -T A Ş ■ D O Ç. D R . SÜ L E Y M A N B E Y O Ğ L U ■ E RD A L Ş A H İN ■ PROF. D R . N U R M U H A M M E T H İSA M O V m PROF. D R . Y U S U F H A M Z A O Ğ L U ■ PROF. D R . VALERY STOYANOV İ K İ N C İ
B Ö L Ü M
Dil: Osmanlı Türkçesi erken dönem osmanlı türkçesi PROF. D R. A HM ET B. ERCİLASUN U PROF. DR. MUSTAFA ÖZKA N ■ PROF. DR. VİCTOR GRIGORIEVIC GUZEV - ÖZLEM DEN İZ YILM A Z / 412
klasik dönem osmanlı türkçesi PROF. D R. MERTOL TU L U M M PROF. DR. İSMAİL ÜNVER • DOÇ. DR. ESRA KA RA BA CA K ■ YRD. DOÇ. DR. HAYATİ DEVELİ ■ D R. MUSTAFA KOÇ
geç dönem osmanlı türkçesi PROF. DR. İSMAİL PARLATIR • PROF. DR. EN GİN SEZER ■ PROF. DR. FATİH SE ZG İN M DOÇ. DR. GÜLDEN SAĞOL ■ YRD. DOÇ. D R. LATİF BEYRELİ • DR. A DNAN KA D RIÇ M PROF. D R. M İRFATİH ZEKIYEV Ü Ç Ü N C Ü
B Ö L Ü M
Osmanlı Dönemi Türk Edebiyatı erken dönem osmanlı edebiyatı ve halk edebiyatı PROF. DR. CEMAL KU R N A Z U PROF. DR. KEMAL YAVUZ • DOÇ. DR. M E TİN ERG UN • YRD. DOÇ. DR. A DNAN G Ü R B Ü Z
dinî edebiyat PROF. DR. MUSTAFA U Z U N • YRD. DOÇ. DR. KA DİR ATLANSOY
- klasik dönem osmanlı edebiyatı PROF. DR. İSKENDER PALA ■ PROF. D R. GÜN A Y K U T ■ PROF. D R. N A M IK A ÇIKG Ö Z ■ YRD. DOÇ. DR. SABAHAT DEN İZ ■ YRD. DOÇ. D R. NEJAT SEFERCİOĞLU • DOÇ. DR. ALİ FUA T BİLKA N • YRD . DOÇ. DR. M EH MET SA RI ■ YRD. DOÇ. DR. N URAN YILM A Z M A HM ET KA BA KLI ■ DOÇ. DR. M U H SİN M A C İT ■ DOÇ. DR. M EH MET ARSLAN M YRD. DOÇ. DR. 1. ÇETİN D E RD İYO K ■ YRD. DOÇ. DR. SA D ETTİN EĞRİ
tanzimat sonrası türk edebiyatı DOÇ. DR. ABDULLAH U ÇM A N ■ PROF. DR. M. ORHAN OKAY ■ PROF. DR. NECAT B İR İN C İ ■ YRD. DOÇ. DR. ALİ İHSAN K O IX U M MUSTAFA MİYASOĞLU ■ DOÇ. DR. N AZAN BEKİROĞLU • YRD. DOÇ. DR. ALEV SINAR ■ PROF DR. H ARİD FEDAİ
son dönem osmanlı edebiyatında yeni akımlar PROF. D R. İN C İ E N GİN ÜN M PROF. DR. KA ZIM YETİŞ ■ PROF. DR. ALEMDAR YALÇIN • DR. FAZIL GÖKÇEK
cilt ıo B İ R İ N C İ
B Ö L Ü M
Osmanlıda Estetik BE ŞİR AYVAZOĞLU * PROF. D R . SA A D E TTİN Ö KTE N * PROF. D R . JA L E N. E R Z E N U D R . M U ALLA BAYAR E RK IL IÇ M D R . LEYLA BA YD A R ■ PROF. D R . N U S R E T Ç A M İ K İ N C İ
B Ö L Ü M
Osmanlı Mimarisi osmanlı türk mimarisine genel bir bakış PROF. D R . SEMAVİ E YİCE M PROF. D R . OLUŞ A R IK m PROF. D R . SE L Ç U K M Ü L A Y İM m PROF. D R . N ESLİHAN SÖN M EZ
erken dönem osmanlı mimarisi PROF. D R . H A K K I A C U N M PROF. D R . A. OSM A N UYSAL
klâsik dönem osmanlı mimarisi ve mimar sinan PROF. D R . A BD Ü SSEL A M U L U Ç A M m D O Ç . D R . Z E K İ SÖN M E Z m PROF. D R . D O Ğ A N K U B A N M PR O F D R . OLUŞ A R I K * PROF. D R . İSM A İL Y A KIT • P R O F . D R . M U T B U L K A Y IL IM C A N KE RA M ETLİ ■ A B D Ü L K A D İR D Ü N D A R M DOÇ. DR. EMRE M A D R A N
geç dönem osmanlı mimarîsi PROF. D R . R Ü Ç H A N A R IK ■ D R . B E TÜ L B A K IR M Y R D . DOÇ. D R . K A SIM İNCE ■ DR. N U R C A N İN C İ F IR A T
osmanlı dinî mimarîsi PROF. D R . ZE Y N E P A H U N B A Y m PROF. DR. G ÖN Ü L C A N T A Y M Y R D . DOÇ. D R . A Y G Ü N Ü L G E N m PROF. D R . H A K K I ÖNKAL
osmanlı askerî mimarîsi PROF. D R . N U SR E T Ç A M M Y RD. DOÇ. D R . A Lİ BORA N
osmanlı sivil mimarîsi . PROF. D R . G ÖN ÜL C A N T A Y M Y R D . DOÇ. D R . FA TİH M Ü D E R RİSOĞ L U M PROF. D R . G ÖN Ü L CAN TAY ■ D R . B İR SE N ERA T M Y R D . D O Ç. D R . A Y G Ü N Ü L G E N M D O Ç . D R . NECLA ARSLAN SEVİN M DOÇ. D R . S A İT ÖZTÜ RKM DOÇ. D R . T U R G U T CANSEVER M PROF. D R . H A ŞİM K A R P U Z M Y R D . D O Ç. D R . EMİNE K A R P U Z * PROF. D R . H A K K I A C U N M PROF. D R . H. Ö R C Ü N BA RIŞTA M PROF. D R . Ö M Ü R B A K IR E R M D O Ç . D R . N U R A N PILEHVARIAN
osmanlı coğrafyasında mimarî Y R D . DOÇ. D R . M E H M E T İB R A H İM G İL M ASSOC. PROF. D R . ALEX AN DIR A N T H 0 N 0 V M YRD . DOÇ. A H M E T ALİ B A Y H A N M D R . NAJWA O T H M A N M YRD . DOÇ. D R . K A D İR PEKTAŞ Ü Ç Ü N C Ü
B Ö L Ü M
Klâsik Türk Musikisi musikî nazariyatı PROF. D R . M . A YH A N ZEREN M Y R D . DOÇ. D R . N İL G Ü N D O Ğ R U SÖ Z M E TH EM R U H İ ÜN GÖR
musikîşinaslar D R . RECEP U SLU M D R . RECEP USLU M D R . EUGENİA P O P E S C U -JU D E T Z M OSM A N N U R İ ÖZPEKEL M G Ü L A Y KA R A M A H M U TO Ğ L U M VEDAT KOSAL M M E H M E T G Ü N T E K İN
dinî musikî ve halk musikîsi ÖM ER T U Ğ R U L İN A N ÇER M DOÇ. D R . SÜ L E Y M A N ERG U N E R * C İN U Ç E N TA N R IKO R U R M Y RD. DOÇ. D R . N U R İ Ö ZCA N • D R . SO N G Ü L K A R A H A SA N O Ğ L ü ATA
askerî musikî: mehter T. N E JA T E R A L PM D R . H A ŞM E T A LTIN Ö LÇE K
osmanlı’da musikî kültürü ASSOC. PROF. D R . R A L F M A R T IN JÂ G E R M D O Ç . D R . MUSTAFA C A H İT ATASOY M DR. EU G EN İA P O P E SC U -JU D E T Z ■ D R . B Ü L E N T A K S O Y M D R . B Ü L E N T A K SO Y M YRD. DOÇ. D R . R A H M İ OR U Ç GÜVENÇ
cilt ı ı B İ R İ N C İ
B Ö L Ü M
Geleneksel Sanatlar hat PROF. h .e. M . U Ğ U R D E R M A N m P R O F . D R . M U H İT T İN S E R İN m P R O P . D R . A Lİ ALPA RSLA N » Y R D . DOÇ. D R . A B D Ü L H A M İT TÜ FE KÇ İO Ğ L U » PROF. D R . H ÜSREV S U B A Ş I» D R . ZÜ BEYD E C İH A N ÖZSAYINER » ŞULE A K S O Y » PROF. DR. N İH A T BO Y D A Ş » DR. SAVAŞ ÇEV İK » Y R D . DOÇ, D R . H A M İT A RBA Ş /
tezhip ve cilt PROF. D R . ZE R E N T A N IN D I» DOÇ. D R . F. Ç İÇ E K D E R M A N » P R O F . D R . ZEREN TA N IN D I » Y R D . DOÇ. D R . G Ü L N U R D U R A N » D R . H ATİCE A K SU » A. N İH A N G Ü N E Y
minyatür PROF. D R . OKTA Y ASLANAPA * PROF. D R . ZEREN TA N IN D I ■ DOÇ. D R. B A N U M A H İR ■ D R. ZE YN E P TA RIM E R T U Ğ
ebrû PROF. h .c. M . U Ğ U R D E R M A N » H İK M E T B A R U T Ç U G İL »P E Y A M İ G Ü REL
çini PROF. D R . G Ö N Ü L Ö N E Y »P R O P . D R . ARA A L TU N ■ D R . SİTARE T U R A N B A K IR
maden ve ahşap sanatı, kuyumculuk PROF. D R . TE R CA N Y IL M A Z » Y R D . D OÇ. D R . A Y G Ü N ÜL G E N » YRD . DOÇ. D R . T Ü L İN Ç O R U H L U » Y RD . DOÇ. D R . T Ü L İN Ç OR U H L U » DOÇ. D R . H A L İT ÇA L » YRD. DOÇ. D R . R Ü STE M BOZER
tezyinat ve işleme PROF. D R . Y IL D IZ D E M İR İZ II PROF. D R . M E T İN A KA R » PROF. D R . H. Ö R C Ü N BA RIŞTA » PROF. D R . TACİSER O N U K » A Z İZ DOĞ AN A Y ■ D R . Y IL D IR A Y Ö Z B E K ■ PROF. D R . M E H M E T Z E K İ KU ŞO Ğ L U » G Ü N D E G Ü L PARLAR ■ G Ü N D E G Ü L PARLAR ■ K. ZE YN E P G Ü N E Y
el sanatları, halıcılık ve kilimcilik PROF. D R . B E K İR D E N İZ »P R O F . D R . B E K İR D E N İZ İ K İ N C İ
B Ö L Ü M
Osmanlı’da Resim ve Heykel resim »P R O F . D R , G Ü N SE L R E N D A » PROF. D R . R Ü Ç H A N A R IK R D R . K IY M E T G İR A Y » D O Ç . D R . SE Y Fİ B A ŞK A N » Y R D . D OÇ. D R .T Ü L İN ÇO R U H L U » AYSEL ÇÖTE LİOĞ LU » D R. NEVİN YÜCEL C E L BİS
heykel ve fotoğraf DR. K IY M E T G İR A Y » E N G İN ÖZENDES Ü Ç Ü N C Ü
B Ö L Ü M
Topkapı Sarayı Müzesindeki Geleneksel Sanatlardan Kesitler giyim kuşam DOÇ. D R . HÜLYA T E Z C A N » Y R D . DOÇ. D R . FATMA KOÇ ■ S A D IK TEKELİ
hırka-i saadet dairesi ve silah bölümü H İL M İ A Y D IN m H İL M İ A Y D IN ■ H İL M İ A Y D IN » D R . D E N İZ ESEMENLİ D Ö R D Ü N C Ü
B Ö L Ü M
Osmanlı Sahne Sanatları geleneksel görüntü sanatları ve tiyatro PROF. D R . Ö Z D E M İR N U T K U » YRD . D OÇ. D R . DİLAVER D Ü Z G Ü N » U Ğ U R GÖKTA Ş » ÜNVER ORAL » R A U F A L TIN TA K » PROF. D R . ENVER TÖRE » PROF. D R . N U R H A N K A R A D A Ğ » PROF. D R . ÖZ D E M İR N U T K U
osmanlı sineması H A L İT R E F İĞ » N E CİP TO SU N » Y R D . D OÇ. D R . HALE KÜ N İÇ E N B E Ş İ N C İ
B Ö L Ü M
Kütüphanecilik ve Kitap PROF- D R .
İSM A İL ERÜN SA L ■ YAHYA ERD EM » YRD. DOÇ. D R . FA H Rİ SAKAL
o
cilt
12 B İ R İ N C İ
B Ö L Ü M
Hanedan padişah biyografileri D O Ç . D R . K E M A L Ç İÇ E K
şecere-i âl-i osman D O Ç . D R . K E M A L Ç İÇ E K
İ K İ N C İ
B Ö L Ü M
Osmanlı Araştırmaları Bibliyografyası PR O F. D R . B A H A E D D İN Y E D İY IL D IZ Y R D . DOÇ. D R . R A M A Z A N A C U N SİY A SE T İK T İSA T TO PLU M T E Ş K İL Â T D Ü ŞÜ N C E B İL İM K Ü L T Ü R VE S A N A T
I SİYASET EDİTÖR
GÜEER EREN B İU M EDİTÖRLERİ
DOÇ. DR. KEMAE ÇİÇEK CEM OĞUZ
Y E N İ
T Ü R K İ Y E
Y A Y I
N E A R I
ÖNSÖZ Dünya tarihini bir bütün olarak analiz eden Batılı akademisyenler büyük güçlerin ortaya çıkışını çeşitli tarihi dinam iklerin ışığında inceleyerek bir genellemeye varmak isterler. Bu genellemelerin başında, m illetlerin askeri ve siyasi güçlerini ekonomik kaynakları ölçüsünde elde ettikleri gelir. Osmanlı Devleti için bu iddiayı değerlendirdiğimizde, küçük bir uç beyliğinin çok kısa bir süre içerisinde bir cihan imparatorluğuna dönüşmesinde sadece ekonomik çıkarların rol oynadığını söylemenin yeterli olamayacağı kanaatindeyiz. Osmanlı B eyliği’nin yükselişinin altında yatan pek çok etkenden birisi de Doğu ile Batı arasında yer alan coğrafi alanda gaz ayı ilke edinerek hareket etmesidir. XIII. yüzyılın başlarından itibaren Türkistan ve Orta Doğu’da oluşan siyasi şartlar, geçim sıkıntısı ve yurt edinme endişesi sonucu Türk aşiret ve oymaklarının batıya göçü hızlanmıştır. Bu ortamı çok iyi değerlendirerek Bizans ve Balkanlarda gazaya yönelen Osmanlı B eyliği, kısa zamanda geniş bir coğrafyaya hakim olmayı başarmıştır. Bizans’ın içerisinde bulunduğu karışıklıklar ve taht kavgaları da Osman Bey ve oğullarının bu İmparatorluk ile ilişki kurm alarını ve bölgeyi tanım alarını kolaylaştırmıştır. Balkanlardaki akıncılık faaliyetleriyle başlayan harekâtın fütuhat ve iskâna dönüşmesi ile Osmanlı Beyliği henüz Y ıldırım Bayezid döneminde bir İmparatorluk haline gelmiştir. Daha da önemlisi bu büyüme, sadece topraklar ve nüfuz alanı ile sınırlı kalmamış, Türk Beylikleri ve Türkistan’dan gelen tecrübeli kadrolar kısa sürede müesseseleşmiş bir devlet kurmayı başarmışlardır. Bu cildin tasnifinde editörler tarafından üzerinde durulan ana nokta, Osmanlı hakimiyetindeki dönemleri ve devletin yaşadığı siyasi-iktisadi-m ali dönüşümü yansıtmaktır. Osmanlı Tarihini geleneksel kalıplar içerisinde araştırarak yükselme ve çöküş arasında cereyan eden sunî bir tarihsel gelişm eyi inceleyen Türk tarihçiliğinin aksine, bizim amacımız, Avrupa ve İslam alemindeki hadiselere de paralel olarak, Osmanlı Devleti’nin farklılığını ortaya koymak ve bu farklılığın dünya tarihinin seyrindeki etkisini vurgulamaktır. Bu eserin başlangıcını bütün dünyada Osmanlı tarihinin duayeni olarak kabul edilen Prof. Dr. H alil İnalcık’ın “Osmanlı Tarihine Toplu Bir Bakış” adlı makalesi ile yaptık. H alil İnalcık, Osmanlı Projesi için özel olarak hazırladığı bu yeni tarih değerlendirmesinde, özellikle klasik dönem hakkında yapılan tartışm aları ve en son araştırmalarını tafsilatlı bir şekilde ele aldı.
Daha sonra, kuruluş yılları hâlâ tartışılan O smanlı’nm doğuşu ve yükselişi etrafında şekillenen nazariyeleri ikinci bölümde ele aldık, “im paratorluğun m im arları” olarak nitelendirdiğim iz Fatih ve Yavuz’un dönemini inceleyen yazıların yer ald ığı üçüncü bölüm, devletten im paratorluğa geçiş mücadelesini ve Osmanlı’nın Batının karşısına islam î kim likle çıkm asını hazırlayan olayları konu almaktadır. Kanunî Sultan Süleyman döneminin incelendiği bölüm, Osmanlı İm paratorluğu’nun bir cihan devleti haline gelm esini hazırlayan faktörleri ele almaktadır. Diğer cihan hakim iyeti kurm a iddiasında olan devletlerin tersine, Osm anlı’nın bir hukuk devleti olduğu ve yükselişini teşkilatlanm asına borçlu olduğu, bu bölümde özellikle vurgulanmaktadır. İmparatorluğun XVII. ve XVIII. yüzyılları bugüne kadar üzerinde pek fazla araştırma yapılm am ış dönemler olarak kalm ış, bu yüzden bazı araştırmacılar tarafından “unutulm uş” veya “hakkı yenilm iş” yüzyıllar olarak nitelendirilm iştir. Bu nedenle eserimizde bu dönemlere özellikle önem verilm iştir. Bu anlamda XVII. yüzyıl İran ve Habsburglar ile savaşlar açısından, XVIII. yüzyıl ise Osmanlı Devleti için kuzeyden gelen tehdidin değerlendirilm esi bakımından detaylı bir araştırma konusu olarak seçilmiştir. Bu bölümde, mevcut Osmanlı tarihleri arasında ilk kez döneme dam gasını vuran Osmanlı-Rus-İran savaşları bu ülkelerin yazarlarının bakış açılarıyla da ele alınm ıştır. XVIII. yüzyıl ve sonrasında Rusya ile ilişkiler, Osmanlı diplom asisini uğraştıran başlıca konulardan biri haline gelm iştir. Öte yandan, Rusya ile yaşanan çekişme Osmanlı yöneticileri için yeni bir ilg i alanını da beraberinde getirm iştir. Osmanlı İm paratorluğu’nun Kafkasya ve Türkistan ile kurduğu temaslar ilk defa bu derece kapsamlı bir şekilde incelenmeye çalışılm ıştır. Son olarak da Rusya ve Avusturya savaşlarının doğuşunda önemli bir rol oynadığı aşikar olan Osmanlı diplomasisi incelenmiş ve yeni dönemdeki rolü üzerinde durulmuştur. Osmanlı Tarihi’nin önemli olaylara sahne olduğu XIX ve XX. yüzyıllar ise eserimizin ikinci cildinde ele alınm aktadır. Diğer taraftan bu iki cildin en önemli özelliği ise ilk defa Osmanlı siyasi tarihini Türk bilim adamlarından daha fazla sayıda Türkiye dışından bilim adamlarının tartışmasına açması ve her biri 750 sayfalık ik i ciltlik büyük bir hacimle ortaya koymasıdır. Bu vesile ile değerine işaret ettiğim iz Osmanlı siyasi tarihine dair bu ciltlerin tarihçilere ve tarih m eraklılarına geniş ufuklar kazandıracağı ve benzeri araştırmalara zemin hazırlayacağı kanaatim izi ifadeyle Türk tarihçiliğine hayırlı olmasını temenni ediyoruz.
Yeni Türkiye
İÇİNDEKİLER
cilt 1 BİRİNCİ BÖLÜM
Osmanh Tarihine Toplu Bir Baktı OSMANLI TARİHİNE TOPLU BİR BAKIŞ / PROF. DR. HALİL İNALCIK I 37 OSMANLI TARİHİ KRONOLOJİSİ / PROF. DR. HALİL İNALCIK / 11 8
İKİNCİ BÖLÜM
Osmanh Devletinin Doğuşu kuruluşa dair nazariyeler OSMANLI DEVLETİNİN KURULU Ş PROBLEMİ: YENİ HİPOTEZ H A K K IN D A BAZI DÜŞÜNCELER / PROF. DR. COLINJ. HEYWOOD / 13 7
■
PROF. DR. RUDI PAUL LINDNER / 14 6
SELÇUKLULAR, MOĞOLLAR VE OSMANLILAR ARASIN D A / ■
OSMANLI DEVLETİ'NİN KURULUŞ VE GELİŞMESİNDEKİ
İTİCİ GÜÇLER / DR. ORHAN F. KÖPRÜLÜ / 153
■
OSMANLI BEYLİĞİNİN OLUŞUMUNDA
O ĞUZ-TÜRKM EN GELENEĞİNİN YERİ / YRD. DÇ. DR. ÜÇLER B U L D U K ! 16 1
kuruluş OSMANLI İM PARATORLUĞUNUN KURULU ŞU N DA BİZANS VE AVRUPA / PROF. DR. ŞERİF BAŞTAV / 16 9 KAYILARIN AN ADO LU'YA GELİŞİ / YRD. DOÇ. DR. EROL KÜRKÇÜOĞLU / 17 6
■
■
OSMANLI DEVLETİ'NİN
İSTİKLAL HUTBESİNİ O K U Y A N DEVLET AD AM I DURSUN FAKİH / YRD. DOÇ. DR. AHMET VEHBİ ECER / 18 1 OSMANLI DEVLETİ NE ZA M A N KURULDU? / YRD. DOÇ. DR. AHMET NEZİHİ TURAN / 19 0
■
■
OSMANLI'DAN
MİLLİ MÜCADELEYE İSTİKLÂL-İ OSMÂNÎ GÜN Ü KUTLAM ALARI / DOÇ. DR. MEHMET ŞAHİNGÖZ / 19 4
rumeli’ye geçiş SINIR, SINIR BÖLGESİ VE ÇEKİRDEK O LA RA K OSMANLI BALKANLARI / ASST. PROF. DR. PETER MENTZEL / 205 ■
OSMANLININ RUMELİ'YE GEÇİŞİ VE İLK FETİHLER / m ? . DOÇ. Dff. İBRAHİM SEZGİN / 2 1 2
■
ERKEN OSMANLI DÖNEMİ (1 2 9 9 -1 4 5 3 ) ’NDE AKIN CILAR VE AKINCI BEYLERİ / H. ÇETİN ARSLAN I 2 17
duraksama TİMUR DEVRİ ANADOLUSU / PROF. DR. İSMAİL AKA / 2 29
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
Devletten İmparatorluğa Yükselişin Mimarları: Fatih ve Yavuz fatih sultan mehmed: “iki kıtanın ve iki denizin hâkimi” FATİH SULTAN MEHMET DÖNEMİNDE OSMANLI İÇ VE DIŞ SİYASETİ / PflO/î
RHOADS MURPHEY / 2 3 9
■
İSTANBUL’U N FETHİNİ MÜTEAKİP İSTANBUL'DAKİ HIRİSTİYAN CASUSLARIN RAPORLARI / DR. ENRİCO BASSO l 2 47
■
OSMANLI İMPARATORLUĞU VE TAHT ELİ: SİYASİ MÜNASEBETLER
(XV-XVII. YÜZYILLAR) / DR. İLYA ZAITSEV / 253
■
X V - XVIII. YÜZYILDA OSMANLI-VENEDİK İLİŞKİLERİ /
ASSOC. PROF. DR. MARIA PIA PEDAN1 FABRIS / 2 59
yavuz sultan selim: “hadim-ül haremeyn” OSMANLI DEVLETİ'NİN ŞAH İSMAİL’İN ANADOLU'YU ŞİİLEŞTİRME ÇALIŞMALARINI ENGELLEMEYE YÖNELİK ÖNLEMLERİ / DOÇ. DR. YUSUF K Ü Ç Ü K D A Ğ I 2 6 9 / DR. KAM A R U ZA M A N YUSOFF / 282
■
ASSOC. PROF. DR. JA N E HATHAWAY / 308 DOÇ. DR. ZEKERİYA KURŞUN I 3 1 6
■
■
XVI. YÜZYILDA I. SELİM VE MISIR A R ASIN D A K İ İLİŞKİLER
MISIR EYALETİNDE OSMANLI NİZAMININ KURULU ŞU / ■
OSMANLI DEVLETİ İDARESİNDE HİCAZ ( 1 5 1 7 -1 9 1 9 ) /
OSMANLILARIN GÜRCİSTAN'I FETHİ VE İSLAMLAŞMA HAREKETLERİ (XVI. YÜZYIL) / NEBİ GÜM ÜŞ / 326
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
imparatorluğun Zirvesi: Cihan Devleti ve Kanunî kosova’dan viyana’ya osmanlı hâkimiyeti OSMANLI DEVLETİ’NİN HÂKİM İYET SAHASI / PROF. DR. R AM AZAN ÖZEY / 3 41
■
OSMANLIYI YÜKSELTEN
ZAFERLER / DOÇ. DR. AHMET ŞİMŞİRGİL / 347
kanunî sultan Süleyman: osmanlı’nın altın çağı İRANLI TARİHÇİLERİN B A K IŞ AÇISIYLA KAN U N İ SULTAN SÜLEYMAN'IN SİYASETİ VE KİŞİLİĞİ / PROF. DR. HOSEIN MIRJAFARI / 369
■
H ARAÇGÜ ZARLARIN STATÜLERİ: XV. VE XVII. YÜZYILLARD A EFLAK,
BO Ğ D AN VE TRANSİLVANYALILAR ÜZERİNE BİR ÇALIŞMA / PROF. DR. VIOREL PANAITE / 373
■
AKDENİZ'DEKİ OSMANLI DENİZ CEPHESİ (XVI-XVIII. YÜZYILLAR) / PROF. DR. EKKEHARD EICKHOFF / 3 8 4 K AN U N İ, B A RB A R O S PAŞA, V. CHARLES: AKDENİZ DÜNYASI / MIGUELA A. BUNES / 392 DÖNEMİNDE M AĞRİB TARİHİ / PROF. DR. ERCÜMENT KURAN / 398
■
■
■
OSMANLI
OSMANLI CAZAYİRİ'NDE DEVLET
OTORİTESİNİN GÜÇLENDİRİLMESİNDE BAĞIŞ VE A R M A Ğ A N / PROF. DR. KAMEL FILALI / 4 0 1
■
OSMANLILARIN ORTA A FR İK A POLİTİKASI ASKERÎ, TİCÂRÎ VE SİYÂSİ İLİŞKİLER / PROF. DR. ZEKERİYA KİTAPÇI / 411
■
OSMANLI DEVLETİ'NİN A FR İK A KITASINDA HAKİMİYETİ VE NÜFUZU / DR. AHMET KAVAS / 4 2 1
■
XVI. YÜZYIL A VR A SY A DÜN YASIN DA BÖLGESEL BİRLİK VE ÇEŞİTLİLİK, OSMANLI, ÖZBEK, SAFEVİ VE HİNDBABÜRLÜ İMPARATORLUKLARI: BÜTÜNSEL BİR YAKLAŞIM / DR. NURTEN KILIÇ-SCHUBEL / 4 3 1
BEŞİNCİ BÖLÜM
XVII. Yüzyıl: Avrupa ve İran ile Münasebetler M ACARİSTAN 'DA OSM ANLI-HABSBURG SERHADI ( 1 5 4 1 -1 6 9 9 ): BİR MUKAYESE / ASST PROF. DR. GABOR A G 0ST 0N / 4 4 3
■
OSMANLI-AVUSTURYA SAVAŞLARI ÖNCESİ OSMANLI DİPLOMASİSİ
(15 9 3 -16 0 6 ) / DR. PÂL F 0D 0R / 4 5 2
■
OSM ANLI-HABSBURG SAVAŞLARINDA KIRIM TATARLARININ ROLÜ /
DR. M ARİA IVANICS-RESS / 4 5 6
■
II. OSMAN'IN HOTİN SEFERİ (16 2 1 ) / DR. TUFAN GÜN DÜZ / 465
■
KARLOFÇA AN LAŞM ASI'N DAN SONRA OSM ANLI-HABSBURG SINIRI ( 1 6 9 9 - 1 7 0 1 ) / DR. MONIKA MOLNAR / 4 7 2 XVII.
YÜZYILIN İKİNCİ YARISIN DA TÜRK-FRAN SIZ İLİŞKİLERİ: GİZLİ HARPTEN OBJEKTİF İTTİFAKA /
PROF. DR. FARUK BİLİCİ / 4 8 0
■
İLK OSMANLI - HOLLANDA MÜNASEBETLERİ / BÜLENT ARI I 4 93
■
XVI-XVIII. YÜZYILLAR OSMANLI-SAFEVİ SAVAŞLARI / DR. HÜSAMEDDİN MEMMEDOV KARAM NLY / 502 FETİHTEN OSMANLI YÖNETİM SİSTEMİNE ENTEGRASYONUNA K A D A R REVAN EYALETİ (15 8 3 -15 9 0 ) / DR. H0SKADEM HASANOVA / 509
■
■
ALTINCI BÖLÜM
XVIII. Yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu XVIII. YÜZYILDA OSMANLI İMPARATORLUĞU / PROF. DR. NORMANITZKOWITZ / 5 19
kuzeyde beliren yeni hasım: rusya RUS DİPLOMATLARIN RAPORLARINDA OSMANLI DEVLETİ (XVI-X IX. YÜZYILLAR) / PROF. DR. R0G0ZH 1N NIKOLAJ M1HAJL0VICH m i SAVAŞLARI / DR. SHAPI KAZIYEV I 5 5 0 PROF DR. SVETLENA ORESHKOVA / 556
■
■
EKONOMİK ÇEKİŞMENİN NETİCESİ O LA RA K TÜ R K RUS
RUS-OSMANLI SAVAŞLARI: SEBEPLER VE BAZI TARİHİ SONUÇLAR / ■
XVIII. YÜZYILIN İLK YARISINDA KAFKASLARD A OSMANLI-RUS
İLİŞKİLERİ / PROF. DR. MUSTAFAZADE TEVFlK TEYYUBOGLU / 561
osmanlıların türkistan ve kafkasya ile ilişkileri OSMANLI DEVLETİ'NİN TÜRKİSTAN SİYASETİ / PROF. DR. MEHMET SARAY / 573 İRAN REKABETİ / YRD. DOÇ. DR. ABDULLAH GÜNDOĞDU / 581
■
ÇİN MÜSLÜMANLARI VE OSMANLI İLİŞKİLERİ / ARZU OCAKLI / 5 88 (X V I-X X . YÜZYILLAR) / YRD. DOÇ. DR. MUSTAFA BUD AK / 5 94 YRD. DOÇ. DR. MEHMET A Lİ ÇAKM AK / 6 13
■
■
TÜRKİSTAN'DA OSMANLI-
XIX. YÜZYIL SONU X X . YÜZYIL BAŞINDA ■ ■
K AFK ASYA VE OSMANLI DEVLETİ XVIII. YÜZYILDA K A FK ASY A /
XV-XVIII. YÜZYILLAR ARASI TÜ RK (OSMANLI)-GÜRCİSTAN
İLİŞKİLERİ H A R K IN D A K İ OSMANLI BELGELERİ / PROF. DR. TSISANA ABDULADZE / 6 22
■
XVII. YÜZYILDA
AZERBAYCAN'IN GÜN EY BATISINDAKİ OSMANLI SINIR MUHAFIZLARI / DR. SEVDA ALİ KIZI SULEYMANOVA / 6 31
osmanlı diplomasisi GENEL HATLARIYLA OSMANLI DİPLOMASİSİ / DOÇ. DR. ALİ İBRAHİM SAVAŞ / 6 43
■
BİR AVRUPA DİPLOMASİ
MERKEZİ O L A R A K İSTANBUL (17 9 2 -1 7 9 8 DÖNEMİ İNGİLİZ K AYN AKLAR IN A GÖRE) / DOÇ. DR. MEHMET A L AAD D İN YALÇINKAYA / 6 6 0 PROF. DR. HIR0K1 ODAKA / 6 7 6
■
■
OSMANLI DİPLOMASİSİNİN BATILILAŞMASI /
X IX. YÜZYILDA OSMANLI DEVLETİ'NİN YABANCI GAZETECİLERE NİŞAN
VERME VE M AAŞ BAĞLAM A POLİTİKASI / ÇAĞRI ERHAN / 6 8 1
■
OSMANLI-İRAN İLİŞKİLERİNDEN
DİPLOMATİK BİR KESİT / YRD. DOÇ. DR. İBRAHİM AYKUN / 689
OSMANLI TARİHİNE TOPLU BİR BAKIŞ
OSMANLI TARİHİNE TOPLU BİR BAKIŞ
57 OSMANLI TARİH İ KRONOLOJİSİ
OSMANLI TARİHİNE TOPLU BİR BAKIŞ PROF. DR. HAİİL İNALCIK UNIVERSITY OF CHİCAGO / A.B.D. BÎLKENT ÜNİVERSİTESİ
ünya tarihinin ve Türk tarihinin en büyük
nı Alparslan’ın 1071’de M alazgirt zaferiyle Bizans Ana
sorularından biri, 14. yy.da Batı Anadolu’da
dolu’sunu istilâya açmasıdır. Bizans direnci y ık ıld ığ ın
ortaya çıkan bir Türkmen beyliğinin yarım
dan birkaç y ıl sonra Türkmenier Ege denizine kadar tüm
yüzyıl içinde Tuna’dan Fırat’a kadar uzayan bir İmpara
Anadolu’yu istilâ ettiler. Rum alıali kıyılara kaçıyor veya
torluk halinde gelişmesi sorusudur. Ancak, Osmanlı bey
şehirlerde yeni gelenlerle uzlaşma içinde yaşam larını sür
liğinin kuruluşu, ilk siyasi çekirdeğin ortaya çıkışı ile
dürüyorlardı. Bu istilâ Anadolu tarihinde kesin dönüm
Osmanlı İmparatorluğunun kuruluş sorusunu birbirin
noktalarından biridir. İran’da Büyük Selçuklu devletinin
den ayrı iki tarihi süreç olarak ele almak gerektir. İmpa
çöküşü ve Harzemşah’ların yükselişi döneminde, 12. yy.
ratorluğun kuruluş problemi M acaristan’dan İran ve Or
ikinci yarısında Anadolu’ya yeni bir Türkmen göçü kay
ta Asya’ya kadar uzayan geniş bir coğrafya’daki koşulla
dedilm iştir. Asıl ikinci büyük göç, 1220’lerden sonra do
rın incelenmesini gerektirir. Burada ilk in , Osmanlı bey
ğudan gelen yıkıcı, acımasız Moğol istilası sonucu T ürk
liğinin kuruluşu sorusunu inceleyeceğiz.
menlerin Orta Asya’dan ve yoğun yerleşme merkezleri
Osmanlı B eyliğinin ortaya çıkışını, 13. yy. ikinci
olan Azerbaycan’dan Anadolu’ya göçleridir. Göç, her sı
yarısında Orta Anadolu’daki gelişm eler ve Batı Anado
nıftan dehşet içindeki ahali için bir çeşit kavim ler göçü
lu ’da Bizans toprakları üzerinde gâzî Türkmen beylikle
n iteliğin i aldı. Selçuk Sultanları ve İran İlhanlı (Moğol)
rinin kuruluşu süreci içinde incelemek gerekir. Bu süre
hakanları altında İran bürokrasisi vergi kaynağı, tarım
ci, üç temel etken belirlem iştir: İlkin bir demografik
alanlarından uzaklaştırm ak için Oğuz boylarını batı sı
devrim, Oğuzların yani Türkmenlerin Anadolu’ya sürek
nırlarına, sürmeye çalışıyorlardı. F. Sümer’e göre Moğol
li yoğun göçleri, saniyen Türk-İslâm gazâ hereketinin
baskısı altında Maveraünnehir, Horasan ve Azerbay
yeni bir evrim kazanması ve nihayet D enizli, Antalya,
can’dan gelen ikinci büyük göç sonucu Anadolu’da k ır
Ayasoluk ve Bursa’nın m illetlerarası pazarlar durumuna
sal kesimde ve şehirlerde Türk nüfusu eskisine bakarak
yükselerek Türkiye’nin dünya ticaret yolları üzerinde
çok daha yoğun bir hal alm ıştır. Bu göçmenler arasında
önemini korumuş olması. İlkin demografik etkeni,
şehirli halk, ulem a, tüccar ve sanatkârlar da vardı. 13.
Oğuzların kitle halinde batıya, Anadolu’ya göçüş konu
yüzyılda Anadolu, her bakımdan bir Türk yurdu görü
sunu görelim.
nüşü almıştır. 1279’da Doğu Anadolu’dan geçen Marco Polo, bölgeyi Turkmenia diye anar. Türkm enlerden
I. ANADOLU'YA OĞUZ/TÜRKMEN GÖÇLERİ
önemli bir kısm ı elverişli buldukları yerlerde köyler k u rarak yerleşik hayatı yeğlem ekte idiler. Eskişehir Moğol
Oğuzların batıya büyük göçleri başlıca ik i aşamada
valisi Nureddin Caca Bey’in 1272 tarihli vakfiyesindeki
olmuştur; birincisi, Türkmenlerin Selçuklular önderli
köy adları, daha bu tarihten önce, Osmanlıların bu ilk
ğinde 1020’lerden başlıyarak Azerbaycan’ı istilâ etmele
yerleşme bölgesinde birçok Türkmen boyunun köyler
ri ve Anadolu’ya akınları ve nihayet Büyük Selçuk Sulta
kurduğunu göstermektedir. Bölgede Çepni, Bayat, Ey-
O S M A N II E n
SİYASET
mir, Avdan, Kayı Türkmen boy adlarını taşıyan köyler
B atı’da gazi Türkmen beyliklerinin, bu arada Osmanlı Beyliği'nin kuruluşu süreci bu gelişme ile doğrudan
buluyoruz. Türkmen boylarının Anadolu’ya yoğun göçü, 1230
doğruya ilgilidir. Anadolu’da Moğollara direnen başlıca
tarihinde Moğolların Azerbaycan’da geniş otlakları gelip
güç olarak Türkmenler, İslâm gaza ideolojisini benimse
alm alarıyla başlar. Maraga, Arran ve Mogan ovalarındaki
yerek M ısır M em lüklularıyla işbirliğine girm iş ve böyle-
Türkmenler zengin güzel otlakları boşaltmak zorunda
ce Anadolu Türklüğünün Moğollara karşı bağım sızlık
kalmışlardır. Türkmenlerin eskiden beri yoğun olarak
hareketlerinde siyasi önderliği ele almışlardır. Siyasi güç,
yerleştikleri bölgeler, Sivas-Amasya-Bozok bölgesi ile
böylece Orta Anadolu’dan batı uc’larına geçmiştir.
Toros dağ silsilesi ve Bizans topraklarına komşu Batı
Oğuz Türkmenlerinin batıya göç hareketleri, Mo
Anadolu dağlık bölgedir. Bu Türkmenler, ağır vergiler
ğollarla çekişmenin temposuna göre zaman zaman kuv
koyan merkezi bürokratik idareye her zaman karşı idiler.
vetlenmiş ve azalmıştır. İlhanlı hüküm darlarının, Türk
Türkmenlerin Selçuklu idaresine karşı büyük ayaklan
men ayaklanm alarını bastırmak için yaptıkları seferler,
ması Vefâıyye tarikatinden Türkmen şeyhi Baba İlyas ve
çoğu kez Türkmen beylerinin boyun eğmesi sonucunu
onun aksiyon adamı Baba İshak idaresinde 1240’daki
vermişse de, bu baskı zayıfladığı zamanlarda bağım sızlık
ayaklanmadır. Üç y ıl sonra Moğol kumandanı Baycu
hareketleri baş göstermiştir.
Anadolu’yu istila edecektir. Bu korkunç Türkmen ayak
Al-U m arî 14. yy. başlarında Denizli bölgesinde
lanması Anadolu tarihine yön veren büyük olaylardan b i ridir. Vefâiyye tarikatından Baba İlyas’ın soyundan gelen
200.000 çadır, Kastamonu ucunda 100.000 çadır, Kü/ tahya’da 30.000 çadır Türkmen nüfusu bulunduğunu
Aşık Paşa, M uhlis Paşa ve onların halifeleri Babaîler,
kaydetmiştir. Selçuklu serhad bölgelerindeki bu Türk
U c’lara göçerek özellikle Osmanlı uc bölgesinde toplum
men nüfusunun yoğunluğunu Bizans kaynakları da des
ve kültür hayatında kesin bir rol oynayacaklardır. Ayak
teklemektedir.
lanma bastırıldıktan sonra birçok Babaî dervişi, batı uc
Kastamonu’dan aşağı Sakarya bölgesine kadar uza
bölgelerine göç etmiştir. Bunlardan biri Vefâiyye-Babaî
nan yerlerde yoğun Türkmen varlığı ve 1290’larda orta
şeyhi Ede-Bali, eski Osmanlı rivayetlerinde Osman Ga
ya çıkan olaylar, Osmanlı B eyliğin in kuruluşu ile doğru
zi’nin yakın mürşidi olarak görünmektedir.
dan doğruya ilgilidir. Biz bu olayları çağdaş Bizanslı ve
Anadolu Selçuklu devleti 1235’te M oğolların üstün egem enliğini tanımak zorunda kalm ış, asıl Moğol ege m enliği 1243’te Moğol generali Baycu’nun kalabalık bir Moğol ordu ve Moğol-Türk aşiretleriyle Anadolu’yu isti
Selçuklu kaynaklarından yakından izleyebilmekteyiz.
OSMANLI BEYLİĞİNİN DOĞUŞU Selçuklu devletinin sınır bölgeleri, Akdeniz, Kara deniz ve batı uc’u olarak üç serhad bölgesi olarak örgüt-
lâsı ile gerçekleşmiştir. Onüçüncü yüzyıl ikinci yarısında
iendirilm işti. Her bölgenin başında, Selçuklu sultanının
Orta Anadolu’da Moğol baskısı gittikçe güçlenmiş ve
gönderdiği bir emîr (bey) bulunuyordu. Bu f/f’larda daha
Türkmenlerin bu baskı altında Batı Anadolu’yu istilası
13. yüzyıl içinde, Denizli (Tonguzlu), Karahisar (Afyon),
na yol açmıştır. Batı uçlarında Bizans’a karşı ilk zaman
Kütahya, Kastamonu, Amasya, klâsik İslâm-Türk mede
larda en güçlü beyliği kuran Germiyanlılar, 1240’da he
niyetinin yerleştiği merkezler olarak gelişm işti. Daha
nüz M alatya bölgesinde idiler, 1260’larda batıya göçüp
ileride dağlık bölgelerde yarı-göçebe savaşçı Türkmenler,
Kütahya bölgesine yerleştiler. Galiba, Osman’ın babası
çağdaş kaynaklardaki deyim iyle, Etrâk-i Vc, egemendi.
Ertuğrul da aşiretiyle bu tarihlerde Eskişehir-Sakarya
Onlar, hinterlandda egemen olan Orta Doğu kozmopolit
bölgesine göçmüş olmalıdır. 1277’de M ısır sultanı Bay-
kültürün, gelişmiş bir şehir hayatının ve merkezî devlet
bars’m yardım ıyla Moğol egem enliğine son verme girişi
siyasetinin etkisinden uzak idiler. Uçlarda, dinsel yaşam
mi başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Moğol kontrolü, Moğol
da, dervişler ve Orta Asya Türk gelenekleri (Yeseviyye ve
valilerinin ve İran’lı bürokratların Anadolu’da doğrudan
Babaiyye) egemendi. Orada savaşçı elemanlar Alplar,
doğruya idareyi ele alm aları ile son aşamasına erişmiştir.
Alp-erenler kendini İslâmî gazaya adamış, kutsal gani-
O SM A N L I I
SİYASET
metle yaşayan uc gazileri idi; dinsel yaşama, heterodoks
kuvvetlerinin ve heteredoks hareketlerin, özellikle babaî-
dervişler genel a bdal adıyla tanınmış Türkmen babaları
abdal dervişlerin Balkanlarda başlıca faaliyet merkezi
yön veriyordu.
olacaktır. 1299’da Nogay ölünce, bu Türkmen grubu ko
1261 tarihini, Anadolu’da Moğollara karşı geniş
ruyucularını kaybettiler. Keykâvûs halkının bir bölüğü,
Türkmen hareketinin başlangıcı saymak yerindedir. Bu
Anadolu’ya geri gelmeye çalıştı ise de, çoğu yok edildi.
hareket, Türkmen beyliklerinin, bu arada Osmanlı bey
Kalanlar ise, hıristiyanlaşarak G agavuz adı altında varlık
liğinin kuruluşu sürecini başlatmıştır. Bu tarihten başlı-
larını bölgede sürdürdüler (Gagavuz lehçesinin Anadolu
yarak Anadolu iki siyasi bölgeye ayrılm ıştır. B iri İran
Türkçesi olduğu linguistlerce tespit edilm iştir).
îlhanlı Moğol devletinin ve onların kuklası Selçuklu Sul
Moğol İlhanlı bürokrasinin m erkezî kontrol ve ma
tanların egemen olduğu doğu kısm ı, öteki uc Türkmen
lî sistemine karşı olan yarı göçebe Türkmen boyları Mo
lerinin egemen olduğu batı kesiti. Selçuk batı sınır böl
ğolların tahta geçirdikleri kukla Konya sultanlarına kar
gesinde kurulmuş Eşref oğulları, Hamid oğulları, Sahib
şı idiler. 1284’de M oğolların, Sultan M es’ud’u (1284-
Ata oğulları, Germiyan (Alişir) oğulları ve Çoban oğul
1296) Konya tahtına oturtmaları ve onun saltanat raki
ları (Kastamonu) ve Selçuklu sınırları ötesinde Bizans toprakları üzerinde fetihle kurulmuş Batı uc beylikleri (Menteşe, Aydın, Saruhan, Karesi ve Osmanlı beylikleri) Türkmen egemenliğinde yarı bağım sız Anadolu’yu tem sil ediyordu. Orta Toroslar bölgesinde Kilikya-Çukurova’da küçük Ermenistan’a karşı M em lûk sultanları ile beraber sürekli gaza yapan Karaman Türkmenlerinin Konya’ya karşı ilk saldırıları 1261 yılına rastlar. Aynı yılda Selçuklu sultanı II. İzzeddin Kevkâvûs, M oğolların destek verdiği rakibi karşısında yenilerek yandaşları ile birlikte, uc Türkmenleri yanına sığındı ve sonunda Bi zans’a kaçmak zorunda kaldı. Keykâvûs’un batıya kaçışı ile ilg ili bir olay, Balkan tarihi ve Balkanlarda İslâmlaş ma ile yakından ilgilidir. Baba Saltuk, B atıy a göçen babaîlerdendir, onun Dobruca’daki zaviyesi heteredoks der vişlerin merkezi olmuştur (II. Bayezid 1484 Akkerman seferinde onun türbe ve zaviyesini onarmıştır.) Keykâvûs’u destekleyen Türkmenlerden 40 kadar Türkmen obası, kendisine Bizans topraklarında katılm ış ve Bizans
bini destekliyen Germiyan Uc Türklerine karşı harekâta girişm eleri üzerine Türkmenler gözlerini batıya, Bizans topraklarına çevirdiler. Sonuçta, Batı Anadolu Germiyan su b a yla rı tarafından fethedildi; böylece bölgede 12901310 yılları arasında Aydın, Saruhan ve Karesi Gazi Türkmen beylikleri doğdu. Güneyde Teke Türkm enleri nin desteklediği sahil beyi M enteşenin kurduğu beylik, bölgede kurulan ilk beylikti (1269). Bu beylikler, Osm anlı beyliği gib i, Selçuklu sınırları ötesinde Bizans topraklarında fetihle ortaya çıkm ış yeni jbir T ü n m en beylikleri halkası oluşturuyordu. Batı Anadolu’d a ortaya çıkan bu beyliklerden Osmanlı beyliği bu beyliklerin en güçlüsü ve zengini haline geldi (İbn B attuta’nın gözle m i) ve öteki beylikleri işgal etmeye başladı (ilkin 1335 ’te Karesi b eyliğini işgal, ettiler). Kuruluş süreci, kültürü itibariyle ötekilerden farksızdır. Ege’de gazâ öncüsü öte ki beylikler, birer denizci gazi beylik (guzât fi’l-bahr) ha linde geliştiler. Osmanlıların önemli bir donanmaya sa hip olmaları ise 1330’lardadır. Bu tarihte Kantakuzenos, Orhan’ın donanmasından söz eder. İç Anadolu’ya dönüp
İmparatoru tarafından Dobruca’da yerleşmelerine izin
egem enlik kurm aları 14. yüzyıl tarihinin temel gelişm e
verilmiştir. Sarı Saltuk’un Türkm enleri, Baba Dağı böl
lerinden biridir. Bu dönemde Osmanlıların R um eli’ne
gesinde yerleşmiş ve güçlü Altınordu emiri N ogay’ın ko
geçip Balkanlarda Bizans mirasını ele geçirerek bir
ruması altına girm işlerdi. Nogay, m üslümandı ve Sarı
İmparatorluk durumuna yükselm esi başlıca ik i temel
Saltuk’un etkisi altında idi. Paul W ittek ’e göre, bu
olaya bağlıdır: Gaza geleneği ve k itle halinde göç.
Türkmen grubu, Keykâvûs’a b ağlılık ları dolayısıyle Keykâvûs/Gagavuz adını alm ışlardır. Balkan Türklerinin büyük destanı Saltuknâme de Baba Saltuk, aynı zamanda
GAZA VE O SM AN G A ^l'N IN O RSAYA ÇIKIŞI
balkanlarda İslâmiyeti yaymak için savaşan bir alp-eren
İslâm dünyasında, özellikle Anadolu’da gazâ ideolo
gazi olarak gösterilir. Sonraları 14. yüzyıl sonlarında Os-
jisinin ve hareketlerinin ön palana çıkmış olmaSı, bir
m anlılar bu bölgeyi kontrolları altına alınca, Dobruca uc O SM A N LI
yandan M oğolların Anadolu Selçuk sultanlığını bozguna I SİYASET
uğratarak (1243) Anadolu’da egem enlik kurm aları, öte
lan’ı uc bölgesinde (muhtemelen Akşehir civarında?)
yandan Mısır, Suriye ve Anadolu’ya karşı B atı’dan haçlı
yerleştirmişti. Argun Han’ın ölümü ve Keyhatu’nun
saldırılandır (1291 ’de Papalığın İslâm ülkelerini abluka
Han seçilmesinden (22 Temmuz 1291) sonra İran mo-
emri, Rodos ve Ege adalarında Lâtin aslından H ıristiyan
ğolları arasında başlıyan taht kavgaları sırasında Anado
ların yerleşmesi). Bu durum karşısında İslâm dünyası
lu anarşi içinde kaldı. Uçlarda Türkmenier baş kaldırdı
kendini bir ölüm-kalım mücadelesi karşısında buldu.
lar. Kılıç Arslan da kardeşi Mes’ud’a karşı ayaklandı.
İran ve Anadolu’da yerleşen İlhanlı Moğol hanlığı Suri
Keyhatu Han’ın ordusuyla gelmesi üzerine (1291 Ka
ye’yi istilâ girişim lerinde bulunuyor ve Papalık ve Bizans
sım) K ılıç Arslan Kastamonu ucuna g itti ve oradaki uc
ile diplomatik ilişkilere giriyordu. İşte bu durum karşı
Türkmenlerini etrafına topladı. Eskidenberi Mes’ud’a ta
sında İslâm dünyasında kutsal savaş, gazâ, bir ölüm-ka-
raftar bulunan uc emiri Yavlak Arsalan’ı öldürdü. Keyha
lım sorunu olarak ortaya çıktı. Anadolu’da uc Türkmen-
tu tarafından ona karşı gönderilen Sultan Mes’ud evvela
leri Moğollara ve Bizans’a karşı bu gaza hareketinin ön
yenildi (Pachymeres M elik Kılıç Arslan yerine bu Ma
safında mücadeleye girerken, M ısır’da Salâheddin Eyyu-
sur’u, yani Mes’ud’u koymakla yanılm ıştır), Mesud son
b î’nin devleti yerine M emlûk askerî rejim i geliyor
ra yanındaki Moğol kuvvetleri sayesinde galebe çaldı
(1250-1517) ve Kıpçak Türklerinden Baybars (1260-
(Aralık 1291). Kılıç Arslan kaçmış ise de Yavlak Ars-
1277) kumandasında Moğolları Suriye’de ağır bir bozgu
lan’ın oğlu A li nihayet bir baskınla onu katletti, 1291
na uğratıyor (Aynı-Calut, 1260). 1277’de Baybars ordu
olaylarından sonra Selçuklu-Moğol bağım lılığından çık
su ile Kayseri’ye gelip Türkmenlerle işbirliği halinde
mış olan Çoban oğlu A li, uzakta batıda Bizans toprakla
Anadolu’da İslâm egemenliğini yeniden kurma girişi
rına saldırılara başlamış, sakarya nehrine kadar feth et
minde bulundu. İşte, Batı Anadolu’da Gazi Türkmen
miş, hatta akınlarını nehrin öbür tarafına kadar ilerlet
B eyliklerinin kuruluşunu, 1260-1300 döneminde en
m işti. Fakat sonraları BizanslIlarla barışçı ilişkiye girdi.
yüksek düzeye çıkan bu gazâ etkinlikleri çerçevesinde ele
Osman G azinin bölgesi, ortaya Sakarya vadisinin beri
almak gerekir. O zaman Osman Gâzî, Kastamonu uc
yakasında Söğüt bölgesinde bulunuyordu. Pachymeres
emiri Çoban oğullarının emri altında Bizans’a karşı en
açıkça bildirmektedir ki, Ali akınlarını durdurunca, Os
uzak serhadde savaşan bir boy-beyi idi. Pachymeres ile
man Gazi, akın liderliğini üzerine aldı ve Bizans toprak
eski Osmanlı rivayeti karşılaştırılınca şu tablo ortaya çık
larına karşı şiddetli gaza faaliyetine başladı. Gaziler şim
maktadır: Kastamonu beyleri Bizans’a karşı gazâ hareke
di onun bayrağı altında toplanmağa başladılar. Pachyme
tini gevşek tuttukları halde Osman, uçların en ileri bö
res, Osman’ın başarıları üzerine bu gazilerin Paphlago-
lümünde gazayı son derece bir atılganlıkla sürdürmüş,
nia'dan, yani Kastamonu emirine tâbi bölgeden geldik
bu yanda gazi alpların gerçek önderi durumuna yüksel
lerini açıklar. İşte Çağdaş Bizans kaynağındaki bu açık
miştir.
lamalarla Osman tarih sahnesine çıkmış oluyor. Os
Osman gazi ortaya çıkmadan önceki durum, Pachymeres ve Aksarayî’de şöyle anlatılır. 1291’e doğru Kasta
man’ın gaza etkinliklerini ve Osmanlı beyliğini nasıl kurduğunu aşağıda anlatacağız.
monu’da Selçuklu emiri ünlü Hüsamüddin Çoban so-
Osmanlı Devleti’nin kurucusu Osman zamanında
yundan Muzafferüddin Yavlak Arslan, sipah-bed-i d iyar-i
Anadolu’da ortaya çıkan tüm beylikler tip ik patrimonyal
»cunvaniyle hüküm sürüyordu. Pachymeres, Osman Ga-
devletçiklerdir. Patrimonyal devlette ülke ve reaya hane
zi’nin zuhurunu Kastamonu emiri “Amurius oğulları”,
dan kurucusunun atadan mirası, m ülkü gib i algılanır.
yani Çoban oğullarına bağlar. Onun “Melek Masur ve
Bu nedenle beylikler kurucusunun adını alm ıştır: Aydın
Amurius oğulları” hakkında verdiği karışık b ilgileri çağ
ili, Menteşe ili, Saruhan ili gibi. Osmanlı devleti de ku
daş Selçuklu kaynağı Aksarayî aydınlatmaktadır. Bu kay
rucusunun adıyla Osmanlı beyliği diye anılmıştır. Ger
nağa göre, Keykâvûs’un oğulları K ırım ’dan Anadolu’ya
çekten ilk savaşçı grup; gazâ liderinin, kutsal savaş ve ga
döndükten sonra onlardan Mesud, Argun Han’dan Sel
nimet için etrafına Alplar ve nöker/yoldaşlar toplamasıy
çuklu tahtını elde etmiş, kardeşi Rükneddin K ılıç Ars-
la ortaya çıkar, (bu konu için ileride Alplar) Nöker/yol-
O SM A N LI
SİYASET
daşların m utlaka kan akrabalığına dayanan bir klan-boy-
bir gerçektir. Türk-Moğol geleneğine göre “anda”, veya
dan gelmesi şart değildir. Daha ziyade dışardan gelen
ritüel yeminle gerçekleşen nökerlik/yoldaşlık kurumu
“garîbler", ganimet için savaşmaya hazır yabancılar, kul
böylece İslâm î gazâ ideolojisiyle kaynaşıyor, Osman Ga
lar olabilir. Orhan’ın im am ı İshak Fakı’ya (Fakîh) kadar
zi'yi uçların en ileri kutsal savaş lideri durumuna yüksel
inen en eski rivayette, Osman G azinin nöker/yoldaşları,
tiyordu. Kuşkusuz, bu durum, Osman’ın kariyerinde si
bu biçimde onun bayrağı altında toplanan çeşitli köken
yasî formasyon yolunda ilk aşamadır. Osman geleneksel
den insanlardır. Oruç Tarihi’nde yazıldığı gib i “bu Os-
rivâyette daima Osman Gazi diye anılır ve onun torunla
mânîer garîbleri sevicilerdir” ve bu gelenek Osmanlı ta
rı da en ziyade bu unvanla övünürler (bak. ileride gazâ).
rihinde sonuna kadar devam etmiştir. Hanedana bağla
Birinci aşamada Osman Gazi’nin harekât üssü Sö
nan yabancılar, daim a sultanın yakınları olmuştur. Bu sa
ğ ü t’tür. Devletin doğuşunda ikinci aşama, Karacahisar
vaşçı grubu birleştiren etken, bir yandan “doyum”, gani
(Eskişehir’e 7 km uzaklıkta)’ın fethidir. Rivayete göre bu
met olmuşsa öbür yandan kutsal savaş, gaza olmuştur.
fetih onu gazilikten uc beyliğine yükseltm iştir. Osman
Kızıl börk giyip gaziliğe özenen ve alpların hizmetine
Gazi döneminde tüm Anadolu Türkmen beyleri, Selçuk
giren aşire Türkmenleri ise belki çoğunlukta idiler.
sultanının bir menşûrla atadığı beyler/emîrler durumun
Osman G azinin, gâziyân için gösterdiği son hedef,
da idiler ve onlardan hiçbiri sultan unvanını almaya ce
Selçuklu Süleymanşah’ın (1075-1086) payitahtı olup
saret edemezdi. Böyle bir hareket, meşru hükümdara,
1097’de H açlıların aldığı İznik’tir. Onun Köse M ihal ve
Selçuk sultanına ve İlh an a karşı isyan anlamına gelirdi.
Samsa Çavuş ile işbirliği yaptığı Mudurnu-Göynük “do
Selçuk Devleti kadrosunda, sınır bölgelerinde sultanın
yum ” seferi ve feth e ttiği Sakarya’nın geçit şehirleri, Lef-
menşûru ile atanmış “sipâh-bed” veya “sipeh-sâlâr” un
ke, Mekece ve Geyve İznik’in fethine hazırlıktır. İznik,
vanı ile emirler vardı. Onların emrinde sınırın en ileri
bu uc Türkleri için tekrar İslama kazandırılması gerekli
kesimlerinde yerel Türkmen uc beyleri, gazâ faaliyeti
bir kutsal amaçtı. Eski menâkıbname riyâtinde 1075’te
gösterirlerdi, Osman Gazi’nin bu uc-beylerinden biri
İznik’i fethedip payitaht yapmış olan Selçuklu Kutalmı-
olarak, Kastamonu bölgesi sipah-sâlârı olan Çobanoğul-
şoğlu Süleymanşah; Osman’ın dedesi olarak benimsen
larına bağlı olduğuna yukarıda işaret ettik. Demek ki,
miştir. Başka deyimle, İslâm î kutsal savaş, Osman’ı ve
Osman için o zaman şöyle bir hiyerarşi mevcuttu. Os
onun gibi bu ucda, gazâ serhaddinde savaşan alplar ve
man, Kastamonu emîrine, o da Selçuklu sultanına, Sul
alp-erenleri harekete geçiren, “doyum” akınlarına anlam
tan da İran’daki İlh an a bağım lı idi. Siyasî otorite, bu ba
kazandıran kutsal ideolojidir. Başlangıçta Aygut Alp,
ğ ım lılık
Turgut Alp, Konur Alp, Haşan Alp, Akça Koca, Samsa
Menâkibnâme geleneğinde, Osman Gazi’nin Karacahisar
Çavuş gibi uc liderleri bağımsız hareket ediyordu. Za
fethi üzerine (1288) Selçuk sultanından bir menşûr ile
manla onlar, Osman Gazi’nin “yoldaş”ları oldular; zira
resmen sancak beyliği unvanı aldığı iddia edilm iştir. Bu
Osman Gazi, çağdaş gözlemci Pachymeres’in kanıtladığı
sonradan eklenmiş bir iddia olabilir. Osman oğlu Orhan
gibi, bu uc’da en atılgan, en başarılı gazâ öncüsü duru
Gazi’nin 761/1360 tarihli vakfiyesinde Osman Gazi, Bik
muna gelm işti. Öbür yandan rivâyetin anlattığına göre,
(Bey) diye anılm ıştır. Herhalde Osman, daha sağlığında,
uc toplumunda, Babaî dervişlerin en saygılı kişisi Vefâ-
beylik iddiasında bulunmuş olmalıdır. Karacahisar fet
iyye halifelerinden Ede-Bali, Osman’a teberrükte bulun
hinden sonra bu bağlamda, eski-rivâyette Osman’ın dev
muş, Tanrı’dan gazâ önderliği beşâretini vermiştir (Ede-
let politikasına ait kararları üzerine ilginç bir bölüm ay
Bali’nin bu uc’da Vefâiyye halifesi olduğunu çağdaş bir
rılm ıştır (Aşıkpaşa-zâde 9- Bab). Kardeşi Gündüz ile ko
kaynak, Elvan Çelebi Menâkıbnâmesi açıklar, bak. ileri
nuşmasında Gündüz yağm a akınlarına devam önerisinde
de). Hanedana T anrının dünya egem enliği bağışladığı
bulunur. Buna karşı Osman, der ki, “bu nevâhîlerümüzü
hakkında çok rastlanan rüya motifi ise, kuşkusuz sonra
yakıp yıkıcak, bu şehrümüz kim Karacahisardur, ma’mûr
ları eklenmiş bir hikâyedir. Osman’ın ve sonraları Os-
olmaz. Olası budur kim , komşularımız ile müdârâ dost
manlı sultanlarının Vefâiyye şeyhleriyle yakın lığı tarihî
lukların edevüz”. Osman, Germiyan tarafından gelen
O SM A N L I I
SİYASET
zinciri
içinde
m eşrûluk
kazanırdı.
yağma akınlarına karşı bölge H ıristiyanlarını koruma
inanılan karizmatik bir liderin ortaya çıkışına bağlıdır.
görevini üstlenmiş, fetholunan yerlerde yerli H ıristiyan
Tabii, liderin ülkesi, vergi ödeyen geniş bir halk kitlesi
halkı, köylü ve şehirliyi “istim âlet” ile yerlerinde bırakıp
yani reayası gerekli koşullar olarak düşünülür. Bu tip
korumuştur. “İstim âlet”, hoşgörü ile kendi tarafına ka
devlet patrimonyal devlettir. Yazıcızâde A li (Târîh-i Al-i
zanma anlamınadır. Osmanlı kaynakları, istim âletin, Os-
Selçuk, 30a, yazılışı II. Murad devri) bu koşullan şöyle
manlı fetihlerinde ve devletin kolaylıkla yayılışında öne
anlatır: “Pâdişâhların devleti ve hörmeti nöker ve il ve
m ini vurgularlar. Aşıkpaşa-zâde (Bab 13) diyor ki: “Bu
memleketledir. Eğer nöker ve il ve raiyyet olmayacak
dört pâre hisarları (Bilecik, Yarhisar, İnegöl, Yenişehir)
olursa pâdişâhlık mümkün d eğildir” (nöker, lidere “an
kim aldılar, vilâyetinde adlü dâd ettiler, ve cem î’ köyleri
da” ile bağlanmış, ona ölüme kadar sadık yoldaş demek
yerlü yerine gelüp m ütemakkin oldılar. Vakitleri kâfir
tir. İl ve memleket, vergi veren tâbi halkın oturduğu ül
zamanından daha eyü oldı belki. Zira bundaki kâfirlerin
ke anlamındadır). Çoğu kez önemli bir zafer, Tanrı des
rahatlığını işidüp gayrı vilâyetlerden dahi adam gelmeye
teğinin açık bir işareti kabul edilerek, karizm atik liderin
başladı”. Geyve fethinde (20. Bab) “halkını emn ü âmân
ortaya çıkmasında ve hanedan kurma yolunda kesin olay
ile inandurdılar’’. Rum halkı, İslâmın “zim m et” hukuku
sayılır.
dairesinde koruma, Rum Ortodoks rahiplerinin ayrıca
/''B u eski rivâyet, Osmanlı devleti için başlangıçtan
lıklarını tanıma, Osmanlı egem enliğinin hızla yayılış sır
beri bağım sızlık iddia eden sonraki Osmanlı sultanları
rını açıklar, (bak. İleride istim âlet) İslâm devletinin ege
zamanında eklenmiş olmalıdır. Herhalde, Bilecik-Yeni
m enliğini kabul eden gayrim üslim ler, “zim m î” haklarını
şehir bölgesinin fethi Osman’ın kariyerinde kesin bir ge
kazanır, onların canını m alını himaye ve dinlerini icrada
lişme aşamasını ifade eder. Bu fetihten az sonra, 1300-
serbestlik, devlet için dinî bir borçtur. Osmanlılar bir ye
1302 yıllarında Osman doğrudan doğruya Bizans Devle-
ri zorla fethe girişmeden önce, üç kez teslim önerisinde
t i’nin B ithynia’da iki önemli merkezini, İznik ve Bur-
bulunurlar, kabul edilirse âmân verirler, şehirlere “amân-
sa’yı abluka altına alacaktır.
nâme” veya “ahdnâme” ile güvenceler tanırlardı. Karaca-
Bizans’tan Batı Anadolu topraklarını fetheden öbür
hisar fethinden sonra ikinci aşama, 699/1299 yılında Es
beyler gibi Osman Bey de kuşkusuz 1299’da Selçuk sı
kişehir’in batısında Bilecik, Yarhisar, Yenişehir ve İnegöl
nırları ötesinde geniş bir bölgeyi egem enliği altına al
tekrarlarının hisarlarını fethettiği zaman gerçekleşir. R i
m ış, birçok şehir ve kalelere hükmeden bir bey durum u
vayete göre o zaman Osman kendi adına hutbe okutmuş,
na gelm iştir. Bundan sonra Osman, Selçuk Sultanına tâ
bağım sızlık iddiasında bulunmuştur. Öyle görünüyor ki,
bi yerel tekrarlarla değil, doğrudan doğruya Bizans
Menâkibnâme, bu aşamada Osman’ı, öbür Türkmen bey
İmparatorluk kuvvetlerine karşı savaş vermek zorunda
leri gibi bağım sızlığa hak kazanmış, kendi adına hutbe
kalacaktır. Bu tarihlerde gerek Selçuklu sultanları, ge
okutabilecek bir İslâm hükümdarı gib i göstermeye çalış
rekse onların metbûu İran İihanlıları artık bu uçlarda
maktadır. Menâkibnâme, Osman’ın 699/1299 yılında
kontrolü kaybetmiş bulunuyorlardı. Özetle Osman’ın
Karacahisar’da kendi adına hutbe okuttuğunu, bağımsız
Beyliğine dair eski rivâyetteki aşamaları bir çırpıda efsâ
lık iddiasında bulunduğunu (14. Bab), kendi töre/kanu
ne diye bir yana bırakacak yerde tarih kritik metoduna
nunu ilân ettiğini (15. Bab), kadı tayin ettiğini, özetle
göre dikkatle incelenmek gerekir. Evvelâ, kaynağım ız
bağımsız beyliğini bir Türk-İslâm saltanatı gib i teşkilât
Karacahisar Tekvurunun sultanının bir harâc-güzârı ol
landırma işine giriştiğin i anlatmaktadır. Başka deyimle,
duğunu kaydeder. Karacahisar, Eskişehir’den 7 km. ka
Menâkibnâme’yi yazan (Yahşi Fakîh) veya anlatan (Or
dar uzakta sarp bir tepe üzerinde kurulmuş kuvvetli bir
han'ın imamı İshak Fakîh) bağımsız Osmanlı devletinin
hisardır. Selçuklu sultanı haraç ödeme koşuluyla bu hisa
bu tarihte doğduğu bilincindedir. Şim diye kadar tarihçi
rı tekvuru elinde bırakmıştır. Dârü’l İslâm’a dahil bu
ler onu izleyerek bu tarihi, devletin gerçekten ve huku
tekvur, bir lıarâc-güzâr olarak sultanın himayesi altında
ken kuruluş tarihi olarak kabul etmişlerdir. Devletin ku
dır, ona saldırmak sultana isyan anlamına gelir; fakat ri
ruluşu, her şeyden önce, egem enliğini Tanrı’dan aldığına O SM A N LI
vayete göre, tekvur Osman G aziye, yani Müslümanlara I SİYASET
saldırmış, böylece İslâm hukukuna göre “illik ”ten çıkıp
gun Han, Sultan Gıyâseddin Keyhüsrev’i idam etmiş ve
“yağ ılık ” durumuna düşmüştür. Rivayete göre sultan,
yerine Gıyâseddin Mes’ud’u birinci defa Selçuk tahtına
“Karacahisar Tekvuru bizüm ile yağı olmuş” demiş. O sı
oturtmuştu. Ona karşı Karaman ve Eşrefoğlu kuvvetleri
rada, Orta Anadolu’da İlhanlı kumandanı Bayancar’ın
Konya’yı aldılar ve Keyhüsrev’in iki oğlunu tahta oturt
saldırısı haberi üzerine sultan sözde kuşatmayı Osman’a
tular. Türkmen beylerini cezalandırmak için Argun Han,
bırakmış ve kale Osman tarafından fetholunmuş. Öte
oğlu Keyhatu’yu büyük bir Moğol ordusuyla Anadolu’ya
yandan biliyoruz k i, çağdaş Selçuk kaynağı Aksarâyî’nin
gönderdi. Keyhüsrev’in oğulları yakalanıp ortadan kaldı
Müsâmeretü’l-Ahbâr adlı kroniğine göre, III: Alâeddin
rıldı. Sultan Mes’ud ’la birlikte Keyhatu Konya’ya girer.
Keykubad (1298-1302) zamanında İlhanlı generali Ba-
1288’de Germiyanlılar dahil, Türkmen beyleri Sultan
yancar Anadolu’da Moğol kuvvetlerinin başına getiril
Mes’ud’a itaat ederler. İşte bu bağlamda Osman Gazi Ka-
miş, ona karşı bu m evkii kendisi için isteyen öbür İlhan-
racahisar’ı fethetmiş görünüyor. Keyhatu’nun gelişiyle,
lı kum andanı Sülemiş isyan bayrağını kaldırm ıştır
Orta Anadolu’da Moğol-askerî ve m alî kontrolü her za
(1299). Görülüyor k i, Osman’ın Karacahisar fethi (1288)
mandan daha kuvvetle yerleşmiştir. Konya Selçuklu pâ-
ile Bayancar olayı (1299) arasında bir ilişki kurmak güç
yitahtında artık bürokrasi tüm üyle İlhanlı’nm İran’dan
tür. Öbür yandan, III. Alâeddin Keykubad’ın 1298-1302
gönderdiği İranlı bürokratların eline geçer. Osman’ın
arasında Selçuklu tahtında oturduğu kesindir. 1299 y ılı
komşusu güçlü Germiyan beyliği, İlhanlı tehdidi altında
na ait olaylar, Osmanlı kroniğinde 1288’de Osman’ın
Osman’a karşı harekete geçecek durumda değildir ve Os
Karacahisar fethiyle karıştırılm ış olmalıdır. Özetle, Os-
man’ı Moğollardan ayıran bir yastık devlet durumunda
manlı rivayeti, Sultan ın bir harâc-güzârı olan Karacahi
dırlar. 1291-1292 döneminde Keyhatu (Geyhatu)’nun
sar Tekvuruna karşı 1288’de Osman’ın saldırısını meşrû
Uc Türkmenlerine karşı sert tedip harekâtına tanık olu
gösterme çabası içindedir ve Sultan Alâeddin ile ilg ili
yoruz. Konya’da Sultan Mes’ud, tam am ıyla Moğollar
1299 da vukubulan olayları karıştırm ış görünmektedir.
elinde güçsüz bir oyuncak durumundadır. 1298’de İlhan,
1288’de Selçuk tahtında Alâeddin değil, II. Gıyâseddin
III. Alâeddin Keykubad’ı onun yerine Konya tahtına
Mes’ud oturmakta idi. Sülemiş isyanı (1299), Osman’ın
oturtacaktır. 1302’de Mes’ud ikinci defa Selçuk tahtına
bağım sızlık iddiasıyla ilişk ili olabilir. Çünkü bu isyan
gelecek, onun ölümüyle (1308) birlikte Anadolu’da Sel
sonucu, uzak uc bölgeleri İllıan’m otoritesi altından çık
çuk saltanatı son bulmuş olacaktır. Görülüyor k i, Osman
mış oluyorlardı.
G azinin 1288’den bu yana U c’da Bizans’a karşı gittikçe
Bu koşullar altında Osman, 1299’da fiilen bağımsız
artan saldırılarını gerisinden önleyecek bir güç kalm a
bir bey durumundadır ve önemli siyasî girişim lerde bu
mıştır. Komşusu güçlü Germiyanlılar, Orta Anadolu
lunmaktadır. O, bu tarihte yine Konya Selçuk sultanının
olaylarıyla oyalanmakta, Selçuk sultanı gücünü tama
harâc-güzarı güçlü Bilecik tekvuruna karşı harekete geç
m ıyla kaybetmiş bulunmakta ve Moğol hanları kendi
miştir. 1299’da Yenişehir uc merkezinden doğrudan
aralarında taht kavgaları ve Anadolu’ya gönderdikleri as
doğruya İznik’i tehdit etm ektedir; 1300’de Osman,
kerî valilerin isyanları ile uğraşmaktadır. 1299-1300 y ıl
1204-1261 döneminde Bizans İmparatorluğu’nun, daha
larında İlhan, Sülemiş’e karşı Anadolu’ya birbiri arkasın
önce 1075-1097 döneminde de ilk Selçuklu payitahtı
dan ordular göndermek zorunda kalm ıştır.
olan İznik’i fethetme girişim inde bulunacaktır. (Rivayet,
1299-1301 ’de Moğol kontrolünün zayıflamasından
Osman’ın bir Selçuklu harâc-güzarına karşı hareketini
yararlanan Osman ve tüm öteki Uc beyleri Bizans şehir
meşrû göstermek için bir düğün ve kompol hikâyesi an
lerine karşı genel bir saldırıya geçmişlerdir. 1301’de Os
latmaktadır, (bak. Âşık Paşazade 12. Bab)
man gelip İznik’i kuşatmıştır. Osman öldüğü zaman
Herhalde, 1288-1299 döneminde Anadolu’da orta
(1324), beylik öteki beylikler g ib i oldukça geniş bir böl
ya çıkan olaylar gözönünde tutulmadan Batı Anado
geyi egem enliği altına almış, şehirleri, ordusu ve de bir
lu daki gelişmeler anlaşılmaz. 1284-1288 dönemi Sel
bürokrasisi olan bir devletçik haline gelm iş bulunmakta
çuklu Anadolusu’nda bir kargaşa dönemidir. 1284’te Ar-
idi. B eylik durumunu kanıtlayan bir belge bize kadar
O SM A N U I
SİYASET
gelm iştir. Bu belge, Mekece vakfına ait bir tevliyet nişa
ovası tarafında Marmaracık ve Koyunhisar’ı itaat altına
nıdır. Belge sonradan yapılm ış bir kopya olmayıp orijinal
alır ve 1300’de Avdan dağlarını K ızılhisar vadisinden
nüshadır ve 724 yılın ın R ebi’ülevvel ayının ortaların
geçerek İznik ovasına iner ve şehri kuşatır. Osman’ın
da/1324 Mart ayında yazılm ıştır. Aynı yılda Osman’ın
İznik kuşatması ve İmparatorun şehri kurtarm ak için
ölümünden hemen sonra düzenlediği açık olan bu belge,
Heteriarch Muzolon kumandasında gönderdiği orduya
tavâşî (hadım) ağalarından Şerefeddin M ukbil’i zaviyenin
karşı kazandığı Bapheus zaferi hakkında çağdaş Pachy-
m ütevilliğine atayor. Şahitler arasında Osman Gazi’nin
meres ve Anonim Tevârîh-i A l-i Osman etraflı b ilgi ve
çocukları Çoban, M elik, H am îd, Bazarlu, Fatma Hatun
rirler. Osman’ı tarih sahnesine çıkaran bu önemli olay
sıralanıyor. Ömer Bey kızı M alhatun da tanıklar arasında
üzerinde bu iki kaynağın karşılaştırılm asıyla şu sonuçla
yer alıyor. Farsça gelişm iş bürokratik kurallara göre ya
ra varmaktayız. Osmanlı anonim tarihin verdiği ayrıntı
zılm ış bu belge, Osman’ın bu çeşit belgeleri çıkarabilen
lara göre ilk in İznik’e götüren vadi girişinde stratejik
kâtiplere, yani bir bürokrasiye sahip olduğunu kanıtla
Köprühisar (bugün aynı adla genişçe bir ırm ak üzerinde
maktadır. Zaten, 15. yüzyıl tahrir defterlerindeki kayıt
dir) alındı. Osman’ın kuvvetleri ilk in ovada etrafı tahrib
lar, Osman’ın, Ede-Bali dahil birçok derviş, ahî ve fakıya
ve yağm a ettiler. Osmanlı ordusuna karşı kaleden düş
(fakîh) vakıflar yapmış olduğunu ortaya koymaktadır.
manın yap tığı çıkarmalar püskürtüldü. Fakat İznik’i her
Tevliyet’in bir hadım ağasına verilmiş olması, Osman’ın
yandan kuşatmak olanaksızdı. Etrafı bataklıktı ve göle
bir sarayı olduğuna kanıt kabul edilebilir. Özetle diyebi
açılan kapı İstanbul ile ulaşmaya imkân veriyordu. Os
liriz ki, Osman Bey zamanında Osmanlı B eyliği; Aydın
man çekilmeden önce şehri sürekli abluka altında tut
B eyliği, Karaman B eyliği gib i tam teşkilâtlı bir beylik
mak ve açlıkla teslim alm ak am acıyla dağ tarafında bir
olarak kurulm uş, Bizans’a karşı önemli başarılar kazan
“havale” kulesi yaptı ve Draz A li kumandasında küçük
mış ve oğlu Orhan hiç itiraza uğramadan onun yerine beylik tahtına oturmuştur. Arap Seyyahı İbn Battuta, Bursa’yı ziyaret ettiğinde Orhan’ı şöyle tanıtıyor. “Bu sultan Türkmen hüküm darlarının en büyüğü, servet, toprak ve askerî kuvvetler bakım ından en ileride olanı dır. Elinde olan kaleler yaklaşık yüz kadardır, kendisi za manının büyük kısm ını devamlı bu kaleleri ziyaret edip, durum larını gözden geçirip ıslâh etmekle geçirir... Baba sı İznik şehrini yirm i y ıl abluka altında tutm uştur, ala madan ölmüş, adı geçen oğlu Orhan, şehri 12 y ıl daha kuşatarak almıştır. Kendisiyle orada buluştum , bana bü yük meblağda para gönderdi”. Bu tasvir, Osman’ın ölü münden ancak 10 y ıl sonrasına aittir. Özetle, Osmanlı B eyliği, kesinlikle fiilen Gazi Osman Bey tarafından ku rulmuş, Orhan zamanında bir sultanlık halinde gelişm iş tir.
bir kuvvet yerleştirdi (Bugün dağ eteğinde Draz A li Kö yü ve Draz A li Pınarı halâ aynı adla görülür: Osmanlı kaynağı bu pınarı da zikreder). İznikliler İmparatora ha berci gönderip şayet yardım gelmezse teslim olmak zo runda kalacaklarını bildirdiler. “Çün İslambol Tekfuru bu hâle vakıf oldu, hayli gem i cem’ edüb içine çok eşkerler koyub gönderdi kim varalar gazileri İznik üzerinden ayıralar... Gaziler dahi ol kâfirler çıkacak kenerda pusuya girip pinhan olup durdular. Bu yanadan kâfirler dahi ge m ilerin sürüp varıb Yalak-Ovası’nda ol kenara iskele urub bir gece çıkm ağa başladılar. Kara yere döküldüler. H erbiri atların ve esbabların çıkarmağa çalışırken gazîler dahi gâfilen A llah’a sığınıb tekbir getürüb cüm le... ham le edüb at salıb kâfirler arasına koyulub k ılıç urdular... gem i içinde olanlar gem ilerin alub göçüb gitm ek ardın ca oldular”.
BAPHEUS (KOYUNHİSAR) SAVACI
Savaşın vuku bulduğu Yalak-Ova, Yaiak-Deresi’nin
Osman’ın bir hanedan kurucusu durumuna gelmesi
(bugün aynı adla) H ersek-D ili’ne vardığı ovadır. Yalo
1301’de bir Bizans ordusuna karşı zaferiyle ilgilid ir. Bi
va’nın doğusundadır. Savaşla çağdaş Pachymeres bu savaş
lecik-Yenişehir bölgesinin fethinden (1299) sonra Os
üzerinde bazı ek ayrıntılar vermekle beraber, Anonimler
man Gazi, B ithynia’da Bizans’a ait iki merkezi, İznik ve
le tam am iyle uyum içindedir. Pachymeres’e göre, İmpa
Bursa’yı almak için harekete geçmiştir. İznik üzerine yü
rator II. Andronikos İznik’i kurtarmak için Heteriarch
rümeden önce gerisini koruma altın a alm ak için Bursa
Muzalon kom utasında bir ordu göndermiştir. Bu ordu,
O SM A N LI r a
SİYASET
İstanbul’dan gelen kuvvetler, Alan ücretli askerleri ve
Osmanlı tehdidini ne kadar ciddi, karşıladığın gösterir.
yerlilerden oluşan 2000 k işilik bir kuvvetti. Bu gruplar
Bizans İmparatoru o zaman Osman’ı durdurm ak için
arasında anlaşmazlık vardı. Yalak-Dere’den kıyıd ak i ova
İran’da Gazan Han, onun ölümünden sonra da Olceytü
ya çıkmadan önce Bapheus kalesi yola hakimdir. (Bu ka
Han’a prenses M aria’yı zevce olarak önermek ve bir Mo
le Osmanlı kaynaklarında Koyunhisarı diye geçer. Bu
ğol ordusunu tahrik etmek girişim inde bulunmuştur.
gün tepedeki harabesine Çoban-kale denir. Bu Koyunhi-
Osmanlı beyliği kesinlikle kurulduğu tarihte Batı
sarı Hammer’den beri Bursa’ya yakın Koyunhisar’la ka
Anadolu’daki duruma bir göz atalım . 1300’lerde Batı
rıştırılm ıştır.) Osman’ın öncü kuvvetleri ilk kez burada
Anadolu’da Germiyan oğlu ve onun kum andanlarıyla
başarılı oldular. Bu başarı Osman’a k ıyıya inme ve Bizans
Menteşe’nin damadı Sasa tarafından yapılan Bizans için
ordusunu karşılama im kânı verdi. Pachymeres’e göre B i
fetihler daha hayati m ahiyette sayılıyordu. İmparatorluk
zans’ın hazırlıklarını haber alan Osman, etraf Türkmen
hüküm eti 1278’de ve 1296’da bu Fatihleri geri atmak
lerinden yardım istemiş ve kalabalık bir orduyla Bizans
için bu tarafa iki İmparatorluk ordusu göndermiş, fakat
askerine karşı çıkm ıştır (Gazi beylikler arasında işb irliği
bir netice alam am ıştı. Alan ve Katalan ücretli askerleri
ne ait başka m isâlleri biliyoruz). Osman’ın ordusu yaya
nin cevelanı da hiç bir sonuç vermedi. Katalanlar çekil
ve süvarilerden oluşuyordu. Pachymeres’e göre bozguna
dikten hemen sonra Ephesus (Selçuk) düştü (1304). Ay
Bizans ordusunda baş gösteren anlaşm azlıkları yüzünden
dın oğlu Mehmed Bey B irgi (Pyrgion)u aldı (1308) ve
olmuştur. Alanlar iyi savaşmış, fakat Bizans askeri ve yer
merkezi yaptı; b eyliğini İzm ir’e kadar genişleterek Batı
li yardım cıları paniğe kapılm ışlardır. Bapheus (Koyunhi-
Anadolu’nun en kuvvetli beyliğini kurdu. Saruhan Bey
sar) savaşı için Pachymeres’in verdiği tarih 27 Temmuz
M anisa’yı alarak (1313) payitahtı yaptı ve böylece ba
1301’dir. Osmanlı kaynağına göre Koyunhisar savaşı
ğım sız Saruhan b eyliği kesin şekiliyle ortaya çıktı. Daha
Hicrî, 702 (başlangıcı 26 Ağustos 1302 tarihine düşen) Dimboz savaşından bir y ıl önce yani 1301’de vukuu bul muş olmalıdır. Böylece savaşın tarihi üzerinde ik i kayna
kuzeyde 1293’ten beri M ysia, Karesi Bey’in baskısı altın da idi. O, Balıkesir (Plaeocastron)’i zaptetti ve nüfiıs yer leştirerek merkezi yaptı. Bu beylik, Maramar Denizi, Ça nakkale Boğazı ve Edremid körfezine kadar yeni fütuhat
ğım ız birleşir. Bir İmparatorluk ordusuna karşı kazanılan bu zafer, Osman’ı bölgede karizm atik bir bey durumuna getirm iş tir. Pachymeres onun bu zaferle şöhretinin Paflagonya’ya (Kastamonu) bölgesine kadar yayıld ığın ı ve gazilerin onun bayrağı altına koşuştuklarını kaydeder. 15. yy. son larında tarihçi Neşrî, onun b eyliğini ve bağım sızlığını haklı olarak bu tarihe kor. Bapheus (Koyunhisar) savaşı Osman’a bir hanedan kurucusu karizmasını kazandırmış, kendisinden sonra oğlu Orhan itirazsız beylik tahtına geçmiştir. Biz 27 Temmuz 1301 tarihini Osmanlı hane danının, dolayısıyle Osmanlı devletinin kesin kuruluş ta rihi olarak kabul edebiliriz.
la genişledi. Onun doğusunda Osman Bey’in ülkesi geli yordu. Uc beylerine karşı şiddetle hareket ederek onları itaat altına sokmaya çalışan Anadolu Moğol valisi sonra efedisi İlh an a karşı başkaldırdı. Sonunda 1328’de M ısır M em lûkleri yanma kaçmak zorunda kaldı. İlhanlı devlet gelir defterinde 1349 yılında ucat adı altında Karaman, Hamid oğulları, Tonguzlu (Denizli) beyleri, Aydın’da Umur Bey, Germiyan, Orhan (Osmanlı), Gerdebolu (Ge rede), Kastamonu, Eğridir, Sinop hâlâ Moğol devleti hududları içinde getiriliyorsa da, bu uc beyleri gerçekte ba ğımsız duruma gelm işlerdi. Orhan’ın ilk Osmanlı akçasını 727/1326-1327’de bastırdığını ileri sürülmektedir.
Böylece 1300’lerde Osman, B ithinya’da Bizans ege m enliğini tehlikeye düşüren önemli bir siyasi-askeri güç
Fakat onun sultan olduğu tarih Abusaid Han’ın ölümü üzerine 1336 yılıdır.
olarak ortaya çıkmıştır. Pachymeres gib i Osmanlı yazarı Yazıcızade de 1300’den sonra Osman’ın şöhretinin uzak
UC TOPLUMU VE KÜLTÜRÜ
Islâm memleketlerine yayıld ığın ı ve her taraftan “göç
Savaş şeyhlerin desteklediği gazi liderler etrafında,
göç ardınca Türk-evleri gelip dolduğunu” kaydeder. O
çoğu zaman bu liderlerin adını taşıyan grupların teşek
zaman olayları izliyen Pachymeres’in kaydı, Bizans’ın
külünü sağlar. Gaziler başarı gösteren ünlü liderler, bey-
O SM A N L I I
SİYA SFT
ler, etraflarına toplanırlar, onun bayrağı altına koşarlar.
yarı göçebe Türkmenier arasında Orta Asya Türk gele
Türkmen göçebelerin hakim olduğu Selçuklu uçlarında
nek ve inançlarının kuvvetle yaşadığı düşüncesindedir.
bu liderler çoğu zaman boy beyleridir. Fakat devlet ku
W ittek ise bu uçlarda daha ziyade İslâm hilâfetinin sugûr
ran bu beylerden bir çoğunun eski selçuk emirleri arasın
ve awâsım geleneklerinin hakim olduğu kanaatindedir.
dan çıktıklarını gördük. Bu gazi beyler merkezi hükü
Eski Osmanlı rivayetlerinde Osman Gazi Kayı boyuna
mete umumiyetle vergi vermezler, yahut tâbiiyetlerini
mensup bir yarı göçebe aşiretin beyi olarak takdim edi
göstermek üzere lafzı mahiyette bir şey gönderirler. Uc
lir.
hayatı büyük tehlikelerle dolu olup şahsi teşebbüsü ister. Zira serhaddin öte tarafında aynı ruhla hareket eden H ı ristiyan serhad teşkilâtı, batı ucunda Bizanslı ak ritai var dır. Etnik bakımdan uc cemiyeti çok karışıktır. Buraya hareket kabiliyeti büyük göçebelerle merkezden kaçan siyasi muhallifler, rafızîler, maceracûlar kaçıp sığınm ış lardır. Hinterlandda hakim muhafazakâr yüksek medeni yet şekilleri (teoloji, saray edebiyatı, şer’i hukuk) karşı sında ucda m istik ve eklektik henüz kalıplaşmamış bir hak kültürü (rafızi tarikatlar, m istik ve epik bir edebiyat, örfi ve m illi hukuk) hakimdir. Hayat görüşü tamamiyle
Uçlarda en parlak gazâ başarılarını 1330-1345 y ıl ları arasında Aydın oğlu Umur Bey tem sil etmiştir. İzmir beyi olarak gazayı deniz seferleriyle devam ettiren U m ura karşı, Ege denizinde H ıristiyan hükümetler bir haçlı seferi için ilk anlaşmayı 6 Eylül 1332’de aralarında imzaladılar. 20 kadırgalık bir donanma vücuda getirildi. 1334’te Ege’de birçok Türk gem ileri batırıldı ve edremid körfezinde Karesi Beyi Yahşi Beyin donanması mahvedildi. 28 Ekim 1344’te İzmir lim anındaki hisar Birleşik Haçlı kuvvetleri tarafından baskınla zaptedildi. Umur burayı almak için yaptığı bir savaşta şehid düştü
şövaleresk ve romantiktir. Eski Osmanlı rivayetlerinde Osman Gazi’nin haya tına ait kayıtlar bu hayat tarzını kuvvetle aksettirmekte dir. Bu menâkibııamelerde realitenin oldukça tahrif edil miş olduğunu unutmam alıyız. Osmanlılar Oruç Tarih i’ne (s. 3)’a göre “Gazilerdir ve galiplerdir, fî sebîlillah hak yoluna durmuşlardır, gazâ m alını cem’ edüp H ak’ka hare edicilerdir ve H ak’tan yana gidicilerdir. Din yoluna gayretlüdürler, dünyaya mağrûr değillerdir. Şerîat yolu nu gözedicilerdir ehl-i şirkten intikam alıcılardır 1354’te onlar G. Palamas’a, İslâm hakim iyetinin sürekli batıya doğru yayılışını Tanrının iradesi mukadder bir
(Mayıs 1348). Kardeşinin akıbetini gören yeni Aydın Be yi H ızır Bey gaza politikasını bıraktı ve ticaretin getire ceği faydaları tercih etti. Papalık yoluyla ilg ili H ıristiyan hükümetleriyle barış yaptı ve onlara ülkesinde serbest ti caret imkânı sağlıyan tam bir kapitülasyon, am an-nâme verdi (17 Ağustos 1348). Bununla H ırisityanlara karşı savaşa son verdiğini bildiriyor, onları himaye edeceğini, güm rük vergisinin nispetini değiştirm eyeceğini, Rodos şövalyeleriyle, Venedik ve K ıbrıs’ın beylik arazisinde konsoloslarının yerleştirilmesine ve lim anlarda serbestçe kullanm alarına müsaade edeceğini vaad ediyordu.
olay olarak tasvir etmişlerdir. Kendilerini Allahın k ılıcı
1330’larda Al Umarı Karesi, Saruhan, Menteşe ve
saymakta idiler ve bu görüş yalnız onların arasında değil,
Aydın beylerini deniz gazalarıyle tanınmış beyler ghuzât
Bizanslılar arasında da yayılm ıştı. İleride Luther de Os-
fi l- b a h r olarak tasvir eder. Fakat aralarında daim i olarak
manlılar hakkında aynı şeyi düşünecektir. Eski Osmanlı
cihad yapan bir bey olarak Umur beyi ayırt eder. Yukarı
rivayetlerinde Alplar, Alp-erenler, ahiler Osman Gazinin
da gösterdiğimiz gibi bu beylikler Ege denizinde H ıris
en yakınları olarak gösterilir. Osman, bir ahi şeyhi olma
tiyan Ligası tarafından durdurulunca bu gaza fonksiyo
sı kuvvetle muhtemel olan Şeyh Ede B ali’nin irşadı ve
nunu kaybedeceklerdir. Rodos şövalyeleri gib i onlar da
beline gaza kılıcını bağlaması ile (bu tam bir ahi âdetidir)
Şark-Garp ticaretinin nim etlerini tercih edeceklerdir.
gazi olmuş, gaza akınlarına başlamıştır. Alplar Orta As
Gazi uc beylikleri olmaktan ziyade hinterlanddaki klasik
ya Türklerindeki kahramanlık geleneğine bağlıdır. Çağ
İslâm cemiyetinin hayat tarzı, müesseseleri onlarda ha
daş bir kaynak alp-eren olmak için dokuz şart arar: Şeca
kim olacaktır. O zaman gazanın önderliği uçların en ile
at kol kuvveti, gayret, iyi bir at, hususi bir kıyafet, ok
ri safında bulunan ve Rum eli’ye geçerek yerleşen Os
yay, iyi bir kılıç, süngü, uygun bir yoldaş. Köprülü, bu
manlIlara intikal edecektir.
O SM A N LI
SİYASET
Fâtih Mehmed I 4 6 l’de Trabzon dağlarına yaya tır
dukları şehir asıl ticaret merkezi idi. Buraya dünyanın
manırken şöyle demiştir: “Bu zahmetler Allah içindir.
her tarafından tüccarlar gelm ekte idi. İtalyanlar bu pa
Elimizde İslâm kılıcı vardır. Eğer bu zahmeti ihtiyar et-
zarlarda Anadolu’nun tabii mahsulleri, pamuk, pirinç,
mesüz, bize gazi demek lâyık olmazdı”. Osmanlı hü
buğday, safran, balmumu, yün, kenevir, üzüm, şap, m a
kümdarları Orhan’dan itibaren Sultan al-ghuzzat wa’l-
zı” ve esir satın alm akta idiler. Diğer taraftan bu pazar
mudjahidın unvanını benimsemişlerdir. Osmanlı gazile
larda Denizli'de dokunan değerli pamuklular ve Balıke
rini hulefâ-i raşidin devrindeki ilk Arap fâtihlerine ben
sir’de dokunan kıym etli ipek kumaşlar buluyorlardı. İran
zetenler şühesiz doğru bir kıyaslam a yapmaktadırlar.
ve Anadolu üzerinden gelen ipek ve ipekli kumaşlar da
W ittek’in belirttiği gib i gaza Osmanlı devletinin bir ra
Büyük Menderes yoluyla Ayasolug’ta Batı tüccarlarına
nan d ’etre'ı olmuştur. Menşeindeki uc gazi ananesi onun
eriştiriliyordu. Buna karşılık B atılı tacirler başlıca ince
bütün tarihine hakim olmuş, dış ve iç politika Gazi uc
kıym etli yün kumaşları ithal etmekte idiler. Buna kalay,
beyleri menşede ucun b irliği geleneğini, akınlarda za
kurşun eklenmelidir. Genişliyen bu ticareti kolaylaştır
man zaman ortaklaşa hareket etmek ve birbirlerine yar
mak gayesiyle, Balat, Ayasoluk ve M anisa’da Türkmen
dım etmekle göstermişlerdir. Kantakuzinos, bi gaza sefe
beylerinin Napoli paraları tipinde Latince harflerle gig-
rine kalkışan beyin komşu beyliğin gazilerini saflarına
liati denilen gümüş paralar bastırdıkları malumdur.
severek kabul ettiğini belirtir. Bununla beraber araların
İbn Battuta (sh. 442) B irgi’de Aydın O ğlunun sa
da rekabet ve savaşlar eksik olmamıştır. Diğer taraftan
rayını ve ipek elbiseler geymiş gulam larını zikeder. Bü
eski Türk ü liq geleneğine göre bey, ülkesini oğulları ara
tün bu beyler yanında İslâm hukuk âlim leri fakîhlerin
sında taksim ederdi. Yarı m üstakil olan bu beyler üzerin
haiz olduğu büyük nüfuz ve itibarı belirtir. (429, 435,
de merkezdeki bey ulu-bey sıfatıyle devletin b irliğin i sağ
448, 450). İlk vezirler şüphesiz hinterlanddaki büyük
lardı. Fakat kardeşler arasında iç harp eksik değildi. Da
merkezlerden gelen bu fakihler arasından seçilmekte idi.
ha büyük tehlikleer ve gayretler karşısında Osmanlılarda
İlk Osmanlı vezirleri ve devleti teşkilâtlandıran hukuk
birlik daha iyi muhafaza olunabilmiştir.
adamları, Sinanüddin Yusuf, Çendereli H alil ve başkala
Gazi beyler Batı Anadolu’nun zengin ovalarında
rı hep böyle ulemadan idiler. Orhan Bey 1331 de İznik’te
yerleştikten ve sahilde Ayasolug (Altoluogo, bugün Sel
bir medrese açmış, Bursa hisarındaki manastırı medrese
çuk), Balat (M ilet) gibi beynelmilel ticaret lim anlarını
haline getirm işti, Onun Bursa’da yaptırdığı site, cami,
ele geçirdikten sonra ülkeleri ticaret ve kültür bakımın
imaret, hamam, han, bu güne kadar şehrin en canlı mer
dan gittikçe gelişen ve İslâm kültürünün yüksek şekille
kezi olarak kalmıştır.
rini benimseyen ufak birer sultanlık haline inkilab et
Bu Türkmen beyliklerinde gelişen kültürün en ba
mişlerdir. 1330-1333 yıllarında Al-U m arî ve İbn Battu-
riz vasfı, İslâm kültürü içinde öz Türk kültür ananeleri
tanın söyledikleri bunu açıkça göstermektedir. Bu şehir
ni devam ettirm eleridir. Bu bakımdan en anlam lı olanı,
ler güzel çarşıları, sarayları ve cam ileriyle İbn Battu-
Türkçenin devlet d ili ve yazılı edebiyat d ili olarak hakim
ta’nın takdirini çekmiştir. Ona göre Denizli yedi camii
mevkie geçmesidir. Bu Türkmen beylerinin emriyle
ve güzel çarşılarıyle Anadolu’da “en güzel ve büyük şe
Farsça’dan ve Arapça’dan klasik eserlerin Türkçeye çev
hirlerden b iri” idi. Karesi oğullarının merkezi Balıkesir
rildiğini biliyoruz. Türkçeye tercüme faaliyeti devam
“güzel pazarları olan kalabalık güzel bir şehir” ve.nihayet
ederken 14. Asır ikinci yarısında Şeyh oğlu Mustafa ve
Bursa “güzel pazarları ve geniş caddeleri olan büyük
Ahmedı gib i yazarlarla bu edebi faaliyet yaratıcı bir saf
önemli bir şehir” (sh. 449). Batı Anadolu’da Ayasolug ve
haya erişmiştir. Bu beyliklerde Arapça ve Farsça vakfiye
Balat Levant ticaretinin ik i büyük merkezini teşkil et
lerle beraber Türkçe yazılanlar bilhassa dikkati çeker.
mekte idi. 14. Asır ortalarında bu iki şehirde Venedik
Beylikler devrinde Batı Anadolu’da meydana getirilen
konsolosları yerleşti. Venedik beyliklerle ticarete hayati
m im ari eserlere gelince en m ühimleri B irgi’de U lu Cami
bir ehemmiyet vermekte idi. Buralarda zengin H ıristi
(1312)’e, Bursa’da Orhan Cam ii (1340) yapılm ıştır.
yan tüccarlar yerleşti. Ayasolug’da Türklerin tepede kur-
Yüzyılın ikinci yarısında mükemmel örnekler yaratıl-
O S M A N IJ
P
SİYASET
mıştır: M anisa’da U lu Cami, Ayasolug’da İsa Bey Camii
farklıdır. O, Osmanlı hanedanıyla vefâiyye tarikatı, ara
(1375), Peçin’de Ahmed Gazi Medresesi (1375), İznik’te
sında sıkı b ağlılığı kendi kişiliğinde tem sil etm iştir. Ve
Yeşil Cami (1379) yüksek bir sanat zevkini aksettirirler.
fâî şeyhleri, aşırı Abdal-Kalenderî dervişlerden farklı ola
Tezyinatta Selçuk m im arisine nazaran sadelik, fakat
rak Şeriata saygılı dervişlerdi. Elvan Çelebi, Menâkibnâ-
planda yenilikler bu yapıları karakterlendirir.
mesinde bu noktayı belirtir.
BABAİ DERVİŞLERİ OSMANLI UCUNDA
Tarihçi Baba İlyas soyundan Âşık Paşazade kendisi Vefâiyye’den olup Seyyid Velâyet’in kayınpederi idi ve
Babaî dervişleri, uçların en uzak noktalarına, bu
tarihinde Vefâiyye şeyhi Ede-Bali’ye olağanüstü bir yer
arada özellikle Osmanlı topraklarına kaçıp sığınm ış gö
vermiş, hanedanla aile ilişkisini belirtmeye özen göster
rünmektedirler. Moğol kuvvetleri, Batı Anadolu’da göl
miştir. Onun anlatım ında Ede-Bali, Osman Gazi’nin
ler bölgesi ve D enizli’ye tedip seferleri yaptıkları halde,
şeyhi, m ürşidi ve İslam hukukunu ilgilendiren önemli
Osmanlı ucuna erişmek için Germiyan topraklarını çiğ
sorunlarda danışmanıdır. Osman adına hutbe okunması
nemeleri gerekirdi. Öte yandan U c’lar genellikle esir ve
meselesi ortaya atıldığında Tursun Fakîh “Osman Ga
ganimetle zenginleşmiş bölgeler sayılıyor, Orta Anado
zi’nin kayınatası Ede-Bali’ye” danıştı. Orhan Gazi yaya
lu ’dan, Azerbaycan’dan bu arada Konya’dan dervişleri ca
askeri düzenlemede Ede-Bali’nin reyini aldı. Ede-Ba-
ize, sadaka toplamak için uçlara geliyorlardı.
l i ’nin akrabaları ahîler o zaman beylikte nüfuzlu kişiler
Uçlara sığınan din adamlarından biri olan Ede-Bali
di. Vefâî şeyhleri, hanedanın nüflız ve otoritesini destek
hakkında şimdi güvenilir bilgilere sahip bulunuyoruz.
leme gayretiyle Osmanlı sultanlarına T anrının teyidi,
Hüdavendigâr Livası Tahrir defterinde, yani resmî bir
v elîlik (bu arada Gazi Hüdavendigâr unvanı taşıyan I.
kaynakta Ede-Bali (Ede Şeyh)’nin Bilecek’teki zaviyesine
M urada) sıfatı verirler.
Osman Bey tarafından Kozağacı köyünün vakıf verildi
Osman ve Orhan’ın birçok vakıf toprak bağışladık
ğin i okuyoruz. Vakıfları arasında Söğüt’te yaşıyan üç esir
ları hakkında abdal, baba, fakı ve dedelere ait kayıtları
kâfir zikredilm iştir. Bu k ayıtta Ede Şeyh ’in oğlu,
daha sonraki dönemlerde yapılan vakıf tahrir defterlerin
Aşıkpaşazâde Tarihinde zikrolunduğu gib i (Atsız yay.
de bulmaktayız. Meselâ, 1455 tarihli bir vakıf tahrir def
96) Mahmud’dur.
terinde Osman Bey’in Söğüd civarında verdiği vakflar-
1300
tarihinde, yani Osman G azinin sağlığında dan (bak. Mâliyeden Müdevver no. 16016, sh. 13) Ede-
yazılmış Evlan Çelebi Menâkibnamesi bize Şeyh Ede-Ba-
B ali’ye verdiği zaviye vakf kaydı şöyledir: “Karye-i Ko-
l i ’nin Baba İlyas’ın halîfelerinden biri olduğunu, dinsiz
zagaç ki vakfdır Osman Begden, mezkûr Ede oğlu Mah-
leri ve kâfirleri İslâmiyete kazandırdığını, Hacı Bek-
mud Paşa tasarruf ederdi, şim di oğlu Şeyh Mehmed ta
taş’tan dünya saltanatına heves etmemeyi öğrendiğini
sarruf eder” (Ede-Bali oğlu Mahmud ve torunu Mehmed
kaydeder. Bu son kayıt önemlidir. Zira Babaîler, sultana
için bak. Aşpz. 96). Söğüd’de Ede-Bali evladının elinde
isyan eden m ilitan dervişlerdendir. Genelde dervişler,
k i vakıf köyler Kozcu, Kozagaç köyleridir. Kayda değer
devlete bağlı olup Sultandan vakıf kabul eden conformiste
k i, Söğüd evkafının çoğunluğu fakı (fakih)lere verilm iş
dervişler ile devlete karşı olan (Şeyh Bedreddin, Otman
tir (Hacı Eşref, Ahmed, Ömer, A li, Murad, Mustafa fakı-
Baba gibi) non-conformeste ik i grupa ayrılır. Abdal Baba
lar). Osman Bey’in Kumral D edeye verdiği vakıf köyle
lar, kutbiyye inancında olup her devirde kutbal-aktâb
ri (bak. Aşpz. 95) tahrir defterlerinde kayıtlı olup, bugün
olan velinin cezbe halinde Tanrı ile sürekli ilişki içinde
de aynı adlarla biliniyor ve Aşıkpaşazâde rivayetinin
olduğunu ve saltanat işlerinin de onların b ilgisi dahilin
doğruluğunu kanıtlıyor.
de bulunduğunu iddia ederler. Toplumda haksızlığa uğ
Osmanlı toprağına sığınıp alp-erenler tarzında sa
rayanların hakkını alm ak için gerekirse isyana öncülük
vaşlara katılan, Osman ve Orhan’dan zaviyeleri için vakıf
ederler. Şeyh Bedreddin, 1511 ’de başkaldıran Şah-Kulu
alan birçok derviş ve şeyh arasında Abdal Murad, Abdal
bu tip dervişlerdendir. Fâtih döneminde sultanın büyük
Musa, G eyikli Baba, Kumral Dede Aşıkpaşazâde’de zik
iltifatına erişen Vefâî şeyhi Seyyid Velâyet ise tamamiyle
redilm iştir. Bunlardan G eyikli B abaya ait belgelenmiş
O SM A N LI
SİYASET
önemli kayıtlar elimizdedir. Babâî dervişlerinden bir
Baba gib i, dağlarda yabani ot ve meyve ile geçinen, hay
grup, Uludağ eteğinde İnegöl’e yakın ağaçlık sulak bir
vanlarla arkadaş olan, m utlak fakirliği seçen, sultanlar
yerde yerleşmişlerdir. Onlar Babaîler diye bilinir. Burası
dan sadaka kabul etmeyen (bu nedenle dağ eteğinde boş
Fâtih dönemine ait vakıf defterinde (Osmanlı Arşivi,
bir arazi parçası ister) kalender tip i babaî dervişi olduğu
MM 16016, 5,8) Baba köyü diye kayıtlıdır (bugün Baba
nu kanıtlar.
Sultan). Bu dervişlerden biri, Otman Baba gib i dağlarda
İlk döneme ait tahrir defterlerinde dağda kırda boş
gezen ve geyikleri kendine alıştıran şaman tipi gezginci
toprakları şenletip zaviye kuran, sonra bunu vakıf olarak
meczub bir derviştir ve bu tip dervişlere yakınlık göste
sultanlara onaylatan Kalenderî Babaî dervişlere ait bir
ren öbür uc beyleri gib i İnegöl yöresini yurtluk olarak
çok kayıtlar bulmaktayız. Defter kayıtlarından bir misâl:
elinde tutan Turgut Alp da G eyikli B abayı sever, Baba
Saruhan’da dağ eteğinde Şucâ’ Abdal, Sinan, İsmail,
“dayım onun yanına g e lir”. Turgut Alp dervişleri teftiş
Mustafa, A li, Kaygusuz ve başka dervişlerle birlikte sipa
etmekte olan Orhan’a bu mübarek derviş hakkında haber
hiden bir yer tapulamışlar “taşın ağacın arıdep yurd edi
gönderir (Orhan, İbn B attuta’ya göre ülkesinde sürekli
nip ihya etmişler zaviye kurm uşlar ve sultandan şenlet-
dolaşıp teftiş yapan bir beydir). G eyikli Baba kendini
tikleri yer için vakıf beratı alm ışlar”. Yer açıp zaviye ku
Baba İlyas m üridiyim diye ünlü Babaî şeyhine bağlar.
ran ve vakfa bağlayan bu dervişleri O. L. Barkan, fetihle
Orhan tekrar tekrar adam gönderip davet eder derviş gel
ri kolonize eden dervişler saymaktadır. Sultanlar bu va
mez, dervişler vaktini bekler, der, Orhan onu ziyaret
kıfları daima, “âyende ve revendiye” (gelip geçen yolcu
eder. Geniş bir araziyi vakıf vermek ister, derviş kabul et
lara) hizmet koşuluyla verirler. Osman Gazi Mudurnu se
medi, geri yeni rızk yeni diye Babaî dervişlere özgü m ut
ferinde Beştaş zaviye şeyhinden yol hakkında b ilgi alm ış
lak fakr prensibine sadık kaldı. Orhan’ın ısrarı üzerine
tır. Derviş bir zaviye kurar, etrafındaki öbür dervişlerle
“şu karşıda duran tepecikten berü yercegüz dervişlerin
toprağı işler, tarla açar, bahçe yapar, geliriyle kendileri
havlusu olun dedi”. Sonradan dervişlerin ihya ettiği bu
geçinir ve yolculara üç gün kalmaları koşuluyla barınma
yer Fâtih dönemi vakıf tahrir defterinde Baba köyü yahut
ve yeme içme sağlarlar. Fütüvvet kurallarını izliyen ahi
Babayîler köyü diye kayıtlıdır. 6 çiflik sahibi aile ve 8
zaviyeleri hakkında yukarıda b ilgi verdik. M isafirlik ge
benlekin (toprağı az aile) oturduğu bu köyün vakıf geli
leneği yalnız ahi zaviyeleri için değil “ayende revendeye”
ri 1500 akça (25-30 altın )’dır. Fâtih döneminde Elvan
hizmet etme koşuluyla sultandan berat almış tüm zavi
Şeydi evladı elindedir. Defter kaydına göre aynı köyde
yeler için değişmez bir kuraldır. Toprağı işlemede, hasat
Ermen Baba’nın Orhan nişanıyla bir çiflik vakıf yeri var
ve harcamada zaviye mensuplan herşeyi ortaklaşa (iştirak
dır. Meyve bahçeleri eklenmiştir. Osman’ın yoldaşı Ay
üzere) yaparlar kommünal bir hayat yaşarlar. Herkes ça
kut Alp neslinden Umur Bey II. Murad döneminde Ge
lışm ak zorundadır (Bayram iyye’de bu özellikle belirtilir).
yikli Baba zaviyesine bir hamam vakfetmiştir (420 akça
Fütüvvet disiplini içinde ortaklaşa çalışma, yolcu ve fa
y ıllık geliri var). Bir değirmen ve Bursa’da 3 dükkan za
kirlere hizmet d in î bir hayır işi sayılm akta, bu nedenle
manla vakfa eklenmiştir. 16. yüzyılda vakfın “ziyade’ sin-
vakfa bağlanmaktadır. Bir bölüm zaviye etrafında za
den elde kalan 6000 akça faizle işletilm ektedir. Hamam
manla nüfus yerleşmekte, köyler meydana çıkmaktadır.
ve değirmen tam iri yalnız öşür gelirinden karşılanmak
Anadolu ve Rum eli toponimisi pek çok köyün menşede
tadır. Birgün bir kavak (çınar) ağacını alıp Bursa hisarın
bu biçimde derviş zaviyeler ile ilişkili olduğunu ortaya
da Orhan’ın sarayına çıkagelir. Avluya ağacı diker, ona
koymaktadır. Sultanların bu gib i yeni yerleşmelere vakıf
“teberrükümüzdür, o orada oldukça dervişlerin du’ası sa
statüsü vermeleri, vergilerden affetmesi, Anadolu ve Ru
na ve neslüne m akbuldür” deyip gider. Ağaç 15. yy. son
m eli’de Türk yerleşme, kolonizasyon sürecini kolaylaş
larında Aşpz. tarafından görülmüştür (Çınar Orta Asya
tıran bir yöntem olarak önemlidir.
Türklerince kutsaldır, R um eli’ne geçen Türkmenier bir
Bugün T ürkiye’nin birçok yerinde eski derviş zavi
çok yere kavak/çınar adını vermişlerdir). Derviş durma
yeleri bir Osmanlı kültür mirası olarak festivallere sahne
dı, döndü. G eyikli Baba’nın davranışları onun, Otman
olmaktadır. G eyikli Baba (Baba Sultan) kutlam aları, Ha-
O SM A N LI □
siy a se t
ziran başlarında onbinlerce yurttaşın toplandığı bir dinî
14. yy. ilk yarısında, yani Osman-Orhan döneminde Ka-
ve m illî kültür gösterisine tanık olmaktadır. Kırşehir H a
resi’de yazılm ıştır. Karesi beyleri R um eli’ye geçiş ve ga
cı Bektaş Tekkesini yılda 700 bin kişinin ziyaret ettiği ve
za hareketinde önde gelirler. T ekine göre, eserin aslı 10.
her yıl görkemli törenler düzenlediği bilinmektedir.
yy. sonlarında yazılm ış Arapça Abû’l-Leys-i Semerkand î’nııı bir risalesidir.
GAZÂ VE GABİLİK
Bu gib i eserlerde gazâ, İslâm’ın em rettiği bir görev,
13. ve 14. yüzyıllarda Anadolu’da îslâm dinini, su-
kesin kurallara bağlanmış bir faaliyet alanı olarak ele
fîlik; fütüvvet ve gaza kurallarını halka öğretmek için
alınm aktadır. Osmanlı ülkesinde İbrahim H alebî’nin
Türkçe yazılmış bir literatür bulm aktayız. Bunlar, kuş
eseri (yazılışı 1478) yayılıncaya kadar İslâm hukukuna
kusuz o zaman toplumdaki belli gereksinim lere yanıt
ait temel m etin olarak ilkin Şeyh Bedreddin’in Tashîl’i,
vermek ve belli grupları aydınlatm ak ve eğitm ek amacı
ondan sonra M olla Hüsrev’in Durar’i esas tutulm uştur;
nı güdüyordu. Selçuklu şehirlerinde, özellikle Konya’da
Risâle’de olduğu gibi bu eserlerde gazâ ve gâzîlik üzerin
egemen Fars dili ve kültür dairesi karşısında basit bir
de Şerîatın koyduğu kurallar şerh edilm iştir. Gâziler yur
Türkçe ile yazılmış bu gib i eserler, çoğu kasaba ve köy
du Anadolu’da gazâ hakkında Türkçe olarak erkenden
lere yerleşmiş Türkmen halkına, bu arada Ucat'ta, ser-
başka eserler de yazılmış veya tercüme edilmiştir.
hadlerdeki geniş gazi kitlesine hitap etmekte idi. Uc
Genel olarak gâzî ahret için sevab kazanma amacıy
toplumuna hitab eden bu didaktik eserlerin bir bölüğü,
la savaşan müslüman olarak tanımlanır. Burada gazânın
sırf İslâm dininin günlük ibadet ve yaşama ait din kural
dinî-İslâm î n iteliği üzerinde durulmuştur, gâzî için ki-
larını öğretmek amacını güdüyor (ilm -i haller), yahut
talde elde edilen ganim et dini bir mükâfattır. Osmanlı
ahiler için fütüvvetnâme âdabın anlatıyor veyahut der
menâkıbnâmelerinde gazâ ve ganim etin (doyum) kutsal
vişlere tarikat esaslarını ve erkânını açıklıyordu. Bir bö
lığ ı, helâl n iteliği özellikle belirtilir. Batıda yazılan eser
lüğü de gazilik kurallarını açıklıyan didaktik yahut savaş
lerde, gazâ, kital ve yağm ayı meşrû göstermeye yarayan
heyecanını yükselten destan nev’inden eserlerdi. Uc böl
bir araç olarak algılanm akta, böylece belli bir toplum
gesinde, açık-seçik belli kurallara bağlı bir sosyal grubun
için anlam ve fonksiyonu gözardı edilmektedir.
varlığını çağdaş kaynaklar kesinlikle ortaya koymaktadır.
Gâzîlerin fiillerini ahlakî bakımdan tartışm a konu
Bu grup, gâziyân, alp la r adıyla anılmaktadır.
su yapmak tarihçinin ödevi değildir; tarihçinin ödevi, in
13. yüzyılda bir yandan H açlılara öte yandan Mo
sanı o biçim harekete sevkeden düşünce ve maksadı tes
ğollara karşı bir ölüm -kalım savaşı veren İslâm memle
pite çalışmaktır.
ketlerinde gazâ ruhu toplum ları ayaklandırm akta idi.
Gâzî olmanın koşulları R isâletü’l-İslâm ’da dokuz
13. yy.da bu gazâ heyecanı M emlûk sultanlığında ve
noktada toplanır: 1) Ana ve atanın arzı olması, 2) Üzerin
Anadolu’da Türkmenler arasında doruğa erişti. Haçlı ve
de ki “em ânetleri” yerine getirm iş olmak (meselâ borçla
Moğol kıskacı arasında yok olma tehkilesiyle karşı karşı
rını ödemiş olmak, 3) Ailesinin geçim i için nafaka bırak
ya kalan bu ik i İslam m emleketinde askerî rejim ler ha
m ak, 4) Gazâ sürecinde gerekli geçim ini sağlamış olmak
kim oldu; M ısır ve Suriye’de Kıpçak-aslından askerî bir
(yolda eşkiyalığa sapabilir kaygısı dolayısıyla), 5) İslâm
aristokrasi, M emlûkler saltanatı ele geçirirken, Anado
hükümdarının gazâ için emretmiş olması, yani savaşın
lu ’da Gazi Türkmen devletleri yükseldi, ve 14. yy. da bu
İslâm topluluğunun hayrına bir hareket olduğunu emi-
devletçiklerin tüm ü Osmanlı hanedanının şemsiyesi al
rü’l-m u m ininin onaylamış olması, 6) Yoldaşına yardım
tında birleşti.
cı olm alı, başka deyim le dayanışma, b irlik sağlanm alı, 7)
Osmanlı devletinin gâzî karakteri bu tarihî süreçten
Yolda kim seyi incitm iyecek (askerin geçtiği güzergahta
kaynaklanmaktadır. Burada bu gazi beyliklerinden bi
müslüman halkın yağmalanması her dönemde idarecile
rinde yazılmış olan Risâletü’l-İslâm adlı ilm -i hâl eserin
rin baş ağrısı olmuştur, bunu önlemek için idam cezası
de gazâ ile ilg ili bölüm ilginçtir, konu üzerinde İslâm î
bile uygulanırdı), 8) Düşmanla çarpılma halinde kaçma
kuralları bildirir. Risâle, Ş. Tekin’in incelemesine göre,
m alı, sonuna kadar dayanmalı. İslam bu yolda ölene şe-
E3
hadet sağ kalana gazilik mertebesi vaadeder, 9) Ganimet
niçeri ordusunu oluşturdular. 10) Gazînin “n iyeti” sam i
m alında ihanet etmemeli. İslâm kurallarına göre gani
mi olm alı, İslâm dini ve müslüman halk için savaştığını
met m alının bölüştürülmesine çok d ikkatli davramlması
unutm am alı, gazâda “tama ve riyâ” olm am alı, yani hare
önemlidir.
ketlerinde d in î hayır düşünceden uzaklaşmam alı, gazâya
İslâm prensiplerine göre genellikle gazâ fa r z -i k ıfâ-
sırf ganim et için gitm em eli. Bu son madde, yukarıda
y e ’dit, yani ancak bazı koşullar yerine getirild iği taktirde
açıkladığım ız gibi gazânın dinî-ideolojik niteliğin i vur
yapılması gerekir. Fakat İslâm ülkesi hayatî bir tehlike
gulayan temel koşuldur. K im in sam im î dindar, kim in
altına düşerse, gaza em irü’l-m ü’m inin tarafından fa rz -i
tamahkâr olduğunu belirlem ek m ümkün değildir.
‘ayrı ilân olunabilir. O zaman her müslüman yetişkin er
Türk geleneğinde savaş eri olarak gâzî’de bulunm a
için zorunlu bir ödevdir, sefere gidemeyen bu ödev karşı
sı gerekli on karakter sayılır. Bu karakterler bazı hayvan
lığı hazîneye bir ödeme yapmak zorundadır. 144 4 ’te
ların karakteriyle kıyaslanarak cesaret, yılm azlık, kendi
Haçlılar, R um eli’yi istilâ edip Varna’ya geldiklerinde ve
ne güven, güçlülük ve savaşganlık, atılganlık, taşımada
1686’da Osmanlı ülkesi dört bir yandan istilâya uğradı
d ayanıklılık, yerinde metanetle durma, sab ırlılık, fırsat
ğında gazâ zorunlu sayılm ış, n eftr-i âm ilân edilm iştir.
ları kollama, yoldaşına vefâ vasıflarıdır ve Dede Korkut, Danişmendııâme gib i Türk destanlarda kahramanların
PENCİK U YGULANMASI VE YENİÇERİ KURUEMASI
vasıflandırılm asında belirlenm iştir. Anadolu Türkmen halkına özellikle U çlard aki gâzîlere hitab eden Aşık Pa-
Edirne’nin fethinden (1361) sonra R um eli’de gü
şa’ııın (1271-1332) Garîbnâme adlı eserinde alp (ga
neyde Selanik doğrultusunda Via Egnatia üzerinde Kare-
z id en profesyonel bir asker olarak beklenenleri özetlen
sili gazi bey Evrenuz G azinin , Meriç vadisinde Hacı-İl-
miş buluyoruz. Bu beklentiler, ilm -i hallerde sayılanlar
beyi’nin hızlı fetihleri sonucu savaş esirleri büyük artış
dan farklıdır, kuşkusuz gâzî çevrelerindeki gelenekleri
gösterdi. Gazilerden Sultan için esir başına beşte bir pen-
yansıtmaktadır.
cik (penc-i yek) alınm aya başlandı. Bu önemli gelir kay
Gazâ bütün müslüman halkı için bir ödev sayıldı
nağının hazine için kaybolmaması için Karamanlı Mev-
ğından sultanlar bazı koşullarda tüm halkı gazâya çağır
lana Kara Rüstem uyarıda bulundu. Genelde her türlü
m aktadırlar. Dindar halk gazâyı ciddiye alm akta, Sul-
ganim eti asker elinde bırakm ak, cöm ertlik siyaset kitap
tan’ın gazâlarına parayla katılm aktadır. Bursa’da Hoca
larında en iyi politika sayılırdı. I. Murad Çandarlının ar
İbrahim adlı bir zengin 1476 yılında Fatih Sultan Meh-
zı üzerine “Tanrı buyruğu ne ise et” em rini verir. Bunun
m ed’in Macarlara karşı seferinde “ol gazânın savabında
Şerîatta yeri olduğu ulemaca onaylandığından, Kara
ben dahi bile olayın” diye 20,000 akça ile 20 atlı süvari
Rüstem’e Gelibolu geçidinde pencik toplama yetkisi ve
yi ulufe ile tutmuş ve sefere göndermiştir.
rildi. Pencik her beş esirden biri, yahut esir beş değilse
II. Bayezid, Anadolu halkına gönderdiği bir fer
değerinin beşte biri olarak toplanmıya başladı. Bu “iki
manda tim ar ve başka mükâfatlar vaadederek Tuna’da Uc
dânişmendin” ihdasının askerin hiç de hoşuna gitm ediği
Beyi Bali Beyin Lehistan’a akınına katılm aya davet et
anlaşılıyor. Rum eli’den akından dönenler bu vergiden
miştir. Osmanlı sultanları son padişaha kadar gâzî unva
kaçmak için esirleriyle başka yoldan geçmeye başladılar.
nı tercih ettikleri bir unvan olarak daim a kullanm ışlar
Bunun üzerine Gazi Evrenuz’a pencikin sınırda toplan
dır. Osman I, eski menâkibnâme kayıtlarında tip ik bir
ması için emir gönderildi ve din î niteliğin i göstermek
gazi önderi olarak en çok gâzî unvanıyla anılm ıştır.
üzere tahsil işi için bir kadı atandı. Çandarlı devlet elin de toplanan çok sayıda pencik oğlanlarından sultan kapı
ALPLAR, NÖKER (YOLDAŞ)LAR
sında yeni bir asker, yeniçeri teşkili fikrini buldu. O ğlan
Osman, beyliği ailenin öbür üyeleriyle b irlikte ida
lar, Bursa civarında Türk köylerine gönderilip Türkçeyi
re eder görünüyor. Karacahisar subaşılığını (kom utanlı
öğrenmeleri ve İslâmlaşmaları sağlandı. Sonra bunlar bir
ğını) kardeşi G ündüze verm işti. Önemli siyasi kararlar
kışlada toplanıp sultanın emrinde bir “yoldaş” ordu, ye-
da amcası Dündar ile danışırdı (Neşri, 94). Osman güdü
O SM A N U □
SİYASET
lecek siyaset konusunda tartışmaya girdiği amcasını ok
Osman’ı öbür yoldaşları, Samsa Çavuş, Akça Koca
la vurmuş, öldürmüş. 1302’de Bursa hisarını abluka için
Gazi ve Abdurrahman’ı Sakarya seferinde Orhan’ın yanı
yaptırdığı havale kulelerinden birini Osman kardeşi oğ
na verdi, “yarar yoldaşdur diye” (Aşpz. 22. Bab) Bunlar
lu A ktim ur’a verdi. Osman, oğlu Orhan’ı kendi sağlığın
her biri bir uc’da sürekli akına tayin olundu. Samsa Ça
da deneyimli kumandanlar, Akça Koca, Konur Alp, Kö
vuş ve cemaatı yoldaşlığa yarar kişilerdi” (Neşrî, 90). Or
se Mihal ile seferlere gönderiyor, onun beyliğini hazırlı
ta Asya bozkır İmparatorluklarında, Türklerde alplar,
yordu. Bu ikisi İzmit fethinden (1337) önce vefat etmiş
Moğollarda noyanlar (çoğulu noyad) soylu ailelerden ge
lerdir. Hasta olan Osman beyliğinin son yedi yılında
len kumandanlardır. Moğollardan noyanlar aristokrat ai
beyliği oğlu Orhan’a bırakmıştı.
lelerden ba'atur veya bagatur (Türkçe bahadır) unvanı ta
Orhan, 1324’te beylik tahtına oturdu. Kardeşi Alâ
şırlardı. Gördük ki, Osmanlılarda alplar aynı zamanda
eddin Bey’in çekildiği kendisinden sonra evlâdının Ki-
bahadır unvanı taşırlar. Bu alplar, her biri kendi yurtlu
te’ye bağlı Fodura Köyünde barış içinde yaşadıkları anla
ğunda, kendi kumandası altındaki gazilerle kendi uc
şılmaktadır. Orhan’ın ölümünde (1362) beylik için Mu-
bölgesinden akın yapmaktadır. Başlangıçta alplar, Os
rad ile kardeşleri arasında çatışma çıktı ve Murad onları
man Gazi ile müttefik olarak seferler yapmakta idiler
ortadan kaldırmak zorunda kaldı. Eski Türklerde beyliği
(bak. Aşpz. 10. Bab) Öyle anlaşılıyor ki, Osman Gazi
ancak Tanrı bağışlar inancı vazgeçilmez bir gelenekti.
1299-1301 yıllarında önemli başarılar kazanıp karizma-
Herhani bir hanlık veraset kanunu yoktu. Kurultay kara
tik bir başbuğ durumuna gelince alplar onun yakın yol
rı veya bir savaşın sonucu Tanrı’nm kut’una mazhar olun
daşları oldular, hizmetine girdiler. 1302 Sakarya seferin
duğunun işareti sayılır, yaş veya vasiyet, beylik/hanlık
de Samsa Çavuş itaat eden Lefke ve Çadırlu bölgesini
için bir ölçü kabul edilmezdi. Aslında her oğula bir yurt
kendine istediği zaman Osman Gazi buna karşı çıkmıştı
luk verilerek ülkenin beyin oğulları arasında bölüşülme
(Neşri.I, 120).
si Avrasya’da Türk-Moğollar arasında süregelen aile hu
Nökerlik/Yoldaşlık, gazâ önderine “anda” (and) ile
kukuna dayanır. Osman ve Orhan fethedilen topraklan
bağlanma yoluyla kurulur ve “gâziyân” grubu böylece
oğullara ve alplara yurtluk (apanaj) olarak dağıtm akta ve
ortaya çıkar görünmektedir. Tutsak düşen Harmankaya
en önemli uc’a büyük oğul atanmakta idi. Ü lkeyi feodal
Tekfuru Köse M ihal, Osman’ın nökeri olmuş (Neşrî, 76),
bir karakter veren bu gelenek, OsmanlIlarda merkeziyet
ilk akınlarda ve öteki Rum tekfurlarıyla Osman arasın
çi bürokrasi güçlendikçe sembolik bir düzenleme biçi
daki ilişkilerde daima ona sadakatla hizmet etmiş, so
minde kalacaktır. Bununla beraber Fâtih’ten sonra da
nunda İslâmiyeti de kabul etmiştir. “Köse Mihal dayım
devleti sarsan şehzadeler mücadelesinin temelinde bu
onun bile olurdı. Ekseri bu gazilerün hidmetkârlan Har
Avrasya egemenlik ve ülke anlayışının devamını görüyo
man Kaya kâfirleriydi” (Aşpz. 19- Bab).
ruz.
İnegöl’ü fetheden Turgut A lp’a bu bölge bir yurt Aşıkpaşazâde’nin naklettiği eski menâkıbnâmeye
(apanaj) olarak verilmiş görünüyor. Bölgenin o zaman
göre Osman’ın seferlerinde yarar “yoldaş” ve “nökerleri”
Turgut-İli diye anılması bu bakımdan kayda değer (Ay-
belli başlı kumandanlarıdır. Osman, Eskişehir’den Bile
dın-İli, yahut Rum eli’de O sm anlıya tâbi Bulgar K ralı
cik ve Yenişehir’e kadar geniş bir ülke sahibi olunca
nın ülkesi için kullanılan Şişman-İli, Konstantin-İli, vb).
(1299) İnönü’nü oğlu Orhan Bey’e, Yarhisar’ı Haşan
M oğollarda noyanlara ait otlak bölgesi yu rt, yahut
Alp’a verdi, bu dahi bahadır yoldaş id i”, (Neşrî, 112) İne-
Moğolca nutug diye bilinir. N utug’un tanımlaması şöyle-
gölü Turgut Alp’a verdi, oraya “Turgutrİli derler”, Os
dir: “Şu veya bu göçebe birliğini geçinderecek noyana ait
man ile sefere giden öteki alplardan, Saltuk Alp, Konur
arazi” (Vladimirtsov). Selçuklularda ve Osmanlı klasik
Alp’in adı geçer. Bu alp ve nökerlerin çocuk ve torunları
döneminde 15.-16. yüzyıllarda yu rt veya yurtluk bir gö-
sonraları önemli makamları işgal edecekler ve bir çeşit
çer-ev grubunun reisine özerklikle verilen bir arazi üni-
Osmanlı aristokrasisi oluşturacaklardır. Tımar ve yurt
tesi olarak tanımlanmaktadır. Başka deyimle, yu rt, soylu
(apanaj)ların kaldırılması oldukça geç bir zamandadır.
bir bahadıra ait apanaj niteliği taşır. Osman “alınan vilâ-
O SM A N LI □
SİYASET
yetleri guzâta taksim ” etmekte idi (Neşri I, 118).
Osmanlılarda at üzerinde sipahilik , soyluluk koşu
1320’lerde Konur A lp’a Kara-Çepiş hisarı, Absu (Hypsu)
ludur. Osmanlılar Balkanlarda H ıristiyan süvari askerini
hisarı Akça-Koca’ya uc tayin edilm işti. Bu feodal apanaj
soylu sayıp tim ar vermişler, fakat yaya askeri (voynuklar)
sistemi daha sonra R um eli’de gaza yapan uc beyleri, Ev-
reaya saymışlardır. Gayrı-müslim reayaya ata binme ya
renuz, Gazi, M ihal oğulları, Paşa-yiğit oğulları için uy
sağı vardı. Beyler arasında en değerli peşkeş attı. Alpın
gulanacaktır. Osman döneminde beyliğin bu feodal yapı
atının karnını örten bir zırhı olmak gerektir. Zırh, karşı
sı karşısında Orhan döneminde ulema sınıfından vezirler
dan heybetli bir görünüş gösterir ve hayvanı kılıç ve ok
idareyi ele geçirdiği zaman merkeziyetçi bürokratik re
darbesinden korur. Düşman alpı atından tanır.
jim hinterlandda egemenlik kazanacaktır.
Beşinci koşul, alpın zırhlı olmasıdır. A lplık zırhla
Aşık Paşazade Hacı Bektaş’tan söz ederken Anado
belli olur.
lu’da dört miisafir (dışardan gelm iş) dinî ta ’ife (cemaat)
Alpa alplık adını don kondurur
tan söz eder: Gâziyân, Ahiyyân, Abdâlân ve Bâciyân. Ha
Osmanlılarda, tim arlı sipahi daima cebelii, yani zırh
cı Bektaş, kızı ve sırdaşı olarak Hâtûn Ana’yı seçmiştir,
lı sipahidir. Büyük timar sahiplerinin zırhı, bürüme
ona mensup olanlar Bâciyân’ı oluşturmuştur. M. Bay-
zırhtır.
ram’a göre Bâciyân taifesi, şeyh Evhadüddin K irmânî’nitı kızı Kadın Ana Fatma Hatundur ve Ahi Evren (Nâsirüddin Mahmud) ile evlenmiş olup Anadolu’da kadınlar ara sında ahiliğe denk Bâciyân ta’ifesini kurmuştur. Şeyhler neslinden Zaviye yöneten hatunlar, meselâ Hüdavendigar sancağında bir vakıf idare eden Tâcî Hatun B adyan cema’atından sayılırlar.
Avrasya tarihinde, göçebe halklar arasında İmpara torluk kuran, yerleşik halkları egem enliği altına sokan gerçek askerî birlik, zırhlı sürvari ordusudur. Tâ ki Şah İsm ail’in 40 bin zırhlı süvarisi Selim ’in top ve tüfeği kar şısında bozguna uğrayacaktır. Başta Alpların “kol-kola savaşması” gereği belirtilm iştir. Bu, Aşıkpaşazâde’de be lirtild iği gib i gaziler arasında yoldaşlığa işaret etmekte
Rum Abdalları ve ahilerle yanyaııa bir tâ ’ife olarak zikredilen Gâziyân Osman dönemindeki alplardan baş kası değildir ve bu alplar belli nitelikler taşıyan bir grup tur. Baba İlyas’ın torunu Aşık Paşa (1271-1332) Garîb-
dir. Altıncı ve yedinci koşullar, alpın silâhları, yani yay ve kılıcıdır. Katı yay çekmek ve uzatmak ere
nâme (Ma’arifnâme) adlı eserinde1 (bitişi 1310) alpların
K’ey hünerdür kim kime Tengri vire
dokuz niteliğe sahip olmaları gerektiğini vurgular. Aşık Paşanın gâziyân kelimesi yerine İslâm'dan önce Avrasya
Katı yay, kem ikle berkitilm iş uzun m enzilli yaydır,
toplumundaki bahadır önderler için kullanılan alp teri
O sm anlıya Hristiyan askeri karşısında üstünlük sağlıyan
mini kullanmış olması ilginçtir. Alp “varlığı korumak
bir silâhtır. Bu oku çekip uzatmak bir özel hünerdir.
için ay ve yılda birbirleriyle kol kola savaş” yapan baha
A lplık için gerekli yedinci ve sekizinci koşullar “âlet’le r
dırlardır. Onun paralleli, nefsiyle mücahedede bulunan
kılıç ve süngü sahibi olmaktır.
alp-erendir.
Yalunuz ok yay ile alp olamaz Ok ile ol alplık adın alamaz
Garîbnâme’ye göre alp, alperen adını almak isteyen kişi için 9 nesne gerektir. İlk koşulu “muhkem yürek", cesaret sahibi olmaktır, “yağı görüp sim m iya”, cesurluk,
K ılıç, alpın en değerli malıdır, onun “altını ve inci sidir”.
askeri ayakta tutan “direktir” (alp’in liderliği). İkincisi Alp’in kolunda kuvvet olmalı (fiziksel güç). Herkes onun gücünü görür ve sayar.
Kılıç üzre and anunçün içilür Alplar arasında anda (and) Avrasya halkları arasında savaş birliğini (Batı dünyasında comitatus), nökerliği (yol
Uçüncüsü, alp gayret ve hamiyet sahibi olmalıdır. A lplığı başarmıya gayretsüz er
daşlığı) oluşturan ritüeldir. Osman Gazi ile alplar, garibler yahut esiri Köse Mihal arasında ölüme kadar sadakat
Dördüncü koşul, bir “bayık” at sahibi olmalıdır. O SM A N LI I
bağı, a n d içmek (kanlarını bir kapta karıştırıp içmek, kan SİYASET
kardeşi olmak) merasimi ile gerçekleşiyordu. Ganimet ve
Aşık P aşaya göre:
fethedilen topraklar, anda ile öndere bağlı olan alplar ara
Dün ü gündüz çalışa nefsi ile
sında yurtluk olarak paylaşılıyordu.
Tâ ki nefs-i düzele aklı ile
Garîbnâme’ye göre k ılıç ve ok yalnız başına iş göre mez. Siigü (Süngü)2 gerektir. Eski m etinlerde sügü, kar g ı, mızrak olarak tanımlanır. Osmanlı sipahisi için daha çok gönder (mızrak) sözcüğü yaygındır. Sügü/mızrağm savaşlarda başlıca silâhlardan biri olduğunu eski metin lerde k ılıçla birlikte sık sık anılmasından anlıyoruz. Süg ü ’nün kolu ağaçtan olup ucunda temren (demren) deni
Alp için dinî, spiritül nitelikler şöyle özetlenir. Alp, dünya sevgisi havasına kapılm am alı. C im rilik, fısk-u-fesâd gib i kötü huylardan kaçınm alı. Bu huylar havayîlikten doğar; “Din A lp ı” bunlara karşı uğraş vermek zorun dadır. Din direği olan böyle bir alp önünde halk yüzünü yere sürmelidir. Hod bu alplık kim de olsa şeksüzün
len kesimi demirden olurdu.
Ayağına süre cümle halk yüzün
Garîbnâme’ye göre kol ve elile sügü/mızrak kullan
ilk velî olmak gerekdür ol kişi
ması ayrı bir beceri ister; düşman alpı karşısında sügüsütıden bilir. Bütün bunlar gözümüzde alp veya alpereni, ok, yay,
Gec vilâyet olmasa anda ayân
kılıç ve m ızrakla silâhlanmış, zırhlı süvari olarak canlan
Din yolunda alp değül bellü beyân
dırır. Bu süvari, gerçekten alp olmak için bedenen güç
Evliyâdur ol kim ana korku yok
lü, yüreği cesur bir yiğ it olmalıdır. Bunun yanında Ga-
Dünyada hem âhirette kaygu yok
rîbnâme’nin b elirttiği başka önemli bir koşul, alpın ar kasında yürüyen kafadarı yani yoldaşı olmalıdır. Yoldaş
Aşık Paşa bundan sonra dinde alp veya alp-eren ol manın dokuz spiritül koşulunu özetler. Bu koşullar; vilâ
hakkında:
yet, riyâzet, kifâyet (nefsini basmak), ışk (nefsini dünya
Cümle âlet oldu bu kez yârı yok
ilgilerinden kurtarıp bağımsız olma), tevekkül, Şeriat
Bile ardınca yürür dildârı yok
bilgisi, ilm , himmet (başkasına özveriyle yardım etme),
Çun kafadar olmaya pes neyleye
doğru yâr (eshâb, arkadaş; dervişler) edinme,
Dört yanını kendü nice bekleye
Yâr ile açıldı bu dîn ey Dede
Bil ki alplık yalnuz olmaz ey safâ
Bu dokuz sıfatı nefsinde toplıyan alp ve alp-eren
N itekim yalnız değildi Mustafa
halkın kılavuzudur. Yâ kişi dünya içinde er gerek
Pes bu alplık yalnız olmaz yâr gerek
Yâ din içre hâkim ü server gerek
Yar içün ol baş-u-can oynar gerek
K utlu kişi bu ikiden alp veya alp-erenden biri ol
Yoldaşlığın özel bir merasimle gerçekleştiğini yu karıda işaret etm iştik. Yoldaş olan Alplar “kol kola” sa-
maktır. Âşık, ışk, muhabbet ile bütün ömrünü harcar
vaşmalıdır.
Ey Hudâyâ, ışktan ayırm a bizi
Aşık Paşa özetle alp kişiyi şöyle tanım lar
Aşıkpaşa’da alp ve gazi özdeş terimlerdir. Kuşkusuz
Kimde varsa bu dokuz nesne tamâm
birincisi Avrasya H akanlıklarında alp, bağatur/bahadır
Alp adıyla anı okur hâss-u-âm
diye anılan kahraman savaşçıyı, lider tipini, İkincisi ise
A lplık Tanrı vergisi (dâd)dır.
alpın daha çok İslâmî gazâ ile kaynaşmış tip in i alp-ereni
Bildük alp lık dünyada niceyimiş
vurgular. Âşık Paşanın gördüğü gib i alp, 13. yy. Anado-
Dinle imdi dîn içinde neyimiş
lusunda ideal profesyonel savaşçı kişidir. Aşık Paşa’da
Hazret-i Peygamber’in dediği gibi:
İslâmi gazi terim i yerine öz Türkçe alp terim i k u llan ıl
Nefisle savaşma cihâd-i ekberdir
ması dikkate değer. Âşık Paşanın bu anlatım ı, A hiyyân O SM A N H
I SİYASET
için ahlâk ve edeb kurallarını tespit eden fütüvvet kural
faî-Babaî tarikat halîfesi olarak U c’a gelen şeyh Ede Ba-
larına paraleldir. Toplumda alp sıfatını kazanmak için bu
l i ’nin yakınlık ve “berekâtı” olmuştur. Çağdaş Bizans ta
dokuz niteliğe sahip olmak gerektir. Alp, zırhlı süvaridir
rihçisi Pachymeres Osman’ı bölgede Bizans topraklarına
ve m utlaka bir yoldaşı olm alı, onunla beraber “kol kola”
karşı akın yapanlar arasında en atılgan bir önder olarak
gazâ yapmalıdır. Aşık Paşa’nın alp tasviri, Osman Gazi
tanıtmaktadır. U c’ta gâzîler, alplar ganim et seferlerinde
ve onunla birlikte savaşan yoldaş alpların genellikle Ana
en başarılı önderin bayrağı altına giderler. Menâkibnâ-
dolu’da uçlardaki gazilerin tasviridir. Bu alp veya gâzî
meye göre (Aşpz. 105) Osman “Yarhisarı Haşan Alpa
tasvirini, Battalııâme, Dânişmendnâme ve Dede Korkud
verdi; bu dahi bir yarar yoldaş id i”. Osmaı, G azi’nin k a
gibi Anadolu destanlarındaki kahraman tasvirine eş bu
riyerinde ikinci aşama, seferlerde bayrağı altında alpları
luyoruz. Eski Osmanlı menâkibnâmesinde “Aşık Paşa
toplamasıdır. Onlar bu enerjik öndere Köse M ihal gib i
dedikleri aziz” (Neşrî 162) öteki ulem a arasında saygıyla
nöker/yoldaş oldular. Osman Gazi’nin gâziyânı gibi öte
anılır. Kırşehir’de görkem li türbesi, bugünde bir ziyâret-
k i Uc beyliklerinde de ilk askerî siyasî çekirdek benzeri
gâhdır. O, Mevlevîlerin değil, Babaîlerin, alp-erenlerin
bir süreçte ortaya çıkmış olmalıdır.
pîridir.
Osman Gazi döneminde askerî-sosyal sistemde nö-
Anadolu Uc bölgelerinde kızıl börk giyen, gazâ ve
kerlik/yoldaşlık, A lplık gib i egemen bir kuram olarak
ganimet akınlarıııa katılan, böylece akıncılığı yol edinen
görünmektedir. 1302’de Osman’ın Sakarya seferinde Lef-
Türkmenier, kabile bağları dışında gâziyân örgütüne ka
ke (bugün Osman-eli) ve Çadırlu tekfurları Osman’a ita
tılm ış, böylece yeni yaşam tarzı sonucu kendi aşiret gru
at ettiler ve “Osman G aziye hâss nöker” oldular (Aşpz.
bundan kopmuş, sosyal bakımdan farklılaşm ış oluyorlar
10. Bab, Neşrî, I, 120). Osman tutsak düşen Harmanka-
dı. İslâmî kutsal ganim et için her yandan, her menşeden
ya Tekfuru Köse M ihal’i aff edip azad etti. “Köse M ihal
gelen “garîb’le r, başbuğa anda ile bağlanırlar, onun nö-
dahi heman can ü dilden Osman Bege etbâ’iyle nöker
keri veya yoldaşı olurlardı.
olup gerçek muhibbi oldu” (N eşrî I 76). “Köse M ihal da
Anda yani a n d içmekle önderle nöker arasında ölün
yım onun bile olurdı. Ekseri bu gazilerün hidm etkârları
ceye kadar süren bir b ağlılık kurulmuş olurdu. Orta As
Harman kaya kâfirleriydi”. (Aşpz. 10. Bab). Nöker,
ya Türk-Moğol toplumunda nökerlik, Batı feodalizmin
Moğolca nökör (çoğulu nököd) Avrasya feodal sistem in
de commendatio veya hommage (Almanca m annschaft) anda
de yaygın bir kurumdur. Nöker kurum u, Osmanlı Devle
ile kıyaslanabilir (Bak. Marc Bloch, La societe feodale, la
tinin gelişm e çağında kul sistemine vücud vermiş görün
formation des liens de dependance, Paris: A. M ichel yay.
mektedir. Yeniçeriler, bey kulları (gulâm -i m îr), tim arlı
1968, 210-217). Marc Bloch’agö re (s. 210) Commenatio
sipahilerin hizmetkârı gulâm lar hep nöker, m aiyet aske
şef ile hizmet yüklenen arasında “feodal dönemin tanıdı
ri durumundadırlar.
ğı en güçlü sosyal bağlardan b irin i” oluştururdu.
Uc Türkmen toplum ları dahil, Anadolu Türk hal
13. yy. Moğol toplumunda nöker, soylu kişilerin,
kının tüm sosyal hayatını düzenleyen pragm atik bir sos-
bagaturların evinde ve seferde yanından ayrılm ayan hiz
yal-etik sistemden ve buna dayanan bir model örgütten
metkarı ve silâh arkadaşı olarak tanım lanır.3 Esir olan
söz etmek mümkündür. Bu model, gâziyân, ahiyyan, ab-
nöker, kendine tâbi olanlarla b irlikte şefin hizmetine g i
dâlân ve bâciyan için ortak bir modeldir. Araştırıcılar,
rer. Çoğu tutsak edilip an da ile başbuğa hayat boyu bağ
kökleri bakımından bu modeli İslâm öncesi İran, Orta
lı silâh arkadaşı (comrade-in-arm) olur.
Asya Türk dünyası ve Roma idaresindeki Suriye ve M ı
Böylece Avrasya steplerinde olduğu gib i alplar etra
sır’da rastlanan gençler b irliği geleneğine kadar izlem ek
fında gazâ-akın b irlikleri oluşmakta, her biri U cu n bir
tedirler. Yiğitlik/centilm enlik, dayanışma, özveri, alçak
bölgesinde gazâ faaliyetinde bulunmaktadır. Osman Ga
gönüllülük gib i etik nitelikler ve üç yüzlü bir örgütlen
zi de, kuşkusuz başlangıçta bu alplardan biri idi. Onu
me (şeyh, ahi, y iğ it yahut şeyh, derviş, tâlib) modelin ge
ötekiler arasında seçkin duruma getiren özellik, bir Ve-
nel çizgileri olarak ortaya çıkmaktadır.
O S M A N II
I SİYA SET
OSM AN IJ U C U N D A AHİLER VE
Demek ki, vakıfların kanıtladığı gibi, daha Osman Gazi
f a k ie a r
zamanında İslâm hukunu bilen kişilerle devlet kuran
Uc toplumunda Osman Gazi’nin manevî destekle
Bey arasında sıkı ilişkiler kurulmuştur. Beyliği teşkilât
yicisi, hukukî ve sosyal hayatı örgütleyici olarak ahileri
landırma, sosyal hayatı düzenleme bakımından bu fakı-
ve fakıları görüyoruz (fakı, fakîh’in kısaltılmışıdır).
lar ve ahiler son derece önemli bir rol oynamışlardır. Din
Osman bir bölgeyi ele geçirdikten sonra bu ülkeyi
adamlarının ilk dönemlerde devletin örgütlenmesi ve
nasıl örgütleyeceğini ahilerden ve fakılardan sormakta
beylere danışmanlık yapmış olmaları, ilk vezirlerin de
dır. Fakılar, İslâm hukukunu, İslâm kuramlarını bilen
onlar arasından seçilmiş olması olayını açıklar (ilk vezir
insanlar olarak gazi önderi yönlendirici bilgiler sağla
lerden Sinaneddin Yusuf kuşkusuz ulemadandır). Çan-
maktadır. İlk Osmanlı beyleri Osman ve Orhan tarafın
darlı Kara Halil, ulema menşeinden vezirlerin en ünlü
dan ahiler ve fakılara verilmiş birçok vakıf köy ve çiftlik
südür. Onun çocukları, 1453’e kadar devlet içinde otori
ler tahrir defterleri kayıtlarıyla bize kadar gelmiştir. Bu
te bakımından pâdişahla kıyaslanacak bir mevkiye sahip
dönemde vakıfların büyük bir kısmı fakılara verilmiştir.
tiler.
Bu kayıtlarda, daha bu zamanda, Türkmenlerin köylere yerleştiklerini biliyoruz. Köye yerleşen bir grubun, tabii, İslâm kurallarına göre yaşamlarını düzenlemek için bir köy imamına, bir din adamına ihtiyacı vardı. Böylece, fakıların en aşağı kademede olanları bu köy imamlarıdır. Daha yukarıda kadılar, vezirler gelmekte idi. İbn Battu-
AH İ EVREN Selçuk sultanları Bagdad Halifesi ile yakın ilişkide olup kendilerini resmî yazılarda H alifenin bir menşurla tayin ettiği sultanlar durumunda görür, H alîfenin yar dımcısı (zahîr, m u’în) gibi ünvanlar kullanırlardı. Ana
ta seyahatinde rastladığı bu çeşit köy imamlarından söze-
dolu’da ahilik teşkilâtının temelini oluşturan fütüvvet
der.
hareketinin başlangıcı, Halife Nâsır’ın sultanlar yanında Osman döneminde bu fakıların en meşhuru Tursun
Fakîh’tir. Söğüt yakınında türbesi bugün bir ziyaretgâhtır. Eskiden daha çok ahilerin önde geldiği sanılıyordu.
girişimlerine bağlanmaktadır. Türkiye ahi teşikâtının kurucusu, Ahi Evren (Evran), 13. yy. başlarında Bağdad’dan Anadolu’ya gelen bir grup ulema ve sufıler ara
Fakat tahrir defterlerindeki vakıf kayıtları gösterdi ki, fa-
sında idi. Bu âlimler, fütüvvet erbabının dostu Alâeddin
kılar daha ağır basmaktadır. Meselâ, Osman ve Orhan
Keykubad I'in (1221-1237) himayesi altında idiler. Oğ
dönemi vakıflarını içeren Fâtih dönemine ait bir evkaf
lu Gıyaseddin Keyhüsrev II tarafından zehirlenen Alâed-
defterinde (Osmanlı Arşivi, MM 16016, 13-17) Söğüd
din’deıı sonra Nâsiruddiıı hapse atıldı. Nâsıruddin’in Ba-
kazasında vakıflar şu görevliler arasında bölüşülmüştür.
baîlerle ve Türkmenlerle yakınlığı vardı. Hapisten kur tulunca, Kırşehir’de debbağlar şeyhi olarak yerleşti. Ahi
imam
Kadı
Zaviye Sahibi
Fakı
Sofi
şeyh
Evren, tasavvuf ve felsefe üzerinde eserleri olan bir âlim dir. Asıl adı Hoy’lu Şeyh Nâsırü’ddîn Mahmud’dur. Ho
1
1
3 (Ede Şeyh,
8 (Hacı Eşref
1
(Söğüd
(İbrahim
Süleyman,
Ahmed, A li
(Isa)
kadısı)
Fakı)
Tursun)
Ömer,
cası ve kayınpederi fütüvvet akımının büyük şeyhi ünlü sufî Evhadu d-dîn Kirmânî’dir. Kirmanî’niıı Anadolu’da
Murad,
birçok şehirde halifeleri vardı.
Yusuf,
Moğollarla işbirliği yapan ve Fars kültürüne tutkun
Turbegi, Timur)
Selçuk seçkin sınıfına hitab eden Celâleddin Rum î ile
İleri gelen fakılar sünnî İslâm hukukunu bilen in
Ahi Evren arasında düşmanlık vardı. Bu düşmanlık Mev-
sanlar olarak önemli rol oynamışlardır. Osman dönemine
lanâ’nın şeyhi Şems-i Tebrizî’nin katliyle (1247) ilişkili
ait fakılar arasında Ede Bali, Tursun Fakîh adlarını bili
dir. Nâsirüddin’in ahileri, Moğollarla mücadeleye giren
yoruz. Bize ilk Osmanlı tarihini nakleden İshak Fakîh ve
II. İzzeddin Keykâvus’ı destekliyorlardı, Keykâvus
onun oğlu Yahşi Fakîh vakıf almış bu fakılardan ikisidir.
1254’de Kırşehir’e gitti. Moğol kuvvetleri onu yenilgiye
OSMANLI
I SİYASET
uğrattılar (Sultan Hanı Savaşı, 1256). Anadolu’da isyanı
AHİLİK VE FÜTÜVVET
bastırmaya çalışan Moğolların soykırımından Nâsıreddin
1334’de Anadolu’yu gezmiş olan İbn Battuta mem
de kurtulmadı. Onun, Kırşehir emirliğine atanan Mevle
leketin her yerinde kendisini zaviyelerinde misafir eden
vi Nureddin Caca Bey’in şehirde yaptığı katliâmda haya
ahîleri görmüştür.4 “Bu ahiler” diyor. “Anadolu Türk
tını kaybettiği (1261) anlaşılmaktadır. Tokat, Sivas,
men yurdunda her bölgede, şehir ve köyde rastlanır.
Kayseri gibi büyük şehirlerde Moğollar, karşı çıkan esna
Dünyanın hiçbir köşesinde, yabancılara yakınlık göster
fı, bunlar arasında savaşçı kalabalık debbağ esnafını kat
mekle, onlara yiyecek vesair gereksinmelerini karşıla
liam ettiler. Ahilere ait zaviyeler, Mevlevîlere verildi.
makta, zorbaların ve polis hizmetindekilerin veya onlara
Bunun üzerine ahiler uzak uc bölgelerine, Türkmenler
katılan serserilerin zulümlerini önlemekte, hatta onları
arasına göç ettiler.
ortadan kaldırmakta gösterdikleri ciddî çabaları bakı
Osman Gazinin şeyhi Ede-Bali’nin Kırşehri (bu
mından onlarla kıyaslanabilecek kimse yoktur. Onların
gün K ırşehir’den uc’a göçenler arasında bulunduğu ile
dilinde a h i şöyle bir kimsedir. Ahi, kendi sanatında çalı
ri sürülmüştür. Keza Orhan Gazi ile Bursa kuşatmasında
şanları, evlenmemiş gençleri ve bekâr yaşamı seçmiş
hazır bulunan Abdal Musa da ahilerle beraber uc’a göçen
olanları bir araya toplayıp onların önderi olmayı kabul eden bir kimsedir. Buna fütüvvet de denir. Ahi, bir zavi
dervişlerdendir. Türkmen halkı için Türkçe Garîbnâme adlı eseri ya
ye bina eder, onu halı, kandiller ve başka gerekli eşya ile
zan Âşık Paşa da K ırşehirlidir. Bütün bu olaylar, Osman
döşer. Zaviyede onunla beraber olanlar, gündüz çalışırlar
Gazi zamanında Sultan-önü U cunda rastladığımız ahiler
ve ikindi namazından sonra ortaklaşa kazançların, geti
ve abdal/kalendirîlerin orta Anadolu’da 1256’de patlak
rirler, bu para ile zaviyede yenecek meyve ve başka yiye
veren Moğol-Türkmen mücadelesinin serpintileri oldu
cekleri satın alınır. Şayet o gün şehre bir yolcu gelmişse,
ğu olgusunu ortaya koymaktadır.
kendisini zaviyede konuk ederler, satın aldıkları şeyleri
Ahi Evren, Anadolu Türkleri arasında bir velî mer
ikram ederler ve ayrılış gününe kadar konuk onların ya
tebesine yükselmiş olup kerametleri bir menâkibnâmede
nında kalır. Bir konuk gelmemişse, kendileri yiyecekleri
toplanmıştır. Ahi Evren üzerinde etraflı araştırmalar ya
beraber yerler ve yemekten sonra İlâhi ve raks ile sema’
pan Mikâyil Bayram a göre o, Anadolu’da ahiliği kuran
yaparlar. Ertesi gün işlerine gider ve ikindiden sonra or
ların başında gelir. Osmanlı Devletinin kuruluş döne
taklaşa kazandıkları parayı getirir ahiye teslim ederler.
minde ahilerin ve fütüvvet akımının kesin bir rol oyna
Zaviye üyelerine fityân, başlarına, evvelce söylediğimiz
dığı kuşku götürmez. Debbağların pîri sayılan Ahi Ev
gibi, ahi denir. Dünyanın hiçbir yerinde davranışlarında
ren 32 çeşit esnafın pîri sayılır. Gerçekten dericilik, Ana
onlardan daha centilmence davranan kimse görmedim.
dolu Türk sanatlarının en önemlisi sayılır. Eskinin gele
Şîraz ve Isfahan halkı, davranışları bakımından onlarla
neksel yaşamında ev eşyası, hayvan takımları, vb. deriden
kıyaslanabilir, fakat onlar yolculara daha çok şefkat, ya
yapılırdı. Fâtih Mehmed kendi cami külliyesini yaptığı
kınlık ve itibar gösterirler.5 Kendilerine fityan denen
zaman yanında sarraclar için büyük bir sarrachane yaptır
gençlerin ellerinde uzun birer hançer ve başlarında bir zi
mıştır. Şehirlerde debbağlar en kalabalık, devlet karşısın
ra’ uzunlukta beyaz keçeden külah (sonraları yeniçeriler
da en güçlü, bağımsız, işçi grubunu oluşturmakta idi.
de göreceğiz) taşırlar. Odada sıralarını alınca herbiri kü
Kanunî Süleyman’ın itaatsizlik gösteren kapıkulu askeri
lahını çıkarır, önüne kor. Başında ipekten güzel bir tak
ne karşı debbağları anarak tehdit ettiği rivâyet edilmiş
ke kalır. Arab seyyahını konuklamak için birbirleriyle
tir. Evliya Çelebiye göre, İstanbul’da debbağhanede beş-
kavgaya kadar yarışırlar. O, Anadolu halkını din ve ahlâk
bin kadar debbağ vardı. 1651 esnaf isyanında ilkin “sar
bakımından mutaassıp bulmaz. Bayramda silahlı genç
rachane ahileri” bayrak kaldırdılar. Kırşehir’de Ahi Ev
ahiler merasimlerde sultanın askeriyle beraber yürür.
ren (Evran) tekkesi post-nişîni (şeyhi) tüm İmparatorluk
Ahiler arasında zengin ve fakir olan vardır. Kayseri’de ahî
ta her şehirde ahilerin reisi sayılan ahi babalara icazetnâ-
Emir A li’nin zaviyesine şehrin büyükleri dahildir, hayli
me göndererek makamlarını onaylardı.
görkemli olan zaviyesinde her sene toplanırlar. Bir yerde OSM AN LI
I SİYASET
sultan yoksa ahi o yerin valisi gib i hareket eder ve davra
la müslüman nüfusun yaşadığı şehirlere sahip, refahlı iyi
nışları beyler gibidir (434).
örgütlenmiş bir toplum olarak tasvir etmektedir. Bazı
İbn B attuta Anadolu’nun en mamur büyük şehirle ri arasında Denizli (Tonguzlu)’yi sayar, orada çoğu Rum
bölgelerde eşkiya nedeniyle güvenliğin olm adığını da işaret eder.
kadın işçilerinin dokuduğu ünlü işlem eli pamuklu ku
İbn Battuta’nın Orhan’ın ülkesi hakkında verdiği
maşlardan sözeder (425). Öbür büyük şehirler arasında
ayrıntılar ilginçtir (449-452). Unutm ayalım ki, bu ziya
Konya’yı, geniş caddeleri, çarşıda oturan esnafı birbirin
ret Osman’ın ölümünden (1324) on yıl sonradır. “Bursa”
den ayrı ziyaret etmiştir, Konya’da ahi bir kadıdır. Çin’e
diyor “güzel çarşıları ve geniş yollarıyla büyük ve önem
kadar dış memleketlerde aranan h alılarıyla ünlü Aksa
li bir şehir olup her yandan bahçe ve akarsularla çevrili
ray’ı, “Anadolu’nun en güzel ve varlıklı şehirlerinden bi
dir... (kaplıcaya yakın) bir zaviye vardır, orada gelen has
r i” olarak tanıtır (432).
talara kaldıkaları üçgün sürece barınak ve yiyecek verilir.
Ahilerin, Hazret-i A li’ye kadar giden pîrleri olup
Bu zaviye’yi Türkmen beylerinden biri6 inşa etmiştir. Şe
fütüvvete tâbi olduklarını, özel bir libas giydiklerini be
hirde fityanın büyüklerinden feta ahî Şemseddiıı’in zavi
lirtir.
yesine indik. Onunla birlikte olmamız aşure gününe İbn B attuta’nın verdiği ilginç ayrıntılar arasında bu
rastladı. Şemseddin o gece büyük bir ziyafet vererek or
uçlarda İslâm dünyasının çeşitli bölgelerinden gelmiş
dunun başlıca kom utanlarını ve şehrin ileri gelenlerini
ulema ve sufilerden söz edilir (M ilas'ta fakîh al-Harezmî,
davet etti. K ur’an okunduktan fakîh ve vâ’iz Konyalı
Kastamon ili vâiz Alâeddin, Egridir’de fakîh M üslihid-
Mecdeddin vaazını verdikten sonra sema’a başladılar.
din, A ntalya’da Suriye’den Şihâbeddin, Amasya’da velî
Gerçekten ulvî bir gece id i”. Arab seyyahın Mecdeddin
Ahmed Rifâî soyundan şeyhler, B irgi’de M uhyiddin,
hakkındaki tanımlaması, onun tip ik bir abdal derviş ol
Bursa’da fakîh Mecdeddîn al-Konevî ve Abdullah al-
duğunu kanıtlar: “Bu vâiz Mecdeddin sulehadan olup...
M ısrî, İznik’te Alâeddin Sultanyükî, Aydın Beyi Meh-
sırf alnının teriyle kazandığı ile geçinir ve kimseden sa
med).
daka kabul etmez. Kalacak yeri yoktur; üstünde ancak
İbn B attuta Birgi Sultanı M ehmed’in sıcaklar dola-
çıplaklığını örtecek kadar libas vardır. Kabristanda uyur,
yısıyle her yaz yaylaya çıktığın ı işitti (439). Orada onun
topluluklarda verdiği vaazlarda halkı cehennem azabıyle
tip ik bir Türkmen çadırında oturduğunu gördü, sonra
uyarır, öyle ki birçoklan her toplantıda onun önünde
şehre indiklerinde sarayında konuk oldu. Arab seyyahın
tövbe ederler”. Mecdeddin’in vaazı sırasında dağda bir
hayranlığını çeken sarayda, ipekli libaslarıyla yirm i Rum
mağarada riyazette bulunan bir derviş haykırdı, vecde
içoğlanı gördü, kendisine altın gümüş kaplarda şerbet
gelip bayıldı. “Bursa Sultanı” ihtiyârüddin Orhan Bek
sunuldu (442). Sultanın doktoru bir yahudi idi. Sultan
Sultan Osman cuk’un oğludur. Cuk, küçük demektir. Bu
Arab seyyahını ulema ile çevrili olarak ziyaret etti ve bir
sultan servetçe, ülkesi ve askeri kuvvetler itibariyle
takım hadisler hakkında sorgu sordu.
Türkmen beylerinin en büyüğüdür. Yüze yakın kalesi
1354’de Gregory Palamas da Orhan’ı dağlık serin
vardır, çoğu zaman o sürekli bu kaleleri dolaşıp durum
bir vadide buldu. Türkmen büyüklerinin yaylaya çıkma
larını teftiş eder ve herbirinde birkaç gün kalır. Söylen
âdeti Osmanlı döneminde de süregelmiştir. Sonuç çıkar
diğine göre bir yerde hiçbir zaman bir aydan çok kalmaz.
makta acele eden b atılı oryantalistler, bundan Orhan za
O, kâfirlere karşı sürekli savaştadır ve onları kuşatm a al
manında bile Osmanlıların göçebe oldukları neticesini
tında tutar. Bursa’yı, Rumlardan babası fethetmiştir.
çıkarırlar. Osman Gazi’nin Söğüd, Karacahisar ve Yenişe
Mezarı, eskiden H ıristiyanlara ait bir camidedir. İznik’i
hir’i beylik merkezleri seçtiği, beylik döneminde şehir
yirm i yıl kadar kuşatma altında tuttuğu söylenir; o şehri
de, ailesinin bir ara B ilecik’te oturduğu hakkında menâ-
alamamış oğlu Orhan on ik i y ıl daha kuşattıktan sonra
kibnâmede aktarılan b ilgiler herhalde doğrudur. Özetle
alm ıştır.” (İznik kuşatması 1300’de başlamış ve şehir Or
İbn Battuta, 13 34’e doğru Batı Anadolu beyliklerini
han’a 1331’de teslim olmuştur). İbn B attuta ekler: “Or
Sultanlar idaresinde pazarları ve dinî-sosyal kurum larıy-
han’ı İznik’te buldum, bana büyük bir para gönderdi.”
O SM A N LI I
SİYASET
Seyyahımız, İznik’te Kürele köyünde ahilerden b iri
ması gerekirdi. Talep sınırlıdır, bu nedenle fazla üretim
nin zaviyesinde kaldı. “İznik’te” diyor, “şimdi Sultan’ın
fiyatın düşmesine ve esnafın zarara uğram asına yol açar.
hizmetindeki birkaç kişiden başka ahali yoktur. Bunların
Noksan üretim ise, fiyatın fazla artışına neden olur ve tü
başında Orhan’ın eşi Bayalun Hatun yaşamaktadır. Ken
keticinin zararınadır. Bu nedenle şehrin nüfusuna göre
disi “salihe, fazıla” bir hanım dır”. Hatun, İbn B attuta’yı
üretim in ayarlanması gerektir. İşte bu koşullar, kasabada
kabul edip hediyeler gönderdi. Arab seyyahı, seyahatine
esnaf teşkilâtının temel ekonomik sistem ini belirler. Or
devamla Geyve’de, Yenice’de, M udurnu’da, Bolu’da yolu
taçağ esnaf teşkilâtında her sınıf mal üreticisinin sayısı,
üzerindeki tüm şehir ve kasabalarda ahi zaviyelerinde
yani üretim i şehrin nüfusuna göre ayarlanmıştır. Meselâ,
kaldı. Ahileri daima fe ta (Türkçe karşılığı y iğit) unvanıy
Beypazarı’nda 10 fırın ustasına izin verilm işken, İstan
la anar.
b ul’da 150 ustaya izin verilm iştir. Talep arttığı zaman kenar mahallelerde koltuk denilen kaçak ustalar ortaya
FÜTÜVVET VE ESNAF
çıkar. Bu kaçakları yasaklamak için esnaf devlete baş vu
Fütüvvet, ah ilik “âdabı”, yani ahlak ve davranış ku
rurdu. Esnaf ustaları esnafın seçiminden sonra padişah
ralları yüzyıllar boyunca Anadolu Türk halkının m illî
beratıyla tayin olunurdu. Devlet, genellikle beratlı esna
karakterini belirlem iştir. Bugün sosyal antropologların
fı desteklerdi. Böylece esnafla devlet arasında gittikçe
Türk köy ve kasabalarında sıradan Türk insanının davra
kuvvetlenen sıkı bir işb irliği ortaya çıktı. O sm anlı’dan
nışları üzerinde tespit ettikleri özellikler, olağanüstü bir
önce bu işlevi şehirde esnafın lideri olan güçlü zengin ahi
konuk-severlik, güç durumda olanların yardım ına koş
babalar yerine getirirlerdi. Öbür yandan mal kalitesini
ma, özveri ve dayanışma, emece denilen tarlada hep birlik te ortak çalışma, büyüğe saygı, hırsızlıktan, cinsel taciz den ve başkası aleyhinde kötü söz söylemekten dikkatle kaçınma (eline, beline, diline hakim olma), y iğ itlik ve ci vanmertlik (centilm enlik) hepsi fütüvvetnamelerde tel kin edilen idea! insan sıfatlarıdır. Köylerde gençler gece leri yârân veya konuk odasında toplanıp bu fütüvvet ku rallarını öğrenirler. Bu yârân, misafir odaları eski zâviyeleri anımsatır. Bu âdet bugüne kadar gelm iştir.7 Fütüv vet, ahilik, keza kasaba ve şehir nüfusunun büyük çoğun luğunu oluşturan esnafın davranışlarını belirlem iştir; Ahi zaviyelerinde genç işçilere alçakgönüllülük, sosyal dayanışma, özveri, ustaya itaat gib i esnaf lonca örgütü nün gerektirdiği bir eğitim verilirdi. Osmanlı zanaatları çırak-kalfa-usta eğitim iyle öğrenildiğinden, fütüvvet adabı sosyo-ekonomik yapının temel ahlakî işlevini yeri ne getirm ekte idi.
koruma, esnafın, çırak, kalfa, usta nizamı, im tihanlarla sağlanırdı. İç örgüt böylece devlet kontrolü dışında idi. Osmanlı döneminde devlet, ihtisab kanunları ile mal k a litesini tayin ve pazarda muhtesip teftişi ile kontrolünü arttırm ıştır. Bununla beraber esnaf kendi iç nizam larını oldukça korumuştur; her usta, idarecilerini kendisi seçer di. Seçimden sonra kethüdâ, yiğit-b aşı, ııakib ve şeyh, padişah beratı aldıktan ve devlet bürolarında saklı def terlere kaydolunduktan, sonra loncada gerçek otorite ve yetkisine sahip olurdu. A hîliğin ahlâk ve erkânını tespit eden ve Ömer Sühreverdî’nin eserleriyle sûfî inanışlarıyla zenginleşen fütüvvetnameler, Anadolu’nun her tarafında yayıld ı, şe hirlerde ve köylerde futüvveti benimseyen ahi zaviyeleri kuruldu. Sultanlar ve özel kişiler vakıflar yaparak bu za viyeleri desteklediler. Osman ve Orhan dönemlerine ait vakıf kayıtları Osmanlı ülkesinde erkenden birçok ahi zaviyesinin kurulmuş olduğunu göstermektedir. Selçuk
İşçilerin ahlakî-sosyal disiplini, fütüvvetnameler ve
lu sultanları Moğol egem enliği altında ülkede siyasi güç
ahi zaviyelerince sağlanırken şehrin üretim koşulları ve
ve kontrolü kaybettiklerinden şehirlerde ahiler, yalnız
mal üretim i, esnaf teşkilâtı ile devletin işb irliği sayesin
ekonomik-sosyal yaşamda değil, kamu güvenlik sorum
de ayarlanırdı. Bu koşullar, siyasi iradenin her an esnafa
luluklarını da yüklendiler. İbn B attuta bazı büyük şehir
müdahalesini gerektirirdi. Ortaçağın dış pazara m al gön
lerde baş ahinin bir sultan gib i davrandığına tanık ol
dermeyen kasaba ve küçük şehir ekonomisi, Osmanlı es
muştur. Meselâ, sof im âlatı ve ticaretiyle çok zengin bir
naf teşkilâtı ve etnik koşullarını belirlem iştir. Küçük şe
şehir haline gelen Ankara’da ahî Şerefeddin şehrin kamu
hirde yerel m al üretim inin şehir ihtiyacına göre ayarlan-
işlerinde egemendi.
O SM A N L I
I SİYASET
-O
Sonraki devirlerde, zaviyenin seçimle gelen devletçe
dır, Bursa’nın fethinden (6 Nisan 1326) sonra OsmanlI
tasdikli ahi babasıyla zaviye şeyhi arasında anlaşmazlık
ların baskısı tehlikeli bir hal aldığı için İznik teslim ol
lar çıkmıştır. Bunun bir misâli şu olayda açıkça görülür:
mak durumundadır.
Beypazarı’nda 1682 tarihinde Ahi Evren (Evran) za
İmparator, ordusuyla Üsküdar’a geçip Pelekamon’a
viyesi vakıfları üzerinde zaviye şeyhiyle debbağlar esnafı
geldi. Açıkça maksat, İznik Körfezinin öbür tarafına ge
nın ahisi arasındaki anlaşmazlık, Padişah’ın önüne kadar
çip Yalakdere Vadisi’nden inerek İznik’i kurtarmaktır.
gelmiştir. Zaviyeye dükkan, kervansaray ve bir debbağ-
Bunu öğrenen Orhan, İmparator gelmeden Eskihisar’da-
hane vakf eden ahi İsa’nın evladı vakıfnâme koşullarına
ki tepeleri ele geçirdi. Bizans ordusu denizi geçmeye bı-
dayanarak vakfın gelirleri üzerinde idare hakkını ileri
rakılmayarak, Pelekanon’da yenilgiye uğratıldı, İmpara
sürmektedirler. Buııa karşı, o tarihte şehrin debbağ esna
tor yaralandı, kaçtı. Pelekanon Zaferi Hammer tarihinde
fının seçimi ve padişah beratıyla debbağlar ahisi olan
ve onu izleyen tarihçilerimizin eserlerinde Maltepe Sava
kimse bu gelirin “ahilik” üzere tasarrufunu iddia etmiş
şı olarak bilinir. Oysa, Maltepe, Pelekanon’dan epey
tir. Padişah bu sonuncuya hak vermiştir.
uzaktadır. Pelekanon, Gebze-Eskihisar bölgesindedir. Bu savaşın Bizans kaynaklarından tam tarihini de
O R H A N D Ö N E M İN D E BİZANS'IN T Â B İU Ğ İ: PELEKANON (ESKİHİSAR) SAVAŞI
biliyoruz. Savaş, 1329 yılı Mayıs sonu Haziran başına rastlar. Bu zaferin ilk sonucu, İznik’in teslim olmasıdır. Böylece, Osmanlılar 1300’den beri Osman G.’nin amaç
1330’larda Osmanlı tarihinin dönüm noktalarından
ladığı gayeye erişmiş oldular. Bursa ile İznik’in düşmesi
birisindeyiz. Osmanlılar 1305-1331 döneminde Adapa-
artık Osmanlı Devletinin Bizans’ı tehdit eden bir güç
zarı’nda ve Sapanca’nın doğusunda yerleşmişler, Bursa,
haline geldiğini göstermiştir. Pelekanon Savaşı, Osman-
İznik ve İzmit’i abluka ve akınlarıyla baskı altında tutu
lı tarihinde gerçekten bir dönüm noktasıdır.
yorlar; İznik açlıktan düşmek üzere. Bu durum, BizanslI
Bizim vekayinamelerde Pelekanon Savaşı yoktur;
lara bir ölüm kalım noktasına gelindiği inancını verdi.
anlatılmamıştır. Çok kısa olarak Abdurrahman Gazi’nin
Osmanlılar, Orhan döneminde (1324-1362) İznik ovası
Orhan Gazi ile beraber bir Bizans kuvvetini püskürttüğü
nı ele geçirdikten sonra İstanbul’a en yakın iki mühim
söylenir. Oysa, bizzat o muharebeye katılmış olan Büyük
şehri, İznik ve İzmit’i almak için son bir atılım yapacak
Domestikos Kantakuzenos, bu muharebeyi uzun uzadıya
lardır.
bütün ayrıntılarıyla anlatıyor. Biz burada devir açan bu
Kuşkusuz, 1329 Pelekanon Savaşı İstanbul’un fethi
savaşı ayrıntılarıyla ele alacağız.
gibi, Bizans ve Osmanlı tarihinin dönüm noktalarından biridir. Beylik bu savaşı kazandıktan sonra 1331’de
Pelekanon Savaşı iki aşamada gerçekleşti. Birinci
İznik, ondan altı sene soııra da İzmit düşecektir. Bu ara
safhada Bizans İmparatoru harp meclisinde şu kararı al
da Hereke dahil, bu sahildeki tüm küçük hisarlar, Os-
dı: “Tepelerden Osmanlıları düzlüğe çekelim ve savaşı
manlı’nın eline geçecek, böylece, Anadolu tarafından
düzlükte kabul edelim.” Bizans komutası, eğer bunu yapamazsa o zaman sa
Türkler İstanbul Boğazı’na dayanmış olacaklardır.
vaşı bırakmayı düşünüyor. Böylece, daha başlangıçta Os-
İki taraf orduları, 1329 baharında Gebze limanı ya
manlılar stratejik üstünlük sağlamış bulunuyorlardı.
kınında Pelekanon denilen yerde, bugün Eskihisar’ın he men batısında düzlükte karşı karşıya gelecektir. Osman-
Orhan, tepelerden harp sahasını gözetliyor, Bizans
lı ordusunda bizzat Orhan kumandayı ele almıştır. Karşı
ordusunu arızalı araziye çekip orada çevirmeyi düşünü
tarafta Bizans ordusunun başında İmparator Andronikos
yordu. Bunun için de Önemli bir kuvveti bir vadide pu
III. vardır. Andronikos’un düzenli ordusu 2000 kişidir;
suya sokmuştu. Bu, klasik Osmanlı savaş taktiğidir; Mo-
buna düzensiz eyalet askeri de katılıyor.
haç Savaşında Macar ordusuna karşı da uygulanmıştır.
İmparator ordusuyla buraya, İznik’i kuşatmadan
Savaşın ilk günü, 1 Haziran’da, Orhan Gazi, Bizans
kurtarmak için gelmiştir. İznik, 30 yıldır abluka altında-
ordusunu kendine çekmek için 300 kişilik bir kuvveti
O SM A N U
a
SİYASET
Bizans mevzileri üzerine gönderir. (Bu ayrıntıları o savaş
Bu tam bir zaferdir Osmanlılar için. Kantakuzen’i
ta hazır bulunan Kantekuzenos anlatıyor). Bu akıncı
okursanız bu kesin yenilgiyi o bir Bizans zaferi gibi an
kuvveti Bizans ordusuna yaklaştı, oklarını serpti, sonra
latır. Ona karşı, öbür çağdaş Bizanslı yazar Nikeforus
geri kaçışa başladı. Bu yalancı kaçıştan maksat, Bizans
Gregoras gerçeği yansıtır. Tuhaftır bizim kaynaklarımız,
ordusunu yerinden çıkarıp, tepelere doğru çekmek. Bu
kronikler bu mühim zaferi anlatmazlar.
saldırıyı birkaç kere tekrar etti akıncılar.
Pelekanon Savaşı, 1329 yılında 28 Mayıs’ta başlar,
Başlangıçta, Bizans ordusu mevzilerini bırakmadı,
Haziran’ın ilk günlerinde biter. Bu zaferden sonra, artık
iki tarafın esas kuvvetleri birbiriyle tutuşamadı. Or
İznikliler’in hiçbir ümidi kalmıyor. Osmanlılar ablukayı
han’ın kuvvetleri de tepeleri terk etmediler. Ötekiler de
şiddetlendiriyorlar ve 2 Mart 1331’de İznik şehri Or
bu tepelere doğru hareket etmediler. Fakat savaşın ikin
han’a teslim oluyor.
ci günü tekrarlanan bu akıncı saldırıları sırasında İmparator bu ufak kuvveti yok etmek için bir kısım kuv vetlerini harekete geçirdi. Bunun üzerine, Orhan, bir kı
RUMELİ'YE GEÇİŞ Osmanlılar’ın Avrupa’da yerleşmesi, tarihî litera
sım kuvvetlerini kardeşi Pazarlu kumandasında düzlüğe
türde ve mektep kitaplarında sallarla geçiş efsanesinden
indirdi. Bizans ordusu da karşı çıktı; bu suretle akın şek
hala kurtulamamıştır. Oysa, bu büyük olayın tüm ayrın
linde başlayan çarpışmalar, iki tarafın büyük kuvvetleri
tıları çağdaş kaynaklardan biliniyor. Sal hikâyesi, Karesi-
nin katıldığı bir savaş halini aldı.
li gazilerin zaman zaman sal ile karşı sahile yaptıkları
Bu savaşta Osmanlılar üstün geldiler. İmparator ok
akınların bir yankısı olmalıdır. Osmanlı rivayetlerinde
la yaralandı. Bizans ordusunda panik başladı. İmparator,
tutsak yapılan ve Müslüman olan bir Rum’un, Gelibolu
paniğin önüne geçmek için yaralı olduğu halde çalışıyor,
Rum Valisi Asen’in üç oğlundan biri olduğu kesinlik ka zanmıştır. O, kardeşleriyle geçinemeyerek Osmanlılar’a
fakat asker panik halinde kaçıyor. Bu bölge, Anadolu’ya geçmek için bir geçit yeri ol
sığınmış müslüman olmuş, Osmanlılar’ın Avrupa’da yer
duğundan için, Bizanslılar, geçen yüzyıllarda burada ka
leşmesi olayını hazırlamıştır. Gerçekte, Rumeli’de yer
leler yapmışlar. Bunlar 4 tane kaledir. Birisi, Kale bur
leşme, İstanbul’un fethi gibi, tarihte yeni bir dönem açan
nunda Fkokrinia, yahut Flokren dediğimiz kaledir. Öte
bir olaydır. Boğazlar’ın ötesinde bir Osmanlı yerleşmesi
ki, daha yukarıda burnun berzahında Nikitiaton Kalesi.
olmasaydı, Osmanlı Devleti öteki Türkmen beylikleri
Sonra Darıca, yani Daritzion Kalesi var. Dördüncü kale,
gibi küçük bir Türkmen devleti olarak tarihe karışmış
Eskihisar’dır. Gebze’nin limanındaki büyük kaledir. Bu
olacaktı. Sultan Orhan’ın büyük oğlu Süleyman Paşanın
gün bu kale ayaktadır, tam geçit yerindedir.
gayretleriyle, Osmanlılar, 1352’de ilkin Tsympe, (Türk-
Panik halinde kaçan Bizans kuvvetleri bu kalelere
çede Cinbi) Kalesini ele geçirmişler, iki yıl sonra, büyük
sığınmaya çalışıyor. Orhan’ın kuvvetleri kaçanları kova
stratejik, önemdeki Gelibolu’yu işgal etmiş ve beş yıl
lıyor. Bizans İmparatoru paniği önleyemeyince kendisini
içinde Trakya’nın güney bölgesini fethederek, Anado
bir halı üzerinde gemiye taşıttı ve İstanbul’a kaçtı.
lu’dan asker ve halk getirip yerleştirmişler; böylece kısa
Bizanslıları takip eden Osmanlı kuvvetleri Or
zamanda Avrupa yakasında güçlü bir köprü-başı kur
han’ın kumandası altında ordugahın bulunduğu Flokren
muşlardır. Bu köprü-başı, Osmanlılar’ın Avrupa’da Viya
Kalesi üzerine geldiler. Buraya sığınmaya çalışan Bizans
na önlerine kadar yayılan muazzam İmparatorluklarının
kuvvetleri kaleye giremediler, çünkü anahtar bulunama
başlangıcıdır. Bolayır’daki türbesinde yatan Süleyman
mış. Osmanlı askeri ile kale arasında kalan BizanslI
Paşaya, tarih yapan büyük Türk fatihleri arasında yer
lardan birçoğu kılıçtan geçirildi. Nihayet kale kapısı
vermek gerekir.
açıldı ve kalan Bizans askeri kaleye sığınmayı başardı.
Süleyman Paşa’nm bu başarısının arkasındaki tarihi
İstanbul’dan gemi gelmesi için İmparator emir gönder
gelişmeleri şöyle özetlemek mümkündür. 1329-1344
mişti; gelen gemilerle Bizans askerlerinden kalanlar
yıllarında İzmir’den donanması ile Trakya’ya deniz sefer
İstanbul’a ulaşıp canlarını kurtardılar.
leri yapan Aydınoğlu Umur Bey, Balkan fetihlerini haO S M A N II
SİYASET
zırlayan ilk büyük gazi beydir. O, bu seferlerinde, İstan
sağlamıştır. Dönüşte, Süleyman Paşa, ertesi sene yapıla
bul’da Yuannis V. Paleologus’a karşı İmparatorluk iddi
cak sefer için Boğaz’ın Avrupa yakasında, Tsympe deni
asıyla Trakya’da faaliyette bulunan Kantakuzenos ile iş
len kalede, bir kısım Osmanlı askerini bırakmış, kaleyi
birliği yapıyordu. Bu sayede, lıafif donanmasını, kıyıya
bir köprü-başı durumuna getirmiştir. Kantakuzenos’un,
çekiyor, Kantakuzenos’un müttefiki olarak Sırp ve Bul
bu kaleyi Osmanlı askerlerinden boşaltma için önerdiği
gar topraklarına akınlar yapıyor, gemileri ganimet dolu
büyük paralar Süleyman tarafından reddedilmiş, aksine
olarak İzmir’e dönüyordu.
o, bu köprü-başını, Anadolu’dan getirdiği yeni kuvvet
Umur Bey’e karşı Bizans, 1344’de bir Haçlı donan
lerle güçlendirmiştir. Rumeli’de yerleşen Karesili Beyler,
masını harekete geçirdi. Güçlü Haçlı donanması, aşağı
bir yandan Gelibolu, öbür yandan Tekirdağ ve Malkara
İzmir Kalesini ele geçirdi ve U m urun donanmasını yak
doğrultusunda fetihlere başlamışlardır. Gelibolu’yu ku
tı. Umur, bu kaleyi geri almak için yaptığı savaşta,
şatan Ece Bey, bir süre sonra ölmüş ve Gelibolu’ya yakın
1348’de şehit oldu (Kayda değer ki, bu şehadeti İbni
bir yere gömülmüştür. Türk yerleşmesi İstanbul’da bü
Battuta Suriye’de işiterek İslâm dünyasının üzüntülerini
yük telâş uyandırmış, Bizans payitahtının hem Koca-
paylaştı). İzmir’in düşmesinden sonra, Batı’da gazâ hare
eli’de, Anadolu tarafından; hem Avrupa’da Trakya tara
ketinin önderliği Osmanlılar’a geçti. Şimdi, gazi grupla
fından kuşatılmakta olduğuna tanık olmuşlardır.
rı Osmanlı bayrağı altına koşuyor ve Çanakkale üzerin
Bu arada Süleyman Paşa, merkezi Biga’ya yakın Ke
den Trakya’ya akına gidiyorlardı. Umur Gazi, ölmeden
mer Limanında 3000 kişilik bir kuvveti gemilere bin
önce, müttefiki Kantakuzenos’a Orhan’la ittifak yapma
dirmiş ve karşı kıyıda Kozludere’ye çıkarma yapmış, Bo-
sını tavsiye etmiştir. Türk yardımı, Kantakuzenos için,
layır’ı fethetmiştir. Bu arada, 13 54’te, beklenmedik bir
hem İstanbul’daki rakipleri, hem de Edirne ve İstanbul’u
tabii olay, 1 Mart’ı 2 M art’a bağlayan gece meydana ge
almayı tasarlayan Sırp Kralı Stefan Duşan’a karşı en et
len şiddetli bir deprem sonucu, Gelibolu ve civar kalele
kin askeri yardımı oluşturmaktaydı. Gerek Umur, gerek
rin surları yıkıldı. Osmanh kuvvetleri derhal bu kaleleri
se Orhan, Kantakuzenos’la ittifak yapmayı Rumeli’ye
işgal ettiler. Depremi, bütün çağdaş kaynaklar kaydet
akınları için gerekli görüyorlardı. Osmanlılar, 1335’te
miştir. Olayı Tanrı’nın lütfü olarak yorumlayan Osman-
Karesi Beyliğinin tamamını işgal ederek Çanakkale Bo-
lılar, Rumeli’yi kesinlikle boşaltmamaya karar verdiler,
ğazı’na ulaşmışlardı. Karesili Beyler; Ece Bey, Gazi Evre-
yeni kuvvetler ve Karesi’den gelen göçmenler Boğaz’ın
nos, Hacı Ilbeyi, Gazi Fazıl Osmanlılar’ı Çanakkale’nin
Avrupa yakasına geçmeye başladılar. İstanbul’da halk, is
öbür yakasında yerleşmeye teşvik eden gazilerdi.
yan ederek bu durumdan suçlu sayılan Kantakuzenos’u
Kantakuzenos, 1346’da kızı Teodora’yı Orhan’a eş
tahtı bırakmaya zorladı. O zaman, Osmanlılar için elve
olarak vererek, Osmaıılı’yla ittifakı pekiştirdi. 1347’de,
rişli bir durum da, Sırp Çarı Stefan Duşan’ın ölümü ve
Kantakuzenos, Orhan’ın yardımıyla İstanbul’a girdi ve
Sırp İmparatorluğu’nun parçalanmasıdır (1355). Böyle
Yuannis V ile ortak İmparator ilân edildi. Bu tarihte, Bi
ce, Osmanlılar karşısında en büyük rakip ortadan kalk
zans, Orhan’ın himayesi altına girmiş sayılabilir. Şimdi,
mış bulunuyordu.
İmparator Kantakuzenos, Sırp K ralına karşı Osmanlı
Bu olağanüstü olaylar, Süleyman Paşanın ve Kare
kuvvetlerini kullanarak Trakya’da, Bizans egemenliğini
sili gazilerin azim ve kararı sonucu, Türkler’in Balkan-
koruyabiliyordu. Bizans’a yardıma koşan Süleyman Paşa,
lar’da yerleşmesi artık kesinleşmiş bulunuyordu. Bizans
1352 yılında, Trakya’da ilerleyen bir Sırp ordusunu boz
İmparatoru Yuannis V, bütün ümidini Avrupa’dan gele
guna uğrattı. Süleyman Paşa, Edirne’ye gitti, Kantaku-
cek bir Haçlı seferine bağlamış bulunuyordu. İmparator,
zenoslar tarafından kurtarıcı olarak karşılandı. Osmanlı
1355 yılı sonuna doğru 6. Innocent’e elçiler göndererek
kaynaklarında, 1361 Edirne fethi ve 1371 Çirmen, (Sırp-
Roma Kilisesiyle birleşme vaadinde bulunuyor ve acilen
sındığı) Savaşı ile, Süleyman Paşanın 1352’deki bu ha
bir Haçlı ordusunun yola çıkarılması için yalvarıyordu.
rekâtı karıştırılmıştır. Bununla beraber, Süleyman Pa-
Fakat 1357 yılında olaylar birden Osmanlılar aleyhine
şa’nın 1352 zaferi, kendisine Rumeli’de yerleşme imkânı
döndü.
O SM A N LI
SİYASET
Orhan’ın 12 yaşındaki oğlu Halil, 1357 yazında Fo-
sizlik içinde idiler. Fakat Karesili Gazi Beyler, boşaltma
ca’lı Rum korsanlar tarafından İzmit Körfezinde, esir
ya kesinlikle karşı olmalıdırlar. Cinbi ve Gelibolu fethin
edildi. Bu arada Rumeli fatihi Şehzade Süleyman Pa-
den sonra, Karesi’den halk, Rumeli’ye geçip yerleşmeye,
sa’nııı ölümü haberi geldi. Bu talihsiz olaylar, Osmanlı-
köyler kurmaya başlamıştır. Süleyman’ın ölümü üzerine
Bizans ilişkilerinde bir dönüm noktası oluşturmuştur.
Orhan, onun yerine oğlu şehzade Murad’ı deneyimli bir
İhtiyar ve hasta olan Sultan Orhan, oğlu H alil’in kurta
kumandan olan Lalası Şahinle beraber Gelibolu’ya gön
rılması için İmparator Yuannis V, Palaeologus’a başvur
derdi. Bizans ve Osmanlı kaynaklan, Chalcocondyles ve
du. Bizans diplomasisi, durumdan yararlandı ve Orhan’a
Düsturnâme, Süleyman’ın ölümü üzerine Murad’ın der
bir anlaşma imzalattı. Buna göre Orhan, Bizans toprak
hal Rumeli’ye gönderildiğini kaydederler. Fakat 1357-
larına karşı her türlü saldırıyı durduracak, oğlunu kur
1359 arasında Halil kurtarılıncaya kadar, Murad hare
tarmak için Foça’ya gönderilecek gemilerin bütün mas
ketsiz bekledi.
raflarını üzerine alacak, İmparatorun o zamana kadarki
H alil’in kurtarılması için Bizans İmparatoru 1358
borçlarını affedecekti. Orhan, aynı zamanda Trakya’da
baharında üç kadırgasıyla Foça üzerine hareket etti. O r
Kantakuzenos”nu oğlu Mateos’a yardımdan vazgeçmeyi
han’ın dostu; Saruhan Beyi İlyas da aynı zamanda kara
ve İmparator Yuanııis’i desteklemeyi vaad ediyordu.
dan yürüdü ve şehri kuşattı. Fakat sonuç alamadılar.
Bu anlaşma ile Osmanlılar, Rumeli’de Osmanlı
İmparator, Orhan’a danışmadan İstanbul’a döndü. Eski-
topraklarını genişletmek için şimdiye kadar Kaııtakuze-
Foça’nın hâkimi Kalothetos, Halil için büyük bir meb
nos ailesi ile yaptıkları işbirliği politikasından vazgeçi
lağ koparmak için direniyordu. Orhan, anlaşmayı boza
yor, önemli bir bekleme ve gerileme dönemine girmiş
cağını söyleyerek tehdit etti. İmparator, derhal Orhan ile
görünüyorlardı. Gerçekten, 1359’da Halil kurtarılıncaya
buluşma isteğinde bulundu. Prikoııisos Limanı’nda O r
kadar, Rumeli’de Osmanlı’nın yayılma faaliyetleri dur
han’ı ziyaretle yatışdı ve aynı yıl içinde tekrar Foça’ya
du.
gitti. Foça’ya yeni sefer de sonuç vermedi. 1359 baharın Bu arada 1358’de, Osmanlı müttefiki Mateos Kan-
da Kadıköy’e gelen Orhan ile kıyıya gemisiyle gelen
takuzenos, Dimetoka’da Sırp yadımıyla İmparator güçle
İmparator arasında elçiler aracılığıyla görüşme başladı.
ri tarafından sıkıştırıldı ve esir edildi. Böylece Bizans,
Bizans, Orhan’ın güç durumundan sonuna kadar yarar
Trakya’da durumu kendi lehine çevirmiş bulunuyordu.
lanmak istiyordu. Orhan’a yeni koşullar kabul ettirildi.
Orhan’la yapılan anlaşmada İmparatorun eski borçların
Orhan, fidye olarak, 30 bin Venedik altını ödedi.
dan söz edilmektedir. Bu kayıt Bizans’ın daha bu tarih
Halil kurtarıldı. İstanbul’a getirilip, Yuannis’in küçük
te, Osmanlıya haraç ödemeye başlamış olduğunu kanıt
kızı İren ile nişanlandı ve İmparator tarafından İzm it’e
lamaktadır. Gerçekten 1334’te İzm it’i rahat bırakmak
getirildi. İmparator, H alil’in Orhan’dan sonra, tahta geç
karşılığı İmparator, yıllık bir haraç ödemeyi kabul etmiş
mesi vaadini de aldı. Bizans böylece, H alil’in şahsında
ti. Kesin olarak biliyoruz ki, Bizans 1371 Meriç Sava-
Osmanlılar’la bir barış ve denge dönemi açmayı arzulu-
şı’ndan sonra, Osmanlılar’a yıllık 15 bin hyperpera, yani
yordu. Çağdaş Bizans tarihçisi Gregoras’a göre, Orhan
7500 Venedik altını haraç vermeye başlamış, tam bir Os-
bu düzenlemeyi kabul etti. Rumeli’deki şehzade Murad
manlı bağımlısı durumuna düşmüştür. Bu arada Bizans
ise, bu politikaya karşı idi ve Karesili Gazi Beyler ve La
diplomasisi, aynı zamanda Osmanlı’ya karşı en etkin bir
lasıyla birlikte, gaza ve yayılma politikasında kararlı idi.
silah olarak Batı’dan bir Haçlı donanmasını harekete ge
Trakya’da Bizans’a karşı savaş ve başarı kendisine taht
çirmek için çabalarını yoğunlaştırmakta idi.
yolunu açacaktı. Çağdaş Bizans tarihçisi Gregoras, Halil
Süleyman, rivayete göre, Rumeli’nin terkedilmesi
gelinceye kadar iki yıl Trakya’da askeri harekâtın durdu
gibi bir olasılığın önüne geçmek için ölüm döşeğinde,
ğunu doğrulamaktadır. Bu arada şu noktayı belirtelim
cesedinin Bolayır’da gömülmesini ve yerinin belli edil
ki, Türk-Moğol geleneğini izleyen Osmanlılar’da, hü
memesini vasiyet etmişti. Gaziler yeni durum karşısında,
kümdarlık için bir veraset kanunu yoktu. Kimin tahta
Anonim Tevârîh-i Âli Osman’da belirtildiği gibi, ümitOSM A N LI
geçeceğini olaylarla Tanrı’nın iradesi belirlemelidir. I SİYASET
Murad, büyük oğul olarak, en ileri uca, ordunun başına
düşündüklerini yazmakta idi. Papa ise, mümessili nun-
gönderilmişti. Bu durum kendisi için, hukuken olmasa
cio Pierre Thomas’ı Macaristan’a ve İstanbul’a göndere
da fiilen saltanatı garanti etmekteydi. Ama bu ancak Ru
rek bir Haçlı seferi için faaliyete geçmişti. Sonradan Hı
meli’de onun gerçekten büyük bir fetih başarıyla gerçek-
ristiyan Avrupa’da bir Haçlı kahramanı olarak kutlanan
leşebilirdi.
Thomas, büyük gayret gösterdi. Papanın talimatıyla il
Bu iki yıl içinde Anadolu’dan Rumeli’ye göç devam
kin Buda’ya giderek Venedik ve Macaristan arasında ba
edecek Rumeli Uc’u güçlenecektir. Orhan’ın Süleyman
rışı sağlamaya çalıştı. Papalık daha bu tarihte Osmanlı
için Bolayır’da yaptırdığı imarete ait 1360 tarihli vakfi
ilerlemelerinin Avrupa için tehlikesini fark etmiş, İstan
yede bu bölgede Türkçe adlar taşıyan birçok köy ve çift
bul’un kilidi sayılan Gelibolu’nun geri alınması için bir
liğin kurulmuş oluduğunu görüyoruz. Yunan kaynakları
Haçlı kuvvetini harekete geçirmeye çalışıyordu. Osman-
da bu göçü kanıtlamaktadır. Osmanlı Rumeli’si böylece
lılar’a karşı bu ilk Haçlı Seferi Thomas’ın çabalarıyla
birkaç yıl içinde oldukça geniş bir bölgede ortaya çıkmış
1359’da gerçekleşecektir.
bulunuyordu. Gregoras, Süleyman’ın sağlığında devletin genel politikasını yönlendirdiğini ifade etmektedir.
E D İR N E 'N İN FET H İ
Öbür yandan onun ölümü ve Bizans idaresinin Haçlı ça
Türkleri Trakya’dan atmak için, Bizans İmparatoru,
baları herşeyi tehlikeye atmaktaydı. Durum gerçekten
1335’ten itibaren bir yandan Trakya’da askeri hareketa
Osmanlı Devleti’nin geleceği bakımından tehlikeli bir
başlıyor, öbür yandan Papa ile Haçlı yardımı için diplo
durum arz ediyordu. Bizans Orhan’la anlaşma düzenler
matik temasa geçiyor. Papa 1356 yılında Pierre Thomas’ı
ken öbür yandan Rumeli’de acele bir Haçlı kuvveti gön
Macaristan yoluyla İstanbul’a gönderiyor. Piere’nin Ma
derilmesi hususunda ümitliydi.
caristan’a uğraması, Venedik ile Macaristan arasında Dal
Bizans, Haçlı yardımıyla denizden boğazları kes
maçya üzerinde çıkan savaşı sona erdirmek ve Macar kuv
mek, Rumeli’deki Türkler’i Anadolu’dan ayırıp yok et
vetlerinin Haçlı seferine katılmasını sağlamaktır. Macar-
mek stratejisini izlemekteydi. Osmanlılar için cidden
lar karadan, Venedik denizden bu sefere katılacaklar. Bu
kritik bir durum ortaya çıkmıştı. Bu plan, 14-15. yy’lar-
proje Osmanlıları Avrupa’dan atmak için tasarlanan ilk
da bütün Haçlı projelerinde izlenen bir plan olacaktır.
Haçlı planıdır.
imparator Yuannis, kiliselerin birliği vaadiyle Papa
Bizans, Avrupa için hem siyasi hem ekonomik ba
VI. înnocent’in (1352-1362) Türkler’e karşı bir Haçlı
kımdan çok önemli sayılıyordu. Herşeyden önce, İstan
Seferi düzenlenmesi için çabalarına Gelibolu’nun düşme
bul İslama karşı son direnç kalesi olarak düşünülüyor.
sinden hemen sonra 1355'te başlamıştı. İlkin beş kadır-
Avrupa öbür taraftan Bizans’ın ticareti, ekonomisi o za
galık bir donanmanın derhal harekete geçmesini, arka
man Latin milletlerin yani Venedik, Ceneviz ve Fransız
sından geniş ölçüde bir Haçlı ordusunun gönderilmesini
ların elindeydi. İstanbul düşerse, Doğudaki kolonileri
istiyordu. Bunun için İmparator, oğlu Manuel’i Avig-
düşebilir. Bu sebepten Papa ikinci kez, 1359’da Pierre
non’a, Papanın yanına rehin olarak göndermeyi bile ka
Thomas’ı 20 kadırgalık bir deniz kuvvetiyle İstanbul’a
bul ediyordu. Ertesi sene İmparator, Levant’ta kolonileri
gönderdi. Bizans donanmasıyla, bu donanma Çanakkale
olan devletleri Venedik, Ceneviz Cumhuriyeti ve Rodos
Boğazına iniyor. Türklerin geçit yeri olan Lapseki’ye çı
şövalyelerini Osmanlılar’a karşı harekete geçirmeye çalış
karma yapıyorlar. Osmanlılara karşı, bu ilk haçlı seferi
tı.
için iki kaynağımız var. Birisi, sonradan aziz mertebesi Fakat bütün bu çabalar boşa gitti. Haçlı için güçlü
ne yükseltilen Pierre Thomas ’ın hayatı hakkında Phlipe
devlet Venedik, Dalmaçya sorunu yüzünden Macaristan
Mesierre’nin yazdığı eser. İkincisi Osmanlı anonim Teva-
ile 1357 baharında yeniden savaşa başlamıştı. Senato, Bi
rih-i Ali Osman’daki kayıttır. Osmanlı rivayetinin bu
zans için durumun ciddiliğini anlamıyordu. İstanbul’dan
Haçlı seferiyle ilişkisi şimdiye kadar bilinmiyordu. Savaş
Venedik balyozu durumun ağırlığını bildirmekte; İstan
hakkında bu iki kaynak birleşiyor, tamamıyla birbirini
bul Rumlarının Venedik’in himayesi altına girmeyi bile OSMANLI
tamamlıyor. Osmanlı kuvvetleri pusuya girmiş, çıkarılan I SİYASET
Haçlı askeri üzerine birden saldırıyorlar, düşman bozgun halinde gemilerine kaçıyor, yıl 1359-
Osmanlılar için Halil’in esareti dolayısıyle iki yıl (1357-1359) bir duraklama dönemidir. Bu zaman içinde
Haçlılara karşı bu başarı, Osmanlıların Avrupa’da
Anadolu’dan yeni göçlerle Rumeli’deki Köprübaşı berki
kalmalarını kesinleştirmiştir. Garip olanı, tarihlerimizde
tilmiş, o tarafta yeni bir atılım için yeni kuvvetler top lanmıştı. Süleyman Paşa’nm ölümünde Trakya’da sınır,
bu olayın tamamıyla meçhul olmasıdır. Literatürde Osmanlı’nın Edirne fethi için çeşitli ta
batıda Keşan-İpsala arasında Yayla Dağından Marmara
rihler verilir. Çoğunlukla Edirne’nin 1363, 1364,1369 tarihleri verilir, yahut 1371 Çirmen Savaşı sonucu alın
tarafında Tekirdağı güneyinde Bakacak Tepesi ve Ho-
dığı ileri sürülür. Aşağıda anlatılacağı üzere Sırplar ve
rın ötesinde kalıyordu. Akınlar bu sınır ötesinde Edir
ra’dan geçmekte idi. Tekir Dağı ve İpsala, henüz bu sını
Bizans 1371 ’de Edirne’yi Osmanlılar’dan geri almak için
ne’ye kadar genişletilmişti. Rumeli Beylerbeyliğinin çe
gelmişler ve yenilmişlerdir. Gerçekte Edirne, ondan on
kirdeği böylece Süleyman Paşa zamanında kurulmuştur.
sene önce, 1361’de Şehzade Murad ve Lalası Şahin tara
Paşa sancağı terimi de o zaman ortaya çıkmış olmalıdır.
fından fethedilmiştir. Ondan önce, 1352’de Süleyman
Edirne fethinden ve Murad tahta geçtikten sonra Edir
Paşa, Bizans İmparatoru Kantakuzenos’un müttefiki ola
ne’de yerleşen Lala Şahin, Paşa ünvanıyla ilk Rumeli
rak Sıplar’ı yenmiş, Edirne’yi ve Trakya’yı bir Sırp istilâ
Beylerbeyi olacaktır. Fakat Hıristiyan güçler donanmala
sından kurtarmıştır. O zaman Balkanlara hakim Sırp
rıyla Boğaza egemen olduklarından Rumeli’deki Os-
Kralı Stefan Duşan, Trakya ve İstanbul’u alarak bir SırpGrek İmparatorluğu kurmayı tasarlıyordu. Sırplar’ı püs kürten Süleyman Paşa, Kantakuzenos ile beraber Edir ne’ye girmiştir. Osmanh tarihleri bu arada Chalcocondyles bu olayı Edirne’nin Süleyman Paşa tarafından fethi
manlı varlığı daima tehlike altında idi. Batı’da Haçlı plânlarında daima Boğazlar’ı kesmek ve Rumeli’de yar dımsız kalan Türkler’i yok etme plânı ileri sürülecektir. 1359’da Halil kurtarılır kurtarılmaz, Şehzade Murad ve Lala Şahin kumandasında Osmanlılar’ın Trak
olarak kaydederler. Bu tabii yanlıştır. Araştırıcıları yanıltan ikinci nokta; Murad’ın Edir ne’yi sultan olduktan sonra fethettiği hatasından kaynak lanıyor. Bizans kısa kronikleri Ankara Alaeddin Camii Kitabesi ve çağdaş İtalya tarihçi Villani, Orhan’ın Mart
ya’da sistemli fetih harekâtı başlamıştır. Bunu Grek ve İtalyan kaynakları belirtmektedir. Akıncılar, İstanbul surları önünde görünmüştür. Osmanh kaynakları da 1359’da başlayan büyük taarruzu belirtirler ve gazilerin
1362’de öldüğünü ve Murad’ın o tarihte Osmanlı tahtı
İstanbul yolu üzerinde Çorlu Hisarı’nı aldıklarını kayde
na oturduğunu kesinlikle bildirmektedirler. Jireçek ve
derler. O zaman İstanbul’da kendini gösteren panik,
Uzunçarşılı, Edirne’in Sultanı Murad tarafından ancak
İtalya’ya kadar yankı yapmıştır. Murad ve Lala Şahin,
bu tarihten sonra fethedilmiş olabileceğini düşünüyor;
Çorlu’yu aldıktan sonra, İstanbul-Edirne yolu üzerinde
fetih tarihi olarak 1363 yılını veriyorlar. Uzunçarşılı,
başlıca hisarlar üzerine yöneldiler. Asıl amaç, Edirne idi.
Murada karşı Anadolu’da ortaya çıkan isyanlar dolayı
Osmanlı kumandanı Edirne üzerine yürüken gerisini gü
sıyla, Edirne fethinin daha sonra, 1364-1365 yıllarında
venceye almak için ve İstanbul’dan gelebilecek bir kuv
olabileceğini tahmin etmektedir. Zachariadou ve onu iz
veti durdurmak için bu hisarları ele geçirmek gereğini
leyenler fetih tarihini daha sonraki yıllara 1369’a kadar
yerine getirmişlerdir. Bu harekât hakkında Osmanlı kay
ertelemektedirler. Jireçek ve ötekilerini yanıltan nokta,
nakları ayrıntılı bilgi sağlamaktadır.
Murad’ın sultan olduktan sonra, Edirne’yi fethettiği inancıdır. Bu hatayı Neşrî ve öbür Osmanlı kaynaklan da
A N A D O LU 'D A OSMANCI YAYILIŞI
yapmıştır. Halbuki, Süleyman Paşanın 1357’de ölümü
Gazanın en kudretli mümessili sıfatıyle O sm anlIla
üzerine Orhan, oğlu Murad’ı Lalası Şahinle beraber Ru meli’ye göndermişti.
rın yarım asır içinde nasıl Gazi beyliklerin başı, sabib alucat, durumuna yükselmiş olduklarını yukarıda görmüş
Onlar 1361 tarihinde Edirne’yi almışlardır. Yani Murad bu fethi, şehzedeliği zamanında başarmıştır. Şim
yasi merkez olan Ankara’nın zaptı ile Osmanlılar ilk de
di bu durumu aşağıda ayrıntılarıyla anlatacağız.
tük. 13 54’de Ertena oğullarına ait mühim bir iktisadi-sifa eski Selçuklu-Moğol sahasında bir yayılma hareketin-
OSMANLI
I SİYASET
de bulunuyorlardı. Başka ifade ile bu fetih, uçlardan
hassa Karamanoğulları’nın Hıristiyanlarla ittifak etmele
İslâm hinterlandına doğru yayılışın başlangıcını teşkil
ri üzerinde durmuşlardır ki, Batı kaynakları bunu teyit
ediyordu. Fakat bu genişleme Osmanlıları Anadolu’da
etmektedir.
Sivas emiri Ertena oğlu ve onun yakın müttefiki kuvvet
Osmanlıların Anadolu’da ikinci yayılma istikameti,
li Karaman oğlu ile ciddi bir mücadeleye sürükledi. Gü
İran ipek yolu üzerinde idi. Onlar, Ankara’yı 1354’de al
neyde Türkmen uc beylerinin en kudretlisi olup Moğol-
makla kalmamışlardı. Şimdi Ankara veya Bolu üzerinden
lara karşı uzun bir mücadeleden sonra Selçuk sultanları
hareketle doğuda Tokat, Amasya bölgesindeki küçük
nın eski pâyitahtı Konya’da kesin olarak yerleşen Kara
emirleri, Sivas’ta Ertena oğulları yerine geçen Sultan Ka
man oğullan kendilerini saltanat-i Rûm’un , yani Selçuk
dı Burhaneddin’e karşı himaye etmekte idiler. Murad I.
lulara ait Anadolu hakimiyetinin vârisi ve diğer uc bey
Sırplara karşı 1389’da Balkanlara geçtiği zaman, Kadı
lerinin hâmisi sayıyorlardı. Bu iddia, Karamanlı Yarca-
Burhaneddin’in kumandanları Osmanlılara karşı saldırı
nî’niıı Şehnamesinde açık ifadesini bulmuştur. Rume
için tam fırsat olduğunu ileri sürdüler. Fakat Kadı, bu
li’de gazâ başarıları ile fevkalâde kuvvetlenen OsmanlI
nun İslâmî zayıflatmak ve küffarı kuvvetlendirmek de
lar, Anadolu’da aynı iddialarla Karamanlıların karşısına
mek olacağını söyliyerek reddetti. Bununla beraber Mu-
çıktılar. Onlar, Murad I. devrinde güneylerindeki Türk
rad’ın Kosova’da şehit düştüğü haberi erişir erişmez,
men beyliklerini barışçı vasıtalarla, tehditle ve icabında
Burhaneddin Mürüvvet Bey eliyle Kırşehir’i, Beyşehir’i
harple ilhakettiler veya kendilerine tâbi hale getirdiler.
ve Germiyan oğlu Osmanlı işgali altındaki ülkesini geri
Bu eski gazi beylere genellikle Rumeli’de zengin timar-
aldılar.
lar vermekte idiler. Osmanlılar Anadolu’da savaşsız mak
Evvelâ Osmanlı üstünlüğüne karşı Anadolu’da Ka
satlarına erişmeyi tercih etmekte idiler. Zira bir Müslü-
raman oğulları idaresinde kendini gösteren direnme ni
manın, hele bir gazinin diğerine silah kullanması dinin
hayet 789/1387’de Murad I’in Konya üzerine yürümesi
m enettiği bir şeydi (Kuran, Nisa suresi, ayet 90). Böy
ve burada bir meydan muharebesini kazanması neticesin
le bir şey Osmanlıların gazi şöhretini gölgelendirirdi.
de bertaraf edildi. O sırada Balkanlarda Sırp, Bulgar,
Onun için onlar zorla yaptıkları ilhakları meşru göster
Bosna İslav devletleri arasında Osmanlı hakimiyetine
meğe çalışmışlardır. Karamanlılarla Osmanlılar arasında
karşı ayaklanma ve birleşme husûle geldi. 790/1388’de
her iki tarafın hakim olmağa çalıştıkları Hamid oğulları
Şişman’ın Bulgaristan’ı işgal edildikten sonra ertesi ba
ve Germiyan arazisini Osmanlılar şer’an satın alma ve ci
har Murad, Sırplara karşı Kosova ovasına indi. Burada
haz suretiyle ele geçirdiklerini iddia ediyorlardı. Kara
kazanılan zafer (15 Haziran 1389) Osmanlıların Balkan
man oğulları Ankara gibi eski Selçuklu arazisine dahil
larda da üstün bir kuvvet olarak kalacaklarını ispat etti.
Hamid-eli arazisinin işgalini hiç bir zaman kabul etmek
Osmanlı Sultanları, İslâm aleminde gazi şöhretleri
istemediler. Karaman-Osmanlı mücadeleleri bilhassa bu
ni korumaya ve kuvvetlendirmeye, siyasi gayelerle, son
bölge üzerinde toplanmıştır.
derecede önem vermekte idiler. Rumeli’de büyük gaza
Osmanlılar, Karaman oğulları ve genellikle öteki
başarılarından sonra doğu İslâm hükümdarlarına fetihnâ-
müslüman devletlerine karşı harb açarken, bunu Şeriata
meler, ganaîm’den hisse ve esirler gönderirlerdi. Yıldı
uygun ve kendilerini mazur göstermek için ulemadan
rım Bayezid’in 1396’da Niğbolu’da Haçlı ordusuna kar
fetva almışlardır. Küffara karşı gaza ile meşgul bulunur
şı kazandığı zaferden sonra Kahire, Bağdad ve Tebriz’e
ken geriden taarruz ederek gazilerin vazifesini görmeğe
gönderdiği esir şövalyeler sokaklarda dolaştırılmış ve Os-
engel olanlara karşı harp farz-i ayn görülüyordu. Kara
manlılar için büyük gösterilere vesile olmuştu. Osmanlı
man oğulları ve diğerleri âsî sayılıyordu. Bu görüş Os-
sultanlarının gazi şöhreti onlara siyasî büyük yararlar
manlı kaynaklarında her defasında tekrarlanmıştır. Mu
sağlıyordu.
rad II Karamanoğlu’na karşı 1444’de açacağı seferi İslâm
Timur’un etrafındakiler Gazi Sultana karşı saldırıyı
âlemi ve bilhassa Şahruh yanında meşru göstermek için
uzun zaman iyi görmediler. Timur, Ankara’da Bayezid’i
tarafsız Mısır ulemasından fetva almıştır. Osmanlılar bil
tutsak aldıktan (1402) sonra, Haçlılar elinden İzmir’i ge-
OSM AN1.I I
SİYASIT
ri alarak kendisi de bir gaza gösterisi yapmak gereğini
Özetle, Murad, 1380’e doğru Anadolu ve Rume
duydu. 1420’ye doğru Mehmed I, Timur’un halefi Şah-
li’de vasal beylerden ve prenslerden oluşmuş bir impara
ruh’un tehditlerini önlemek için mektubunda gazi sıfatı
torluğun başında bulunuyordu. Bu bağlılık şu koşullar
nı belirtiyor ve gaza için küffara karşı hareket etmek üze
altında gerçekleşiyordu: Osmanlılar ilk yardım veya itti
re olduğunu bildiriyordu. Murad II de Karaman oğluna
fak ilişkilerini bir takım ödevler yükliyerek bir tâbilik
karşı seferini mazur ve meşru göstermek için, Şahruh’a
haline çevirmekte idiler. Tam bağlılık halinde Osmanlı
yazdığı mektupta onun geriden saldırarak gazaya engel
hükümdarı bu beylerden veya prenslerden oğullarını re hine alıyor, yıllık haraca bağlıyor, seferlere bizzat gelme
olduğunu beyan ediyordu. İstanbul Fatihi büyük başarısından sonra Mısır Sul
lerini veya oğulları kumandasında bir yardımcı kuvvet
tanına gönderdiği fetihnâmede ona “hacc vazifesini ihya”
göndermelerini istiyordu. Bununla birlikte bu vasal dev
görevini bırakıyor, kendisini İslâm âlemi içinde “gaza ve
letleri hükmü altında tutmak için Uc beylerinin daimi
cihad ehlini teçhiz etmek” vazifesinin tek mümessili ola
baskısı kalkmış değildi. İtaatten ayrıldıkları an toprakla
rak takdim ediyodu. Memlûkleri yenen I. Selim Hadim
rı dâr al-harb oluyor, ülkeleri akıncıların dehşet saçan
al-Harameyn al-Şerifeyn unvanını alırken ve oğlu Kanu
akınlarına tekrar sahne oluyordu. Esasen Murad I devrin
ni Süleyman Halife-i Ruy-i Zemin sıfatını kullanırken
de üç istikamette Balkanların başlıca yolları ve merkez
herşeyden evvel İslâmî koruyan gazi sultanlar oldukları
leri Osmanlılar tarafından işgal edilmiş bulunuyordu:
nı belirtmekte idiler. İslâm âleminde gazâ Osmanlılarla
Orta kolda Meriç vadisi, sağ kolda Tunca vadisini takib
siyasi nüfuz ve hakimiyetin kaynağı olarak o kadar önem
ederek Balkan dağları eteklerine daha 1366 yıllarında
kazandı ki, İslâm hükümdarları onlar gibi gazi sıfatı al
varılmıştı. Oradan Sofya 1385’lerde, Niş 1386’da zapto-
maya başladılar. Fakat onlardan hiç biri Avrupa’da, Hind
lundu. Güneyde Evrenuz idaresindeki uçta 19 Eylül
Okyanusunda ve Akdeniz’de daimi sefer halinde İslâmî
1383 de Serez düştü ve Selanik kuşatması başladı. Sela
koruyan Osmanlı Padişahları ile boy ölçüşemezdi. Bu se
nik, 1387 Eylülünde teslim oldu. Balkan devletlerinin
bepten Batı Hıristiyan dünyasının Asya’yı ve İslâm
parçalanmış ve biribirine rakip olmaları, Osmanlıları,
memleketlerini tehditleri arttığı nisbette Osmanlıların
müttefik veya hâmi olarak bulmaları ilerlemeleri kolay
İslâm dünyasında nüfuz ve hakimiyeti yayıldı ve Osman-
laştırdı. Meselâ, 1365-66’da Bulgaristan’ın Macaristan
lılar bundan siyasi bakımdan meharetle istifade etmesini
ve Eflak, tarafından istilâya uğraması, Karadeniz kıyıla
bildiler. Avrupa’da olduğu gibi Asya’da da Osmanlı ya
rında Amadeo’nun Haçlı donanması tarafından taarruza
yılışının esas sebebi gazâ idi.
maruz kalması, onu Osmanlıların tabii bir müttefiki ha line getirdi. Kıral Şişman, vaktile Kantakuzenos’un yap
M U R A D I'İN BALKAN EG EM EN LİĞ İ
tığı gibi, Türk yardımını kabul etmiştir. 1366-1370 yıl
Bizans İm paratorunun yardım sağlamak için
larında Bulgar-Türk iş birliğine, ve Tuna üzerinde Türk
İtalya’da Papayı ziyareti (1369-71) ve Makedonya’daki
askerlerinin Bulgarlarla birlikte harekâtına ait tarihi ka
Sırp prenslerinin Meriç üzerine gelerek son ortak hareke
yıtlar vardır. Şunu da ilâve edelim ki, Eflak beyi Vladis-
ti (26 Eylül 1371 Çirmen savaşı) başarısızlıkla neticele
lav da 1373’de Türk ittifakını aramış ve Macarlara sırt
nince Bizans ve Balkan hükümdarları birbiri ardından
çevirmiştir. Gazâ bir hareket prensibi olmakla beraber,
Osmanlı himayesini tanıdılar. Daha 1372 veya 1373’de
Osmanlılar hakimiyetlerini yaymak için fırsatları kullan
İmparator John V Paleologus hiç bir üm it kalmadığını
makta ve kaypak bir siyaset gütmekte tereddüt etmiyor
görerek Murad I ile bir tâbiyet anlaşması yaptı, onun va-
lardı.
sali olarak Anadolu’daki seferlerine katılmaya başladı.
Osmanlılar Balkan anarşisi içine birleştirici dina
Sonra oğlu Andronicus IV Osmanlı himayesini sağlama
mik bir kuvvet olarak meydana çıktıkları zaman, Bizans
ğa muvaffak oldu, bir ara Osmanlı’nın onayı ile tahtı ele
ve Balkanlar yalnız siyasi bakımdan değil, sosyal ve dini
geçirdi (1376) karşılığında Gelibolu’yu Osmanlılara iade
bakımdan da derin bir tefrika içinde idi. Merkezi otori
etti (1379).
tenin yokluğu ve iç harpler, eyaletlerde senyörlerin topO SM A N 1,1 I
SİYASET
rak ve köylü üzerinde daha sıkı ve keyfî tasarruf ve tahak
ologlar, Theodor ve Manuel kaçmaya muvaffak oldular.
kümünün yerleşmesi sonucunu vermişti. Zayıf Bizans
Bayezid, Selanik’i geri aldı (19 Cumada II 796/21 Nisan
idaresi pronija topraklarını bu senyörlerin elinden alıp
1394). Bir taraftan da akıncılarını Mora’ya gönderdi, ve
merkezi kontrol altına sokmaya boşuna çalışıyordu. Top
İstanbul’u abluka altına aldı. Şehri uzun bir, abluka ile
rak üzerinde merkezle yerel büyükler arasında bu müca
İznik gibi teslim almayı umuyordu. Ondan sonra Macar-
dele şüphesiz Balkan tarihinin temel problemidir. Topra
ları ve Eflak’ı cezalandırmak üzere Macaristan’a bir sefer
ğa bağlı köylü, Paroikos senyöre mahsul vergisinden baş
yaptı. Bizzat kumanda ettiği ordu, güney Erdel’i çiğne
ka bir takım angarya hizmetleri yapmak zorunda idi,
dikten sonra Eflak’a girdi ve Argeş’de Mircea’ya karşı çe
odun ve saman temini, öküzleriyle senyör için haftada iki
tin bir savaş verdi (1394). Tuna’yı Nikopolis (Niğbolu)
veya üç gün hizmet bunların en yaygın ve en ağırı idi.
da aştı ve Bulgar Kıralı Şişman’ı tevkif ve idam ederek
Topraklarından kaçma ve senyörler arasında köylüyü top
Bulgar kırallığını temamiyle ortadan kaldırdı. Bu son
rağına çekmek için rekabet ve mücadele bu kötü koşul
hareketler Avrupa’da heyecan yarattı. Macar Kralı idare
ların doğurduğu bir durum idi. Osmanlı idaresi gelince
sinde bütün Batı Avrupa’dan gruplar halinde şövalyele
köylüyü himaye politikasını izliyerek âdeta bir içtimai
rin katıldığı bir Haçlı ordusu harekete geçti. Venedik
devrimin temsilcisi oldu (bak. ileride çitf-hane sistemi).
donanması Çanakkale boğazını tutarken bu Haçlı ordu su Nikopolis önüne kadar ilerledi. O zaman Bayezid, Bi
Harp meydanında vurulup düşen Ghazi Khudaven-
zans önlerinde idi. Muhasara altındaki Nikopolis’e, 10
digar, Murad I, yerine hemen orada oğlu Bayezid tahta
bin seçkin süvarisiyle yetişti ve onları tam bir bozguna
çıkarıldı ve kardeşi Yakub, bir iç harbi önlemek için,
uğrattı (25 Eylül 1396). Bu zafer, Avrupa’da korku ya
idam edildi.
rattı, İslâm âleminde gazi Sultanın nüfuz ve şöhretini en
BAYEZİD I'İN M ERK EZİY ETÇİ İM PA RA TO RLU K TEŞEBBÜSÜ,
yüksek noktasına çıkardı. Bu satvetle Anadolu’ya dönen Yıldırım, ertesi sene Konya’yı işgal ve Karaman oğlu devletine son verdi (1397 sonbaharı). 1398’de Kadı Bur-
T İM U R DARBESİ.
haııeddin’in devletini işgal etti ve Fırat vadisinde Mem-
Murad’ın ölümü haberi üzerine, Anadolu beyleri
lüklerin arazisine girerek Malatya, Albistan vb. şehirleri
yeniden ayaklanmış, Bizans bazı yerleri, bu arada Sela-
aldı. Böylece Yıldırım bir taraftan İslâm âleminin en bü
nik’i geri almıştı. Yıldırım Bayezid, Kosova zaferinin
yük Sultanı Memlûk Sultanı’na meydan okurken öbür
prestiji ile acele Anadolu’ya geldi, Batı Anadolu’daki ga
yandan Timur’un kendi hakimiyet sahası saydığı Doğu
zi beylikleri, yani Aydın, Saruhan, Menteşe, Hâmid ve
Anadolu’ya, Erzincan’a kadar uzandı. İstanbul’u son de
Germiyan’ın kalan kısımlarını bir yıl içinde işgal ve ken
recede sıkıştırdığından İmparator Manuel II bizzat Avru
di devletine ilhak etti. Sonra Karaman oğlu üzerine yü
pa’ya giderek yeni bir Haçlı seferi tahrik etmeye çalıştı.
rüyerek onu sulha mecbur etti (793/1391)- Kastamonu
Böylece 1398’de Gaziler Sultanı, Anadolu ve Rumeli’de
beyi Candar oğlu Süleyman’ı ezdi ve beyliğini ilhak etti.
küçük devletleri ortadan kaldırarak kısa zaman içinde
Fakat daha ilerde Amasya bölgesinde, karşısına Sivas Sul
kurmuş olduğu İmparatorluğu Batıda ve Doğuda cihan
tanı Kadı Burhaneddin güçlü bir rakib olarak çıktı. Ba
şümul bir mücadelenin önüne çıkarmakta idi. Timur’la
yezid, Anadolu’da hakimiyetini kurduktan sonra Macar
Fransa kralı arasında elçiler gidip geldi. Nihayet Timur
himayesi altında Eflak’ın Tuna’nın beri tarafında Silistre
Ankara civarında Çubuk ovasında Bayezid’in henüz kay
ve Dobruca’da yerleşmesine karşı harekete geçti; Tuna
naşmamış İmparatorluk ordusunu ezdi ve Yıldırım’ı esir
Bulgaristanını ve Dobruca’yı işgal etti (Trnovo’nun kesin
etti.
işgali 7 Ramadan 795/17 Temmuz 1393). Rumeli’deki
FETRET VE KALKINMA NEDENLERİ
bütün vassal hükümdarları Kara Ferye’de Q/erria, başka larına göre Serez de) huzuruna çağırdı. Böylece onlar üze
Bayezid, elindeki kuvvete ve zaferlerine güverenek
rinde metbûluk haklarını kuvvetlendirmek ve Venedik’e
Murad devrindeki vasal beyliklerden mürekkep İmpara
temayül eden Paleologları cezalandırmak istiyordu. Pale-
torluğu merkezi bir idareye tâbi, gerçek merkezî bir
O SM A N U
I
SİYASET
İmparatorluk haline getirmege çalışıyordu. Şiddetle ha
nin bağımsız faaliyetleri sonucu bazı ilerlemeler de yap
reket etti. Balkanlar’da Macaristan’a meydan okdu, Geli
tılar. Osmanlılar, Rumeli’den geri gelerek Anadolu’da
bolu’da tahkimli bir deniz üssü meydana getirerek Ça
üstünlüklerini yeniden kurdular.
nakkale Boğazında kontrol kurdu ve Venedik’e meydan okudu. İstanbul’u almak, bu suretle Anadolu ve Rume
M U R A D II, KALKINM A
li’yi birbirine bağlıyacak Ebedi Şehri İmparatorluğunun
Murad II (1421-1451) devri, Fâtih Mehmed H’nin
merkezi yapmak düşüncesinde idi. O, yalnız Hıristiyan
İmparatorluğuna bir hazırlık dönemidir. Murad Bursa’da
âlemini tehdid etmekle kalmadı, aynı zamanda Mısır’da
tahta çıktığı zaman Edirne ve Rumeli amcası Düzme
ki halifeden resmen Sultan al-Rum unvanını aldı. İçerde
Mustafa’yı tanıdılar. Onu destekliyeıı Bizans, Gelibo
gelişmiş maliye usulleri ve merkezi bir hazine sayesinde
lu’yu almayı ümid ediyordu. Anadolu’da Germiyan oğlu
ülkenin her tarafında devlet kontrolünü tesise çalışan bir
ve Karaman oğlu, Murad’ın Hamid-eli’nde vali olan kü
bürokrasi onun zamanında gelişti. Bu merkezi idare
çük kardeşi Mustafa’nın isyanını desteklediler. Murad,
usullerine karşı Uc geleneklerini korumak etmek isteyen
ilk iki saltanat yılını babası gibi tahtta yerleşmek ve dev
çevrelerin tepkisi gazilere hitab eden anonim tarihlerde
letin birliğini kurmak için neticesi bellisiz mücadeleler
açıkça ifade edilmiştir. Eyaletlerde sultanın merkezi
le geçirdi. Anadolu beyleri, Murad’ı tanımadılar. Kara
mutlak otoritesini kurmağa en çok yardım eden gulam
man oğlu Hamid-eli’ni, Kastamonu beyi Tosya-Kalecik
sistemi Bayezid zamanında hakim bir hale geldi. Askeri-
bölgesini işgal ettiler. 1402'deki fetret geri gelmişti. Fa
idari saray âmirler, çoğu zaman iç-oğlanlarından seçildi,
kat Murad, sonunda Düzme Mustafa’yı bertaraf etti. Ge
hatta eyaletlerde timarların çoğu gulam sisteminden ye
libolu’yu almak için rakibini harekete geçiren Bizans’ı
tişen kullara verildi. Kapıkulu askeri yedi bine çıkarıldı.
gidip muhasara etti. (Haziran 1422). Şehri toplarla döğ-
Eski yerel aristokratik aileler ona cephe aldılar. Merkezi
dü. O zaman Anadolu’daki beyler taarruza geçtiler, Mu-
yetçiliğin doğurduğu reaksiyon, Bayezid’in düşmesine
rad’ın kardeşi Mustafa’yı İznik’e Sultan olarak yerleştir
sebep oldu ama sonradan kullar merkezi İmparatorluğun
diler. İstanbul’u elli gündenberi muhasara eden Sultan
ihyasında büyük bir âmil olacaklardır. Tımarlılar ve ka
acele Anadolu’ya geçti. Mustafa’yı yakalayıp idam ettir
pıkulu fetret döneminde rakip sultanlar mevcut oldukça
di. Karaman oğlu ve Candar oğlunu itaate ve aldıkları
mevkilerinden emin olamazlardı. Onların kazanılmış es
yerleri geri vermeye mecbur etti. Murad, bu tecrübeden
ki hak ve mevkilerini ancak merkezi ve müstakar bir ida
sonra Bizans, Eflak beyi ve Anadolu beyliklerine karşı
re garanti edebilirdi. Onlar Mehmed I ve sonra Düzme
yumuşak bir politika güttü ve uzun zaman statuquo’yu
Mustafa’ya karşı Murad H’yi tuttular. Uçların, merkeze
bozmaktan kaçındı. 1423 yazında Selanik’in Bizans tara
karşı otoriteyi ve bölücü eğilimlerine karşı Sultanın mer
fından Venedik’e teslimi (şehir 1402’de Bizans tarafın
kezî ve mutlak otoritesini savundular. İmparatorluğun
dan geri alınmıştı) üzerine Osmanlıların Venedik’e karşı
yeniden kuruluşunda en büyük rolü, kapı kulları ve mer
açtıkları harp, Osmanlıların deniz kuvveti zayıf oldu
kezi bürokrasi oynadı.
ğundan uzun sürdü. (1423-1430) Macaristan’ın Eflak ve
Diğer taraftan Bayezid zamanında Antalya üzerin
Sırbistan üzerinde üstünlüğünü kurmak için yaptığı gi
den Arabistan ve H int ticareti, Amasya-Tokat üzerinden
rişimler ve bundan doğan çarpışmalar 1428’de üç yıllık
ıran ipek ticareti, Bursa, Edirne gibi Osmanlı merkezle
bir mütareke imzalanması ile sonuçlandı. Eflak, Sırbis
rini uluslararası ticaret merkezleri haline getirmiş bulu
tan ve Bosna prensleri Padişaha sadakatlarını teyit ettiler.
nuyordu. Bu şehirlerdeki tüccarlar için devletin birliği
l4 3 3 ’de B. de La Broquiere Murad’ı barışçı bir hü
hayatî önemde idi. Anonimler (s. 99) bu “bazirganların”,
kümdar olarak bulmuştur. Diyor ki: “Bana dediler ki sa
Bayezid zamanında padişahın hükümetine hakim olma
vaştan nefter eder, bana da öyle geliyor; çünkü, elindeki
sından da şikâyetçidirler. Nihayet, Timur ‘dan sonra Os-
büyük geliri kullanmak istese, Hıristiyan âleminin gös
manlılar Anadolu’da zayıflamış olmakla beraber, Rume
terdiği direncin küçüklüğü gözönünde tutulursa Avru
li de eski kuvvetlerini korumakta idiler, hatta uc beyleriO SM A N Ll
pa’da büyük fetihler yapması İşten değildir”. Fakat I SİYASET
1434-1442 döneminde şiddetli fetih politikasına dön
(17-20 Ekim 1448). Balkanları ve İstanbul’u Osman-
mek isteyenler divana hakim oldu. Murad aslında içkiye
lı’dan kurtarmak için bu son girişimdir.
düşkün, sanat, edebiyat ve musikiyi takdir eden, tasav vufa ve mistik bir hayata yöiıelmiş bir adamdı. Sonraki
İSTANBUL FETHİNE DOĞRU
devirde gelse zayıf bir sultan sayılırdı. Fakat o zamanki
İstanbul’un fethini hazırlıyan etkenler arasında Os-
dinamik Osmanlı toplumu, tımar istiyen asker onu sü
manlı iç tarihinde vuku bulan bazı iç gelişmeler önemli
rükledi ve kazandığı zaferlerle en büyük sultanlar arasın
dir. 1444-1446 yılları arasında genç Sultan Mehmed
da yer aldı. 1434’de Sırbistan ve Eflak üzerinde hakimi yet için Macaristan ile açılan mücadele sonunda Osmanlılar bilhassa 1437’de Sigismond’un vefatından yararla narak Macaristan’ı bizzat Sultanın idaresindeki bir ordu ile istilâ ettiler (1438) ve Sırbistanı işgal ve ilhak ettiler (1439). Ertesi sene Orta Avrupa’nın kapısı Belgrad’ı Macarlar elinden almak için ilk ciddi teşebbüsü yaptılar. Murad’ın Belgrad önünden ricatı bir dönüm noktasıdır.
H'nin (1444’de henüz 12 yaşında) ilk saltanat dönemin de, etrafındaki fütuhata askerî liderler grupu, başlıca Zaganuz ve Şehabeddin Paşalar, ulemadan veziriazam Çandarlı H alil’in mutlak iktidarını kırmağa ve onun ye rine geçmeğe çalıştılar. Fakat yeniçerileri elinde tutması nı bilen Çandarlı, nihayet Murad I l’yi tekrar tahta getir meyi başardı (Mayıs 1446). Çandarlı, Osmanlıya bağım lı vassal devletleri tehdit etmekten kaçınıyor, bunun 1444’deki gibi, devleti tehlikeli maceralara sürükleyece
1441 ve 1442’de Erdel’e büyük ölçüde akınlara karşı Hunyadi’nin karşı baskınları Osmanlılar için tam bir bozgunla neticelendi. Bu yenilgiler Hıristiyan âleminde Haçlı ümitlerini yükseltti. Macarlar, karşı taarruza geçti ler. Hunyadi yeni bir baskınla Niş ve Sofya’yı aldı ve son Balkan geçitlerine dayanarak Edirne’yi tehdit etti. II. Murad bu istilâ ordusunu Balkan geçitlerinde güçlükle durdurabildi (Zlatica savaşı, 24 Kasım 1443). Murad birdenbire barış ve yatıştırma politikasına döndü. Sırp
ğinden korkuyordu. Murad ölünce (1 Muharrem 855/3 Şubat 1451) oğlu Mehmed II, 19 yaşında ikinci defa tah ta çıktı. Fütuhat yanlısı olup onu 1444’de İstanbul fethi ne teşvik etmiş olan lalaları Şehabeddin Şahin ve Zaga nuz Paşalar da vezir olarak iktidara geldiler. Genç Sultan ve etrafındakiler, devlet içinde kudretli veziriazam Çandarlı’ya karşı nüfûz ve iktidarlarını pekiştirmek için bir zafere ihtiyaç duymakta idiler. Derhal İstanbul kuşatma sı için hazırlıklara başlandı.
despotu Georg Brankovic’e ülkesini geri vermek ve Tuna’yı geçmemek taahhüdü ile Macarlar ve Sırp Despotu ile bir barış imzaladı (12 Haziran 1444 Edirne Andlaş-
KONSTANTİNUPOLİS'İN FETHİ, 29 MAYIS 1453
ması). Sonra yeniden taarruza geçmiş olan Karaman oğlu
İki bağımsız kaynak, Kritovoulos ve Tâcî Bey-zâde
ile anlaşarak (1444 Yenişehir Andlaşması) Hamid-eli’ni
Cafer, İstanbul fethi kararının verildiği toplantıda Meh
ona bıraktı. Her tarafta sulhu garanti altına aldığını sa
med H’nin şu noktalar üzerinde durduğunu söylerler:
narak, kendi isteğiyle tahttan çekildi. Bunu fırsat bilen
Gazâ, atalarımız gibi bizim de temel vazifemizdir, mem
Macar Kıralı, Bizans ve Papa, Haçlı hazırlıklarına devam
leketimizin tam ortasını işgal eden Bizans, devletimizin
ettiler ve Macar-Eflak ordusu Tuna’yı aştı (1444 sonba
düşmanlarını korumakta ve onları bize karşı kışkırtmak
harı). Aynı zamanda Venedik donanması Çanakkale bo
tadır. Osmanlı devletinin güvenliği ve geleceği için bu
ğazını kesmişti. Osmanlılar tarafından beyliği ihya edil
şehrin fethi zorunlu olmuştur. Bu sözler, Bayezid’in fetih
miş olan Sırp despotu müttefiklere katılmadı. Haçlı or
politikasını yeniden ilân ediyor, İstanbul’un Osmanlı sal
dusu, Varna civarına kadar geldi. Edirne’de panik baş
tanat müddeilerini barındırarak devleti sık sık iç savaşa
gösterdi. Murad II büyük İsrar ve ricalarla ordunun başı
sürüklediğini hatıralatıyor, aynı zamanda Haçlı seferleri
na çağrıldı. Varna’da Osmanlı zaferi (28 Receb 848/ 10
nin esas kışkırtıcısının Bizans olduğunu belirtmek isti
Kasım 1444) yalnız Balkanlar ve Bizans için değil, Av
yordu. Gerçekten, o zaman nüfusu 40 bini geçmeyen, ti
rupa için de hayatî önemde savaşlardan biridir. Daha
careti tamamiyle Venedik ve Cenevizliler eline geçmiş
Hunyadi, âsi Arnavut beyi İskender beyle birleşmek üze
bulunan bu şehrin doğal sahibi, Anadolu ve Rumeli’de
re Balkanlara üçüncü defa girdi ise de, Kosova’da yenildi
kurulmuş olan Osmanlı İmparatorluğu idi. Bizans’ın
O SM A N LI
E3
SİYASET
1423’de Selanik gibi Batıklara devr-ü teslimi olasılığı
Osmanlı sultanında ki evrensel egemenlik fikri de
uzak değildi. Böyle bir şey, Osmanlı İmparatorluğu’nun
ğişik kaynaklardan gelir. Daha II. Murad devrinde yazıl
gerçekte hiç bir zaman gerçekleşememesi sonucunu ve
mış Yazıcı-zâde A li’nin Selçukname’sinde Osman Ga-
rirdi. Bir kelime ile İstanbul fethi, Osmanlılar için bir
zi’ııin sözde Oğuz H an’ın büyük oğlu Günhan’ın oğlu Kayı soyundan olduğu için uc’daki Türk beyleri tarafın
ölüm kalım sorunu idi.
dan hükümdarlığa seçildiği kaydedilir ve şu iddia ekle
6 Nisan-29 Mayıs 1453 arasında 54 gün süren İstanbul kuşatması hakkında tefarruatlı tasvirler içinde
nir: “Günhan’ın vasiyyeti Oğuz türesi mucibince Hanlık
hala en iyi eser E. Pears’in son kez Agostino Pertusi’niıı
ve Padişahlık Kayı soyu varken özge boy ' anlarının so
eserleridir. Fethin ayrıntılarına girmeden şu noktaları ek
yuna Hanlık ve Padişahlık değmez”. Bu iddianın tarihi
lemek gerektir.
esası ne olursa olsun Osmanlı hanedanı, hakimiyetini meşrulaştırmak ve bilhassa Timur ve oğullarının himaye
Türk karargâhında Çandarlı, Batı Hıristiyan âlemi
ve üstünlük iddialarına karşı çıkmak için bu görüşü be
ni talırik etmenin büyük tehlikelerine dikkati çekmekte
nimsemiş, II. Murad’dan başlıyarak paralarda ve silâhlar
devam ediyor ve bir uzlaşma tavsiye ediyordu. Buna kar
da Kayı boyu damgası kullanılmıştır.
şı Zaganuz, batılı devletlerin birleşemiyeceklerini, bir
Fakat aynı zamanda egemenliğin kaynağı hakkında
ordu gönderseler bile Osmanlı kuvvetlerinin üstün olduğunu ve İtalya’dan herhangi yardım gelmeden şeh
İslâmî kavram da kuvvetle benimsenmiştir. Sözde, bir
rin zaptolunabileceğini hararetle savundu. Başarı, işin
gaza başarısı üzerine Selçuk Sultanı, Osman’a beylik tev
bir an bitirilmesine bağlı idi. Venedik donanması yola
cih etmiş ve beyliğe ait sembolleri göndermiştir. Selçuk
çıkmıştı. Macarların Balkana girmek için hazırlandıkla
sultanı kendisi de bu otoriteyi Bağdad Halifesinden al
rına dair haberler geliyordu. Sultan, İmparatora yaptığı
makta idi. Evrensel otoritesini İslâmî gazi sıfatına dayan
teslim önerilerinin reddedilmesi üzerine, 29 M ayısta ge
dırmak konusunda bizzat Fâtih’in ne kadar ileri gittiği
nel saldırı ve yağma emri verdi. Zorla (kahren) alınan
ne yukarıda işaret etmiştik.
şehrin yağmasına Sultan engel olamazdı. Bu şer’i bir ku
İstanbul fethiyle beraber Fâtih üçüncü bir geleneği
raldı. Fâtih şehrin boşalmaması için fetihten sonra, fidye
de benimsemiştir. Gerek Türk gerekse Bizans geleneğine
sini veren veya belli bir zaman içinde kaçtığı yerden ge
göre, hanlığın veya İmparatorluk merkezine fiilen sahip
ri gelen Rumların şehirde yerleşmesine izin verecektir.
olan kişi İmparatorluğun da sahibidir. Fâtih, İstanbul’u
Onları bir zaman için vergiden muâf tuttu (Kritovoulos,
aldıktan sonra kendisini Roma İmparatorluğunun yega
83)- Fethin ertesi günü vezirazam Çandarlı hemen azil ve
ne meşru vârisi saydı. Fâtih’in, Rum ve İtalyan nedimle
tevkif olundu. Yerine Zaganuz geçti.
rine eski tarihleri okutarak bu kavram hakkında fikir edindiğini biliyoruz. 1466’da G. Trapezuntios Fâtih’e
A N A D O L U VE R U M E L İ'D E M ER K EZÎ İM P A R A T O R L U Ğ U N K U RU LU ŞU
şöyle hitap ediyordu: “Kimse şüphe etmez ki, sen Roma lılar İmparatorusun. İmparatorluk merkezini hukuken
İstanbul fethi, Mehmed I l’yi bir anda İslâm âlemi
elinde tutan kimse İmparatordur ve Roma İmparatorlu
nin en şanlı Sultanı durumuna getiriyordu. Mehmed,
ğu’nun merkezi de İstanbul’dur”. J. Languschi’ye göre"
kendisini artık evrensel bir İmparatorluğun vârisi olarak
(Fâtih’in) iddiasınca dünyada bir tek İmparatorluk, bir
görüyor, mutlak bir iktidar sahibi olduğuna inanıyor,
tek iman ve bir tek hükümdarlık olmalı imiş. Bu birliği
İstanbul’un her bakımdan tekrar bir dünya merkezi hali
kurmak için de dünyada İstanbul’dan daha lâyık bir yer
ne gelmesini istiyordu. Genç ve muzaffer sultan, otuz
yok imiş. Bu şehir sayesinde Hıristiyan dünyasını hük
yıllık saltanatını bu amacı gerçekleştirmeğe harcadı.
mü altına alabilirmiş.” Bu sonuncu cümle, Fâtih’in kay-
Kuşkusuz Yıldırım Bayezid’iıı İmparatorluğu çöktükten
serlik ananesini nasıl bir anlayışla benimsediğini açıklar.
sonra Osmanlı İmparatorluğunu kesin biçimde yeniden
O, bu sıfatı siyasi bir vasıta, fetihleri için meşrû bir ha
kuran Fâtih’dir. O, son derece otoriter bir sultan olarak
reket noktası sayıyordu. O hanlık, gazilik ve kayserlikte,
kendi şahsında klasik Osmanlı Padişahını yaratmıştır.
her üçünde de evrensel hakimiyetin yolunu görmekte
OSM A N U Q
|
SİYASET
idi. Çağdaşı Kemal Paşazâde’de “tedbîri cihangîrlik zik
de etmişti. Ticaret serbestisi bağışlanmış, giriş ve çıkış
rinde idi” diye Fâtih’in gerçek emelini açıklar. Fâtih, ay
gümrük vergisi ancak yüzde iki olarak tespit olunmuş,
nı maksatla Rum Ortodoks Patriğini, Ermeni Patriğini
Venediklilerin haklarını korumak üzere İstanbul’da bir
İstanbul’da pâyitahtmda yerleştiriyor, 1456 tarihinde
balyozun sürekli yerleşmesine izin verilmişti. Adalarda
Amurutzes’e bir dünya haritası yaptırıyordu. Özetle Fâ
ve Kırım’da Cenevizlilere de haraç ödemek, yani Osman-
tih kendi şahsında Türk, İslâm ve Bizans geleneklerini
lı yüksek hakimiyetini tanımak şartı ile ticaret serbestisi
şahsında bağdaştırarak klasik Osmanlı Padişahını yaratı
verilmişti. Fâtih, kendi ülkesi ve devlet hâzinesi için ba
yordu.
tı ticaretinin hayati Önemini hakkıyle takdir etmekte idi.
İlk hedefinin Roma İmparatorluğunu kendi hük mü altında yeniden canlandırmak olduğu onun fetih
1463’de Venedik’le bozuştuğu zaman Batı ticaretini ida me için Floransalıları teşvik edecektir.
plânlarından açıkça bellidir. İlkin, o, bilinçli olarak Bi
Fâtih, 1454-1463 yılları arasında Balkan hakimiye
zans tahtına hak iddia edebilecek bütün hanedanları or
ti için en gerekli saydığı sorunları ele aldı. Kuzeyde
tadan kaldırdı. Kemal Paşa-zâde’ye göre Fâtih “Urum sı
1444’de canlandırılan Sırp despotluğu, Morava vadisin
nıfında Tekvur adına bir adam” bırakmamaya çalıştı. Bu
de Balkanların kalbine doğru Macar nüfuzunun sarkma
amaçla, Trabzon Rum İmparatorluğunu, Mora’da Pale-
sını sağlıyan bir gedik teşkil ediyordu. Güneyde Mora
ologlardan olan iki despotu ve Paleologlar ile akrabalığı
yarımadası Venedik eline düşebilirdi. 1454, 1455’de Sır
bulunan Cenevizli Gattilusi ailesini bertaraf etti. Tuna
bistan’ı iki seferle devlete daha sıkı bağlarla bağladı. Fa
cenubundaki bütün Balkan yarımadasını doğrudan doğ
kat Belgrad kalesi önünde Macarlara karşı muvaffak ola-
ruya egemenliği altına sokarak- buradaki bütün hanedan
madı(l456). 1458’de Despot Brankovic’in ölümü üzeri
ları ortadan kaldırmağa çalıştı. Deniz kıyısındaki kale
ne Sırbistan yeniden Macarlarla Osmanlılar arasında bir
lerde, Mora’da, Arnavutluk’ta ve Ege adalarından Vene
mücadele konusu oldu. Memlekette her iki tarafı tutan
diklileri atmak için seferleri aynı amaçla yapmıştır. N i
partiler vardı. 1456 ve 1459’da iki sefer sonunda despot
hayet, vaktiyle Bizans’a bağlı olan güney Kırım sahilin
luk tamamiyle işgal ve Osmanlı Devletine ilhak olundu.
deki limanları (1475) ve Güney İtalya’yı işgal (1480) et
Osmanlılar, yerli askeri sınıfın önemli bir bölümünü
mesi bu bakımdan dikkate değer.
kendi askeri kadrolarına aldılar ve yerli vergi kanunları
Balkanlarda tam egemenlik girişimi Fâtih’i Tuna
nı yerinde bıraktılar. 1458’e doğru Mora’da despotlardan
üzerinde Macaristan’la, Arnavutluk ve Yunanistan kıyı
Demetrius Osmanlı himayesini, Thomas ise Venedik hi
ları ile Ege denizinde Venedik’le karşı karşıya getirecek
mayesini sağlıyarak şiddetli bir mücadeleye girdiler. O
tir. Papalık bu mücadelenin Hıristiyan dünyası ve özel
yıl ve 1460’da yapılan iki seferle Fâtih Mora’yı işgal etti.
likle İtalya için sonuçlarını göz önünde tutarak, Avru
Fakat denizden desteklenen sarp yerlerde inşa edilmiş
pa’yı bir Haçlı seferinde bu iki devletin yanında mücade
Nauplia, Modon, Koron gibi kalelerde Venedikliler tu
leye sürüklemeğe çalışacaktır.
tundular ve 1463’de yerli Rumlar Argosu Osmanlılara
Bu siyasi program, onun eski bir İslâmî unvana ye
teslim edince saldırıya geçtiler. Korint Berzahını tutarak
ni bir anlam katarak kullanmasında görülür. O, Sultan
yarımadayı ele geçirdiler. Bu durum üzerine harp ilân
al-barrayn ve khakatı al-bahrayn, yani Anadolu ve Rume
olundu. 1463-1479 Venedik Harbi, Fâtih için büyük
li ile Karadeniz ve Akdeniz’in hakimi olmak iddiasında
bunalımlar doğurmuştur.
dır. Diğer taraftan Fâtih atası Yıldırım Bayezid ve Mu
1463 yılında Bosna işgali Macaristan ile savaşı alev
rad II devrinde Osmanlı hakimiyeti altına girmiş bütün
lendirmiş, Macarlar Kuzey Bosna’da Jajce’de yerleşmiş
yerler üzerinde hakimiyet iddia edecektir.
ler, Venedik’le ittifak etmişlerdir. Müttefikler, şimali Ar
Fâtih ve Venedik, 1463’de çatışma kaçınılmaz bir
navutluk’ta 1443’den beri isyan halinde bulunan İsken
hal alıncaya kadar savaştan kaçındılar. Fâtih, denizde za
der Beyi kışkırttılar. Akkoyunlu hükümdarı Uzun Haşan
yıf olduğunu biliyordu. Venedik de 1454’de yaptığı and-
ile Venedik arasında ittifak için elçiler gitti geldi.
laşma ile İstanbul Fâtihi ticaret için elverişli koşullar el
1464’de Papa Pius II Avrupa haçlı orduları için Anco-
OSM ANLI I
SİYASET
na’yı coplanma yeri olarak tespit etti ve ertesi sene bura
yin Baykara’ya elçi göndererek Uzun Haşan'a iki taraftan
ya bizzat gitti. Müttefikler, Osmanlı İmparatorluğunu
hücum önerisinde bulundu. Bu sırada Gedik Ahmed Pa
parçalamak için şimdi aralarında projeler bile yapmakta
şa, Torosları ve Akdeniz kıyılarını işgal ederek Karaman-
idiler. Venedik donanması Çanakkale Boğazı dışında do
eli fethini tamamladı (1474). 1466-1470 arasında Kara-
laşıyordu. Fâtih bu büyük tehlike karşısında olağanüstü
manoğulları’nı ve daha doğuda Dulgadır (Zulkadriyye)
önlemler aldı, deniz üssü Gelibolu’yu korumak için Ça
Türkmen beyliğini himaye eden Memlûklerle OsmanlI
nakkale Boğazı’ııda karşılıklı iki kuvvetli kale, Kilidül-
lar sınırdaş olmuşlardı. Yıldırım Bayezid zamanındanbe-
bahr ve Kale-i Sultaniyye’yi (Çanakkale) yaptırdı (1463-
ri Karamanoğulları’na karşı Osmanlıların müttefiki olan
64 kışı). İstanbul’da Kadırga Limanında yeni bir tersane
Dulgadıroğulları üzerinde nüfuz mücadelesi, daha bu de
kurdurdu ve donanmayı kuvvetlendirdi. Mahmud Pa
virde İslâm dünyasının bu iki büyük devletini harbin ke
şayı güçlü bir ordu ile Mora’ya gönderdi. Mora geri alın
narına kadar getirdi. Mücadele II. Bayezid zamanında
dı. Fâtih bizzat Arnavutluk’a iki sefer yaptı (1466 ve
patlak verecektir (1485-1491 harbi).
1467).
Orta Anadolu sorununu böylece çözümleyerek To
Fâtih için bu harp sırasında en çetin bunalım Ana
ros Dağları’na kadar ilerleyen Fâtih, şimdi Venedik’le
dolu’da Karamaııoğulları yüzünden patlak vermiştir. Ka-
mücadeleyi daha sıkı biçimde ele aldı. Arnavutluk’ta Ve
ramanoğulları arasında taht mücadelesi Mehmed ile
nedik elindeki Işkodra’yı şiddetle muhasara etti (1474 ve
Türkmen Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan’ı karşı
1478). Nihayet Osmanlı akıncıları İsonso’yu aşarak Ve nedik karşısında göründüler. Venedik barışa yanaştı. Ya
karşıya getirdi. Fâtih nihayet Karaman ülkesini Osmanlı ülkesine
pılan andlaşmaya göre İşkodra, Akçahisar (Kruye), Lim-
kattı (1468). Fakat Toros Dağlarında savaşçı Türkmen
ni ve Agriboz adaları Osmanlılara terk olunuyor ve Ve
kabileleri Karamaııoğulları idaresinde savaşa devam etti
nedik ayrıca her yıl 10 bin altın ödemeği kabul ediyor
ler. 1471’de İran’ın da hakimi olan Uzun Haşan Orta
du. Venediklilere ticaret serbestliği eskisi gibi tanınmış
Anadolu işlerine karışıyor, Timur’un siyasetini, izliyor,
tı. Venedik, yarımadada, Lepanto, Koron, Modon kalele
Osmanlılara karşı Anadolu beylerini himaye altına alma
rini elinde tutuyordu.
ya çalışıyordu. Fâtih’in kovduğu beyler, bu arada Isfendi-
Akdeniz’in büyük deniz devletini barışa zorlayan
yar oğlu, Germiyan oğlu onun yanına sığınmışlardı.
Fâtih, şimdi Osmanlı donanmasına iki büyük hedef gös
1472’de Venedik, Kıbrıs, Rodos şövalyeleri ve Uzun Ha
terdi: Akdeniz’in kapısı olan Rodos’un fethi ve iç koşul
şan arasında bir ittifak kuruldu. Uzun Haşan, Akdeniz
ları o zaman bir istilâya elverişli görünen İtalya’nın isti
kıyılarına 30 bin kişilik bir kuvvet yolluyacak, Venedik
lâsı. 1480’de Mesih Paşa Rodos’a çıkarma yaparken bü
liler de buraya ateşli silahlarla donatılmış bir kuvvet
yük asker Gedik Ahmed Paşa Otranto’ya çıktı; Mesih ye
göndererek onunla birleşeceklerdi. 1472’de Uzun Haşan,
nildi. Fakat Gedik Ahmed, Otranto’yu aldı (11 Ağustos
Tokat’ı baskınla yağma ve tahrib etti. Karaman-Akko-
1480) ve içine asker yerleştirdi. İtalya’da bir köprübaşı
yunlu ordusu Akşehir’e kadar sokuldu. Herşeyin tehlike
kurulmuştu. Gedik Ahmed ertesi yıl İtalya’da yapacağı
ye girdiğini gören Fâtih bütün güçlerini seferber ederek
büyük ölçüde fütuhat için ordusunu toplamak üzere Ar
ertesi sene Uzun Haşan üzerine yürüdü. Ordusu (100 bin
navutluk’a geri döndü. Papa, Roma’dan Fransa’ya sığın
kişi) tahmin olunuyordu. Doğu Anadolu’da Başkent (Ot-
mak için hazırlık yapıyordu.
luk-beli) mevkiinde düşmanı tam bir bozguna uğrattı.
O,
Karadeniz’deki Ceneviz kolonilerini de ilkin ha
Bu zafer, Fâtih için en tehlikeli bunalımı bertaraf etmiş
raca bağladı, sonra birer birer işgal etti (1459’da Amas
oluyordu. Uzun Haşan Karahisar Kalesini bırakarak ve
ra, l 4 6 l ’de Sinop ve Trabzon, 1475 Kefe ve Sudak). Boğ-
bir daha Osmanlı topraklarına saldırmayacağına yemin
dan’ı haraca bağladı (5 Ekim 1455). En önemlisi, Altun-
ederek barış andlaşması yaptı. Bununla beraber kendisi
ordu’ya karşı himaye ettiği Kırım kabile aristokrasisinin
ni savaş için teşvik eden Venedik elçilerini sarayına kabul
işbirliği sayesinde Kırım H anlığını Osmanlı tâbiliği al
ediyordu. Bunun üzerine Fâtih, Timur'un torunu Hüse-
tına soktu (1475). Böylece Boğazların hâkimi olarak Ka-
O SM A N U
I SİYASET
radeniz’i bir Osmanh gölü haline getirmiş oluyordu.
gelebilecek kötü hareketleri önler, orada Padişah emirle
1481 baharında 49 yaşında öldüğü zaman Mısır, İtalya
rinin uygulanmasını sağlardı. Bir kelime ile, yeniçeriler
ve Akdeniz seferleri yarım kalmıştı. Fakat yakını ve çağ
eyaletlerde de Padişah otoritesinin, merkezi otoritenin
daş tarihçi Hamza Bey oğlu Tursun Bey’in bile aşırı bul
mümessilleri görevini üstlenmiş bulunuyorlardı.
duğu gazâ faaliyetine hiç ara vermeden otuz sene içinde
Osmanlı idare sisteminde Padişah’ın mutlak mer
iki denizin ve iki karanın tam hâkimi olmuş, Anadolu ve
kezi otoritesi hakkında Fâtih seleflerinden çok daha üs
Rumeli’de dört yüzyıl sarsılmayan Osmanh İmparatorlu
tün bir inanç besliyordu. Halktan biri gibi camide cema
ğu’nun esas çekirdeğini vücuda getirmişti.
at arasında namaz kılan veya Saray kapısında halkın şikâ yetlerini dinleyen babası Murad H’den farklı olarak Fâ
F Â T İH 'İN İM PA R A T O R L U Ğ U N U
tih, Saray’da dahi ancak belli kimselere kendisine hitap
Ö R G Ü TLEM ESİ
ve arz imkânı veriyor, divan toplantılarında hazır bulun
Fâtih, İmparatorluğun yalnız territoryal bakımdan
mayarak devlet işlerini ancak özel bir arz odasında devlet
yaratıcısı değildir. Osmanlı İmparatorluğunun siyasi,
erkânı ile müzakere ediyor, kişiliği sanki kutsal bir
sosyal kuramlarını geliştirerek kesin şekillerini veren ve
İmparator gibi davranıyordu. Murad II, devlet işlerinde
devletin gelecekteki siyasi gelişmelerini tayin eden de
karar yetkisini gerçekte eski vezir ailesine mensup ule
Fâtih’tir.
madan Çandarlı Halil’e bırakırdı. Çandarlı, 1430’da ba
Fâtih, bütün devlet yetkilerini elinde toplayan ve
bası yerine kadıaskerlikten vezir olmuş, 1436’da veziria
İmparatorluğunu mutlak şekilde bir merkezden idare
zam olmuştu. 1453’e kadar on altı sene devletin gerçek
eden bir Pâdişâh örneğini yaratmak için, iktidarına kar
sahibi idi. Fâtih, bu soylu veziri ancak İstanbul fethini
şı koyan ve koyabilecek tüm elemanları ortadan kaldırdı
başardıktan sonra bertaraf etmeğe cesaret edebildi ve on
veya değiştirdi. Tahta çıkışında kendisine karşı isyan et
dan sonra da, Karamanı Mehmed müstesna, bütün vezi
miş olan Yeniçerileri şiddetle cezalandırdı (1451). Bir
riazamlarını kendi kulları arasından seçti. Böylece, vezi
çoklarını Ocaktan attı, yerlerine saraydaki avcı bölükle
riazam pâdişâhın mutlak vekili, onun emir ve arzularına
rinden Sekban adı altında yeni yeniçeri bölükleri koydu;
mutlak surette bağlı birisi durumuna geliyordu; bunlar
yeniçeri ağalarını, kumandanlarını sekbanlar arasından
dan en ünlüsü Mahmud Paşayı Fâtih bir bahane ile idam
seçmeye başladı. Sonra maaşlarını arttırmak, silâhlarını
ettirmekten çekinmedi. Öbür taraftan mutlak vekili ola
yenilemek ve miktarlarını beş binden on-on iki bine çı
rak veziriazamın yetkilerini genişletmiştir. Sultanın eski
karmak suretiyle bu askeri İmparatorluk ordusunun te
hocası Mola Gürânî, kadıaskerliğinde, İlmiyeye ait tayin
mel gücü haline getirdi. Her zaman için emri altında bu
leri veziriazama danışmadan yaptığı için istifaya zorlan
lunan ve doğrudan doğruya şahsına bağlı olan bu kuvvet
mıştır. Beylik zamanından beri kadıaskerler, sultanın
(yeniçeri ağasını doğrudan doğruya Padişah seçerdi) sa
devlet işlerinin düzenlenmesinde ve teşkilatlanmada en
yesinde İmparatorluk içinde veya uçlarda çıkabilecek
nüfuzlu yardımcıları olduğu gibi veziriazamların da ço
herhangi bir karşı hareketi önleyecek duruma geldi. Bu
ğu kez onlardan seçildiklerini yukarıda görmüştük. Son
sayede bağımsız davranan güçlü uc beylerini alelade san
radan Molla Gürânî, kendisine vezirlik teklif edilince, bu
cak beyleri durumuna getirdi. Uçlar, devlet için artık bir
makamın saraydan yetişen kullara özgü olduğunu ileri
sorun olmaktan çıktı. Fâtih, fethettiği mühim kaleler
sürerek red cevabı verecektir. Fâtih, veziriazamlara, mâ
garnizon olarak yeniçerileri yerleştirirdi (1460’da Ko-
liyenin bağımsız sorumlu müstakil ve mesul başı olan
rinth Kalesi’ııe 400, 1461’de Trabzon Kalesi’ne 400 ye
defterdar üzerinde de daha sıkı bir kontrol hakkı tanımış
niçeri yerleştirmiştir). Bunlar o bölgede valiye veya baş
tır. Veziriazam Mahmud Paşaya Rumeli Beylerbeyliği
ka bir otoriteye tâbi değillerdi ve yalnız merkezden emir
de verilerek devletin en büyük eyalet sipahi ordusunu
alırlardı. Bulundukları hisarlara kimse ayak atamazdı.
kontrolü altında bulundurması sağlanmıştır.
Bu garnizonlar, bu yerleri düşmandan korumakla kal
Fâtih, veziriazamlarını kullarından seçtiği gibi icraî
mazlar şehirlerde müslüman halktan gayrimüslimlere
ve siyasî iktidarın mümessilleri olarak idarenin her kade-
OSMANLI !
SIYASÎT
meşinde yalnız kullarım kullanmıştır. Böylece valiler, ti-
sa veya törelerini tespit ve ilân ederlerdi. Devlete türe ver
marlı sipahiler, vergi tahsildarları ve Padişah yasağını
mek, onların en önemli hakimiyet haklarından sayılırdı.
uygulamaya yetkili bütün icra ajanlarını kullardan seç
İslâm dünyasına girince Türk hükümdarları, siyaset ve
miştir. Buna karşı Şeriat’m uygulanması yanlız ulema
idarede nizam koyma hususunda mutlak yetkilerini bı
eline bırakılmıştır. Şer’î ve örfî kanunlara göre hüküm
rakmadılar. Böylece Şeriat yanında yalnız hükümdarın
vermek yetkisine sahip olan kadılar, idarenin kontrolü
iradesinden doğan bir hukuk, örfi kanunlar meydana çık
görevini üstlenmişlerdir. Buna karşı onlar, bu hükümle
tı ve kanun alanı gittikçe genişledi. İslâmî anlamda asıl
rin icrasını tamamiyle ehl-i örfe, yani Padişahın icra yet
kanun, daima Şeriattı ve bunun yanında kanun adıyla çı
kisini temsil eden kullara bırakmak zorunda idiler. Böy
karılan kurallar, bugünkü anlamda ancak nizam ve tan
lece idarede yargı ayrılmış oluyordu. Bununla beraber il
zimler şeklinde yorumlanmıştır. Bununla beraber Padi
miye sınıfının bey sınıfına geçmesi, kadılardan bey ve
şah sıfatıyle hükümdarın, buna mutlak şekilde yetkili ol
beylerbeyi tayini kanuna göre mümkündü.
duğu, ulemanın buna karışmaya hakkı olmadığı fikri,
Veziriazam, Padişahın mutlak vekili olarak maliye
Osmanlılarda 17. yüzyıl başlarına kadar egemendi. Fâ
işlerini temsil eden defterdarın ve kanunun uygulanma
tih, bu yetkiye dayanarak birçok kanunlar ve yasakname-
sından sorumlu kadıasker ve kadıların üzerinde idi, onla
ler çıkarmıştır. Bunlar, Padişah emirleri şeklinde ilân
ra nezaret ederdi; bununla beraber onlar kendi işlerinde
olunurdu.
bağımsız olup, doğrudan doğruya Padişaha karşı sorum
Bu suretle Fâtih’in idare ve hukuk sisteminde m ut
lu idiler. Öbür yandan, veziriazam, yeniçeri ağasına doğ
lak ve merkeziyetçi otoritesini gerçekleştirmeyi hedefle
rudan doğruya emir verme yetkisine sahip değildir. Ağa,
yen önlemlerini açıklamış bulunuyoruz. İdare ve icra ala
doğrudan doğruya Padişah’dan emir alırdı. Bu suretle,
nında mutlakiyetin en tesirli aracı olan kul (gulam) sis
veziriazamın kontrolsüz bir şekilde devlet yetkilerini ve
temine ilerde ayrıca değinilecektir.
devlet kuvvetlerinin hepsine hüküm etmesi tehlikesi
Fâtih’in kanunların ve nizamların uygulanmasında
bertaraf edilmiş, idarenin üç esas kolunda son söz padişa
ve devlet çıkarlarıyla ilgili meselelerde fazlasıyle sert ve
ha bırakılmıştır. İdarenin bu üç esas kolu, öteki Orta-
şiddetli hareket ettiği bizzat çağdaşları tarafından ifade
Doğu devletlerinde görüldüğü gibi, genel siyaset işlerin
edilmiştir. Kanunun uygulanmasında kendi oğulları için
de vezaret, maliye işlerinden sorumlu defterdarlık ve ka
bile ayrıcalık tanımazdı. Kanunun ve adaletin tam yeri
nunun uygulanmasıyla görevli kadıaskerliktir. Bunun
ne getirilmesi sonuçta hükümdarın iradesinin ve otorite
yanında, merkezi hükümetin yazı işleri ve bürolarını
sinin tam uygulanması demekti. Bununla beraber özel
temsil eden dördüncü bir sorumlu makam olarak nişan
likle malî sahada aldığı ve sert bir şekilde uyguladığı ra
cılık makamı vardır. Bu dört makam, divanın aslî üyele
dikal önlemlerin onun idaresine karşı kuvvetli bir hoş
ridir. Fâtih Kanunnamesine göre, Padişah adına emir
nutsuzluk yarattığı, ölümünde herkesin geniş bir nefes
yazma yetkisi, genel işlerde veziriazama, mâliyede def
aldığı muhakkaktır. Sağlığında, İstanbul Fâtihi’ne ve
terdarlara, davalarda kadıaskerlere verilmiştir. Onlar haf
İmparatorluğun enerjik kurucusuna karşı kimse karşı ge
tada dört gün, arz odasında Padişah’m huzuruna girip iş
lecek güçte değildi. O, ulemanın bazı girişimlerine kar
leri arzederler. Padişah yalnız, vezirleri, kadıaskerler, def
şı şiddetle tepki göstermiştir.
terdar ve nişancıyı ayağa kalkarak kabul eder. Fâtih, ken
Osmanlılarda saltanat değişikliğini düzenleyen bir
disinden önce mevcut bulunan devlet teşkilâtını ve teşri
kanun ve gelenek yoktu. Daha doğrusu, eski Türk gele
fatı, bazı ilâvelerle bir kanunname halinde tespit etmiş,
neğine göre hükümdar otoritesinin kaynağı Tanrı oldu
yeni duruma göre bu müesseselere kesin şeklini vermiş
ğundan, bu otoriteyi kimin alacağını tayin etmek de
tir. Şunu da belirtmek yerinde olur ki, esasen İslâmî an
Tanrıya ait bir iş sayılırdı. Bunu Tanrının bağışlıyacağı
layışa yabancı olan bu davranış, yani sivil bir kanunname
kut tayin etmeliydi. Bu sebepten veliahd tayini de müm
ilânı, Türk yasa ve töre devlet geleneğine bağlıdır,
kün değildi. Mehmed I’in veliahd tayin etmesi istenen
imparatorluk kuran Türk ve Moğol hakanları, kendi ya-
neticeyi vermemiştir. Kardeşlerden her biri saltanata ay-
O SM A N U
m
SİYASET
nı derecede hak sahibi saydırdı. Bir padişah ölünce kar
yüklerini, hanları araştırmağa ve buldukları eski gümüş
deşler arasında mücadele kaçınılmaz bir haldi ve bu du
hazine için almaya yetkili idiler. Fâtih’in gümüş para
rum bilhassa Bayezid’in oğulları ve torunları arasında
ayarını değiştirmesi, yerli ve yabancı tacirlerin şikâyeti
devleti büyük buhranlara ve tehlikelere sürüklemişti.
ne nedetı olmuştur. 2. Tekeller. Fâtih, tuz, sabun, mum
Müddeiler mağlup olunca yabancı hükümdarlar yanına
gibi zaruri ihtiyaç maddelerini bölge bölge “mukataaya”
kaçıp devlete daimi bir tehdit teşkil etmekte idiler. Bi
iltizam verme, yöntemini büyük ölçüde kullanmış, bun
zans’a kaçan Osmanlı şehzadesi Orhan, İstanbul surları
dan hazine için büyük gelirler sağlamıştır. Onun bu mu-
üzerinde Fâtih’e karşı savaşmıştı. Fâtih, tahta çıktığında
kataalara dair kanunları sert önlemler içermektedir. Âşık
henüz memede olan kardeşi Ahmed’i boğdurmuştur.
Paşazade (s. 198) bunları, Osmanlı ülkesinde o zamana
Sonraları kanunnamesinde, Sultan olanın kardeşlerini ni-
kadar görülmemiş zulümler olarak protesto eder; aslen
zam-i âlem için idam etmesinin “caiz” olduğunu ve ule
bir İtalyan Yahudisi olan Hekim Yakub’un bu kötü yeni
manın bunu “caiz" gördüğünü ifade etti. Bu aslında zo
likleri memlekete soktuğunu iddia eder. Fakat İmpara
runlu bir kanun değildir. Nizam-i âlem için zaruret ha
torluk ölçüsünde hoşnutsuzluk doğuran başka malî bir
linde cevâz verilen bir fiildir. Fâtih bununla hakimiyetin
önlem, vakıf ve mülk toprakların büyük bir kısmının
bölünmezliği ve devletin parçalanmazlığı prensiplerini
devlet toprakları, mîrî arazi haline sokulması (neshi) ve
herşeyin üstünde tuttuğunu göstermekte idi. Bu pren
timar olarak askeri sınıfa dağıtılmasıdır. Bu gibi toprak
sipler, Cem ile Bayezid, daha sonra Bayezid IFnin oğul
ların çoğu aslında daha önce mîrî arazi olup çeşitli yollar
ları arasındaki mücadelelerde ortaya çıkacaktır. Askerin
la vakıf ve mülk haline gelmişti. Fâtih, bu gibi toprakla
ve kamuoyunun onayladığı bu prensip İmparatorluğun
rın vesika ve durumlarını araştırarak bazı esaslara göre
birliğini korumaya yönelikti. 15 ve 16. yüzyıllarda nizam-i âlem için kardeş katlini zorunlu bir önlem diye ka bul eden Osmanlı kamuoyu 16. yüzyıl sonlarında artık bunu iyi görmeyecektir. Bir takım özel koşulların da yar dımı ile ekberiyyet, yani hanedanın sağ bulunan en yaşlı üyesinin saltanata geçmesi kuralı bir âdet olarak yerleşe cektir.
bunları (meselâ binası yıkılmış vakıfları) mîrî toprak ha line getirdi. Tursun Bey’e göre bu suretle 20 bin köy ve mezra devlete mal edilmiş ve timar sipahilerine dağıtıl mıştır. Bu reformun asıl amacı kuşkusuz asker dirlikleri ni artırmak, seferler için asker sağlamaktı. Bu reformun sonucu zarar gören geniş bir kitle özellikle zaviye yöne ten dervişler o zaman veziriazam olan Karamani Meh med Paşaya karşı kin beslemeğe başladılar. Babası ile
FATİH'İN MALÎ ÖNLEMLERİ Fâtih’in maliye ve toprak üzerinde siyaseti de dev
arası açık olan Amasya valisi Şehzade Bayezid karşıt olan
rimci bir karakter taşır. İmparatorluğun kurulması için
ların toplanma merkezi haline geldi. Evkaf ve emlâkin
Fâtih, memleketin kaynaklarını son kerteye kadar kul
devletleştirilmesinden zarara uğrayanlar özellikle ulema
lanmaya çalışmış, radikal önlemlere başvurmuş, bu du
sınıfı, şeyhler, eski Türk Müslüman aileleri idi. Osmanlı
rum ölümünde şiddetle patlak veren bir içtimai-siyasi
toplumunda nüfuzlu ve zengin ailelerin, ellerindeki m î
gerginliğe neden olmuştur. Fâtih’in aldığı başlıca mali
rî araziyi mülk ve vakıf haline çevirmeğe çalıştıklarını,
önlemler şunlardır. 1. Para üzerindeki önlemleri. Yeni
vakıf mütevellisi olarak kendi çocukları ve torunları için
akça çıkarmak ve eskisinin dolaşımını yasaklayarak kişi
bu toprakları sağlam bir gelir kaynağı haline soktukları
ler elindeki eski akçayı darphanelerde beşte bir eksiğine,
nı biliyoruz. Bizans devrinde aynı şekilde yerel senyörle-
gerçek gümüş fiyatına almak. Her padişah tarafından cü-
rin ve manastırların devlet topraklarını, pronijalan kendi
lûsu sırasında uygulanan bu yöntemin 865, 875, 880 ve
tasarrufları altına sokmağa çalışmaları ve devletin buna
886 Hicrî yıllarında tekrarı memlekette büyük hoşnut
karşı boşuna mücadele etm esi O sm anlIlardaki bu akımla
suzluk doğurmuştur. Bu suretle devlet, nakit gümüş pa
kıyaslanabilir. Ancak Fâtih gibi mutlak otorite sahibi bir
ra üzerinden beşte bir vergi almış oluyordu. Bir de bu ka-
hükümdar, böyle bir reforma girişebilirdi. Memlekette
ııanu yürütmek için, padişahın eyaletlere, şehirlere gön
yaygın hoşnutsuzluğun Bayezid döneminde kökten karşı
derdiği gümiq arayıcı yasak kulları evleri, tüccarların
reformların derin sebebi de budur.
O S A \A N İI I
SİYASET
milel antreposu haline gelmişti. Her yıl buraya devamlı
ekon om i
5-6 ipek kervanı gelirdi, Maringhi’ye göre her kervan or yüzyılda Osmanlı Devleti’nin büyük askeri ve talama 200 yük ipek getirmekte idi. Floransa’da bu tica siyasi girişimlerini mümkün kılan şey, yeni siyasi nizam retten yük başına 70-80 altın kazanıldığı hesaplanmıştır. altında gelişen ticarî ve ekonomik hayat ve buna paralel 15.
olarak artan devlet gelirleridir. Genelde Osmanlı Devle
Bursa gümrüğüne 1479’a doğru ipekten yılda yaklaşık
ti, Levant sahasında Frenk (Avrupalı)ların siyasi hakimi
15 bin altın duka gelir gelmekte idi. Bursa Doğu’dan
yetine ve ekonomik bakımdan imtiyazlı durumlarına son
müslüman tüccar kervanlarının eriştikleri en batıda bir
vermeğe çalışmıştır. Bu arada Fâtih Bizans’ın çöküş dev
merkez olarak, Arabistan ve H int mallarının da bir ant
rinde Venedik ve Ceneviz’in temin ettikleri tam gümrük
reposu haline gelmişti. Daha 1432’de B. de La Broquie-
bağışıklığına son vermiş, onlardan gümrük almıştır. Bu
re Pera’lı Ceneviz tacirlerin Bursa’dan baharat satın al
gümrük Fâtih devrinde bir tarihe kadar yüzde iki gibi
dıklarını tespit etmiştir. Maringhi, baharatın Bursa’da
ufak bir oranda idi. Fâtih bu oranı Müslümaıılar ve ha-
pahalı olduğunu söylemekle beraber, bu madde Eflak,
rac-güzarlar, yani İslâm devletine haraç ödeyen zımmiler
Boğdan ve Lwow’a Bursa’dan sevkolunmakta idi. Floran-
için yüzde dört ve harbîler için, yani Dâr al-Harb’e men
salılar, Bursa’da baharatı kumaşla değişmeyi Mısır ve Su-
sup olup amannâme (kapitülasyon) ile ticaret izni verilmiş
riyede altınla almaktan daha kârlı saymakta idiler. N iha
olan yabancılar için yüzde beş olarak tespit etti. Bu siya
yet Fâtih devri sonlarında Hindistan’da Behmenîlerin
set, o zamana kadar imtiyazlı bir durumda bulunan ve
meşhur veziri Mahmud Gâwân, Bursa’ya kendi ajanları
Levant pazarlarını sömüren Frenk tacirleri tarafından bir
ile muntazaman Hind malları göndermekte idi. Bu H int
felâket gibi gürültü ile karşılanmış ve W. Heyd gibi bü
ajanları, Bursa’dan Balkanlara geçmekte idiler. Bursa ay
yük bir âlimi Osmanlı devrinde Levant ticaretinin çök
nı zamanda kıymetli Avrupa yünlülerinin doğu memle
tüğü gibi abartmalı bir hükme sürüklemiştir. Osmanh
ketlerine sevkedildiği bir merkezdi. İpek tâcirleri dönüş
kaynaklarının, bilhassa Bursa kadı sicillerinin incelen
lerinde İran’a Bursa’da aldıkları bu yünlüleri götürmek
mesi bu hükmün yanlışlığını göstermiştir. Bu devrin ka
te idiler. Bursa’nın bu devirde nüfusu 50 binden aşağı
rakterleri kısaca şöyle ifade edilebilir. Osmanh siyasi dü
değildi.
zeni birbirinden uzak geniş bölgeleri güvenlik altına bir
Baharat, boya ve H int kumaşları gibi değerli mad
birine yaklaştırmış, birbirini tamamlayan iktisadi bir
deler genellikle Şam, Adana, Konya üzerinden Anado
birliğe yol açmıştır. Fâtih devrinde süratle büyüyen İs
lu’yu çapraz kesen eski ticaret yolu üzerinden kervanlar
tanbul, daha Fâtih’deıı önce uluslararası ticaret merkez
la gelirdi. Fakat ikinci bir yol, Mısır ve Suriye limanla
leri haline gelen ve gittikçe büyüyen Bursa, Edirne, Ge
rından Antalya’ya, oradan Bursa’ya gelen deniz yolu idi.
libolu bu ticari canlanmanın tanıklarıdır. Bölgelerarası
Bu kısa ve ucuz yol, bilhassa ağır ticaret malları için kul
ticarette Osmanlı tebaası olan Müslüman tüccarlar,
lanılırdı. Anadolu’dan Mısır’a külliyetli miktarda ağaç,
Rumlar, Ermeniler ve Yahudiler; İtalyanların yerini al
tahta, demir Antalya ve Alâiye limanlarından sevk olu
mıştır. Gümrük defterlerinde İtalyan gemileri ve tüccar
nurdu. 1480’lerde bu ticaretle uğraşan Bursalı Türk ta
larından çok daha fazla bu unsurları görmekteyiz. Batı
ciri Hayreddin’in yarım milyon akça sermaye ile bir şir
Anadolu’da kuvvetli bir pamuklu sanayii, Ankara ve Tos
ket kurmuş olduğunu biliyoruz. Selçuklu Anadolusu’nda
ya’da sof sanayii, Bursa ve İstanbul’da ipekli sanayii
olduğu gibi, 15. yy. da Müslüman Türklerin sanayi ve ti
(1502’de Bursa’da bin kadar ipekli tezgâhı sayılmıştır)
carette birinci planda faaliyette olduklarını, büyük şehir
Avrupa ve Kuzey memleketlerine önemli miktarda ihra
lerde Hükümet karşısında nüfuzlu bir sınıf teşkil ettik
cat yapabilmekte idi. İstanbul’da ve Selanik’de çuha sana
lerini görüyoruz. Gayrimüslim zımmîlerin, Ermeni Rum
yii, Edirne’de deri işleri ve ayakkabı sanayii, Yanbolu’da
ve Yahudilerin Osmanh İmparatorluğunda ticarette ege
aba-kebe yapımı Balkanlarda önemli sanayi kolları idi.
men olmaları ancak 16. y.y. dan sonra Batı Avrupa tica
Öte yandan Bursa, 15. yüzyılda İran’dan Avrupa’ya ihraç edilen değerli Esterabad (Staravi) ipeğinin beynelOSM A N LI
retinin gittikçe daha büyük bir önem kazanması ile mümkün olmuştur. i SİYASET
İSTANBUL'UN YENİDEN İNŞASI
bütçesinden 1528’de vakıf ve mülklere ayrılan para
Fâtih’in en büyük bir kaygısı İstanbul’u dünyanın
umumi gelirin yüzde 16’sını alıyordu. Osmanlılar, vakıf
siyasi ve iktisadi merkezlerinden biri, gerçek bir metro-
ları sıkı devlet kontrolü altına almıştı. Eskiden olduğu
polis haline getirmek, nüfuslandırmak, imar etmek ve
gibi şahıslar şimdi sadece kadının tanzim ettiği vakfiye
kalkındırmak olmuştur. İstanbul, fetihten önce vücutsuz
ile vakf tesis edemezlerdi. Bunların mutlaka merkezi hü
bir baş gibi idi. Şehrin nüfusunun 30 bine kadar düştü
kümete tescil ve tasdik ettirilmesi lâzımdı. Her Padişah
ğü iddia edilmiştir. Patrik Gennadius’a göre, İstanbul
culûsunda bu vakıf belgelerini kontrol ettirir, kendi adı
İmparatorluğun son günlerinde “fakir ve büyük kısmı
na berat verir veya nesli ederdi. Hıristiyan vakıfları da
gayrı meskun bir harebeler şehri” idi. Fâtih, şehri yağma-
aynı kontrola tâbi idi. Fâtih, Trabzon’da manastırlara ait
sız almaya çalışmış, fakat başaramamıştı. Fetihten sonra
vakıflar kaldırmış, fakat Athos (Aynaroz) dağında tasdik
dağılan ahaliyi toplamaya çalıştı. Silivri ve Galata’dan
etmişti.
nüfus getirip yerleştirdi. Sürgün usulüyle şehre nüfus ge
1528 yılında Anadolu’daki vakıflarla 45 imaret (fa
tirip yerleştirme işini saltanatının sonuna kadar uygulan
kirler ve yolcular için barınma yeri), 342 cami, 1095
dı. Foça’dan, Argos’dan, Amasra’dan, Trabzon’dan, Mora’dan, Taşoz ve Sumatraki adalarından, Midilli ve Agriboz’daıı, Kefe’den şehre Rum, İtalyan Yahudi nüfusu ge tirip yerleştirdi. Almanya ve İtalya’dan Yahudilerin gel
mescit, 110 medrese, 625 büyük küçük zaviye, 154 muallimhane (çocuklara mahsus mektep), 75 büyük han ve kervansaray, 238 hamam ve başka tesisler idare olunmak ta idi.
mesini teşvik etti. Konya, Aksaray, Larende ve Ereğli’den İstanbul’un imarından önce Bursa, İznik, Gelibolu,
mühim miktarda Müslüman Türk halkı sürüp getirdi. Şehrin etrafındaki bölgede harp esirlerinden yerleştirerek 100 kadar köyü ihya etti. Şehre gelen yolları ve köprüle ri tamir ettirdi. 1455 kışında meşhur kapalı çarşının çe
Edirne, Filibe, Sofya, Serez, Ferye, Üsküp, Yenişehir, Ma nastır, Silistre gibi şehirlerin Osmanlı idaresinde birer Türk Müslüman şehri olarak süratle gelişmesi ve imarı
kirdeği olan Büyük Bedestan’m yapılmasını emretti. Keza
nasıl vakıf sayesinde olmuşsa, İstanbul da aynı yolla bir
o yıl, şehre bol su getirtmek için su yollarının onarımını
Türk şehri olarak yeniden imar edilmiştir. İstanbul ima
emretti. Fâtih şehirde yaptırmakta olduğu inşaatı bizzat
rı hakkında Türk şehir yapıcılığının bir misâli olarak bir
teftiş ederdi. Şehrin göbeğinde yaptırdığı ilk sarayı (Eski
az ayrıntı vereceğiz. Fâtih, 1459 yılında bütün büyük ricali toplayarak
saray) sonra uygun bulmadı. Saray burnunda Yeni Saray
şehrin değişik yerlerinde vakıflarla imaretler, imar mer
(Topkapı Sarayı) yaptırdı (bitiş tarihi 1464).
İstanbul’un imarında esas rolü, bütün Osmanlı şe
kezleri vücuda getirmelerini istedi. Kritovoulos’a göre
hirlerinin kuruluşunda ve inkişafında olduğu gibi, vakıf
Fâtih kendisi Yeni Saray’la büyük camiinin inşasını bu
müessesesi oynamıştır. Bu gün devlete ait birçok kamu
tarihte emr etti. Vezirazam Malımud Paşa sultanı izliye-
hizmetlerini, yani umuma mahsus binalar, ibadet, ticaret
rek. İstanbul’un en popüler alış veriş merkezi olarak bu
yerleri, seyyahları barındıracak imaretler, çeşme ve ha
güne kadar devam eden Mahmud Paşa sitesini vücuda
mamlar, köprüler, mektep ve hastahaneler inşası ve ida
getirdi. Burada cami, medrese, imaret yaptırdı ve bu ha
mesi işini vakf müessesesi yerine getirmekte idi. Osman-
yır tesislerine gelir temin etmek üzere hamam, çarşı ve
lı devletinin kamu hizmetleri fikrinden uzak olduğu, yal
han gibi ticari tesisler yaparak vakfetti. Aynı şekilde za
nız tebaayı istismar fikrine bağlandığı iddiası tamamiyle
manla diğer vezirler de bugün İstanbul’un belli başlı ma
yanlıştır. Reâyânın refâh-ı bir din vazifesi olarak benim
hallelerini teşkil eden siteler kurdular. Bunların en m ü
senmiştir. Fâtih’in kendi vakfiyesinde şunlar yazılıdır: “Hiin&r bir şehr biinyâd etmektir;
himleri Hoca Paşa, Gedik Ahmed Paşa, Murad Paşa, Da vut Paşa mahalleleridir.
Reâyâ kalbin âbâd etmektir. ”
Fâtih kendisi, yaptırdığı camiin etrafında meşhur
Osmanlı devleti, vakıf müessesini bu doğrultuda en
sekiz (Semâniye) medresesini, çocuklar için bir mektep,
ziyade geliştirmiş bir İslâm devleti sayılabilir. Devlet
Dar al-tâlim, bir hastahane (Dâr al-Şifâ), bir imaret inşa
O S M A N ll
El
SİYASET
ettirdi. İstanbul’da yaptırttığı veya kiliseden çevirttiği dokuz cami ve onlara bağlı kurumlan devamlı şekilde ta mir ve idame etmek, personelin maaşlarını ödemek üze
İSTANBUL N Ü FU SU Kadı Muhyiddin’in 1478’de yaptığı bir sayıma gö re İstanbul nüfusu o tarihte şöyle idi:
re İstanbul’da devlete ait arazi, ev ve dükkan kiralarının İstanbul’da aile
önemli bir kısmını, İstanbul dışında otuz beş köyü vakf
Galata’da aile
Müslümanlar
8951
535
Hıristiyanlar (Ortodoks)
3151
592
bedestaıı (Bezâzistan), Sultan Pazarı, Beylik pazarının ve
Yah udiler
1647
-
başka ticaret yerlerinin, dört hanın, 14 umuma mahsus
Kefeliler
267
-
hamamın, 54 değirmenin gelirlerini yine aynı amaçla
Karamanlılar
384
-
vakfetmiştir.
Ermeniler
372
62
-
332
etmiştir. Bundan başka İstanbul’da inşa ettirdiği büyük
Fâtih’in yaptırdığı Dâr al-Şifâ’da muhtaç kimseler bakılır ve bedava ilâç verilirdi. İçinde iki âlim ve tecrü beli doktor, bir kehhal (göz doktoru), bir cerrah (opera tör), bir eczacı hazır bulunurdu. Ecza mahzeni muhafızı ve idare işlerine bakan bir rnîn ile vekili, iki hastahane aşçısı, kapıcı ve iki hasta bakıcı hastane personelini teş kil etmekte idi. Vakfiyede hastalara tatlı muamele olun
Frenkler (Avrupalılar) Çingeneler Yekiin
31
-
14803
1521
Aynı sayıma göre, 1478’de İstanbul’da 3667 dük kan, Galata’da 260 dükkan vardı. Bu sayımda askeri sı nıfın konmadığı unutulmamalıdır. İstanbul nüfusunu 1530’a doğru, Ö.L. Barkan 400-500 bin, F. Braudel ise 16. yy sonuna doğru 700 bin tahmin etmektedirler. Fâ-
ması özellikle işaret olunmuştur. İmparatorluğun en yüksek ilim müessesesi olarak yaptırılan Semâniye medreselerine gelince, buraya yet kinlik gösteren her müslüman çocuğu kabul olunurdu. Talebinin bütün masrafları vakıf gelirinden sağlanırdı. Yüksek dini ilimlerle beraber aklî ve naklî ilimler (taba bet, astronomi, matematik) okunurdu. Fâtih bu medre selerin teşkilâtlandırılmasında Türkistan’dan getirttiği meşhur astronomi âlimi Ali Kuşçudan istifade etmişti.
tihten bir yüzyıl sonra İstanbul onun tasarladığı gibi ger çekten bir dünya metropolis’i haline gelmiştir.(1510’daki şiddetli zelzelede 109 cami ve bu arada birçok Bizans ve antik eser harab olmuştur).
DEVLET VE KIRSAL K E SİM İN SOSYAL YAPISI: Ç İF T -H A N E SİSTEM İ Türkiye’mizin ana ekonomik karakteri ve sosyal ya pısını Osmanlı dönemi belirlemiştir. Başka bir deyimle,
Her sene sonunda müderrislerle personelin ileri ge
küçük köylü-aile işletmelerine dayanan sosyo ekonomik
lenleri bir toplantı yaparlar, işlerin vakfiyeye göre yürü
yapıyı, Osmanlı mîrî toprak rejimi ve çift-hane sistemi
tülüp yürütülmediğini kontrol ederler, kusuru görülen
ne borçluyuz. 1950’ye kadar Türkiye ekonomisi ve sosyal
leri cezalandırırlardı. Vakıf kendi idari mali işlerinde
yapısı Osmanlı dönemindeki asırlık geleneksel esas ka
özerk olup yılda bir hesaplar yerel kadı tarafından kont
rakterlerini korumakta idi. Memleketimiz 1950-1960
rol edilirdi. Vakfın genel nâzırı bizzat padişahtı.
döneminde traktörün yaygınlaşması ve tarıma pazar eko
Bütün bu tesislerin ekonomik önemi büyüktür;
nomisinin girişi ile başlayan gelişme sonucu köklü bir
şehrin büyümesi ve kalkınmasında başlıca rolü oynamış
değişiklik temposuna girmiştir. 1939’da 3200 traktör
tır. Yalnız Fâtih camii etrafında 286 dükkandan mürek
varken 1959’da bu rakam 44.000’e ulaşmıştır. Geçimlik
kep bir çarşı vücuda gelmişti. Bu dükkanların kira bede
(subsistence) tarım ekonomisinin ana ürünü buğday-arpa
li vakfa aitti.
ekimi, yerini gittikçe daha ziyade pazar ürünlerine, sınaî
Fâtih, Ayasofya camiini tamir ve içindeki hizmet sahiplerinin masrafını karşılamak üzere 1350 dükkân, 51
bitkilere, pamuk, üzüm, incir, tütün, pirinç, ay-çiçeği ve mısıra bırakmaktadır.
hamam, 987 ev, 32 bozahane, 22 başhane (lokanta) tah
Bu geleneksel karakterler nelerdir? Aşağıdaki tar
sis ve vakf etmişti. Bunların yıllık geliri takriben 13 bin
tışmamızın esas noktalannı bunun açıklanması oluştura
Venedik dukasına varmakta idi.
caktır. OSM ANLI m
SİYASET
Geleneksel tarım ekonomisinin esas üretim vasıtası,
Günümüzde toprak, köylü ailesinin mülkü olarak,
bir çift öküz ile çekilen sabandır. Bu, traktörün uygulan
tarım ekonomisinin en önemli elemanı ise de, Osmanh
masından önce, hayvanı kuvvetin en etkili biçimde kul
rejiminde mîrî adı ile tamamiyle başka bir statü taşıyor
lanım teknolojisini gösterir. Eski Mezopotamya uygar
du. Mîrî toprak rejimi, devlete bütün köylü sınıfını ve
lıklarından beri, kuru-ziraat (dry-farming) ile buğday-ar-
tarım ekonomisini kontrol ve düzenleme yetkisi veriyor
pa ekimi yapan iklim kuşaklarında, bir çift öküzle çeki
du. Mîrî toprak rejimi ile ilgili bazı kilit kavramlar bu
len saban, en ileri tarım teknolojisi olarak zamanla dün
güne kadar bütün yayınlara rağmen, anlaşılamamış ve
yanın öbür bölgelerine yayılmıştır. Sabanın odun veya
yanlış yorumlar süregelmiştir. Ayrıntılarına girmeden
demirden olması, yapım dinamiği ve başka özellikler ta-
önce birkaç ana kavramı belirtmekte yarar görüyorum.
bü zamanla önemli değişiklikler getirmiştir. Fakat öküz
İlkin mîrî arazi, yani devletin rakabesini (mutlak
gücünün yerini makine gücü alıncaya kadar tarım tekno
mülkiyet hakkını) elinde tuttuğu arazi, bütün tarım top
lojisinde esaslı bir değişiklik görülmemiştir. Çift öküz
raklarını kapsamaz. Mîrî arazi yalnız hububat ziraati ya
geleneksel tarımın traktörüdür. İleride göreceğiz ki, Bi
pılan, tarla olarak kullanılan, arazidir. Bağlar ve bahçeler
zans ve Osmanlı İmparatorluklannda vergileme öküz sa
bunun dışında kalır. Çünkü, büyük kitlelerin geçimi, ge
yısına göre yapılmakta idi. Salgın sonucu öküzü ölen
çimlik ekonomi, ordunun ve şehirlerin iaşesi, hububat
köylü çaresiz kalır, fakr-u zarurete düşer ve hükümet an
ekimine, başlıca buğday-arpa ekimine dayanır. Darlık ve
layış göstererek vergi affına giderdi.
açlık, hububat ekiminde noksandan ileri gelir. Devlet bu
Genel köylü ekonomisi teorisyenleri, mesela margi-
yüzdendir ki, tarla ziraatini, hububat ekimini kontrol al
nalist okul, aile emeğini esas alır. Fakat geleneksel tarı
tında tutmak zorunluluğunu duymuştur. Osmanh ka-
mın traktörü saydığımız öküz gücünü hesaba katmaz.
nûnnâmelerinde kesin bir madde vardır: “Tarla, bağ ve
Öküz gücü üzerinde bu kadar durmamızın sebebi, ileri
bahçe haline getirilemez.” Tarlaların devamlı işletimi,
de göreceğimiz gibi onun çift hane sisteminin temel ele
kanunla garanti altına alınmıştır. Aile emek ünitesini,
manlarından biri olmasındandır.
kısaca reaya çiftliğini, devlet daimi kontrol altında tutar.
Geleneksel tarımın temeli olan emek birimi, hiç
Bir çift öküzü olan aile, bir işletme ünitesi oluşturur.
kuşkusuz, evlenmiş çoluk çocuk sahibi olmuş erkek köy
Hayvanî enerji ünitesinin, yani bir çift öküzün işleyebi
lünün simgelediği köylü ailesidir. Bu rejimde, köylü ai
leceği toprak ünitesi, ekonomik bakımdan en verimli iş
le ünitesi esas itibarı ile, koca, kadın ve çocuklar ve çoğu
letme olarak tanınmıştır. Bu raiyyet çiftliği, devlet için
zaman evlenmiş oğullarla torunlardan oluşur; bu patri-
tarım ekonomisinin temel ünitesidir. Onun parçalanma
archal ve patrilineal bir aile tipidir. Koca, aile ekonomi
sına ve kaybolmasına karşı bir sürü kanun önlemleri alın
sinin, işletmenin, son söz sahibidir ve örgütleyicisidir.
mıştır. Özetle, belli bir ekonomik ve sosyal rejimin uy
Ekonomik örgüte hakimdir. Devlet, vergi mükellefi ola
gulanması içindir ki, devlet tarla arazisini kendi mutlak
rak onu tanır. Buradan toplumumuzda bugün bile, hiç
kontrolü altına almak gereğini duymuştur. Buna mîrî
olmazsa kır sektöründe patriar-chal aile tipinin neden
arazi rejimi diyoruz. Aslında, mîrî arazi kendi başına bir
hakim aile tipi olduğunu anlıyoruz. Osmanlı Devleti,
gaye değildir. Vazgeçilmez bir düzendir. Bu nokta, şim
kocası ölen kadının erkek evladı yoksa, elinden tarla ara
diye kadar yeterince anlaşılamadığı için, belli bir tarım
zisini alır ve başka bir köylüye aktarır. Eğer dul kadın,
ekonomisi ve sosyal yapının sürdürülmesi için Osmanlı
oğulları çalışma çağına gelinceye kadar, ırgatla idare ede
sosyal yapısı hakkında çeşitli sosyolojik modellerden alı
bilirse, onu bîve adıyla işletmenin sahibi tanıyabilir. Bir
nan yetersiz teoriler ileri sürülmüştür. Yukarıda sözünü
çokları genel kanunnamede, müzevvec yani evli erkeğin,
ettiğimiz bu ana ekonomik sosyal düzene biz çift-hane
neden o kadar önemli bir yer tuttuğunu açıklayamamış
sistemi diyoruz (Tahrir Defterlerinde çift-bâ-hane).
lardır. Bütün Osmanlı tahrirlerinde, yani vergi kaynakla
Mîrî arazi rejiminde, aydınlanmasını gerekli gördü
rını belirleyen defterlerde, vergi-nüfus sayımı, hane, ya
ğüm ikinci nokta şudur: Mîrî topraklar dediğimiz devlet
ni aileyi temsil eden kocanın adiyle tespit edilir.
toprakları başlıca iki kategoriye ayrılır: Tapulu arazi, O SM A N LI I
SİYASET
mukataalı arazi. Tapulu arazi: Köylü aile birliklerine, ta
torluklar tarihinin en önemli fasıllarından birini ve belki
pu rejimi dediğimiz özel bir sistem içinde verilen arazi
en önemlisini oluşturur. Belki, modellerin katı çerçeve
dir. Tapu rejimine göre, tasarruf edilen arazi, satılamı-
sinde kalmadan, bu savaşı tarihçi dikkatle araştırmakla,
yan, hibe ve vakf edilemiyen, fakat babadan oğula bir iş
bu İmparatorluklar tarihini bence en iyi biçimde açıkla
letme birliği olarak geçen raiyyet çiftlikleridir. Köylü
yabilir. Mîrî tapulu arazi, İmparatorluk siyasetinin bul
bunu kendisi işlemek zorundadır. Üretim işini, kendisi
duğu ve korumaya çalıştığı ana İmparatorluk rejimi ola
düzenler. Üretim vasıtaları öküz, saban ve tohumu ken
rak, eski çağlardan beri Akdeniz ve Orta Doğu tarihine
disi sağlar ve bağımsız bir işletme ünitesi olarak toprağı
yön vermiş bir temel sistemdir.
kendisi işler. Köylü şu anlamda hür ve bağımsız köylü
Mîrî tapulu arazi yanında ikinci büyük kategori
dür: Devlete ve sipahiye, kanunların em rettiği bedeni
topraklar, m îrî mukataalı arazidir. Mukataa sistemi, tapu
hizmetler dışında karşılıksız hiçbir hizmet yapmağa
sistemi yanında, tamamiyle ayrı bir toprak rejimi simge
mecbur değildir. Onun emeğini kimse karşılıksız sömü-
ler. Buradaki anlam ile mukataa veya kesim, bir devlet
remez. Devlet bu garantileri vermiştir. Zira, aksi halde,
gelir kaynağını bir özel şahsa belli bir bedel karşılığı ki
raiyyet çiftliği işlenemez ve vergiler ve sipahi dirliği ger
ralamaktır. Bu, genel anlamda bir iltizamdır. Mîrî top
çekleşemez. Düzen bozulur, bir kelime ile raiyyetin sta
raklarda mukataa sistemi şöyle uygulanmıştır. Tapuya
tüsünü de, çift-hane sisteminin gerekleri belirlemiştir.
verilmeyen, yani yukarıda açıkladığımız gibi, tapu siste
Ekâbir, raiyyeti kendi çiftlik veya vakıflarında işletmeye
mi denilen özel bir rejim altında bir köylü tasarrufunda
kalkışınca, devlet bunu önler. Kanunlarla, köylünün
bulunmayan araziyi devlet belli bir kira karşılığı şahısla
emek ve hürriyetini garanti altına alır. Osmanlı İmpara
ra ihale eder. Burada şahıs köylü olmayabilir, şehirli, es
torluğunda, toprağın olduğu kadar, köylü emeğinin de
naf, hatta asker de olabilir, köylüler de kişi veya toplu
devlet kontrolü altında olduğu gerçeğini unutmamak lâ
olarak mukataa ile araziyi tutabilirler. Bu çeşit topraklar
zımdır. Hizmetler, angaryalar, bu açıdan incelenmelidir.
da, tapu rejiminin kuralları uygulanmaz. Çünkü, hukuk
Özetle, tapu sistemi, köylü aileleri tarafından çiftlik üni
bakımından mukataa tam bir kiralamadır. Kira bedeli,
telerinin bağımsız ve devamlı işletilmesini garanti eden
toplu bir miktar para olarak devletle kişi arasında bir
bir sistemden ibarettir. Patrilineal irsiyet, yani babadan
sözleşme, mukavele, ile belli olur. Mukataa, kesim, tabi
oğula intikal maddesi de bu devamlılığı sağlamak için
ri de buradan çıkıyor. Burada, karşılıklı bir anlaşma, ke
konmuştur. İşte tapu rejiminin klasik dönemdeki temeli
sişme ile, rantın miktarı belli olmaktadır. Çoğu zaman,
budur. Sonraki dönemlerde, raiyyet çiftliği birimi, köy
bu bir açık artırma ile belirlenir. Kiralamayı yapan kim
lünün bağımsızlığı ve diğer elemanlar değişikliğe uğra
se, ancak üzerinde anlaşma yapılan meblağı öder. Tahrir
yacaktır. Fakat 20. yüzyıla kadar küçük köylü aile işlet
defterlerinde mukataalı çiftlik veya mezraa’lar üzerinde
meleri rejimi ana hatlannda korunabilmiştir. Bizans ve
toptan bir meblağ belirlenmiştir”. Meselâ: “Mezra’a-i Pı
Osmanlı İmparatorluklarında reaya, yani çiftçi aileler ve
nar der tasarruf-i Ali: 800 akça” gibi.
toprak birimi (yani çiftlik, bir çift öküzle işlenebilen ara
Devlet neden bazı toprakları mukataa ile verir? Bu
zi ünitesi) daima titizlikle, büyüklere karşı korunmağa
nun sebebi şudur. Tapu rejimine göre, reaya tasarrufu dı
çalışılmıştır. İmparatorluk bürokrasisinin esas vazifele
şında, devlet elinde, doğrudan doğruya köylü tarafından
rinden biri, bu rejimi korumaktır. Bizans’ta “dynatoi”
işlenmeyen birçok arazi vardır. Örneğin, bir köy halkı çe
Osmanlı İmparatorluğunda “ekâbir’e karşı köylüler da
şitli nedenlerle köyünü bırakıp kaçar. Yahut, bir köyde
ima “fakir”, “yoksul” tabiri ile himayesi gerekli bir sınıf
bir aile raiyyet çiftliğini terkedip gider ve bu arazi işlen
olarak ele alınmıştır. Bu sebeple, bu İmparatorlukları
memiş kalır. Bu gibi çiftlik, mezraa, köy arazisi için, tah
köylü İmparatorlukları diye karakterlendirmekle bir
rir defterlerinde hâlî kaydını bulmaktayız. Bunların ha
abartmaya sapmadığımıza inanıyorum. Toprak ve reaya
rap durumda kalmaması, başka deyimle devlet gelir kay-
üzerinde feodal kontrolların ortaya çıkmasına karşı mer
naklannı kaybetmemesi için, bu tür toprakları mukataa
kezi İmparatorluk bürokrasisinin savaşması bu İmpara
ile vermeyi ve işletmeyi en iyi yol olarak bulmuştur. Boş
O SM A N L I !
SİYASET
kalacağına, devlet hâzinesine bir gelir kaynağı olsun ve
lannı gördük. Bunu, araştırmalarımızda çift-hane şeklin
harap olmasın diye devlet bu toprakları tapu rejiminin
de bir terim olarak kabul ettik. Burada, çift aslında bir
kayıtlar altında değil, tamamiyle serbest bir kiralama
çift öküz demektir. Bir çift öküzün işleyebildiği tarla-
şeklinde, kişilerin tasarrufuna verir. İşte, tahrir defterle
lann tümü de, çiftlik adı almaktadır. Bizans tmparator-
rinde gördüğümüz mukataalı çiftlikler, mezraalar bu çe
luğunda aynı üniteye, çoğu zaman çift karşılığı olarak
şit topraklardır. Merkezi bürokrasinin asıl gayesi, bu çe
Zeugarion (ki bu da Farsça cuft, Latince Jug terimleri ile
şit mukataalı toprakları da, sonunda köylünün yerleştiği
aynı köktendir) denir. Bu, toprak olarak değil, bir çift
tapulu arazi şekline getirmektir. Mîrî topraklarda esas re
öküz olarak kabul edilir ve vergi öküz miktarına göre be
jim tapulu rejimdir. Gerçekten, biz yeni tahrirlerde, bu
lirlenir. Bazen Zeugarion, çift öküzü değil, bizzat topra
çeşit çiftlik ve mezra’alarm, zamanla üzerinde köylü aile
ğı gösterir. Osmanlılar ise, toprağı, yani bir çift öküzün
leri yerleşerek, tapulu arazi durumuna geldiğini tespit
işleyebileceği çiftliği esas alırlar. Fakat çok az da olsa,
etmekteyiz. Bu süreç, Geç-Roma tarihinde boş kalan la~
öküzün de vergileme birimi olarak alındığı durumlar
tifundia arazisi üzerine, dışardan gelen kolon ailelerinin
vardır.
yerleştirilmesine benzer. Tahrir defterlerinde gördüğü
Hane, köylü ailesidir, daha doğrusu ailenin üretici
müz bu iki hakim arazi kategorisi, yani tapulu arazi ve
emek ünitesidir ve bu bakımdan vergilemeye esas sayıl
mukataalı arazi ayırımı, yazık ki, şimdiye kadar açık bir
mıştır.
şekilde araştırıcılar tarafından belirlenememiş ve bu yüz den yanlış yorumlara sapılmıştır.
Çift-hane sisteminde belirtilmesi gereken esas nok ta şudur: Aile emeği, bir çift öküz ve ikisinin birlikte iş
Şimdi, çift-hane sistemine geliyoruz. Çoktan beri
lediği arazi, tümü, bir üretim ünitesi ve dolayısıyla bir
çeşitli yazılarımda anlatmaya çalıştığım bu sistemin ay
mali ünite sayılır. Alınan çift resmi, sadece şahsi (perso-
rıntılı bir analizini çıkacak kitabımızda bulacaksınız.
nal) vergi değildir. Daha çok, bu ünitenin vergilendiril
Burada, sonuçlan kısaca arzetmeğe çalışacağım.
mesidir. Başka deyimle, kombine bir vergidir. Geç Roma
Osmanlı İmparatorluğunun Bizans ve Selçuk dö
döneminde de jugum ve aile, birlikte, jugum-caput ola
nemlerinden devr aldığı ve esas olarak Eski İran ve Geç-
rak kabul edilmiştir ve alman vergi her ikisini kapsayan
Roma İmparatorluğu dönemine giden bu temel sistemin
bir vergidir. Köylü-tarım vergisinin bu kombine niteliği
ana unsurlarını yukarıda açıklamaya çalıştım. Bu rejim
anlaşılıncaya kadar, Batı tarihçileri iki yüzyıldan beri tar
de çift öküzün ve aile emeğinin temel olduğu küçük köy
tışmışlar, bir kısmı bu vergiyi bir kişi veya ocak vergisi,
lü işletmeleri söz konusudur. Bu sistem, belli bir üretim
bir kısmı ise tümüyle bir toprak vergisi saymışlardır.
tarzı, belli bir sosyo-ekonomik yapı simgeler. Osmanlı
Ancak son zamanlarda bunun kombine bir vergi, jugum-
miri-tapulu arazi sistemini, ancak çift-hane rejimi çerçe
caput ünitesine ait bir vergi olduğu kesin olarak tesbit
vesinde anlayabiliriz. Bir çift öküzü ve onun işleyebile
edilebilmiştir.
ceği kadar toprağı, tapu rejimi kuralları dairesinde tasar
Osmanlı çift-hane vergisi, İşte bu kombine verginin
rufu altında bulunduran köylü ailesi, zirai rejimin ana
bir karşılığından ibarettir. Akdeniz bölgesinde kuru zi-
ünitesi olarak sistemin temelini oluşturur. Bu ünite,
raatle hububat ekimi yapan bütün memleketlerde esas
İmparatorluk bürokrasisi için aynı zamanda bir ana ver
tarım ve vergi sistemi daima çift-hane sistemi olarak uy
gi ünitesidir. Bu ünite çift resmi denilen bir vergi siste
gulanmıştır. Ekonomik bakımdan çift-hane, bir köylü
mine bağlıdır. Çift-hane bütün sistemin temel ünitesi ol
ailesinin geçimini sağladığı ve devlete ait vergileri karşı
duğundan kanunnamelerde ve tahrir defterlerinde sırada
layan bir artı ürün ürettiği tipik bir üretim birimidir. Bu
daima ilkin çift resminden söz edilir. Çift-hane, defter
ünite, İmparatorluk bürokrasisinin de titizlikle koruma
lerde haneyi temsil eden vergi mükellefi aile reisi adına
ğa çalıştığı bir sosyal ve fiskal ünite olarak kabul edil
bir (ç) harfi ile tespit olunur ve bu çift-hane ünitesini ifa
miştir. Çift-hane bu temel karakteri ile kır toplumunun
de eder. Biz, eski defterlerde “hane-bâ-çift" tâbirile biz
temel hücresi’dir. Marginalist mektep, aile emeğine da
zat Osmanlı katiplerinin bu üniteyi böylece adlandırdıkOSM ANLI
yanan bu üretim örgütünün, insanlığını bulduğu en veI SİYASET
rimli tarım işletmesi olduğunu ileri sürer. Clıayanov’a
lon, Galya’daki mansus Bizans İmparatorluğundaki ze-
göre, bu basit bir tarım tipi olmaktan ziyade gerçekte bir
ugarion ve Osmanlı çift-hanesi, hepsi daima köylü aile
üretim tarzıdır. Ona göre bu üretim tarzı Asya’da, bu
emeğine ve çift öküz-saban teknolojisine dayanan küçük
arada Rusya’da ekonomi ve toplumun tarihi yapısını
köylü işletmelerini ifade etmektedir. Bu sistemde bütün
açıklayan bir üretim tarzı olarak anlaşılmalıdır ve bu iti
kır toplumu, çift sahibi olanlar, az toprak sahibi olanlar,
barla Marksist teoride feodal üretim tarzı gibi, bağımsız
topraksızlar, fakir ırgatlar olarak tasnif olunup, İmpara
kendine özgü, bir üretim tarzı (Mode of Production) ola
torluk tahrir defterlerinde belli bir sisteme göre kayıt ve
rak benimsenmelidir.
tespit olunmaktadır. Roma ve Bizans’ta olduğu gibi Os-
Asya bürokrasileri için ideal ünite, çifte sahip köy
manlı İmparatorluğunda da, kır bölümünde köylü, def
lü ailesidir. Bekar erkek, defterlerdeki terimi ile mücer-
terdeki kayıtlarla fiskal bir statü kazanmaktadır. Yeni bir
red, işgücü kısıtlı olduğundan, çift-hane sisteminin en
tahrire kadar devam eden bu statü, aynı zamanda kır top-
aşağı basamağında yer alır. Gerçi kır toplumunda sosyal
lumunu sosyal bakımdan biçimlendirmektedir. Başka
realite, bürokratların reçetesine uymaz. Bu toplumda
deyimle, İmparatorluk bürokrasisi, toprak ve reaya köy
çiftlik tasarruf eden aileler yanında, tapu toprağını kay
lü üzerinde tahrir sistemi yoluyla yaptığı kontrollar so
betmiş topraksız aileler veya yeterince toprağı olmayan
nucunda bizzat bu toplum düzenini bir dereceye kadar
aileler de vardır. İşte devlet bunlara, çift resmi sistemi
etkilemekte, hatta yaratmış olmaktadır. Böylece, kendi
içinde farklı bir statü vererek ayrı kalemlerde toplar, ve
liğinden serbestçe ortaya çıkan bir toplum düzeni yerine,
vergi yükünü bunlar için toprak esasına göre değil, emek
daha ziyade devletin ağır bastığı bir düzen, bir estate, sı
kapasitesine göre belirler. Böylece, vergi bakımından biz
nıflandırma düzeni ortaya çıkmaktadır. Bununla beraber,
raiyyet rüsumu sisteminde şöyle bir kademelendirme gö
bu durumu fazla abartmamak gerek. Zira bürokrasinin
rüyoruz. Evvela, çiftler yani çiftliğe sahip köylü aileleri
yaptığı sınıflandırma kır hayatında kendiliğinden mey
gelir, sonra bu toprakların yarısı kadar bir araziye sahip
dana gelen sosyal farklılıkları tamamiyle bertaraf ede
nim-çiftler, ondan sonra aile emeği esas alınarak belirle
mez, fıscal sistem daha ziyade ona uymaya çalışır. Devlet,
nen çiftçiler, yani bennakler, ondan sonra evli olmayan,
m îrî arazi ve tahrir sistemi sayesinde, toprak ve reaya
fakat bir gelir kaynağı üreten bekarlar yer alır. Bu sonun
üzerinde sıkı kontrolünü sürdürmekte, çiftliklerin dağıl
cular, mücerred, kara veya caba adıyla anılan köylülerdir.
masını önlemeye çalışmakta, tarlaların bağ bahçe haline
Nihayet, kocasının çiftliğini işletebilen dul kadınlar ki
gelmesini, büyük ekâbir çiftliklerinin ve plantasyonların
bunlar da bîve adıyla aynı sistemde yer alır. Köylü top-
ortaya çıkmasını önlemekte, sonuç olarak son derece tu
lumunu böyle bir şematik vergi sistemi içinde toplayan
tucu bir sosyal düzen idame etmektedir. Osmanlı
bu rejim, Osmanlı bürokrasisinin kanunnamelerinde ve
İmparatorluğunun ve başka geleneksel İmparatorluk
tahrir defterlerinde tespit edilmiştir. Çift esasına bağlı
ların, değişime ve gelişmeye, yeni ekonomi sistemlerin
raiyyat vergilerini bundan önceleri raiyyet rüsumu üze
ortaya çıkışına direnmesinde, durgun (stagnant) bir sos
rindeki araştırmalarımızla ortaya koymuştuk. Fakat o za
yo-ekonomik yapıya bağlı olmasında, m îrî arazi rejimi ve
man bu vergi sisteminde alınan resimlerin, kır sosyal ya
çift-hane sistemi başlıca sorumlu görülmektedir. Fakat
pısına bağlı bir sistem olduğunu tümüyle gösterememiş
unutmayalım ki, bu sistem Türkiye’de günümüzde kü
tik. Sistemin, sosyo-ekonomik bir yapıya dayandığını ve
çük aile işletmelerine dayanan sosyal yapının da tarihi te
İmparatorluk bürokrasisinin böyle bir sosyal yapıyı bü
melidir. Merkezi kontrolün kaybolduğu yerlerde, mesela
tün toprak ve vergi sisteminin temeli olarak benimsedi
İran’da, toprak ve köylü küçük feodal bir grubun kont
ğini o zaman fark etmemiştik. Sonraki araştırmalarımız,
rolü altına düştüğü halde, Osmanlı devletinde böyle bir
bu sistemin kuru ziraate bağlı buğday-arpa tarımı yapan
gelişme büyük ölçüde önlenebilmiştir. 18. yy.’ın mâlikâ-
Akdeniz memleketlerinde, ta eski çağlardan beri İmpara
ne-mukataa sisteminde bile, devlet toprak üzerinde raka-
torlukların temel tarım sistemi olduğunu ortaya koydu.
be hakkını koruyabilmiştir. Mülkün vakf haline getiril
Oyle görünüyor ki, Geç-Roma İmparatorluğundaki coO S M A N II
diği durumlarda bile devlet toprak ve reaya üzerinde I SİYASET
kontrol hakkından vazgeçmemiştir. Ayanların kontrolla-
sayan özel sicil defterleri, bu arada ölenlerin terekelerin
rı altına geçen köyler ve büyük çiftlikler tekrar devlet
deki eşyayı kıymetleri ile tespit eden tereke defterleri,
müsadaraları sonunda mîrîye geçmiştir. Bir kelimeyle,
köy sosyal ve ekonomik hayatı üzerinde başka hiçbir kay
merkezi devletle eyaletlerde'toprak ve köylü emeğini
nakta bulamadığımız ayrıntıları içermektedir. Şimdiye
kontrolü altına geçirmeye çalışan “kudret sahipleri” ara
kadar Ronald Jennings ve Suraiya Faroqhi, bize bu çeşit
sında her dönemde görülen savaş, hiçbir zaman kişilerin
sicillerden yararlanarak bazı araştırmalar sunmuşlardır.
üstünlüğü ile bitmemiştir. Marksist yoruma göre, bu sa
Biz Bursa köy sicillerinden seçilmiş 150 kadar belgeyi
vaşın asıl konusu, direkt üretici olan köylü reayanın artı-
Türk Tarih Kurumu’nda basıma vermiş bulunuyoruz.
iirünü üzerine olup toprağın esas mülkiyeti üzerinde de
Burada bu kaynaktan çıkardığımız bazı dikkati çeken
ğildir. Burada sorun, bu artı-ürünü seçkin sınıf içinde
durumları söz konusu edeceğiz
hangi grubun eie geçireceği sorunu idi. İmparatorluk
Başlamadan hatırda tutm ak gerektir ki, bu köyler
düzeni, genel kanunlar çerçevesinde hareket ettiğinden,
şehir ve kasabalara yakın köyler olduğundan, özel koşul
daima küçük köylünün koruyucusu olarak ortaya çıkmış
lar altındadır. Bu yüzden bunlar üzerinde yapılan genel
ekabirin, kudret sahiplerinin, tekâlif-i şakka veya angar
leştirmelerde daima dikkatli olmak gerekmektedir. Me
yalar yoluyla kontrolsuz sömürüsünü önlemeye çalışmış
sela, bu köylerde birçok çiftlik ve mezraa satışlarına ba
tır. Bu bakımdan da, İmparatorluk merkezi idaresi ile
karak, belli bir dönemde mîrî arazinin geniş ölçüde özel
küçük köylü arasında bir güven ve bunu ifade eden bir
mülkiyete geçtiğine dair genellemeler yapılmıştır. Bu sa
İmparatorluk “adalet” ideolojisi ortaya çıkmıştır. Bu ide
tışlar çoğu tasarruf hakkının satışından ibaret ferağlardır
olojiyi adaletnameler çerçevesinde başka bir yerde uzun
veya mukataalı arazi satışları, daha doğrusu kiralamaları
uzadıya anlatmaya çalıştık. Bu ideoloji sayesinde, Tuna
dır. Osmanlı İmparatorluğunda çeşitli bölgelerde çeşitli
üzerinde Sırp çiftçisi veya Amasya köyündeki Türk köy
köy tipleri vardır. Fiziki ve etnik şartlar, yerleşim şartla
lüsü, yersel haksızlıklara karşı daima Çarigrad’da, Dersa-
rı, kültür, politik-askeri faktörler köylerin büyüklüğünü,
adet’te oturan padişahın himayesini aramıştır. Devletin
nüfusunu, yerleşim modelini ve ekonomik faaliyetleri
fiscal çıkarları, belli bir sosyal adalet ve Din u devlet ide
belirler. İmparatorluk ölçüsünde bir Osmanlı köy tipin
olojisi ile politik bir sistem halinde örgütlenmiş merkez
den söz etmek tabii olası değildir. Bununla beraber, hiç
de uzman bir küttâb sınıfı, gelişmiş bir tahrir ve defter-
olmazsa İmparatorluğun çekirdek bölgesinde, yani Ana
hâne arşivi ile, ayrıntılı bir defter tutm a sistemi sayesin
dolu ve Rumeli’de, Osmanlı toprak ve vergi kanûnları-
de çift-hane sistemini başarı ile uygulamıştır.
nın etkisi altında, köy yerleşmelerinin özel bir karakter
Tabii, sistem realitede bürokrasinin istediği gibi
kazanmış olmasından ve böylece Osmanlı İmparatorlu
pürüzsüz işlememiştir. İmparatorluk kanûnlarında ve
ğuna özgü belli bir köy tipinden söz edebiliriz. Osmanlı
defterlerde ifadesini bulan ideal düzen ile kır toplumun-
kanûnlarının köyün yapısı ile ilgili özellikleri ve etkileri
da gerçek gelişmeler arasında bazan esaslı farklar ve ça
başlıca şu şekilde özetlenebilir:
tışmalar ortaya çıkmıştır. İmparatorluk bürokrasisi, bu
1.
Köylünün, toprağa bağlılık prensibine rağmen,
çatışmaları gidermek için biteviye yeni kanûnlar çıkarma
kolaylıkla yer değiştirmesi, toprağını bırakıp çift-bozan
gereğini duymuştur. Gerçek durumları incelemek için,
olması genel bir olaydır. Osmanlı kanûnları bunu önle
az kullanılmış olmakla beraber elimizde tahrir defterleri
mek için, kaçak köylüyü 10 veya 15 yıl bir zaman içinde
gibi zengin ve ayrıntılı bir kaynak vardır. Bu da köy ka
yazılı olduğu köye geri getirme yetkisini sipahiye bağış
dı sicilleri ve terekeleridir. Her kaza dairesi, kadının
lamıştır Bizzat böyle bir kanûnun çıkmış olması, köylü
hükmü altında 40-50, bazen 300 kadar köyü toplamak
nün yer değiştirmesindeki kolaylığa bağlanabilir. Bu ko
tadır. Bu köylerde ortaya çıkan hukuki sorunlar, o şehir
laylık, köylünün toprağın maliki olmamasından ileri ge
veya kasaba kadısının mahkemesine gelir. Öyle anlaşılı
lir. Tabii sebeplerle, yani çölleşme, verimliliğini yitirme
yor ki, kadı bu köy davaları için çoğu zaman bir naib ata
gibi sebeplerle, yahut yol üzeri olması, devletin avarız
maktadır. Seriyye sicilleri arasında, köy sorunlarını kap
sistemi içinde fazla hizmetler yüklemesi ve özellikle ağır
O S M A N II I
SİYASET
vergiler koyması yüzünden köylü, toptan köyünü terke-
işçiliği ve pirinç tarımı yapmağa mecbur edilmiş köyler,
dip başka taraflara göçer. Yahut, başka önemli bir amil
böylece ekonomik ve sosyal bakımdan tamamile farklı
olarak, vakıfların köylüyü daha iyi koruma imkânları do
laşmışlardır.
layısıyla köylü, vakıf köylerine gider. Tabii olarak köylü,
3)
Osmanlı köyü, hiçbir zaman toprağın ortak
yaşamı için daha iyi, daha garantili şartlar arar. Tahrir
(communal) tasarrufuna bağlı köy tipini temsil etmemiş
defterlerinde köylünün bırakıp gittiği mezraa adı altın
tir. Gerçi göçebelerin ve göçmenlerin yerleşmesinde top
da kayıtlı köyler hayret edilecek kadar çoktur. Birçok
rağın ortak mülkiyeti ve tarım topraklarının periyodik
sancaklarda bu gibi mezraaların sayısı köy sayısı kadar
parsellenmesi görülür. Fakat Osmanlı İmparatorluğunda
dır. Bununla beraber biliyoruz ki, mezraalar yalnız terke
tipik köy, mîrî arazide raiyyet çiftliklerinde yerleşmiş ve
dilmiş eski köylerden ibaret değildir. Bir köy, nüfus ço
çiftliği babadan oğula bırakan bağımsız köylü ailelerin
ğalması dolayısıyla yakınındaki ormanı veya boz araziyi
den meydana gelmiştir. Başka deyimle, çift-hane sistemi
tarıma açar ve yeni bir tahrirle bunu mukataalı arazi bi
Osmanlı köyünün ana sosyal yapısını belirlemiştir. Köy
çiminde devletten kiralar. Böylece ortaya çıkan bu gibi
cemaatinin ortak tasarrufları yani, ortak merası, ortak
topraklar da defterlerde mezraa adıyla kaydolunur. Bu
ormanı, ortaklaşa kullanılan çayırı, harman yeri, mezar
mezraalar üzerinde geçici yerleşmeler, birkaç haneden
lığı ve suyu ortaklaşa bir köy tasarrufunu ifade etmekle
ibaret devamlı yerleşimler haline gelebilir. İşte bu gibi
beraber, hiçbir zaman bir communal köy tipinden söz et
arazi de daima mezraa adı altında anılır. 16. y.y.’da geliş
memize imkan vermez. Bazı konularda köy halkının bir
me çağında, mezraaların çoğu böyle ortaya çıkmış görün
birinin işini toplu halde görmesi, yani imece usulünü de
mektedir. Fakat sonraları genellikle ağır vergi yükünden
communal köy tipi için bir örnek olarak alamayız. Or
kurtulmak için, köylünün kısmen veya tamamen köyünü
taklaşa kullanılan varlıklar içinde otlak yeri için köyün
bırakıp kaçtığına dair birçok misal biliyoruz. Köylünün
göçebelerle veya komşu köylerle uğraşısı köylerin tari
toprağın sadece bir kiracısı olması, toprağı terketmekle
hinde önemli bir yer tutar. Devlet, esasen otlak bahsinde
kaybının ağır olmaması -tapu resmi ve oğulların toprak
belli otlakları belli köylere ayırarak köyler arasındaki ça
tasarruf hakkını kaybetmesi- olgusu, Osmanlı köylüsü
tışmaları en aza indirmeye çalışmıştır. Köyler arasında sı
nün yer değiştirmede aşırı hareketliliğini açıklayan baş
nır tayini kadılar aracılığı ile yapılır; sınırlar bir hüccet
lıca bir faktör sayılabilir. Kaçmalar bireysel kaldığı tak
le tesbit edilirdi.
dirde, köylerde hâlî çiftlikler ortaya çıkar; sipahi bunları
G. Ostrogorsky’nin ve H. Stahl’ın Osmanlı döne
tapuya alacak köylü aileleri bulamaz. Hâlî çiftliklerin ar
minden önce Balkanlar’da bir communal köyden toprak
tışını biz, köyün ekonomik bakımdan kötüye gidişinin
tasarrufundan söz etmeleri, bugünkü araştırmalar karşı
bir göstergesi olarak kabul edebiliriz. Bir bölgede yeni
sında terkedilen bir görüş olarak kalmıştır. Herhalde Os-
tahrirlerde hâlî çiftliklerin artmasını, orada köylüyü et
manlılar döneminde Balkanlar’da böyle köy cemaatlarına
kileyen olumsuz faktörlerin artışı ile açıklamak olasıdır.
(communities) rastlanmaz.
Şu halde, hâlî çiftlikler ve mezraalar üzerinde istatistik
Bazı vergilerin köyün ortaklaşa sorumluluğunu ge
veriler, Osmanlı köy yapısı araştırmaları bakımından son
rektirdiğini ayrıca tartışmak gerekir. Örneğin, avarız ve
derece önemli bir konudur. Böylece devletin güttüğü
cizye vergilerinin toplanmasında, özellikle 16. y.y.’dan
vergi politikası ve politik faktörler, köyün varlığı ve köy
sonra köyün bir cemaat olarak tayin edilen meblağdan
deki değişimler için temelli bir faktör olabilmektedir.
toptan sorumlu tutulduğunu biliyoruz. Bunun gibi, Os-
2)
Bu arada Osmanlı devletinin yalnız tarla arazi manlı ceza hukukunun, katil ve hırsızlık olaylarında bü
sini değil, emeği de kontrol altına alan devletçi-patrimo-
tün bir köy halkını sorumlu tuttuğu da bilinir. Bu du
nial karakteri, bir takım köylerin özel bir karakter kazan
rumlar köyün cemaat karakterini kuvvetlendirmekle be
masına yol açmıştır. Bunun en göze çarpan misali, der-
raber, sosyal yapısını esaslı olarak değiştirecek nitelikte
bentçi, küreci (madenci) ve çeltükci köylerinde görülür.
değildir. Özetle, Osmanlı köyü, tarlaları, otlağı ve çayırı
Dağ geçitlerinde koruma hizmetine ayrılmış veya maden
sınırlandırılmış defterlerde ve kadı hüccetlerinde territo-
O SM A N LI
I SİYASET
rial varlığı tesbit edilmiş idari bir ünitedir; sipahilerin
den haklarını kaybettiklerini ve kadı mahkemesine baş
birbiri karşısında veya diğer idari üniteler, örneğin vakıf
vurduklarını görmekteyiz.
lar karşısında, haklarını belirleyen bir birimdir. Köyün
Köylü ve sipahi arasındaki diğer çatışma konuları
maddi çıkarları ve tasarrufları bakımından sosyal ekono
kanunnamelerde yer almıştır. Mesela sipahinin kendisine
mik cemaat karakteri yanında, bu idari birliğini de vur
ait tahıl öşrünü, en iyi para getiren uzakça pazarlara zor
gulamak gerekir. Fakat bütün bu Community vasıfları
la köylüye taşıtması, her gelen sipahinin kendisi için
yanında Osmanlı köyü, esas sosyo-ekonomik yapısı bakı
köylüyü ev veya ambar yapmaya zorlaması ve bunun gi
mından, raiyyet çiftlikleri üzerinde bağımsız üretim ya
bi başka hizmetler. Sipahilerin baş vurduğu en yaygın ve
pan çift-hanelerdeıı oluşmuş bir köy toplumudur. Bu ce
köylü için en ağır yolsuzluklardan birisi, kanunun yasak
maat içinde, çiftlerin ve ailelerin bağımsızlığı esastır.
ladığı eski bir angaryayı veya mahalli vergiyi, eski adet
Başka deyimle, Osmanlı mîrî toprak rejimi ve çift-hane
diye yeniden canlandırmaları ve köylüden istemeleridir.
sistemi, Osmanlı köyünde belli bir sosyo-ekonomik ya
Defterde vergi yazılmayan otlak ve çayırlardan sipahinin
pıyı devam ettirmeye çalışmış ve birçok bölgelerde belli
resim almağa kalkışması da, yaygın yolsuzlukları arasın
karakterler taşıyan bir köy tipi hakim olmuştur, denebi
dadır. Ancak yeni bir tahrir bu gibi yeni gelir kaynakla
lir.
rını kanunlaştırır. Özetle, köyde sipahinin köylüyü koru ma ödevi yanında, onu köylü ile çatışma haline koyan
SİPAHİ VE KÖYLÜ
birçok konular vardır. Sipahi ile köylü arasında en önem
Köy sicillerinde, sipahi ve köylü ilişkileri üzerinde
li çatışma konusu sipahinin köylü emeğini sömürmeye
aydınlatıcı belgeler vardır. Köyde sipahinin sorumluluk
çalışmasıdır. Osmanlı rejiminin en belirgin karakterle
ları, başlıca, çift-hane sistemini korumaya yönelik ka
rinden biri, bu gibi fazla hizmet angaryalarını önlemek
nunları uygulamak ve devamlı kontrol sağlamaktır. İnce
tir. Sipahinin kendi hassa toprağında, reayayı kanûnda
lediğim belgeler, 1500, 1600 yıllarını kapsar. Terekeler
belirlenenden daha çok kullanmaya kalkışması, köylüye
de hiçbir zaman hububat tarımı yapılan tarlalar miras
hayvanı ve arabası ile taşıma angaryaları yüklemesi en
bölüşmesine konu olmamıştır. Toprak olarak varisler ara
çok rastlanan hususlardır. Fakat köylü buna karşı mahal
sında paylaşılan, yalnız bahçe ve bağlardır. Bununla bir
li kadı mahkemesine, önemli durumlarda doğrudan doğ
likte, Osmanlı arazi hukuku bir raiyyete, tarlasını veya
ruya sultana baş vurmak, şikayette bulunmak hakkına
çiftliğini ferağ (tranfer) hakkını tanır. Ferağ ancak sipa
sahiptir.
hinin izni ile olabilir. İhtiyar bir köylü kendi hayatında
BAYEZİDII VE CEM SULTAN, FÂTİH DÖNEMİNE TEPKİ
yetişkin oğullarına veya bir yabancıya tapulu toprağını ferağ edebilir. Bu ferağ işlemine kadı sicillerinde satma, bay’ u şirâ’ tabiri kullanılması birçok araştırıcıyı yanlış
Fâtih’in ölümü ile beraber, korkunç bir yeniçeri is
yorumlara ve genellemelere sürüklemiştir. Ferağda, köy
yanı, oğulları Cem ile Bayezid arasında taht için tehlike
lü verdiği tapu resmine karşılık alandan bir miktar para
li bir iç harp ve devlet idaresinde ve sosyal-ekonomik iş
alır. Sipahi de izin verdiği için, kanûnda olmasa bile, bir
lerde Fâtih’in siyasetine karşı kapsamlı bir tepki dönemi
para kabul eder. Böylece, nîm çiftliklerin bu yolla geniş
başlar.
ölçüde bir alış-veriş konusu haline geldiğini görüyoruz.
Fâtih’in son yıllarında devlet işleri veziriazam Kara
Kadı sicillerinde pek çok ferag-satış işlemi bulmaktayız.
manı Mehmed Paşa elinde idi. O, toprak siyasetinden ve
Köy sicillerinde şu olayı da sık sık görmekteyiz: Si
yeni vergilerden sorumlu olduğu gibi devlet idaresinde
pahiler, tapulu topraklan köylü elinden almak için genel
de kulları iktidardan uzaklaştırmak ve divana Faik Paşa
bir eğilim içindedirler. Bunun nedeni, toprağı başka bi
ve Manisazâde gibi ulema ve kâtip sınıfından kimseleri
risinin tasarrufuna tapuyla verirken onlardan yeniden ta
vezir olarak sokmakla da, İshak Paşa ve Gedik Ahmed
pu resmi almak suretiyle gelir kaynağı sağlamalarıdır. Si
Paşa gibi kul aslından eski ricalin şiddetli nefretini ka
cillerde, yetim çocukların veya hisse sahiplerinin bu yüz-
zanmıştı. Fâtih ölür ölmez bu rical etraflı bir komployu
O SM A N U
m
SİYASET
uyguladılar. Onlar, Yeniçerileri ve Amasya’da vali olan
bası zamanında İtalyan sanatkârları tarafından Yeni Sa
şehzade Bayezid’i tabii bir müttefik buldukları gibi ma
ray’ın divarlarına yapılmış freskoları söktürüp pazarda
lî siyasetten şikâyetçi olan halk tarafından da desteklen
sattırdı. Amasya’da beraberinde gelen ulemanın tesiri al
mekte idiler. Konya’da vali şehzâde Cem, babasının sıkı
tında şeriatın her alanda uygulayıcısı ve dikkatli bir ta-
idaresini ve fetih politikasını devam ettirecek görünü
kibcisi olarak kanun ve nizamlarda, idarede Fâtih devrin
yordu ve Fâtih tarafından halefi olarak tercih olunmuştu.
de çok genişliyen örfî devlet kanunlar alanını daralttı.
İshak Paşa tarafmdan tahrik edilen yeniçeriler, ölen sul
İtalya’ya götürülen Cem’e karşı halka kendini sevdirmek
tanın karargahından dönerek İstanbul’da Karamani
ve saltanatını kuvvetlendirmek için şeriatı çok gözetici
Mehmed Paşayı feci şekilde öldürdüler, ticaret yerlerini
oldu. Bayezid, yine saltanatını kuvvetlendirmek amacıy
yağma ettiler. İshak Paşa, öbür yandan Cem’in pâyitalıta
la Gedik Ahmed’i bertaraf ettikten sonra büyük bir gazâ
gelmesini önleyerek Bayezid’i İstanbul’a getirtip tahta
başarısı sağlamak zaruretini duyuyordu. Bunun için Fâ
çıkardı. Yeni Sultana, babası gibi sık sık yeni akça çıkar
tih ’in başarısızlığa uğradığı Boğdan’ı seçti. Karadeniz ve
mama, emlâk ve evkafı sahiplerine geri verme koşulları
K ırım ’a sarkmak isteyen kuvvetli Polonya krallığının hi
şartları kabul ettirildi. Bayezid’e nüfuzlu bir kişi tarafın
mayesini sağlayan Boğdan Beyi Büyük Stefan’ın elinden
dan yazılan mektupta, babasının siyasetini terketmesi ve
Kilia ve Akkerman’ı aldı, böylece kuzey memleketleri
dedesi Murad Il’nin siyasetine dönmesi tavsiye ediliyor
nin Akdeniz’le ticaretinin bu iki mühim antreposunu
du. Bu sırada Cem de Bursa’ya gelip Sultanlığını ilân et
İmparatorluğa bağladı. Bu ticarette hayati menfaatleri
ti, adına para bastırdı. Bayezid, İshak paşa yardımıyle Gedik Ahmed Paşayı, İtalya’ya geçireceği orduyu hazır lamakla meşgul bulunduğu Arnavutluk’tan kendi yanına gelmeye ikna edebildi. Yeniçerilerin taptığı bu büyük asker Cem’i mağlup etmeyi başardı ve İmparatorluğun gerçek hakimi durumuna geldi. Kendi adına o sırada ya
olan Stefan nihayet Osmanlı tâbiyetini kesin olarak ka bul etti. Bu seferde Kırım hanı bir tâbi sıfatıyle Osman lIlarla
işbirliği yaptı. Boğdan’da nüfuz egemenlik sorunu
ileride Osmanlılarla Lehistan arasında mücadelelerin esas konusu olacaktır. İki memleket arasında ilk büyük harp başlıca bu mesele yüzünden çıktı (1496-98).
pılmış bir tercümede Gedik Ahmed, sultanı tahta otur tan biri sıfatıyle anılmakta, sonsuz iktidarı öğülmektedir. Bayezid ve Amasya’dan gelen yakınları, Onun çekin gen politikasını açıkça kötüleyen bu diktatörü nihayet
Boğdan seferi Bayezid için gerçek bir başarı idi. O, Cem’in ölümüne kadar (25 February 1495) Bayezid’in iç ve dış siyaseti onun dönmesi korkusu altında kaldı. Pa
Cem tehlikesi bertaraf edildikten sonra bir ziyafet sonun
palığa tâbi Rodos şövalyeleri elinde tutsak olan Cem, H ı
da katlettiler (18 Kasım 1482).
ristiyan hükümdarlar, başlıca Macaristan tarafmdan, bir
Gedik Ahmed’in kayın pederi İshak Paşa da emek liye çıkarıldı. Bayezid, şimdi tahtına gerçekten sahipti. Babasının siyasetine karşıt olarak o, barışsever, yumuşak,
haçlı seferinde kullanılmak üzere Papalıkla uzun görüş meler konu oldu, Fakat Bayezid, Rodos şövalyeleriyle yaptığı bir anlaşmaya göre, Cem tutsak tutulduğu süre
hoşgörülü bir idare getirdi. Fâtih devrine karşı tepkinin
ce sözde onun masarifi için yılda 45 bin altın ödemeyi
bir göstergesi olarak, Çandarlı İbrahim divana vezir atan
kabul etmişti. Cem, Fransa’dan Roma’ya getirildikten (4
dı. Bayezid, babası zamanında devletleştirilmiş emlâk ve
Mart 1489) sonra bu büyük gelir kaynağından Papa ya
evkafın büyük bir kısmını sahiplerine geri verdi ve bu
rarlandı. Ancak Fransız Kralı Charles VIII, gelip Cem’i
nun için çağdaş yazarlar tarafmdan adaleti şerîata bağlı
zorla aldıysa da, Fâtih’in bahtsız oğlu Napoli yolunda ha
lığı göklere çıkarıldı. Devrin büyük tarihçisi Kemal Pa
yata veda etti (1495). Bayezid, Cem korkusiyle bir Haç
şazade onun saltanatını, Fâtih devrinde yapılmış büyük
lı seferine önayak olabilecek Macaristan ve Venedik’le
fetihleri teşkilâtlandırma ve böylece İmparatorluk yapı
andlaşmalar yaparak bir barış devresi açmıştı. İtalyan sa
sını kuvvetlendirme, adalet ve hakka dayanan bir idare
raylarıyla ve Papalıkla diplomatik ilişkilere girdi. H atta
kurma devri olarak selâmlar.
Fransız kralı İtalya’dan sonra Bayezid’e saldıracağını ilân
Bayezid devri (1481-1520) kültür bakımından da Fâtih zamanındaki cereyanlara bir tepki simgeler. O, baO S M A N II
etti. Charles’a karşı Papa, Venedik ve Napoli Kralı ile Bayezid arasında yaklaşma oldu. Doğu’da Memlûklere î SİYASET
karşı yaptığı yıpratıcı uzun savaş (1485-1491) Bayezidi
Venedik-Osmanlı harbi (1499-1502), Osmanlı do nanmasının artık Akdeniz’in hâkimi Venedik’le açık de
Avrupalı güçlerle barışa zorluyordu. Karaman ve Dulgadır sorunları yüzünden gergin
nizde boy ölçüşebilecek bir duruma geldiğini gösterdi.
olan Osmanlı-Memlûk ilişkileri Cem sorunu yüzünden
Bir Venedik casus raporuna göre o zaman Türk donan
daha da gerginleşti. Memlûk Sultanı Kaytbay 1481’de,
masında harp gemileri 78 kadırga (galley), 25 kalyata
Cem’i kabul etmiş ve sonra 1482 yazında onun Karaman
(Galleotta) ve yeni yaptırılmış olan iki büyük kökeden
oğlu Kasım beyle birlikte Orta Anadolu’da harekâtta bu
oluşuyordu. Bu kökelerden her biri 1800 ton büyüklü
lunmasını kolaylaştırmıştı. 890/1485’de patlak veren sa
ğünde olup dünyanın on büyük gemileri sayılmakta idi.
vaş Osmanlılar için başarılı olmadı. Altı büyük seferden
Hâzineye 40 bin altına mal olmuştu. Donanma ile kara
sonra yorgun düşen her iki taraf statüskonun korunması
dan bizzat Sultan idaresinde gelen ordunun iş birliği sa
esası üzerine barış imzaladılar (1491). Memlûklerle m ü
yesinde Lepanto alındı (28 Ağustos 1499). Ertesi yıl Os
cadelenin nedeni yalnız iki devlet arasındaki küçük
m anlIları barışa zorlamak için Fransız elçileri İstanbul’a
Türkmen beyliklerini kontrolü altına almak sorunundan
gelerek tehditler savurdular. Venedik Avrupa’da bir haç
ibaret değildi. Mekke ve Medine’yi kontrol eden ve H a
lı ittifakı meydana getirmek için büyük çaba gösterdi.
lifeyi yanında bulunduran Mısır Sultanı, Osmanlı Sulta
Papa faaliyete geçti. Fakat Venedik’in rakibi olan İtalyan
nı üzerinde üstünlük iddiasında idi.
devletleri, Bayezid’i gizlice teşvik ediyorlardı. Bayezid, İtalya’da Taranto kendisine terk edildiği takdirde, Napo
VENEDİK HARBİ, 1499-1502
li kiralına 25 bin asker yardımcı göndermeyi vaadetti.
Cem tehlikesi kalktıktan sonra Bayezid, o zaman kadar görülmemiş büyüklükte bir donanma inşasına baş ladı. Şimdi Osmanlılar Avrupa’da Haçlı hazırlıklarına karşı sert bir şekilde cevap vermeye kararlı idiler. Osmanlı devleti, İtalya harpleri sırasında (1494-1554) Av ru p a diplomasisinin ayrılmaz bir unsuru durumuna gel
di. Avrupa’da ümitsiz duruma düşen her devlet son çare olarak OsmanlIlardan yardım alacağını söylemekle düş m an ın ı korkutmağa çalışıyor, yahut sık sık değişen ko
alisyonlar, Osmanlılara karşı Haçlı projesi adı altında gizlenmeye dikkat olunuyordu. 1497’de Fransız-Vened ik ittifakına karşı Milano, Ferrara Mentua ve Floransa,
Bayezid’e baş vurdular, Venedik’e harp açarsa yılda 50 b in düka vermeyi vaad ettiler. Venedik’in Balkanlarda son köprübaşılarmı tasfiye etmek için Batı’da şartlar Os m anlIlar için çok müsait görünüyordu. Papa, Napoli ve
1500 yılı seferinde Osmanlı kara ve deniz kuvvetleri, Modon, Navarin ve K oronu aldılar. Venedik, nihayet Macaristan’ı harbe ikna etti. Macarlar, Sırbistan’a saldır dılar. Polonya, Boğdan ve Rusya’nın ittifaka katılmasın dan korkuluyordu. İspanyollar, Fransızlar, Rodos şöval yeleri, Papa ve Portekiz Akdeniz’de Venedik’e yardımcı kuvvetler gönderdiler. Bu durum ve Anadolu’da olayla rın ciddileşmesi üzerine Osmanlılar, Mora’da Venedik elinde kalan kaleleri, Nauplia ve Monemvasia’yı almak için ciddi bir girişimde bulunmadılar. Bayezid’in İtal ya’da dostlan Milan’dan sonra 1501’de Napoli de Fransız ve İspanyollar tarafından işgal olundu. Bayezid’in Epirus’da hazır yardım ordusu denizi geçmeye cesaret ede medi. Fransız ve Venedik donanmaları gelip M idilli’ye taarruz ettiler. Ertesi yıl İstanbul’da barış görüşmeleri
Milano, Bayezidi teşvik ediyorlardı. Bayezid, yardım va
başladı. 14 Aralık 1502’de Venedik’le İstanbul’da, 25
adinde bulundu. H atta 1480’de geri kalmış olan İtalya
Mart 1503’de de Macaristan ve diğer Hıristiyan devlet
istilâsı da bazı Türk devlet adamlarının, zihnini işgal
lerle Buda’da barış andlaşmaları imzalandı.
ediyordu. Venedik’in Fransa ile ittifakı, Osmanlıları bir
Genelde bu Osmanlı zaferi, Osmanlı Akdeniz haki
hayli endişelendirmekte idi. Batı ticaret mallarından vaz
miyetine bir başlangıç olması bakımından çok önemli
geçemeyen Osmanlılar, Venedik’le bir harp halinde Flo-
dir. Sâniyen İtalya harplerinin bu ilk aşamasında Osman-
ransa’ya güveniyorlardı. 1499’da bir Floransa konsolusu
lılar güç dengesinde önemli bir kuvvet olarak Avrupa
(emino) İstanbul’da yerleşti. Gerçekte de Fâtih zamanın
politikasına girmiştir. İlerde İtalya harplerinin ikinci
da olduğu gibi Osmanlı-Venedik harbinden Floransalılar
aşamasında bu siyasetin Fransa ile ittifaka kadar gelişti
büyük ticari yarar sağlayacaklardır.
ğini göreceğiz. O SM A N LI I
SİYASET
Yine bu devirde kayda değer bir olay da şudur: İs
kontrol altına almak istemiş, vergi tahrir defterlerine ge
panyol hükümdarlar tarafından Gırnata Müslüman dev
çirmiş, miktarı az olmakla beraber vergileri düzenli al
letinin istilâsına girişilmesi oradaki Müslümanların II.
maya çalışmıştır. Boy beyleri idaresinde bağımsız bir ha
Bayezid’den yardım istemelerine neden olmuş ve Baye-
yat süren hayvancılık ekonomisinin gereklerine uyan bu
zid Kemal Reis idaresinde bir donanmayı İspanyollara
aşiretler merkezî idareyi dayanılmaz bir baskı ve zulüm
karşı Batı Akdenize göndermiştir. 1492’de İspanyolların
idaresi olarak hissediyorlardı. Onların devletin vergi def
sürdüğü yüzbine yakın İspanyol Yahudisi Sultan’ın iz
terlerine yazılmaktan kaçmaya çalıştıklarını, haymane ve
niyle Osmanlı ülkesine kabul edilmiş, İstanbul, Selanik
ya hâric-ez-defter, yani defterde kaydı olmayan reaya sıfa-
ve bazı Rumeli şehirlerine yerleştirilmiştir.
tıyle serbest dolaştıklarını biliyoruz. Dulgadır Türkmen-
Osmanlıların İslâm aleminin hakiki koruyucusu ro
leri, kendilerini tahrire gelen devlet memuru (emin) ve
lünü ortaya koyan olaylarından biri de İspanyol hüküm
adamlarını bir gecede yok etmişlerdi. Bazı aşiret beyleri,
darları tarafından sıkıştırılan Endülüs Müslüman devle
hâlâ Osman-oğlu diye andıkları Osmanlı hükümdarını
tinin 1482’de elçi göndererek, II. Bayezid’den yardım is
kendileri ile denk sayarlardı. Osmanlı devleti, tarım eko
temeleridir. Cem korkusu sebebi ile Osmanlı hükümeti
nomisine dayanan, büyük gelir kaynakları çiftçi kitlele
uzun zaman yalnız sempati gösterisinde bulundu. Gırna
rinin üretimine bağlı bir devlet sıfatıyle göçebelerin
ta Müslüman devleti, İspanyol boyunduruğu altına dü
mevsimlik göçlerine karışıyor, ve yaptıkları zararlara kar
şüp (1492) kuzey Afrika İslâm memleketleri bir istilâ
şı cezalar koyuyor, yağmaları şiddetle cezalandırıyordu.
tehlikesi altına girince, Doğu Akdeniz’de Hıristiyan kor
Özetle yörükler, kendi ekonomik faaliyetlerini ve hayat
sanlarına karşı faaliyette bulunan Türk korsanları faali
sahalarını kısan, aşiret hukukuna ve âdetlerine önem ver
yetlerini Batı Akdeniz’e naklettiler. Bu korsanlardan Ke
meyen Osmanlı rejimini bir baskı rejimi olarak görüyor
mâl Reis 1494 tarihinde resmen Osmanlı Donanma hiz
lardı. Şeriatı, Padişahın kanunlarını ve merkezi idareyi
metine alındı. Onun getirdiği yeniliklere Osmanlı do
temsil eden kadıları ve kulları düşman gibi görüyorlar,
nanması ilerde görülen büyük başarılarının temelini at
sünni İslâmiyeti temsil eden rejime karşı İslâmiyetin
mış oldu. Donanmaya özel bir ilgi gösteren II. Bayezid’in
kendi kabile âdetlerine ve şamanist inançlarına uygun
en önemli başarıları arasında, çağdaş tarihçi Kemal Paşa-
bir şeklini telkin eden heteredoks derviş tarikatlerine fa
zâdenin işaret ettiği gibi, Osmanlı devletini hâkim bir
natik bir bağlılıkla bağlanıyorlardı. 13. yüzyıldan beri
Deniz Devleti (sea power) durumuna getirmiş olmasıdır.
kırmızı külahlarıyla tanınan militan alevî Türkmen gö çebeleri, Kızılbaş umumi adı altında anılmakta idiler.
KI2;iI
' Kızılbaşlar, koyu şi’î-alevî olup Türkmenlere hitap
Venedik harbine son verme gereği, Toros dağlık
eden bir tarikatın başı Erdebil şeyh ailesine daha 15. yy
bölgesindeki yoğun göçebe kabilelerin oluşturduğu teh
ilk yarısından beri bağlı idiler. Bu aileden Şeyh Cüneyd
ditten ileri gelmiştir. Osmanlılar Yörükleri Anadolu’dan
ve Şeyh Haydar’m yanında Trabzon Rum larına ve Gür
gruplar halinde Rumeli’ne geçirmiş, yahut parçalayarak
cülere karşı gazalara katıldılar. Türkmen hükümdarı
küçük gruplar halinde birbirinden uzak bölgelere yerleş
Uzun Hasan’la akrabalık kurmuş olan aile, bir Türkmen
tirmişlerse de, Türkmen göçebelerinin büyük kısmı To-
yurdu olan Doğu Anadolu’da ve İran'da büyük nüfuz ka
roslarda Teke’den Maraş’a kadar bölgede hâlâ hâkim du
zanmıştı. Karaman oğulları idaresinde Osmanlılara karşı
rumda idiler ve Karaman oğullarından İran’a kaçıp sı
mücadeleyi kaybetmiş Türkmen kabileleri şimdi her za
ğınmış olanların tahriklerine yahut Suriye’den gelen kış
mandan ziyade Safevîler etrafında toplandılar. Şeyh Hay-
kırtmalara uyarak Osmanlı idaresine karşı zaman zaman
dar’ın oğlu İsmail zamanında Erdebil sûfıleri, Azerbay
ayaklanmaktan geri kalmıyorlardı. Bu daimi huzursuzlu
can, Doğu Anadolu, Irak ve İran’da siyasi hakimiyeti ele
ğun derin sosyal sebeblere dayandığını görüyoruz. Os-
geçirdiler ve Anadolu’daki Kızılbaşların manevi ve siya
manlı devleti merkeziyetçi bir devlet haline gelince, bu
si lideri sıfatıyle Şah İsmail (1501-1524) Osmanlılar için
Türkmen aşiretlerinin hareketlerini gittikçe daha ziyade
güçlü bir rakip olarak ortaya çıktı. Ataları gibi gazilik
m
iddiasında bulunan İsmail, Osmanlı Sultanına bu bakım
rının kırkbine vardığı rivâyet olunmaktadır. İsmail’e
dan da rakib olma iddiasında idi. Şah, Uzun Hasan’ın
karşı bu seferi, rafızî ve mülhidlere karşı bir nevi gaza
Anadolu’daki siyasi gayelerini benimsemiş olup, Vene
olarak ilân etti. Buna karşı Şah İsmail ona gönderdiği
dik’le Osmanlılara karşı ittifak arıyor, topçu kuvveti isti
mektupta Anadolu halkının çoğunluğunun kendi baba
yordu. İsmail, 1502’de, ve 1507’de iki kez Osmanlı top
larının müridleri olduklarını ve ailesinin gaza ile şöhret
raklarını çiğnemekten çekinmedi. Anadolu Türkmenleri
kazanmış olduğunu söylüyor ve Timur olayında Osman
onu kendi hükümdar ve pîrleri sayıyordu. Bu meydan
lI’ların başına gelenleri hatırlatıyordu. Selim sefere çıkar
okuma karşısında Bayezid, yine barışa bağlı kaldı ise de,
ken (28 Şubat 1514) şeyhlerden ve ulemadan Şah’ın bir
Trabzon valisi Selim şiddetle karşılık verilmesini istiyor
mülhid ve kâfir olarak katli vâcib olduğuna dair fetvalar
du. 151 l ’de Şah-kulu, Güney Batı Anadolu’da Teke-
aldı ve etrafa ilân etti. 1514 yılının 13 Temmuzunda hu
ili’nde Kızılbaşların başında ayaklandı ve Kütahya’yı
duda erişti. İsmail, çöle çevirttiği dağlık ve fakir Doğu
zapt, beylerbeyini katletti, Bursa’yı tehdide başladı. Ona karşı hareket eden Vezirazam Hadım Ali Paşa harp mey
Anadolu’da bu onun ordusunu içeri doğru çekmek ve sonra imha etmek planını uygulamak istiyordu. Bu sefe
danında maktul düştü.
ri başlangıçtan beri istemeyen yeniçeriler, “düşman yok, bu harap memlekette nice bir seyahat ederiz” diye bir kaç
SELİM I, ÇALDIRAN (1514) MERCİDÂBIK (1516), REYDANİYYE (1517)
defa ayaklanmaya yeltendi. Selim sert tedbirlerle onları sindirebildi. Bir yandan da Şahı harbe zorlamak amacıy
Kızılbaş ayaklanması, hasta, ihtiyar ve asker gözün
la hakaret dolu mektuplar gönderdi. Nihayet iki ordu
de nüfuzunu kaybetmiş olan Bayezid’in oğulları arasında
Çaldıran’da karşılaştı. Selim kendi ordusunda İsmail’in
taht için şiddetli bir rekabet ve mücadele ile aynı zama
taraftarları bulunmasından şüpheleniyordu. Derhal sava
na rastlıyordu. Yeniçerileri kendi tarafına kazanan Selim,
şa girildi (24 Ağustos 1514). Savaş kazanıldıktan sonra
nihayet İstanbul’a girmeye ve babasını tahttan indirerek
oğlu Süleyman’a gönderdiği fetihnâmede padişah, Os-
yerine geçmeye muvaffak oldu. (24 Nisan 1512). Salta
manlı sağ kolunun galebe çaldığını, fakat sol kolun baş
natının ilk iki yılını taht için rakip kardeşlerini bertaraf
langıçta bozulduğunu, ancak Kapı-kulu’nun ve yeniçeri
etmekle geçiren Selim, bu iş tamamlanınca, gerisinden
lerin top ve tüfenk ateşiyle durumu düzelttiğini bildir
emin olarak Şah’a karşı Doğu seferine çıktı.
mekte idi. Selim iki hafta sonra alayla Tebriz’e girdi ve
Selimşah, yahut daha çok yayılan adıyla Yavuz Se lim (1512-1520) kişiliğinde Yıldırım Bayezid ve Fâtih Mehmed’in enerjik cihangirliği canlanıyordu. Son derece tehlikeli koşullar içinde tahta çıkan Selim İmparatorlu ğu demir bir pençe ile tutmuş bir pâdişâhtı (bir aralık vezirazam tayin etmeyerek devlet işlerini bizzat yürüt müştür). Vezirazamlarından düşmanla gizli ilişkisini öğ rendiği Dukagin Zâde’yi döverek yaralamış ve sonra
adına hutbe okuttu. Şah’ın Horasan’dan Tebriz’e zorla getirdiği tüccar, sanatkâr ve büyükleri İstanbul’a gönder di. Kışı Amasya’da geçirdi ve İsmail’i tamamiyle yok edinceye kadar harbe devam etmek azminde olduğunu ilân etti. Belki İran’ı feth ve ülkesine katmayı düşünü yordu. Fakat ordu çektiği meşakkatlere bir daha katlan mak istemedi. Çaldıran’dan dönüşte binlerce asker ve hayvan telef olmuştu.
idam ettirmiş; Hersek-zâde’yi yumruklamıştır. Tuman-
921/1515 baharında Yavuz, İran yerine Dulgadır
bay’a gönderdiği mektupta, kendisinin Büyük İskender
beyi Alaüddevle üzerine yürüdü. Bu Türkmen beyi o za
gibi şarkın ve garbın hakimi olacağını yazmış. O, salta
man Mısır Sultanı’na tâbi idi, Selim’in doğu seferi esna
natının ilk iki yılını tahta rakip olabilecek kardeşlerini
sında ona karşı düşmanca tavır almıştı. Ülkesi hızla isti
ve çocuklarını bertaraf etmekle geçirdi. Bütün gücünü kızılbaşlara ve Şah’a karşı toplamak için Avrupa’daki
kalan Selim süratle İstanbul’a döndü ve kendi plânlarına
lâ edildi (1515 Haziran). İran seferini bırakmak zorunda
komşuları ile, özellikle Macaristan’la barış görüşmelerine girdi, barışçı göründü. Şah İsmail’e karşı sefere çıkmadan
karşı koyanları ortaya çıkararak şiddetle cezalandırdı.
önce onun bütün Anadolu’ya yayılmış olan müridlerini
tasıdır. Selim bu zaferin ardından Doğu Anadolu’yu ta
ve haliflerini tespit ettirip habs veya idam ettirdi. Sayıla-
mamiyle ülkesine kattı. Diyarbekir şehri (Ekim 1515) ve
O SM A N U
Çaldıran zaferi, Anadolu tarihinde bir dönüm nok
diğer şehirler 1515-1517 arasında feth edildi ve bölgede
Osmanlılar, kendi idare tarzlarını buradaki koşullara uy
ki Türkmen ve Kürd aşiretleri uygun koşullarla Osman-
durdular. Normal Osmanlı sancak teşkilâtını kurmakla
lı devletine bağlandı. Bitlis hâkimi Şeref Bey İstanbul’a
beraber aşiretler özel bir idareye tâbi tutuldu. Sekiz Kürd
bizzat gelip Padişah’ın elini öperek itaatim sundu (Mart
kabile beyi, irsî olarak kendi kabileleri üzerinde ve böl
1516’da).
gelerinde sancak beyi tayin edildi. Daha küçük olanlar
Doğu Anadolu yüksek yaylasının ilhakı ilkin strate
zeamet sayıldı. Bu sancaklarda beylerin kabile ve toprak
jik bakımdan önemli idi. Böylece, Doğu’dan gelecek is
üzerinde hakları babadan oğula irsî geçtiğinden ocaklık
tilâlara karşı Anadolu güvence altına alınmakta idi.
ve yurtluk denmekte idi. Öbür yandan beş Kürd kabile
Öbür yandan 16. yy.da İran, Irak ve Kafkasya’daki fütu
si de hükümet adı altında devlet vergilerinden affedilmiş
hat için bölgedeki Erzurum, Yan, Diyarbekir başlıca üs
tâbi ayrı bir grup teşkil ediyordu. Fakat bütün bu kabi
ler halinde kullanılacaktır.
le beyleri Diyarbekir valisinin emri altında belli sayıda
Bölgenin ilhakı ekonomik bakımdan daha az önem
askerle Pâdişah’ın seferlerine katılmak zorunda idiler.
li değildir. Osmanlılar böylece Tebriz-Halep ve Tebriz-
Osmanlılar, Doğu Anadolu’daki yerleşik çiftçi halk
Bursa ipek yolunun kontrolünü tam olarak ele geçiriyor
üzerinde evvelâ Uzun Haşan zamanında toplanmış yerli
lardı. Bu iki yol üzerindeki zengin ticaret ve sanayi şehir
vergi kanunlarını yerinde bıraktılar. Fakat 1517-1540
leri, özellikle o zaman Mezopotamya ile İran, Anadolu ve
arasında bölgedeki halk, ödenmesi daha kolay ve basit
Halep ticaret yollarının birleştikleri büyük ticaret mer
olan Osmanlı vergi sisteminin, Kanûn-i Osmanî’nin uy
kezi Diyarbekir’in zaptı Osmanlı hâzinesine büyük bir
gulanmasını istediler.
gelir kaynağı oldu. Diyarbekir eyaleti geliri 1528’de 25 milyon akça ile bütün Balkanlardan alman gelirin sekiz
SELİM I VE MISIR MEMLÛKIERİ Mısır Memlûkleri 1514 tarihine doğru bir yandan
de birine yükselmekte idi. Yavuz, İran ve Memlûklerle mücadelede Yeni Çağ’a
Şah İsmail’in öbür yandan Portekiz tehdidi altında Os
özgü ekonomik çarelere de baş vurdu. Şah’a karşı sefere
manlIlarla iyi geçinmek zorunda idiler. Portekizliler,
çıkarken İran’la ipek ticaretini yasak etmiş, Bursa’da
H int Okyanusunda ticaret tekelini ellerinde tutmak için
İranlı ipek tâcirlerini tutuklamış, Rumeli’ye sürdürmüş
Araplara karşı 1502’den itibaren amansız bir mücadele
tür. İran’la ipek ticaretini yasaklarken İran ekonomisinin
ye girmişlerdi. Hind Okyanusunda dehşet saçan korsan
can damarını kesmeyi umuyordu. Zira o zaman İran’ın
faaliyetiyle kalmadılar; Arabistan’la Hind arasında tica
batıya ihraç ettiği en önemli ticaret malı ipek bu mem
reti kesmek için Aden Körfezinde Sokotra adasını (1505)
leketin altın ve gümüş ihtiyacının ana kaynağı idi. Se
ve Basra körfezi ağzında Hürmüz’ü (1507) ele geçirdiler
lim, Memlûklere karşı harekete geçerken de Çerkezis-
ve Kızıldeniz’de Cidde’ye kadar sokuldular. Memlûkler,
tan’dan köle ticaretini önlemeğe kalkışmıştır.
gemi ve ateşli silâh bakımından düşmanla boy ölçüşecek
Osmanlılar, Doğu Anadolu yaylalarındaki kalabalık
durumda değildi. Büyük emeklerle Kızıldeniz’de yap
Türkmen ve Kürd kabilelerini iki ayrı ulus halinde ör
tıkları donanma Portekizliler tarafından yok edildi
gütlediler. Türkmenler Boz Ulus, Kürdler Kara Ulus adı
(1509). Bu ümitsiz durumda Mısır Sultanı Al-Gavrî Os-
altında birleştiler. Kürdler, sünnî Şafiî idiler. Fakat Ale
manlı sultanından yardım istedi. Bu yandan Portekizli
vî olan Türkmen kabileleri İran Safevîlerinin esas kuvve
ler, Memlûklerin düşmanı Şah İsmail’e elçi göndererek
tini oluşturmak üzere o tarafa çekilmeğe başladılar ve
ortak bir saldırı önerdiler. Portekizlilerin, Osmanlılara
bölgede zayıfladılar. İran’a hâkim olan Karakoyunlu ve
karşı 1501’de Haçlı donanmasına katıldıkları da hatır
Akkoyunlu Türkmen hanedanları devletlerini Doğu
lanmalıdır. O zaman Bayezid, Mısır sultanına yardım
Anadolu’daki Türkmenlerle kurmuşlardı.
göndermişti.
1432’de B. de La Broquiere bu bölge hakkında “le
Otuz gemilik kereste ve üç yüz toptan ibaret ilk
pays de Turquemanie que nous appelons Armonie” (bi
yardım Rodos şövalyeleri tarafından zaptedildi. Fakat
zim Ermenistan dediğimiz Türkmen-ili) demektedir. OSMANLI
Ocak 151 l ’de Mısır’a Osmanlıların dört yüz top ve kırk I SİYASET
kantar barut yetiştirdiklerini biliyoruz. Topkapı Sarayı
bozguna uğradılar. Al Gavrî harp meydanında inme isa
belgeleri 1512 tarihine doğru gemi inşası için bir kaç
betiyle öldü. Memlûk ordusunun yenilgisi başlıca Halep
Osmanh kaptanının Süveyş’e gönderdiğini ortaya koy
valisi Hayirbay’ın hiyanetine ve Çaldıran’da olduğu gibi
maktadır. Gemi yapmak için'tahta ve zift, demir bakı
Osmanlıların şiddetli top ve tüfenk ateşine atf olunmak
mından Mısır Osmanlılara bağımlı idi. Arap dünyasının
tadır. Haleb’e giren Osmanh Sultanı, Al Gavrî’nin bütün
Hint Okyanusunda hayat kaynaklarını kesmek Mekke
hâzinelerine el koydu. Halife Al-Mutawakkil ve üç
ve Medine’yi zaptetmek tehdidinde bulunan Portekiz
kâd’il-kudât Pâdişah’ın huzuruna çıktılar. Selim, Halî-
saldırısı karşısında kuşkusuz yalnız Al Gavrî’nin değil,
fe’yi yanında oturttu. Fakat sonra kaçmaması için tedbir
bütün Arapların gözleri ve yürekleri gâzî Osmanlı sulta
aldı. Khyirbay ve bazı Memlûk emirleri Selime gelip
nına dönmüştü. Araplar, Osmanlılar Rumeli’de ilerleme
itaatlarını sundular.
ye başladığından beri Akdeniz’den gelecek bir Haçlı se
Selim, 30 Ağustos’ta Şam’a geldi. Sinan Paşa, Cal-
ferinden eskisi kadar kaygılı değildiler. Fakat, şimdi Por
culiya’da Şam valisi Canberdi Gazalinin mukavemet gi
tekizliler Aden’i zapt etmeye çalışıyorlar, Mekke ve Me
rişimini kırdı (27 Aralık) ve Gazze’ye kadar Filistin’i iş
dine’yi almak, Peygamberin kemiklerini mezarından çı
gal etti. Osmanlılar, Mısır’ı işgal konusunda tereddütte
karmakla tehdit etmekte idiler. Bir vakitten beri Osman-
idiler. Pâdişâh, yeni Memlûk sultanı Tumanbay’a bir
lı Padişahları, Mekke ve Medine’ye zengin vakıf hasılâtı
mektup göndererek Halife’nin ve kadıların biati ile
gönderdikleri gibi Mekke Şerifı’ni kendi taraflarına ka
memleketi kendi egemenliği altına aldığını, Gazze’den
zanmak için çaba harcamaktan geri kalmıyorlardı.
öte Mısır’da kendi adına sikke bastırıp hutbe okutursa
1516’daMekke ve Medine Seyyidleri’nin Selime bir he
onu orada vali bırakacağını bildirdi. Aksi takdirde Mı
yet gönderdiklerini, fakat Memlûklerin bu heyeti gitme
sır’a girip bütün Memlûkleri kaldırmaya azmettiğini ilâ
ye bırakmadıklarını biliyoruz. Selim, sefer açmadan Çer
ve ediyordu. Bu tehditler, Kahire’de panik yarattı. Tu-
keş aslından olan Memlûkleri hedef tutacak, Arapları on
manbay, 11 Ekim 1516’da Kahire’de Sultan ilân edilmiş
ların zulmünden kurtarmak istediğini ilân edecektir.
bulunuyordu. Savaşı seçti. Çölü geçen Selim Belbeis’de
Özetle, herşey Arap dünyasını, Osmanlı idaresini kabule
Mısır halkını Memlûklerden ayrı tutarak kendilerine
hazırlamış bulunuyordu.
aman verdiğini, fellahlar da dahil olarak kimseye kötü
Memlûkler için aynı derecede tehlikeli olan Şah İs
muamele yapılmayacağını ilân etti. Osmanh Padişahı
mail ile Selim arasındaki savaşta Al Gavrî tarafsız kaldı.
için düşman Arap halkı değil, Memlûkler idi. Tuman-
Fakat hangi taraf kazansa, kendisine karşı saldırıya geçe
bay, Osmanlıların Merc-i Dabık’daki savaş usûlünü tak-
ceğini biliyordu. Selim, Çaldıran’dan sonra Alaüddev-
lid ederek Kahire önünde Reydaniye’de top ve tüfekle
le’nin ülkesini ve Diyarbekir’i zapt etmekle, Memlûkle
berkitilmiş bir savunma hattı hazırladı. Harp başladığı
rin eskiden beri kendi nüfiız ve hakimiyet bölgesi say
zaman üstün Osmanlı topçusu, bu işe yaramaz eski top
dıkları araziye tecavüz etmiş oluyordu. Mart 1516’da Os-
ları susturdu. Selim’in bu tahkimli mevzii yandan çevi
manlılar, Memlûklerdetı H arput’u aldılar. Osmanh kuv
rerek yaptığı saldırı tam bir zaferle neticelendi (26 Ara
vetleri, bir taraftan Diyarbekir’de tutunmaya çalışırken
lık). Ertesi günü Hâlife Al-Mu,tawakkil’i Osmanlı aske
Selim ordusunun başında Fırat vadisine indi. Al Gavrî
riyle şehre göndererek halka güvence verdi, Kahire’de
savaşın kaçınılmaz olduğunu bildiğinden 18 Mayıs’ta or
Cuma hutbesi Selim adına okundu. Böylece Memlûk sul
dusu ile Haleb’e hareket etmiş bulunuyordu. Selim,
tanlığı tarihe karışmış bulunuyordu.
Ağustos başlarında Haleb üzerine yürüdü. Al Gavrî, âdet
Reydaniye’den kaçmayı başaran Tumanbay, baskın
olmadığı halde yanma Halife Al-Mutawakkil al’Allah’ı
ve gerilla harbine baş vurdu. Kahire halkı kendisini des
almıştı. Memlûkler bir savaşı kaygı ile beklemekte idiler
tekliyordu. Memlûkleri takib ve araştırma kasdiyle Os
ve kuşkusuz bir barışı tercih ederlerdi. Kahire’de panik
manh askerinin yaptığı harekât halk arasında korku ve
havası vardı. Halep halkı Memlûklere düşman olmuştu,
dirence sebep oldu. Bununla beraber İbn İlyas’a göre aşa
iki ordu, Merc-i Dâbık’da karşılaştı. Memlûkler, tam bir
ğı sınıf halk Osmanlılara yardımcı oluyor, büyüklerin
O SM ANH
I SİYASET
hâzinelerini nereye sakladıklarını bildiriyordu. Şehir içinde Memlûklerle şiddetli sokak muharebeleri oldu.
OSMANLI SULTANLARININ HALİFELİĞİ
Tumanbay nihayet yakalandı ve idam olundu. Selim Mı
Bir rivâyete göre Selim tarafından İstanbul’a gönde
sır’a vali olarak Hayırbay’ı Mısır’a beylerbeyi bıraktı ve
rilmiş olan Halîfe Al-Mutawakkil Ayasofya camiinde hi
İstanbul’a dönmek üzere Kahire’den ayrıldı (10 Eylül
lâfeti resmen Padişaha terk ve ferağ etmiştir. M.D’ohs-
1517). Hareketinden önce Halîfeyi gemi ile İstanbul’a
son ve sonra M. Ata, eserlerinde bu rivayeti yaymışlardır.
göndermişti. (17 Temmuz 1516’da Mekke Şerîfı Abû
Gerçekte, 1774’de Kırım hanlığının bağımsızlığı konu
Numay’ın oğlu Mekke’nin anahtarlarını getirerek baba
su ortaya çıktığı zaman Osmanlı padişahı Ruslara karşı
sının itaatini bildirdi. Selim, Abû Numay’ın şerîf olarak
bu müslüman devleti üzerinde Halîfe sıfatıyle bir takım
kalmasını kabûl etti ve kendisine bir ahidnâme verdi.
haklarını devam ettirmek iddiasında bulunmuş, Abbasi
Zengin hediyeler gönderdi.
halifeleri zamanında tespit edilmiş klasik Hilâfet nazari-
Osmanlılar, Mısır fethinden hemen sonra Kızılde-
yesi öne sürülmüştü. Bununla beraber, daha önceleri
niz’i Portekizlilere kapamak üzere bu denizde kotrolla-
1727 Ekiminde İran’a hâkim olan Afgan Şahı Eşref’le ya
rını kurmaya çalıştılar. 1515’de Portekizlilere karşı
pılan andlaşmada Osmanlı Padişahı bütün Müslümanla
Memlûk Sultanı tarafından Kızıldeniz’e gönderilen do
rın Halife’si olarak tanınmıştır. Osmanlılar, Nadir Şaha
nanmanın reisi Osmanlı kaptanı Selman reis idi. Selman,
aynı şeyi kabul ettirmeğe çalışmışlardır. Klasik hilâfet
Padişah’ın hizmetine girdi. 1517’de Portekizliler, Kızıl-
görüşü 1256’da Bağdad’ın Moğollarca işgali ve Abbasî-
deniz’e tekrar girmiş, Cidde’ye kadar sokulmuşlar, Hıris
lerin yok edilmesi üzerine her İslâm sultanı tarafından
tiyan Habeş hükümdarı ile ittifak için Massuwa’ya elçi
taşınan genel bir ünvandan başka birşey değildi ve eski
ler göndermişlerdi. Osmanlılar, Mısır’daki işleri düzene soktuktan sonra 1524’de Portekizlilere karşı sistemli ha rekâta giriştiler. Selman Reis’e atf olunan 2 Mayıs 1525 tarihli bir lâyiha Osmanlı siyasetinin anahatlarını tespit etmektedir. Buna göre, Kızıldeniz’de daimi bir donanma bulundurmak, Portekizlileri Kızıldeniz’den atarak H in distan’dan gelen ticaret gemilerine yolu açmak gerekti. 1524’de Süveyş’te yapılan bir donanma (8 kadırga, 3 Galyata, 6 baştarda) Selman Reis idaresinde bu maksatla Yemen ve Aden tarafına gönderildi. Bu donanma ilkin Suvakin’de bir kale yapmak isteyen Portekizlileri bura dan kovdu. Yemen’i ele geçirerek bir Osmanlı garnizonu yerleştirdi ve Hind Okyanusuna çıkarak Aden’i zapta çalıştı (1525). Bu başarılı harekâttan sonra Hindistan’da ki Müslüman hükümdarlar, Gücerat ve Kalkutta Sultan
manasını tamamiyle kaybetmişti. Mekke ve Medîne’nin ve hac yollarının hâmisi olmak ise İslâm dünyasında üs tünlüğü belirten bir sıfattı. Vaktiyle Abd Allah b. Zubayr, Muaviye’ye karşı Ka’be’nin hâdimi ve Hacc reisi ol makla üstünlük iddiasında bulunmuştu. Şahruh, Muhar rem 833’de (1429 Kasım) Ka’be’yi örtü ile örtmek ve Mekke’de çeşme yaptırmak istediği zaman Mısır Sultanı bunu bir üstünlük iddiası sayarak reddetmişti. Fâtih Mehmed’in Hac yolları üzerindeki kuyu ve çeşmeleri ta mir arzusu aynı şekilde Memlûk sultanınca olumsuz kar şılanmıştır. Selim, Şirvanşâh’a gönderdiği Mısır fetihna mesinde Selim’in Büyük Hilâfet anlayışını yansıtmak bakımından özel bir önemi vardır. O, bu mektupta Memlûklerin Hicaz Hac yolunu “Arap eşkiyasından” ko ruyamadıklarını, kendisine Alah tarafından İslâmiyet ka nunlarını düzene koyma ve K aba mahmillerini teçhiz
ları OsmanlIlardan Portekizlilere karşı yardım istemeye
vazifesi verilmiş olduğunu ifade ediyor ve bu sebeple kü
başladılar.
çük büyük bütün İslâm memleketlerinin kendisine itaat
Mısır’da Osmanlı valisi Hâin Ahmed Paşa’nın isya
etmeleri gerektiğini söylüyor, Suvakin’e kadar bütün H i
nı bastırıldıktan (1524) sonra veziriazam İbrahim Paşa
caz’ın, Mekke ve Medine’nin kendisine itaat ettiğini, ya
Mısır’a giderek memleketin idaresine ayrıntılı bir ka
kında İran’a gelerek orasını da alacağını, Şirvanşâh’ın
nunnâme ile kesin şeklini verdi. Keza, Memleketin tarım
kendi “Hilâfet-i Ulyâ”sına tâbi olmasını ve camilerde
alanlarının ve vergi kaynaklarının tahrir defterlerinde
kendisine dua etmesini istiyordu. Kanunî Süleyman da
tam olarak tespit edildiğini görüyoruz.
cülûsunda Mekke şerîfıne gönderdiği nâmede Allah’ın O SM A N LI
! SİYASET
kendisini saltanat tahtına ve hilâfet makamına geçirdiği
di vazifeleri sayarak İslâm âlemi üzerinde üstün bir oto
ni bildiriyordu. Mekke Şerîfi cevabında, onun, Allah’ın
rite kurmak iddiasında olmuşlardır. Aslında bu yeni an
iradesiyle “al-saltanat al-uzmâ wa masnad al-kilafât al-
layış da onların bütün İslâm âlemi üzerinde nüfuz ve ha
kubrâ” ya geldiğini tasdik ederek, siz Afranc’da (Avru-
kimiyetlerini hazırlıyan bir politikadır ve gâzîlik gelene
pa’da) memleketler feth etmekle bize ve bütün İslâm
ğinden doğmuş olduğu da âşikârdır. Böylece, Selim’den
Sultanlarına üstün bulunuyorsunuz (Fadîlat tammat
sonra Osmanlı devleti açık bir şekilde gâzî uc devleti ge
alaynâ ve alâ sair Mulûk al-anâm bal alâ kaffat salatîn al-
leneğini geliştirerek eski İslâm hilâfetini yeni bir yorum
İslâm) diyordu. Burada dikkati çeken nokta, Hilâfet-i
la ihya etmiş oluyordu. Yeni hilâfet anlayışının temel fik
Kübrâ ve bütün İslâm âlemi üzerinde himaye fikridir,
ri gazâ, İslâmın himaye ve savunulması idi ve Osmanlı
Abussuûd Efendinin yazdığı Budin Kanunnamesi m u
devletinin fiilen sahip bulunduğu kudrete dayanıyordu.
kaddimesinde de Süleyman için “vâris al-hilâfet al-kub-
Çöküş devrinde ise Osmanlılar, fıkıh kitaplarının Abba
râ... hâiz al-imamât al-uzmâ hâmî hama al-Haramayn al-
si devrine ait hilâfet anlayışına döndüler ve ondan meded
Mahataramayn” unvanları kullanılır. Dikkati çeken baş
umdular.
ka bir nokta bu sıfatların Allah’ın iradesi sonucu olduğu
Osmanlı Padişahı sünnî İslâmiyeti temsil eden hâ
iddiasıdır. Süleyman, Portekizlilere ve Ruslara karşı
life sıfatıyle, İran’da Safeviler idaresindeki halkı cebren
Hind Müslümanlarından ve Orta Asya hükümdarların
itaat altına alınması gereken mulhid ve rafızîler saymak
dan yardım talebi karşısında kaldığı zaman da Hilâfet-i
ta idi. 1725 tarihlerinde, arada okyanus olduğu için
Rûy-i Zemîn’in kendisine Tanrı tarafından verilmiş ol
İslâm âleminde biri Osmanlı Padişahı öteki H ind Padi
duğunu ve Hac yollarının açık bulundurulması kendisi
şahı olmak üzere iki imâmın yani halîfe’nin varlığı kabul
için bir vazife teşkil ettiğini belirtmiştir. Bunlar boş söz
olunuyordu.
ve iddialardan ibaret değildi. Zira Süleyman’ın bu mak
1919-1923’de Hind müslümanları İngiltere’ye kar
satla harekete geçtiğini, Sumatra Sultanına kadar her
şı bu inançla karşı çıktılar; Osmanlı Halîfesinin bağım
müslüman hükümdarına yardım gönderdiğini biliyoruz.
sızlığını ve Mekke ve Medîne üzerinde egemenliğini di
Bu anlayış kuşkusuz Abbasîler devrinde formüle edilen
nî bir konu olarak ileri sürdüler. Kanunî Süleyman, ken
hilâfet nazariyesine tamamiyle uygun değildi. Osmanlı
dinde, halife-i rûy-i zemîn sıfatiyle kendi devletinin iç
Padişahı Kureyş’den değildi, “al-aimme min-Kurayş”
siyasetine ve kanunlarına şeriatı tam manasiyle hâkim
hadîsi ortadaydı. Ama Osmanlıların temsil ettiği hilâfet-
kılmak zorunluluğunu hissediyordu. Şeriatı temsil eden
i kubrâ ve imamat-ı uzmâ, tarihi şartların meydana ge
ulemanın örfü temsil eden ümera ve küttâb yanında üs
tirdiği yeni bir hilâfet anlayışı sayılabilir. Osmanlı padi
tünlüğü sorusu daha Selim devrinde kuvvetle ortaya atıl
şahı kendisinin fiilen İslâm dünyasının en büyük hü
mıştı. Şeyhülislâm Ali Cemâlî’nin bu bakımdan önemli
kümdarı ve koruyucusu durumuna gelmesini, bu fiilî
bir rol oynadığı anlaşılmaktadır. Selim, onun devlet işle
durumu, Allah’ın iradesi sonucu saymakta idi. Bu anla
rine, örf sahasına karışmasına şiddetli bir tepki gösterdi
yış ise hilâfet hakkında İslâm âleminde 13- yüzyılda ga
ise de Cemâlî şeyhül İslamların devlet içinde üstün mev
lebe çalan anlayışın, tarihi şartlara göre genişletilmesin
kiini hazırlıyanların başında gelmektedir. Ondan sonra
den başka bir şey değildir. Fiilen hakimiyeti elinde bu
Kemal Paşazâde ve Abussuûd (1545-1573’ arasında Şey
lundurarak şerîatı uygulama vazifesini üzerine alan her
hülislâm) o zamana kadar yalnız sultanın iradesine daya
Müslüman hükümdarı halife unvanını taşıyabilirdi. Os-
nılarak çıkarılan kanunları ve örfî müesseseleri şeriata
manlılar’ın yeni tarihi koşullar altında buna getirdikleri
uydurmak için harcadıkları çaba ile devlet idaresini şerî-
yenilik, tekrar bütün İslâm âlemini kapsıyan bir hilâfet-
leştirmede önemli rol oynadılar. Abussuûd’un arazi ka
i ulyâ fikridir. Başka deyimle, İslâm memleketlerinin
nunu ve arazi vergileri hakkındaki yorumu bundan son
Hıristiyan saldırılarına karşı savunması, Mekke ve Medî-
ra Osmanlı kanunlarına kılavuz oldu. O, Kıbrıs fethinde
ne’nin ve Hac yollarının korunması gibi bütün İslâm
âşârın sekizde bir yerine hârâcı toprak üzerinden alman
dünyasını ilgilendiren hususları Osmanlı sultanları kenO SM ANLI
beşte bir kuralını idareye kabul ettirdi. Eskiden örfi kaI SİYASET
nun konusu olan meselelerin 17. yüzyıl kanunlarında
radan ve denizden saldırıya geçmesini, bu yardım yapıl
gittikçe daha ziyade istiftâ konusu olması, hatta sancak
mazsa François’nın İmparatorun koşullarını kabule mec
kanunlarında Şeriat’ın dikkatle uygulanmaya çalışılması
bur olacağını ve İmparatorun “dünyaya hakim” olacağı
bu akımın sonucudur. Şeriatçılık siyasetinin Osmanlı
nı söyledi (Şubat 1526). François, kendisi 1532’de Vene
toplumunun kalıplaşmasında ve kültür iktibaslarına ka
dik elçisine, Osmanlı devletine, Kari V karşısında Avru-
panmasında başlıca rol oynadığı iddia edilmektedir. Ule
padaki devletlerin varlığını garanti eden tek kuvvet ola
manın şeriatçılığına karşı devlet ve toplumun ihtiyaçla
rak baktığını itiraf etmiştir. İtalyadaki koşullar dolayı-
rını daha serbest bir şekilde gözönüne alan pratik idare
sıyle 1525’de Venedik de Osmanlılar yanında idi. D i
ciler olarak bürokratlar, kiittab, mücadele edecekler, yeni
vanda derhal sefere karar verildi. Başlangıçta François’yı
liklerin ve reformların öncüsü olacaklardır.
kurtarmak için İmparatora karşı İtalya’ya karadan ve de
a u j iit e ş f .m
nizden saldırı düşünüldü. Fakat Osmanlı, çıkarları eski
Sü l e y m a n ,
düşman Macaristan’a bir saldırıyı gerektiriyordu. Burada
OSMANLI DÜNYA DEVLETİ: AVRUPA DEVLETLER SİSTEMİNE GİRİŞ
da durum elverişli idi: Zapolya ve bir kısım Macar magnatlar Kralın Habsburg taraftarı politikasına karşı idiler.
Süleyman tahta.çıktığı zaman (17 Şevval 926) İslâm
Köylüler, bir süre önce magnatlara karşı şiddetli bir is
âleminde kazanılmış yeni durumu korumak için ataları
yan çıkarmışlardı. Osmanlılar, hem magnatların hem
gibi gazâ alanında büyük başarılar', göstermeli idi. Se-
köylülerin dostu görünmesini bildiler. Macaristan’a gi
lim ’in fütuhatı, İmparatorluğu bir misli büyütmüş ve
ren Süleyman Mohaç (Mohacs)’da ezici bir zafer kazandı
Avrupa’da ümitsizlik doğurmuştu. Selim’in asıl maksadı
(28 Ağustos 1526) Kral harp meydanında maktul düştü.
Batıya büyük bir sefer yapmaktı, bunun için o daha
Padişah, Budin’e girdi. O zaman Habsburglara karşı bir
1515 ’de İstanbul’da büyük bir tersane inşasına başlamış
kısım Macar beyleri, Zapolya (Janos Szapolyai)’yı Kral
tı. Fâtih Mehmed Akdeniz'in kapısı Rodos ve Orta Av
seçtiler (10 Kasım 1526). Fransa ve müttefikleri onu ta
rupa’nın kapısı Belgrad önünde durdurulmuştu. Batı’da
nıdılar. Zapolya Habsburglar karşıtı ittifaka katıldı. Al
gazânın devam ettirilebilmesi Hıristiyan dünyasının bu
man taraftarı olanlar ise Pressburg’da başka bir diet’te
iki kalesinin alınmasına bağlı idi. Öbür yandan İmpara
Kari V ’in kardeşi Arşidük Ferdinand’ı Macar Kralı seçti
torluk tahtına Kari V ’in seçilmesinden (1519) az sonra
ler. Ferdinand Budin’i işgal ederek Zapolya’yı koğdu (23
Hıristiyan âleminin iki büyük hükümdarı Kari V ile Fra-
Eylül 1527). Zapolya, yıllık vergi teklif ederek krallığı
çois I arasında kaçınılmaz harp patlak vermişti (Mart
nın tanınmasını Padişah’tan istedi ise de bu teklif redde
1521). Böylece Avrupa iki-cepheye ayrıldı. Avrupa’da ba
dildi. Osmanlı Padişahı, Mohaç’tan beri Macaristan’ı kı
rışı kurarak Osmanlılara karşı haçlı seferi projesi iflâs et
lıç hakkı olarak kendine bağımlı bir ülke saymakta idi.
ti. Osmanlılar için daha elverişli bir durum olamazdı.
Süleyman, tâbiliğini sunması koşulu ile Macar tacını Za-
İşte Süleyman bu koşullarda tahta çıkmış bulunuyordu.
polya’ya vermeyi ve onu Ferdinand’a karşı savunmayı va-
O,
Belgrad’ı 1521’de, Rodos’u 1522’de fethetmeyiadetti (Şubat 1528). Osmanlılar geleneksel siyasetlerine
başardı. Batıdan yardım gelmedi. Fransa Kıralı François
sadık kalarak Macaristan’ı bu aşamada işgal etmediler,
I Pavia’da İmparator Kari tarafından esir alınınca (1525)
tâbi bir Kral idaresinde bulundurmağı yeğlediler. Bu ül
annesi son çareye baş vurdu, Osmanlı Padişahından yar
kenin o zaman uzak ve elde tutulması güç olduğu düşü
dım istedi. Daha önce İtalya’da denge siyasetinde Napo
nülüyordu. İm paratora karşı yeniden giriştiği savaşta
li, Milano, Venedik hatta Papa Osmanlı yardımı için gi
(1528) yine güç bir duruma düşmüş bulunan François
rişimlerde bulunmuşlardı. Fakat şimdi İtalya harplerinin
yardım istiyordu. Bu şartlar altında Süleyman 1529 ya
ikinci aşamasında, Osmanlı devleti Avrupa politikasına
zında ikinci defa Macaristan’a girdi. Zapolya’ya Krallık
bir denge gücü olarak davet edilmekte idi. Osmanlılar,
tacını giydirdi ve Buidin’de tahta oturttu (8 Eylül 1529)-
çıkan fırsatı kaçırmadılar. Fransız elçisi Jean Frangipane,
Oradan Ferdinand üzerine yürüyerek ordusuyla Viyana’yı
Padişah’dan Kralı kurtarmak için Habsburglara karşı kaO SM ANU
kuşattı (26 Eylül 1529). Üç hafta sonra çekildi. Budin’de I SİYASET
kendi temsilcisi olarak Luigi G ritti’yi bir yeniçeri garni
ye devam için Barbaros’u çağırtarak Cezayir Beylerbeyi
zonu ile bıraktı. Zapolya, yıllık bir vergi ödeyecekti. Sü
ve Kapudan-i Derya unvaniyle bütün deniz kuvvetleri
leyman Macaristan’a girdiği sırada Fransız kralı François
nin başına getirdi, Fransızlarla sıkı iş birliği yapmasını
İmparatorla barış imzalamıştı (13 Ağustos 1529 Camb-
emretti. Zapolya’nın ve François’nın Habsburglarla bir
rai Sulhu). İmparator, Burgogne’ı istemekten vaz geçi
barış yapmasına kesinlikle karşı koydu. François’ya,
yor, François’nın rehine çocuklarını geri gönderiyordu.
İmparator aleyhine İngiltere ve Alman prensleri ile yeni
Haber padişahı kızdırdı ise de, Fransa ile işbirliğinin de
bir koalisyon kurması için büyük bir para (100 bin altın)
vamındaki önemi hesaba katarak anlayış gösterdi. Şimdi,
göndermişti. Barbaros, İtalya sahillerini vurduktan sonra
İstanbul Avrupa politikasının odak noktası haline gel
Tunus’u zaptetti (Ağustos 1534) ve bir deniz üssü haline
mişti. François, 1532’de Venedik elçisine, Osmanlı dev
getirdi. Koron geri alındı. Padişah İran seferiyle uğraşır
letine, Kari V karşısında Avrupa devletlerinin varlığını
ken François padişahla ittifakını pahalıya satmak istiyor
garanti eden yegâne kuvvet olarak baktığını itiraf etmiş
du. 1532’den beri İstanbul’da resmi bir ittifak için gö
ti. François’nın kişisel gizli politikası, Osmanlılarla iş
rüşmeler hayli ilerlemişti. 1535’de La Forest geldi, padi
birliğini korumak, fakat bunu Batı Hıristiyan dünyasın
şahın gelecek sene bütün kuvvetleriyle karadan ve deniz
dan, hatta kendi tebaasından gizlemekti. Kari V ise,
den Habsburglar’a karşı saldırıya geçmesini ve kralına
Müslümanlarla Kral'ın ittifakını propaganda konusu ya
bir milyon duka malî yardım yapmasını istedi. O sırada
pıyor, François ile barış yaptığı zaman da ondan Haçlı se
Kari, Tunus’u Barbaros’un elinden almıştı (Temmuz
ferine katılma vaadleri alıyor, sonra bunu Padişahla ara
1535). İran seferinden dönüşte Süleyman, İtalya’ya saldı
sını açmak için İstanbul’a abartı ile bildiriyordu. Franço
rı planını ele aldı. Fransızlar Lombardiya’ya girerken Os
is, İstanbul’da usta diplomatı Rincon aracılığıyla çelişki
manh ordusu Arnavutluk’tan Otranto’ya çıkacaktı. Fran
li tutumunun sebebini açıklamağa ve gizli ittifakı devam
sa ile ittifak görüşmelerinin meyvalarından biri meşhur
ettirmeğe çalışıyor ve bunda da başarılı oluyordu. Fransa
1536 Kapitülasyon taslağıdır, (bu bir taslak halinde kal
ittifakı Osmanlılar için Batı siyasetlerinin vaz geçilmez
mış, Padişah tarafından imzalanmamıştır). Süleyman,
bir öğesi olmuştu.
İtalya’yı istilâ tehdidiyle ancak 15 37’de hareket geçebil
1531’den itibaren François, Padişah’ı Güney
di. Arnavutluk kıyısında Avlonya’ya geldi. Mayıs
İtalya’ya sefer yapmağa teşvik etti. Böylece, kendisi Ce-
1537'de Venedik Balyozu, Doç’a şunları yazıyordu: “Sul
nova ve Milano’yu işgal etmeyi umuyordu. Fakat Karl’ın
tan Süleyman, daima Roma’ya Roma’ya diyor, İmpara
Viyana’da bulunan kardeşi Arşidük Ferdinand, 1531’de
tordan ve onun İmparator ünvanından nefretle söz edi
Budin’e yeniden saldırmıştı. Ertesi yıl Padişah, Akdeniz
yor, kendisine İmparator denmesini arzuluyor”.
ve İtalya’da işbirliği görevini amiral Barbaros Hayred-
1537
ve 1538’de Venedik’e ait Adriyatik sahillerin
din’e bırakarak kendisi Almanya’ya sefere çıktı. Karla
deki yerlerin ve Korfu adasının zaptına girişilmesi daha
karşı harp ilân edildi. Osmanlı ordusu Viyana üzerine yö
ziyade İtalya istilâsına bir hazırlıktı. Böylece ilk kez Os
neldi. Padişah İmparatorla bir meydan savaşı yapmak ve
manh Fransız askeri işbirliği savaş meydanında gerçek
yeni bir Mohaç zaferi istiyordu. İmparator görünmedi.
leşmiş oldu. Korfu kuşatmasında Fransız donanması da
Süleyman, Viyana’ya 60 mil mesafede Güns kalesi önün
gelerek Osmanlılarla birleşti. Fakat ertesi sene Fransa
de üç hafta oyalandıktan sonra döndü (Ağustos 1532).
İmaparator ile yine barış yaptı (Temmuz 1538, Aigues-
Akdeniz’de Türk donanması yenilmiş, Andrea Doria
Mortes) ve Osmanlılara karşı Haçlı seferine katılmayı va-
Mora’da Koronu zaptetmişti. Kari, bunu Macaristan
ad etti. Akdeniz’de Venedik’in gayretleriyle meydana ge
Krallığı için bir koz olarak kullanmak istedi. İran ile
len Doria idaresindeki büyük Haçlı donanmasını Barba
1518’den beri sürdürdüğü diplomatik ilişkileri sıkılaş-
ros, Preveze’de bozguna uğrattı (28 Eylül 1538). Bu za
tırdı. İran’a karşı bir seferi zorunlu gören padişah, Ferdi
fer, Akdeniz'de 1571’e kadar Osmanlı üstünlüğünün
nand ile ilk ateşkes anlaşmasını imzaladı (1533), fakat
başlangıcı sayılmaktadır. Milano’yu barış yoluyla
İmparatoru bunun dışında tuttu. Akdeniz’de mücadeleO SM ANLI
İmparatordan alamayacağını gören François, Padişahla I SİYASET
sıkı işbirliği politikasına döndü. Padişah, her zamanki
mek istiyordu) İmparator ile ilk defa bir yıllık bir ateş
gibi bu dönüşü iyi karşıladı. Venedik’e barış verirken
kes imzaladı (1545). İki sene sonra da Edirne’de Ferdi
(1540) bunu François’nin hatırı için bağışladığını belirt
nand ve Kari ile daha kapsamlı beş yıllık bir ateşkes ya
ti. Karl’ın elçilerine de François’ya ait ülkeler kendisine
pıldı. Buna göre, Ferdinand, Macaristan Krallığından
verilmedikçe barış yapmayacağını bildiriyordu. Sonuçta
elinde bulunan arazi için yılda 30 bin altın lıarac vere
Fransa, Padişahla ittifakı sayesinde Şark’ta ticari ve siya
cekti. Akdeniz’de Karl’ın ülkelerine (İspanya vb.) karşı
si bakımdan öteki Avrupa milletlerinin üstünde ayrıca
donanma harekâtı 1550’ye kadar durdu.
lıklı bir yer kazanmıştı. Osmanlılar ise, bu sayede Avru
Ferdinand’ın Osmanlı uydusu Erdel (Transylvania)
pa devletler sisteminde ağır basan bir duruma erişmiş
voyvodalığını istilâ girişimi (1550) üzerine Osmanlı-
bulunuyorlardı.
Habsburg mücadelesi yeniden alevlendi. Ferdinand’ı
Süleyman 1541-1544 arasında Fransa ile sıkı işbir
püskürten Osmanlılar, Temeşvar merkez olarak burada
liği yaptı 1541’de Padişah Macaristan işine kesin bir çö
ikinci bir beylerbeyilik kurdular ve kalan kesimde Za-
züm getirmek için o tarafa hareket ederken donanması
polya oğlu Zsigmond’u Erdel tahtında bıraktılar. Yeni
Barbaros idaresinde Fransa ile işbirliği için Akdeniz’e ha
Fransa Kralı Henri II zamanında (1547-1559) babası za
reket ediyordu.
manında olduğu gibi Fransa ile Akdeniz’de askeri işbir
Zapolya’nın ölümü (20 Temmuz 1540) Macaristan
liği devam etti. Kral, Ren nehrine doğru hudutlarını
meselesini tekrar ön plana getirdi. Ferdinand, Macar
ilerletirken Güney Fransa’yı Türk-Fransız donanması ko
Krallığının tamamını elde etmek üzere gelip Budin’i ku
ruyor, hatta Fransa’ya Korsika adasını kazandırıyor-
şattı.
du(1553). Ferdinand’ın kuvvetlerini püskürten Süleyman Bu-
1550’den sonra Osmanlılar, Rodos’tan çıkarıldıktan
din’e girdi ve Macar krallığının orta kesimi Budin bey
sonra Trablus Garp’te ve Maita’da yerleşmiş olan Aziz
lerbeyliği adı altında Osmanlı ülkesine ilhak olundu.
Yahya (Hospitaller) şövalyelerini bu yerlerden atarak Do-
Ölen Kral’ın memedeki oğlu Janos Zsigmond’a Erdel
ğu-Batı Akdenizi birbirine bağlayan bu geçit bölgesine
voyvodalığı verildi. Süleyman, Macaristan’ı ilhak ile uğ
hakim olmaya çalıştılar. Trablus’u aldılar (14 Ağustos
raşırken İmparator, Barbaros’a öldürücü bir darbe vur
1551), fakat Malta’nın üzerine gönderdikleri büyük do
mak kasdıyle Cezayir’e büyük bir kuvvetle saldırdı, fakat
nanma ve ordu tam bir bozguna uğradı (1565 yazı). Yaş
tam bir perişanlıkla geri çekilmek zorunda kaldı (1541).
lı Süleyman için bu büyük bir düş kırıklığı olmuştur. Bu
1543’de Süleyman, Macar Krallığından Ferdinand elinde
tarihlerde Anadolu’da şehzadeler arasında baş gösteren
kalan arazi şeridini feth etmek için tekrar Macaristan’a
kavga, Mustafa’nın katli (1553), Bayezid’in İran’a kaç
hareket etti, aynı zamanda yüz bin altın harcayarak mey
ması ve idamı (1561) ayrıca derin üzüntülere neden ol
dana getirdiği yeni büyük donanmayı (110 kadırga) Bar
du.
baros idaresinde François emrine gönderdi. Duc d ’Enghien kumandasında Fransız donanmasıyla (50 gemi) birle
AVRUPA'DA PROTESTAN WRA
şen Barbaros, Nice şehrini muhasara etti. Ertesi bahar or
OSMANU DESTEĞİ
tak hareket için Osmanlı donanma halkı kışı boşaltılan
Bu dönemde Fransız Kralı, Osmanlıları Alman
Toulon’da geçirdi. İaşe giderlerinin ödenmesi sorunu
ya’daki müttefikleri Protestan prensleri ile temasa soktu,
Fransızlarla Türkler arasında üzücü tartışmalara neden
Osmanlı hükümeti, İmparatora karşı savaşan protestan-
oldu. Macaristan’a giden Süleyman’ın ordusuna ufak bir
ların yararlı bir müttefik olacağını gördü. Padişah,
Fransız topçu kuvveti de katılmıştı. Gran, Fehervar gibi
1552’de gönderdiği bir mektupta onları Papaya ve
kaleler Ferdinand’dan alındı. Ferdinand sulh istedi.
İmparatora karşı teşvik ediyor, Fransa Kralı ile işbirliği
İran’la ilişkiler yeniden gerginleştiğinden Süleyman, Ba-
yapmalarını istiyor, kendisinin de yakında harekete geç
tı’da genel bir barışı uygun buluyordu. François’nın ara
mek üzere olduğunu, Almanya’ya girdiği zaman kendi
cılığı ile (zira o daima sadık müttefik konumunda görün-
lerine aman verdiği için hiç bir zarar vermiyeceğini ye
O SM A N LI
m
SİYASET
minle vaad ediyordu. 1521-1555 arasında Osmanlıların
dar Sultan’a, vaktiyle François’nın düşündüğü gibi, Av
Habsburglar üzerindeki ağır baskısı, protestanlığın kuv
rupa’da dengeyi sağlayabilecek askeri bir kudret gözüyle
vetlenmesinde ve nihayet resmen tanınmasında önemli
bakmakta idi. Padişah bu yakınlığını bir kapitülasyon
bir rol oynamıştır. Protestan ye kalvinistleri teşvik etmek
bağışlamakla gösterdi (1580). Bu tarihten sonra İngiliz-
ve desteklemek 16 ve 17. yüzyıllarda Fransa ittifakı gibi
ler İstanbul’da Katolik Fransa’nın yerini aldı. Osmanlılar
Avrupa'da Osmaııiı siyasetinin temel diplomatik araçla
aynı şekilde Hollanda’da Kalvinistlerin Katolik Ispan
rından biri olmuştur. Böylece Avrupa’yı parçalanmış hal
ya’ya karşı uzun mücadelesiyle de ilgilendiler, onlara kar
de tutmak, Habsburgları zayıflatmak ve ortak bir Haçlı
şı dostça davrandılar ve nihayet bu dostluğun göstergesi
seferi hazırlanmasını önlemek amacı güdülüyordu. Bu
olarak bir kapitülasyon verdiler (1612). Böylece, Osman-
oldukça beceriyle yürütülen bir siyasetti. Kapitülasyon
lılar Habsburglar’m Avrupa’da hegemonyasına karşı mil
bağışlanması bu siyasetin bir aracı idi. Osmanlı idaresin
li monarşileri ve protestanları siyasi bakımdan destekle
de kalvinizm Macaristan’da ve Erdel’de serbestçe yayıldı.
mekle kalmadılar, aynı zamanda onlara Levant pazarları
Erdel kalvinizm’in bir kalesi haline geldi. Halbuysa Os
nı açmak suretiyle merkantilist gelişme programlarını da
manh hudutlarının ötesindeki Macar topraklarında Ka
büyük ölçüde desteklediler. 17. yy. ilk yarısında İngilte
toliklik egemendi. 17. yy. da kuzey Macaristan’da kalvi-
re Levant’taki ticaretini Hindistan’la ticareti kadar
nıstler Osmanlıları en etkin koruyucuları olarak buldu
önemli saymakta idi. Osmanlı İmparatorluğunun mo
lar.
dern Avrupa’nın doğuşundaki önemli rolü şimdi tarihçi lerin dikkatini daha ziyade üstünde toplamaktadır.
Martin Luther Osmanlıları Hıristiyanları uyarmak için Allah’ın gönderdiği bir ceza olarak tasvir ederken,
KIBRIS VE İNEBAHTI (LEPANTO)
başka bir Protestan önderi Osmanlıyı Allah’ın lûtfu saya
1559 Cateau-Cambresis andlaşması, Avrupa’da bü
cak kadar ileri gitmekte idi. Başka biri Lutherciliği
yük mücadeleye İspanya lehine son verdi, Philip Avru
İslâmiyetle kıyaslamıştır. Lutherci Melanchton, Padi-
pa’nın hâkimi görünüyordu. Böylece Batı’da Osmanlılar
şah’ın bir tebaası olan İstanbul Patriki ile doğrudan doğ
için siyasi koşullar değişti. Malta önünden Osmanh geri
ruya temasta idi ve dinî konularda bir uzlaşma arıyordu.
çekilişi ve Kanunî’nin son Macaristan seferi (1566) Ba-
Padişah bir mektubunda Flandre’da ve Ispanya’ya
tı’da her iki cephede Osmanlı girişimlerinin durduğunu
bağımlı başka yerlerdeki Lutherci prenslere hitab ederek,
gösteriyordu. Bunun arkasından Kıbrıs seferiyle (1570
askeri yardım teklifinde bulunuyor, onları putlara tap
baharı) açılan bunalım ise, Osmanlı devleti için olduğu
madıkları, Allah’ın birliğine inandıkları, Papa ve
kadar Avrupa politikası için de bir dönüm noktası ol
İmparatora karşı mücadele ettikleri için kendisine yakın
muştur. Kıbrıs için Osmanlılar en ziyade Batı’dan gele
sayıyordu. 16. yy. m ikinci yarısında Fransa’da OsmanlI
cek bir Haçlı donanmasını durdurmanın güçlüğünü dü
larla ittifak siyasetine geri dönmek isteyenler kalvinist
şünmekte idiler. Venedik’in müttefikleri İspanya ve Pa
Huguenot’lardı. Osmanlı H üküm eti, Saint Barthe-
palık donanmalarını hazırlamakta geç kaldıkları için Os-
lemy’de kalvinistlerin katliâmını kendi taraftarlarının
manlı donanması bir müdaheleye uğramaksızın Fini
bertaraf edilmesi şeklinde anlayarak Fransa kralına kız
ke’den Kara ordusunu Ada’ya geçirmeye muvaffak oldu
gınlığını dile getirmişti. Özetle, Osmanlıların Avru
(3 Temmuz 1570). Lefkoşa alındı, fakat Magusa kalesi
pa’daki diııî-siyasetle yakından ilgilendiklerine kuşku
ertesi yıl 1 Ağustos tarihine kadar dayandı. 1571’de Os-
yoktur.
manlı donanması, Haçlı donanmasının yolunu kesmek
Osmanlıların Habsburglara isyan halindeki Hollan
için Adriyatik’te harekâtta bulundu ve sefer mevsimi so
da Protestanları ile de ilgilendiklerini biliyoruz. İngilte
nunda Lepanto’ya çekildi. Müttefikler, nihayet Don Juan
re Kraliçesi Elisabeth I, Habsburg’lardan Philip H’ye
kumandasında büyük Haçlı donanması ile gelip İnebah-
karşı Avrupa’da direnişin şampiyonu durumuna gelince,
tı (Lepanto)’da Türk donanmasına saldırdılar (7 Ekim
Osmanlılar onunla da ilgilendiler. Elizabeth Philip’in, Büyük Armadası Kuzey Denizinde perişan oluncaya ka O SM A N LÎ
1571). Bu büyük deniz muharebesinde Türk donanması
m
mahvoldu (savaşa 438 harp gemisi katılmış, Türklerİn SİYASET
230 gemisinden yalnız 30 gemi kurtulabilmişti. İki ta
lu’da yerleşen Osmanlılar, Tebriz ve Irak için daimi bir
raf 59 bin ölü ve yaralı verdi). Haçlıların üç yıllık ittifak
tehdit oluşturmakta idiler. Buna karşı Talımasb, Babası
projesine göre, her yıl Osmanlılara karşı elli bin askerle
Şah İsmail gibi Anadolu’da Kızılbaşları kışkırtmakta idi
yüklü 200 kadırga donatılacaktı. Fakat müttefikler erte
(1527 Kalender isyanı). Doğu’da olayların kötüye gitti
si sene Kıbrıs’a doğru hareket ettikleri zaman karşıların
ğini gören Süleyman 153 l ’de İmparatorun elçilerine iyi
da yeni bir Türk donanmasını hayretle gördüler. Saldırı
kabul gösterdi. Bitlis Kürd beyi Şeref Han, Osmanlı ba
yı yenilemek cesaretini gösteremediler. Venedik, ittifa
ğımlılığını bırakarak İran Şahını metbû tanıdı. Buna
kın üçüncü yılında barışı tercih etti (7 Mart 1573). Ve
karşı Şalı’ın Bağdad valisi Osmanlılarla anlaştı. Harp ka
nedik, Kıbrıs üzerindeki bütün haklarından vaz geçiyor
çınılmaz hale gelmişti (1533). Süleyman’ın iki sene sü
ve ağır bir harp tazminatı ödüyordu.
ren Şark seferi Tebriz (13 Temmuz 1534) ve Bağdad’ın
Kıbrıs eyaleti, klasik Osmanlı fetih siyasetine göre
(27 Aralık 1534) zapt ve ilhakile sonuçlandı. Başlıca ser
teşkilâtlandırıldı: Osmanlılar, hakim sınıf olarak yerleş
vet kaynağı ipeğini, Tebriz yolile Bursa ve Haleb’e sev-
miş feodal Katolik Lâtinleri ber taraf ettiler. Katolik Lâ
keden ve böylece iktisaden Osmanlılara bağımlı olan Gî-
tin egemenliğine karşı olan Ortodoks kilisesine bütün
lân ve Şirvan hükümdarları Osmanlı Pâdişâhını metbû
eski imtiyazlarını ve vakıflarını iade ederek ihya ettiler.
tanıdılar. Basra-Bağdad-Haleb yolunun kontrolünü elde
Yerli halkı kazanmak ve iktisadi-mali kaynakları geliş
etmekle Osmanlılar, Hindistan-Orta Doğu ticaret ara
tirmek maksadıyla önlemler aldılar. Bu arada özellikle
sında bu yola da hakim oluyorlardı. 1538 de Basra emîri
pareikosların, yani feodal Lâtin beylerin malikânelerinde
Raslıid al-Dın bir heyetle şehrin anahtarlarını göndere
toprağa bağlı Rum köylülerin haftada iki gün senyör için
rek Osmanlı Pâdişahına itaatini sundu. Fakat sonradan
çalışma angaryasını kaldırdılar. O rta Anadolu’dan sürgün
Osmanlı merkezi idaresi kendisini hissettirmeye başla
usulile büyük ölçüde (bir hesaba göre 20 binden fazla)
yınca yerli hanedanlar ve yağmacı Arab kabile şeyhleri
Türk göçmenini âlet ve hayvanlarıyla göçürüp boş top
ayaklanmağa başladılar. Osmanlılar Irak’da Bağdad Bey-
raklara yerleştirdiler.
lerbeyiliğini teşkil ederek yerleşik ahalinin oturduğu
Kıbrıs fethinde ordu ve donanmanın işbirliği halin
bölgeleri timar sistemine tâbi tutmuşlar, Basra-Bağdad-
de yaptığı büyük ölçüdeki harekât, Osmanlı askeri kudre
Haleb ticaret yolunda emniyeti tesis için müsait yerlerde
tinin ve dehasının eriştiği en yüksek noktayı temsil eder;
kaleler yapmağa, bedevilerin yağmalarını m enetm eğe ve
bununla beraber Lepanto’da Osmanlıların daima korktuk
Fırat üzerinde nehir nakliyatını düzenlemeğe çalıştılar.
ları şey gerçekleşmiş, Akdeniz’in Hıristiyan devletleri bü
Bağdad hisarında kuvvetli bir yeniçeri garnizonu (2000
yük bir Haçlı seferinde Türk donanmasını yoketmişlerdir.
kişi) yerleştirildi. Bu ticaret yolu Osmanlı idaresi altında
Bundan sonra Osmanlılar Avrupa’da daha ihtiyatlı bir po
bir canlılık kazandı. İlk ciddi isyan Basra’da baş gösterdi
litika gütmek, Hind Okyanusunda Portekizlilere karşı,
(1546 ve 1566). Osmanlılar burasını da bir beylerbeyilik
Astrahan’da Rus Çarlığına karşı Sokullu’nun evrensel tasa
halinde daha sıkı bir şekilde kontrolları altına aldılar. Osmanlı ordusu çekilir çekilmez İranlılar karşı taar
rılarına son vermek gerektiğini kabûl ettiler. Lepanto’dan sonra Batı milletleri İspanya’nin baskı
ruza geçtiler; Tebriz’i aldılar, Bağdad’ı alamadılar. 1548
sını daha kuvvetle hissetmeye başladılar. Lepanto’dan bir
de Süleyman ikinci defa Tebrizi aldı, fakat Tahmasb’ı bir
yıl sonra 1572 de Fransa’da Saint Barthelemy katliâmiy-
meydan harbine çekemedi. Şarkta, savaş aralıklarla 1555
le Katolik ligasının kalvanist rakiplerini bertaraf etmesi,
de imzalanan Amasya barış andlaşmasına kadar sürüp
Hollanda âsilerinin ezilmesi ve İngiltere üzerinde bir is
gitti. Bu anlaşmaya göre Tebriz ve Bağdad Osmanlılarda
tilâ tehdidinin artması bir raslantı değildir.
kaldı. Basra körfezinde Osmanlılar Portekizlerle müca dele için Süveyş’te olduğu gibi bir tersane inşa ettiier
İRAN SEFERLERİ
(1546). Körfeze hakim olmağa çalıştılar. K atîf (1550) ve
Osmanlı hükümeti Doğu’da ve Batı’da aynı zaman
Bahrayn (1554) i zaptettilerse de, Hürmüz muhasarası
da savaşa girmekten daima kaçınmıştır. Doğu-Anado-
(1552) bir netice vermedi. 960/1553 de H ind okyanu-
OSM ANII
I SİYASET
sunda Portekizlere karşı Şeydi Ali Reis kumandasındaki
hiç olmazsa bu taraftan hac yolunun açılmasını rica et
sefer de başarısızlıkla neticelendi.
mekte idiler. Osmanlı Pâdişah’ı Halîfe-i Ruy-i Zemin
1565 yılında İstanbul’a Sumatra Açe Sultanı Alâeddin’in elçileri gelerek Portekiz’e karşı yardım istediler. Pâdişâh, Süveyş donanmasını göndermeğe karar verdi. Fakat Yemen isyanı üzerine ancak iki gemi ile ateşli si
(Dünya Halîfesi) görevini yerine getirmeli idi.
OSMANLILAR, KIRIM HANLARI VE RUSYA Kırım Hanlığı, 1475’te Fâtih’in Mengli Giray’ı Kı
lahlar yapan ustalar ve malzeme göndermekle yetindiler.
rım tahtına oturtmasıyla Osmanlı tâbiliği altına girdi.
1567 de Hindistan’da Kalikut ve Seylan Racaları da Os-
Osmanlı İmparatorluğu, Moskof Büyük Knezliğine
manlı Padişahından yardım istediler. Philip II, OsmanlI
1530 tarihlerine kadar kuzeyde bir tehlike olarak bakmı
lara karşı bu gelişmelerden kaygılı idi. 1585’te bir Türk
yordu. 15. yy. sonlarına kadar Kırım’ı ve Karadeniz sa
donanması Afrika Altın Sahilini Portekizlerden temizli
hillerini tehdit eden kuvvetler, Litvanya-Lehistan ile
yor ve Mombassa prensini Osmanlı hakimiyeti altına alı
müttefiki Altunordu Saray hanları idi. Onların saldırıla
yordu. Fakat yerel zenciler Osmanlılara karşı korkunç bir
rına karşı Osmanlılar zayıf olan Kırım Hanlığı ve Mos
isyan çıkarmakta gecikmediler (1589).
kova Büyük Knezliği blokunu desteklemekte idi. II. Ba-
Osmanlıların bu girişimleri tamamile sonuçsuz kal
yezid III. İvan’a Osmanlı ülkelerinde ticaret serbestliği
mış değildir. Son araştırmalar göstermiştir ki, 16. yy. bi
vermiştir (1496). Ancak Altunordu’nun mirası Astrahan
rinci yarısında halâ Akdeniz’den Anvers’e biber gelmek
ve Kazan için Moskova ile Kırım arasındaki mücadele sı
te idi. 1554’te yalnız Venedikliler, İskenderiye’den 6000
rasındadır ki, Osmanlılar ilk defa Moskofları bir tehlike
kental baharat aldılar. Osmanlıların mücadelesi Portekiz
olarak gördüler. Enerjik Kırım Ham Sahib Giray 1523
baharat pazarında zaman zaman bunalıma neden oluyor
de Kazan Hanlığını Osmanlı yardımı ile Moskoflara kar
du. 1583’de İngiliz J. Eldred, her ay Basra’ya yanaşan
şı elinde tutmak istedi ve 1532’de Kırım Hanı atandı.
Hürmüz gemilerinin Hindistan’dan baharat, ecza, Kali
1538 de Süleyman Boğdan seferi sonunda Güney Bucak’ı
kut kumaşları getirdiklerini yazar. Orta-Doğu’nun bü
(Güney Besarabya) Boğdan1'dan ayırıp Akkerman Sanca
yük ticaret yolları dışında kalması ancak Hind okyanu
ğ ı’nı kurdu, böylece Karadenizi bir Osmanlı gölü haline
suna ve Akdeniz’e bretoni denen çok sayıda topla dona
sokma işini tamamlamış bulunuyordu. Osmanlı hükü
tılmış yüksek bordalı yeni tip gemilerle gelen Hollanda
meti Karadeniz’de egemenliği için duyarlıdır. Gerek Or
lIların ve İngilizlerin egemen olmasından sonradır
ta Avrupa’daki koşullar, gerekse Kırım Hanlığının fazla-
(1590-1620). Alçak küpeşteli kadırga donanmalarla sa
sıile kuvvetlenmesini tehlikeli gören Osmanlılar, Sahib
vaşan Venedik ve Osmanlılar Akdeniz’de silindi.
Giray’ı Moskova’ya karşı gereğince desteklemediler. İvan
Osmanlı ordusu çekilince İranlılar karşı saldırıya
IV, Çar (İmparator) ünvanmı aldıktan (1547) sonra Ka-
geçmişler, Tebriz’i almışlardır. 1548’te Süleyman ikinci
zan’ı (1552) ve Astrahan’ı (1554-1556) Kırım Hanları
defa İran seferine çıktı ve ipek kervanlarının hareket nok
nın çabalarına rağmen zaptetti, Kafkasya’da Terek ırma
tası Tebrizi tekrar işgal etti. Şark’ta harp savaş aralıklar
ğına kadar sarktı; Çerkeş ve Nogay’lar arasında müttefik
la devam etti.
ler buldu ve 1559 da Rus Kazakları ilk defa Azak’a ve
Bu mücadele esnasında Osmanlılar Şi’î İran’a karşı
Kırım sahillerine saldırıda bulundular. Öte yandan Boğ
Sünnî Orta Asya Hanlıklarıyla ittifaklar yaptılar. Padi
dan voyvodası Petru Rareş de Osmanlılara karşı Mosko
şah, 1554’te Barak Navruz H an’a Safevilere karşı kullan
va’nın himayesini istediği gibi (1543) Papa da Çarı Haç
ması için 300 yeniçeri ile bir topçu takımı gönderdi. Rû
lı projelerinde hesaba katmağa başlamıştı. Aynı tarihler
mî adı verilen bu birlik, İranlılara karşı mühim işler gör
de Orta Asya’dan Moskof girişimlerine karşı şikayetler
dü. Orta Asya Hanlıkları, Samarkand, Buhara ve bilhas
gelmeye başladı. Böylece gelecekte Kırım, Karadeniz ve
sa Harezm, Selim H’ye elçiler göndererek Şah’ın ve Ast-
Kafkasya’da Rus tehlikesi 16. yy. ortalarında tam anlam
rahan’ı işgal eden Moskofların Hacılara ve tüccarlara yol
da ortaya çıkmış bulunuyordu ve Osmanlılar o zaman
vermediklerinden şikâyet etmekte, Astrahan’ın alınarak
tehlikeyi fark edebildiler.
O SM A N LI H *
SİYASET
Süleyman, 1562 de Habsburglarla ateş-kes yapar
Henri de Valois’nın Kral seçilmesi Osmanlı askeri kuv
yapmaz kuzey sorununu ciddi biçimde ele aldı ve Astra-
vetleriyle desteklendi. Bunu izliyen yirmi sene içinde
lıan’a bir sefer tasarlandı (1563). Ama bu sefer ancak
Osmanlılar, Akdeniz’de ve İran’da uğraşırken, Çar Kaf
1569’da gerçekleşti. Bu iddialı proje devletin kendi kud
kasya kuzeyinde yeni kaleler yaptırıyor; Kazakları, No-
reti hakkında güvenini göstermesi bakımından dikkate
gayları ve Çerkesleri nufuzu altına sokmağa çalışıyor ve
değer. Don nehri üzerinden bir donanma göndermek,
doğuya doğru ateşli silahlarla takviyeli çeteler Çar’ın ha
Don-Volga arasında bir kanal açmak, Astrahan’ı almak
kimiyetini Sibirya içerilerine götürüyorlardı (Sibir Han
suretiyle Rusları aşağı Volga havzasından uzaklaştırmak,
lığının istilâsı 1581). İran harpleri sırasında Moskoflar,
Karadeniz’den su yolu ile Hazar denizine donanma soka
Osmanlı ordularının Kırım-Kafkasya yolunu kullanma
rak İran’ı arkadan çevirmek, Kafkasya’yı itaat altına al
sına engel olmak istediler ve rakip hanları himaye ederek
mak, Orta Asya Hanlıklar ile doğrudan doğruya ilişki
bizzat K ırım ’ı tehdit ettiler. Buhara Hanı, Rusya’nın ye
kurmak, Harezm-Astrahan-Kırım ticaret yolunu kontrol
ni ilerlemeleri karşısında İran ve Moskova’ya karşı Padi-
altına almak ve ticareti canlandırmak projeden beklenen
şah’a yeniden ittifak teklif etti ve Astrahan’ın alınmasını
siyasi-ekonomik amaçlardı; aynı tarihlerde Şirvan ve
yeniden istedi (Ağustos 1587). O sırada Osmanlılar
Gürcistan beyleri, İranlılara karşı Osmanlı Padişahının
İran’a karşı çetin bir harbe girmiş bulunuyorlardı.
himayesini istemekte idiler. Bu proje ile büyük devlet adamı Sokollu Mehmed, İran ve Moskof sorunlarını bir çırpıda çözümlemeyi tasarlıyordu. Gerçekte Çar ile İran
İRAN İLE UZUN SAVAŞ DÖNEM İ 1578-1639 Tahmasb’ın ölümünden sonra İran’da baş gösteren
arasında bir yaklaşma gecikmedi. Moskof elçisi I. P. No-
kargaşalıklardan Osmanlılar yararlanmak istediler. 1578
vosiltsev daha 1568 kışında Şah’ın sarayında idi. 1569’da Osmanlılar büyük hazırlıklardan sonra
den 1639 Kasr-i Şirin barış andlaşmasına kadar aralıklı
Don ırmağı üzerinde bir donanma ile ordularım Volga-
süren savaşlar Osmanlı tarihinde büyük buhranlara yol
Don arasında en yakın noktaya, Perevolok’a sevk ettiler
açmıştır ve başlıca üç aşama gösterir. I.
ve ağustos başlarında kanalı kazmağa başladılar. Tasarı
Aşamada 1578’den 1590 İstanbul andlaşmasına
nın imkânsızlığı görüldü. Donanma kızaklarla Volga’ya
kadar Osmanlılar, Kur nehri kuzeyinde Gürcistan, Şir
indirildi. Sular ortasında güçlü Astrahan kalesi kuşatıldı.
van ve Dağıstan’ı ele geçirdiler. İran’ın karşı saldırıları,
Ruslar, şiddetli bir direnç gösterdiler. Kırım ’a geri çekil
Demirkapı ve kuzey setpleri yoliyle Kırım Hanlığından
meye karar verildi; steplerde büyük zâyiat verildi. Bu ba
yardım alan Özdemir oğlu Osman Paşa tarafından püs
şarısızlık kuzeyde yeni harekâta girişme şevkini kırdı.
kürtüldü (1582-1583). Kars’ta kuvvetli bir kale yaparak
Sokollu bu seferi devam ettirmek azminde idi. Fakat Di-
yeni bir üs kuran Osmanlılar, 1583 de yeni bir hamle ile
van’da rakipleri tasarı aleyhinde idiler. Rus Çarına karşı
Aras-Kur arasındaki araziyi işgal ettiler (Revan, 1583
Padişah, Astrahan yolunun açılması, Kabartay’da yapılan
denberi). Şeybânîlerden Abdullah Han, Horasan’ı istilâ
kalelerin yıkılması ve Kırım ’la barışın korunmasını şart
ve H erat’ı zaptetti (Mart 1588). Yeni tahta çıkan Abbas
koştu. Padişah, Kırım Hanlığı ve Çerkeş beyleri üzerin
I (1587) bu durumda Osmanlıların koşullarını Jcabul
de hakimiyet haklarını belirtti, fakat Kazan ve Astra-
ederek barış yapmak zorunda kaldı. Bu andlaşma ile Os-
han’ın boşaltılmasından söz edilmedi. Çar, bu istekleri
manlılar, bütün fetihlerini ellerinde sakladılar. Abbas’ın
kabul eder göründü. H atta Avrupa krallarına karşı itti
kardeşi Haydar Mirza İstanbul’a rehine gönderildi. Dik
fak teklif etti. Kıbrıs seferi arifesinde Osmanlılar, Akde
kate değer ki, andlaşmaya, İran’da sünnilere hakaret ve
niz’de Haçlı donanması ile uğraştığından Moskoflara
baskı yapılmaması hakkında ayrı bir maddede konmuş
karşı mücadeleyi tamamıyla Kırım Hanlarına bıraktılar.
tu.
1572’de Devlet Giray’ın Moskova üzerine yürümesi teş
İşgal edilen bölgelerde Osmanlı hakimiyeti yerleşe
vik olundu. Han Moskova önüne kadar geldi, şehri ateşe
medi. Türkçe konuşan fakat Şi’î olan halk ve Anado
verdi; Taht-Algan unvanını aldı. Lehistan’da Çar’a karşı
lu’dan kaçıp gelmiş Kızılbaş aşiretler Safevilere bağlı idi-
O SM A N L I I
SİYASET
ler; kendilerine Şah-Seven adı takmışlardı (yalnız Şirvan
rine yürüdü ve Bağdad’ı geri aldı (24 Aralık 1638). Er
Sünni idi) Osmanlılara açıkça düşmanlık göstermekte ve
tesi sene iki memleket arasında sınırları kesin şekilde tes
Şah’ın idaresi altındaki yerlere kaçmakta idiler. Osman-
pit eden bir anlaşma yapıldı (1939 Kasr-ı Şirin muahe
iılann getirdiği idare tarzı arazi ve nüfus tahririne daya
desi). Buna göre, Osmanlılar Bağdad, Şehrizor, Van, Kars
nan vergi sistemi, timar usûlü ve alışılmamış vergiler
vilâyetlerini muhafaza ediyor, fakat Azerbaycan üzerin
hoşnutsuzluk doğuruyordu. Yerli hanedanlar ve kabile
deki bütün iddialarından vaz geçiyorlardı.
reisleri, bilhassa Kürt ve Türkmen göçebelerinin çoğun lukla bulundukları Irak-ı Azem’de merkeziyetçi Osmanlı idaresi yerine daha ziyade gevşek feodal bir karakteri
HABSBURG'LARA KARŞI UZUN SAVAŞ, 1593-1606
gösteren Şah’ın idaresi tercih edilmekte idi. Bunlar ilk
1590 da İran seferi uzun ve yıpratıcı bir harp so
fırsatta Şah tarafına dönmeğe hazır idiler. En büyük güç
nunda Kafkasya ve Azerbaycan’ın ilhakile neticelenmiş
lüklerden biri, bu yerlerin Bağdad, Diyarbakır, Erzurum
ti. O zaman Osmanlılar eski geleneğe uyarak gözlerini
gibi Osmanlı üslerinden çok uzak olması, askeri ve mali
Batıya çevirdiler. Bu sıralarda Girid’in fethi lüzumun
yardım yetiştirilememesi idi. Halk kaçtığından yerli
dan bahsedilmeye başlandı. Fakat 1571 de olduğu gibi
kaynaklar yeterli değildi. Tımar alan askerlerin eline bir
bir Venedik-İspanya ittifakından korkuluyordu. Osman-
şey geçmiyordu.
lı devleti, Akdeniz’de İspanyaya karşı bir deniz seferleri mi, yoksa Orta Avrupa’da Avusturya Habsburglarına
II. Aşamada Abbas karşı saldırıya geçti, Osmanlı fe
karşı bir savaş açmak mı hususunda kararsızdı. Fran
tihlerini geri aldı. Anadolu’ya perişan dönen dirliksiz as
sa’nın İspanyol kontrolundan kurtulması için Osmanlılar
ker Celâli eşkiyası olarak karışıklıklara neden oldu. Şah,
ülkede Marsilya ticaretini menetme tehdidile Fransa
İpek ihracatını yasaklayarak Osmanlı ekonomisine bü
tahtı için Henri de Navarre’ı (1589-1610) desteklediler.
yük zarar verdi. Bursa’da iflâslar baş gösterdi. Osmanh
Bu tarihte İngiltere, İspanyaya karşı Osmanlıların bir
devleti de karşı önlem olarak İran’ın şiddetle muhtaç ol
donanma göndermesi için İstanbul’da diplomatik çaba
duğu kıymetli madenlerin ve bakırın İran’a ihracını ya
harcıyor ve bu maksatla bir İspanyol-Osmanlı ateş-kesi
sakladı. İran’da para buhranı kendini gösterdi. OsmanlI
için yapılan temasları baltalamaya, ve bir Osmanlı-Avus-
ların Şirvan, Azerbaycan ve Gürcistan’daki fütuhatını ge
turya harbini de önlemeğe çalışıyordu. Böylece İstanbul
ri almış olan Abbas, bu yerler için yılda ikiyüz yük ipek
tekrar Avrupa beynelmilel siyasetinin merkezi haline
göndermek şartile barış teklif etti (1610). (Abbas, İran’
geldi. Fakat sonunda Macaristan sorunu Osmanlı siyase
da ipek ticaretini kendi tekeli altına almıştı). Osmanlılar
tini belirledi ve Habsburglara karşı sefere karar verildi.
neticesiz seferlerden sonra nihayet 1555 Amasya andlaş-
Batı Avrupa’da durum Osmanlılar için çok elverişli
ması esas olmak üzere ve yüz yük ipek gönderilmek şar-
görünüyordu. İngiltere ve Fransa, İspanyayı meşgul edi
tiyla barışı kabule mecbur oldular (1618).
yorlar, Venedik ise bitaraflığa sadık kalıyordu. Öbür yan III. Aşamada Şah, Bağdad’ı, Kerkük, Musul şehirle
dan İmparator Rudolf II, 1591 denberi Osmanlı Sarayı
rini ve bütün Irak’ı OsmanlIlardan aldı (1623). Şimdi
na yıllık 30 bin altın vergiyi göndermiyordu. Avustur
Diyarbekir’i üs yapan Osmanlıların Bağdad’ı geri almak
ya’ya karşı, aldığı emirle Bosna valisi Haşan Paşa Hırva
için yaptıkları girişimler (Kasım 1625 ve 1630) sonuç
tistan’da büyük çapta akınlara başladı. Bunların sonun
vermedi. Bu devirde Osmanlı devleti içerde anarşi içinde
cusunda büyük zâyiâtla hayatını kaybetti. Haber, İstan
bocalamakta idi. II. Osman’ın katli (1622), kapı-ku-
bul’da büyük heyecan ve kızgınlık doğurdu. Tımar alma
lunun devlete tam manasıyla tahakküm etmesi üzerine,
umuduyla Kapı-kulu askeri Batıya bir sefer için sabır
yeniçerilere karşı sekban askerini yanına toplıyan Abaza
sızlanıyordu. Vezirazam Sinan Paşa Avusturya’ya harp
Mehmed Paşa isyanla Erzurum’u üs yaptı. Bu isyan dev
ilan etti (29 Temmuz 1393) ve Ağustos sonlarında ordu
leti temellerinden sarsmakta idi. 1632-1635 de Murad
ile Macaristan’a hareket etti. Bunun üzerine Papa’nın
IV, şiddetli icraatla devlet içinde Padişah’ın mutlak oto
Avrupa’ya gönderdiği iki nuncio nun faaliyetler sonucu
ritesini tekrar tanıttı ve ordunun başına geçerek İran üze-
Avusturya bu tarafta Osmanlılara karşı bir Haçlı ittifakı
OSM A N U
m
SİYASET
meydana getirmeyi başardı. Erdel (Transilvanya), Eflak,
Savaş, Osmanlı devletine, Habsburg askeri karşısın
Boğdan ve Lehistan’a bağlı Dnyeper Kazakları bu ittifa
da zaaflarım göstermişti. Osmanlılar, 1595’ten beri bir
ka dahil oldular. Macaristan’da açılan bu ikinci savaş,
kaç kez barış girişiminde bulunmuşlardı. İmparatorlu
Karadeniz’den Hırvatistan’a kadar geniş bir cephede Os
ğun çökme alâmetleri bu harp sırasında herkesin gözün
manlIları tam on dört yıl uğraştırdı. Uzun H arb’in belli
de açık bir hal almıştı. Avrupa’nın yeni harp teknolojisi,
başlı aşamaları şöyle özetlenebilir: 1394 de Sinan Viyana
hafif tüfekle at üstünde savaşan Avusturya askeri karşı
yolunda önemli Raab’ı (Yanık-Kale) aldı; fakat sonbahar
sında kılıç kalkanla savaşan tımarlı sipahilerin yetersizli
da İmparator kuvvetleri müttefiklerle birlikte sarşı saldı
ği ortaya çıkmış, Osmanlı hükümeti Anadolu’da Sekban
rıya geçtiler. Sinan Paşa ertesi sene Eflak’ı işgal ederek
askeri yazmak zorunda kalmıştı.
bir Beylerbeyi idaresi altına koydu. AvusturyalIlar önem li Esztergom (Estergon) kalesini ele geçirdiler. İstan
NÜFUS
bul’da asker, yeni tahta çıkan Mehmed III.’i bizzat sefere
Aşağıda, nüfus ve devlet gelirleri hakkında, Ö. L.
gitmeğe zorladı. Eğri (Erlau)’ın fethi ardından Haçova
Barkan’ın araştırmalarının ortaya çıkardığı sonuçları ak
(Mezökeresztes) de yapılan büyük meydan savaşında Os-
taracağız. 1520-1555 yıllarına ait tahrîr defterlerine gö
manlılar, Maximilian idaresindeki Alman ve Erdel m üt
re, nüfus, küçük Asya’da (Anadolu, Karaman, Zulkadri-
tefik ordusuna (40 bin kişi) karşı büyük bir zafer kazan
ye, Diyarbakır ve Rum vilâyetleri) 1.032.425 hâne (hane
dı (23-25 Ekim 1596). Bu zafer, barışı sağlıyamadı. İs
halkı aile), Rumeli’de (Tuna ve Sava ırmakları güneyin
tanbul’da açlık ve para darlığı ve harpten bezginlik var
deki bölge) 1.111.799 hanedir. Rumeli’deki nüfusun
dı. O zaman Venedik elçisi şunları yazmakta idi: “Türk-
832.707 hanesi Hıristiyan, 194.958 hanesi, yani yüzde
ler bezgin, kargaşa ve zaaf içindedir. Sultan korkak ve iradesiz olup barış yapmayı arzulamaktadır”. Haçova meydan muharebesinden kaçan ve dirlikleri ellerinden alman Anadolu sipahileri, Anadolu’da büyük kargaşalık lara yol açtılar. Sonraki yıllarda AvusturyalIlar Raab’ı ge ri aldılar, Budin’i gelip kuşattılar. Yıllar iki taraf arasın da Esztergom, Kanija, İstolni-Belgrad kalelerinin el de ğiştirmesi ve kuşatılmalarla geçti. 1603 de Şah Abbas’ın saldırıya geçmesi, Osmanlıları büsbütün güz duruma soktu. Bocskai idaresinde Erdel ayaklanması sonucu Os manlIların bu tarafta durumu düzeldi. Osmanlılar, Boszkai’ya Macar Kralı ünvanı ile tac giydirdiler ve himaye leri altına aldılar. Esztergom, geri alındı (1605). Her iki taraf değişen koşullar karşısında sulha yanaştılar. ZsitvaTorok’da yapılan barış andlaşması ile Osmanlılar Maca
18’i Müslümandır. 1488-1491 yıllarını kapsayan cizye defterlerine göre, İslâmlaşmaların bütün bölgede yılda 300’ü geçmediği anlaşılmaktadır. Başka deyimle, her yerde, hatta Bosna’da dahi, İslâmlaşma başlangıçta şehir lerde ve askerî sınıf arasında başladı ve yavaş yavaş yayıl dı. 1489’da Bosna’da 25 bin Hıristiyan aileye karşı 4500 Müslüman hâne vardı. Rumeli’de Türkçe konuşmayan Müslüman toplulukları dışında, Balkanlar’daki Müslü manların büyük çoğunluğunun, Anadolu’dan giden Türklerin torunları oldukları kesindir. Türk göçleri, ilk futuhat döneminde, 14. Yüzyılda yoğun olmuştur. Barkan’ın tahrîr defterlerine göre yaptığı nüfus haritasında, Serez-Niğbolu hattının doğusundaki bölgede Türkler 16. Yüzyılda çoğunluktadır. Bunun yanında, uc bölgele
ristan’da durumlarını koruyorlardı (hatta iki yeni beyler-
rinde ve istilâ yolları üzerindeki şehir ve kasabalarda yo
beyilik, Eğri ve Kanija beylerbeyilikleri teşkil olunmuş
ğun Türk toplulukları göze çarpar. Osmanlılar, fetihleri
tur), fakat aynı zamanda eski Macaristan Krallıığıııdan
ni güvenlik altına almak için, gerekli görülenler dışında
Habsburglar elinde kalan yerler üzerinde iddialarından
bütün kaleleri yıktıkları gibi, o bölgeye Anadolu’dan
ve bunun için ödenen yıllık 30 bin altın vergiden vaz ge
sürgün yolu ile nüfus, özellikle sürülmesi kolay göçebe
çiyorlardı. Bu Habsburglar karşısında açıkça bir gerile
halkı sürüp yerleştirirlerdi. 1520-1535 tahrîr defterleri
me ifade ediyordu. Osmanlı Padişahının rakibini Kayser
ne göre, Rumeli’de Müslüman nüfusun 37.435 hanesi
unvanıyla kendisiyle eşit bir hükümdar tanıması ve and-
Yörük, yani göçebe Türkmen ve 12.105 hânesi Yaya ve
laşmayı yirmi yıl için imzalaması, Osmanlı sarayının ar
Müsellem (askerî hizmetlerle yükümlü vergiden muaf)
tık Kanuni Süleyman devrindeki büyük iddialarından
Türk çiftçileri idî. Eski Osmanlı uc şehirlerinde, Serez,
vazgeçtiğini göstermekte idi.
Yenişehir (Larissa), Üsküp (Skopje), Saray-Bosna’da MüsO SM A N LI g g
SİYASET
lümanlar çoğunlukta olup bunların da çoğunluğu dük
gibi İstanbul, büyük bir pazar olarak bir İmparatorluk
kân ve işyeri sahibi esnaf ve tüccardan oluşuyordu. Eski
ekonomisinin oluşumunda kesin bir rol oynamıştır.
den Balkan tarihçileri, Müslüman Türkler Balkanlar’da
1500-1560 yılları arasında, bütün Akdeniz ülkele
askerî bir egemen sınıf olarak varlıklarını sürdürmüşler
rinde olduğu gibi, Osmanlı İmparatorluğunda da en
iddiasında idiler. Bu iddiayı, Osmanlı arşiv belgelerini
azından yüzde kırk bir nüfus artışı görülmektedir. Bal-
incelemiş hiç bir tarihçi artık onaylamıyor. Tahrîr defter
kanlar’ın, uzun bir dönem için, hiç düşman ayağı görme
lerinde, Müslümanların çoğunluğu çiftçi olup Hıristiyan
diği ve önemli iç kargaşalıklara alan olmadığı göz önüne
çiftçilerin gibi vergi veren reaya sınıfı içinde sayılmışlar
alınırsa, bu nüfus artışı normal sayılmalıdır. 1490-1528
dır. Buna karşılık, Osmanlı idaresi altında askerî sıfatını
yılları arasında Balkanlar’da cizye vergi toplamı üçte bir
taşıyıp bir takım ayrıcalıkları bulunan. Hıristiyan grup
artış göstermektedir ki, bu da daha çok nüfus artışı ile
ları vardır (örneğin adı geçen tarihlerde 82.692 Voynuk,
açıklanabilir. Nüfiıs artışı, tarım topraklarının genişle
Eflak ve Martolos) Şunu da söylemek gerekir ki, Müslü
mesi, mezra’a ve otlakların tarım toprağı haline gelmesi
man çiftçiler, Rumeli’nin birçok bölgesine, pirinç ve pa
ni sağlarken, özellikle Orta-Anadolu’da geçim sıkıntısı
muk gibi bir takım önemli tarım bitkileri ve yönetmele
nın artması sonucunu da vermiştir. Mustafa Akdağ’a gö
ri sokmuştur; sanatkârlar ise Balkan şehirlerinde Do
re, nüfusla tahıl üretimi arasındaki dengesizlik, fazla nü
ğuya özgü bir takım yeni sanatlar ve becerileri getirmiş
fusun şehirlere yığılması, ücretli askerlik, eşkiyâlık ve
ler ve yaymışlardır. Osmanlı döneminde Rumeli’ye Türk
Celâlî hareketlerinin ana nedeni olmuştur.
kültürü damgasını vurmuştur. İstanbul, Bursa ve Edirne, Sofya, Selânik, Atina gi
DEVLET GELİRLERİ VE EKONOMİ
bi önemli şehirler bir yana bırakılırsa, şehirler az nüfus
1527-28 malî yılında 538 milyon akçayı (yaklaşık 9
ludur (genellikle 2000 hâne altında); Rumeli’de en bü
milyon Venedik altını) bulan devlet gelirleri başlıca şu
yük şehirlerden Selânik 4803, Atina 2297, Niğbolu
yerlere harcanıyordu: M ilyon Akça
1343, Serez 1093 hâne idi. Bizans’ın son dönemlerinde ancak 30-40 bin nüfusu olan İstanbul, Fâtih’in büyük ça
Padişah’ın özel harcamaları Tim arlar
baları sonucunda 1478’de yapılan bir sayıma göre
3.5 166.00 (R u m eli’de 17.288 kişi, K ü çü k Asya vilâyetlerinde 16,468 kişi) 6 6 .0 0 (hepsi 27 .0 4 9
14.803 (8953’ü Müslüman) hâne ile Balkanlar’ın ve
kişi)
Anadolu’nun en büyük şehri durumuna geldi {hâne yi 4
K ap ı-k u lu askerî (Yeniçeri
nüfus kabul edersek bu 60 bin kişi olur, vergiden muaf
ve süvariler, topçular ve öteki K ap ı-k u lu ve Saray hizm etlileri)
olanlar eklenirse 70 bin). 16. Yüzyıl başlarında şehrin
Kale m ustahfızları ve donanm a
nüfusu 80 bin hâne yi aşkındır. 17. Yüzyıl sonlarına doğ
askeri
4 0 .00 (hepsi 23,017 kişi)
ru İstanbul, yarım milyonu aşan nüfusu ile Avrupa ve
Görülüyor ki, devlet gelirlerinin yarısı asker maaş
Orta Doğu’nun en büyük şehri oldu. O zamanlar, İstan
larına (timar ve ulufe olarak) gitmektedir. Kalan paranın
bul salhânelerinde yılda 4 milyon koyun, 3 milyon kuzu
önemli bir kısmı da, yine asker ve saray giderlerine ayrıl
ve 200 bin öküz boğazlandığı ve fırınlara günde 300 ton
makta, bundan kalanı bina, kale inşası ve onarımına, do
kadar buğday verildiği hesaplanmıştır. Bu yiyecek ve içe
nanma giderlerine, devlet görevlilerinin maaşlarına ve
ceklerin önemli bir kesimini Rumeli sağlardı. Dobruca
çeşitli bağışlara harcanmaktadır. 1527-28 malî yılında
kırı kuyular kazılarak tarıma açılmış ve deniz yolu ile
gelirden 70 milyon akça artmıştır. Artan para, yedek ak
ulaşımdaki kolaylık dolayısıyla İstanbul’u buğday anba-
ça olarak iç-haz'ınede saklanırdı. İç-hazine bir ihtiyat hâ
rı haline gelmiş, orada yüzlerce yeni köy kurulmuştur.
zinesi işlevini görür, ihtiyaç halinde dış hâzineye kredi
Öbür yandan, bütün Türk şehirleri gibi, İstanbul da zen
verilirdi.
ginlerin kurdukları vakıf kuruluşları ile bayındır hale
Rumeli’nin (Tuna ve Sava güneyindeki bölgelerle
getirilmiş, kırsal kesimden ve İmparatorluğun her yanın
Kırım Yarımadası güneyi) bütün geliri 198 milyon akça
dan erzak ve para akmaya başlamıştır. Özetle eski Roma
(yaklaşık üç buçuk milyon altın)dır. Bu miktara bütün
O SM ANLI
g g SİYASET
bat, deri, balmumu) ihracı zaman zaman yasak edilmiş
hâs ve timarlarla vakf ve mülklerin gelirleri dâhildir. Bu miktar, bütün İmparatorluk gelirlerinin yaklaşık yüzde
tir. Osmanlılar için Batı’dan özellikle gümüş ithâli bü
37’sine eşittir. Rumeli gelirinin yüzde 48’i, Padişah hâs
yük önem taşırdı. Bu nedenle altın ve gümüş üzerinden
ları olarak doğrudan doğruya merkezdeki devlet hâzine
gümrük alınmazdı. Fakat gümüş, Türkiye’den, altına
sine girmekte idi. Yüzde 46’sı tımarlara ayrılmıştı. Mer
göre daha yüksek paritesi olan Hindistan ve İran’a kaç
kezdeki hâzineye, Rumeli’den gelen gelirlerin yüzde
makta idi. Gümüş para darlığı, ekonomi ve devlet giri
46’sı merkezî hazine mukataalarından (yani başlıca hâs
şimlerini kısıtlıyan önemli bir faktör olmuştur.
olarak ayrılmış bölgelerdeki çiftliklerden toplanan çeşit
Öyle görünüyor ki, Avrupa devletlerine kapitülas
li vergilerle şehirlerde alınan ticaret resimlerinden, güm
yon verilmesinde siyasi amaçlar önemli rol oynamıştır.
rük ve madenler gelirinden), yüzde 42.3’ü gayri-Müs-
1536-1569’da Fransa, 1680’de İngiltere ve 1612’de Hol
limlere yüklenen cizye vergisinden gelmekte idi.
landa’ya kapitülasyon bağışlanması, bu ülkeleri Habs-
Rumeli’de gelirin yaklaşık yüzde altısı mülklere ve
burglara karşı desteklemek düşüncesi ile verilmiştir. Bu
vakıflara ayrılmıştır. Vakıf giderlerinin büyük kısmı, ca
devletler için gümrük oranı yüzde üç olarak yerleşecek
mi, mescid, medrese, mektep, köprü, han, hamam, çeş
tir. Uygun koşullarla Osmanlı Levant pazarlarının açıl
me, zâviye, imâret, hastahane inşası ve bakımı giderleri
ması, Fransa ve İngiltere’de merkantilizm ve kapitaliz
ne harcanırdı. Böylece, bugün modern devletin yüklen
min gelişmesinde, başlangıçta öteki dünya pazarlarından
diği bu gibi kamu hizmetleri vakıf yolu ile yerine geti
daha önemli bir rol oynamış görünmektedir. Osmanlılar,
rilmiş olurdu. Bu sistem, Rum eli’de Osmanlı şehirleri
H int Okyanusunda Portekizlilere karşı bilinçli bir uğra
nin kuruluşunda da başlıca rolü oynamıştır. 1528-1548
şıya girişmişler, baharat ticaretini yeniden Kızıl-Deniz
malî yılı hesapları, bu bölgenin gelirlerinde bu yirmi yıl
ve Basra Körfezi yollarına çekmeyi başarmışlardır.
içinde esaslı bir değişiklik olmadığını ortaya koymakta
1540’tan sonra Orta-Doğu’ya gelen baharat miktarı 30
dır. Bununla beraber, tahrîr defterlerinde gördüğümüz
bin kantara yükselmiştir ki, Portekiz elile Avrupa’ya sev-
ifrazat , yani yeni bulunan vergi kaynakları, yalnız gizli
kedilen baharat da bu miktarda idi. Bu dönemde kuzeye
kalmış gelirin ortaya çıkması ile açıklanamaz. Yeni top
Osmanlı baharat ihracatı, Lizbon ve Amsterdam’da kay
rakların tarıma açıldığını kayıtlardan anlamaktayız.
gı uyandırıyordu. Osmanlı devleti, 1560-1570 döne
1584 yılına kadar altının 55-60 akça olarak değişmeyen
minde Portekizlilere karşı H int Okyanusunda, Gücerat
durumu, genellikle ekonomik hayatta da istikrârın ve
ve Sumatra’da Atjeh sultanlığı ile ittifak yapmış ve baha
dengenin simgesi kabul edilebilir.
rat girişlerini üst düzeyde tutabilmiştir.
Ekonomik bakımdan bu dönemde en önemli geliş
İran ipek ticareti, Osmanlı devletinin başlangıçtan
me, Batı merkantilist devletlerine, Fransa (1569), İngil
beri başlıca servet kaynaklarından biri olma özelliğini
tere (1580) ve Hollanda (16l2)’ya kapitülasyonlarla
sürdürdü. 1500 tarihlerinde Bursa’da bin kadar ipekli
İmparatorluğun her tarafında serbest ticaret izninin ba
tezgahı çalışır durumda idi. Şah Abbas I, İfan ipeğinin
ğışlanmasıdır. Merkantilist düşünceye yabancı kalan Os-
H int Okyanusu veya Moskova üzerinden Batıya gitme
manlı devlet adamları, ülkede mal bolluğu sağlamaya ve
sini sağlamak için büyük çaba göstermiş, Körfez’de Ban-
ticari vergilerden alınan devlet gelirlerinin azalmamasına
dar-Abbas limanını yapmış, Avrupa’ya elçiler gönder
dikkat ederlerdi. Şu bir gerçektir ki, Kapitülasyonlar, ge
miş, 1622’de İngiliz’lerle işbirliği yapıp Hürm üz’ü Por
reksinim duyulan bazı önemli maddelerin (başlıca ince
tekizlilerden almış ve nihayet Bağdad’ı ele geçirmiştir.
yünlü kumaş, kalay, çelik, barut ve kristal, saat gibi lüks
Osmanlılar da İran’ın çok ihtiyacı olan altın, gümüş ve
eşya) sağlanması ve hâzineye ait gümrük gelirinin artma
bakırın İran’a gitmesini yasaklayarak karşı önlem alıyor
sı göz önünde tutularak kaygısızca verilmiştir. Dışarıdan
lar, böylece iki ülke arasındaki uğraşı, ekonomik bir bo
mal getirtilmesine bir sınırlama konmadığı halde iç pa
yut kazanıyordu. Abbas’ın ölümünden sonra ipek ker
zarda kıtlık doğurması veya düşmanın işine yarar düşün
vanları yeniden Halep, Bursa ve İzmir’e gelmeye başla
cesi ile bir takım malların (pamuk, demir, kurşun, hubu-
mış ve Osmanlı ekonomi si için önemli bir kaynak o1-
O S M A N ll
m
SİYASET
makta devam etmiştir. Fransa ve İngiltere’de ipekli tüke
bakayı, askerî sınıf görevlileri oluşturmakta idi. Nihayet,
timinin ve ipek sanayinin genişlemesi, ipek ticaretini
askerî uc ve gazâ örgütünün devlet içindeki rolü ve sürek
dünya ekonomisi ve kapitalizmin gelişmesi bakımından
li yeni topraklar fethini bir gereklilik haline getiren ti
büyük ölçüde etkilemiştir. Aynı durum pamuk ve pa
mar sistemi göz önünde tutulmalıdır. Eli emirlü, yeniçe
muklular için 17-18. yüzyıllarda görülecektir.
ri pek çok asker timar bekliyordu. Bu gözlemler doğru olmakla beraber, çeşitli etkenlerden yoğrulmuş kendine
OSMANLI KLASİK KÜLTÜRÜ
özgü bir Osmanlı kültürünün ve yaşam üslûbunun varlı
Osmanlı kültürü ilk döneminde gelişme çağında
ğı ve Osmanlı yönetiminin yerleştiği ülkelerde bu kültü
kapalı, donmuş bir kültür değildi. Yabancı kültürlere
rün ve yaşam tarzının derin etkileri unutulmamalıdır.
özeniliyor, bilinçli kültür alıntıları yapılabiliyor, dışar
Kendine özgü bir Osmanlı kültürü, devlet ve hukuk dü
dan âlim ve sanatçı getirtilmesine önem veriliyordu. Av
zeni var olmuştur. Özellikle, Osmanlıların Balkanlar’da
rupalI uzmanlar için bir Efrenciyan odası bile kurulmuş
sosyal ve kültürel etkileri derindir. Bu kültürün büyük
tu Tursun Bey (15. yüzyıl sonu) kendi zamanında sanat
bir çekici kuvveti vardı. Kendi iç-değeri yanında, Os-
ta başlıca üç üslûptan, tavr-i Rûmî (Anadolu Türk), tavr-i
manlı emperyal kültürü bir prestij kültürü idi. Bir gayri
Uatâyî (Orta Asya Timurlu) ve tavr-i Frengî (Avrupa) üs
müslim için en arzu edilir şeylerden biri, giyimini ve ya
lûplarından sözediyordu. Saray’ın patronajı altında İran
şayışını Müslüman Osmanlıya benzetebilmekti. Balkan
ve Timurîler Orta-asya’sı Osmanlı kozmopolit sanatına
lı, hatta Arap tarihçilerin, bugünkü geri kalmışlığı, Os-
örnek olmuş üstadların getirilmesine önem verilmiştir.
manlı rejimi altında yaşamış olmakla açıklamaya yelten
Kanûnî Sultan Süleyman dönemi sonlarında Osmanlı
meleri, anakronistik bir iddiadan ibarettir. O zaman
kültürünün klâsikleştiği, dış etkilere kapanmaya başladı ğı bir dönem olarak düşünülebilir. Osmanlı kültürü, gerçekte o zaman en büyük üstadlarım yetiştirerek, ide al şekillerine kavuşmuş bir kültür bilincine vardı ve ar tık dış alıntılara özenmedi, kendi klâsik şekilleri içinde kalıplaştı. Yine bu dönemde, devletin mîrî toprak, timar ve kul sistemine dayanan sosyal-politik yapısı nitelik ba kımından en yüksek gelişme derecesine ulaşmıştı. Onun için bu döneme klasik dönem diyoruz. Mutlak bir otori tenin sahibi sayılan Padişah, bütün politik-sosyal düze nin kaynağı ve dayanağı sayılıyordu. Pâdişâh iradeleri şeklinde çıkan örfî kantin yasakname ve tüzükler, Kanunî döneminde ideal şekillerine erişmiş kabul ediliyordu. 16. yüzyıl ikinci yarısında klâsik şekillerine ulaşan bu ilk dö nem Osmanlı devlet yapısı, gâzî uc toplum ve geleneği nin gelişmiş bir şekli olarak, askerî bir devlet karakteri
kimse, hümanizma ve rönesansın, Batılı milletlere geti receği kudreti, serveti ve prestiji hayalinden geçiremez di. Doğu Hıristiyan kültürünün bağımsız yaşadığı ülke lerde, örneğin Rusya’da dahi Rönesansı izleyemediği, iz lemek istemediği ortada olan bir gerçektir. Osmanlı patrimonial padişahlık toplumunda yüksek kültür yaratımı, sarayın ve saraydan çıkma kulların pat ronajı altında gerçekleşiyor, gelişiyordu. Osmanlı kültü rünün geliştirildiği merkez, İstanbul, daha doğrusu Sa~ rây-i Hümâyûn idi. Birçok sanat kolları, hâssa sıfat ile Padişaha mensûp hırfetler olarak sarayda örgütlenmişti. Saray mimarları, nakkâşlar, hânendeler (mutribân), şâir ler, kuyumcular, hilat ve kaftan yapanlar, halı ve ipekli dokuyanlar, çarşıda en usta kişiler arasından seçiliyor ve ya saray için tutuluyordu. Bunlar, Padişah için en nefis eserleri yaratırlar, eserleri ötekiler için örnek olurdu. Öbür taraftan Saray okullarında iç-oğlanlarına çeşitli sa
gösteriyordu. Gazâ prensibinin, emperyalist girişimlerin
natlar öğretilirdi. İç-oğlanlarından kumandan veya vali
devlet hayatında üstün rolü göz önünde tutulursa, bu gö
olarak taşraya çıkanlar, gittikleri vilâyetlerde Padişah sa
rüş bir bakıma kabul edilebilir. Daha önceki İslâm dev
rayını taklitle kendi saraylarını kurarlar ve Osmanlı saray
letlerinden farklı olarak, Osmanlılarda sivil yönetim,
üslûbunu çevrelerinde yayarlardı. Her önemli şehirde,
hatta dinî yargı göreviyle askerî görevlerin aynı kişiler
saraydaki baş-mîmara (.ser-mimârân-i hâssa) bağlı bir mî-
elinde toplanmış olması da dikkate değer.
mar olup kamu yapıları onun gözetimi altında yapılırdı.
Daha 15. yüzyılda Bursa gibi bir ticaret ve endüst ri merkezinde dahi, en yüksek servetlere sahip yüksek ta OSMANLI I
Osmanlı kültürünün en önemli ve orijinal bir koliı da hukuk alanındadır. SİYASET
vaş dönemi ve onun doğurduğu malî bunalım göz önüne
b ü r o k r a si ve k a n u n la r
Osmanlı hukukunun yaratılmasında, yönetimle il
alınmalıdır.
gili kararlarda ve devlet yönetimine egemen ilkelerin ha
Daha 16. yüzyıl ortalarında, Kanunî döneminde
yata geçirilmesi ve yürütülmesinde en büyük rolü divân-i
özellikle şehzâde Mustafa ve şehzade Bayezid olayları sı
hümâyûn bürolarındaki kâtipler oynamakta idiler. Genel
rasında, Anadolu’da şiddetli bir kaynaşma başlamıştı.
de, İslâm devletlerinde bürokrasiyi, İslâmiyetin yayılma
Bir yandan askerî sınıfa geçme amacıyle rakip şehzadeler
sından önceki dönemlere çıkan, Yakın-Doğu’nun eski
hizmetine giren binlerce başıboş Anadolu köylü genci,
yönetim geleneklerini titizlikle sürdüren ve bir korpo-
yevmlüler, levendler adile bu kargaşayı desteklerken, öbür
rasyon halinde kurumlaşmış bulunan bir grup oluştur
yandan timarı az veya timarsız eli-emirlü ve ma’zu l sipahi
makta idi. Bürokratlar, yönetim sanatının inceliklerini, çırak-kalfa-usta sistemine göre öğrenirlerdi. Devlet ve idare hakkında bilgileri siyasetnâme ve m ir’at-i mülûk gibi eserlerden alırlardı. Osmanlı maliye yöntem ve for mülleri İlhanlı İram’ndan devr alınmıştı. Küttâb, med rese ve camilerde İslâmî ilimleri öğrenmekle beraber, ulema dışında, sırf hikmet-i hükümet kaygısıyle hareket eden bağımsız bir gruptu. Devlet bürolarının tümü, vezîr-i âzama bağlı olmakla beraber, kâtipler iki ayrı kola ayrılmıştır. Siyaset ve yönetim işlerine bakan ve doğru dan doğruya vezîr-i âzam emrinde bulunan dîvan kâtiple ri bir yanda, doğrudan doğruya maliye başındaki defter
dara bağlı maliye kâtipleri öbür yanda, bürokrasinin iki temel kolunu oluşturmakta idiler. Kanunî dönemi başla rında, dîvan kâtipleri 11, defterdara tâbi kâtipler 39 kişi
ler, bu kaynaşmanın ön safında yer almışlardır. Öbür yandan, ilmiyye mesleğinin vergi bağışıklığı gibi ayrıca lıklarından yararlanmak isteyen, fakat soygunculuk ve hatta eşkiyalığa sürüklenen binlerce Anadolu delikanlısı sûhte/softa adı altında medreselerin çatısı altında toplanı
yor, yahut dağ başlarında kendi medreselerini veya çete lerini kuruyorlardı. Eskiden Anadolu’nun fazla nüfusu için Balkanlar, bir taşma ve göç bölgesi, uçlar ise askerî hizmete girmek istiyenlerin gönüllü, garip-yîgit adile ko şuştukları bir er-meydanı idi. 16.
yüzyılın ikinci yarısında, bir yandan Avrupa’da
yayılma durakladı; yeni timar olanakları kalmadı ve uc akıncı kurumu çöktü; öbür yandan yukarıda söylediğimiz
gibi, büyük nüfus artışı nedeni ile çorak Orta-Anadolu yaylasında nüfus baskısı güçlendi. Bu nüfus taşmasının gerçek ölçüsü iyi bilinmiyor. Fakat birçok belirtiler, bu
idi. Bu sonuncunun ayrıca, 23 şagirdi, yahut çırağı veya
varsayımı, doğrulamaktadır. Kıbrıs’ın fethinden sonra, 2
asistanı vardı. Doğal olarak bunun dışında, gümrük, ma
Eylül 1572 tarihli bir fermanla Anadolu, Karaman, Rûm
den, vakıf vb. işleri yöneten emîn adile bilinen bürokrat
(Amasya), Zulkadriyye (Maraş) vilâyetlerinde, toprak sı
ları ve onların emri altında görev yapan kâtipleri ayrıca
kıntısı çeken, vergi tahrîr defterlerine yazılmamış olan,
hesaba katmak gerekir. Bunun gibi, kadıları ve onların
bulunduğu yerden kaçarak başka taraflarda yerleşen veya
emrindeki kâtipleri, başka önemli bir kategori halinde
ırgatlık yapan, toprak davaları bir sonuca vardırılmamış
Osmanlı bürokrasisi içinde sayabiliriz. Osmanlı devlet
olanlar, şehirlerde ve köylerde işsiz güçsüz dolaşanların
yönetimini yakından anlamak için, bu bürokratların ye
Kıbrıs’a sürgün gönderilmeleri emredilmiştir. Böylece,
tişme biçimleri ve çalışmaları, defter ve muhasebe yön
yalnız dağlık Teke bölgesinden gidecekler, 5720 hâne
temleri üzerinde araştırmalar henüz başlangıçtadır.
olarak saptanmıştır. Bunun yanında, kendi isteği ile gi denler, bütün göçmenlerin üçte birine yaklaşmıştır. Çağ
BÜYÜK BUNADIM, 1571-1610, KÖKU) DEĞİŞÎM
daş yazar Venedikli Calepio’ya göre, bu yolla Anado lu’dan Kıbrıs’a 20 bin göçmen gelip yerleşmiştir. Bunun
16. yüzyıl sonlarında, 17. yüzyıl başlarındaki bü
yanında 1571 ’de adada, 1500 yeniçeri ve 3000 sipahi,
yük bunalımı hazırlayan önemli gelişmeler olarak, bü
koruyucu göreviyle bırakılmıştı. 1570’den sonra İran sa
yük nüfus artışı, Avrupa’da savaş tekniğinin ve gümüş
vaşları (1578-1618) reaya aslından binlerce Anadolu de
bolluğunun etkisi altında Osmanlı klâsik askerî ve malî
likanlısının askerî kadrolara alınmasını gerektirmiştir.
düzeninin sarsılması, Safavîler ve Habsburglarla uzun sa
Koçi Bey bunları, ecnebi adı altında “Türk, çingene, Ta-
OSM ANU I
SİYASET
tar, Kürd, Laz, Yörük” diye anar. Reaya aslından binler
üşme düzeyine ulaşmış olan klâsik Osmanlı kuramları
ce genç, başlangıçta Kafkasya’daki fütühat bölgelerinde
nın bozulmasına (tagayyur ve fesada) bağlarlar. Bu görüş
timar sahibi, kale muhafızı, ve gönüllü olarak bir dirlik ve
lerde, kuşkusuz, büyük bir gerçek payı vardır. Modern
kapı bulmuştu. Fakat, Koçi Bey’in ve ondan önce Kitâb-
tarih incelemeleri bu yorumları desteklemektedir. An
i Mustatâb’ın (yazılışı 1620) şiddetle yakındıkları gibi,
cak, bu Osmanlı düşünürleri, doğal olarak geleneksel
klâsik Osmanlı düzeninin temel ilkesi olan reaya ve aske
devlet ve toplum felsefesi çerçevesinde yorum yaparlar.
rî ayrılığı ilkesi bu yolla çiğnenmiş oluyordu. Öbür yan
Çok kez, gerçek nedenleri görmekten ve değişikliklerin
dan, yönetim ve askerî otoritenin yalnız ve yalnız Padi
gerçek anlamına inmekten uzaktırlar. Yukarıda temel
şah kullarına verilmesi ilkesi de unutulmuştu. Bunalı
nedenler arasında nüfus artışına değindik. Şimdi, birbi
mın nedenleri üzerinde çağdaş Osmanlı düşünürleri ay
rine sıkı sıkıya bağlı askerî ve malî değişiklikleri ele ala
rıca şu noktalar üzerinde dururlar: Padişah’ın mutlak ve
cağız.
kili sayılan vezîr-i âzama tâbi Dîvân-i Hümâyûn un ve bü
Hatırlamak gerekir ki, 1533’de Osmanlı Devleti
roların bağımsızlığı, bu dönemde ciddi olarak sarsılmış;
müttefiki Fransa’ya 100.000 altın yardım yapmış, sonra
başka bir deyimle, bürokratik merkeziyetçilik zedelen
aynı devlet bir milyon altın daha istemiştir. Fakat çok
miştir. Bunun başlangıcını, II. Selim’in tahta çıkması ile
geçmeden Osmanlı Devleti, II. Philip’in İspanyası gibi,
İstanbul’a beraberinde gelen yeni grubun, vezîr-i âzam
dünya boyutlarında egemenlik girişiminin yükü altında
Sokullu’ya karşı uğraşılarında görmekteyiz. Saray nedim
ezildi. Savaş, gittikçe daha masraflı bir hal aldı. İspanya
leri, Kapı-kulu zorbaları ve ulema, devlet işlerine karış
ve Almanya Habsburglarıyla karada ve denizde büyük
maya başlamışlar, bürokrasinin devlet çıkarlarını ve dü
çekişme, Osmanlı İmparatorluğu yapısında derin izler
zenini herşeyin üstünde tutan geleneksel bağımsızlığını
bırakan iki önemli olayla başlamıştır: Habsburglara kar
çiğnemişlerdir. Böylece, İmparatorluk yönetiminin klâ
şı orduyu ateşli silâhlarla donatılmış ağır piyadeden ku
sik kanun ve düzenleri bozulmaya başlamıştır. Bunun en
rulu bir ordu haline getirme zorunluluğu ortaya çıkmış,
önemli sonuçlarından biri, Fâtih tarafından devletleştiri-
ok-yay, kılıç ve mızraklı timarlı sipahi savaş değerini
len mirî toprakların tekrar geniş ölçüde mülk ve vakflar
kaybettiğinden timar rejimi ihmal edilmiş ve dağılmaya
halinde devlet kontrolünden çıkmaya başlamasıdır. Şunu
bırakılmıştır. Öte yandan özellikle donanma yapımı çok
da ekliyelim ki, ulemanın örfî kanunlar ve yönetim ala
büyük giderlere yol açmakta idi. Bir kadırganın bakım
nına karışma girişimleri, bu dönemde arttı. Kanunî Sü
ve yönetim masrafı o zamanlarda yılda 6000 altın düka
leyman döneminde Şeyhülislâm Ebussu’ûd Efendi, örfî
idi. Osmanlı donanması 200 kadırgadan kurulu olduğu
kanunları ve yönetim düzenlerini, 9- yüzyıl fakahâsına
na göre, sadece donanmanın yıllık gideri 1 milyon
göre şer’i prensiplerle yorumlamaya çalıştı. Eskiden, yal
200.000 altına varmakta idi. İran savaşları Osmanlı bu
nız örfî kanûn konusu olan sorunlar bundan sonra gittik
nalımının başlıca nedenlerinden biri olarak yakından in-
çe daha çok fetva konusu olmaya başladı. 16. yüzyıl so
celenmelidir. 1578-90 yıllarında Azerbaycan ve Şirvan’ın
nundaki bunalım sonucunda, I. Ahmed devrinde topla
ele geçirilmesi, yalnız Osmanlı askerî düzeni için değil,
nıp düzenlenen Kanânnâme-i Cedtd, daha çok fetvalarla
aynı zamanda Osmanlı mâliyesi için de yıkıcı bir nitelik
dolu bir dergi halini almıştır (Fâtih ve Süleyman kanûn-
kazanmıştır. Memleket ahalisi kaçtığından veya direndi
nâmelerinde bir tek fetvaya rastlanmaz). Şeriatçılık, yö
ğinden oradaki işgal kuvvetlerini Anadolu’dan beslemek
netimin yeni durumlar karşısında serbest çalışmasını kı
gerekmiştir. 1603’de İranlılar Osmanlıları geri atınca bu
sıtladı ve sünnî tutuculuğu güçlendirdi. Bu dönemde,
askerler Anadolu’ya gelip döküldüler. Avusturya’ya açı
yeniçerilerin ayaklanmaları ve haremle işbirliği yaparak
lan savaş (1593-1606) daha çok bu askerleri oyalamak ve
zorbalıkla hükümet otoritesini kontrolleri altına almala
dirlik bulmak amacını güdüyordu.
rı, özellikle malî kargaşa ile ilgilidir.
1593-1606 Avusturya savaşlarında, timarlı sipahi
Çağdaş Osmaniı bürokrat düşünürleri özetle, çök
yerine tüfenkli piyade kullanılması gereği dolayısıyle ye
menin temel nedenini, Kanûnî döneminde en yüksek ge-
niçerilerin sayısı çok arttırıldı. Sayıları 1527’de 7886
OSM ANLI
m
SİYASET
iken, 1610’da 37.627 kişiye ulaştı. Anadolu’dan başıboş
Yılı
köylülerden ücretle tüfenkli sekban ve sanıca askeri yazıl
"Î527
5
maya başlandı. Barış dönemlerinde sekban askerine ge
1567
5.8
reksinim kalmadığı zamanlarda, ücretsiz kalan bu eli tü
1597
2.5
fenkli ve yeniçeri subayları kumandasında örgütlenmiş
1618
3
gruplar, Anadolu’da her tarafta halkı haraca kesmeye ve
1653
4.2
saldırılara başladılar. Timarları yetmeyen veya elinden
1661
5
alınan sipahiler de, bu soyguna katıldı. İşte Anadolu’yu kasıp kavuran Celâlî haydut gruplan bu yolla ortaya çık tı. Bu amansız soygunlar ve katiller yüzünden köylüler, kitle halinde kaçmaya başladılar; bu Anadolu tarihinde Büyük Kaçgun diye anılır. Anadolu baştan başa yıkıldı,
yakıldı. Bu durum, İranlıların karşı saldırıyla geçtiği 1603-1610 yılları arasında, devleti kötürüm etti. Rume li’de bu kertede yaygın olmamakla beraber, özellikle Ma kedonya bölgesi ile kuzey Bulgaristan kargaşalıklardan kurtulamadı. Anadolu’daki anarşi yüzünden, buradan halkın Rumeli’ye kaçıp sığındığını biliyoruz. 17. yüzyıl
Milyon Altın
Bu listeye timar olarak verilen giderler dâhil değil dir. 1590 yılından sonra hazine daima büyük açıklar ver meye başladı. Bu dönemde, avâriz ve cizyenin artması ve bu vergilerin toplanması sırasında görevin kötüye kulla nılması yüzünden reaya arasında hoşnutsuzluk arttı, pro testo olarak yerini yurdunu bırakıp kaçmalar yaygınlaştı. Osmanlı mâliyesini altüst eden bir olay da, gümüş akçanın tagşîşi, yani gümüş m iktarının azaltılmasıdır. 1580’lerden itibaren Avrupa’dan sel gibi ucuz gümüşün gelmesi ve Avrupa kalp paraların istilâsı bunun başlıca nedenidir. Osmanlı Devleti Avrupa’dan gümüş sağlamak
savaş dönemlerinde, özellikle 1683-1699 yıllarında bu
için kendi millî para akça sistemi yanında her çeşit para
anarşik durum geri gelecektir. Osmanlı ordusu artık, çe
nın girişini serbest bırakmıştı. Fakat görünüşü çekici
şitli adlar alan bu tüfenkli ücretli askerlerden vazgeçe
kalp paralar piyasayı kaplayınca, gümüş miktarı itibarî
medi. Sekban ve Samca, Levend ve yeniçeri nakit ulûfe al
değerinden yüksek olan Osmanlı parası akça, Gresham
dıklarından merkezî hazine gelir kaynaklarını oldukça
kanunu sonucu piyasadan kaçmaya başladı. Bunu farke-
arttırmak gerekiyordu. Öte yandan, 1571’den sonra dev
den maliye bu yüzden akçada gümüşü azalttı ve akça ke-
let, Akdeniz’de İspanya ve Venedik’e karşı kuvvetli bir
sadiaa. böylece bir çare bulunmak istendi. Fakat bu da
donanmayı sürekli hazır tutmak zorunluluğunda idi.
enflasyonu körükledi.
Osmanlı Devleti, merkezî hâzinenin gelir kaynakla
Osmanlı parasında bu dönemdeki büyük dalgalan
rını arttırmak için cizyeyi ve olağanüstü bir ek vergi olan
malar, değer kaybı çeşitli biçimde yorumlanmıştır. Ak-
avâriz-i divâniyye’yi arttırmak zorunda kaldı. Önceleri,
çanın yüzde yüz değer kaybetmesi Amerikan ucuz gü
özellikle savaş zamanlarında toplanan avâriz-i divâniyye,
müşünün akını, nüfus ve talep artışı, mal darlığı veya
artık her yıl toplanan bir nakdî vergi haline geldi ve
devlet bütçesinde para bulmak için tagşîş, Avrupa kalp
miktarı da sürekli olarak arttırıldı. Kişi başına 1582’de
paralarının piyasayı istilâsı ve akçanın ayarlanması zo
40; 1600’de 240; I 6 6 l’de 535 akçaya çıktı. Cizye,
runluluğu ile açıklanmıştır. Aslında, bütün bu faktörler,
1574’de 40 akça iken 1591’de 70; 1596’da 150; 1630’da
para bunalımında birlikte etkin olmuştur. Bu durum,
240; 1691’de 280 akçaya çıkarıldı. 1596 tarihli adâletnâ-
vergilerin ayarlama yolu ile yükseltilmesi sonucunu ge
me, kanunsuz yollarla 150 akçalık cizyenin 500 veya 600
tirdiği gibi, timar rejiminde de derin etkiler yapmıştır.
akçaya kadar çıktığını belirtmektedir. Ancak, akçada
Zira enflasyondan sonra timarları oluşturan vergiler art-
âyar düşürülmesi (tagşîş) sonucunda akçanın değeri de
tırılmadığı için sipahilerin timar gelir miktarı gerçekte
çok düşmüş bulunuyordu. Gerçekten bir altın 15 27’de
küçülmüş, bunun üzerine sipahileri seferden kaçmaya ve
5 7 ,1583’de 6 0 ,1584’de 120 akçadır. Sadece merkezî hâ
ya bir takım kanunsuz yenilikler (bid’atlar) çıkararak re
zinenin yıllık geliri altın hesabı üzerinden şöyle bir dü
ayadan türlü adlar altında para sızdırmaya, böylece zarar
şüş gösterdi.
larını gidermeye çalışmışlardır. Bu dönemde, İstanbul’da O S M A N II
SİYASET
sık sık görülen yeniçeri ayaklanmaları da, akçadaki ka
rın yardımı ile köylerde yigit-başılar emrinde halkın ör
rarsızlıkla ve geçim sıkıntısı ile doğrudan ilişkilidir.
gütlenmesine izin verildi. O zaman âyân şöyle tanımlan
Bu şiddetli sosyal, askerî ve malî sarsıntılar sonun
makta idi. “Vilâyetten yarar ve nâmdâr ve müstakim ve
cunda 17. yüzyılda artık Osmanlı Devleti, 16. yüzyılda
mütemevvil (paralı) ve halk arasında sözü ve kelimâti
ki konumunda değildir. Osmanlı tarihinin birinci klâsik
dinlenür kimesneler”. 17. yüzyılda Evliya Çelebi, Rume
dönemi böylece kapanmış olmaktadır. Ortaçağ ekono
li şehirlerinde âyânı üç kategoriye ayırmaktadır: Şehrin
mik ve malî koşullarından doğmuş olan timar rejimi
nüfuzlu zengin tüccarları, ileri gelen ulema ve kapı-kulu
çökmüş, yerini ateşli silâhlarla donatılmış bir ücretli or
garnizon ağaları. İslimye’de “ekser âyân-i vilâyetin tica
du almış, böylece ürünle ödemeye dayanan vergi sistemi
reti” tüfenk, kebe ve renkli velenseler işlemek, satmaktı.
yerine daha çok nakdî vergilere dayanan bir maliye ve
Toplumda ileri-gelen ve sözü geçen kişiler, Yakın-
merkezî hazine sistemi gelmiştir. Osmanlı akçası yerine
Doğu devletlerinde Orta-Çağ’lardan beri halk ile hükü
Batı Avrupa paraları, özellikle İspanyol real’leri (riyal) ve
met arasında aracı sayılmışlardır. Anadolu Selçukluların
Hollanda riksdal’l t n (esedî guruş) piyasaya hakim olmuş
da, vergi yazılmasında ve ahalî arasında yükümlülüklerin
ve Osmanlı ekonomisi zamanla Avrupa merkantilist sis
belirlenmesinde bu nüfuzlu kişiler rol oynamakta idiler.
temine tâbî bir ekonomi haline gelmiştir. Osmanlı Dev
Bu dönemde, Anadolu’da âyânın büyük bir bölümünü,
leti, uzun ve pahalı savaşların ve Anadolu’daki yıkıcı kar
esnafın ve işçilerin başı olan abîler oluşturmakta idi. Os-
gaşalıkların yükü altında ezilmiş, kaynaklarını kaybet
manlı döneminde de şehirlerde, ilk zamanlardan başlaya
miş ve tüketmiştir. Yeni koşullara elverişli bir uyum için
rak, merkezî yönetim, âyân ve esnafı daima halkla yöne
gereken maddi ve manevî öğelerden yoksun olduğu için
tim arasında aracı olarak kabul etmiştir. Yalnız Müslü-
de gerçek bir reform yapamamıştır. Özellikle iltizam sis
manlar arasında değil, Hıristiyanlar arasında da zengin,
teminin yaygın bir biçimde uygulanması sonucu reaya
sözü geçer kişiler veya papazlar, yerel cemaatın hükümet
ile devlet arasında yeni bir sömürücü sınıf ortaya çıkmış
karşısında temsilcisi sayılmışlardır. İşte bu grup, 16.
tır. Bu durum, 18. yüzyılda merkezî otoritenin zayıfla
yüzyıldan sonra, merkezî otorite ve kontrol zayıfladığı
ması ile birlikte gerçek bir feodalleşme ile âyân rejimiy
zaman, yeni koşullar altında eyâletlerde üzerlerine git
le sonuçlanacaktır. Bununla beraber, son incelemeler gös
tikçe daha çok sorumluluk almış, devlet reayayı ve her
termiştir ki, mutlak bir çöküş yerine İmparatorluk ger
türlü vergi kaynaklarını korumak kaygısıyle, bunlara dü
çekte yeni koşulların istediği önlemleri alarak bir uyum
zenin ve güvenliğin korunması, vergi, hatta asker topla
sağlamış ve daha üç yüzyıl süren yeni bir denge meyda
ma işlerinde geniş yetkiler tanımaya başlamış ve sonuçta
na getirebilmiştir.
18. yüzyılda yerel yönetim büsbütün bunların eline geç miştir. O zaman, her kazada halkın seçtiği ve yerel hükü
MERKEZİYETÇİLİĞİN ZAYIFLAMASI, ÂYÂN-İ VİLAYET
met otoritesi olarak kadının onayladığı bir âyânın varlı ğı gerekli sayılmıştır. Eyaletlerde müslümanlar arasında
Yeni dönemin en belirgin özelliklerinden biri, yö
âyân ve eşrafı, Hıristiyanlar arasında knez, kocabaşı ve çor
netimde merkeziyetçiliğin zayıflaması, yerel güçlere ve
bacılar ile Ortodoks ruhbanı ön plana çıkaran koşulları
kişilere vergi ve güvenlik işlerinde yetkiler tanınmasıdır.
daha yakından inceleyelim.
Anadolu’da Celâlîler’e karşı gönderilen valiler ve adam
Önce, halk zorbalara ve vergi toplayanlara karşı uğ
larının, kapılarında ücretli sekban askeri besleme zorun
raşı veren yerel, sözü geçer kişilerin himayesini aramak
luluğu dolayısıyle reayadan aidat toplamaları, yani tekâ-
tan başka çare göremiyordu. Öbür yandan, bu âyân ve eş
lîf-i şakka, yeni dönemin getirdiği veya yaygınlaştırdığı
rafın çoğu, öteden beri halka tarım için veya vergisini
bir yöntemdi. Onların önlenemez yolsuzlukları karşısın
ödemesi için borç para verir, tefecilik yapar kimselerdi.
da hükümet, yerel halkın silâhlanıp karşı koymasını bile
Yeni dönemde avâriz ve cizye gibi nakdî vergilerin oranı
onaylamak zorunda kaldı. 1601’de zorbalara hadlerini
yükselince, halkın bunlara bağlılığı büsbütün kuvvetlen
bildirmek için âyân-i vilâyet’fe n serdârlar atandı ve onla-
di. Aslında, her kazaya toptan belirlenen avâriz vergisini
O SM A N U ^
SİYASET
halk arasında herkesin durumuna göre dağıtma ve topla
neye o vilâyetin vergi geliri olarak, giderler çıktıktan
ma görevi, yerel kadı başkanlığında o kazanın âyân ve eş
sonra kararlaştırılmış bir para (bedel) ödemeyi garanti et
rafına veriliyordu, bu pratik bir yöntemdi. Hükümet
mekte idi. Valiler, çoğu zaman, bu gelirlerin tahsîlini ye
böylece, âyânın kişiliğinde verginin toplanmasını güven
rel âyâna iltizâma verirlerdi. Birçok âyân; voyvoda veya
ceye almış oluyordu. Bu işlerde öteden beri hükümet
mütesellim adı altında valilerin vekili olarak hizmet eder
adına düzenleyici rol oynayan kadıların nüfuz ve yetkile
ler, gerçekte yönetimi ellerinde bulundururlardı. Kadıla
ri gittikçe yerel âyân eline geçti. Zaten, yeni dönemde
rın da, kendi kaza bölgelerinde yerel mahkemeleri nâib-
kadıların görev süresi çok kısaltılmıştı (iki yıldan daha
lere iltizâmla sattıklarını biliyoruz.
az). Sekban askeri toplamak için alman sekban akçası, şimdi avarız vergileri arasında idi ve âyân aracılığı ile toplanırdı. Gelen hükümet memurları ve yerel asker için toplanan âidât ve yerel giderlerin saptanması işi de, kadı başkanlığında toplanan yerel âyân ve eşraf meclisinin gö revleri arasında idi (eşraf deyimi, daha çok, din adamı âyan için kullanılır bir deyimdir).
M aktu (kesim) yöntemine gelince, bu bir bölgenin
vergi geliri için, yerel topluluğun temsilcileriyle maliye arasında belli (maktu) bir miktar üzerinde anlaşmaya va rılmasından ibarettir. Bu yöntem, vergi gelirini garanti ediyor, aynı zamanda reâyâyı mültezim veya tahsildârın kötü davranışlarından koruyordu. Hükümet, birçok yer lerde, reâyânın bu yöntem için isteklerini onaylamıştır.
Yeni dönemde gittikçe daha geniş bir şekilde uygu lanmaya başlayan maktu ve iltizâm yöntemleri de yerel âyân ve esnafın rolünü arttırmıştır. Vergi iltizâmı, âyânın nüfuz ve servetinin temel araçlarından biri haline gel mişti. Devlet, m irî toprakların vergi gelirini öteden beri iltizâm yöntemiyle toplardı. Yeni rejimde, uzun savaşlar ve malî sıkıntılar sonucunda, devlet mültezimlere gittik çe daha geniş yetkiler tanımaya başladı. Hâzineye ait ge lir kaynakları mukata’at, mültezimlere hayat boyunca, hatta çocuklarına geçmek üzere' irsî verilmeye başlandı.
Eskiden pek seyrek durumlarda ve koşullarda yürürlükde olan bu yöntem, gittikçe yayıldı. Rumeli’de özellikle cizye toplanmasında uygulandı. Böylece Ortodoks ruh ban, knezler, kocabaşılar, halkın temsilcileri olarak, ge rek hükümet gerek halk karşısında yerel otorite kazandı lar. Zamanla bu yöntem, bölgenin İdarî ve ekonomik özerkliğine yol açacaktır. Yunanlıların, kocabaşılardan kurulu demogerentos meclisleri doğrudan doğruya maktu sistemi ile ilgilidir. Âyân rejimi gibi maktu sistemi de
Bu yolla; çıplak mülkiyeti daima devlete ait sayılmakla
merkeziyetçiliğin gevşemesine, hatta yerel özerkliğe yol
beraber, m îrî topraklar gerçekte büyük arazi halinde ye
açmıştır.
rel âyan ve eşraf eline düştü. 19. yüzyılda Balkanlarda
Osmanlılar, öteden beri önemli şehirlerde Padi-
köylü hareketleri, devlet topraklarını ağaların elinden al
şah’ın otoritesini yürütmek, şehri ve yerel güvenliği ko
ma amacını güdecektir. Bu dönemde yerel knezler, koca
rumak üzere yeniçeri garnizonları (büyük şehirlerde 500-
başı ve çorbacılar birçok yerlerde köylünün başına geç
600 kişi) yerleştirirlerdi. Yeniçeri gibi Kapı-kulu süvari
miş, dışardaki ihtilâlci komitecilerle bir bağlantı halkası
leri de, ülkede yayılmış bulundukları için, bunların ba
oluşturmuşlardır.
şında her bölgede ketbiidayeri adı verilen bir komutan bu
Yalnız doğrudan doğruya merkezî hazine elindeki
lunurdu. Bunlar, oradaki beylerbeyine veya sancak beyi
toprakların, yani mukata'lann değil, aynı zamanda paşa
ne bağlı değillerdi. Padişah kulu olarak onların birçok
ların ve beylerin veya şehir ve kasabalarda oturan her çe
malî, kazaî ayrıcalıkları vardı. Kanunî döneminde şehzâ
şit dirlik sahiplerinin gelirleri de iltizâm yöntemiyle top
de ayaklanmalarından ve Celâlilerden sonra yeniçeri ve
lanırdı. Büyük mültezimler, iltizamı parçalar halinde da
sipahiler, özellikle Anadolu şehirlerinde, daha çok yayıl
ha küçük yerel mültezimlere iltizama verirlerdi. Bunlar
dılar. Onların ayrıcalıklarını paylaşmak isteyen yerli as
ise, genellikle yerli âyân idiler.
kerî gruplar, aralarına giremedikleri zaman onlara karşı
Yeni dönemde yaygın hal alan bir idare yöntemi de,
uğraşıya başlarlardı. Anadolu’da Sekbanlar Arap vilâyet
hükümetin vergi gelirini garanti etmek üzere valilikleri
lerinde yerliyye denilen bir çeşit milis askeri kapı-kulları-
iltizâmla vermesidir. Bu yönteme göre, vali her yıl hazi-
na karşı mücadele halinde idiler. îşte birçok şehirlerde bu
O S M A N II I
SİYASET
kapı-kulu kumandanları yerli âyân ve ulema ile bırleşerek gerçek otoriteyi ellerine geçirdiler. Beylerbeyi ve adamlarına karşı gerçekten özerk, serbest yönetimler
MERKEZİYETÇİ BÜROKRASİNİN CANLANMASI: TANZİMAT VE REAKSİYON
kurdular ve merkezden kopardıkları ünvan ve ayrıcalık
Âyâna karşı II. Malım udun 1815'ten başlıyarak,
larla bu otonomiyi meşrû ve kanunî bir hale getirdiler.
güçlü bir mücadeleye girdiğini görüyoruz. Bu sultan,
Yeniçeriler, kuzey Afrika vilâyetleri, Bağdat gibi uzak
merkezî hükümet emrindeki orduyu yeniden düzenleyip
eyaletlerde gerçekten bağımsız oligarşik yönetimler bile
güçlendirdi. Avrupa’dan aldığı modern silâhlarla, üstün
kurdular. Bosna gibi sınır vilâyetlerinde âyân ile birleşe-
bir kuvvet meydana getirdi, büyük âyân hanedanlara
rek muhtar yönetimler oluşturdular ve bunun için Sul-
karşı savaş açtı ve böylece merkezî-mutlak Padişah otori
tan’ın şehire vermiş olduğu eski vergi bağışıklık belgele
tesini yeniden canlandırdı. Reformun ana amacı, merke
rinden yararlandılar. Anadolu ve Rumeli’nin birçok şe
zî devlet otoritesini yeniden kurmaktı. 1821’de Yunanlı
hirlerinde yeniçeri ve sipahi şefleri iltizâm, ve mukata’alar
ların ayaklanması ve bağımsız Yunan devletinin kurulu
satın aldılar veya zorbalıkla birer kudretli âyân durumu
şu (1830), İmparatorluk yöneticilerine, devlet idaresini
na geldiler. 18. yüzyılda onların yerel egemenliği ellerin
batılılaştırma ve devleti batı devletler topluluğuna sok
de tutan gerçek hânedânlar kurduklarını biliyoruz. Hat ta onlardan bazıları, halkı arkalarına alarak Bâb-ı Alî’yi, paşalık ve vezirlik ünvanları ile valilik vermeye dahi zor ladılar.
manın kesin bir gereklilik olduğunu anlattı. Gülhane Hatt-i Hümâyûnu (1839) kanunlarda ve yönetimde Batı
modern devlet ilkelerini getirmeye çalışıyordu. Bu dö nemde, merkeziyetçi bürokrasi güçlendi ve yönetimi tam
Ayân, yalnız vergi toplama, yerel düzen ve güvenli
kontrolü akma aldı. Bununla beraber bu köklü reform
ğin sağlanması işlerinde değil, 17. yüzyıldan başlıyarak,
hareketlerine karşı âyân, eyâletlerde toprak ve yerel yöne
devlet adına bölgelerinde asker toplama ve bu askere ku
timde egemenliğini sürdürmeyi başardı. II. Mahmud,
manda etme yetkilerini de aldılar. Böylece, onların bazan paşaların kapı kuvvetlerinden daha büyük kuvvetlere sa hip olduklarını, Padişah’m seferlerine bu küçük orduları ile katıldıklarını görmekteyiz. Bundan sonra, güçlü ha nedan kurucuları (Tepedelenli Ali Paşa, Karaosmanoğulları gibi) yerel temsilcileri ve âyânı kendi kontrolları altına soktular. Devlete ait belli başlı yetkilerin miras yoluyla babadan oğula geçmesini sağlayarak gerçek fe odal beyler durumuna geldiler. Devlet ajanları, hatta va liler onlarsız ne asker ne vergi toplayacak güce sahip de ğillerdi. 18. yüzyılın ikinci yarısında hanedanların orta ya çıkması, âyân rejiminde son gelişme dönemini imge ler ve feodalleşme böylece tam sonucuna ulaşmış sayıla bilir. 1807’de Rusçuk âyânı Alemdâr Mustafa’nın İstan
ancak siyasi otoritesi için en tehlikeli hanedanları ve bü yük âyânı ortadan kaldırabilmişti. Merkezî bürokrasi, Tanzimat reformu (1839-1876) ile onların yerel güçlerini
kırmaya boşuna çalıştı. Ayân, Tanzimat'la kurulan sancak ve kaza meclislerinde egemen durumda idiler. 1876 Meclis-i Mebûsânmâz dahi eyâletlerden gelen âyân ve eşraf
egemen oldular. Tanzimat, Müslim ve gayr-i Müslim reâyâ yığınlarını bu âyâna karşı korumak ve yeni bir Os manlılık kavramı ile onları kazanmak amacını güttü.
Böylece, dışarıdan gelen milliyetçi kışkırtmalardan da reâyânın korunabileceği sanılıyordu. Tanzimat, Rume li’de reâyânın yerel âyâna karşı yüreklenmesini ve direni şini sağlamıştır. Tanzimat'ın Gülhane’de ilânından he
bul’da vezir-i âzam sıfatıyle diktatörlüğü döneminde,
men sonra Balkan reâyâsı arasında, vergilerin kaldırılaca
âyân ve hânedânlar doğrudan doğruya impartorluğa ege
ğı, devlet topraklarının köylüye dağıtılacağı söylentileri
men oldular. Padişaha imzalattıkları bir belge, sened-i it
nin yayılması, merkezî yönetimi derinden kaygılandırdı.
tifak ile eyaletlerde egemenliklerine hukukî bir temel
Batı devletlerinin, 19. yüzyılda baskı yoluyla kabul
sağlamaya kalkıştılar. 18. yüzyılda Ruslar’ın Karadeniz
ettirdikleri fazlası ile liberal bir ticaret rejimi, genelde
ve Kafkasya’ya inmek, Avusturyalı’larm batı Balkanları
İmparatorluk ekonomisi içifl yıkıcı etkilerini hızla gös
istilâ için açtıkları savaşların yıkıcı etkilerini unutma
termiş, öte yandan Balkan ülkelerinde millî kurtuluş ha
mak gerekir.
reketlerini kuvvetle benimseyen bir orta sınıfın genişleOSMANLI
I SİYASET
meşine ve güçlenmesine, kuşkusuz, büyük ölçüde yar
dönemde dış politikada hükümet, Batılı devletleri bıra
dım etmiştir. Rumeli şehirlerinde, hükümetin vergi ba
kıp Alman kayserliğine yöneldi. İmparatorluk hüküme
ğışıklıkları tanımış olduğu Avrupa tüccarı denilen grup,
ti, yalnız geçmişin bıraktığı bir sosyal düzenin düzeltil
Avrupa ile ticaret imtiyazını elde etmiş olan yerli Hıris-
mesi mümkün olmayan sonuçlarına karşı değil, aynı za
tiyanlardan oluşuyordu. Tanzimat yönetiminin, eşitliğe
manda Rus çarlarının ve Habsburglar’ın askerî emperya
dayanan bir Osmanlı vatanı ve Osmanlılık düşüncesi so
lizmi ve Batılı büyük devletlerin kapitülasyonlarla ga
nunda tümiyle başarısızlığa uğramıştır. II. Abdülhamid
ranti edilen ekonomik emperyalizmine karşı ümitsiz bir
(1876-1909) döneminde, şeriatçılığın ve panİslâmizmin
uğraşı vermek zorunda kalmıştır. Bu çıkmazdan Türkler,
egemen olması, Tanzimat’ın başarısızlığına karşı Türk-
1919-1923 yıllarında bir bağımsızlık savaşı yapmak ve
Müslüman halkın bir tepkisini dile getirmektedir. Bu
millî bir devlet kurmakla kurtulmuşlardır.
1
2
Bedri Noyan-M. Meııgi Garıbnam m etni yay. , "Garib-nâme’de alplık
halkını endam, tem izlik yiyecek içecekte üstün ve "Tanrı yaratıklarının
geleneğiyle ilgili Bilgiler”, Belleten, 98, 481-495.
en iyi kalplisi” olarak (4 İĞ) tasvir eder. Uc beyleri vezir ve emirleriyle saraylarda oturan “su lta n la rd ır, Beyler cami, m edrese, pazarları,
SügU, sünii, bkz. Tarama sözlüğü V, Ankara, 1971, 3612-3616: “Sügü-
hamamları olan şehirlerde oturm aktadır. Zaviyelerin güzel halılar ve
ler ile dürtüşelim ”
kandillerle süslü olduğunu kaydeder. 3
A. tnan, Bkz. Vladiminsov, Moğo/larm İçtimaî Teşkilâtı, çev. Ankara,
4
H.A.R. G ibb, The Travels O f İbn Battııta, Cambridge. 1962, II. 419-420.
5
îb n Battuta, 413-469, o zamanki uc toplum u üzerinde değerli ayrıntılar
6
1960,133-134, 141-146.
Bursa yakınında K ükürdlü Kaplıcası olmalıdır. Bursa teslim olmadan önce İ3 0 2 ’de Osman G azı’nin yeğeni A ktim ur'un kuşatm a kulesi bura da idi.
verir. Bu arada Anadolu’yu dünyanın en güzel m em leketlerinden biri ve
7
N . Çağatay, Bir Türk Kurumu olan Ahilik, Ankara, 2. Baskı, 1989, 145153.
BİBLİYOGRAFYA Rifa’at Ali Abou-El-Haj, Formation of the Ottoman State, The
ğu’nda Ziraî Ekonominin Hukukî ve Malî Esasları, İs
Ottoman Empire Sixteenth to Eighteenth Centuries,
tanbul 1943. O. L. Barkan, Süleymaniye Camii ve İmareti İnşaatı, 1550-
Albanay, NY, 1991.
1557, 2 Cilt, Ankara: TTK 1972-1979-
M. Akdağ, Türkiye'nin İktisadi ve İçtimaî Tarihi, 2. Cilt, İs
O. L. Barkan, “Osmanlı İmparatorluğu’nda Bir İskân ve Kolo-
tanbul, 1974. M. Akdağ, Celâlî İsyanları, Ankara 1963.
nizasyon Metodu Olarak Sürgünler”, İstanbul Üniversi
Münir Aktepe, Patrona İsyanı, İstanbul 1958.
tesi İktisat Fakültesi Mecmuası, Cilt XI (1950), 524569.
M. Aktepe, Patrona İsyanı (1730), İstanbul 1958. Ali Akyıldız, Tanzimat Dönemi Osmanlı Merkez Teşkilâtında
Ö. L. Barkan, “Tarihî Demografi Araştırmaları ve Osmanlı Ta rihi”,'Türkiyat Mecmuası (1951).
Reform, İstanbul: Eren Yay. 1993. Metin And, Kırk Gün Kırk Gece. Eski Donanma ve Şenlikler de Seyirlik Oyunları, İstanbul 1959. Ayda Arel, 18. Yüzyılda İstanbul Mimarisinde Batılaşma Süre
Ö. L. Barkan, “Edime Askerî Kassam’ına ait Tereke Defterleri”, Belgeler 1966 Ö. L. Barkan, “The Price Revolution of the Sixteenth Century: A Turning Point in the Economic History of the Near
ci, İstanbul 1975.
East”, International Journal of Middle East Studies
Esin Atıl, The Age of Sultan Süleyman the Magnificent, Washington DC, New York 1987.
(1975). Ö. L. Barkan ve Enver Meriçli, Hüdavendigâr Livası Tahrir Def
E. H. Ayverdi ve Ö. L. Barkan, İstanbul Vakıfları Tahrir Defte ri, İstanbul 1970.
terleri, I, Ankara 1988. Felix Beaujour, Tableau du commerce de la Grece forme d’apres
Ali İhsan Bağış, Osmanlı Ticaretinde Gayri Müslimler, Kapitü
une annee moyenne depuis 1787 jusqu’en 1797, Paris
lasyonlar, Beratlı Tüccarlar ve Hayriye Tüccarları, An kara 1983.
1800. irene Beldiceanu-Steinherr, Les Bektaşî â la lumiere des recen-
Ö.L. Barkan, Toplu Eserler, İstanbul 1980.
sements ottomaı^s, 1991.
O. L. Barkan, XV. ve XVI. Asırlarda Osmanlı İmparatorlu o s m a n i .1
I
N. Berkes, Türkiye’de Çağdaşlaşma, İstanbul 1975. SİYASET
A. Bombacı, Histoire de la litterature turque, Paris 1968.
S. Faroqhi, Coping with the State, İstanbul: ISIS yay. 1995.
A. Boue, Receuil d ’itineraires dans la Turquie d ’Europe, Vienne
S. Faroqhi, Der Bektaschi-Orden in Anatolien (vom spâten fünfzehnten jahrhundert bis 1826), Wien 1981.
1954. H. Bowen ve H. A. R. Gibb, Işlamic Society and the West,
S. Faroqhi, Herrscher über Mekka, die Geschichte der Pilger-
Londra: Oxford University Press, 1957.
fahrt, München, Zürich 1990.
B. Braude and B. Lewis, Christians and Jews in the Ottoman
S. Faroqhi, Men of Modest Substance. House Owners and Ho-
Empire, New York-Londra 1982.
use Property in Seventeenth Century Ankara and Kay seri, Cambridge 1987.
0 . G. Busbecq, The Turkish Letters, çev. S. Foster, Oxfbrd 1968 .
S. Faroqhi, Towns and Townsmen of Ottoman Anatolia. Trade, Crafts and Food Production in an Urban Setting, 1520-
Mustafa Cezar, Osmanlı Tarihinde Levendler, İstanbul: İstanbul
1650, Cambridge 1984.
Güzel Sanatlar Akademisi 1965. Mustafa Cezar, Typical Commerrial Buildings of the Ottoman
C. Findley, Bureaucratic Reform in the Ottoman Empire, The Sublime Porte 1789-1922, Princeton: PUP 1980.
Classical Period and the Ottoman Construction System, İstanbul: Türkiye İş Bankası 1983.
C. Findley, Ottoman Civil Officialdom, A Social History, Prin
M. A. Cook, Population Pressure in Rural Anatolia, 1450-1600, Londra 1972.
ceton: PUP 1989. C. Fleischer, Bureaucrat and Intellectual in teh Ottoman Empi re: The Historian Mustafa Âlî, 1541-1600, Princeton:
M. Çadırcı, Tanzimat Döneminde Anadolu Kentleri’nin Sosyal
PUP 1986.
ve Ekonomik Yapıları, Ankara:TTK 1991. Z. Çelik, The Remaking of İstanbul, Portrait of an Ottoman
C. Finkel, The Administration of Warfare: the Ottoman Military Campaigns in Hungary, 1593-1606, Wien 1988.
City in the Nineteenth Century, London 1986. N. Clayer, Mystiques, Etat et Societe, Les Halvetis dans l’aire
H. Gerber, Economy and Society in an Ottoman City: Bursa,
backanique de la fin du XVe siecle â nos jours, Leiden, 1994.
1600-1700, Jerusalem 1988. F. M. Göçek, East Encounters West, France and the Ottoman Empire in the Eighteenth Century, Owford, New York
F. Dalsar, Türk Sanayi ve Ticaret Tarihinde Bursa'da İpekçilik, İstanbul 1960.
1987.
İ. H. Danişmend, İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi, 4 cilt, İs tanbul 1971-72.
Abdülbaki Gölpınarlı, Melamîlik ve Melamîler, İstanbul 1931. Abdülbaki Gölpınarlı, Mevlânâ’dan sonra Mevlevîlik, İstanbul
H. Roderic Davison, Reform in the Ottoman Empire 18561876, New York 1973.
1953. W. Griswold, The Great Anatolian Rebellion, 1591-1611, Ber
H. Dernschwam, İstanbul ve Anadolu'ya Seyahat, Türkçe çev. Y Önen,
Ankara 1992.
lin 1983. A. H. de Groot, The Ottoman Empire and the Dutch Republic,
K. Dilger, Untersuchungen zur Geschichte des Osmanischen
A History of the Earliest diplomatic Relations 1610-
Hofzeremoniells im 15. und 16. Jahrhundert, München 1967.
1630, Leiden 1973. L. Güçer, XVI-XVII Asırlarda Osmanlı İmparatorluğunda H u
J. M. D ’Ohsson, Tableau general de l’Empire Ottoman, Paris
bubat Meselesi ve Hububattan Alınan Vergiler, İstan
1788-1824.
bul 1984.
Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, 8. Cilt, İstanbul 1993-
A. Gül, Osmanlı Medreselerinde Eğitim-Oğretim, Ankara 1977.
95. Dünya Kenti İstanbul, İstanbul-World City, İstanbul: Tarih
F. W. Hasluck, Christianity and İslam under the Sultans, 2 Cilt,
Vakfı, 1996.
Oxford 1929-
E. Eickhoff, Venedig, Wien und die Osmanen, Umbruch in Sü-
A. Hess, The Forgotten Frontier, A History of the Sixteenth
dosteuropa 1645-1700, Stuttgart 1992.
Century Ibero-African Frontier, Chicago, London 1978.
1. S. Emmanuel, Histoire de l’industrie des tissus des Israelites de Salonique, Paris 1935.
W. D. Hütteroth, Türkei, Darmstadt 1982. W, D. Hütteroth, Landliche Siedlungen im südlichen Innerana-
O. Ergin, Mecelle-i Umur-i Belediye, I. Cilt , İstanbul
tolien in den letzten vierhundert Jahren, Göttingen
1968.
1338/1992. Evliya Çelebi Seyahatnamesi, yay. A. Cevdet, 10 cilt, İstanbul,
Charles Issawi, The Economic History of the Middle East 1800-
1898-1938.
1914, Chicago 1966. O SM A N LI I
SİYASET
İ.H. Konyalı, Mimar Koca Sinan, İstanbul 1948.
H. İnalcık, The Ottoman Empire: The Classical Age, 1 3 0 0 -1 6 0 0 , Londra, 1973.
İ. H. Konyalı, Abideleri ve Kitabeleri ile Konya Tarihi, Konya 1964.
H. İnalcık, The M iddle East andth e Balkans under the Ottoman Em H.
pire, Bloomington, 1993.
Doğan Kuban, İstanbul: An Urban History, İstanbul 1996.
İnalcık, A n Econmic a n d Social History o f the Ottotyan Em
A. Kuran, Mimar Sinan, İstanbul 1986.
pire, ed. Halil İnalcık with D. Quataert, Cambridge,
M. Kütükoğlu, Osmanlılarda Narh Müessesesi ve 1640 Tarihli
1994.
Narh Defteri, İstanbul 1981.
H. İnalcık, Essays in Ottoman History, İstanbul: Eren Yayınevi,
Hans-Peter Laqueur, Osmanische Friedhöfe und Grabsteine in
1998. H.
İstanbul, Tübingen: Erns Wasmuth Verlag 1993.
İnalcık, “Military and Fiscal Transformation in the O t
R. Lewis, Everyday Life in İstanbul, New York and London
1982 .
toman Empire, 1600-1700”, Archivum Ottomanicum, VI (1980), 283-337.
Manifestations of Sainthood in İslam, yay. G. Smith ve C. Ernst,
Articles by H. İnalcık in Encyclopaedia of İslam, 2. edition, Le- ,
H.
İstanbul 1993.
iden: Brill: Bayazid I, Eyalet, Dzizya, Filaha, Gelibolu,
R. Mantran, Histoire de i'Empire Ottoman, Paris: Fayard 1989.
Ghulam, Harir, Giray, Imtiyazat, İskender Beg, İstan
R. Mantran, İstanbul dans la seconde moitie du dix-septieme si-
bul, Kanun, Rumeli, Timar.
ecle, essai d’histoire institutionelle, economique et soci-
İnalcık, The Ottoman Empire: Conquest, Organization, and
ale, İstanbul, Paris 1962.
Economy, London: Variorum Reprints, 1978.
A. Marcus, The Middle East on the Eve of Modernity: Aleppo
H. İnalcık, Studies in Ottoman Social a n d Econmic History, Lon
in the Eighteenth Century, New York 1989-
don: Variorum Reprints, 1985. H.
Ş. Mardin, The Genesis of Young Ottoman Thought, a Study in
İnalcık, “Centralization and Decentralization in O tto
the Modernization of Turkish Political Ideas, Princeton 1962 .
man Administration”, Studies in Eighteenth Century Islamic History, eds. T. Naff and R. Owen, London, 1977,
J. McCarthy, The Arab world, Turkey and the Balkans, 1878-
55-71.
1914: a Handbook of Historical Statistics, Boston:
İslâm Ansiklopedisi, İstanbul: Millî Eğitim Bak. 13 cilt, İstan
(Mass) 1982.
bul: 1940-1988.
B. McGowan, Economic Life in Ottoman Empire, Cambridge
H. İslamoğlu-İnan, State and Peasant in the Ottoman Empire,
1981 .
Leiden 1994
B. Miller, Beyond the Sublime Porte: The Grand Seraglio of
C. R. Jennings, Christians and Muslims in Ottoman Cyprus and
Stambul, New York 1970.
the Mediterranean World, 1571-1640, New York: New
Lady Mary Wortley Montagu, Turkish Embassy Letters, yay. M.
York University Press 1993.
Jack und A. Desai, London 1993.
Enver Ziya Karal, Osmanlı Tarihi, 3 cilt, Ankara: TTK 1954-
Mustafa Alî’s, Counsel for Sultans of 1581, yay. ve İngilizceye
1962.
çev. Von Andreas Tietze, 2 Cilt., Wien 1978-1982.
Kemal Karpat, The Ottoman State and its Place in the World
Nasühü’s-silâhî Matrakçı, Beyân-i Menâzil-i Sefer-i ‘Irâkeyn-i
History, Leiden: E. J. Brill 1974.
Sultan Süleyman Han, yay. Hüseyin G. Yurdaydın, An kara: TTK 1976.
Kemal Karpat, Ottoman Population 1830-1914. Demographic and Social Characteristics, Wisconsin: Madison 1985.
G. Kafadar Necipoğlu, Architecture, Ceremonial and Power, The Topkapı Palace in the Fifteenth and Sixteenth Cen-
Z. Kazıcı, Osmanlılarda İhtisab Müessesesi, İstanbul 1987.
turies, Cambridge 1991.
M. Kiel, Art and Society of Bulgaria in the Turkish Period, A
Neşrî Tarihi, yay. F.R. Unat ve M.A. Köymen, 2 Cilt, Ankara:
Sketch of the Economic, Juridical and Artistic Precon-
TTK 1987.
ditions of Bulgarian Post-Byzantine Art and its Place in the Development of the Art of the Christian Balkans,
C. Orhonlu, Osmanlı İmparatorluğunda Aşiretlerin İskânı, İs
1360-1700, Maastricht 1985.
tanbul: Eren yay. 1987.
M. Kiel, Studies on the Ottoman Architecture of the Balkans,
C. Orhonlu, Osmanlı İmparatorluğu’nda Derbend Teşkilâtı, İs
London: Variorum 1990.
tanbul 1967.
Koçi Bey Risalesi, yay. A.K. Aksüt, İstanbul 1939-
İ. Ortaylı, İkinci Abdülhamit Döneminde Osmanlı İmparator luğu’nda Alman Nüfuzu, Ankara 1981.
R. E. Koçu, Türk Giyim Kuşam ve Süslenme Sözlüğü, Ankara 1969. O SM A N LI
m
İ. Ortaylı, İmparatorluğun En Uzun Yüzyılı, İstanbul 1983. SİYASET
The Ottoman Empire and the World Economy, yay. H. İslamoğ-
İsmail Soysal, Fransız İhtilâli ve Türk-Fransız Diplomasi Müna sebetleri (1789-1802), Ankara: TTK 1964.
lu-lnan, Cambridge 1987. Roger Owen, The Middle East in the World Economy 1800-
Mehmed Süreyya, Sicill-i Osmânî, 4 Cilt, İstanbul 1308-1315.
1914, Londres and New York: Methuen 1981.
Bilâl Şimşir, Rumeli'den Türk Göçleri/emigrations turques des
Ş. Pamuk, Para Tarihi, İstanbul 1999-
Balkans/Turkish Emigrations from the Balkans, Ankara
Memorial Ömer Lütfı Barkan, yay. R. Mantran, Paris 1980.
1970. A. Tabakoğlu, Türk İktisat Tarihi, 2. Baskı, İstanbul: Dergâh
Ş. Pamuk, Osmanlı Ekonomisi ve Dünya Kapitalizmi, 1820-
Yay. 1994.
1913, Ankara 1984.
Tanzimat, I, İstanbul: M.E. Bakanlığı 1940.
M. Z. Pakalın, Osmanlı Tarih Deyimleri Sözlüğü, İstanbul
N. Todorov, La ville balkanique au XV e-XIXe siecles. Develop-
1971.
pement socio-economique et demographique, Bucarest
D. Panzac, La peşte dans l’Empire Ottoman, 1700-1850, Louva-
1980 .
in 1985.
E. R. Toledano, The Ottoman Slave Trade and its Suppression:
D. Panzac, Les villes dans l’Empire ottoman; activites et soci-
1840-1890, Princeton University Press 1982.
etes, IREMAM/CNRS 1991.
Ç. Uluçay, Harem'den Mektuplar, İstanbul 1956.
Leslie Peirce, The Imperial Harem, Women and Sovereignty in
Ç. Uluçay, Harem, Ankara: TTK 1985.
the Ottoman Empire, New York, Oxford 1993.
M. Ursinus, Regionale Reformen im Osmanischen Reich am
R. Pococke, A Description of the East and Some Other Count-
Vorabend der Tanzimat, Berlin 1982.
ries, 3 cilt, Londra 1743-1745.
David Urquhart, The Spirit of the East Illustrated in a Journal
J. Raby, Venice, Dürer and the Oriental Mode, London 1982.
of Travels Through Rumeli During an Eventful Period,
Andre Raymond, Artisans et commercants au Caire au XVIIIe
London 1838.
siecle, 2 Cilt, Şam 1973-74.
İ. H. Uzunçarşılı, Osmanlı Devleti’nde İlmiye Teşkilâtı, Anka
G. Renda, Çağlarboyu Anadolu’da Kadın, Anadolu Kadınının
ra: TTK 1965.
9000 Yılı, Ankara: TC K ültür Bakanlığı 1993.
İ. H. Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, 4 cilt, Ankara: TTK 1982.
St. Rosenthal, The Politics of Dependency: Urban Reform in İs
İ. H. Uzunçarşılı, Osmanlı Devleti’nin Saray Teşkilâtı, Ankara:
tanbul, Westport: Greenwood 1980.
TTK 1945
S. Runciman, The Fail of Constantinople, Cambridge 1965.
İ. H. Uzunçarşılı, Osmanlı Devleti’nin Merkze ve Bahriye Teş
H. Sahillioğlu, “Osmanlı Para Tarihinde Dünya Para ve Maden
kilâtı, Ankara: TTK 1984.
Hareketlerinin Yeri, 1300-1750", Gelişme Dergisi,
B. Yediyıldız, Institution du wakf au XVIIIe siecle en Turquie
Özel Sayı 1978, 1-38.
(etüde socio-historique), Ankara: TTK 1985.
S. and E: Shaw, History of the Ottoman Empire and Modern
Georges Young, Corps de droit ottoman: recueil des codes, reg-
Turkey, 2 Cilt, Cambridge 1977.
lements, ordonnances et aetes les plus importants du
Adolphus Slade, Records of Travels in Turkey, Greece ete. and of
droit interieur et d ’etudes sur le droit coutumier de
a Cruise in teh Black Sea, with the Capitan Pasha, in the
l’Empire ottoman, Oxford: Clarendon 1905-1906.
Years 1829, 1830 and 1831, Londres: Saunders and Ot-
M. Zilfı, The Politics of Piety: The Ottoman Ulema in the
ley 1832.
Postclassical Age (1600-1800), Minneapolis 1988.
Sultan II. Mahmud ve Reformları Semineri, 28-30, Haziran
D. Ze’evi, An Ottoman Century, The District of Jerusalem in
1989, Bildiriler, İstanbul: Edebiyat Fakültesi 1990.
O SM A N LI
the l600s, New York 1996.
m
SİYASET
OSMANLI H A N ED A N I GENEOLOJİSÎ O sm an I (d. 1326), G âzi O rh an (1 3 2 6 -6 2 )
A â e d â ın A l î Süleym an Paşa (d. 1 357)
H a lil
M u râd (1 3 3 6 2 8 9 ), H ü d av endİgar
Savcı
Ya’k û b (d. 1 389)
Bayezid I (1 3 8 9 -1 4 0 2 ), Y ıld ırım
Süleym an Ç elebi (1 4 0 2 -1 1 )
M ustafa, D ü zm e (1 4 2 1 -2 )
M ûsâ Ç elebi (1 4 1 1 -1 3 )
İsâ Ç elebi
M eh m ed II (1 4 1 3 -2 1 )
O rhan
M u stafa K ü ç ü k (1 4 2 2 -2 3 )
M u râd II (1 4 2 1 -4 4 , 1 4 4 4 6 -5 1 )
A lâeddîn A lî (d. 1443)
A h m ed (d. 1451)
M e h m e t II (1 4 4 4 -6 , 1 4 5 1 -8 1 ), F atih
M ustafa (d. 1474)
C em (1 4 8 1 , d . 1 495)
Bâyezîd (1 4 8 1 -1 5 1 1 2 )
K o rk u d (d. 1513)
A h m ed (d. 1513)
Bâyezîd (d. 1561)
Seninşah
A lem şah
Selim I (1 5 1 2 -2 0 ), Yavuz
(d. 1 511)
(d. 1510)
1 Süleym an I (1 5 2 0 -6 6 ), K â n û n î M ehm ed (d. 1543)
Selîm II (1 5 6 6 -7 4 ),
M u stafa (d. 1553)
i M u râd 111 (1 5 7 4 -9 5 ) t M eh m ed III (1 5 7 4 -9 5 ) M u stafa I (1 6 1 7 -1 8 , 1 6 2 2 -2 3 )
A h m ed I (1 6 0 3 -1 7 )
İb râ h îm I (1 1 1 6 4 0 -4 8 )
O sm an II (1 6 1 8 -2 2 )
M u râ d IV V (16 2 3 -4 0 )
(İb rah im I) M e h m e d IV (1 6 4 8 -8 7 )
Süleym an II (1 6 8 7 —91)
A hm ed II (16 9 1 -4 5 ) M ustafa II (1 6 9 5 -1 7 0 3 )
A h m e d III (1 7 0 3 -3 0 ) M a h m û d I (1 7 3 0 -5 4 )
O sm an 111 (1 7 5 4 -5 7 )
M ustafa III (1 7 5 7 -7 4 )
A b d ü lh a m îd (1 7 7 4 -1 7 8 9 )
1 Selim III (1 7 8 9 -1 8 0 7 )
M a h m Aû d II (1 8 0 8 -3 9 )
M ustafa IV (1 8 0 7 -8 )
A b d ü lm ec îd (1 8 3 9 -6 1 )
Abdülaz îz (1 8 6 1 -7 6 )
M u râd V (18 7 6 )
M e h m e d V R esâd (1 9 0 9 -1 8 )
A b d ü lh a m id 1 1 (1 8 7 6 -1 9 0 9 )
M e h m e d V I V ah ıd etrîn ) (1 9 0 8 -2 2 ) I A b d ü lm ec îd , H alife (1 9 2 2 -2 4 )
Y u su f İzzeddîn (d. 1916)
OSMANLI TARİHİ KRONOLOJİSİ PROF. DR. HALİL İN A N CIK UN1VERS1TY O F C H İC A G O / A.B.D. BİLKENT ÜNİVERSİTESİ
1261-1310 Batı Anadolu'da Menteşe, Aydın, Saruhan, Karesi ve Osmanlı Beyliklerinin 1269
1355
kurulması.
Menteşe Türklerinin K arta'da bulunan Bizans li
1357 1359
1301
Osman Gazi’nin Koyunhisar Zaferi.
1304
Bizans Hizmetindeki Katalanların Türklere karşı BizanslIlara yardım etmesi; Menteşe Türklerinin
1361 1362
Birgi’yi fethetmesi; son Sel
Orhan Bey’in ölümü; I. Murad’ın tahta çıkması; laması.
Saruhan Türklerinin Manisa’yı fethetmesi; Bi-
1363-5
zans'da iç savaşın çıkması. 1326
I. Murad’m Edirneyi fethi. Anadolu’da Osmanlılara karşı ayaklanmaların baş
çuklu Sultanı II. Mesut’un ölümü. 1313
Şehzade Murad’m yeniden Trakya’ya akınlara baş laması; Çorlu ve Dimetoka nın fethi.
Efes’i fethetmesi. Aydm T ürklerinin
Şehzade Süleyman’nın ölümü; Osmanlı-Bizans ba rışı.
manlarını istilası.
1308
Stefan Duşan'm ölümü (20 Aralık); Sırp İmpara torluğumun parçalanması.
Osmanlıların Güney Bulgaristan’ın ve Trakya’daki fetihleri; Filibe’nin fetihi.
Osmanlıların Bursa’yı fethi (6 Nisan); Osman Ga
1364
zi’nin ölümü ve Orhan Gazi’nin tahta çıkması.
1366
Bizanslılarla Bulgarlar arasında savaş. V. John’un gelmesi; Papa’mn Osmanlılara karşı
1327
Bursa’da ilk Osmanlı akçesinin basılması.
haçlı seferi ilan etmesi, Saray Dükü VI. Ama-
1331
Osmanlıların İznik'i fethi.
deo’nun Gelibolu’yu ele geçirmesi.
1332
İzmir Beyi U m urun ilk Balkan seferi.
1369
V. John’un Roma’ya gelmesi.
1333
Pelekanon (Maltepe)’da Orhan Bey'in III. Andro-
1371
Çirmen'de, Osmanlı İmparatorluğu’nun Sırp Prens
1335
İran’da Moğol İmparatorluğu’nun sonu.
1373
Adronikos ve Osmanlı şehzadesi Savcı'nın babala
leri Vukasin ve U gljesayz karşı zaferi (26 Eylül),
nikus’a karşı zaferi.
1337
Osmanlıların İzmit'i fethi.
1341-7
Bizans’da iç savaş.
rına karşı ortak isyanı (ilkbahar) ve yenilgileri (Ey lül). 1376
1344
Haçlıların İzmir Kalesini ele geçirmesi.
1345
Karesi Beyliğinin Osm anlılar tarafından ilhakı;
desteği ile İstanbul’a gelmesi; Adronikos’un Geli bolu’yu Osmanlı’ya terketmesi.
Um ur Bey’in son Balkan seferi. 1346
Orhan Bey’in, VI. John Kantakuzen’in kızı Theoda-
1375-80
Osmanlıların, Germiyanoğulları ve Hamidili Bey
1 3 79
V. John Palaeologun, Osmanlıların desteği ile tekrar
likleri topraklarının bir kısmını ilhak etmesi.
ra ile evlenmesi.
1352
IV. Adronikos’un, Osmanlılar ve Cenevizlilerin
Orhan Bey'in Cenevizlilere Kapitülasyonları ver
Bizans tahtına çıkışı.
mesi; Orhan Bey’in oğlu Süleyman Paşanın Edir ne’ye Adrianople’ye girmesi; Süleyman Paşa’nın
1380-81
Cenevizlilerle Venedikliler arasında savaş.
Tzçimpe’y i alması; Trakya’da Osmanlı fetihlerinin
1383
Osmanlıların Serez’e girmesi (19 Eylül).
başlaması.
1385
Osmanlıların Sofya’yı fethi.
1353-6
Cenevizlilerle Venedikliler arasında savaş.
1386
1354
Osmanlıların Ankara ve Gelibolu’yu alması (2 Mart); V. John Palaeologun tahta çıkması\
Osmanlıların N iş’e girmesi; Osmanlıların Kuzey Anadolu’da Amasya bölgesine müdahalesi.
1387
John Kantakuzen’in tahttan inmesi.
Osmanlıların Selanik’i fethi; Karamanoğullarına karşı zafer kazanılması.
OSM A N LI I
SİYASET
1388
Sırp, Boşnak ve Bulgar ittifakı; Osmanlıların Ploş-
yenmesi (15 Haziran ve 11 Temmuz).
nik’te yenilmesi (27 Ağustos); Osmanlıların Kuzey
1411
Musa Çelebinin Süleyman Çelebiyi yenmesi (Şu
1412
I. Mehmed ile Manuel arasında Musa’ya karşı itti
1413
I. Mehmed’in Sofya yakınlarında Musa’yı yenilgi
Bulgaristan’ı alması (Sonbahar). 1389
bat) ve İstanbul’u kuşatması (Yaz).
Kosova Savaşı (15 Haziran); I. Bayezid’in tahta geçmesi.
fak anlaşması yapılması (Temmuz).
1389-90
I. Bayezid’in Batı Anadolu ve Menteşe, Aydın, Sa
1390
Karamanoğullarmm yenilmesi, Palaeologi’nin Ana
birliği sağlaması; Karamanoğullan’nın
dolu’da Bayezid’in ordusunda yer alması.
kuşatması.
ruhan, Germiyan ve Hamidili Beyliklerini fethi.
1391
ye uğratması (5 Temmuz); I. Mehmed’in ülkede
Osmanlıların Antalya ve Alanya’ya girmesi; Us-
1414
I. Mehmed’in Konya’yı kuşatması ve Ham idili’yi
1415
I. Mehmed’in Batı Anadolu seferi; İzmir’in ve di
yeniden ele geçirmesi.
küp’ün alınması ve Kuzey Arnavutluk’a akınlar ya
pılması. 1392
ğer Ege şehirlerinin alınması (Yaz); Venedik ile an
OsmanlI’ların Kastamonu ve Amasya’ya girmesi;
laşmazlık.
Sivas Sultanı Kadı Burhanettin karşısında geri çekilinmesi. 1393
1416
Bayezid’in Balkanlara geri dönmesi ve Bulgaris
Pietro Lorendano'mın Gelibolu’daki Osmanlı filosu
nu yok etmesi (29 Mayıs); Şeyh Bedreddin isyanı
lar'a kendisine bağlı bütün prensleri, Palaeologi’de
(Yaz) ve Şeyh Bedreddin’in idamı (18 Aralık); M ir-
dahil olmak üzere Verria' da huzuruna çağırması.
cea’nın Silistre ve Deliorman’ı istilası (Sonbahar); I.
Mehmed’in Candaroğulları topraklarını alması. 1417
Osmanlıların Teselya’y ı fethi; M ora’ya akınlar yap Bayezid’in Macaristan ve Eflak seferi; Argesh Sava
1418
I. Mehmed’in Canik seferi.
şı (17 Mayıs); Eflak’ın Osmanlılara bağlı bir eya
1419
Mircea'ya karşı sefer düzenlenmesi; Yergöğ’iin alın
ması
let haline gelmesi; Bulgaristan Kralı Sisman’ın 1421
idam edilmesi (3 Haziran); Osmanlılara karşı Ve 1396 1397
1398
si (Mayıs) Mustafa’nın Rumeli’yi kontrolü altına
İzmit Savaşı (25 Eylül).
alması. 1422
Yıldırım Bayezit’in Anadolu’ya dönmesi ve Kara
1402 1403
ve Edir
ne’de idam edilmesi (Ocak); II. Murad’ın İstan
Vidin Bulgar Prensliğinin ve K adı Burhanettin Ahmed
bul’u kuşatması (2 Haziran-6 Eylül); kardeşi Mus tafa’nın Anadolu’da isyan çıkarması. 1423
Fırat vadisindeki Memlûk şehirlerinden Malatya
II. Murad’ın Mustafa’yı yenmesi; Candaroğulları ve Karamanoğullarmm hakimiyet altına alınması; Turahan Bey’in Mora’ya girmesi (Mayıs).
Marıuel II. Palaeologus’un Avrupa’ya girmesi; Ti
1423-30
m ur’un Sivas’ı yağmalaması (10 Ağustos). 1401
Mustafa’nın Ulubat’dan geri çekilmesi
manı topraklarına katma.
ve Elbistan’ın alınması. 1400
I. Mehmed’in ölümü; II. Murad’ın Bursa’ya gelme
nedik, Macaristan ve Bizans ittifakı.
Beyliğinin alınması.
1399
I. Mehmed’in Karamanı alması (Sonbahar), Kırşe hir ve Niğde’yi topraklarına katması.
maları.
1395
I. Bayezid’in oğlu Mustafa’nın Rumeli’ye girmesi;
tan’ın Tuna kesimlerini ilhakı; Bayezid’in, Balkan-
1394-1402 Osmanlıların İstanbul’u kuşatması. 1394
Bursa’yı
Selanik’in Venedik kontrolüne girmesi; OsmanlıVenedik Savaşı.
Yıldırım Bayezit’in Erzincan’a girmesi. Ankara Savaşı (28 Temmuz): Timur’un İzmir’i
1424
Hospitallers’dan alması (Aralık).
1425
Osmanlılarla Bizanslılar arasında barış anlaşması. İzmir'in Osmanh topraklarına katılması, Menteşe ve Teke’nin yeniden alınması.
Yıldırım Bayezid’in Akşehir’de intihar etmesi (8 1427
Mart); Timur’un Anadolu Beyliklerini tekrar can
Sırp Prensi Stephen L azarevifın Ölümü (19 Tem-
landırması; Yıldırım Bayezıd'in Edirne'deki oğlu
muz); Macarların Belgrad’ı alması; Osmanlıların
Süleyman Çelebi, Bursa’daki oğlu İsa Çelebi ve
Güvercinlik’e girmesi; Sigismundün. Yergöğii alması;
Karamanoğullarmm Hamidili’yi alması.
Amasya’daki oğlu I. Mehmed arasındaki taht kav gası; Süleymanla Hıristiyan devletleri arasındaki
1428
Osmanlılarla
Macarlar arasında barış.
anlaşmalar; Selanik’in Bizanslılara geçm esi (Ekim).
1429
Şah R uh u n Azerbaycan’a girmesi.
1406
I. Mehmed ile Süleyman Çelebi arasındaki savaş.
1430
Osmanlıların Selanik’i (29 Mart) ve lyonya’yı alması.
1410
Süleyman Çelebinin Rum eli’de Musa Çelebiyi
1432-3
Güney Arnavutluk'ta isyan çıkması.
OSM A N H
n
SİYASET
1434
Eflak, Sırbistan ve Bosna’da Osmanlı-Macar reka-
1462
beti. 1435
Şah Ruh’un Anadolu’ya girmesi.
1437
II. Murad’m Ham idili’yi yeniden alması; Sigis-
1439
şanın Limni’ye girmesi (Eylül). 1463
ması; Macaristan kralının Yayça’ya girmesi (16
II. Murad’ın Semendre’yi alması; Sırbistan’ın ba
Aralık). 1464
Osmanlıların Mora’yı yeniden alması (İlkbahar);
manlılar tarafından haraca bağlanması.
II. Mehmed'in Yayça’yı kuşatması; Papa 11. Pius’un
Belgrad kuşatmasının başarısızlıkla sonuçlanması.
ölümü (15 Ağustos); Karamanoğlu İbrahim’in ölü
1441-42
John H unyadi’nin Boğdan’da Osmanlıları yenmesi.
1443
John H unyadi'm n Balkanları istilası; İzladi Savaşı
mü; Karaman’da iç savaş çıkması. 1466
II. Mehmed’in İskender Bey'e karşı sefer düzenle
1467
II. Mehmed’in İskender Bey’e karşı seferi; D ulka-
mesi; Elbasan Kalesinin inşası.
(25 Aralık); Kuzey Arnavutluk’ta İskender Bey’in ayaklanması. 1444
Venediklilerle savaş; Venediklilerin M ora’yı kont rolleri altına almaları; II. Mehmed’in Bosna’yı al
m un dun ölümü. II. Murad’ın Boğdan seferi.
ğımsızlığının sona ermesi; Bosna K ra llığ ı’n m Os1440
II. Mehmed'in Eflak’ı alması (Yaz); Mahmut Pa
d irli Şehsuvar’m Osmanlılara sığınması.
Osmanlı İmparatorluğu ile Macaristan arasında barış (Edirne, 12 Haziran); Sırbistan’ın yeniden di-
1468
İskender Bey’in ölümü (17 Ocak). II. Mehmed’in
rilmesi; Osmanlılarla Karamanlılar arasında barış
Karaman'ı alması (Yaz); Türkmen aşiretlerinin To-
(Yenişehir, Ağustos); II. Murad’ın tahtını oğlu II.
ros dağlarındaki direnişi.
Mehmed’e bırakması; Varna Savaşı (10 Kasım).
1469-74
Karamanoğuları Beyliği’nin bertaraf edilmesi.
1446
II. Murad’ın 2. kez tahta çıkışı.
1469
Venediklilerin Enez ve Yeni Foça’y z saldırıları.
1448
II. Murad’ın İskender Bey’e karşı seferi; Kosova Sa-
1470
II. Mehmed’in Eğriboz’u alması (11 Temmuz).
vaşı (17-19 Ekim).
1471
Akkoyunlu Uzun Hasan’ın Osmanlılara karşı, Ve
1449
Eflak seferi; Yergögii’nün yeniden alınması.
nedik, Kıbrıs Krallığı, Saint Jean Şövalyeleri ve
1450
II. Murad’ın İskender Bey’e karşı 2. Seferi.
Alanya Emirliği ittifakının kurulması.
1451
II. Murad’ın ölümü (3 Şubat); II. Mehmed’in cülu-
1472
yunlu-Karamanlı ordusunun
su (18 Şubat); II. Mehmed’in Karamanlı seferi tanla (20 Kasım) barışın yeniden sağlanması.
1473
Otlukbeli Savaşı (11 Ağustos).
Boğaza hakim olmak için Rumeli H isarının inşa-
1474
Osmanlıların Boğdan’a akın etmesi; Arnavut-
sı (Ocak-Ağustos); Bizanslılara savaş açılması. 1453 1454
luk’da Işkodra’mn kuşatılması.
İstanbul’un kuşatılması (6 Nisan-29 Mayıs); Pe-
1475
ra’m a alınması.
1476
Venediklilerle barış (18 Nisan); II. Mehmed’in Sır inmesi; Karadeniz civarındaki Ceneviz sömürgele-
1456
Beylerbeyi Süleyman’ın İnebahtı’yı kuşatması; Osmanlı akıncılarının Venedik önlerine gelmesi.
1478
Uzun Hasan’ın ölümü (6 Ocak); II. Mehmed’in
Ekim) II. Mehmed'in Sırbistan’a 2. seferi.
Arnavutluk’ta İşkodra’yı kuşatması; Arnavutluk’ta
Osmanlıların Belgrad kuşatmasının başarısız ol
Kruya (Akçahisar)' nin teslim alınması (6 Haziran);
ması; Trabzon Rum İm paratorluğunun haraca bağ lanması. 1457
İskender Bey’in Albulena zaferi.
1458
Mahmut Paşanın Sırbistan seferi; II. Mehmed'in Mora’ya girmesi
1459
Metyas Corvin’in Sabaas’ı alması (15 Şubat); II.
düzenlediği sefer (Kış). 1477
rinin haraca bağlanması. Osmanlıların M oldovya’y ı haraca bağlaması (5
Kırım ’daki Ceneviz sömürgelerinin alınması. Mehmed’in Moldovya seferi (Yaz) ve Corvin’t karşı
bistan seferi; Osmanlı donanmasının Karadeniz’e
1455
Karaman’ı istilası;
Şehsuvar’m Memlüklüler tarafından öldürülmesi.
(Mayıs-Haziran); Venedik (10 Eylül) ve Macaris1452
Uzun Haşanın Tokat’ı yağmalaması; Bir Akko-
Osmanlıların Vriul'ı ye akm etmesi. 1479
dan ve Macaristan’a akm etmesi; A napa, Kupa ve Taman’m fethi.
1480
Semendre’nin alınması (Haziran); Amasra’nın fet hi; Papa II. Pius’un Haçlı Seferi ilan etmesi.
Venediklilerle barış (25 Ocak); Osmanlıların Boğ
Mesih Paşanın Rodos kuşatması; Ahmet Paşanın Otranto’ya girmesi.
1481
II. Mehmed’in ölümü (3 Mayıs); II. Bayezid’in tah
1460
Mora’nın alınması.
1461
Candaroğulları Beyliği’nin ve Trabzon Rum İmpa
nişehir Savaşı (20 Haziran); Otranto'da Osmanlı
ratorluğumun alınması.
kuvvetlerinin esir düşmesi (11 Eylül).
ta cülusu (20 Mayıs); Bayezid’le Cem arasında Ye
o 1482
Cem ve Karamanlı Kasım’ın Anadolu’ya girmesi;
1523
İbrahim Paşanın Veziriazam olması.
Cem’in Rodoslularla savaşması (26 Temmuz); II.
1524
Mısır’da Ahmet Paşanın isyanı(Ocak).
Bayezid’le Saint-Jean şövalyeleri arasında Cem’le
1525
İbrahim Paşa'nm Mısır’a girmesi (24 M art-l4 Ha
ilgili olarak anlaşma yapılması (Eylül); Gedik Ah met Paşanın öldürülmesi (Kasım). 1484
ziran). 1526
II. Bayezid’in M oldavya seferi; K ili ve A kkerm an ın
Mohaç Meydan Muharebesi (29 Ağustos); I. Süley man’ın Buda’ya girmesi (10 Eylül); Zapolyai Ya-
Osmanlı topraklarına katılması.
nos’un Macaristan tahtına oturması (10 Kasım).
1484-91
Mısır Memlükleriyle savaş.
1527
1495
Cem’in ölümü (25 Şubat).
1529
1496
Osmanlıların K aradağ’a girmesi; Polonyalı Al-
1497-99
Polonya ile savaş.
1531
AvusturyalIların Buda’yı kuşatm ası (Aralık).
1499-1503 Venedik ile savaş.
1532
I. Süleyman’ın Avusturya seferi; G ü n sü n alınması
man’ın Viyana’yı kuşatması (26 Eylül-16 Ekim).
Osmanlıların Navarin deniz zaferi (12 Ağustos);
(28 Ağustos); Andre Dorya’nın K oronu alması (8
İnebahtı’nın fethi. 1500
Macarların Osmanlılara karşı savaş açması; İran’da
I. Süleyman’ın Buda’yı alması (8 Eylül); Zapoly a i’nin B uda’da taç giymesi. (14 Eylül); I. Süley
bert’in M oldavya ’yı istilası; Polonya-Macar ittifakı.
1499
Avusturya Kralı Ferdinand’ın Buda’y a girmesi.
Ağustos). 1533
Avusturya Kralı Ferdinand ile barış yapılması (22
Şah İsmail’in başa geçmesi; Karamanoğullarımn
Haziran); Barbaros Hayrettin’in Osmanlı donan
Toros dağlarında isyan etmesi.
masının başına geçmesi; Barbaros Hayrettin’in Tu
1503
Venedik’le barış anlaşması (10 Ağustos).
nus’u alması (Ağustos); Koron’un alınması (12 Ey
1504
Şah İsmail’in Bağdat'a girmesi.
1507
Şah İsmail’in Dulkadirli Beyliği’ne karşı Osmanlı
lül); İran’la savaş (Ağustos). 1534
Tebriz’in fethi (13 Temmuz); G ilan Sultanının
toprakları üzerinden saldırıya geçmesi.
Osmanlı İmparatorluluğu’na bağlılığını açıklama
1511
Teke d e Şah İsmailin şiî yandaşlarının isyanı (Mart);
sı; I. Süleyman’ın Bağdat’a girmesi.
1512
I. Selim’in babasını tahttan feragat etmeğe zorla
Osmanlı İmparatorluğu'nda iç savaş. ması (24 Nisan); Kuzeydoğu Anadolu’da ayaklan
1535 1536
I. Süleyman’ın İstanbul’a dönmesi (8 Ocak); İbra
1537
Venedikliler ile savaşın başlaması; I. Süleyman’ın
him Paşa’nm idam edilmesi (5 Mart).
ma; II. Bayezid’in ölümü (26 Mayıs). 1512-1513 I. Selim’in kardeşlerini yenmesi ve öldürtmesi ve
I. Süleyman’ın Tebriz’e dönmesi (İlkbahar); V. Charles (Şarl)’ın Tunus’a girmesi (21 Temmuz).
Anadolu'daki Şah İsmail yandaşlarının isyanlarını
Arnavutluk'a girmesi; Osmanlıların A pulia seferi
bastırması.
(Temmuz); Korfu adasının kuşatılması (25 Ağus tos); I. Süleyman’ın İstanbul’a dönmesi (1 Ekim).
1514
I. Selim'in Çaldıran’da Şah İsmail’i yenmesi (23
1515
Yeniçerilerin baş kaldırması (Şubat); Kemah’ın
M oldavya’nın
alınması (19 Mayıs); Dulkadiroğulları Beyliğinin
(4 Ekim); Süleyman Paşa’nın Diu önlerine gelmesi
Ağustos).
1538
Diyarbakır’ın fethi (Nisan); Doğu Anadolu’nun
1539
Osmanlılara verilmesi. I. Selim’in Memlükleri
1540
Mercidabık’da yenilgiye uğratması (24 Ağustos);
1520
Ridaniye Savaşı (22 Ocak); Toman Bay’ın Kahi-
turyalIların Buda’yı kuşatması.
1541
I. Süleyman’ın Ferdinand’a karşı İstabur (Macaris tan) seferi; I. Süleyman'ın Buda’y a girmesi (2 Ey
bildirmesi (17 Ocak).
lül); Macaristan’ın Osmanlı topraklarına katılması; V. Şarl’ın Cezayir’e gelmesi (20 Ekim).
I. Selim’in vefatı (21 Eylül); Kanuni Sultan Süley 1543
Fransa ve Osmanlı müttefik donanmalarının Nis’i
alması(20 Ağustos); I. Süleyman’ın Macaristan'a
Belgrad’ın Fethi (29 Ağustos); Suriye’de Canberdi
girmesi; Valpo, Peşte, Şıklos,Gran’ın alınması.
Gazalinin isyanının bastırılması ve idamı (Şubat). 1522
Venedikliler ile barış (2 Ekim); M alvasia ve Anabo-
re’de direnişi; Mekke Şerifi’nin Yavuz’a itaatini
man’ın tahta cülusu (30 Eylül). 1521
Kastelnova’n m fethi (10 Ağustos).
lu ’nun ele geçirilmesi; Zapolyai’nin ölümü; Avus
I. Selim’in Halep’t girmesi. 1517
Osmanlı topraklarına katılması
(4 Eylül); Preveze Deniz Zaferi (29 Eylül).
fethi (Haziran). 1516
I. Süleyman’ın M oldavya’ya girmesi (Yaz); Güney
Dulkadiroğulları hanedanının sonu; Rodos’un fethi
1544
Vişegrad’m fethi.
(21 Ocak).
1545
I. Süleyman’la Ferdinand arasında mütareke (Kapi-
SİYASET
1547
tülasyonlar) verilmesi.
larm Polonya tahtı için Henry’i desteklemesi;
Osmanlılarla Habsburgslar, Papa, Venedikliler ve
Avusturya kralı Don John’un Tunus'u alması (Ekim).
Fransa Krallığı arasında barış antlaşması yapılması (1 Ağustos). 1548
'
1573
Ağustos). 1549 1551
1574
Sinan Paşa’nm Tunus'u fethi (24 Ağustos); II. Se
1577
Avusturya imparatoru ile barışın yenilenmesi (1
lim'in ölümü (12 Aralık)
Gürcistan’da fetihler; I. Süleyman’ın İstanbul’a dönmesi (12 Aralık).
Ocak).
Osmanlıların (Transilvanya) Boğdan’a girmesi; Beckerek, Varad , Ç anad ve Lippa 'nın fethi; Turgut
1578
Temeşvar’ın (Temmuz) ve B a n a t’ıs k ı diğer şehirle
Mustafa Paşa’nm Ç ıld ır zaferi (10 Ağustos); Gür
rin alınması; Hürm üz ’de Osmanlıların Portekizliler
cistan, Şirvan ve Derbent’in Osmanlı topraklarına
karşısında bozguna uğraması; Rusların Kazan’ı iş
katılması; Fas’da A lk a za r (Ksaru 1-Kebir) Savaşı (4 Ağustos).
gali; Osmanlıların E rlau ’da yenilmesi (Ekim). 1553 1554
İran ile savaş; I. Süleyman’ın Karaman Ereğlisi’ne
15 7 9
Persler’in karşı saldırısı.
girmesi; oğlu Şehzade Mustafa’nın idam edilmesi.
1582
Osmanlıların Kur Nehri civarında bozguna uğra
1583
Beştepe'de Özdemiroğlu Osman Paşa’m n zaferi
I. Süleyman’ın İran seferi; Nahçıvan ve Erivan’ın fethi (Yaz); Rusya’nın A straban’ı işgali.
1555
Amasya'da İran ile barışın yapılması (29 Mayıs).
1556
Süleymaniye Camii’nin ibadete açılması (16 Ağus-
ması. (6 Haziran).
1585
Özdemiroğlu Osman Paşanın Tebriz’i alması (Ey
Macaristan’da AvusturyalIlara karşı savaşın devam
15 8 7
Büyük Abbas'm İran’da şahlığını ilan etmesi.
etmesi.
1588
Osmanlıların Karabağ’ı fethi.
tos). 1556-9 1559
lül).
I. Süleyman’ın oğulları Selim ve Bayezid arasında
1589
İstanbul’da Yeniçeri isyanı (3 Nisan).
taht kavgası (Mayıs); Bayezid’in İran’a sığınması
1590
İran’la barış yapılması (21 Mart); İmparatorla barı
İspanyolların Cerbe’y t girmesi; Kaptan-ı Derya Pi-
1591-92
Yeniçeri isyanı ve yönetimde yapılan değişiklikler.
yale Paşa’nm Cerbe’yi alması (31 Temmuz).
1593
İstanbul’da sipahilerin isyanı (27 Ocak); Sinan Pa
(Kasım). 1560
1561 1562
Veziriazam Sokullu Mehmed Paşa’nın öldürülme si; İran ile savaşların başlaması (İlkbahar); Lala
Reis’in Tripoliyi alması (14 Ağustos). 1552
Venedik ile barış anlaşması yapılması (7 Mart); İmparator ile barışın yenilenmesi (3 Ekim).
I. Süleyman’ın İran seferi; Van’ın alınması (25
şın yenilenmesi (29 Kasım).
Şehzade Bayezid’in idam edilmesi (25 Eylül); Ko
şa’nm başvezir olması; Sisak’ta Osmanlıların zaferi
zakların A zo v ’a saldırması.
(20 Haziran); Avusturya ile savaş (Sonbahar); Sinan
İmparator Ferdinand ile barış yapılması (1 Tem
Paşanın Macaristan'a girmesi; Veszprem’in alınması
muz).
(13 Ekim).
1565
Malta’nın kuşatılması (20 Mayıs-11 Eylül).
1566
Zigetvar Kuşatması (5 Ağustos-7 Eylül); Zigetvar önlerinde I. Süleyman’ın ölümü (6 Eylül); II. Se-
1594
Sinan Paşanın R aab’ı alması; Eflak Voyvodası M ih ail’ıa isyanı
1595
Habsburgs, Eflak, Boğdan ve Erdel Beyliği arasında
lim ’in tahta cülusu (24 Eylül); S a k ız’ın alınması
Osmanlı karşıtı ittifak kurulması (Ocak); III. Mu-
1567
Yemen’d e Zeydiyye ve M ukattar isyanı.
rad’ın ölümü (16 Ocak); III. Mehmed’in tahta çık
1568
Avusturya İmparatoru ile barış (17 Şubat).
ması (27 Ocak); Sinan Paşa’nm Eflak’a girme-
1569
Osmanlıların Ruslara karşı yaptığı sefer; Don-Vol-
si(Ağustos); Sinan Paşa’nın inzivaya çekilmesi
ga kanalı projesi ve A strahan’m kuşatılması (Ey
(Ekim); AvusturyalIların Stuhlmeissenburg ve Vişeg-
lül).
rad’a girmesi (8 Eylül); E flak Bey’i M ichael'm Dob-
1570
Çar ile barış görüşmeleri; Uluç Ali’nin Tunus’u al ması (Ocak); Kıbrıs seferi; Lefkoşa Kuşatması.
1571
rudja’yz. girmesi.
1596
Osmanlılara karşı kutsal ittifakın kurulması (20
ması (23 Eylül); Mezökeresztes Savaşı (26 Ekim); Anadolu’da Celali Ayaklanmaları.
Mayıs); Osmanlıların Magosa ’yı fethi (1 Ağustos); İnebabtı Savaşı (7 Ekim).
1572
1598
Devlet Giray’ın Moskova'yı istila etmesi; OsmanlıO S M A N II g j g j
III. Mehmed’in Macaristan seferi; E rlau’nun alın
AvusturyalIların Raab’1 (29 Mart) ve Veszprem’i al ması, B uda’yı kuşatması; Eflak Bey’i M ib a il’m İz
SİYASET
Ekim)
m it’e saldırısı. 1599
Avusturya ile barış görüşmeleri; K arayazım ıın Ur-
1621
Lehistan seferi (29 Nisan), Hotin kuşatması, barış (6 Ekim): Kazaklar akından alıkonacak, H otin tes
fa kuşatması(Temmuz); E flak Bey'i M icbael’in Boğ-
lim olunacak.
dan'a girmesi. Osm anlıların Kanije’y i fethi (Eylül).
1601
Eflak Bey’i M ih a il’in ölümü (19 Ağustos); Arşidük
ayaklanması (18 Mayıs), Sultan Osman’ın tahttan
Ferdinand’ın Katıije önlerinde yenilmesi (18 Ka
indirilmesi ve I. Mustafa’nın ikinci kez tahta otur
sım).
ması (19 Mayıs), Davut Paşa sadrazam, Osman’ın
1602
1603
1604
Arşidük Matyas’ın Buda’yı kuşatması (Sonbahar).
katli (20 Mayıs), Sipahilerin kan davası.
Sipahilerin ayaklanması (Ocak); Şah Abbas’ın Teb-
Anadolu’da paşalar isyanı (Mart), Kazakların boz
1606 1607
1623
riz’i alması (21 Ekim); III. Mehmed’in ölümü (22
guna uğratılması (1 Ekim), Abaza Mehmed Paşa
Aralık); I. Ahm et’in tahta geçmesi (23 Aralık).
İsyanı (17 Kasım), I. Mustafa’nın tahttan indiril mesi ve IV. Murad’ın cülusu (10 Eylül).
Şah Abbas’ın Erivan, Şirvan ve Kars’ı fethi; Arşi dük Matyas’ın Buda’yı kuşatması.
1605
1622
Sultan Osman İstanbul’da (25 Ocak), yeniçeri
1600
1624
Bağdad ve Irak’ı Şah Abbas’ın istilâsı (Ocak), Sad razam Kemankeş Ali Paşa’nın idamı (3 Nisan), K ı
Osmanlıların Bocskai’y i Macar Kralı ilan etmeleri; Osm anlıların G ran ’ı alması.
rım ’da Mehmed ve Şahin Giray’ın isyanı (Mayıs-
Zitva-Torok’da Osmanlılarla AvusturyalIlar arasın
Temmuz), Kazakların Boğaziçi’nde Yeniköyü yağ
da barış anlaşması yapılması
malamaları (20 Temmuz), Abaza Mehmed Pa-
Vezirazam Kuyucu Mehmed Paşa’nın Anadolu’da
şa'nın yenilgisi (3 Eylül), Cennet oğlu isyanının bastırılması (Aralık).
Celâlîleri ortadan kaldırmak için seferi; âsî Canbulat-oğlu Ali Paşa ve Ma’n-oğlu Fahrüddin’in yenil
1625
Hâfız Ahmed Paşanın Bağdad seferi (Mayıs-Tem-
gisi (23 Ekim).
muz), Karadaniz’de Kazakların yenilgisi (Ekim),
1608
Celâlî Kalender-oğlu’nun yenilgisi (5 Ağustos).
Ahmed Paşa’nın azli, Halil Paşa sadrazam (1 Ara
1609
Sultanahmed Camii temelinin atılması.
1610
İran’a sefer, Tebriz yakınında Acı-Çay Savaşı (11
lık), Abaza’nın ikinci isyanı
1626
_ah Abbas Bağdad önünde (29 Mart), ordu Bağdad önünden çekilir (3 Temmuz), Halil Paşa sadrazam
Kasım). 1611
Kuyucu Murad Paşanın ölümü (5 Ağustos).
(1 Aralık), Anadolu’da Abaza Mehmed isyanı sürü
1612
İran ile barış andlaşması (20 Kasım): Sınırlarda
yor.
statükonun saklanması, Ashaba küfür edilmeye
1627
Erzurum’da üslenen Abaza’nın neticesiz kuşatıl ması (15 Ekim-25 Kasım).
cek, Ruslara karşı işbirliği. 1628
Hüsrev Paşa sadrazam (6 Nisan), Kırım ’da Meh
1613
İçki yasağı.
1614
Erdel’de Bathory Gabor prens: Osmanlı egemenli
med Giray Han ve Şahin Giray’m azli, Canibek
ğinin iadesi (1 Temmuz), donanmanın Malta’ya
Giray Han (31 Mayıs), Hüsrev’in Erzurum kuşat
akını (8 Temmuz), Kazakların Sinop baskını
ması (5 Eylül-22 Eylül), Abaza’nın teslim olması (22 Eylül).
(Ağustos), Vezirazam Nasûh’un idâmı, Kara Meh med Paşa sadrazam, İran’a sefer.
1616
1629
san), Erivan kuşatması (11 Eylül), Halil Paşa sad-
1630
Sultanahmed Camii'nin açılışı, Osmanlı-Leh barı-
1631
şı (27 Eylül), I. Ahmed’in ölümü (22 Kasım), kar-
1632
Hâfız Ahmed’in Saray’a saldıran yeniçeri zorba
larının akınları.
baskını (12 Mart), IV. Murad’ın devlet işlerini eli
I. Mustafa’nın tahttan indirilmesi ve II. Osman’ın
ne alması (8 Haziran), Balıkesir’de âsî İlyas Paşa’nın idâmı (Ağustos).
cülûsu (26 Şubat), Serâv’da Osmanlı bozgunu (10 Eylül), Osmanlı-Safevi barışı (26 Eylül): sınırlar 1620
Hüsrev’in azli, Hâfız Ahmed sadrazam (25 Ekim). ları tarafından katli (10 Şubat), Zorbaların saraya
deşi I. Mustafa sultan (22 Kasım), Zaporg Kazak 1618
İran’da Çemhal zaferi (14 Temmuz), Bağdad’ı so nuçsuz kuşatma (5 Ekim-14 Kasım).
razam. 1617
Hüsrev’in Bağdad seferi (10 Haziran-14 Kasım), İran’ın İngilizlere ilk kapitülasyonu (Temmuz).
İskender Paşa’nın Boğdan’da başarılı seferi (17 N i
1633
Büyük İstanbul yangını (2 Eylül), kahvehanelerin
aynı, İran yılda 100 yük ipek verecek
kapatılması, tütün yasağı (16 Eylül), Van’a saldı
İskender Paşa’nın Lehistan’da zaferleri (20 Eylül, 7
ran İranlı kuvvetlerin püskürtülmesi (15 Ekim),
o sadrazam Mehmed Paşa’nın İran seferi (15 Ekim), Şeyhülislâm Ahî-zâde’nin idamı (7 Kasım). 1634
mesi (29/30 Ağustos). 1650
Padişah’ın Lehistan seferi için Edirne’de ikâmeti
gönderilmesi güçleşiyor.
(15 Nisan-27 Temmuz), içki yasağı (5 Ağustos), Abaza Mehmed Paşanın idâmı (23/24 Ağustos),
1651
Lehistan’la barış (Eylül). 1635
1636
IV. Murad'ın İran’a Revan seferi (10 Mart-27 Ara
tos), Kösem Sultanın katli (2/3 Eylül), Yeniçeri
lık), Revan (Erivan) kuşatması (26 Temmuz), Re-
ağalar diktasının sonu (3 Eylül).
van’ın teslim olması (8 Ağustos), IV. Murad Teb
1652
Tarhoncu Ahmed Paşa sadrazam (20 Haziran).
riz’e giriyor (1 1 Eylül).
1653
Ahmed Paşanın idâmı (21 Mart).
Revan’ın İranlılara teslim olması (1 Nisan), Er-
1654
Çanakkale Boğazı açıklarında Venedik donanması na karşı zafer (16 Mayıs), Ukrayna Kazak Hetma-
Doğu seferi (17 Şubat 1637-12 Haziran 1639),
nı Boğdan Hmelnitsky’nin Osmanlı-Kırım hima
Azak Kalesi’nin Kazaklar eline düşmesi (5 Tem
yesini bırakıp Rus Çarının himayesi altına girme
muz). 1638
Ege’de Osmanlı donanmasını n Nakşa (Naxos) boz gunu (13 Haziran), Esnaf ayaklanması (21 Ağus
del’de Szalonta bozgunu (3 Ekim). 1637
Venedik donanması tekrar Çanakkale Boğazı önünde (15 Mart), Girid’e erzak ve mühimmat
si.
IV. Murad Bağdad seferine çıkar (8 Mayıs), yolda
1655
Ermeni Süleyman Paşa sadrazam (19 Ağustos).
Sakarya şeyhinin idamı (22 Haziran), Bağdad ku
1656
Deli Hüseyin Paşa sadrazam (28 Şubat), Yeniçeri-
şatması (15 Kasım-24 Aralık), Bagdad’m teslim
sipahî isyanı (Vak’a-i Vakvakiye) (4 Mart), Vene
alınması (24 Aralık).
diklilerin Osmanlı donanmasını yoketmesi ve Ak
1639
İran'la Kasr-ı Şirin Andlaşması (17 Mayıs).
deniz yolunun kesilmesi (26 Haziran), Bozcaada’yı
1640
IV. Murad'ın ölümü (8/9 Şubat), I. İbrahim'in tah
Venedik işgali, Köprülü Mehmed Paşa geniş yet
ta çıkışı (9 Şubat), Büyük İstanbul yangını (30/31
kilerle sadrazamlığa getirilir (15 Eylül), sipahî zor balarını katliâmı.
Ağustos). 1641 1644
1645
Vezirazam Kemankeş Kara Mustafa’nın idamı (31
1657
Ocak).
Bozcaada’nın geri alınması (31 Ağustos), Kâtib
Sultan-zâde (Mihrimah sultanın torunu Ayşe Ha
Çelebi’nin ölümü (24 Eylül), Limni’nin geri alın
run’un oğlu) Mehmet Paşa sadrazam (31 Ocak),
ması (15 Kasım), Köprülü’nün Erdel (Transilvan-
Şeyhülislâm Yahya’nın ölümü (26-27 Şubat).
ya) seferi (23 Haziran), Rakoczy’nin kaçması (1 Ey lül).
Girit Seferi (19 Nisan), Büyük İstanbul yangını (26/27 Haziran); Hanya’nın teslim alınması (19
1658
Anadolu valilerinin Abaza Haşan önderliğinde is yanı (13 Kasım), Girid serdarı Deli Hüseyin Pa
Ağustos). 1646
Venedik donanmasına karşı zafer (10 Temmuz),
şanın idâmı (29 Aralık).
Venedikliler Bozca-Ada’yı işgal eder (7 Nisan), Gazi Deli Hüseyin Paşa’nin Resmo (Rethymnon)
1659
Anadolu valilerinin idâmı (16/17 Şubat), Kırım
kuşatması ve fethi (6 Ekim-20 Ekim).
Hanı Mehmed Giray’m Ruslara karşı Konotop za
1647
Kandiye kalesi ablukası (7 Temmuz).
feri (12 Temmuz), Eflak Voyvodası Mihnea’nın
1648
Kandiye kuşatması (26 Mart), âsî Varvar Ali Paşa’nm idamı (20 Mayıs), Venedik donanması Ça
bozguna uğratılması (12 Kasım). 1660
nakkale Boğazı’nı abluka altına alır (24 Mayıs),
karşı zafer, Erdel’de Osmanlı egemenliğinin yeni
Sultan İbrahim'in tahttan indirilmesi, IV. Meh
den yerleşmesi (23 Mayıs), Büyük İstanbul yangı
m ed’in cülusu (8 Ağustos), İbrahim 'in idamı (18
nı (24 Temmuz), Varat’ın fethi (27 Ağustos).
Ağustos), Sultan İbrahim'in kanını isteyen sipahi
16 6 1
rı diktası (28 Ekim), Cinci H ocanın idamı (29
1662
Kemeny Yanoş’a karşı zafer ve Erdel sorunu çözü me kavuşur (23 Ocak)
Ekim), Celâlî Kara Haydar'ın idâmı (12 Kasım). Lübnan Maronîleri üzerinde Fransız himayasi (28
Köprülü Mehmed Paşanın ölümü (29/30 Ekim), Köprülü Fazıl Ahmed sadrazam (30 Ekim).
lerin Sultanahmet olayı, yeniçeri ocağı zorba ağala
1649
AvusturyalIlarla işbirliğinde bulunan Rakoczy'ye
1663
Avusturya’ya karşı harp ilânı (12 Nisan), Uyvar
Nisan), Yeniçeri ağası Kara Murad sadrazam (21
kuşatması (17/18 Ağustos), kalenin teslim alınma
Mayıs), sipahî zorbalarından Gürcü N ebî isyanı (7
sı (24 Eylül), Novigrad’ın fethi (3/4 Kasım).
Temmuz), Kandiye kuşatmasının şiddetlendirilOSM ANU I
1664 SİYASET
AvusturyalIların Sigetvar kuşatması (25 Ocak), Ye-
ni camiin halka açılması (8 Şubat), Fazıl Ahmed Yeni-Kale’yi alır (30 Haziran), Saint-Gotthard
yenilgisi ve ricat (12 Eylül). 1684
Meydan Savaşı (1 Ağustos), Vasvar Barışı (10
1ĞĞ5 1666-1669
arasında Papa takdisiyle Kutsal İttifak, Budin Va
Ağustos).
lisi İbrahim’in idâmı (14 Eylül), Ordu’nun Bu-
Topkapı Sarayı yangını (24 Temmuz).
d in’de toplanması (22 Eylül), Ciğerdelen (Parkany)
Fazıl Ahmed’in Girid seferi (15 Mayıs), Serdar
zaferi (7 Ekim), Estorgon’un düşmesi (1 Kasım),
Hanya’da (3 Kasım 1666), Kandiye kuşatması (18
Kara Mustafa’nın idâmı (15 Aralık).
Ağustos), Kandiya’nın teslim olması (27 Eylül
1672
Osmanlı’ya karşı Avusturya, Venedik, Lehistan
1684
Avusturya orduları Budin önünde (15 Temmuz),
1669), Girid adasını Osmanlıya bırakan Osmanlı-
Venedik’in harp ilânı (15 Temmuz), Kral Sobi-
Venedik barışı (5 Eylül 1669).
esky’nin Kameniçe önünde bozgunu (26 Eylül), Preveze’nin düşüşü (28 Eylül).
Lehistan’a karşı harp ilânı (4 Haziran), Kameniçe kuşatması (18 Ağustos) ve teslim olması (27 Ağus
1685
Lehlilere karşı Bojan zaferi (10 Ekim).
tos), Bucaş Barış andlaşması (18 Ekim): Podolya’da
1686
Venedik Navarin’i alır (15 Haziran), AvusturyalI
Osmanlı egemenliği, Zaporog Kazakları (Ukray
lar Budin’i (2 Eylül), ve tüm Macaristan’ı işgal
na) Osmanlı-Kırım himayesinde, Leh kıralı haraca bağlanmış.
ederler. 1687
Mohaç’ta Osmanlı bozgunu (12 Ağustos), Sobi-
1673
Jan Sobieski’nin H otin zaferi (10 Kasım).
esky’nin Kameniçe önünden geri atılması (3 Ey
1674
IV. Mehmed’in Ukrayna seferi (16 Haziran), Kazak
lül), seferdeki Osmanlı ordusunun isyanı ve İstan
1675 1676
Hetmanı Doroszenko’yi Ruslara karşı himaye, Kı
bul üzerine yürümesi (5 Eylül), Atina’nın Vene-
rım Hanı Selim Giray ve Doroszenko Osmanlı or
diklilerce işgali (25 Eylül), Sultan IV. Mehmed’in
dusunda, Ruslar Çehrin önünden çekilir (14 Ey
tahttan indirilmesi, II. Süleyman’ın cülûsu (8 Ka
lül).
sım), Eğri kalesinin düşüşü (14 Ocak).
Lehliler’in ilbay (Lemberg) önünde başarısı (24
1688
önünde zaferi (14 Ağustos), Macaristan, Erdel ve
Fazıl Ahmed Paşa’nın ölümü (2/3 Kasım), Merzi-
Bosna’da kalelerin Avusturya ordusu tarafından iş gali, Belgrad’ın düşüşü (8 Eylül).
fonlu Kara Mustafa sadrazam (4/5 Kasım), Şeytan İbrahim’le Sobiesky arasında savaş, Zurawna barışı
1677
1678
Kırım ordusunun Sobiesky’ye karşı Kameniçe
Ağustos).
1689
Kırım Hanı Selim Giray’ın Urkapı önünden Rus
(27 Ekim): Podalya ve Ukrayna’da Osmanlı ege
ordusunu ricata zorlaması (30 Mayıs), tüm müslü-
menliği.
manların savaşa çağrılması (nefîr-i âm ilâm) (6 H a
Hetman Doroszenko’nun Ruslarla birleşmesi, Pa
ziran), Pâdişâh Sofya’da (25 Haziran), Fethülislâm
dişah Jorj Hm elnitsky’yi Hetman tayin eder, Rus
ve Orsova kalelerinin geri alınması (Temmuz), Ma
ya’ya harp ilânı, Osmanlı kuvvetlerinin Ukray
caristan’da Batucina bozgunu (30 Ağustos), Niş
na’dan çekilişi.
bozgunu (24 Eylül), Köprülü Fazıl-Mustafa Paşa
Ukrayna-Rusya’ya karşı sefer ilânı, Kara Mustafa
sadrazam (25 Ekim).
Paşanın ve Kırım Hanı’nın Çehrin Kalesi kuşat-
1690
Kaçanik kahramanı Selim Giray’ın Edirne’de Padi
ması (19 Temmuz) ve fethi (21 Ağustos).
şah tarafından karşılanması (23 Şubat), Kanije’nin
1680
Özü Nehri ağzında kale inşası.
düşüşü (11 Temmuz), Fazıl Mustafa Paşa’nın
1681
Rusya ile Radzin barış andlaşması (11 Şubat),
AvusturyalIlara karşı seferi (13 Temmuz), Thö-
Fransız donanmasının Sakız’a saldırısı (24 Tem
köly'nin Erdel Voyvodalığına getirilm esi (21 Ağustos), Belgrad’m geri alınması (8 Ekim).
muz). 1682
Emeric Thököly (Tökeli Imre)'nin Osmanlı hima-
1691
yesinde Orta Macar kıralı tayin edilmesi (9 Ocak),
alınması, II. Süleyman’ın ölümü ve II. Ahmed'in
Budin Beylerbeyi İbrahim Paşa’nin Orta-Macar’da
cülûsu (22 Haziran), Salankamen Meydan Savaşı, Fazıl Mustafa’nın şehid düşmesi (19 Ağustos).
Kaschau (Kaşa) kalesini fethi (15 Ağustos), Avus turya’ya harp ilânı (12 Ekim)
1683
Mısır Çarşısı yangını (1/2 Ocak), Avlonya’nın geri
1692
kuşatır (18 Temmuz).
IV. Mehmed Belgrad’da, Merzifonlu Kara Musta fa’nın Viyana üzerine yürümesi (27 Haziran), Viya-
1693
Büyük İstanbul yangını (5 Eylül), Belgrad’ın ku şatmadan kurtarılması (12 Eylül).
na kuşatması (14 Temmuz-31 Ağustos), Osmanlı O SM A N LI I f f J
Varat’m düşüşü (12 Haziran), Venedik Hanya’yı
SİYASET
1694
1695
Varat’ın Avusturyalılarca kuşatılması (12 Eylül),
Ağustos), Naimâ’nın ölümü (Eylül), Temeşvar’m
Sakız adasının Venediklilere teslim olması (21 Ey
düşüşü (20 Ekim).
lül).
1717
Belgrad’m düşüşü (18 Ağustos).
II. Ahmed’in ölümü, II. -Mustafa’nın cülusu (6 Şu-
1718
Nevşehirli İbrahim sadrazam (9 Mayıs), büyük İs
bat), Venedik donanmasına karşı Koyun-adala-
tanbul yangını (16/17 Temmuz), Avusturya ile Pa-
rı’nda Mezemorta Hüseyin Paşa'nın deniz zaferi ve
sarofca Barış Andlaşması (21 Temmuz).
Sakız’ın geri alınması (18 Şubat), Pâdişah’ın Avus-
1719
Büyük İstanbul depremi (25 Mayıs), büyük İstan
1723
İran Safevîlerinin sonu, Doğu seferi, Gürcistan’da
turya seferi (30 Haziran), Lıppa (Lipva) fethi (2 Eylül), donanmanın Midilli açıklarında Zeytin-Bur-
bul yangını (21/22 Temmuz).
nu zaferi (18 Eylül), Pâdişâhın Lugoş zaferi (22 Ey-
1696 1697
fetihler (Temmuz), Rusların Kafkasya’da ilerleme
lül), Rus Çarı Petro'nun Azak önünden ricatı (13
leri, Kermanşah’ın Osmanlı tarafından işgali (15
Ekim).
Ekim).
Azak kalesinin düşüşü (6 Ağustos), Padişah’ın
1724
Rusya arasında İran’ın taksimi anlaşması (13-24
Zenta meydan savaşında bozgun (11 Eylül), Amca-
Haziran), Hemedan Fethi (31 Ağustos), Revan
zâde Hüseyin Paşa sadrazam (18 Eylül).
1698
Fethi (3 Ekim).
Karlofça'da barış görüşmelerine başlanması (20
1725
Tebriz fethi (3 Ağustos), Gence fethi (4 Eylül), Lu-
1726
Eşref Şah’ın Hilâfet iddiasıyla İran’daki Osmanlı
Ekim). 1699
Hoy Kalesi’nin fethi (6 Mayıs), Osmanlı Devleti ve
Olaş zaferi (27 Ağustos).
ristan'ın ilhakı (6 Eylül)
Avusturya, Venedik ve Lehistan’la Karlofça Barış Andlaşması (26 Ocak): Macaristan ve Erdel-Avus-
fetihlerinin geri verilmesi isteği, Pâdişâh’ın Hilâ
turya’ya, Banat Osmanlıya, Mora ve Dalmaçya,
fet bölünmez cevabı (12 Mart), matbaanın kabulü
Aya Mavra adası Venedik’e, Kameniçe, Ukrayna ve Podolya Lehistan’a bırakılmış, Sultana ve Hana
ne karar. 1727
verilen peşkeşlerden vaz geçilmiştir, Thököly İz
İran’la Hemedan barışı (4 Ekim), İbrahim Müte ferrika matbaasının açılması
m it’te verilen bir çiftliğe çekilir.
1729
1700
Rusya ile İstanbul Barış Andlaşması (14 Temmuz),
1730
1701
Bedesten yangını (3/4 Aralık).
geri alması (2 Temmuz), III. Ahmed’in Şark seferi
1702
1703
Şeyhülislâm Feyzullah efendi’nin aşırı nüfuzu,
(3 Ağustos), Patrona Halil isyanı (28 Eylül), III. Ahmed’in saltanattan çekilmesi, I. Mahmud’un
Rami Mehmed Paşa sadrazam (24 Ocak), Or
cülûsu (1/2 Ekim), Patrona Halil isyanının bastı
tahttan indirilmesi, III. Ahmed’in cülusu (22
rılması (15 Ekim), şâir N edîm ’in ölümü (Aralık). 1731
İstanbul’daki kalabalık Arnavutların çıkardığı kar
Ağustos)
gaşa (28 Ocak), İran’da Kermanşah’ın geri alınma
Poltava’da Çar’a yenilen (3 Temmuz) İsveç Kralı
sı (30 Temmuz), Topal Osman Paşa sadrazam (10
Şarl’ın Osmanlılara sığınması, Baltacı Mehmed
Eylül), İran'da fetihler: Urmiye (11 Ekim), Tebriz (4 Aralık).
Paşa sadrazam (18 Ağustos) 1711
İran'da Nâdir Şah’ın ortaya çıkması, Nevahend’i
Amca-zâde’nin istifâsı (4 Eylül). du’nun isyanı (Edime vakası), II. Mustafa’nın
1709
Büyük İstanbul yangını
Çar Petro ile Pruth Savaşı (19-21 Temmuz), Barış
1732
Osmanlı-Safevî barışı (10 Ocak), Hekim-oğlu Ali
1733
Nâdir Şah Bağdad önlerinde, Topal Osman Pa
koşullarının imzası (21 Temmuz).
Paşa sadrazam (12 Mart)
1712
Rusya ile barış andlaşması (16 Nisan).
1713
Rus-Osmanlı barışının kesinleşmesi (24 Haziran),
şanın Bağdad zaferi (19 Temmuz).
Bender’de kalan İsveç kıralı Demir-Baş Şarl’ın
1735
Ali Paşanın azli (12 Temmuz).
memleketine gönderilmesi (19 Eylül).
1736
Rusya'ya harp ilânı (16 Haziran), Osmanlı-İran ba
1714
Venedik’e karşı savaş ilânı (8 Aralık).
rışı (17 Ekim), Rus ordusunun Kırım ’a girip Bah-
1715
Venedik eline geçen Ege adalarının fethi (Haziran),
çesaray’ı yakması, Kırım Hanı Feth Giray’ın Ruslara karşı zaferi (12 Ekim).
Mora’da harekât (Ağustos), G irit’te Suda Kalesi’nin fethi. 1716
1737
Hekim-oğlu Ali Paşanın Rusya müttefiki Avus
Avuturya’ya karşı sefer açılması (24 Nisan), Vara-
turya ordusunu Banyaluka’da yenilgiye uğratması
din bozgunu, Silâhdâr Ali Paşanın şehâdeti (5
(4 Ağustos).
O SM A N LI
S1YASF
1738
Osmanlıların Avusturya ordusuna karşı Orsova za
savunması (2 Ağustos), Yerköyü zaferi (12 Eylül),
feri (15 Ağustos), Safa Giray’m Rus generali Mü-
1739
Dumbowitza’nın düşüşü (30 Ekim).
nich’i yenilgiye uğratması (8 Ağustos).
1772
Bükreş barış toplantısı (9 Kasım).
Osmanlı Hisarcık (Krozka) Boğazı zaferi (22 Tem-
1773
Mısır’da Cin Ali Bey isyanı (1 Mayıs), Silistre zafe
muz), Belgrad’ın geri alınması (1 Eylül), Rus ge
ri (29 Haziran), Bulgaristan’ı Rus istilâsı, Varna’da
nerali Münich'in H otin’i teslim alması, Bender’e saldırısı (Ağustos), Osmanlı-Rus barışı (7/18 Ey-
Rusların püskürtülmesi (20 Ekim). 1774
lül), Avusturya ve Rusya ile Belgrad barışı (18 Ey
1742 1743
lül): Belgrad ve Kuzey Sırbistan’ın geri verilmesi,
zalanması (21 Temmuz): Kırım Hanlığının ba
Azak bölgesi tarafsız bölge, Karadeniz'de Rus do
ğımsızlığı tanınıyor, ancak Hanlık Halîfe-Sultan
nanması olmayacak, Tatarlar Rus topraklarına gir
ile dinî bağlarını koruyacak. Kuzey Karadeniz’de
meyecek, H otin geri verilecek.
Kerç, Yenikale, Azak Rusya’ya bırakılıyor, Rus
Hekim-oğlu Ali tekrar sadrazam (21 Nisan).
ya’ya kapitülasyon ayrıcalıkları aynen tanınacak,
Nâdir Şah’ın saldırısı (29 Mayıs), Musul’u kuşat ması (27 Eylül).
1744
Kars’ı kuşatması (9 Ekim).
1745
Nâdir Şah’ın Kâgâverd zaferi (23 Ağustos), büyük
Hıristiyan kiliseleri korunacak. 1775
İran’la savaş (2 Mayıs), Musul tarafında başarılı ha
1779
Rusya ile Kırım üzerinde Aynalı Kavak Tenkîhna-
rekât.
İstanbul yangım (27/28 Aralık).
mesi (21 Mart): Kırım’da Osmanlı ve Rus rekabe
1746
Osmanlı-İran barışı (4 Eylül).
1750
Büyük İstanbul yangını (3/4 Şubat).
1752
İstanbul ve Trakya’da deprem (29/30 Temmuz),
ti sonucu anarşi, Rus yanlısı Şahin Giray Han. 1782
ard-depremler. 1754
Büyük İstanbul yangını, Halil Hâmid Paşa sadra zam (31 Aralık), reformlar.
1783
Kırım’ın Rus egemenliği altına düşmesi ve Hanlı
İstanbul depremi (2/3 Eylül), Uzun-çarşı yangını
ğın ortadan kalkması (9 Temmuz), Rus asillerinin
(21/22 Ekim), I. Mahmud’un ölümü, III. Os
lC nm topraklarını yağmalaması, Kuzey Karadeniz
man'ın cülüsu (13 Aralık). 1755
III. Mustafa’nın ölümü, I. Abdülhamid’in cülûsu (21 Ocak), Küçük-Kaynarca’da Rusya ile barış im
ülkelerinin Rusya’ya ilhakı.
İstanbul H alicinin donması, Hekimoğlu Ali Paşa
1787
3. kez sadrazam (15 Şubat), Büyük İstanbul yangı
Rusya’ya harp ilânı, II. Katerina Kırım ’da, RusyaAvusturya arasında Osmanlı ülkesinin bölüşülme
nı (27/28 Eylül), Nur-i Osmâniyye Camii’nin açı
si görüşmeleri: Rus himayesinde Bizans’ın canlan
lışı (5 Aralık).
dırılması, Dalmaçya Avusturya’ya verilecek.
1756
Büyük İstanbul yangını.
1757
Ragıb Paşa sadrazam (11 Ocak), III. Osman’ın ölü
1788
bat), İsveç’in Rusya’ya harp ilânı, Şebeş’te Avustur
mü (29/30 Ekim), III. Mustafa’nın cülûsu (30
yalIlara karşı Osmanlı başarısı (21 Eylül), Özü Ka-
Ekim).
Avusturya’nın Osmanlı’ya karşı harp ilânı (9 Şu
lesi’nin Ruslarca zaptı (17 Aralık).
1760
Lâleli Camii temelinin atılması (10 Nisan).
1761
Şehzâde Selim’in doğumu (24 Aralık).
cülûsu (7 Nisan), Osmanlı-İsveç ittifakı (11 Tem
1763
Koca Ragıb Paşa'nın ölümü (7/8 Nisan).
muz), Fokşan bozgunu (1 Ağustos), Buza bozgunu,
1764
Lâleli Camii’nin açılışı (9 Nart).
Potemkin Akkerman’da (22 Eylül), AvusturyalIlar Belgrad’da (8 Ekim), Fransa’da Büyük Devrim,
1789
I. Abdülhamid’in ölümü (6/7 Nisan), III. Selim’in
1765
Muhsin-zâde Mehmed sadrazam (28 Mart).
1766
Büyük İstanbul depremi (22 Mayıs).
1768
Lehistan için Rusya’ya harp ilânı (8 Ekim).
1769
Kırım Giray’ın Rusya'ya akım (31 Ocak), Rusya
Osmanlı zaferi (8 Haziran), Kilia'nin Ruslarca iş
seferi (27 Mart), Hotin zaferi (1 Mayıs ve 12 Ağus
gali (30 Ekim), İsmail kalesinin düşüşü (22 Ara
Uluslararası dengede değişme. 1790
lık).
tos), H otin’in Ruslar tarafından işgali (21 Eylül). 1770
Rus donanması Akdeniz’de, Mora’da isyan ve bas-
1791
Macin’in düşüşü (10 Temmuz), Avusturya ile Ziş-
tırılması (9 Nisan), Rus donanmasının Çeşme
tovi barış andlaşması (4 Ağustos): Belgrad geri alı
önünde Osmanlı donanmasınTyakması (6/7 Tem
nıyor, Orsova bırakılıyor.
muz), Kartal bozgunu (1 Ağustos). 1771
Osmanlı-Prusya ittifakı (31 Ocak), Yerköyü’de
1792
Rus ordusunun K ırım ’ı istilâsı (24 Haziran), Özü O SM A N LI J g j
Rusya ile Yaş Andlaşması (9 Ocak): Kırım, Taman yarımadası, Özü, Turfaya kadar Karadeniz kıyıları
SİYASF
Ruslarla savaşın yeniden alevlenmesi (Kasım).
Rusya’ya bırakılıyor, Büyük İstanbul yangını (13 Eylül).
1810
Cihâd-Ekber ilânı (25 Haziran), Ruscuk’un düşü şü (27 Eylül)
1793
Askerî reform: Nizâm-i Cedîd (24 Şubat).
1795
Büyük İstanbul yangını (7/8 Temmuz).
1797
Vidin'de Pazvand-oğlu isyanı, Rumeli'de Dağlı eş-
Ali Paşa’nın Su’ûdîlerden Medine’yi geri alması (2
kiyası, Necd’de Vahhabî isyanı.
Aralık).
1798
Napolyon Bonapart Mısır’da (2 Temmuz), Napol-
1812
1813
çıkarılması (23 Ocak), Sırp isyanının bastırılması,
maniye Savaşı (13 Temmuz), Ehramlar Savaşı (21
Kara Yorgi Avusturya’ya kaçar (3 Ekim). 1815
lül).
1820-1822 Tepedelenli Ali Paşaya karşı harekât.
Galip Dede'nin ölümü (3 Ocak), Osmanlı-İngiliz
1821
savunma anlaşması (5 Ocak), Napolyon’un Akka feri (25 Temmuz), Mısır’dan ayrılması (22 Ağus
Boğdan’da İpsilanti Rum ayaklanması ve Çar’ı ça ğırması (6 Mart), Mora’da Yunan isyanı (12 Şubat), İstanbul’da Patrik’in idâmı (22 Nisan).
önünde yenilgisi (18 Mart), Abu-khur (Abukir) za
1801
Eyâletlerde âyânın temizlenmesine başlanması, Sultanın merkezî otoritesin yeniden kurulması.
yok eder (1 Ağustos), Fransa’ya harp ilânı (2 Ey
1800
Mekke’nin geri alınması, Vahhabîlerin Hicaz’dan
yon’un Mısırlılara Beyannâmesi (2 Temmuz), Rah Temmuz), Abukir’de Nelson Fransız donanmasını
1799
Rusya ile Bükreş andlaşması (28 Mayıs), Mehmed
1822
Tepedelenli’nin katli (24 Ocak), Yunan bağımsız
tos), İngilizler’e Karadeniz'de ticaret serbestliği ta
lık ilânı (13 Ocak), Sakız isyanı ve bastırılması (23
nınması (30 Ekim).
M art-18 Nisan).
Cezâir-i Seb’a Cum huriyetinin Osmanlı himayesi
1823
Osmanlı-İran Barışı (28 Temmuz).
altına konması (21 Mart)
1824
Mısır’dan İbrahim Paşanın Mora isyanım bastır
Fransızların Mısır’ı boşaltması anlaşması (27 H a
maya çağrılması (1 Nisan), Mehmed Reşit Paşanın
ziran).
seraskerliği ve Mora’ya hareketi (13 Kasım).
1802
Osmanlı-Fransız barış andlaşması (25 Haziran).
1825
Mora isyanının bastırılması (24 Şubat).
1803
Vahhabîler (Su’udîler) Hicaz’da (Nisan-Mayıs).
1826
Missolonghi’nin zaptı (22/23 Nisan), Hocapaşa
1805
Mehmed Ali Paşa’nın Mısır valiliğine tayini (8 Temmuz), Osmanlı-Rus ititfakı (24 Eylül).
1806
yangını (2 Ağustos). 1827
Andlaşması (7 Ekim), Avrupa m üttefik donanma
Sırp isyanı: Belgrad’ın düşüşü (13 Aralık), Rus
sının Navarin'de Osmanlı donanmasını yakmaları (20 Ekim), ilk buharlı gemi.
ya’ya harp ilânı (22 Aralık). 1807
İngiliz Donanması İstanbul önlerinde (20 Şubat);
1828
Vahhabîlerin tüm Hicaz’ı ele geçirmeleri, İskende-
1829
“Kıyafet nizâmı” (3 Mart), Yunan Devleti (15
zam-i Cedîd’e karşı Kabakçı isyanı (25 Mayıs), III.
Tuna ağzı, Anadolu’da Anapa, Poti, Ahıska, Ahıl-
Selim’in tahttan indirilmesi (29 Mayıs), IV. Mus
kelek kaleleri Rusya’ya bırakılıyor, Gürcistan’da
tafa’nın cülûsu (29 Mayıs), Osmanlı-Rus ateş-kesi
Rus egemenliği tanınıyor, ağır harp tazminatı, Rusya Memleketeyni (Eflak-Buğdan) boşaltacak
(25 Ağustos), İngilizler İskenderiye’yi boşaltır (14 Eylül).
1830
Yunan bağımsız devletini Osmanlı Pâdişâhı tanır (24 Nisan), Osmanlı-Amerikan Ticaret ve Seyrüse
Alemdar Mustafa Paşa İstanbul’da, Saray baskını, III. Selim'in şehadeti, IV. Mustafa’nın tahttan in
fer anlaşması (7 Mayıs), Padişah’ın Rumeli gezisi,
dirilmesi (28 Temmuz), II. M ahmüd’un tahta çık
Fransa’nın Cezâyir’i işgali (5 Temmuz), Sırbis
ması (28 Temmuz), Alemdar sadrazam, Sened-i İt
tan’ın özerkliği (29 Ağustos)
tifak (29 Eylül), Sekban-i Cedîd (14 Ekim), Yeni
1831
Takvîm-i Vekâyi’in çıkması (1 Kasım).
çeri isyanı, Alemdar’ın şehadeti (15 Ekim), IV.
1832
Sisam’ın özerkliği (10 Aralık), Mısır’da Mehmed
Mustafa’nın katli (15/16 Kasım), Sekban-Yeniçeri
Ali’nin isyanı, Konya Savaşı (21 Aralık), Mısır or
savaşı, Büyük İstanbul yangını (16 Kasım), İstan
dusu Kütahya'da (2 Şubat), Rus filosu Boğaz için’de (20 Şubat)
bul’da anarşi, baskınlar (17 Kasım), Osman-İngiliz barışı (5 Aralık).
1809
Rusya ile savaş (26 Nisan). Ağustos), Rusya ile Edirne Andlaşması (14 Eylül):
riyye’nin İngilizlere teslim olması (20 Mart), N i-
1808
Atina’nın zaptı (5 Haziran), Rusya ile Akkerman
Nizâm-i Cedîd ordusu Üsküdar’da (2 Haziran),
Osmanlı-İngiliz gizli savunma anlaşması (5 Ocak),
1833
Osmanlı-Rus savunma anlaşması: Hünkâr İskelesi (26 Haziran/8 Temmuz), Boğazların Rusya lehine
183 4 1838
1839
1840
yabancı gemilere kapanması, Avusturya-Rusya
Ocak), Memleketeyn’in boşaltılması için Rusya’ya
arasında Doğu sorunu üzerinde anlaşma (6/18 Ey
ültimatomları (27 Şubat), Yunan başıbozukları Te-
lül).
salya ve Epir’e girerler, Türk-Yunan ilişkileri kesi
İngilizlere Fırat üzerinde Seyrüsefer müsaadesi (29
lir (Ocak-Şubat), İnglitere, Fransa Osmanlı Devle-
Aralık).
ti’ne askerî yardım taahhüt ederler (12 Mart), Rus
Başvekâlet ihdâsı, ilk başvekil Mehmed Emin Ra
ların Dobruca’yı istilâsı, Fransa ve İngiltere Rus
uf Paşa (30 Mart), Osmanlı-îngiliz ticareti üzerin
ya’ya harp ilân ederler (27 Mart), Ömer Paşa’nın
de Balta Liman Anlaşması (16 Ağustos).
Kalatz’ı işgâli (17 Nisan), Müttefik donanması
Mısır ordusunun Nezib zaferi (24 Haziran), II.
Odesa’yı bombardıman eder (22 Nisan), müttefik
M ahmud’un ölümü, Abdülmecid’in cülüsu (1
kuvvetleri Yunanistan’da (5 Mayıs), Silistre kuşat
Temmuz), Koca Hüsrev Paşa sadrazam (2 Tem
ması (15 Mayıs-25 Haziran), Osmanlı ordusu Bük
muz), Hâin Ahmed Paşanın donanmayı Mısır’a
reş’te (6 Ağustos), müttefiklerin K ırım ’a asker çı
kaçırması (3 Temmuz), Gülhane H att-i Hümâyû
karması (14 Eylül), Alma zaferi (20 Eylül), Avus
nu ile Tanzimat devri açıldı (3 Kasım), Hristiyan
turya kuvvetleri Memleketeyn’de (20 Eylül), Sivas
ve Müslüman halk arasında heyecan ve beklentiler,
topol kuşatması (25 Eylül 1854 - 9 Eylül 1855),
Büyük Devletlerin Babıâli’ye ortak notası.
Inkerman zaferi (5 Kasım), Memleketeyn hakkın
Mısır sorununu çözmek için büyük devletler ara
da Avusturya ile batılı müttefiklerin anlaşması (2 Aralık)
sında Londra mukavelenamesi, Beyrut’a çıkarma ve şehrin işgali (15 Ekim), Mısır valiliği irsî olarak
1855
Karadeniz Rus limanlarının abluka altına alınması
Mehmed A li’ye tevcih olunuyor, Osmanlı kanunla
(15 Ocak), Sardunya Krallığı ittifaka katılıyor (26
rı Mısır’da da cârî olacak (24 Mayıs), Avusturya,
Ocak), ilk Osmanlı istikrazı (28 Haziran), Traktir
Ingiltere, Prusya arasında Londra Konvansiyonu
zaferi (16 Ağustos), ilk telgraf hattı (9 Eylül), Kıl-
(15 Temmuz-17 Eylül): Rusya Hünkâr İskele
burun zaferi (17 Ekim), Kars’ın düşüşü (28 Ka
sinde sağladığı tek taraflı himayeden vaz geçer.
sım).
1841
Boğazlar Mukavelenamesi (13 Temmuz).
1842
Abdülhamid'in doğumu (21 Eylül).
1843
Askerî İslâhat: vilâyetlerde redif askeri uygulama
İslâhat Fermanı (18 Şubat): Gayrimüslim tebaaya
sı: Bosna’da karşıtlık.
yeni garantiler, Paris barış andlaşması Kırım Sava-
Cebel-i Lübnan sorunu, idâdî mekteplerinin kuru
şı’na son verir (30 Mart): Osmanlı ülkesinin bölün
luşu.
mezliği ve devletin bağımsızlığını İngiltere, Fran
Mehmed Ali’nin İstanbul’u ziyareti (19 Temmuz),
sa ve Avusturya’nın bir andlaşmaya bağlamaları
1845 1846
1856
Ocak), Viyana Protokolü (1 Şubat), Abdülmecid’in
(15 Nisan).
Mustafa Reşid Paşanın ilk sadrazamlığı (28 Ey lül), Dede E fendinin ölümü (30 Kasım). 1847
Süveyş Kanalı inşasına dair kesin sözleşme (5
1858
Koca Reşid Paşanın ölümü (7 Ocak), Cidde olayı (15 Temmuz): 1856 Islâhat fermaniyle Hıristiyan-
Maârif-i Umumiyye Nezâreti kuruluşu, Memleketeyn sorunu, Balta-Limanı anlaşması (1 Mayıs),
lara verilen imtiyazlara karşı protesto, Cidde’de
Mehmed A li’nin ölümü (1 Ağustos).
Fransız ve İngiliz konsoloslarının katli (15 Tem
1849
Mülteciler sorunu (25 Aralık).
muz), Memleketyn katli (15 Temmuz), Memle-
1851
Encümen-i Daniş’in açılması (18 Temmuz).
1853
Prens Mençikof’un İstanbul’a gelmesi, Makâmât-i
ketyn (Eflak, Boğdan) özerkliği (19 Ağustos). 1859
Kuleli Vakası, Jan Couza’nın Memleketyn’de
1860
Lübnan Vakası: Dürzî ve Marumîler arasında ça
Prens seçilmesi.
Mübareke sorunu, Rusya’nın Osmanlı Ortodoks tebaası üzerinde himaye iddiaları (28 Şubat), Nesselrode’nın notası ve Rusların Memleketeyni işgâli
tışma, olay uluslararası müdahalelere neden olur (5
(3 Temmuz), İngiliz ve Fransız donanmaları Beşi-
Eylül).
ke körfezinde (25 Haziran), Rusya’ya harp ilânı (4
1854
1861
Lübnan bir Hıristiyan mutasarrıf idaresinde ba
Ekim), Osmanlı Olteniça zaferi (5 Kasım), Ahıska
ğımsız bir sancak haline getirilir (9 Haziran), Sul
bozgunu (26 Kasım), Rusların Sinop baskını (30
tan Abdülmecid’in ölümü, Abdülaziz’in cülûsu
Kasım).
(25 Haziran), Ali Paşa dördüncü kez sadrazam (6
İngiliz ve Fransız donanmaları Karadeniz’de (3
Ağustos), Fuad Paşa sadrazam (22 Kasım)
O S M A N II M
)
SİYASET
1862
1863
Belgrad vak'ası (15 Haziran), kaime (kâğıd pa-
Temmuz), Sırbistan’ın işgali (Temmuz-Ağustos),
ra)'nin kaldırılmasına başlanması (1 Temmuz), Ka
Avusturya ve Rusya arasında Reichstadt anlaşması
radağlıların Ömer Paşa tarafından yenilgiye uğra
(8 Temmuz): İmparatorluğun taksimi projesi, Ale-
tılması (23 Ağustos), Işkodra barışı (31 Ağustos),
xinatz’da Sırp bozgunu (1 Eylül), İngiltere’de Os-
Bazı kalelerin Sırbistan’a bırakılması (8 Eylül).
manlı aleyhdarlığı artıyor, Rus ultim atom u (31
Sadrazam Fuad Paşanın istifası, Kâmil Paşa sadâ
Ekim), İstanbul konferansı (12 Ekim), Midhat Pa
reti (5 Ocak), Abdülaziz’in Mısır seyahati (1 Hazi
şa sadrazam (23 Aralık),
ran). 1864
1866
1867
1876
Abdülaziz’in tahttan indirilmesi, V. Murad cülûsu
Memleketyn'in birliği (28 Haziran), İngiltere
(30 Mayıs), Sultan Abdülaziz’in ölümü (4 Hazi
1815’den beri himayesindeki İyonyen adalarını
ran), Meşrutiyet tartışmaları (8 Haziran), Çerkeş
Yunanistan’a devreder (5 Haziran).
Haşan vakası (15/16 Haziran), V Murad’m taht
Mısır Hidivi veraseti babadan oğula kabul olunu
tan indirilmesi ve II. Abdülhamid’in cülûsu (31
yor (28 Mayıs), G irit isyanı, Yunanistan’la birleş
Ağustos),
me kararı, Müslümanların kalelere çekilmesi (2
harekâtına son verilmesi hakkında ultim atom u (31
Eylül).
Ekim), İstanbul Tersane Konferansı (23 Aralık),
Rusya'nın
Sırbistan
ve
Karadağ
Ali Paşa sadrazam (11 Şubat), Yeni Osmanlılar Ce
Kanun-i Esâsî hazırlanıp Meşrutiyet ilânı (23
miyeti ve meşrutiyet projesi (24 Mart), Abdüla
Aralık)
ziz’in Avrupa’ya hareketi (21 Haziran), Paris’te 30
1877
Rusya’nın harp ilânı (24 Nisan).
Temmuz, Budapeşte’de 31 Temmuz, İstanbul’da 7 Ağustos.
Midhat Paşa’nm azli ve sürgüne gönderilmesi (5 Şubat), Meclis-i Meb'ûsân’ın açılışı (19 Mart),
Haziran, Londra’da 12 Temmuz, Viyana’da 28 1878
Tesalya’da isyan, Yunanistan’a harp ilânı (2 Şubat),
1866- ■1868 Girid isyanı.
Büyük Devletlerin müdahelesi, Osmanlı-Rusya
1868
Osmanlı-Yunan ilişkilerinin kesilmesi (Aralık).
San Stefano Barış anlaşması (3 Mart), İngiltere ile
1868
Girid idaresinde reform (15 Şubat), Şûrâ-yi Devlet
Kıbrıs Konvansiyonu (4 Haziran 1878-3 Şubat
1869
1870
1871
(1 Nisan), Yabancı uyruklulara mülkiyet hakkı ve
1879), Ali Suavi olayı (20 Mayıs), Berlin Andlaş-
rilmesi (9 Haziran), Yunanistan’a ültimatom (12
ması (13 Temmuz): Osmanlı İmparatorluğunun
Aralık).
parçalanması, Özerk Bulgaristan, Meriç vadisinde
Fuad Paşanın ölümü (12 Şubat), Girid hakkında
Rumeli-i Şarkî Vilâyeti ve Makedonya Osmanlı
Paris konferansı: Yunasitan’la anlaşma (18 Şubat),
egemenliğinde, reform vaadleri, Bosna-Hersek'i
Süveyş Kanalı’nın açılışı (19 Kasım).
Avusturya işgali (28 Haziran), Rumlara gelecek
Bulgar bağımsız kilisesi (Eksarhlık) (11 Mart), Be
için vaatler, Romanya Dobruca’yı alır ve güney
yoğlu yangını (5 Haziran).
Resarabya’yı Rusya’ya bırakır, Sırbistan, Romanya
Londra Andlaşması (13 Mart): Karadeniz bîtaraflı
ve Karadağ bağımsız, Rusya'ya Batum, Kars ve Ardahan verilir, Fransa’ya Tunus’u işgal vaadi.
ğının kalkması (13 Mart), Sadrazam Âli Paşanın
1872
ölümü (7 Eylül); Şinasi’nin ölümü (13 Eylül),
1880
Mahmud Nedim sadrazam (8 Eylül).
1881
Fransa Tunus'u işgal eder (12 Mayıs), Tesalya’yı ve Epir'in bir kesmini Yunanistan ilhak eder, Düyûn-
Midhat Paşa’nın ilk sadâreti (30/31 Temmuz), Üç
i Umumiyye İdaresi (20 Aralık).
İmparatorun Berlin Buluşması: Avusturya ve Rus ya arasında Osmanlı karşısında statuquo’nın deva
Ziya Paşa’nm ölümü (18 Mayıs).
1882
İngiltere Mısır’da: Tel-el-Kebir Savaşı (13 Eylül), Mısır’da İngiliz işgali.
mı hakkında anlaşma (6-12 Eylül). 1873- -1877 Rusya Osmanlıya karşı savaş için Avrupa’da diplo
1883
Sudan'da Mehdi direnci (Kasım).
matik temaslar yapar: Çar Aleksandr Berlin’i ziya
1884
Midhat Paşanın ve Mahmud Celâleddin Paşa’nm katli (6/7 Mayıs), Hacı Arif Bey’in ölümü (28
reti (10 Mayıs 1875).
1875
Haziran).
Hersak'te (13 Nisan), Bosna’da ve Bulgaristan’da (2 Mayıs), Hıristiyan köylü isyanları (Temmuz), Talebe-i Ulûm gösterileri (10 Mayıs), Berlin me-
1885
Rumeli-i Şarkî Vilâyetinde ayaklanma (18 Eylül), Abdülhamid savaşa karşı, Bulgaristan'a İngiliz
morandomu (13 Mayıs), Sırbistan’ın Osmanlıya
desteği, Rus bitaraflığı, Sırbistan Bulgaristan’a
harp ilânı (30 Haziran), Karadağ’ın harp ilânı (2
harp ilân eder (13 Kasım), Sırp yenilgisi (27
Kasım), Rumeli-i Şarkînin Bulgaristan’la birleş-
1886
1908
Çar ve VII Edvard arasında Reval Mülakatı: İkinci
mesi (18 Eylül).
Meşrutiyet’in İlâm (23 Temmuz), ülkede genel
Bulgaristan ve Osmanlı arasında anlaşma (1
coşku: Makedonya’da barış ve Büyük Devletlerin
Şubat), Almanya, Avusturya ve İtalya arasında Üç
taksim plânlarının son bulacağı ümidi, Avusturya
lü İttifak’ın yenilenmesi (20 Şubat), Büyük Dev
Bosna-Hersek’i ilhak ettiğini ilân eder (5 Ekim),
letler Osmanlı ülkesinde Statuquo’nun korun
Yunanistan Girid’in ilhakını ilânı eder (6 Ekim),
masında anlaşıyorlar (12 Aralık).
Meclis-i Meb’ûsân’ın açılışı (17 Aralık): 142 Türk,
1888
Namık Kemal’in vefatı (2 Aralık).
60 Arap, 25 Arnavut, 23 Rum, 12 Ermeni, 5
1891
Ahmed Vefık Paşanın ölümü (1 Nisan).
Yahudi, 4 Bulgar, 3 Sırp ve 1 Ulah m eb’ûs. 31 Mart Vakası (13 Nisan), Tevfık Paşa sadrazam
1894
İstanbul depremi (10 Temmuz).
1895
Ermeni teröristlerinin kışkırtmaları ve memleket
(13 Nisan), Ermenilerin Adana vak’ası (14 Nisan),
te Ermenilere karşı sert tepki, İngiliz girişimi,
Hareket Ordusu İstanbul’da (23/24 Nisan), Sultan
Rusya'nın tarafsızlığı.
II. Abdülhamid’in tahttan indirilmesi (27 Nisan),
1909
V. Mehmed Reşad’ın cülûsu (27 Nisan).
1895 ■1896 İstanbul'da Ermeni gösterileri (26 Ağustos-3 Ey lül), Osmanlı Bankası’nı işgalleri (26 Ağustos),
1910
Nisan), Bâb-i Alî yangını (4/5 Ocak), Sultan
sert tepki, Sultan Doğu’da reformlar plânını onay
Reşad’ın Rumeli seyahati (5 Haziran).
lar (17 Ekim), bir İngiliz donanması Çanakkale
1896
1897
Boğazı önünde (17 Ekim), Rusya’nın İstanbul’u iş-
1911
Trablusgarp için İtalya ile savaş (23 Eylül-4 Ekim).
gal plânı.
1912
Meclis-i Mebûsân’ın feshi (18 Ocak), Rum işbirliğiyle İtalya’nın 12 Ada’yı işgali (24 Nisan-20
Girid isyanı, Yunanistan’ın müdahalesi (Şubat) ve ilhak girişim i, Büyük Devletlerin müdahelesi
Mayıs), Said Paşa’nın istifası (16 Temmuz), İttihad
(Şubat-Mart), Halepa P aktının uygulanması (3
ve Terakki Komitesi iktidarının sonu, Balkan Har-
Temmuz).
bi’nin başlaması (8 Ekim), Bulgar ilerlemeleri (21
Osmanlı Devleti Yunanistan’a karşı harp ilân eder
Ekim-2 Kasım), Bulgar ordusu Çatalca önünde
(17 Nisan), Sırbistan ve Bulgaristan’ın savaşa
(15-19 Kasım), Çatalca Ateşkesi (3 Aralık), Saint-
katılma kararını Büyük Devletler önler, Osmanlı
James Barış Konferansı (16 Aralık), Selânik’in
karşı saldırısı (18 Nisan), Yunan geri çekilişi (25
Yunan ordusuna teslim olması (8 Kasım), İtalya ile
Nisan), Balkanlarda Statuquo’yu koruma için Rus-
Ouchy’de barış (15 Ekim), Kosova’da Sırp zaferi
ya-Avusturya anlaşması (30 Nisan), O rdunun
(22 Ekim), Arnavutların bağımsızlık ilânı (28
Atina’ya yürüyüşü, Dömeke zaferi (12 Mayıs),
Kasım), Yunan donanmasının Çanakkale Boğazı’nı
Büyük devletlerin müdahelesi ile barış (4 Aralık):
ablukası (17 Aralık), Lozan Konferansının kesil
Tesalya Yunanistan’a, Yunanistan’dan 4 milyon al
mesi (6 Ocak), Balkan harekâtı yeniden başlar,
tın tazminat, Girid’e özerklik (18 Aralık). 1900
Çırağan yangını (19 Ocak), Arnavutluk’ta isyan (1
Edirne’nin düşüşü (26 Mart).
Gazi Osman Paşa'nın ölümü (4/5 Nisan), Azerbay-
1913
İttihad ve Terakki K om itesinin Bâb-i Alî baskını,
can mekteplerinde Türk dili yasağının kaldırıl
Mahmud Şevket Paşa sadrazam (23 Ocak), Londra
ması (29 Ekim), Fransız-İtalyan anlaşması: Fransa
Barışı ile Balkan Savaşı’nın son bulması (30
Fas’ta, İtalya Tarblusgarp’ta serbest hareket edecek
Mayıs), Mahmud Şevket Paşa’nın katli (11
(14 Aralık).
Haziran), Edirne’nin geri alınması (21 Temmuz),
1901
Fransız donanmasının Midilli saldırısı (5 Ekim).
İstanbul Andlaşması (29 Eylül), Liman von San-
1902
Makedonya, Selânik, Manastır ve Kosova vilâyetleri’nde kargaşa (21 Eylül) (3 milyon nüfusun
1903
ders İstanbul’da (14 Aralık). 1914
Enver Bey Harbiye N âzın (3 Ocak), Vilâyât-i Şar-
yarısı müslüman).
kiyye Islâhatı için büyük devletlerle sözleşme (6
Büyük Makedonya ayaklanması (2 Ağustos-25
Şubat), Kapitülasyonların tek taraflı ilgası (9 Ey
Kasım), Büyük Devletler müdahalesi: Murzsteg
lül), Avusturya-Macaristan ile gizli ittifak (2
Programı (22 Ekim), Reformlar.
Ağustos), Rusya'nın harp ilânı (4 Kasım), Osman-
1904
V. Murad’ın ölümü.
1905
II. Abdülhamid’e Ermeni suikasti: Bomba olayı
lı Devleti I. Dünya savaşına girer. 1915
(21 Temmuz).
Cemal Paşa kumandasındaki Osmanlı kuvvet lerinin Mısır Seferi: Kanal Hezimeti, Müttefik-
O SM A N LI J g j
SİYASE’
0 ^ 0 Kongresi (4 Eylül), Damad Ferid’in istifası ve Ali
lerin Çanakkale Boğazını geçmeye çalışmaları: Çanakkale
Savaşları
(Oc./18
Ma.),
Doğu
Rıza Paşanın sadâreti (2 Ekim), Amasya Mülâkatı
Anadolu’da Ruslarla işbirliği yapan Ermeni
(22 Ekim), Mîsâk-ı Millî: Millî gaye ve hedeflerin,
nüfusun iç bölgelere taşınması: Tehcir (27 May.),
m illî sınırların belirlenerek ilânı (29 Kasım),
Evrâk-ı nakdiyye çıkarılması, G üm rük resmi oranının %30’a yüseltilmesi. ■ 1916
1917
Hukuk-ı âile Kararnâmesi’nin ilgası. 1920
Hicaz ve Mekke’nin kaybı, İzmir Dokuma Fab
binalara girmeleri, meclisin dağıtılması ve kapan
rikasının kapaması, Tevhid-i Meskûkât Kanunu.
ması, mebusların Anadolu’ya kaçmaları, ele geçen
Şer’iyye Mahkemelerinin Adliye Nezâretine bağ
lerin İngilizler tarafından sürülmesi (16 Mart),
lanması (25 Mart), Amerika Birleşik Devletleri’nin
Ferid Paşa’nın sadâreti (5 Nisan), Ferid Paşa
savaşa iştiraki ve Almanya’ya savaş ilânı (6 Nisan),
hükümetinin Mustafa Kemal Paşayı idâma mah
Yıldırım Orduları G rubunun kurulması, Irak ve
kum etmesi ve askerlikten tardı (11 Mayıs), İstan
Suriye cephelerinin çöküşü, Rusya’da Komünist
bul hükümetinin Sevr Antlaşmasını imzalaması
İhtilâl: Çarlığın sonu, Cemaat Mahkemelerinin kaza
yetkisinin kaldırılışı, Hukuk-ı âile Karar
namesinin kabulü. 1918
(10 Ağustos), Gümrü Antlaşması (2/3 Aralık). 1921
Londra Konferansı: Anadolu için söz söyleme hak kının Anadolu hükümetinde olduğunun tesbiti
Brestlitowsk Antlaşması (3 Mart), Sultan Reşad’ın
(27 Ocak-12 Şubat), II. İnönü Zaferi (31 Mart),
vefatı ve Vahdettin’in tahta çıkması (3 Temmuz),
Sakarya Meydan Savaşı (3 Eylül), Fransa ile barış
Bulgaristan’ın savaştan çekilmesi (2 Ekim), Sad
(20 Eylül).
razam Talat Paşa’nın istifası, Ahmet İzzet Paşa'nın Sadâreti (8 Ekim), Mondoros Mütarekesi (30
1922
Büyük Taarruz: İşgalci Yunan kuvvetlerinin im hası (27 Ağustos), Büyük Zafer: Yunan başkuman
Ekim), Alanya ve Avusturya’nın savaştan çekil
danının esir edilmesi (30 Ağustos), İzmir’in kur
meleri (3-4 Kasım), İzzet Paşa’nın istifası ve Tev-
1919
İhtilâf işgal kuvvetlerinin İstanbul’daki resmi
fık Paşa’nın sadâreti (8 Kasım), İtilâf devletlerinin
tuluşu (9 Eylül), Mudanya Mütarekesi (11 Ekim),
İstanbul önlerine gelerek şehri teslim almaları (13
Saltanatın İlgası (1 Kasım), Sultan Vahdeddin’in
Kasım).
yurtdışına çıkması, Abdülmecid Efendi’nin halife
Damad Ferid Paşa’nın sadâreti: Hürriyet ve İhtilâf
olarak seçilmesi (16 Kasım).
Partisi’nin iktidara geçmesi (4 Mart), Yunanlıların
Lozan Barış Antlaşması (24 Temmuz), Ankara’nın
1923
İzmir’i işgali ve Batı Anadolu’da ilerlemeleri (15
başşehir olarak kabulü (13 Kasım), Cumhuriyet’in
Mayıs),
ilânı (29 Kasım).
Mustafa
Kemal
Paşa’nın
İstanbul
Hükümeti tarafından Anadolu’ya gönderilmesi
1924
O SM A N LI i f j l
Hilâfetin ilgası ve Osmanlı hanedan mensup larının yurt dışına çıkartılmaları (3 Mart).
(19 Mayıs), Erzurum Kongresi (23 Temmuz), Sivas
SİYASET
OSMANLI DEVLETİ'NİN DOĞUŞU KURULUŞA DAİR NAZARİ YEL/ER KURULUŞ RUMELİ YE GEÇİŞ DURAKSAMA
K U R U L U ŞA D A ÎR n a z a r îy e l e r
OSMANLI DEVLETİNİN KURULUŞ PROBLEMİ: YENİ H İPO TEZ HAKKINDA BAZI DÜŞÜNCELER
137 SELÇUKLULAR, MOGOLLAR VE OSMANLILAR ARASINDA
146 OSMANLI DEVLETİ'NİN KURULUŞU VE GELİŞMESİNDEKİ İTİCİ GÜÇLER
153 OSMANLI BEYLİĞİNİN OLUŞUMUNDA OGUZ-TÜRKM EN GELENEGlNİN YERİ
OSMANLI DEVLETİNİN KURULUŞ PROBLEMİ: YENİ HİPOTEZ HAKKINDA BAZI DÜŞÜNCELER DR- COUN }. HEYWOOD UNIVERS1TY O F B İR M İN G H A M H O N O RA R Y SHNIOR RESEARCH FE U O W , CENTRE FOR BYZANT1NE, O T T O M A N A N D M O D E R N GREEK STUDİES / İNGİLTERE
kilde devam ettirilebilir mi? Bayan Beldiceanu Osmanlı
I smanlı devletinin kökenleriyle ilgili bir değer
tarihinin erken döneminin sır ya da sihir bulutları arasın
lendirmede içkin olan rahatsız edici tarihi
da belirsiz hale geldiğini yazdı. Bu tabi ki oldukça Wit-
problemler bugünün tarihçilerinin zihinlerini
tekçi bir görüş: fakat tarihte ne sır, ne sihir, ne de muci
kurcalamaya devam ediyor. Colin Imber’in son zamanlar
ze var. Olaylar meydana gelir; ve biz bunları doğaüstü
da yayımlanmış makalesinde şu dikkat çekici gözlem yer
kuvvetlere başvurmadan elimizden gelenin en iyisi ile
alıyor: “Bir modern tarihçinin yapabileceği en iyi şey,
izah etmeliyiz.
Osmanlıların erken dönem tarihinin bir kara delik oldu
Tarihsel çabanın pek çok alanında yanlış algılama ya
ğunu açıkça kabul etmesidir”.1 Imber problemin çözüm
da rasyonel düşüncenin olması gerekenin ya da teleolojik
süz olduğunu ileri sürerek devam eder: “Bu deliği dol
fantazinin hizmetine girmesi bilinmeyen bir şey değildir.
durmak için yapılan her teşebbüs sadece daha çok efsane
Erken dönem Osmanlı tarihi örneğinde de, büyük ölçü
nin yaratılmasıyla sonuçlanacaktır”.2 Ne Imber’in erken
de belli sabit fikirlere dayanılması, belki kısmen Osman-
Osmanlı tarihine ilişkin indirgemeci görüşü, ne de be
lı devletini ortaya çıktığı dönemin hadiseleri temelli bir
nim bir tarihçi olarak W ittek’e ilişkin revizyonist görü
bağlama oturtma konusundaki isteksizlikden kaynakla
şüm alanımızın duayeni olan Profesör Halil İnalcık tara
nıyordur.
fından paylaşılır. Onun görüşleri, konuya ilişkin yapılan son önemli katkılarda sıralandığı gibi, Imber ve bu satır ların yazarı tarafından ortaya konulan tarihsel yorumun karşı kutbunda yer alır.3 Gerçekten de, bu iki görüş uzlaştırılamaz görünebilir; şu kadar ki, kendisinin bazı faz la. ihtiyatlı olmayan yorumlarına göre Imber ve ben bir sağırlar diyalogunun nahoş iştirakçileri olarak addedili
Osmanlı devletinin kuruluşu için geleneksel olarak kabul edilen tarihin yediyüzüncü yılına yaklaşıyoruz. Hiç şüphesiz bu olay konuya ilişkin ‘resmi’ ya da milli tutuluların tekrarlanması için bir fırsat olarak alınacak tır. Bu makale Osmanlı devletinin doğuşu problemine bazı yeni yaklaşımlar önererek yararlı bir işlev görebilir; problemi en basit haliyle ortaya koyarsak: ne zaman ve
yoruz.4 Buradan nereye gidebiliriz? Osmanlı devleti (terimi nasıl tanımlarsak tanımlayalım), bu çapraşık fakat tarih sel bakımdan semereli hadiseye daha sonradan eklenen
nasıl ortaya çıktı? Entellektüel borcumu ifade etmekten mutluluk duyduğum bir grup meslektaşın son çalışma sı,5 benim bu iyi çalışılmış konuyla ilgili geleneksel gö
menkıbe ve hikayelerin temel tarihselliğini kabul etsek
rüşlerin bir yeniden değerlendirmesini sunmama vesile
de etmesek de, zaman ve mekanın belli bir noktasında
oldu.
ortaya çıktı. Gelenekçiler ve revizyonistler (ikisi arasın
Belirtmek istediğim ilk görüş, Osmanlının kökeni
daki sınır çizgisi tamamıyla net olmasa da) arasında er
konusu üzerinde en son araştırmaların (ki 1930’lara,
ken Osmanlı tarihi ve tarih yazımı gelenekleri -hem Or
özellikle de Mehmed Fuat Köprülü ve Paul W ittek’in ya
ta Çağ hem modern- üzerindeki tartışma yararlı bir şe
zılarına kadar giden üç kuşak tarihçiliğin ürünüdür), er-
OSM ANU I
SİYASET
ken Osmanlı tarihçiliği konusunda, tarihsel anlayışımı
ve erken 14. yüzyıl Bitinyası’nın (ya da bu sırada Batı
zın zararına olarak, benim tabirimle ‘nasıl’dan çok ‘ne’
Anadolu’da oluşan beylikler ‘kalıbı’nın) coğrafi ve sosyal
sorusu üzerinde yoğunlaşma eğiliminde olmasıdır. Bir
çerçevesi içinde bağlamlandırıldı. 13. yüzyılın sonu ve
başka deyişle Osmanlının kökenleri tartışması, ‘gazi dev
14. yüzyılın başlarında Batı Anadolu’da gerçekten ne ol
leti’ miydi, değil miydi; soydan ya da birarada bulun
duğu hakkındaki zor ve dikkat gerektiren sorular şimdi
maktan gelen bir aşiret miydi, değil miydi; nihai olarak
ye kadar geniş bir kontekste değerlendirilmedi.
Avrasya steplerindeki pastoral-göçebe topluluklarından
Burada yapmamız gereken şey mit, sır ya da muci
(ya da step kökenli daha sonraki siyasi yapılardan) devşi-
ze aleminden, hatta W ittek sonrası sınıflandırma temel
rilmiş bir siyasi geleneğin kalıbı içinde biçimlenmiş bir
li ve dolayısıyla her şeyi açıklamaya çalışan ne’ sorusun
siyasi varlık mıydı, değil miydi? soruları etrafında dön
dan uzaklaşarak; eski usul, teferruatçı ve (modasının geç
mektedir. Bu son soru, Moğol atmosferiyle birlikte, ge
miş olmasına bakmaksızın) yeni-Rankeci araştırmanın
nelde Omeljan Pritsak ve müteveffa Joseph Fletcher gi
‘nasıl’ sorusuna dönmektir: Bir başka deyişle, bu makale
bi, kendileri doğrudan Osmanlıcı (Ottomanist) olmayan
1298-1304 yılları arasında Anadolu, doğu Balkanlar ve
(çoğunlukla uzmanlar tarafından itibar edilmeyen) ve
Pontus bölgeleri içinde yer alan devletler arasındaki kar
Osmanh tarihindeki belli problemlerle ilgilenen tarihçi
maşık ilişkiler ağını inceleyen bir araştırmadır.
ler tarafından soruldu.6 Diğer yandan, 20. Yüzyıl Osmanlı tarihçilerine Rudi Lindner’in çok ikna edici bir şe
II
kilde tarif ettiği bir borror Tariarorum bulaşmış gözükü
Lindner tarafından son dönem Osmanlı tarihçiliği
yor.7 Bu bulaşma yeni bir şey değil. Lindner makalesin
için çok elverişli bir şekilde horror Tartarorum olarak ta
de haklı bir şekilde ‘Türkiye’de modern tarihsel çalışma
nımlanan bu tuhaf fenomen uygun bir başlangıç noktası
ların kurucusu’ olarak tarif ettiği Mehmed Fuat Köprü-
sağlıyor. Lindner’in işaret ettiği gibi, Köprülü O sm an lI
lü’ııün çalışmasına (özellikle de 1934’te Sorbonne’da Os-
ların geç 11. yüzyıl kökenlerini sadece Anadolu toplu-
manlı devletinin kuruluşu üzerine verdiği bir dizi ünlü
munda büyük ölçüde bir Türk (daha doğrusu Türkmen)
konferansa) atıf yapar.8 Lindner’e göre, Köprülü ‘iddia et
aşiret unsuru olarak göstermekle ve böylece O sm an lIlar
mekten ziyade ifade etti’ ki, Osmanlıların ataları Kuzey
la (Doğu halifeliği topraklarına erken 13. yüzyıldaki bi
Frikya’ya. 11. Yüzyılda varmışlardı, ‘ama Osmanlıların
rinci Moğol istilalarının yarattığı nüfiıs kargaşası ile ya
Moğollarla yoldaş oldukları iddiasından mümkün oldu
kından ilgili) onların kendi menkıbevi kökeni arasına
ğu kadar uzak kalmak arzusunu açıkça ortaya koydu.’9
yüz elli yıllık bir mesafe koymakla kalmadı.10 Köprü
Bu daha önce bahsettiğim ‘bağlam dişiliğin’ mühim bir
lü’nün Osmanlıların Kayı kökeni hakkındaki sabit fikri
uç örneğidir.
hiç şüphesiz Liverpool’dan kalkan geç 19- yüzyıl göçmen
Köprülü ve W ittek’in Osmanlı devletinin kökeni
gemisinin üçüncü mevkisinden çok kö k lerin i ‘Mayflo-
üzerindeki tarihsel tartışmanın müteakip seyri üzerinde
wer’da aramayı daha büyük erdem sayan Amerikan etnik
ki etkisi çok büyük oldu ve konunun takipçisi olan öğ
bilincinin (Atatürk döneminde çok karakteristik olan
rencilerinin çoğu bunların görüşlerini ya kabul, ya tadil,
anlaşılabilir etnik kimlik arayışının) bir Türkçe versiyo
ya da ret ettiler. İki tarihçinin de görüşlerine son on yıl
nundan başka bir şey değildir. Bununla beraber, kendisi
zarfında karşı çıkıldı. Fakat bu eleştirmenler (W ittek ya
nin güçlü Oğuz-Kayı yorumları, tıpkı W ittek’in aynı
da Köprülü’nün görüşlerini ister tadil ister ret etsinler)
dönemde Osmanlıların sözde-tarihi Oğuz şeceresini tah
temelde genelin içindeki özeli keşfetmeye çalıştılar. Böy
rip etmesi gibi, daha sonra gelen tarihçilere (Osmanlı ta
lece altmış yıl boyunca tarihçiler Osmanlı devletinin va
rihine her yaklaşımı en geniş manasıyla ‘Anadolu gelene
roluşuyla ilgili ayrı ayrı olaylardan meydana gelen ve ta
ğ i’ olarak adlandırabileceğimiz terimin dışında düşün
mamen durumla ilgili ‘nasıl’ sorusunu (tamamen değilse
meyi imkansız kılan) tünelvari bir görüş açısı yüklenme
de) büyük ölçüde ihmal ettiler. Ayrı ayrı olaylar şeklin
sine hizmet etti. Bu iki büyük çağdaş tarihçinin çalışma
deki kanıtlar ele alındığı zaman da, genel olarak geç 13OSM ANH
sı yayınlandıktan sonra da, Osmanlının kökeni konusunI SİYASET
da önceki yirmi küsur yılın ürünü olan daha erken dö
dar imparatorluğun batı yarısındaki gelişmeler, temelde
nem tarihçiliğe fazla önem verilmedi.
Hülagü ve Jochi’nin torunlarının rakip uluslun (eğer ge
Bu geleneksel yaklaşımın kusurları nelerdi? Şimdi
leneksel ama yanıltıcı tanımlamaları kullanırsak- İlhanlı
bunları tanımlamaya ve analiz etmeye çalışalım. Bir ke
ve Altın Ordu) arasında devam eden keskin mücadele ki
re, (Osmanlı saray kroniklerinin sağladığı uydurma ta
şiyi böyle bir sonuca götürebilir. Hemen hemen bir elli
rihsel bilginin ve coğrafyanın yardımıyla) bu geleneksel
yıl boyunca, bu iki büyük güç arasındaki ailevi mücade
yaklaşım Osmanlı devletinin doğuşunu geç 11. ve erken
le uzun bir kara sınırı üzerinde aralıklarla başgösterdi:
14. yüzyıllar arasında kendi kendine tanımlanmış bir
Bu Kafkasya’da yerel Gürcistan krallıkları üzerinde;
Anadolu ve bunun Bizans’tan Türk’e dönüşümü çerçeve
Azerbaycan ve Arran üzerinde; ve Hazar Denizi’nin öbür
si içine yerleştirir. Bu kadro içindeki öncü unsur, litera
yakasında, Horasan ve Harezm üzerinde nüfuz ve kontrol
türde ifade edildiği gibi, Anadolu’daki Bizans varlığının
için yapılan bir mücadeleydi.
azaltılması ve nihai olarak ortadan kaldırılmasıdır: Bu
Bu gelişmeler iyi biliniyor ve burada tarihi temelle
1, sürecin son aşaması Bitinya’nın Osmanlılar tarafından
rini kanıtlamaya gerek yok. Bununla beraber, sık sık göz
14. yüzyılın (yaklaşık olarak) ilk otuz yılında ele geçiril
den kaçırılan şey, rakip Altın Ordu ve İlhanlı büyük güç
mesi olmuştur. Böylece, devletin doğuşu hakkında erken
lerinin en kritik karşılaşmaları ne Kafkasya'da ne de Ha-
dönem Osmanlı tarihinin bağlamı- eğer W ittek’in hipo
rezm-Horasan bölgesindedir. İlhanlı ve Altın O rdu’nun
tezini sonuna kadar kabul edersek- Türkler ve Bizans, ya
çıkarlarının doğal olarak çatıştığı son derece yüksek stra
ni İslam ve Hristiyanlık arasında bir mücadeledir: kısa
tejik öneme sahip üçüncü bir karşılaşma alanı daha var
ca, W ittek’in gazi devleti bağlamı.11
dı. Bu Boğazlar ve çevresidir: Boğaziçini, Marmara deni
Bunun erken dönem Osmanlı tarihinin problemle
zini ve Çanakkale boğazını kuşatan ve Kara ve Ak deniz
rine hem dar hem de, göstermeyi umduğum gibi, tarih
leri birbirine bağlayan stratejik su yolunun iki yakasında
sel olarak sağlam temele dayanmayan bir yaklaşım oldu
uzanan topraklar; ki geç 13. ve erken 14. yüzyılda Altın
ğunu belirtmeliyim. Şu ana kadar ‘gazi tezinin yapısın
O rdu’nun Pontus dünyasıyla Nogay hanlığı ve Akdeni-
da var olan zayıflıklar Imber ve Jennings gibi tarihçiler
zin suları arasındaki hayati giriş-çıkış noktasını oluştu
tarafından mahir bir şekilde analiz edildi; ne onların ne
ruyordu.13 İşte Osmanlı devleti bu karşılaşma kalıbı
de Köprülü ve W ittek’ten beri çalışan hiç bir tarihçinin
içinde varoldu.
yapamadığı şey, sadece gazi tezi’ ya da Kayı kökeni de
Böylece, Osmanlı devletinin doğuşuyla A ltın Or
ğil, fakat bütün bir ‘Anadolu geleneğini şüphe altına so
du’nun Pontus step alanı arasındaki bağlantıların ola-
kan kanıttan nihai sonucu çıkaramamak oldu.
naklılığını tartışmadan önce, 14. Yüzyıl başlarında Bo
ğazlar bölgesindeki büyük güç politikası problemini, Al halde görüş açımızı nasıl genişletebiliriz? Cevap tın Ordu ve İlhanlı arasındaki ‘üçüncü karşılaşma’ bağla basit: Birisi gözlerini geç -13. yüzyıl Bitinya’smın ‘kü mında ele almak gerekiyor. Bu bağlamda kritik olan çük dünyasından ve daha büyükçe olan geç- Selçuk, Mo O
ğol hakimiyetindeki Anadolu dünyasından kaldırmalı ve
nokta 1260’larda Tuna ve Dinyeper arasındaki bölgede
13- yüzyılın sonunda hala ayakta duran Moğol dünya-
güçlü bir devletin doğuşudur: Nogay hanlığı.14
imparatorluğuna bakmalı. 1300’e gelindiğinde Moğol
Nogay, Jochi’nin yedinci oğlu olan Boal’in torunuy
imparatorluğu (tıpkı Constantine’in oğullan idaresinde
d u .15 Raşideddin’e göre, Nogay ‘Orus, Ulaklı ve
ki Roma imparatorluğu gibi) aile içi çekişmelerle bölün
KHRT/KHRB’16 (son kelimenin doğru karşılığı ne olur
müş bir ev haline gelmişti ama hala hiç şüphesiz bütün
sa olsun,17 aşağı Tuna’ya kadar uzanan aşağı Dinyeper
cül bir imparatorluktu. Geleneksel tarihi bilgiye göre
(Ozü)’in batı ve güney-batı toprakları) ülkesini fethetmiş
1294’te büyük Kubilay hanın ölümüyle birlikte bir em-
ve kendisine yurt ve mesken yapmıştı. Howorth Nogay’ı
peryal yapı (ya da, daha önemlisi, insanların zihinlerinde
Boal ulusu n m . başı olarak kabul eder ve herhangi bir
yaşayan bir kavram) olarak Moğol imparatorluğu ortadan
kaynak göstermeden Nogay Ordusunun genel olarak Pe-
kayboldu.12 Gerçekten de, 13. yüzyılın son on yılma ka
çeneklerden, yani batı steplerinin Kuman öncesi Türki
OSM ANU I
SİYASET
ahalisinden oluştuğunu ileri sürer. Daha muhtemel bir
ki asi bir valiye karşı yardım teklif ederek ve imparato
şey, Nogay’ın ordu birliklerinin genel olarak Moğolların
run yardımına dört bin seçme Moğol askeri göndererek,
Mangkits kabilesinden temin edilmesidir. Raşideddin
VIII. Michael’la dostluğu yeniden tesis etme politikasına
(,Successors, s.125) Nogay’ın hem Batu (ö. 1256) hem de
girişti. VIII. Michael’in ölümünden (1282) sonra, Nogay
Berke'nin başkomutanı olduğunu belirtir; Nogay kesin
halefi II. Andronikos’la bir ittifak sürdürdü ve Bulgar
likle Hülagü’ye karşı Berke’nin ordularının Kafkasya sa
çarlığına kendi adayını oturttu. Bu dönemde Bulgaristan
vaşlarına kumanda etmişti. Nogay daha sonra (1287’de),
gerçekten de Nogay hanlığının bir vassalı ya da uydu
Batu’dan ölümünden sonra Kıpçak hanlığındaki soyu
devleti, sayılabilir: Nogay’ın bir oğlu Bulgar çarı Ter-
arasında birlik ve düzeni sağlaması için özel bir hüküm
ter’in kızı Soki ile evlenmişti. Nogay ayrıca Macaris
aldığını iddia etti.18 Vernadsky, eğer olay böyleyse Ba-
tan’ın Moğol hayranı hakimi IV. Belanın (1284-5) taraf
tu ’nun kendi ordu birlikleri (yani Mangkit Ordusu) üze
tarı olarak da savaştı.
rinde, bunları hanlıktaki nizami hükümeti devam ettir
Nogay, Saray hanlığı ile ilişkilerinde ise daha az ta
mek için özel bir kıta gibi düşünerek, Nogay’ın otorite
lihliydi. Möngka-Temür un yerine ruhani ve yetersiz To-
sini teyit etmesi gerekirdi görüşünü savunur.19 Açık olan
de-Möngka geçti; o da 1287’de kuzeni Töla-Buqa tara
şey, 1266’da Berke’nin ölümü üzerine, Nogay bütün tec
fından devrildi. Bunun üzerine Nogay, kuzenleri Töla-
rübesi ve askeri maharetine ve hiçbir erkek evlat bırak
Buqa ve Könchek’e karşı (Raşideddin’in ayrıntısıyla tas
mayan Berke’nin (Vernadsky’nin görüşüne göre) Nogay’ı
vir ettiği gibi, kurnazca bir stratejiyle ikisinin de ölümü
kendi yerine aday göstermiş olması ‘ihtimaline’ rağmen,
nü (1291) sağlayarak) Möngka-Temür un oğlu Tokhtu
Jochi ulusundu herhangi bir kıdem iddiasında bulunma
(Toqta)’nun iddiasını destekledi. Bunu müteakiben No
dı ve hanlık bölgesel kurultay tarafından (Batu’nun en
gay ve Tokhtu aileleri arasında gelişen sürtüşme, 1298’de
genç çoçuğu Tugan’ın oğullarından biri olan) amcası
iki rakip han arasında açık savaşla sonuçlandı. Önce,
Möngka-Temür’a verildi.
Tokhtu yenildi ve kuvvetleri dağıtıldı; fakat ertesi yıl,
Berke’nin hükümdarlığının son yıllarında, Nogay
Nogay (Kırım’ı yağma ettikten sonra) kuvvetlerinin bü
zaten Tuna’nın güneyindeki topraklara aşina olmuştu.
yük bölümü tarafından terkedildi ve (muhtemelen aşağı
1264’te Bizans’a karşı Bulgar işbirliğini sağlamak için
Bug’da bir yerlerde) Tokhtu tarafından yenilgiye uğratıl
Trakya’da faaliyetteydi. Bu ertesi yıl (1265) İstanbul’a
dı. Daha sonra, muhtemelen 1299 sonbaharında, ele ge
ciddi bir Bulgar-Nogay ortak tehditi ile sonuçlandı. Da
çirildi ve öldürüldü. Bu dramatik ve büyük çaplı olayla
ha bir kaç yıl önce İstanbul’daki Bizans hakimiyetini ye
rın yankıları, ve Pontus stepinden toplanan geniş Türk-
niden kurmuş olan VIII. Michael, İlhanlı taraftarıydı.
Moğol kitlelerinin yerdeğiştirmesi, kuzey-batı Anadolu
Berke’nin ölümünden sonra, Nogay kendi gücünü pekiş
kadar uzaklarda hissedilecekti.
tirmeye ve bu gücü hızla güneye ve kuzeye doğru yayma ya çalışmış gözüküyor. Krallığının merkezi, daha öncede
III
belirtildiği gibi, Bug nehrinin üzerindeki kendi yurdu
‘Pontus geleneği’ olarak adlandırabileceğimiz argü
nun topraklarıydı. 1271’de, VIII. Michael’ı Boğazları
manı Osmanlı devletinin doğuşuna uygulamak için ne
Nogay-Memlük diplomatik misyonlarına açmaya zorla
kanıtımız var? Ayrı ayrı ele alındığında, tek bir parça bi
mak için, İstanbul’a karşı bir sefere daha girişti; 1275’te
le kesin delil yok; hep birlikte ele alındığında ise, çekici
Galiçya’yı yağma etti; ve 1277’de, Bulgar tahtı için Bi
bir hipotezden başka bir şey vadetmez ama, tartışmayı
zans karşıtı adayı desteklemekle meşguldü.
ilerletmek için ileri sürmeye değer bir hipotezdir.
1280 (1282-3?)’de Möngka-Temür un ölümünden
1930’ların ortalan kadar erken bir tarihte, Köprü
sonra, Nogay neredeyse bağımsız olmuştu; ve ileriki yir
lü, kendisinin tabiriyle ‘kuvvetle muhtemeldir k i’, ‘Altın
mi yılda, 1299’daki ölümüne kadar, iki rakip hanlıktan,
O rdu’nun (ki aslında Nogay’ın devletiydi) ‘Anadolu’da
merkezi Bug olan Nogay (Mangkit) ve merkezi Volga
ki gelişmelere yabancı olmadığı’nı ve ‘muhtemelen’ er
olan Büyük Ordu’dan, söz edebiliriz. Nogay, Teselya’da-
ken 14. yüzyılda İlhanlı hakimiyetine karşı ayaklanmada
O S M A N IJ I
SİYASET
bir rol oynadığım ileri sürdü (Origins, s.35). Köprülü,
bu ifadesine ünlü tarihçi Cl. H uart’ın (son zamanlara dek
1298’de Aq-Tav Tatarlarından bir gücü, güney ve batı
W ittek ve Köprülü öncesine ait hafıza kaybının bir kur
Pontik Heraclia (Karadeniz Ereğlisi)’dan Bizans toprak
banı olaıı) ‘Les origines de l ’empire ottom an’ başlıklı bir
larına yollanan İlhanlıların cezalandırma seferine karşı,
makalesinde dikkat çekildi. Makale 1917’de Journal des
Bizanslılara yardım için gönderenin muhtemelen No
Savants'da basıldı;25 Elizabeth Zachariadou yetmiş yıldan
gay20 olduğunu düşündü. Köprülü, bunların Gelibolu
uzun bir süredir bu makaleye atıf yapan sadece bir avuç
yolu ile gittiklerini ve yenildikten (fakat kim tarafın
tarihçiden biri.26 İlgili pasaj, Osmanlı hanedanının ku
dan?) sonra Rumeliye döndüklerini de ekler.
rucusunun babasının Pontus stepinden (deşt-i kıpçak)
Sadece Bitinya ile Pontus stepi arasındaki bağlantı yı açık seçik göstermekle kalmayıp, bu dönem Türkleri
geldiği ve on bin çadırlık göçebeyle Caffa’dan Anado lu ’ya geçtiği hakkındaki bir rivayeti aktarır.27
arasında gazi etiğinin yaygınlığının öyle çok güçlü olma
‘Osmanlılar’ın K ırım ’dan Anadolu’ya göçettikleri
dığı görüşünü destekleyen başka bir vaka da, aııomim ko-
hakkında Khwaııdemir tarafından nakledilen bu hikaye,
ca-bakbshı vakasıdır. Pachymeres tarafımdan aktarıldığı
aynı dönemde, yaklaşık 1298-9’da, Karesi beyliğinin
gibi, bu kişi ‘K ırım ’daki Moğol hükümdarı Noga’nın
Troad ve Misya’da (Çanakkale ve Edremit bölgesi) kurul
(yani Nogay) sarayında ‘baş büyücü’- dolayısıyla muhte
ması (ki bu bağlamda çok önemli bir olaydır) ile birlik
melen bir şaman {kam)’dı.21 Nogay’ın 1299’daki ölü
te değerlendirilmelidir. K öprülünün bu süreci anlatışı
münden sonra, ailesiyle birlikte îlhanlı ülkesine geçmek
iktibas etmeye değer (Origins, s.35):
istedi, fakat yanlışlıkla Bizans topraklarına (yine Pontik
Nogay’ın ölümü üzerine, on bin haneden oluşan bir
Heraclia) girince, vaftiz edilerek Nicomedia (İzmit) böl
Türk kavmi 1263’te Sarı Saltuk önderliğinde Anado
gesinin hegemonu olarak imparatorun hizmetine girdi.
lu’dan Dobruca’ya geçti ... Sultan İzzeddin’e katılmak
Apros savaşından (1305) sonra, Tourkopoloi ve Alan lejyo-
için Ece Halil önderliğinde tekrar Anadolu’ya döndü ve
nerlerini yatıştırmak için Trakya’ya gönderildi, ‘çünkü
Karesi eyaletine geri geldi, [metinde aynen: vurgu benim]
Tourkopoloi ile aynı dilden ve millettendi ve çünkü No-
Karesinin kökeni temel bir tarihsel sorun teşkil
gay’ın sarayında iken Alanlarla iş yapmada tecrübeliy
eder. Şimdiye kadar, Cl. Cahen’in belirttiği gibi, bu is
di.’22 Koca-bakhshinın çağdaş bir Bizanslı yazarın bapti-
min anlamı ve etimolojisi hakkında ‘sadece ispat edilme
zati neophyti olarak adlandırdığı, samimi inancından çok
miş hipotezler’ ileri sürüldü. Gerçekten de, Cahen’in işa
çıkarı için din değiştiren kişilerden biri olması (Pachy
ret ettiği gibi, ‘hanedan’ın bütün tarihi ... karanlığa gö-
meres onun bir Türk ve Müslüman olduğunu belirtir),23
m ülü’dür.28 Cahen’e göre, Karesi daha güney ve doğuda
ve daha sonra ihanetle suçlanması,24 burada vurgulamak
ki kardeş-devletlerinden ‘biraz sonra’ kuruldu; çünkü
istediğimiz noktanın dışında kalıyor. İlgi çekici olan bu
Muntaner 1304-6’daki Katalan seferi ile ilgili olarak var
vakanın ortaya koyduğu ek kanıt: Tokhtu ile Nogay ara
lığından bahsetmedi yahut Pachymeres’in (ö. 1313)
sındaki zorlu mücadele, biri aşağı Volga diğeri Bug ve
Türkmen beylikleri listesinde yer almadı. Zachariadou,
Kırım arasında yerleşmiş, iki step siyasal yapısı arasında
Karesi’nin Troad ve civarındaki bölgede meydana gelen
bir mücadeleydi; Nogay’ın mağlubiyeti ve ölümü, Türk
Katalan kaosu sonrası dönemin bir ürünü olduğu (yani,
unsurların (tahminen hem Oğuz hem Kuman), Osmanlı
kesinlikle 1304’ten sonra ortaya çıktığı) konusunda Ca-
devletinin kuruluşu için verilen geleneksel 699 Hic
hen’le aynı fikirdedir. Hipotez kabul edilebilir gözük
ri/ 1299 Miladi tarihine denk gelen aylar içinde, Kırım
müyor; Cahen buna rağmen Karesi’nin kökeni ile ilgili
Dobruca bölgesinden (batı Kıpçak stepi) Anadolu’ya
olarak ‘içlerindeki bir unsur tamamen farklı bir soydan’
hem kara hem de deniz yoluyla büyük ölçekli göçleri için
[yani Anadolu kökenli Türkmenleri kastederek] gözle
bir katalizör görevi gördü.
minde bulunur. Cahen ayrıca W ittek ve daha önce Köp
Osmanlıların Kırım (ve dolayısıyla Pontus) kökenli
rülü tarafından ortaya konulan Karesi/İzzeddin/Dobruca
olduğu iddiası 1520 civarında yazan İranlı tarihçi
bağlantısını da kabul eder; ama ‘8./14. yüzyıl başlarında
Khwandemir tarafmdan ileri sürüldü. Khwandemir’in
meydana gelen kargaşalıklar, ve bu süreçte İzzeddin ile
O SM A N LI
SİYASET
Bizans’a kaçan ve Dobruca’da yerleştirilen, burada güney
rında bey’ olan Baghdı Bey ile Karesi’yi ‘1328-32 civa
Rusya’dan gelen diğer kavimler ile karışan ve az-çok
rında’ yöneten torunu Demir Han arasındaki çeyrek yüz
Hristiyanlaştırılan bazı Türk ve Türkmenler’ hakkında
yıla hanedanın dört neslinin faaliyetlerini doldurmak
muğlak konuşur. Yine Cahen’e göre, K aresinin kurulu
açıkça imkansız.
şu ‘bunların bazıları [Türk ve Türkmenler, ilaveten bir
‘Karesinin hala muğlak olan etimolojisini araştır
Pontik karışım] Halil isminde bir adamın liderliğinde
mak da faydalıdır. Zachariadou bunun bir Türkçe isim
bir araya geldiler ve Trakya ve Misya’ya geri döndüler [me
olmadığı hipotezini yürütüyor ve ‘Kalamos’a götürüyor:
tinde aynen: yine K öprülünün hipotezi]... diğer Müslü
Katalanlar belli Türkleri Bergama’nın doğusundaki Ger
man Türklerle, Misya (yani Karesi)’dekilerle, tekrar te
me kalesinden attılar; Zachariadou, ‘beylerin [Karesi]
mas sağlayarak bir kere daha İslam katmanı içine çekil
büyük çoğunluğunun Türk isimlerine sahip olduğu’
diği’ sırada meydana geldi.
gözleminde bulunarak (s.227), köken olarak yerel (Yu
Buraya kadar Cahen’in ve onun öncülerinin çalış
nan) yer adını ileri sürer.
malarını gördük. Ancak, bir anlığına Halil figürünü bir
Eğer ‘Karesi’ gerçekten Türkçe bir isim değilse, en
kenara koyarsak, beyliğe adını veren kurucunun, Kare-
azından Türkçe’de kullanılan, belki Moğol kökenli, bir
si’nin gerçek kimliği neydi? Cahen, biraz çapraşık ola
isim/terim olabilir mi?29 Bu kesinlikle o dönem Anado
rak, bu ismin ‘gerçek kurucunun ismi olm adığını belir
lu (Oğuz) Türkçesinde yaygındı; fakat ilginçtir el-Öme-
tiyor. İsim el-Ömeri’den geliyor; Aşıkpaşazade ise yakla
ri (MSS, A, S, E) Pontik Türkçe (Kuman/ Altın Ordu/
şık 735/1335’te ölen Karesi şehzadesini ‘Karesi oğlu Aç
Kırım Hanlığı) terimi qarasu/qaracu’yu (ki muhtemelen
lan Bey’ olarak adlandırıyor.
bu bağlamda ‘bir askeri grubun ya da ordu parçasının li
Bu hanedanın şeceresini çıkarma konusunda yeni bir teşebbüs Profesör Zachariadou tarafından yapıldı;
deri’ olarak açıklanan) hatırlatan ‘Yakhshi b. Karashi’ bi çimini veriyor.
kendisi Karesi’yi Osmanlılara benzer şekilde bir gazi
Bu muhtemel Pontus bağlantısını daha da geliştir
beyliği olarak sınıflandırdı. Kendisinin kullandığı To-
mek mümkün. Zachariadou, Karesililerin ‘han’ terimini
kat’da bulunan bir erken 9-/15. yüzyıl kitabesinden kal
kullanmasını yorumlar. İlk olarak, bu varsayılan kullanışı
karak, şu şecereyi çıkarabiliriz:
sahte bir şecerenin kanıtı olarak görme eğilimi vardır: ne
Baghdı Bey, ‘hanedanın kurucusu’
de olsa, İlhanlı ve Altın Ordu hala ayaktayken hangi Ana
(=Pachymeres’de ’Pagadinus’, ‘1302 civarında bey’ [EZ]
dolu beyi Cengizvari imalar taşıyan han ünvanını kullan
I
maya cesaret edebilir? Zachariadou, Karesi efendilerince
I
ece (=hoca) ve han kelimelerinin kullanılmasının ‘bu beyli
Kalem Bey
ği diğerlerinden ayırmak için kullanılan hususiyetler gibi
(Gregoras’da 'Kalamis': ‘yanlış’ [EZ] - ve böylece sahte?)
göründüğü’ şeklinde yararlı bir öneride bulunur.
I
Bu gözlem şu sonuca varabilirsek daha da yararlı
I
hale gelir: Karesi, ya da en azından beyliği yöneten aile,
*Karesi Bey veya Han - ‘beyliğin kurucusu’
gerçekten diğer beyliklerden farklı bir kökene sahiptir. Bu ‘farklı’ köken yalnızca Pontus olabilir ve böylece (en
I
azından ortaya çıktıkları dönemde) Altın Ordu ve m uh
__________ I__________ Demir Han
temelen daha dar bir açıdan Nogay ‘O rdu’sı ile irtibatlı
Yahşi Han
dır. Bu bağlamda Karesili yöneticilerinin Demir Han ve
I
ya Yahşi Han gibi isimleri (ya da, daha muhtemeldir ki,
_____ I________ Beylerbey Yakup
kayda geçen ünvanları), Cengizvari (ya da ‘eski’ Oğuz) ve
Açlan (0.1345)
mantıklı hale gelir.
Açıkça bu şecere ya da en azından teyit ettiği kro
Zachariadou’nun belirttiği gibi, ece ünvanıyla ilgili
noloji, bütünü ile kabul edilemez. Bir kere, ‘1302 civa
olarak şu eklenebilir: ‘Karesi’de sıkça kullanıldı’ ve meş-
O S M A N II I
StYASHT
ru Osmanlı kronik metinlerinde bile Karesi kökenli uç
şeklinde ifade edebileceğimiz görüşe doğru evrilen basit
beyine (Ece Halil) verilen lakap olarak yer aldı. Gerçek
bir ‘nüve’ sunuyor.
ten de, Clauson’a göre, ‘usta’ yani hoca anlamıyla ece ke sinlikle Moğolcadan geçme bir kelimedir: bu formdaki
Bu ‘nüvenin bazı önemli özelliklerini aşağıdaki gi bi sıralayabiliriz:
belli başlı az sayıda Osmanlıca-Türkçe kelimenin (eçe,
[i} Osmanlı başlangıçta, tıpkı Karesi gibi, gayri
eçi ve eçü) hiçbirinin bu bağlamda bir manası yoktur.30
müslimdir ve dolayısıyla tanım itibariyle gazi değildir.
Khwandemir’in (sonradan W ittek tarafından ince
İzzeddin/Dobruca öyküsünün açıkça gösterdiği gibi step
lenen)31 Osmanlıların kökenini bu dönemde K ırım ’dan
geleneğinde dini bakımdan pluralist olan Pontus bölge
Anadolu’ya yapılan on bin çadırlık göçte bulan anlatısı
si Türklerinde Gaza geleneği hiç yoktur. Böylece çağdaş
(ki Karesi vakasının bozulmuş bir halini yansıtır) tartış
Bizans kaynaklarının ilk Osmanlı bağlamında ‘gaza’dan
maya açıktır. Açıkça, 1298’de Nogay ve Tokhtu arasın
ya da gaziler’den neden hiç bahsetmediği bilmecesi an
daki mücadelenin ölçüsü ve yoğunluğu, aşağı Volga’dan
laşılır hale gelir.
Tuna’ya kadar olan bütün alan boyunca insanların yayıl
[ii] Bu ‘nüve’ ya da öncül-devlet ismi bilinmeyen,
masını ve büyük çaplı hareketlerini (öyle bir süreç ki ta-
fakat ‘Pontik’ ünvanıyla ya da at(a)man rütbesiyle tanı
mamiyle kuzey-batı Anadolu içinde meydana gelen çağ
nan bir kişi tarafından yönetildi. Gerçekten de, kendisi
daşı hareketlerin gelişmesine muhtemelen engel olmuş
Bizanslı çağdaşlarınca at(a)mamn bir isim mi yoksa Un
tur) hızlandırmış olmalıdır.
van mı olduğuyla ilgilenilmeksizin tanınmıştır. Bir süre,
Karesili yöneticilerin ‘isim lerinin gerçekte Unvan
muhtemelen yirmi yıl kadar sonra Pontus akıncı lideri
ları olması ihtimali, Osmanlı devletinin kurucusunun
nin ismi Müslüman/Anadolu kültürü etkisi altında ‘Os
görünürdeki ismiyle ilgili problemlerin bir yeniden de
man’ şekline dönüşmüştür.
ğerlendirilmesine bağlanabilir. HollandalI oryantalist
Yukarıdaki yorumlardan çıkarılan bir sonuç olarak,
J.H. Kramers 1928’de yayınlanan ‘Osman kimdi?’ baş
yaklaşık 1299-1302’de Osmanlı devletinin ortaya çıkma
lıklı makalesinde bu meseleyi ciddiyetle inceledi; Haki
dığı, Pontus stepinden bir grup göçmenin (ki aslında bir
ki Müslüman (ve Arap) ismi ‘Uthman (Türkçe telaffu
akıncı grubu ya da ilerleyen bir ordunun parçasıdır) Bi-
zuyla Osman)’ın çağdaş Bizans kaynaklarında kelimenin
tinya’da belirmesinin bir ‘devlet’ olarak izah edilemeye
kökünü ortaya çıkaran bir biçimde verildiği olgusuyla
ceği, bunun ancak bu tarihten bir on (ya da en fazla yir
izah etmeye çalıştı: Yunanca çekim soneklerinden arındı
mi) yıl içinde, yani Osmanlıların tekrar tarih sahnesine
ğı zaman, Pontus askeri terimi atman/ataman ı (ki terim
çıktıkları 1315 ve 1324 yılları arasında, söz konusu ola
olarak Slav dillerine de geçmiştir ve Pontus stepi/Ukray
bileceği düşünülebilir. 1320’lere kadar, bu grup siyasi
na’nın Büyük Ordu sonrası Kazak siyasi sistemleriyle
kültür ve dini yönelim açısından ilişkide olduğu Anado
ilişkili olarak ‘hetman’, ‘Kazak büyüğü’ olarak İngilizce
lu (ve Müslüman) beyliklerinin rengini aldığı zaman, bir
leştirilmiş biçimi gayet iyi bilinir) çok yakından andırı
tarihsel varlık olarak Osmanlı beyliğinden söz edebiliriz. Bu öncül-Osmanlı devletinin yaşadığı tarihsel ge
yordu.32
lişme sürecinin Karesi ile paralel gitmiş olduğu gözükü
IV
yor; Zachariadou’nun haklı olarak işaret ettiği gibi, er Bu makale, daha ileri bir tartışma husule getirmeyi
ken Osmanlı tecrübesinin Karesi ile çok sayıda ortak
amaçlayan işlevsel bir hipotez olarak, erken Osmanlı
noktalar taşıdığı ortaya çıkıyor. Bu manada, Karesinin
devletinin yaklaşık 1298-1300 (1304’tetı yukarı bir ta
nihai massedilmesi iki aynı şeyin, şimdiye kadar sanılan
rihte değil) yıllarında batı Pontus step bölgesi (Kırım ve
dan daha derin bir seviyede, birleşmesi olabilir. Bu bağ
Dobruca arasındaki topraklar olarak bilinen ve bir bölü
lamda, ‘Osmanlı’nın Trakya’yı ve güney-doğu Avru
münde bir kaç on yıldır Nogay ulusunu. barındıran böl
pa’nın civar bölgelerini fethinin ilk aşamalarında Karesi
ge) içinden gelen tamamen farklı kökenlere sahip Türk
(ve nihai olarak Pontus) kökenli kişilerin oynadığı ‘öncü
unsurlardan oluşan bir topluluk tarafından kurulduğu
rol’ tesadüf olamaz.
O S M A N II I
SİYASET
Getirilen öneri şu: Imber’in ‘kara deliğini doldura
juyla Hülagü’nün soyu arasındaki durmak bilmeyen sa
bilmek için Osmanlı devleti (ki hiç şüphesiz Anadoluluy
vaşı son defa olarak bitirmeyi amaçlıyordu. Tasarının ya
du ve daha sonra kendini bu ortama iyice yapıştırmak
pılması kritik bir dönemin sonu oldu: Üçüncü Altın Or-
için rivayetler ve efsaneler icat etti) ve Osmanlı ‘nüvesi’
du-İlhanlı karşılaşmasının meydana geldiği Boğazlar ve
(ki Pontik, Anadolulu olmayan ve gayrimüslim bir köke
civarında, hem Asya hem de Avrupa kıyılarında, Altın
ne sahip olduğu öne sürülebilir) arasında bir ayrıma git
Ordu yanlısı tampon ya da uydu devletler kurulmasının
mek yararlı olabilir. Colin Imber’in Anadolu geleneği ile
belli amacı vardı.
birlikte geçerli olan ‘kara delik’ kavramı Osmanlıların
Osmanlı ‘nüvesi’nin kuzey-batı Anadolu’da takriben
kökeni hakkında daha radikal bir teori ile izah edilebilir:
1299 yılında ortaya çıkmasının nihai önemi, birbirine
bu teori hakkında ilk fikirler üç çeyrek yüzyıl önce Hu-
rakip olan Altın Ordu ve İlhanlı büyük güçleri arasında
art tarafından ortaya kondu. Kesinlikle doğrudur ki, Os-
ki üç karşılaşmanın en kritiği olan, kendi aralarında ve
manlı ‘nüvesi’ ya da öncül-devleti kesin biçimini, son ve
kendi içlerinde açık savaş yaşadıkları bir dönemde mey
geçici ‘cihanşümul Moğol barışı’nm bitişini önceleyen,
dana gelmesidir. Bu Moğol hanedan rekabeti bağlamın
Müslüman olmayan Altın Ordu ile Müslüman İlhanlı
da, Bizans ve onun (bütün tarihçi kuşaklara göre erken
arasındaki kısa süreli açık savaş (1296-1304) döneminde
dönem Osmanlı tarihi için çok önemli bir belirleyici
aldı. Bu dönem kuzey-batı Anadolusu’nun küçük dünya
olan) ideolojik kurumlan aslında az bir öneme sahipmiş
sı dışında, Nogay ve Tokhtu arasında Altın Ordu’da üs
gibi görülebilir. İlhanlı-Altın Ordu çatışmasına sahne
tünlük için yapılan son mücadeleyle, bunun 1299’da
olan ve Boğaziçinden Kafkaslar yoluyla Harezm’e kadar
Tokhtu lehine sonuçlanmasıyla, ve 1304’te Moğol impa
uzanan kavis üzerinde oynanan büyük oyunda, Bizans ya:
ratorluğunun tekrar biraraya gelmesi için yapılan kısa
da Karesi ve Osmanlı öncül-beylikleri -b u makalenin de
ömürlü tasarıyla şekillendi. Büyük Moğol Hanı Temür
başlığı olan Bitinya’lı Atamanlar- tesadüfi oyunculardan
himayesinde taa Pekinde hazırlanan bu tasarı Jochi ulu-
başka bir şey olmayabilir.
1
Colin Imber, 'The legend o f Osm an Gazi’, in Elizabetlı Zaclıariadou (ed.),
1981); İngilizce tercümesi (tr. and ed. Gary Leiser), The origins o f the Otto
The Ottoman emirate, 1300-1389 (Halcyon Days in Crete, I. A Symposium
man Empire (Albany, N.Y., 1992).
held in Rethym non, IL-13 January 1 9 9 0 , s.6 7 -75, s.7 5 ’de.
9
2
Ibid.
3
H alil İnalcık, ‘Osm an Glıazi’s siege of N icaeaan d the baccle ofB aphaeus’,
4
10
ya çıkışm a yol açan nüfus baskısında, M oğolların Anadolu Selçuklu dev letine saldırısı ve bunun sonucunda bu devletin vassal statüsüne in d iril
lin Heywood and Colin Im ber (ed.), Studies İn Ottoman History in homur o f
m esini baş faktör olarak görm e eğilim indedir. W ittek , Osm anlı devleti
Professor V. L Menage (İstanbul, 199^), s. 139-156.
nin gerçek kuruluşunda M oğol unsuruyla ilgili herhangi bir i htim aü gör m ezlikten gelir.
Krş. ö z e llikle înalcık’ın değerlendirm esi (“Osm an G lıazi”, s.9 7 ’nin d ip 11
the Early O ttom an State’, Die Welt des Islams, xxxviii/3 (1998), s,386-405;
lenlerden başka bkz. Aldo G allotta, ‘II "m ito oguzo” e le origine dello sta-
ibid., ‘The Frontier in O tto m an History: O ld Ideas and N ew M yths’, in
to ottom ano: una riconsiderazione’ (s.41-59) ve Elizabetlı A. Zachariadou,
Daniel Power and N aom i Staııden (ed.), Frontİers in Qjıestion: Eurasian Bor-
‘The em irate o f Karası and th at o f the O ttom ans: two rival states’ (s.225-
dcrlands, 100-1700 (London and New York, 1999), s.228-50. 12
Peter Jackson, ‘From U lus to Khanate: the M aking o f the M ongol States,
13
Özellikle bkz. Georges I. Bratianu, La rner noire des origines â la conqete otto
Om eljaıı Pritsak, ‘Two m igratory m ovem ents in the Eurasian stepe in the
C .1 2 2 0 - C .1 2 9 0 ’,
9 t h - l l t h centuries’, Proceeditıgs 26th International C ongress o f Orientalists,
man (Monachii, 1969), s. 185 vd. Romanyalı tarihçi D r V. Ciocaltan’ın me
Turco-M ongolian m onarchic traditioıı in the O tto m an Em pire', Harvard
seleye yeni bir ışık tutm ası beklenebilecek olan son çalışmasını henüz göre m edim: Mongolii si Marca Neagra în secolelc X III-X IV (Bucuresti, 1998).
Rudi Paul Lindner, ‘H ow M ongol were the early O ttom ans?', in Reuven
14
Nogay için tek m onografik çalışma, N . I. Veselovskİy, ‘K han iz tem nikov
A m itai-Preiss and David O. M organ (ed.), The Mongol Empire and its Le-
Zolotoİ Ordy: N ogai i ego vrem ya’, Zapisk, Rossisk. Akad. N a u k , 8th ser.,
£
xiii/6 (Petrograd, 1922); N ogay’ın kariyerinin bir özeti için krş. B. Spu-
Boston-K öln, 1999), s. 282-9; ibid., ‘B eginning O tto m an H istory’, in
ler, Die Goldene Horde: Die Mongolen in Russland, 1223-1502 (Leipzig,
Colin Heywood and Colin Im ber (ed.), Studies in Ottoman History iri Hom
1943), s.56-81. George Vernadsky, The Mongols and Russia (New Haven,
ur of Professor V L. Mcnage (İstanbul, 1994), s.199-208. 8
The Mongol Empire and its Lcgaey, s. 1 2 - 3 8 .
Ncw Delhi, 1964 iN ew D elhi, 1968), ii, s. 157-63; Joseplı Fletcher, T h e
Ükrainian Studies, iii-iv (1979-80), s.236-251. 7
Colin Heywood, ‘A Subterranean H istory: Paul W ittek (1894-1978) and
G irit sempozyumu bildirileri arasında yukarıda d ipnot I ve 2 ’de bahsedi
2 3 6 ).
6
W ittek , 13. yüzyıl sonunda batı A nadolu’da T ü rk m en beyliklerinin orta
ibid., s.78-99; idem, ‘How to read ‘Ashık Pasha-Zade’s H istory’, in: Co
notu). 5
Lindner, ‘How M ongol were the early O ttom ans?’, s.282-3.
1953), s .l7 4 -8 9 ’da da değerli gözlem ler var.
M ehmed Fuad K öprülü, Les origines d t t empire ottoman (Paris, 1935). Türk-
15
çesi: Osnıanlı İmparatorluğu’nını kuruluşu, ed. O . F. K öprülü (İstanbul, OSM ANLI
Nogay’m ne zaman doğduğu belli değil: m uhtem elen 1220 kadar erken bir tarih olabilir; ö lü m tarihi olan 1299’da ‘çok yaşlıydı.
m
SİYASET
16
Böyle, Successors, s.125 ve s.113-14.
17
Raşideddin tarafından söz edilen bu üç g ru p m uhtem elen, M oğol öncesi
26
H u a rt’m makalesi şurda zikredildi: Elizabeth A. Zachariadou, ‘Religious Dialogue between Byzantines and Turks during the O tto m an Expansİon’,
dönem de iki gruba ayrılmış ve D inyeper n ehrinin hem orta hem de aşağı
in B. Lewis and Ft. N iew öhner (edd.), Religionsgespracbe im Mittelalter (=
kısım larında yerleşik ‘vahşi olm ayan’ Polovstiler olarak da bilinen, K u
Proceedings 25. W olfenbuttler Symposîon), (W iesbaden, 1992), s.289-
m alılardır. N ehrin sağ yakasında (bu bağlam da Raşideddin tarafından bahsedilmeyen) It-obalı/Ic*oba ve U rusoviçi/U rus-oba (yani ‘O ru s’); sol yakasında ise U lahobalı/U laheviçi ve Burç-obalı/Burçeviçi vardı. Raşided-
304, s.301, d ip n o t 52. 27
H u art, loc. cit.
28
Cl. Cahen, ‘Karası', E I(2), iv, 627-8.
29
B unun bir M oğol terim i olup olmadığı m erak konusudur. Türkçe açım
30
Clauson, Vrc-ÎŞtb-century Turkisb, s.20.
din'de m uhtem elen K H R T /K H R B ’ye dönüştü. (Bkz. Peter B. Golden, ‘The Polovci D ikii', Harvard Ukrainian Studies, iii-iv (1979-80), i, s.267-
lanması olan KRS hiçbir ipucu vermiyor.
68. (Böyle son okunuşu ‘belki L H W T biçim indeki *Lahut, yani Polonya lI la r ,
kelim esinin bozulm uş halid ir’ şeklinde izah ediyor ki bana hiç m u h
temel gözükmüyor.)
31
P. W ittek , ‘Yazıjıoghiu ‘Ali on the Chriscian Turks o f the D obruja’, B S0AS, xiv (1952), s.639-668.
18
Vernadsky, Mongo/s and Russia, s. 164.
19
Ibid.
20
K öprülü tercümesinde (Origins, s. 3 5) Lesier tarafından düşülen şerhte yan
tıp k ı basımı: idem ., Analecta Orientalia. Yunanca biçim leri için bkz. Gy.
lışlıkla ‘A ltın O rda’nın hüküm d arı’ şeklinde tanım landı.
M oravcsik, “O sm an’, Byzantinoturcica; at{a}man için bkz. Sir Gerard
E. A. Zachariadou, ‘Observations on some Turcica o f Pachymeres’, Revue
Clauson, A Dictionary o f pre-tbirteenth-century Turkisb (Oxford, 1972);
21
32
J. H . K ram ers, ‘W er w ar O sm an?', Açta Orientalia, vi (1928), s.24 2 -2 5 4 ,
de Ûtudes Byzantines, xxxvi (1978), s.262-264.
M ax Vasmer, Russiscbes etymologiscbes WÖrterbuch (H eidelberg, 1953), i,
22
Zachariadou, s. 264.
s.31. İlg in ç b ir şekilde, eski R usça'da 1294 tarih in d e ilk kullanılışı va-
23
Ibİd. Bu iki terim o dönem Bizans kullanılışında, daha sonraki Avrupa
taman şeklindedir. (Vasmer, loc. cit.). Louis Bazin (‘A n tiq u ite m econnu
uygulam asına ters bir şekilde, eşanlamlı olarak görülm edi.
d u titre d ’A tam an ’, H arvard Ukrainian Studies, iii-iv (1 9 7 9 -8 0 ), i, s.6 2-
24
Ibid.
70) at(a)man = O sm an tezini ele alır ve son çalışm aları (sonuçlarını sa
25
Cl. H uart, Xes origiııes de l’em pire o tto m a n , Journal des Savanis, N .S. V,
dece M oravcsik’in m alzem esine dayandırm asına rağm en) eleştirerek red
XV ( 1 9 1 7 ) , S .1 5 9 - 1 6 1 .
deder.
SİYASET
SELÇUKLULAR, MOĞOLLAR VE OSMANLILAR ARASINDA PROF. DR. RUDI PAUL LINDNER UN1VERSITY O F M IC H IG A N , D EPA R TM EN T O F H İSTO RY / A.B.D.
u kısa makalenin amacı Osmanlı tarihinin ku
bulunmaktadır. 20 yıl önce bir kolleksiyoncu karar ver
ruluşuyla ilgili kaynakların çalışılmasındaki
diğinde, sadece Avrupa ve Amerika piyasasına gelen ma
bazı imkanlara ve varolan sorunlara işaret et
teryale dayanarak Sultan I. Mesut’tan Keykubat IH’e ka
mektir. Başlangıç olarak, halihazırda farkında olduğu
dar olan dönemin paralarını kapsayan bir kolleksiyon
muz aysbergin sadece görünebilen parçasıdır. Fakat asıl
oluşturabilirdi ve Hicri 595 ila 702 yılları arasında kesi
büyük parça suyun altında yatmaktadır. Burada ben İs
len gümüş dirhemlerin hemen hemen tamamını da satın
tanbul ve Ankara’daki arşivlerde bulunan yayımlanma
almak aynı biçimde olasıydı. Bu örnek bize bu serilerin
mış bir takım belgeye değinmekteyim. Bu belgelerin
boyutları ile ilgili bir fikir vermektedir.2 Yüzyılın sonu
büyük çoğunluğu, XV. yüzyılın geç dönemlerine ait ol
na doğru darphanelerin toplam çıktısı artmamakla ve
makla beraber, bunlar bürokratların erken dönemlerin
gerçekte azalmakla birlikte, sayıları artmakta, Hicri
koşullarıyla ilgili düşüncelerini elde etmede bize büyük
699’da da en yüksek miktara ulaşmaktadır. Aynı şey
oranda yardımcı olmaktadırlar.1 Şimdilik halihazırda
Anadolu’da İlhanlılar adına kesilen sikkeler için de ge-
ulaşılabilen kaynaklara bir bakalım.
çerlidir. Hicri 699, kendisinden sonraki dönemin daha az
En ilginç araştırma yollarından bir tanesi Selçuklu,
miktarlarına göre büyük bir yıldır. Bu sikkelerin yüksek
İlhanlı ve erken dönem Osmanlı tarihi arasındaki bağ
oranda gümüş içerdiklerini ve Mısır’ın çağdaş sikkelerin
lantılarla ilgilidir. Geç dönem Anadolu Selçuklu tarihi,
den daha saf olduklarını da eklemek gerekmektedir.
uzun ve saygın bir tarih yazma geleneğine sahip bulunan
Eğer bunları erken dönem Osmanlı madeni parala
İran’lı bürokratların az sayıdaki çalışmalarını içermekte
rıyla karşılaştırırsak, gösterebileceğimiz çok az şeye rağ
dir. Buna ek olarak İlhanlılar için Rashid al-Din’iıı bü
men Orhan’ın iktidarı öncesiyle arasında kesin bir farklı
yük çalışması vardır. Diğer yandan ilk Osmalı kronikle ri bu geleneğin dışında kalmaktadır ve çalışmaları ağır
lık görürüz. Okuyucu, Selçukluların bir sultanlık idare
lıklı olarak kendisinden önceki yazarlara dayanan Ke-
ettiklerini, Osmanlıların ise sadece bir beylik kurdukla
malpaşazade’nin eserine denk bir çalışmaya XVI. yüzyıla
rını, böyle bir kıyaslamanın adil olmayacağını söyleyerek
kadar rastlayamamaktayız. Anonim kroniklerin yazarları
itiraz edebilir. Özellikle Osman hiçbir gümüş kaynağını
ise ne ibn Bibi ve Aksarayi ile aynı sınıftadırlar ne de bu
kontrol etmiyordu (çeşitli Anadolu Selçuklu kesmeleri
geleneğe benzemeyi arzu eder görünmektedirler. Sonuç
nin madenleri, Maden Lü’lü’e gibi, akla getirmesine rağ
olarak, erken dönem Osmanlı yazarları ile yerini aldıkla
men), dolayısıyla geç döneme kadar madeni paralardan
rı gelenek arasında amaç ve işlevsellik açısından ilginç
fazla bir şey beklememeliyiz denilebilir. Bunlar akla yat
bir boşluk bulunmaktadır. Bu iki farklı yapıyı tamamla
kın itirazlardır, fakat cevap olarak ben geç dönemlerinde
ma görevi daha yerine getirilmeyi beklemektedir.
Selçuklular’ın oldukça zayıf bir yapıyı idare ettikleri ( bu
Bu kurumlar arasındaki ilgi çekici diğer boşluk pa
Hicri 699’daki Osmanlı “bağımsızlığı” efsanesinin ko
rasaldır. Elimizde çok miktarda Anadolu Selçuklu parası
laylıkla kabullenilmesinin de sebebidir), Osmanlılar’ın
OSM A N LI
m
SİYASET
topraklarının önemli ticaret yolları üzerinde olduğu ve
çobanlar olduğu iddiası bir hayal midir? Kısaca, erken
bu dönemde komşu beyliklerde gümüş para basımının
dönem Osmanlı tarihi ile ilgili soruların bir coğrafyacı
bulunduğu gerçeklerini vurguluyorum. Burada yine Sel
nın bakış açısıyla incelenmesi gerekmektedir. Toprak
çuklu idaresi, İlhanlı hakimiyeti (overlordship) ve Os-
bizler için önemli bir kaynak olarak beklemektedir.6
maıılı kurumunun (enterprise) oluşumu arasında bir ko
Arazi üzerinde ne bulunmaktadır? Erken dönem
pukluk gözükmektedir.3 Dolayısıyla araştırmacıların
Osmanlı nesillerinin oluşturdukları kurumlar hakkında
önünde duran bir görev de bu boşluğu doldurmak ve er
ne söyleyebiliriz? Oluşturdukları bu kurumlar onlar için
ken dönem Osmanlıları tam olarak zamansal mekanına
ne ifade etmektedir? Buralarda ileride yapılacak araştır
oturtmaktır. Osmanlılar bir boşluktan tarih sahnesine
malar için büyük um ut vaadeden bir durum bulunmak
çıkmadılar.
tadır. Fikir verici çalışmalardan, akılda tutulması gere
Erken dönem Osmanlı tarihi için en temel kaynak
ken bir tanesi Viyanalı araştırmacıların ürettikleri yüzey
topraktır. Pofesör Louis Robert’ın coğrafya olmadan tari
sel incelemelerden elde edilen ve büyük miktarda malze
hin olamayacağı klişesi sürekli olarak akılda tutulmalı
me içeren Tabıda Imperii Byzantini'n'm ciltleridir. T IB ’in
dır. Osmanlı tarihinin ilk yıllarının iklim ve genel görü
son ciltleri Paplılagonia ve Firigya’yı içermektedir ve Bi-
nümü, özellikle erken dönem Osmanlı kayıtlarının coğ-
tinya üzerine bir çalışma da Fransız ekibinden beklen
rafik bakımdan test edilmesi açısından daha yakından ça
mektedir. Büyük Bizans yapıları tanımlanmıştır fakat
lışmayı gerektirmektedir. Profesör Clive Foss bir çalış
küçük yapılar yok olmadan önce ayrıntılı biçimde bu
masını bu alanda yapmıştır. Elde ettiği sonuçlar gerçek
lunmalı, sınıflandırılmalı ve incelenmelidir.7 1929’da
ten ilgi çekicidir ve muhtemelen Orta Çağ Anadolu coğ
Taescher ve W ittek tarafından ifade edildiği üzere, dep
rafyasının tarihsel olarak çalışılması yönünde başkalarını
remler ve Yunan-Türk savaşı birçok ortaçağ yapısını yok
da teşvik edecektir.4 Yapılması gerekenleri gösterme açı
etmiştir. Fakat yine de bu alanda incelemeleri devam et
sından, Lindner’in çalışması örnek olarak alınabilir.
tirebilmek için yeterli kaynaklar bulunmaktadır. Vakıf
Lindner, erken dönem Osmanlı kroniklerini, özellikle
belgeleri, Eskişehir ovasında zamanında neler bulundu
Anonim Kronikleri ve Aşıkpaşazade’nin değerlendirme
ğuna dair kanıtları sağlamaktadır. Erken dönem Osman-
lerini izleyerek Ertuğrul ve Osman’ın takipçilerinin, ara
lı binaları ile ilgili olarak, bir mimarlık tarihi şaheseri
larında birçok göçebe çobanın da bulunduğu, yaşamları
olan Ayverdi’nin büyük incelemesi bulunmaktadır.8 Eski
nın en azından bir kısmını koyun güderek geçiren aile
fotoğrafları, arşiv belgeleri ve ölçümleriyle bu çalışma
lerden oluştuğunu ileri sürmektedir. Bu iddiayı destek
mükemmeldir. Bütün olası yapıları tespit etmesi ve Türk
ler biçimde sadece kışlakların ve yaylakların nerelerde
akademisyenlerince yayınlanan güncel çalışmaların onun
bulunduğunu belirten metinler bulunmaktadır.5 Fakat
üzerine inşa edilmiş olması bu çalışmanın büyük ama tek
bu yeterli kanıt olamaz. Çoban açısından bu yerler ve
meziyeti değildir. Bu çalışmanın incelenmesinde, bazı
bunlar arasında izlenilen yollar bir anlam ifade etmekte
^binaların belirtildiği döneme ait olmadığı ve orijinal ya
midir? Belirtilen yaylaklarda bulunan otlaklar Söğüt’e
pıların saptanabilmesinin sadece inşa tekniklerinin ay
yakın hatta Söğüt civarında yer alanlardan daha üstün
rıntılı bir biçimde çalışılması ile olabileceğinin akılda
durumda mıdırlar? İzlenilen yolun kendisi göç eden hay
tutulması önemlidir. Bu, duvarcılık tekniklerini ve ön
vanlar için yeterli Otlaklar sağlamakta mıdır? Mevsime
cülüğünü Profesör Peter Kuniholm’un yaptığı dendroch-
bağlı göç için kullanılan yerlerden biri olan Bilecik niçin
ronological tarihleme amacıyla ahşap kalıntılarının çalı
yoldan bu kadar uzaktadır? Çobanlar için en iyi çözüm
şılmasını da içerecektir.9 Ne yazık ki Söğüt yakınlarında
olamayacak yolların ya da otlakların seçilmesinde siyasi
Karakeçili tarafından yapılan yıllık kutlamalar hakkında
ya da askeri tercihlerin zorlaması var mıdır? Tüm bunlar
kasabanın kendisi ve oradan geçen yolların tarihçesi hak
Lindner’in önceki çalışmasında cevaplandırılmadan bıra
kında bildiğimizden çok daha fazlasını bilmekteyiz. Er
kılmış sorulardır ve beni başka bir soruyu daha sormaya
ken dönem Osmanlı tarihine mimari katkı daha fazla in
zorlamaktadır: Tarih yazıcılarının bu ailelerin göç eden
celemeleri gerektirmektedir.
O SM A N 1.1
SİYASET
Binalarda nadiren tarihsel olarak önemli kitabeler
yanı sıra şehri muhasara altına da almışlardır. Bu sikke
bulunmaktadır. Anadolu’da XIII. yüzyıl sonları ve XIV.
nin Osman'ın bağımsızlık statüsünü nasıl aydınlatabile
yüzyılın başlarından kalma İslami kitabelerle ilgili karşı
ceği ise kısaca daha sonra değineceğimiz diğer bir soru
laştırmalı bir çalışma çok faydalı olacaktı, çünkü böyle
dur.
bir çalışma en azından erken dönem Osmanlı tarihinin
İkinci sikke Kütahya yakınlarındaki defineye aittir
en bilinen kitabelerinin daha geniş ve muhtemelen daha
ve 1301 tarihini taşımaktadır. İlhan Gazan Mahmud adı-
uygun bir çerçeveye oturtacaktı. Bu özel kitabeler konu
nadır ve üzerinde Hicri 699 tarihinin yanında darphane
suna daha sonra tekrar döneceğiz. Kitabeler bize hamile
olarak Söğüt adını taşımaktadır. Bu aynı yıl Anadolu’da
rinin kendileri ve işleri hakkında bilmemizi istediklerini
bulunan İlhanlı paralarındandır.15 Hicri 699 tarihi bize
söylerler ve bu kitabeler orjinal yerlerinden çıkartılsalar
Osmanlı’nın kuruluşunun 700. yıldönümü olan 1999’u
ya da kendilerinden sonra gelen kitabeler eskiden kulla
hatırlatmaktadır. Tıııe bu sikkenin niye yeni bağımsız
nılanların yerini almış olsalar bile bize uzun süren bir dö
olmuş Osman’ın adını değilde İlhan adını taşıdığı soru
nemin entellektüel tarihine doğrudan ve kısa bir bakış
labilir. Buna verilecek cevap belirtilen tarihte Osman’ın
sağlayacaktır. Bu kitabelerin yoldan geçenlerin çoğu ta
gerçekten bağımsız olmadığı ya da eğer Selçuklular’dan
rafından okunamıyor olması gerçeği yine de bunların de
bağımsız ise onu doğuya bağlayan daha büyük bir hükü
ğerini azaltmamaktadır. Anadolu’nun şehir ve kasabala
metin var olduğu olacaktır. 16
rında birçok yerel tarihçi Max van Berchem ve Halil Ed-
Varolan sikkelere yöneltilecek daha yakın bir dik
hem’in ayak izlerini takip ederek kitabeleri kopyalama,
kat, kroniklerin dışarıda bıraktığı konulara gerçek an
fotoğraflama ve yayınlamada mucizeler gerçekleştirmiş
lamda nüflız edilebilmesine yardımcı olacaktır. Burada
lerdir. Artık analiz ve sentezlerin yapılabilmesi müm
İlhanlı sikkeleri önemli bir rol oynamaktadır. Akşe
kündür.10
hir’de, Ankara’da, Ladik’te, Beyşehir’de muhtemelen Eğ-
Kitabeler arasında elbette sikkelerin üzerindekiler
ridir’de ve kesinlikle Afyonkarahisar’da Gazan Mahmud
de yer almaktadır. Orhan dönemi sikkeleri daha önce ça
adına kesilmiş sikkeler vardır. Yapı Kredi koleksiyonun
lışmaya konu olmuştu, fakat erken dönem Osmanlı sik
da Bergama’da Olcaytu adına kesilmiş bir sikke de bu
keleri daha ayrıntılı biçimde araştırma konusu olmaya
lunmaktadır.17 Bunların bir kısmı yakında bağımsızlaşa
değer. İbrahim Artuk tarafından basılan sikke aynı nes
cak olan yöneticilerden kaynaklanmaktaydı, fakat İlhan-
lin Selçuklu, İlhanlı ve ilk beyliklerinkilerden farklı ola
lılar’ın nüfuz ve prestijlerinin batıda çok uzaklara kadar
rak kendine özgüdür.11 Üzerinde Osman’ın ismi olan ve
ulaştığına da hiçbir şüphe yoktur. Bu Olcaytu’nun fer
yukarıda belirtilene benzemeyen diğer bir sikke de
manının Adapazarı’na kadar ulaştığını belirten modern
Londra’da özel bir kolleksiyonda bulunmaktadır.12 Bu
Bizans kroniği Pachymeres’de de gayet açıktır.18
sikke geç Selçuklu ve modern İlhanlı dirhemlerinden
Belirtmek istediğim nokta, sikkeler üzerine yapıla
farklı olarak üzerinde darphane adı ve tarih taşımamak
cak bir çalışmanın Osmanlı tarihinin erken dönemleri
tadır.13
nin yeniden inşa edilmesi girişimlerinde merkezi oldu
Bu iki sikkeyi herhangi bir modern para basım ge
ğudur. XIII. yüzyıl Anadolu dirhemlerindeki gümüş içe
leneği içerisinde değerlendirmek zor olmakla beraber
riği oldukça yüksektir ve çıktının büyük olduğu gözük
vurgulanmaya değer başka sikkeler de bulunmaktadır.
mektedir. Sadece Selçuklu darphaneleri arasında isimleri
Bunların ilki darphane olarak küçük bir batı Anadolu
gümüş madenleri ile bütünleşmiş Bayburt, Gümüş (aynı
şehri olan Bursa’nın adını taşıyan ve İlhan Olcaytu adına
zamanda Gümüşpazar), Lü’lü’e, Maden, Ma’denpazar,
saltanatının son dönemlerinde kesilen gümüş sikkedir.14
Ma’den Derbent, Ma’denşehir, Samasur, Samsun ve Sarı-
Bu sikkeyi nasıl anlayabiliriz? Osmanlılar Bursa’ya ida
kavak sayılabilir. Bu darphanelerin bazılarının yerleri ha
reci olarak 1326’ya dek girmemişlerdi. Fakat kanıtlarına
len bilinmemektedir. Ama özellikle sikkeler üzerine ya
halen rastlanabileceği üzere bu tarihten önce birkaç yıl
pılacak daha ayrıntılı bir çalışma bu isimlerin bazılarının
haraç toplamışlar ve şehir etrafında ordugah kurmanın
aynı madene ait olduğunu gösterecektir. Fakat bu konu-
OSM A N LI I
SİYASET
yu Osmanlıların siyasal varlıklarının yükseldiği dönem
kan’da diğeri İstanbul Arkeoloji Müzesinde yer alan iki
de ve öncesinde Anadolu’da büyük miktarda gümüş üre
elyazması mukayese edilene kadar bu edisyonda, metin
tildiğini söyleyerek kapatmak akla yatkındır. Dahası
leri biraraya getirmede kullanılan metod belirsizdi. Bili
Anadolu Selçukluları’nın düşüşünü takiben beyliklerin
nen ve akademik literaratürde sıralanan elyazmalarının
kurulduğu ve İlhanlı otoritesinin hakim olduğu dönem
ötesinde diğer bir elyazması da Zagreb’de bulunmakta
de çeşitli sikkelerin yerel pazarlarda hiçbir zorlukla kar
dır.20 Dolayısıyla Aşıkpaşazade’nin mantığını tatmin
şılaşılmadan kullanıldığını ve bunun sonucunda benzer
edici bir biçimde anlamaktan uzağız.
özellikler ve standart ağırlığa sahip bir sikke rejiminin
Elbette ki bu dönemi anlamamızı sağlayacak başka
oluşmaya başladığını görmekteyiz. Osmanlılar da bu sik
yazılı çalışmalar da bulunmaktadır. Fetih çağının kahra
kelerin kullanıldığı pazarların ya da toplulukların dışın
manları ve çeşitli tarikatlarla bağlantılı hatırı sayılır
da kalamazlardı. Her ne kadar kolleksiyonlardan ve satış
miktarda literatür bulunmaktadır. Bu metinler, yazıldı
kataloglarından bunları keşfetmek zaman ve sabır iste-
ğı ortamlar, bunların yazılış şekilleri, takip edenlerin ih
mekteysede sikkeler üzerlerinde daha ayrıntılı bir biçim
tiyaçları dikkate alındığında ve bunlarda yer alan olaylar
de çalışılmayı hak etmektedirler.
arasındaki tarihlemenin güvenilir olmadığı bilindiğinde,
Arazi, bina, yazma ve sikkelerden yazılı kaynaklara
kitabeleri tartışırken belirttiğim entellektüel tarihle il
döndüğümüzde aşina olduğumuz bir alana varmaktayız.
gili daha fazla bilgiye ulaşmada yardımcı olacaklardır.
Erken dönem Osmanlı tarihi üzerindeki son tartışmala
Bunlara ek olarak bazı resmi kaynaklar da vardır. Fakat
rın çoğunluğu eski Osmanlı kroniklerinin değerlendiril
bunların, en azından Profesör Colin Imber’ın gözünde
mesine dayanmaktadır. Aynı zamanda, bu kroniklerin
bağımsız bir değeri olmadığı sadece Hanefi yasası olan
metinlerinin ve elyazısı geleneğinin"hem kendi içinde
cihadın derlemesi olduğu da akılda tutulmalıdır.
hem de birbirleri ile olan ilişkileri üzerinde çalışılması
Osmanlı yazın kaynaklarının hiç bir zaman okuyu
nın önemli olduğu tartışması hala hüküm sürmektedir.
cu ve yorumlayıcı bulma güçlüğü çekmediklerini düşü
Anonim kroniklerle Oruç ve Ruhi metinleri arasındaki
nüyorum, bunlar daima heyecan verici olmuşlar ve iyi
ilişki tam olarak bilinmemektedir ve anonim kroniklerin
aktarılmıştır. Burada, Arap dili kaynaklarından biri olan
metinleri eleştirel bir biçimde ele alınmalıdır. İkinci bir
ibn Batuta’nın gezi hikayelerinin başarılı bir biçimde ça
örnek olarak, Profesör V. L. Menage’nin Aşıkpaşaza-
lışılmışken (İngilizce’ye iyi çevrildiği için muhtemeldir)
de’nin metinlerinde yer alan bazı parçaların, geleneği ge
diğer tarafta al-’Umari’nin risalesinin Anadolu coğrafya
riye XIV. yüzyıla kadar giden Yahşi Fakih’den alındığını
sı üzerine olan bölümünün benzer ilgiyi çekmediğine
yıllar önce ortaya çıkarması verilebilir.19 Fakat bu gele
işaret etmek istiyorum.21 Bu kaynakta ekonomik tarih ve
neğin yeri hala belirsizdir ve Aşıkpaşazade’nin aldığı
ticaret ilişkilerinin çalışılması ile ilgili olarak, sadece Os-
parçaların ne kadarını ne derecede değiştirdiği açık de
manlılar açısından değil aynı zamanda diğer beylikler ve
ğildir. Ek olarak Aşıkpaşazade’nin yıllar içerisinde hika
bunların Abu Sa’id hükümetiyle ilişkileri konusunda da
yesini ne kadar geliştirdiğini ve Friedrich Giese tarafın
çok miktarda bilgi bulunmaktadır.
dan yapılan standart baskısının yetersiz sayıdaki el yaz
Daha ayrıntılı bir çalışmaya imkan vereceği için
malarına dayandığını da bilmek zorundayız. Bir türlü
önermek istediğim son grup metinler Bizans İmparator
dinmeyen elyazmaları üzerindeki tartışma da henüz ta
luğu kaynaklılardır. Burada değerlendirilecek olan örnek
mamlanmamıştır. Dietrichstein elyazması sahibinin ölü
George Pachymeres’in modern kroniğidir. Bize Osman
münden sonra yapılan mezatta yer almadı ve bu kollek-
ile Bizans kuvvetleri arasında 1302’de yapılan Bapheus
siyon dağılarak kayboldu. Fakat birkaç yıl önce sağlam
savaşı üzerine geniş bilgiyi sağlayan Pachymeres’tir.
olarak tekrar piyasaya çıktı ve Berlin’li Klaus Schwarz ta
1947’de Arnakis bu savaşın Osmanlı kaynaklarında ka
rafından satın alındı. Araştırmacıların çoğu son dönem
yıtlarının olmadığını göstermiştir fakat manzara Baphe-
lere kadar ulaşılması daha kolay olan Ali tarafından bas
us’un Osmanlı kaynaklarında da olması gerektiği yönün
kısı yapılan edisyonu kullanmaktaydılar. Fakat biri Vati
dedir.22 Bapheus’un İzmit yakınlarında olduğu ve hatta
O SM A N L I I
SİYASET
savaşın şehirden dahi görülebildiğinin fakat buna rağ
bütüncül olduğuna inanmaya imkan olmamakla birlikte
men bahsedilen savaşın Osmanlı kroniklerinde yer alma
verilen taahütlerdeki sapmalar üzerine yaptığı açıklama
ması bu tür çabaları sonuçsuz bırakmaktadır.23 Osmanlı
lar onu en iyi yere yerleştirmese de dikkate değer bir yer
tarihçilerinin XV. yüzyılın rivayet ve geleneklerini mo
sağlamaktadır.30
dem Bizans gözlemcileri gibi algılamaları ve aynı fikri
Bu iki örnekte Bizans kaynakları Osmanlı tarafında
paylaşmaları için hiçbir açık sebep bulunmamaktadır.24
bulunamayacak kıymetli bilgiyi sağlamaktadır. Kanta
En önemlisi Osmanlı tarihçilerinin karanlıkta bı
kuzen’in anılarının son halini hazırlamadan birkaç yıl
raktığı konularda Pachymeres’in bir bakış açısı vermiş
önce Osman ile konuşma şansına ulaştığını söylemek ke
olduğu gerçeğidir. Osmanlı tarihçileri Sakarya’nın yayla
sinlikle bir abartı olacaktır. Onun Pelekanon izahatında
ları ile Marmara Denizi arasında kendileri ile Bizanslılar
da sanki savaş sahasında Türk tarafında bir şahidi varmış
arasında hiçbir rakibe yer vermemektedirler. Diğer yan
da ondan elde edilmiş gibi bilgi bulunmaktadır. Her ha
dan Pachymeres haklarında çok az bilgi vermekle birlik
lükarda resmimizin içini hem özel hem de genel dönem
te diğer beylerin varlığından sözetmektedir.25 XIV. yüz
leriyle kesin kronolojik işaretlerle Bizans kaynaklarından
yılın başlarının sınır boylarında diğer kaynakların bizi
doldurabilmekteyiz.31 Ek olarak diğer beylikler tarafın
inandırdığından çok daha karmaşık olduğunu bilmeli
dan yayılan modern askeri taktikler çerçevesi içerisinde
yiz. Osmanlı kroniklerinde Osman’ın müttefikleri olarak
Osmanlı askeri kurumlarının gelişimini ve aynı zaman
sıralananların gerçekten de başlangıçta ona yönelik ola
da göçebelikten uzaklaşarak yerleşikliğe ya da piyade
rak dostane olup olmadıklarını merak etmekteyiz.26 Zor
taktiklerine doğru yavaş dönüşümünü de görmek olası
olmakla birlikte Pachymeres’in saptamaları bu erken yıl
dır. Bundan başka Bapheus ve Pelekanon üzerine olan bu
ların anlaşılmasında oldukça yardımcıdır ve Osmanlı ka
iki metin bizi erken dönem Osmanlılar’daki göçebe ço
yıtlarındaki olası boşluklara bir bakış açısı kazandırmak
banlık bağlamındaki soruya geri götürmekte ve Os
tadır.27
man’ın yazlık ve kışlık otlakları konusundaki eski tartış
Pachymeres, 1307 sonrası erken Osmanlı tarihi için Osmanlı araştırmacılarına yardımcı olmamaktadır. Daha
mamızdan kaynaklanan şüphelere karşıt bir görüşü de sağlamaktadır.32
başka nelerin elde edilebileceğinin ipucu için önceki İm
Arazi gibi genel konulardan daha kolay başedilebi-
parator John Kantakuzen kroniklerindeki malzemeyi in
lecek konulara (elyazmaları, sikkeler) doğru bir dolaştık.
celememiz gerekmektedir. Bu daha çok onun kendi kari
Mevcut fırsatlarla ilgili son örneğim ise daha küçük mev
yeri ile ilgili bilgileri içerir ve XIV. yüzyıl söylemiyle ka
cudiyetlerden, kelimelerden kaynaklanmaktadır. En acı
dim dönem malzemelerinin yerini bildirmektedir. Bu
anlaşmazlıkların nadiren basit bir kelimeden kaynaklan
nun yanında büyük miktarda yararlı bilgi de içermekte
dığını belirtmek kesinlikle gereklidir. Burada ele alına
dir. Örneğin erken dönem Osmanlı askeri tarihi ile ilgi
cak ilk kelime “devlet”tir. Eski çalışmalarımın tamamını
li bilgi birikimi Osmanlı kroniklerine bakılarak çok faz
okuyanlar bu çalışmalarda eski Osmanlılar için, bir kural
la geliştirilememektedir. Bunlar strateji ve taktiklerle il
olarak “devlet”in kullanılm adığının farkındadırlar.
gili olarak sürekli başarı ve şansın dışında çok az şey öğ
“Devlet” ve daha sonraları “imparatorluk” kavramlarını
renmekteyiz. Fakat Kantakuzen bize bu konuda çok şey
Osmanlılar’ın büyük ve uzun ömürlü başarıları olarak
söylemektedir. 1329’da ki Pelekanon savaşını değerlen
uyarlayanlar son dönem araştırmacılarıdır. Erken dönem
dirmesi bence göçebe okçularla yürütülen ortaçağ savaşı
kronikleri bu başlıkları arasıra taşımaktadırlar. “Tevarih-i
nın bilinen en kapsamlı anlatımıdır.28 Savaşın yerini be
Al-i Osman”daki “Al”, “devlet”ten çok daha farklı bir
lirleyen Feridun Dirimtekin’in çalışması sayesinde Kan-
anlama gelmektedir. Osmanlılar’m kurdukları şeyi nite
takuzen’in savaşın coğrafyasıyla ilgili değerlendirmeleri
lerken, en azından ilk iki nesil için güvenilir olma umu
nin doğruluğunu tetkik etmek ve araziyi incelemek
duyla daha nötr olan ve isbatlanması gerekmediğini var
mümkün olmaktadır.29 Kantakuzen’in egemen olan im
saydığım “teşebbüs’”(enterprise) terimini seçmiştim. Bir
paratorun davranışları hakkındaki değerlendirmeleri,
Osmanlı devleti olduğuna hiç bir şüphe bulunmamakta-
OSM ANLI I
SİY A SÎT
dır, ama sadece ne zaman devlet olarak isimlendirildiği
değildir, dahası artık bu sınır boyu kültürüne bir anlık
kesin ve açık bir biçimde kurulmayı beklemektedir.
bakış sonuca ulaşmada anahtar deliğidir. W ittek’e göre
1324’ten sonra Mekece’deki bir vakfın varlığı, karşıt ör
varlık sebebi olan şey artık matriksde bir unsur ya da yo
nek olarak göçebelerce kurulmuş vakıflar nediyle, kati
ğun bir yemeğin içerisinde yer alan unsurlardan sadece
surette yerleşik bir bürokrasiyle karşı karşıya bulundu
bir tanesidir. Terim, içi boş bir biçimde tartışma konusu
ğumuzu ispatlamaz.. Bu sadece düşünce ve uygulama
olmaya devam etmektedir. İronik olan W ittek’in Rise of
olarak yerleşikliğin ufukta olduğunun belirtisidir.33 Os-
the Ottoman Empire adlı kitabının piyasada tükendiği sıra
manlı devleti modern araştırmacıların ve daha da önem
da Fuad K öprülünün Paris konferanslarının İngilizce çe
lisi Osmanlılar’ın gözünde bir devlet olarak ne zaman
virisinin basılmasıdır. Köprülü, Osmanlı’nın erken dö
başlamıştır?
nemdeki başarılarının ardında yatan sebeplerin çeşitlili
İkinci kelime ise elbetteki “gazi”dir.34 Profesör Co-
ğini savunmaktaydı. Gaziler önemliydiler, en meşhurla
lin Imber yayınlanacak olan çalışmasında bu terimin
rında biri olan Köse Mihal bunun böyle olduğunu olduk
binlerce anlamı ve kullanımına değinmektedir. Bu keli
ça iyi isbat etmekteydi fakat bunlar artık tek başlarına
me ve onun Osmanlı tarihindeki rolü üzerine yapılan or-
fazla bir şey ifade edemezlerdi.36
jinal çalışma, çalışmaları Fransa ve Hollanda’da verdiği
Bu yazının amacı erken dönem Osmanlı tarihinin
derslerin çevirilerinin de yer alacağı bir biçimde Royal
yeniden oluşturulmasında her çeşit kaynağın elimizin al
Asiatic Society tarafından yakında yeniden yayınlanacak
tında bulunduğunu ve yapılacak daha çok şeyin olduğu
olan Paul W ittek’e aittir. W ittek’in erken olgunluk dö
nu vurgulamaktır. Gerçekte de günümüzde, olaylardan
nemi Kraelitz, Giese, Babinger, Taeschner ve Mordt-
bir nesil öncesinin olduğundan çok daha az emin olduğu
mann gibi devlerle geçmiştir. Sadece birkaç tanesi belir
muza inanıyorum. Selçukluların sınır ile olan bağlantıla
tilen bu Alman ve AvusturyalI bilim adamlarının Der İs
rını ve arazileri üzerinden akıp giden paranın kontrolü
lam'la ilk sayılarındaki ya da Mıtteılungm zur Osmanischen
nü nasıl olup da kaybettikleri bile ayrıntılı bir biçimde
Geschichte nin iki cildindeki çalışmalarına göz atmak bile
açıklanmamıştır. Gazan Mahmud ve Olcaytu dönemle
oldukça büyüleyicidir. Ondan sadece zamanının entel-
rinde Moğollar’ın, Anadolu’daki valilerin başkaldırıları
lektüel hareketine, filolojik hakimiyeti üzerine yorumla
karşısında neleri başardıkları ve neleri başaramadıkları,
madaki becerisini de ekleyerek katılması beklenmektey
üzerinde durulmaya muhtaç, oldukça ilginç bir konudur.
di.35 Onun Paris ve Londra konferansları Osmanlı başarı
Arazi ve iklim ile ilgili olarak sunulan eksiklikler, topra
sında itici gücün kutsal savaş ruhu olduğu iddiasını önü
ğın geri kalan yapıları daha fazla belirsizliğe terkedile-
müze koymaktadır. O daha önceden bu alanda pek kul
meyecek çalışmaya değer konulardır. Sikkelerle ilgili ola
lanılmamış retorik stratejilerini açığa çıkarmış ve konuş
rak basılan eserler artık Selçuklular, İlhanlılar ve beylik
tuğu andan itibaren güçlü yazısıyla iki nesli büyülemiş
ler arasındaki etkileşimi dikkatlice incelememizi sağla
tir.
yacak düzeye ulaşmıştır. Eski Osmanlı metihleri üzerin W ittek’in bazı modern takipçileri Osmanlılar’ı ba
deki çalışmalar kuşkusuz devam ettirilirken Bizans kay
şarıya götürmede etken olan çeşitli faktörlerin olabilirli
naklarından gelen malzemeyle bütünleşme de acil bir
ğini anlamak için onun orjinal iddialarını gözden geçir
dikkat gerektirmektedir. Araştırmacılar arkalarına yasla
diler. Ama Osmanlılar’ın Habsburglar’la ittifak yapmak
narak oturup, yeni nesil için bunun ne anlama geldiğini
la kendilerini yönlendiren ilham kaynaklarını terkettik-
sorduklarında sadece okuduklarımız kapsamında değil
leri ve varlık sebeplerinin mahvına sebep oldukları iddi
fakat bavul dolusu yazdıklarımızdan da emin olabilme
ası üzerinde ise tam bir sessizlik hakimdir. Bundan son
yiz.37 Bu erken dönem, Osmanlı araştırmacıları için
ra gazilerin ideolojisi artık Osmanlı tarihinin itici gücü
muhteşem bir dönemdir.
O S M A N II
İRİ
SİYASET
1 2
Bu dönem i kapsayan ilk büyük döküm ancif çalışm a Ö. L. Barkan ve E.
eschner tarafından yapılan yeni baskısında, elyazm aian yeterli b ir b içim
M eriçlİ'nin Hüdavendİgar livası tahrir defterleri (Ankara, 1988)'dir.
de çalışılm am ıştır, düzeltm e için aldığı bazı notlar şim di Indiana Ü niver-
Bu iddiayı satış kataloglarının gözden geçirilm esine dayandırm aktayım .
sitesi’nde bulunm aktadır. Yeni b ir çeviri ve tefsiri hazırlanm ada bana bu
Elbettekİ bazı yıllar ve kesm eler diğerlerine oranla daha fazla b ilin m ek te
m etinleri ulaşılabilir kıld ığ ı için Victoria R. G ardner'a teşekkür borçlu
dir. Benim izlenim im Sivas ve Konya sikkelerini elde etm ek en kolay ola
yum .
nıdır ve bunları bulm ak hiç de şaşırtıcı olm am alıdır. 3
22
Bizans geçm işinin Önemine bu m akalenin ileriki sayfalarında değinece ğim . O sm an'ın saltanatı üzerine bilim sel tek m onografinin m odern Yıı-
hariadou (ed), The Ottoman Empire (1 3 0 0 -1 3 8 9 ) (R ethym non, 1993), 77-
nanca'da G . G . A rnakis'in Hoi protoi Othomatıoi (A thens, 1947)'si o ld u ğ u
98.
nu hatırlatm akta fayda var. Bu kapsam lı çalışmaya son dönem de verilen atıflar eserin sadece sonuç bölüm ündeki on sayfalık İngilizce özete ya da
23
Foss, Nicomedia, 24.
R. L. W olfFun Speculum'daki değerlendirm esinedir. G ünüm üzde her ne
24
Bkz.: R. P. Lindler, “B eginning O tto m a n history", C ılin Heywood ve Co-
kadar A rnakis'in çalışması bir çok açıdan eskidiysede yine de gerçekten
lin Im ber’in derlediği, Studies in Ottoman history in honour o f Professor V. L.
dikkate değer bir çalışm adır ve o kunm asında hala faydalar b u lu n m ak ta
Menage (İstanbul, 1994), 199-208.
dır. 4
25
Çalışm asını benim le paylaştığı için Profesör Foss'a teşekkür ederim . Er
U m ari'nİıı faydasına değinm ektedir.
m anlı tarihçileri, 70 yıl önce eserlerini yazan P. W ittek , F. Taeschner ve R. 26
H artm aıın'dır.
7
Bu konudaki en iyi m akale sıradışı b ir çalışma olan: A. Failler, "Les emirs tures â la conquete de l'A natolie au d eb u t d u 14e siecle," Rcvue d-es etudes
Ö rneğin, Die altosmanische Cbronik d-cs Asikpasazade, ed. F. Giese (Leipzig,
byzantines 52 (1994), 69-112.
1929), 7.
6
Profesör Foss yayınlanacak olan çalışm asında Osm anlı kaynaklarında tar tışılm ayan b ir konu olduğu için O sm anlı'nııı kom şuları ile İlgili olarak al-
ken dönem O sm anlı topraklan üzerine b irik im lerin i yazıya döken son Os-
5
Arnakis, Hoi protoi Othomanoi, 127, n. 153. K arşıt yaklaşım için H . İnal cık, "Osman Gazi's Siege o f Nicaea and th e B attle o f Bapheus," E. A. Zac
Daha fazla bilgi için bakınız benim , Exploration in Ottoman Prehistory (Ann
27
E lbette ki Pachym eres'in eseri üzerinde kuşku ile durulm ayı g erek tirm ek
Arbor, 2000).
tedir. O sm an'ın güçlerinin M aeander gibi uzaklardan insanları d a içerdi
Bu tü r b ir incelemeye m odel olarak P. Frei, "Epigraphisch-topographisc-
ği iddiası d ik k at çekicidir (ed. Bonn, 333 1.3). İyi b ir V atikan elyazması Barber. G r.204, fol lOOr, "per ton m aiantron" a sahiptir.
he Forschungen im R aum von Eskişehir," I. Araştırma sonuçları toplantısı, İstanbul, 23-26 M ayıs 1983 (Ankara, 1984), 53-62. Ö nem li bir an ıt olan
28
Cantacuzenus, ed. Bonn, 1: 341-363; A rnakis, Hoi protoi Othomanoi, 179-
29
F. D irim tek in , "Pelekanon, Philokrini, N ik itiato n , Ritzİon, Dakibziya."
Beş K ardeş a nıtına verilen sebebsiz zarar örnek olarak alındığında b u tü r incelem elerin yapılm ası zorunluluğu daha iyi anlaşılacaktır.
8
E. H . Ayverdi, Osmanlı Mimarisinin îlk Devri (İstanbul, 1966).
9
İnşa tekniklerini ve tarİhlem eyi de içeren yeni b ir inceleme için Clive
185; civardaki kalelerle iigili değerlendirm eleriyle Foss, Nicomedia, 46.
Fatih ve İstanbul: İstanbul Fethi Derneği 2 (1954), 4 5 -7 8 faydalı harita ve
Foss'un Survey o f Medieval Castles o f Anatolia II: Nicomedia (London, I9 9 6 )'a bakınız.
fotoğraflar da içermektedir. 30
Colin Imber, The Ottoman empire 1300-1481 (İstanbul, 1990), 2 0 -2 1 ’e de
31
K ısa Bizans kroniklerinden b ir tanesinin, irene Beldiceanu-Steinherr’in
bakınız.
10
H enüz A nadolu İslam i kitabelerinin kü lliy atın a sahip değiliz, fakat k ita beler çok dağınık olarak hasılsalar d a tam am lam ak için uğraşm ak en iyi
11
sidir. D iğer bir nokta da, belki de en Önemlisi Profesör Im b er’in on dör
parlak önerisiyle E dirne’nin düşüş tarihi problem inin çözüm ünü sağladı
düncü yüzyıla ait “gaza" kitabesi tartışm asında yaptığı gib i kitabelerin
ğı b elirtilm ek zorundadır. O n u n “La conquete d ’A ndrinople par les Turcs:
dilini analiz etm ektir.
La penetration tu rq u e en Thrace e t la valeur des chroniques ottom anes,”
İ. A rtuk, "Osm anlı beyliğinin kurucusu O sm an G azi'ye ait sikke," O . O k-
Travaux et mmoires 1 (1965), 439-461 ’e ve E. A. Zachariadou, “The con-
yar ve H . İnalcık, eds., Türkiye'nin Sosyal ve Ekonomik Tarihi (1071 -1 9 2 0 )
quest of Adrianople by th e Turks,” Studi Vcneziani 12 (1970), 2 1 1 -2 1 7 ’ye bakınız.
(Ankara, 1980), 27-33.
12
British' M useum 'dan N icholas Low ick'in bu sikkenin fotoğraflarını bana
32
gösterm e ve b u konuda benim le tartışm a konusundaki alicenaplığını be
larla ilgili olarak hazırladığım sonra yayım lanacak b ir yazım da daha ay
lirtm ek isterim . 13
Osm anlı yazılı kaynaklarının sessizliğini konusunu, iki savaş ve çarpışm a
rın tılı b ir biçim de tartışıyorum .
Am erican N um ism atic Society'nin N ew Y ork'taki kolleksiyonun da yer
33
İ. H . U zunçarşılı, “Gazi O rhan Bey Vakfiyesi," Belleten, 5 (1941), 277-
34
Bu konudaki başarılı b ir değerlendirm e için Colin Im ber’in Bulletin o f the
alan ve üzerinde K eykubat IlI'ü n adını taşıyan üç sikkeyi sahte olabilecek
288.
leri için gözönüne alm ıyorum . 14
Yazı için T. A ykut, A k akçe (İstanbul, 1992), 8 8 , dem irbaş no. 10817'ye
School ofOriental and African Studies 60 (1997), 211-2 1 2 'y e bkz. Profesör
bakınız. Bu sikkeyi Explorations in Ottoman Prehistory’de yayınlayıp açıkla
Im ber’e m odern b ilim ’deki “gazi” terim in in özel tarihi üzerine yayınlan
dım . 15
Yazı için T. A ykut, A k akçe, 78 , dem irbaş no. 10525. Bu sikke aynı za
16
Bkz.: R. P. Lindler, “H ow M ongol were the early O ttom ans?”, Reuven
m ak üzere olan çalışm asına önceden bakm a şansı verdiği için teşekkür borçluyum . Bu yayının ışığında bu tartışm a yeterince özettir.
m anda Explorations in Ottoman Prehistory'de de yer alm aktadır. 35
tidir. O , neslin 1910 ile 1920 yılları arasında basılan kaynak m alzem esi
legacys (Leİden, 1999), 282-289.
nin kapsam lı b ir yorum lam asını yapabilm e yeteneğindeki tek A lm an O ttom anistİydi. İkinci D ünya Savaşı onun bu konudaki gayretlerini, sonra
17
D em irbaş no. 10817.
18
Pachymeres, ed. B onn, 2: 460. Pasajın en iyi tartışm ası için Clive Foss, “B yzantine M alagina and the Lower Sangarios," Anatolİan Studies 40
ki yayınlarından da anlaşılacağı gib i yavaşlatmıştır. 36
Colin Im ber, “The Legend o f O sm an G azi,” Zachariadou’nun Emirate’inde, 67-68. D iğer b ir alanda Clive Foss’da aynı sonuca varm aktadır.
(1990), 178. 19
W itte k ’in en te lle k tü d oluşum u için Colin Heyw ood’un m akaleleri haya
A m itai-Preiss ve D avid O . M organ’ın derlediği, The Mongol empire and its
V. L. M enage, "The M enaqib o f Yakhshi Faqih," Bulletin o f the School o f Ori-
37
“W h a t was a N om adic Tribe?” Comparative Studies in Society and History 24
ental and African Studies, 16 (1963), 50-54.
(1982), 689-7 l l ’de “aşiretçilik” kavram ını kullandım . A rtık bu kullanı
20
Bu öneri için Profesör Eleazar B irn b au m ’a teşekkür borçluyum .
m ın göçebelerin hüküm ranlıklarını nasıl organize ettik leri konusundan
21
Q uatrem ere'nin eski m etin ve çevirisinin ciddi biçim de elden geçirilm esi
kaçınm anın bir açıklaması o ld uğunu kavram ış durum dayım . “A şiret” ke
gerekm ektedir. Elyazm alarının b ir fotoğrafı ve kısm i tercüm esi İ. H.
lim esinin O rta Çağ A nadolu’sundaki çağrışım larını başka b ir yazıda d e
K onyalı'nın çeşitli yerel tarih çalışm alarında yer alm aktadır. Franz Ta-
ğerlendireceğim .
OSMANLl
SİYASET
OSMANLI DEVLETİ'NİN KURULUŞ VE GELİŞMESİNDEKİ İTİC İ GÜÇLER DR. O R H A N F. KÖPRÜLÜ T Ü R K T A R İ H K U R U M U A SLÎ Ü Y E S İ
oma İmparatorluğu’nu bir yana bırakacak
bir âmil ile açıklamaya çalışmak büyük ve afv edilemez
olursak, Osmanlı İmparatorluğu’ndan başka
bir hatâdır. Tarihî realite olarak bir Osmanlı İmparator
hiçbir imparatorluk dünyanın üç k ıt’asında
luğu bulunmakla birlikte, bir Osmanlı ırkı, bir Osman-
600 yıla yakın bir zaman hüküm sürmemiştir. Bu devle
lı kavmi hiçbir zaman mevcut olmamıştır. Osmanlı tari
tin tarih sahnesinde nasıl ortaya çıkmış olduğu meselesi
hi etnik (yâni kavmî) değil, sâdece siyasî bir deyimdir.
oldukça yakın zamanlara kadar bilim çevrelerine dahi
Gibbons’un ikinci büyük hatası, ilk Osmanlı kro
meçhul kaldığı gibi, bugün bile geniş çevrelerde lâyıkıy-
niklerinde yâni vekâyinâmelerinde tamamiyle menkıbe-
la bilinmemektedir.
vî, yâni menkıbelere dayanarak verilen bilgilere fazla iti
İşte bundan dolayıdır ki bu yazımda ele alacağım
bar etmiş olmasından ileri gelmektedir. Ona göre, tarihî
konu Osmanlı Devleti’nin nasıl ortaya çıktığı ve bu dev
vesikaların eksik olduğu durumlarda bu çeşit menkıbevî
letin kuruluş ve gelişmesindeki itici güçler olacaktır. Bu
bilgiler de kullanılabilir. Gibbons’un tarihî bir gerçek
nu yaparken de bir takım ayrıntılardan ve lüzumsuz ta
gibi kabul ettiği menkıbe şudur:
riflerden kaçarak da genel bir tablo çizmeye çalışacağım.
Osmanlı Devleti’nin kurucusu olacak olan Osman,
Bunun için de önce yanlış bilinen hususların ana nokta
evinde misafir olduğu Şeyh Edebalı’nın kızı ile evlenmek isterse de, şeyh onun bu isteğini başlangıçta reddeder.
larını belirtip sonra da yeni görüşleri anlatacağım: Gibbons adlı İngiliz tarihçisi 1916 yılında yayınla
Ancak bir gece Osman bir rüya görür. Rüyaya göre, Os
dığı The Foundation of the Ottoman Empire (Osmanlı İmpa-
man’ın göbeğinden çıkan bir ağaç bütün dünyayı ört
ratorluğu’nun Kuruluşu) adlı eseriyle bu imparatorluğun
mektedir. Bu rüyayı Osman’ın sülâlesinin bütün dünya
meselesine nihâî bir çözüm getirdiğini ileri sürmüştü.
ya hâkim olacağı şeklinde yorumlayan Şeyh Edebalı,
Gibbons’un bu eseri Avrupa’da büyük bir ilgi görmüş ve
böylece kızını Osman’a vermeğe razı olur.
I. Dünya Harbinden sonra yayımlanan tarih kitapların
Halbuki bu menkıbenin hiçbir tarihî değeri yoktur.
da Osmanlı Devleti’nin kuruluşu hakkında bir ana kay
Zira Osman’ın göbeğinden çıkan ağacın gölgesinin bü
nak olarak kullanılmıştı. Onun ileri sürdüğü görüşlerde ayrıntılara ait bazı hususlarda doğru tarafları varsa da,
tün dünyaya yayıldığı menkıbesinin bir benzerini XIII. yüzyıl müverrihlerinden Curcânî’nin Tabakât-ı Nâsı-
Osmanlı Devleti’nin kuruluşu hakkında ileri sürdüğü
rfsinde de görürüz. Buradaki menkıbeye göre, Hindistan
tez kökünden yanlıştır.
fatihi Gazneli Mahmud’un babası Sevük Tigin, oğlu
Bu İngiliz tarihçi Osmanlı Devleti’nin kuruluşunu
doğmazdan bir saat önce, rüyasında kendi evinden çıkan
dinî bir sebeple izaha çalışmakta olup, onun düştüğü ilk
bir ağacın bütün dünyaya gölge saldığını görmüş, bu rü
büyük yanlışlık buradan ileri gelmektedir. Ona göre, kü
yayı tabir eden kimse, bunu onun fatih bir oğlu olacağı
çük bir aşiret, kabul ettiği yeni din ile yani Müslüman
şeklinde yorumlamıştı.
lıkla, yeni bir ırk, bir Osmanlı ırkı vücûda getirmişti.
Tıpkı bunun gibi XIV. yüzyıl başında İlhanlılar sa
Osmanlı Devleti’nin kuruluşu gibi, tarihî bir olayı dinî O SM A N LI
rayında Camiü’t-Tevârih adlı ilk cihan tarihini yazan Rej g
S İY A S E T
şidüdditı’de de yukarıdaki rüyalarda görülen ağaç men
ancak başka bir makaleye konu teşkil edebilecek olan,
kıbelerinin bir başka şekline rastlıyoruz. Buradaki men
Osmanlı müesseseleri ve devlet teşkilâtı da, hiç bir suret
kıbede, Tuğrul ile diğer iki kardeşinden bahsedilirken,
le Bizans’tan alınmış olmayıp bu müesseseler de yukarda
bunların babalarının rüyasında, göbeğinden çıkan üç bü
adı geçen devletlerden veya diğer Müslüman-Türk dev
yük ağacın büyüyen gövdelerinin her tarafa gölge salma
letlerinden Osmanlılara geçmiştir. Elde bulunan bütün
sını görmesi üzerine bu rüyayı tabir eden hâkim, bu zata
tarihî belgeler bunu kesin olarak ve büyük bir açıklıkla
çocuklarının hükümdar olacağını söyler.
göstermektedir.
Çok daha eskilere gittiğimiz zaman daha Heredo-
Gibbons’un başlıca yanlışlarını böyle belirttikten
te’dan başlayarak ilkçağ ve ortaçağ kronikçilerinde de bu
sonra, diğer Avrupalı bir tarihçi olan Renet Grasset’in
türlü rüya rivayetlerine sık sık rastlanır. Bu bakımdan,
Histore de l ’Asie (Paris 1922,1, 273 v.d.) adlı eserinde Os-
Oğuz an’anesindeki yukarıda naklettiğimiz rüya rivaye
manlı Devleti’ni kuran Türkler’in Kanglı aşiretine men
tinin Reşîdüddin’in, sonradan Osmanlılar arasında çok
sup oldukları şeklinde yer alan görüşünün de hiçbir esa
rağbet gören eserinden alınarak, bunun Osmanlı sülâlesi
sa dayanmadığını bu arada belirtmek isteriz.
için de kullanıldığını kolayca söyleyebiliriz.
Makalemizin başından buraya kadar ana hatlarıyla
İngiliz tarihçisi Gibbons’un asıl büyük hatâsı ise,
belirtmeye çalıştığımız üzere 1930’lu yılların ortalarına
onun Osmanlı D evletini sâdece dörtyüz çadır halkından
kadar Avrupa’da Osmanlı Devleti’nin menşei ve kurulu
mürekkep göçebe veya yarı göçebe küçük bir aşiretten
şu hakkında bilinenler tarihî gerçekle hiçbir alâkası ol
çıkmış farzederek, Osmanlı Devleti’nin kuruluşu gibi
mayan şeylerdi. Ancak memleketimizde de bu hususları
çok büyük bir tarihî olayı, bu yanlış ve çok basit görüşe
müdellel bir şekilde yâni noktaları belgelere dayanarak
dayanmak suretiyle açıklamaya çalışmasından ileri gel
çürütebilecek herhangi bir tez ileri sürülememişti.
miştir.
Atatürk devrinde gerek Türk ve gerek bu tarihin
En basit bir mantık bile bu kadar küçük ve iptidâî
bir parçası olan Osmanlı tarihi araştırmalarına karşı, biz
bir aşiretin tek başına ve o sıralarda ne kadar zayıf olursa
zat Atatürk’ün de önayak olması sâyesinde, gösterilen
olsun Bizans ile boy ölçüşebileceğini ve kısa sürede Bal
büyük ilginin neticesinde bir Türk tarihçisi Ord. Prof.
kanlar’a hâkim olacak bir teşkilât kurabileceğini kabul
Dr. M. Fuad Köprülü, 1934’te Paris’teki Sorbonne Üni-
edemez. İngiliz tarihçisinin hiçbir vesikaya dayanmaksı
versitesi’ııde verdiği 3 konferansla, (bu 3 konferans
zın ve o devirdeki Anadolu’nun tarihî şartlarını bilmek
1935’te Les onigines de l ’Empire Ottoman adıyla Paris’te ya
sizin ileri sürdüğü mesnetsiz ve dayanaksız görüşü bu ka
yınlandığı gibi Türkçe’si de 1959’da Tarih Kurumu tara
darla da kalmamaktadır. Gibbons’a göre Osman’dan son
fından Osmanlı Devleti’nin Kuruluşu olarak neşredildi. (Bu
ra yerine geçen oğlu Orhan, milletini, yâni Osmanlı
eserin, 1965’te benim, tekrar yayınladığım, daha sonra
Devletini, bulunduğu yerlerdeki yerli unsurlardan ve
da çeşitli baskılarını yayımladığımı belirtmek gerekir.)
göçebe Türkler’e nazaran bu işe daha kabiliyetli olan
Yukarıda çok kısa olarak belirtmeye çalıştığımız husus
Rumlar arasından sağlamıştı. Onun bu iddiası tarihî re
ları birer birer çürüttü. Köprülü, bahis konusu konfe
aliteye ve çeşitli gerçeklere hiç uymayan bir fanteziden,
ranslarında, Osmanlı kaynaklarının çok eksik ve yetersiz
peşin hükümden ibarettir.
olmasına rağmen, kısmen diğer Türk devletlerinin tari hine ait belgeleri, kısmen de tarihin çeşitli yardımcı
Tarihî gerçek ise şudur: Osmanlı Devleti’nin XIV. ve
XV. yüzyılın ilk yarısında ün yapmış büyük devlet
ilimlerini kullanarak, Osmanlı Devleti’nin kuruluşu
adamları arasında meselâ Köse Mikhal ailesi gibi hristi-
hakkındaki yeni ve ilmî Türk görüşünü büyük ölçüde
yan dönmeleri çok azdır. Osmanlı Devleti’nin ilk zaman
yabancı ilim adamlarına da kabul ettirmek imkânını
larında Selçuklu ve İlhanlı ananeleri üzerine kurulmuş
buldu.
olan bürokrasi tamamiyle Türk unsurundan mürekkep
Makalemizin bundan sonraki kısmını Osmanlı
bulunduğu gibi, idare ve ordunun başında yer alanlar da
Devleti’nin kuruluşunu aydınlatabilmek için nasıl bir
Türkler’dir. Burada açıklanması çok uzun sürecek olan OSA\ANlI
yol tutulması gerektiği konusu teşkil edecektir. Her ne
m
SİYASET
kadar bugün elimizde yalnız Gibbons’un değil, ünlü Os-
Türk kitlesi tarafından geniş ölçüde Türkleştirildiğini
manlı tarihçisi Hammer’in de göremediği bâzı kaynaklar
açıkça gösterir.
bulunuyorsa da XV. yüzyıl başlarına veya ilk yarısına âit
Marco Polo (Marco Polo, I, 35-37)’nun Anado
birkaç kronik dışında bunların çoğu XV. yüzyıl sonuna
lu’nun XIII. yüzyıldaki etnik vaziyete hakkında verdiği
veya daha sonralara âit kaynaklardır. O halde Osmanlı
bilgiler, XIV. yüzyıl başlarına âit tarihî ve coğrafî belge
Devletinin kuruluşunu anlayabilmek için Gibbons gibi,
lerin verdiği bilgilerle karşılaştırılınca Türk-İslâm ekse
yetersiz bir takım vekâyinâmelere dayanmak yerine bu
riyetinin yarım yüzyıl gibi kısa bir zaman zarfında neka-
çapraşık problemi çözmek için, konuyu geniş bir pers
dar kuvvetlendiği kolayca anlaşılır. İlhanlı idaresinin O r
pektif içinde ele almaktan başka bir yol yoktur. Daha
ta Anadolu’ya yerleştirdiği yeni göçebe aşiretler, daha
açık olarak ifade etmek gerekirse, Osmanlı Devleti’nin
önceden o sahalarda yaşayan Türk aşiretlerini, kendileri
nasıl kurulduğunu ancak geniş Türk tarihi çerçevesi
nin emniyete alabilmek için askerî yollardan uzak dağlık
içinde anlayabiliriz. Osmanlı tarihini, Anadolu Beylikle-
bölgelere, Batı Anadolu uçlarına çekilmeye mecbur et
ri’nin ve Anadolu Selçuklu Devleti’nin bir devamı şek
mişti. İşte bu suretle, Bizans İmparatorluğuna tâbi sahil
linde ele alırsak bir çözüme varmak epeyce kolaylaşmış
bölgelerine doğru ilerlemeye başlayan Türkmenler’in bu
olur.
hareketi, Selçuklular’ın Anadolu’yu ilk istilâlarındaki gi 1071’de kazanılan Malazgirt zaferinden sonra Ana
bi hızlı bir istilâ değildi. Bu defaki ilerleme Orta Anado
dolu, doğudan gelen yoğun Türk kitlelerinin iskânına
lu’daki nüfus artışının yeni sahil mıntıkalarına doğru ta
açılmış, özellikle Melikşah’ın tahta geçmesinden sonra,
biî bir şekilde yayılmasıydı. Diğer taraftan Bizans’da bu
bu iş sistemli bir şekilde yürütülmüştür. Anadolu Sel
sıralarda eski kuvvetinden çok şey kaybettiği için bu ni
çuklu Devleti’nin kurucusu sayılan Süleyman Şah, Orta
hâî ve tabiî istilâya karşı koyamamıştı. Böylece daha
Anadolu steplerine Türk kabilelerini yerleştirmiştir. Or
XIV. yüzyılın başlarında Türkleşiyordu.
ta Asya’da ve Seyhun’un yukarısındaki sâhalarda Aral ile
Bütün bu söylediklerimize ilâveten Anadolu’nun
Hazar Denizi aralarında yaşayan Oğuz kitleleri, daha iyi
XIII. yüzyıl ortalarından XIV. yüzyıl başlarına kadar İk
hayat şartları sağlayabilecek topraklar almak ümidiyle
tisadî bakımdan da nasıl bir kalkınma içinde olduğunu
durmaksızın batıya doğru akmışlardır.
gösterebilmek için aşağıdaki hususları belirtmeyi de lü zumlu buluyoruz. İlk Moğol tahakkümü devrinde Ana
Selçuklu İmparatorluğu, Anadolu’yu iskân ederken
dolu vergisi 60.000 dinâr iken 1256’ya doğru bu vergi
büyük ve kuvvetli aşiretleri çeşitli parçalara ayırarak bi
200 bin dinara çıkmıştı. Daha sonra İlhanlı hükümdarı,
linenden uzak sâhalara sevk etmek suretiyle etnik bir bir
Gârân Han’ın saltanatının başlangıcında 600 bin dinâr
liğin isyanı ihtimalini ortadan kaldırmak gayesini güt
olan Anadolu varidatı, Hamdullah Mustafvî’nin 1336 yı
müştü. Bugün Anadolu’nun birbirinden çok uzak yerle
lına âit hesabına göre 5.645.000 dinara, yâni 16.935.000
rinde Oğuz Türklerinin Kınık, Avşar, Bayundır, Salur,
allîm franga yükselmişti. Yüzyıldan az bir sürede Anado
Bayat, Çepni gibi şubelerinin isimlerini taşıyan bir çok
lu gelirindeki bu büyük gelişme, sâdece vergilerin art
köye rastlanılması Selçuklular’ın bu parçalayarak iskân
masıyla veya bir takım başka sebeplerle izâlı edilemez.
siyasetlerinin bir neticesidir.
Ayrıca bu İktisadî gelişmeye paralel olarak, Anadolu’da
Her ne kadar Selçuklular’ın Anadolu’yu açmasından
ki şehir hayatının inkişâfı da önce orta ve doğu Anado
sonra buraya yerleşen Karluklar, Kalaçlar, Kıpçaklar,
lu’da olmuş, batı Anadolu’da ise şehir hayatı daha sonra
Ağaçeniler gibi çeşitli Türk zümrelerine mensup kitleler
ları inkişâf etmiştir.
bulunmakla birlikte asıl büyük ekseriyeti Oğuz Türkle-
XIII. yüzyıl sonunda Selçuklu Anadolusu’nun ma
ri teşkil ediyordu. Arap tarihçisi ve coğrafyacısı Abu 1-
nevî kültür ve fikrî faaliyet bakımından bir hayli ilerle
Fidâ’nın naklettiği bir rivâyete göre, daha Moğol istilâ
miş olduğunu da bu arada kayd etmek gerekir. Bunun
sından önce Antalya’nın kuzey batısında Denizli dağları
için büyük Türk sûfısi ve Mesnevi nin ölmez şairi Mevlâ-
ve civarında 200.000 çadır halkı Türkmen yaşıyordu. Bu
nâ Celâleddin-i Rûmî Hazretlerini hatırlatmamız yeter-
misal hele Anadolu’nun daha XIII. yüzyılda büyük bir
lidir sanıyoruz.
O SM A N U
m
SİYASET
Yukarıdan beri açıklamaya çalıştığımız bilgilerin
(Manisa)’daki Saruhanoğulları ile Misya (Balıkesir)’deki
ışığı altında sözlerimizi tekrar Osmanlılar’ın tarih sahne
Karesioğulları da hiç olmazsa, başlangıçta Germiyan
sine çıkışlarına çevirebiliriz. Osmanlı sülâlesini kendi
Devleti’ne tâbi idiler.
içinden çıkaran, bu bakımdan Osmanlı Devleti’nin çe
XIII. yüzyıl sonlarındaki Anadolu’daki bu beylikler
kirdeğini teşkil eden unsurun Anadolu’ya gelen Türk-
arasında Eğridir’deki Hamitoğulları ile Beyşehir havali
ler’in büyük çoğunluğunun Oğuz, yâni Türkmenler’den
sindeki Eşrefoğulları'nın ve Paflagonya’daki Candaroğul-
olduğunu eski menbalar müttefikan söylerler. Yalnız bu
ları ve Menteşe’deki Menteşeoğulları nihayet bir uç bey
unsurun Oğuzlar’ın hangi şubesine mensup olduğu ya
liği olan başlangıçta Söğüt, Bilecik yörelerinde bulunan
kıtı zamanlara kadar kesin olarak belli değildi. Son yapı
Osmanlı Beyliğini de saymak gerekir. Yukarıda bu adı
lan araştırmalar ve arşivlerimizde ele geçen belgeler Os-
geçen beyliklerden Karaman ve Germiyan beylikleri, ön
manlılar’ın Kayı boyuna mensup olduklarını açık ve se
celeri kudretli birer siyasî teşekkül olarak görünmekte
çik bir şekilde ortaya koymuştur. Bir zamanlar tanınmış
iseler de, birincisi coğrafî mevkî, Germiyan Beyliği ise
Alman bilgini j. Marguandt, bu Kayılar’ın Türk değil
daha önce kendisine tâbi Aydınoğulları ve Saruhaııoğul-
Moğol olduklarını iddia etmişse de, Oğuzlar’ın mühim
ları’nın kuvvetlenerek bu beylik ile münasebetlerini kes
bir şubesi olan Kayılar’ın Moğol olan Kaylar’la hiçbir il
meleri üzerine bir iç devlet hakimi olmuşlardı. Böylece
gisi yoktur. Yukarda da belirttiğimiz gibi bu Kayılar da
kuvvetli komşularının tazyiki karşısında gelişmek imkâ
tıpkı diğer Türk kabileleri gibi Anadolu’nun çeşitli yer
nını kaybetmişlerdi.
lerine dağılmış olup, Kuzey Anadolu’da Erzincan ve Su
Buna karşılık aralarında Osmanlı Beyliğinin de bu
şehri havalisinde, Amasya, Çorum, Kastamonu, Çankırı,
lunduğu Aydın ve Saruhan gibi uç (sınır) beylikleri iç ve
Gerede, Bolu, Düzce civarlarında, Eskişehir, Mihaliç,
dış birçok gailelerle dağılmaya doğru sürüklenen Bizans
Orhan-eli’de hâlâ Kayı adını taşıyan köyler olduğu gibi,
karşısında sınırlarını oldukça kolay bir şekilde genişlet
güneyde Kilikya havalisinde İsparta, Burdur, Fethiye ci
mek şansına maliktirler.
varlarında ve daha garba doğru Denizli, Muğla, Aydın,
Bildiğimiz bütün bu bilgiler ışığı altında Anado
Ödemiş taraflarında da Kayı adını taşıyan köylere rast-
lu’daki Türk toplumunun, yeniden büyük bir devlet
laıımaktadır.
meydana getirebilmek için gerekli maddi ve manevi bü
Kayılar da tıpkı diğer Türk aşiretleri gibi Selçuklu
tün kuvvetlere sahip olduğu açıkça görülüyordu. Gerek
ların, Anadolu’yu açmasından sonra çeşitli tarihlerde
iç, gerek dış siyasî şartlar bu yeni devletin büyük bir ih
Anadolu’ya gelmişler, ancak bunlar özellikle uç (yâni sı
timal ile Batı Anadolu’da kurulacağını göstermekteydi.
nır) sâhalarında yerleşmişlerdi.
Osmanlı Devleti’ni kuran ve bu devletin nüvesini
Anadolu Selçukluları dağılmaya yüz tuttuğu sırada
teşkil eden Kayıların, Bizans’ın karşısında yerleştirildik
daha evvel bu devletin himayesi altında Anadolu’da ya
leri ve bölgesinde nasıl olup da birden bire gelişmek im
şayan bir takım Türk Beyliklerinin tarih sahnesine çık
kânını bulduklarının açıklamasına geçmeden önce, bu
tığını görüyoruz. Bunların en eskisi ve kuvvetlisi, baş
beyliğin bünyesinde yeralan dört bağımsız teşkilattan da
langıçta Kilikya’daki Ermenek’i merkez yapan ve en geç
bahsetmek gerekir. Bunlardan birincisi, Alpler veya Al-
1327’de merkezlerini kesin olarak Konya’ya taşıyan Ka-
perenler olup, bu teşkilata uçlarda rastlanmaktaydı. N i
ramanoğulları’dır. XIII. yüzyılın ikinci yarısında Anado
tekim Osman ve Orhan’ın mahiyetlerinde Konur Alp,
lu’nun batı sâsında gelişen diğer bir beylik de Germiyan
Aygut Alp, Haşan Alp, Turgut Alp gibi Alp lakabını ta
beyliğidir. Bu beylik de O ğuzların Avşar şubesine men
şıyan bir çok kumandan vardı.
sup bir Türk aşhiretinin reisleri tarafından kurulmuş
Osmanlı Devleti’nin kuruluşunda rol oynayan ikin
olup, Kütahya’da yerleşmişlerdi. Germiyan Beyliği XIV.
ci büyük zümre ise Alıîler idi. İbn Battûta’nın verdiği
yüzyılda çok kuvvetli bir siyâsi teşekkül haline gelmişti.
bilgiler sayesinde bunların Anadolu’da ne kadar yayılmış
İyonya (Birgi, Ödemiş, Selçuk) dahil Aydınoğulları, La
olduklarını Antalya, Burdur, Ladik, Milas, Birgi, Tire,
dik'deki İnançoğulları hatta büyük bir ihtimal ile Lidya O SM A N LI
Manisa, Balıkesir, Bursa, Gerede, Geyve, Bolu, KastamoQ
S İY A S E T
nu gibi merkezlerde Ahîyatü’l-Fityân (Kardeş yiğitler)
bir değişiklik oluyordu. Osman’ın vefatı üzerine yerini
zaviyelerin bulunduğunu öğreniyoruz. Bu arada ahînin
oğlu Orhan alıyordu. Ancak Bursa’nın düşmesi ve Orhan
sadece bir esnâf teşkilatı olmadığını da belirtmek gere
Gâzi’nin İznik’i de alabilecek bir duruma geçmesi üzeri
kir. İşte bu ahîliğin gerek Osmanlı Devleti’nin kurulu
nedir ki, Bizans imparatoru III. Amdronic, 1329’da Pe-
şunda, gerek yeniçeri teşkilatının meydana getirilmesin
lecamon -bugünkü Maltepe-’da Orhan’ın ordusu ile kar
de büyük rolleri olmuştur.
şılaştı. Harbi kazanan Orhan Gâzî, 1331’de İznik’i altı
Üçüncü sosyal teşekkül ise Bâciyân-ı Rum yani ka
veya yedi yıl sonra da İzmit’i ele geçirdi. Osmanlı Beyli
dınlar teşkilatıdır. Bu hususta şimdilik fazla bir bilgimiz
ği böylece Kocaeli yarımadasını topraklarına katmış
yoksa da XV. yüzyıl başlarında Anadolu’dan geçen Bert-
oluyordu. 1360 yılına kadar geçen devre zarfında Os-
nanda de la Bnaquiena’nın Dulkadir Beyliği’nin 30 bin
manlılar, Karesi (Balıkesir) Beyliği’nin topraklarını da
erkek ve 100 bin kadından mürekkep bir Türkmen kuv
kendilerininkine eklediler. XIV. yüzyıl ilk yarısının son
vetine malik olduğunu söylediğine göre, Türkmen kabi
larına doğru Osmanlı Devleti’nin durumundan bahseden
lelerinde silahlı ve cengâver kadınların bulunduğunu ka
yabancı seyyahlardan İbn Battûtâ ve Omanî, Orhan’ın bu
bul etmek gerekir.
sıralarda kuvvetli bir orduya sahip olduğunu söylerler. Aydınoğulları Devleti’nin kuvvetli hükümdarı Gâ
Osmanlı Devleti’nin kuruluşunda rol oynayan dör düncü zümre ise Abdalân-ı Rum adını taşıyan heterodo-
zî Umur Bey’in ölümünden sonra iç ve dış sıkıntılar da
xe dervişlerdir. Osmanlı Devleti’nin kuruluş yıllarında
ha da artar. Bizans Orhan Gâzî’nin yardımına başvurmak
abdal veya baba lakabını taşıyan bu tahta kılıçlı, cezbeli
zorunda kaldı. Bu suretle Orhan, artık Bizans’ın iç işle
dervişlerden bahsedilmekte olup, ilk Osmanlı hüküm
rine de karışmak imkânını buldu. Daha 1345’te Avrupa
darlarının yanında yer alan bu abdal lakaplı dervişler ara
kıtasına geçmeye başlayan Osmanlılar, şiddetli bir yer
sında Abdal Musa, Abdal Muned ve Kumral Abdal’ı sa
sarsıntısı sonunda kale duvarlarının yıkılmasından fayda
yabiliriz.
lanarak Gelibolu’ya yerleştiler. Orhan, Anadolu’dan ve
Buraya kadarki açıklamalardan sonra şimdi Osman-
bilhassa Karesi’den getirttiği Türkler’i buraya yerleştir
lı Devleti’nin kuruluş yıllarındaki askerî ve siyasî olayla
diği gibi bazı göçebe Türk aşîretlerini de buraya şevket
ra kısaca gözatabiliriz.
ti. Böylece Türkler 1359’da başlattıkları bu hareketle ar tık Avrupa’da da hakiki bir yerleşme siyasetine girişmiş
Osmanlı Devleti’nin kurucusu Osman Gâzî, zeki ve
lerdi. Orhan’ın tecrübeli kumandanları 1360-1361 sefe
irade sahibi bir kimseydi. Bu uç beyi, Bizans toprakları
riyle Trakya’nın stratejisi bakımından önemli olan yerle
nın o zamanki anarşisinden ve terk edilmiş durumundan
rini ele geçirmişlerdi.
yararlanarak adeta kimseye hissettirmeksizin arazisini
I.
yavaş yavaş genişletmeye başladı. Esasen, daha büyük
Murad tahta çıktığı zaman Türkler, Avrupa kıyı
sında kesin olarak yerleşmiş bulunuyorlardı. Bu arada
Türk beylikleriyle devamlı mücadele halinde olan Bizans için, Osmanlı Beyliği büyük bir önem taşımıyordu. An
hükümet merkezlerini de Bursa’dan Edirne’ye nakleden
cak Osman, İznik havalisine doğru tehditkâr bir durum
Osmanlılar, Trakya, Makedonya ve Bulgaristan’ı zapte-
alınca, ilk defa olarak 1301 veya 1302’de bir Bizans kuv
derek, buralara oldukça önemli sayıda Türk göçmenleri
veti, Osman’a karşı harekete geçirildi. Böylece Mura-
yerleştirmişlerdi. Nihayet Kosova Meydan Muharebesi
lon’un kumandasındaki Bizans ordusu Koyunhisar (Bap-
de kazanan I. Murad, bu başarısı sonunda Sırbistan’ı da
haeon yâni Bursa Yenişehir)’da Osmanlılarla ilk teması
ortadan kaldırmıştı. Balkanlar’daki zaferleriyle gücünü
yaptı. Ancak gerek merkezde çeşitli gazilerle gerek Batı
artıran Osmanlılar, yine I. Murad zamanında Anado
Anadolu’da Germiyanoğulları ve onlara tâbi sahil beylik
lu’daki hudutlarını genişletmiş, Ankara ve civarı ile Ger
leriyle uğraşmakta olan Bizans, uzun yıllar Osmanlılara
miyan ve Hamidoğulları arazisinin büyükçe bir kısmını
karşı başka bir harekete girişmedi. Bu sayede, zaten ken
topraklarına ilave etmişti.
disine bağlı bir çok köyü kaybetmiş olan Bursa, 1326’da
Bu suretle I. Bayezid tahta geçtiği zaman yüzyıldan
Osmanlıların eline geçti. Bu sırada Osmanlı tahtında da
az bir sürede Osmanlı Beyliği Anadolu ve Balkanlar’da
O SM A N LI
m
SİYASET
kuvvetli bir imparatorluk haline gelmişti. 1402’deki
kuvvetlerle uğraşırken Bizans’a karşı da fetihlerini sür
Ankara Muharebesi’ne kadar Yıldırım Bayezid’in bir kat
dürüyordu. Ancak şu nokta da unutulmamalıdır ki bida
daha büyüttüğü bu imparatorluğun ne denli sağlam te
yette, kendilerine bağlı olan Aydın ve Saruhan gibi sahil
mellere oturduğu, bu talihsiz hükümdarın, Timur’a ye
beylikleri kuvvetlendikten sonra bir “iç devlet”haline
nilmesine rağmen varlığını sürdürebilmesinden açıkça
gelmişti. Bu beylik bu durumda ancak Hamidoğulları’na
anlaşılır. Uzun süren bir saltanat fasıla (iııterreg-
ve özellikle Karamanlılara karşı durumunu korumayı
mum)’sındaıı sonra Çelebi lakabıyla bilinen I. Meh-
düşünüyordu.
med’in Osmanlı İmparatorluğu’nu yeniden kendi idaresi
Menteşe, Aydın, Saruhan ve Karesioğulları’na ge
altında toplayabilmesi, bu imparatorluğun Ankara Mu-
lince, bunların takip ettikleri fetih yolları Osmanlıların-
harebesi’nden önce Balkanlar’da çok kuvvetli bir şekilde
ki ile hiçbir şekilde çelişmiyordu. Bizans, bir aralık bu
yerleşmesinden kaynaklanmıştı.
beylikleri Osmanlılar aleyhine kışkırtmaya yeltenmiş ise
Makalemizin başından beri XIII. ve XIV. yüzyıllar
de hiçbir netice alamamıştı. Böylece Anadolu’nun genel
daki Anadolu’nun genel durumunu, Osmanlıların men
siyasî durumu Osmanlıların ilk zamanlarında onların
şeini ve nihayet bu küçük beyliğin yüzyıldan kısa bir sü
serbestçe hareketlerine meydanı boş bırakmıştı.
re içinde nasıl bir imparatorluk haline geldiğini siyasî,
3. Osmanlıların Asya’da sınırlarında bulunan Bi
sosyal ve askerî bakımlarından kısaca ve geniş çizgileriy
zans topraklarını aldıktan sonra hemen Avrupa’ya geç
le belirtmeye çalıştıktan sonra bu gelişmeyi mümkün kı
melerini ve Balkanlar’da sağlam bir şekilde yerleşmeleri
lan hususları aşağıdaki şekilde şöylece sıralayabiliriz:
ni kolaylaştıran âmiller arasında, Gelibolu’da kalelerin
1. Osmanlı Beyliği’nin çok hızlı gelişmesinde bi
deprem ile yıkılmış olmasına, güneydoğu Avrupa’da hü
rinci âmil hiç şüphesiz bulunduğu coğrafî durumu ol
küm süren veba, hıristiyan kuvvetleri arasındaki şiddetli
muştur. Bu coğrafî durum sayesinde Osmanlılar toprak
uyuşmazlıklar dolayısıyla yerli halkın, Osmanlı idaresini
larını, ilk zamanlar âdetâ komşularından kimseye hisset
kolayca kabul etmesi gibi hususlardır.
tirmeden büyütebilmişlerdir. Bu tek cümle ile ifade ge
4. İlk Osmanlı hükümdarları, Bizans topraklarını
rekirse, bu beylik, komşusunda sâdece Bizans’ı muhasır
ele geçirmek ve orada kalıcı bir surette yerleşebilmek
olarak tutmuşlardır.
için muhtaç oldukları insan gücünü ve diğer maddî ve
2. Osmanlı Beyliği zamanlarında yer alan diğer
manevî kuvvetleri XIII. yüzyılın ikinci yarısından beri
Türk beylikleri bu yeni siyasî teşekküle karşı düşmanca
batı sınırlarında birikmekte olan göçebe, köylü ve şehir
bir harekette bulunmamışlardır. Başlangıçta Paflagonya
li Türk unsurlarından yeterince sağlayabilmişlerdi. Sahil
emiri Umur Bey’e tâbi bulunduğu tahmin edilen Osman
beylikleri, yalnız Bizanslılar’a değil, denizci Latin kuv
Gâzî, Umur’un ölümünden sonra Paflagonya’nın yani
vetlerine karşı giriştikleri ve kesin netice vermeyen sü
Anadolu’nun kuzeybatı topraklarının Candaroğulları’na
rekli harplerle hırpalarken, Osmanlı Beyliği, hemen he
geçmesine kadar süren müddet zarfında hareketlerinde
men kayıp vermeden, yavaş fakat sağlam adımlarla sınır
serbest kalmış ve büyük bir ihtimalle o sahalarda yaşayan
larını genişletiyor, kuvvetini arttırıyordu. Meselâ Os-
bâzı küçük kuvvetler de bu karışıklık zamanlarında Os
manlılar, Gelibolu’yu ele geçirmeden Önce hıristiyan
man Bey’e katılmışlardır. Candaroğulları ise bir yandan
dünyası onların mevcudiyeti ile ilgili değildi. Buna kar
Karadeniz’deki sahil ülkelerini ele geçirerek muhtemel
şılık Aydın beyi Gâzî U m urun bunu Paflagonya emîri
deniz saldırılarına karşı koymak, diğer taraftan da orta
Umur ile hiçbir alâkası yoktur -parlak fakat neticesiz de
Anadolu’daki İlhanlı vâlilerine, ayrıca Eretnalar’a ve ni
niz seferleri, Papa başta olmak üzere, Akdeniz hıristiyan
hayet kendileriyle sınırları olan diğer Türk siyasî kuvvet
âlemini harekete geçirmiş, U m urun ölümü üzerine bu
lerine karşı durumunu koruyabilmek ile meşgul olduğu
hıristiyan kuvvetleri İzmir’i zaptetmişlerdi.
için küçük Osmanlı Beyliği ile uğraşmamıştı.
5. Osmanlı Devleti’nin kolayca gelişmesindeki di
Bu sıralarda Anadolu’nun en güçlü beyliklerinden biri olan Germiyanoğulları, Anadolu’daki diğer siyasî O S M A N II
ğer bir âmil de şudur: Osmanlılar dışındaki başka Türk beyliklerinde, sahil beylikleri de dahil olmak üzere, devI SİYASET
let bütün ailenin müşterek yâni ortak malı sayılıyor,
rekli olarak artırdı. Bu arada XV. yüzyılda da Türkler’in
prenslerden her biri kendine âit olan sahada bağımsız bir
büyük kitleler halinde Rumeli’ye nakillerinin devam et
şekilde hüküm sürüyordu. Gerçi ailenin en büyüğü me-
tiğini de hatırlatmak isteriz.
zaııî olarak, diğerleri üzerinde bir mevi metlûluk yâni
7. Böylece Osmanlıların, Balkanlar’ı ele geçirmele
kendisine bağlı bulunma hakkını elinde tutuyorsa da bu
ri büyük bir zayiâta uğramadan kolaylıkla olmuştu. Bu
nu ancak maddî bakımdan kuvvetli olduğu zaman uygu
fetihler sırasında elde edilen yerlerden bol miktarda ga
layabiliyordu. Meselâ Aydınoğlu Mehmed Bey, Birgi’de
nimet ile birlikte esir de alınıyordu. Daha çok genç ço
hüküm sürdüğü sırada yalnız küçük oğlu yanında bulu
cuklardan oluşan bu esirlerden devlet adına alınan beşte
nuyor, diğer oğulları ise ayrı ayrı yerlerde hükümran ol
bir hisse Anadolu’ya gönderiliyordu. Bunlar orada Türk
dukları gibi, her birinin ayrı kuvvetleri vardı. Gâzî
çe öğrenip müslüman olduktan sonra askerlikte kullanı
Umur Bey, ilk Gelibolu seferine, babasının arzusu hilâfı
lıyorlardı. Anadolu’da büyük askerî fiyeflere mâlik olan
na gitmişti. Babasının ölümü üzerine, kendisinden bü
kumandanlarla, daha küçük fıyef sahipleri, hisselerine
yük bir ağabeyi bulunduğu halde amcalarının ve kardeşi
düşen esirleri ya satıyorlar veya İslâm âdetine göre terbi
Hıdır Bey’in ısrarı ile beylik makamına geçmişti. İşte bu
yeden sonra kendi maiyetlerinde kullanıyorlardı. Bu çe
gibi durumlar bütün sahil beyliklerinde sık sık dahili re
şit esirlerden büyük bir kısmının ihtida ettirilmeksizin
kabetlere sebep oluyor, iç çekişmeler de bu beylikleri za
yâni müslüman yapılmaksızın büyük arazi sahipleri tara
yıf düşürüyordu.
fından kendi topraklarında ziraat işlerinde çalıştırıldıkla
Buna karşılık Osmanlı Devletinde bütün kuvvet
rını tahmin etmek pek güç olmasa gerektir.
bir tek kişinin elinde idi. Görünüşe göre I. Murad -daha
Sulh yolu ile ele geçirilen yerlerdeki halk ise, belir
sonra oğlu Bayezid’in yaptığı gibi- hakimiyette kendisi
li vergilerini vermek suretiyle yerlerinde bırakılıyordu.
ne rakîp ve taht üzerinde iddia sahibi olabilecek bir kim
Yukarıda sözünü ettiğimiz serseri derviş zümrelerine ge
se bırakmamak için kardeşlerini ortadan kaldırmak yolu
lince, bunlar lııristiyan halk arasında devamlı olarak İslâ
na gitmişti. Kuruluş ve yayılış halinde bulunan Osman-
miyet’i yaymaya çalışıyorlardı. Bunların sayesinde Bogo-
lı Devleti’nin XIV. yüzyılda önemli bir sarsıntıya uğra
m il’ler gibi ortodoks kilisesine düşman heretoque züm
mamasında “hakimiyetin taksim edilmemesi” prensibi
reler arasında İslâmiyet’in kolaylıkla yayıldığı tasavvur
başlıca âmil olmuştur. Bunun nereden kaynaklandığı hu
olunabilir. Hıristiyan aristokrasi arasında da İktisadî ve
susunda kesin birşey söylenemez ise de, tutulan bu yol
psikolojik sebeplerle bâzı ihtidalar olmuşsa da XIV. yüz
İslam amme hukuku prensiplerine uygundur.
yılda büyük ölçüde olmadığını söyleyebiliriz. Ancak XV.
6.
ve XVI. yüzyıllarda Bosna ve Arnavutluk’da topluca ih Osmanlıların Avrupa’ya çok erken geçip Gelibo tidalar olmuştur. Ama burada hemen belirtmek isteriz ki
lu’da yerleşmeleri devlet bünyesinin kuvvetlenmesinde
büyük bir âmil oldu. Sahil beylikleri halkından birçoğu,
bunda devletin hiçbir müdahalesi ve tazyiki yoktur.
Osmanlıların Avrupa’ya geçişinden önce, kendi beyleri
Devlet, her zaman din serbestisine ve ruhânî sınıfların
nin maiyetlerinde Rumeli’nin zengin sahasını daha eski
imtiyazlarına, cemaatlerin de örf ve geleneklerine titiz
den tanıyorlardı. İşte bundan dolayıdır ki boş ve zengin
likle riâyet etmiştir.
topraklar, bulup buralarda yerleşmek maksadıyla bir çok
8. Yukarıda sözünü ettiğimiz genç esirlerden teşkil
göçebe unsurlar, fakir köylüler, Rumeli’nin zengin tı
edilen yeniçeri kuvveti, hükümdarın maiyetinde bulu
marlarına kavuşmak isteyen sipahiler, orta Anadolu’dan
nan daimi bir piyade kuvveti idi. Ayrıca belirtmek iste
ve Karesi, Saruhan, Aydın, Menteşe gibi sahil beylikle
riz ki, Osmanlı Devleti’nin asıl büyük askerî kuvvetini
rinden Trakya’ya geldiler. Devletin iskân maksadıyla
tımar sahibi sipahilerin vücûde getirdiği süvari kuvveti
naklettiği kitlelerden başka, kendi arzularıyla gelenlerin
teşkil ediyordu. Özellikle XIV. yüzyılda bu yeniçerilerin
de büyük bir yekûn tuttuğunu kolayca tahmin edebili
göze çarpacak kadar bir önemleri yoktu. Devşirme usûlü
riz. Böylece Osmanlı Devleti, Rumeli’den aldığı güç ile
sistemli bir şekilde ancak XV. yüzyılda II. Murad zama
Anadolu’daki komşularının zararına olarak kuvvetini sü
nında başlamıştır.
OSM ANU I
S İY A S E T
9- Ele geçirilen arazinin değişik kıymette tımarlara ayrılarak askerî vazife karşılığında sipahîlere verilmesi, veya daha büyük kıymette “ziâmet ve hass”ların -gelirle
Devleti’ni kuran bu asistokrasi XIV. yüzyılda bütün ida reyi ellerinde tutuyorlardı. 11.
Osmanlı Devleti’nin kısa zamanda bir impara
riyle orantılı şekilde asker Sağlamak şartıyla- daha büyük
torluk haline gelmesinde yukarıdan beri saydığımız
kumandanlara verilmesi usûlü, Selçuklu Devleti zama
âmillere ilâveten bu devletin ilk hükümdarlarının yâni
nında olduğu gibi Osmanlı Devleti’nin de devam ediyor
Osman, Orhan ve I. Murad’ın büyük kuruculuk meziyet
du. Babadan oğula kalan bu sipahilik, memlekette çok
lerini de gözden uzak tutmamak gerekir.
sağlam temellere dayanan bir toprak aristokrasisi vücûda getirmişti. Kendi çıkarları, gelirleri kendilerine ayrılmış olan yerlerin İktisadî yükselişine, yâni köylülerin refa hına dayanan bu sınıf kendi malikhanelerinde devletin de bir nevi temsilcisi idiler. Osmanlı Devleti’nin kurulu şunu takip eden XV. yüzyılda, Osmanlı Devleti’nin ge rek siyasi yükselişinde, gerek bu yükselişin dayanağını teşkil eden iktisadi refahında bu sınıfın büyük rolü ol muştur. Osmanlılar bu usûlü, bâzılarının sandığı gibi Bizans’tan değil, Büyük Selçuklu İmparatorluğu’ndan
Bu yazıma son vermeden önce iki hususu çok kısa olarak bir defa daha belirtmek isterim. Bunlardan birin cisi Osmanlı Devleti’nin kolayca gelişmesinde ve 1402 mağlubiyetine rağmen kısa bir zamanda büyük bir im paratorluk haline gelmesinde en büyük faktör, Osmanlılar’ın daha XIV. yüzyılda Balkanlar’da ve güney Avru pa’nın önemli bir kısmında yerleşmiş olmaları keyfiyeti dir. Bu suretle Orta Asya’dan Anadolu’ya buradan da Av rupa’ya geçen Türkler, Avrupa’da yaşadıkları uzun yüz yıllar boyunca, âdet ve ân’anelerini burada izleri hiçbir
beri süre gelen bu müesseseden almışlardı.
zaman kolay kolay silinemeyecek bir şekilde yerleştirdik Osmanlı Devleti’nin İdarî, askerî ve adlî teşki leri gibi, kendileri de eski hüviyetlerine Avrupalılığı da lâtı büyük ölçüde Anadolu Selçuklu Devleti Teşkilâtının ilâve etmişlerdir. bir devamı mâhiyetinde olup, kısmen İlhanlılar’m biraz ikinci husus da şudur: A tatürk’ün “yurtta sulh ve da Mısır Memlûklerı teşkilâtının tesirleri altında kalmış 10.
tır. Osmanlı Devleti XIV. asırda bütün bu teşkilât için
cihanda sulh” prensibini can ve yürekten kabul eden
muhtaç olduğu unsurları Türkler arasında kolaylıkla
genç Türkiye Cumhuriyeti, sahaca nispeten küçük, fakat
bulmuştur. Devletin ileri gelenleri ve kumandanları, bâ
büyük bir gelişmeye namzet olan Avrupa’daki toprakları
zı istisnalar dışında, bütünüyle Osmanlı aristokrasisine
sayesinde, uzun yıllardır Avrupalı milletler topluluğu sa
mensup idiler. Osmanlı hanedanıyla birlikte Osmanlı
fında lâyık olduğu yeri almıştır.
O SM A N LI H M
SİYASET
OSMANLI BEĞLİĞİNİN OLUŞUMUNDA O Ğ U Z/TÜ RKM EN GELENEĞİNİN YERİ YRD. D O Ç . DR. ÜÇLER BULDUK ANKARA Ü NİVERSİTESİ DÎL VE TA RİH -CO Ğ RA FY A FAKÜLTESİ
smanlılarm ilk yıllarına dair ortaya konan ça
küçük oğlu olarak gösterilen Kınık boyu XI. yüzyıldan
lışmaların yeterli ve doyurucu olduğu söylene
itibaren Oğuzların liderliğini ele almış ve Selçuklu dev
mez. Özellikle Osmanlı Devleti’ni kuranların
letini kurmuştur. Ancak Anadolu’da gittikçe güçlenen
kimliği, bağlı oldukları boy, Anadolu’ya geliş tarihleri,
Osmanoğulları neticede Boz-ok hükümranlığını yeniden
kuruluşun temel dinamikleri gibi temel konularda bile
tesis etmeyi başaracaktır.3
tam bir fikir birliği sağlanabilmiş değildir.1 Bunun en önemli sebebi, Osmanlıların ilk devirlerini aydınlatacak kaynakların elde olmayışı, kronikler veya tarihi takvim ler gibi mevcut kaynakların da en erken XV. yüzyılda ya zılmış bulunmalarıdır. Dolayısıyla mevcut kaynaklarda verilen bilgiler, sonradan kaleme alındıkları için ihtiyat la karşılanmaktadır. Fakat elbette ki, ihtiyatla karşılan malarına rağmen, özellikle kroniklere serpiştirilmiş olan olaylar, tamamen hayal ürünleri olmayıp, destani bir an latımla da olsa bazı gerçekler üzerine inşa edilmiş olsa
Yirmi dört Oğuz boyu içerisinde en büyük oğulu temsil eden Kayılar, Anadolu’da Osmanlı devletini kur muştur. Belki de Anadolu’daki Türk-Oğuz birliğini ye niden hayata geçirmek için sadece siyasi gücün yeterli ol mayacağını gördüklerinden dolayı Osmanlılar, özellikle II. Murad döneminde, Oğuz şuurunu ve ananesini mü verrihleri vasıtasıyla adeta yeniden canlandırmışlardır, böylece hakimiyetlerini, diğer Oğuz boylan nazarında meşru kılmışlardır. Umumiyetle, hakimiyetin meşrulaştırılması veya başka bir deyişle OsmanlIlardaki Oğuz-
gerektir. Bu nedenle Osmanlı Devleti’ni kuranların Oğuz as lından olduğu ve Kayı boyuna mensup bulundukları umumiyetle kabul görmektedir. Elbette bu kabulleniş, tarihi realitenin bunu gerektirdiğinden ziyade-ki tarihsel açıdan da en azından Osmanlıların Kayı’dan gelmediği ortaya konulamamıştır-köklü Oğuz geleneğine dayan maktadır. 24 Oğuz boyunun nasıl oluştuğunu, destanîtarihi bir kahraman olarak karşımıza çıkan Oğuz Kağan
Kayı şuurunun canlanması, Yazıcızade Ali’ye dayandırı lır. Yazıcızade Ali II. Murat için yazdığı eserinde İbni Bib i’yi kullanmıştır. Dolayısıyla bazı yazarlar, Yazıcızade’nin, Selçuklularla yakınlık kurmak ve Timur’a karşı Osmanlı hanedanını güçlendirmek için onları Oğuz-Kayı geleneği içine aldığını belirtirler ve hatta oluşturduğu şecerenin de “tevzin ve tadil” edilmiş olduğunu söyler ler.4 R W ittek ise, Oğuz geleneğinin canlandırılmasını
üzerine kuran bu gelenek, Reşideddin ile zirveye ulaş
“m illi” bir hareket olarak değerlendirir ve Osmanlıların,
mıştır.2 Oğuzname’ye göre, Oğuz H an’ın büyük oğulla
gelenekleri henüz bozulmamış Doğu Anadolu’daki Türk
rı olan Gün, Ay ve Yıldız Han, Oğuzların Boz-ok kolu
aşiretlerinin üzerinde hakimiyet kurmasıyla ilişkilendi-
nu; Gök, Dağ ve Deniz Han ise Üç-ok kolunu oluştur
rir. Ona göre, Osmanlıların Oğuz boylarının en asili olan
maktadır. Hakimiyet, ananeye göre Boz-ok’lardadır ve
Kayı’ya ait şecereye sahip çıkması “uydurma” ise de, bu
Boz-okların başında ise önce Gün Han ve ardından en
nun “geleneğe” girişi bile derin bir mana ifade etmekte
büyük oğlu olan Kayı bulunmaktadır. Ancak gelişen si
dir.5
yasi ve içtimai olaylar neticesinde hakimiyet zamanla Üç-okların eline geçmiştir. N itekim Deniz H an’ın en O SM A N LI I
Bizim için de önemli olan bu kabullenişin ardında ki güçlü gelenektir. Ki bu gelenek, diğer Türk devletleI S İY A S E T
rinde oiduğu gibi Osmanlıların da devletleşme sürecin
büyük oğlu Günhan olup, Kayı onun torunudur.10 Üste
de “belirleyici” unsurlardan en önemlisi olmuştur. Her
lik, Neşri, eserinin ilk tabakasında Oğuz ananesini sarih
geleneğin oluşumunda göz ardı edilmeyecek olan tarihi
biçimde izah edip, hakimiyetin Gün Han yoluyla Ka-
gerçeklerin bulunduğunu da biliyoruz. Açıkçası, Yazıcı-
yı’ya ait olduğunu bildiği halde, Oğuz’un oğlunu Kök
zade’nin, Osmanlıları Oğuz/Kayı geleneğine oturtması,
Han olarak belirtmesi daha da dikkate şayandır.11 XV.
onları Selçuklularla yakınlaştırması veya diğer beylikle
yüzyıl tarihçilerinden sadece Haşan Bayatı, Oğuz Han’ın
ri/boyları hakimiyeti altına almada bunu “meşrulaştır
oğlu olarak Gün Han’ı, büyük torunu olarak da Kayı
ma” vasıtası olarak kullanma isteği, Osmanlılar için bir
Han’ı gösterir.12 Bayatı eserinde 52 göbeğe ulaştırdığı
“sebep ve sonuç”tur. Kroniklerdeki bilgileri külliyen yok
Osmanoğulları şeceresinde yer alan isimleri tek tek an
sayan “uydurmadır/efsanedir” görüşü, bu sebep-sonuç
lamları ve zamanlarıyla yazar. Her ne kadar bu isimlere
bağlantısını ortadan kaldırmadığı gibi, tarihi realite açı
ait izahatı çoğu kez havada kalsa da, en azından Oğuz
sından da yavaş yavaş ciddiyetini kaybetmektedir.6 En
destan geleneğini hafızasında canlı biçimde yaşattığını
azından “her efsanenin tarihsel bir dayanağı vardır” gö
söyleyebiliriz.
rüşü esas alınarak, efsaneyle tarih arasındaki geçişlilik İn celenmektedir.7
Yukarıda ifadelerden de görüldüğü üzere, “uydur ma” veya “yakıştırma” olarak kabul edilmesi gereken,
Oğuz geleneğinin yansıtıldığı Osmanlı kronikle
Kayı’ya ve dolayısıyla Oğuz’a mensubiyetten çok, buna
rinde, genellikle Osmanoğullarının tarihine geçilmeden
ulaşan şeceredeki isimler olmalıdır. Zaten Oğuz ve Ka
önce, Osmanlı hanedanı yüceltilir ve onlara ait bir şecere
yı’ya bağlantıyı sağlayan aradaki neseb silsilesinin gerçek
verilir. Bu şecerede Osmanoğullarının ataları Oğuz
olmadığı, bazı Osmanlı müverrihleri tarafından tartışıl
Han’a ve nihayetinde Nuh peygambere ulaştırılır. Kısa
ması ile de ortaya konmuştur.13 Lindner’in de belirttiği
cası şecerelerde, dini gelenekten kaynaklanan bir pey
gibi konar-göçerler için soyağaçları düzenlemek, boy be
gambere bağlama; milli gelenekten kaynaklanan Oğuz’a
yinin meşruiyet kazanması ve siyasal destek için önemli
mensubiyet; meşrulaştırma geleneğinden kaynaklanan
dir. Şecereler, paradoksal biçimde çoğu bozkır göçebele
Kayı boyu/hanedanıııa aidiyet öne çıkmaktadır.8 Örnek
rinin kendi soylarının açık ve tam bir açıklamasını sağla
olarak verilecek olursa Neşri’de şecere şöyle sıralanmıştır:
madaki yetersizlikten düzenlenir; bir aşiret üyesinin so
(Osman), Ertuğrul, Süleyman Şah, Kaya Alp, Kızıl
yağacı onun daha yakın ataları için oldukça açıktır, daha
Buğa, Bay-Temür, Ay-kutluğ, Tuğra, Karay-tu, Sakur,
uzak nesiller için ise bulanıklaşır ve genellikle çelişkili
Bulgay, Sunkur, Tok-temür, Yasak, Çemendür, Ay-kut
hale gelir. Fakat sonunda aşiretin kurucu atası ve onun
luğ, Turak, Kaz Han, Yasuv, Yalvaç, Bay-beğ, Tuğra,
oğullarını tanımlamada sarih ve kesin bir biçime kavu
Toğmuş, Güc Beğ, Artuk, Kara-tay, Cem Keymür, Tu
şur.14 Bu açıdan incelendiğinde, XV. yüzyıl başlarından
raç, Kızıl-buğa, Cumur-mir, Bay-suy, Tuğra, Sevine, Çar-
itibaren yazılan ve genelde II. Bayezid dönemine kadar
buğa, Kurtulmuş, Korhav, Balcuk, Komas, Kara-oğlan,
uzanan ilk kroniklerde, Osmanoğullarının yakın ataları
Süleyman Şah, Korhulu, Boz-luğan, Bay-temür, Tortu-
Süleyman Şah’a kadar sarih bir biçimde ortaya konmuş
mış, Gök Alp, Oğuz, Kara Han, Dib Bakoy, Bulcas, Ya-
ve hanedan oluşmuştur. Fakat ondan sonrası için isimler
fes, Nuh Aleyhisselam.9
meçhuldür. Bilinmezliğin ardında boy yapısının kendine
Hz. Nuh’a çıkan Oğuz silsilesinin, Oğuz’dan he
özgü gelişiminin etkisi olduğu kaçınılmazdır.
men sonraki kişisi/hükümdarı noktasında kroniklerde
Boy içinden çıkan kabile/cemaatlerin siyasal veya
ayrılıklar başlar. Bu ayrılık Osmanoğullarının bağlı ol
sosyal nedenlerle zaman içinde başka gruplan da içine
duğu boyu açıklamak açısından oldukça önemlidir.
alarak genişlemesi bir siyasal güç odağının ortaya çıkma
Umumiyetle Osmanlıların Kayı boyuna mensup olduğu
sına yol açtığı gibi, kendi içinde alt bölümlere de ayrıla
kabul edilmekle birlikte, Oğuz Han’dan sonra hakimiyet
bilmesine imkan vermektedir.15 Bu bakımdan Osmano-
Kök Han’a verilmekte ve böylece ananeden uzaklaşıl-
ğullarının içinden çıktığı Kayı boyunun Anadolu’ya ge
maktadır. Çünkü Oğuz destan geleneğinde Oğuzhan’ın
liş sürecinde yalnız olmadığı, Horasan’dan Anadolu’nun
O SM A N LI
t SİYASET
güney-doğusuna uzanan Mahan16 - Ahlat- Artuklu Saha-
sultan Murad’ın nesebi bizim nesebimizden ağadır. Gök
sı’nın diğer Oğuz boylarının da göç yolu olduğu gerçe
le Deniz’in arasında fark olduğu gibi...”17
ğiyle daha iyi anlaşılır. Aynı şekilde, adeta bir Türkmen
Edirneli Ruhi’de Osmanoğullarının Kayı Han so
nüfus deposu durumundaki Doğu ve Güney-Doğu Ana
yundan geldiklerini ve Kayı Han’ın Oğuz’un vasiyeti ge
dolu’dan, özellikle Moğol istilası döneminde, Batı Ana
reği ulu oğul olarak hüküm sürdüğünü yazar. Hatta Sel
dolu’ya sürekli konar-göçerlerin pompalandığı da bilin
çuklu ve başka Türk beylerinin galebesiyle hakimiyetin
mektedir. Henüz XI. yüzyıl’da başlayan akınlarla Bizans
Kayı elinden çıktığını söyleyen Ruhi, Osman Beğ’den
sınırındaki “Uc Türkmenleri” bölgeyi Türkleştirmeye
sonra Selçukilerin yıkıldığını hatırlatarak “ulu Türk bey
başlamışlardı. Bu Türkmenlerin uçlardaki faaliyetleri -
leri asıl vasiyet ile amel idüb Osman Beğ’i kendülere
genel anlamda- Selçukluların bilgisi dahilinde ve onlara
Han eylediler. Korkut Ata’dan naklederler ki, dimiş imiş
siyasal güç sağlamada yardımcı idi. Özellikle Türkmen
ki, hanlık Oğuz Han’ın vasiyeti mucebince alıer Kayı
lerin, boy asabiyetleri kırılarak bu amaca ulaşıldığı da
Han evladına düşe gerektir. Ta kıyamete dek ol nesilden
unutulmamalıdır. Ancak, Alaaddin Keykubad’ın, Moğol
anı kimse almasa gerektir”18 diye belirtir.
tehlikesine karşı, Türkmenleri aynı şekilde hizmetine al
Verdiğimiz iki örnek, Türkmenler arasında Oğuz
ması, onun ölümüyle birlikte, Selçuklu devletinin aley
töresinin, hanedan oluşumunda ve devletleşme sürecinde
hine bir durum oluşturmaya başladı. 1243 Kösedağ Sa-
“meşruiyet” açısından ne denli önemli görüldüğünü bir
vaşı’ndan sonra, bazı Türkmen cemaatleri, kendi siyasi
kez daha hatırlatmaktadır. Ancak, hanedanın uzak atala
oluşumlarının zeminini hazırladılar. Uçlardaki Selçuklu
rına uzanan şecerelerde görülen çeşitlilik, aynı özenin bu
kontrolü, yeni gelen cemaatlerle birlikte kayboldu. Üste
alanda gösterilmediğinin bir delilidir. Belki de,
lik yeni boy ve aşiret asabiyetleri de kurulmaya başlandı.
Oğuz/Türk üst çatısının dışında, boy asabiyetinin kırıl
Nitekim, sadece Osmanoğulları’nın değil, Karaman,
mış olması ve aynı gelenekten gelen konar göçerlerin ay
Germiyan ve diğer Batı Anadolu beyliklerinin bilinen
nı coğrafya ve kaderi paylaşmaları bu durumu açıklar.
yakın ataları dışındaki tarihleri ve onlara ait şecereler de
Nitekim yukarıda örnek olarak sunduğumuz nesep silsi
tam manasıyla izah edilememektedir.
lesinde geçen çoğu isim Oğuz adlarından ziyade, Oğuz
Elbetteki böyle bir durumda, bütün Türkmen un
dışındaki Türk, Tatar ve hatta Moğol asıllı isimlerdir. Bu
surları birleştiren Oğuz geleneği ve töresi öne çıkacaktır.
tesbit de, şecerelere yansıyan isimlerin, aslında Türk ta
Türkmen beğlerinin Oğuz töresine verdikleri önem ve
rihini özetleyen sembol isimler olabileceğini gösterir.
bu töreye olan bağlılıklarını, 1449’da II. Murat tarafın
Kısacası bu, farklı boy veya cemaatlerin bir boybeği etra
dan Karakoyunlu Cihanşah’a elçi olarak gönderilen Şük-
fında ortak hareket etmelerinin tabii sonucudur. Osma-
rullah’tan takip edelim:
noğullarının nüvesini oluşturan Kayıların Anadolu ma
“(Cihanşah:), Sultan Murat benim ahret kardeşim
ceralarını da bu açıdan değerlendirirsek, Süleyman Şah’ın
dir. Bu kardeşlikten başka da akrabamdır. Akrabalığın
da, sadece Kayıların değil, farklı Türkmen ve Tatar grup
sebebi soruldu. Buyurdu ki “tarih okuyucu Mevlana İs
ların liderliğini üslenen bir boybeği olduğunu görürüz.
mail’i çağırsınlar ve Oğuz tarihini getirsinler”. Mevlana
Tarihi kaynaklara göre elli bin kadar Tatar ve Türk
İsmail geldi ve Moğol yazısı ile yazılmış bir kitap getir
men gaza ve cihat etmek amacıyla önce Erzurum ve Er
di. O kitaptan anlaşıldı ki Oğuz’un altı oğlu olmuştur,
zincan’a ardından da, yine Kayı boyuna mensup olduğu
adları Gök Alp, Yer Alp, Deniz Alp, Gün Alp, Ay Alp,
nu bildiğimiz Artuklu19 sahası içerisinde yer alan, Gü
Yıldız Alp. Mirza buyurdu ki, kardeşim sultan Murad’ın
ney Doğu Anadolu’ya inmişlerdir. Beyleri Süleyman Şah,
nesebi Oğuz oğlu Gök Alp’e ulaşıyor. Gök Alp oğulları
Halep’e giderken Fırat’ta boğulmuş ve Türk Mezarı diye
Kızıl Boğa oğlu Kaya Alp oğlu Süleyman Şah oğlu Er-
de bilinen Caber kalesine defnedilmiştir. Beylerini yiti
tuğrul’a kırkbeşinci göbekte erişmiştir. Kara Yusuf’un
ren “göçer evli’ler ise dağılmışlardır.20 Aşıkpaşazade’nin
nesebi ise 41. Göbekte Deniz Alp’e erişmektedir. Bu iki
başka bir neşrinde göç sonucu konar-göçerlerin nasıl da
padişahın nesebi bilinince Mirza buyurdu; “Kardeşim O S M A N II
ğıldığı ifade edilir; I SİYASET
“(Süleyman Şah’ın Caber Kalesi ’nde defnedilmesin
hir)’nde kazanılan zaferde ordusunun akıncılığını üsle
den sonra)... Ve hem ol kalaya dahi gene o nesilden Dö-
nen Ertuğrul Gaziye, Söğüt, Domaniç ve Ermeni Belini
ğer derler bir taife vardur, o kaleye şimdi dahi anlar
yaylak-kışlak olarak vermiştir.27 Biz burada hala tartış
hükmederler. Eyle olsa bu göçer evli etrafa dağıldı. Bazı
malı olan Ertuğrul ve oğlu Osman’ın ne zaman ve hangi
sı Berriye’ye21 gittiler Şimdiki halde anlara Şam Türk-
Selçuklu hükümdarı zamanında bölgede faaliyet göster
manı derler. Bazısı gene Rum ’a (Anadolu) döndüler. Ki
diklerini ele alacak değiliz.28 Ancak uçlardaki Kayıların
mi Tatar’dır ve kimi Türkm an’dır. Şimdiki halde
bu dönemde yaylak ve kışlak hayatı yaşayan konar-göçer
Rum’da olan Tatar ve Türkman ol taifedendir”.22
bir yapıda olduğu ve henüz belirleyici bir siyasi güce
Süleyman Şah’ın ölümünden sonra oğulları Sunkur
ulaşmadığı kroniklerdeki bilgilerden anlaşılmaktadır:
Tegin ve Gün Toğdı “vatan-ı asliye”lerine dönerken, Er-
“Ayanikola dirler bir kafir vardı. Yani (İne) Göl’de
tuğrul Gazi ve Dündar Pasin ovasına, Sürmeli Çukura
Osman Gazi yaylaya ve Kışlaya gitdikleri yirde bunların
göçerler. Buradan batıya yönelişle beraber Alaaddin Key-
göçini üşendirirdi. Osman Gazi, Bilecik (s. 5) tekfuruna
kubad’ın hizmetine gireceklerdir.23 Ertuğrul’un emrinde
bundan şikayet itdi. Bilecik tekfuruna ayıtdı “sizden di
400 mikdarı göçer-evli olduğu söylenir. Ancak bu raka
leğimiz budur ki bizim göçkünümüzi yaylaya gitdiğimiz
mı ihtiyatla karşılamak gerekmektedir.24 Bir müddet
vakt sizde emanet koyalım”. 01 dahi kabul etdi. Her
Karacağ’da kalan Ertuğrul, yararlıkları neticesinde Sö
vakt kim Osman Gazi yaylaya gitse esvablarmı öküzlere
ğ ü t’ü yurt edinir. Kayıların Artuklu, Ankara ve Söğüt’e
yükledirdi. Bir nice hatun kişilerle varırlar kal’ada kor
uzanan Anadolu coğrafyasındaki maceraları ve buralarda
lardı. Kaçankim gelseler peynir ve halı ve kilim ve
ki yer isimleri ile yine kendilerini Ertuğrul Gazi’nin yol
koz/kuzı getürürlerdi. Emanetlerin yine alurlardı. Ve bu
daşları olarak gören bir geleneğe sahip Kara Keçililer’in
kafirler bunlara begayet itimad iderlerdi”.29
Anadolu’daki yerleşmeleri ve yer isimleri büyük oranda
Öncelikle kendi boyunun güvenliği ve refahını sağ
örtüşmektedir. Süleyman Gazi’nin ölümünden sonra
lamaya çalışan Osman Beğ, zamanla boybeğlerinin diğer
Türkmenlerin yeni teşekküller oluşturması veya Kayı ör
bir vazifesi olan akın ve gaza amaçlı fetihlere girişecektir.
neğindeki gibi bölünmeleri Kara Keçililer ile örneklene
Bizans uçlarındaki faaliyetlerinin yanısıra artık güneyde
bilir. Şam Türkmeııi olarak bilinen grupların oluşturdu
ki güçlü Türk beyliği Germiyanlılar ile de “adavet’e baş
ğu Boz-Ulus’un içinde yer alan Kara Keçililer, Beriyye ve
layıp “ırak” yerlerden “av” etmeye yönelir.30 Böylece sa
Urfa arasında yaşamaktaydılar. Ancak tahrir defterlerin
dece kendi boyu içerisindekileri değil diğer Türkmen
de bu Karakeçililer “Ekrad” olarak yazılmıştır. Sivas ve
unsurları da cezbetmeye başladı. Artık Osman Gazi, böl
Ankara’da, konar-göçer teşekküllerin oluşturduğu Ulu
gedeki düşman tekfurların en büyük korkusu, dost tek
Yörük ve Ankara Yörükleri içinde de bölük ve kadılık
furların ve yerli ahalinin adalet dağıtan güvenilir koru-
oluşturacak derecede nüfuslu Kara Keçili cemaatleri bu
yucusuydu. Alplik, gazilik ve erdem gibi, Oğuz/Türk tö
lunmaktadır. Söğüt Yörükleri içindeki Karakeçililer de
resinde, bir hükümdarda bulunması gerekli olan özellik
hepimizin malumudur ki bunlar Ertuğrul’u anma şen
leri, böylece bünyesinde topladığını da gösteren Osman
liklerini eskiden beri kutlamaktadırlar.25
Gazi için “k ut” sahibi olmanın zamanı gelmişti. N ite
Babasının ölümü üzerine dört yüz kadar göçer ev
kim Osman Gazi gördüğü meşhur rüya ile Tanrı’dan bir
liyle bölgeyi terkeden Ertuğrul Gazi, Pasin ovasına, Sür
cihan devletinin başına geçeceğinin ilk işaretini de ala
meli çukuruna varıp, bir müddet orda kaldıktan sonra
caktır:
Selçuklu hükümdarı Sultan Alaeddin’in çağrısı üzerine
"... Osman Gazi düşünde gördi kim bu azizin kuşa
önce Adıyaman sonra da Ankara taraflarına geldi.26 Yak
ğından bir ay doğar, gelir Osman Gazi’nin koynına girer.
laşan Moğol tehlikesi ve uçları basan Bizans imparatorlu
Bu ay Osman Gazi’nin koynuna girdiği demde göbeğin
ğuna karşı yardımını gördüğü Ertuğrul Gazi öncülüğün
den bir ağaç biter dahi gölgesi alemi tutar. Gölgesinin
deki Kayılan Ankara civarındaki Karacadağ’a konduran
altında dağlar var, her dağın dibinden sular çıkar. 01 su
Sultan Alaaddin, Rumlara karşı Sultanönü (Eskişe
lardan kimi içer ve kimi bağçeler suvarır ve kimi çeşme-
O SM A N LI I
SİY A SH T
ler akıdır. Gelür şeyhe haber virir. Şeyh aydır “oğul Os
Türkmen alplerine fethedilen topraklar dağıtılır. Turgut
man, padişahlık sana ve senin nesline mübarek olsun ve
Alp, Saltuk Alp, Samsa Çavuş, Sülemiş, Kara Tegin gibi
benim kızım Malhun hatun senin helalin oldı” deyü he-
-büyük bir ihtimalle konar-göçer beğleri- Osman Ga zi’nin silah arkadaşları böylece devlete hizmete devam
man dem nikah idivirdi”.31 Bu ilahi işaretten daha somut olan bir vakıayı yine kroniklerden öğreniyoruz. Osman Gazi’nin beğliğinin
ederler. Mesela Samsa Çavuş için kaynaklar, “Ertuğrul ile beraber, kabilesiyle gelmiştir” ifadesini kullanırlar.34
meşrulaşması, diğer Oğuz/Türkmen beğlerinin de katıl
Karacahisar’ın zaptından sonra idari düzenlemeye
dığı bir dernek sonunda gerçekleşir. Ertuğrul Gazi’nin
giren Osman Gaziye, bunun için Selçuklu sultanından
vefatının ardından gerçekleşen bu toplantıda Oğuz töre-
izin alması gerektiğini hatırlatan Tursun Fakih’e kızan
since Osman Gazi, beğliğin başına geçer:
Osman Beğ’in kılıç hakkı ile bu şehri aldığını ve Al-i
“Ertuğrul vefat idicek Osman Gazi anun yirine oturub Selçukîlere inkıyâd iderdi. 01 ucdaki Türkler beğleri ki Oğuz’un boyundan ol uçlara Tatar şerrinden yayıl mışlardı. Anda yazlar kışlarlardı, rüzgâr ile hayli çoğal mışlardı. Fi’l-cümle ol Oğuz didikleri ve ol ilin beğleri ve kethüdaları cem’ olub Osman Gazi katma gelüb meş veret idüb işin önün ve sonun danışdılar. Çok kîyl u kai den sonra sözlerinin ihtiyarı ve muhassılı bu oldu kim Osman Gaziye eyıttiler “Siz Kayı Han neslindensiniz. Kayı Han hod cemi’ Oğuz beğlerinin Oğuz’dan sonra ağaları ve hanları idi ve Güyen? Han vasiyeti ve Oğuz tö resi mucebince Oğuz neslinden kimse (s. 22) olmıyacak hanlık ve padişahlık Kayı soyu var iken özge boy soyuna
Selçuk gibi atalarının önceden buraya geldiklerini söyle mesi,35 makalemizin başında da belirttiğimiz gibi, yeni oluşan hanedanın meşruiyetine zemin hazırlamanın bir vasıtası olarak değerlendirilebilinir. N itekim Osmanoğulları ile aralarında müthiş bir çekişme bulunan Karamanoğullarının tarihini yazan Şikari’de de benzer ifade ler geçmektedir. Osmanlı meşruiyetini tanımamak için sık sık Germiyanoğlu ve Eşrefoğlu ağzından Osmanlılar için “aslı cinsi yok bir yörükoğlu” diyen Şikari de36 Karamanoğlu şöyle yüceltilir: “Ey Alaaddin sen Keykubad b.Keyhüsrev b. Kılıç Arslan b. Ertuğrul b. Al-i Selçuk isen, ben dahi Mehmed Han b. Karaman b. Nureddin b. ... Şirvan Han b. Oğuz H an’ım... Cümle Moğol, Kürd ve Türkmen benimledir.”37
değmez ve şimden gerü Selçukilerden bize meded ve ça re yokdur.”32
Görüldüğü gibi sadece Osmanoğulları için değil, diğer Türkmen beğlikleri için de Oğuz töresince kendi
Bunlar uc beğleri ve kabile ileri gelenleridir.
ni meşru kılmak esastır. Bir boya mensubiyet esası dahi
Lütfı Paşa (s. 22)”... Osman Gazi dahi rahmetullahi
linde kısa sürede genişleyen Osmanoğulları, konar-gö-
teala sözlerin kabul idüb pes mecmu’ beğler ve kethüda
çerlikten yerleşik hayata geçmeyi tercih etmişlerdir.
lar ve Oğuz taifesin(den) anda cem’ olanlar örüdüb Oğuz
Çünkü konar göçer teşkilatlanma devletleşme sürecini ne
resmince üç kere yükünüb baş kodular. Andan türlü bal
denli hızlandırıyorsa, aksi şekilde bu yapıyı muhafaza et
lardan ve kımızlardan getirüb Osman Gaziye sağrak
mek te o denli çöküşü hızlandırmaktaydı. Devlet haya
sundular”.33 Bu Oğuz töresinin yerine getirilmesinden
tında sadece Oğuz töresinden güç alan hanedanı muhafa
sonra Osman Gazi beyliğini yayarak Bilecik, Yarhisar,
za etmek, yerleşik hayatı .benimsemeyen bazı konar gö
Köprühisar ve İnegöl’ü topraklarına katacaktır. Devletin
çerleri, memnun etmediği için, onlar da yeni hedeflere
kurulmasından sonra kendi hanedan üyeleri ve diğer
yönelecektir.38
1
İlk ve tartışm ayı şekillendiren çalışm alar için bkz.: H . A. G ibbons, The
IJT S II, p p ., 7 1 -7 9 ; T fe Ottoman Empire, The Classical Age (1 3 0 0 -1 6 0 0 ),
Foundation o f The Ottoman Empire, O xford 1916; Fr. G iese, “P roblem der
London 1973. G ün ü m ü zd e gelinen son nokta için ise; H . İnalcık, “Os-
E ntstehung des O sm aniclıen R eiches”, Zeicschfifc fıir S em itistik 2
m an h D e v le ti’n in K u ru lu ş P ro b le m i”, Doğu-Batı (yıl 2/7-T em m uz
(1924), 251; “O sm anlı im p a rato rlu ğ u n u n Teşekkülü M eselesi", Türkiyat
1999), s. 9 -2 2 ; S. D iv itçio ğ lu , Osmanlı Beyliğinin Kuruluşu, Eren yay., İs
Mecmuası, c. I (1925), s. 1 5 1 -1 5 7 ; M. E K ö p rü lü , Osmanlı İmparatorluğu
tan b u l 1996, s. 13-14.
nun Kurulup/, İstanbul 1981; P. W ittek , The Rise o f the Ottoman Empire, The
2
Farsça Oğuznatnelerin hem en tam am ın ın ana kaynağı R eşid ed d in ’dir. Top-
Royal Asiatic Society ofG rea t Britain and Ireland, London 1965 (4.baskı);
kapı Sarayı’n da 1314 tarihli b ir nüsha (no: 1653) ve III. A h m et K ü tü p
H . İnalcık, “The Q uestion o f T he Em ergence o f T h e O tto m a n S tate”,
hanesinde 1317 tarih li (no: 2935) nüshaları b u lu n an bu farsça O ğuzna-
O SM A N L l
SİYASET
melere dayanarak Türkçe neşr yapılm ıştır; A. Z. Veiidi Togan, Reşideddin
18
R uhi, Tevarih-i A l-i Osman, v. 4a (M. H . Yınanç’a ait nüshadan). Dede Kor kut Kitabı nda da m ukaddim ede aynen şöyle söylenir:” K orkut A ta ayıttı:
Oğuznamesi, Tercüme ve Tahlili, İstanbul 1972. Tarih olarak daha eskiye g i den U ygur türkçesi İle yazılmış O ğuznam eler için bkz.: W. Bang-R. R ah'
“A hir zamanda hanlık girü Kayıya değe, kimesne ellerinden almağa, ahir
m eti (Arat), Die Leğende votı Oghuz Qagban, Berlin 1932; O ğuz Kağan Des-
zaman olup, kıyam at kopınca. Bu didügi Osman neslidür...”; Dede Korkut Kitabı 1, Giriş-M etin-faksimile (neşr: M .Ergin) Ankara 1989, s. 73-
tanı, İstanbul 1936; A. M. Şetbzk^Oğuz-name i Muxabbat-name, Moskova 1959.
19
M. F. K öprülü, Osmanlı imparatorluğunun Kuruluşu, İstanbul 1981, s. 260.
Oğuz yapısı ve bu yapıdaki değişiklikler için O ğuz destan geleneği ve boy
20
Aşıkpaşazade, Tevarih-i A l-i Osman, İstanbul 1332, s. 3.
21
Beriyye, Urfa’nm Viranşehir kazası ile M ardin’in D erik ilçesi arasında bu
teşkilatı için bkz.: Ü. B ulduk, “Oğuznam elere Göre Üçok-Bozok veya İçOğuz Dış Oğuz Meselesi”, Türkiye Sosyal Araştırmalar Dergisi (Turkish Jo
lunan b ir idari ünite olup Türkm en aşiretlerinin çok kesif olarak bu lu n
urnal ofSocial Research), c. 1, S. 3 (Kasım 1997), s. 109-116.
d uğu bir bölgedir; N.Göyünç, “XVI. Yüzyılda Güney-Doğu Anado
Mesela F. Sümer, bu anlayışın diğer kroniklere de Yazıcızade vasıtasıyla
lu ’nun Ekomomik D u ru m u ”, Türkiye İktisat Tarihi Semineri (8-10 Haziran
girdiğini belirtir; "Osm anlı D evletinin K urucusu Osm an Gazi ve Devri
1973) MetinlcrlTartîştnalar, Ankara 1975, s. 90.
İle İlgili Bazı Meseleler H akkında Düşünceler”, T,D .A,, S. 80 (1992), s. 22
19-20; M. H . Yinanç, “E rtu ğ ru l”, İ.A., c. 4, s. 333-
Aşıkpaşazade, Tevarih-i A l-i Osman, (Atsız neşri), s. 93; N eşri’de Süleyman Şah’a ait bu hikaye aynen vardır. Ancak, diğer kronikler M ahan'dan gi5çii
P. W ittek, Osmanlı İmparatorluğu’nda Türk Aşiretlerinin Rolü, çvr.: E. K u
Cengiz istilasından sonraya tarihlerken, Neşri bu olayı XI. Yüzyıla taşır.,
ran, s. 264-265.
a.g.e., s.57, 6 l.
Mesela H .İnalcık, bu konu üstünde durarak, toponom ik verilerin ışığın
23
N eşri, s. 62-63; Aşıkpaşazade, s. 93.
24
Aşıkpaşazade (Ali Beğ neşri), s. 3; “...bu göçer evli etrafa dağıldı. Bazısı
da Osm anlı kroniklerinde verilen benzer bilgilerin doğruluğuna olan ka naatini vurgulam aktadır; a.g.m., s. 16-18.
Beriyye’ye gitdi ve bazısı yine R u m ’a gitdiler. Ve bazısı Süleyman Şah’ın S., Divitçioğlu, Osmanlı Beyliğinin Kuruluşu, s. 15; burada yazar, Oğuz ge
üç oğluna uydular kim biri Sunkur T igin’dir. Ve biri Tuğrul’dur ve birisi
leneği ve antropolojik tetkiklerden yola çıkarak, O sm anoğlunutı soyunu
G ün D oğdı’dır. Bu üç kardaşlar geldikleri yola döndiler. Pasin Ovası’na
incelemekte ve O ğuz boyları ile olan bağlantıyı ortaya koymaktadır.
Sürmeli Ç u k u ru n a vardı. Ertuğrul o anda kaldı, gitm edi. D ört yüz m ikBu konuda geniş bilgi için bkz.. Ü . Bulduk, “Osm anlı Kroniklerindeki
darı göçer eviyle ol iki kardaşı gitdiler. Asıl vatanlarına” .Görüldüğü g i
Türk/O ğuz Şecereleri ve Kayılar” Türkiye Sosyal Araştırmalar Der., c. 3 S.
bi, diğer kroniklerin tersine, 4 00 ev ile ayrılan E rtuğrul değil, kardeşleri
1 (M art 1999), s. 129-139
dir.
Neşri, Kitab-ı Cihan-nüma, c. I (yay.: F. R. U nat-M . A. Köym en), Ankara
25
1987, s. 55-57.
Bu konuda bkz.: Ü .Bulduk, “İdari ve Sosyal Açıdan Karakeçili Aşiretleri ve Yerleşmeleri", D TCF- Tarih Araştırmaları Dergisi, (yıl 1997, S. 30), s.
Atsız, Osmanlı Tarihleri I, İstanbul 1949; A hm edi’nin İskendernam e’sinde nesep tam olarak verilmem esine rağm en E rtu ğ ru l’un adı G ündüz Alp ve G ök Alp ile birlikte anılır. Nişancı da O ğ u z’a 21 göbekte ulaşan Ertu ğrul’un dedesi olarak G ök A lp’i gösterir. Ananevi Osm anlı tarihçiliği
37-52. 26
Aşıkpaşazade, (Ali Beğ neşti) s. 4-5.
27
İbn-i Kemal, Tevarih-i A l-i Osman, 1. Defter, Ankara 1970, s. 50-51 (haz.:
28
Bu konuda “Osmanlı Devletini Kuran Kayıların Anadolu’ya Gelişi ve Ka
Ş. Turan).
nin esas kaynaklarında birini oluşturan Aşıkpaşazade de E rtu ğ ru l’un de desi Kök H an yerine Kay(a) A lp olarak gösterilirken O ğ u z’un oğlu yine Kök A lp şeklinde geçer. B itlisi de Aşıkpaşazade’yi bu nesepte takip et
rakeçililer” adlı bildirim iz. X III. Tarih K ongresine sunulm uş olup, bası
miştir.
lacaktır.
Neşri, s. 9-22,
29
Aşıkpaşazade, aynı yer.
Atsız, Osmanlı Tarihleri î, İstanbul 194; Bayat?, s. 382-383-
30
Aşıkpaşazade (Ali Beğ neşri), s. 4.
N eşri'den başlayarak, M üneccimbaşı, Hoca Saadettin gib i tarihçiler özel
31
Aşıkpaşazade, s. 6.
32
Lütfi Paşa, Tevarih-i A l-i Osman, (Kilisli N e ş r i) s. 21-22
33
Lütfî Paşa s. 22; M üneccimbaşı bu töreni anlatırken O sm an Gazi’nin tek
likle Ertuğrul'dan öteye verilen neseb silsilesini ten k it etm işlerdir. R. Paul Lindner, “W hat was a N om adic Tribe?” Comperative Studies in So ciety and History, vol. 24/4 (1982), p. 693-94; Krş.: Göçebe B ir Aşiret Ne
tek beğlere kım ız sunarak, onların itaatim sağladığını b elirtir; Sahaifü’l-
İdi? Ankara 1995, (çev.: M . Baltacı), s. 11.
Ahbar, (Tercüman yay., Tarihsiz) s. 70.
S. D ivitçioğlu, OsfliacıoğuUarını bir açıdan böyle açıklamaktadır. Belki
34
onları Uç-oklara daha yakın görm esinde de "kesili uruk" diye adlandırdı
Neşri, s, 90-91; Samsa Çavuş didiğim iz ol kişilerdendür ki E rtu ğ ru l’la b i le gelm işlerdi... Ve Sülemiş nam bir karındaşı dahi vardı.Ve hem cem aat
ğı bu durum un etkisi vardır; a.g.e., s. 20-28.
leri dahi çoğidi. Bahadırlar, yoldaşlığa yarar kişilerdi”.
M ahan, kroniklerde O sm anoğukllannın asıl yurdu olarak gösterilir. Mo
35
H . İnacık, A.g.m., s. U .
m evcuttur; M u’cemiI’l-BiUdan, c. 5, Beyrut 1986, s. 32-33.
36
Şikarı, Karamanoğulları Tarihi, Konya 1946 (hz.: M .K oman), s. 141.
B ehpti’t-Tevarih, s. 51.; burada geçen Moğol yazısından kasıt U ygur yazı
37
Aynı eser, s. 38.
sı olm alıdır ki, bir çok tarihçi bu görüştedir.
38
ît. Paul Lindner, s. 26-27.
ğol istilasından nasibini alan bölge hakkında Yakut el H am evi’de bilgi
OSM ANLI
SİYASET
KURULUŞ
OSMANLI İMPARATORLUĞUNUN KURULUŞUNDA BİZANS VE AVRUPA
169 KAYILARIN ANADOLU'YA GELİŞİ
176 OSMANLI DEVLETİNİN İSTİKLÂL HUTBESİNİ OKUYAN DEVLET ADAMI: DURSUN FAKÎH
181 OSMANLI DEVLETİ NE ZAMAN KURULDU?
190 OSMANLI'DAN MİLLÎ MÜCADELEYE İSTİKIÂL'Î OSMÂNÎ GÜNÜ KUTLAMALARI
194
OSMANLI İMPARATORLUĞUNUN KURULUŞUNDA BİZANS VE AVRUPA PROF. DR. ŞERİF BAŞTAV A N K A R A Ü N İV E R S İT E S İ D İ L VE T A R İH C O Ğ R A FY A FAKÜLTESİ
y y'oğol istilâsı, o zamanki Anadolu nizamını
zans, Anadolu’yu ebediyen kaybetmek üzere idi. Osman-
altüst etmişti. Selçuklu Devleti sona ermiş,
lılar da 1308’den sonra Bizans topraklarına akınlarını
/ / / /
onun arazisi üzerinde bir çok Türk Beyliği
arttırırlar, Anadolu’dan başka Trakya da Türk akınlarına
kurulmuş ve Moğolların önünden kaçan pek çok Türk
açılmıştı. Bu zamandan sonra Bizans’ın çökmesine kadar ge
Boyu, Batı Anadolu’ya doğru ilerleyerek orada toprak ve ganimet aramağa başlamıştı. Anadolu’nun kuzeybatısın
çen devrede İmparatorluk içinde kilise kavgaları, arkası gelmek
da, Bizans hudutları üzerinde yerleşen bir Oğuz boyu, bu üstün coğrafî durumundan faydalanarak büyük siyasî ba
rinin hem kendi aralarında hem de Bizans ile olan çatışmala
^
şarılara erişmiş ve yüz yıl içinde bir uç beyliğinden bir dünya imparatorluğu olan Osmanlı Devleti’ni kurmuş
bilmeyen taht mücadeleleri, isyanlar ve Italyan deniz devletle
rı eksik olmaz. İç savaşlarda güçsüz düşen ve bir daha kendini toparlayamayan Bizans, karşısına çıkan genç ve dinamik Osmanlı Devleti ile başedebilecek durumda değildi. Bu tehlikeli
tur. Osmanlı imparatorluğu’nun bu emsalsiz başarılarının temelini Rumeli’deki arazisi oluşturuyordu. Bu sıralarda Bi
zans’ın ve Balkan ülkelerinin zaif olması ve Batı Hıris tiyan âleminin birlikten mahrum bulunması bu Türk Beyliğine büyük imkânlar bahşediyor ve bu Oğuz boyu, askerlik sanatındaki becerisi ve idarecilikte mehareti ile hiç tanınmamış bir beylikten bir dünya İmparatorluğu na ulaşıyordu. 1354’de Rumeli’ye geçen Osmanlılar hız la ilerliyor, daha başlangıçta Bizans’ın içişlerine karışıyor
durumdan Bizans ancak Batı Hıristiyan âlemi tarafından kurtarılabilirdi. Fakat bu devirde Hıristiyan Batı’da da birlik yoktu. Papalık Büyük Şizma hareketi ile bölünmüş ve zayıflamıştı. Doğu ve Batı Kiliseleri arasındaki mezhep kavgaları sürüyordu. Yüzyıl Harpleri de bu zamana rastla makta idi. Haçlı seferi düşüncesi de bu devirde Hıristiyanları es kisi gibi ilgilendirmiyordu. IV. Haçlı seferinden beri Bi
zans’ın bütün limanlarına ve Adalarına yerleşen İtalyan deniz devletlerinin Doğudaki ticaret menfaatleri onların
ve Balkan devletlerinin zaafını öğrenerek sağlam bir dev
Haçlı seferlerine katılmalarına engeldi. Bütün Ortaçağ bo
let kurabilmek için gerekli keşifleri gerçekleştiriyorlardı.
yunca Avrupa toplumunu idare eden Papalık ve imparatorluk
IV. Haçlı seferinden sonra kurulan İznik Grek devletinin
gibi iki temel Kurum, tam bu sıralarda çözülme halinde idi. Lâ
büyük gayretleri ile geri alınan İstanbul, harap ve her ta
kin bu devir Papaları, sarsılan itibarlarını kurtarabilmek
raftan hucumlara açıktı. Devletin merkezinin Batıya ta
için Türk düşmanlığı ve Haçlı seferi düşüncesini kendi
şınması ile devlet siyasetinin ağırlığı da batıya kaymış ve
emellerine âlet olarak kullanırlar. Halbuki bu devirde Do
Anadolu’nun savunması ihmal edilmişti. Halbuki tam
ğu Mısır’da ve Türkiye’de yüksek kalitede ordular vardı ve
bu sıralarda Türk akınları hudutları zorluyor ve İmpara
onların “dinsizlerle” mücadele azmi daha kuvvetli idi. Ba-
torluğun burada kullanılacak ordusu bulunmuyordu.
tı’da Türk tazyikini en çok hisseden Macaristan’da, Türk-
1300’lerden sonra bütün Batı Anadolu Türklerİn eline
leri dinî mahiyette büyük milletlerarası işbirliği ile yoket-
geçmişti ve Bithynia (Kocaeli) eyaleti Osman G azi’nin
mek veya hiç olmazsa Avrupa’dan kovmak gerektiği dü
hissesine isabet etmişti. Askerî güçten mahrum olan Bi
şüncesi, 14. yüzyıl sonundan itibaren mevcuttu.
O SM A N LI I
SİY A SE T
Yeniden hayata kavuşan Bizans, mezhep ve müesseseierin mücadele sahnesi olmaktan kurtulamamış, Rum ların Lâtinlere karşı duydukları nefret son haddini bul
girişimi olmuş ve Bizans’ın sonu demek olan böyle bir it tifakı rivayete göre Kantakuzenos engel olabilmiştir. İstanbul’u ele geçirerek iktidara gelen Kantakuze-
muştu. Rumların büyük bir'kısm ı, Türk hâkimiyetini
nos’u, çok ağır problemler bekliyordu. Meşru hükümdar
Lâtinlere tercih ediyordu. Zira, Türklerin inanç konu
ile Ortak İmparator olarak anlaştı. İmparatorlukta niza
sundaki hoşgörüleri, Rumlarda kiliselerini koruyabile
mın ve refahın iade edilmesi en büyük problemlerden bi
cekleri kanaatini uyandırmıştı. Bu devir Bizans toplu-
ri idi; hazine boştu. Kantakuzenos’un iç savaşları sırasında
munda feodalleşme kok salmıştı. Artan düşman akınları
Sırplar Makedonya’nın hemen tamamına sahip olmuşlar
ise ülkeyi harabeye çeviriyor, bu akınlara ancak büyük
dı. Türk akıncılar ara vermeden Trakya’yı kolaçan edi
mülk sahipleri karşı koyabiliyordu. Sadece büyük mülk
yorlardı. Sırplara karşı yine OsmanlIlardan faydalanıldı.
sahiplerinin ayakta kalmasına sebep olan bu hareket, git
İmparatorluğun İktisadî ve malî durumu acıklı idi. Son
tikçe bir facia halini almakta idi.
iç harpler sırasında ziraat yapılamamış, ticaret felce uğra
14. yüzyılda Bizans’da İmparatorluk hanedanı için
mış ve vergiler toplanamamıştı. Yabancı akınlarına sah
de ortaya çıkan aile kavgaları, İmparatorluğun dağılma
ne olan ülke çöle dönmüştü; Bizans sarayı bundan böyle
sı ve savunmasının yok olması neticesini vermiştir. Bu
çok mütevazı bir hayata katlanmak zorunda idi.
cihet dış düşmanların kuvvetlenmelerine fırsat verdi, bu
Tam bu sıralarda Karadeniz üzerinden Asya’dan ge
sebeple Sırplarla Türklerin ilerlemeleri hız kazandı, Lâ-
len veba, ülkede korkunç tahripler yaptı. Daha sonra
tinlerle Grekler arasındaki gerginlik arttı. III. Androni-
özellikle bütün Avrupa’nın sahil şehirlerinde yayılan bu
kos un (1328-1341), devleti bu çıkmazdan kurtarma gi
kara Ölüm, Osmanlıların Avrupa’da yerleşmelerine yar
rişimi, onun erken ölümü ile yarıda kaldı. Androni-
dımcı olmuştur. Gittikçe parçalanan ve iç ihtilaflara dü
kos’un ölümünden sonra loannes Kantakuzenos’un başını
şen, hâkimiyet için iki ayrı hükümdar ailesinin çarpıştı
çektiği yeni bir isyan başladı ve bunun sonunda Bizans
ğı İmparatorluğun dış düşmanları, bu olayları çok yakın
uzun ve ağır krizlerden birine girdi. Bu yeni iç savaş di
dan izliyorlardı. Fakat bu sırada Bizans’ın en yakın teh
nî ve sosyal unsurlarla da karışarak yön değiştirdi; bu iç
likesi Cenovalılardı. VIII. Mihael’in, 1 2 6 l’de İstanbul’u
şavaşa daha başından itibaren yabancılar da karıştı. Önce
geri almak üzere mücadeleye atıldığında, donanmaların
İzmir Beyi Umur, ardından Sırbistan ve nihayet Osmanlılar
dan yararlanmak üzere Cenovalılara İmparatorluk üze
bu mücadeleye katılırlar. Bu iç savaş sonunda İmparator
rinde bir kısım imtiyazlar verilmişti. Fakat, zamanla çok
luk son kudretini de kaybeder ve İmparatorluk bu yaban
kuvvetlenen ve zenginleyen Cenovalılar, İstanbul’a rakip,
cılara teslim olur. Kantakuzenos’un niyabet heyeti ile
kuvvetli ve yabancı bir koloni halini almışlardır. Bi
patlak veren mücadelesi, Osmanlılar sayesinde onun le
zans’ın donanmadan mahrum olmasından ziyadesiyle ya
hine neticelenir. Daha 1346’dan beri Osmanlılar onun ya
rarlanan Cenovalılar, Bizans’ın bütün ticaretini tekelleri
nında ve hanedana karşı çarpışırlar. Orhan G a ziye kızı The-
altına aldılar. İmparatorluğun bu sıralarda gümrük gelir
odora’yı. veren Kantakuzenos, Sırplara, Bulgarlara ve
leri 30 bin altının altında olmasına karşılık, Galatanın
Rumlara karşı Osmanlıların yardımları sayesinde galip
gümrük gelirleri 200 bin duka idi. Cenova’nın bu dere
gelir. İhtiyaç duyduğu her anda Osmanlılar onun yanın
ce kuvvetlenmesi Venedik’i çok rahatsız ediyor ve Vene
da idiler. Ancak, bu beraberlik sonuna kadar süremezdi
dik Cenova’yı Doğudaki en büyük rakip sayıyordu. Ce-
ve Osmanlılar sadece yağma ve esir peşinde değillerdi.
nova, bütün Karadeniz ticaretini eline geçirmişti. Bu sı
Bizans’ın bu talihsiz iç harpleri sırasında Osmanlılar, her
rada Venedik ile Cenova, tam İstanbul’un önünde bir
yanı ile Bizans ülkesini ve Balkan kavimlerinin gücünü
muharebeye tutuştu ve Kantakuzenos, hiç istemediği bir
ve zaafını öğrenme fırsatı bulmuşlardı. Osmanlılar fetih
harbin içinde kaldı.
peşinde idiler ve girdikleri yerlerde yerleşmek arzusunda
İstanbul’da bu olaylar olurken Kantakuzenos’un
idiler. Arada Sırplar 1330’dan beri Balkanlarda çok kuvvet
bütün iktidarı elinde tutarken bir kenara ittiği iktidar
lenmişler ve Bizans’ın hayatına son vermeği akıllarına koy
ortağı K loannes baş kaldırdı. Bu çatışmada Orhan Bey yi
muşlardı. Bir ara, Sıprlarla Osmanlılar arasında bir ittifak
ne Kantakuzenos’un yanında idi ve 1353 ’de Kantakuze-
O SM A N I.I I H J I
SİYASET
nos bütün kaybettiği yerleri geri almış ve hâkimiyetinin
kurtarmak çareleri aramağa başladı. Kantakuzenos da
evcine erişmişti. Kantakuzenos artık hâkimiyeti kendi
korkuya kapılarak ne nihayet işlediği hatanın farkına va
ailesine geçirmeğe karar verdi ve büyük oğlu Matheos’a
rarak Orhan Bey ile uzlaşmak istedi. İmparatorluğun
ortak İmparator tacı giydirdi. Kantakuzenos, şimdi artık
içinde bulunduğu acınacak malî, duruma rağmen, para
kendisini çok kuvvetlenmiş hissediyordu. Fakat, bu ik
ile onu hizaya getirebileceğini düşündüğünden 10 bin
bal ânında kendisini bu mevkie getiren Türkleri unut
Duka Karşılığında Tzympe’yi geri vermesini ve Gelibolu
muştu. Halbuki onlar şimdi İmparatorluğun her tarafını,
’y u boşaltmaları için adamlarına emir vermesini damadı
ülkeyi ve yollarını, İktisadî kaynaklarını ve her şeyden
na şiddetli bir dil ile ihtar etti. Bu istek karşısında Orhan
önce Bizans’ın gücünü ve zaafını iyi tanıyorlardı. Kanta
Bey’in verdiği cevap tutum u son derece soğukkanlı idi.
kuzenos bütün başarılarını Orhan Bey’e borçlu idi ve Kan-
Türk hükümdarı, Tzympe gibi önemsiz bir kaleyi ne za
takuzenos’un dış siyasetinde Türkler tm e l unsur olmuşlardır.
man olsa ele geçirmenin mümkün olduğunu düşünerek
Kantakuzenos’un başarılarının artık sonu gelmişti. Zira,
bu kale karşılığında gönderilen fidyeyi kabul etti; Geli
iki taraf arasındaki muhabereler esnasında İmparatorluk
bolu’nun iadesine gelince “Allahın kendisine bahşettiği
halkı arasında büyük değişiklikler oldu ve 1354’de Kan
bir kaleyi kimseye veremeyeceğini” söyleyerek reddetti.
takuzenos aleyhtarlığı son safhaya erişti.
Kantakuzenos hâla, altın karşılığında Türklerle anlaşabi
Tam bu sırada meydana gelen bir olay, Kantakuze
leceğini düşünerek Orhan Bey’den İzmit Körfezinde bir
nos’un kaderini belirleyecek, Bizans’ın ve hatta bütün
görüşme istedi. Fakat, Kantakuzenos buluşma yerine
Balkanların geleceği bakımından son derece önemli ha
geldiği halde Orhan Bey rahatsız olduğunu ileri sürerek gel
diselerin başlangıcı olacaktı. Kantakuzenos, 1352’de Geli
memiş ve böylelikle bütün müzakere yolları kesilmiştir.
bolu’da Orhan Bey’e bir kale vaadetmişti. Kantakuze
Kantakuzenos’un yıldızı artık sönmekte idi ve onun dev
nos’un vaadini unutması üzerine Süleyman Paşa, Gelibo
rilmesine kimse önleyemezdi; zira Kantakuzenos’u o za
lu’nun güney doğusunda 30-40 km mesafede bulunan
mana kadar başarıya götüren ittifak sona ermişti. N ite
Tzympe kalesini işgal etti. 2 Mart 1354 gecesi, Gelibo
kim Süleyman Paşa, Haziran ayından sonra Trakya’ya
lu’da şiddetli bir deprem oldu, Gelibolu dahil bir çok ka
akınlarını artırdı. Yalnız ve desteksiz kalan Kantakuze
lenin surları ve evleri yıkıldı. Oturulmaz hale gelen Ge
nos İstanbul’a döndüğünde Sırplara ve Bulgarlara baş vu
libolu’nun korkuya kapılan halkı, depremden zarar gör
rarak Balkan Hıristiyanları arasında bir savunma paktı
meyen komşu kalelere göçetti. 1352’den beri Gelibolu
teklifinde bulundu ise de netice alamadı. Halk tarafın
yarımadasında bulunan Türkler, boş kalan Gelibolu ka
dan bütün felâketlerin başı, Türk ittifakı ile ülkeyi düş
lesine girerek burasını işgal ettiler. Süleyman Paşa he
manlara teslim etmiş olmakla suçlandığından son bir ça
men ardından surları tamir ettirerek Anadolu’dan getir
re olarak V. Ioannes ile anlaşmayı denedi ise de burada da
diği Türkleri burada yerleştirdi. Anadolu’daki özellikle
ret cevabı aldı.
yarı göçebe halk da kendi rızalariyle Rumeline geçerek
Gerçi Kantakuzenos daha başından beri, Türkleri
burada yerleşmeğe başladı. Türkler artık Kümelini vatan
yardıma çağırmakla tehlikeli bir oyuna girdiğinin far
edinmeğe kararlı idiler. Gelibolu Türklere aynı zamanda
kında idi. Fakat asıl şimdi, bütün hatalarının meyveleri
Çanakkale boğazını kontrol altında bulundurma imkânı
ni topluyordu. Rum halkı, Kantakuzenos’u hudutsuz ih
nı veriyor ve Rumeli’ye geçmeği de kolaylaştırıyordu.
tirasları uğruna kendilerini tehlikeye ve mahva sürükle
Osmanlıların plânsız yağma akınlan devri artık sona ermişti
yen bir adam olarak görüyordu. 14. yüzyıl ikinci yarısın
ve onlar yerleşeceklerdi. Az sonra Süleyman Paşanın ordusu
da Türkler, Avrupa arazisinde tutunmak hususunda ka
Malkara, Bolayır ve Tekirdağı’na kadar ilerledi ve bura
rarlı hareket ediyorlardı. Kantakuzenos’un hasımlarını
larını zaptetti; keşif kıtaları İstanbul’un bir kaç mil ya
yenme hırsı, Türklere umduklarından fazla imkân verdi.
kınlarına kadar ilerlediler.
Daha Kantakuzenos’un ilk yıllarından başlayarak Türk
Bu olay, Bizans başşehrinde panik yarattı; herkes
lerİn küçük guruplar halinde Avrupa yakasında ve Geli
başşehrin Türk tehdidi altına girdiğini anladı. Pek çok
bolu yarımadasından dolayı dikkati çekmemiş ve tehli
kimse İstanbul’dan kaçmak, Batıya gitmek ve canını
keli sayılmamışlardı. Ancak, Gelibolu’da üsler kurarak
OSM ANII
I SİYASET
yerleştikten sonra tehlike anlaşılmakta ve Rum halkında
ğu anlatılıyordu. Osmanlıların bir macera peşinde koşmadık
geniş ölçüde ve âtıi bur uyanış göze çarpmaktadır. Bu
ları, Avrupa’da yerleşmek istedikleri, olayları yakından izle
nunla beraber hiç bir yerde Türklere karşı ciddi bir mu
yenlerin gözünden kaçmıyordu.
kavemete rastlanmaz.
V. IOANNES PAIEOIOGOS DEVRİ (1355-1391)
Tarihçiler genellikle, Osmanlıların Balkan yarıma
V. Ioannes’in hâkimiyetini ele geçirdiği Bizans fa
dasında yerleşmelerinin tek sorumlusu olarak Kantakuze
kir, harap ve sosyal huzurdan mahrum bir devletti, ayrı
nos’u görürlerse de, Bizans’ın ve Avrupa’nın bu kısmının
ca yabancıların iradesine bağlı idi. Orhan Bey ile yaptığı
Türk hâkimiyeti altına girmesinin başka esas sebepleri
anlaşma ile Türklerin daha önce ele geçirdikleri Trakya
vardı ve asıl sebep, Bizans’ın ve Balkan yarımadası ka-
şehirlerini onlara terkediyordu. İmparatorun aczi şimdi,
vimlerinin Türk ilerlemesine karşı toptan bir mukave
Kantukuzenos’un iktidarı ele geçirdiğinden daha fazla,
met göstermemiş olmalarıdır. Modern bir tarihçi, olan
İmparatorluğun parçalanması daha kuvvetli ve malî du
Ostrogorsky, “Kantakuzenos onları yardıma çağırmamış olsa
rumu daha acıklı idi. Bir insan ömrü boyunca üç kere iç sa
idi dahi Tiirkler bunun bir yolunu bulurlardı” demek sure
vaşa sahne olan imparatorluk için artık kurtuluş ümidi yoktu.
tiyle bir gerçeği dile getirmektedir. Zira Türkler, aralık
Para değerini yitirmiş, sivil irade çözülmüş ve hazine bo
sız akınları ile Trakya’yı ele geçirme yolunda idiler. Bal
şalmıştı. Buna rağmen hayrete değer dayanıklılığı Bi
kan devletlerinin içinde bulunduğu şartlar ve özellikle
zans’ı daha bir müddet ayakta tutabilmiştir. Lâkin artık
sosyal yapıları Türk fetihlerini kolaylaştırmıştır. Bundan
Bizans İmparatorluğunun son yüzyılı, durdurulması
başka bu bölgede hüküm süren kavim ve milletlerin ida
mümkün olmayan bir çöküş devridir. İmparatorluğun
recilerinden hiç biri de, Türk fetihlerinin ileride doğura
çökmekte olduğu bilinmekle beraber, Bizans mirasını bir
bileceği tehlikeyi görememiş, aksine sırf kendi bencil
Hıristiyan devlete mi, yoksa Türklere mi nasip olacağı
menfaatleri uğruna Türklerle birleşmekten çekinmemiş
problemi henüz cevapsız kalıyordu. İlk zamanlarda B i
lerdir; bu bakımdan Kantakuzenos bir istisna teşkil et
zans'ın mirasına en kuvvetli görünen Sırp Kralı Duşan’m er
mez. Zira, Cenova’lıların, Venedik’in, hatta Sırp kralı
ken ölümü (1345), Bizans’ın geniş bir nefes almasına fırsat
Duşan’ın Türk ittifakına vaş vurdukları bilinmektedir.
verdiği halde, zaaf içindeki Bizans bundan faydalanama
Kısacası, Osmanlı fetihlerini kolaylaştıran şartlar her şeyden
dı. Duşan’ın ölümü sadece Türklere yaradı ve Balkanlarda
önce, bu bölge halkının o esnada dinî, ırkî ve m illî şuurdan
Türk ilerlemesine engel olacak devlet kalmamıştı. Bun
yoksun olmalarıdır.
dan böyle Türk akıncılar bölgede daha tehditkâr olmağa
Bizans’ın Osmanlı fetihleri önünde güçsüz olduğu
başladılar. Bu bölgedeki siyasî kargaşadan faydalanan
ve böyle bir tehlikeden kendini tek başına kurtaramaya
Macarlar, zaaf içindeki Bulgaristan’dan Yıdin’i almayı
cağı artık ortaya çıkmış ve akibet kaçınılmaz hâle gel
başardılar. Bu olay, bu sıralarda Balkanlardaki gelişmele
mişti. Batı Hıristiyan âlemi ancak Bizans’ı kurtarabilir
rin hâkimi bulunan Türklerle Macarların karşılaşmaları
di; fakat o sırada Batı Hıristiyan dünyası da birlikten
na sebep olacaktı. Türkler artık, İmparatorluğun son
mahrumdu. Fransız sarayında Türk tehlikesi henüz ta
eyaleti olan Trakya’ya hâkimdiler. Osmanlı birlikleri
nınmıyordu. Bu sırada Doğu’da en çok menfaatleri bulu
1359’da İstanbul’un surları önünde görünürler. İç savaş
nan Venedik ile Cenova, hem kendi aralarında çatışmakta
lar sonunda harabeye dönen Trakya’nın bir çok şehri,
hem de Türklerle işbirliğinden çekinmemekte idiler.
mukavemet etmeden Türklere teslim olur.
Macaristan, iç kavgalardan henüz çıkmış ve bir toparlan
Bir uç beyliğinden bir devlet kurmayı başaran Or
ma devrine girmişti. Bizans’da İmparatorluğun Vene
han Bey, uzun süren hâkimiyetinin sonunda Bizans İmpa
dik’e, Macaristan’a veya Sırbistan’a tesliminden başka ça
ratorunun kayınbiraderi, Cenova’nm dostu ve müttefiki,
re olmadığını düşünenlerin sayısı kabarıktı. Venediklile
Trakya’nın sahibi ve her şeyden önce Bizans’ın metbuu
rin İstanbul’daki temsilcileri, 1335’de Bizans’ın içinde
idi. 1359’da Vassali loannes ile Üsküdarda yapılan bu
bulunduğu tehlikeyi bütün açıklığı ile Venedik senato
luşmada İmparator, Orhan Beyin hiddetini gidermek
suna bildirmişlerdi. Şayet Venedik bir çaresine bakmaz
maksadıyla kızını onun oğlu H alil’e nişanlamıştır. Bi
sa, Bizans’ın Türklerin eline geçmesinin mümkün oldu-
zans’ın zaafından ve iç kavgalarından ustalıkla faydala-
OSM A N LI
Q
SİY A SE T
nan Sultan Murad, mücadele eden taraflarla günün icap
lik hizmetini yerine getiriyordu. V. loannes’in büyük oğlu
larına göre işbirliği yapar. Sultan Murad zamanında Bi
Andronikos’un babasına karşı isyanı, İmparatorlukta yeni
zans’dan başka Güney Islavları da, genç ve dinamik Os-
bir huzursuzluk konusu idi ve bundan sonraki olaylarda
manlı devleti karşısında tıpkı Bizans İmparatorluğu gibi
önemli bir yer tutacaktı. Limni adasında hapse atılan
iktidardan mahrumdular. Bizans, artık Türkler karşısın
Andronikos, Bizans ile Venedik arasında Bozcaada yü
da yalnız ve yardımcısızdı. Bu sıkışık durumda Kiliseler
zünden patlak veren ihtilafta Cenovalı’ların yardımı ile
Birliğine baş vurmaktan başka çaresi yoktu. Fakat Papa
hapisten çıkarıldı ve Cenovalı’larla işbirliği yaparak ikti
lık, Bizans’ın sıkışık durumundan faydalanarak her defa
dara geldi; adayı onlara verdi, İstanbul’daki bütün Vene
sında Doğu Kilisesini Katolik Kilisesine bağlamayı dü
diklileri hapse attırdı. Gelibolu’yu Türklere iade etti ve
şünmüştür.
İstanbul’da üç yıla yakın hüküm sürdü. Babası ile karde
şi Manuel’i hapse attırmıştı. Bu defa Venediklilerin yar Ioannes'ia Macar kralından yardım istemek üzere dımı ile V. loannes ile Manuel hapisten çıkınca Andronikos yaptığı seyahat, bir skandal ile son bulur. Neticede V. loiktidardan uzaklaştırıldı. V loannes ile oğlu Manuel, Sultan annes, Sultan Murad ile kendisini çok alçaltan bir m u V.
ahede imzalamak zorunda kalır. Bir kaç yıl sonra V. Ioan-
Murad’ın muvafakati alınarak yeniden iktidara geldiler.
nes, Papalığa baş vuruyor ve yine bir Haçlı seferi günde
Bundan sonra Osmanlıların Balkan yarımadasının
me geliyordu. Ancak bunlardan sonra imparator papanın
batısındaki ilerlemeleri çok çabuk oldu. 1380’den
ayağına giderek Roma’da mezhep değiştirmiş, fakat Kiliseler
1388’e kadar Iştip, Prilep, Ohri, Sofya ve N iş zaptedildi.
arasındaki ayrılık giderilemediğinden bu iş neticesiz kal
Stefan Duşan imparatorluğunun Yardar ırmağının doğusun
mıştır. Lâkin Roma’ya giderek mezhep değiştiren İmpa
daki arazisi Osmanlıların eline geçti, bir kısım Türk akın
rator, Bizans halkı önünde daha sevimsiz bir hale geldi;
cılar Adriatik sahillerine kadar vardılar. Fakat artık Bal
halkın büyük bir kısmı ile Kilise onu soğuk karşıladı.
kanlardaki olaylarda bir kopma noktasına gelinmişti.
Bundan başka İmparator, batıdan döndükten sonra daha
Osmanlıların otuz yıldan beri aralıksız süren zaferleri
fakirleşmiş, ayrıca yerine getiremeyeceği bir meselede
Balkan Islavlarım yılgınlığa sevketmişti. 1388’de ortak
yemin ederek kendini bağlamıştı. Bu sebeple, gittikçe
Sırp ve Boşnak orduları Ploçnik’de Osmanh ordusuna ağır
kuvvetlenen Sultan M urad ile dostlukları bozulur. İmpa
bir darbe indirmesi, bütün İslav kavimleri arasında bü
rator için artık, Sultan Murad ile anlaşarak ona haraç
yük bir sevinç yarattı. Lâkin Sultan Murad soğukkanlı ve
ödemek ve ömrünü sükûnetle geçirmekten başka çare
temkinli davranarak 1389’de Koşma muharebesinde kendisi
yoktu, o da bunu yaptı. Bu devri en tanınmış Bizans ya
ne karşı önderlik eden Sırp kralı Lazar ile bir çok Sırp ileri ge
zarlarından Demetrios Kydones, 1378’de yazdığı bir mek
lenini bu muharebede bertaraf etti ve kendisi de şehit oldu. Bu
tupta, şehrin dışındaki herkesin Türklere boyun eğdiği
muharebede sonunda Türkler ilk defa olarak Macaristan
ni, şehir içindekilerin ise sefalet ve isyanların pençesinde
hududuna erişirler.
yaşadıklarını ifade eder.
Sultan Murad, otuz yıla yakın süren hakimiyeti es
1371 Çirmen Zaferi, Osmanlıların 1453’den önce Bal
nasında Osmanlı devletinin temellerini atmış, bir çok za
kanlarda kazandıkları en büyük zafer ve neticeleri bakımın
fer kazınmış, Müslüman ve Hıristiyan tebaasına kendisi
dan en önemli başarılardan biri idi. Bu muhabereye katıl
ni sevdirmişti. Artık Sırplar ve Boşnaklar da Osmanlı teba
mamış olmasına rağmen Bizans, bu olayın sonuçları yü
ası olmuşlardı. Sultan Murad’ın yerine geçen büyük oğlu
zünden iliklerine kadar sarsıldı. Bu tarihten sonra Bulga
Yıldırım Bayezid, düşman ordusunu dağıtmış, fakat mağ
ristan bağımsızlığını kaybediyor, Sırbistan’ın önemli bir
lup Sırplarla ittifak etmeği ihmal etmemiştir. Yıldırım
kısmı ele geçiriliyor ve Bizans da Osmanlılara tâbi olu
Bayezid babasından teşekkül halinde bulunan bir İmpa
yordu. Böylece Osmanlıların daha Avrupa’ya geçmele
ratorluk devraldı ve o, bu İmparatorluğu tabii hudutları
rinden yirmi yıl geçmeden Bizans ve Bulgaristan Türk
içinde yerleştirmeği düşündü ve bunun için henüz istik
lerİn vassali haline geldiler; Hıristiyanlar arasında Türk
lâllerini koruyan Hıristiyan Prenslikleri ile Anadolu
leri durduracak bir iktidar kalmamıştı. Bizans sarayı her
Türk Beyliklerini ortadan kaldıracak, İstanbul’u fethede
yıl veliaht Manuel aracılığı ile Sultan Murad’a karşı vassa-
rek burasını merkez yapacaktı. Timur ortaya çıktığı sıra-
O S M A N II Q
S İY A S E T
larda Bayezid buaları gerçekleştirmek yolunda idi. Bi
Temmuz 1402’de Ankara yakınlarında vukubulan bir günlük
zans üzerindeki tazyikini artırdı, İmparatorluk gün geç
bir muharebede Osmanlı ordusu dağılmış, can çekişmekte olan
tikçe Bayezid’in iradesine bağlanıyordu. Fakat, Baye
Bizans dirilmiş, Osmanlıların Rumeli’deki arazisi daralmış,
zid’in yeterince deniz gücüne sahip olmayışı, İstanbul’u
Anadolu’da Türk birliğinin kurulması bir asra yakın geri
her taraftanm kuşatmasını engelledi. Osmanlılar Tuna
kalmış, şehzadeler arasında sonu gelmeyen iç savaşlar çıkmış,
hudutlarına dayanmış ve bu ırmak üzerinde Türk garni
Anadolu Türk Beylikleri eskisinden daha kuvvetli bir hale
zonları kurulmuştu. Artık Bulgaristan dışında Eflak ve
gelmişlerdi. Şehzadeler birbirlerine karşı mücadeleye baş
Sırp Beyleri yerleşmişti ve az sonra meydana çıkacağı
layınca Hıristiyanlar baş kaldırmışlar, Anadolu Türk
üzere, Osmanlıların Rumeli’deki hâkimiyeti Anado
Beylikleri canlanmışlar ve Bizans eski arazisini geri iste
lu’dakinden daha sağlam olduğunu gösterecekti. Bos
meğe başlamıştı. Lâkin, Hıristiyan devletlerin birbirleri
na’da 1391'de Türklere boyun eğmeğe mecbur olmuştur. Türk
ne karşı duydukları kıskançlık ve hak iddia edenlere kar
ler, bu yıllarda Bizans’ın Mora yarımadasındaki arazisini
şı güttükleri yanlış politika, Osmanlı Devleti’nin yirmi
de sürekli akınlarla sıkıştırıyorlardı. Bayezid, hâkimiye
yıldan az bir zamanda yeniden kurulmasına ve bir istila
tinin evcine erişmişti ve meşhur Serez toplantısı ona bir
siyaseti gütmeğe başlamasına yardım etmiştir. Tehlikenin
gövde gösterisi fırsatısını veriyordu.
geçtiğini sanan Hıristiyan devletler, bir Haçlı seferi tertibi ba
Avrupa’da gittikçe artan Türk tazyiki sonunda dü
kımından bu çok uygun zamanı değerlendirmediler. B atidaki
zenlenen Niğbolu Haçlı Seferi, feodal şövalyelerin son
anarşi, İngiliz harpleri, Büyük Şizma, Hussit harpleri, İtal
büyük girişimi idi ve 25 Eylül 1396’da Niğbolu’da vuku-
yan devletleri arasındaki rekabet bir Haçlı seferine imkân ver
bulan muharebede Haçlı ordusunu yenilgisi tam olmuş,
mez. Doğu’da Bizans, çoktan beri ikinci sınıf bir devlet
Batının iftihar vesilesi şövalyelerinin Türk yayası önün
ti. Türklere en yakın olan Venedik ile Macaristan, uzak
deki hezimeti, Balkanlarda ve Doğu Avrupa’da yeni bir
görüşlü bir siyasetten muhrum, kâh Türklere düşman
devrin başladığına işaret sayılmıştır. Batılı hükümdarlar
kâh onların müttefiki idiler; bundan başka her ikisi de
namına ağır bir ders olan Niğbolu muharebesi, Bizarısın ve
Batı’da ziyadesiyle meşguldü. Türkler korkunç bir buh
Balkan yarımadası ülkelerinin tamamiyle Türklerin hâkimi
ranı, Hıristiyan devletlerinin de yardımı ile kısa bir za
yeti altına girmesi neticesini vermiştir. Bununla beraber Ba
manda atlatarak ve toparlanarak ilerlemeğe ve Bizans’ın
yezid, Niğbolu zaferinden sonra Tuna’nın güneyinde kal
artıklarını temizlemeğe başladılar. Bir kısım Hıristiyan
mayı tercih eder. Zira Anadolu’da ve Rumeli’de daha
mihrakların desteği ile ayakta kalabilen Bizans, daha bir
zaptedilmemiş yerler vardı ve Osmanlı idaresi bölgede
müddet dayanabildi. Çelebi Mehmed’in dirayetli idaresi
tamamiyle hâkim değildi. İmparatorluğun iki kanadı
sayesinde nerede ise Bayezid zamanındaki arazisini ele
arasında Bizans, varlığını hâla koruyordu. Niğbolu seferi,
geçiren Osmanlı Devleti, Anadolu’da ve Rumeli’de eski
Tiirkleri Avrupa’dan kovmak maksadıyla yapılmıştı. Halbu
sinden daha sağlam temeller üzerinde yerleşmiş ve bir
ki Osmanlıların özellikle Rumeli’deki iktidarı Haçlıların
çok probleme daha kalıcı bir hal çaresi bulabilmiştir.
tahmininden daha kuvvetli idi. Buna karşılık Niğbolu
Hıristiyan devletler ancak şimdi, Osmanlı Devleti’nin
zaferinin kolay kazanılmış olması, Padişaha kendi kuv
yeniden canlanmasına fırsat vermekle, hatta yardım et
vetleri hakkında gerçek olmayan bir itimat sağlamış ve
mekle işledikleri hataları anladırlar.
bu yanılgı gelecek bakımından çok ağır neticeler doğur muştur.
Osmanlıların, fethettikleri ülkelerde halkın inançları na saygılı olmaları, Türk sivil idaresinin, özellikle mâliye
Bayezid, Anadolu’nun Türk ve Müslüman halkına
sinin fazla yük olmayan sistemi ve nihayet halka insanca
karşı şiddet kullandığından onları kendinden soğutmuş
muamele etmesini bilmesi, Osmanlı hâkimiyetini Bi
ve bu Türk Beyleri Timur’a sığınmışlardı. Bayezid kendi
zans’ın ve Balkan ülkelerinin emniyet ve huzurdan mah
kuvvetlerine fazla güvenmesinden ileri gelen gururun
rum idarelerine tercih edilmek için yeterli bir üstünlüktü.
dan dolayı bilerek Timuru da kızdırmıştı. Bu suretle ken
Bu sayede Osmanlı Devleti, içinde yuvarlandığı buhrandan
di felâketini hazırlamakla kalmamış, Anadolu halkını
çok çabuk kendine gelmiş ve kuruluşunda mevcut olan
uzun ve ıztırap dolu yıllara sürüklemiştir. Sonunda 28 O S A 1A N U
sağlam temeller üzerinde yeniden gelişmeğe başlamıştır I SİYASET
Kantakuzenos, J ., İmperaior H istorianm Libri IV, ed-J.Schopen, I - III Bonn 1828-
KAYNAKLAR
1832.
Die Almmanischen Anonym n Chroniken Tewarih-i âl-i Osman I, herausg. von Fri-
K onstantiıı M ihailoviç, Memoirs o f a Janissary. Transl. by B.Stolz. Hist.Comm.and
edrich Giese, Breslau 1922.
Notes by S.Soucek, Ann A rbor, M ishingan 1975.
Die Altosnıanische Chronik des Aşıkpaşazade, herausg.von Fr.Giese, Leipzig 1929-
K raelitz, F.v., İlk Osm anlı Padişahlarının Isdar E tm iş O ldukları Bazı Beratlar,
Aşıkpaşazade Tarihi, İstanbul 1332.
Tarihi Osman'ı Encümeni Mecmuası 28 (1915) 242-250.
Behişti, Tarib-i âl-i Osman, B ritish M useum nr.add.7896. Beldiceanu, N ., Les actes des premiere Sultam dans les Manuscrite de la Bibliotheqms
Loenertz, R -J., Ğtudes sur les Chroniques Breves Byzantines, Or.Chr.Per. 2 4 (1958) 155 ss.
National d Paris, I 1960, II 1964. Bogdan, J ., “Osm anlı Tarihinin İlk devrine aic B ulgar ve Sırp K ro n ik leri,” Ta
Loenertz, R -J., Ordre et Desordcn dans les Me'moires deJean Cantacuzene, bayzantina e t Franco-Fraecea, R om a 1970.
rih Araştırmaları Dergisi 3 (1966) 183-193.
M ehm ed b. Hacı H alil-ü l-K u n ev i, Tarih-i  l- i Osman, R obert Anhegger, Tarih
Bonfmis, A., Rerum Ungaricarum Decades, edd.fogel - Ivdnvi - Juhasz, Lipsiae 1936.
D ergisi 2 (1950-1951) 51-66. Chalkandylae, Laonici, Demonstrations, ed.E.Darkö, I*II Budapestini, 1922-1927. M em orien Eines Janitscharen oder Türkische C hronik. E inleitung u n d UberCharanis, P., A n împortant Short Cronicle o f the Fourteenth Century, B yzantinon 13
setzt von R enate Lachm ann, K om m entiert von Claus Peter H ase-Renate
(1938) 335-362.
Lachm ann- G ü n te r Prin zin g , G ras-W ien-K öln 1975. Chronikon Breve, Bonn 1834. M irm iroğlu, VI., Fatih Sultan Mehmed 11 Devrine A i t Tarihi Vesikalar, İstanbul Chronique Breve, D u Codex Mosquensla 426, Vizantiyaki Vrem ennik 2 (1949)
1945.
481-487. M üneccimbaşı A hm ed D ede, Tarihi, İstanbul M I 1974. C ritobul, History o f the Mehmed the Conqueror, transl. Charles R iggis, Princeton N eşri, M ., Cihannuma I, A nkara 1949.
1954.
Radojeie, N ., Die Griechischen Quelle zur Schlacht am Kosovo Polje, Byz. 6 (1931)
C ritobul din Im bros, d in Domina lui M ohamedal î î- le a ,........ 1451-1467, Editİe
2 41-246.
de V.Grecu, Bucureşti 1963.
Sathas, K ., Documents inedits Relatifs d l’Histoire de la Grice au Moyen Age (1400-
Decarraux, J ., Un recit du Siege de Constantinople par les Tnrcs (1394-1407) Revue
1500) I I I , .............. 1800.
des Etudes Byzantines 23 (1965) 100-107.
Schiltberger, H ., Reise in Europa, Asien und Africa 1394-1427, ................. N e-
Dölger, F., Regesten der Kaiserurkunden des Oströmischen Reiches, Teil 4, 1282-1341,
u m ann, M ünchen 1859-
Teİl 5 ,1 3 4 1 -1 4 5 3 , M ünchen 1960, 1965.
Schreiner, P., Studien zu den Vrachea Chronica, Miscellanea Byzantina Monacensia 6,
Ducas D e d in and fail of Byzantium to the O tto m a n Turks. A n A nnoted Trans-
M ünchen 1967.
iation of '“H istoria Turco-B yzantina” by H .J M agolinas, D etro it 1975.
Sphrantzens, G ., Memorii (1 4 0 1 -1 4 7 7 ), Editie Critica de Vasile Grecu, Bucureşti
Dukas, îstoria Turco-Byzantina 1341-1462. Editie Critica V.Grecu, Bucureşti
1966 .
1958.
Staııojevic, S., Die Biographİe Stefan Lazarevics dem Philosophen als Geschichstquel-
Enveri, Düstumame, yay. M ükrim in H alil, İstanbul 1928.
le, Archİv ftir Slavisdıe Phiİologie 18 (1869) 4 0 9 ........ Enveri, Le D estan d ’Ü m u r Pacha. Texte, trad. et N otes par I. Melikoff-Sayar, Teleki, J ., Hunyadiak Kora Magyarorszdgon X , Pest 1853.
Bibi. Byzantine, D ocum ants 2, Paris 1954.
T h iriet, F., Regester de Deliberations du Sonat deVeniseConcemant la Romanie, 1329-
Failler, A ., Chronologie et Compozition dans l ’Historie de George Pachymere,
1463, 3 vols, La haye 1958-1961.
Rev.Et.Byz. 39 (1 9 8 1 ).
Thurözcy, J., A Magyarok Kronikdja, Horvdth Janos Forditdsa, B udapest 1978.
Gazavâi-ı Sultan Murad- b. Mehemmed Han, yayınlayanlar, H alil İnalcık, M evlud
Thüry, J , Török Tortenetirok I, B udapest 1893.
O ğuz, Ankara 1978. Gecich, J ., Ragnza es Magyarorszag Összek'öttesenek Okleveltdra, BevezcesJegyzetekkel
Tinııefeld, F., Pachymeres und Philes als Zeugen fü r ein Untemehmen gegen die Osmanen, B yz.Zeit.64 (1971).
Elldtta Thalloczy Lajos, Budapest 1887.
Tursun Bey„ Tarih-i Ebul-Feth Sultan Osman, Die Frühosmanischen Jahrbücher des
...... . F. Die Altosmanischen A nonym n Chroniken, Ü bersetzung, Leipzig 1925.
Urudsch herausg. F.Babbinger, H onnover 1925.
G iustiniani, H ., Hieronimo Giustianı’s History ofChios, ed. by Ph. A rgenti, Cam b
Vasiliev, A. A Jorg o f N uren b erg , a Writer Contemporary with the f a il o f Constanti
ridge 1943.
nople (1453), Bruxelles 1953.
Grecu, V., Georgio Sphrantzes, Byzantinoslavisca 26 (1965) 62-73.
Vie de Mahomet II.Trad.Française A.Dethier.Monumenta Hungaria Historica X X I, 2.
Gyöni, M ., Ungarn und Ungartum im Spiegel der Byzantinischen Q;uellen Budapest 1-938.
W erner, E., Johannes Kantakuzenos, Umur Paşa ım d Orhan, Byzantinoslavica 26 (1955) 255-276.
H ovâth, J ., Szekely, Giy., Közepkori Kutföink Kritikus Kerdesei, B udapest 1974.
W ıttek , P., Z u Einigen Frühosmanischen Urkunden, W Z K M 55 (1959).
Lorga, N ., Notes et Extraits Pour Servir â l ’Histoire des Croiasades au X V Siecle I-VI, Paris 1899*1902, Bucarest 1915.
Yinanç, M .H ., Diİstumame-i Enveri-Medhal, İstanbul 1930.
O SM A N LI
m1
SİYASET
KAYILARIN ANADOLU'YA GELİŞİ YRD. D O Ç . DR. EROL KÜRKÇÜOĞLU A TATÜRK ÜNİVERSİTESİ FEN-EDEBİYAT FAKÜLTESİ
nadolu’nun Türkleşmesi ve İslâmlaşması;
dan neticeleri bakımından etkisi daha büyük ölçüde ol
Türk tarihinin gerek siyasi, gerekse medeni
muştur.1
yet tarihi bakımından en önemli ve büyük
Türkler’in Anadolu’yu vatan edinme isteği, Hıristi
faslı olduğu kadar İslâm tarihinin de fütuhat ve medeni
yan dünyasından İslâm dünyasına yöneltilen tehlikeleri
yet bakımından en azametli bir kısmıdır. XI. yüzyılın
göğüsleyebilmek gibi stratejik bir zarurete dayanıyordu.
başlarında “Oğuz” veya “Türkmen” adıyla anılan Türk
Fakat bunun arkasından cihan hakimiyeti ideallerine de
boylan kalabalık kitleler halinde Anadolu’yu açarak,
en elverişli yerin yine bu ülke olduğunu ve burayı bir ana
kendilerine vatan yapmalarından itibaren başlar. O za
üs olarak kullanmak gerektiğini çabucak fark ettiler. Bu
mandan günümüze kadar, bu kıtada yaşayan ve zaman
aşk ve imanla toprağa yerleşen Türkmen boyları, yeni va
zaman bu ülkeden taşarak, muhtelif iklimleri ve coğraf
tanlarını hiç yadırgamadılar ve buraya kolayca intibak et
yaları fetheden Türk M illetinin gerek Anadolu’daki ve
tiler. Çünkü, burası iklim bakımından eski yurtlarını an
gerekse Anadolu üssünden hareketle fethettikleri diğer
dırmakla kalmıyor, aynı zamanda asırlık ideallerinin ta
kıta ve memleketlerdeki yapıcılıkları, siyasi ve medeni
hakkukuna da yarayacak bir manzara arz ediyordu. Böyle
faaliyetleri, Türk tarihinin önemli bir kısmını teşkil
ce Müslüman Türk’ün elinde Anadolu’nun kaderi kökün
eder.
den değişiyor, her şehir, kaza, köy bir başka manalaşıyor, Selçuklu Türkleri, Anadolu yaylasına geldikleri za
her ova, yayla, nehir, dağ bir başka kutsallaşıyordu.2
man binlerce senedir hayal ettikleri ülkenin burası oldu
Bir Bizans müellifi “Türkler Anadolu’ya eskisi gibi
ğunu ve milli ideallerini ancak buradan gerçekleştirebi
yağmacı olarak değil, işgal ettikleri yerlerin hakiki sahibi sı
leceklerini sezmekte gecikmediler. Malazgirt Zaferi’ne
fa tı ile giriyorlardı” ifadesiyle bu yeni durumu ve eski ga
kadar asırlar boyu “fetih sahası” olan Anadolu artık yeni
zalardan farkını daha doğru bir şekilde belirtir. Anado
ve ezeli sahibi olan Türk M illetine “vatan” olmakta ve
lu’nun Rum ve Rumlaşmış halkları Türklerİn önünden
fetih sahası Balkanlara kaydırılmaktaydı.
kaçıyordu. Çağdaş bir yazara göre, “Bizans imparatoru
Anadolu’nun fethi, Selçuklu devlet adamları için
Mihael’i korku aldı. Korkak ve kadınlaşmış müşavirlerinin
bir yandan Türkmen göçlerinin baskısından kurtulmak
sözlerine kapılarak sarayından ayrılıp Türklere karşı sefere
maksadıyla onlara yurt bulmak, diğer taraftan da onların
çıkmadı. Böylece ahalisiz kalan bu bölgelerde Türkler’in yer
Müslüman halkı ve ülkeleri rahatsız etmelerine engel ol
leşmesine hizmet etti”} Bu kayıt Anadolu’nun Türkleşmesi
mak için zaruri bir hale gelmiş bulunmakta idi. Anado
ve Türk vatanı olması bakımından çok önemlidir.
lu’nun Türkleşmesinde bu iki taraflı siyasi gayretlerin
1071 Malazgirt Zaferinden sonra Türkler’in Ana
tesiri büyük olmuştur. Bu sebeple Selçuklu Sultanları,
dolu’daki bu sür’atli yayılışlarına dikkati çeken Ermeni
Bizans İmparatorluğu arazisine, Türkmen komutanlarını
Mateos, “Müslüman Türkler bütün şarkın sahipsiz kaldığını
göndermek suretiyle muntazam orduların seferlerine yol
görünce kuvvetli ordularla beraber bir sene içinde İstanbul'un
açılmasını sağlamakta diğer taraftan da fetih vecibesini
kapılarına kadar ilerlediler. Bütün Roma eyaletlerini, liman
yerine getirmekte idiler. Bu Türk göçleri, tarihte en bü
şehirlerini ve adalarını zabtettiler. Grek milletini mahpus gi
yük göç sayılan Germen göçleri kadar ve belki de onlar-
bi İstanbul’un içine tıkadılar” demektedir.4
O SFA AN LI
SİY A SE T
Kimliklerin oluşmasında temel faktör insan olduğu
Moğolların bir asır süren hakimiyetlerinden sonra
için Anadolu’daki Türk kimliği de tarihi devirlerde çe
Oğuzlar ve onların en asili olan Kayı boyundan Osman-
şitli sebeplerle Anadolu’ya gelen Türklerin maddi ve ma
lılar üç kıtaya sahip olunca, cihan hakimiyeti tekrar
nevi kültürlerinin sonucu teşekkül etmiştir. Daha XI.
Türklere intikal etmiş; en sağlam ve kutsi temellere da
yüzyılda Anadolu coğrafyasına adını veren Türkler için
yandığı içinde bu azim imparatorluğun bir “Devlet-i ebed-
hemen hiçbir dönemde, Anadolu’da kimlik meselesi söz
miiddet” olduğu inancı onun yıkılışana kadar yaşamıştır.
konusu olmamıştır.
Osmanlılar Oğuzların Kayı boyundandır. K ayının
Yani vatanlarına kavuşan Türkler kısa zamanda bin
anlamı sağlam, kuvvet ve kudret sahibi manalarına gel
lerce köy ve kasabayı kurarken, bu arada harabe duru
mektedir.7 Kaşgarlı Mahmud, Oğuzların Türkmenler ol
mundaki pek çok şehri de yeniden inşa etmişlerdir. Va
duğunu ve 22 bölükten teşekkül ettiğini, bunların birin
tanlaştırma çalışmalarının bu dikkate değer yönü üzerin
cisinin Kınıklar, İkincisinin de Kayığlar, yani Kayılar ol
de yapılacak yeni araştırmalar, boş ve kimliksiz bir coğ
duğunu ifade etmektedir.8 Ebulgazi Bahadır H an’da,
rafyaya vurulan damganın ne kadar sistemli olduğunu
Oğuz H an’ın büyük oğlu olan Kün H an’ın büyük oğ-
herkesin anlamasını kolaylaştıracaktır.5
lu ’nun adının Kayı Han olduğunu kaydetmektedir.9
Anadolu Türklüğünü yeniden birliğe kavuşturan,
Oğuz elinin en asil, en şerefli boyu olan Kayılar, Avşar,
yayılmasını ve güçlenmesini sağlayan Osmanlı Haneda-
Beydili ve Yıva boyları ile birlikte hükümdar çıkaran
nı’nın ortaya çıkış meselesi, Batı Anadolu’da uc bölge
boylardandı. Osmanlı tarihlerinde, Kayılar Oğuz Han’a
sinde yeni bir Türkiye’nin doğuşu meselesi ile sıkı sıkı
dayandırılmaktadır. Bu şekliyle eski Türk Devlet gelene
ya bağlıdır. Osmanlı Beyliğinin uçlarda, yani Selçuklu
ğinde olduğu gibi Osmanlı hükümdar ailesine hakimi
sınır bölgesinde kurulan Türkmen Beylikleri’nden biri
yetin Tanrı’dan geldiği nazariyesi benimsenmiştir. Han
olduğu ve kuruluş şartlarının Anadolu Selçuklu tarihi
lık “Oğuz H an’ın vasiyeti mucibince âhir Kayı Han evlâdına
çerçevesinde incelenmesi gerektiği hususudur. Batı Ana
düşse gerektir”10 demek suretiyle Kayıların Türk tarihin
dolu’da müstakil ve canlı yeni bir Türkiye’nin doğuşu
deki siyasî önemi vurgulanmıştır,
Moğol baskısı altında Anadolu’da meydana gelen yeni
Reşideddin, Cami ut-Tevarih adlı eserinde, 24
şartların neticesidir. Kızıl-Irmak’ın batısındaki bölgeler,
Oğuz boyu arasında Kayı boyunu en muteber boy olarak
bilhassa batı uc bölgesi, 1260-1300 yıllarında Anadolu
vasıflandırmaktadır.11 Dede Korkut, eserinde Oğuz ve
Türkleri için yeni bir hayat ve faaliyet sahası halini almış
Kayılar hakkında şöyle bahsetmektedir: “Resülaleyhisse-
bulunuyordu. Uçlarda Selçuklu hinterlandının ananevi
lâm zamanına yakın Bayat boyundan Korkut A ta derler bir
yüksek İslâm kültüründen farklı bir uc kültürü hakimdi.
er ortaya çıktı. Oğuz’un o kişi tam bilicisi idi. Ne derse olur
Herşeyden evvel uçlarda, nüfusun büyük bir çoğunluğu
du. Gaipten türlü haber söylerdi. H ak Tealâ onun gönlüne il
nu göçebe Türkmenler teşkil etmekte idi. Osmanlı îm-
ham ederdi.
paratorluğu’un menşe’i üzerine araştırıcılar, bu uc kültü
Korkut A ta söyledi, A hir zamanda hanlık tekrar Ka-
rünün manevi kudretine bilhassa gaza fikrine ağırlık ver
y iy a geçecek. Kimse ellerinden almayacak, ahir zaman olup kı
mişlerdir. Gazanın, uçlardaki Türkmenler arasında alp-
yamet kopuncaya kadar.
erenlik şeklinde hususi ve umumi hayatın her türlü teza-
Bu dediği Osman neslidir, işte sürüp gidiyor. ”12
hürüne-dini hayata, edebiyata, devlet ve siyasete damga
Ünlü Rus tarihçisi ve Türkoioğu V.V. Bartold,
sını vurduğu; uc siyasi kuruluşların son mümessili olan
Oğuz boylarının devlet yönetimine katılımında Kayı bo
Osmanlı Devleti’nin futuhatçı askeri karakterini tayin
yunun önemine dikkati çekmektedir: "Sultan Sancar za
ettiği gösterilmiştir. 6
manında Oğuz adetlerine sıkı sıkıya uyulduğunu belirterek,
Anadolu’da teşekkül eden bu uc beyliği, Türk Mil-
sağ kanadın başbeyinin mutlaka Kayı ve Bayat boylarından,
leti’nin müstakbel tarihini yapmış; Türk cihan hakimi
sol kanadın başbeyinin de Bayındır ve Peçenek boylarından se
yetinin doğuşunu ve en yüksek dereceye erişen Osmanlı
çildiğini” yazmaktadır.13 Başka bir Rus kaynağında da
dünya nizamını yaratan maddi ve manevi kuvvetlerinde
Oğuz tarihine göre, Boz-okların büyük, Üç-ok’ların ise
kaynağı olmuştur.
küçük boy sayıldığını ve Bozokların Üç-ok’lara oranla O SM A N LI
I SİYASET
hanın seçiminde büyük imtiyazlara sahip olduğunu ifade
batıya doğru göç edip Ahlat, Erzincan ve Amasya taraf
etmektedir.14
larına gittikten sonra yokluk, sıkıntı yüzünden tekrar va
tanına dönmek üzere Elbistan ve Halep üzerinden Ca’ber II. Sultan Murad devrinde canlanan milli kültür ve Kalesi’nin önüne gelmiş ve burada Fırat ırmağını geçer milli tarih şuuru ile yetişen ve bu faaliyetlerde büyük ken boğulup bugün “Türk Mezarı” diye meşhur olan ye hizmet yapan Yazıcıoğlu Ali bu mefkure ile İbn Bîbî’yi tercüme ederken bilhassa Alâeddin Keykubad devrini
re gömülmüştür. Süleyman Şah’ın dört oğlundan “Sun-
Oğuz Destanı ve Türk töresine göre nakletmektedir.
gur-Tekin’le”, "Gün-dağdu” bu hadise üzerine vatanlarına
“Kanların atası, Oğuz Han söyledi; -şöyle belirledi, tö
dönmüşlerse de, Dündar ve Ertuğrul ismindeki diğer iki
reyi, yolları ve yasaları; - şu şekilde Öğüt verdi - töre oğulları
oğlu Pasin ovasıyla Sürmeli-çukur taraflarına gitmişler
na yol olsun diye - Dedi.: Sonra Kayı, han olacağı için, - 0,
dir. Fakat bu bölgeden memnun olmayan Ertuğrul Gazi,
sağ kolun beylerbeyi ilân olunsun - Töreye göre sol kolda da
oğullarından Savcı Bey’i (Aşıkpaşaoğlu’nda Sarı Yatu di
beylerbeyi olacak, - 0 da Bayındır olmalı — Töre, kurallar ve
ye geçmektedir), Konya’ya gönderip, Anadolu Selçuklu
ikramda yine şu düzende olmalı ey kardeşim; - Baştan Kayı
Sultanı I. Alâeddin Keykubad’dan boyunu iskân edebil
oturacak; sonra Bayat, - sonra Alkaevli ve Karaevli, ağırbaş
mek için bir yer istemiş ve bunun üzerine Ankara civa
lı.”1^
rındaki Karacadağ verilmiştir. Ertuğrul burada iken ge Paul W ittek de, Kaşgarlı Mahmud’a dayanarak ver
rek Moğollara ve gerekse Bizans Rumlarına karşı Selçuk
diği Oğuz boyları listesinde Kayıların ikinci sırayı alma
lulara mühim hizmetlerde bulunmuş olduğu için niha
larının doğru olduğuna dikkati çekmiş, fakat bu birinci
yet kendisine mükafat olarak “uc”da yani Bizans sınırın
sıra kadar önemli bir yerdir; çünkü ilk sıradaki boy, o dö
da “Söğüt Kışlağı” ile “Domaniç Yaylağı” iktâ olarak veril
nemde egemen olan Selçuklu Hanedanına ait olmasın
miş ve bunun üzerine bu bölge müstakbel Osmanlı İm
dan dolayı birinci sırayı almasının 2orunlu olduğunu be
paratorluğunun beşiği olmuştur.18 Fatih’in sadrazamlarından Nişancı Mehmed Paşa,
lirtmektedir.16 Osmanlı kaynaklan da Kayı Türklerinin Oğuz boy
Edirneli Ruhi, Ahmedî, Yazıcızade Ali, Hüseyin Namık
larına üstün tutulduğunu zikrediyorlar. Lütfi Paşa tari
Orkun, İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Mükrimin Halil Yı-
hinde, Sultan Osman'ın cülusu nakledilirken “Oğuz töresi
nanç, Adnan Erzi gibi müellifler de Ertuğrul’un babası
gereğince Oğuz neslinden kimse olmayacak hanlık ve padişah
nın Gündüz Alp olduğunu ve Ankara’nın Kızıl Saray
lık Kayı soyu var iken özge boy soyuna değmez.”11 Selçuklu
Kasabasının Kırka Köyünde Gündüz Alp’e ait bir mezar
lar zamanında da sağkol beylerbeyinin Kayı boyunun be
bulunduğunu belirtmektedirler.19
yi olduğunu görmekteyiz.
Büyük Selçuklular, 1071 Malazgirt Meydan Zafe-
Osman Gaziyi Oğuz H an’a bağlayan soy kütüğü,
ri’nden sonra Anadolu’yu fethe başladıkları sırada kendi
ilk Osmanlı Tarihi olarak kabul edilen Şükrullah’ın Beh-
lerine bağlı Türkmen boylarını, bu ülkenin muhtelif
çetu t-Tevârih’inden itibaren bütün tarihlerde yer almış
bölgelerine iskân etmişlerdir. Yerleştirilen Türkmenler
tır. Behçetü’t-Tevarih’den başlayarak; Aşıkpaşazade,
içinde Osmanlı Devletini kuran Kayılar’da mevcuttu.
Neşri, Frederik Giese, Bayatlı Mahmud Oğlu Haşan, Pa
Kayıların IX. asırdan itibaren Ceyhun nehrini geçerek
ul Wittek, Hoca Sadettin Efendi, Müneccimbaşı, Her-
İran’a geldikleri hakkında tarihçiler ittifak etmektedir
bert Adams Gibbons, Halil Edhem, Lütfi Paşa, İsmail
ler. Ceyhun’u geçen Kayılar Horasan’da Merv ve Mahan
Hami Danişmend gibi tarihçiler ünlü Kayı boy beyi Er-
tarafına yerleşmişler ve sonra Moğolların saldırılan üze
tuğrul’un babası olarak Süleyman Şah’ı göstermektedir
rine yerlerini bırakarak Azerbaycan’a ve Doğu Anado
ler. Yine yukarıda adlarını verdiğimiz müelliflerin eser
lu’da Ahlat taraflarına gelmişlerdir. Bu kayıtlara göre
lerinde Süleyman Şah’ın komutasında Kayıların Anado
Kayı Boyu, Selçuklularla beraber Horasan’a ve Moğolla
lu’ya gelişi hadisesi de şöyle nakledilmektedir:
rın tecavüzleri üzerine, Celâleddin Harezmşah ile Azer
Süleymanşah, Oğuz Türklerinden Kayı boyunun ve
baycan’a ve Doğu Anadolu’ya göç etmişlerdir.
Horasan yahut İran’daki Mahan şehrinin beyi iken Cen
Kayıların tarihi, Anadolu’ya göç etmelerinden itiba
giz devrindeki Moğol istilası üzerine kabilesiyle beraber,
ren başlamaktadır. Selçuklu tarihleri, Kayı Beylerinin de
OSM ANLI
I SİYASET
harplere iştirak ettiklerini açıkça yazmaktadırlar. Tarihi
Bugünkü Anadolu toponimisi hakkmdaki bilgileri
bir hakikattir ki, Anadolu Türkleri nazarında sınır boyla
miz burada hala yaşayan ve yirmidört Oğuz boyunun
rının bir “Dar-ül cibad” olması ve bilhassa Selçukluların
isimlerini taşıyan yüzlerce köy ve yer ismi arasında Kayı
son zamanlarında uğradıkları, Moğol istilâsı üzerine bir
isimli köylerinde varlığını gösteriyor. Kuzey Azerbay
çok Türkmen boyunun, batıya doğru göç edip uc gazala
can’dan başlayarak Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da, O r
rına katılmasıdır.20 Selçuklu Devleti’nin göçebe Türkmen
ta Anadolu’da ve nihayet Batı Anadolu’da ve Trakya’da
kabilelerine karşı takip ettiği idari siyaset, onu kabul
birtakım Kayı köylerine rastlanmaktadır. Görülüyor ki,
edenlerin hiç düşünmedikleri çok büyük bir sonucu yani
yüzyıllar boyunca çeşitli aşamalar geçiren “Anadolu’nun
“Anadolu’nun Türkleşmesi” sonucunu doğurmuş oldu.
fethi ve Türkleşmesi” sırasında diğer Oğuz boyları gibi Ka-
Kayılar Anadolu’nun m uhtelif bölgelerine dağılma
yı’lar da, doğudan batıya ilerleyerek, Anadolu’nun Türk
larına rağmen özellikle Kastamonu bölgesinde kitle ha
vatanı haline gelmesine zemin hazırlamışlardır. Bugün
linde bulunduklarını, adeta Kastamonu bölgesinin Kayı
kü Anadolu toponomisnin bize gösterdiği gerçek, Ka-
İli olarak, vasıflandırıldığını kaynaklarda görmekteyiz.
yı’ların diğer Oğuz boyları gibi daha ilk fetih devirlerin
Ertuğrul Gazi ve kardeşlerinin Anadolu’ya girerken izle
den başlayarak doğudan batıya doğru yerleşme siyasetini
dikleri yol, hep Kayı bölgesidir. Önce Van bölgesine,
gerçekleştirmişlerdir. Bu yer adlarına, Artukluların hâ
sonra da Mardin yani Artukoğulları memleketine kadar
kim olduğu, Doğu Anadolu’dan çok, batı ve kısmen gü
gelinmiş, oradan Danişmend memleketine kadar uzana
ney sahalarında rastlanması, Kayı boyunun büyük bir
rak, Kastamonu bölgesi Kayılarla iskân edilmiştir. Yazı-
kısmının tarihi ve iktisadi etkenler nedeniyle batıya doğ
cızâde Ali, Selçuknâme adlı eserinde, Kastamonu’da bu
ru yürümelerinden ileri gelmiş olmalıdır.23
lunan Çobanoğullarının Kayıların bir kolu olduğunu ile ri sürmüş ve Kastamonu-Ankara bölgesinde bulunan bü yük bir Kayı zümresinin varlığı da Yazıcı-zâde’nin bu id diasını kuvvetlendirmektedir. Bu sebeple de Hüsameddin Çoban ailesinin bu bölgede bulunan Kayı topluluğu na mensup bulunduğunu ve bu Kayı topluluğunun da Selçuklu devrinde Kastamonu-Ankara arasına yerleştiri len yüz bin çadırlık Türkmen grubuna dahil oldukları görülmektedir. Buna nazaran da Kayı toponimisinin An kara’dan kuzeye doğru dağınık bir halde bulunmasını, Çobanoğullarının bu bölgedeki siyasi faaliyetlerinin ne
Türkiye İçişleri Bakanlığının 1 Mart 1968’de ya yınlamış olduğu “Köylerimiz”24 adlı eserde doğuda, Er zincan’da Refahiye’den başlayarak, batıda Tekirdağ’a ka dar 27 Kayı köyüne rastlanmaktadır. Erzincan, Diyarba kır, Sivas, Ankara, Çankırı, Çorum, Nevşehir, Niğde, Es kişehir, İsparta, Burdur, Afyon, Denizli, Konya, Bolu, Kastamonu, Tekirdağ illerindeki Kayı köylerinin varlığı Osmanlıların Anadolu’nun Türkleşmesi ve Türk vatanı haline gelmesinin tarihi bir göstergesidir. Bu listenin tam olmadığı ve bugünkü Türkiye sınırları içinde Muğ la, Aydın, Ödemiş, Fethiye, Düzce, Mihaliç, Orhaneli gi
ticesi olarak kabul etmek mümkündür.21 Türkmen boy ve ulusları Anadolu’ya dağınık bir şe kilde serpilmiş olmakla beraber, her bölgeye aynı yoğun luk derecesinde yerleşmemişlerdir: Anadolunun kuzey ta
bi yerleşim bölgelerinde de tam 58 Kayı adının mevcut bulunduğu bu konudaki haritalar üzerinde yapılmış ba zı araştırmalar sonucunda meydana çıkmıştır.25
raflarında çoğunluk oniki Bozok boyunda, güneyinde ise
Oğuz boylarına ait yer adları hakkında, XVI. Yüz
diğer oniki Üçok boyundadır. Anadolu’da yirmidört
yılda yazılmış Osmanlı tahrir defterleri üzerinde yapılan
Türkmen boyları ve oymakları mevcut olmakla beraber
araştırmalara göre, Kayı Boyu, 94 yer adı ile en başta gel
bunlar, aynı yoğunluk derecesinde gelmemişlerdir. Kı
mektedir. Kayı adlı oymaklara gelince, Kayılar bu hu-
nık, Bayındır, Afşar ve Kayı boyları birinci derecede yo
susda da en fazla teşekküllere sahip bulunan iki boydan
ğunluğu teşkil etmek üzere yerleşmişlerdir. Çepni, İğdir,
(diğeri Avşar) biridir. Yer adlarında olduğu gibi, oymak
Salur, Döğer, Bayat boyları ikinci derecede diğerleri de
lar hususunda da Kayı ile Avşar başbaşa gitmektedir. Bu
üçüncü derecede iskân edilmişlerdir. Günümüzdeki Ana
Kayı oymakları, Yörükler arasında, yani Anadolu’nun
dolu köy ve kasabalarının binlercesi Türkmen ilinin iki
O rta ve Batı taraflarında; At-Çeken (Konya), Ankara,
kanadını teşkil eden Boz-Oklu ve Üç-Oklu (Dış-İl veya
Hamid (İsparta), Denizli, Menteşe, Saru-Han, Kara-Hi-
İç-İl) boy ve oymaklarının adlarını taşımaktadır.22
sar (Afyon), Sis (Kozan) bölgelerinde bulunmaktadır.26
O SM A N LI
H.Nihal ve Ahmed Naci’nin birlikte yazdıkları
Kayıların, Anadolu’nun yeni ve kutlu bir Türk va
“Anadolu’da Türklere a it Yer isimleri” adlı makalede,27
tanı haline gelmesinde büyük bir rol oynadıktan sonra,
Boz-Oklardan Kayılara ait Muğla, Menderes, Aydın,
Türk yaratıcılık ve yapıcılığının en büyük ve en şerefli
Burdur, İsparta, Denizli, Fethiye, Sapanca, Domaniç, Es
abidesi olan Osmanlı İmparatorluğunu kurmaları, Türk
kişehir gibi kasaba ve şehirlerde 14 köy adına rastladık
lüğe ve Türk tarihine ne kadar büyük bir hizmette bu
larını belirtmektedirler. Ayrıca bu makalede Kilis-Antep
lunduklarını gösteriyor ki, bunlarla Oğuz boylarının en
yolu üzerinde, Antep’ten 20 km kuzeyde bir Kayı köyü
asilli ve en şereflisi oldukları hakkındaki milli ananeyi
nün mevcudiyeti de söz konusudur.
bilhakkın ispat etmiş bulunuyorlar. Osmanlılar Oğuz
Yer adları hatıraları Anadolu’nun vatan edinilme sinde en mühim rolü Kayı boyunun oynamış olduğunu
Han’dan beri gelen Türk devlet geleneğinin adeta miras
açıkça ortaya koymaktadır.
çısı ve temsilcisi konumunu üstlenmişlerdir.
1
Şerif Baştav, “M alazgirt M eydan M uharebesi ve Rom en Diojen", Belgeler
İsm ail H am i D anişm end, İzahh Osmanh Tarihi Kronolojisi, 1, İstanbul,
le Türk Tarihi Dergisi-, Sayı: 47, İstanbul, 1971, s.30-31.
1971, s. 1-2; Paul W ittek , Osmanh İmparatorluğu’nun Doğuşu, s.23; H erb ert
2
O sm an Turan, Türkler Anadolu’da, İstan b u l, 1973, s.8-9-
Adam s G ibbons, Osmanh İmparatorluğunun Kuruluşu, Ankara, 1988, s .17;
3
O sm an Turan, Türk Cihan Hâkimiyeti Mefkûresi Tarihi, İstanbul, 1981;
Frederik Gıese, Anonim Tevarih-i  l-i Osman, Haz: N ih a t A zam at, İstan
s,297.
b u l, 1992, s.8-9; A ldo G allotta, “Oğuz Efsanesi ve Osmanh Devleti’nin Kö
4
U rfalı M ateos, Vekayi-nâmesi (952-1136), çev: H ra n t D. Andreasyan, A n
kenleri: Bir İnceleme”, Osmanh Beyliği (1300-1389) İstan b u l, 1997, s .5 1.
5
M ustafa Kafalı, Anadolu'nun Fethi ve Türkleşmesi, Ankara, 1997, s.7.
İbrahim H ak k ı, İstanbul, 1947, s.343; A hm edî, D âstân ve Tevârih-i Mü-
6
H alil İnalcık, "O sm anlılar” ÎA, X II/2 , İstanbul, 1988, s.286-287.
lûk-İ Â l-i Osman, Düz: Çiftçioğlu N . A tsız, İstanbul, 1947, s.28; H üseyin
7
R eşideddin, Fazlullah, Cami’ül-tevârih, Tahran, 1374, s.39; Ebulgazi Ba
N am ık O rk u n , Türk Tarihi, IV, İstanbul, 1946, s. 138-139; Enverî, Düs-
19
kara, 1987, s .112.
8
hadır H an, Şecere-i Terâkime (T ürkm enierin Soy K ütüğü) Haz: Zuhal K ar
turnam e, Neşr: M ü k rim in H alil, İstanbul, 1929, s.87; M ü k rim in H alil
gı Ö lm ez, A nkara, 1996; s.245; K öprülüzade M ehm ed Fuad, “Kaydar”,
Yınanç, “E rtu ğ ru l Gazi M addesi”, İA, IV, s.330; A dnan Erzi, “Bibliyog
Türkiyat Mecmuası, l, İstanbul, 1925, s. 187-191 ■
rafya: Tahlil ve Tenkitler” Belleten, IV/14-15, A nkara, 1940, s.271-275;
Kaşgarlı M ahm ud, Divanü Lügat-it-Türk Tercemesi, I, Çev: Besim Atalay,
A ldo G allotta “O ğuz Efsanesi ve Osm anlı D evleti’n in Kökenleri; B ir İn celem e”, Osmanh Beyliği, s.46.
Ankara, 1992, s.5 5; V.V. B artold, Orta Asya Türk Tarihi Hakkında Dersler, 20
Ankara, 1975, s.144-145. 9 10
m end, İzahh Osmanh Tarihi Kronolojisi, I, s.1-2; O rk u n , Oğuzlara Dair,
H alil İnalcık, “O sm anlı Tarihi Ençok Saptırılm ış Tek Yanlı Yorum lanm ış
s.26-31; İsm ail H akkı U zunçarşılı, Osmanh Tarihi, I, Ankara, 1972, s.94-
Tarihtir" Cogito, sayı; 19, İstanbul, 1999, s.25-27; Yusuf Halaçoğlu, XIV-
101; M. Tayyib G ökbİlgin, “O sm an I M addesi”, İA, IX, İstanbul, 1988,
XVII. Yüzyıllarda Osmanhlarda Devlet Teşkilatı ve Sosyal Yapı, Ankara,
s.432-433; M. Fuad K öprülü, “Osm anlı İm p a rato rlu ğ u n u n E tn ik Menşei M eseleleri", Belleten, VÎİI28, A nkara, 1943, s.27Ğ. 21
Lâszio Rasonyı, Tarihde Türklük, A nkara, 1988, s .163. M uharrem Ergin, Dede Korkut Kitabı, İstanbul, 1971, s .l. V.V. B artold, Socineniya, IH I , M oskova, 1963, s,575-580.
14
S.G. Agagjanov, Gosudarstvo Seldjukidovi Srednayaya Azıya v XI-X 1I w ,
X III-X V . Yüzyıllar Kuzey-Batı Anadolu Tarihi, Çoban Oğulları, Candar-
Oğulları Beylikleri, A nkara,1980, s.35-36; “K astam onu’d a H üsam eddin Çoban Beg Ailesi”, Tarihî Osmanî Encümeni Mecmuası, cüz: 5, İstanbul,
Moskova, 1991» s.20; Faruk Süm er, “Bozoklu O ğuz Boylarına Dair"
1328, s.319; H alil Edhem , Düveli İslâmiye, s.303; Franz Babinger-M . Fuad
DTCF Dergisi, X I /1, Ankara, M art 1953, s.65.
K öprülü, Anadolu’da İslâmiyet, İstanbul, 1996, s.62; Faruk D em irtaş, “Os-
O sm an Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, İstanbul, 1984, s.329; Via-
m anlı Devrinde A nadolu’da Kayılar” Belleten, X III47, Ankara, 1948,
d im ir A leksandroviç, Anadolu Selçuklu Devleti, çev: A zer Yarar A nka
s.5475-576.
ra, 1988, s.96. 16
Paul W ittek , Osmanh İmparatorluğunun Doğuşu, İstanbul, 1995, s.20.
17
Lütfi Paşa, Tevârih-i  li Osman, neşr: Ali Bey, İstanbul, 1341, s.21-23;
22
b ul, 1934, s.82-84; Kafalı, Anadolu'nun Fethi ve Türkleşmesi, s.8-9; A. Ze
23
Şükrüllah, Behçetü’t-Tevârih, çev: A tsız, İstanbul, 1939, s.27-28; Aşıkpaşa-
s.92-93; M ehm ed Neşri, Neşri Tarihi, Haz: M ehm et Altay Köym en, A n kara, 1983, s.35-39; Bayatlı M ahm ud O ğ lu H aşan, Câm-ı C m Âyîn, Sa
Fuad K öprülü, Osmanlı'nın Etnik Kökeni, İstanbul, 1999; s.38-40; Fuad K ö p rü lü , Osmanh Devleti'nin Kuruluşu, A nkara, 1991, s.71.
oğlu A hm ed Âşıkî, Tevârih-i  l-i Osman, D üz: N . Atsız, İstanbul, 1949, 24
İçişleri B akanlığı, Köylerimiz, Seri: II, Sayı:8, A nkara, 1968, s.340.
25
Avni Ali Candar, “K a y ın ın B ölüntüleri". Hakimiyet-i Milliye, İkinci Ka
nun, 1933; A hm ed Refik, Anadolu’da Türk Aşiretleri (966-1200), İstan
deleştiren K ırzıoğlu F ahrettin, İstanbul, s.394; M üneccimbaşı A hm ed b.
bul, 1989, s.3.
Lütfullah, Camiü’d-Düvel Osmanh Tarihi (1299-1481) Haz: A hm ed Ağırakça, İstanbul, 1995, s.58-59; H oca Sadettin Efendi, Tacü ‘t-Tevârih, I,
26
Yay: İsm et Parm aksızoğlu, Ankara, 1992, s.25-27; Halil Edhem , Diivel-i
27
îslâmiye, İstanbul, 1927, s.320-321; Lütfi Paşa, Tevârih-i  l-i Osman, s .17; O SM A N LI
M ü k rim in H alil, Türkiye Tarihi, Selçuklu Devri 1, Anadolu’nun Fethi, İstan
ki Velidi Togan, UmumîTürk Tarihîne Giriş, İstanbul, 1981, s.321-324.
H üseyin N a m ık O rk u n , Oğuzlara Dair, A nkara, 1935, s.26-28. 18
Şahabettin Tekindağ, “O sm anlı D evleti’nin K uruluşu H akkında Yeni G ö rüşler", Atatürk Konferansları, 1975, Ankara, 1980, s.63-66; Yaşar Yücel,
12 13
15
Faruk Sümer, “Kayı M addesi”; M , VI, Ankara, 1988, s.4 6 0 -4 6 l; Daniş-
Ebulgazi Bahadır H an, Şecere-i Terâkime, s.245.
1996, s .l. 11
K aram anlı N işancı M ehm ed Paşa, Osmanh Sultanları Tarihi, çev: Konyalı
İÜ
Faruk Sümer, Oğuzlar, İstanbul, 1992, s .176-178. H . N ihal - A hm ed N aci, “A nadolu’da Türklere A it Yer İsim leri”, Türki
yat Mecmuası, II, İstanbul, 1928, s.248-249SİYASET
OSMANLI DEVLETİ'NİN İSTİKLÂL HUTBESİNİ OKUYAN DEVLET ADAMI DURSUN FAKİH YRD. DOÇ. DR. AHMET VEHBİ ECER ERClYES ÜN İV ERSİTESİ İLAHİYAT FAKÜLTESİ
BAŞLANGIÇ
söylenmektedir. Çünkü bir kimsenin “bağımsız hüküm
arihî varlık olarak insanlar bugünkü yaşa
dar olarak sultan ünvanını” kullanması için adına hutbe
yışlarını, kültürlerini kendilerinden önce
okutmanın yanında “gümüş akçe” yani sikke üzerinde is
yaşamış bulunan toplum lara, atalarının
minin bulunması gerekmektedir.5 Bu sebeple Prof. Dr. Halil İnalcık Osmanlı Devleti’nin gerçek kuruluş tarihi
oluşturdukları yaşama biçimlerine borçludurlar. Bu ba
nin 1299 olmadığı inancındadır ve bu konuda şöyle ya
kımdan insanların ve toplumların kendilerini tanımaları,
zar:
kültürlerinin kökenlerini bulmaları tarih bilimiyle
“...Biz, Osmanlı Devleti’nin gerçek kuruluş tarihini 21
mümkündür.
Temmuz 1301 olarak tesbit etmenin daha uygun olacağını dü
Tarih günümüzde yaşadığımız kültürümüzün kay
şünmekteyiz:”.6
naklarını bildirmekle kalmaz, geleceğin de köprüsünü kurar, nesiller arası bağlantıyı da sağlar. Prof. Dr. Meh
Osmanlı Devleti’nin kuruluş tarihinin tesbiti konu
met Altay Köymen’in haklı olarak dediği gibi “Tarih geç
sundaki tartışmaları bir yana bırakarak, köklü kuruluşla
mişten zamanımıza ve gelecek zamana doğru tutulmuş bir pro
rımızdan ve Türk Tarihi alanında söz ve hizmet sahibi ol
jektördür. Onun aydınlığı olmaksızın zamanımızı ve gelecek
duğuna inandığım Atatürk Kültür, D il ve Tarih Yüksek
zamanı görüp anlamaya imkân yoktur. Zira tarihin rehberli
Kurumu Türk Tarih Kurumu Başkanlığı’nın görüş ve uygula
ğine başvurmamak karanlıkta yol almaya benzer”. 1 Prof. Dr.
masına1 uymayı benimsedim. Dursun Fakih’in Osman
Zeki Velidî Togan da “Tarih bize muasır hayatı geçmiş ha
adına okuduğu cuma hutbesinin (rivayetlerin aksine)
yatın tekamülü olarak yakından anlatır...”2 der. Kısacası ta
rihi, tarih içindeki toplumu yönlendirmiş devlet başkan-
tam bağımsızlığı ifade etmeyeceği ileri sürülse bile, en
larını, sanatkârı, ilim adamlarını, komutanları, peygam
azından istiklâle bir adım, basamak olduğu varsayımı in
berleri, şairleri... tanımak ve tanıtmak toplum için ge
kâr edilemez. Prof. Dr. İnalcık, andığımız makalesinde
reklidir ve faydalıdır. Bu sebeple biraz sonra tanıtmaya
"... aslında 1299 yılı Osman’ın siyasî kariyerinde çok önemli
çalışacağımız Dursun Fakih de hakkında çok az bilgi bu
yeni bir aşamayı göstermektedir”8 ifadesini kullanır. Prof.
lunmasına rağmen, yaygın söylenti ve kanaatlere göre,
Dr. İlber Ortaylı ile yaptığı söyleşide ise "... Osman
tarihin seyrini değiştirme sembolü olan Osman Bey adı
1299’da fiilen bağımsız bir bey durumundadır ve önemli siya
na ilk cuma hutbesini okuyan kişidir. Bir değerli tarihçi
sî girişimlerde b u lu n m a k ta d ır der.
mizin ifadesiyle “Eski Osmanlı rivayetinde Osman adına Dursun Fakih’in Osmanlı Devleti Tarihinde istik
H. 6991M. 1299 yılında Karacahisar’da hutbe okuduğu, böy lece onun bu tarihte bağımsız bir hükümdar olduğu iddia olun
lâl hutbesini okumasının önemi üzerinde durmamız ge
muştur... Rivayette Osman G azi adına hutbe okunması, ba
rekir. Ancak burada Osmanlı Sultanlarının ta başından
ğımsızlık tarihi Karacahisar’in fethi ile (1288) değil, 1299
beri din bilginleri, sofiler ile yakın ilişki ve işbirliği için
olarak tesbit edilmiştir”} Ancak bu rivayetlerin daha “son
de olduklarına da işaret etmeliyiz. Prof. Dr. Ahmet Yaşar
raki Osmanlı Sultanları zamanında eklenmiş”4 olduğu da
Ocak bu konuya “Başta ilk padişahlar olmak üzere Osman-
O SM A N LI
m
SİYASET
h yönetim çevrelen bu çevreye hakim bulunan birtakım süfile-
kazanmasında, kültüründe hizmeti geçen Dursun Fa
rin (Kalenderiyye’nin muhtelifşubelerine mensup bulunan Rum
kih’in iyi anlaşılabilmesi için, yaşadığı çağın, içinde ye
Abdalları'nın) mistik karakterli İslâm yorumundan besleni
tiştiği kültürün, ilmî muhitin tanıtılması gerekmekte
yorlardı. Osmanlı, Orhan ve 1. Murat bu safilerle çok sıkı bir
dir. Bu sebeple çok kısa bir şekilde Dursun Fakih’in ya
işbirliği içindeydiler”10 cümleleriyle yaklaşır. Dursun Fa
şadığı Osmanlı Devleti’nin kuruluş dönemini ele alacak,
kih Osman Gazi’nin kendisinden manevî eğitim gördü
bu dönemin siyasî ve kültürel durumu içinde, Dursun
ğü Şeyh Edebalî’nin talebesi ve damadıdır. Her ikisi de
Fakih’in rolünü ve değerini belirtmeye çalışacağız.
Osman Gazi’nin danışmanları durumundadırlar. XIII. yüzyılın sonlarında Osmanlı Devleti’nin başında bulu
OSMANLI DEVLETİ'NİN KURULUŞU
nan Osman Gaziye Şeyh Edebalî ilk onun öğrencisi ve
Türklerin Anadolu’ya gelmeleri 1071 tarihinden
dâmâdı Dursun Fakih yardımcı olmuşlardır. Bu sırada,
çok önceleri başlamakla birlikte, sistemli göçlerin ve
yani XIII. yüzyıl sonlarında Osmanlı Devleti’nin kuru
Anadolu’da yerleşmelerin başlangıcı olarak Malazgirt za
cuları Ertuğrul Gazi ve Osman Bey Konya Selçuklu Sultan
feri kabul edilmektedir. Bu zaferden sonra Büyük Sel
larına, daha sonra İlhanlı’lara bağlı, uc beyliklerinden bi
çuklu Devleti birçok Türk oymağını, Anadolu’nun çeşit
ri olan K ayılan mensuptur. Onlar, küçük bir boy’un re
li bölgelerine yerleştirdi. Bu oymaklardan biri de
isleri idiler. Daha açık bir ifadeyle Osmanlı Beyliği hür
Oğuz’ların Üçok koluna bağlı Kayılar kabilesidir. Kayı-
ve müstakil değil, Selçuklu ve İlhanlılara bağlı, onların
lar’m 1071 Malazgirt Savaşından sonra Selçukluların
emrinde, Bizans sınırlarında görevlendirilmiş bağımlı
sevk ve idaresinde Anadolu’ya gelen kabilelerden biri ol
bir beylikti, tabî bir devlet gibiydi. Selçuklu ve İlhanlı
duğu kabul edilmektedir. Bununla birlikte, bazı tarihçi
devletlerinin yönetim ve denetimlerinde gevşeme oldu
ler Kayıların XIII. yüzyıl başlarında Moğolların artan
ğu zamanlarda onları dinlemeyip serbestçe, kendi dile
baskısı ve istilâ tehtidi karşısında Türkistan dan başlayan
diklerince hareket edebiliyorlarsa da, resmen istiklâlleri
göç hareketinin sonucunda Anadolu’ya geldiklerini öne
ni ilân etmemiş idiler. Prof. Dr. M. Fuat Köprülü, Os-
sürüyorlar. Bunların, Anadolu’ya geldiklerinde hangi
manlı imparatorluğu’nun Kuruluşu adlı eserinde OsmanlI
bölgelerine dağıldıkları da pek bilinmiyor. Bazı eserler
ların da içinde bulundukları sınır bölgesindeki aşiretle
de Ertuğrul Bey'in babası Süleyman Şah hakkında efsanevî
rin statü ve davranışlarıyla ilgili şu tesbiti yapar:
olaylar anlatılmakta, bu şahsın Fırat nehrinin sol kena
“Uçlardaki Türk aşiretlerinin Beyleri, şeklen Selçuk Sul
rında, Halep dolaylarındaki Caber Kalesi önünde boğulup
tanlığına tâbî olmakla beraber, fırsat buldukça, onu dinleme
oraya gömüldüğü ifade ediliyor. Osmanlı Hanedanının
mekten ve müstakil hareketlerde bulunmaktan geri durmuyor
atası Süleyman Şah’ın hatırası durumunda olan Türk Me
lar, vergilerini ekseriya f i il î tehditler altında veriyorlardı”} l
zarı hâlâ korunmaktadır. Ancak bazı tarihçiler Ertuğrul
İşte, tâbi devlet statüsüne sahip olan boy beyi Osman
Gazi’nin babasının Gündüz Alp olduğunu rivayet ediyor
Bey, Karacahisar ın alınışından sonra, Selçuklu sultanın
lar. Herhalde, Ertuğrul G azi’m a 1230 yılında Celaleddin
dan izin alınmasına gerek duymadan ilk defa Karacahi-
Harzemşah ile Anadolu Selçukluları arasında yapılan
sar’da kendi adına cuma namazı kılınması ve hutbe
meydan savaşında Selçukluların yanında yer aldığı anla
okunmasını emretti. Bu, bağımsızlığın, hür devlet olma
şılıyor. Yine, 1231 yılında Selçuklu sınırına saldıran İz
nın, istiklâlin ilânı idi. O günkü devletler hukukuna gö
nik Rum İmparatoru’na karşı Alaaddin Keykubad'ın açtı
re istiklâlin ilânı olan cuma namazı ve hutbesi’ni Osman
ğı seferde, Ertuğrul Gazi’nin Selçuklu ordusunun akıncı-
Bey adına ilk okuyan ve ilân eden kişi Dursun Fakih idi.
lığını yapan Kayılar’a kumanda ettiği de biliniyor. Kayı
Bu yönüyle Dursun Fakih, Osmanlı Devleti Tarihinde,
boyunun bir bölümü I. Alâeddin Keykubad (1219-1236)
Osmanlının devlet olma ve istiklâlini ilân etme hareke
tarafından, Ankara’nın batısındaki Karacadağ taraflarına
tinin başlangıç taşıdır. O, iyi bir ilim adamı, gönül ada
yerleştirildi. Bunların bir kısmı Ertuğrul Gazi liderliğin
mı, devlet adamı olduğu kadar, büyük bir Mesnevî sahibi
deki Söğüt ve Domaniç yörelerini fethettiler ve bu yörelere
şairdir de.12 Osmanlı Devletinin kuruluşunda, istiklâl OSM A N LI
yerleştiler. Ertuğrul Gazi’nin Boy’u çok küçüktü. Bir ri I SİYASET
vayete göre 400 çadır’dan ibaretti. Bunu, kadınlı-erkek-
nı duyurmuş birtakım aristokrat ailelere verilmekte idi. Bu ai
li, çoluk-çocuklu olarak düşünürsek 3500 veya ancak
lelerin, başlangıçta asaletlerini kabile reisliğinden almtş olma
4000 kişi ederdi. Ancak hareketli, inançlı ve dinamik bir
ları mümkündür. Fakat bunlar, aileleri için irsi olan uc bey
toplumdu. Ertuğrul Gazi Selçuklu Sultanı tarafından,
liklerini yaptıkları sırada, artık şehirde oturmakta idiler. Uc
ülke açmak ve Bizans’la gaza etmek üzere görevlendiri
bölgesinde sadece malikâne şeklinde arazileri vardı. Bu arazi
len bir boy reisi idi ki bunlara o günkü adıyla Uc Beyi de
içinde oturan ister müslüman, ister hıristiyan olsun bütün
niliyordu. Ertuğrul Gazi 1236 tarihinde Karacahisar’ı,
halktan toplanan vergiler, kendilerine ait bulunuyordu... Ikta
daha sonra da Söğüt’ü ele geçirdi. Bilecik Rum Beyini
üzerine geniş köy topluluklarına sahip olan beyler, buralarda
vergiye bağladı. Ancak uc beyi olarak görevli olan Ertuğ
sürüler halinde koyunlar da besletiyorlardı. Bu şekilde, Uc
rul Gazi müstakil, istiklâl sahibi bir devletin başkanı de
beyleri de, elverişli yerlerde çok sayıda hayvan beslemekte idi
ğildi. Hattâ Ertuğrul Gazi doğrudan doğruya Konya’ya
ler... Osmanlıların başlangıçta aşiret hayatı yaşadıkları şek
bağlı bir uc beyi de değildi. Germiyanoğulları’na bağlı
lindeki bilgi, bir sebepten ortaya çıkmış olsa gerektir. Osmanlı
bir uc beyi idi. Ancak Osman Gazi zamanında Konya’ya
padişahlarının yazın dinlenmek için yaylalara çıkmaları ve
bağlı bir uc beyi olabilmişlerdir. Uc Beyleri İlhanlılara
bu esnada sürek avları yapmaları bu rivayetleri kuvvetlendir
bağlı idiler ve İlhanlılara vergi veriyorlardı. İlhanlılar sı
miş olabilir. Bütün bu bilgilerden sonra şunu ifade edelim ki,
kıştıkları zaman îlhanlı ordusunu destekliyorlardı. Yani
eğer Osmanlı ailesi, Kayı kabilesinden ise bu bağ, çok eski bir
uc beyleri ve boy’ları tam istiklâl sahibi değil tabî statü
devre ait olmalıdır. Gerçek olan bu beyliğin kuruluşu sırasın
sünde idiler. İşte böyle bir statü içinde bulunan Ertuğrul
da bu ailenin, bir Selçuklu emiri olduğu ve bunlar için, bir aşi
Gazi 90 yaşında 1281 yılında öldü, oğlu Osman Gazi ba
ret, ya da yarı göçebe hayatın sözkonusu bulunmadığıdır. Ta
basının (1231-1281) yerine geçti. Prof. Dr. Hüseyin
rihî deliller, Osmanlı ailesinin yerleşik bir hayatın içinde bu
Yurdaydın konumuzla ilgili olarak şunları yazar.
lundukları yönündedir. Küçük Osmanlı Beyliğini, kısa za
"... Sultan Alâeddin, kuşatılan Bizans kalelerinin alın ması işini Ertuğrul’a bırakmış, kendisi de, İlhanlılara karşı
manda, büyük bir devlet haline getiren de, onların temsil etti ği bu ileri ve yüksek kültürdür”. 14
harekete geçmiştir, işte bu sırada Ertuğrul, Karacahisar’ı al
Doksan yaşında ölen Ertuğrul Gazi, oğluna 4800
mış, o zaman yürürlükte olan kanunlar gereğince hükümdar
m^ gibi küçük bir yurt devretti.15 Osman Gazi 43 yıllık
da, burayı Ertuğrul’a mülk olarak vermiştir. Ayrıca bir ilti
yönetim dönemi içinde topraklarını 3-5 katma çıkardı.
fa t eseri olarak Ertuğrul’un oğlu Osman Bey’e de tabi ve alem
BizanslIların karışık durumlarından yararlanarak Karaca
yâni davul ve bayrak yollamıştır”.13
hisar, Bilecik, Geyve, Akyazı, Hendek, İnegöl... gibi yerle
Gene Prof. Dr. Hüseyin Gazi Yurdaydın’ın yazdık
şim bölgelerini fethetti. Bu başarıları karşılığında Sel
larına göre: "... Osmanlı Beyliğinin ilk kurucuları olan Er
çuklu Sultanından rütbeler ve yetkiler aldı. Elindeki yer
tuğrul ve Osman Beyler, birer aşiret reisi değil, bütün yönetim
lere Uc Bey’i olduğunu bildirir fermanlar yolladı. Daha
ve siyaset usûllerine v â k ıf birer Selçuklu Devlet adamı idiler.
sonra da bağımsızlığını ilân etti.
Şimdiye kadar bunların, birer aşiret beyi imiş gibi kabul olun maları, Osmanlı Devletinin doğuşuna ve kuruluşuna temel olan, tarihî şartların yanlış tanınmasına sebep olmuştur. H al
DURSUN FAKÎH ZAMANINDA HALK VE YÖNETİM
buki kuruluşu, yüzyıllarca geriye götürülebilecek olan Müslü
Osman Gazi sadece toprak kazanmak, ganimet elde
man Türk uc geleneği, âdeta bir okul gibi kurallara bağlan
etmek için savaşmadı. Onun savaşlarında ve mücadelele
mış, bu kuralları ile devlet yapısı ve örgütü içinde yerini almış
rinde manevî unsurlar da küçümsenemiyecek ağırlıkta
ve böylece bütün Uc beyleri, belli kanunlara ve nizamlara göre
idi. 1071 Malazgirt Zaferinden sonra Sultan Melikşah
yetiştirilmiş hale gelmişti. Bu duruma göre bir uc beyliği, tesa
(1072-1092) zamanında yüzbinlerce Türkmen Anado
düfen Uc’a gelmiş ve Uc’daki Tiirk-Rum ekonomik ilişkileri
lu’ya yerleşti. Melikşah’ın 100.000’den fazla askeri Ana
nin yarattığı refahdan faydalanmak isteyen alelade aşiret re
dolu’ya girdi ve bunların arkasından aileleri ve sürüleri
islerine değil..., Uc geleneğine göre yetişmiş ve uzun zaman adı-
gelerek XII. yüzyıl sonlarına doğru müslüman Türk
OSM A N LI
SİYASET
mevcudu -o zamanlar için azımsanmayacak rakam olan-
demli teşkilatlanma, adaletli ve tarafsız, hoşgörülü yöne
bir milyonu aştı. 17 Eylül 1176 tarihinde II. Kılıç Ars-
tim sayesinde Osmanlı mucizesi oluştu. Osmanlı Sultan
lan’la Bizanslılar arasında yapılan (Myriokefalon) Kara-
ları eski Anadolu halkına gayet yumuşak, hoşgörülü ve
mıkbeli savaşından sonra Bizanslıların savunma ve diren
adaletli davrandılar. Osman Gazi, ilk dönem kaynakları
me güçleri zayıfladı, Anadolu’da küçük beylikler oluştu.
nın verdiği bilgiye göre16, komşuları olan BizanslIlarla
Alâeddin Keykubad birliği sağlamaya çalışmış ise de,
daima dostane ilişkiler kurmayı yeğlerdi. Kardeşi Gün-
onun 1237 yılında ölümü üzerine Moğol akınları başla
düz’e “Komşularımızla iyi geçinip dostluk edelim” tavsiyesin
dı ve Selçuklu hükümdarlarının otoriteleri yıprandı. Fa
de bulundu. Tarihçi Mehmed Neşri kitabında Osman Ga
kat Bizans’a karşı akınlar -Selçuklu veya İlhanlı hüküm
zi’nin bu yumuşak ve kucaklayıcı siyasetine şöyle bir ör
darlarına bağlı olarak- Uc Beyleri tarafından yürütüldü.
nek verir:
Moğollar tarafından yerle bir edilen, o dönemin medenî
“Osman, bütün çevresindeki kafirlerle iyi geçinirdi... Os
şehirlerinden Buhara, Semerkand, Taşkent, Merv... gibi şe
man Gazi, Eskişehir’de Ilıca yöresinde pazar kurdurur, etrafın
hirlerden kaçabilen, içlerinde esnaf ve sanatkârların da
kafirleri hafta pazarına gelir, işlerini göriip giderlerdi. Zaman
bulunduğu yeni göç dalgaları Anadolu’nun Türk-îslâm
zaman Germiyan halkından da kimseler gelirdi. Tesadüfen bir
yoğunluğunu artırdı. İşte bu dönemlerde Anadolu’ya ge
gün pazara Bilecik’ten kâfirler geldi. Onlar yükle bardak ge
len birçok Türk boyları (Bunlar Ktnıklar, Bayındırlar, Sa-
tirmişlerdi... Germiyanlmın birisi bunların bir bardağını
lurlar, Beydililer, Ytvalar, Büğdiizler, Bayatlar, Yazırlar,
alıp, hakkını vermedi. 0 kâfir de gelerek, Osman’a şikayet et
Yüreğirler, Peçenekler, Düğerler, Çepniler, Eymirliler, Dodur-
ti. Osman Gazi o Germiyan Türk’ünü getirtti ve iyice dövdü,
galar... ve benzerleri) önce ovaları, vadileri, yaylaları tut
kâfirlerin hakkını alıverdi, ayrıca yasak edip, Bilecik kâfirle
tular, yavaş yavaş kaleleri ve şehirleri aldılar. Ancak, sa
rine kimsenin zulmetmemesini ilân etti. Osman Gazi o kadar
dece siyasî otorite ile buralarda tutunmak zor idi. Çünkü
adalet gösterdi ki, Bilecik kâfirlerinin kadınları bile pazara
Anadolu’da Rumlar, Ermeniler ve Gürcüler de vardı.
gelirler, mallarının pazarlığını kendileri ederler, giderlerdi.
Bunlar yerleşik hayatın esnaf ve sanatkârlarıydı. Bunlar
Osman G azi’ye tam itimat ettiklerinden emniyet ve eman için
la birlikte yaşayabilmek için İktisadî ve ticarî bakımdan
de olmuşlardı”.17
güçlü olmaları lâzımdı. Ayrıca bu yerli halk çeşitli inanç
Osmanlı Dönemi Türk Tarihinin ilk dönem halkı
lara mensuptular. Rumlar Ortodoks, Ermeniler Gregor-
nın ve yöneticilerinin adaletli, hoşgörülü, çalışkan ve ba
yan, Süryaniler Ya’kubî... mezheblerine mensup idiler.
şarılı olmalarının bir sebebi de Anadolu’nun sosyal bün
Bütün bu olumsuz şartlarda, bir arada ve barış içinde ya
yesine hâkim olan ülemâ ve dervişler kadrosudur. Bu
şamak gerekiyor, bu arada Türk kültür, dil ve benliğinin
kadro ile ilgili olarak bir edebiyatçımız: “Mücahede şevki
korunması da isteniyordu. Gerçekten de çağlarında, kül
ni ve İslâm birliği susuzluğunu en yüksek voltaja ayarlaması
tür ve medeniyette ileri olan Bizanslılar karşısında Türk
nı bilmiş olan bu iman adamlarının... Osmanlı Beyliğinin ku
ler özlerini kaybetmediler, ezilip yok olmadılar, aksine
ruluşu hadisesinefiilen katılmış olmaları, devletin büyük ve eş
yerli halkla çatışmaya girmeden güçlendiler, büyüdüler.
siz talihi olmuştur” ifadelerini kullanır.18 İşte Osmanlı
Değişik ırk, dil ve inanca sahip yerli halk, Selçuklu ve
Beyliğinin kuruluşu olayında manevî destekleri olan ta
Osmanlı’nın izlediği adalet, insaf ve müsamahaya dayalı
savvuf ehli bilginlerden Şeyh Edebâlî ve Dursun Fakih’m
yönetimiyle, Türk-İslâm çoğunluğunun tamamlayıcısı
yer aldığını görüyoruz. Şeyh Edebâlî, Ahilerin Eskişehir
oldular. Bu durum tarihte az rastlanan bir mucizeydi.
civarında İt Burnu mevkiinde tekkesi bulunan büyük
Bunun temin edilmesinde, dinin hoşgörülü biçimde su
şeyhlerden biridir ve Dursun Fakih de onun talebesidir.
nulmasını sağlayan Ahmed Yesevî Dervişleri ile, Türklük şuurunu, sanatta, dilde, edebiyatta, gelenek ve görenek-
DURSUN FAKİH’İN EĞİTİMİ
de millî heyecanı ayakta tutan, Anadolu Türk halkının
Osman Gazi’nin yanında yer alan ve emrinde bulu
ahlâkî ilkelere dayalı olarak ekonomik durumunu yük
nan Dursun Fakih, Türk sofilerinin mürşidi, Türk Tasav
selten Ahilik kurumunun büyük rolü olmuştur. Bu erOSMANU
vuf şiirinin pîri Ahmed Yesevî nin takipçisidir. Ahmed YeI SİYASET
sevî (ö. 1166) İslâmiyete yeni fakat samimi ve kuvvetli
ladığı bu din adamı, kızı M a l H a tu n u Osman Gazi’ye
bir imanla bağlanmış Türk toplumuna onların diliyle,
vererek onun kayınpederi oldu. Çok sayıda öğrenci yetiş
onların seviyelerine göre dinî esasları birer Hikmet şeklin
tiren Edebâlî, aynı zamanda, Dursun Fakih’in de hem ho
de bildirerek İslâm dinini benimsetti. İnsanlar arasında
cası hem kayınpederidir. 1326 tarihinde uzun bir ömür
dostluğu, sevgiyi ve birliği telkin eden, dünyaya insan
den sonra vefat etti. Onun makamına Dursun Fakih geç
sevgisiyle dolu bakmayı öğütleyen, İslâmiyeti ve kendi
ti. Bu anlattıklarımız, Osmanlı Devleti’nin kurucusu
tarikatının esaslarını öğreten Türkçe şiirler bıraktı ve bu
Osman Bey’in başta Şeyh Edebâlî ile Dursun Fakih gibi
şiirler bizlere Divan-ı Hikmet adıyla ulaştı. Bu şiirlerinin
ülema ve dervişler kadrosunu yanına aldığını, onların
anlamını ise şöyle anlattı:
desteğini sağladığını gösterir. Başka ifadeyle Osmanlı Devleti’nin kuruluşunda ülema ve dervişlerin önemli
“Benim hikmetlerim fem a n -ı Siibhan
rolleri olmuştur. Bu son tesbitlerimizi ünlü tarihçimiz
Okuyup anlasun mânây-ı Kur’an”
İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi adlı eserinde
Ahmed Yesevî, İslâm dininin özü, Tevhidin ve Tan
şöyle açıklar:
rı aşkının, imanın dışındaki eksikliklere hoşgörü ile ba
“Edebâlî ile oğlu Şeyh Mahmud ve Şeyhin talebesi ve da
karak dinin birleştirici, kucaklayıcı, sevdirici özellikleri
madı Dursun Fakih ve A h î Şemsüddîn ile onun oğlu Haşan
ni ön plana çıkarttı. Ahmed Yesevî’nin metot ve görüşle
gibi A hîricalî... Osman Bey’in temelini attığı Osmanlı Beyli
rini yayan Alp, Alp-Gazi, Alp-Eren adıyla anılan mücahid
ğinin kurulmasında mühim hizmetler görmüşlerdir”.20
dervişler, Anadolu’ya göçeden boylarla birlikte geldiler
Dursun Fakih, Ahmed Yesevî’den Ahî Evrene uza
ve Anadolu halkının yanında oldular. Bunlar, kimseye el
nan dinî, ahlâkî, meslekî, manevî eğitim görmüş, hem
açmadan, ellerinin emeği, alınlarının teriyle geçinen, ça
Tasavvuf hem de Fıkıh (İslâm Hukuku) bilgisine sahip
lışkan, toprağa, vatana, devlete, dine, töreye bağlı, pren
bir din bilginidir. Mecdî Mehmed Efendi’nin, Hadaik uş-
sipli, disiplinli, örnek önderler idiler. Hoşgörülü davra
Şakaik adlı kitabında Dursun Fakih’in Tefsir, Hadis, F ı
nışlarıyla yabancı din mensuplarını da kendilerine bağla
kıh ve Kelâm ilminde derinleştiği anlatılır. Demek oluyor
dılar, onlara baskı yapmadılar. Her ulaştıkları yerlere
ki Dursun Fakih, çok iyi bir ilim ve gönül adamıdır.
tekke ve zaviyeler açarak tasavvuf terbiyesine önem ver diler. Ancak, bu tekke ve zaviyelerde dünyadan el-etek
İSTİKEÂE HUTBESİNE DOĞRU
çekilmez, yiyecek içeceklerini bizzat kendileri sağlarlar
Türk-İslâm tarihinde kendi adına cuma namazı kıl
dı. Bunlar için tarih kitaplarımızda Gâziyan-ı Rum, A hi-
dırmak ve hutbe okutmak, istiklâlini ilân etmek anla
yan-ı Rum, Abdalan-ı Rum, Bactyan-ı Rum... adlandırma
mındadır. Ancak tam istiklâlden önce Beylerin yetkileri
ları kullanılmaktadır. Bu organize hamasî-dinî teşkilat o
ni gösteren davul, bayrak, at, kılıç, sultan tarafından he
günün insanlarını kucaklıyor, hükümdarı, şehzadeleri,
diye edilirdi. Osman Gazi, II. Sultan Alaeddin’den, başa
idare ve devlet adamlarını etkisi altına alıyordu. İşte
rıları karşılığında bu malzemeleri (hil’at, davul, bayrak,
Dursun Fakih’in kendisi de, hizmetinde bulunduğu Os
at, kılıç), törenle aldı.21 Hattâ, Oruç Bey Tarihi’nde Os
man Gazi de tasavvuf terbiyesi almış kimselerdendi.
man Gazi’ye gönderilen kılıcın Üçüncü Halife Hz. Os
Hoca Sadeddin E fendinin Tacu’t-Tevaritiinde Şeyh
man’ın olduğu şu cümlelerle anlatılır:
Edebâlî’nin (Bilecik’te) bir tekke yaptırdığı ve Osman
“Meğer Sultan Alâeddin’e M ısır Sultanı olan kimseden
Gazi’nin de burada zaman zaman gece yatısında kaldığı
Emir el-mü’minin Hz. Osman’ın kılıcı gelmişti. Kendi belinde
anlatılmaktadır.19 İlk tahsilini Karamanda yapan Edebâ-
götürürdü. 0 kılıcı belinden çıkardı, Osman’a gönderdi ve:
—
lî, Şam’da dinî eğitim gördü. Osman Gazi ile Bilecik’te
0, ülkede bağımsız padişah olsun. Anadolu ülkesini
tanıştı ve onun hizmetine girdi, Osman G aziyi etkiledi
ona ısmarladım. Açabildiği yere kadar açsın; onun olsun” de
ve destekledi. Vefâiyye tarikatından olan Edebâlî aynı za
di.22
manda A h î teşkilatının da reisiydi. Osman Gazi’nin ya kın ilişkide bulunduğu ve saygı duyduğu, desteğini sağO SM A N 1I
Bu olaydan anlaşıldığı üzere Selçuklu Sultanının Osman Gazi’ye gönderdiği bu eşyalar onun Uc Beyi ola I SİYASET
rak atanmasının bir belgesidir. Bunlar hakimiyet ve bey lik alâmetleridir. Prof. Dr. Şerafettin Turan, Sultanın,
DURSUN FAKİH VE OSMAN GA£Î Karaman da doğduğu zannedilen Dursun Fakih,
Osman Gaziye hil’at (kaftan) ile birlikte alem, tabi ve hık
Şeyh Edebâlî’ye intisap etmiş, onun eğitiminden geçmiş,
(yani hilâl, davul ve boru) gönderdiğini anlattıktan son
Tefsir, Hadis ve Fıkıh bilimini ondan okumuş, Osmanlı
ra şöyle der:
Devleti’nin kuruluşu sırasında yaşamış olan bir Türk bil
“Osmanlı kaynaklarının verdiği bilgiye göre Osman Ga
ginidir. Tasavvufı eğitimin yanında medrese kitaplarını,
zi gelen bu davul ve boru ekibine oturduğu yerde ’nevbet’ vur
tefsir, hadis, kelâm ilmini, başka ifadeyle hâl ve kaal
durmuş ve müziğin çalınma süresince ayakta durmuştur’’' 23
ilimlerini kayınpederinden öğrenmiştir. Hocası Şeyh
Neşrî tarihinde de davul, bayrak, at, kılıç, hil’at-i
Edebâlî’nin damadı olduktan sonra Osman Gazi’nin de
şahane’nin geldiği belirtilir ve tören ve nevbet sırasında
bacanağı olmuş, bir akrabalık tesis edilmiştir. Ancak Os
Osman Gazi’nin ve diğerlerinin nevbet’i ayakta dinle dikleri ve bu geleneğin Fatih Sultan Mehmed t kadar de vam ettiği anlatılır: “Hemen Divan mensuplarını, âyân erkânını süsledi, sul tanlık divânını tertip etti. Anası, Osman G azi’yi saygı için ayak üzere durdurdu, o nevbet vuruluncaya kadar ayakta dur du... Emirlik gereğince nevbet-i Osmanî vuruldu. 0 zamandan Murat Han G azi’nin oğlu Sultan Mehmed zamanına kadar
man Gazi’nin Şeyh Edebâlî’ye ve Dursun Fakih’e yakın lık duyması sadece bu akrabalıktan doğmamaktadır. Os man Gazi zamanında Ahilik; dinî muhtevası olan ekono mik dayanışma amaçlı, disiplinli bir teşkilat idi. Osman Gazi’nin Ahilik ve ahiler ile eskiden beri bir ilişkisi var dı. Çoğu geceler Şeyh Edebâlî’nin zaviyesinde gecelemiş, onun manevî disiplini altında kendisini yetiştirmiş bi riydi. Çok güçlü bir teşkilat olan Ahilik’in yönetimde
Osmanlı âdeti böyle idi ".24
Beylerin, sultanların savaşa çıkışları sırasında oldu ğu gibi bağımsızlık simgesi olarak savaş dışında Bey'in
desteğini sağladı, bunların maddî ve manevî desteğine kılıç ve şecaat faktörlerini ekleyerek mucize terkibi, Os-
veya Sultanın otağ veya sarayının önünde başlangıçta sa
manlı Devleti’ni oluşturdu. Ulema ve dervişler zümre
dece ikindi vakitleri olmak üzere günde bir defa, daha
siyle daima yan yana, iç içe oldu. Hem akıl hem imanla
sonraları her ezan vaktine isabet edecek şekilde günde 5
desteklenen yeni devletin siyasî otoritesi olarak Osman
defa nevbet (davul, kös, nekkâre, zil, zurna ile çalınan bir
Gazi bilginlerin, dervişlerin ve adaletin yanında oldu.
nevî marş, mehter) çalınır oldu. Bir nevî çağdaş devletle rin İstiklâl Marşı’na benzeyen bu askerî musikî (daha
Şeyh Edebâlî’nin sağlığında Osman Gazi’nin askerlerine
sonra Mehter Takımı adım alacaktır) bağımsızlık simge
ölümünden sonra da onun yerine geçerek eğitim-öğre-
si olarak kabul edilmiştir. Osman Gazi Uc Beyliği alâme
timle ve kadılıkla meşgul oldu. Merhum Prof. Dr. Şeha-
savaşlarda imamlık yapan Dursun Fakih, kayınpederinin
ti ve bir yetki belgesi olarak bu gönderilenleri almıştır.
bettin Tekindağ, İslâm Ansiklopedisine yazdığı 'Tursun
Ancak henüz tam istiklâl sahibi değildir. Yetkili, fakat
Bey" maddesinde Dursun Fakih’in savaşlarda gazilere
tâbi bir devlet statüsüne dayalı bir Bey’dir. Sembolik de olsa Sultana saygı göstermekte, fetihlerden sonra gani metten hisse ve vergi göndermektedir.
imamlık yaptığını anlattıktan sonra: “katıldığı savaşlarda askerlerin dinî heyecan ve gayretlerini artırmak maksadıyla”
manzum Türkçe kahramanlık şiirleri okuduğunu da ya
İslâmî devlet anlayışında nevbet bir bağımsızlık alâmeti olmakla birlikte, tam istiklâlini ilân eden hü kümdarların cuma namazı kılınmasına izin vermesi ve hutbelerde kendi adını söyletmesi zorunlu görülmüştür. Daha açık ifadeyle kendi adına cuma namazı kılınmasına izin verme ve cuma hutbesini kendi adına okutma İslâmî Devlet anlayışına göre tam bağımsızlığım ilân etme an lamını taşımaktadır. Dursun Fakih de, Osman Gazi adına ilk cuma namazı kıldıran, onun adına hutbe okuyan, başka
zar.25 Bu duruma göre Dursun Fakih daima Osman Gazi ve Osman Gazi’nin askerleriyle birlikte oldu. Eski yazar lardan Şemseddin Sami, ondan, “Osman Gazi devri meşahir-i ulemasından olup, Edebâlî’-nin damadı ve şakirdi (öğrencisi) idi. Tefsir, Hadis ve Fıkıh miişarunileybden tedris edip, O’nun vefatında umur-i fetva (fetva işleri) ve tedris (ders verme) ken disine ihale olunmuştu. Alim, zahid... bir zat idi”.2(>
Böylesine âlim, zahid, devletine sadık ve bilgini da
deyişle Osman G azi’nin kurduğu Osmanlı Türk Devletinin is
ima yanında bulunduran Osman Gazi, savaşta ve barışta
tiklâl belgesini dünyaya ilân eden kimsedir.
ondan yararlanmış, gerektiğinde onunla istişarede (da OSM ANLI
I SİYASET
nışma) bulunmuştur. Tahminen vefat ettiği 1327 yılına
“Hülâsa, Osman’a davul ve bayrak gelince, O da, gani
kadar Osman Gazi’nin ve devletin hizmetinden ayrılma
met malının 115’ini ayırarak, hadsiz hesapsız hediyeler ve ni
dı. Söğüd’ün Küre köyünde, konik bir tepe üzerine defne
hayetsiz armağanlarla birlikte Konya’ya giderek, bu Sultan II. Alaeddin ile buluşmak, rızasını alarak veliahtı olmak
dildi.
amacını güttü. Zira bu Alaeddin Keykubad’ın oğlu yoktu. 0,
ŞAİR DURSUN FAKİH
Osman’ı hemen hemen oğlu yerinde görerek O’na davul, bayrak
Yunus Emre, Gülşehri ve Aşık Paşa ile çağdaş olan
ve kılıç göndermişti. Osman G azi de Sultan Alaeddin zama
Dursun Fakih, Prof. Dr. M. Fuad K öprülünün tesbitine
nında herne kadar bir nevî istiklâl bulmuşsa da, lâkin edebe
göre Osmanlı Devleti’nin ilk şairlerinden biridir.27 Köp
riayet ederek hutbeyi ve sikkeyi yine sultan adına kılmıştı. Os
rülü, Dursun Fakih’in büyük bir "M.esnevi"smin varlığın
man, Sultan nezdine gitmek hazırlıklarını yaptığı sırada,
dan bahseder. Gerçekten de, merhum edebiyatçılarımız
Sultan Alaeddin’in öteki dünyaya intikal ettiği, oğlu kalma
dan Prof. Dr. Sadettin Buluç un X. Türk Dil Kurulta-
dığı için yerine veziri Sahib’in geçtiği haberi geldi. Osman bu
yı’nda tanıtımını yaptığına göre Dursun Fakih’in Gaza-
nu işitince: “Hüküm yüce ve ulu Allahındır” diyerek derhal
vât-Nâme adıyla, fazla edebî özelliği bulunmayan, fakat
buyurdu. Dursun Fakih’i Karacahisar’a hem kadı hem de ha
dinî heyecanı ve cihad şuurunu geliştirmek için yazıldı
tip yaptılar. Zira bu Dursun Fakih bir aziz kişi idi...”2<)
ğı anlaşılan, kahramanlık hikayelerinin anlatıldığı aruz
Anlaşılacağı üzere Osman Gazi, metotsuz, keyfî bir
vezniyle (failâtun, failâtun, failun) kaleme alınmış, henüz
şekilde değil, plânlı ve zamanlaması çok iyi yapılmış bir
yeni Türk alfabesiyle basımı yapılamamış, çeşitli kütüp
şekilde istiklâlini ilân etti. Hem Selçuklu’nun hem de İl
hanelerde yazma nüshalar halinde korunan bir eseri var
hanlIların30 zayıf ve karışık bir anına rastlatıldı. İşte böy
dır. Gene Sadettin Buluç’un verdiği bilgiye göre bu mes-
le bir siyasî ortamda iken Karacahisar fethedildi (1299).
nevî 640 beyittir. Dursun Fakih bu hamasî şiirleri Os
Bu şehre başka şehirlerden göçler oldu ve boş evlere yer
man Bey’in yanında seferden sefere koşarken, gazilerle
leştirildiler. Kısa bir süre içinde mamur bir şehir oldu.
omuz omuza bulunduğu sıralarda gazilere cesaret ve inanç vermek amacıyla yazmış olmalı.28 Dursun Fakih’in
Pazar kurdular, mescidler yaptılar. Halk kendi aralarında toplantılar ve: Kadı isteyelim ve cuma namazı kılalım, dediler.
Gazavât-Nâme sinin önemi, zamanında Osman Gazi’nin
askerlerine cesaret vermesi ve heyecan kaynağı olmasının
Dursun Fakih zaten onlara eskiden beri imamlık
yanında, günümüzde ise dil araştırıcılarımız bakımından
yapmakta idi. Halk isteklerini önce Dursun Fakih’e ilet
ilk Osmanlı dönemi Türkçesi’nin bize kadar gelebilen
ti. O da kayınpederi Şeyh Edebâlî’ye anlattı. Konuşma
yazılı örneklerinden biri olmasıdır.
sırasında Osman Gazi üzerlerine geldi ve halkın ne iste diğini sordu. Halkın isteklerinin yerine getirilmesi için
OSMAN GAZİ'NİN HUTBE OKUTMASI Osmanlı Devleti’nin tam istiklâlinin dünyaya ilânı sayılan cuma namazının kıldırılması ve cuma ve bayram hutbesinin okunması nasıl oldu? Bu konuyu Osmanlı Tarihinin ilk kaynaklarından olan Aşıkpaşaoğlu Tarihi’ni esas almak suretiyle açıklamaya çalışacağız.
ne gerekiyorsa yapılmasını söylemesi üzerine Dursun Fa kih: — H ân’ım! Cuma namazı kılınması için Sultan’ın iz ni gerekir, dedi.
Dursun Fakih’in bu söylediği husus Hanefî mezhe bi fıkıh kitaplarında yazılan bir beldede cuma namazının
Osman Gazi daha önce de işaret ettiğimiz üzere ya
kılınabilmesi için ulu’l-emr’in yani devlet başkanının iz
rı müstakil, Selçuklu veya İlhanlı sultanlarına bağımlı
ni olması gerektiği şartı idi. Ancak Osman Gazi, az önce
bir devlet başkanı idi. Mehmed Neşrî, Osman Bey’in is
işaret ettiğimiz siyasî şartların uygunluğunu da gözönü-
tiklâlini ilân sebebini Sultan Alaeddin’in ölümüne da
ne alarak meydan okuyacaktır.
yandırır. Sultan Alaeddin, Osman Gaziye "davul, bayrak,
Celâletli bir şekilde şöyle dedi:
at, kılıç ve h il’at-i şahane"yi gönderdikten sonra, o da, te
— Bu şehri ben kendi kılıcımla aldım. Bunda Sultan’ın
şekkür için Konya’ya gitmek istedi. Bundan sonrasını
ne dahli var ki ondan izin alayım, Ona Sultanlık veren Allah
Neşrî'den takip edelim:
bana da gazâ ile hân’lık verdi. Eğer minneti şu sancak ise ben O S M A N II
I SİYASET
de işaret ettiğimiz gibi, Ahmed Yesevi’nin Horasan Eren
kendim dahi sancak kaldırıp kafirlerle uğraştım. Eğer o, ben Selçuklu Hanedanındanm derse ben de Gök Alp oğluyum de
leri, Alperenler, Abdalân-ı Rum, Bacıyan-ı Rum, Ahiyan-ı
rim. Eğer bu ülkeye ben onlardan önce geldim derse, Süleyman
Rum adı verilen güçlü, ahlâklı, inançlı, disiplinli, hoşgörülü
Şah dedem de ondan evvel geldik
mürşidlerin hizmetleri ve gayretleri Osmanlı sultanlarının
Bu sözler, kendine güvenen bir devlet başkamnın
ve cengaverlerinin daima yanında olmuş, onlar Osmanlı
meydan okuması idi. Cuma namazı kılınacak, adına hut
Beyliğinin kuruluşu olayına fiilen katılmışlardır. Bu
be okunacaktır. Bu karar üzerine kaynaklarımızın âlim,
mürşid ve kahramanlar ve keza Osman Gazi ve ondan sonraki Osmanlı Sultanları, tasavvufun müşterek esasla
zâhid ve aziz bir kişi olarak nitelendirdiği, halkla iç içe ve
rına sahip Ahîlik’in terbiye ve disiplinine göre yetişmiş
halkın saygı duyduğu, savaşta ve barışta Osman G azi’nin ya
dinamik, korkusuz ve iç dünyaları kontrollü kimselerdi.
nında yer alan, ordunun ve halkın imamı Dursun Fakih cu
Osman Gazi’de de biz bu özellikleri görüyoruz. O, Şeyh
ma namazını kıldırmak ve cuma hutbesini 28 Eylül 1299
Edebâlî’nin tekkesine sık sık gitmiş orada manevî eğitim
günü okumak üzere görevlendirildi. Böylece hem Osman
görmüştür. Din adamlarının ve Ahilik teşkilatının deste
Gazi hür ve tam istiklâl sahibi bir devletin başkanı olduğunu,
ğini almış, daima onlarla danışma içinde (istişare) bulun
Osmanlı Devleti’nin istiklâlini dünyaya ilân etti, hem de
muştur. K urana ve dine saygısı destanlaşmıştır. Ölme
Dursun Fakih Osmanlı Devleti’nin ilk İmam-Hatib’i ve
den önce bıraktığı Vasiyetnamesi bu bakımdan çok düşün
ilk Kadısı olması şerefini elde etti. MecdîMehmed Efen
dürücüdür.
di eserinde bu hususu şu cümleyle özetler:
Osman Gazi, oğlu Orhan G azi’y t bıraktığı vasiyetin
“Sultan Osman Han namına Karahisar’da evvel (ilk de
de, kendisinin ölümünde gömüleceği yeri tarif eder, son
fa) cuma hutbesini ve Eskişehir’de evvel (ilk defa) bayram hut
ra şunları söyler:
besini ol kişi okudu”} 1
“Oğul!
Dursun Fakih ölünceye kadar k a d ılık ve imam-ha-
Bir kimse sana Tanrının buyurmadığı sözü söylerse sen
tip'lik görevini devam ettirdi.
om kabul etme! Tanrı buyruğundan başka iş işlem, bilmedik
Dursun Fakih’in ölüm tarihi günü gününe bilinme
lerini Tanrı ilmini bilene (din bilginlerine) sor soruştur. Ger
mektedir. Prof. Dr. Şehabettin Tekindağ, Mehrned Sü
çekten bilmedikçe hiç işe başlama. Bir de sana itaat edenleri hoş
reyya’nın eserine dayanarak Hicrî 726 yâni miladî 1326
tut... Nimeti, ihsanı eksik etme, zira insan gördüğü ihsanın
tarihini ölüm tarihi olarak verir.32 Merhum Süheyl Ün-
kuludur”.35
ver ise bu tarihi Şeyh Edebâlî’nin ölüm tarihi olarak zik
Bu vasiyetname Osmanlı Devleti’nin manevî temel
reder ve bu tarihten sonra Dursun Fakih’in onun yerine
lerini göstermesi bakımından önemlidir. Osmanlı Devle
geçtiğini anlatır.33 Bu duruma göre Dursun Fakih’in
ti’nin kurucusu Osman Gazi’nin ilim adamlarına ve
ölüm tarihinin 1326’dan daha sonra olması gerekir. Bu
K u ran a bağlılığının kendi ağzından belgesidir. Bu se
anlayışa dayanmış olmalıdır ki Doç. Dr. Haşan Aksoy,
bepledir ki, hem Şeyh Edebâlî, hem de onun öğrencisi ve
Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi'at yazdığı
damadı Dursun Fakih, Osman Gazi’nin müşaviri, yardım
"Dursun Fakih 11maddesinde kesin tarih vermekten kaçın
cısı olmuşlardır. Dursun Fakih, hem savaşlarda askerlerin
mış ve Dursun Fakih’iıı ölüm tarihinin "1326 dan sonra"
cesaretini artırmış, h m ibadetlerinde Önderlik etmiş, hem de kadı olarak problemlerini halletmiştir. O, döneminin büyük
şeklinde gösterme gereğini duymuştur. Ben de 1326’dan
bir ilim adamı, velisi, hukukçusu olarak Osmanlı Devleti
sonra vefat ettiği kanaatindeyim.34
’nin kuruluşunda ve Osmanlı Devleti’nin tam istiklâli
DURSUN FAKİH'İN MİIAİ KÜFTÜR VE TARİHİMİZ BAKIMINDAN ÖNEMİ
nin ilânında rol alan, Anadolu’da m illî birlik ve m illî kül tür birliğinin oluşmasına hizmet eden büyük bir Türk
büyüğüdür.
Osmanlı Devleti’nin kuruluşunda ve Anadolu’nun tek cevher, tek vücud haline getirilmesinde ülema ve
Dursun Fakih’in türbesi “Küre” beldesinde bulun
dervişler kadrosunun büyük rolleri olmuştur. Daha önce OSM ANLI
maktadır.
ıra
SİYASET
M. Aitay Köym en, “Tarihin Işığında O rtadoğu”, Yeni Forum Dergisi, N i
17
N eşri, I, s. 49.
san 1991, S. 263, s. 45-52.
18
Sam iha Ayverdi, Türk Tarihindi Osmanlı Asırları, İstanbul 1 9 7 5 ,1, s. 113.
Zeki Velidî Togan, Tarikte Usul, İstanbul 1969, 18.
19
Hoca Sadettin Efendi, Tacü’t-Tevarih, Yay: İ. Parmaksızoğiu, Ankara
20
İ. H . U zunçarşılı, Osmanlı Tarihi, Ankara 1 9 8 8 ,1, s. 561.
21
N eşri, I, s. 56.
22
O ruç Beğ, Oruç Bey Tarihi, İstanbul, 15.
23
Şerafettin Turan, Türk Kültür Tarihi, İstanbul 1990, s. 263.
H alil İnalcık, “O sm anlı D evletinin K uruluş Problem i”, Doğu Bati, Mayıs-
1979, V, 2.
Haziran-Temm uz 1999, S. 7, s. 9-22. İlber O rtaylı, “H alil İnalcık İle Söyleşi”, Cogito, Yaz-1999, Sayı 19, s. 2540. Ortaylı, aynı yer\ İnalcık, a.g.m. İnalcık, a.g.m. T ürk Tarih K urum u Başkanlığı, X III. T ü rk Tarih K o n g resin i O sm anlı
24
N eşrî, s. 56.
Devleti’nin kuruluşunun 700. yıldönüm ü m ünasebetiyle düzenlem iştir.
25
Şehabettin Tekindağ, “Tursun Bey", İA, X II-2, s. 123.
İnalcık, a.g.m.
26
Şemseddin Sami, Kamus ül-A!lâmy İstanbul 1311, IV, 3020.
Ortaylı, aynı yer.
27
K öprülü, Türk Edebiyatı Tarihi, 342.
Ahm et Yaşar Ocak, “Din”, Osmanlı Devleti ve Medeniyeti Tarihi, (Editör:
28
Sadettin Buluç, “D ursun Fakih’in Gazavat N âm esi”, X. Türk D il Kurulta
Ekm eleddİn İhsanoğlu), İstanbul 1998, II, s. 111.
yında Okunan Bilimsel Bildiriler, Ankara 1964, s. 11-22.
M. Fuad K öprülü, Osmanlı İmparatorluğunun Kuruluşu, İstanbul 1980,
29
135.
Hoca Sadettin Efendi, I, s. 32.
31
M ecdi M ehm et Efendi, Hadaik üş-Şakaik, İstanbul 1 2 6 9 ,1, s. 21.
32
Şehabettin Tekindağ, “Tursun Bey", İA, X II-2 , s. 123.
33
Süheyl Ünver, “O sm anlıların İlk İstiklâl H utbesini O kuyan D ursun Fa
M , Fuad K öprülü, Türk Edebiyatı Tarihi, İstanbul 1980, s. 342. Hüseyin Gazi Yurdaydın, İslâm Tarihi Dersleri, A nkara 1970, s. 93. Yurdaydın, 95-96. Yılmaz Ö ztuna, Büyük Türkiye Tarihi, İstanbul 1977, II, s. 251.
N eşrî, I, s. 57.
30
k ih ”, Tarih Dünyası Dergisi, İstanbul 1950, S. 12, s. 495-497.
Aşıkpaşaoğlu Derviş A hm ed, Aşıkpaşaoğlu Tarihi, Yayınlayan: N . Atsız, İstanbul 1970, s. 16; N eşrî M ehmed Efendi, Neşri Tarihi, Yayınlayan: M.
34
H aşan Aksoy, “Dursun Fakih”, TD VİA, X , 7-8.
A. Köymen, İstanbul 1 9 8 3 ,1, s. 48-49-
35
Aşıkpaşaoğlu, 35; Neşrî, I, 73.
O SM A N LI
m
SİYASET
OSMANLI DEVLETÎ NE ZAMAN KURULDU? YRD. D O Ç. DR. AHMET N EZİH ! TURAN K A R A D E N İZ T E K N İK Ü N İV E R S İT E S İ FEN -ED EB İY A T FA K Ü LTESİ
kralı Numa, tanrılar tarafından gönderilen kutsal kal(
/
-
<
nuya.6 Her ikisini aynı çizgide buluşturan nokta, gerçekte
kan çalınmasın diye birbirine tıpatıp benzeyen on ik i kalkan ( y y a p tım a y ı a k ıl etmişti.
ne oldu ile modern kronolojik algının kesiştiği yerdir.
On ik i kalkandan on ik i kral
lık doğdu ve bunlardan hiçbiri, hangi kalkanın gerçek oldu
Önce, zevkli olduğu kadar öğretici de olan ilkinin
ğunu ya da, hattâ N um a’nın kurnazca kalleşliğine maruz kalıp kalm adıkla
macerası üzerinde biraz durmak gerekir. Efdaleddin
rım, yani gerçek bir kalkanın var olup olvıadığını hiçbir zaman öğrenemedi
Bey’in incelemesi resmî bir talep üzerine yapılmıştır.
ler”. '
Maarif-i Umumiye Nezareti 28 Kânûn-ı Sâni 1329/10 Jean Baudrilkrd
Şubat 1914 tarihli bir tezkire ile Târîh-i Osmânî Encüme-
Aslında cevabı önceden belli bir soru, neden yeni
niaden Osmanlı Devleti’nin istiklâl tarihinin tespitini
den gündeme gelir? Bilimde, geniş anlamıyla tarih bili
istemektedir. Encümen bu görevi müellifimize verir. Bir
minde cevabı bilinen bir soru olamaz; bilim hiç bir soru
yıl kadar sonra da Nisan 1330/Nisan-Mayıs 1914’te, bu
ya mutlak, evrensel bir cevap veremez; öncelikle bu yüz
yazı/rapor ortaya çıkar. Yazar, belki raportör demek la
den. İkinci olarak aynı literal soruya farklı semantik ce
zım, öncelikle eski tarihleri incelemiş, “istiklâl tarihi”ne
vaplar veririz; çünkü ister geriye doğru, ister eşzamanlı
delalet edecek ifadeleri yakalamaya çalışmıştır. Kendisi
olsun, her literal kaynağı değişik semantik ‘okumalarla
ne tanınan süre zarfında Ukûdıi''l-Cumân!'Aynî Târihi,
anlar ve yorumlarız. Üçüncüsü modem tarih bilimi -eğer
Câm-ı Cem-Âyin, Heşt Behişt, Derviş Mehmed b. Şeyh Ra-
bir başlangıç gerekiyorsa- Ranke’den beri wie es eigentlich
mazan’m Subhetü’l-Enbiyâ ve Tuhfetii’l-İbdâ’, Lütfî Paşa
gewesen ist (gerçekte ne oldu?) sorusuna pozitif kutsallık
('Tevârîh-i A l-i Osmân), M ir’at-i Kâinat, Tâcü’t-Tevârîh,
atfetmektedir.
Âlî’nin Kiinhü’l-Ahbâr , Haşan Beyzâde’nin Telhîs-i Tevâ-
Modern devletler uzun ve köklü bir geçmişe dayan
rîh , Karaçelebizâde’nin Ravzatü’l-Ebrâr, Müneccimbaşı
dıklarını varsayarlar. Tarih burada başlı başına bir meşru
Târihi, Hadîkatü’l-Miilûk, Fihris-i Düveli, Şemdânîzâ-
luk aracıdır. Mesela 1 9 6 l’de Polonya devletinin bininci
de’nin M ür’îü’t-Tevârih, Hayrullah Efendi Târihi, Resmî
yıl kutlaması böyledir.2 Bin yıl dönümüne bir başka mi
Sâlnâme (1330), Kâtip Çelebi’nin Takvîmü’t-Tevârîh ve
sal de Aynaroz (Athos)’daki teokratik özerk cumhuriye
Mustafa Paşanın Netâyicü’l-Vukûât ilk taranan eserlerdir.
tin, 963’te Aziz Basileios yönetiminde kurulan ilk ma
İlgili fıkraları tek tek gösterir, ve bunların mütala
nastırı kendine başlangıç tarihi olarak almasıdır.3 Bunu
ası sonucu H. 699/M. 1299-1300 senesinin kaynakların
yüzyıllık dönemler takib eder. İhtilâl-i Kebîr’in ikiyüzün-
çoğunda “mebde-i istiklâl” olarak kabul edildiğini tespit
cü, Fransız Akademisi’nin kuruluşunun üçyüzüncü,
eder. İncelemesi sırasında ayrıca, “keyfıyyet-i istiklâl”in
Amerika’nın beşyüzüncü yılları gibi.4 Osmanlı Devleti
özel bir törenle gerçekleştiğini farketmiş; fakat bu töre
nin de yediyüzüncü yılı kutlanıyor.
nin hangi gün yapıldığına dâir bir kayda rastlamamıştır.
Bir modern tarih problemi olarak Osmanlı Devle
0 güne hiç mi işaret edilmemiştir? İncelemenin yapıldı
ti’nin ne zaman kurulduğu sorusuna ilk akademik cevap
ğı yıl (H. 1330/M. 1914) neşredilen Resmî Sâlnâme’de 4
teşebbüsü Türk Tarih Encümeni’nden, Efdaleddin Bey’in
Cemâziye’l-Ûlâ H. 699/27 Ocak 1300 tarihi verilmekte
kaleminden çıkmıştır.5 Son olarak Neumann el attı ko
dir. Bunun üzerine müellif sâlnâmeleri geriye doğru ta-
O SM A N U I
a
SİYASET
ramaya başlar. Ne 1263 yılında çıkan ilkinde ne de takip
tabi, alem ve menşur göndererek beylik tevcih eden hü
eden dört salnamede böyle bir kayıt yoktur. 1268 tarihli
kümdar olduğundan Osman Bey’in velinimetiydi. Alâ
altıncı salnamenin takvim kısmında ilk defa bu tarihe te
eddin’in ikinci saltanatı üzerinden iki yıl geçtikten son
sadüf eder ve ardından yayınlananlarda da aynı yılın tek
ra, 699’da, Gazan Han Melik Nâsır üzerine yeniden sal
rar edildiğini görür. O halde altıncı sâlnâmede verilen ta
dırıya geçti. Onun yine hezimete uğrayacağını düşünen
rihin hangi vesikaya dayandığı bilinir ve bu vesika bulu
civar beyler gibi Sultan Alâeddin de, ülke yönetimini
nur ise mesele halledilmiş olacaktır. Bunun için hemen
Moğollardan kurtarmak için Gazan Han’a itibar etmedi.
iki koldan faaliyete girişilir. Encümen vasıtasıyla bir yan
Fakat 28 Rebîü’l-Evvel 699 senesinde Humus yakınla
dan mevcut belgeler ve bilinen eserler daha geniş araştır
rında Mısırlılar yenildiler. Gazan bu başarıyla her tarafta
maya tâbi tutulurken diğer yandan gazetelere ilan verile
baskı uygulamaya başladı. îlhanlı emiri vasıtasıyla Alâ-
rek “umûm Osmanlıların alâkadar oldukları bu mes’ele-
eddin’i İran’a gönderip Hemedan’da hapsettirdi. Bir yıl
de” herkesin bilgisine müracaat edilmiş, bilgisi olanların
kadar sonra da II. Mesud’u ikinci defa Selçuklu hüküm
Encümene bildirmeleri istenmiştir. Encümen aynı za
darı tayin etti.
manda, üçüncü bir yol olarak, genel bilgilerden istifade
2. Söz konusu savaş 28 RA 699’da olduğuna göre,
edilemediğine göre, konuyu, usul bakımından kaynakla
kazanılan başarıdan sonra gönderilen emirler ve bunların
rın mukayesesini yaparak aydınlatmaya çalışacaktır.
uygulanması en az bir ay zaman alacaktır. Aradan otuz
Duyuruyu müteakip Encümene iki mektup gel
otuzbeş günün geçmesi demek, Cemâziye’l-Evvel’in ilk
miş, bir de gazete ile cevap verilmiştir. Mektuplar (biri
günlerinin gelmesi demektir. O halde Sultan Alâeddin’in
“Bank-ı Osmânî memurlarından Ahmed Bahaeddin” im
tutsak edilmesi bu ayın dördüncü günü gerçekleşmiş
zalı, diğeri belirtilmemiş) sadra şifa bir şey söylemezken,
olabilir. Fakat bütün bunlar tahmine dayalıdır; bir vesi
gazeteye verilen cevap (“Posta ve Telgraf Nezâretinden
ka bulununcaya kadar da bahsedilen tarih şüpheli kalma
Ali Gâlib” imzalı) incelenmeye değer bulunmuş. Cevap
ya devam edecektir.
sahibi, 4 Cemâziye’I-Ûlâ 699 tarihinin, Osmanlılar nez-
3. Bir yandan bundan sonra ortaya çıkacak yeni kay
dinde Selçuk devletinin sonu olan Sultan Alâeddin’in
nakların incelenmesi gerekirken, diğer taraftan bu dö
(III. Alâaeddin Keykubâd b. Ferâmurz) Gazan Han’a esir
nem için muasır devletlerin tarihleri araştırılmalıdır. Bu
düştüğü gün olduğunu, dolayısiyle Osman Gâzi’nin ay
şekilde bir senteze gidildiği takdirde konu aydınlanabi-
nı gün “istiklâl ve saltanatı ihrâz” ettiğini söylemektedir.
lecektir.
Bu mantıken doğrudur: Bir gün bir devlet sona er
Efdaleddin Bey’in temel varsayımı geleneksel siyasî
mekte, devletsiz gün olmayacağına göre, aynı gün yeni
meşrûiyet anlayışına; bu doğrultuda Osman’a tabi, alem
bir devlet kurulmaktadır (!?). Fakat incelenen kaynaklar
ve menşur verilişine dayanmaktadır. Bu muayyen bir tö
da, işaret edilen olayla ilgili bir tarihe de rastlanmamış
renle gerçekleşmekte olduğuna göre tek mesele tören ta
tır ki. O zaman iş geldiği noktaya dönmekte, o devri an
rihinin tespitidir. Yıl konusunda -kendisinin üzerinde
lamak için mukayeseli kaynak tedkiki yapmak gerek
durmadığı ‘hicrî 700’de kurulduğu’ nazariyesi bir tarafa
mektedir. Nitekim yazar bilhassa Tezkire-i Aksarayî,
bırakılacak olursa-7 bir ittifak vardır; ayı ve günü de, ba
Ebu’l-Fidâ, Takvîmü’t-Tevârîh ve Uküdu’l-Cumanı kulla
zı güçlüklere rağmen, belirlemek mümkündür. Hattâ
narak şu sonuçlara ulaşmaktadır:
daha önce zaten o günden de bahsedilmektedir;8 işte bu
1.
günü delilleriyle ispatlamak gerekmektedir. 697 senesinde Mısır Meliki Mehmed Nasır b.
Kalavun Suriye’ye saldıran Gazan H an’ı Halep yakınla
Yazarın varsayımı -işleyiş ve ayrıntısı ayrı bir konu
rında yenmişti. Mağlup olan Gazan Han Diyarbakır’a
dur- doğrudur; fakat önermesi, kuruluş takvimde bir
gelmiş, sürgün bulunan III. Alâeddin onu burada hür
güne takılıp kalmaktadır. Osman’a meşruiyet/ hâkimiyet
metle karşılamış, Han da bu kara gün dostunu onurlan
/istiklâl sembollerinin gönderilip gönderilmediğini bil
dırarak yeniden Selçuklu tahtına oturtmuş ve Konya’ya
miyoruz.9 Diyelim gönderildi, ama herhalde o, gönderi
göndermişti. Alâeddin ilk saltanatında, 688’de, Osman’a
len yüzlerce kişiden yalnızca biriydi. O günün siyasal ka
OSM ANLI
I SİYASET
rışıklık ortamında hazırlanıp tevcih edilen bu semboller
mek, zamanı programlamak ve geçmişi programlanmış
şimdi elimizde olsaydı, tabl/davul’un kasnak ve deri ka
zamana atıfla açıklamak, sivilize olmakla ilgili. Ekme bağ
litesinin pek düşük, alem/ sancak’ın -varsa- kumaşının
bağlanırsın / Ekme ekin eğlenirsin / Çek deveyi güt koyunu /
âdî, menşurun kötü kağıda bozuk imlâ ile yazıldığım gö
B ir gün olur beğlenirsin diyen13 bir topluluğun “mebde-i
recektik belki de.
istiklâli’ni hangi takvim zamanına bağlayacağız?
Bugün bunların fazla bir ehemmiyeti olmadığını düşünüyoruz. Osmanlı kuruluş dönemini konu edinen monografilerin hiçbiri -Gibbons’tan Köprülüye, înalcık’tan Kafadar’a- devletin hangi ay ve günde, hattâ yıl da kurulduğu üzerinde durmuyor artık. Ne zamanım de ğil nasılım anlamaya çalışıyorlar. Kaynak sayısının art ması neredeyse imkânsız hâle geldi; bu yüzden mevcut kaynakları nasıl okuyacaklarını tartışıyorlar.10 Pozitif ta rihçilik açısından devletin hem kuruluşu hem de kuru
Bu bir süreç. Neumann bize asıl anlaşılması, tartı şılması gerekenin işte bu süreç olduğunu, modern çağdan önce devletlerin “pek de tören veya beyân ile” kurulma dığını, Osmanlı devletinin de “kurulmadığı”nı, “ortaya çıktığı”nı hatırlatıyor. Böylece aslında yıllar önce Köprülü’nün dikkati çektiği, “Osmanlıların içinden çıktığı 13--14. yüzyıllar Anadolusunun siyasî, sosyal ve ekono mik şartları”, bir kez daha önem kazanmış oluyor.14 Öte
cusu efsanevî olabilir; ama aynı tarihçilik bunu realitenin
yandan Attali, “Zohar’a göre geçmişi ancak, ona anlam
ayrılmaz bir parçası olarak görmeye başlıyor.11 İtibarî ta
veren tek şey olan gelecek aracılığıyla anlamak müm
rihe (1299) “inanıyoruz”; büyük siyasî formasyonların
kündür” diyor; ve ilâve ediyor:15 “Ben buna oldukça ina
mitik bir başlangıcı olduğunu, bunun üzerinde durma
nıyorum: Bir insanın eylemleri sonuçlarına göre yargı
nın ise demistifıkasyonla ilgisi bulunmadığını düşünü
lanmaktadır, ve aynı şekilde, bir yılın tarihi ancak ondan
yoruz.12 Takvim düzenlemek, takvime göre dönemle-
kaynaklananların ışığında gerçekten anlaşılabilir”.
1
Siyah ‘An’lar, çev.: Ayşegül Sönmezsoy, İstanbul 1999» s. 59*60.
2
Aleksander Gieysztor, Millenium: A Thousand- Years of the Polish State, A. G i-
y i’-i Târihiyye, H ilk at-i H azret-i  dem ’den Bu A na kadar Z u h u r İd en Ve-
eyszcor, Stanislaw H erbst, Boguslaw Leshodorski, W arsaw: Polonia Publis-
kâyi’-i M eşhûreyi C âm i’dir, M atbaa-i K ütübhane-i Cihan, D âru 1-Hilâfe-
3
4
5
8
hing House 1961; Le Millannaire de la Pologne, Varsovie 1961.
ti’I-Aliyye 1325, s. 308; "699 1299 4 Cemâziye’l-evvel, Selâçıkıyye-i
Le Millmnaire du Mont Athos 963-1963, Ecudes e t Maslanges, I-II- Vene-
R û m ’un âheri olan Alâeddin K eykubâd-ı Sânî {sic] b in Feram urz, İlhâni-
zia 1963.
yân devlet-i Cengiziyesinİn 7 inci pâdişâhı (Gazan) H a n ’ın askeri eline esir
1635-1939 Trois Sicles de l’Acadamie Française, Paris 1935; 500. Yılında Amerika, haz.: R. E rtürk, H . Tüfekçioğlu, İstanbul 1994. Sorgulayıcı bir üslup için bkz.: Jacques A ttali, 1492, çev.: M. A. Kılıçbay, İstanbul 1992.
düşüb devlet-i Selçukıyye tezelzül itm ekle sultan (O sm an H an) hazretleri i’lân-ı istiklâl ve saltanat b uyurdu”. D iğer taraftan okullarda ilk defa O s m a n lI
Osm anlı tarihlerine de rehber olan A hm ed Vefık P aşan ın (Ö m er Faruk A kün, “A hm ed Vefik Paşa”, D İA, II, s. 151-152) eserinde yalnız y ıl
C hristoph K. N eum ann, “D evletin A dı Yok - B ir A m blem in O kunm ası”,
0 '6 9 9 ’da d a ’vâ-yı istiklâl eylediler") belirtilir: Fezleke-i Târîh-i Osmânî, İs
cogito, 19 (Yaz 1999), O sm anlılar Özel Sayısı, s. 268-280. 7
Tarihi ders kitabı olarak o k utulan ve o n beşten fazla baskı yapıp son
raki okul kitapları ile M ustafa N u ri Paşa’nın Netayicül-Vukûât’1 g ib i genel
Efdaleddin (Tekiner), “İsciklâl-i O sm ânî Târîh ve G ü n ü H ak k ın d a Tedkîk â t”, TOEM , V/25 (N isan 1330), s. 36-48.
6
Yazarın kastettiği yerlerden biri şudur: Hafız İbrahim Agâh Paşa, \kkâ-
tanbul 1287, s. 3. Keza ne H am m er ne Cevdet Paşa ay ve gün d en söz e t
O sm anlı tarihlerinin bir kısm ı 700 yılına bü y ü k önem atfederler. Meselâ
mezler. Bkz.: Joseph H am m er von Purgstall, Devlet-i Osmaniye Târihi, trc.:
Efdaleddin Bey’in kaynakları arasında bulunan İdris Biclisî, II. Bayezid
M ehm ed A tâ,I, İstanbul 1336, s. 279; Târîh-i Cevdet, I, tertib -i cedit, İs
devrinde tam am ladığı eserinde, sehven yaptığı bazı hesap hataları b ir yana
tanbul 1309, s. 33.
bırakılırsa, kuruluş tarihi olarak b u yılı verir (M . Şükrü [Akkaya}, Osman-
lı Devletinin Kuruluşu. Bitlisli İdrisin “Heşt Bihişt" Adlı Eserim Göre Tenkidi Araştırma, K ısım -I, H âkim iyeti M illiye M atbaası, A nkara 1934, s. 40-41). 700. Yıl nazariyesinin en hoş izahı ise  lî’dedir. K endinden öncekilerin 699 tarihini yazdıklarını, fakat araştırm alarında olayın yüzyıl başını gös terdiğini, zaten aksinin “her yüz yıl başında b ir m üceddid geleceği’ ne dâir hadîsle de çelişeceğini söyler (G elibolulu M ustafa ‘ lî Efendi, Kitâbü’t-Tâ-
rîh-i Kiinhü’l-Ahbâr (Kayseri RaşidEfendi Kütüphanesindeki 901 ve 920 No.lu Nüshalara Göre), î/l: Osmanlı Devletinin Kuruluşundan Fatih Sultan Meh med’in Vefatına Kadar, haz.: A h m et U ğ u r vd., Kayseri 1997, s. 41-42). H egel’in “H er çağın bir ruhu ve o ruha d en k düşen b ir felsefesi vardır” sözü
9
Feridun Bey’in neşrettiği m enşurun {Mecmu’a-i Münşeatü’s-Selâtîn, I-II, İs tanbul 1264-1265: I, s. 56-60) sahte/kurgu old u ğ u m alum dur, Yakın za m anlara kadar hâkim iyet alâm eti olan hu tb e ve sikke konusu da böyleydi. Y irmi yıl kadar önce b ir sikke b u lu n d u (İbrahim A rtu k , “Osm anlı Beyli ğ i’nin K urucusu O sm an Gaz i’ye A it Sikke”, Türkiye’nin Sosyal ve Ekonomik
Tarihi, 1071-1920, haz.: Osm an Okyar, H alil İnalcık, A nkara 1980, s. 2733). Fakat sikkenin sıhhati hâlâ tartışılıyor: M sl. C. K. N eum ann, aynı m a kale, s. 269; H alil İnalcık, “Osm anlı D evletinin K u ru lu şu Problem i", Do
ğu Batı, II/7 (mayıs, haziran, tem m uz 1999), s. 13; Şevket Pam uk, Osman-
ne benzeyen bu hadisin sıhhati ve bilhassa peygam ber sonrası Arap toplu-
lı İmparatorluğu’nda Paranın Tarihi, İstanbul 1999, s. 33; O ğuz Tekin, “İlk
m unda hangi beşerî, sosyo-psikolojik ihtiyaçlara denk dü ştü ğ ü ile ilgili en
O sm anlı Sikkesi N e Zam an Basıldı?”, Toplumsal Tarih , X I/66 (Haziran
teresan bir yazı İçin bkz.: Ella Landau-Tasseron, “Periyodik Reform: M ü
1999), s. 62-63. H albuki sahih b ir sikkenin m evcûdiyeti de çok önemli
ceddid Hadisi H akkında B ir İncelem e”, çev.: İ. H akkı Ü nal, İslâmî Araş
görünm üyor. Bu yıllarda herhalde im kânını bulan herkes sikke kestirebi-
tırmalar, V I/4, s. 2Ğ1-278.
liyordu. O SM A N LI |£ V H
SİYASET
10
Meselâ bkz. Halil İnalcık, “H ow to Read ‘Â shık Pasha-zade’s H isto ry ”, Es-
12
says in Ottoman History, İstanbul 1998, s. 31-50. 11
Tabii H alil İnalcık’ın bilhassa üzerinde d u rd u ğ u (aynı m akale, s. 10), k u ruluşu 27 Tem m uz 1301’deki Bapheus (Koyunhisar) zaferine bağlam a fik
İnalcık (“O sm anlı D evletinin K uruluşu Problem i”, s. 2 0 ’de) biraz da Co
rini yabana atm am ak gerekir. Bununla b irlik te yazar 1299 y ılın ı, “O s
lin Im ber’i ima ettiğ i anlaşılan b ir üslupla “Bazı tarihçiler arasında şim di,
m an 'ın siyasî kariyerinde çok Önemli b ir aşama" olarak g ö rm ektedir (s. 21).
B arthold, K öprülü ve W ittek 'iıı araştırm alarım görm ezden gelip gazâ ide
13
Bu mısraları Cemal Kafadar’dan aldım : Betıveen T m Wolds. The Constructi-
14
Şartların önem i g ü n geçtikçe daha iyi anlaşılıyor. M esela Sakarya ırm ağı
olojisi ve örgütlenm elerini tarihi bir faktör olarak hesaba katm am a m oda
on of the Ottoman State, Berkeley 1995, s. 118.
sı, ileri tarihçilik gibi algılanm aktadır. Aslında m itoloji, efsane, tarihi yü rüten realitelerdir. İdeolojileri hesaba katm ayan tarihçi, tarihi açıklam ada
n ın b ir m ü d d et için yatağını değiştirm esinin T ü rk baskınlarını nasıl kolay
yaya kalır" diyor. Im ber’in tenkide konu olan yazılarından ikisi Türkçeye
laştırdığına, buna O sm anlı fetihlerinin “m eteorolojik sebebi” denebilece
de çevrildi: “Osm an Gazi Efsanesi", Osmanlı Beyliği (1300-1389), ed. Eli-
ğine dâir bkz. Jacques Lefort, “ 13. Y üzyılda B itinya”, Osmanlı Beyliği
zabeth A. Zachariadou, çev.: G. Ç. G üven vd., İstanbul 1997, s. 68-7; “Os-
(1300-1389), s. 114.
m anlı H anedanı Efsanesi”, çev.: Seyfettin Erşahin, İslâmî Araştırmalar, 15
X X II/1 (1999), s. 17-26.
J . A ttali, aynı eser, s. 207.
S i
O SM A N H f f l j
SİYASET
OSMANLI'DAN MİLLÎ MÜCADELEYE İSTİKLÂL-İ OSM ÂNl G Ü N Ü KUTLAMALARI D O Ç. DR. M EH M ET Ş A H ÎN G Ö 2 G A Z İ Ü N İV E R S İT E S İ G A Z İ E Ğ İT İM FAK Ü LTESİ
irminci yüzyılın ilk çeyreği tarihte Türkle
laşmıştı. Osmanh Devleti’nin dinî inanışa dayalı “millet
rİn en zor günleri olmuştur. Pek çok mües-
sistemi’', yani unsurların birer dinî cemaat olarak tasnifi,
sesesi zamana göre kifayetsiz kalan ve özel
milliyetçilik fikrinin yayılması ile fonksiyonunu yitir
likle de askerî ve siyasî gücünü çeşitli dış tesir ve iç çe
meye başlamıştı. Nitekim imparatorluk tebaasının bir
kişmeler sonunda kaybeden devlet, dağılma süreci içine
kısmının kendisini Ortodoks olarak değil de, Yunanlı,
girmişti. G irit’in Yunanistan’a iltihâk arzusu; Bulgaris
Sırp, Bulgar vb. şeklinde tanımlamaya başlaması, hatta
tan’ın içinde pek çok Türkün yaşadığı Doğu Rumeli ile
19- yüzyılın sonlarına doğru bu çeşit kimlik kazanmanın
birlikte istiklâl ilân edişi, Bosna-Hersek’in Avusturya-
Müslüman unsurlar arasında da yayılmaya başlaması, sis
Macaristan tarafından ilhakı, Trablusgarb’ın İtalyanlar tarafından işgali, Müslüman Arap ve Arnavutların isyan ları, devletin bunlar üzerine asker gönderme mecburiye tinde kalışı ve nihayet Türk tarihinin en büyük felâketi
temi, dolayısıyla Osmanlı Devleti’ni çökme tehlikesi ile karşı karşıya getirmişti.1 İttihatçılar, bu durumu düzeltebilmek için, İktisa dî, içtimâî ve siyasî yapıda pek çok düzenlemeler yaparak
olan Balkan Savaşı bu ortamda cereyân etmişti. Bu felâket yılları millet üzerinde derin izler bırak mış, bütün Türkler yeis ve endişe içerisine düşmüşlerdi.
önüne geçmeye çalışmışlarsa da birbiri ardına çıkan sa vaşlar ortamında buna muvaffak olamamışlardı.
Bu gelişmelerden sonra ne olacağı kestirilemiyordu.
Devletin son döneminde ardarda gelen savaşlar ve
Devletin istiklâli ciddî tehdit altına girmiş, yüzlerce yıl
bu savaşların getirdiği felâketler ve en acısı yıllarca bera
lık vatan toprakları birer birer elden çıkmaya başlamış,
ber yaşadığı insanların ihanetleri, toplum üzerinde psi
buralardan milyonlarca insan aç, sefil, yorgun ve gelece
kolojik bir çöküntüye sebep olmuş, acı mağlubiyetlerin
ğinin ne olacağını bilemeden anavatana doğru akın akın
yurt ve milletin bağrında açtığı derin yaralar, Türkler
gelmeye başlamışlardı. Ümitsizlikler ve ızdıraplarıyla
arasında m illî kimlik şuûrunu kuvvetlendirmiştir.
birlikte pek çok meseleyi de buralara getirmişler, zaten bir yığın dertle uğraşan devlet yeni problemlerle karşı karşıya kalmıştı. Devlet erkânı ve ülkenin aydınları bu tablo içerisinde kendi akıl ve kabiliyetlerine göre çıkış
Bu sebeple Türk gençleri ve aydınları Osmanlının şanlı mazisine sığınmaya ve oradan ilham alarak, yeniden ayağa kalkmaya, bu heyecanı yaratmak için Osmanlının geçmişte nasıl büyük bir devlet ve millet olduğunu mil
yolları aramaya başlamışlardı. İktidarı ellerinde bulunduran İttihat ve Terakki Fır kası bir taraftan dış politikada içine düştüğü yalnızlıktan kurtulmaya çalışırken, bir taraftan da ülke içerisinde bir
lete anlatarak yeniden o günlere dönülebileceğini anlat maya, bunun için de milletin büyük bir heyecanla iştirak edebileceği, millî duygu ve düşünceyi kuvvetlendirecek
lik ve beraberliği sağlamaya çalışıyordu. Bilindiği gibi
konuşmaların yapılacağı ve genç neslin geleceğe bu duy
Osmanlı Devleti çeşitli din, mezhep ve milliyetlerden
gularla hazırlanacağı millî günler ihdâs etmeye çalıştılar.
meydana geliyordu. Bu farklı toplulukları belli bir ülkü
Osmanlı Devletinde kutlama törenleri daha çok
ve ideal etrafında toplamak geçmişe nazaran oldukça zor
padişahların cülüsları, doğum yıldönümleri vb. sebepler-
O SM A N U
! SİYASET
le yapılmış ve zamanla da gelenekselleşmişti. Yıllardan
1913 yılında büyük bir merâsim ve yürüyüş tertîb edile
beri yapılan bu törenlerin toplum üzerinde etkisinin
rek başlayan bu bayram, bundan sonra bütün ülke çapın
azalması ve yeni telâkkilerin gelişmesi, milleti topyekûn
da ve devlet erkânının iştirâki ve organizasyonu ile yapıl
ilgilendiren ve kucaklayan millî günlere ihtiyaç duyul
mıştır.
ması, II. Meşrûtiyet’in ilânını müteâkip tartışılmaya baş
Öyle ki mevzu üzerindeki ilm î tartışmalar yapılır
landı.
ken, Osmanlı Devleti’nin kuruluş gününün tesbitinden
İlk olarak İzmit mebusu Ahmet Müfit Bey, Maârif
ziyâde, bu günün kutlanmasının toplum üzerindeki etki
Nezâreti memurlarından Mehmet Ziya Bey’in başvurusu
sine ve faydasına işaret edilmiştir. Donanma-i Osmânî
üzerine, Osmanlı Devleti’nin kuruluş günü olarak ileri
Muavenet-i Millîye Cemiyetinin yayın organı olan Do
sürdüğü 27 Ocak gününün millî bayram olmasını iste
nanma Mecmuasının bir başmakalesinde bu husûsta şöy
yen bir önergeyi meclise sundu. Bu önergenin 27 Ocak
le denilmektedir: “Merâsim-i mahsûse-i tes’îdiyenin yâd-ı
1909 tarihinde görüşülmesi sırasında İstanbul Mebusu
mefâhirin milletteki kuwe-i zindeyi tezyîd, mefâhir-i ecdadın
Hüseyin Cahit (Yalçın) Bey’in, bir m illî bayram günü
ihyâsı şevk-i imtisâli teşdîd edeceği o kadar bâriz bir hakikat
kabul edilecekse bunun II. Meşrûtiyet’in ilân edildiği 10
tir k i tekrarını cidden zâid addederiz. ’”4
Temmuz (23 Temmuz) günü olması gerektiğini teklif et
O dönemin matbuatında genişçe yer alan bu gün,
mesi üzerine mecliste tartışma çıktı. Üyelerden bazıları
Osmanlı Devleti’nin kuruluş tarihi tam olarak tesbit edi
10 Temmuz’un, bazıları da Osmanlı Devleti’nin kuruluş
lememiş olmasına rağmen hemen hemen bütün yazarlar-
gününün, bir kısım üyeler de her iki günü, millî bayram
ca heyecanla karşılanmış ve teşvik edilmiştir. Yunus Na-
olarak ilâıı edilmesi gerektiğini öne sürdüler.2
di Tasvir-i Efkâr gazetesindeki “Siyâsîyat” köşesindeki
İlk millî bayram, 8 Temmuz 1909 tarihinde “Her
“İstiklâl ve İstikbâl” başlıklı yazısında, bu günün ehemni-
Sene 10 Temmuz Tarihinin A ’yâd-ı Resmiye-i Osmânîyeden
yetine ve yaratacağı millî heyecana işaret ederek şöyle de
Addine dâir" 93 numaralı kanunla kabul edildi ve 1909
mektedir:
yılından îtibâren de kutlanmaya başlandı.3 Bu bayramın
“Dörtyüz çadırdan doğan Osmanlı istiklâlinin bu giin
siyasî bir hareketi ifade ediyor olmasından kaynaklanıyor
altı yüz altmış beş sene-i devrine tesadüf eylediği hesap oluna
olsa gerek ki, bütün milleti kucaklayan ve duygularını
rak Pây-i taht’da â lî mektepler talebesinin ön ayak olmasıyla
ifade eden bir güne de ihtiyaç duyulduğu anlaşılmakta
muhteşem ve m illî bir ihtifâl yapılacaktır. Demek ki millet
dır. Osmanlı aydınlarının ve Dârülfünûn talebelerinin
feyzli bir intibâh ile kendine geliyor. Husûsen Osmanlı Salta
sadece meşrûtiyetin kabul günü ile iktifâ etmeyip, m il
natının te’sisinde azm ü himmetin ne hârikalar icâd ve ilâd ey
letin şanlı tarihini ifade eden ve millete, mazisinden il
lemiş olduğunu târihin mazbutu bulunmasına binâen mevcudi
ham alarak yeni bir atılımı başlatmasını sağlayacak heye
yet ve istiklâlimize kasteden varlıklar içinde yuvarlanırken
canı kazandırabilmek için Osmanlı Devleti’nin kuruluş
vicdanî bir incizâb ile m illî hayatımıza sarılarak ilk te’sîs et
gününü kutlama kararını alarak uygulamaya koyarlar.
tiğimiz zamanların hâtıralarına ihya etmekten istikbâl için
Osman Bey’e Selçuklu sultanı tarafından gönderilen hâ
pek büyük azm ve ümit kuvvetleri alacağımıza şüphe yoktur:..
kimiyet alâmetleri tabi, menşur ve alem ile Osman
İstiklâl hâtırasının ihyâsı maksadıyla yapılacak bu tezâhiir-
Bey’in Karacahisar’da kendi adına okutmuş olduğu hut
lerden ümit ve emel ile parlayan istikbâli görmemek kabil mi
benin tarihi kabul edilen 17 Kâtıûn-ı evvel gününü ilmî
dir?”5
bir incelemeye de tâbi tutmadan kendiliklerinden kutla
Adı geçen gazetenin aynı nüshasında “Bugünkü İs-
maya başlarlar. İlk kutlama törenleri 17 Kânûn-ı evvel
tiklâl-i Osmânî Ihtifâli Münasebetiyle” başlıklı yazıda ise;
1329 (30 Aralık 1913)’da başlar ve 1923 yılına kadar de
“Bugün İstiklâl-i Osmânîyenin devr-i senev'ıyesine miisâdif ad
vam eder. Cumhuriyetin ilânı ile birlikte bu kutlamanın
dedildiği cihetle darülfünunlarımız tarafından bir ihtifâl ya
yerini muhtemelen Cumhuriyet bayramları alacaktır.
pılacağı malûmdur. Bu gün hakîkaten İstiklâl-i Osmânîyenin
Dârülfünûn talebeleri ve Türk Ocaklı gençlerin ön
devr-i seneviyesi midir? Bu cihet tarih encümenince de muh
derliğinde, çeşitli cemiyet ve kuruluşların da iştirâkiyle
taç- 1 tedkîk görüldüğünden o bâbda henüz k a t’i bir şey söyleni-
OSMANLI
m
SİYASET
lemez. Mamafih darülfünunlarımız tarafından yapılacak me
17 Kânûıı-ı evvel tarihinin dışında en çok kabul gö
rasim, Osmanlılığın en şanlı miibeccel hâtırât-ı târîhiyesine ait
ren ve tartışılan 699 senesi Cemâzi-yel-evveli’nin dör
bulunduğu cihetle sene-i devriyesine müsadif olsa da olmasa da
düncü günü ilk defa 1268 tarihli devlet salnâmesinde yer
haddi zâtında hissiyât-ı vatanperl'erâneyi ittihâz, maziyi tah-
almaktadır. Salnamede bu tarihin “yevm-i istiklâl-i Osmâ
zîr suretiyle istikbâl-i hazar gıb'ı fevâidi câlip olduğu cihetle
nî” olarak kaydedilmesinin İlmî bir mesnedi bulunma
gerek merasim, gerekse de merâsimât müteşebbisleri şâyeste-i
makla beraber, salnâmedeki bu bilgiye dayanarak daha
takdir ve tebrikdir. ”6 denilerek yapılan merasimin faydası
sonraki salnâmelerde de yer alması sebebiyle, tesbît edi
na işaretle miiteşşebisler takdîr edilmektedirler.
len tarihler arasında en çok itibar edileni olmuştur.9
Ağaoğlu Ahmet de Tercüman-ı H akîkat gazetesinde
Osmanh Devleti’nin kuruluşu ile ilgili çalışmaların
ki “Siyâsîyat” köşesinde “İstiklâl Günü” başlıklı yazısın
başlangıcı hakkında kesin bilgi bulunmamakla beraber
da; “Balkan felâketlerinden beri dimağlarımızda ve kalbleri-
çalışmaların 1913 yılından daha önceki yıllarda başladı
mizde, fikirlerimizde ve İmlerimizde husule gelmiş olan tebed
ğı anlaşılmaktadır. Tarihçi Osman Ferid’in Donanma
dülat tahlîl edilirken, yeni ve gayet mühim bir âmilin doğmak
Mecmuası’nda yayınlanan “Osmanlıların istiklâl Günü”
üzre olduğu anlaşılır. Bu âmil, şuur yâhud vicdân-ı millînin
başlıklı incelemesinde şu bilgiler verilmektedir:
teşekkülünden ibarettir.
“İstiklâl-i Osmânînin devr-i seneviyesi
hakkında ilk
Şuur ve vicdân-ı m illî nedir? Kendini tanımak, nereden
hiss-i tekrîmi duyan zât maârif nâzır-ı esbâkı fâ z ıl muhterem
gelip, nereye doğru gittiğini bilmek, mukadderat-ı tarih'ıyyesi-
M iinif Paşa merhumdur. M ünif Paşa 1289 sene-i hicriyesini
ni ve gaye-i mevcudiyetini idrâk etmek. îşte şuur ve vicdân-ı m illî!” diyerek bu günün kutlanmasının millette doğu
racağı şuûr ve vicdân-ı millîye dikkat çektikten sonra, yazıya şöyle devam etmektedir. “Binâenaleyh İslâm ve
Osmanlı istiklâlinin altıyüziincü sene-i devriyesi ‘addederek, buna dair sekiz sayfalık (Dâsitân-ı Â l-i Osman) nâmında bir manzume neşri ile ihtisâsâtını o devrin imkânı derecesinde ilân eylemiştir.
Türklüğün yeni can bulmuş oldukları bir günün tes’îd etmek fikri de gâyet mantıkî ve tabiî olarak doğmuştur. Bu bayram şuûr-u millîyemizin teşkîli ilâmındandır. Binâenaleyh iki ke re miibârek ve müsâveddir. Devlet ve milletimizin ebediyyen bu günü daha vasî’, daha muhteşem, İslâmiyet ve Türklüğün kök salmış olduğu her köyde, her köşede tes’îd edebilmesini bargâh-
Bundan sonra tahminen 319 Kânûn-ı evvel-i işinde M ı sır’da bulunan münevver Osmanlı gençlerinden bir hizip orada bir ihtifâl, bir müsâmere, bir içtimâ ile yevm-i mübâreki tes’îde çalışmışlardır.10 İstirdâd-ı meşrûtiyeti miiteâkib 324 Kânûn-ı sânîsinın 13- günü akşamı Pera Palas’ta verilen bir ziyafet-i siyasîyye
üs sahibden temennî ederiz. ”1
istikâl-i Osmânî ismi vesile ittihâz edilmişti.
iS T iK U iri o s m â n î g ü n ü n ü TE5BİT TARTIŞMAMIZI
329 senesinde Türk Ocağı, Darülfünun mârifetiyle tertîb edilen ihtifâl 11 Kânûn-ı evvelde yapılmış idi.
t
Kutlamaların başlaması üzerine dönemin matbuâtında heycanlı yazıların yanında ciddî ve İlmî tartış malar da yapılmaya başlandı. Kutlamalara İlk İtiraz, gü nün tesbiti konusunda oldu. 17 Kânûn-ı evvel tarihinin doğru olup olmadığı tartışılmaya başlandı. Bu tarihten
330 Kânûn-ı evvelin l l ’sinde Payitaht ile Memâlik-i Osmânîyenin ekser bilâdında emsaline fâ ik bir sûrette istiklâl-i osmânî merâsimi icrâ kılındı. Bu tarihlerin hiç birinin vesâike miistenid olnıadığını bî-muhaba ilân edebiliriz. ”n
başka tarihler de çeşitli yazarlarca telâffuz edildi. Tartış
Osmanlıların istiklâl günü üzerine bu tartışmaların
malar daha çok iki tarih üzerinde yoğunlaşmaya başladı.
yoğunlaştığı ve iki tarihin ortaya çıktığı günlerde, bu fik
Bunlardan ilki Osmanlı Devleti’nin kuruluş günü olarak
ri ilk defa ortaya atan hatta Meclîs-i Mebûsânın gündemi
Selçuklu Devleti tarafmdan Osman Bey’e tabi, alem ve
ne taşıyan Mehmet Ziyanın ileri sürdüğü 4 Cemâzi-yel-
menşur verildiği gün olan 17 Kânûn-ı evvel tarihi, diğe
evvel tarihi ile Dârülfunûn talebeleri ve Türk Ocaklı genç
ri de Selçuklu Devleti’nin inkirâzı üzerine Osman Bey’in
ler tarafmdan büyük merâsimle kutlanan 17 Kânûn-ı ev
istiklâlini ilân ettiği kabul edilen 4 Cemâzi-yel-evvel ta
vel tarihleri arasındaki ayrılığı kaldırmak ve bütün Os-
rihidir.8
manlı Devletinde kabul edilecek bir millî bayramın zaO SM A N LI I
S1YASET
maninin kesin bir tarihe dayandırılması zarûretine dikkat
Savaş ortamına rastlayan İstiklâl-i Osmânî Günü
çeken maârif nazırlığı “Devlet-i Osmânîyenin yevm-i istiklâli
kutlamaları, “ordu günü” hâline dönüşmüş, toplantılarda
olan günde ihtifâl-i m illî yapılarak o giinü â ’yâd-ı millîyeden
yapılan konuşmalarda ordu övülerek Dârülfünûn gençli
itibar ve sene-i devriyesi tekrar olunmak lüzumu idrâk olununca
ğinin her zaman ordunun yanında yer almaya hazır oldu
o yevm-i muhteremin târîh-i hakîkisi bilinmek meselesi tezâhiir
ğu söylenmiştir. Gençliğin, Harbiye Nezâreti önünde
eylemiştir. Tekemmül Osmanlı memleketinde tanınacak bir ‘iyd-i
yaptığı toplantıya devrin Harbiye Nâzırı İzzet Paşa ile
millînin zamanın hakîkat-ı tarihiyyeye ‘add edilmek zaruridir.
Müsteşar Paşa ve “ümerâ ve erkân-ı zâbitân” iştirâk ederek
Bunu nazar-ı dikkate alan maârif-i umûmiyye-i nezâret-i çeli
hep birlikte Türkçe dua edilmiş, ardından kırmızı atlas
lesi matlûb olan yevm-i istiklâlin zamân-ı tarihiyyesini vesaik
üzerine beyaz ile işlenmiş “İstiklâl-i Osmânî” yazan bir
ve miişahedâta istinâden tahkik ve tayin eylemek hususunu” fi
28 Kâııûn-ı sânî sene 1329 tarihli bir yazıyla Tarih-i Os
sancak açılarak, konuşmalara geçilmişti. Dârülfünûn ta lebelerinden Feridun Fikri Bey, orduya hitâben veciz bir konuşma yaparak;
mânî Encümenine havale etti.12 Tarih-i Osmânî Encümeni yaptığı araştırmadan ke sin bir sonuç elde edemeyince gazete ilânı ile bu konuda bilgisi olanların yardımına mürâcâat edildi. Daha sonra encümenin bu konuda yapmış olduğu çalışmaların sonuç ları encümen üyelerinden Efdaleddin tarafından Tarihi-i Osmânî Encümeni Mecmuası’nda “Istiklâl-i Osmânî Tarih ve Günü hakkında Tedkîkât” başlığı altında yayınlandı. Bu
araştırmada kesin bir tarih verilmemekle beraber 4 Cema-
“Istiklâl-i mübeccel-i Osmânîyenin sene-i devriyesini tak dis” için toplanan Dârülfünûn ve bilumûm mektep tale
besinin, devletin şan ve şerefinin tecâvüze maruz kaldığı bu günlerde Osmanlı Hanlığı’nın ilelebet payidâr olma sı için lâzım olan her şeyi yapmaya hazır olduklarını söy lediği konuşmasını şöyle tamamlar. “Ordu, ey vazifesi dün yanın her ordusundan büyük, daha çetin, daha şerefli olan mu kaddes ordu! Pek yiğit Osman G azi’nin, Orhan’ların, Murad’ların, Fâtih’lerin, Selim’lerin Osmanlı Sancağını Viyana
zi-yel-evvel tarihinin daha doğru olabileceği ifade edil
surlarında, Hindistan sâhillerinde, Bahr-ı M uhît-i Atlas ci
miştir. 13 Ayrıca İstiklâl-i Osmânî gününün millî bayram
varlarında gezdiren Osmanlı kahramanlarının ruhları seni te
olmasını isteyen Donanma-i Osmânî Muâvenet-i Millîye
maşa ediyor.
Cemiyeti de yayın organı olan Donanma Mecmuası’nda
Fakat tezelzül etmez bir i ’tikadla, kânî’iz ki ay-yıldız-
bu konuya geniş yer ayırmış, o yıllardaki hemen hemen
lı bayrağın, şanlı askerlerine timsâl olan ulu ordu! Sen o kah
bütün sayılarında konuyla alâkalı çeşitli mektup ve araş
raman cedâdın-hamâset ve besâletine, metânet ve fedâkârânesi-
tırmaları yayınlamıştır.
ne bütün varlığı ile vârissin, selâm, selâm sana ey Osmanlı is
İSTİKLÂL- ! OSMÂNÎ GÜNÜNÜ KUTLAMA MERASİMLERİ
tiklâlinin mukaddes ve miibeccel ordusu, sana Osmanlı Dâriilfi'ınûnu ve mekâtib-i âliyyesi nâmına bin selâm ve ihtiram. ”15
Bütün bu tartışmalara rağmen 1913 yılının 17 Kânûn-ı evvelinde İstanbul’da başlayan kutlama törenleri, daha sonraki yıllarda resmen ilân edilmiş bir gün olma masına rağmen 17 Kânûn-ı evvel tarihinde devlet nezdinde ve bütün ülkede devlet erkânının katıldığı ve mekteplerin tatil edildiği resmî bir tören halini almıştır.
Bu konuşmayı müteâkip Harbiye Nâzırı İzzet Paşa talebelere hitaben yaptığı konuşmada: “Mefâhir-i M illîyeyi bu surette tebcil etmek vatanperverliğin en esaslı bir akide sidir. ” diyerek ilim ve fennin temsilcisi gençlerin ilim ve
fenle, kendilerinin de kılıçla vatanı müdâfâ ettiklerinden bahisle gençlere teşekkür ve tebriklerini bildirir. Daha sonra Dâhiliye Nâzırı Talat Bey’i ziyaret eden hey’et bu
Bu kutlamaların öncülüğünü yapan Türk Ocakları
günün :‘10 Temmuz yevm-i mübecceli gibi â ’yâd-ı resmîyeden”
büyük bir merasim tertîb etti. Ayrıca cemiyetin yayın or
tanınmasını isterler. Saray-ı Hümâyûnu da ziyaret eden
ganı olan Türk Yurdu dergisi de özel bir ek yayınlayarak
hey’et Padişahın kendilerini pencereden selâmlamasına
“Türk Yurdu’m m İstiklâl Günü Hediyesi adıyla günün
“Padişahım Çok Yaşa” diyerek alkışlamışlar, oradan da
mânâ ve ehemmiyeti üzerine yapılmış çeşitli konuşma ve
Meclis-i Mebusân’a giderek orayı da millet nâmına se
yazılara yer verdi.14
lâmlayarak bu gösterişli merâsime son vermişlerdir. OSAAANÜ
I SİYASET
Aynı gece Mekteb-i Tıbbîye talebeleri fener alayı tertîb
■' Bu gün eyyâm-ı İstiklâl-i Osmânî olmak münasebetiy
ederek bir ziyafet vermiş, Mekteb-i Hukuk talebeleri de
le arz-ı tebrikât eder bu vesîle ile vatanın temadiî halâsını ve
Şehzâdebaşı’ndaki Millet Tiyatrosu’nda özel bir müsâme-
devlet ve milletimizin altı asırlık şanlı istiklâl ile mazhar-ı
re tertîb etmişler, Türk Ocağında da özel bir merasim
sa'âdet etmesini cenâb-ı Hakdarı diler ve bu yevm-i mübeccelin sa’âdetini idrâk eden, bil’umûm milletdaşlann yek diğerini
düzenlenmiştir.16 Özellikle Birinci Dünya Savaşı’nın başladığı ve de
tebrike şitâb eylemelerini temennî eyleriz.
vam ettiği yıllarda heyecanlı, coşkulu büyük törenler ve
Hey’et-i Temsiliye Nâmına Mustafa Kemâl”20
fener alayları düzenlenerek milletin heyecanının diri tu
Mustafa Kemâl Paşanın bu tamîmi üzerine Anado
tulmaya çalışıldığı görülmüştür.
lu’nun pek çok şehir kasabasında mitingler ve törenler
Birinci Dünya Savaşı’nın mağlûbiyetle neticelen
yapılmış, bu toplantıların sonunda başta İtilaf devletleri
mesi ve İstanbul’un işgali sırasında törenler yapılmayıp
temsilcileri olmak üzere çeşitli makamlara telgraflar
birkaç gazetede küçük yazılar çıkmışsa da 1919 yılından
gönderilmiştir.21 Ayrıca Hey’et-i Temsiliye Reisi Musta
îtibâren yine aynı heyecanla ve işgal bölgesi dışındaki şe
fa Kemâl Paşaya da gönderilen telgraflarda İstiklâl-i Os
hir ve kasabalarda kutlanmaya devam edilmiştir.
mânî Günü kutlanmış,22 Mustafa Kemâl Paşa da telgraf
MUSTAFA KEMÂL, PAŞA VE İSTİKIÂIrl OSMÂNÎ GÜNÜ KUTLAMALARI
Sadece 1919 yılı kutlamalarında, ülkenin değişik bölge
Mustafa Kemâl Paşa, millî heyecanı diri tutmak, iş gallere karşı milleti hazırlamak, millete millî şuûr ka zandırabilmek için onu harekete geçirebilecek her türlü
ların çoğuna cevabî teşekkür telgrafları göndermiştir.23 lerinde seksene yakın şehir ve kasabada törenler yapılmış ve bu törenlerin sonunda çeşitli makamlara telgraflar gönderilmiştir.
gelişmeden faydalanmaktadır. Bunlardan biri de bay
Meselâ 30.12.1335 tarihinde Kuva-yı Millîyenin
ramlardır. Böylece bu günlerin heyecanından istifâde
merkezi olan Balıkesir’de çok büyük bir merâsim düzen
ederek milletin büyük toplantılar yapmasının ve sonun
lenmiştir.24 Bugün vesilesiyle Türk’ün silâh ve vazife ba
da da, başta İtilaf devletleri olmak üzere çeşitli devletle
şına çağrıldığı bu toplantıda mülkî ve askerî yöneticiler
re protesto telgrafları göndererek, haklarını aramalarını,
birer konuşma yaparak toplantının sonunda “Ankara
istiklâl için kararlılıklarını duyurmalarını istiyordu. Bu
Anadolu ve Rumeli Müdâfaa-i Hukuk Cemiyeti Hey’et-i Tem-
sebeple meşrûtiyetin yıldönümleri, şehitler için okutulan
siliyesine” 30/31 Kânûn-ı evvel 1335 tarihinde “Balıke
mevlitler, çeşitli dinî17 ve millî günlerin kutlanmasından
sir’de İzmir Şimâlî Mıntıkası Miidâfaa-i Hukuk Cemiyet-i
da bu mânâda istifâde ediyordu. Bu tür toplantıların va-
Hey’et-i Merkeziyesi Nâmına Vâsıf' imzasıyla gönderilen
tanperverâne tezâhürâta vesile olmasını istiyordu.
telgrafta şöyle denilmektedir:
21.7.1335 tarihinde bütün vilâyetlere, belediyelere ve kolordu kumandanlarına gönderdiği bir telgrafta;
“Bugün büyük hakan Osman Gazinin ilân-ı istiklâli sene-i devriyesi olmak itibariyle fevkalâde muhteşem m illî tezâ-
“Rûh-ı millînin kudretini bilhassa bu aralık cihana gös
hürat icrâ edildi. Memleketin çiftçi, esnaf, sanatkârı gibi her
termek, vatanımızın halâsı ve selâmetine medâr olduğu cihetle
türlü sınıf-ı içtimâîyesi kendilerine mahsûs sancaklarıyla teza
iş bu iyd-i millînin parlak merasim ve vatanperverâne tezâhü-
hürata iştirâk etmiş ve mukaddes hilâlimiz, Kuva-yı M illî’ye
râta vesîle olması ve her tarafa münasip suretle tamîm ve tebli-
den dörtyüz miisellah süvarinin önünde kemâl-i iclâl ile dal-
gât î ’ta buyurulmasmı... niyâz ederim” demektedir.18
galanmıştır. Yirmi bini mütecâviz fevkalâde azîm bir kalaba
Kânûn-i evvelin 17 sinde kutlanan İstiklâl-i Osmâ
lık teşkîl eden alay, memleketin muhtelif mahallerini dolaşmış
nî Günü19 mütâreke sonrasının zor şartları altında da
ve âteşîn nutuklar îrâd edilmiştir. İstiklâl-i mübeccelimizi hiç
kutlanmaya devam edildi. Bu kutlamalar oldukça büyük
bir zaman fedâ edemeyeceğimizden bahis olan bu nutuklar bin
toplantılarla memleketin her tarafında icrâ edildi. Mus
lerce kişinin ahd-u peymân sadâlanyle karşılanıyordu. Gecele
tafa Kemâl Paşa 30.12.1335 tarihinde “bilumum” kayıtlı
yin Kuva-yı Millîye karargâhında meşaleler yakılarak mızı
tamîminde bu günün kutlanmasını istemiştir. Bu ta-
kalarla şenlik yapılmaktadır. Galeyân ve azm-i m illî şâ-
mîmde şöyle denilmektedir:
yân-ı şiikrân bir derecededir. Hey’et-i merkeziyemiz, hey’et-i OSM A NLI
I SİYASET
muhtermmizin bu m illî bayramını tes’îd eder ve T ürk’ün ec
Harbi mağlûbiyetinin ortaya çıkardığı sıkıntılı günler
dâdından mevrâs, sarsılmaz azmi karşısında bütün düşmanla
de, millî birlik ve beraberliği sağlamada önemli rol oy
rın makbûr kalarak mukaddes istiklâlimizi süngülerimizle
namıştır. Balkan H arbi’ni müteâkip daha büyük bir sa
daima muhafaza edeceğimiz ümîd-i kâvisini iblâğ eyleriz efen
vaşın içinde kendini bulan Osmanlı Devleti yöneticileri,
dim. ”25
resmen kabul edilmemiş olmasına rağmen “Istiklâl-i Os-
Millî mücâdele döneminde Kuva-yı Millîye’yi des
mâni Günü”nü en yüksek seviyede kutlanmasını sağla
tekleyen Anadolu gazetelerinden Yeni Gün, Açıksöz,
mışlardır.
Hâkimiyet-i Millîye gibi gazetelerde “İstiklâl-i Osmânî
Birinci Dünya Savaşının ilk yıllarında ülkenin her
Günü” için sütunlarında geniş yer ayırılmış ve köşe ya
tarafında yoğunlaşan, son yıllarında ise azalan bu günün
zarları konu hakkında makaleler yazmışlardır. 31 Aralık
kutlanması daha çok Dârülfünûn talebeleri ile Türk
1920 tarihli Yeni Gün gazetesi bugünün kutlamaları
Ocaklı gençler tarafından tertîb edilmiştir.
için “halkın itibar edebileceği bir âdettir” böyle bir günü
Mondros Mütârekesi ile savaşın biteceği, sulh ve sü
mensup olduğu millet ve devletin büyüklük ve şanından
kûn döneminin başlayacağı ümidini besleyen Türk m il
söz etmeye sebep olacağı için önemli bulurken, köşe ya
leti mütârekenin şartları hilâfında uygulanması karşısın
zarı Yunus Nadi Bey de yazısında şöyle demektedir:
da kendini yeniden uzun ve kanlı bir mücâdelenin için
“...Tarihin Türk’ü esir diye kaydettiği bir zaman yoktur.
de bulmuştur. Bu savaş, Türklerİn elinde kalan son vatan
Bütün dünyaya meydan okuyan bir mücâdele içinde olan A na
parçası üzerinde istiklâlini koruma savaşı hâline dön
dolu’da her hangi bir bağımsızlık bayramı yapılabilirdi. 600
müştür. İşte bu ortamda “İstiklâl-i Osmâni Günü”nün an
y ıl kadar önceye uzanan bir olayı değil, Türklüğü Ergene-
lamı, Osmanlı Devleti’nin kuruluş gününü kutlamaktan
kon’dan çıkaran efsane tercih edilmektedir. Osmanlı Devleti’
ziyâde devletin ve milletin istiklâlini koruma anlamını
nin kuruluşu, asırlarca süren iniş çıkışlarıyla insanlık dünya
taşımaya başladı. Millet bu günde tarihinin ve milletinin
sına kök salmış bir devletin, aynı cinsten bir anlayışın, Türk lüğün devamıdır. Öncesi bağımsızlık olan Türklüğün, bağım
haşmetini görüyor, yeniden o günlere dönülebilecek ru
sızlık vadisinde yol almasıdır. Anadolu’da mücâdele eden in
hu ve içine düştükleri kötü vaziyetten çıkışın yollarını
sanlar, aynı bağımsızlığın devamı için uğraşmaktaydı. A na
arıyordu. Millî mücâdelenin lideri Mustafa Kemâl Paşa’nın
dolu, Osmanlı’dan önce de Türk’tü, şimdi de Türk, yarın da Türk olacaktı. Bu millet Bağdat’ta ne idiyse, Karacahisar’da
özellikle 1919 yılında bu günün kutlanması tamîmini
adına hutbeler okuttuğu, Viyana surları önünde görüldüğü za
yayınladığı günler, Osmanlı hükümeti tarafmdan hak
man da o idi. Şimdi m illî bağımsızlık ve İslâmiyet’in onurunu
kında tutuklama kararının çıkarıldığı ve saltanat maka
savunan kutsal bir mücâdele içinde de odur. Bugün Osman G a
mı ile ilişkisinin kesildiği döneme rastlamaktadır. Buna
z i’nin şahsında Türklüğün an’ane, şeref ve izzetini selâmlama
rağmen, Mustafa Kemâl Paşa’nm başlattığı milletin is
mız daha uygundur. ”26
tiklâlini koruma mücâdelesini kazandıracak ruhu Türk
SONUÇ
tarihinin derinliklerinde aradığı ve buna önem verdiği
20. yüzyılın başında Osmanlı Devleti’nin içine düş
görülmektedir. Pek çok şehir ve kasabada yapılan tören
tüğü menfî durumdan kurtulmak için millete yeni heye
lerde yapılan konuşmalar ve sonunda gönderilen telgraf
can ve millî şuûr kazandırmak gayretlerinden biri olarak
ların muhtevâsına bakıldığında bunu görmek mümkün
faydalanılan millî gün ve bayramlar, özellikle Balkan
dür.
O SM A N I I
ren
SİYASET
1
David Kushner,T;/V/4 Milliyetçiliğinin Doğuşu (1876-1908) çev.: S. S. Tü-
kü İhtifâli, İkbâl-i İstikbâle D oğru, Tasvîr-i Efkâr, 18 K âııûn-ı evvel
cec, R. E rtem , E Erdem . İstan b u l, 1979, s. 9-
1329.
2
Haşan Albayrak, O sm anlıdan C um huriyete M illî Bayramlar, Tarih ve Top
16
A.g.y.
lum Dergisi. Tem m uz 1987, S. 43 s. 31.
17
Meselâ 1919 yılının A ralık ayında yani İstanbul h ü k ü m eti ve saltanat m a
3
a.g.m ., s. 31.
kam ıyla resm î ilişkisinin kesildiği günlere rast gelen M evlîd g ü n ü m üna
4
“ İstiklâl-i O sm ânî”, Donanma Mecmuası, 4 K ânûn-ı sânî 1915. no: 27-75.,
sebetiyle, başta Padişah ve Sadrazam olm ak Ü2ere, H ey ’et-i Merkeziyeler,
S. 4 1 8 ”.
Valiler, K um andanlar ve m üstakil m utasarrıflıklara Sivas’tan gönderdiği
5
6
7
8
9
Yunus N adi, “İstiklâl ve İstikbal", Tasviri Efkâr, 30 K ânûn-ı evvel 1913,
5.12.1335 tarihli telgraflarda şöyle denilm ektedir:
no: 103.
“H ey ’et-İ M erkeziyelere
"Bu Günkü İstiklâl-i Osmânî İhtifâli Münasebetiyle”, Tasviri Efkâr, 30 Kâ-
H ulûliyle b ü tü n m uvahhidîııin m üşerref ve m ü b âh î olduğu m evlîd-i ne-
nûn-ı evvel 1913, no: 103.
bevî-i hazret-i risâlet-penâlıîm izin vatan ve m illet hakkında m u tm ain ve
A ğaoğlu A hm et, “İstiklâl Günii’', Tercüman-ı Hakîkât Gazetesi,
m übarek olmasını tazarru’ eyler arz-ı teb rîk ât ederiz.
30 Kâ-
nûn-ı evvel 1915.
Anadolu ve Rum eli M üdâfaa-i H u k û k Cem iyeti H ey ’et-i Temsîliyesi N â
"İstiklâl Günü", Donanma Mecmuası, 4 K âııûn-ı Sânî 1915, no: 27 -7 5 , s.
m ına M ustafa K em âl”
418.
ATAŞE. K .29, 0 .1 3 3 6 /2 6 , F.3-1
Oysa, ilk sâlnâme 1263 tarihinde neşredilm iş olup, zikr olunan tarih bu
“Atabe-i Felek-M ertebe-i H azreti Tâcidar-ı A’zamîye
nüshada m evcut değildir. Bu kayd 1268 senesinden îtibâren neşrolunan
M akam -ı akdes-i hilâfet penâhîlerine cân-ı dîlden m erb û t b ü tü n âlem -i
salnâmelerin hepsinde m ünderic olduğu halde O sm anlı ilim adamlarınca
İslâm m ve tebaa-i sâdıkları b ilu m û m m uvahhîdînin şeref ve idrâkiyle
bu tarihten sonra kalem e alınm ış olan tarih kitaplarından hiç birinde bu
m es’ud ve m ü b âh î olduğu m evlîdi nebevi-i hazret-İ risâlet-penâhînin baş
tarihe yer verilm em iştir. H a tta salnam enin neşrinde m ühim rol oynayan
ta zât-ı şevket-sûm at-hazret-i Tâcidârîleri ve hânedâıı-ı celilüşşânlan ol
Ahm et Vefık Paşa Fezleke-i Târîh-i Osm ânîyyesine bu tarihi alm am ıştır.
d u ğ u hâlde vatan ve m illet h akkında m es’ud ve m übârek olm asını Cenâ-
Ayrıca H ayrullah Efendi’nin Tarih-i D evlet-i Aliyesi, Cevdet P a şa n ın Kı-
bu r-R âhm anu r-R ahîm ’den tazarru' eder tebrîkât-ı ubudiyetkârânem izi
sas-ı Enbiyasının son cildinde de bu tarih bulunm am aktadır. O nların bu
kem âl-i ta ’zîm ve hürm etle sidd-i şubelerine arz eyleriz.
kaydı görm em eleri kabul edilem eyeceğinden bu d u ru m u n dikkate alın m a Anadolu ve Rum eli M üdâfaa-i H u k û k Cem iyeti H ey ’et-i Tem sîliyesi N â
sı icap etm ektedir. Ayrıca 1268 senesinde kurulm uş olan Encüm en-i Dâ-
m ına M ustafa Kem âl"
niş H ey’e t’ine dahil olup, "Hey’et-i Mezkûrece Devlet~i Âliyye-i Osmânîyenin
ATAŞE. K .29, D .1 3 3 6 /2 6 , F.3-2
ibtidây-ı teşekkülünden îtibâren tarihini kaleme almaya memur olan mektfıbîzâde
10
Abdülaziz Efendinin tarihinde dahi 4 Cemâzi-yel~ewel sene 69 9 tarihi görülme
“Sadrazam D eveltlû Faham etlû A li Rıza Paşa H azretlerine
miştir.” “Yevm-i İstiklâl-i O sm ânî H akkında T edkîkât”, Donanma Mecmu
Şeref*i idrâkiyle m ü b âh î olduğum uz m evlîd-İ nebevî-i hazret-i risâlet pe-
ası, 15 M art 1915, no: 37-85 s. 579-582.
nâhînin vatan ve m illet hakkında m u tm ain ve m übârek olm asını Cenâb-ı
Yakup K adri (Karaosm anoğlu) b ir yazısında b u n u tesb it etm ektedir. 30
H a k tan tazarru’ eyler H ey ’et-i celîleye arz-ı teb rîk ât ederiz.
A ralık 1921 tarihli İkdam gazetesinde bu k o nuda şunları yazmaktadır.
Anadolu ve Rum eli M üdâfaa-i H u k û k Cem iyeti H ey ’et-i Temsîliyesi N â
“B undan takriben onbeş yıl evveldi, M ısır'da b u lu n uyordum , o zam an Av
m ına M ustafa K em âl”
rupa’da olduğu gibi M ısır’da da b ir çok Jö n T ü rk ler var idi... işte g ü n ü n
ATAŞE. K .29, D .1 3 3 6 /2 6 , F.3-3
birinde M ısır’da bundan onbeş yıl evvel bu esrarengiz insanlardan biri ba
“Valilere, K um andanlara ve M üstakil M utasarrıflara
na yaklaşıp dem işti: ‘İyd-i M illînizi teb rik ederim . O zam ana kadar yal
11
nız beş-on T ü rk genci arasında m u teb er olan bayram resm ileşti ve u m û
Şeref-i idrâkiyle m es’ûd ve m ü b âh î olduğum uz m evlîd-i nebevî-i hazret-i
m a teşm îl edildi. Yakup K adri, “Müşahad-e ve Mülahaza, İstiklâl Günü
risâlet-penâhînin vatan ve m illet hakkında m u tm ain ve m übârek olm ası
mü ?” İkdam Gazetesi, 30 A ralık 1921, s. 2.
nı tazarru’ eyler arz-ı teb rîk ât ederiz.
O sm an Ferid, " Osmanlıların İstiklâl Günü” Donanma Mecmuası, 15 Şubat
Anadolu ve Rum eli M üdâfaa-i H u k û k Cem iyeti H ey ’et-i Tem sîliyesi N â
1915, no: 33-81, s. 514.
m ına M ustafa Kem âl"
12
Efdaleddin, “İstiklâl-i Osmânî Tarih ve Günü Hakkında Tedkîkât”, Tarih-i
ATAŞE. K .29, D .1 3 3 6 /2 6 , F.3-4
Osmânî Encümeni Mecmuası 1 N isan 1330, sene 5, no: 25, s. 36.
18
13
Haşan Albayrak, a.g.m ., s. 32.
19 1 M art 1917 tarihinde kullanılan takvim de yapılan değ işik lik ten dolayı, bu
14
(T ürk Yurdu, 17 Kâııûn-ı evvel 1329). Bu Özel sayının içinde şu yazılar bulunm aktadır.
ATAŞE. K .29. D. 1336/26, F.l
gü n 30 K ânûn-i evvel g ününe tekabül etm iştir. 20
ATAŞE K .29. D. 1336/26 F 4-4. İzm ir'e D oğru G azetesi, 3 K ânûn-ı sâ
Selâm Sana
M ehm et Em in
nî, 1336. K âzım Özalp, M illî M ücâdele, 1919-1922. c. 1, A n k ara,1988,
H akan’a H ita b
N ecdet
s. 80.
Ocağım
H alid e Edip
21
Bu telgraflar için bakınız: ATAŞE K .29. D. 1336/26 F 4. Bu Dosyada sek sen adet belgede çeşitli şehir ve kasabalarda yapılan törenler hakkında bil
H arbiye, M aârif ve Dâhiliye N âzırlarıııın N u tu k ları İstiklâl Günleri
g ile r verilm ekte, tören yapılm ayan yerlerden ise A nadolu ve R um eli M ü
A hm ed Refik T ürk Ocağı R eisinin N u tk u
H am dullah Subhi
T ürk Y urdu M ü d ü rünün N u tk u
A kçuraoğlu
dâfaa-i H u k û k H ey’et-i M erkeziyesine ku tlam a telgrafları gönderilm iştir. Bu telgrafların altın d a valiler, m utasarrıflar, kum andanlar, belediye reisle ri, M üdâfaa-i H u k û k Cem iyeti Reis ve üyeleri ile eşraftan ve h alktan im
T ürklük Şuuru
15
zalar b ulunan bu telgraflarda g ü n ü n ehem m iyetini ifade eden m illî b irlik
D ârülfünûn ve O cakta İstiklâl G ü n ü
ve beraberlik düşüncelerini ortaya koyan hâli hazırdaki d u ru m u protesto
“Tarih-i İstiklâl-i O sm ânî, D ü n k ü M erâsîm -i Fevkâlâde Tezahürât-ı M il
eden İfadeler bulunm aktadır.
lîye” Sabah Gazetesi, 18 K ânûn-ı evvel 1329. “O sm ânlı İstik lâlin in D ü n OSM ANU g j j ]
22
Bunlardan b ir tanesi ATAŞE K .29. D. 1336/26 F 4-77. deki belgede K â
SİYASET
zım K arabekir tarafından 6 K ânûn-ı sânî 1336 tarihinde Erzurum 'dan
Şevket Beyefendiye” göderdiği cevabî telgrafında şöyle dem ektedir: “Sür
gönderilen telgraftır. Bu telgrafta şöyle denilm ektedir:
mene alıalî-i m uhterem esinin İstiklâl-i Osm âni m ünasebetiyle icrâ e ttik
“Ankarada H ey'et-i Temsîliye Riyasetine
leri tezâhürât-ı vatanperverâneye teşekkür eder, vatanım ızın tam âm î-i istihlâsı tem ennîyatıııı terd îf eylerim efendim . H ey’e ti Temsîliye Nâm ına
Yevm-i istiklâl-i m illîm izi m ütekâbileten tebrik eder ve altı asırlık necîp
M ustafa K em âl”
ve pâk hamiyetli bir kan, m illetin bu g ü n k ü evlâtlarına tam am iyle m ün24
Bu m erasim iie ilgi haberler “İzm ir’e D oğru Gazetesi"nin 1 Kânûn-ı sânî
Kâzım Karabekir.”
25
ATAŞE, K -29. D. 1336/26. F. 4-2,3.
ATAŞE K.29. D. 1336/26 F 4-83. deki belgede, Sürm ene’deri gönderilen
26
tekil olduğundan yine şeref ve sa adetli g ü n ler idrâk edeceğimiz emsilesi-
1335 tarihli nüshasında oldukça tafsilâtlı bir biçim de verilmiştir.
ni ta’zim âtım ızı terdifen arz eyleriz. 15 nci K olordu K um andanı M irliva
23
telgrafa M ustafa Kemâl Paşa, 7.1 .1 3 3 6 tarihi ile “Sürmene Kaym akam ı
OSM A N LI J J J I
Yunus N adi, Anadolu’da Yeni Gün Gazetesi, 31 Aralık 1920. N u re ttin G ülm ez, Kurtuluş Savasında Anadolu'da Yeni Gün, Ankara, 1999, S. 263.
SİYASET
RUMEEİYE GEÇİŞ
SİNİR, SIN IR BÖLGESİ VE ÇEKİRD EK OLARAK OSMANLI BALKANLARI
205 O SM AN LIN IN RUMELİ'YE GEÇİŞİ VE İLK FETİHLER
212 RKEN OSM ANLI D O N EM İ (1299-14S3)'NDE AKINCILAR VE AKINCI BEYLERİ
217
SIN IR, S IN IR BÖLGESİ VE Ç EK İR D E K OLARAK O SM A N LI BALKANLARI
ASST. PROF. DR. PETER M ENTZEE U TAH UNIVERSITY /A .B .D .
smanlı İmparatorluğu sınır fikrinden çok et
bir sınırdır. Diğer bir deyişle, Osmanlılar Avrupa sınırı
kilenmiştir. İmparatorluğun Kuzey Afrika’da
nı, basit bir huduttan daha fazla görmüşlerdir. Aynı za
bir sınırı olmasına karşın, en önemli iki sını
manda, Osmanlı İm paratorluğunu düşmanlarının yaşa
rı Güney Batı Asya’da İran’la ve Ortadoğu Avrupa’da
dığı topraklardan ayıran çizginin, modern düşüncede
Hıristiyan alemi ile olanıdır. Biz bu makalede İkincisinin
tam bir “hudut” değil de uçsuz bucaksız bir “ara bölge”
üzerinde duracağız. Osmanlı İmparatorluğu’nun Avru
olarak düşündüğünü bilmek önemlidir. Bu makalede “sı
pa’daki sınırı yüzyıllar boyunca Balkanlar olmuştur. Bu
nır” olarak adlandıracağımız yer işte bu bölgedir.
nunla beraber, Balkanların, Osmanlı İmparatorluğu için,
“Sınır” ve “hudut" terimleri gibi, “çekirdek” keli
sıradan bir sınır bölgesi olmaktan çok daha önemli bir
mesinin de birçok değişik anlamı vardır. Ben, “çekirdek
yeri vardır. Aslında Osmanlı kültüründe sınırın önemin
eyaletler” terimini “Peter. F. Sugar”dan aldım. Bunlar
den dolayı Balkanlar, Osmanlı tarih ve kültüründe mer
Osmanlı merkezi hükümeti tarafından direkt olarak yö
kezî bir rol oynamıştır. Osmanlı İmparatorluğu’nun sınır
netilen ve Osmanlı İmparatorluğu’nun ayrılmaz birer
dinamiğinde XVII. yüzyılın sonu ve XVIII. yüzyıl bo
parçası olan eyaletlerdi. Sugar, “Çekirdek eyaletler” ve
yunca süre gelen değişim, Osmanlı İm paratorluğunu ta
“vergi veren devletler” arasında bir ayırıma işaret etmiş
mamen değiştirmiştir. Bu yüzden bu makalede, Balkan
ti. Sınır bölgelerinde konuşlananlar genellikle vergi ve
ların, İmparatorluğun hem sınır hem de çekirdek parça
ren devletlerdi. Ama, Osmanlı Balkanlarının pozisyonu
sı olup olmadığı tartışılacaktır.
bir istisna teşkil etmekteydi. Çekirdek eyaletler olarak
İlk önce araştıracağımız şey Osmanlı Balkanları kapsamında “sınır” ve “çekirdek” kavramlarının anlamı
organize edilmelerine rağmen, Balkanların bir kısmı her zaman Hıristiyan alemine sınır olmuştur.
dır. “Sınır” benzeri terimlerin anlamı çok net değildir.
Balkan çekirdek bölgesi eyaletlere, eyaletler de san
Bir Kuzey Amerika metninde “sınır” Frederik Jackson
caklara bölünmüştü. Bölge çoğunlukla tımar adı verilen
Turner’in söylediği gibi “Medeniyet ve barbarlık arasın
toprak parçalarından oluşuyordu. Çok genel olarak ba
daki buluşma noktası” olarak ifade edilir. Bu tanım hala
karsak tımarlar, Ortaçağ Avrupa derebeylik arazileriyle
geçerliliğini korumaktadır. Bununla beraber, İngiliz lite
bazı benzerlikler taşırlar. Bir şekilde diğerlerinin arasın
ratüründe “sınır” “hudut”la aynı anlamda kullanılır.
dan kendini gösteren bir asker, tımar denilen bir arazi
Osmanlı İmparatorluğu’nun Hıristiyan alemiyle
parçasıyla ödüllendirilebiliyordu. Sipahi adı verilen bu
olan sınırı her iki tanımı da içine almaktadır. Osmanlı sı
askerin, sipahi adı verilen Silahlı bir süvari olan ve veri
nırı her açıdan teoride, dünyanın Dar-ül-İslam (İslam ül
len bu iradı kendi (ve tımarın büyüklüğüne bağlı olarak
kesi) ve Dar-ül-Harb (Savaş ülkesi) olarak ikiye bölün
sayıları değişen hizmetlilerin) geçimini sağlamak için
mesini temsil eder. Yani Osmanlının Avrupa sınırı, sü
kullanması beklenirdi. Sipahiler, XVI. yüzyıla kadar Os-
rekli savaş halinde olan imparatorluklar arasında keskin
manlı askerî gücünün dayanağını oluşturdular.
O S M A N II I
SİYASET
Bu idari düzende, İmparatorluğun “çekirdeğini”
larında daralmaya başlayınca, sınır Adriyatik denizinden
oluşturmanın yanı sıra, Balkan bölgesinin, “Batı”nın
Karadeniz’e kadar Sava ve Danube nehirlerini takip ede
ABD tarihinde önemli bir rol oynamasına benzer sebep
rek bir kez daha Kuzey Balkanlara yerleşti. Osmanlılar
lerle, Osmanlı İmparatorluğu tafih ve kültüründe önem
bu hattı XIX. yüzyıla kadar sabit tutmayı başardılar.
li bir rolü vardı. Amerikan tarihindeki “Belli Kader” fik
İmparatorluğun yetkilileri için sınır arazileri dün
rinin önemi gibi, Osmanlıların da yayılmalarını etkile
yanın köşeleriydi. XVI. yüzyılda başlayıp XVII. yüzyıla
yen bir dizi inanışları vardı. Bu inanışlar “gazâ” (kutsal
kadar süren, Habsburg ve Osmanlı kuvvetleri ve m ütte
savaş amacı) terimiyle özetlenebilir. Gazilerin amacı Dar-
fikleri tarafmdan yapılan sayısız askeri muharebe, baskın
ül-İslam’ın, Dar-ül-Harb üzerine yayılmasıydı. Bu yayıl
ve akınlar geniş Macaristan Ovasını kullanılmaz bir ara
manın anlamı, ele geçirilen bölgede yaşayanların İslami
zi haline getirmiş ve Kuzey Balkanların büyük kısmını
yet'e döndürülmesi değil, sadece İslam Kanunları altın
harab etmiştir.
daki toprak parçasının büyümesiydi. Gazâ fikri özellikle
Sınırdaki askeri ve sosyal değişimler, özel kural ve
Osmanlı İmparatorluğu öncesi Anadolu’da ortaya kon
düzenlemeleri de beraberinde getirdi. Habsburglar
muştu. Anadolu’da XII.- XIV. yüzyıllar arasında Bizans
1522’de, Adriyatik Denizi ve Sava Nehri arasında askeri
İmparatorluğu ve çeşitli Türk savaşçıları arasında yüzyıl
bir sınır bölgesi organize ettiler. XVIII. yüzyılda Osman-
lardır süregelen savaş durumu tek bir sınır kültürü yarat
lılar Macaristan’ın dışına atıldıklarında, askerî sınır böl
mıştı.
gesi Sava ve Danube nehirlerinin Karadeniz’e dökülme
Sınır savaşçıları birbirleriyle sürekli savaşmış ve her
hattına paralel bir hatta kaydı. Habsburg sınır bölgesi
iki taraftakilerin de bu mücadelelerini, kutsal savaş fik
“grenzer’lerin eviydi. Bu savaşçılar Alman paralı askerle
riyle bütünlemişlerdir. Osmanlı tarihi içerisindeki
ri ve “Vlach” denilen Ortodoks Balkanlılardan. XVII. ve
önemli bir nokta da, Gazilerin Anadolu’nun çeşitli yerle
özellikle XVIII. yüzyıllarda da Ortodoks Sırplardan
rinde devlet kurmuş yerleşik Müslüman Türkler tarafın
oluşuyordu. Askerî sınır bölgeleri, bulundukları eyalet
dan sınıra doğru itilmeleri ve bu Türklerİn gazilerin ba
ten tamamen özerkti ve komutanlar direkt olarak Viya-
ğımsız ve tehlikeli girişimlerine maruz kalıp ve tehdit
na’ya bağlıydılar. Greıızerler sınır bölgesi içindeki çift
edilmeyi istememeleridir.
liklerde yaşarlar, çiftçilikle ve özellikle Osmanlı arazisine
Osmanlı İmparatorluğu’nun sınırları Osman’a (Os-
saldırarak geçinirlerdi. Habsburg askerî sınırının tersine,
manlı Ülkesinin kurucusu) bağlı bir grup gazi tarafmdan
Osmanlı sınır bölgesinde ciddi organizasyonlar yoktu.
genişletilmiş ve Dar-ül-İslam’m yayılması “Osmanlı İm
Bununla beraber, aşağıdaki incelemenin de göstereceği
paratorluğu’nun resmi varoluş nedeni” haline gelmiştir.
gibi, iki sınır bölgesinin ortak özellikleri vardı.
Osmanlı İmparatorluğu’nun ilk yayılma girişimi
Osmanlı uç beylerinin, sınırın bağlı olduğu sancak
parlak Bizans İmparatorluğu’nun sınırındaki Kuzeybatı
tan geniş bir özerklikleri vardı. Bu yüzden sınır sancak
Anadolu’da başlamıştır. Osmanlı kuvvetlerinin Avru
larının hudut bölgeleri yetkili sancak beyleri yerine uç
pa’ya ilk girişi 1345 yılında olmuştur. Bu tarihten itiba
beyleri tarafından yönetilirdi.
ren XVI. yüzyıla kadar Osmanlı İmparatorluğu ve Avru
Sınırlarda yaşayanlar, Osmanlı toplumunun organi
pa Hıristiyan alemi arasındaki sınır (Dar-ül-İslam ve
ze yapılanmasına uyum gösteremeyenlerden oluşurdu.
Dar-ül-Harb arasında) Balkanlara doğru ilerlemiştir.
Sınır, önceleri özellikle Doğu Anadolu’dan gelen Türk
1575-1683 yılları arasında, Osmanlı İmparatorluğu ve
aşiret göçmenlerinin ve sonraları Osmanlı padişahlarının
Hıristiyan alemi arasındaki sınır bugünkü Macaristan,
köleleri olan Kırım Tatarlarının gönderildiği yerdi. Türk
Slovakya ve Polonya’nın bulunduğu Balkanların Kuzeyi
gazi savaşçıların, imparatorluğun belirişi sırasında Os-
ne kadar ilerlemiştir. Bununla beraber Avrupa sınırının
manlı askerî gücünün büyük bir çoğunluğunu oluşturur
bir kısmı şu anda yaklaşık Avrupa - Hırvatistan sınırının
ken, XV. yüzyılda Osmanlı sultanları ve onların danış
olduğu yer olan Adriyatik Denizi ve Sava Nehri arasın
manlarının inşa etmeye başladığı sofistike ve düzenli
daki bölgede kaldı. Osmanh sınırları XVIII. yüzyıl baş-
devlet ve topluma uygun olmayacakları ispatlandı. Bu
OSM A N LI
SİYASET
sebeple, Osmanlılar bu göçebe Türkleri İmparatorluğun
lulukları babadan oğula geçerdi. Diğer Hıristiyanlar, ye
sınır bölgesine sürmeyi uygun gördüler. Bunlar sınır böl
rel Osmanlı yetkililerinden martuloz statüsü almak için
gelerinde kendilerini geçindirmek ve düzenli Osmanlı
dilekçeyle başvururlardı. Bu kuvvetlerin çok çeşitli gö
ordularınca yapılacak seferlerin hazırlığında araziyi talan
revleri vardı. Makedonya gibi Balkan çekirdek eyaletle
etmek için Hıristiyan topraklarına akm yaparlardı.
rinde bir çeşit polis kuvveti olarak görev yaparlardı. Ay
Uçlarda yerleşen Türk göçmenler “akıncılar” olarak
rıca önemli yolları, dağ geçitlerini ve madenleri de ko
bilinirlerdi. “Akıncı” terimi aslında, Osmanlı Silahlı
rurlardı. Sınır boyunca sınır koruma muhafızı olarak gö
Kuvvetlerinin bir kısmını oluşturan Türk hafif silahlı
rev yapar; ayrıca kale ve sınır boyundaki sınır çitlerini de
süvarilerini tanımlıyordu. Akıncılar genellikle Avrupa
korurlardı. XV. yüzyıl ortalarında bazen akıncılar benzer
seferlerinde çarpışmalarına rağmen, Orta Doğu’da da gö
şekilde savaşçı olarak da çalışırlardı. Bazı martulozlar,
rev almışlardı. XV. yüzyıl ortalarında Osmanlılar Bal
devriye botlarına insan gücü sağlamak için Danube neh
kanların kuzeyine iyice yerleştikten sonra, akıncılar sınır
ri boyunca kaleleri korumaktan sorumluydular. Akıncı
savaşlarında uzmanlaştılar. Osmanlı Merkezi Hüküme
ların tersine, martulozlar Osmanlı askerî organizasyonu
tinden maaş almazlar, geçimlerini düşman topraklarına
nun ücretli üyeleriydi ve vergi vermezlerdi.
yaptıkları baskınlarla sağlarlardı. Ayrıca Osmanlı hükü
Akıncılar ve martulozların yanı sıra XV. ve XVI.
metinden özerktiler ve XV. ve XVI. yüzyıllarda sayıları
yüzyılların diğer bir karakteristik Osmanlı yardımcı
en az 40.000’di. Akıncıların içindeki bir grup da müsel-
kuvveti de voyııuklardı. Martulozlar gibi voynuklar da,
leıılerdi. Bunlar yerli Balkan nüfusuna karışmış Türk
Balkanların, özellikle Bulgaristan nüfusundan seçilmiş
göçmenlerdi. Müsellenler savaş zamanı Osmanlı Ordu
lerdi. Yine martulozlar gibi, voynuklar da, XIV. yüzyıl
sunda süvari olarak görev yaparlar, diğer zamanlarda çift
da Osmanlılara arazilerini veren eski Balkan feodal asil
likle uğraşırlardı.
leriydi. Feodal topraklarının hepsini veya bir kısmını el
Akıncılar Müslüman ve Türk asıllılardı ama XVI.
lerinde tutmalarına izin verilmişti ve Osmanlı Padişahı
yüzyılın sınır akıncılarına “Türk” demek yanıltıcı olur.
na askerlik hizmeti olarak geri dönmek üzere geniş bir
Aslında önde gelen akıncı aileleri, Anadolu ve Orta As
özerklikleri vardı. Martulozlar tersine voynuklara ücret
ya’dan gelen Türklerden ziyade, sonradan İslamiyet’i ka
ödenmezdi ve bunlar kendi arazilerinden elde ettikleriy
bul edenlerin torunlarıydılar.
le geçinirlerdi. Martulozların öncelikle bir sınır muhafı
Örneğin, Macaristan ve Sırbistan Akıncı beyleri
zı veya kırsal bir polis olmalarına rağmen, voynuklar da
Köse Mikail Hanedanının kurucusunun adıyla anılan
ha çok Osmanlı askerî mekanizmasının bir parçasıydılar.
Mikailoğullarıydı. Bunlar, ünlü Yunan Paleolog ailesin
Bununla beraber, başka görevleri de vardı. Özellikle Bos
den İslam dinini kabul etmiş bir aileydi. Malkoçoğulları
na’da sınır koruma muhafızı olarak rol alırlardı. Bulgar
ailesi, Moldovya, Wallachia ve Polonya’daki Akıncıları
voynuklarının en önemli görevlerinden biri, sultanın
yönetiyordu. Bu nedenle İslamiyet’i kabul eden aileler
ahırları için atların temin edilmesiydi.
bir çok Osmanlı sınır bölgesini yönetmiştir.
Hem voynuklar hem de martulozlara benzeyen di
Türk veya Türkleşmiş akıncı savaşçılarına, sınır
ğer bir Osmanlı askerî birimi de delilerdi (Literatik ola
muhafızları ve kalelerdeki askerler yardım ederdi. Os-
rak “lunatikler”). Bunlar savaş zamanında akıncı veya ke
manlı sınır savaşçı sınıflarının en ünlülerinden biri mar-
şifçi olarak rol alan hafif silahlı süvarilerdi. Deliler, mar
tulozlardır. Martulozların hepsi geniş Balkan Hıristiyan
tulozlar veya voynuklardan çok daha sonra, XV. yüzyılın
nüfusundan seçilmiş kişilerdi. Asıl martulozlar Osmanlı
sonlarında kurulmuşlardı. İslam dinini kabul eden yerli
kuvvetlerine katılan Bizanslı veya Slav feodal soylularıy
Balkan halkından, özellikle Sırplardan seçilmişlerdi. De
dı. Diğer bir deyişle, martulozlar, sınırın diğer tarafında
liler; akıncıların, martulozların ve voynukların özerkli
ki Ortodoks Habsburg grenzerleriyle aynı dile ve dine
ğinden yoksundular ve yerel Osmanlı yetkililerin direkt
mensuptular. Martulozların toplumsal düzeyleri çok
komutası altında bir çeşit kişisel kurum olarak çalışırlar
yüksekti. 1577’de sayıları en az 80.000’di, hak ve sorum
dı.
OSM AN1.I I
SİYASET
Akıncılar, martulozlar ve voynuklar sınır koruma konusunda aynı noktada buluşurlardı. Bu genellikle,
gönderilen piyade sınıfı erlerden oluşan bir garnizonu da desteklemek zorundaydılar.
düşman toprağına baskınlar düzenleyerek veya kaleler ve
Dizdar, sınır kale komutanı tiplerinden biriydi.
sınır köylerini koruyarak yapılırdı. Bu kuvvetlere ek ola
Özellikle Bosna ve Osmanlı Hırvatistanında önemli olan
rak sınır kalelerini dışarıdan korumakla sorumlu olan ve
diğer bir kale komutanı tipi de kaptandı. Kaptanlar sa
Osmanlı ordusu bünyesinde bulunan diğer kuvvetler de
dece sınır koruma göreviyle sorumlu olmakla kalmayıp
vardı. Bir çeşit sipahi olan dizdarlar sınır kalelerinin ko
aynı zamanda “kaptaniye” olarak adlandırılan özel bir
mutanlarıydılar. Her bir dizdar, Osmanlı Merkezî Hükü
bölgenin kamu düzeni ve asayişinden de sorumluydular.
metinin vereceği özel bir izin almadan kaleyi terk ede
Bunun yanı sıra, kaptanlar Sava nehri boyunca savunma
mezdi. Diğer taraftan, dizdarın yerel yetkililerden man
görevinde de bulunurlardı. Kaptanın karargâhı her za
tıklı bir özerkliği vardı ve elinden alınamayacak olan
man kale görünümünde çoğu zaman taştan veya ağaç gö
“serbest tım ar’dan gelen gelirle geçinirlerdi. Dizdar, tı
zetleme kulelerinden oluşan bir yapıda olurdu. Kaptanın
mar sahibiyken, kalede bulunan komutası altındaki kuv
pozisyonu yerel bir Müslüman aile içinde babadan oğula
vetler düzenli maaş alırlardı. Bu birliklere azaplar (literal
geçerdi. Kaptan kendini ve yanında çalışanları tımarlar
olarak “bekarlar”) beşliler (bunlara beşliler denmesinin
dan gelen gelirlerle geçindirirdi. Kaptanlık XVI. yüzyıl
sebebi günde 5 akçe maaş almalarıydı), farisan (literal
ortalarında ortaya çıkmış (Habsburg/Osmanlı sınır böl
olarak “biniciler”) ve gönüllüler bağlıydı.
gesinin kuzey batı Bosna’ya kaydığı dönem) ve 1835 yı
Azaplar, Osmanlı tarihinin ilk zamanlarından beri
lına kadar sürmüştür.
varlardı. Aslında, azap denilen yardımcı askerler Osman-
Osmanlı-Habsburg sınır bölgesinin her iki tarafın
lı öncesi Türk askerî kuvvetlerinde de bulunmaktaydılar.
da ortak bir sınır bölgesi fikri gelişmemesine rağmen sı
Osmanlıca’da “azap” terimi birçok işten sorumlu olan
nır bölgesinde yaşayanların bazı ortak karakteristikleri
Türk ya da Türkleştirilmiş savaşçılar için kullanılırdı.
vardı. Habsburg-Osmanlı sınır bölgesinde süregelen ha
Örneğin azaplar, bir Osmanlı askeri seferinde en önemli
yat hakkındaki en önemli gerçeklerden biri, değişik ol
görevleri üstlenen piyade askerleri (yeniçeri) kadar ünlü
malarına rağmen her iki taraftaki sınır savaşçılarının et
lerdi. XIV. yüzyılın ortalarında yerel Türk kabilelerinden
nik ve linguistik olarak benzer olmalarıydı. Aslında, Su-
toplanan azaplar vardı. Bu azaplar Osmanlı hâzinesinden
gar’ın belirttiği gibi, Sırp-Hırvat, Macar ve Türk; hepsi
düzenli olarak maaş alırlardı.
de savunma çiti için benzer bir kelime kullanıyorlardı:
Yerel nüfustan, askerlik hizmeti için toplanan diğer
Palanka ya da palanga. Bunlar, aslında, Osmanlı ve
birimler beşliler ve gönüllülerdi. Her iki birim de Türk
Habsburg İmparatorluğunu ayıran yüzlerce millik sınır
asıllı olsun ya da olmasın Müslümandılar, Beşliler, tıpkı
hattının her iki tarafındaki sınır savaşçılarının konuştuk
azaplar gibi, merkezi hâzineden maaş alırlarken, gönül
ları dillerdi. Daha da derine inersek, Balkan halkı birçok
lülerin kendi köylerinden toplananlarla ödenirdi. Fari-
değişik dilden oluşan karma bir dil konuşur ve geniş bir
sanlar özel kalelerin savunmasına yardım etmek için ku
sözcük hâzinesini paylaşırlardı.
rulmuş süvarilerdi. Bazılarına düzenli maaş ödenirdi ama
Bunların yanı sıra sınırın her iki tarafındaki sınır
diğerlerinin bir tımardan elde edilen gelirle kendilerine
savaşçıları benzer uygulamalar ve ahlak kuralları geliştir
ve atlarına bakmaları beklenirdi. Diğer kale savunma as
mişlerdi. Bu kurallar, en basitinden hayatta kalabilmek
kerleri gibi farisanların hepsi de Müslümandı. Bununla
için uygulanırdı. Örneğin, Habsburg ve Osmanlı sınır
beraber, kalenin bulunduğu bölgeden toplanmış olmala
savaşçılarınca, bir diğerinin topraklarına yapılan yüzler
rı gerekmiyordu. Aslında birçoğu özellikle sınır koruma
ce baskının amacı, tahrip veya katliamdan ziyade yaşa
muhafızlığı ve garnizon askerliği görevleri için toplanıp
mak için gerekli yiyeceği almak veya tutsak toplamaktı.
Balkanlara getirilmiş Tatarlardı. Yerel nüfustan bu iş için
Bu tutsaklar çok nadiren kölelik amacıyla satılırlardı.
toplanan garnizon kuvvetlerinin yanı sıra, Osmanlı sınır
Çünkü bu kölelerin sınır bölgesinden, merkezi Osmanlı
kuvvetlerinin bir çoğu, merkezî hükümet tarafından
köle pazarlarına götürülmesi çok zahmetliydi. Bu yüzden
O SM A N U
tutsaklar genellikle para karşılığında serbest bırakılırlar
ordusunun bir parçası haline geldiler ya da daha çok
dı. Tutsakların para karşılığı serbest bırakılması resmen
XVIII. yüzyılın büyük kısmında ülkeyi tehdit eden özel
aktif bir iş olmuştu. Öyle ki, bu iş için çalışan fidye sim
ordu ve eşkıya çetelerine katıldılar. Örneğin akıncı ordu
sarları bile vardı.
ları 1595 yılından sonra kaybolmuş, kısa süre sonra bu
Orta Doğu Avrupa’daki Osmanlı sınır bölgesi için
nu diğer hafif silahlı süvari birlikleri takip etmiştir. Os-
yukarıda anlatılan bilgiler XIV. yüzyılın sonlarından
manlı İmparatorluğu Habsburg ve Roma ordularına kar
XVII. yüzyılın başına kadar olan döneme işaret etmekte
şı savunmacı bir politika izlemeye başladıktan sonra,
dir. Bu zaman zarfındaki Osmanlı sınır bölgesi organi
akıncılar daha az önemli hale gelmişlerdir.
zasyonları, savunma amaçlı olarak kullanıldı. Örneğin,
Diğer taraftan, martulozlar XVIII. yüzyıla kadar
en önemli Osmanlı sınır kuvvetleri, hükümdarlık komu
önemli bir kuvvet olarak kalmışlardır. XVII. yüzyılda
tanlarınca yönetilen özerk uçlarda organize olan akıncı
Osmanlı yetkilileri, çoğunluğu Hıristiyan olan martu-
lardı. Akıncı uçları hiçbir zaman sabit olarak durmaz,
lozları, sadakatsiz hatta hain olarak suçlamaya başlamış
ileri Osmanlı sınır bölgesi boyunca ilerlerdi. Sınırları
lardır. Aslında, martuloz birlikleri XVII. yüzyılın ortala
ilerlerken Osmanlılar, ele geçen bölgedeki kale ve kara
rında güvensizlik yaratmaya başlamışlar ve “Büyük Sa
kolları alırlar ve ayrıca sınır bölgeleri boyunca ikincil
vaş” sırasında, martuloz kuvvetleri Osmanlılar için savaş
takviye ve savunma noktaları kurarlardı. Bu kaleler ve sı
ma konusunda isteksiz görünmüşlerdi. Savaş sırasında
nır çitleri kaptanlar yada dizdarlar tarafından koruma
bir martuloz birliği bir kaptan liderliğinde resmen
edilseler de, “kale azapları”, “farisanlar”, “beşliler” ve
Habsburg ordularına katılmıştı. Diğer taraftan, Habs
“gönüllüler” tarafından korunurlardı. Sonuç olarak, mar
burg kuvvetlerindeki Balkan Hıristiyan birlikleri bazen
tulozlar, görevleri sınırı hemen yabancı baskınlardan
Osmanlılara saldırmışlardır.
hem de eşkıyalardan korumak olan bir çeşit sınır devri-
Bu olaylar, Osmanlı yetkililerini, martuloz organi
yesi veya Jandarma olarak çalışırlarken, kaptanlar özel
zasyonunun değişmesi gerektiği konusunda ikna etti.
likle Bosna’da benzer bir görev üstlenirlerdi.
Özellikle, 1692 yılında Hıristiyanlar martuloz organi
Tüm bu yapılanma XVII. yüzyılın ilk yarısında yı
zasyonundan çıkarılmaya başladılar. Bundan sonra, sade
kılmaya başladı. Aslında XVII. yüzyıl, Osmanlı Merkezi
ce Müslümanlar martuloz organizasyonuna katılabile
hükümetinin yönetiminde bir gerilemeye sebep olan Os-
ceklerdi. Bütün bunlara ilave olarak, çoğunluğu Arna
manlı imparatorluğu’ndaki büyük değişimin başlaması
vutça konuşan Müslümanlar olan yeni martulozlar, H ı
na şahit olmuştu. XVIII. yüzyıl Osmanlı İmparatorluğu
ristiyan benzerlerinden daha iyi davranmadılar ve çoğun
ve Habsburglar arasında “Kutsal İttifak”ın hüküm sür
lukla, teorik olarak savaştıkları kişilerden farksızdılar.
düğü “Büyük Savaş”la (1683-1699) başladı. Osmanlı
Sonuç olarak, Osmanlı hükümeti tüm bunlara bakarak
İmparatorluğu 80 sene boyunca (1710-1792) Balkanlar
umutsuzluğa düştü ve martuloz birimleri kurumu
da yedi savaşa girdi. Osmanlı İmparatorluğu’nun XVII.
17 21’de tamamen kalkmasına rağmen Balkan köylüleri
yüzyıl boyunca uğradığı sistematik şoklar, büyük bir ka
için ne yazık ki, martuloz kuvvetlerinin resmen kaldırıl
os ve yıkım yaratmıştır ki bu yıkımların etkisi XVIII.
ması, onların zarar verici eylemlerini durdurmaya yetme
yüzyılda da görülmüştür. Bu değişimin sebep ve sonuç
di. Daha da ötesi, Osmanlı merkezî hükümeti, eski mar-
ları az ya da çok bu makalenin amacının ötesinde olma
tulozlarla mücadele etmek için gerekli olan askeri kuv
sına rağmen, değişim Osmanlı sınır bölgesini de ciddi
vetleri bir araya getirebilecek güçte değildi.
biçimde etkilemiştir. Bir bilim adamının söylediği gibi
Osmanlı istihkam sistemi XVIII. yüzyıl boyunca da
“Sınır bölgesi umut besleyen insanların ilerleme ve fırsat
değişime uğradı. Karlofça Anlaşması, Kuzey Bosna’yı
bulduğu bir gölgeden, şehitliğin tek ödül olduğu bir
Habsburg ve Osmanlı ülkeleri arasındaki sınır bölgesi
bölgeye dönüşmüştür.” Sınır bölgesinin savunmasıyla
yaptı. Bu yüzden, XVIII. yüzyıl savaşlarında savaşın en
görevli birçok değişik birim hep birlikte yok olmuştur.
büyük etkisi bu bölgeye oldu. Osmanlı’da, mali kaynak
Bu organizasyonun üyeleri olanlar ya Osmanlı düzenli
ların kaotik duruma bağlı olarak, sınır muhafaza kalele-
O S M A N II g g
SİYASET
ri ve sınır çitlerinin bakımı, yerel yerlilere kalmış oldu.
Teorik olarak devşirme kurumu imparatorluğun her
Bu yerliler sınır kalelerinin erzaklarını temin etmekle
yerinde uygulansa da, aslında sadece Balkanların Orto
kalmayıp, onların bakım ve onarımlarında çalışmaya da
doks ve Slavca konuşan nüfusuna uygulanıyordu. Bu
zorlandılar. Bu süre içerisinde, kaptanlar gibi yerel Gar
yüzden, sadece yeniçeriler değil; Osmanlı Merkezi H ü
nizon Komutanlarının çoğu, savaş kaosunun avantajın
kümetinin baş yöneticilerinin çoğu da Balkanların Yu
dan yararlanarak, kendilerini tamamen bağımsız birer
nan asıllı olmayan Ortodoks nüfusundan seçilip eğitil
hükümdar ilan ettiler. Bir çoğu, savaş sırasında bulun
mişlerdi. Osmanh Baş Vezirlerinden bir çoğu ya devşir
dukları arazilere el koydular ve buralardan büyük karlar
me kurumunuıı ürünleri yada en azından Balkan orijin liydi. Bunlar arasında muhtemelen Bosnalı olan Sokullu
elde ettiler. Bu işlem, sadece sınır bölgeleriyle sınırlı kal
Mehmet Paşa ve Arnavut kökenli olan Köprülü ailesi
madı, Balkanların tamamına yayıldı.
vardı. 1453 ve 1623 yılları arasında görev yapan 48 Ve-
Bu makalede Osmanlı Sınır bölgeleri ve Balkanlar
zir-i Azâm dan 43’ünün devşirme olarak alınan ya da
daki tüm sınır bölgesi yönetimi incelendi. Bu makalenin
kendilerinden Müslüman olmuş kişilerden oluştuğu tah
tümünde Balkanların imparatorluk için nasıl bir “çekir
min edilmektedir. Bunların arasında birer tane İtalyan,
dek alan” oluşturduğu göstermeye çalışıldı. Bu bağlam
Ermeni ve Gürcü, 6 tane Yunanlı ve l l ’er tane Arnavut
da Balkanların önemi sadece ekonomik ve demografik
ve Slav vardı. 10 tanesinin orijini bilinmiyordu. Diğer
değil, tüm Osmanlı idari ve askeri sistemine sıkıca bağ
bir deyişle, çoğunluk, büyük bir olasılıkla Balkan orijin
lıydı.
liydi. Osmanlı imparatorluğu’nun Avrupa’daki eyaletleri
Balkanların önemini anlatan bu örneklerin yanı sı
ve özellikle Balkanlar, imparatorluk için ekonomik açı
ra, Balkanların merkeziyetinin Osmanlı için önemini an
dan da önemlidir. Örneğin, 1527’de Osmanlı Merkezî
latan bir çok küçük detay vardır. Örneğin Rumeli (Bal
Hükümetinin toplam gelirlerinin % 37’si Avrupa’daki
kanlarda bir eyalet) Beylerbeyi (bir çeşit vali veya yöne
eyaletlerden geliyordu. En önemlisi, bu m iktarın
tici), Osmanh askerî/idarî hiyerarşisinde, Anadolu veya
% 42.3’ü, Müslüman olmayan azınlığın ödemekle yü
Afrika’daki Beylerbeylerinden daha üst sırada bulunu
kümlü oldukları cizye denilen vergilerden geliyordu.
yordu. İdari bakımdan, neredeyse bir asır boyunca (1361-1453) Osmanlı İmparatorluğu’nun başkenti, Bal
Osmanlı Devlet sistemini vergi gelirleriyle destek
kan şehri olan Edirne’ydi.
lemenin yanı sıra, Balkanlar, daha önce bahsedildiği gibi
Balkanlar ve genel olarak Avrupa, Osmanlı askeri
sonradan sipahi süvarilerini desteklemekte kullanılan
düşüncesinde de merkezîydiler. Osmanlılar hem Orta
çok miktarda tımar da sağladı. XVI. yüzyılın başlarında,
Doğu ve Hem de Avrupa’da yayılmacı politikalar uygu-
Avrupa’daki eyaletlerin tımarları yaklaşık 80.000 süvari
lasalar da, Avrupa’ya yapılan saldırılar, imparatorluğun
yi beslerken Osmanlı İmparatorluğu’nun Asya’daki eya
kurulmasından itibaren Osmanlı Askerî Sisteminin oda
letlerinin tüm ü ancak 50.000 süvariye bakabiliyordu.
ğını oluşturmuştu. Osmanlı İmparatorluğunun İran’la
Benzer olarak, Osmanlı İmparatorluğu’nun piyade
XVI. yüzyılda başlayan uzun mücadelesinde bile Avru:
sınıfı askerlerinin ilk yetişme yeri olan Balkanlar, aynı
pa’da yayılma, imparatorluğun askeri kültüründe fikri
zamanda Osmanlı Merkezi Hükümetinin yönetici ve ve
önemini korumuştu. Örneğin, tahta çıkan her yeni Os-
zirlerinin bir çoğunu da yetiştirmiştir. Bu durum, bazen
manlı sultanının yeniçerilerini toplayarak yaptığı gele
çocuk vergisi diye de adlandırılan özel devşirme kuru-
neksel tören de “Sizleri yeniden Roma’da selamlayaca
munun bir sonucuydu. Bu kurumun çok detaylı bir tari
ğım ” dediği bilinmektedir. Osmanlılar için Balkanların
fini vermesek de, yine de kısa bir açıklama yapılması ge
önemi, Osmanlının elit yöneticiler bir Avrupa Oryantas-
reklidir. İmparatorluğun her yerinden Müslüman olma
yonu vermiştir.
yan çocuklar Periyodik olarak ailelerin yanından alınır,
Sonuç olarak, Osmanlı Balkanlarının hem sınır hem
Müslüman yapılır ve Osmanlı Devlet sistemi içinde çe
de çekirdek bölge olarak oynadığı iki rol birbirine sıkıca
şitli noktalarda görevlendirilmek üzere eğitilirlerdi. OSM A N LI
bağlı, hatta ayrılamazdı. Osmanlı İmparatorluğu, bir sıgWjl
SİYASET
nır eyaleti olarak Balkanları Dar-ül-Harbin bir parçası
eyaletler hiçbir zaman ayrı kabul edilmediler ama Bal
olarak görmüşlerdir. Bir yüzyıl boyunca Osmanlı askeri
kanların değişik “çekirdek” eyaletleri olarak kaldılar.
yayılma politikası, Balkan Yarımadasının Bizans ve Slav
Balkanların, imparatorluğun “çekirdek” toprağını
parçalarına yönelmişti. Osmanlı imparatorluğu, Dar-ül-
oluşturmalarının, sadece bölgenin ekonomik ve sosyal
İslam’a daha fazla Balkan toprağı kattıkça, Balkanlar Av
öneminden değil, aynı zamanda Balkanların her zaman
rupa’ya yayılmak için daha da önemli hale geliyordu. Bu
sınırda olmasından kaynaklanıyordu. Dar-ül-Islam top
yüzden Osmanlılar, Balkanlara girdikten hemen sonra,
rağının genişlemesi her zaman Osmanlı Devletinin resmi
kuzeybatı Anadolu’da bulunan Bursa’daki başkentlerini
inancı olarak kaldı. Bu yüzden, sınır bölgesinin Habs-
Edirne’ye taşıdılar.
burglarca yönetilen Hıristiyan güçlerince, XVII. yüz
Osmanlılar, Balkanlardaki büyüyen varlıklarını ida
yılın son dönemleri boyunca gerilemeye zorlanması, Os-
ri ve askeri kültürleriyle bütünlediklerinde de, kuzey
manlı askerî felaketinin başlangıcı olmuştur. Bu, Os-
Balkanların bazı kısımları sınır bölgesi olarak fonksiyo
manlıların, imparatorlukları ve hanedanlarının yeterli
nunu sürdürmeye devam etti. Özerk olmasına rağmen uç
olup olmadığı sorununu düşünmeye zorladı.
M
OSMANLILARIN RUMELİ'YE GEÇİŞİ VE İLK FETİHLER YARD. D O Ç . DR. İBRAHİM SEZG İN TRAKYA Ü NİVERSİTESİ FE N TD EB İY A T FAKÜLTESİ
alkanlar ya da Osmanlıların söylediği şek
birçok adamını öldürttü. Liderlerinin öldürülmesi üzeri
liyle Rumeli bölgesi, coğrafî konumunun
ne intikam almak isteyen Katalanlar, Bizans’a savaş ilân
bir sonucu olarak tarih boyunca çeşitli
ederek iki yıl boyunca Trakya’yı yağmaladılar.
milletlerin hâkimiyet mücadelesi verdikleri bir alan ol
Bu yağmalar esnasında Karesi’den Ece Halil ku
muştur. Aynı zamanda Avrupa ile Asya arasında bir ge
mandasındaki 500 kadar Türk, Katalanlarla birlikte ha
çit noktası olan Rumeli bölgesi, dünya hakimiyeti iddi
reket etmişti. Ayrıca gönüllü olarak bazı Türkler de bun
asındaki hükümdarlar tarafından kontrol altında tutul
lara katılmıştı. Bu Türk kuvvetlerinin bir kısmı aileleri
maya çalışılmış1 ve bu yüzden ilk çağlardan itibaren böl
ni de getirerek Gelibolu civarına yerleşmişlerdi. Katalan
ge üzerinde sürekli mücadeleler olmuştur.
lar yağmalarına devam ederek Mora’ya doğru ilerleyince
Osmanlılardan önce Türklerin Rumeli’ye pek çok defa geçtikleri bilinmektedir. Daha M.S. IV. asırda, Ka radeniz’in kuzeyinden batıya göç eden H unlar Trakya’ya inmişlerdi. Bundan sonra da Türkler Karadeniz’in kuze yinden Rumeli’ye göç etmeye devam etmişlerdir. Mese lâ, VI. asırda Avarlar, VII. asırda Bulgarlar, IX. asırda Macarlar, IX-XI. asırlarda Peçenekler, Kıpçaklar (Kumanlar) ve Uzlar bu bölgeye yerleşmişlerdir.
bunlar da Katalanlara yardım etmişlerdi. Daha sonra Ka-
Anadolu’dan Rumeli’ye yönelik ilk Türk göçü ise, Türkiye Selçukluları zamanında, 1263 yılında Bizans’ın izni ile Sarı Saltuk Babanın liderliğinde bazı aşiretlerin Dobruca’ya yerleşmesi ile gerçekleşmiştir.2 Bizans İmparatoru Andronikos Palaeologos; Anado lu ’da gittikçe gelişen Türk yayılmasını önlemek üzere, XIV. asır başlarında Alanlar ve Katalanlarla işbirliği yap tı. Katalan lideri Roger de Flor, 6.000-6.500 kişilik bir kuvvetle İstanbul’a geldi. Batı Anadolu’da Türklerle sa vaşan Katalanlar, daha önce Anadolu Türk Beylikleri ta rafından fethedilmiş bazı yerleri geri aldılarsa da tam bir başarı sağlayamadılar. Katalanların kışlamak üzere Geli bolu’ya çekilmesinden sonra Türkler, Katalan kuvvetle rince geri alınan bu kaleleri tekrar ele geçirdiler. 13041305 kışını Gelibolu’da geçiren Katalanların lideri Ro ger de Florun ihtirasından korkan müşterek imparator IX. Mikhail, Edirne’deki sarayında bir suikastle onu ve O SM A N L I R f J
talanlardan ayrılan bu Türk kuvvetleri, Karesi’ye dön mek üzere harekete geçmişlerdi. Ancak Gelibolu’dan Anadolu’ya geçerken Bizanslılarm saldırılarından dolayı iki yıl daha Gelibolu’da kalmak zorunda kalmışlardı.3 Türklerin Batı Anadolu’ya tamamen hâkim olması, Rumeli’ye olan ilgiyi arttırmıştı. Bu dönemde Aydmoğullarından Gazi Umur Bey’in faaliyetleri dikkat çek mektedir. 1331 veya 1332 yılında Gelibolu’ya bir sefer düzenleyen Umur Bey, Lazgöl adlı hisarı fethetti.4 Daha sonra Bizans İmparatoru III. Andronikos ve ardından Kantakuzenos ile ittifak yaparak Bizans’ın iç işlerine müdâhale etti ve bu sayede kuvvetleriyle birkaç defa da ha Rumeli’ye geçme fırsatı buldu.5 Umur Bey’in kuvvet leri, bu seferler sayesinde Arnavutluk’tan Eflak’a varınca ya kadar Balkanlar’ı tanıma imkânı elde etti. Umur Bey’in Rumeli’ye geçerek seferler düzenle mesi ve Ege Denizi’nde hâkimiyet kurması, Aydınoğullarına karşı Haçlı seferi düzenlenmesine neden oldu. Pa pa. VI. Clement’in teşvikleriyle meydana getirilen Haçlı kuvvetleri, 1344’te İzmir Limanı’nı işgal ettiyse de daha fazla ilerleyemediler.6 Haçlıların İzmir’i işgali ve Ege Denizi’nde donanma bulundurmaları, ardından İzmir’i SİYASET
kurtarmak isterken Umur Bey’in şehit olması üzerine,
Çimbi H isarına yerleşen Süleyman Paşa, Bolayır’ı
emrindeki gaziler,7 Balkanlara geçmek üzere kuzeye yö
ve Eksamilye’yi zaptederek Bolayır’ı üs haline getirdi ve
neldiler. Bu durum, Çanakkale Boğazının Anadolu ya
Anadolu’dan getirttiği Türkmenleri hem Gelibolu yönü
kasını elinde bulunduran Osmanlı Beyliği’nin, gazilerin
ne hem de Trakya içlerine doğru akınlara yöneltti. Geli
toplanma merkezi ve hareket üssü olmasını sağladı.8
bolu yarımadasının kuzeyinde yer alan Çimbi Kalesi’nin
Öte yandan Moğolların Anadolu’ya doğru hareket
ve Bolayır’ın elde edilmesiyle, Gelibolu’nun Trakya ve
etmeleriyle önlerinden kaçan Türkmenier, Anadolu’da,
İstanbul ile bağlantısı kesildi.16 Osmanlılar, Yakub Ece
özellikle Batı ve Kuzey-Doğu Anadolu’da Türk nüfusu
ve Gazi Fadıl komutasında bir “uc” teşkil ederek burada
nun kesafetine neden oldu.9 Bu durum, Türkmen grup
ki hâkimiyetlerini sağlamlaştırdılar.17
ları içerisinde yer alan savaşçı gazilerin Osmanlıların hiz
Kantakuzenos, Trakya’daki kalelerin birer birer fet-
metine girmelerini sağladığı gibi Rumeli’ye geçiş için
hedildiğini görünce, Orhan Gaziye para karşılığı kalele
demografik bir baskı meydana getirdi.
rin iadesini teklif ettiği sıralarda, muhâsara altında tu tu
Diğer taraftan Osmanlılar, Karesi Beyliği toprakla
lan Gelibolu’da bir deprem18 meydana geldi. 1/2 Mart
rına hâkim olarak Çanakkale Boğazına ulaşmışlardı. Ka
1354 gecesi meydana gelen deprem neticesinde Gelibo
resi Beyliğinde çeşitli askerî ve İdarî görevlerde bulunan
lu ’nun da aralarında bulunduğu Trakya’nın bazı kaleleri
ve aynı zamanda Rumeli’yi tanıyan ümerâdan Hacı İlbe-
yıkıldı ve yıkılan kaleler Osmanlı kuvvetleri tarafından
yi, Yakub Ece Bey, Gâzî Fazıl Bey ve Evrenos Bey gibi
fethedildi.19
kumandanlar da Osmanlı hizmetine girm işti.10 Nitekim bu kumandanlar, Rumeli’ye geçişte ve Rumeli’de ger çekleştirilen fetih hareketlerinde önemli rol oynayacak lardır.
Gelibolu’nun fethedilmesi üzerine Süleyman Paşa, Biga’dan Gelibolu’ya geldi. Kaleyi tamir ettiren Süley man Paşa, Anadolu’dan getirttiği Türkleri buraya yerleş tirdi. Gelibolu, fetihden sonra Trakya ve Balkanlara ya
Bundan sonra Osmanlılar Rumeli’ye geçmek için fırsat kollamaya başladılar. Osmanlıların Rumeli’ye ge çişleri, Osmanlı kroniklerinde efsanevî bir şekilde anlatı lır.11 Ancak, tarihî hâdiseler bunun böyle olmadığını göstermektedir. N itekim, Orhan Gazi, Bizans’taki taht mücadelelerinde kendisinden yardım isteyen İmparatoriçe Despina Anna’ya yardım için on bin kişilik bir kuvve ti İstanbul’a gönderdi.12 Kezâ, Bizans tahtı için mücade le eden Kantakuzenos da elçiler göndererek Orhan Gazi’den yardım istedi. Yardım mukabili olarak kızını Or han Gaziye vermeyi, çeyiz olarak büyük miktarda servet ve her arzusunu yerine getirmeyi taahhüt etti. Orhan Ga
pılan Osmanlı akınlarında harekât üssü ve ilk “paşa san cağı” oldu.20 Bolayır’a yerleşen Süleyman Paşa, buradan fetih ha reketini idâre etmeye başladı.21 Rumeli’de üç ayrı koldan uc teşkilâtı meydana getirildi. Bunlardan birincisi Tekir dağ, Çorlu, İstanbul istikametinde; İkincisi ortadan Ko ru Dağı üzerinden Malkara, Hayrabolu, Vize istikameti nde; üçüncü kol ise İpsala, Dimetoka ve Edirne istikame tinde yapılan fetihlerin üssü oldu. Fetihler ilerledikçe uç lar ileriye kaydırılıyor ve geride kalan yerler birer Türk şehri haline geliyordu.22
zi’nin bu şartları kabul ederek Bizans İmparatoru Kanta-
Bu teşkilât sayesinde fetih organizasyonu yapılmış
kuzenos’un kızı Theodora ile evlenmesi, Bizans ile Os
ve kısa sürede, Marmara sahillerindeki Bizans şehirleri
manlIları müttefik yapmıştı.13 Bu ittifak sayesinde Kan-
ele geçirilmişti. Fetih hareketleri, batı ve kuzey yönünde
takuzenos’a yardım etmek maksadıyla Orhan Gazi’nin
de devam etmekteydi. Fetihlerin bir kısmı bizzat Süley
oğlu Süleyman Paşa kumandasındaki Osmanlı kuvvetle
man Paşa tarafından yürütülmekteydi. Meselâ Tekirda-
ri, iki defa Rumeli’ye geçmişti. 1349 ve 1352 yıllarında
ğ ı’na kadar olan kaleler Süleyman Paşa tarafından fethe
gerçekleşen bu geçişlerden İkincisinde, İmparator Kanta
dildi.23 Yine Konur Hisar, Malkara, Hayrabolu ve Pınar-
kuzenos tarafından Çimbi Kalesi üs olarak Süleyman Pa-
hisar’ın fatihi Süleyman Paşa idi.24 Meriç N ehrinin batı
şa’ya verilmişti.14 Görüldüğü gibi Osmanlıların Rume
cında yer almakla beraber, Ferecik’in de Süleyman Paşa
li’ye geçişi, sallarla geçilerek yapılmış bir fetih hareketi
tarafından fethedilmiş olduğuna dair kayıtlar mevcut-
değildi.15
:ur.25 O SM A N LI
SİYASET
Rumeli’de gerçekleştirilen fetihlerin bir kısmı ise
bi, Batı Anadolu’da nüfusun yoğunlaşması, bu göçlerin
kumandanlar eliyle yürütülmekteydi. Nitekim Gelibo
gönüllü olarak yapılmasına yol açmaktaydı. Nüfus fazla
lu’nun güney kısımlarının Yakub Ece ve Fâzıl Bey tara
lığını yerleştirme mecburiyeti yanında, askerî ve mâlî
fından fethedilmesinden dolayı'bu bölgeye Eceovası den
şartlar yüzünden Osmanlılar, bu gönüllü göçü teşvik et
mektedir.26 İpsala, Hacı İlbeyi ve Evrenos Bey tarafın
mekteydiler.33
dan27 fethedilmişti.
Şehzâde Murad Rumeli’deki fetih hareketlerine tek
Rumeli’de sürdürülen bu askerî faaliyetler, sadece
rar başlayınca ilk olarak Çorlu kalesini muhasara etti ve
bir fetih hareketi olarak düşünülmemiştir. Aksine bu
fetihten sonra hisarını yıktırdı. Daha sonra Misini Hisâ-
bölgeye yerleşme siyaseti takip edilmiştir. Osmanlı kay
rı’nı amanla fethederek Lüleburgaz üzerine yürüdü. H i
naklarında yerleşme siyasetinin görülebildiği pek çok
sarı boş bulan Murad yıkılmasını emretti. Ardından Ba
kayıt mevcuttur.28 Aşıkpaşazâde ve İbn-i Kemâl’in zik
baeski’ye gelen Murad burasını da terkedilmiş bularak
rettikleri Arab Evleri adlı konar, göçer Türkmenlerin
fethetti.34 Murad, Edirne’ye doğru ilerlerken geride dire
Gelibolu’ya geçirildikleri ve bu havâlide bir müddet kal
niş noktaları bırakmamak için bu hisarları yıktırmaktay
dıkları hakkındaki bilgileri, tapu tahrir defterlerinden de
dı.35
teyid etmek mümkündür. N itekim Bolayır’a tabi köyler den birinin adı Arablu idi.29
Murad Hân, Edirne ile İstanbul’un bağlantısını kesmek için bizzat fetih hareketlerinde bulunurken diğer
Rumeli’de fetihlerin tüm hızıyla devam ettiği sıra
taraftan uc beylerinden Hacı İlbey’i Dimetoka üzerine ve
da Süleyman Paşanın bir av esnasında atından düşerek
Gâzî Fâzıl’ı Keşan üzerine sefere göndererek bu kalelerin
ölmesi (13 57),30 Rumeli’deki fetih hareketlerinde bir
fethedilmelerini sağladı.36 Bu fetihler sayesinde Edir
müddet için gerileme meydana getirdi. Bununla birlikte
ne’nin İstanbul ile bağlantısı kesilirken diğer yandan ba
kumandanların gayretleri ile fethedilen yerler büyük
tıdan gelebilecek yardım ve saldırıların engellenmesi
oranda elde tutulabildi. Süleyman Paşa’nın vefatı üzerine
için Dimetoka fethedildi.37
Kardeşi Murad, Gelibolu’ya geçerek gazâ bayrağını eline aldı.
Bundan sonra Edirne’nin fethine teşebbüs edildi. Murad, Babaeski’yi de fethettikten sonra Lala Şahin Pa-
Ancak Orhan Gazî’nin 11 yaşındaki oğlu Şehzade
şa’yı Edirne üzerine şevketti. Edirne’de toplanmış bulu
Halil’in Foça Korsanları tarafından kaçırılması, Osman
nan Bizans kuvvetleri ile Sazlıdere’de yapılan savaşta Bi
lIların Rumeli’deki fetih hareketlerine menfi tesir etmiş
zans kuvvetleri mağlup olarak Edirne’ye çekildiler. Mu
tir. Bunun nedeni bu durumdan istifade etmek isteyen
rad, Edirne’ye karşı hücuma geçmek üzere bütün kuvvet
Bizans İmparatoru V. Yuannis Palaeologos ile yapılan
lerini yanına çağırdı ve Edirne’ye doğru hareket etti. Saz-
antlaşmadır. 'Bu antlaşmaya göre Orhan Gâzî, Bizans
lıdere yenilgisinden sonra Edirne halkı, esas orduya di
topraklarına karşı her türlü taarruzu durdurmayı, Foça’ya
renmenin mümkün olmadığını görerek kaleyi teslim et
gönderilecek gemilerin masrafını karşılamayı, imparato
meye karar verdiler. Edirne’yi teslim etmek istemelerin
run eski borçlarını affetmeyi ve imparatorun muhalifi
de bir taraftan Murad’ın kendiliğinden teslim olan kale
Mateos Kantakuzenos’a yardım etmemeyi taahhüt et
leri yağma etmemesi ve halkı yerinde bırakması, diğer
mekteydi. Buna rağmen imparatorun H alil’i Foçalıların
taraftan teslim olmayarak direnen kaleleri yağma ve tah
elinden kurtarması iki yıl almış ve bu müddet zarfında
rip ettiği gibi, halkını esir etmesinin de rolü vardı. N i
Rumeli’deki fetih hareketlerine ara verilmişti.31 H alil’in
hayet, kale kumandanının Meriç nehri yoluyla Enez’e
kurtarılmasından sonra fütûhat yeniden başlayacaktır.
kaçması da Edirne halkını çaresiz bırakmış ve kaleyi tes
Süleyman Paşa’nm ölümü ve Şehzâde Halil’in esare
lim etmişlerdi (136i).38
ti sırasında, Osmanlıların Rumeli’deki futûhatı durakla
Rumeli’nin en önemli şehirlerinden biri olan Edir
makla beraber, Anadolu’dan gelen göçmenlerle, burada
ne’nin fethedilmesi, Osmanlıların Avrupa’da kesin ola
ki durum sağlamlaştırılmış, daha büyük bir hareket için
rak yerleştiğini göstermektedir.39 Nitekim Edirne’nin
yeni kuvvetler toplanmıştır.32 Yukarıda belirttiğimiz gi
fethinin ardından oluşturulan haçlı ordusunun Sırp Sın-
OSM ANU I
SİYASET
dığı zaferi ile bozguna uğratılması, ardından Çirmen sa
si ile bu küçük prenslikler, birer birer Osmanlı Sulta-
vaşının kazanılması, diğer fetihler ve Kosova’da kazanı
ııı’na tâbi oldular.44
lan zafer, Türklerin Balkanlara kesin olarak yerleştiğinin işaretleridir.
Bizans’taki taht mücadeleleri ve bu mücâdelelere müdahale etmek üzere gerek Umur Bey’in Trakya’ya ge
Rumeli’deki Osmanlı fetihlerinin yayılması, Bi
çişi, gerek Osmanlı kuvvetlerinin geçişi ve gerekse Bul
zans’ı tedirgin etmeye başladı. Bu maksadla Türklere
gar ve Sırpların taht mücadelelerine müdahaleleri, bölge
karşı bir ittifak oluşturmak üzere çeşitli girişimlerde bu
yi harâb hâle getirmişti. Bunun yanında deprem vb. ta
lundu. Ancak, bu girişimlerden bir sonuç elde edemeyen
bii âfetler ve salgın hastalıklar da bölgenin nüfusunun
imparator Ioannes V’e, akrabalık bağlarından dolayı sa
azalmasına veya halkın bölgeyi terk ederek daha kuzeye
dece Savoe kontu Amadeo destek verdi.40 Bir haçlı ordu
yönelmesine neden olmuştu.45 Tabiatiyle bu durum, is
sunun başında İstanbul’a doğru yola çıkan Amadeo, 23
kân için son derece elverişli bir ortam meydana getirmiş
Ağustos 1366’da Gelibolu’yu işgal etti ve bir yıl sonra
ti. Nitekim Trakya’da yerleşen Türklerin kurdukları köy
şehri Bizans’a teslim etti.41 Ancak bu durumun Osman
adları da bunların boş alanlara yerleştiklerini doğrula
lIların Rumeli’deki fetih hareketlerini pek etkilemediği
maktadır.46
fetih hareketlerinin devam etmesinden anlaşılmaktadır.42
Osmanlıların Rumeli’de fetih hareketlerinde böyle
Bizans’ta devam eden taht kavgaları, Osmanlılara
hızlı ilerleme kaydetmelerinin temelinde yatan bir başka
yeniden Gelibolu’yu elde etme fırsatı verdi. İmparator
faktör, yerli halka gösterdikleri müsamaha idi. Osmanlı
Ioannes V, Bozcaada’yı Venediklilere vermeyi vaat etmiş
kaynaklarında “istimâlet” olarak belirtilen bu uygulama
ti. Ancak, Cenevizliler Boğazın kontrolünün Venedikli
ya göre yerli halka İslâm hukukunun tanıdığı haklar en
lerin eline geçmemesi için imparatoru tahttan indirmeye
geniş şekilde uygulanıyordu. Canları ve mallan devletin
karar verdiler. Tutuklu bulunan Andronikos’u, Ioannes
güvencesi altına alınıyor, din ve ırk ayırımı yapmadan
V ’e karşı harekete geçirdiler. Bu harekâtta Sultan Murad
bütün tebaayı devletin şemsiyesi altında birleştiriyor
da Andronikos’u destekledi. İstanbul’u kuşatan Androni-
du.47
kos, 32 gün süren kuşatmadan sonra 12 Ağustos 1376’da
İstimâlet politikasının diğer mühim bir tarafı da,
şehre girdi ve birkaç gün sonra da Gelibolu’yu OsmanlI
Ortodoks kilisesi ve manastırları himaye etmeleri, vakıf
lara iade etti.43
larına müdahale etmemeleri ve vergi mafiyeti tanımala
Osmanlıların Rumeli’de hızla ilerlemesi bazı fak
rıdır.48 Kiliseye karşı takip edilen bu muamele ve vergi
törler sayesinde gerçekleşmiştir. Bunlardan biri Bizans’ın
siyaseti, Osmanlı idaresinin geniş halk kitleleri ve köylü
içinde bulunduğu durumdur. Yukarıda da temas edildi
ler tarafından benimsenmesini sağlamıştır.49 Öte yandan
ği gibi Bizans’ta meydana gelen taht kavgaları sayesinde
Osmanlı idarecileri, yerli derebeyler ve hânedânların im
Osmanlılar Rumeli’ye geçme ve bölgeyi tanıma fırsatı
tiyazlarını ve feodal haklarını kaldırmakla beraber, Os-
buldular. Bunun yanında bu mücadeleler, Bizans’ı zayıf
manlı himâyesine girmeyi kabul edenleri askerî sınıf içe
lattığından Türk fetihlerine karşı koyacak askerî gücü
risine dâhil etmişler ve bu şekilde bunları Osmanlı reji
bulunmamaktaydı. Bir diğer faktör de Balkanlar’da Os
mi içerisine alarak Osmanlılaştırmışlardır.50
manlIların ilerleyişini durduracak büyük bir devletin bu
Osmanlıların takip ettikleri istimâlet politikası,
lunmayışıdır. Sırp Çarı Stefan Duşan’ın 1354’te ölmesi
halk arasında geniş kabul görmüş, XIX. asırda meydana
ile kurmuş olduğu imparatorluk, küçük devletler ve sen-
gelen milliyetçilik cereyanları ile diğer dış âmiller orta
yörlüklere ayrılmıştı. Bulgaristan da bu sırada üçe ayrıl
ya çıkana kadar gayr-ı müslim halk, devlete karşı bir iki
mış bulunmaktaydı. Osmanlıların takip ettiği diploma
istisnâ dışında önemli bir isyanda bulunmamışlardır.
1
A fif Erzen, “Eskiçağ Tarihinde M arm ara D enizi ve Boğazlar”, G D A A D , S. 1, İstanbul 1972, s. 61.
2
a, c. XIV, S. 3 (1952), s. 63 9 -6 6 8 . 3
Bu göç hakkında bkz.: Poul W ittek , “Yazİcioghlu Ali on the Christian Turks o f the D obruja”, B idlerin of the School for Oriental and African SindiO SM A N LI R H
1305-1311 yıllan arasında cereyan eden bu faaliyetler ile ilgili olarak bkz.: Z errin G ünal Ö den, “Bizans îm p a rato rlu ğ u ’nun T ürklere Karşı Alan ve K atalanlar ile İttifa k ı”, Tarih Dergisi, S. 35, İstan b u l 1994, s.
SİYASET
O fj>
tih tarihi olarak verir (Osman Turan, İstanbul’un Fethinden Önce Yazılmış Tarihî Takvimler, Ankara 19842, s. 17).
123-129; F. H ernandez, “The Turks w ith the G rand Catalan Company, 1 305-1312”, Boğaziçi Üniversitesi Dergisi, Hümaniter Bilimler, II, İstanbul 1974, s. 25-45; N ikolas O ikonom ıdis, "A vrupa’da T ü rk ler (1305-1313)
20
İnalcık, "G elibolu", s. 983; Feridun Emecen, “G elibolu" m ad., D İA, XIV,
21
Süleyman Paşa Bolayır’a yerleştikten sonra burada cam ii, aşhane, zaviye ve
ve K üçük Asya'da Sırplar (1313)", Osmanlı Beyliği (1300-1389), ed.: EHzabeth Zachariadou, İstanbul 1997, s, 173-182.
İstanbul 1997, s. 1.
4
Enverî, Diistımıâme, n.r. M ükrim in H alil, İstanbul 1928, s. 25-26.
m uallim hâneden meydana gelen b ir im aret y ap tırm ıştı (İbrahim Sezgin,
5
G. Ostrogorsky, Bizans Devleti Tarihi, trc.: Fikret Işıltan, Ankara 19955,
X V ve XVI. Asırlarda Gelibolu Kazâsmın Sosyal ve Ekonomik Tarihi, İstan
s. 477-478. Erdoğan M erçil, “A ydınoğulları” m ad., DİA, IV, İstanbul
bul 1998, M arm ara İJniv. T ü rk iy at A raştırm aları E nstitüsü, Basılm amış
1991, s. 239-240.
D oktora Tezi, s. 102-103). İm aretin vakfiyesi için bkz.: E. H a k k ı Ayver-
6
M erçil, aynı madde, s. 240.
di, “Gazi Süleyman Paşa Vakfiyesi ve Tahrir D efterleri", Vakıflar Dergisi,
7
Gâzî ve gazâ terim lerinin kullanılm asının O sm anlı D evleti’nin k u ru lu şundan çok sonra ortaya çıktığ ın a d air iddialar ve bunların değerlendiril
VII, İstanbul 1968, s. 19-28, 22
H alil İnalcık, "Rum eli" m ad., İA, IX , İstanbul 1964, s. 7 68-769.
mesi için bkz.: F eridun M. Emecen, “Gazaya Dâir- XIV. Yüzyıl K aynak
23
Aşıkpaşazâde, aynı eser, s. 124; İbn-i K em al, aynı eser, II, s. 151.
ları Arasında B ir G ezin ti-”, Prof. Dr. Hakkı Dursun Yıldız Armağanı, İs
24
İbn-İ Kem al, aynı eser, II, s. 158, 175, 176-178. İb n -i K em al, Vize'nin de
tanbul 1995, s. 191-197.
Süleyman Paşa tarafından fethedildiğini kaydetm ekle beraber, K an tak u
8
H alil İnalcık, “T ü rk le r ve Balkanlar", Balkanlar, İstanbul 1993, s. 11.
zen’e istinaden H alil İnalcık b u n u n doğru olm adığı görüşündedir (İnal
9
Osm an Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, İstanbul 1971, s. 505-509; Claude Cahen, OsmanlIlardan Önce Anadoluda Türkler, İstanbul 1984, s.
cık, “R u m eli”, s. 768). 25
N ecdet Ö ztürk, “Ferecik’in Süleyman Paşa Tarafından Fathine D air”, İbn-i K em al, a.g.e., II, s. 177.
Türklük Araştırmaları Dergisi, S. 4, İstanbul 1989, s. 135-145.
261 vd. 10
İbn-i Kem al, Tevârih-i A l-i Osman, II. Defter, Şerafettin Turan neşri, A n
26
kara 1983, s, 110.
27
İbn-i Kem al, a.g.e., II, s. 176-177.
11
Sallarla R u m eli’ye geçm e efsânesi olarak bilinen bu hâdise için bkz.: Aşık-
28
Aşıkpaşazâde, a.g.e., s. 124; İbn-i Kem al, a.g.e., II, s. 156-157.
paşazâde, “Tevârih-i Al-i O sm an”, Çiftçioğlu N . Atsız neşri, Osmanlı Ta
29
rihleri, I, İstanbul 1949, s. 123-124; İbn-i K em al, Tevârih-i A l-i Osman, s. 115-119; Lutfı Paşa, Tevârih-i  l-i Osman, Âli Bey neşri, Önsöz ve İndeks M. Serhan Tayşi, İstanbul 1990, s. 29 vd.; O ruç b.  dil, Tevârih-i Âl-i Os man, Babinger neşri, H annover 1925, s. 16 vd.; H ad îd î m anzum olarak aynı efsaneyi zikretm ektedir ('Tevârih-i  l-i Osman 1299-1523, H az. N ec d et Ö ztürk, İstanbul 1991, s. 71 vd.); N eşrî, Kitâb-t Cihan-nümâ, F. R. U nat.-M . A ltay K öym en neşri, A nkara 1 9 8 7 ,1, 173 vd.). 12
Dukas, Bizans Tarihi, M irm iroğlu trc., İstanbul 1956, s. 17-18.
13
Dukas, Bizans Tarihi, s. 21-22; Ostrogorsky, Bizans Devleti Tarihi, s. 479-
14
Ostrogorsky, a.g.e. 4 8 8 ; H alil İnalcık, “T ü rk ler ve B alkanlar”, s. 10-11; Feridun M. Emecen, “Osm anlı Siyasi Tarihi K u ru lu ştan K üçük Kaynar-
R um eli’nin Türkler Tarafından İskânına D âir”, Türkiyat Mecmuası, c. X, İstanbul 1953, s. 299-312. 30
terir (“Ç im bi" m ad., D İA, V III, İstan b u l 1993, s. 317). 15
Süleyman Paşa’nın hayatı ve faaliyetleri hakkında bkz.: Tekindağ, “Süley
man Paşa”, s. 190-194. 31
H a lil’in kurtarılm ası girişim leri ile ilgili olarak bkz.: H alil İnalcık, “Edir ne1nin Fethi (1361)”, Edime, Edirne’nin 600. Fetih Yıldönümü Armağan Ki tabı, A nkara 1965, s. 141-144.
32
İnalcık, "Edime”, s. 144.
33
H alil İnalcık, “ Osmanlı Fetih Yöntemleri”, trc.: H am di Can Tuncer, Cogito, S. 19, Yaz 1999, İstanbul 1999, s. 131.
ca’ya", Osmanlı Devleti ve Medeniyeti Tarihi, I, İstanbul 1994, s. 13; M ünir A ktepe, Çimbİ kalesinin Süleyman Paşaya verilm esini 1353 yılında gös
BOA, T D , nr. 12, s. 209. R u m eli’ye A nadolu’dan yapılan göç ve iskân fa aliyetleri ile ilgili olarak bkz.: M. M ü n ir A ktepe, “XIV. ve XV. Asırlarda
34
Aşıkpaşazâde, Tevârih-i  l-i Osman, s. 126-127.
35
Fetihler ilerledikçe, geride kalan hisarlar iki sebepten yıkılm aktaydı: B unlardan biri buralarda askerî b irlik b u lu n d u rm ak m ecburiyetinde kal
M. M ünir A ktepe, Osmanlı Türklerinin Rumeli’ye Yerleşmeleri, İstanbul
m am ak, İkincisi m ahallî güçler tarafından yeni direniş m erkezleri olu ştu
1949, İstanbul Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi Tarih Z üm resi Basılm a
rulm asına engel olm aktı (İnalcık, “O sm anlı Fetih Y öntem leri”, s. 118).
m ış D oktora Tezi, Tarih Sem iner K tb , Tez nr. 94 9 /3 8 8 ; Emecen, “O sm an-
Aşıkpaşazâde, Tevârih-i Âl-i Osman, s. 127.
lı Siyasi Tarihi”, s. 12-13; İsm ail H am i D anişm end, İzahlı Osmanlı Tarihi
36
Kronolojisi, I, İstanbul 1971, s. 28; H alil İnalcık, “T ü rk ler (O sm anlılar)” m ad., İA, 12/11, İstanbl 1988, s. 290.
37
16
İnalcık, “G elibolu” m ad., EI2, II, Leiden 1965, s. 983; aynı m üellif, “T ürkler ve Balkanlar", s. 11.
38
E dirne’nin fetih tarihi ile ilgili tartışm alar ve fetihle ilg ili diğer gelişm e
17
Aşıkpaşazâde, a.g.e.. 124.
39
Şahin, “Osmanlı Devleti”, s. 151.
18
Gelibolu fethedildiği sıralarda Türklere esir düşen R ahip G regory Pala-
40
Ostrogorsky, Bizans Devleti Tarihi, s. 493-495.
m as, hatıralarında deprem hadisesini doğ ru lam ak tad ır (Aıına Philippidis-
41
A ııthony L uttrell, “ 1389 Öncesi O sm anlı G enişlem esine L atin Tepkileri",
19
İlhan Şahin, “O sm anlı D evleti, K uruluştan Fetret D evrine K ad ar”, Doğuş
tan Günümüze Büyük İslâm Tarihi, c. X , İstanbul 1989, s. 148-149. ler için bkz.: İnalcık, "Edirne'nin Fethi”, s. 137-159-
Braat, “La C aptivite de Palamas Chez les Turcs”, Travaux et Me'moires, VII,
Osmanlı Beyliği 1300-1389, ed: Elizakth A. Zachariadou, İstan b u l 1997,
Paris 1979, s. 138, 211).
s. 136; Ostrogorsky, Bizans Devleti Tarihi, s. 495; İnalcık, “G elib o lu ”, s.
P Charanis, “O n the D ate o f the O ccupation o f Gallipoli by the Turks",
Byzantinoslavica, l 6 (1955), s. 117. G elib o lu ’n un fethi hakkında Osm anlı kroniklerinin değerlendirilm esi için bkz.: A ktepe, Osmanlı Türklerinin Rumeli’ye Yerleşmeleri, s. 114-118; Şehabeddin Tekiııdağ, K antakuzen’e is tinaden G elibolu'nun fethini 12 M art 1354 olarak verm ektedir (Ş. Tekin-
983. 42
Şahin, “Osmanlı Devleti”, s. 151.
43
Ostrogorsky, Bizans Devleti Tarihi, s. 499.
44
İnalcık, “T ü rk ler ve Balkanlar”, s. 14-15.
dağ “Süleyman Paşa” m ad., M , III, İstanbul 1979, s. 191). Bazı tarih î tak
45
A k te p e ,"Rumeli'nin iskânı”, s. 299-300.
vim ler de farklı tarihler verirler. M eselâ yayınlanm ış d ö rt takvim den sa
46
G elib o lu ’daki köy ad lan için bkz.: İ. Sezgin, Gelibolu, s. 140-144.
dece 835 yılında hazırlanm ış takvim G elib o lu 'n u n fethi tarihi olarak 1354 yılını verir (Atsız, Osmanlı Tarihine A it Takvimler, I, İstanbul 1961,
47
İnalcık, “Türkler ve Balkanlar”, s. 16.
s. 69). D iğer takvim lerden 824 tarihli olan 1353 yılını (bkz.: A tsız, Tak vimler, s. 25), 843 tarihli takvim 1356 yılını (Atsız, Takvimler, s. 101),
48
İnalcık, “Türkler (Osmanlılar)”, s. 291.
49
İnalcık, “Rumeli”, s. 769.
8 50 yılında hazırlanm ış diğer b ir takvim de 1357 yılını G elib o lu ’n un fe
50
İnalcık, “Türkler (Osmanlılar)”, s. 291.
O SM A N LI n n
SİYASET
ERKEN OSMANLI D Ö N EM İ (1299-1453)'NDE AKINCILAR VE AKINCI BEYLERİ H. ÇETİN ARSEAN A N A D O L U M E D E N İY E T L E R İ M Ü Z E S İ
I. ERKEN O SM A N EI D Ö N E M İ
miz için; tarih yazıcılarının aktarm ış old u ğ u b ilg i
(1299'1453)'N D E A K IN C ILA R VE A K IN C I BEYEERİ
lerin değerlendirilm esi gerekm ektedir.3 Tarihi kay naklardan ak ın cıların g ö rev len d irilm eleri, akın
rken O sm anlı D önem i (1 2 9 9 -l4 5 3 )’nde
yaptıkları bölgeler, üs m erkezleri ve fetih p o litik a
akıncılar ve akıncılık faaliyetleri üzerine
ları üzerine b ilg iler edinm ekteyiz. H am zavi’n in
şu ana kadar ayrıntılı b ir çalışm a ve ince
eserinde I. Bayezid (1 3 8 9 -l4 0 2 )’in ö lüm üne kadar
lem e yapılam am ıştır.1 B una rağm en eldeki m evcut
olan akınları;4 K aram ani M ehm ed P a şa n ın Risale
b ilgiler akıncılığın; O sm anlıların yerleşim P o liti
sinde3 O sm an Gazi D önem i (1 2 9 9 -1 3 2 6 )’nden II.
kaları, yeni bölgelerin fethedilm esi, iskân edilen
M ehm ed (1451 -1 4 8 1 ) D önem i’ne kadar olan h ad i
toprakların O sm anlı kü ltü rü y le b ütünleştirilm esi
seleri ve yapılan akınları öğrenm ekteyiz. A nonim
ve devletin gücü n ü n en uç topraklara taşınm ası yö
G rekçe yazılm ış “Tevarih-i A li O sm an ” adlı eser6
nünde önem li bir müessese o ld u ğ u n u g österm ekte
ile latince yazılm ış M acar tarihinden II. M urad D ö
d ir.2
nem i (1420-145 l ) ’ndeki akınlar hak k ın d a b ilgi A raştırm alar doğ ru ltu su n d a E rken O sm anlı
edinm ekteyiz.7 K anuni D önem i (1 5 2 0 -1 5 6 6 )’nde
D önem i’nden başlayarak görevlerinin sürekliliği ve
Celalzâde M ustafa Efendinin eserinde ise akıncılık
uzunca bir zam an takip edilebilm esi bakım ından
h izm etin in önem ve statüsüne işaret ed ilm ektedir.8
akıncılık hizm etinde b ulunm uş ve akıncı beyleri
Erken O sm anlı D önem i (1 2 9 9 -l4 5 3 )’ndeki
y etiştirm iş ailelerin o ld u ğ u b elirlen m iştir. Bu
akıncılar ve faaliyetleri ile ilg ili olarak elim izdeki
akıncı beyi ve ailelerinden M ihaloğulları Bilecik, Edirne ve çevresinde; Evrenosoğulları, şim diki Y u nanistan D evleti’nin toprakları içerisinde kalan Ye nice Vardar, Serez, G üm ülcine ve L outra’da; Turhanoğulları, yine Y unanistan toprakları içerisindeki Y enişehir (M ora Yarımadası), Teselya Yenişehir,
som ut verilerden b ir kısm ı da akıncı ailelerinin in şa e ttird ik le ri yapılardaki kitabe kayıtlarıdır. B ura daki b ilgilerden akıncı beylerinin k en d ilerin i ta nım lam aları, hangi aileden oldukları ve ak ın cılık görevlerine ilişkin k im i verilere ulaşılabilm ektedir.
T ırhala ile Eski Yugoslavya toprakları içerisinde
İnşa faaliyetlerinin tak ip edilm esiyle, faaliyet gös
kalan Ü sküp, O hri ve çevresinde; M alkoçoğulla-
terdikleri bölge ve m erkezlerin belirlenebilm esi
rı'n ın da B ulgaristan topraklarındaki N iğ b o lu ,
m ü m k ü n olm aktadır. D iğer taraftan yapılara ait
Plevne ve Silistre'de yoğun şekilde faaliyet göster
vakfiyeler ile m ali kaynaklarının tesp iti m ü m k ü n
m iş, üs m erkezlerini de adı geçen bölgede k u rm u ş
olm aktadır.
lardır.
D önem in tarih i belgeleri arasında sayabilece
A kıncılık k u ru m u n u n O sm anlı B eyliğinin ilk
ğim iz berât ve tem liknâm elerden ise akıncı beyle
yıllarındaki oluşum u ve gelişim ini inceleyebilm e-
rin in feth ettik leri yeni yerleşim bölgelerinde, top-
OSM ANU I
SİYASET
rağın k ullanım hakkım elde etm eleri yönündeki
A kıncıları k onu alan diğ er b ir edebi eser de
bilgileri öğreniyoruz. F. Von K raelitz tarafından
E nveri’n in 869 H ./1 4 6 4 M. tarih in d e II. M ehm ed
yayınlanan bir berâtta, I. M urad’ın, akıncı beyi G a
(Fatih)’in veziri M ehm ed Paşa adına yazılm ıştır.
zi Evrenos Bey’e kendisinin alm ış o ld u ğ u toprakla
A ydınoğullarm ı k onu alan eser, I. M urad (1360-
rı Sancaklık olarak verdiğini öğrenm ekteyiz. F et
1389) ve I. Bayezid (Y ıldırım ) D önem i (1389-
hedilen topraklardaki idari yönetim m ekanizm ası
l4 0 2 ) ’n in önem li savaşlarını içerm ekte, b ir b ö lü
n ın işlemesi b akım ından oldukça önem li b ir veri
m ü n d e de A nkara Savaşı ( l4 0 2 ) ’nda akıncı olarak
sunan belgeden; gerek tiğ in d e b ir akıncı beyinin al
görev yapan M ihaloğlu B alta Bey’den bahsedil
m ış o lduğu toprağın idari so ru m lu lu ğ u n u n da ve
m ek ted ir.13
rilebileceğini görüyoruz.9 Yine Evrenos Bey’e ait b ir tem liknâm ede vakıf m alları için öngörülen har
A. O S M A N L I'D A A K IN C IIJK VE
cam aların yapılm ası ile kendisine bazı köy ve çift
G ELİŞİM İ D üşm an topraklarına, keşif, yağm a ve tah rip
lik yerlerinin tem lik olarak verildiğini öğrenm ek
etm ek am acıyla akın yapanlara verilen b ir isim olan
teyiz.10 A kıncılar ile ilgili elim ize ulaşan en som ut b il
ak ıncılar;14 M. Z eki P ak alın ’ın ta n ım ın a göre; seri
g ileri B aşbakanlık M ü h im m e D efterleri içerisinden
hareketlerinden dolayı O sm anlı T ü rk lerin in atlı
edinm ekteyiz. 15. ve 16. yüzyıllara ait b u defterler
birlik lerin d en olup, iyi binici atlılard an oluşm ak
d en her akıncının açık b ir şekilde eşgali, k im liğ i ve
ta y d ı.15 A tlı b irlik lerin d en oluşm asından dolayı,
m esleğinin yazılı o ld u ğ u n u görüyoruz. A kıncı def
k im i yayınlarda süvari b irliğ i olarak b elirtilm işle r
terleri, akıncılığın 15. yüzyıldan itib aren bir ocak
se de; ordudan ayrı b ir g ru p olm alarından ve süva
teşkil edecek şekilde örgütlenm iş olabileceğini k a
ri b irliğ in in b u ord u içerisinde b u lu n m asın d an do
n ıtlayan belgeler olarak g ö rülm elidir. Babadan
layı, akıncıların “süvari” b irliğ i olarak b elirtilm e le
oğula devrolan akıncılığın esasını, döğüş sanatının
rin in m ü m k ü n olm adığı görülür.
inceliklerini bilen, iyi ata binip -iy i silah kullanan
Çete, haram ilik ve ak ın adı verilen, üç şekilde
m aharetli cengâverler oluşturm aktadır.
g erçekleştirilen akınlarla elde edilen m al ve g a n i
İ. H ak k ı U zunçarşılı yapm ış o ld u ğ u çalışm ala
m etler pay edilerek d ağ ıtılırd ı. 100 veya 100 kişi
rında, akıncıların akın sonunda elde ettik le ri esirle
den az sayıdaki b ir b irlik le yapılan akınlar çete ve
ri karşı tarafa teslim ettik le rin d e 1/5 oranında pen-
haram ilik adını alır ve akınlardan elde edilen her
çik denilen b ir vergi aldıklarını, b u vergiyi alm ak
tü rlü gelir akıncılar tarafından aralarında b ö lü n ü r
için akıncı beyinin yanında akıncı kadısı veya pen-
dü. D iğ er taraftan bu akınlara akıncı beyi k a tıl
çikçi başının b u lu n d u ğ u n u b elirtm ek te, akıncıla
m azdı. Y apılan ak ının, akın olabilm esi için akıncı
rın toplanm asını ve göreve çağrılm asını sağlayan
beyinin kum andası altın d ak i b ü tü n b irlik lerin o
“Tavıcalar” denilen b ir g ru b u n old u ğ u n a işaret e t
akına katılm ası g erekiyordu.16
m ek ted ir.11
A km zam anı d ışında herb iri ayrı b ir m eslek ve
A kıncılar ile bağlantısı olm ası b akım ından iki
zanaat sahibi olan akıncılar, k endi işleri ile u ğ raş
edebi eserden bahsedilm esi gerekir. B unlardan ilki
m ak ta ve akın görevleri b u lu n m ad ığ ı sürece b u u ğ
şair Suzi Ç elebi’n in II. M ehm ed (1451 -1 4 8 1 ) ve II.
raşların ı devam
Bayezid (1 481-1512) D evri akıncı beylerinden M i-
1 5 9 5 ’ten sonra sınırların g ü v en liğ in d en sorum lu
haloğlu A li Bey’in akınlarını içeren eseridir. M iha-
serdarlık görevine dönüşm üş ve eski k o n u m u n iı yi
lo ğ lu ’nun akınlarım n m anzum olarak anlatıld ığ ı
tirm iştir.18 O sm anlı öncesi, ak ın cılığ ın ne şekilde
e ttirm e k te y d ile r.17 A k ın c ılık ,
eserde, akıncı beylerinin hânedana olan yakınlıkla
b ir özellik taşıdığı konusu üzerine araştırm acılar
rı, g ü n lü k yaşam ları ve b ir akıncı beyinin kahra
d eğişik fikirler öne sürm ektedirler. F. K ö p rü lü ,
m an lık larından ay rın tılı olarak b ehsedilm ektedir.12 O SM A N U
Em evi ve A bbasi D ev letlerin in Bizans’la m ücadele I
SİY A SIT
sinin sonucunda sınırlarda özel teşkilatların k u ru l
B. A K IN C I BEYLERİNİN
m uş olduğunu; A nadolu S elç u k lu la rın d a buna
G Ö R EV LEN D İR İLM ESİ:
benzer olarak m em leketin doğu ve b atı sınırlarında
A kıncı B eylerinin görevlendirilm esine dair en
uç teşkilatlan k u rd u ğ u n u ; b ir taraftan sınırları
som ut b ilg ilerim izi d ö n em in ta rih i k ay n ak lan
düşm ana karşı koruyan b u birliklerin, fırsat b u l
oluşturm aktadır. A şıkpaşazâde tarihinde, I. M u-
dukça düşm an arazisine akınlar yaparak ganim etler
rad’ın ta h ta geçm esinin ardından, akıncı beylerinin
aldıklarını b elirtm ek ted irler.19 C. C ahen, T ürklerİn
görevlendirilm esine ilişkin şu b ilg iler ak tarılm ak
A nadolu’ya yaptıkları akınların tem elinde yatan
tadır.
unsurlardan bahsederken, A nadolu topraklarının “H an, devletle Edirne ta h tın a oturunca lalası Ş a
bir “R u m diyarı” olm asının ötesinde sürülere el ko
h in ’e Zağra tarafına ve Filibe’ye a kın emrini verdi. E v
yabilecekleri, tu tsa k alabilecekleri ve öncelikle
remiz G a z i dahi vardı, İpsala’y ı fethetti. B u n la r yerli
kendileri için bir sığınak özelliği taşıdığım b e lirt erek, akınların tem elinde yatan y u rt edinm e, barın
yerinde Uç beğleri oldular.”2i
B u konular içerisinde konum uz açısından iki
m a ve ekonom ik gereksinm elere işaret etm ek te
önem li noktaya işaret edilm ektedir. B unlardan b i
dir.20
rincisi su ltan ın akıncı beylerini görevlendirm ek Shaw’ın da, akınlar üzerine b e lirttiğ i fikirle üzere “ak ın em rin i” vermesi; İkincisi de akıncı bey ri, C. C ahen’in d ik k a t çektiği n o ktalar üzerinde yo lerinin alm ış oldukları yerlerde “uç beğleri" o ld u k ğunlaşm aktadır. Shaw B üyük Selçuklu D evleti dö larının belirtilm esid ir k i, akıncı eylerinin uç beyle nem inde b ir g rup O ğ u z savaşçısı olarak nitelediği ri olm ası akınlar sonucu düşm an sınırlarına yakın Selçukluların, göçebe o ld u ğ u n u ve ord u n u n çekir uç bölgelerinde üslenm iş olm alarından kaynaklan değini bunların o lu ştu rd u ğ u n u , zam anla d a b u sa m ış b ir tan ım lam a olm alıdır. N ite k im akıncılar ve vaşçıların hayvanları için b ü y ü k otlaklar ve g an i S.
m et isteklerinin a rttığ ın ı böylece d en etim altında
onları k o m u ta eden akıncı beylerinin bir görevleri
tu tulam ayan bu g ru p ların A nadolu’ya b itm e k b il
de ülke sınırlarını, düşm an topraklarına karşı k o ru
meyen akınlarını başlattıklarını yazm aktadır.21
m aktı. Buradaki uç beyi kelim esi aynı zam anda,
onların sınır bölgelerindeki yerleşim lerde yönetici H . U zunçarşılı’nın Ilhanlı, B üyük Selçuklu sta tü sü n d e o ld u k la rın ı gösterm esi b ak ım ın d a n ve A nadolu Selçuklu dönem i üzerine yapm ış o ldu önem li b ir veri özelliği taşım aktadır. ğ u çalışmalarda; İlhanlılarda O sm anlı akıncı kuv H oca S adettin E fendi’n in eserinde de konuya vetlerine benzer ve “P işdar” adı verilen b irliklerin I.
olduğunu; A nadolu Selçuklu ve B eylikler dönem i
ilişkin olarak b ir bölüm de, I. M u rad ’ın akıncı bey
askerlik usul ve kaidesinin b ü y ü k ölçüde İlhanlı ve
lerini görevlendirilm esine yönelik şu b ilg iler veril
Büyük Selçuklu özelliği taşıdığını, A nadolu Sel
m iştir :
çukluların da “K ap ık u lu P iyade” ve “sü v a riler’in
“Ülkeler a f an padişah göniil çekici sarayı tam am
dışında, devlet hizm etine girm iş aşiret kuvvetle
lam ak üzere Edirne’de kalm ış, k ü ffa r d iyarını yağm ala
rinin o lduğunu ve b u n ların önem li b ir bö lü m ü n ü n
maya, ele gefirmeye yürekli serdarları, ya nlarına k a la
sınırlara yerleştirildiğini öğrenm ekteyiz.22
balık birlikler ka ta ra k düşman topraklarına sevketmeye
Y ukarıda araştırm acıların verm iş o ldukları
devam etmişti. B u arada Tim urtaş Beyi Yanbolu ile K ı
bilgiler ışığında; “a k ın ” ve “a k ın cılığ ın ” O sm anlı
zılağaç Yenicisinin fethine memur etmişti, h a la Şahin
öncesi dönem lerde ortak b ir takım ; ekonom ik, d i
Paşa’y ı da sancağı a ltın d a k i askerler Samakov ve ih ti-
ni, askeri özellikler gösterm iş old u ğ u ve b u özellik
man illerini yağm alam ak, zapdetmekle görevlendirmişti.
lerin O sm anlılar zam anında da devam etm iş olm a
78 6 H . 11366 M . tarihinde K ızıla ğ a f Yenicesi fethedil
sından dolayı benzer b ir yapılanm a gösterdiği so
di. .. Zaferleri emel bilen G azilerin her biri sayısız gani
nucuna varılabilir.
metler ele geçirdiler. Tim urtaş Bey de değerli ganimetler O SM A N LI
I
s İyas >:t
ve padişaha la yık hediyelerle sultanın otağına gitti, h a
sında “sayısız g an im eti” topladıkları an latılm a k ta
la Şahin Paşa ise Sam akov ile ih tim am üzerine a k ın et
dır.
miş, peri çehreli kızlar, ay ışıkla rın d a n saçlar örülmüş
Tarihi kaynaklardaki bilgileri to p arlad ığ ım ız
oğlanlar ele geçirerek sayısız mal, ganim et ve kıym etli eş
da; akıncılar ve akıncı beylerinin belli başlı görev
ya la r toplamış, dine gölgelik eden padişahın otağına
lerin in şunlar o ld u ğ u g ö rü lü r :
dönmüştü. G a za yolunda koşan bu ik i serdar, hem h ü n
1. Ü lkeler fethederek O sm anlı to p rak ların ı g e
karın eteğini öpmek şerefine, hem de neş’e dolu sarayı
nişletm ek.
kutlam ak törenine k a tıla ra k saygılarını, bağlılıkla rın ı
2. G an im et, m al ve esir alm ak.
belirtmişler, getirdikleri arm ağanları sunmuşlar, kerem-
3. Yağma, tah rip ve talan yoluyla, düşm anlara
li padişahın iltifa tla rın a m azhar olmuşlardı. ”24
y ılg ın lık verm ek.
“Cennetleri gözeten padişah A na d o lu yakasından
4. O sm anlı ülkesine düşm anca tavır içerisin
a rtık çekinilecek bir durum olm adığına inanınca, ülke
deki devletleri beklem edikleri saldırılar ile m addi
ler açmak ve cihad gayretlerine h ız vermek için 785
ve m anevi açıdan çökertm ek.
H .11 3 8 3 M . y ılın d a R um eli’ye geçerek ta h t kenti E dir-
5. D üşm an arazisini keşif yoluyla tan ım a ve
nede konaklam ıştı. İşbilir beyler ve vezirleriyle görüştük
böylece ak ınların hızlı b ir şekilde yapılm asını sağ
ten sonra, padişahın vardığı k a ra r üzere A rn a v u tlu k ve
lam ak.
Bosna diyarına a kın ferm anı çıktı. B ü y ü k ordunun ba
6. A ni baskınlar ile düşm anı sin d irm e ve k a
şına Tim urtaş beyi tayin ederek bu yöreye ilk kez gönder
çırm a.
miş oldu. Böylece zaferleri gölge edinen askerin sayısız ganimetler toplamak suretiyle güç kazanm ası; yere bata-
7. O sm anlı ordusu seferdeyken, o rd u n u n işini
sıca kiiffara y ılg ın lık ve korku salınm ası ve bu ülkelerin
kolaylam ak üzere, düşm ana d eğişik kollardan sal
ele geçirilmesi kararlaştırıldığı zam an geçitleri, yolları,
dırarak zam an ve kuvvet k aybettirm e. 8. D üşm an to p rak ların ın en zayıf noktasından
yüksek dağları, çıkış ve giriş yerleri bilinmekle feth in ko
saldırarak, düşm anı beklem ediği b iran d a h azırlık
laylanm ası da öngörülmüştü. ”25
sız yakalamak.
Y ukarıda aktarılan bilgiler, d ö rt açıdan önem taşım aktadır. B irincisi, yeni ülkelerin fethedilm esi
9. O sm anlı ord u su n u n savaştığı düşm ana, yar
ve bu fetihlerin d in i yö n ü n ü açığa vuran “ci-
d ım edebilecek devletlere akınlar yaparak oyala
h ad ”olayıdır ki; ta rih çin in ak tard ığ ı diğer b ilgiler
mak.
bundan sonraki aşam aların nasıl gerçekleştirildiği
10. D üşm anın önem li geçit, k u le ve g arn izo n
ne dair bilg iler içerm ektedir. O layın ikinci önem li
ların ın yardım b ağ lan tıların ı kesm ek suretiyle ele
noktası, sultanın, akm yapılacak olan bölgeyi “işbi
geçirip o rd u n u n işini kolaylaştırm ak.
lir beyler” ve “vezirleriyle” belirlem esidir. Bu akın
11. B üyük m eydan m uharebelerine g ere k ti
için görevlendirilecek olan beylerinin, görüşm elere
ğin d e katılarak orduya destek verm ek.
k atılm ış olm aları gerekir ki işbilir beyler olarak be
12. Sınırların g ü v en liğ in i sağlam ak.
lirtilen kişilerin akıncı beyleri ve k u m andanlar ol
C. H Â N E D A N İEE OEA N İljŞ K İE E R Î
ması kuvvetle m uhtem eldir. Ü çüncü önem li nokta, akm yapılacak olan bölgenin belirlenm esinden son
A kıncı beylerinin O sm anlı hanedanıyla olan
ra, “akın ferm anı”n m çıkarılm asıdır. B u ise olayın
ilişkileri, onların statü lerin i ve to p lu m içindeki k o
resm i bir b o y u tu ve akıncı beylerinin resm en gö
n u m ların ı gösterm esi b ak ım ın d an ö nem li yer t u t
revlendirilm elerinin, sultan tarafından gerçekleşti
m aktadır. Bu ilişkiyi belirleyebilm em izde başlıca
rild iğ in i gösterm ektedir. S ultan ın aynı zam anda
kaynaklarım ızı yine tarih yazıcılarının verm iş o l
o rd u n u n başına atanan kum an d an ı da bizzat b elir
d u ğ u b ilg iler oluşturm aktadır. I. M u rad ’ın o ğlu
lediği ve böylece başlayan akın ların en son aşama-
Şehzade Bayezid’in G erm iyan B eyi’n in kızılayla
OSM ANU
S
SİYASET
olan d ü ğ ü n ü h akkında b ilg iler veren A şıkpaşazâde,
“H ezâran iltifa t-ii rağbet ile
Evrenos Bey’den de şu şekilde bahseder.
Otağına götürdi izzet ile
“H a zır lık la r tam am landı. E tra fın beğlerine davet-
Saçıldı üstine dürri f ı r ovan
çiler gönderdiler... Evrenuz G a z i’ye d a h i gel dediler. On
N e d ü r kim her biri bir necm-i taban
dan sonra düğüne başladılar. E tra fın elçileri geldiler
Döşendi her y a n a diba-vü atlas
beğlerden hediyeler getirdiler... K endi sancak beğleri de geldi. Hepsi mertebelerine göre hediyelerini a rz ettiler. Evrenuz G a z i’nin hediyeleri ileri geldi... ”26
Yere in d i sanasın çerlo-ı atlas. ”28
D aha sonra yem eklerin yenilip hediyelerin su n u ld u ğ u b u ağırlam anın oldukça g ö rk em li oluşu,
Evrenos Bey’in su ltan ın d ü ğ ü n ü n e O sm anlı beyleri içerisinde davet edilerek b u lu n d u ğ u k o n u
akıncı beylerine verilen değeri ve onların k o n u m u n u n önem ine işaret etm ektedir.
m a göre yani m ertebesine göre d ü ğ ü n d e yer alm a
Bazı d u ru m lard a su ltan akınlardaki başarılar
sı, sırası geldiğinde hediyelerini sunm ası ve b u he
dan dolayı akıncı beylerine hediyeler de su n ab il
diyelerin m addi açıdan değ erin in yüksek olm ası
m ekteydi. B u konuya ilişk in b ir b ilg in in N eşri ta
Evrenos Bey’in zengin liğ in i ve ekonom ik gü cü n ü
rih in d e şu şekilde v erildiğini görm ekteyiz.
de işaret etm ektedir.
“... ve b il cümle çin k i Karamanoğlu sınıb kaçtı, es
A kıncı beyi ve ailelerinin to p lu m içinde de iti
babın ve emvalin hep h ü n ka r önüne getürdiller, sultan
barlı ve saygın b ir k o n u m u o ld u ğ u n u yine tarihi
B a yezid ve Yakub Çelebi ve Tim urtaş Paşa dilaverler de
kaynaklar aktarm aktadır. N eşri tarih in d e yine Ev-
gelip hünkarın elini öptüler. H ü n k a r daha H a k Te-
renosoğulları’na ilişk in b ilg iler verilirken; onların
a la ’y a şiikr edip, kıvanub buyurdu. B aş beğleri ve sipa
statülerine de yer v erildiği görülür. N e şri’nin ko
hilere inam lar ittiler. Ve Karam anoğlu’nu esbabın ve
nuya ait sunm uş o ld u ğ u b ilg i şöyledir :
a la tın b il kü lliye Tim urtaş paşaya bağışladı”29
“...S u lta n M u r a d G a z i’nin Evrenoz a d lı bir subaşısı var idi. G ayet bahadır ve serfiraz g a zi kişiydi. N i ce vilayetler fethetm işti. S u lta n M u r a d ın gayet toğrusu idi. H ica z’a gitm işti. Varub, K âbe-i Müşerrefe-i Şerrefeha la lla h ü Teala ta v a f idip, ol esnada yine gelip h ü n ka ra yitişti. H ü n k a r da h i buna gereği gibi izze t idip bir â li tim ar emir etti. Şim d i Evrenoz oğlanları k im vardur, ağanun neslindendir.
Evrenoz’lu demeye hikm et bu
dar...,a ı
K aram an o ğ lu ’na ait b ü tü n m alların akıncı b e yi T im u rtaş beye bırakılm ası, su ltan ın b u akındaki başarıdan dolayı m em n u n iy etin i hem de akıncı beylerine verdiği önem i gösterm esi bak ım ın d an önem li b ir bilgidir. A raştırm acı Z iya H an h a n ’ın O rh an G azi d öne m in e ait o ld u ğ u n u id d ia e ttiğ i b ir m e k tu p ta da akıncı beylerinin statülerine ilişkin b ilg iler ed in m ekteyiz. B u m e k tu b u n b ir b ö lü m ü n d e O rh an G a zi’n in Evrenoz Beyi görevlendirm esine ilişk in şu
Y ukarıdaki bilgilerden, Evrenos Bey’in hacca g id ip gelm esinin ardından sultan tarafm dan k en d i
b ilg iler verilm ektedir. “...B a k a Evrenoz demişti. B ileğinin hünerini, k ıl ı
sine tim ar verilm esi, on u n soyundan gelen kişilerin
cının keskinliğini b iliriz, atın ın bastığı yerde ot bitmez,
Evrenosoğulları olarak b ilin d iğ in in belirtilm esi;
a d ı b ilin ir bir akıncım ızsın. G erektir ki, Urumeli sefe
Evrenosoğulları ailesinin hem hânedanla ilişkisini,
rinde paşa oğlum uzla varasın, y ü z a k lığ ı edesin, hüner
hem de to p lu m içinde b u ad ile ta n ın ıp , b ilin d ik
gösteresin. M u r a d ım ı da sizinle bilece göndermek iste
lerini gösterir b ir veri duru m u n d ad ır.
rim. Y a nınızda cenk ahvalin görüp bilmeli, ona göre a d
15. yüzyıl şairlerinden Suzi Ç elebi akıncı beyi
lanm ak. ”i0
M ihaloğlu A li Bey’in savaşlarını ko n u alan gaza-
Aynı yazarın yayınladığı ve I. M urad D ö n em i’-
vatnâm esi’nde; A li Bey su ltan ın em rini alm ak için
ne ait o ld u ğ u n u iddia e ttiğ i ikinci m e k tu p d a ise,
g ittiğ i A li Bey’in ağırlanışından bahsederken, ge
su ltan M urad; Evrenos Bey’e görevini nasıl yerine
lişm eleri şu şekilde aktarır:
g etireceğine ilişk in şunları belirtm ektedir. O SM A N H I
SİYASET
“...İm di, m alum un ola ki, vardığın yerde durasın.
ana şema üzerinde şekillenir. Bu p o litika; O sm anlı
B iz dabi ol tarafa varm ak üzere olup ayağım ız üzengi
idaresinin, toprak yöntem inin, to p lu m yaşam ının
dedir. Buluştuğum uzda hilece söyleşir, her hangi tarafa
(dini, ekonom ik ve sosyal açılardan) yeni alm an
gitmek gerekirse ol canibe varırız. Gümiilcine’y i sana ih
yerleşim bölgelerine yerleştirilm esi am acını taşı
san eyledik. Orada eyleşip hoşça d ir lik kurasın K ılıcım
m aktaydı.
ekmeğidir deyu fu ka ra ya zahm et vermeyesin. Vergilerini
A kıncı Beylerinin yerleşim politikası dolayı
adalet üzre toplayasın. Bilginlere, riayet edip, düşkünle
sıyla, devletin uyguladığı yerleşim p o litik asın ın
re merhamet gözüyle nazar kılasın. Sen, bize cennet me
özünü oluşturm aktaydı. B unun içerisinde akıncı
kan karındaşım ız yadigârısın ve d a h i babam, atam a r
beylerinin tim ar edinm eleri ile başlayan b u yerle
mağanısın. Onlara nice hizm et ettinse bize de öylece h iz
şim , g elir sağlam a ve b ân ilik faaliyetleri ile b irb iri
met edesin. ”il
ni tam am layan faktörler olarak devam etm ekteydi.
Y ukarıdaki her iki m e k tu p ta da sultanların
İşte b u şartları birleştiren akıncı beyleri h ak im o l
akıncı beylerine olan güvenleri, onların yaptıkları
dukları üs m erkezlerinde bânilikleri için gerekli
akm hizm etine verdikleri önem i, karşılıklı fikir alış
m ali desteği de sağlayarak im ar ve inşa faaliyetle
verişinde b ulundukları ve alınan yerleşim lerde uy
rinde bulunm uşlardır.
guladıkları yerleşim ve iskâna ait b ilgileri b u lab ili yoruz.
Tarihi kaynaklardaki b ilgiler akıncı beylerinin tim ar almaları konusunda h içbir şüpheye yer b ırak
E rken O sm anlı dönem inde, hânedan ile olan
m am aktadır. Aşıkpaşazâde tarih in d e akıncı beyle
yakın ilişkileri bakım ından sadece akıncı beylerini
rin in tım ar edinm elerine ait sunulan b ilgilerden
ve ailelerini düşünm ek tek boyu tlu bir bakış açısı
bazıları şu şekilde verilm iştir.
yaratacağından; aynı dönem de hanedana yakınlık ları ile d ik k ati çeken A hi teşkilatı ve reislerinin önem li bir statüye sahip olduklarını belirtm em iz gerekir. O sm an G azi’nin A hi şeyhlerinden Şeyh E debali’nin kızı ile evlenmesi O rhan G azi ve I.
“Karamürsel derler k i B a h a d ır vardı. 0 k ıy ıy ı ona tim ar verdiler. Orasını tım arlara bölüştürdüler tim ar er lerini kıyıya getirdiler k i İstanbul’dan yeni çıkıp memle keti vurmasın. Yalova’y ı da tim ar a verdiler. Akçakoca ile olan gaziler buraya toplandılar... ”i2
M u rad ’ın O sm anlı idaresinin başına geçerken ah i
B u bilgilerden; O rhan Gazi D önem i akıncı
lerden destek alm aları b u ilişkinin ne denli önem li old u ğ u nu vermesi yönünden örneklerim izi olu ştu r
beylerinden K aram ürsel’in tim ar ald ığ ın ı, fethedi len toprakların tım arlara bölünerek d ağ ıtıld ığ ın ı
m aktadır. Ahi teşkilatının, Erken O sm anlı dönem inde, üstlenm iş o lduğu rol daha çok dini b ir karakter ta şım aktadır. Ö ncelikle halkı d in çatısı altın d a b ir leştirip, örgütlem eyi am açlayan ve zanaat sahibi in sanların o lu ştu rd u ğ u A hi teşkilatı; bu açılardan
öğrenm em izin yanında; tim ar alan kişilerin b u b öl genin fethini sağlayan K aram ürsel ve A kçakoca ol ması; tim arların öncelikle o toprakları alan tim ar erleri ve akıncı beyleri arasında pay ed ild iğ in i gös term ektedir. A şıkpaşazâde’n in I. M urad D ö n em i’ndeki G ü-
to plum da bütünleştirici ve örgütleyici m addi ve m anevi güç haline gelm iştir. 16. yüzyıldan itibaren b ir esnaf ö rg ü tü n iteliğ i kazanan A hi teşkilatı, k o
m ülcine Iskeçe ve B ü re'’in alınm asına ilişk in v er m iş o ld u ğ u bilgilerde O sm anlıların yerleşim p o li tik asın a ilişkin önem li veriler vardır. Aşıkpaşazade
n u m u n u her zam an korum uştur.
de bu fetihlere ait bilg iler şu şekilde ak tarılm ak ta
D . YERLEŞİM PO EİTİK AEA RI VE BÂNİEÎKEERİ
dır. “Veziri H ayreddin P aşa’y a emretti: 'Varın Evrenüz
O sm anlının yerleşim politikasını din i, ekono
ile o illeri fethedin’ dedi. Evrenüz, Günıiilcine’y i yer edi
m ik ve idari yapının yerleştirilm esi olm ak üzere üç
nip oturdu. Biire’y i İskeçe’y i M a ru ly a ’y ı fethetmişti.
OSM A N U
I SİYASET
H aracını M u ra d H a n ’a gönderdi. D a h a başka memle
si ve daha sonrada tım ar verilm ek suretiyle y ü k ü m
ketlere de hücum ederdi... A ld ık la r ı yerlerde pa d işa h lık
lü lü k k arşılığında to p rağ ın ku llan ım hak k ın ın ve
kanunu tatbik ettiler hana gönderilmesi gerekli olanı
rilm esiyle; O sm anlılar feth ettik leri topraklarda d a
gönderdiler G azilere verilmesi gerekil olanı verdiler. . . o
ha kalıcı o lm anın yollarından b irisini denem iş o lu
dahi bütün civarı ile fetholundu memleketini tim a r erle
yorlardı.
rine paylaştırdılar. K afirlerine haraç tayin ettiler ora
A kıncı B eylerinin tim ar edinm ekle beraber
dan devletle yine buna geldiler Evrem iz G a z i’ye Serez’i
feth ettik leri to p rak ların sancakbeyi olarak idari so
uç verdiler. ”33
ru m lu lu ğ u n u da ald ık ların ı görüyoruz. B u d u ru m a
A kıncı beylerinin fetih ve yerleşim p o litik a
en iyi örneğim iz; I. M u rad ’ın G azi Evrenos Bey’e
sında rol oynayan önem li faktörlerden birisi de ta
Sancaklık yerler v erild iğ in i gösterir b ir berâtnâm e-
rikatlara m ensup şeyh ve dervişlerin etk in faaliyet
sidir. B erâtnâm edeki b ilg i şu şekildedir.
leridir. A. Yaşar O cak heterodoks tasavvuf akım la
“Kendü kılıcıyla Fetheyledüğü K ale-i Gümülcine
rına m ensup şeyh ve dervişler olarak nitelediği bu
ve d a h i Serez’e ve M a n a stır’a varınca bir sancaklık
g ru b u n tekkelerde toplan m ak yerine 13. yüzyıldan
yer...”i8
itibaren sınırlardaki fetih hareketlerine k atıld ık la
Şeklinde, k en d isin in fethi olan bir bölgenin
rını, yeni alınan topraklarda gayri m üslim lerle te
içerisindeki yerleşim lerinin, sancaklık olarak v eril
m asa
m ü s lü m a n la ştırd ık la rın ı
d iği belirtilm ek le; akıncı beylerinin sultan izni ile
b elirtm ektedir. 34 Yazar I. Bayezid D evri’nde R u
aldıkları bölgede idari sorum lular haline g eld ik le
m eli fetihlerine k atılan ve D im e to k a’da b ir zaviye
rini de görüyoruz. B u n u n yanında akıncı beylerinin
açan K alenderi şeyhi olan Seyyid A li S ultan’ın ra
belirli bölgelerde ekonom ik güç haline gelm esine
hiplerin aracılığı ile hıristiyan halkı m üslüm anlaş-
ilişkin belgelerde b u lunm aktadırlar. Evrenos Bey’e
tırd ığ ın ı M enakıbnâm esi’ne dayanarak ak tarm ak
ait b ir te m h k n âm ed e de V ardar’a tabi b u lu n an
tadır. Yazar’m K alenderiler ve B ektaşilik üzerine
köylerden has, haraç ve koyun resm inin (Vergisini)
verdiği b ilgilerden de, O sm anlıların fetih ve iskân
ve sahip olunan to p rak ların sın ırların ın b elirlenm e
p o litikasında ta rik atların önem li rolü old u ğ u n u
si için görevliler te sb it edildiği; bu kişilerce yapı
öğreniyoruz.35
lan tescilden sonra da bazı köy, çiftlik ve m ezrala
geçerek
o n ları
T im ar sistem i O sm anlıların iskân p o litik asın
rın kendisine te m lik ed ild iğ in in belirtilm esi b u
da da önem li bir rol üstlenm işti. 835 H ./1 4 3 1 M.
açıdan önem li b ir k ay ıttır.39 B u b ilg ilerd en akıncı
tarihli A rnavud Sancağı T ım ar D efterinde, tım ar
beylerinin kendi bölgelerindeki ekonom ik g elirin
sahiplerinin çoğunun S aruhan’dan gelm iş ve zorun
toplanm asında, D evlete karşı bizzat sorum lu o l
lu göçe tabi tu tu lm u ş kişiler o ld u ğ u d ik k a t çek
dukları sonucuna varılabilir.
m ekle b irlik te ;36 b u insanların I. M urad zam anın
M. A kdağ, y u karıda b elirttiğ im iz iki belgeyi
da, A kıncı Beyi T im urtaş Bey tarafm dan sultanın
de esas alarak verm iş o ld u ğ u bilgilerde; arazinin
izni ile A rnavutluğa göç e ttirild iğ in i Aşıkpaşazâde
k im tarafından fethedilirse edilsin, devletin m alı
tarih inden öğreniyoruz. B u g öçettirm e olayına iliş
o ld u ğ u fethedene ancak o da görevi ve hizm eti d e
k in tarihçinin verm iş old u ğ u b ilg i şöyledir :
vam ettiğ i sürece, fethedilen topraklardan bol t ı
“Önce Saruhan iline gönderdiler. Orada göçer iller
m arlar v erild iğ in i b elirtm ek te. Böylece akıncı bey
vardı. Onları sürdü, Serez iline geçirdi. Ondan sonra
lerinin to p rağ ın k u llan ım hak k ın ı elde ettiğ in i
A rn a v u t iline ve M a n a stır’a yöneldi. H a y li Askerle
vurgulam aktadır.
vardığı gibi M a n a stır ita a t etti. H araç koyuldu... ”37
B ununla b irlik te, b u topraklardan evlatlara
B uradaki bilgiler ışığında, O sm anlıların A na
kalan arazilerin olm ad ığ ın ı akıncı beylerinin ise I.
d olu’daki göçm en halkın göçe tabi tu tu larak Bal
M urad D önem i ile b irlik te alm ış oldukları yerleri
kanlardaki, topraklara yerleştirilip, iskân ettiriim e-
m alikane tarzında evlatlarına geçirebilm ek için,
O SM A N H
I SİYASET
kurm uş oldukları hayır eserlerine bağlam ak m üsa-
şim edinm elerine ilişin olarak şu bilgileri verm ek
desi, yani tem liknâm e alm ak zorunda olduklarını
tedir. Yazara göre; akıncı kom utanlarına uç beyleri
belirtm ektedir.40
deniliyordu. Bunlara tim ar değil em lak verilm ek
N . Beldiceanu’nun O sm anlı vergi defterlerin
teydi. A kıncı Beyleri sülaleler oluşturuyor, yabancı
den yapm ış olduğu çalışm alardan; tim ar sitem inin,
ahalinin de haracını topluyorlardı. B u ise alışılagel
O sm anlı öncesi dönem de var olan uygulam aların
m iş du ru m u n dışında idi, toprak vergilerini su ltan
devamı olduğunu ortaya çıkarm ası ve tim arın,
lar görevli m em urları ile toplatıyorlardı. U ç beyle
“m alikane-divanı” adı verilen Selçuklu kökenli uy
ri etrafındakiler tim arlar d ağıtarak geniş b ir askeri
g ulam anın bir parçası olarak sü rdüğünü belirlem e
çevre oluşturm aktaydı.42
si, “M alikhane” sistem ini daha anlaşılır hale g e tir
A kıncı beyleri arasında m üslüm anlığı sonra
m ektedir. Bu uygulam ada m ü lk ve m iri arazilerin
dan kabul eden beyler de vardı. H arm ankaya kale
b ir birleşim i söz konusuydu. G elirler, toprak sahi
sinin Bizanslı kom utanı Köse M ihal buna örnek
bi ile devlet arasında paylaşılıyordu. M alikane bö
oluşturm akta ve akıncı beyi k o n u m u n u m iras ola
lüm ünden toprak sahibine pay şeriata devlete d ü şen pay ise örflere göre belirlenirdi. M alikane hisseleri tek kişi tarafından tasarruf edildiğinde geliri bir sipahiye tahsis edilirdi. H araç ve avarız dışındaki tü m gelirler tım ar sahibi yani sipahilere aittir, yani ran t paylaşılm ıyordu ve gerekli savaş hizm etlerini g ördüğü sürece b ir tek kişiye aitti. M alikane bölüm üne gelince hu k u k i açıdan bu da, m ü lkiyetinin m u tlak biçim de devredilm esi değil, tersine zam anla k ısıtlı b ir vergi alm a hakkı tan ı m ak dem ektir. A m a toprağı satm a, m iras bırakm ak ya da vakıfla değiştirm e h ak lan saklı kalıyordu. E m lak’ın sultanlar tarafından sınırlandırılm ası, beyler askerler akıncı beyleri arasında yayılm asını
rak bırakm ıştır. Akıncı beyleri kısa zam anda ayrı calıklar elde etm iş; m iri araziler üzerinde iki-üç çift öküz tu tab ilm e ve b u toprakların, öşür vergisini ödem eden kölelerce işletebilm e im kanına sahip olm uşlardır. Bir g ru p seferde iken, öteki g ru p ta r lalarda çalışıyordu. Bosna’nın 1516-17 yıllarına ait k ayıtlarından anlaşıldığına göre düzenli vergiler den, at besleme g ibi angaryadan bağışıktılar.43 W erner’in akıncı beylerinin tim ar edinm edikleri üzerine olan iddiası, k o nunun başında, tarihi kay naklardaki akıncı beylerinin tim ar aldıklarını gös terir kayıtlar ile çelişm ektedir. B u n u n dışında yaza rın akıncı beylerinin em lak edindikleri kendi böl
engelleyem edi. B unlar zam anla yalnızca topraktan
gelerindeki vergileri topladıkları ve bazı vergiler
alm an rantı değil, toprağı kendisi üzerinde serbest
den m u af olduklarına ait verm iş o lduğu bilgiler,
çe tasarruf ettiler. V akıf kuruluşları da işte b u am a
şim diye kadar sıraladığım ız konuya ilişkin b ilg i
ca hizm et ediyorlardı. V akıflar ile devlet m üdaha
lerle aynı paralelde ve destekleyici tarzdadır.
lesi, vergi ve hizm et y ü k ü m lü lü ğ ü ortadan kalkı
A kıncı beylerinin yukarıda b elirttiğ im iz şekil de toprağın kullanım hakkına ve dolayısıyla g elir
yordu.41 E. W erner, O sm anlı D evleti’nin fetih ve iskân
lerini toplam a sorum luluğuna erişm eleri, onların
yani yayılm a p olitikasının başarılı olm asının nede
kısa b ir zam anda alm ış oldukları bölgelerde özel
nini iki tem el noktaya bağlam aktadır. B unlardan
likle U ç m erkezleri yani üs n iteliğ in d ek i yerleşim
birincisini, iyi örgütlenm iş az sayıdaki akıncıların
n oktalarında bânilik eylem lerinde bulunm aları için
açmış olduğu yola; İkincisini de göçer ve çiftçi ko-
gerekli m addi olanakları hazırlam ış ve böylece ço
lonistlerin yeni fethedilen topraklara yerleşmesine
ğ u n lu ğ u sınır boylarındaki illerde vakıflarla des
dayandırm aktadır. W erner, akıncı beylerinin yerle
teklenen m im ari eserler m eydana getirm işlerdir.
O S İılA N U ( J Ş 1
SİYASIT
1
M a k ale k o n u s u n u o lu ş tu r a n ç a lışm a , H a c e tte p e Ü n iv e rs ite s i A rk e
14
o lo ji ve S a n a t T a rih i B ö lü m ü S a n a t T a rih i A n a b ilim D a lın d a Y ü k
15
se k L isans Tezi o la ra k h a z ır la n m ış tır . B k z .: A rs la n , H . Ç ., Erken 0s~
manii Döneminde Akıncı Beyleri ve Bânilikleri, Yayınlanmamış Yüksek
B k z .: U z u n ç a rş ılı, İ. H ., a.g.m.. s. 23 9 B k z.: P a k a lın , M . Z . Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü , I, İ s ta n b u l, 1 9 8 3 , s. 3 6 .
16
U z u n ç a rş ılı, İ. H ., a.g.m.. s. 2 3 9 -
17
B k z .: T acaıı, N ., a.g.e., s, 3.
Lisans Tezi, H a c e tte p e Ü n iv e rs ite s i Sosyal B ilim le r E n s titü s ü , A n k a ra , A ğ u s to s 1 9 9 5 . 2
A k ın c ılık ve A k ın c ı B e y le ri Ü z e rin e G e n e l B ilg ile r iç in b k z.: G ib b s o n s , H . A ., The Foundation o f the Ottoman Empire (çev.: Ragıp
18
B k z.: U z u n ç a r ş ılı, a.g.m., s. 2 4 0 .
19
B k z .: K ö p r ü lü , F., Osmanlı D evletinin Kuruluşu, A n k a ra , 1 9 9 1 , s.
20
B k z.: C a lıe n , C ., Osmanlı’dan Önce Anadolu’da Türkler (çev.: Y. M o-
21
B k z.: Shaw , S., Osmanlı İmparatorluğu ve Modern Türkiye (çev.: M.
22
A y r ın tılı b ilg ile r iç in b k z .: U z u n ç a rşılı, İ. H ., Osmanlı Devleti Teş
7 3 -7 4 .
Hulusi). İ s ta n b u l, 1 9 2 8 ; A lcın ay , A . R ., T i irk A kıncıları , İ s ta n b u l, 1 9 3 3 , T A C A N , N ., A kıncılar ve Mehmed II, Bayezid II Zamanların
ran), İ s ta n b u l, 1 9 7 9 , s. 8 2 .
da A k ın la r, İ s ta n b u l 1 9 3 6 ; U z u n ç a r ş ılı, İ. H . , “A k ın c ı” m a d d e s i, İslam Ansiklopedisi, I ., 1 9 4 0 , s. 2 3 9 - 2 4 0 ; D e c e i, A ., " A k İn d jİ” m a d d e s i, The Encyclopaedia o f İslam, I, 1 9 6 0 , s. 3 4 0 - 3 4 1 . 3
Harmancı), I , İ s ta n b u l, 1 9 8 2 , s. 4 6 .
B u ta rih y a z ıc ıla rın ın b a ş ın d a A şık p a şa z a d e o la ra k b ilin e n d iğ e r a d ıy la D e rv iş A h m e d A ş ık i g e lir. O s m a n lı ta r ih in i h a n e d a n ın b a ş la n g ıc ın d a n , I I. M e h m e d (F a tih ) ( 1 4 5 1 -1 4 8 1 ) s o n u n a k a d a r İçeren e s e rin i 1 4 7 6 ’d a y a z m a y a b a ş la m ış , d ö n e m in ta r ih i o la y la rın ın k a
kilatına M edhal , A n k a r a , 1 9 8 8 , s. 1 0 5 , 2 2 9 , 2 3 1 - 2 3 4 . 23
B k z.: A şık p a şa z a d e , a.g.e., s. 59-
24
B k z.: H o c a S a d e ttin E fe n d i, a.g.e., I, s. 1 3 4 -1 3 5 .
25
A.g.e., s. 1 5 5 -1 5 6 .
y ıtla rın ı tu tm u ş t u r . İ k in c i ö n e m li ta r ih y a z ıc ısı o la ra k , II. B ay ezid ( 1 4 8 1 -1 5 1 2 ) İlim a d a m la rın d a n m ü d e r r is M e v la n a M e h m e d N e ş r i ’yi g ö rm e k te y iz . E se rin i 8 9 8 H ./ 1 4 9 1 M . t a r ih in d e ta m a m la y a
26
B k z.: A şık p a şa z â d e , a.g.e.. s. 6 2 -7 3 -
ra k S u lta n a a rz e tm iş tir. D a h a g e ç ta r ih li o lm a s ın a ra ğ m e n , k e n d i
27
B k z .: N e ş r i, a.g.e., I, s. 2 5 7 -2 5 9 -
s in d e n ö nce y a z ılm ış O s m a n lı ta r ih le r in i k u lla n a n H o c a S a d e ttin E fe n d in in ta r ih i ise I II . M u r a d a ( 1 5 7 4 -1 5 9 5 ) s u n u lm u ş tu r . H e r
28
Suzi Ç e le b i, a.g.e., s. 2 1 9 -
29
B k z .: N e ş r i, a.g.e., I, s. 2 3 1 .
30
E v re n o s B e y ’e a it m e k t u p iç in b k z .: H a n h a n , Z ., “M u ra d H ü d a v e -
ü ç ta r ih y a z ıc ısın ın T ü r k ç e ç e v irile ri iç in b k z .: A şık p a şa z a d e , Os-
manlı Tarihi Haz. A tsız) İ s ta n b u l, 1 9 7 0 ; N e ş r i, Kitab-ı Cihanni/ma
n i d g â r ’ın G a z i E v re n o s B eye H a k ve A d a le t Ö g ü t ü ”, Tarih Konu
Neşri Tarihi (Çev : F. R. Unat, M. A. Köymen), I - I I , A n k a ra , 1 9 8 7 ;
şuyor Dergisi, 7 /3 7 , 1 9 6 7 , s. 3 0 4 0 .
H o c a S a d e ttin E fe n d i, Tacn’t Tevarih (çev.: İ. Parmaksızoğlu), I-V ,
4
5
E sk işe h ir, 1 9 9 2 .
31
B k z .: a.g.e., s. 3 0 4 2 .
B k z.: H a m z a v i, Cam i-iil M aknunat (çev.: Asım ), İ s ta n b u l 1 9 1 0 , s.
32
A şık p a şa z a d e , a.g.e., s. 4 2 - 4 3 .
4 6 -7 2 .
33
A.g.e., s. 6 6 .
B k z.: Y îııanç, M . h ., “K a r a m a n i M e h m e d P a şa R is a le s i”, T ürk Ta
34
B k z .: O c a k , A . Y ., “B a z ı M e n a k ıb n â m e le re G ö re X I I I.-X V . Y ü z y ılla rd a k i İ h tid a la r d a H e te ro d o k s Şeyh ve D e rv iş le rin R o l ü ”, Os-
rihi Encümeni Mecmuası, X V I , 1 9 2 4 , s. 8 5 - 1 4 6 . 6
35
A y r ın tılı b ilg ile r iç in b k z .: O c a k , A . Y ., a .g .m ., s. 3 9 - 4 0 ; “K a le n -
36
A rn a v u d S an cağ ı ü z e rin e y a p ılm ış a y rın tılı b i r ç a lış m a iç in b k z .:
B k z.: C ela lz â d e M u s ta fa E fe n d i, Tabakat-ül M emalik ve Derecet-ül
37
B k z .: A şık p a şa z a d e , a.g.e., s. 6 7 .
Mesalik (Haz. P. Kappert), W ie s b a d e n , 1 9 8 1 .
38
B k z .: K r a e litz , F. V., a.g.m., s. 2 4 2 .
B ilg i için b k z .: K ra e lic z , F. V., “İ lk O s m a n lı P a d iş a h la rın ın İh d as
39
B k z .: F e rid , O ., a.g.m., s. 4 3 3 .
E tm iş O ld u ğ u B azı B e r â tla r ”, Tarihi Osman'ı Encümeni Mecmuası,
40
A y r ın tılı b ilg ile r iç in b k z .: A k d a ğ , M ., Türkiye’nin İktisadi ve İçti
41
T ı m a r S is te m i ile ilg ili a y rın tılı b ilg ile r iç in b k z .: B e ld ic e a n u , N .,
k a ra , 197 3 . 7
manlı Araştırmaları, II, 1 9 8 1 , s. 37.
B k z.: A n o n im , Grekçe Anonim Osmanlı Tarihi (haz.: Ş. Baştav), A n
d e rile r ve B e k ta ş ilik ” , A ta tü rk’e Armağan Kitabı, 1 9 8 1 , s. 2 9 7 - 3 0 8 .
B kz.: A k ın , H ., “X V Y ü z y ıl L a tin c e M a c a r K r o n o ğ i C h ro n ic a H u n g a r o r u m ’u n T ü r k T a rih i B a k ım ın d a n D e ğ e r i" , B e lle te n , 2 0 2 ,
İn a lc ık , H . , Suret-i Defter-i Sancak-i Arnavid, A n k a ra , 1 9 8 7 .
1 9 8 7 , s. 6 6 7 - 7 5 9 . 8
9
2 8 , 1 9 1 4 /1 5 , s. 2 4 2 - 2 5 0 .
mai Tarihi , I, İ s ta n b u l, 1 9 7 9 , s. 373-
10
B k z .: F e rid , O ., “E v re n o s B e y H a n e d a n ın a A i t T e m lik n â m e -i H ü
11
B İlgİ İçİn b k z .: U z u n ç a r ş ılı, İ. H . , a.g.m., s. 2 3 9 - 2 4 0 .
12
B k z.: Suzi Ç e le b i, Gazavatnâmeler ve M ihaloğlu A li Bey G azavatnâ-
m a y u n ”, Tarihi Osmani Encümeni Mecmuası, 3 1 , 1 9 1 5 , s. 4 3 2 - 4 3 8 .
XIV. Y Y ’dan X V I. Y Y.da Osmanlı Devletinde Tım ar (çev.: M. A. K ılıçbay), A n k a ra , 1 9 8 5 , s. 3 - 1 0 , 2 7 . 42
B k z .: W e rn e r, E ., Büyük B ir Devletin Doğuşu Osmanlılar (çev.: O.
43
D a h a a y rın tılı b ilg ile r iç in b k z .: a.g.e., s. 1 2 7 , 1 4 2 -1 4 3 .
mesi (yay.: A. S. Levend), A n k a r a , 1 9 5 6 . 13
Esen- Y. Öner), İ s ta n b u l, 1 9 8 6 , s. 5 4 - 5 5 .
B k z.: E n v e ri, Dusturnâme (yay.: M. H. Yinanç), İs ta n b u l, 1 9 2 8 /2 9 .
O SM A N LI f f f l
SİYASET
DURAKSAMA
T İM U R D EV R İ A N A D O IU S U
229
TİM U R DEVRİ ANADOEUSU PROF. DR. İSMAİL AKA E G E Ü N İ V E R S İT E S İ E D E B İY A T F A K Ü L T E S İ
imur, 1370 yılında Mâverâüıınehr’de haki
den sonra Osmanh Devleti’ni tanımış gibi görünen Ka-
miyeti ele geçirdiğinde İran parçalanmış bir
ramanoğulları, Erzincan’da Erzincan emirliği, Doğu
durumda bulunuyordu. Horasan Serbedarlı-
Anadolu’da Kara Koyunlular, Maraş dolaylarında Dulka-
lar, Toga Timurlular, Kertler ve Muzafferliler arasındaki
dırlılar, Güneydoğu Anadolu’da Ak Koyunlular bulunu
mücadeleler dolayısıyla karışık bir durum arzetmekte
yordu. Görüldüğü üzere Anadolu’da siyasi bir birlik bu
idi. Horasan’ın bu durumunu, bölgenin ele geçirilmesi
lunmuyordu. Orta Anadolu’da dikkate değer tek siyasi
için uygun gören Timur 1380 yılında Ceyhun’u geçerek,
varlık yine de Memlûk devleti idi. Hakimiyet sahası Ma
İran üzerine ilk seferine girişmiş ve kısa zamanda Hora
latya’ya kadar uzanan bu devlet Anadolu’da da söz sahibi
san, Kuzey İran ve Azerbaycan’da duruma hakim olmuş
olmakla birlikte, artık iç mücadeleler yüzünden yıpran
tu.
maya başlamıştı. Onun Kuzey İran ve Azerbaycan’ı ele geçirmesi
İşte Fars bölgesini ele geçirerek Irak-ı Arab kapıla
vaktiyle XIII. ve XIV. yüzyıllarda Altın Orda ile İlh a n lI
rına dayanan Timur, Orta Doğu’daki durumun yeni fe
lar arasında olduğu gibi Kafkaslarda yeni çatışmalara yol
tihler için ne denli uygun olduğunu artık gözleriyle gö
açacaktı. Zira Timur’un desteği ile tahtı ele geçiren Tok-
rüyordu. Bu yüzden o, Şiraz’ın fethinden sonra Bağdad’a
tamış, bütün Deşt-i Kıpçak’a hakim olduktan sonra, es
yürüdü. Timur’un Bağdad kapılarına dayanması bir çok
ki efendisine kafa tutmaya başlamıştı. İran’ın içinde bu
devlet merkezinde huzursuzluklara yol açtı.1 Bu tehlike
lunduğu durum ve Timur’un Azerbaycan için taşıdığı
karşısında bâzı tedbirler alma yolundaki ilk faliyetlere
emelleri öğrenen Toktamış, Azerbaycan üzerine yürüme
Sivas ve Kahire’de raslanmaktadır. Savunma tedbirleri
ye karar vererek, 1386 yılında Tebriz’e gelip büyük gani
nin arttırılıp, savaş hazırlıklarının sürdürüldüğü bu baş
metle şehirden ayrılmış, çok geçmeden de Timur buraya
şehirlerin yanı sıra Anadolu’da Konya, Maraş ve Erzincan
gelmişti. Tarafların zengin bir bölge olan Azerbaycan’ı
gibi şehirlerde ise büyük bir sevinç havası esmeye başla
kolaylıkla birbirlerine bırakmayacakları muhakkaktı. Bu
mıştı. Zira Bağdad’ı ele geçirdikten sonra kuzeydeki
rekabet tarafları savaşa sürüklemiş ve Timur, Toktamış
Tekrit’e yürüyen (Ekim 1393) Timur, burasını ele geçir
üzerine yürüyerek 1391 yılında onu Kunduzca’da ağır
di. Timur buradan Erzincan emiri Karamanoğlu, Dulka-
bir yenilgiye uğratmıştı.
dıroğlu, Kara Koyunlu, Ak Koyunlu beğleri ile Sivas-
Toktamış’a karşı sefer sırasında İran’daki bâzı yerli
Kayseri hakimi kadı Burhaneddin’e mektuplar göndere
hâkimlerin onun yokluğundan yararlanarak kendisinden
rek itaat etmelerini istemiş, Memlûk sultanı Berkuk’a
yüz çevirmeleri üzerine yeniden batıya doğru sefere çıkan
kalabalık bir elçi heyeti gödermişti. O daha gelecek ce
Timur, Güney İran’a Fars bölgesine gelerek 1393 yılında
vapları beklemeden ileri harekâtına devam ile Kerkük,
Şiraz’ı ele geçirdi. Böylece o Irak-ı Arab’a gelip-dayan-
Musul, Mardin ve Diyarbekir’i fethedip, Van G ölünün
mıştı. Bu sırada Anadolu’da, henüz O rta Anadolu’da tam
kuzeyindeki Aladağ’a gelmişti. Buradan Doğu Anado
olarak yerleşememiş bir Osmanlı Devleti, Sivas-Kayseri
lu’nun çeşitli şehirlerinin fethi için asker sevk eden Ti
yöresinde Kadı Burlıaneddin Ahmed, uzun mücadeleler
m ur’un huzuruna Erzincan hakimi Mutahharten (bazı
OSM A N LI B J J I
SİYASET
kaynaklarda Taharten) gelerek bağlılığını bildirdi. Mem
ğı kıyısında karşı karşıya gelmişlerdi. Toktamış yenilmiş
lûk sultanı ise Timur’a onun gönderdiği elçileri öldür
fakat ele geçirilememekle birlikte savaş yalnız Tokta-
mekle cevap vermişti. Timur bunun üzerine Suriye’ye
mış’ın değil, Altın Orda devletinin geleceğini de belirle
yürüme kararı almıştı. Öte yan'dan Anadolu’da da durum
mişti. Böylelikle Timur Altın Orda devletine kesin dar
onun lehine gelişmeler göstermekte idi. Karamanoğlu
beyi indirmiş oluyordu. Bu seferin önemi gerçekten bü
Alaaddin Beg, Timur’un mektubuna Kadı Burhaneddin
yüktür. Zira o, beş yıl içinde Altın Orda devletine ikinci
ve Yıldırım Bayezid ile arası açık olduğundan olumlu ce
büyük darbeyi indirmiş oluyordu. Bundan sonra Altın
vap vermiş, ister Suriye isterse Anadolu hangi devlet üze
Orda devleti ikinci derecede bir devlet durumuna düş
rine gidecek olursa olsun, kendisine katılacağını bildir
müştü. Bu savaş Orta Asya, Güney Doğu Avrupa ve Rus
mişti. Dulkadıroğlu Suli Beg ise gönderdiği elçiler ile
ya bakımından pek önemli bir hadise teşkil eder. Timur
Timur’u kendisini devamlı tehdid eden Memlûkler üze
böylelikle farkında olmadan Rusya’ya ve Rus knezlerine
rine yürümeye teşvik ediyordu.
yardım etmişti. Zira artık Altın Orda hanları, Rus knez-
İşte bu durum karşısında Kadı Burhaneddin’in Ti
leri için bir tehlike olmaktan çıkmıştı.
m ur’a karşı bir cephe kurma yolunda teşebbüslere giriş
Bütün bunlardan sonra Timur 1396 yılı güz mevsi
tiğini görmekteyiz.2 Kadı Burhaneddin, Timur’un itaat
minde Semerkand’a gitti ve ardından H int seferine çıka
isteğini reddetmiş ve mektubun bir suretini Memlûk
rak, Delhi’yi ele geçirip, zengin ganimet elde ettikten
sultanına, bir suretini de Osmanlı sultanına göndermiş
sonra Semerkand’a döndü. Daha önce 1393 yılında Azer
tir. Kadı Burhaneddin’in bu çabaları kısa zamanda mey
baycan valiliğine tayin edilen Timur’un oğlu Miranşah,
velerini vermiş, Bayezid, Berkuk, Toktamış ve Kadı Bur
H int seferine katılmamıştı. Timur Hindistan’da iken İbn
haneddin arasında bir ittifak kurulmuştu. Fakat çok geç
Arabşah’ın kaydettiği üzere Miranşah tarafından kendisi
meden Timur bu ittifakı parçalamak üzere harekete geç
ne yazılan “artık yaşlandığı, dolayısıyla ülkeyi oğulları ve
miş ve Sivas’a doğru ilerlemeye başlamıştı. Ancak Erzu
torunları arasında bölüştürüp son günlerini ibadetle ge
rum’a kadat gelmiş olan Timur’un birdenbire geri dön
çirmesini" tavsiye eden mektubun varlığını kabul etme
mekte olduğu haberi alınmıştı. Bu haber doğru olup, Ti
sek bile oğlu hakkında hoşa gitmeyen bazı haberler almış
mur, kuzeye Toktamış üzerine yönelmişti. Zira o şu sıra
bulunuyordu. Miranşah 1396 yılında Hoy civarında at
da Anadolu’ya girdiği taktirde kuzeyden Altın Orda gü
tan düşmüş, aklını oynatarak acaib hareketlerde bulun
neyden ise Memlûk kuvvetlerinin kendi üzerine yürüye
maya başlamıştı. Bundan sonra o kendini tamamen eğ
ceğini tahmin etmiş olmalıdır.
lenceye vermiş, işler ise başkaları tarafından yürütülme
1391 yılındaki Kunduzca yenilgisi Altın Orda dev
ye başlanmıştı. Üstelik bu sıralarda Miranşah’ın Cengiz
leti ve Toktamış’ın kaderini kesin olarak belirlememişti.
Han soyundan olan hanımı Hanzâde ile arası açılmış,
Zira geniş Deşt-i Kıpçak bölgesinin zengin kaynakları
Hanzâde, Timur’a kocasının garip hareketlerini anlata
henüz Toktamış’ın elinde bulunuyordu. N itekim o,
rak, onun muhalefet fikrinde olduğunu bildirmişti.
Kunduzca’daki yenilgiden sonra yeniden kuvvet topla
Bu hikayeler bir yana Timur’un yeni bir sefere çık
maya başlamış, kendine müttefikler aramaya koyulmuş
ması için bâzı ciddi sebepler olmalı idi. Timur daha ön
tu. Memlûk tarihçilerinin ifadelerine göre 1394 ve 1395
ce 1394 yılında Anadolu’ya girip, Sivas’a doğru yürüyü
yıllarında Toktamış, Memlûk hükümdarı Berkuk ile te
şe geçmişken aniden dönüp, Gürcüler üzerine yürüyerek,
mas kurarak, giriştiği mücadelede kendisine yardım et
onlara ağır darbeler indirmiş, ardından dörtlü ittifakın
mesi için, Timur’un her iki taraf için de aynı derecede
bir üyesi olan Toktamış üzerine giderek, onu bertaraf et
tehlikeli olduğunu ileri sürüyordu.
mişti. O, Toktamış üzerine, yeniden Orta Doğuya dön
Timur Anadolu’dan ayrılıp Gürcistan’da fetihlerde
mek niyeti ile gitmişti. Zira Toktamış’ı yenilgiye uğrat
bulunurken Toktamış’ın ordusunun Derbend’i geçerek
tıktan sonra 1395/96 yılı kışında Şirvan’da Samur ırma
Şirvan taraflarında faaliyette bulunduğu haberini almış
ğı kıyısında Osmanlı sultanı Bâyezid’e yazdığı m ektu
ve az sonra taraflar 15 Nisan 1395 tarihinde Terek ırma-
bunda niyetlerini açıkça ortaya koyuyordu.3 O, mektu-
OSM A N LI
SİYASET
bunda “Allah’ın yardımı ile Toktamış’a galip geldiğini
tek başına kalmıştır. Onun bu kadar rahat hareket etme
belirttikten sonra, tehditlere başlamakta, bir yıl önce
sine sebep, tabiî ki Timur’un çok uzaklarda H indistan’da
Irak-ı Arab’da bulunurken, Şam tarafına hakim olan adı
bulunması idi.
sanı bilinmeyen, asil soydan gelmeyen Berkuk’a armağan
Halbuki Hindistan seferini başarı ile sonuçlandıran
ve elçiler yolladığı, fakat onun bu elçileri öldürttüğünü
Timur, bir süre Semerkand’da kalıp, hazırlıklarını ta
söylüyor, şimdi artık Deşt-i Kıpçak taraflarının işlerini
mamladıktan sonra tekrar batıya yönelmişti. Çünkü o
yoluna koyduğundan, Şam ülkesine doğru hareket edece
daha önce ifade edildiği üzere, Samur ırmağı kıyısından
ğini, ayrıca Memlûk sultanı ile dostluk halinde bulunan
Bâyezid’e yazdığı mektubunda tekrar geleceğini ifade
Sivas kadıcığına da haddini bildireceğini” ekliyordu. Ti
ediyordu. Üstelik Kafkasların güneyinde Gürcü ve Er-
m ur’un Anadolu ve Suriye’yi istila hareketinin açık bir
menilerin yeniden faaliyete geçtiklerini öğrendiği gibi
delili olan bu mektupta ayrıca imalı olarak Osmanlı sul
daha önce Azerbaycan’a gönderdiği oğlu Miranşah’ın uy
tanlarına ittifaktan ayrılması da ihtar ediliyordu. Ancak
gunsuz hareketleri de kendisine bildiriliyordu. İşte Kadı
Timur’un ittifakı parçalama çabalan bir sonuç vermemiş,
Burhaneddin ve Berkuk’un ardarda ölmeleri, Berkuk’un
az sonra kendisi de Semerkand’a dönmek zorunda kalmış ve ardından H int seferine çıkmıştı. Timur’un yokluğun da ittifak üyeleri Timur’u Anadolu ve Suriye üzerine yü rümeye teşvik eden veya onunla işbirliği halinde bulu nanlar ile mücadeleye başlamışlardı. Öte yandan ittifak üyeleri, ittifakı pekiştirmek için aralarındaki münasebet leri de sıklaştırmışlardı. Yıldırım Bayezid 1395/96 yılın da Kahire’ye bir elçi heyeti göndermiş Berkuk da ona karşılık vermişti. Kahire ile Sivas arasında da devamlı olarak elçi heyetleri gidip-geliyordu. Kadı Burhaneddin, Timur’un tehditlerine hiçbir zaman aldırış etmemiş an cak Timur taraftarları ile uğraşırken 1398 yılında Ak Koyunlu Kara Yülük Osman tarafından öldürülmüştür. Bu aynı zamanda bölgede sağlanmış olan işbirliğinin de sonu olmuş ve Timur’u son derece sevindirmişti.
yerini küçük yaşta bulunan Ferec’in alması, Memlûk devleti içindeki mücadeleler, Bâyezid’in ise Anadolu’da silah zoruyla gerçekleştirdiği toprak kazançlarının yarat tığı hoşnutsuzluk, Timur’un pek büyük bir güçlükle karşılaşmayacağını gösteriyordu. Büyük bir kısmı yakın bir zamanda meşrû müslüman hükümdarlara karşı yapı lan savaşlarda elde edilen Anadolu vilayetlerinin bağlılı ğına güveoilemezdi. Timur’un yanında yurtlarını terk etmiş ve kendileri de Bâyezid gibi gazilik iddiasında bu lunan pek çok Anadolulu beg bulunuyordu. Bütün bu şartları değerlendiren Timur, 10 Eylül 1399 tarihinde hareket etmişti. Rey’den Sultaniye’ye ve buradan da Karabağ’a gelen Çağatay hüküm darı, 1399/1400 yılı kışını Azerbaycan’daki Karabağ’da geçir miş, Azerbaycan, Gürcistan ve Irak-ı Arab’da bâzı faali yetlerde bulunduktan sonra Bingöl’e gelmişti. Artık
Kadı Burhaneddin’in ölümü üzerine Bayezid doğu ya doğru yayılma engelinin ortadan kalktığını görerek
Anadolu ve Suriye’yi istilâ için geride hiçbir tehlike kal mamıştı.
harekete geçmiş, hattâ hareketini Memlûklere ait olan
Tarafların düşmanları da karşı tarafa sığınmaya baş
topraklar üzerine de yöneltmişti. Böylece dostluk, yerini
lamışlardı. Timur’un Azerbaycan’a gelmesi ile yurdun
kuşku ve düşmanlığa bırakmıştı. Kadı Burhaneddin’in
dan ayrılan Kara Koyunlu Yusuf Beg, önce Musul’a, az
yerini doldurmak isteyen Bâyezid, dostlarını kaybetmiş
sonra ise buraya gelmiş bulunan Celâyirli Sultan Ahmed
bulunuyordu. 1397 yılında Karamanoğlu Alaaddin
ile Bağdad’a döndüler. Ancak onlar Timur’un Bingöl’den
Beg’i yenen Bâyezid, Konya, Larende ve Aksaray gibi şe
Sivas’a doğru gitme niyetinde olduğunu öğrendiklerin
hirleri ele geçirmiş, Kadı Burhaneddin’in öldürülmesi
den, Memlûklere sığınmaya karar vererek Haleb’e doğru
üzerine önce Amasya’yı, ardından Sivas’ı kendi toprakla
yola çıktılar. Fakat burada Haleb naibinin kendilerini
rına katmıştı. Ardından 1399 yılında Memlûk sultanı da
kabul etmeyerek, yollarını kesmesi üzerine savaşmak zo
ölünce, bundan yararlanan Osmanlı hükümdarı, Fırat’a
runda kaldılar. Bu durumda Memlûklere sığınma üm it
doğru ilerleyerek Malatya, Darende ve Divriği’yi ele ge
leri kalmayan iki dost, Timur’un Sivas’ı ele geçirmesin
çirmişti. Böylece o Anadolu’nun siyasi birliği üzerine
den sonra G üneye doğru inmekte olduğunu görerek, Bâ
büyük adımlar atmış, fakat Timur’a karşı mücadelede ise O SM A N LI
yezid’e sığındılar.4 I SİYASET
Sivas’ı zapt ve tahrip eden Timur böylelikle Osman
tupta Bâyezid, aralarında anlaşmazlık için bir sebep ol
lIlara ilk darbeyi indirdikten sonra daha ileriye gitmemiş
madığını bildirdikten sonra, kafirler ile mücadele edip,
fakat şehrin elden çıkması ve halkın uğradığı kıyıma
ülkeler ele geçirdiğini söyleyerek, dostluk teklif ediyor,
üzülen Bayezid, Timur’un Anadolu’dan ayrılıp, Suriye
aralarında varılacak anlaşmadan sonra ise Memlûkler ile
üzerine yürümesinden dolayı yanında kendisine sığınan
Timur arasında barışın sağlanması için aracılık edeceğini
Kara Yusuf ve Sultan Ahmed de olduğu halde harekete
yazıyordu. Timur elçilere, daima gazada bulunan Anado
geçerek, önce Sivas’ı geri almış, ardından Erzincan ile
lu halkına zarar vermek istemediğini, arada dostluk ku
Kemah’ı Timur’un müttefiki ve aralarının açılma sebep
rulmasını arzu ettiğini söylüyor, ancak dostluğun kurul
lerinden biri olan Mutahharten’in elinden almıştı.
ması için Kara Yusuf’un kendisine teslim edilmesini, bu
Osmanlı hükümdarı ile Timur arasında gidip-gelen
olmadığı takdirde, Osmanlı topraklarından kovulmasını
elçi ve mektuplar vasıtası ile anlaşmak mümkün olmadı
istiyordu. Buna karşılık Bâyezid, vaktiyle Moğolların bi
ğı gibi, Timur’un çok yakın bir yerde bulunduğu bir sı
le Mısır’a kaçan Abbasileri istemediklerini ifade ile, ken
rada Bâyezid’in, Timur’un müttefiki Mutahharten’in
dilerine sığınanları teslim etmek veya kovmanın müm
merkezi Erzincan üzerine yürümesi, Timur’a Anadolu
kün olmayacağını, esasen onların Anadolu’dan ayrılmış
üzerine tasarladığı sefer için meşru bir sebep hazırlamış
bulunduklarını, lâkin tekrar gelecek olurlar ise, yine ka
tı. 1396 yılında N iğbolu’da Haçlı ordularını perişan
bul edeceğini bildiriyordu.6
eden Osmanlı sultanı, İslam dünyasında kazandığı şöh
Esasen bu sırada getirttiği yeni kuvvetlerle ordusu
ret ve gururuna mağlup olmuş, Timur’un tehditlerine al
nu takviye eden Timur, artık Bâyezid ile savaşa karar ver
dırış etmediği gibi kendisi tehdite başlamıştı.
miş bulunuyordu. Bu bakımdan Bâyezid’e kabulü m üm
Sivas’ı ele geçirdikten sonra güneye yönelen Timur,
kün olmayacak tekliflerde bulunarak, Kemah’ın Mutah-
Berkuk’un ölümünden sonra Memlûklerin içine düştük
harten’e geri verilmesini, şehzadelerden birinin kendi ya
leri sıkıntılı durumu biliyor ve Bayezid ile karşılaşmadan
nına gönderilmesini, tâbilik alâmeti olarak göndereceği
önce bu meseleyi de halletmeyi düşünüyordu. Böyle bir
kemer ve külahı kabul etmesini, Anadolu beglerinden
hareket için çeşitli sebepler de vardı. Bu yüzden o önce
alınan yerleri eski sahiplerine geri vermesini, Kara Yu
Behisni’ye, oradan da Haleb’e geldi.5 Haleb, Hama ve
suf’un kendisine teslim edilmesini istemişti. Tabiî ki bü
Humus gibi şehirleri ele geçiren Timur, 1401 yılı Ocak
tün bunlar red edilmişti. Esasen bu teklifler kabul edilse
ayında Dımaşk’ı da alarak, şehir yağma edilip, yakıldı.
bile, bunları Timur’un başka tekliflerinin tâkip edeceği
Timur burada bir süre kaldıktan sonra Tebriz’e döndü.
açıktı. O, böylelikle Bâyezid’i suçlayıp, sorumluluğu da
Timur, daha Suriye seferi sırasında Bâyezid’e gön
ona yüklemek istiyordu.7
derdiği tehdit dolu mektubunda kendi başarılarını sa-
Bütün bunlara rağmen ihtiyatlı davranılmasını tav
yıp-döktükten sonra, Bâyezid’in kendisine itaat etmesini
siye eden vezir Ali Paşaya Bâyezid: “Şerefimiz ve karşı
istemiş, buna karşılık Bâyezid de kendi soyu ve zaferleri
koyacak gücümüz vardır. Tâbi olup, istiklalsiz yaşayama
ni sayarak, düşmana karşı savaşa hazır olduğunu bildir
yız” diyerek, Bizans İmparatoru ile anlaşmış ve kuşatma
mişti. Timur bu cevaba karşı, arada dostluk sağlanması
yı kaldırmıştı.8 Nihayet Timur 12 Mart 1402 Pazar gü
gerektiğini ve bu dostluğun da kafirlere karşı İslam’ın
nü Bâyezid üzerine yürümek maksadı ile hareket etti.
gücünü arttıracağını söylemiş, lâkin Bâyezid’in oğulla
Avnik üzerinden Kemah’a gelinip, burası Mutahharten’e
rından birini rehin olarak göndermesini ve yollayacağı
bırakıldıktan sonra, Sivas’a yaklaştıklarında daha önce
hil’atı giymesini de istemişti ki, bu açıkça Osmanlıların
Bâyezid’e göndermiş olduğu elçisi ile birlikte Osmanlı
kendisine bağımlılığı kabul etmesini istemek anlamına
elçileri gelmişler, fakat Timur elçilere karşı Bâyezid’i
geliyordu.
açıkça suçlayarak savaşa hazırlanmasını bildirip,9 kendisi
Bir müddet sonra Bâyezid’in elçileri, getirdikleri mektupla tekrar Timur’un huzuruna çıktılar. Bu mek O SM A N U I
de yola çıkmış ve Kayseri-Kırşehir yolu ile gelerek, An kara’yı kuşatmıştı.10 SİYASET
Bu sırada Bâyezid de Ankara’ya yaklaşmış bulunu
rinin yeniden canlandırılması yüzünden Anadolu’nun
yordu. Bu yüzden Timur, kuşatmayı kaldırarak, Çubuk
birliği bozulmuştur. 17 Ağustos’ta, yani savaştan 3 hafta
ovasına gelip savaşa hazırlandı. Daha önce Timur’u To
kadar sonra Saruhan beginin merkezi Manisa’ya alayla
kat'ta bekleyen Bâyezid, onun Sivas’tan Kayseri’ye g itti
girdiğini görmekteyiz. Böylece Fırat sahillerinden Ada
ğini ve oradan Kızılırmak boyunca ilerlediğini öğrenin
lar sahiline kadar bütün eski beglikler yeniden kuruldu.
ce, onun yolunu kesmek için Tokat’tan ayrılmış, lâkin
Türkiye Selçukluları’nın merkezi Konya’da, onların meş
ona yetişemeyince, Ankara’nın kuşatılmış olduğunu
ru varisi sıfatı ile Anadolu’da hakimiyet iddiasında bulu
duyduğundan oraya yürümüş ve az önce Çubuk ovasına
nan Osmanlıların en büyük rakibi kabul edilen Kara-
gelen Timur’un karşısında mevzi almıştı.
manoğulları begliği daha da büyüdü ve güçlendi. Bu
Savaşın cereyan ettiği saha doğuda Çubuk çayı va
beglik şimdi bütün Sakarya dirseğini içine alarak Anka
disi (Ankara, Esenboğa, Çubuk, Hacılar köyü); batıda
ra ile Bursa arasına girmiş bulunuyordu. Timur’un dü
Kuşçu dağı, Mire dağı, Ova çayı, Kışlacık deresi, kuzey
şüncesine göre Karamanoğulları Anadolu’daki diğer kü
de Cankutaran; güneyde Karacaviran, Kuşçu dağı arasın
çük beglikler üzerinde bir hakimiyet kuracak ve bunları
da kalmakta olup, esas vuruşma Çubuk çayından itibaren
günün birinde Osmanlı tehlikesi yenilenecek olursa, et
batıya doğru yaklaşık 6 km. kadar uzanan Kızılcaköy de
rafında güçlü bir ittifak halinde birleşebilecekleri bir çe
resi üzerinde cereyan etmiştir.11
kirdek teşkil edecekti.
Tarafların kuvvetleri hakkında değişik sayılar veril mektedir. Osmanlı ordusunun 70.000 kişi; Timurlu or dusunun bundan daha fazla olduğu anlaşılmaktadır.12 Sa vaşın günü hakkında da çeşitli kayıtlar bulunmakta olup, bunlar içinde 27 Zilhicce 804 (28 Temmuz 1402)
Zaferden sonra fetihnameler yazılıp14, beg ve mirza lar Anadolu’nun çeşitli yerlerine gönderilirken Şahruh Gölhisar, Muhammed Sultan yanında Mirza Ebubekir ve bâzı beglerle birlikte hâzineyi ele geçirmek için Bursa’ya gönderildi. Emirzadeler buradan harekete devam ile İz nik ve Çanakkale Boğazı’na doğru ilerlemişler, ele geçi
Cuma tarihi kabul edilmektedir.13
rilen ganimet katipler tarafından kayda geçirildikten Bundan henüz 6 yıl önce, Osmanlı Devleti ağır bir imtihandan parlak bir zaferle çıkmıştı. 1396’daki N iğ bolu zaferi bir tesadüf değildi. Çubuk vadisindeki savaş ta Osmanlı ordusu yenilerek dağıldı. Yeni fethedilmiş begliklerin askerleri kendi beğlerinin saflarına katıldılar. Meydana gelen kargaşa içinde yeniçeriler ve Sırp askerle ri bir süre direndiler. Anadolu ve Rumeli sipahileri da ğıldılar. Her birlik bir an önce kendi yurduna dönmeye çalışıyordu. Devlet ileri gelenlerinden her biri bir şehza
sonra Kütahya’ya gelmiş olan Timur’a sunulmuştur.15 Muhammed Manisa’da, Şahruh Uluborlu-Keçiborlu ta raflarında kışlarken, Timur Denizli-Aydın-Tire yolu ile İzmir’e yürüdü. XIV. yüzyıl ortalarından beri Türklerin elinden çıkmış bulunan İzmir ve etraftaki bazı kaleler alındıktan sonra, İzmir, Aydınoğullarına bırakıldı. Ti mur’un bundan sonra Rumeli’ye geçme düşüncesinde ol duğu anlaşılmaktadır. Zira Bizans İmparatoru Manuel, Bâyezid’in tutsak alınmasına çok memnun olmuş, lâkin
deyi alarak kaçmış ve Bâyezid, Timur’un seferleri sırasın
Timur’un Rumeli’ye geçmek için gemi hazırlaması hak-
da yanında bulundurduğu kukla hanlardan Cengiz Han
kındaki mektubu gelince şaşırmıştı. Zira Timur’un İz
soyundan gelen Mahmud Han tarafından tutsak alınmış
m ir’i 15 günlük bir kuşatmadan sonra ele geçirmesinden
tı. Akşama kadar vuruşan Bâyezid birkaç muhafız ile tu t
dolayı İstanbul’a karşı da bir harekete girişeceğini zan
sak düştüğünde büyük devlet olma hayalleri birdenbire
netmiş acele elçi ve armağanlar gönderip, bağlılığını bil
son bulmuştu.
dirmişti.16 Buradan tekrar Ayasuluk (Selçuk) üzerinden
Bâyezid’in yenilgisi ile sona eren bu savaşla, Bizans
Denizli’ye gelindiğinde, torunu Muhammed Sultan,
İmparatorluğu 50 yıl kadar daha varlığını sürdürmüş,
Kayseri’de tekrar orduya katılmak üzere Ankara’ya gön
Rumeli’nde fetihler durmuş, şehzadeler arasındaki haki
derildi. Timur kendisi ise Şahruh’un kışladığı Ulubor
miyet mücadelesi ve Timur tarafından Anadolu beglikle-
lu’da konmuştu. O, bu havalide iken Muhammed Sul-
O S M A N II I
S İYAS ET
tan’ın rahatsızlığını işiterek Akşehir’e doğru yöneldiği
zı düzenlemelerde bulunup oğul ve torunlarına çeşitli
sırada, Bâyezid’in Akşehir’de öldüğü haberini aldı (Mart
bölgeleri tefviz etti.
1403).17 Yenilgi, savaşı takip eden aylarda o denli tesirli
Anadolu’dan ayrılmadan önce Bâyezid’in oğulların
oidu ki, herşeyden ümidini kesen Osmanlı sultanı haya
dan olup, Ankara bozgunundan kaçıp-kurtulan Çelebi
tına son verdi.18
Mehmed’in büyük güçlüklerle tutunabildiği Amasya ve
Bâyezid’in ölümünden az sonra Anadolu’daki duru
yöresindeki hukukunu tasdik etti. Osmanlı şehzadesi de
mu düşündüğü gibi düzenlediğine inanan Timur, Mem
buna karşılık, Timur’un yüksek hakimiyetini tanıyarak,
lûklere ve Osmanlılara ağır darbeler indirmiş olarak
paraları üzerine onun adını da koydurdu.19 Lâkin Anado
Anadolu’dan ayrılmaya karar verdi. Ayrılmadan önce, İl-
lu ’dan ayrılmasından az sonra Timur’un doğuya, Çin’e
haniılar zamanında Anadolu’da yerleşmiş olan ve Ankara
doğru çıktığı bir sefer sırasında ölümü, bu tâbiliği geçer
savaşında kendi saflarına geçen Orta Anadolu bölgesin
siz kıldı. Çelebi Mehmed ise Fetret devri ve uzun bir
deki Tatarları da Maverâünnehr’e göçürdü. Bundan son
mücadeleden sonra Osmanlı Devleti’nin yeniden kurulu
ra Bingöl ve Erdebil dolaylarında Orta Doğu ile ilgili bâ
şunu gerçekleştirdi.
1
B u sıralarda O rta D o ğ u n u n d u ru m u için bkz.: Yaşar Yiicel, “XIV.-XV.
12
ğu Ü zerinde 1393/94 T im u r Tehlikesi)”, Belleten (1973), X X X V II/l4 6 , l 6 l v.dv. 2
3
ca, La Campagne de Timur, 68 v.dv. 13
Kadı B urhaneddin’in bu husustaki faaliyetleri için bkz.: Yaşar Y ücel, Ka
yezid M ad., 386), “b ü tü n b u tarih lerd en en doğruya yakın olanı C u m a g ü n ü yani 27 Zilhicce (28 Tem m uz)’d ır ” dem ektedir. Çeşitli kaynaklarda ve
Bu m ek tu p için bkz.: Zeki Velidi Togan, “T im urs O ste u ro p ap o litik ”,
rilen tarihler için bkz.: İ. H . Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, I, 310. Fetihna
Faruk Süm er, Kara Koyunlular, I, 62. Kara K oyunlu begine Aksaray yöre
m elerde ise 28 Zilhicce C um a g ü n ü denilm ektedir. 14
si dirlik olarak verilip, dokuz ay kadar Bâyezid’in yanında kalm ıştı. 5
H alep’in ele geçirilm esinden sonra içlerinde m eşhur İb n H a ld u n ’un da bulu n d u ğ u ulem â ile yapılan to p la n tılar için bkz.: İb n Arabşah, Acaibu’l-
Makdnr, K ahire 1285, 96 v.dv. 6
İsm ail Aka, Mirza Şahrııh ve Zamanı, A nkara 1994, 24.
7
İ.A., Bayezid I M ad.; İ. H . U zunçarşılı, Osmanlı Tarihi, I, A nkara 1 9 6 i,
8
U zunçarşılı, I, 308.
9
Şâmi, Zafemâme, I, Praha 1937, 25 2 ; Yezdî, Zafemâme, II, Tahran 1336 h .ş.,2 9 2 .
11
Bu fetihnam eler için bkz.: İsm ail Aka, “T im u r’u n A nkara Savaşı F etih n a m esi”, Belgeler (1986), X I/1 5 , 1-22.
15
Yezdî, Zafemâme, II, 327.
16
İ. H . Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, I, 318.
17
O , 14 Ş a b a n 805 Perşem be (9 M a rt 1403) g ü n ü ö lm ü ştü r (Yezdî, II, 348). Bâyezid’in cesedi önce A kşehir’de Şeyh M ahm ud-İ H ayranı tü rb esi ne konulm uş, T im u r A kşehir’e gelince, Bâyezid’in oğ lu M usa Ç e le b iy i al-
301 v.dv.
10
Şavaşın g ü n ü hakkında verilen tarihler farklıdır. M. H . Yinanç (/. A., Ba
dı Burhaneddin Ahmed ve Devleti, s. 121 v.dv. ZDM G (1958), 108 (33), 2 7 9 v.dv. 4
Savaşın cereyanı ve o rdular için bkz.: Ö m er H alis (Bıyıktay), Timur’un
Anadolu Seferi ve Ankara Savaşı, İstanbul 1934, s. 55; Alexandrescu D ers
Yüzyıllar Türkiye Tarihi H a k k ın d a A raştırm alar II (Türkiye ve Yakın D o
tam galı nişan ile Bursa’ya gönderirken şehzade babasının cesedini de ala rak g ö tü rm ü ştü r (Yezdî, II, 350). 18
Bâyezid’in esareti ve öiüm ü için bkz.: Fuad K öprülü, “Y ıld ırım Bâye
A nkara kuşatm ası için bkz.: Alexatıdrescu Dersca, La Campagne d-e Timur
z id ’in Esareti ve İn tih a n H ak k ın d a”, Belleten (1937), 1/2, 5 91-603; aynı
en Anatolie, B ucuresti, 1977, 63 v.dv.
m üellif, “Y ıld ırım Bâyezid’in İn tih a rı Meselesi", Belleten (1943), V II/2 7 ,
Savaş m eydanının topografyası için bkz.: M uzaffer Erendil, “ 1402 Ankara Savaşı", Askeri Tarih Bülteni (1980), 10, 6 v.dv.
591-59919
M
H alil Edhem , Meskûkât-ı Osmaniyye, İstanbul 1334, N r. 88-91
DEVLETTEN İMPARATORLUĞA YÜKSELİŞİN MİMARLARI: FATİH VE YAVUZ
FATİH SULTAN MEHMET: İK İ KITANIN VE İKİ DENİZİN HAKİMİ" YAVUZ SUETAN SEEİM: “HADİM-ÜI, HARAMEYN"
FATİH SULTAN MEHMET: "İKİ KITANIN VE İKİ DENİZİN HÂKİMİ"
FATİH SULTAN M EHM ET D Ö N EM İN D E O SM ANLI İÇ VE DIŞ SİYASETİ
239 İSTANBUL'UN FETHİNİ MÜTEAKİP İSTANBUL'DAKİ HIRİSTİYAN CASUSLARIN RAPORU
247 O SM ANLI İM PARATO RLU ĞU VE TAH T ELİ: SİYASİ MÜNASEBETLER
253 XV.-XVIII. YÜZYIL A R D A O SM AN LI VEN EDİK İLİŞKİLERİ
259
FATİH SULTAN MEHMET DÖNEMİNDE OSMANLI İÇ VF DIŞ SİYASETİ PROF. DR. RHOADES MURPHEY UNIVERSITY OF BİRM İN G H A M CENTRE FOR BY2ANT1NE, O TTO M AN AND MODERN GREEK STUDİES / İNGİLTERE
DIŞARIDA GENİŞLEMEBİR İMPARATORLUK KURUCUSU
Gerçek
OLARAK FATİH: EFSANE VE GERÇEKLER
bir amacı vardı: “Türk korkusu’nun egemen olduğu bir
*
Fatih hakkında Batıda çıkartılan hikayelerin kesin
Mehmet, döneminde efsanevi bir statü kazan
psikolojik bilincin teşvik edilmesi ve (gerekiyorsa) yara
dı. Fatih olarak tanındı, çünkü daha hüküm-
tılması ile Hıristiyan birliğini gerçekleştirmek. Bu hika
en önemlileri Sultan ile yüzyüze geldiğini iddia darlığının üçüncü yılında ve yirm ibirinci yelerin yaş
gününü kutlamasından birkaç hafta sonra, Doğu Dünya
edenlerin ortaya attıkları hikayelerdi.
sının başşehri İstanbul’u zapteden bir orduyu yönetti.
Bunların doğru ve güvenilir olup olmadığına Os-
1450’lerden beri Osmanlıların “İmparator” statüsündeki
manlı diplomatikasmdaki gerçek belgelerin dili ve tarz
ilk hükümdarı olarak kişiliği yoğun bir ilgiye mazhar ol
ları ile bir karşılaştırma yaparak karar verebiliriz.
du, fakat yine de esrarengiz bir kişi olarak kaldı.1 Esra
İlk olarak iki otantik örneği dikkate alalım. Birisi Fa
rengiz olmasının bir sebebi kasıtlı olarak çarpıtılmış ve
tih tarafından İstanbul’un alınmasından bir kaç gün sonra
ya fantezi ürünü olan değerlendirmelerdir.
şehirdeki Cenevizlilere hitaben yazılan belgedir. Bu belge
Paradoksal olarak, B atı’da haçlı seferleri taraftarla
Fatih’in eski lalası ve ünlü komutanı Zağanos Paşa tarafın
rınca yayılan Türk imgesi hakkındaki korku dolu mesaj
dan imzalanmış olup Cenevizlilerin can ve mal emniyetle
lar, Osmanlı Sultanının imaj yaratıcıları tarafından red-
ri için duydukları korkuyu izale etmek üzere hazırlanmış
dedilmezliğili gibi, hatta “Muhteşem Türk’ ün düşman
tı. Bu belge aşağıdaki hükmü içermektedir:
ca niyetleri hususunda Batıkların bu korkuları güçlendi rilerek teşvik edilmiştir.2
“Buyurdum ki, kendülerin ayinleri ve erkanları ne veçhi le câri ola-gelirse, yine ol üslûb üzere adetlerin ve erkanların
XVI. asırda Osmanlıların yükselmesi ve hasretle ümit edilen düşüşü hakkındaki mübalağalı rivayetler
yerine getüreler. Ben dahi üzerlerine varub kal’alarm yıkub harab etmeyem. ”4
büyüyen bir iş kolu havasına bürünmüştü.3 Bir önceki
Bu ifade, daha önce Cenevizlilere tanınan imtiyazla
asırda Batıda sultanlar için yazılan “tarihler” o kadar po
rın-teyidi anlamındadır. Belki Sultanın iç düşüncelerini
püler ve sayıca da çok değildi, fakat XVI. asrın ikinci ya
yansıtmayabilir, fakat onun şehirdeki cemaatlerden en az
rısında üretilen prototipler sonraki çalışmalara tamamen
birinin işbirliğini kazanmak istediğini göstermektedir.
damgasını vurdu; sonraki çalışmalar öncekileri “gerçek
Ayrıca dili ve kullanılan bazı deyimler belgenin gerçek
b ilgi” ve yorumlar için kullandı ve bugün de bu yorum
bir Osmanlı belgesi olduğunu kanıtlamaktadır. Açıkça
ların bazıları kabul görüyor. Dolayısıyla Fatih Sultan
görülüyorki, Epistolae Magni Turci’dç? Fatih’e atfedilen,
Mehmet’in askeri hedeflerini değerlendirmeden önce,
aşırı retorik içeren metin diplomatik nezakete uygun şe
hakkındaki ilk eserleri içlerinde ne tür bilgi (veya yanlış
kilde güven telkin edici ve uzlaşmacı dil üslûbuyla tezat
bilgi) olduğu açısından incelememiz gerekir.
teşkil etmektedir. O SM A N II
[JJJ
SİYASET
Sultan’ın mütehakkim ve asabi bir karakteri oldu
kilerin irfanını düşündüğünü ve hükmetmek için belli
ğunu gösteren çok delil vardır, fakat amacına hizmet et
belirsiz bir niyeti olduğunu, “İskenderler, Pompeyler ve
tiği zaman öfkesine hakim olabildiği ikinci örneğimiz
Sezarlar gibi8 “imparatorluğunu genişletmek istediğini
den görülmektedir. Mayıs 1471’de Venedik Doj’una yaz
doğrulamakta ise de yukarıdaki cümlenin ikinci yarısı
dığı mektubunda Fatih, iki taraf arasında 1463’den beri
-Doğu ve Batı Dünyalarını tek bir taç altında, İslam ta
devam eden harbi sona erdirmek için tarafların karşılıklı
cı altında birleştirmek istemesi- atfedilen ihtirasının ger
taviz vermesi gerektiğini ifade eden uzlaşmacı bir formül
çek değil fantezi olduğunu göstermektedir. Bu şekliyle
teklif etmektedir. Fatih burada Osmanlıların Venedik’in
hikaye Papa II. Pitlus’un 1460’ların başlarında formüle
taleplerine vereceği tavizleri karşılayacak ödünleri de Ve
ettiği ve Sultanın din değiştirmesi ile Osmanlı askeri
nedik’ten beklediğini, ustaca seçilmiş ılım iı bir uslûbla ifade eder.
kat pratik olmayan, projesini hatırlatmaktadır.9
gücünün nötralize edilmesi şeklindeki vizyon içeren fa
“Sinyorluğunuzun bize ait olan ve tarafınızca bu harbde
Bir tüccar ve sanayi-askeri casusu olan Floransa’lı
işgal edilmiş olan Linini adasını bizim hükümranlığımıza ia
Beııedetto Dei şu sözleri, belirtilmeyen bir tarihte, Genç
de etmesi” şu cümlelerle devam eder. “Devlet-i Aliyemiz ise
Sultanın hükümranlığının iyice büyüdüğü bir dönemde
eski Modon ve Coron’a ait yerlerdm kullarıma alınan arazi
ona yakıştırmaktadır.
yi boşaltmayı taahhüt eder. ”6
“Ben (Fatih Sultan Mehmet) yaptığım bir planda
Efsane Şimdi yukarıda belirtilen Osmanlı belgesindeki us-
(vurgulama yazarındır) bana yardımcı olacak bir çok şey bi liyorum; Gençliğimin, zenginliğimin ve talihimin yardımıyla,
lûb ve dili o zaman Batı Avrupa’da Fatih için üretilen “nutuklar” ve “tebliğler” ile karşılaştıralım. Yazarları,
Sezar, İskender ve Keykavus’u geçeceğim”10
bunların Fatih ile yaptıkları görüşmelerin harfi harfine
kahramanlarına yapılan atıflar sürpriz değildir, fakat pa
deşifresi olduğunu iddia etmişlerdir, fakat bunlar çoğun
dişahlığı döneminin ortalarında iken Fatih’in İtalya’nın
lukla uydurma veya gerçek diyalogların hayalgücüne da
istilası için zihninde teşekkül eden müşahhas planlara
yalı versiyonlarıdır. Burada birçok örneği iktibas edebili riz, ancak biz Fatih’in askeri ihtirasları hakkındaki iki
yapılan örtülü ima hem sahtedir hem de tarihi hatadır.
örneği ele alacağız.
olarak itham etmesi konuyu açıklayıcıdır.11
Artık aşina olduğumuz gibi eski çağların askeri
Belki hemşehrisi Leonardo da Vincinin Dei’yi “hikayeci”
Yukarıda belirtildiği üzere, II. Mehmet 21 yaşında İstanbul’u zaptederek görülmemiş bir üne sahip olmuş
Fatih Sultan Mehmet çoğunlukla Batıda kaydedilen dolaylı nutuk ve görüşlere dayanılarak mahkum edilmiş
tu. Bu marifetiyle sadece babasının başarısızlıkla biten on haftalık (Haziran ortasından Eylül 1422’nin ilk yarı
tir. Osmanlı hizmetindeki bir Sırp döneği Konstantin Mihailoviç’iıı uyduruk beyanı ima yolu ile karakter kat
sına kadar) muhasarasının fevkine çıkmakla kalmamış,
line dair sayısız örnek vermektedir.12 Fatih üzerinde ya
aynı zaman da Peygamber’in Ashabından, 672’de şehrin
pılan olağanüstü yoğunluktaki tahrifler ve bütünüyle ya
Araplar tarafından ilk muhasarasının efsanevi komutanı
lan deliller veya (gerçek) tarihi olaylar ve kişiler sebebiy
Ebu Eyüb’ün çabalarını da boşa çıkarmayarak bütün İs
le tarihçiler onun dönemi için doğru bir değerlendirme
lam Dünyasında itibarını yükseltmiştir. Bazı rivayetlere
yapmakta güçlükle karşılaşmaktadırlar. Ancak bizim
göre bu askerî güç ve ün Fatih’de bir saplantı haline gel
sormamız gereken esas soru şudur; Fatih’in fetih ile bu
mişti. Giacomo de Languschi onu şöyle övünürken duy duğunu kaydeder:
kadar meşgul olmasının sebebi ne idi? F a tih ’in S a ik le ri
“Sezar ve Anibal bile benim ile karşılaştırılınca hiçbir şeydir ve ben (Dünyadaki bütün Hristiyanları) hakimiyetim
Her tahrifatta olduğu gibi, Fatih’in savaşçı ve otok-
altına alabilirim. ”7
ratik tabiatının kasıtlı olarak mübalağa edilmiş tasvirle
Diğer bilinen rivayetler ile karşılaştırılınca, bu ifa
ri ve anlatımında bir gerçek payı da yatmaktadır. Ne de
de genç sultanın okul çocuğuna mahsus bir özlem ile es
olsa o başarılı bir komutandı ve askeri alanda yaptıklarıy-
m
la açıkça gurur duyuyordu. İşte onun bu mükemmel as
ki metodik yaklaşım ı ve titizliğ i güçlü Türkmen lideri
keri sicili, bize Fatih’in seferlerindeki düzeni, öncelikleri
Uzun Haşan ile Ağustos 1473’te O tlukbeli muharebe
ve hedeflerini yorumlayabilmemiz için ip uçları vermek
sinde karşılaşmadan önce, Macar sınırı boyunca mevzi-
tedir.
lenmiş akıncılarından büyük bölümünü Anadolu’daki Gerçekçi bakılırsa, Fatih’in bazan aşılamayan engel
müstakbel cepheye kaydırm a tedbirini almasından ve cö
lerle karşılaştığı ve yenilmez olm adığı inkar edilemez.
mert tim ar ve zeamet bağışları ile m üttefik kazanmaya
Belgrad (1456) ve Rodos’un (1480) başarısız muhasara
çalışmasından da belli olm aktadır.16
ları ve Fatih’in sahip olduğu mütevazi ölçülerdeki do
Bu kusursuz planlama ve güçlerini ustaca mevzilen-
nanma XV. asrın üçüncü çeyreğinde Osmanlı gücünün
dirilm esi göstermektedir k i Fatih hem askeri zafer ka
gerçek sınırlarını ortaya koymaktadır. 147 5’de K ırım ’ın
zanmaya azim liydi, hem de başarı oranını düşürecek
Osmanlı hakim iyeti altına alınması ile Osmanlı nüfusu
risklere girmemeye kararlıydı. Fatih sadece başarılı bir
Karadeniz’e ulaşmış ve Osmanlıların mevcut deniz gücü
komutan olarak tanınmak istemedi, aynı zamanda he
kapasitesinin daha da sınırlanmasına ve daha fazla kayna
men bütünüyle başarılı askeri sicilinin onu sahip-kiran
ğa ihtiyaç duymasına sebep olmuştur. Sınırsız ihtirası ol
(Gezegenlerin uğurlu birleşim inin Efendisi) unvanına la
masına karşılık, Fatih’in askeri itibarını bozulmadan ko
yık gördüğünün bilincindeydi ki bu unvan İslam gelene
rumak istemesi kazanma şansı olmayan maceralara atıl
ğinde ilahi onay ve destek ile efsanevi fetihler yapmış
masını önlemiştir. Bundan öte, Osmanlı ilerlemesinin
olan çok az karizm atik lidere layık görülmüştü. II. Meh
bir kaç cephede ayııı anda olması hüküm darlığının son
m ed’in dünya fatihleri arasındaki statüsünün bilincinde
on yılında m ali güçlükler doğurmuş ve imparatorluğun
olduğunu Fatih’in yakın çalışma arkadaşlarından tarihçi
zaten azalmış olan insan ve m addi kaynaklarında ciddi ve
Tursun Beg 147 3’te işaret etmiştir.
toplumsal açıdanda yıkıcı sakıncalı tesirler meydana ge
‘İstanbul’a ilave olarak, atalarından kalan topraklara yirmi ülkeyi daha katmış ve dünya fatihlerinden birisi oldu
tirmiştir.
ğunun işaretlerini göstermişti, (sahip-kıran)!'11 halde Fatih Sultan Mehmet seferlerinden gerçek XV. yüzyılın sonlarmda İslam Dünyasında, diğer çi olarak ne elde etmeyi ummuş ve amaçlarını gerçekleş önemli bir siyasi gücü olan M em lûklara yönelik olarak tirm ek için nasıl bir yol tutm uştur? Fatih askeri açıdan
O
m ümkün olanı hedeflemiş ve bunu gerçekleştirmek için
Fatih’in niyetini bize aynı tarihçi haber vermektedir.
hiç bir şeyi şansa bırakmayan titiz askeri seferler hazır
“Fatih... Osmanlı ve Memluk toprakları arasındaki
lanması konusunda ısrarcı olmuştur. Mesela bu titizlik ,
tampon bölge olan Karaman’ı Suriye ve Mısır’ın fethinin ilk
1461’de Trabzon İmparatorluğu’nun fethinden önceki
aşaması olarak (vurgu yazarındır) almaya karar verdi. ”18
hazırlıklarında net bir şekilde görülmektedir. O zaman
Şartlar izin verdiğinde Fatih’in M em lûk toprakları
imparatorluk donanması 200 tekneden fazla değildi ve
nın bütününü veya bir kısm ını alm a eğilim inde olduğu
bunların sadece 92 ’si silahlı kadırga id i.13 Ancak Fatih
na dair ciddi işaretler vardı. Venedik’le 25 Ocak 1479’da
özel tekneleri bir şekilde donanmaya katarak 300 tekne-
barış imzalanması beklenen fırsatı verdi. Bu konuda tüm
lik bir filoyu cepheye insan ve malzeme taşımak üzere
kaynaklar birleşmektedir k i 1481 ilkbaharında, öm
denize çıkartabiliyordu. Sonuçta Kritovoulos’un ifadesi
rünün sonuna yaklaşırken, Fatih sadece B atı cephesinde
ne göre Fatih’in ordusu “altm ış bin süvari ve seksen bin
Hristiyan Avrupa’ya karşı değil, aynı zamanda Asya’da
piyadeye” ulaşm ıştı.14 Bu tespitin ikinci bölümü müba
aşikar hedefi olan M emlûk Suriyesi’ne karşı da tekrar bü
lağa edilmiş olsa da, büyük seferlere hazırlanırken Fa
yük bir kara harekatına hazırlanıyordu. Fatih’in askeri
tih ’in riske atılm ayı sevmediği görülmektedir. 1480’de
seferlerinin bir muhasebesi yapıldığında, H ristiyan Batı
Rodos muhasarasının başarısız olmasına rağmen, lıarb ta
nın itaat altına alınmasının imparatorluğun gelecekteki
raftarı lobinin onun normalde ihtiyatlı tabiatını fazla
gelişm esi ve em niyeti için sağlam bir temel atılm ası yö
iyimser tahminler ile aştığını nispeten güvenilir kaynak
nündeki kapsamlı planın sadece bir parçası olduğu
lar belirtm ektedir.15 Fatih’in askeri seferleri planlamada-
ortaya çıkmaktadır.
O SM A N U
I SİYASET
İÇ BÜYÜME'FATIH'IN
tü belirsizliği devam etmiştir. Ancak Fatih’in hüküm
MERKEZİLEŞTİRME ÇABASI VE
darlığının sonunda İstanbul’un im paratorluğun siyasi ve iktisadi merkez olması şüphe bırakmayacak bir şekle dö
BUNA REAKSİYONLAR İlk bölümdeki tartışmamızda Fatih’in askeri geniş
nüşmüştür. Fakat başardıklarının büyüklüğüne rağmen
lemesinin hedef ve metodlarının hem hayatta iken hem
Fatih gerek iç politikasında gerek dış politikasında ten
de kendi öldükten sonra nasıl tartışm a ve münazaa konu
kid ve münazaadan ari değildir. Meselenin özü, Fatih’in
su olduğunu gördük. H üküm darlık otoritesini ve devle
İstanbul’u iskan için kullandığı teşvik edici ve zorlayıcı
tin m ali im kanlarını arttırm ak için aldığı tedbirler içeri
tedbirlerdi.22
de daha büyük bir reaksiyona sebep olmuştur. 1510’lu
İstanbul’un fetih sonrası şehirleşmesinde ki karan
yıllardan sonra yani yükselm e döneminde yazılan tarih
lık taraflar, mesela sürgün siyasetine yönelik tenkidler sa
lerde Fatih döneminin tartışm alı tarafları gözardı edil
dece tarihçiler arasında değil Fatih’in kendi danışmanla
meye çalışılm ış ise de siyasetine karşı ak tif bir direniş ol
rı arasında da bölünmeye sebep olmuştur. K aram ana ya
duğuna dair izlere rastlanmaktadır. Tarihçi Aşıkpaşazade (l4 0 0 -c a .l4 8 5 ) sultanın primes interpares (eşitler arasında birinci) olarak kendisi gib i cesur beylerin şefi olduğu es ki şövalyelik döneminden nostaljik olarak bahsederken, II. Mehmed gib i yeni-em peryal, Sezar benzeri kişiler ta rafından tem sil edilen sultanlığın gücü tekeline alma eğilim ini doğrudan tenkid etmeye tehlikeli şekilde yak laşm ıştı.19 H atırlanm alıdır k i bu tür tenkidlerde bulu
pılan 1466 seferinden sonra Fatih’in vezir-i azami Mah m ut Paşa, sultanın em riyle yapılan nüfus transferlerinin cezalandırıcı yönlerinden kendisini < ü-me’mur ma’zur de yim ini kullanarak ayrı tutm ak istem işti.23 M ahm ut Paşa’nın vezir-i azamlıktan alınması Su ltan ın iradesine da ha kolay boyun eğecek bir vezirin tayinini kolaylaştırdı, fakat Rum Mehmet Paşanın vezir-i azam lığı zamanında
nan başkaları da vardı.20 Gerçek şudur k i XV. asrın orta
(1466-1469) Karamandan yaptığı sürgünler ona hem
larında Osmanlı devleti imparatorluk aşamasına girm iş
çağdaşlarının ve hem de yakın zaman tarihçilerinin şid
ti ve kaynağı ne olursa olsun engellemelere Fatih’in çok
detli tenkidler yöneltmesine sebep olmuştur.24 Bu nüfus
az müsamahası olacağı tavırlarından b elliyd i.21 Fatih ha
transferlerinin. İstanbul’un şehirsel gelişmesine faydaları
nedanın yedinci üyesi olmasına rağmen merkezi bürok
bulunm akla birlikte şüphe yoktur ki kamuoyu açısından
rasi ve idari otoriteye dayanan birleştirici devleti ilk ku
amaçlar kullanılan araçları haklı çıkarm ıyordu. Ancak
ran kişidir. Bunu nasıl başardığını anlatmak birkaç bö
Fatih amaçlarını gerçekleştirmek için her zaman zorlayı
lüm süreceği için özetle sadece üç noktaya temas edece
cı tedbirler kullanmıyordu. N itekim 1471’de A la’iye
ğiz:
(Alanya) b eyliğinin yenilm iş hüküm darı K ılıçarslan (1) İstanbul’a tekrar nüfus kazandırılması ve Fatih’in
Bey’in işbirliğini kazanmak için ona Trakya’da Güm ülci-
sürgünü kullanması, (2) ekonominin merkezileştirilmesi
ne’de tazmin edici bir arazi verdi.25 Benzeri şekilde zafer
ve (3) hukukun idari yapısının sağlam laştırılm ası.
de cöm ertliğin bir nişanesi olarak Sultan 1473’te zaptedilen Karahisar-i Şarkin in Akkoyunlu garnizon kom uta
İstanbul’un İskânı
nına Edirne yakınlarındaki Çirm en’in sancakbeyliğini
İstanbul’u zaptederek ve sonra da imparatorluğun yegane siyasi, iktisadi ve kültürel merkezi olarak gelişti rerek Fatih’in merkezileşme sürecine ve imparatorluğun gelecekteki b irlikteliğine katkısı devasa olmuştur. Tahta geçtiğinde birbirine rakip ik i başşehri olan bir impara torluk devralmıştı. Eski başşehir Bursa iktisadi ve k ü ltü
verdi.26 Fatih merkeziyetçi emelleri için ikna edici metodların zorlayıcı metodlar kadar etkin olduğunu b ili yordu. Öyle görülüyor ki Karaman’da 1466’dan başlaya rak başvurduğu zorlayıcı metodlar, daha ılım lı politika larının başarısızlığa uğraması üzerine artan hayal k ırık lı ğından kaynaklanmıştır.
rel merkez olarak kalm ış, 1361’den sonra birçok idari, askeri ve saray törenleri ile ilg ili fonksiyonlar ise Edir
Mali Siyaset ve İktisadi Rasyonalizasyon
ne’ye taşınmıştı. XV. asrın ilk çeyreğinde devam eden si
Devlet gücünün dayandığı ülke ve kaynaklar için
yasi anlaşmazlıklar yüzünden iki başşehir arasındaki sta-
mücadele etmek gerçek anlamda Fatih döneminde başla-
O SM A N II
I SİYASET
dı. XV. yüzyılın başlarında imparatorluğun bölünmüş
laşım ını sağlamak ve böylece kısa ve uzun vadede ülke
durumu ve yerel güçlerine devletin yeniden birleşmesini
ekonomisinin önünü açm aktı.30 Ancak ticaret politikası
sağlamak için verilen tavizler, Fatih’in seleflerini zor du
açısından Fatih’in laissez-faire yaklaşım ının devamlı ol
rumda bırakmıştı. Bu bilhassa Anadolu’daki nüfuzlu
duğunu düşünmek güçtür -yukarıda arazi m ülkiyeti ko
müslüman aileler ile yapılan pazarlıklarda ortaya çıkıyor
nusunda ki sert tutumunda gördüğümüz üzere- Fatih’in
du. Bahse konu ailelerin gücündeki erime bilhassa Fa
bazı popüler olmayan politikaları halefi ve oğlu Bayezid
tih ’in zamanında arttı. İlk önce m alikane-divani sistemi
tarafından değiştirilm iştir.32
gibi gelir kaynaklarının ik ili veya ortak kullanım ını sağ
Fatih’in merkeziyetçi reformları arasında önemli bir
layan yöntemler kullanıldı. Devlet açısından, arazi m ül
tanesi de tek para sistemini kurm a çabaları ve bunun ger
kiyeti haklarını azaltmak veya parçalamak daha çok is-
çekleşmesi için merkezden belirlenen döviz kurlarına
tim laka doğru ilk adım ı teşkil etti ve uzun vadede hâzi
uyulm a konusundaki ısrarıdır. Tedrici değişikliklerle
nece kullanım ı veya tekrar dağıtım ı için m ülkiyet hak
1460 ve 1480 arasında Osmanlı akçesinin gümüş m ikta
kının devlete geçmesine zemin hazırladı.27 Fakat taşrada
rı % 17,5 oranında düşürülerek 0.303 dirhemden (0.931
ki toprak elitlerinin menfaatlarına bu tür yöntemlerle te
gram) 0.25 dirheme (0.768 gram) inm iştir.33 Bu demek
cavüz, Fatih tarafından hüküm darlığının son döneminde
tir k i imparatorluğun topraklarının genişlemesi ile elde
daha sert ve doğrudan istim laklara dönüştürüldü.28 Fa
edilen gelir artışı beraberinde satın alm a gücünü de
tih ’in hüküm darlığı zamanındaki bu istim laki esas alan
önemli ölçüde arttırm ıştır. Aynı zamanda bu örtülü ver
politikalar hazine için kazançlı oldu ise de merkez-eya-
g i yükü herkes tarafından eşit olarak paylaşılm ıştır. Fa
letler arasındaki ilişkiler açısından gerginlik doğurdu ve
tih ’in politikalarına tam bir uyum sağlamak zor olması
bu durumu izale etmek için oğlu Bayezid tahta geçince
na rağmen, kanunların yürürlüğe konulması ve ısrarla
mal ve m ülklerin müsaderesi üzerine yayınlanan ferman
uygulanm ası konusunda, kendi kulları en fazla ihlal etse
ları geçersiz k ıld ı.29
bile, onun önemli ölçüde başarılı olduğu kesindir.34 Ta
Arazinin yeniden dağıtım ı konusundaki siyasetin
mamen Fatih’in mali sistemi merkezileştirme ve kontrol
kaderi bir tarafa, Fatih zamanında Osmanlı hazine re
altına alma yönündeki tedbirlerinin işe yaradığını göste
zervlerinin devamlı büyüdüğü tartışılm az bir gerçektir.
rir bir örnek de, Bursa’dan gelen gelirlerin, başarılı ve ru
Yeni gelir kaynakları arasında, Fatih’in ilk döneminde
tin bir şekilde hazine tarafından yeni alınan Karaman
ele geçirilen Sırp gümüş madenleri ve K ırım ’ın 1475’te
Eyaleti sınırları boyunca kurulan garnizonlardaki asker
alınması ile kazanılan Karadeniz’in gelişm iş ticaret ağı
lerin maaşı için transfer edilm esidir.35
önemli bir yer tutuyordu. Ancak Osmanlı yayılm acılığı
Fatih’in m ali uyum ve merkezileştirme siyasetinde
nın bu örnekleri dışında benimsenen m akul ticaret poli
ki başarılarına rağmen ekonomik m ali istikrar ve impa
tikası ve diğer m ali yönetim tedbirleri için Fatih’e hak
ratorluğun uzun vadede refahı için uygulam aya koyduğu
kının verilmesi gerekir. 1487-1490 tarihli Kefe Gümrük
tedbirlerin önemi inkar edilemez ise de çağdaşlarından
Defterleri gib i dönemin kaynakları esas alınarak bir yo
en fazla tenkidi bu alanda alm ıştır. Fatih’in reformlarına
rum yapılırsa,30 ticaret önceliklerinin belirlenmesinde,
duyulan tepkinin büyüklüğü ölümünden sonraki reaksi
Fatih’in devletin yüce menfaatleri için doğrudan devlet
yon ve revizyon döneminde yazan tarihçilerin beyanla
kontrolü veya yasakçı güm rük rejim i yerine vergi teşvik
rından belli olmaktadır. Kıvamı nin Fatih’in Ölümünden
lerine dayalı yarı merkeziyetçi bir sistemi tercih ettiği
yedi y ıl sonra 893/1488’de zoralıma dayalı mali politika
görülür. Gümrük vergilerinin arttırılm ası am acıyla ihra-
larına karşı yazdıkları, vezir-i azami Karamani Mehmet
caatın teşvik edilmesi ve bu yolla gelirlerinin arttırılm a
P aşaya atfedilmiştir, ancak bu, Kıvami’nin S u ltan ın ba
sı, Fatih’in ticaret politikasının tek hedefi değildi. Bunu
zı fermanlarında gücünü açıkça kötüye kullandığı şek
da, İstanbul merkezli bir serbest ticaret bölgesinin belir
lindeki m esajını yumuşatmamaktadır.
lemesi açıkça göstermektedir. Bunu yapmaktaki amacı
K ıvam inin Fatih’in hüküm darlığı hakkındaki ve
m alların iç piyasada hiç bir engelle karşılaşmaksızın do-
çoğunlukla övücü olan hikayesi, padişahlığının son yılla
O SM A N LI
I SİYASET
ve Teşrifat Kanunu dur.40 Bu kanun, Fatih namına o zaman
rında Fatih’e kamu oyunda atfedilen menfi im ajı belirt mesi açısından aydınlatıcıdır. (Kaynak: K ıvam i, Fetihna-
ki nişancı Leyszade Mehmet tarafından selefi nişancı ve
me-i Sultan Mehmet, (tıpkıbasım İstanbul, 1955), say-
(veziri-azam Karamani Mehmet Paşa)’ya danışılarak ya
fa.272-274)
pılm ıştır. Kanunun gerekçesinde Paşa, önceki uygulam a yı referans almıştır. Ancak m etnin d ikkatli bir inceleme
Sultan-ı aleme ol eyyamlarda bir kimse vezir olmuştu ki (273) alemde adı çınlatmıştı. Meşhur-i a f ak olmuştu. Tarrar-
si, kanunun mevcut uygulam anın bir tasviri değil, Fatih
lıkda ve ayyarlıkda biç naziri alm e gelmemişti. . .Devleti
ve danışmanlarının orijinal bir çalışması olduğunu belli
dünya yiizii tutmuştu. Asitane-i Almpenab’da hizmet ederken
etmektedir. Divan prosedürü ve saray protokolü açısın
tedriçle saadete erişip, şaha düstur olmuştu. Musahabeti sul
dan bu kanun yeni ve hayli teşkilatlı bir imparatorluk
tan-i alemin mübarek mizacına hoş gelmişti. 01 kıssa, akibet
döneminin habercisidir. Başka hususlarda olduğu gib i
vezir-i azam oldu. Ciimlet-iil mülÜ>(‘ olup, sahib-i devran,
hukuki alanda da bir gözden geçirme başlam ıştı. Kazas
asaf-i zaman oldu. Şöyle kim sultan-i alem kendüyi ve memle
kerliğin İmparatorluğun Anadolu ve Avrupa yakalarını
ketin ana teslim eylemişti. 01 dahi Karamanluya ettiği intika
tem sil etmek üzere Rum eli ve Anadolu olmak üzere ik i
mı gerii yüz ol mikdar Osmanluya eyledi}1 Beş y ıl sultan-i
ye bölünmesi şer’i ve yasama yetkisinin gerilem esi şek
aleme vezir oldu?* Beşbin y ıl ömür olan ayyarlar ol denlu ba-
linde değil, iki bölgenin de şeyh’ül- İslam'ın üst otoritesi
ziçeler kılmadılar kim ol bu Osman beylerine ve memleket bal
ne tabi olması şeklinde düşünülmelidir. Şeyh’ül-islam
kına ve sair taifeye hallu halince baziçeler kıldı. 01 beylerin
karar verme mekanizmasının daha sınırlı bir grup tara
sancaklarında şol mahsulat ki akçe olmağa mümkin idi anı
fından üstlenildiği erken Osmanlı dönemine zıt olarak,
hass edip, hazine-i (474) antreye döndürdü. Sultan-i alemin
Sultan ile daha yakın danışm anlık, işb irliği ve politika
münevver kalbini mal cm etmeğe haris kıldı. Şöyle ki her taife
koordinasyonu sağlayabilm iştir.41 Ak Şemseddin gib i Fa
hallu halınca bir la ’b {ve} oyundu. Ahir, felek ona bir oyun oy
tih ’in ilk dönemlerindeki dini danışm anları, esas Sünni
nadı kim kıyamete dek dillerde dastan}9
şeriatını temsil etm ekten uzaktı. H üküm darlığının so
K ıvam i’nin popüler görüşler ve toplumsal tavırlar
nuna doğru yapılan bu d eğişiklikler bir tutum d eğişikli
hakkındaki beyanları gerçeğe dayanır ve fakat aynı za
ğin i de göstermektedir. A nlaşıldığı kadarıyla Fatih sul
manda kaçınılmaz olana karşı samimi ancak sonuçta na
tanlığın dini müessese ile birlikte olması gerektiğini id
file bir dil uzatmadır. İmparatorluğun m ali, iktisadi ve
rak etmiş, şeriatın daha keskin bir yorumunu, kırsal ke
idari merkezileşme süreci, imparatorluğun toprak geniş
simde ve bilhassa illerdeki göçebe halk arasında popüler
lemesinin ve Rum eli ve Anadolu’daki Osmanlı toprakla
liğin i devam ettiren heterodoks şeyhlerin tem sil ettiği
rının yeni siyasi başşehir İstanbul’un otoritesi ile birleş
m istik İslama tercih etm iştir. D enilebilir ki Fatih dini
m esinin tabii bir sonucuydu. İzahatımızın son bölümün
müessese ile yakın işb irliğin i m erkeziyetçi hedeflerini
de yer darlığı sebebiyle taslak halinde kalan, Fatih’in ida
gerçekleştirm enin başka bir aracı olarak görmüştür.
ri merkezileşme alanında ki katkılarını belirteceğiz.
SONUÇ İdari Sağlamlaştırma
Müsbet ve menfi yönleri birlikte ele alınınca, işin
İmparatorluğun toprak bütünlüğü ve m asuniyeti
muhasebesinde Fatih’in hüküm darlığının bir değişiklik,
nin devamını sağlamak, hükümdarın birleştirici idari ya
yenilik, sağlam laştırm a ve yeni bir Osmanlı imparator
pı ve çeşitli bölgelerdeki değişik insan topluluklarının
luk kim liğinin vurgulanm a çağını tem sil ettiği görülebi
ihtiyaçlarını karşılayabilen ve tarafların m utabık kaldığı
lir. Değişme kaçınılm az bir şekilde eski düzenin devam
idare usullerini yaratmadaki başarısına bağlıdır. Bu bağ
etmesinde menfaati olan grup ve şahıslar ile münazaa ve
lamda Fatih’in hüküm darlığı yeni bir dönemin başlangı
ak tif direniş getirm iştir, ancak im paratorluğun dıştaki
cı olarak kabul edilebilir. Fatih’in yaratıcılığın a ve özel
genişlemesi içeride durgunluk ve hareketsizlik ile karşı-
likle de Osmanlıya has olan bir idari geleneğin yaratıl
lansa idi, XV. asır ortalan Osmanlıların devamlı olacak
masındaki rolüne müşahhas bir örnek, çıkarttığı Teşkilat
bir siyasi mekanizma yaratm a konusunda çabalarının
BS
başlangıcı değil sonu olurdu. İmparatorluk Tim ur’a ye
çok kasıtlı uydurm a çabalarından çıkm ıştır. Benzer şekil
nilginin sonrasında imparatorluk otoritesinin yokolma-
de Fatih’in iç politikaları üzerine münazaalar da aynı in
sından ciddi ölçüde etkilenm iş ve Fatih’in idaresindeki
celikli yaklaşım ı gerektirir. G üvenilir kaynaklarca tek
cesaret ve dinamizm sayesinde kesin olarak tekrar güç
rarlanarak ifade edilen tenkidlerin ve otokratik ve atılgan
toplamıştır. İşin son muhasebesinde Fatih’in davetkar
karakteri ile ilg ili portresinin doğruluğunu kabul et
politikalarının, bazı idari tedbirlerinin yarattığı sosyal
mekle birlikte, bunları basit bir m antıkla Fatih’in lider
yabancılaşmadan daha baskın ç ık tığ ı sonucuna varabili
liğin in başarısız olduğu şeklinde görmek yerine merke
riz. Askeri sicili ile ilg ili münazaalar yukarıda b elirtild i
zileştirm e politikalarının başlattığı sosyal değişm enin
ği üzere siyasi olaylar ile gerçek bağlantılar yerine daha
dinamizm ve başarısı olarak görmek gerekmektedir.
1
Sanatların Patronu rolü ile ilg ili olarak zeki bir araştırmacı Fatih’i “Para
manca basımından W illiam C. H ickm an’ın editörlüğünü yap tığ ı M ehm ed
doksların Sultanı “ olarak ifade etm iştir. Bakınız: J.R aby, T he Oxford Art
2
11
Babinger, loc. cit.
Bunun güzel bir örneği Avııi m ahlası ile Fatih’çe yazılan veya ona atfedi
12
M ihailoviç’in metnine konulan çok örnekli sahte nutuk ve hayalen inşa
len bazı şiirlerdeki keskin tonda görülebilir. Mesela şu m ısraları ele ala
edilen “d iyalogların” en kötü örneği Bosna kralının elçileri ile Fatih’in ve
lım:
ziri ve başkomutanı M ahm ut Paşa arasında krallığ ın 1463’de fethinden
B enim çabam sadece İslam d in i iç in d ir .,. G ayem K a firleri bütünüyle fethetm ek
hemen önce geçen hayali karşılaşm a olup özellikle dikkat çekicidir. B akı
tir. M ısraları çok ikcibas edilen şiirlerinden birinde bulunm aktadır; B akı
nız: B. Stolz ve S. Soucek, M emoirs o f a Ja n issa ry (A na Arbor, 1975) [M ic-
nız K. Silay (Editör), A nthology o f Ottoman Literatüre, (Bloomington, Ind.,
higan Slavic Translations, N o.33, Chapter 34, s .137-138.
1996), s.92. 3
T he C onqucror a n d His Time (Princeton U niversity Press, 1978, s. 182).
J o u r n a l 5 (1982), s.3-8.
13
Bu türün XVI. asır Avrupası’nda popülerliği için bakınız: “Bartlıolomaeus Georgievİcz and the ‘Red Apple’”, K.M .Setton, W estem H ostility to İs
14
lam a n d Prophecics ofT urk ish Doom (Philadelphia, 1992), s.29-46. 4
Rumca metnin İngilizce bir tercümesi J . R. M elville Jones'un The Siege o f
15
1926), s.6. Caoursin Rodos’a yapılacak bir taaruzun uygun olup olmadığı hakkındaki tartışmanın üç yıl boyunca sonuçlanmadığını belirtmektedir. 16
M ih a iloğlu A li B ey ki R /m ili gazilerinin. ..b a şıy d ı.. .Sivas vela yetinin e ya leti
Laudivio de Vezzano’nun Epistolae M agni Turci adlı eseri II. Mehm et'e a t
n i him m et e d ip .. .k arından İskender B eye K ayseriye sa n cağım ve b irad er-i kehte-
fedilen sahte “resmi m ektu plar’dan meydana gelm ektedir ve neredeyse si
r i B a li B ey’e . . .N iksar su b a y lığı erzani- görüp, sa ir etba ve eşyanına d a ol d iy a r
m ültane şekilde N apoli (Kasım 1473) ve Rom a’da (A ralık 1473) yayın
la rd a tim a rla r beldirip, İran zemin (360) scrhaddın ın şeddine a n ı tayin etti.
lanm ıştır. XVII. asır başında The Turkes Secretorie adıyla bir İngilizce ver siyonu yayınlanm ıştır (Londra, 1607) [ Am sterdam : Da Capo Press, 1970;
17
apolis, M N , 1978), s.58.
sayfaları uyduruk orijinini belirtm ek üzere “sundrİe ietters...fu ll of proud bragges and bloody tlıreatenings” g ib i deyim lerle doludur.
18
a .g.e., s.57.
İki paragraf da Venedik Doj’u Cristofero Moro’ya barış teklifi İçin Fa
19
Tarihçinin büyük büyükbabası Y ıldırım Bayezid ile ilg ili olduğunu iddia e ttiğ i bir bölümde, daha çağdaş olaylara girerek cim ri ve açgözlü Cezayir
tih ’in yazdığı 24 M ayıs 1471 tarihli m ektupta bulunm aktadır. İtalyanca m etin ve İngilizce tercümesi V. L. M eııage tarafından yayınlanm ıştır: “Se
hüküm darı Ahmed Bahadur’un (1383-1410) sonundan bahsetmesindeki
ven Ottoman Documents from the reign of Mehmed II”, S. Stern (Editör),
amaç bütün okuyucularına anlaşılır gelm elidir. “Bu padişahlar ki mal
Doc/tments fro m îslam ic Chanceries, (Oxford, 1965), s.82-83.
cem ettiler, ahir anlar ne oldular”, başlıklı bölüme bakınız, F.Giese (Edi tör), A şıkpaşazade T arihi (Breslau, 1928), s. 211.212.
M elville Jones, Siege o f C onstantinople s .l2 7 ’den iktibas edilm iştir. Langushi’nin beyanının değerlendirilm esi ve doğruluğu için (ve o rijinalliği) ba
20
21
VII: 18 -" y a y a b aşlarına yüzer çom ag vurdu".
C harles T.Riggs, (Princeton, 1954), s .14. 22
Fatih’in iskanı teşvik için pozitif tedbirleri u stalıkla kullanm ası için ba
eden uzun m akalenin en çağdaş ve u laşılab ilir versiyonu Alfred R. Ba-
kınız H. İnalcık “The Policy of Mehmed II Towards the Greek Populati-
ca’nm İngilizceye tercümesidir, Epistola a d M ahomatem II (Epistle to M o-
on of İstanbul", DOP XXIII-XXV (1969- 70), s.231-249.
ham m ed U) (N eıv York, 1990} {American U nivcrsity Studies. Series 2: Roman-
10
1451’de sonuçsuz kalan Karaman seferinden dönerken, Yeniçeri subayla rının ulufeye itirazlarına onları dövdürerek tepki verdi. İbn Kemal, TAO
Kritovoulos, H istory o f M ehm ed the Conqueror... T ranslated from the Greek by
H ristiyanhğın faziletlerini belirten ve İslam Fatihini H ristiyanhğa davet
Mesela bakınız, aşağıda belirtilen K ıvam i’nin tarihindeki uzun paragraf, s. 13-14.
kınız J.R aby, “Cyriacus of Ancoıia and the Ottoman Sultan Mehmed II”, J o u r n a l o f the W arburg a n d C oıırtauld hıstitutes, 43 (1980), s.242-246.
9
Tursun Beg, T he H istory o f M ehm ed the C onqueror by Tursun B eg, H. İnalcık ve R. M urphey tarafından hazırlanan İngilizce özetli tıpkıbasım (Minne-
The Engüsh Experience, N o.263’de tekrar basılm ıştır]. Bu edisyoııun
8
Bakınız İbn Kemal, T evarih-i A l-i Osman, Book 7, s.359, 11. satır ve de vam ı, Ş. Turan’ın 1954 tıpkıbasım ı:
1991), s. 17-116, bilhassa s. 17-31.
7
H.W.Finch (Editör), C aoursin’s Account o f the Siege ofR hodcs in 1480 (Londra,
eserinde s. 136-137’de bulunm aktadır. Aynı zamanda bakınız: H. İnalcık, ternationale su r l ’Empire Ottoman et la Turqme M odem e (İstanbul- Paris,
6
Kritovoulos, H istory o f Mehmed- the Conq//eror... T ranslated fro m the Greek by C harles T. R iggs (Princeton, 1954), s .166.
Constantinople 1453: Seven Contem poraıy Accounts (Am sterdam , 1972), adlı “Osmanlı Galatası, 1453-1553", E. Eldem (Editör), Premİerc Recontre In
5
H. İnalcık, "Gelibolu", E ncyclopcdia o f İslam , Vol.2 (Leiden, 1965), s. 985986879/1474 tarihli bir arşiv belgesini belirterek.
23
İbn Kemal, TAO VII: 291 (stır 18). İngilizceye en yakın tercüme şöyle
ce Languages a n d L iteratüre, No. 127}.
olabilir: Emir altında hareket eden affedilir (ve hareketlerinin sorum lulu
Babiııger tarafından iktibas edilm iştir, kaynak: 1953 Ralph M anheim A l
ğundan da affolunur)”
24
İbn Kemal, TAO VII: 292 (satırlar 6-8): B ir iş etti k i üzerine diişm an-i bed-
33
tory o f the Ottoman Empire (Cambridge, 1994), s. 95 4’de.
Tatar ilg a n d a öyle d-agıtmazdı. Rum M ehm et P aşanın Fatih’in politikası nı yürütmesinin yarattığ ı alevlenm iş duygular 1520’lerde H adidi Osman-
34
rafından B elgeler XIII/17 (1978)de yayınlanan Bursa Sicilleri ile ilg ili Ce-
Öztürk (Editör), H adidifnin} T evarih-iA l-i Osman, 1299-1523 (İstanbul,
mazi I 884 (Temmuzun İkinci yarısı- Ağustos ortası 1479) tarihli Doc.
1991), s.277 (beyit 3975): ...R u m M ehm et P a şa -i z a lim ... İshak Paşanın
No.99, s.38. Bu evrak em ekli askerlerin bir tasaaruf fonunda devalüasyon
vezir-i azam lığı zamanında (1469-1472) sürgünlerin devamı için bakınız:
öncesi 1470 y ılı akçelerinin (100 / 347: 1 akçe =.288 dirhem veya.88
Ahmet Paşanın ilki l4 7 1 'd e, son bir tem izlik harekatı da l4 7 4 ’te olmak
gram saf güm üş) kanundışı olarak bulunm ası hakkındadır. 35
M ut (K laudiopolis), Silifke ve doğudaki diğer kalelere giden önemli bü
üzere yaptığı ik i seferde Osmanlı askerlerince Karam anlı sivillere zulum
yüklükte transferler Doc.23 (s .l 1), Doc.26 (s.12-13) ve Doc. 50 (s.21) de
yapılm ıştır; bakınız M .M esud Koman (Editör) Şikarı nin K aram an O ğulla
İnalcık tarafından neşredilen kü lliyatd a kayıtlıd ır; bakınız dip not 34’de-
rı T arihi (Konya, 1946), s .196-197.
ki referans.
25
Hadidi, op. C it.,s.283 (beyitler 4070-4074).
26
Sadeddin Hoca, T ac-üt Tevarİh, 2 c ilt (İstanbul, 1279-80), l.C ilt, s .5 4 i.
27
Bu gelir mekanizması ve O sm anlılar tarafından m iri m ülkiyete geçişte ara
36
Ö. L. B arkanın Türk Hukuk ve ik tisa t T arihi M ecmuası 2 (193 2-3 9)’ndaki
Burada katibin yazdığı g ib i müluk (hüküm darlar) değil de mülk (m em le ket) olması gerekir, m etin s.27 3, 7 .satır.
37
Burada M ehm et Paşanın v a liliğ i (Karaman) ve doğum yeri (Konya) im a ediliyor.
aşama olarak kullanılm ası hakkındaki kaynaklar çoktur. Bilhassa bakınız 38
Karamani M ehmet Paşa'nın beş y ıl süren vezir-i azam lığı 882-886/1477-
makalesi, s. 119-184 ve 1516-17 O smanlı fethi ertesi kuzey Suriye’deki
1481 im a ediliyor. Larende halkına karşı yapılan kötü muam eleleri yazan
durum için: J o u r n a l o f the A merican O riental Society 106 (198 6)’de yayınla
tarihçiler vezir-İ azam lık süresine ilaveten ömrünün bitim ine yakın Karaman’da kısa bir süre 879/1474-1475 v a lilik yapan K aram ani’nin selefi ve
nan M .L.Venzke’nin m akalesi, s.451-469.
adaşı Rum M ehm et'e de aynı itham ı getirm ektedirler, S icill-i Osman'ı IV:
Anadolu’da özel m ülkiyetteki toprakların istim laki için M art 1480’de
104. Rum M ehm et’in diğer çağdaş değerlendirm eleri için yukarıda 24
(Muharrem 885) yazılan fermanın m etni için bakınız H .İnalcık, “ Bursa
ııo’lu dipnota bakınız.
Şerİye Sicillerinde Fatih Sultan M ehm ed’in Ferm anları”, B elleten XI/44 39
(1947), s.69 3-7 03, bilhassa aynı dergi 14, s.702. 29
Fatih’in kanunun yorumuna harfi harfine uyum u için bakınız İnalcık ta
lı hanedanının tarihini yazdığı zam anlafda bile körelm em işti; bakınız N.
a .g .t, s.280-281 (beyitler 4025-4039). M ahalli geleneklere göre G edik
28
a .g.e.. s .l8 6 ’daki tablo. 1470 ve 1475 arasında güm üş para tedavülleri için bakınız Ş. Pam uk, İnalcık ve Quataert (Editörler) Economic a n d S ocia l H is-
kiş d a hi gelse öyle etmezdi. Ol d iy a r ehlin in k ar u b a r karadan şöyle d-afytdı ki-
M ayıs 1481'de Yeniçerilerce öldürülerek vezir-i azam lığı aniden sona eren Karamani M ehm et Paşa im a ediliyor. Bu olaylar K ıvam i tarfindan eseri
Tursun Bey (H. İnalcık ve R . M urphey’iıı 1978 tıpkıbasım ları), f.l6 9 a :
nin sonraki bölümlerinde an latılır (s.279): o l vez ir ki sultan m uhtar edip...
B indm ziyade kura ve m ezarı sa h ib -i emlak ve evk a f elinden in tiza olunmuştu.
evvel başını kesip b ir harbenin üzerine sancıyıp b ir nice g ü n K onstantiniyye şeh ri
... sahihlerine en ’am edip,m ukarrer etti ve beylerine nice şeh ir g ib i köyler temlik
nin için d e gezdirdiler.
eyledi. H er b irini m ertebelü rmrtebesince r i’a yet ve tescili kıldı. 40 30
31
32
Bakınız H. İnalcık’ın “ Sources and Studies on the O ttoman Black Sea”
Bakınız M. A rifin editörlüğünde, "Kanunname-i A l-i Osman”, T0EM [ilave] iii / 13-14 (1330). M etin XVI. ve XVII. asırdaki kopyalamalarda
dizisindeki yayını, N o .l (Cam bridge, 1995).
ki hatalardan arİ olm am akla birlikte, kanunun özünün teşekkülü Fatih'in
Bakınız İnalcık, Customs R egister o f C affa, s. 157-160. Doc.2: İstanbul
hüküm darlığının son bölümüne doğru izlenebilir. O tan tikliğinin bir tar
Gümrük M ukataası, 1476-1480.
tışması için bakınız, R .C.Repp, The M ufti o f İstan bu l (Londra, 1986), s.32-
Bu tür bir değişik lik, eskiden başka ülkelerden ithal edilen m allarda ver
42.
g i b ağışıklığı olduğu düşünülürken yeni u ygulam a ile güm rük resmi
41
Kazaskerliğin ikiye bölünmesi için bakınız, M . İpşirli, “Osmanlı devle tinde kazaskerlik", B elleten LXI/232 (1197), s.610-611.
alınmasıdır. Bakınız İnalcık op. C it., s.92, f n .l2 ’de.
O SM A N L I H J 1
SİYASET
İSTANBUL'UN FETHİNİ MÜTEAKİP İSTANBUL'DAKİ HIRİSTİYAN CASUSLARIN RAPORLARI
DR. ENRICO BASSO U N IV E RSITY OF GENO VA D IPA R TIM E N TO DI RICERCH E EUROPEE, M IN 1STERO PER I BENİ E LE A T T IV IT A CULTURALI SO PRIN TE N D EN ZA ARCH 1VIST1CA PER LA LİG U RIA / İTALYA
*
yü zyılın ikinci yarısı, A kdeniz’in doğu k ı
H ıristiyan kolonileri, Osmanlı İm paratorluğu’nun teh
yıları kadar Ege bölgesinde de büyük deği-
dit edici varlığı hakkında önemli sayılacak gözlem nok
şim ler dönemi olmuştur: Doğu Roma İmve Pera’da 1490’a3 kadar Osmanlı hakim iyetinde taları
paratorluğu’nun bütün siyasal m irasına konduktan son
kalan ve özel durumu nedeniyle Türk imparatorluğunun
ra fethettikleri İstanbul’un efendileri olarak yerleşen II.
iç siyasetindeki olaylar hakkında b ilgi için çok iyi bir
Mehmet ve haleflerinin genişlem e tutkuları, B atılı Güç
kaynak olan Cenova cemaatiydi.
lerin (Latinlerin) Romanla topraklarında hüküm sürdük
Bu b ilgiler çeşitliydi: Koloni hüküm etlerinin gö
leri dönemlerde, yık ılm ak ta olan im paratorluğun bün
revlendirdikleri yargıçların Sultan’ın donanma ve ordu
yesinden kopardıkları tüm lordlukların akıbetini belir
larının hareketleri konusundaki raporlarından, ticari ko
ledi.
nularda haberlere ve Osmanlı Sarayına dair dedikodular İstanbul’un fethinden otuz yıl kadar sonra hala H ı
la B atılı elçilerin “Gran Turco” (Büyük Türk) ile anlaşa
ristiyanların elinde bulunan hemen hemen bütün kaleler
bilm ek için giriştikleri manevralara kadar olan yelpazeyi
O sm anlının acımasız ilerleyişine teslim olmaya zorlana
kapsıyordu.
caktı: 1453’te Pera, im pratorluğun başkenti ile birlikte
Ege adalarından gelen raporların ve bu raporların
teslim olmuştu, 1455 yılın da ziller Eski ve Yeni Foça
B atılı şansölyeliklere verdikleri b ilgilerin tip ik bir örne
için çaldı, 1456 yılın da Ainos ve Semadirek Adası,
ğ i, 1455 tarih li bir belgedir. Bu belgede, Çetince
1460’ta Atina ve Mora, 1462 yılın d a M id illi ve Trabzon,
Lordu’nun Sultan tarafından boyunduruk altına alınm a
1470’te Negroponti, 1475 yılında Kefe ve K ırım ’ın di
sından başka, Sakız’a yapılacak olan fakat iptal edilen sal
ğer şehirleri1 ve 1484 yılın da Şile ve Monkastro2 -Kara
dırı ve Foça’nın fethinin kısa bir anlatım ını bulabiliriz.4
deniz’deki son H ıristiyan lim anları- teslim oldular. Bu
Yazarın harekatın özellikleri hakkında iyi b ilg ili olduğu
sürekli tehdit ortamında, B atılı hükümetler Türk ordu
görülüyor; yazar, Türk filosundaki kesin gem i sayısından
ve donanmasının hareketleri ve İmparatorluğun iç siya
(26 kadırga) başka, Sakız açıklarında çıkan fırtınada ba
sal durumu hakkında iy i bilgilere ihtiyaç duydular. Bu
tan gem ilerin sayısını da veriyor ve bu gem ilerde taşınan
nun nedeni, savunmalarını hazırlama olanağına sahip ol
cephane ve silahların kaybı sonucunda Türk komutanın
mak ve en sonunda iç kriz anlarından faydalanarak, uzun
Mordagan adalarının fethinden vazgeçerek daha az koru
zaman boyunca tekrarlanan fakat Papa ve bazı Prenslerin
nan Foça’yı ald ığın ı bildiriyor. Bu fetih sonunda, pek çok
tek başlarına çabalam alarına rağmen, gerçekleşemeyen
tüccar ve 200 çocuk köle olarak satılm ak üzere yakalan
büyük karşı-saldırıyı düzenlemekti.
mış, Sakız delegasyonu amirale verdikleri 2600 dükalık
Bu bilgilerin ana kaynakları, b ilin d iği gib i, Ege’de,
bir hediyenin yanısıra, Su ltan a ödemek zorunda olduk
özellikle Sakız ve Rodos adalarında varlığını sürdüren
ları y ıllık haracı 6000 düka arttırm ak zorunda kalm ıştı.
O SM A N L I I
SİYASET
Dahası, yazar, Fatih Sultan M ehmed’in askerlerine İstan
d ı.10 Böylece, Cenovalılar olası bir saldırıya karşı Sakız’ı
b ul’da elde ettikleri ganim etin daha büyüğünü elde ede
savunmak için önlem aldılar; fakat Venediklileri de, bel
cekleri umudunu vererek, Macar Kralına karşı bir sefer
ki tehdidin tam olarak değerlendirilm em esi, ya da Vene
için askerlerin toplandığına dair haberleri bildiriyor.5
d iklilerin geçmiş yıllarda takındıkları tavıra karşı bir çe
Görüldüğü gib i, Osmanh iktidarına karşı seçilecek
şit intikam için, aynı şekilde korum adılar.11
siyasal tavıra karar vermek için son derece faydalı olabi
Venedikliler ve Cenovalıların, Sultan’la barış anlaş
lecek önemli ve çok ayrın tılı b ilgiler vardı. Diğer bir bel
ması yapm ayı amaçlayan diplom atik girişim içinde oldu
ge, bu gib i ayrın tılı bilgilerin kaynağı hakkında bize de
ğu yönünde ki karşılıklı birbirlerini suçlam aları ile süren
ğerli fikirler veriyor. Giovanni Paterio adlı tüccarın Sakız
aralarındaki diplom atik husumetler, 1453’ten sonra da
Adası’ndan 12 Nisan I 4 6 l ’de yazdığı mektupta, b ildir
bitmedi. Bu, Modon’dan gönderilen 26 Nisan 1464 ta
d iği haberlerin kaynağı; Pera, Bursa, Gelibolu ve Türk
rihli m ektupta görülebilir.12 Bu m ektup, Ege adalarında
imparatorluğunun diğer bölgelerinden gelen tüccarların
Orsatto G iustiaııian ve Sigismondo Pandolfo M alatesta
m ektupları ve kişisel tanıklıklarına dayanıyordu. Bu b il
tarafından yönetilen Haçlı seferinin, çok kısa bir zaman
g i kaynaklarının oluşturduğu ağ sayesinde Paterio, Fatih
sonra geçici olduğu görülen, askeri zaferlerini göklere çı
Sultan M ehmed’in topladığı donanmanın gücü ve askere
karıyordu; yazar, M id illi’nin yeniden fethini anlatırken,
alınmış olan sipahi sayısının büyüklüğü hakkında çok
“Turchi, metallinescbi et zennesi” tarafından savunulan sade
kesin bilgilere ulaşabilm işti. M uhtemelen Türklerİn bile
ce bir kale -m uhtem elen başkent kalesi veya Molivos ka
Sultan’ın amacının ne olduğunu bilm em eleri, Pate-
lesi- hariç, bütün adanın H ıristiyanların eline geçtiğinin
rio’nun bu noktada daha fazla ayrın tılı bilgi vermesini
altın ı çiziyor, böylece Cenovalılar ve Türkler arasındaki
engellem işti. Buna rağmen, kişisel tecrübeleri ve donan
işbirliğini kastediyordu.
m ayı kendi gözleriyle görmüş olan tüccarların gözlemle
Bu önermelere dolaylı bir cevap, Sakız potestas ı (va
rine dayanarak, kim i hipotezler öne sürüyordu. Hedefin
lisi) Antonio Montaldo tarafından 21 Nisan 1471 tari
Büyük Karaman7 ile gizli düşm anlıklar sebebinden Si
hinde Galeazzo M aria Sforza, M ilano Dükü ve Cenova
nop veya H ıristiyan M id illi, Sakız ve Rodos adaları ola
Lorduna yazılan mektupta, Ege adaları ve Osmanlı İm
cağı ihtim alini öne sürüyordu: İkinci durum için, adala
paratorluğu’nun durum larının uzun uzun anlatılm ış ol
rın savunmalarının saldırılara karşı koyabileceğini dü
m asıdır.13
şündüğünden, beklenen fırtınanın çok kolayca savuştu rulacağım umuyordu.
Montaldo, hikayesine Venediklilerin Negroponti savunmasında yeterli cesareti gösterm ediklerinin altın ı
B ildiğim iz gib i, fırtına bu tüccarın kadersiz M idil-
çizerek başlıyor. Eğer zamanında M ahmut Paşa tarafın
lis i’ne çok çabuk geld i8 ve kabul etm eliyiz ki bu olayda
dan da onaylanan donanma gem ilerinde çıkan salgından
Cenova hüküm etinin b ilgi ağı Sultan’ın amaçlarını de
haberdar olsalardı, bu salgın sebebiyle güçsüzleşen Türk
ğerlendirirken büyük bir yan ılgıya düştü. Bu, Cenova
ordusunun saldırısını geri püskürtebilirlerdi. K orkaklık
H ü küm etin in 1462 y ılı için Su ltan ın denizden değil,
ları yüzünden Negroponti’de yenilen Venedikliler, Mon-
karadan belki tekrar Eflak’a seferler düzenleyeceği tah
taldo’nun b ild iği üzere, İstanbul’da Bab-ı A li ile anlaş
m in lerin i b ildirerek M id illi Lordunu rahatlatm ak
maya varabilmek için gizli görüşmelerde bulunuyorlardı.
amacıyla II. Niccolo G attilusio’ya, Cenova’dan gönderi
Bu çabalarında onları, üvey oğlunun anlaşmayı im zala
len son m ektupta görülm ektedir.9 Fakat, 1470 yılında
ması için üzerindeki bütün etkisini kullanan II. Mu-
Türk donanmasının hazırlıkları ve hedeflerine dair b ilg i
rad’ın son eşlerinden Venedik asıllı olanı destekliyordu.
ler daha güvenilir görünüyor: Temmuz ayında Karade
Bu noktada, Sultan tarafından gösterilen yumuşama/mü-
niz’deki koloniler Mare M a m a doğru gelme ihtim ali
tevazilik, Montaldo’ya göre, harika bir bahçe yapm ayı
olan düşman donanmasına karşı alarma geçm işti, ama
planladığı sarayının inşa çalışm aları ile ilgilenm ek iste
Cenovalı yetkililer S u ltan ın gerçek hedefinin, Ege’deki
mesi nedeniyle Sultan o an için saldırgan politikasından
Venedik adaları olduğunu öğrenince bu alarm kaldırıl-
vazgeçti.
O SM A N U
I SİYASET
Buna benzer b ilgilerin ışığında, potestas bu fırsattan
durumu hakkında ayrın tılı bilgiler alm ak ve Bab-ı A li’ye
yararlanarak B irlik Güçleri ve Macar K ra llığ ın ın birleşe-
sunulacak ricaların uygunluğu konusunda işbirliği için
rek bir saldırı düzenlemesini önerdi. Osmanlı donanma
istişare yapma talim atı veriliyordu.16
sı ile karşılaşacak güçte bir donanma hazırlamak im kan
Bu elçilerin asıl görevi, o dönemde resmi olarak San
sız olduğundan -ki Osmanlı donanması Kefe ve diğer
Giorgio’li Casa yönetim i altında17 olsalar bile, doğuda
H ıristiyan şehirlerinin ödedikleri haraçlarla sürekli ola
kalan kolonilere diplom atik koruma sağlamaya çalışmak
rak güçlendirilm ekteydi-, Ege’nin, “ochio drito de la çita
ve geçmiş yıllarda imzalanan ticari anlaşmaların devamı
nostra de Genova” ve lim anı büyük gem ilerle çevrili olan,
nı sağlam aktı. Fakat, ayrıca Calvo’nunki gib i her türlü
“se fa piu merchancia che norı se fa in Venecia Sakız’ı çevre
b ilgiyi dikkatle toplamak, Levant’te yaşayan tüccarların
leyen, Batı kalelerinin savunmaları güçlendirilm eliydi.
deneyimlerinden faydalanmak, ve O smanlı’nın askeri fa
Eğer Dük, Burgundy D ükünün Rodos surları için yap
aliyetlerini gözleyip her tehlikeyi zamanında bildirecek
tığ ı gib i, kaleleri güçlendirm ek için m akul m iktarda pa
ajanlar ağı kurm ak görevleri arasındaydı.
ranın harcanmasını kabul ederse, potestas adayı her türlü
Cenovalı diplomatlar, gerçekten de çok zor koşul
saldırıdan “cum hom'ıni mille et con victualie" kolayca koru
larda çalışsalar bile, bütün bu amaçlara ulaşmada başarı
yabileceğini düşünmüştü. Sonuç olarak, Montaldo, Ve
lı idiler: Türk tüccarlara verilen m ali muafiyet sayesinde
nedik ile bir anlaşma durumunda “B üyük Sultan’ın aske
ticari ilişkiler tekrar güçlendi18 ve Cenova’nın Karade
ri seferlerinin olası hedefleri olarak kesinlikle Rodos ada
niz’deki denizciliği daha az engelle karşılaştı. Hepsinden
sı “che molte gli he a l stomacho", veya M acaristan, hatta ha
daha önemlisi, Cenova, M ilaıı ve kolonilerin yetkilileri
lihazırda Büyük Vezir İshak P aşayı bazı kaleleri güçlen
arasındaki resmi yazışm alara göre, Hüküm et, Osmanlı
dirmek üzere sınırlarına gönderdiği M em luk Sultanh-
Sarayında tartışılan projeler hakkında daha güvenilir
ğ ı’nı gösteriyordu.
bilgiler elde etmeye başladı.19
D ük’ün Olivero Calvo’ya yü k led iğ i diplom atik
Mayıs 1472’de, II. M ehmed’in Akkoyunlu Sultanı
misyonun, M ontaldo’nun aktardığı bu bilgilerle bir bağ
Uzun Hasan’la Türk sınırlarında çıkan savaşta çektiği
lantısı olması çok m uhtem eldir.14 Tüccar k ılığ ın a giren
zorluklara dair çok ayrın tılı bilgiler Cenova’ya geliyordu.
Calvo, S u ltan la görüşme yapma gizli görevi ile İstan
Uzun Haşan, Venedikli diplom atlarla işb irliği yaparak
b ul’a gidecek -bunun için iki P aşaya ve M ehmed’in özel
Kuman Sülalesinin soyundan olan yeğeninin, Trabzon
doktoruna cömert hediyeler vermesi önerilm işti-, Sul-
tahtını yeniden ele geçirme girişim ini açıkça destekle
tan’ı Milano D ükü’nün dostluğu konusunda ikna edecek
m işti. 20 H aziranda Pera’ya, bu Karadeniz şehrinin is
ve Venediklilerin sam im iyetsizliği konusunda uyaracak
tek sahibinin ve Türkmen m üttefiklerinin eline geçtiği
tı. Böylece, elçi Sultan’ı Venedik’e karşı savaş açmaya ik
haberi bile geld i20 sonradan bu haberin yanlış olduğu gö
na edecek, bununla b irlikte M ilano’nun Türklerle doğru
rüldü. Fakat, bütün eski düşmanlarının ittifakı ile karşı
dan aynı ittifak içinde olmasını önleyecekti, (“kafir bir
karşıya kalan Sultan için, İmparatorluğun doğu sınırla
lik ” için hala çok erkendi !).15 Bu görevinin yanı sıra Cal
rındaki durumun tehlike arz e ttiği ortaya çıktı. Sultan’ın
vo, Pera, Kefe ve Sakız’daki Cenovalılar ile ilişkiye geç
sorunları, Pera’dan Cenova’ya Sakız üzerinden aynı yılın
me ve Osmanlı İmparatorluğu, askeri gücü ve büyük
24 K asım ında bildirilen sadık am irali Yakup B ey’in ölü
düşmanları hakkında her türlü b ilgiyi toplam akla görev
münden sonra donanmanın kim tarafından yönetileceği
lendirilm işti.
meselesiyle artm ıştı.21
Bu bağlamda, Olivero Calvo’ya verilen buyruklar,
Osmanlı Sarayı, imparatorluğun iç durum uyla ilg i
XV. yüzyılın ikinci yarısında Levant’a gönderilen diğer
li bilgilerin Batıya aktarılm asında Sakız’ın oynadığı
Cenovalı elçilerinkiyle çok benzerdi. Bu belgelerde, bir
önemli rolün farkındaydı; bu II. M ehmed’in 1473 yılın
takım genel isteklerin yanında, S u ltan la ilişkiye geçme
da Türkmenlere karşı zaferi, Akkoyunlu Sarayının ileri
den önce, S ak ız lı M ahonesele, Pera’da yaşayan tüccarlar
gelenlerinin katled ililişi ve Uzun Hasan’ın aşağılanarak
la ve mümkünse Kefe yönetim inin elçileriyle, doğunun
doğuya kaçışı hakkında bilgilendirm ek için, Pera’daki
O SM A N LI
I SİYA SET
bir Cenovalı tarafından Liguria halk dilinde düzenlenmiş
kararsız manevraları ile daha da kötüleşmişti. Venedikli
bir mektuba, kişisel olarak “ali nobili citadini, alo potestae
lerin manevralarından duyulan kuşku, Saint John Şöval
e ali Segnori de la izola de Sio” hitabını koyuşunun nedeni
yelerinin, Lombardy rahibi tarafından gönderilene rapo
ni açıklar.22 Su ltan ın amacı açıktı: Sakız’dan yayılan bu
ra benzer raporlarıyla artıyordu. Bu rapor, Venedik gem i
haberlerle, Mahoneslerin ve diğer B atıkların -hala tam
si m ürettabatının Sakız adası garnizonunun tamamını
olarak yenilmemiş olsa bile- Akkoyunlu liderine dair
taşıyan Cenovalı bir gem iye rastladıklarını ve askerlerin,
üm itlerinin yersiz olduğuna ikna etmek ve Osmanlı ik
Mahonese’lerin adayı direnmeksizin Su ltan a vermeye
tidarının gücü hakkındaki korkularını arttırm aktı.
hazır olduğu için kaçtıklarını bildiriyordu.27 2 7 Eylül’de
Alınan bütün önlemler ve gördüğümüz gib i, Türk
Rodos’tan gönderilen bir başka m ektupta28 da tekrarla
imparatorluğuna sızan ajanlar ağm a rağmen, Cenova,
nan bu haber, böylesiııe önemli bir kalenin kaybını önle
Cum huriyet’in Doğu politikasına çok olumsuz etki ya
mek bahanesi ile adanın geri alınacağı bir Venedik m ü
pacak olan, Türk donanmasının Kefe ve Karadeniz’deki
dahalesini haklılaştırabilirdi.
diğer kolonilere karşı saldırısından büyük şaşkınlığa
Mahonese’in ihanetine dair haberlerin temelsiz ol
düştü. Bu sefer de Cenovalı ajanlar tamamen kandırıl
duğu ortaya çıktı, fakat bu olay iki Cumhuriyet arasın
m ıştı, ve 1453’te olduğu gib i, 1475 yılında da Ceno-
daki ilişkileri kötüleştirdi ve donanmalarının işbirliği
va’nın ticari ve fınaıısal çevrelerinde panik ve hayal k ırık
olasılığını engelledi. Bu da sadece kendi stratejisine uy
lığ ı yaratan felaket haberleri gelene kadar sanki Karade
gun olduğu zaman iki Cumhuriyetin barışmalarına izin
niz’de hiçbir şey olmamış gib i aylar geçm işti.23
vermeye hazır olan Mehmed’in projelerine yaradı.
Aslında daha o yılın başından itibaren B a tıy a Os
Yani, ilerleyen yıllarda bütün B atılı Güçler, Meh
m anlI’nın kara ve denizdeki askeri hazırlıklarına dair ha
med’in planlarına dair b ilgi alamaya çalışmaya devam et
berler gelm işti. Bu, 10 Ocak’ta Santa M aura’daki Arta
tiler, ve şu belirtilm eli ki Cenovalılar bu konuda rakiple
despotu ve Kefe Kontu Leonardo’dan, Venedik Yargıcı
ri kadar iyi olduklarını gösterdiler. Cenova hükümeti
Niccolö Marcello’ya, Su ltan ın İyonya ve Arta bölgesin
1479’da ve 1484’te29 o yılların Sakızlı potestates’iyle yazış
deki kadırgalarına pek çok kürekçi gönderdiğini bildir
m aları sonucu Türk donanmalarının saldırı planlan ile
mek için yazılan m ektupta görülebilir.24 Bu bilgiler, ya
ilg ili iyi bilgiler alm akla kalm adı, hatta bazı ajanlarını
Venedikliler, M ehmed’in Arnavutluk’a karşı yeni saldırı
Osmanlı Saray çevrelerine bile sızdırdı. Bu casusların ra
lar hazırladığını düşündükleri ya da rakip gücün felake
porlarının birinde, muhtemelen Sultan’ın askeri planla
tin i görmek istedikleri için Cenova’ya bildirilm edi. Ke-
rını engelleyemeyen Venediklilerden biri tarafından ya
fe’nin düşüşünden sonra Tuna ağzındaki Şilya lim anını
pılan ve başarısız olan II. Mehmed’i zehirleme girişim i
da fethetmeye çalışan Türk filosunun yenilgisini25 b ild i
ne yer verilm işti.30
ren mektup Sforza’nın Venedik şansölyesindeki casusları sayesinde Cenova’nın eline geçti, fakat artık çok geçti.
Fakat, aynı yıllarda Cenovalılar batıya gitm ek için Levant’i terk ediyorlardı. Dönüm noktası, 1475’te Kara
K efenin düştüğü haberlerinden sonra Ege adaların
deniz’deki kolonilerin düşüşlerinin yarattığı siyasal ve
da bulunan batılı kolonilerde yaşanan panik, 1475 yaz ve
psikolojik bakış açısıyla betimlenir. Olay Cenova’da tah
sonbaharında Sakız ve Rodos’tan gönderilen bir seri ra
min edilemez bir felaket olarak görülmüş ve en aptal
pordan kolayca görülebiliyor: 16 Ağustos’ta Gelibo
olanlar bile Osmanlıların hükm ettiği bir bölgede, siyasal
lu ’nun Apolyon lim anına gem isiyle gelen Ilario Stella,
olarak özerk bir varlığı koruma um utlarının boş olduğu
Cenova hükümetine Sakız’ın umutsuz durumu hakkında
nu anlamıştı.
yazar. Türk donanmasının çok yakında geleceğini düşün
Bu korkunç darbe, kısa dönemde, kolonilerin kay
mek ve bunu sıkıntı ile beklemek vatandaşları, garnizo
bının Cenova’yı Sultan’a karşı doğrudan yürüttüğü poli
nu ve tüccarları dehşete düşürmüştü, ve gem ileri ile ada
tikalarından kurtardığını düşünenlerin, ve kolonilerin
yı terk etmek için acele ediyorlardı.26 Dahası, durum
sonuna dair dertlerden kurtulan Cum huriyet’in, “Gran
adaya karşı amaçları belirsiz olan Venedik donanmasının
Turco” (Büyük Türk)’e karşı daha saldırgan bir tutum al-
O SM A N U g g |
SİYASET
ması ve Osmanlı İm paratorluğunu parçalayıp, İslam’ın
tus’un İtalya’daki İslami köprübaşını ve Napoli Kralı
bayraktarlarını Asya’ya sürmeyi amaçlayan bir Haçlı se
Ferdinand’ın -ki herşeyden Önce kendi krallığın ı açık
feri için diğer H ıristiyan iktidarlar ile güçlerini birleştir
Türk tehdidinden kurtarmak istiyordu- kararsızlığını or
mesi gerektiği tezini savunanların konumunu güçlendir
tadan kaldırmadan böyle bir sefere başlamadaki duraksa
di.
ması, Cenovalıları Türk garnizonuna teslim olana kadar Bu proje, 1481 Otranto seferi sırasında neredeyse
denizde kalm aya zorladı. En sonunda amaçlarına ulaştık
gerçek oluyordu. H ıristiyan filosunun komutanı ve Pa
larında Kral ve Papa projelerini desteklediler ve ordunun
palık Filosundan olan Cenova gem ilerinin lideri olan
Valona’ya deniz yolu ile gönderilmesini emrettiler. Fakat
Başpiskopos Paolo Campofregoso -Kefe fatihi Ahmet
Eylül sonu olmuştu ve mevsim başarılı bir sefer başlat
Gedik P aşanın31 elinden Apolyon kasabasını geri almak
mak için çok ilerlem işti. Gemilerde ortaya çıkan veba,
üzereyken- D oğuya doğru yelken açmak için izin istedi.
cezaların azlığı ve hepsinden önemlisi Osmanlı İmpara
Böylece II. Mehmed’in ani ölümü32 ile sarsılan Osmanlı
torluğu’nun iç durumuna dair daha kesin b ilgilerin gel
güçlerinin durumundan istifade etmek istedi. Durum,
mesi, zaten Otranto ganim etinin paylaşımı sırasında Ka-
II. Mehmed’in ik i oğlu Bayezit ve Cem arasında taht için
labriya’lı Alfonso tarafından aşağılanan Cenovalıları sefe
çıkan kavga ile daha da kötüleşmişti ve Osmanoğulları-
ri reddetmeye ve eve doğru yelken açmaya itti.
nın ik i karşıt gruba bölünmesi Türk İm paratorluğunda
İntikam hayalleri kayboldu, ve ne M engli-G iray
yeni bir iç savaşı gösteriyor gib iyd i.33 İstanbul’a karşı,
Han’ın K ırım ’ı kurtarmak için işbirliği teklifleri ne de
Macar Kralı M atthias Corviııus ve Romanyalı prenslerin
ilerleyen yıllarda II. Bayezıd’ın asi kardeşi Cem Sultan a
ordularının da katılacağı karadan ve denizden büyük bir
bağlanan şiddet olayları bu hayalleri canlandıramadı.35
saldırı başlatmayı ve Balkan halkları arasında Türk ege
Cenovalılar yüzlerini batıya dönmüştü ve doğudaki tek
m enliğine karşı bir isyan çıkartm ayı umuyorlardı.34
siyasal ve diplom atik ilgileri, uzun süre boyunca olacağı
Bu kısa bir andı. Venediklilerin -Napoli K ralı’na
gibi, Osmanlı dünyasının gizem li büyüklüğünü gözle
karşı Türklerle düzen kuran- Kalabriya Dükü Alfonso ve
mek için ayrıcalıklı bir kale olan, uzun ve altın günbatı
diğer komutanlara karşı açık düşm anlığı ve IV. Papa Six-
m ını yaşayan Sakız’ı elde tutm aktı.36
1
G.G. Musso, “P cr la storia d el dcclino d ell’impero genovese n el Levante n el seco-
W cltenstrumer einer Zcitenmende, M ünih, 1953, İtalyanca çeviri E. Polacco,
lo XV", A n i d ella Societâ L igure d i Storia P atrİa (A.S.Li.) yeni seri (ıı.s.), cilt
M aometto i l C onquistatore, Torino, 1957, s. 147-153.
III, fasikül II, Cenova, 1963, s. 263 - 286; ID ., "N/mi docum enti d d l’Arcb ivio d i Stato d i G enova sın G enovesi e i l Levante nelSecondo Q ıtatroccnto”, için
6
A .S.M ..Sforzesco, 646, Belge 6.
7
G. Szekely, La C aram anie arıatolienne dans lesp ojets antiottom ans â deuxfronts,
de Rassegna d egli A rchivi d i Stato, X XVII.2-3 (1967), s. 443 - 496; ID,,
Oriente e Occidente tra M edioevo e d Etâ M odem a. Studi in onore d i Geo P istari
“Nuove riccrhe d ’a rchivio su G enova e l ’Europa centro-orientale n ell’ultim o M cdio
no İçinde, editör L. Balletto, 2 CİLT, Acqui Terme - Cenova, 1977, II, s.
Evo”, içinde R ivista storica ita lia n a, LX X X III1 (1971), s, 130 - 143; G.
1187 -1197.
Pistarino, G enovesi d ’Oriente, Civico Iscicuco Colombiano, “Scudi e Testi, serie storica a cura di Geo Pistarino” (S.T.), 14, Cenova, 1990, s. 477 -
8
A. Luxuro- G. P inelli Gentile, Documenti rigu ardan ti a lcm ıi din asti d ell’Arcİpelago içinde “Giornale ligustico di arclıeologia storia e belle arti”, 1
518; ID., / S ig n o rid d m a n , S.T., 15, Cenova, 1992, s. 377 - 464; E. Basso,
(1874), s. 81-90, 217-221; II (1875), s. 86-93, 292-297; III (1876), s.
Genova: un impero sut mare, "Collana di studi italo-iberici”, 20, C agliari,
313-316; V (1878), s. 345-372; W. M iller, The Genoese colonics İn Greece,
1994, s. 129-149.
Essays on the Latin Orient içinde, Amsterdam, 1964, s. 296*298; İD ., The 2
S. Papacostea, C affa et la M oldavie fa c e â hxpansion ottomane (1453 -148 4),
G a ttilu sij ofL esbos (1355 -146 2), a.g.y., s. 313-353; G. Pistarino, Genovesi
A ni d el colloquio rom eno-İtaliano “G enovezii in M area N eagra in secolelc XIII-
cit., s. 383*420; G. O lgiati, I G attihısio içinde "D iabattito s n fa m iglie nobi-
XIV - 1 G enovesi n el M ar Nero nei secoli XIII-XIV" içinde, B/ıcarest 27-28
li d e l mondo coloniale genovese n el Levante - A tti del Convegno di Montoggio,
marzo 1975, Bucurestİ, 1979, s. 131-153. 3
23 ottobre 1993”, “Accademia Ligure di Scienze e Lettere, collana di Mo-
A. Roccatagliata, N otai genovesi İn Oltremare: a tti rogati a pera e M itilene, I,
nografıe”, IX, Cenova, 1994, s. 85-99; AA. W , 0 i G atelouzoi tıs Lesvou,
Pera, 1408 - 1490, Cenova, 1982; G. Pistarino, La caâuta d i Constantinopoli: d a P era genovese a G a la ta Turca, içinde “La Storia dei Genovesi”, V, Ce nova, 1985, s. 7-47.
editör A. Mazarakis, “Mesaionikâ Tetradia", l,A tin a, 1996. 9
A. Luxuro- G. Pinellİ Gentile, D ocumenti c it., V (1878), belge 60, s. 365366. Bu dönemde Sakız ve M ytilene’in durumları için bakınız, PH. P.
4
Archivio dİ Stato di M ilano (A.S.M), Sforzesco, 646, belge 6.
5
Bu Türklerin Belgrad’da Hunyadi Yanoş ordusuna yenilm eleri ile sonuç
island’ 1347-1566, Cambridge, 1958, 3 c ilt, I, s. 222-245; G. G. Musso,
lanan sefer olm alı, bakınız F. Babinger, M ebmed d er Erober und- Seine Zeit.
I G enovesi e i l Levante tra M edioevo e d Etâ m odem a. R icerche d ’archivio, Geno-
Argentİ, T he occupation o f Chios by the Genoese a n d their a dm um tration o f ıhe
O S M A N II H M
SİYASET
va. la L ığım a e l'O ltrcm are tra M ediocvo ed Etâ m odm ıa. Stııdi e ricercbe d'arc-
22
M. Cazacu- K. Kevonian, La cbute d e C affa en 1475 â la lıım iere de novcaux
T bcG en oeseC olonics in fr o n t o f tbeT urk ish A d va n ce(l4 5 3 -1 4 7 5 ), XI. Tiirk
documents, “Calıiers du monde russe et sovietique” içinde, t. XVII/4, 1976,
Tarih K ongresin den a yn b a sım içinde, ankara, 1994, s. 1053*1061; A.
s. 459-538; G. Pistarino, 1 S ignori cit., s. 377-464; E. Basso, 11 mondo ori-
Aassini, La compcra M etilini" c la d ifesu genovese d ci G atiilusio dopo la cadn-
entale nella corrispondenza d e l P riore d i Lombardia d a R odi (fin e secolo X V),
ta d i Constantinopoli, Oi G atelo/hoi içinde, cit., s. 223-280; G. Pistariııo,
C a va lieri d i San G iovanni e tenitorio. La L iguria tra Provenza e Lom bardia nei
C bio d ei G enovesi n el tempo d i C ristoforo Colombo, “Nuova Raccoka Colombi-
secoli XI11-XVH, A tti d el C onvegııo, G enova-lm peria- C e m 11-14 settm b re
ana”, 12, Roma, 1996, s. 365-377. 10
1997 içinde, editör J . Costa R estagno, Cenova- Bordighera, 1999, s. 509-
Archivio di Stato di Genova (A.S.G .), Archivio Segreto (A.S.), D ivcrsorum registri, 590, cc. 31r.lv., 42v. -43^., 70r. - l l v .
11
A.S.M ., Sforzesco, 646.
b ivio , içinde, II, Cenova, 1976. s. 67 -16 0, özellikle s. 74-80; G. Olgiaci
Bu konuda bakınız, S. Runcim an, T he F a il o f the Constantinople. 1453-
529. 24
A .S.M ., Sforzesco, 647.
25
A .S.M ., Sforzcsco, 647. Bu konuda bakınız, E. Basso, “D e rebus castri îlicis
Cam bridge, 1965, İtalyanca çeviri M.L. De Luigi Rotoııdi, La cad uîa d i
et a lla ’': G enova, la M oldavia e la Valacchia tra cooperazione e contrasto n e l se-
C onstantinopoli. 1453, M ilano, 1968, s. 80-81, 110-111; F. Babiager, M a-
condo Quattrocento, I ta lia e Romania: due popoli e due storie a confronto içinde,
onıetio cit., s. 22 3-2 27; G. Pistariııo, C bio d ei G enovesi içinde "Studİ Medi-
a cura di S. Graciotti, Firenze, 1998, s. 83-96. Osmanlı filosunun kuvve
e v a ir , T. X / I,1969, s. 3-68, özeJükle 50-52; A. Pertusi, La cad u îa d i Con-
ti için bakınız, F. Babİnger, M aomctto c it., s. 351-358.
tantinopoli, 2 cilt, M ilano, 1976, I, Le testimonianze d ci contemporanci, s. 26
LXIX-XC; E. Basso, G enova cit., s. 79-84. 12 13 14
E. Basso, 11 mondo orientale c it., s. 522-524 ve belge 1, s. 527-528.
28
E. Basso, 11 mondo orientale cit., belge 2, s. 528-529.
29
A.S.G ., A . S D ivcrsorum registri, 633, cc. 12 v., 9 lv -9 2 r ,; 62 7, cc. 30îa-
yor.
30
A.S.G ., san Giorgio, P rim i C anccllicri, busta 88, belge 5.
Habsburglara karşı 1536’da M uhteşem Süleyman ve Fransa kralı rex ebris-
31
A.S.M ., Sforzesco, 646. A.S.M ., Sforzesco, 646. A.S.M ., Sforzesco, 646. Bu belgenin tarihi yok, fakat Negroponti’nin dü
34t\; 628, cc. 20r- 22r.; L itterarum registri, 1799, c. 475r.
şüşünden bahsedilmesi 1471 ya da 1472 yılı olma olasılığım güçlendiri
15
Cambridge Modem History, c ilt II, T he R eformation (1520- 1559), camb
ra 18 Temmuz 1474 tarihinde Vezir-i Azam iığa getirilm işti. Bakınız, F.
ridge, 1965, İtalyanca çeviri S toria d el mondo moderno, c ilt II, La R ifo r m
Babinger, M aometto cit., s. 351-358, 370.
(1520 - 1559), M İlaııo, 1967, s. 671-674 ve 686-687; A. Bombacı- S.j.
32
Shaw, L’lm pero ottom ano, Storia un iversalc d ei popoli e d d lc civiltâ , cilt VI/2, Torino, 1981, s. 390.
17
Ahmet Paşa (“G edik” “D işsiz” olarak anılan) Sırbistan’da doğmuş eski bir H ıristiyandı, ve M ahm ud Paşa’nm gözden düşüp idam edilmesinden son
tianissim us Francis arasında im zalanan "kafir birlik" için bakınız, The New
16
A.S.M . Sforzesco, 646.
27
II. M ehmed’in ölüm haberi gelince Cenova’da B üyük Konsey toplandı; bakınız A.S.G ., San Giorgio, P rim i C a n ccllicri, busta 88, belge 387.
33
Aksine, iki şehzade arasındaki çatışma Ahmet G edik paşa ve diğer ye tk i
L.T. Beİgraııo, P rim a serie d i docum cnti rigu a rd an ti la colonia d i P cra, A.S.
lilerin hemen Bayezid tarafına katılm ası ile çok kısa sürdü, bu B ayezid’e
Li., c ilt XIII/2, Cenova, 1877, s. 97-336, belge CLIV, s. 261-270; G.
kardeşi karşısında reddedilmez bir avantaj sağladı ve Cem Kahire’ye kaç
O lgati, D iplom atici ed am basciatori d ella Repubblica n el Q uatrocento, “La Sto
maya zorlandı; bakınız AA. VV., H istorie d e LEmpire Ottoman, editör R.
ria dei Genovesi” içinde, XI, Cenova, 1991, s. 353-374.
M antran, Paris, 1989, s. 105-107.
A. Vigna, C odice diplom atico d elle colonie ta u ro-ligu ri durante la sigm noria
34
G. Grasso, D ocum cnti rigu a rd an ti la costituzione d i una lega contro i l Turco nel
d cllV fficio d i San G iorgio (M C C C C L lll- MCCCCLXXV), tomo I (anni
14 81, “Gİornale ligustico di archeologia, storia e belle arti” içinde, VI
1453- 1459), A .S.Li., c ilt VI, Cenova, 1868, belge III-IV, s. 24-43.
(1879), s. 312-494, özellikle s. 330-337.
18
A.S.G ., A.S., D ivcrsorum registri, 62 7, cc. lö î'- 17r.
19
Konstantinopolis’teki cenovalı casusların bazı örnekleri için bakınız, G.G.
Convegııo storico savonese: l ’Etâ dei D ella Rovere içinde, “A tti e Memorie del*
Musso, I G enovesi c it., s. 74, 118.
la Societâ Savonese di Storia Patria”, yeni seri, c ilt XXIV-XXV, II, s. 153-
20
35
21
170.
1472-1473 arasında Anadolu’daki seferin bağlantıları için bakınız, A.S.M.,.Sforzesco, 64 6, belge 11 (24 Kasım 1472).
36
A.S,M ., Sforzcsco, 64 6, belge 11.
G.Grasso, Docum cnti c it., s. 339-342; L. B alletto, Sisto IV e G em S ultam , V
Bu dönem hakkında bakınız, PH. P. A rgenti, The Occupation cit., I, s. 201369.
O SM A N L I g g
SİYASET
OSMANLI İMPARATORLUĞU VE TAHT ELİ: SİYASİ MÜNASEBETLER (XV-XVII. YÜZYILLAR) DR. ILYA ZAITSEV IN STU TE OF ORIENTAL STUD İES / RUSYA
efenin 147 5’de Osmanlılar tarafından ilha
rafından tercüme edilen m ektup T.I. Sultanov’un önsözü
k ı Kuzey Karadeniz Bölgesi’nde kuvvetle
ve yorum larıyla Rusya’da yayınlandı (Sultaııov 1978.
rin tanziminde önemli değişikliklerle so nuçlandı. Taht Eli başta olmak üzere A ltın Orda’nın si yasi halefleri, yeni komşuları olan güçlü Osmanlı İmpa ratorluğu ile münasebetleri başlattılar. Resm iyette Bü yük Orda olarak adlandırılan Taht Eli ile Osmanlı İmpa ratorluğu arasındaki ilk ilişkiler barışçı karakterdeydi. Kırım yarımadasında istikrarın tesisine ilg i duyan Osm anlılar bazen K ırım hanlarını bazen de Taht Eli valile rini kayırm aktaydılar. Bununla b irlikte 1470’li yılların
239-242). M ektubun en yeni Türkçe baskısı A. Melek Ö zyetgin’in kitabındadır(Ö zyetgin 1996). 2. Ahmed H an’dan II. Mehmed’e m ektup. Belge 1938 yılında Topkapı Sarayı (Hazine/5513) deposunda bulunmuş, ancak şim diye kadar XV. yüzyılın ikinci yarı sında Osmanlı İmparatorluğu ile Taht Eli arasındaki iliş kilerin tarihinin yeniden yazılm ası için kullanılm am ıştır ve pratik olarak uzmanlar tarafından bilinmem ektedir.
sonunda durum değişm işti; Osmanlılar sonunda M engli
T. Halasi Kun mektubun H icri 870 (1465/I466)’de ya
G iray’a olan desteklerini açıkça gösterdiler. XV. yüzyılın
zıldığın ı düşünmektedir. Öte yandan metinde “ H icri
sonu Kırım ile Orda arasındaki çekişmenin hız kazanma
881 y ılı” (1476/77) açıkça okunmaktadır. (Halasi Kun
sını yansıtmaktadır. Bu çatışmada Osmanlılar Kırım
1942: 152; 1949: 633). Maalesef hangi tarihin doğru ol
hanlarını desteklemişlerdir.
duğunu veya m ektubun basılan nüshasında bir basım ha
1460’lar ve 7 0 ’lerde Osmanlı İmparatorluğu ile
tası olup olm adığı veya T. Halasi Kun’un tarilılem ede
Büyük Orda arasındaki ilişkilere dair asli tarihi kaynak
hata yapıp yapm adığı henüz açık değildir. İkinci tarihin,
lar; II. Mehmed ile Taht Eli H anları M ahmud ve Ahmed
Yayıncı tarafından b elirtild iği gib i, bunun anlamı bu
biraderler ve K ırım ’daki siyaset erkânı arasındaki yazış
mesajdaki ve Ahmed’iıı M ayıs’taki (Haziran 1477) mek
maların belgeleridir.
tubundaki el yazısı benzeşmelerinden yola çıkarak daha 10 Nisan 1466 tarihli Mahmud H an’ın Sultan II. mümkün gözüktüğü düşüncesindeyiz. Ahmed’in bu me Mehmed’e mektubu. Bu belge T. Halasi Kun tarafmdan sajında geçmişte iki ülke arasındaki ilişkilerin uzun sü 1.
Topkapı Sarayı müzesinde 1938 yılın d a bulunmuştur. (Halasi Kun 1942: 145). M ahm ud’un m ektubu ilk ola rak A.N. Kurat tarafmdan ilm i çevrelere 1940’da bir kopyasının, transkripsiyonunun ve şim diki T ürkiye’de bir tercümesinin yorum uyla b irlikte yayınlanm ası ile ta
reli varlığı soruşturulmaktadır.( Halasi Kun 1942: 151154; Halasi Kun 1949 633-637; Zaitsev 1999: 4-16) 3.
II. M ehmed’in Ahmed Han’a mektubu: Bu
mektup Nişancı Ahmed Feridun Bey tarafından bir ara
şınmıştır. (Kurat 1940 : 37-40). Hemen sonra M ah
ya getirilen devlet belgelerinin bir koleksiyonu içindedir
m ud’un mektubunun tam metni ( belgelerin görünümü
ve 1 85 8 ’ de İstan bul’da b asılm ıştır.(Feridun Bey
nün tarifi, Türkçe ve Fransızca tercüm eleriyle birlikte)
1274/1858: 289; bkz. aynı zamanda Velyaminov- Zer-
T. Halasi Kun tarafmdan yayınlandı.(H alasi Kun 1942:
nov 1863: 97-989; Smirnov 1887: 269-272; Feridun’un
145-151; 1949: 627-633). Akadem ik A.N. Kononov ta O SM A N LI
koleksiyonu hakkında bkz. Hammer 1828 : 140-142; I SİYASET
Hacı Khalfa 1850: 488-489 No 11760; Flügel 1865:
parçası olmalıdır. Muhtemelen Ahmed’in, II. Mehmed
282-283 No 312; Riev 1888: 80-82). M ektup Farsça
ile yaptığı yazışmaların saklanan üç belgesi doğru bir
olarak Haziran 1475’den sonraki bir tarihle (çünkü Ke-
kronolojik sıra izlememektedir: Ahmed’in Mayıs-Hazi-
fe’nin ilhakından "memleket-i Kefe” ibaresiyle ve Boğ
raıı 1477 tarihli mektubu (ki bu mektup Mehmed’in
dan seferinden bahsetmektedir.) Mayıs 1477’den önceki
mesajına cevap olarak Sultan Mehmed tarafından alman
bir tarih arasında yazılmış olmalıdır. A.N. Kurat’a göre,
şehirler hakkında Ahmed’e b ilgi vermek üzere elçi Karaç
bu mektup az bir zaman önce Sultaıı’ın himayesine giren
Bahadır tarafından getirilm iştir) Türk Sultanı’nın askerî
M engli-G iray’ın şahsi talebi üzerine Ahmed’i M engli
muvaffakiyetlerinden bahseder. Fakat Ahmed’in 881 ta
G iray’a karşı hasmane tavırlara girmemesi için uyarma
rihli mesajı ve {Han’ın Sultan ile ilk yazışm asıdır] muh
maksadı ile yazdırılm ış olabilir (Kurat 1940: 57). Bu fa
temelen Mehmed’in ilk mektubundan sonra yazılmıştır.
raziye Mehmed’in mektubunun muhtevasının analizi
Su ltan ın ilk m esajını, Taht Eline Osmanh elçisi Seyid
üzerine kurulmuştur. M ektupta Mehmed Ahmed’e Kara
Muhammed’in götürdüğünü öğrenmekteyiz. O halde
deniz Bölgesinde K efenin ele geçirilm esi, Boğdan Vali
Ahmed’in 881 tarihli mektubu buna cevabi bir mektup
sinin ayaklanmasının bastırılm ası ve M engli G iray’ın
olmalıdır. Bundan Han’ın mektubunu S u ltan a ulaştır
Türk himayesini kabulü gibi siyasî vaziyetin değişmesiy
m akla görevlendirdiği elçisi de bahseder.
le ortaya çıkan tabloyu anlatmaktadır. V.D. Smirnov’un
Bu verilerin ışığında iki ülke arasında XV. yüzyılın
yazdığı gib i “M ektubun giriş kısım ları Osmanlı İmpara
ikinci yarısında 7 0 ’li yıllarda teati edilen elçilik heyetle
torluğu ile Ahmed Han’ın hakim i olduğu memleket ara
rinin sırasını kısmen de olsa yeniden düzenlememiz
sındaki tarihi sevgi ve dostluk bağlan m irasının b elirtil
mümkündür. 881 yılında Mehmed, elçisi Seyid Muham-
mesini içermektedir.” (Smirnov 1887: 270). Öte yandan
med’i Ahmed’e gönderir. Buna karşılık olarak aynı yıl
mektupta bir de Mubarazetdin Devlet-Han’ın ismi geç
Ahmed, İstanbul’a “İshak lakablı hizm etkarını” bir m ek
mektedir. H. İnalcık’ın fikrine göre Mubarazetdin Dev
tupla gönderir (TSMK No.5513) M ektupta İshak’ın ge
let -Han Nurdevlet’in bir takm a adı (mahlası) idi. (İnal
ri dönmesine müsaade edilmesi talep edilm ektedir ki, bu
cık 1944: 214-215; Togan 1946: 345). Ancak mektubun
kabul edilm iştir. 1477’nin başlarında elçisi Koraç Baha-
muhtevasının devamından, A.P. Grigoriev tarafından da
dır’ı Ahmed, Mehmed’e yolladı. O da bu elçiyi memnu
işaret edildiği üzere, m ektupta adı geçen bu şalısın II.
niyetle huzuruna kabul ettikten sonra yanına Türk elçisi
Mehmed’in, Ahmed’e gönderdiği bir büyükelçi olduğu
Mubarazetdin Devlet-Han’ı katarak Taht Eli’ne gönder
ortaya çıkm aktadır (Grigoriev 1987: 72-73). Yayınlar:
di. (Grigoriev 1987: 72-73). Cevabî m ektubu götüren
Feridun Bey 1274/ 1858: 289; Kurat 1940. Aynı zaman
Osmanlı elçisi Taht E lindeki müzakerelerden sonra dip
da bkz. Sultanov 1978: 244; Grigoriev 1987: 72.
lomat olan Aziz Hoca eşliğinde geri döndü (Ahmed’in
4. 25 Mayıs - 3 Haziran 1477 tarihli Ahmed H an’ın Sultan II. Mehmed’e mektubu. Söz konusu mektup
cevabî mektubunun metni için bkz. Topkapı E. 6464). XV.
yüzyılın son çeyreğine ait Avrupa diplom atik
muhtemelen Mehmed’in ( Temmuz 1475- Nisan 1477-?
yazışmaları ve basınında Tatarları, T ürkiye’ye karşı bir
bkz. yukarıya) mektubuna Ahmed’in cevabıdır. Bu belge
ittifaka dahil etme fikri ak tif biçimde dile getirilm iştir.
Topkapı Sarayı müzesinde E. 6464 kodu ile saklanmak
Böyle bir Osmanlı karşıtı Avrasya ligine, Osmanlılarla
tadır. Ahmed’in bu mektubu metnin bir kopyasının ek
savaşın da(l463-l479) m üttefik arayışında olan Venedik
lenmesiyle ilk olarak 1938’de Fevzi Kurtoğlu (Kurtoğlu
ön ayak olmuştur. Ancak diğerlerince Tatarların böyle
1938: 247-250), sonrada A.N. Kurat tarafından (Özyet-
bir birliğe katılm asının gerekliliği şüpheyle karşılanm ış
gin 1996) neşredilmiştir.
tır. Örneğin Leh kaynakları, ordularının hazırlıksızlığı,
Yukarıda bahsedilen tüm bu mektuplar Osmanlı
uzun mesafede yaşamaları, küçük sayıdaki orduları ve de
İmparatorluğu ile Taht Eli Hanları arasındaki ilişkilerle
niz güçlerinin olmayışı sebeplerinden Tatarların k a tılı
alakalı çok daha geniş belgeler dizininin çok küçük bir
m ını gerçekçi bulmamıştır. (Garbacik 1948: 56).
O SM A N L I I
SİYASET
1455 yılında Venedik’ten Venedikli Giovanni Bat-
“Roma ve Venedik’ m cömertliğinden faydalanmak arzu
tista della Volpe (Rus kaynaklarında İvan Friazi olarak
suyla dolu olanların yani Volpe ve G islardi’nin hayal ürü
geçer), “önce Tatarların sonra da Rusların arasında m ut
nüydü” (Pirling 1892: 66). Volpe’un planlarının tüm
luluğu aramak üzere” ülkesinden ayrılır ( Pirling 1892 :
m aceracılığına rağmen bu ittifakın siyasi sonuçlarını
31). 1469 yılında Moskova’da III. Ivan’ın para basma iş
dikkate alm amazlık olmazdı. Muhtemelen Venedikliler
lerini yönetmektedir ve onun yakın sırdaşı olmuştur. Ay
Ahmed ile Türkiye arasında Kırım meselesi üzerindeki
nı y ıl III. İvan ile Mora despotu Tlıomas’ın kızı Sofya’nın
anlaşmazlıklara oynamak istediler. O sırada yarımadada
evlenmeleri için müzakerelerde bulunmak üzere İtalya’ya
bir iç savaş sürmekteydi. A ralık 1475’ten sonra M engli
gönderilir.
Giray T ürkiye’ye getirtilm işti. Resmî olarak kardeşleri
Yeğeni Aııtonia Gislerdi 1470 yılın ın Kasım veya
Nurdevlet ve Aydar yönetimdeydi; m uhalif grubun ba
Aralık ayında Venedik senatosunun huzuruna amcasının
şında ise Ahmed tarafından desteklenen Janibek vardı.
projesi ile çıkar. Venedik’in O sm anlıya yenilmesinden
Janibek büyük bir ihtim alle Ahmed’in yeğeni yani Mah-
ve savaşı kaybetmesinden müteessir olan amcası Venedik
m ud’un oğludur. 1476 yılının sonlarında Janibek rakip
ile A ltın Orda arasında bir b irlik kurm ayı ve Osmanh
lerinin direnişini bastırarak K ırım H an lığı’nda yönetimi
İmparatorluğu üzerine yürüm eyi planlam ıştı. Han Acco-
ele geçirdi. 1477 yılının sonbaharına kadar da tahtta kal
met (Ahmed) Türklere karşı 200 bin atlı toplayacağına
dı. (Grigoriev 1987: 71-75). Ahmed’in Venedik ile ya
yemin etmiştir. Sözlerini tasdik etmek maksadı ile Gis
kınlaşarak Osmanh İm paratorluğuna karşı bir ittifakın
lerdi Senatoya Volpe’un talim atını ve Tatar Han’ından
oluşturulmasına çalışması ihtim al dahilindedir. Osman-
getirdiği mesajı sunmuştur (Pirling 1892: 36; 1912:
lılar da Ahmed’in himayesindeki Janibek’in galibiyetini
175-177). Aradan dört ay geçer senatörlerden üm itsizli
tahm in etmemişlerdir.
ğe düşen Gislerdi Taht Eline getirdiği mesajın doğrulu
28 Nisan 1476’da Trevisan Venedik’e iki Tatar el
ğunun kontrolü için özel bir misyon gönderilmesini tek
çisinin eşliğinde döndü. Temir, Ahmed, Brunaho Batır
lif eder 2 Şubat 1471 tarihinde Senato oy çoğunluğu ile
ise Ediğe Temir’in torunu tarafından gönderilm işti. Bru
Giovanni B attista Trevisan’ı Taht E li’ne gönderme kara
naho Batır Taht Eli’nin beylerbeyi idi. Bu gelişm eleri,
rı alır (Pirling 1892: 37-39). Senato eğer mesafe bu ka
Şirin budununun lideri, Kefe Tudumx ve Kırım Beylerbe
dar uzak olmasaydı gerçek bir elçi gönderecekti. Trevisan
yi olan Eminek’ten II. Mehmed’e yazılan 8-17 Ekim
Han’a bu zorlukları anlatmaya, özür dilemeye, Han’ın
1478 tarihli mektuptan takip ediyoruz (Kurat 1940:
cesaretini övmeye ve 89 düka değerinde 16 dirsek kum a
107-115, 191-194; Le Khanat 1978: 70-74). Bu Te
şı takdim etmeye memur edilm işti (Pirling 1892: 39).
m ir’in 1469’da Ahmed’in yeğeni Kasım’ın beylerbeyi
Trevisan Nisan 1471’de Venedik’ten yola çıktı, 10 Eylül
olan Temur ile aynı kişidir ve 1480’de U ğra N ehrinde
1471’de de Moskova’ya ulaştı. Ancak Rusya’da uzunca
Ahmed ve Kasım ile birlikte olduğu aşikardır. (İschbol-
bir süre alıkonulunca Taht E li’ne vardığı tarih, 19 Tem
din 1963: 83);
muz 1474’tü (Corret 1856: 98-112; Khrorshkevitch 1980 179-187).
Elçiler Venedik’te büyük şerefle karşılandılar. Ve nedik’e dostlarının dostu, düşmalarının ise düşmanı ol
Yukarıda da b elirttiğim iz gib i 2 Haziran 147 2 ’de
m ayı tek lif ettiler; Türklere karşı hemen harekete geçe
Volpe Roma’ya III. Ivanın elçilik heyetiyle vardı. Tatar
ceklerine söz vererek kumaş para ve değerli taşlardan he
Ham ile kurduğu yakın ticari ilişkileri ile övünüyordu.
diyeler talep ettiler. 200 bin k işilik bir ordu ile Karade
A nlattığına göre Han, Türklere karşı korkunç bir ordu
niz’den Tuna’ya doğru Türklere karşı harekete geçme va-
toplamaya ve Osmanh ordusuna Macaristan üzerinden
adlerini tekrarladılar.
saldırmaya hazırdı. Yalnız teklifine karşı askerî harekatın
Han’ın teklifi Venedik’te memnuniyetle karşılandı.
başlangıcından itibaren 10 bin altın düka aylık maaş ve
10 Mayıs 1476’da elçilerin taleplerinin yerine getirilm e
toplam 6 bin dükalık hediyeler talep etmekteydi.
si için 200 dükalık bir bütçe hazırlandı. Han’a gönderi
M iktarların büyüklüğü ve girişim in riskli olması
len bir ulak ile elçilerin kendisine arzulanan cevabı geti
sebebiyle Volpe’un teklifleri reddedildi ( Pirling 1892:
recekleri haberi müjdelendi. (Jorga 1909: 168; Garbacik
64-65). P irlin g’in fikrine göre Tatarlarla yapılacak ittifak
1948: 49-50; Perling 1892: 106-107)
OSAV1NLI
I SİYASET
Ahmed’in bir Osmanlı karşıtı maceraya girişm edeki rı
Aynı yılın ortalarında Trevisan ittifakı geliştirm ek amacıyla Lehistan ve Litvanya’ya g itti. (Perling 1892:
zası sadece ince bir taktik meselesiydi.
108) Han’ın Venedik’le yakınlaşm a çabası Lehistan Kra
Ahmed’in U ğra N ehri’ndeki yenilgisi (1480) ve
lı K azim ir’i rahatsız etmişe benziyordu. Kral elçisi Filip
ölümü oğullarını sahneye taşıdı. 1486 yılında III. ivan
Bonaccorsi K allim ah’ı Lehistan ve Litvanya sınırlarını
K ırım ’daki Rus elçisine yazdığı m ektupta; bir Rus elçi
tehdit eden ittifakı engellemek üzere Venedik’e gönder
lik konvoyuna eşlik eden Rus ulaklarının ulaştırdığı şu
di. Senato, Kazimir ile olan anlaşmalarla bağlı kalmaya,
b ilgileri haber verm ekteydi, “Eğer Türkler M engli Gi
dolayısıyla kararı erteleyerek Trevisan’ı 18 M art 1477’de
ray’a yardım etmezlerse, Kral Murtaza ve Seyit Ahmet ile
Lehistan’dan geri çekmeye karar verdi (Perling 1892:
Prens Temir ona karşı yürümeyi istiyorlar. Ancak eğer
108-110).
Türkler orada olacaksa gitmeyecekler: Türklerden çok korkuyorlar...” (RİO 1884: 53).
A.Contarini’nin de işaret ettiği gib i, Moskova Trevisan’ın kendisinin hasmı olarak gördüğü Lehistan ve
Osmanlılar da Taht E lindeki siyasi vaziyete alaka
Litvanya’daki görevlerini tahmin etm işti. IV. ivan için
duyuyorlardı. 1486 yazında M engli Giray Bayezid’a bir
Türkiye ile dostluğunu bozmak kesinlikle mümkün de
mektubunda şöyle yazıyordu: “Taht E lin in durumu ol
ğ ild i, çünkü böyle bir gelişm e ortak düşmanlan olan Ah
dukça ağır. M ektuplarını aldık. Ayrıca bizim elçim iz de
med’e karşı Kırım ile olan ittifaklarını iptal edebilirdi.
oraya vardı ve hala Taht Eli’nde. Açık m alum at alır al
Osmanlılar ile ticaretin sağladığı kârın yanısıra IV. ivan
maz hemen Bab-ı A li’ye göndereceğiz ( Osmanlı İmpara-
“Padişah ile yapacağı bir anlaşmanın en tehlikeli düşma
torluğu’na-I.Z.)” (Kurat 1940: 92; Le K hanatl978: 81-
nı Lehlere karşı kendisine bir destek olacağını umuyor
82; Grigoriev 1987a: 129).
du” (Perling 1892: 152-153).
Osmanh İmparatorluğu’nun kendi içindeki taht an
İran elçiliğinden dönen ve 30 Nisan 1476’da Astar-
laşm azlıkları sebebiyle Taht Eli ile siyasi alakalan des
han’a varan Ambrojo Contarini Tatarlar tarafından esir
teklem ediğini varsaymak mümkündür. Ahmed’in oğul
alınmış, hükümdarlarının kölesi olarak ilan edilm işti,
ları babalarının yolunu izleyerek Moskova ve K ırım ’a
“çünkü Frenkler (Venedikliler) onların düşm anlarıydı”.
karşı Lehistan-Litvanya Devleti ile ittifak arayışlarını
Contarini az kalsın pazarda satılıyordu, ancak böyle bir
desteklemeye devam etmişlerdir. Buna karşılık Taht
kaderi atlatarak kısa zamanda serbest bırakıldı (Barbaro i
E li’nde savaşlar ve huzursuzluklar bir türlü bitm em iştir
Contarini 1971: 219). Astarhan valisinin (Contarini Ka
(Hamm 1952: 175; M aterialy.. 1966: 99)-
sım diye adlandırıyor; Ahmed’in yeğeni; kardeşi Mah-
1498 yılın ın yazında Eflâk’a gönderilen ulak B.
m ud’uıı oğlu idi) tepkisi, eğer Tatarların Türklerle bir
Odiııtsov, prensi şöyle bilgilendirm ekteydi: “Ve şim di,
likte hareket ederek bir yıldan az bir süre önce K efeyi ele
hükümdarım, M engli G iray’a haberler geldi, ve diyorlar
geçirdikleri ve 1463-1479 Osmanlı-Venedik savaşma
k i, hükümdarım, Orda çok aç... Dahası, hükümdarım,
k atıldıkları göz önüne alınacak olunursa kolaylıkla anla
diyorlar ki, Çerkezler ‘Ulu Orda’ya geldiler ve ‘U lu Or
şılabilir.
da’nın Tatarlarının pek çoğunu yendiler”(RIO 1884: 255).
1938’de ortaya çıkarılan Ahmed’in II. Mehmed’e,
Görüldüğü üzere hanların Kuban N eh rin in yanın
877 (1476-1477) tarihli m ektubu onun Türk meselesin
daki verim li topraklar üzerindeki arzuları “Çerkezlerin”
deki gerçek vaziyetini kavramamıza yardım eder (Halasi
direnişi ile karşılaşıyordu. Temmuz 1498’de Moskova’ya
Kun 1942: 1949). M ektubun metninden de anlaşılacağı
yazan M engli Giray gelecek yılın baharında (Stepte en
üzere Ahmed, Türk Sultanı’nı kendinden üst rütbede bir
büyük açlık zamanına denk geliyor) Orda’ya karşı bir se
hükümdar olarak tanımaktadır. M ektupta başvurulan
fer hazırlığında olduğunu ve “Ahmed’in çocuklarının
ifadeler, “Y arlık” terim inin kullanılm ası (yüksek hü
çok bitkin düştüğünü” bildiriyordu (RİO 1884: 263).
küm darla onun tebaasının yazışmasının zaruri atfı) ve
Aynı sene Moskova elçisi B. Chelischev M engli G i
belgenin tarihlendirilm e şekli (hayvan y ılı yahut detaylı
ray’ın III. Ivan’ın mesajına cevabını Moskova’ya götürü
hicri ay ve günün belirtilm esi şeklinde değil, sadece hic
yordu. Han büyük prense şöyle yazm aktaydı: “Ahmed’in
ri yılın belirtilm esi) bunu ispatlamaktadır. Muhtemelen O SM A N H
ulusunda büyük bir açlık var, Seyit M ahmud, kardeşi Ba m
ı
SİY A SIT
gatır Şamak’a g itti, Astarhan’a geldiklerinde şehrin arka
I.
Mamonov’dan öğrendiğimize göre, 1500 yılının
sında durdular, hizmetkarları aç, atsız ve güçsüz...” (RİO
sonbaharında Orda’dan K ırım ’a yapılan başvuru tekrar
1884: 277).
landı ve Ahmed’in m irasçılarının bir mollası M engli Gi
Moskova elçilerine m ektuplarında Kazimir ve Kö-
ray’a geldi (RION 1884: 354). M olla H an’a Şeyh Ah
züyaş Han da benzer ifadeler kullanm ışlardır: “Düşman
m ed’in gelecek kış Litvanya Büyük Prensi ile ortak bir
larım ız Ahmed’in çocukları, Şih-Ahmed (Şeyh Ahmed-
K ırım seferi yapacağını ve K ırım ’ı Dinyeper arazileri
I.Z.) Şamak’a g itti; Seyit Mahmud kardeşi Bagatır ile
meselesinde saf dışı bırakacağını iddia ediyordu.
Astarhan’a geldi. Kral Abdülkerim onları şehre sokmadı,
Bu sefer Şeyh Ahmed meseleyi Sultan Bayezid’e
onlar da şehrin ardında beklediler ve atları çok aç...” (RI-
doğrudan bir elçi yollayarak çözmeye çalıştı. “Dinye-
ON 1884: 219). Bu dem ektir ki Ahm ed’in çocukları bö
per’in ardındaki Belgrad’a kadar olan arazide” sürülerini
lünmüştü: Bir kısm ı sığırlara mera arayarak Hazar Deni
otlatm ak için izin almaya çalışıyordu. Bayezid teklifi
zi kıyısındaki Şamak’a gitm işlerdi, diğer kısm ı ise zen
reddederek elçiyi gerekli törenleri yapmadan geri gön
gin Astarhan’a yardım almak için oraya yönelmişlerdi.
derdi (RİO 1884: 354). I.
M engli G iray’a ulaşan b ilgilere göre; 1500 yılının
Mamonov’un verdiği bilgilere göre, M engli Giray
yazında Orda sığırlarını Don ve Dinyeper arasında res
Bayezid ve Şehzadeye elçiler gönderdiğini bildirm ekte
men Kırım H an lığın a ait ve Taht E linden çok uzak bir
dir. M ektuplarında Şeyh Ahmed’in Dinyeper üzerinde
bölgede otlatacaktı ( RİO 1884: 301). Orda daha ciddi
yerleşme isteğini yazmaktadır. Bayezid M engli G iray’a
bir problemle karşılaştı: Orda için hayati önemi haiz bu
yazdığı cevabi mektubunda çatışmaya girm em esini tav
step Kırım H anlarının hamisi O smanlılarla sürtüşme
siye ediyor, rakibinin ordularının m iktarı hakkında b ilgi
tehdidi taşıyordu. Hanları M engli G iray’ın hiçbir ödün
toplamasını ve İstanbul’a göndermesini istiyordu. Din-
vermeyeceğinden emindiler. Bu zor durum altında Ah
yeper’in el değiştirm esi durumunda Bayezid B elgrad’tan
med’in oğullarından biri olan Şeyh Ahmed ilk elden m ü
ordularını göndermeyi taahhüt ediyordu (RİO 1884:
saade almak amacı ile direk Türklere başvurdu.
356-357).
Ağustos 1500’de aşağıdaki bilgileri içeren M engli
1502’deki Taht Eli bozgunundan sonra aynı yılın
Giray imzalı bir m ektup Moskova’ya ulaştı: “Ordanın
Kasım ayında Moskova Büyük Prensi İvan’a Bir m ektup
Kıralı Şeyh Ahmed’den Kuyuk adında bir elçi Kefeye
yazan M engli Giray Şeyh Ahmed’in kardeşleriyle Astar
gelerek Şehzade’den (Yavuz Sultan Selim ’in oğlu, Kefe
han’a geld iğin i bildiriyordu. Seyit Mahmud ve Nogayla-
Şehzadesi) Dinyeper yanında sürülerini otlatm ak için
rın Ahmed-M irza’sına elçiler göndermişlerdi (RİO 1884:
izin istedi; şu anda Nogaylar ve Çerkeslerle pekçok so
445). Ahmed’in oğlunun bir koalisyon kurmadaki niye
runları var. Dedi k i; bize Dinyeper yanında otlak ver, şu
ti önce N ogayları sonra da Astarhan H anedanının No-
anda zaten oralarda gezmekteyiz. Şehzade onu şöyle ce
gaylara akraba tem silcilerini kendi safına çekm ekti (As
vapladı: “bu yer ve su benim değil, bağım sız bir han olan
tarhan Hanı Abdülkerim ’in kardeşi aynı zamanda Şeyh
M engli Giray’a ait. Eğer ona bir dost ve kardeş olursan,
Ahmed’in kuzeni Kasım’ın kardeşi idi). (Safargaliyev 1952:
bana da bir dost ve kardeş olursun; ama şimdi babamın
39).
da b ilgisi dahilinde size Dinyeper yanında sürülerinizi otlatmak için emir vermiyorum” (RİO 1884: 321).
Bu sırada K ırım ’da bulunan Rus elçisi A. Zobolotsk iy Moskova’ya şunları yazıyordu: “Şeyh Ahmed kardeş
leri, amcası, Abdülkerim ve N ogaylarla K ırım Hanı Kubenskiy’nin nakledişine göre ise, Şehzade Ku M engli G iraya” karşı birleşti (RİO 1884: 456-457). “Ve yuk ’u şöyle cevaplamıştı: “Babamın ve K ıral M engli GiKral Şeyh Ahmed... elçisini İstanbul’a yolladı”(RIO ray’ın b ilgileri dahilinde Dinyeper yanında size otlak 1884: 451). vermiyorum, Dinyeper boyundaki toprak ve su M engli I.
Giray'a aittir”(RIO 1884: 323). O smanlılar, M engli Gi-
M engli G iray’ın talebine cevap olarak III. Ivan Şeyh
ray’dan razı olmasını, durumun K ırım H anı’nın düş
Ahmed’e karşı ona yardım etmeyi taahhüt etti, fakat bu
manlarının faydasına değişm esini engellemek endişesiy
çatışma hakkında güçlü bir heyecan duymam aktaydı.
le talep etmekteydiler.
Onu daha çok ilgilendiren mevzu M engli G iray’ın LitO SM A N LI
I SİYASET
vanya hususundaki planlarıydı. Öte yandan kendilerini
lek ile Nogay steplerini aşarak K iev’e geldiklerini, sonra
ne Kefeye gönderilen Moskova elçileri ile ne de Şehzade
Belgrad’a geçerek İstanbul’a gitm ek istediklerini yazı
nin elçileri ile sınırlamayan Astarhan Kazakları bunların
yordu. Bayezid bu konukları kabul etmeyi reddederek
konvoylarını yağmalamış ve pek çok Türkü öldürmüşler
üzerlerine kuvvetlerini yollayarak kovalamıştı. Şeyh Ah
di (RİO 1884: 462).
med de Kiev’e kaçmış ve burada ele geçirilm işti (RİO
Muhtemelen K ırım karşıtı ittifaktan üm itsizliğe
1884: 509). Şeyh Ahmed ve kardeşlerinin Sultan’ın yar
düşen Şeyh Ahmed 1503’te Ivan’ın gönderdiği elçilerle
dım ının peşinde B elgrad’a kadar gitm eleri tam manasıy
K ırım Hanı ile kuvvetlerini birleştirm eyi reddetmesi ha
la bir macera idi. Muhtemelen bu kardeşler babaları ile
linde ona Astarhan’ı vermeyi taahhüt etm işti. Şeyh Ah
II. Mehmed’i bağlayan eski dostluğa güvenm işlerdi.
med İvan’a bu tekifı ilk defa 1502’nin E kim inden önce
Fakat Türkiye, iyi tanıdığı ve memnun olduğu M engli
yapm ıştı (RİO 1884: 435, 482).
G iray’ı, davranışlarını önceden tahmin edemeyeceği Ah
1503 yılının Eyiül ayında Şeyh Ahmed, İvan’ın
m ed’in oğullarından biri ile değiştiremezdi. Bu sebepten
kendisine Astarhan’ı ele geçirebilm esi için yardım etme
İstanbul Şeyh Ahmed’in taleplerini duymazdan gelm e ve
sini talep etti (RİO 1884: 489). Ancak Büyük Prensin
genel vaziyet üzerinde tarafsızlığını koruma ve keskin
yardım ıyla Astarhan’ı alacağına inanan Şeyh Ahmed, II.
adım lar atmama kararını alm ıştır. Türkiye bu sayede
Bayezid ile bir anlaşma zem ini bulma çabasına girdi.
olayların kendi dahli olmadan pratik olarak gelişmesi
1504 yılının Ağustos ayında İvan’a bir m ektup yazan
şansına sahip olmuştur. Cengiz’iıı torunları arasındaki
M engli Giray Şeyh Ahmed’in kardeşleri Kozyak ve Ka-
çatışmalar ne de olsa T ürkiye’yi ilgilendirm em ekteydi.
KAYNAKLAR
M aterialy... 1966- M atcrialy do Dzicjotv D iplom atji Polskiej z la t 1485-1516
Cornet 1856-Cornet E. L c G ucrrc dm Veneîi neH'Asia 1470-1474■ W ien, 1856. Feridun Bey 1274- “Feridun Bey Ahmed. M unşaat-as Selatin." İscanbul
( Kodeks
Wroclaw-Warzawa-Krakow, 1966.
Özyetgin 1996-Özyetgin M elek A. A ltın Ordu, K ırım ve Kazan sabasına a it y a r lık ve bitiklerin d il ve üslup /ttrc/e/m/.-Ankara, 1996.
1274/1858. Fliigel 1865- Fiügel G. D ie A rabischcn P crsischcu n n d Türkischen H andscbriften der K aiserlicb-K öniglich Hofbibliothek zu Wien, Erster Band W ien 1865. Garbacik 1948- Garbacik J . K allim acb ja k o dyplom ata i polityk . Krakow, 1948. Haji Khalfa 1850- Haji Khalfa. Lexicon bibliograpbicum eî encyclopaedicım a M us
Rieıı 1988-Rieu Ch. Catalogue of the Turkish manuseripts in the B ritislı Museum.-L., 1888. Togan 1946- Togaıı A.Z.V. Umun i Türk Tarihine G iriş-Cild 1: En eski devirler den XVI,Asra kadar.- İstanbul, 1946.
ta fa ben A bdalla!) K atib J cleb i dicto et nomine H aji K h a l- Tomus QuiııcusL. 1850.
Rusça K aynaklar Barbaro i Contarini... 1971. B arbaro i C ontarini o Rossii. K istorii italo-russkib
H alasi Kun 1942- H alasi Kun T. M onım entes de la la n gu e ta ta re de Kazan-A nalecta O rientalia memoriae A lexandri Csoma d e Koros d ica ta (Bibliocheca Orientalis Hungarica V- Voş. I- Bııdapestini- 1942.
svyazey v XV veke-Leningrad, 1971. Grigoriev 1987-Grigoriev A.P. Vremya napişania “y a rlik a " A bm ata!lİsioriografıa i istocbnikovedenie istorii stran A sii i A/ri£/.-No:10.-Leııingrad, 1987.
Halasi Kun 1949-Halasİ Kun “T. Philologica IH. Kazan Türkçesiııe ait dil yadigârları"-A;//knv7 Ü niversitesi D il ve T arih-C oğrafya Fakültesi D ergisi
Grigoriev 1987(a)-Grigoriev A.P. “Pismo M engli-G eraya Beyazidu II (1486)7/ Ucbenye zapiski Leningradskogo universitata No: 4i9-L eningrad, 1987.
VII. 4. 1949. Khoroshkevitch 1980- Khoroskevitch A.L. Rnsskoe gosudarstvo v sistem mezhHamm 1952-Hamm J . “Altpolnisches aus kroattischen Archiven”// Wienw SlavistischesJahrbııch. -Bd. II.- W ien, 1952. Hammer 1828-Hammer J . Von G eschichte des Osmaniscben R eicbes Bd. 2-Pest,
P irling 1912*Pirlİng PO. Rossia ip a p sk iy prcstol-V ol.!.- Moscow, 1912.
1828. İnalcık 1944-İnalcık H. “Yeni Vesikalara Göre K ırım H anlığının Osmanh Tabiliğine Girmesi ve Ahidname M eselesi”.B elleten,
dunarodnyh otbnosbeniy kontsa X V -nachala XV/-Moscow, 1980. Pirling 1892- Pirling P.O. Rossia i Vof/o£-St.Petersburg, 1892.
1944,
C. VIII,
RİO 1884-Sbornik Russkogo Istoricheskogo obshcstva.-Vo\A\- St.Petersburg, 1884. Safargaliyev 1952-safargalİyev M .G. “Zametki ob Astarlıanskom lıanstve”// M ordovskiy gosudarstvcnny pedagogicbeskiy institut. Sbornik statey prepoda-
No: 30. Ischboldin 1963- Ischboldin B. Essays on T atar H istory.-N ew D elhi, 1963. Jorga 1909- jo rg a N. Gescbicbte des Osmaniscben R eicbes,-B d. 2 (bis 1538).-Got-
va telei in stituta.-Saransk, 1952. Smirnov 1887-Smirnov V.D. Krymskoe b a n stvop od verhovenstvom Otomaııskoy Porty do nacbala XV/// veka - St.Petersburg, 1887.
iıa, 1909Le K lıanat... 1978- Lc K banat de Crimee dans les arehives d u M usee d u p a la is de Top-
Sultanov 1978-Sultanov T.I. “Pisma zolotoordynskih lıanov”// Tıırkologicbeskiy sbornik 1975.-M ., 1978.
kapı.- Paris, 1978. Kurat 1940-Kurat A.N. Topkapı S arayı M üzesi A rşivindeki A ltın Ordu, K ırım ve
Velyam inov-Zernov 18 63-1 8 6 4 -Velyam inov-Zernov V.V. Issledovanie o kasimovskih tsaryah İ tsareviclıah-Vö/. 1-2.-Spb.. 1863-1864.
Türkistan H anlarına A it Yarlık ve Bi/M/cr.-İstanbul, 1940. Kurtoğlu 1938- Kurtoğlu F. “Son A ltun Ordu hüküm darlarının Osmanh hüküm darı Mehmed I l.’ye bir m ektubu”. B elletcn .-C ll.-N o:5 -6 , 1938. O SM A N L I I
Zaicsev 1999-Zaitsev I.V. Pismo hana Bolsboy Ordy Ahmada Turetskomu Sultam ı M chınedu 11 881 goda//Vostochny Arclı,v 1999 No: 2-3. I SİYASET
XV - XVIII. YÜZYILDA OSMANLI VENEDİK İLİŞKİLERİ ASSOC. PROF. DR. M ARIA PIA FEDANI FABRIS UNİVERSITA C A 'FO SCA Rl DIPERTIM EN TO DI SICIENZE DELL' A N T 1C H ITA E DEL V1C1NO ORIENTE, SEZİONE DEL V IC İN O ORIENTE / İTALYA
rtaçağ ve yeniçağlar boyunca Osmanlı İmpa
kendi durum larını sağlamlaştırm a ihtiyacı duymaya baş
ratorluğu bir çok Avrupa ülkesi ile barışın ko
lamışlardı. Çünkü aynı anda tüm komşularla savaşmak
runması amacıyla diplomatik ilişkiler kurmuş ve geliştirm iştir. Önceleri sadece Avrupalı büyükelçiler
imkansızdı ve en azından bazıları ile geçici bir dönem de olsa barış yapmak gerekiyordu.
Osmanlı İm paratorluğuna gelm ekteydi. Oysa XIV. yüz
Bu yıllarda Venedik Cumhuriyeti Ege Adları ile
yıldan itibaren Osmanlı devletinin de kendi diplomat ve
Balkanların batısında kolonilere sahipti. O sm anlıların
sefirlerini Batılı ülkelere göndermeye başladığını görü yoruz. Bu elçilerin büyük bir kısm ı sadece kurye olarak gönderilmiş olsalar da, içlerinden bazıları kendilerini ka bul eden kişilerle siyasi meseleleri konuşabilecek yetki lerle donatılmış gerçek anlamda elçilerdi.1
devam etti. Osmanlılar bu savaşlar sonucunda başarılı ol salar da, son tahlilde, zaman ve güçlerini kaybettiler. 25 Ocak 1479 tarihinde Venedik’le barış anlaşması imzala yan II. Mehmed, elçisi Lütfı Bey’i Doç’un bu anlaşmaya
İnsanların genellikle akim a gelmeyen ama Avrupa lI
Venedik ile yaptıkları savaş 1463 yılından 1479’a kadar
ve Osmanlı diplomatların bir araya gelerek barış hak
kında konuştukları bir yer daha vardı. Bu yer de Osmanlı İm paratorluğunu H ıristiyan komşularından ayıran sı nırlardan başka bir yer değildi. Barış anlaşmaları, sınırla rı kabaca belirlediğinden dolayı detaylara yönelik müza kereler genellikle savaş sonrasında yapılırdı. Ancak, sı nırlara yönelik problemler her an ortaya çıkabileceği için uzun süren barış dönemlerinde bile bu tür sorunları ele
sadık kalıp kalınm ayacağına dair yemin ettiğine şahit ol ması için Venedik’e gönderdi. İki devlet arasındaki sınır problemini bu yazılı anlaşma da çözemedi. Bundan son ra ise II. Mehmed, sınırların nerede başlayıp nerede bit tiğini belirlemek amacıyla emini H alil Beyi ilk önce Mora’ya, daha sonra da İnebahtı, Himara, Sopoto ve İsken deriye’ye yakın Antivari, Dulcingo, Cattaro ve Budua bölgelerine gönderdi. Bu arada, V enedikliler H alil Bey’in Mora’ya yönelik kararlarından pek tatm in olma
almakla görevli kişiler bulmak mümkündü.
dılar. Aynı konuyu tekrar müzakere etmek üzere Vene Mehmed’in hüküm darlığının (1444-46;1451d ik ’ten Giovanni Dario ve Osm anlı’dan Sinan Bey bir 81) son yıllarından itibaren Avrupalı ve Osmanlı diplo araya geldiler.2 Bu ik i sefir ve İstanbul’daki Venedik Bü matlar arasındaki resmi görüşmelerin sınıra yakın bir yükelçisi Nicolo Coco tarafından yürütülen müzakereleryerde yapılıp imparatorluk kayıtlarına geçtiğine dair II.
belgeler mevcuttur. Bu dönem, Osmanlıların sınırlarını
lerin sonucu ortaya konan görüşler, II. Mehmed’in çıkar
Tuna ve Toroslar ile K ırım ve Güney İtalya’ya doğru ge
d ığı “hududname’ nin temelini oluşturmuştur.3 O yılar
nişlettikleri, akıncıların fethedilmemiş ülkelere akınlar
da Venedik doçlarma (doges) gönderilen bütün nâmeler
yaptığı, H ıristiyan sınırlarında bulunan toprakların gaza
gib i, bu da Yunanca yazılmıştır. Nâmedeki tuğra altın
yerleri olarak adlandırıldıktan bir dönemdi. Fakat yine
dan işlenmiş, fakat davet ve tarih hususunda kayıt düşül-
bu dönemde Osmanlı Padişahları fethettikleri yerlerde
memiştir.
O SM A N LI
I SİYASET
Ne var ki bu hududnameler henüz bilim sel bir şe
ge) önce kendi tem silcilerinin buluşarak sözleşmelerin
kilde incelenmemiştir. Zaten bu hususta bilinen belgele
düzenlenmesine ve sonradan kendi onaylarıyla çıkartıl
rin sayısı da çok azdır. Başbakanlık Osmanlı Arşiv Rehbe
m alarına dair karar aldıklarını da görüyoruz. Sınır görüş
rinde sadece 1112/1700 yılların a ait Venedik Hududname
meleri kapsamında iki tarafın diplom atları çalıştıkları sı
Defteri zikredilmektedir.4 Ama ne Rusya ne de Avustur
nırın bulunduğu yerlerde bir araya geliyorlardı. Bu çalış
ya’ya ilişkin böyle bir belge mevcut değildir. Gerçekten
m a sınırların büyüklüğüne göre birkaç aya kadar sürebi
de, Osmanlı hakim iyetindeki toprakları İmparator’un-
liyordu. Diplomatlar kendi çalışm alarını bitirdikten son
kinden ayıran sınırlar, Karlofça barışından sonra resm îlik
ra belgeleri değiş tokuş ederlerdi. Venedikli diplomat
kazanabilmiştir. Bundan önce ise orası açık ve ihtilaflı
karşı tarafa önce şansölyesi sonra da kendisi tarafından
bir sınırdı.5
imzalanan belgeyi verirdi. Bu belge aynı zamanda üze
Genellikle nameler arasında hududnameler cinsleri
rinde Cum huriyet’in resmi mührü olan arslanlı St. Mark
ne göre bağlı bulundukları imparatorlukların adları ile
m ührü taşırdı. Osmanlılar ise karşı tarafa, sınırın belir
bir tasnife tabi tutulm uşlardır.6 Venedik Devlet Arşi-
lenmesi sırasında mevcut olan kadı veya kadıların hazır
v i’nin Türkçe Belgeleri arasında 3 tanesi orijinal olmak
ladığı bir hüccet verirlerdi. Bu belge kadının siciline ge
üzere en az beş tane imparatorluk sınır belgesi mevcut
çirilip bir kopyası da ilg ili diplomatın veya kadının biz
olup, bunlardan 2 tanesi Yunanca, 1 tanesi Osmanlıca ve
zat kendisinin yazdığı arz ile birlikte padişaha verilirdi.
diğer 2 tanesi ise İtalyanca çevirilerden oluşmaktadır. İlk
Bu noktada S u ltan ın onayı hududnamede yer alabilece
belge mavi renkte altın tuğralı uzun bir sayfa olup için
ği gib i onsuz bir şekilde yayınlandığı da olurdu. Aslında
de davet ile ilg ili bir ibare bulunmamaktadır. Tarih şerhi
vekiller tarafından imzalanan belge ancak taraflardan bi
hususunda, gün ve ayın belgede b elirtildiği bununla bir
risinin o anda redde gerekçe olacak bir ihlâlde bulunm a
likte yılın belirtilm ediğini görüyoruz. Bu m etnin Padi-
ması halinde geçerlik kazanırdı. Aynı durum Venedikli
şah’ın bizzat kendisi ile Venedik Büyükelçisi Nicolo Co-
yöneticiler ve diğer Avrupalı hükümdarlar için de geçer-
co tarafından 1480 yılında imzalanan bir hudut anlaşma
liydi. Onlar da kendi resmi tem silcileri tarafından yapı
sı olduğu anlaşılm aktadır.7 Diğer dört belge ise Osman-
lan sınır anlaşmalarına nadiren yazılı onay verirlerdi.11
lı sefirinin sınırı belirlemek üzere hudut bölgesine gön
Önemli bir hususu belirtm ek gerekir k i 1703 tarih
derilmesinden sonra düzenlenmiştir. Bizi ilgilendiren çe
li hududname belgede ifade edildiği gib i, sınır anlaşma
viri belge 24 Nisan-3 M ayıs 1545 (11-20 Sefer 952) ta
sı sonuçlandıktan 3 y ıl sonra, hem Venedikli hem de Os-
rihli olup Bosna’daki bazı kaleler üzerine çıkan pürüzle
m anlı diplom atları öldükten ve yeni Sultan III. Ahmet
rin giderilmesine yönelik olarak yazılm ıştır.8 Diğer çevi
tahta geçtikten sonra yayınlanm ıştı. Söz konusu belge
ri ise, 27 Haziran-6 Temmuz 1550 (Cemaziyülâhır 957)
Venedikliler tarafından acilen talep edilm iş ve onun için
tarihli olup Zara’yı Nardin ve Varna’dan ayıran toprak
yüksek bir ödeme de yapılm ıştı. Aslında bir önceki vezi
paylaşımına değinm ektedir.9 Son belge ise, III. Ahmed
riazamın kahyası ilk etapta hududnâmeyi vermeyi red
tarafından çıkarılan 10-19 A ralık 1703 (Şaban 1115) ta
detti. Daha sonra reis efendinin bir katibi, arşivlerde Os
rihli bir belge olup Dalmaçya/Bosna ve Mora sınırını be
man A ğa’nın imzasını taşıyan senetleri gördükten sonra
lirleyen bir dokümandır. Bu belge oldukça uzun ve güzel
belgeyi yayınladı. Bu belgeyi elde etmek için Venedik
düzenlenmiş olup büyük bir altın tuğra ihtiva etmekte
balyozu daha önce ahidnâme yapmak için ödediği m ikta
dir.10
rı ödemek zorunda kaldır. Aslında reis efendi içerikten
Eldeki kaynaklardan, XIV. yüzyıldan XVII. yüzyıla
ziyade belgenin uzunluğunu dikkate alm ıştır.12
kadar Venedik Cum huriyeti ve Osmanlı İmparatorluğu
Yukarıda bahsedilen uygulam ayı doğrulayan bazı
arasında sınır teşkili usulünde büyük değişikliklerin
belgeler halen mevcuttur. Örneğin elim izde, 1479 y ılın
meydana gelm ediğini görüyoruz. Bu usul daha sonra
da Emin H alil Bey’e,13 Hersek Sancakbeyi Cafer’e ve
Habsburg Devleti ile olan münasebetlerde de kullan ıl
1542 yılında İskenderiye kadısına verilen itim atnam eler
mıştır. Yine, Osmanlı Padişahı ve Venedik doç’unun (do-
bulunm aktadır.14 III. Murad tarafından 1575 yılında
O SM A N L I I
SİYASET
Bosna ve Kilis Sancakbeyi ile K ilis ve Saray-Bosna kadı
sebeb-i tahrir’in uzun “S” harfini ve hüccetlerin diğer
larına gönderilen talim atların birer örneği de mevcut
resmi özelliklerini yansıtmaktadır. Osmanlı diplom atla
tur.15 1531 yılında Bosna Sancakbeyi Hüsrev Paşa tara
rının imzasını içermemekle birlikte şahitlerin ism i bu
fından verilen ve Sebenico ve Trau’ya yakın bir sınırla il
lunm aktadır. Sadece bir sayfadan mürekkep olmayıp, 24
g ili “arz” da günümüze kadar gelen belgeler arasında
sayfayı içeren bir hüccettir. Bu belge, sarı çiçekli yeşil ka
dır.16 Ayrıca, elimizde Lika Sancakbeyi H alil Bey tarafın
pağın içinde kırm ızı, açık mavi, yeşil, beyaz ve sarı ebru
dan yazılan diğer bir arz ile, 1605 yılında K ilis Sancak-
li sayfalardan oluşmaktadır.
beyi’nin Kahyası İbrahim tarafından yazılan başka bir arz kopyası da bulunm aktadır.17
Sınırları belirlem ek için yapılan müzakerelerde arz ve hüccetlerin dışında da bazı dokümanlar hazırlanm ış
Venedik arşivinde birçok orijinal veya çeviri lıüc-
tır. Örneğin arşivde Osman Ağa tarafından 1701’de ya
cet’e rastlamanız müm kündür.18 Saray-Bosna kadısı Os
zılan bir temessük bulunm aktadır; Aya Mavra ile anaka
man bin Mehmed ve onun m eslektaşı Haşan bin Halife,
ra parçası arasındaki denize atıfta bulunan bu temessük,
Zara, Sebenico, Trau ve Spalato’ya yakın sınırla ilg ili bel
ve kadı M ehm et’in aynı vesileyle çıkarttığı hüccetteki
geyi Rebiyyülahir 984 (18-26 Temmuz 1576) yılında çı
benzer kelim eleri içermektedir.27 Bunların ikisi de de
karmışlardır. 19 Bu belgelerden İkincisi Sebenico’ya,20 bir
nizde seyrüsefer ile ilg ili bir anlaşmayı ihtiva eder. En so
üçüncüsü ise Spalato’yla ilg ilid ir.21 Zemonico ve Lika ka
nunda da 1718 yılınd a Narda kadısı Mehmed’in, içeri
dıları Zara ve Lika arasındaki sınır için 2 adet hüccet
sinde Preveze’ye yakın sınır oluşturmak için yapılan m ü
yapm ışlarıdır..22 Onların Narda’daki meslektaşı Meh
zakereleri içeren bir kaimesi bulunur.28
med ise Voniça’ya yakın sınır için bir diğer belgeyi dü zenlemiştir.23
H ıristiyan bir devlet ile sınır oluşturma problem i ni, Osmanlılar pragm atik bir yolla çözmüşlerdir. Hüccet,
Arşivlerde kendine has özellikler taşıyan bir kaç do
arz ve name-i hümayun gib i belgeler, yeni bir diploma
küman daha bulunmaktadır. 984 Rebiyyülahir ayının
tik durum karşısında birlikte kullanılırdı. Öte yandan,
(18-26 Temmuz 1576) üçüncü günüde Scardona kadısı,
Avrupalılar da kendi bildikleri şekilde sınır anlaşması
Haşan bin Halife ve Saray-Bosna kadısı Osman bin Meh
yapmaya devam ettiler. Avrupa içerisinde oluşturulacak
med sınırı tanım layan bir belge düzenlemişlerdir. Bu
sınır ile Osmanlı İmparatorluğu ve herhangi bir H ıristi
belge, Bosna Sancakbeyi Ferhad ve K ilis Sancakbeyi
yan devlet arasında oluşturulacak sınırla ilg ili olarak ya
Mustafa tarafından da m ühürlenmiştir. Hiç bir tanığın
pılan görüşmelerde sadece bir fark mevcuttur. Bu farklı
bahsedilmediği fakat o dönemin hüccet’ini tanımlayan
lık da çalışm alarını tam amlandıktan sonra iki diplomat
bir “S” ile sebeb-i tahrir şeklinde başlayan bir belge de
tarafından çıkarılan belgelerle ilgilid ir. Anlaşma Osman
mevcuttur.24 Benzer bir belge ise kadı Ahmed bin Meh
lIlarla yapıldığında instmmentum reciproam adlı bir belge
med tarafından Rebiyyülahir 1113 (5 Eylül 1701) ayının
söz konusu olurdu. Bu da biri aslı diğeri tercümesi ol
ilk günü çıkarılm ıştır.25 Bu 8 sayfalık nergis çiçeğini an
mak üzere iki ayrı belgeden oluşmaktaydı. Osmanlıca
dıran sarı, yeşil, beyaz ve kırm ızı ebruli sayfalardan olu
ibaresi Sultanın tem silcisi tarafından konurdu. D iğeri ise
şan kısa bir kayıttır. Kadı m ührünü iki sayfanın birleşti
bir Avrupa dilinde olup, ikinci taraf tarafından hazırlanır
ği araya vurmuştur. İlk sayfada, isminden sonra, sayfanın
ve m ühürlenirdi. Buna karşın iki H ıristiyan devlet ara
ortasından itibaren sebeb-i tahrir’in “S” harfi gelm ekte
sında yapılan herhangi bir sınır anlaşması, tarafların im
dir. Bu dönemde yaygın olduğu üzere, belgenin sonun
zaladığı ik i kopyalı tek belge ile sonuçlanmaktaydı.
daki çizgi Şuhudii’l-hal’in parçası olm ayıp, tarihin bir
XVI. yüzyılın ortalarına kadar sultanların H ıristiyan
parçasıdır. Osmanlı diplom atlarının mühür ve imzaları,
devletleriyle yaptığı barış anlaşmalarında da aynı şey ya
Osman Ağa ve Eğriboz Sancakbeyi İsm ail’inkinde oldu
pılm aktaydı. B iri diğerinin tercümesi olan bu ik i belge
ğu gibi çizgiyi takip eder. H içbir şahit de bulunmamak
hükümdarların adına çıkarılırdı ve karşı tarafın büyükel
tadır. Pasarofça’dan sonra sınır oluşturm ak için çıkarılan
çisinin de hazır bulunduğu bir ortamda her iki hüküm
belge de oldukça enteresandır.26 Hüccet’in uzun olması
dar da anlaşmaya sadık kalacaklarını beyan ederlerdi.
O SM A N LI
I SİYASET
XII. yüzyıldan sonra terk edilen bu yöntem Avrupa’da
Cum huriyeti arasında yapılan, 1463-1479, 1499-1503,
anlaşma yapmanın en klasik yoluydu.29
1537-1540, 1571-1573, 1645-1669, 1 684-1699,1714-
Barış anlaşmalarının yap ıldığı yerler de ayrıca önem
1718 yıllarındaki savaşlardan sonra bu çeşit anlaşmalar
arz etmektedir. XVII. yüzyılın başına kadar sultanlar çok
yapılm ıştır. Bununla birlikte barış dönemlerinde de sı
güçlü bir orduya sahipti ve barış görüşmelerinin İstan
nırla ilg ili müzakereler pekala talep edilebilirdi. Sürekli
b ul’da yapılm ası için diğer ülkelere baskı kurabiliyorlar
bir şekilde insanların bir ülkeden başka bir ülkeye geçişi
dı. Zitvatorok, Karlofça, ve Pasarofça barış anlaşmalarıy
karmaşık bir durum ortaya çıkardığı gib i, sınırın yeni
la bu durum değişmiş ve Osmanlı diplomatları da İstan
den revizyonunu da gündeme getirebiliyordu. Örneğin
b ul’dan daha uzak yerlere, diğer ülkelerin tem silcileriyle
böyle bir durum 1542 yılında Pastrovich, Antivari (Bar)
görüşmeler yapmak üzere gönderilmişlerdir. Bu anlaş
ve Dulcigno (Ülkün)’da ortaya çıkm ıştır.33 Savaş b ittik
malar elbette hem sultan hem de karşı tarafın hükümdar
ten uzun bir süre sonra taraflardan biri karşı tarafın va-
ları tarafından onaylanırdı. Genel Osmanlı uygulam ala
dettiği bazı yerleri verm ediğini farkedebiliyordu. 1544
rına bakıldığında, Ztisva deresinin Tuna nehriyle birleş
yılında Buçak, Restine, Velin ve Sene kalelerinde yaşa
tiğ i yerde yapılan diplom atik toplantılar pek olağan sa
nan olay tam da böyle bir şeydi. Venedikliler, uzun gö
yılamazdı. Bununla birlikte eski zamanlarda Moğollar ve
rüşmelerden ve sınırın tekrar düzeltilmesinden sonra bu
Türkler, ya dağların zirvesini ya da ırm akların en son
kaleleri etrafındaki yerleşim yerleriyle birlikte geri ver
noktasını barış anlaşmalarının imzalanacağı yer olarak
m işlerdi.34 Öte yandan, 1605 yılında Venedikliler de Li ka sancakbeyliğinin işgal ettiği yerleri sultandan geri a l
belirlem işlerdi.30 Sınırı belirlemek kolay bir iş değildi. Etnik olarak
m ışlardı.35 1637 yılında Venedikliler ve K ilis halkı, Se
bakıldığında, nüfusun her iki tarafa dağılım ı eşit sayıla
benico ve Trau’ya yakın 32 köy için kavga etmişlerdi.
bilecek orandaydı. D olayısıyla sınırın tespiti sırasında si
Her iki taraf da söz konusu köylerin kendi topraklarına
lahlı direnişler bile görülebiliyordu. Bu yerlerin morfolo
ait olduğunu iddia etmiş ve durumu çözmek için sınırın
jisi üzerinde çalışmak gerekirse, ırmak veya dere gibi
yeniden oluşturulması zorunlu hale gelm işti.36
yerler mükemmel bir sınır olabiliyordu. Tarlaların yapı
Sınır oluşturulurken yapılan muamelerle ilg ili b il
sı büyük güçlükler çıkarabiliyordu. Gerçekten de iki
gileri XVII ve XVIII. yüzyıla ait ve özellikle de Karlof
devlet arasında yapılan sınır anlaşmalarının sonucunda
ça ve Pasarofça barış anlaşmasının imzalanmasından son
sahibi aynı olan m ülklerin bile bölündüğü oluyordu. Bu
ra meydana getirilen belgelerden de öğrenebiliyoruz.
anlamda XV. yüzyılda Venedik Cum huriyeti ile Habs-
Belgelere göre diplom atlar toplantı yerine geniş bir he
burglar arasında yapılan ik i sınır ihtiva eden anlaşma il
yetle gelmekteydiler. 1699 yılında yapılan bir anlaşmaya
ginçtir. Bu ik i devlet, birinci devleti resmen ikiye bölen,
Osmanlı temsilcisi Osman A ğa ki, önceden sultanın si-
İkincisi ise tarlaları birbirinden ayıran çitleri takip ede
lahdar ağalığını da yapm ıştı, 100 yaya, 100 atlı, 180 hiz
rek sınırları belirleyen iki ayrı anlaşma yapmışlardı. Do
m etçi, 70 istihkam askeri ve kendi işlerini yaptırm ak
layısıyla burada yaşayan insanlar aynı anda her iki devle
için 100 kişiyle birlikte katıldı. Bunlar arasında bir ka
tin de buyruğu altına girm em iş oluyordu.31 Buna benzer
dı, bir defterdar bir miralem , bir alaybeyi ve o ülkeyi ta
bir durum Osmanlı-Venedik sınırında da yaşanmıştır.
nıyan 5 yaşlı insan ve tercüman da bulunmaktaydı. Ve
Örneğin XVII. yüzyılın başlarında, Osmanlı toprakla
nedikli Giovanni G rim ani’nin maiyetinde ise 500 kişi
rında Zara’ya yakın Sohodol adlı yer hakkında bir kavga
bulunm akta olup süitinde ise 1 sekreter, 2 veya 3 tercü
ortaya çıkm ıştı ve köylüler Venedik asıllı tarla sahibine
man, 1 harita çizici, 6 borazan ve 2 doktor vardı. Diplo
decime ödemeyi reddederek sadece Osmanlılara vergi
m atik ilişkiler açısından bu iki doktor çok önemliydi.
ödeyeceklerini ifade etm işlerdi.32
Çünkü Osmanlılar Venedik yönetimi altında bulunan
Genelde sınır anlaşmaları savaş sona erdikten sonra,
Padua’dan mezun olanlara çok saygı göstermekteydiler.
yani sınırlar değiştikten sonra imzalanmak durumunday
Tercüman Alessandro Mavurocardato da bu üniversite
dı. Gerçekten de Osmanlı İmparatorluğu ile Venedik
den tıp diploması alm ıştı. Ü stelik çok sık kaza olduğu
O SM A N 1I I
SİYASET
için doktorların bulunması çok faydalı olabiliyordu. Ör
vaş olanı devenin adım ları arasında seçim durumunday
neğin 8 Temmuz 1699 tarihinde G rim ani’nin atı tarafın
dılar. Ü stelik ülkeler arasında saatler de birbirine uym u
dan bacağı kırılm ıştı. Öte taraftan takip eden 15 Ağus
yordu. Sonunda insan adımları kabul edilerek, bir saatlik
tos’ta Zuonigrad’dan gelen bazı adamlar 2 Osmanlı kam
mesafenin 4228 Venedik passa’sına eşit olduğuna karar
pından birine saldırmışlar, atları çalmışlar ve bazı insan
verildi. Taraflar bir deney yaparak bu anlaşmaya vardılar.
ları yaralam ışlardı.37 1718-1720 yılları arasında yapılan
Şöyle k i, İmparatorluk temsilcisi Luigi Ferdinando Mar-
toplantılarda doktor Domenico Castelli, Osmanlı kampı,
sili saatini bir çeyreğe ayarlamış ve bir Türk büyük
ve Venedik arasında m ekik dokumuştur. Aynı diplomat
adım larla yürümeye başlamıştı, haritacı G iust’ Emilio
Venedikli diplomat Alvise III. Mocenigo’nun temsilcisi
Alberghetti at ile onu izlemiş bu arada Grimani ise ah
olarak, Mocenigo’nun meslektaşı Mehmet Efendinin
şaptan yapılm ış "passo veneto” adlı bir ölçüyle mesafeyi
1720 yılının baharında sınır belirlenirken yaptığı evlilik
ölçmüştü.42
töreninde de hazır bulunm uştu.38
Sınırın geçeceği yer tespit edildikten sonra, sıra onu
Sınır belirlenirken Venedikli ve Osmanlı heyetleri
belirgin hale getirm eye gelirdi. Eğer sınır bir ırm ağı ta
aylar boyunca ve çoğu zaman sonu dostlukla biten bir or
kip ediyorsa onu işaretlemeye gerek kalmıyordu. Bir
tamda yan yana yaşarlardı. İyi sonuçlar elde etmek için
dağdan gelen dereler ise daha çok problem yaratm aktay
diplomatlar birbirlerine hediyeler sunarlardı. Venedikli
dı. Çünkü sonuna varmak oldukça zordu. Bu durumda
ler Osmanlılara kumaş, şeker, parfüm, limon, portakal,
sınır işaretleri vadiye uygun bir yere konurdu ve belgeye
şekerli badem gib i hediyeler verirlerdi. Osmanlılar ise
not edilirdi. Böyle bir uygulam a örneğin 1778 yılında
bütün bunlar arasında en çok grana peyniri “piacentino”,
Marmolado buzuluna yakın bir yerde İmparatorluk ve
saat, balık ve şarabı severlerdi. Grimani 1699 yılında
Venedik arasındaki sınır belirlenirken yaşanm ıştır.43 Bü
şunları yazmıştı: “Burada inanılmayacak ölçüde çok şa
yük bir kaya veya ağaca Latin haç işareti konurdu. Dikey
rap içilm ektedir.”39 Osmanlılar ise Venediklilere ipek
çizgi iki devlet arasındaki bölünmeyi gösteriyordu. A yrı
kumaşlar, mendiller, parfüm şişeleri, tütün ve pipo, gül
ca her iki taraf da kendine ait bölgeye hanedan armasını
reçeli, tarak, şerbet bardakları, kehribar gib i hediyeler
kazırlardı. Açık alanlarda ise kayalar veya toprak üst üs
sunarlardı. Bazen iki taraf da köle ve mahkumların ser
te yığılırd ı. Venedik’te taşla yapılan yığın a masiera adını
best bırakılm ası gibi hususları görüşürlerdi. Tanışmala
verirlerdi. Bunlar ya orada bulunan kayalardan ya da pi-
rının başında, Osman Ağa Giovanni G rim ani’den bazı
ramid oluşturacak şekilde küp şeklindeki kayalardan
mahkumların serbest bırakılm asını talep etm işti fakat
oluşturulurdu. Topraktan yapılan tepelere ise unca adı ve
Grimani bu girişim i geri çevirm işti.40 Buna karşın,
rilirdi. Bunları oluşturmak için her diplom atın m aiye
1719-20 yılları arasında Alvise III. Mocenigo, bazı Os-
tinde birçok istihkam eri bulunurdu.44
m anlı m ahkumlarının serbest bırakılm ası karşılığında
Nani sınırının oluşturulm asıyla ilg ili uzun bir bel
belli sayıda Pelleginilerin serbest bırakılm asını sağlam ış
ge 1671 yılında G irit savaşından sonra, B attista Nani ve
tır.41
Bosna Beylerbeyi Hüseyin Paşa arasında Dalmaçya’da Bir barış anlaşması genellikle sınırda kalesi bulunan
düzenlenmiştir.4^ Söz konusu belge, üzerine haç işaretle
devlete belli bir toprak parçasının bırakılm ası suretiyle
rinin konduğu birçok ağaç ve kayayı içermekteydi ve sı
yapılırdı. Söz konusu toprak parçası, birkaç saat içerisin
nırı belirlem ek için demirden bir halka, büyük bir kaya
de gezilebilecek büyüklükte olurdu. Diplomatlar böyle
nın üzerine yerleştirilm işti. Elbette k i, ağaçlar uzun y ıl
bir yerin ölçülme yöntemi konusunda anlaşmaya varmak
lar dayanamazdı. O nedenle 1701’deki Grimani sınırı
zorundaydılar. Örneğin 1699 yılında, Venedik, Habs-
için uncha ve masiera hazırlanm ıştı.46 Bununla birlikte
burg İmparatorluğu ve Osmanlılar arasındaki sınır oluş
bunun bir istisnası vardı. O kış çok soğuktu. Giovanni
turulurken bu meseleye çok zaman ayrılm ıştı. Barış an
G rim ani’nin kronik bir hastalığı vardı. Gerçekten de 2
laşmalarında bir saatte tamamlanabilecek bir mesafe be
y ıl sonra, Osman Ağa ölmeden bir kaç ay önce Grimani
lirlenm işti, fakat yine de diplomatlar insan, at ve en ya-
öldü. Tam da bu sırada Hersek-nova ve Risano sınırının
O SM A N L I
I SİYASET
oluşturulması gerekti. Diplomatlar kendilerinin yerine
sembollerle birlikte kullanılm aktaydı. H ilalin OsmanlI’
vekillerini gönderme konusunda anlaştılar. Sözkonusu
nın bir sembolü olarak kullanılm aya başlanması XVIII.
vekiller sınır yerine vardıklarında soğuk kış ve kar yü
yüzyılın sonunda gerçekleşti. XIX. yüzyılın başlarında
zünden toprak veya kayalardan tepe oluşturmanın m üm
III. Selim ’in Avrupalı ordulara benzer yeni bir askeri or
kün olm adığını gördüler. Bunun yerine orada buldukla
ganizasyon meydana getirirken, kırm ızı zemin üzerine
rı bazı kayaları oym akla yetindiler.47 Haç işareti önceleri
bir yıldız ve hilalin yer ald ığı bayrağı resmi bayrak ola
sadece 1546 yılında Sebenico,48 1576’daki Zara ve Nani
rak kabul etm işti.50
sınırı için semboldü.49 Fakat 1699'yılında haç işaretinin,
1700-1703 yılları arasındaki Osmanlı sınır belgele
muhtemelen onun H ıristiyan dini içeriğinde olsa gerek,
rinde hilal ay olarak adlandırılm ıştır. Aynı kelim e ve
iki taraf için uygun olm adığı düşünülmüştür. Sonunda
sembol 1720 yılında Venedik ve Osmanlı İmparatorluğu
haç işareti sadece Venedik C um huriyeti’ni sembolize et
arasındaki yeni sınırı düzenleyen hüccette de görülm üş
mek için kullanılm ış, Osmanlı İmparatorluğu için ise hi
tü .51 Alvise III. Mocenigo ve Hacı Mehmet Efendi 20 yıl
lal tercih edilm iştir. Bu seçim her iki diplomat tarafın
önce yapılan şeyleri değiştirm em işler ve belirlem ek için
dan da kabul edilm iş ve sonunda da sultan bunu onayla
çalıştıkları Hersek-nova ve Risano arasındaki sınır için
mıştır. 1703 yılındaki hududname muhtemelen içinde
ya buldukları oyulmuş kayaları olduğu gib i bırakm ışlar
hilalin Osmanlı İm paratorluğu’nun resmi sembolü ola
ya da bir tarafında haç diğer tarafında hilal olan kayalar
rak kullan ıldığı ilk im paratorluk belgesiydi.
dan yeni piram itler yapmışlardı. Tüm bu yapılar, Os-
Gerçekten h ilal (veya ay) kökenine bakılırsa Türk
m anlı İmparatorluğu ve Venedik C um huriyeti’ni sembo
lerin çok eskiden beri kullandıkları bir sembol olduğu
lize ettikleri gib i, artık sınırların sadece gaza alanı veya
görülür. H ilal güneş ve aydan esinlenerek oluşturulm uş
atlı gazilerin at koşturdukları yerler olmayıp, aynı za
tu ve ismi kün-ay veya m ihrim ahdı. Ay yada güneş-ay
manda barış anlaşmalarının yapıldığı yerler de oldukları
bazı Osmanlı bayraklarında Zülfikar k ılıcı yada el gibi
nın gizli birer tanığıydılar.
1 2
3
M. P. Pedani, In Nome D el O ran Signore. In via ti Ottomani a Venetzia d a lla
11
I. Cacciavillani, La confinazione veneziana con g li im periali, Limena- Padova,
cadına d i C onstantinopoli a lla g u e n a d i C andia, Venetzia 1994, ss. 8-9
1991, ss. 81-83 cfr. Ö rneğin, I lib ri C om m cm oriali d ella repubblica d i Vcne-
Darİo, Osmanlı camiasuıca iyi bilinen çok önemli bir bürokrattı. Halen
zia, R egesti, a cura di R .Predeili, P.Bosmin, tomi 8, lib ri X XXIII, Vene-
Büyük Kanal üzerinde Dario’nun inşaa ettirdiği saray ayakta bulunm ak
zia 1876-19l4;XV> no. 58-59 (M odena-Venice,l459); X VI, no. 42 (Bres-
tadır. XVI. yüzyılda en az iki O smanlı Sefiri bu sarayda ağırlanm ıştı. S i nan Bey’in kim olduğunu tam olarak bilm iyoruz.. Fakat II. M ehmed’in
sanone-Venice,l471); XIX, no .99-101(M odena-Venice, 1506); X X II, no. 139 (Mantova-Venice, 1548).
ressamı ve tercümanı olma ih tim ali yüksektir.
12
AS Ve, Senato, D ispacci C ostantinopoli,î. 167,no.103,107.
Venedik Devlet Arşivleri. (VDA) D ocumcnti Turchi, no. 21 (bu belge
13
ASVe, Docum cnti Turchi, No.4; A.Bombaci, ‘Nııovi firmani greci di Ma-
255x1290) F. M iclosich-J M üller, Acte et diplom atia g ra cca m edii a cvi sacra
ometto II’, B yzantiniscbe Z eitscbrift, 47(1954), ss. 298-39; A. Bombacı, ‘
cî p r o f atta, III, Veiıına 1865, ss. 306-309, NO: D ocumcnti T urcbi’d e n der
Les thougras enlumines de la collection de documents tures des Archives
lenen İtalyanca özetler: D ocumcnti Turcbi d eli a rebivo d i stato Venetzia, a cu-
d’Etac de Venise’, İn A tti d elsecond o congresso intem azionale d i a rte turca, N a
ıra di M P. Pedani Fabris con 1’ regesti di A. Bombacı, Roma 1994. 4
Başbakanlık Osmanlı A rşivi Rehberi, Ankara, s. 144.
5
M üabedat M ecmuası, 5. C ilt, İstanbul 1274-1275, II, ss. 217-239; R.A. Abou El H aj, “O ttoman D iplomacy at K arlowitz”, Jo u r n a l o f American O riental Society (JAOS), 87/4 (E kim -A ralık 1967) s. 49 8-5 12, R.A Avbou El Haj, “The Formal Closure of the O ttoman Frontier in Europe: 1699-
poli 1965, ss. 41-55, pls.XV-XXVI. 14
1703", JAOS, 89-3 Temmuz-Eylül 1969) ss. 46 7-4 75, R. A. Abou El H aj, "Ottoman A ttitudes Towads Peace M aking: Karlowitz Case”, İslam, 51/1(1974) ss. 131-137 (Bİr önceki yorumda yazarın yorumu gen işletil
ASVe, D ocum cnti turcbi, No.488,490; M .T.G ökbilgin,’Venedik Devlet A r şivindeki Türkçe belgeler Koleksiyonu ve bizim le ilg ili diğer belgeler’, B elgeler, V-VIII/9-12(1968-1971), ss.1-151, in particular No. 163.
15
ASVe, Docum cnti turcbi, N o.829.
16
ASVe, Lettere e s erin im Turcbescbe, f.2 ,c .l0 .
17
ASVe, Docum cnti Turchi, N o.1151.
18
About hüccet, cfr. V. Boşkov, ‘Die Hüccet-urkunde- Diplomatische Analy-
miş ve değiştirilm iştir. J . Nouzille, H istorie dc F rontieres L A ntriche et l'Em-
se’, in Studia turcologica mcm oriac A kxii Bom baci d ica ta, N apoli 1982, ss.
pire Ottoman, Paris 1991, ss. 98 -10 5, 255-256.
81-87; V. Demetriades,'Some Observations on the Ottoman Turkish J u -
6
M. S. K ütükoğlu, Osmanlı B elgelerin in D ili,(D iplom atik ), İstanbul, s. 146.
dicial Documents (Hüccets), Balkan Studies 26/1(1985), ss. 25-39 K ütü
7
ASVE, Documcnti Turcbi, no .l7(m m .260x1515) M iklosich-M üller, Açta eî
koğlu, Osmanlı B elgelerinin D ili, ss. 350-359.
diplom ata, ss. 302-306, no:543.
19
8
ASVE, Documcnti T urcbi, no.543.
20
9
ASVE, Documcnti Turcbi, no.646.
10
ASVe içinde çeviri, Docum cnti Turchi, N o.847. 984 Cemaziyülevvel’in ilk haftası (27 Temmuz- 5 Ağustos 1576) İtalyan ca çeviri ASVe, D ocum cnti Turcbi, no, 850.
ASVE, D ocunm ıli T urcbi, n o .l6 l9 (m m .750x4780); M üabedat M ecmusı II., ss. 240-272.
21
984 Cem aziyülevvel’in İlk haftası(27 Temmuz- 5 Ağustos 1576) İtalyan ca çeviri ASVe, D ocım m ti T urchi, N o.852.
O SA\AN Ll
SİYASET
1014 Safer’in ilk haftası( 7-18 Haziran 1605): ASVe İtalyanca çeviriler,
36
I libri Com m cm oriali, XXVIII, no. 79-
Documenti T/ırchi, no. 1150,1154.
37
ASVe, prm>veditori d a Tctrac e d a M ar, f. 701, No. 112.
1131 Muharremin 2. Günü (25 Kasım 1718), ASVe, D ocumenti t/ırchi, no.
38
ASVe, D ocum cnti turchi, no. 1771,1773,1780.
1643,1851.
39
ASVe, P rovvcditori d a Terra e d a M ar, b. 701, no. 11.
24
ASVe, Documenti T urchi, no. 840, (mm. 305x435).
40
ASVe, P rovvcditori d a T a ra c d a M ar, b.701, no. 8 ali.
25
ASVe, Documenti T urchi, no. 1617 (bu kayıt mm. 135x377).
41
AS Vt, D ocum cnti turchi, no. 17 54,1 757,1767-68/a, 1776-77.
26
1113 Zilhicce ayııım İkinci haftası (5-12 Ekim 1720) ASVe, D ocumcnti
42
ASVe, P rovvcditori d a Terra e d a M ar, b.70 1 ,No.37.
22 23
turchi, no. 1851 (bu kayıt m m .160x445). 27
43
1113 Rebiyiilevvel ayının ikinci haftası (16-25 Ağustos 1701) ASVe, Do cum cnti Turchi, no. 1615, 1616.
28
1131 Muharrem 26 (19 A ralık 1718); ASVe, D oc/ımnti T urchi, no. 1645.
29
M .P Pedani Fabris, La d im ora d ella pacc. Coıısiderazioni su llc capitolazioni tra
30
Cfr.J.P.Roux, La religionc d ci T urchi e dei m ongoli, Genova 1990, ss. 162-
44
passi montani dalla Valle dell'Agno alla Valle deü’Astico, in P a gh ıa d i a d çeşitli resimler. 45
I libri C om m cm oriali, XXIX, no. 66-71
46
I libri Com m cm oriali, X X X , no. 61.
nedik-Özbek ‘İm paratorluk Taratoryumu’, 1333, Çoban ırm ağına yakın
47
ASVe, A rchivio privato G rim ani a i S e m , b. 8, no. 39 (13 Şubat 1700) ASVe, Pmn>cditori a lla cam era d ci C onfini, b.243 bis,cc.21-23.
a m , 6 (1980),ss. 5-53; ASVe, U h r Albus, c. 249-249 v (= 251-251v) (Ve-
31
T. Sartore, ‘ Termhıi di confıne tra la Repubblica di Venezia e l ’A ustria ııei tu ra vicentina. Şeritti in onorc d i G ianni C onforto, Vicenza 1987,ss. 273-335
I paesi islam ici e l'Europa Venezia 1996. 167,177-183; G. Bayerle, ‘Zsitvatorok'ta Uzlaşm a', A rchivium O nam am
/ lib ri Com m cm oriali, X XXIII, N o.13; fakat cfr. orijinal belge: ASVe, Comm em oriali, reg.33,c.57.
bir yerde imzalanmıştır.
48
V. Adami, 1 m agistrati a i confm i tıd la Rcpubblica d i Venezia, Grottafera
49
ASVe, D ocum cnti Turchi, No.863.
1915, s. XI.
50
R. Ettinglıausen, ‘H ilal in Islamic A rt,’ E ncyclopedia o f İslam ,II,Leiden
A. Fabris,’II dottor Girolamo Fasaneo, alias Receb’, A rchivio Vcncto, s. V,
1979, ss. 381-385; E.Esin, ‘K ün-ay’, Yedinci Türk Tarih Kongresi B ild i
23 (1989), ss. 105-118
rileri, Ankara 1972, ss. 315-337; E. Esin,’ Bayrak, Osmanlı T ürk Bayrak
33
ASVe, D ocumcnti Turchi, no. 488, 490.
larından Bazı M otifler’, com ite International d'E tudesprc-O ttom anes et Ottoma-
34
ASVe, D ocumcnti Turchi, no. 528, 540, 543, 556, 562.
35
ASVe, Documenti Turchi, no. 1150, 1 151, 1154.
32
nes, VI. Symposium, İstanbui-Paris-Leideıı, 1987, ss. 1-12. 51
O SM A N L I
ffH
ASVe, D ocumenti Turchi, N o.1851.
SİYASET
YAVUZ SULTAN SELİM: HADİM-ÜL HARAMEYN
OSM ANLI DEVLETİ'NİN ŞAH İSMAİL'İN ANADOLU'YU ŞİİLEŞTİRME ÇALIŞM ALARINI ENGELLEMEYE YÖN ELİK ÖNLEMLERİ
269 XVI. YÜZYILD A I. SELİM VE M ISIR A R A SIN D A K İ İLİŞKİLER
282 M ISIR EY'ALETİNDE O SM AN LI N İZAM IN IN KURULUŞU
289 O SM AN LI M ISIRI'N D A M EM LÛK NOSTALJİSİ
308 OSM AN LI DEVLETİ İDARESİNDE H İCAZ (1517-1919)
316 OSM ANLILARIN G Ü R C İST A N ’I FETHİ VE İSLÂMLAŞM A HAREKETLERİ (XVI. YÜZYIL)
326
OSMANLI DEVLETİ'NİN ŞAH İSMAİL'İN ANADOLU'YU ŞÎİLEŞTİRME ÇALIŞMALARINI ENGELLEMEYE YÖNELİK ÖNLEMLERİ
DOÇ- D R. YUSUF KÜÇÜKDAG GAZİANTEP ÜNİVERSİTESİ FEN-EDEBlYAT FAKÜLTESİ
atılıların Küçük Asya adını verdikleri Anado
lıııd a Akkoyunlu Sultanı H alil ile yaptığı savaşta öldü
lu, tarihin hemen her devrinde, İran sahasında
rülm esi üzerine oğlu Şeyh Haydar, Erdebil Sûfîleri’nin
kurulan devletlerin ilg i alanına girm iş, bu ne
başına geçmiş; 1488’de Şirvanşahlar’daıı Ferrûh Yesâr ile
denle Anadolu’ya hâkim olan siyasî güçle, İran devletle
yap tığı savaşta katledilm iştir. Onun yerine geçen Sultan
ri arasında bir takım problemler yaşanmıştır. XVI. yüz
A li de 1494’te öldürülünce Safeviyye T arikatın ın şeyhli
yıl başlarından itibaren vuku bulan Osmanlı-Safevî çe
ğine henüz 7 yaşında olan Şah İsmail getirilm iştir.
kişm esinin merkezi de Anadolu olmuş; bu iki sahada ku rulan devletler arasındaki nüfuz mücâdelesi, bazen sert, bazen de yum uşak biçim de günümüze kadar sürüp g e l
a) Safevî Hanedanında Devlet Kurma Fikrinin Ortaya Çıkması
m iştir. Bu makalede, XV. yüzyıl sonlarmda ortaya çıkan
Safeviyye T arikatın ın kurucusu Şeyh Safiyüddin’in 1
Şah İsm ail’in Anadolu’yu ele geçirm e politikasına karşı
devlet kurm a fikrine sahip olduğuna dâir kaynaklarda
Osmanlı D evleti'nin ald ığı önlemler; bu çerçevede Hal-
açık bir bilgi bulunmamaktadır. Ancak, daha sağlığında,
vetiyye Tarikatı m erkezli karşı koyma çabaları incelene
Anadolu’nun Heterodoks T ürkleri’nden çok sayıda m ü
cektir.
ridin Erdebil’e onu ziyarete gitm esi2 ve Safevî hanedanı nın, Şah İsm ail’e kadar Safevî D evleti’ni kurm a hususun
I. SA f EVİ DEVLETİ'NİN
da bu çevreden büyük destek görmesi, devlet kurm a dü
KURULMASINDAN ÖNCE GENEE
şüncesinin Şeyh Safıyüddin’e kadar uzanan bir geçmişe
DURUM
sahip olduğuna işaret etmektedir. Muhtemelen Safiyüd
XVI.
yüzyıl başlarında, Şah İsmail (Ö. 930 H /l524 din, tarikatın ana prensiblerinden biri olarak devlet kur
M )’in önderliğinde İran’da ortaya çıkan Safevî Devleti, bu
m ayı da koymuştur. Sadece aile fertlerinin b ild iği bu
adı, altıncı batında dedesi olan Şeyh Safiyüddin (1252-
amaç, bir sır gib i tarikatın halifelerinden bile gizlenm iş
1334)’in kurduğu Safeviyye Tarikatı’ndan almıştır.
olm alıdır.3 İlhanlı D evleti’ııde dağılm a işaretlerinin orta
Safevî D evleti’nin, tarikattan devlete kadar uzanan
ya ç ık tığ ı sırada Azerbaycan’da idareyi zorla ele geçiren
ilginç bir yapılanm ası vardır. Safevî T arikatı’nın kurucu
Çoban sülâlesinden M elek Eşrefin Erdebil’de o zaman
su Şeyh Safiyüddin, Sünnî olarak bilinen bir mutasavvıf
şeyh olan Safiyüddin’in oğlu Şeyh Sadreddin’den şüphe
tır. Safevîliğin Şiîliğe dönüşmesi Şeyh Safiyüddin’in to
lenip, onu 3 ay kadar Tebriz’de göz hapsinde tutm ası bu
runu Sultan Hoca A li zamanında gündeme gelm iş; Safi
ihtim ali güçlendirm ektedir. Şeyh Cüneyd’in tarikat şey
yüddin’in kızı tarafmdan torunu olan Şeyh Cüneyd (Ö.
hi gib i değil de daha çok devlet başkanı gib i davranma
1460) ile de tarikatın bu yüzü, onun 1448’de Şiîliğin i
sı4 ve bu uğurda açıkça mücadele vererek, Safevî Tarika
ilân etmesi üzerine ortaya çıkm ıştır. Cüneyd’in 1460 yı-
tı kuralları çerçevesinde d in î bir devlet kurm ak isteme-
O S M A N 1I I
SİYASET
si,’ ailede uzun süreden beri gizlenen sırrın ortaya çık
Safevî T arikatıyla çoğunluğu Anadolu Türkü olan
masından başka birşey değildir. Saltanatta gözü olduğu
m üritlerinin Şiîleşmesi hususunda değişik görüşler ileri
bütün davranışlarından belli olan Şeyh Haydar6 da baba
sürülmüştür. Sümer’in dışındaki araştırmacılar, tarikatta
sı Cüneyd’in öldürülmesi ile kuruluşu tamamlanmayan
Şeyh Cüneyd döneminde Şiîleşmenin başladığı, Anado
devlet idealinin gerçekleşmesi için m üritlerini silahlan
lulu m üritlerin de onun propagandaları sonucu Şiîleştiği
dırmış ve başlattığı isyan hareketinde katledilm iştir. Sa-
kanaatindedirler.12 Sümer ise, Cüneyd’in Anadolu’ya g el
fevî hanedan mensublarının uğruna canlarını feda ettik
mesini takip eden yıllarda tarikatın Şiîleştiği görüşünde
leri Safevî D evleti'ııi Şah İsmail, çevresinde toplanan
dir.13 Ona göre; Anadolulu Şiî veya Şiîliğe m ütem ayil
Türk asıllı binlerce mürit ile kurm ayı başarmış; İran sa
m üritler, onu bu konuda etkilemişlerdir. Erdebil Tekke
hasında yeni bir dönem başlatmıştır.
s i’ııe Anadolu’dan daha Şeyh Safiyüddin zamanında ziya retçilerin geldiğine değinilm işti. Bu Anadolulu T ürk
b) Safevî Hanedanı’nda Şiîliğin Benimsenmesi
men m üritlerin en belirgin özelliği, henüz medrese k ü l
Safeviyye Tarikatı, H alvetiyye gib i Şeyh Zâhid-i
türünden etkilenmemiş, yüzeysel olarak İslâmiyeti be
G eylânî (Ö. 690 H./1291 M .)’nin kurduğu Zâhidiy-
nimsemiş köylüler olmasıdır.14 Bunlar, Ehl-i Beyt sevgi
ye’nin bir koluydu. Safeviyye’nin kurucusu Safiyüddin,
sini inançlarının temeli olarak kabul etmiş kitlelerdi.
Şeyh Zâhid-i G eylânî’nin m üridi olup, H ulvî’ye göre
Medrese eğitim i almış insanlara göre; bunlar Ehl-i Beyt
Sünnî bir şeyh idi. Bununla b irlikte H ulvî’deki bir ha
konusunda daha heyecanlıydılar. İşte Şeyh Safiyüddin
ber, Şeyh Safiyüddin’in Sünnîliğinin tartışılabilir mahiy-
onlardaki bu özelliği farketmiş, bu hassasiyetten yarar
yette olduğunu göstermektedir. Şiîlerce önemli kabul
lanm ayı düşünmüş olmalıdır. N itekim onun kendisini
edilen Seyyidliği kullanm a yönüne giderek, önce kendi
“Seyyid” ilân etmesinin temelinde bu düşüncenin yattığı
sini “Seyyid” ilân etmiş, daha sonra nedense bundan vaz
söylenebilir. Bununla birlikte kendisinde Seyyidlik vasfı
geçmiştir. H ulvî, Seyyidilik konusunun Safevî ailesinde
olmamasına rağmen onun böyle bir iddia ile ortaya çık
Hoca A li’den çok sonra gündeme geldiğini söylemekte
ması, belki de çevresince yadırganm ış, bu yüzden Seyyid
ise7 de yapılan araştırmalar, Safevî Tarikatı’nın esas Hoca
lik iddiasından vazgeçmiştir. Ancak soyundan gelenler,
Ali zamanında Ş iî bir m ahiyet aldığını göstermektedir.
Seyyidiliği amaçlarını gerçekleştirmek için kullanarak
Ş iîliği tam olarak benimseyen Şeyh Cüneyd’in ise; tarika
bunun meyvelerini dermişlerdir. Onların “Seyyid” olduk
tın hânkah ve zâviyeleriııde bunu geniş alanlara yaymaya
larına dair haberleri yaymalarından kısa bir süre sonra
çalıştığı bilinm ektedir.8 Faruk Sümer’e göre; Safevîler’de Seyyidliği ilk Şeyh Cüneyd kullanm ış; Anadolu Türk menleri arasında bu vasıfla dolaşmıştır.9 Onun Şiîliği sa vunması yüzünden amcası Cafer ile arası açılmış, bundan sonra Safeviyye Tarikatı, biri Sünnî diğeri Şiî olmak üze re iki kola ayrılm ıştır. Şeyh Haydar bu hususta daha ile ri giderek, kendisine bağlı olanların kıyafetine yeni bir düzenleme getirm iş; aynı tarikatın Sünnî kolunca kabul edilen siyah giysiye karşılık m üritlerine “Haydarî Kızıl-
çok sayıda Anadolulu Türk, Erdebilli şeyhlerin çevresin de toplanmış; Safevî D evleti’nin kurulması için canla başla mücadele etmişlerdir. Öyle ise; Safeviyye Tarikatı, Anadolulu müntesiplerinin etkisiyle daha Safiyüddin za manında Şiîleşmeye başlamış, devlet kurm a idealinin bu yolla gerçekleşeceğini farkeden diğer Erdebilli şeyhler de tüm güçlerini bu yönde sarfetmişlerdir.
c) Safeviyye Tarikatı’nda Anadolulu Müritler Beylikler döneminde Anadolu’da yaşayan Müslü-
taç” ve “kızıl kisve” giydirm iş, bu nedenle müntesiplerine
manlar arasında Şiî-Sünnî ayırım ının bulunm adığı b ilin
“Kızılbaş” denmeye başlanm ıştır.10 Ş iîliğ i İran’da çok ka
mektedir. O devir Anadolusu’nda yaşayan Bektaşîler da
tı olarak uygulayan Şah İsm ail’dir. Celâl-Zâde, İdris-i
hil Müslümanların hepsi Hz. A li ve Ehl-i Beyti sevme
B itlisı’ye dayanarak, Şah İsm ail’in ecdadmca kurulan “ta-
konusunda aynı görüşte olmalarına rağmen içlerinde Ra-
rîkat-ı Muhammedi” dışına çıkm ış; Ashaba küfretme esa
fîzî bulunmuyordu. H atta, R afîzîlik’e karşı idiler.15 Bu
sına dayalı “Şia dimekle meşhur” bir “bâtıl mezheb ihtira” et
nedenle İbn Battuta, Anadolu’da yaşayan Müslüman-
m iş11 (vücuda getirm iş) olduğunu ileri sürmektedir.
lar’ın tamam ının Sünnî olduğunu söylemektedir.16 Bu-
O SM A N LI
SİYASET
nunla birlikte Anadolu’da Heterodoks olduğu bilinen
Safeviyye şeyhleriyle Anadolu Türkmenleri arasın
gruplar da vardı ki; bunlardan K alenderîlik, en yaygın
daki ilişkiler bundan sonra daha da gelişm iştir. N itekim
olanıydı.17 Claude Cahen, Anadolu’nun bu yapısına ba
Şeyh Cüneyd’in Anadolu’daki Heterodokslarla yakından
karak Şiîlerle Sünnîler arasında zıtlaşmadan çok “İslâmî
ilgilenm esi, hatta yoğun olarak yaşadıkları bölgelere g i
öğretiyi dinsel tören uygulamalarına bağlayan tasavvuf tari
dip onlarla görüşmesi,24 tarikatın güçlenmesi ve devlet
katlarının gelişmesi ön planda idi” dem ektedir.18 Sünnî ola
kurma projesinin geniş çevrelere duyurulması bakım ın
rak görülmeyen gruplar, Şeyh Bedreddin isyanı dışında,
dan önemlidir. Cüneyd, bu fırsatı çok iyi değerlendirmiş,
kuruluşundan II. Bâyezid’e kadar Osmanlı Devleti’nde
muhtemelen m üritlere Hz. Ali evlâdından geldiğini;
iyi muamele görmüşler, onlar da devlete karşı siyasî an
amacının Safeviyye kurallarına bağlı bir tarikat devleti
lamda tavır alm a yönüne gitm em işlerdir.19 Bu sulh ve
kurmak olduğunu açıklam ış; hattâ bu amacını gerçekleş
sükûn dönemi, Safeviyye şeyhlerinin Anadolu’da etkili
tirm ek için çevresine söylenen yerlerden 5-10 bin kişi bi
olmaya başladıkları XV. yüzyıl sonlarında yerini huzur
le toplam ıştır.25 Onun anlattıkları, Osmanlı Devleti sı
suzluğa bırakmıştır. Ö zellikle Şah İsm ail’in Safevî Dev
nırları içinde yaşayan ve fıkıh kurallarına göre idare edil
le ti’ni kurma çalışm alarında Anadolu’daki Türkmen
dikleri için rahatları kaçan m üritlere oldukça câzip gel
müritlerinden geniş çapta yararlanması, hele Anadolu’yu
miş olm alıdır. Öyle ya başlarında kendi şeyhlerinin bu
tüm üyle içine alan Osmanlı topraklarını istilâ etmek içiıı
lunduğu bir devletin kurulm ası ile onlardan olmayanla
gizli çalışmalar yapması, Heterodoks zümrelerle Osman-
rın idaresinde bulunmaktan kurtulm a fırsatı doğacaktı.
Iı D evleti’ni karşı karşıya getirm iş; etkileri günümüze
Ayrıca şeyhlerinin onların rahat etmesi için her türlü ko
kadar süren birtakım problemlerin ortaya çıkmasına ne
laylığı sağlayacağından da şüpheleri yoktu. Fazlullah b.
den olmuştur.
Ruzbihan’ın söylediklerine bakılırsa, Cüneyd’in halifele
Anadolu Türkmenleri ile Safeviyye Tarikatı ilişkile
ri, onu tanrısal vasıflara sahip biri olarak m üritlere tanı
rinin daha Safiyüddin zamanında başladığına değinil
tıyor,26 tabiî k î onlar da Cüneyd’ten olması gerekenden
m işti. Anadolu’dan Erdebil’e ilk gidenler Erzincan do
fazla şeyler bekliyorlardı. Türkmen müritler, Şeyh Hay
laylarında oturan Türkmenler olmalıdır. Teke-İli’ndeki
d arla ilg ili olarak da benzer duygular içinde idiler. On
Türmenler’in Erdebil T ekkesiyle ilişkilerinin ise, daha sonra, Şeyh Sadreddin zamanında başladığı söylenebilir. Cenabi’nin yazdığına bakılırsa, Şah İsm ail’e daha Lâhican'da iken m üritleri Teke-İli’nde Şeyh Sadreddiıı’in çok sayıda m üridinin bulunduğunu haber vermişlerdi.20 Öy le ise; Teke-İli’nde oturan m üritlerle diyalog, onun hale fi Şeyh Sadreddin zamanında başlamıştır. Hoca A li’nin Şeyhliği sırasında Teke-İli, H am it ve Karamaııoğulları gibi Anadolu B eylikleri sınırları içinde yaşayan çok sayı da Türkmen m ürit, Erdebil Tekkesi ile temas halinde id i.21 Hoca A li’nin, söylenen yerlerden çok sayıda m ün fesihinin bulunması, Tim ur’un 1402’de Anadolu’dan ge tirilip Şeyh Hoca A li’nin ricası üzerine serbest bıraktığı
ların durumundan âzami derecede faydalanmasını bilen Haydar, babası Cüneyd’ten daha çok Anadolulu m üritle ri siyâsî amaçları için kullanm ış, oğlu İsm ail’e potansiyel bir güç bırakm ıştır. Bunlar, Şah İsm ail’in kurmaya m u vaffak olduğu Safevî D evleti’nin muharip kuvveti olarak bilinen Tekelü, Karamanlu, Ustaclu, Dulgadır, Bayat ve Varsaklar diye anılan Türkmenler id i.27
II. SAP EVİ DEVEETİ'NİN KURULMASI a) Safevî Devleti’nin Kuruluşu Sırasında Şah İsmail ile Anadolulu Kızılbaş Türkmenler Arasındaki İlişkiler
Türk asıllı esirlere bağlanm aktadır.22 Sayıları 30 bine
Safevî Devleti, Şeyh Safiyüddin başta olmak üzere
ulaştığı söylenen bu esirlerden bir kısm ı o zaman ülkele
Safevî Tarikatı’nın şeyhliğinde bulunmuş kişilerin tüm ü
rine döndüler. Bir kısm ı da Erdebil’de kalarak Safevî Ta-
nün gayretleri sonucunda ortaya çıkmıştır. Bununla bir
rikatı’na intisap ettiler. Sümer tarafından kabul edilm e
likte Şah İsmail (14 8 7-I52 4 )’in çalışmaları sonucunda
m ekle birlikte23 daha sonra gelişen olaylarda Teke-İli’n-
siyâsî bir heyet halini aldığı gerçeği de gözardı edilemez.
deıı olan Türkmenler’in birinci derecede rol oynamaları,
Bunun için o, İran’da hüküm sürmüş olan Safevî haneda
bu haberi doğrulamaktadır.
nının ilk hükümdarı olarak kabul edilir.28 O SM A N LI
I SİYASET
Şah İsmail, kardeşi Sultan Ali, Akkoyunlu hüküm
den varqda ve gelişde bulunanım siyâset idesiz” şeklinde hü
darı Rüstem’le yaptığı savaşta ölünce Erdebil ve çevre
kümler göndermiştir. Onun tüm gayretlerine rağmen sı
sinde, babasının sadık müritlerince gizlendi. Rüstem
nır görevlileri Şah’a bağlı olup, Anadolu’dan İran’a git
Bey’in 1497’de katli ile Akkoyunlu Devleti’nden karşısı
mek üzere yola çıkmış sûfîleri idam edecekleri yerde on
na çıkacak ciddi bir kuvvetin kalmadığını gördü. Kendi
lardan yüksek m iktarlarda para alarak sınırdan geçmele
sinden önceki Safevî şeyhleri gibi, Hz. Ali sevgisini kul
rine izin vermişlerdir.34 Böyle olunca Kızılbaşlar’la Şah
lanarak,29 çevresine insan toplamak ve bu uygun pozisyo
İsmail arasındaki temas kesilmemiş, bu yüzden Azerbay
nu değerlendirerek Azerbaycan’ı ele geçirmek istiyordu.
can’dan Karaman Eyâleti’ne kadar uzanan sahada etkile
Bunun için güçlü bir orduya ihtiyaç vardı. Onun gön
ri eskiye göre daha da artm ıştır.35
lünden geçenleri, tarikatın im kânlarıyla gerçekleştirme
Durumun vehâmeti devlet adamlarına anlatıldığın
nin mümkün olup olmadığını araştırdı. Yanındaki sâdık
dan başka sınırdan Safevî sûfılerinin geçirilmemesi ko
m üritleri genç yaştaki şeyhlerine Teke-İli’ndeki m ürit
nusunda yeni bir dizi önlemler alınmış; II. Bâyezid gön
lerle İran’da devlet kurabileceğini söylediler.30 Bunun
derdiği hükümle “...Ol bâbda gönderilen hükm-i hümâyu
üzerine Şah İsmail, Teke-İli’ne mektuplar gönderip m ü
num târihinden şimdiye dek ne denlii sufî siyâset olunmışdur,
ritlerinin yanına gelm elerini istedi. Onlar da kalabalık
defter idüb dergâh-1 mu1allama gönderesiz ve bundan böyle ay
gruplar halinde Erzincan’da kendilerini bekleyen Şah İs
da bir, iki ayda bir, ne denlii siyâset olunursa defter idiib gön
m ail’in yanma geldiler.31 1500’de Erdebil’e girdiler. Şah
dermek ardınca olasız...”i(> diyerek saııcakbeylerinden ayda
İsmail 1502’ye kadar Azerbaycan’ın büyük bir kısmını
bir sûfîlerden idâm edilenlerin deftere yazılıp gönderil
işgal ederek Tebriz’de “Şah” unvanını aldı.
mesini istemiştir. Böylece merkezden gönderilen emirle
Osmanlı Devleti’nin doğu sınırında meydana gelen bu siyâsî gelişme, bölgede dengeleri alt üst etti. Şiî Safe
rin uygulanması hususunda devlet adamları yakın takibe alınmışlardır.
vî Devleti’yle sınırı olan Sünnî devletler bu yeniyetme
Merkez tarafından konunun çok ciddiye alındığını
devlete karşı birtakım önlemler almak zorunda kaldılar.
gören sancakbeyleri, Safevî sûfılerinin Azerbaycan’a g it
Bölgedeki en güçlü devletin hükümdarı II. Bayezid,
meleri konusunda daha sıkı önlemler almış olmalıdırlar.
Azerbaycan’da olup bitenleri casusları aracılığıyla öğne-
N itekim ordusunun temelini oluşturan Anadolulu m ü
ııince32 orada Osmanlı Devleti için tehlikeli bir yapılan
ritleriyle eskisi gibi rahat bağlantı kuramayan Şah İsma
manın olduğunu anladı. Daha önce Safeviyye Tarikatı
il, bir elçi göndererek amacının devlet kurmak değil,
mensuplarına karşı izlenen yumuşak politika yerini sert
dervişlik olduğunu bildirdi.37 II. Bâyezid’ten m üritleri
liğe bıraktı. İran sınırı kapatılarak Şah İsmail’e Anado
nin kendisini ziyarete gelmelerine engel olunmamasını
lu ’daki müritlerinden gidecek her türlü yardımın önü
rica etti. Sultan, ziyaretten sonra geri dönmeleri şartıyla
nün kesilmesine çalışıldı. II. Bayezid, Sivas sancakbeyine
bu yasanın uygulanmayacağını kendisine bildirdi.38 Böy
gönderdiği evâhir-i Zilkade 906/Mayıs 1501 tarihli hü
lece Safevî m üritleriyle Şalı İsmail arasındaki bağlar ye
kümle, “Erdebil safilerinden Erdebil-oğlu’na giderken, dutu-
niden kurulmuş oldu.
lan sâfîler” in “ehl-i fesat taifesi” oldukları ve Azerbaycan’a
vardıklarında akla hayâle gelmedik kötülüker yaptıkları
b) Safevî D evleti’nin K uruld u ğu Y ıllarda
için sınırdan geçirilm eyip, katledilm elerini istem iştir.33
Kızılbaş T ürkm enlerin Çıkardığı
Hükümde “bundan evvel hükm-i hümâyûn” verildiğine dâ
Ayaklanm alar
ir kaydın bulunduğuna bakılırsa ilk hüküm 1501’den
Şah İsmail, Safevî D evletini kurunca, komşuları
önce herhalde 1500’de, Erdebil’in işgali üzerine sınır va
bulunan zayıf devletlere karşı hemen seferler düzenle
lilerine gönderilmiş olmalıdır,
yip,39 sınırlarını genişletmeye başlamıştır. O, bu sırada
II.
Bayezid Azerbaycan’da olayların daha da şiddet Osmanlı Devleti'ne karşı gayet yumuşak davranıyordu.
lendiğini haber alınca, konunun hassasiyetini sancakbeylerine bildirmiş ve “Yukarı tarafa varan Erdebil sâfîlerinO SM A N Ü
Güçlü Osmanlı ordusundan çekindiğinden başka bu devletle arayı açması durumunda ordusunda görev alan I SİYASET
Anadolu orijinli K ızılbaşlar’dan mahrum kalacağını he
cuklarıyla buradan kald ırılıp İstanbul’a sürülm eleri
sap ederek böyle davranmış olmalıdır. Diğer taraftan Os-
hükm-i şeriflerle istenm iştir.41 Burası, eskiden beri Safe-
manlı D evletiyle zıtlaşması halinde Anadolu’da faaliyet
vîler’in ilgilendikleri bölgenin içine girm ekteydi. Bun
göstermekte olan halifelerin de işleri zorlaşmış, kendine
dan başka Safevî D evleti’nin kurulduğu döneme rastla
taraftar toplayan bir kaynak kurutulm uş olurdu. Oysa
ması, Nasûh’un Şah İsmail ile ilişkisinin varlığına işaret
sulh ve sükûn içinde iken, propogandalarla m üritlerin
kabul edilebilir. Diğer taraftan Aşık Paşa-Zâde’nin “Er
sayısı çoğaltılır, uygun bir pozisyon yakalanarak Anado
debil''e varan Sâfîlerî Sultan Bâyezid tahkîr idiip Rûm-Ili’ne
lu ’da Safevî Devleti’nin sınırları içine alınırdı. Yani kale
sürdü” demesinden sonra Şah İsm ail’in Tebriz’i aldığını
yi içten fethetmenin yolunun, Osmanlı D evletiyle barış
söylemesi,42 Taş-İli’ndeki isyandan sonra vuku bulan sür
içinde yaşamaktan geçtiğini çok iyi biliyordu. N itekim
günün Tebriz’in Şah tarafından alınm asıyla aynı seneye
II. Bâyezid, m üritlerini sınırdan geçirtmeyince zor du
rastladığını göstermektedir. Öyle ise bu, K ızılbaşlar’ın o
rumda kalm ıştı. Öyle ise, mümkün mertebe Osmanlı
yöredeki ilk başkaldırma olayıdır.
Devleti'ni karşısına almaması gerekiyordu. Bunun için
Şah Kulu isyanı, Nasûh’un bertaraf edilmesinden
Şehzâde Selim ’in sınır ihlâllerini40 bile sineye çekiyor,
10 sene sonra ortaya çıkm ıştır. Şeyh Haydar’m halifele
bunu savaş nedeni kabul edip, çatışmaya girerek başını
rinden Haşan H alife’nin oğlu olan Şalı Kulu, babası gibi
derde sokmuyordu. Daha sonra değinileceği üzere bu
Safeviyye Tarikatı’nın halifelerinden olup,43 Elm alı’da
doğru bir tesbitti. Çünkü, halifelerinin zamansız ortaya
züht ve takva sahibi olduğu için II. Bâyezid, ona her se
çıkmaları, Osmanlı D evletinde Şah İsmail’e karşı kamu
ne 6-7 bin akçe sadaka yolluyordu.44 II. Bâyezid’in ih ti
oyu oluşmasına ve I. Selim ’in tahta oturmasına neden ol
yarlığı ve şehzâdelerin taht mücadelesinden yararlanarak
muştur. Tabiî Şah’ın korktuğu başına gelmiş, Anadolu
Anadolu topraklarını, 8-10 senede Fırat’tan Ceyhun’a
üzerindeki emellerini gerçekleştirme fırsatını kaçırmıştır.
kadar geniş bir sahayı eline geçiren Şalı İsm ail’e bağla
Şah İsm ail’in Anadolu ile ilg ili plan ve projelerini
mak düşüncesiyle lıurûc etm iş,45 Osmanlı kuvvetlerince
alt üst eden ilk olay Şah K ulu isyanıdır. Osmanlı Devle-
katledilm iştir.46 Ayaklanmaya katılanların bir kısm ı can
t i’ne karşı başlatılan bu ayaklanma, hem Safevî hem de
larını kurtarıp İran’a Şah İsm ail’in yanına gitm işlerdir.
Osmanlı tarihi için bir dönüm noktasıdır. Çünkü her iki
Şah K ulunun isyan hareketi, ne O sm anlılar’ın ne
devletin bünyesinde de beklenmedik değişikliklere ne
de Safevîler’in beklediği bir olaydır. Osmanlı devlet
den olmuş, âdeta tarihin seyri değişmiştir.
adamları, Azerbaycan’da bir tasavvuf hareketi olarak baş
Teke-İli’nde ikam et eden Türkmenler’in Safeviyye
layıp bir devletin kurulm asıyla sonuçlanan siyasî hareke
şeyhleriyle olan münasebetlerinin eskiye dayandığına da
tin A ntalya’da destek bulması ve hele bunun için lıurûc
ha önce değinilm işti. Bu yörenin Kızılbaş Türkmenleri,
edilmesine şaşırdılar. Celal-zade bunu, ülkede olup bi
Erdebil ile haberleşmeyi kesintisiz sürdürüyorlardı. Bu
tenden haberi olmayan vezirlerin işbaşında bulunmasına
durum, orada Safevî hanedanı lehine, Osmanlılar aleyhi
bağlam aktadır.47 Onun bu söyledikleri doğru olarak ka
ne bir kamuoyunun oluşmasına neden olmuştur. Çağdaş
bul edilse bile daha düne kadar II. Bâyezid’in zühd ve
tarihçilerin iddia ettikleri gibi ekonomik problemler on
takvâ sahibi olduğundan dolayı sadaka gönderdiği ada
ları bu yöne itm emiştir. Olay tamamen siyâsî olup, bu
mın birdenbire Şah İsmail adına ayaklanması kim in ak
nun dışındakiler bahane olmuştur. N itekim söylenen yö
lına gelirdi? Öyle k i bu hareket, Şah İsmail için de sürp
redeki ayaklanma belirtileri, Safevî D evleti’nin kurulm a
riz oldu. Hiç hesapta yokken halifesinin Osmanlı Devle-
sından hemen sonra ortaya çıkmıştır. Şah Kulu isyanın
ti'ne karşı harekete geçmesini çok yanlış bir davranış ola
dan önce 1501’de Taş-İli’nde Nasûh adlı birinin isyan
rak kabul etti. Bunu başlatanlar, kaynar kazanlarda diri
durumunda olduğu bölge idarecilerince belirlenmiş, Ka
diri kaynatılarak ağır bir biçimde cezalandırıldılar.48 Bu
raman valisi Şehzâde Şehinşâh ve Mesih P aşanın özel
görülmemiş ceza, şeyhleri olarak kendisinden habersiz
gayretleriyle bunların devlete karşı olan hareketleri ön
bir iş yapmaları durumunda kendilerini çok kötü sonu
lenmeye çalışılm ış; lâf anlam adıkları görülünce çoluk ço-
cun beklediğine dair diğer m üritlere işaret olmalıdır.
O SM A N U
SİYASET
Daha önce kısaca değin ildiği üzere ok yaydan çık
çoğunlukta olduğu bu topraklarda Sünnîliği benimseyen
mış, olan olmuştu. A rtık Şah İsm ail, halifesinin yaptığı
M üslüm anlar’a katliam uygulayarak53 Şiîleştirm e proje
hatayı telâfi edecek durumda değildi. Çünkü bu beklen
sini uygulam aya başladı. Bu durum, oralarda yaşayan in
m edik olay, Şah İsmail konusunda endişeli ve kararsız bir
sanları rahatsız etti. Kendilerini kurtaracak birini b ekli
bekleyiş içinde olan Osmanlı Devlet adam larıyla ulema
yorlardı. AzerbaycanlI Sünnî ilim adamları ve mutasav
ve askerlerin çoğunun, Kızılbaş hareketine başından be
vıflar, bu zulme ancak Osmanlı D evleti’nin müdahele
ri iyi gözle bakmayan Şehzâde I. Selim ’in yanında yer al
edebileceği görüşünde idiler.54 Bağdat halkı da çok sı
masına zemin hazırladı.49 Şah Kulu olayı, Şehzâde Ah
kıntı çekiyordu. Oranın ileri gelenleri de kendilerini Os-
med taraftarlarınca da tahta çıkm ak için bir fırsat olarak
manlı sultanının kurtarabileceğini söylüyorlardı.55
görüldü.50 Fakat şehzade’nin Kızılbaş ayaklanmasına
I. Selim , Şah İsm ail’i bertaraf etme konusunda ol
karşı başarısızlığı görülünce saltanat yolu I. Selim ’e açıl
dukça iddialı idi. Tahta bunun için çıkm ış, çevresindeki
d ı.51
ler ona bunun için destek verm işti.56 Bu psikolojik hava içinde Şiî-Safevî Devleti'ne karşı birtakım önlemler alın
III. ŞAH KULU AYAKLANMASINDAN
dı ve uygulam aya konuldu. Bu yapılırken Sultan Selim ,
SONRA OSMANLI-SAFEVİ İLİŞKİLERİ
Şah’a karşı bir devlet adamına yakışm ayan şeyleri de yap
Yukarıda değin ildiği üzere, Şah K ulu isyanı, Os-
tı. Onun amacı, Şah İsm ail’i psikolojik yönden de çökert
manlı D evletinde yeni bir dönemin başlamasına neden
mek olduğundan bunlara tevessül etmiştir. O, bunda ba
oldu. Tahta oturan I. Selim ’in en önemli projesi Şah İs
şarılı da olmuştur. N itekim , Şah İsmail Çaldıran Zafe-
m ail’i bertaraf edip Safevî D evleti'ııi ortadan kaldırm ak
ri’nden sonra sağlığın ı kaybetm iş57 ve çok genç yaşta öl
tı.
müştür. Osmaıılı-Safevî çekişmesi, araştırmacılarca farklı se
beplere bağlanmış olup bunlardan Sünnî-Şiî çatışması
Osmanlı D evleti’nin Safevî yayılm acılığın ı önleme ye yönelik harekâtı dört aşamada incelenebilir:
olduğu yönündeki görüş daha fazla kabul görmüştür.
1. Askerî Harekât
İranlı yazar Vecih Kevserani, mezheb farklılığın ı, savaşı
2. Siyâsî Tedbirler
başlatmanın sebebi olarak görmekte, esas sebebin tarafla rın ekonomik çıkarlarını korumak olduğunu ileri sür m ektedir.52 Onun iddia ettiği husus, Kanûnî’den sonra ki İran-Osmanlı münasebetlerinde bir dereceye kadar ka
3. Ekonomik Ambargo 4. K ültürel Yapılanma
1. A sk erî Harekât
bul edilebilir. Fakat Safevî D evleti’nin ortaya çıkm asın
Şah İsm ail’in yayılm acılığının en önemli unsuru
dan Çaldıran savaşına kadar geçen dönemdeki olaylar de
olan insan kaynağının Anadolu olduğuna defaatle işaret
rinlemesine incelendiğinde, Osmanlı bağım sızlığını teh
olunmuş idi. Ordu komuta kademesindekiler ve devlet
likeye düşürecek Şah önderliğindeki bir oluşumun önü
yönetiminde söz sahibi olan üst düzey yöneticiler çoğun
ne geçilm ek istendiği açıkça görülür. Bunun daha iyi an
lukla Anadolulu Kızılbaş T ürkler’di. Şah’ın İran halkını
laşılm ası için Şah İsm ail’e karşı Osmanlı sultanlarının al
Şiîleştirm ede de Kızılbaş Türk boylarından yararlandığı
dığı önlemler ve bunun nedenleri üzerinde durulması
nı Sümer ortaya koymuştur.58 Azerbaycan’daki gelişm e
gerekir.
lerin Osmanlı Devleti için tehlikeli olacağını 1500’de belirleyen II.Bâyezid, birtakım askerî önlemler alm ıştı:
a) O sm anlı D e v le ti’nin Şah İsm ail’in
Sivas kalesini onartmış; muhtem el Safevî saldırısını önle
Yayılm asını D urdurm aya Y ön elik
mek için 15 sancakbeyini Sivas’ın doğusunda, sınır bo
Ö nlem leri
yunda konuşlandırm ıştır.59 Şah İsm ail’in niyetinin ne ol
Şah İsmail, 1501’de kurm ayı başardığı Safevî Dev
duğunu çok iyi bilen Sultan Selim de padişah olunca Sa
le ti’nin sınırlarını 10 sene gib i kısa bir sürede Ceyhun
fevî Devleti’ni bu imkanlardan mahrum etmenin yolları
nehrinden F ırat’a kadar genişletti. Sünnî M üslüm anlar’ın
nı aramış, bunun için projeler hazırlamış olm alıdır.Bir
O SM A N LI
I SİYASET
an önce, Şah İsm ail’in elini Anadolu’dan çektirm ek için
B itlisî’ye verilm iş, onun yoğun çalışm aları sonucu bun
bu projeyi hemen hayata geçirm ek isteyen I. Selim ’in
ların birçoğu Sultan Selim ’e bağlanmıştır. B ıyık lı Meh
tahta çıktıktan sonra ilk yap tığı iş, İran’a karşı savaş ha
med Paşa ile Kürt beylerinin oluşturduğu ortak güçle
zırlığı yapmak oldu.60 Şah K ulu isyanı ve Şah’ın işgal et
Güneydoğu’da Şah İsm ail’in elinde bulunan kaleler birer
tiğ i topraklarda Sünnî M üslüm anlar’a yap tığı akla g e l
birer alınm ış,.buralara Osmanlı yöneticileri atanm ıştır.62
m edik zulümler, Osmanlı toplum unda Safevîler’e karşı
Güneydoğunun Osmanlı hâkim iyetine girm esi, Şah İs
bir nefret ortamının oluşmasına zemin hazırlamış, bu ne
m ail’e Suriye ve Akdeniz üzerindeki emellerine set çek
denle Osmanlı D evletinde hemen tüm faaliyetler, K ızıl
mesi yönünden ikinci bir darbe olmuştur. Aynı zamanda
baş’a karşı olma siyâsetine endekslenmiştir.
buradan K ızılbaşlar’ın G üneydoğuya doğru sızmaları
Sultan Selim , hazırlıklarını tam am ladıktan sonra
önlenmiş, Hoca Sadeddin’in deyim iyle “düşmanın geliş
İran üzerine yürüdü. 24 Ağustos 1514 günü Şah İsma
kapısı önül” müştür.63 Çaldıran Zaferi ve hemen bunun
il’in ordusu Ç aldıranda bozguna uğratıldı. Şah kaçarak
ardından Şah İsm ail’in Güneydoğudan atılm asıyla Sultan
canını kurtardı.
Selim ’in askerî harekâta dair projesi hayata geçirilm iştir.
Çaldıran hezim eti, Şah İsm ail’in hayatında bir dö
Çünkü, Şah İsm ail’in faaliyetlerine karşı ilk defa ciddi
nüm noktası oldu. M üritlerinin gözünde herşeyin üste
anlamda bir sınır oluşturulm uş oluyordu.
sinden gelen, yenilm ez bir güce sahip olduğu sanılan Şah
2. Siyâsî T edbirler
İsm ail’in abartılacak derecede bir varlığa sahip olm adığı anlaşıldı. Bu nedenle Anadolulu Kızılbaş Türkmenlerin Şah’la olan ilişkileri gevşedi. Yediği dayak, daha önce ayağını yere basmayan Şah İsm ail’in aklını başına topla masına da sebeb oldu. Topraklarında yaşayan Sünııîler’e karşı daha yum uşak bir tavır takınm aya başladı.61 Kısa
Sultan Selim , Şah’a karşı sağladığı askerî üstünlük ten sonra Safevî Devleti ile komşu olup, başı dertte olan devletlerle ilişki kurdu. Oııuıı amacının Şah’ı İran’a hap setmek, bu toprakların dışına çıkamaz duruma getirm ek olduğu anlaşılıyor.
ca Çaldıran yen ilgisi, Şah İsm ail’in bir devlet adamında
Çaldıran Zaferi Safevî Devleti'ne komşu olan diğer
olması gereken vasıfları kazanmasına vesile olmuştur.
Sünnî devletlerin de rahatlamasına sebeb olmuştu. Hazar
Sultan Selim , Şah İsm ail’in Anadolu üzerindeki faaliyet
Denizinin doğusundaki Özbekler, Şah’ın yenilgisini he
lerine Çaldıran seferiyle sınır getirdikten sonra Güney
men değerlendirmişler, daha önce Şah İsmail tarafından
doğu Anadolu’ya yöneldi. Amacı, Kürt beylerini bir ara
işgal edilen Horasan ve H erat’ı 1515’te de hiçbir direniş
ya toplayarak buralardaki Kızılbaş işgaline son vermek,
le karşılaşmadan alm ışlardı. Özbek hüküm darı Ubeyd
bu bölgeden Suriye ve Akdeniz’e inmek isteyen Şah İs
Han, İstanbul’a bir elçi göndererek (Eylül 1515) Hora
m ail’e karşı bir engel oluşturm aktı.
san’ı fethettiğini bildirm iştir. Bu sırada Şirvaıışahlar’dan
Şah İsm ail’in ilg i alanına giren bir bölge de Güney
II. İbrahim ’in elçisi de İstanbul’da bulunuyordu.64
doğu Anadolu idi. Eğer bu bölgede hâkim iyetini kura
Adı geçen iki İslâm Devleti ile gerçekleştirilen bu
cak olursa, Suriye’yi elde etmenin kolaylaşacağını ve A k
siyâsî ilişkiler, Sultan Selim ’in Çaldıran’dan hemen son
deniz’e ineceğini biliyordu. Onun niyetinin ne olduğunu
ra Safevî Devleti'ne karşı bu devletlerle ortak bir tavır
tahmin eden Sultan Selim , Çaldıran Zaferi’nden hemen
belirlediğini göstermektedir. Bu durumda Şah İsmail,
sonra halkının tam am ı Sünnî olan bu bölgeye el attı.
artık eskisi gib i rahat hareket edemeyecek, yayılm acı po
Bölgede etkin olan Kürt beyleri, aralarındaki kavgalar
litikasın ı uygulayam ayacaktı.
dan dolayı Şah İsm ail’e karşı direnememişler, bu yüzden
Sultan Selim ve ondan sonra Osmanlı tahtına otu
kent ve kasabaların birçoğu Safevîler’in eline geçmişti.
ran Sultan Süleyman, içte de Kızılbaş hareketine darbe
Çaldıran’dan hemen sonra bazı beyler, Sultan Selim ’e
vuracak önlemler almışlardır. Bunlardan en önemlisi,
bağlılıklarını bildirm işler, bir kısm ı Şah’tan korktukları
Anadolu’da Şah taraftarı olanların sayısını azaltma girişi
için çekinser davranmışlardı. Güneydoğudaki aşiret baş-
midir. Aslında bununla ilg ili ilk uygulam a II. Bâyezid
kanlarını Safevî D evleti’ne karşı birleştirm e işi İdris-i
zamanında oldu. Daha önce de değin ild iği üzere Şah İs-
O SM A N LI g g j
SİY A S IT
m ail’in ortaya çıktığı ilk yıllarda, Şalı taraftarı olanlar
rı kitapların onun bunun elinde dolaştığını İstanbul’dan
Taş-İli’nden sürüldüler (1501). İkinci sürgün olayı da II.
bu yöreye gönderilen casus Kara Yakup belirleyince,
Bâyezid döneminde vukû buldu. Şah K ulu isyanıyla
elinde kitap olanların cezalandırılm ası, kitapların da top
İran’a gidenlerin dışında65 Teke ve H âm id vilâyetlerinde
latılarak İstanbul’a gönderilmesi bir hükümle istenm iş
kalan ve “Rafızîlik kokmana bulaşmış” olanlar da Rum eli
tir.77
tarafına sürüldüler.66 Suyun öte yakasına, İran’a uzak olan bir yere bunların sürülmesinin nedeni, Şah İsmail
3. E konom ik A m bargo
ile olan ilişkilerin i kesm ekti. Bunun için uc beylerine
Sultan Selim , Şah İsm ail’in işini bitirm eyi kafasına
gönderilen hüküm lerle sûfîlerin yolları kesilerek bundan
koyduğundan ona zarar verecek her yola başvuruyordu.
sonra sınırlardan İran tarafına geçirilm em eleri istendi.67
Onun Anadolu’daki m üritleri aracılığıyla birtakım im
Alınan önlemler sonucunda R um eli’deki Safeviyye m ü
kânlar elde ettiği biliniyordu. Sınırlarda yapılan kontrol
ritleriyle Şah İsmail arasında ilişkiler kesilm iş oldu.
ler sonucu Anadolu’dan İran’a giden maddi yardım ların
Sultan Selim , Rûm vilâyetinde daha başka bir uy
önüne kısmen de olsa geçilm işti.
gulam ayı gündeme getirdi: Yöneticilerden önce Şah İs
Fakat İran’ın XV. yüzyılda en önemli gelir kaynağı
m ail taraftarlarını belirlem elerini istedi. Arkasından
ipekti. İran ipeği, Tebriz-Bursa kervan yoluyla Akdeniz
bunların bir kısm ını ya katlettirdi ya da hapsettirdi.68
üzerinden Avrupa’ya gönderiliyordu.78 Sultan Selim,
K anunî Sultan Süleyman döneminde bu konuda alı
İran ipeğine ambargo uygulayarak, Safevî D evleti’ni eko
nan önlemlerin kapsamı genişletildi. Devletin temel si
nomik yönden de çökertme düşüncesindeydi. Bunun için
yâsetini artık K ızılbaşlığa karşı olma durum u belirliyor
ipek ticaretini ve tüccarın İran’a gid ip gelm esini yasakla
du. Sünnî olmayanlar Râfizî, Zındık ve M ülhid gib i ad
dı.
larla dışlanıyor, hattâ cezalandırılıyorlardı.69 Ancak ceza
Sultan Selim ’in ipek ticaretini yasaklam asının nede
lar, II. Bâyezid ve Sultan Selim dönemlerinden farklı ola
ni, Şah İsm ail’i sadece ipek ticaretinden elde edeceği ge
rak mahkemece suçları sabitleştikten sonra uygulanıyor
lirden yoksun bırakmak değildi. Hoca Sadeddin, tücca
du.
rın İran'a gitm esini engellem esinin başka nedenlerini de Osmanlı Devleti, İran’ın yayılm acı emellerine set
yazmaktadır. Tüccar kılığınd aki insanlar, ticarî m alın ya
çekmek için sınır boylarının güvenliğine çok önem ver
nında bu ülkeye savaş âletleri ile gümüş, demir gib i m a
di. İran tarafından vuku bulacak sızmaları önlemek için
denler de taşıyorlardı.79 Öyle anlaşılıyor k i, Sultan Selim,
İran sınırına Sünnî aşiretler yerleştirildi.70 Kızılbaşlarla
Safevî D evleti’nin dünya ile ilişkilerin i tüm üyle keserek
ilgisi belirlenen idareciler sınırdan uzaklaştırıldı.71 İran’a
Osmanlı Devleti karşısında eli kolu bağlı hale getirm ek
yakın yerlerdeki sancaklar K ızılbaşlıkla ilgisi olmayanla
istiyordu.
ra verildi.72 İran’a komşu olan yerlerdeki şehirlerde aske rî sınıftan olup, Kızılbaş olduğu yargı yoluyla belirle
4. K ü ltü re l Ö nlem ler
nenler hapsedildi.73 İran tarafından gelenlerle ilgisi oldu
Toplumları ayakta tutan en önemli unsur kültü r
ğu belirlenenlere vakıf m ütevelliliği gib i fazla önemli ol
dür. Bunun için tarih boyunca devletler, hükümran oldu
mayan görevler bile verilm iyordu.74 Toplum bu konuda
ğu topraklarda kendi kültürünü yayarak ayakta kalmaya
o kadar hassaslaştı k i, kadın kocasını Kızılbaş olduğu
çalışmışlardır. Osmanlı Devleti, kurulduğu andan itib a
için ihbar eder ve mahkemede onun aleyhine tanıklık ya
ren kültüre önem vermiş, elde ettiği topraklar üzerinde
par duruma geld i.75 Merzifon, Çerkeş, Budaközü, Yüz-
kendi toplum yapısına uygun eğitim kuram ları g eliştir
depâre ve Hüseyinâbâd gib i kazalarda birçok kimsenin
miştir. Bunlar mektep, medrese ve tekke’dir. İlk ikisi,
Kızılbaş olduğu mahkemece ispat edildi.76 Osmanlı yö
yapısı gereği devletin ideolojisini gerçekleştiren bir çeşit
netim i, Sünnî inanca aykırı kitapların halk arasında do
aracı eğitim kurumudur. M üderris, bağlı bulunduğu Os-
laşmasına da engel olmuştur. Çorum ve Ortapâre kadı
m anlı D evleti’nin İslâm iyet’e dayalı ideolojisini gerçek
lıkları sınırları içinde bir Râfîziye ait genel itikada aykı-
leştiren resmî görevlisi durumundadır
O SM A N U
} SİYASET
Tekke, medreseden farklı olarak değişik fikirlerin
baskılarına dayanamayan çok sayıda H alvetiyye dervişi,
ortaya çıktığı ve filizlendiği merkezdi. Şeyh, m üritleri
yerlerini yurtlarını terkederek XVI. yüzyıl başlarında
üzerinde m utlak hakim iyete sahipti. Tekkedeki fikir or
Anadolu’ya veya Osmanlı D evleti’nin hakim iyeti altın
tam ı, onun inisiyatifi doğrultusunda gelişir, devletin bu
daki topraklara göçmüşlerdi. Safevîyye’yi yakından tanı
na pek dahli olmazdı. Osmanlı Devleti, başlangıçta daha
yan bu tarikat m ensuplan, Osmanlı Devleti için hazır bir
çok tekke kültürünün etkisi altında kalm ış, XIV. yüzyı
güç olarak bulunmuş oldular. Bunlar sayesinde, Ehl-i
lın ilk yarısında kurulm aya başlayan medreselerde veri
Beyt sevgisi ile terketm ek zorunda kaldıkları Azerbaycan
len fıkıh ağırlık lı kültürün yaygınlaşm ası, tasavvufun
ve çevresinde Safevîler’in Süıınîlere yaptıkları zulümler
ikinci plana itilm esi sonucu XV. yüzyıldan itibaren bu
halka anlatılacak, Osmanlı toplumunda Kızılbaş tehlike
“popüler mistik” anlayış sadece halk arasında kabul görür
si sürekli canlı tutulacak, böylece H alvetîler sayesinde
hale gelm iştir.
halk Sünnîleştirilm iş, Osmanlı toprak bütünlüğü de sağ
Osmanlı D evleti’nde meydana gelen bu yapısal de
lanmış olacaktı. H alvetiyye’nin, daha önce aynı kaynak
ğişik lik , Ehl-i Beyt sevgisi esasını düstûr edinm iş, Os-
tan geld iğin i söylediğim iz Safevîyye’den bir diğer farklı
manlı ideolojisine uymayan yapıya sahip tarikatların işi
yönü, şeyh ve halifelerinin büyük çoğunluğunun medre
ne gelm iş; Anadolu’da medrese kültüründen habersiz,
se çıkışlı, kültür seviyesi yüksek fakat popüler özellikle
sade bir İslâm anlayışına sahip bazı Türkm eııler’i yanla
re sahip kişiler olmalarıdır. Bunların önemli bir kısm ı,
rına çekmişlerdir. Bunlardan biri de Azerbaycan’da do
bulunduğu kent veya kasabanın medresesinde tefsir, ha
ğup Anadolu’da yayılan Safeviyye Tarikatı’dır. Daha ön
dis dersleri veren müderrisler idi. İçlerinden çok sayıda
ce d eğin ildiği üzere bu tarikatın silsilesi, Hz. A li’ye da
şâir, edebiyatçı ve musikişinas çıkm ış, Türk kültürüne
yanıyordu. Bunun gib i silsilesi Hz. A li’ye kadar çıkan
hizmet etm işlerdir. Osmanlı Devleti, Safeviyye Tarikatı
Halvetiyye Tarikatı ile aynı kökte, yani Z âhidiyye’de bir-
halifelerinin propagandalarını önlemenin dışında, XIV.
leşiyorlardı. Fakat H alvetiyye’de, daha kurulduğundan
yüzyılın ilk yarısında başlattığı medrese orijinli kültürü
beri Ehl-i Beyt sevgisi öne çıkm ış, buna rağmen gelenek
bu yolla halka indirm eyi de planlam ış olmalıdır. Devlet
sel Sünnî çizgiden sapma olmamış, Şiîler’de olduğu gibi
desteğini yanına alan H alvetiyye şeyhleri, Osmanlı Dev
Ashâb’a küfretme yönüne gidilm em iştir. Oysa Safeviyye
leti’nin Sünnîleştirme politikasını benimsemişler, hattâ
T arikatı’nda farklı bir süreç yaşanmıştır. Safevî şeyhleri,
bu mücâdelenin önderliğini yapmışlardır.
devlet kurma fikrini gerçekleştirme hususunda E hl-i
Halvetiyye Tarikatı’nın Anadolu B eyliklerin de ve
Beyt’e b ağlılığı siyâsî amaçları için kullandığından baş
Osmanlı D evleti’nde yayılm ası yeni değildir. H alvetiyye
ka bu konuda aşırı bir tutum içerisine girm işler, bu ne
Tarikatı’nın en büyük kolu olan C em âliyye’nin kurucusu
denle Safevî D evleti’nin kurulm asına kadar tarikatta do
Çelebi Halife / Şeyh Mehmed Cem âlî (0 .1 4 9 7 -1 4 9 8 ), II.
zu gün geçtikçe artan bir Şiîleşme süreci yaşanmıştır.
Bâyezid’i daha Amasya’da vali iken tanım ış, tahta ç ık tı
Safevî Tarikatı’nın devlete dönüştürülmesi, çeşitli
ğında II.Bayezid onu İstanbul’a davet etm işti. H alvetiy
yönleriyle Osmanlı D evleti’ni yakından ilgilendiren bir
ye Tarikatı’nın Osmanlı D evleti’nde siyâsî kulislerde
husustu. II. Bâyezid’ten başlamak üzere padişahlar, bu
gündeme oturması Çelebi H alifen in İstanbul’a gelip
problemin halledilm esi için birtakım kültürel önlemler
yerleşmesinden yani II. Bayezid’in tahta çıkmasından
alma ihtiyacını hissettiler. Bunlardan biri de Şah’ın Ana
sonra olmuştur.
dolu T ürkm eııleri’ne yönelik propaganda usullerine uy
İstanbul’da bu ilk zamanlar H alvetiyye’nin devletle
gun bir yol takip ederek ülkede Ehl-i Beyt sevgisi esası
olan m ünasebetleri, II. Bayezid ile Çelebi H alife arasın
na önem veren fakat Osmanlı D evleti’nin ideolojisi du
daki şeyh-m ürit ilişkisinden başka birşey değildir. Bu
rumundaki Sünnîlik sınırlarını aşmayan bir yapılanm aya
nunla birlikte Çelebi H alifen in İstanbul’da bir süre bu
gitm e kararıdır. Bu nedenle yine Azerbaycan orijinli
lunması, Osmanlı siyâsî hayatı yönünden oldukça önem
H alvetiyye Tarikatı’nda aynı özelliklerin bulunmasından
lidir. Çünkü bu dönem, H alvetiyye T arikatın ın , Osman-
dolayı gözler bu tarikatın üzerine çevrildi. Safevîler’in
lı padişahı ile devlet adamları tarafından tanınması için
O SM A N L I H J I
SİYA SET
bir geçiş aşaması kabul edilebilir. Ehl-i Beyt sevgisini fa
karma ve Osmanlı topraklarında örgütleme politikası
aliyetlerinde esas olarak aldıkların ı söylediğim iz bu tari
çerçevesinde başta İstanbul olmak üzere Balkanlar, Ana
katın m üntesipleri, Safevîler’in ortaya ç ık tığı zaman Os-
dolu ve Arap topraklarında devlet adamları tarafından
manlı D evletiyle temasa geçsele'rdi, ik i tarikat arasında
tekke ve zâviyeler yap tırılıp buralara zengin vakıflar tah
ki bazı ortak özellilerden dolayı kendilerini Osmanlı
sis edilm iştir.
devlet adam larıyla topluma anlatm ada oldukça zorlana
Balkanlar'daki H alvetiyye örgütlenmesinin merke
caklardı. Çünkü Çelebi H alife’den önce H alvetiyye Tari
zi, İstanbul’da bulunduğuna işaret edilen Koca Mustafa
katı tam olarak tanınm adığı için İstanbul’un tasavvuf
Paşa Hânkahı idi. Buraya bağlı olarak R u m eli’nin birçok
çevrelerinde, bu tarikatın halifelerine pek de iyi gözle ba
şehir ve kasabasına tekke açılm ış; merkezden gönderilen
kılm ıyordu.80 Çelebi H alife, İstanbul’da kendine tahsis
H alvetiyye T arikatın ın kolu olan Cem âliyye’nin halifele
edilen tekkede Ehl-i Sünnet inanç çerçevesindeki tutarlı
ri, buralara gönderilm iş; devletin kendilerine yüklediği
davranışlarıyla H alvetiyye hakkındaki yanlış kanaatleri
misyon çerçevesinde faaliyetlerini sürdürm üşlerdir.83
ortadan kaldırm ıştır. Bu durum, Osmanlı Devleti için
Vezîr-i âzam P îrî Mehmed Paşa, İstanbul’da yaptır
bir avantaj kabul olmuştur. Çünkü Safevîler’in Kızılbaş
dığı üç tekkeyi ünlü H alvetiyye şeyhlerinden amcası Ce
propagandalarına H alvetiyye ile karşı koyma hususu
mâl Halife/Cemâleddin İshâk-ı Karamanî’ye verm iştir.84
gündeme geldiğinde sıkıntı çekilm em iş, hazır yetişmiş
Tekkelerin sayısı Kanunî döneminde daha da artm ış,
bir m utasavvıf grubu bu sahada yerini almıştır.
böylece H alvetiyye İstanbul’un en yaygın ve güçlü tari
Osmanlı toplumunda dedeleri Cemâleddin-i Aksa-
katı haline gelm iştir.
rayî’den dolayı Cem âlî diye adlandırılan Çelebi Hali-
Anadolu’da Şeyh Cemâl H alifen in, M ısır’da ise K ı
fe’nin ailesinden II. Bâyezid zamanında şeyhülislâm lığa
zılbaş zulmünden dolayı Azerbaycan’ı terkederek buraya
yükselen Zenbilli A li C em âlî Efendi, onun yeğeni; I. Se
gelip yerleşen İbrahim-i G ülşenî’nin m üntesipleri ol
lim devrinde vezîr-i âzam lığa getirilen P îrî Mehmed Pa
dukça fazla idi. Halvetîler, başta padişahlar olmak üzere
şa oğlu, ünlü H alvetiyye şeyhi Cemal Halife de amcası
Osmanlı devlet adamlarından büyük bir itibar ve destek
dır.81 Bunlar, Şah İsm ail’in Safeviyye Tarikatı aracılığıy
gördüler. I. Selim ’in Safeviyye Tarikatı’mıı Şiîleşerek ta
la Türkmenleri şiîleştirerek Anadolu’yu Safevî Devle
savvufu siyâsî amaçlar için kullanm asından sonra tarikat
t i’nin sınırları içine alm ayı hedeflediğini biliyorlardı.
lara şüphe ile baktığı bilinm ektedir. Bununla birlikte
Bunun için Şalı’a karşı siyâset izleyen I. Selim ’in yanında
M ısır’ın fethinden sonra Çelebi H alifen in damadı ve
yer almışlar, onun tahtı elde etmesine yardım etm işler
Koca Mustafa Paşa Tekkesi şeyhi Sünbül Efendi ile za
dir. Adı geçen ailenin fertlerini yakından tanıyan Sultan
man zaman görüşüp sohbet ettiğin i H alvetî yazar Yusuf
Selim, padişahlığının daha başından itibaren P îrî Meh
b.Yakup eserinde zikretm ektedir.85 O ğlu Süleym an’ın,
med Paşa ile hep diyaloğ içinde olmuş, onun fikirlerin
M anisa’da v aliliğ i sırasında, ünlü H alvetiyye şeyhi M er
den istifade etm iş, M ısır seferinde ise, onu vezîr-i âzam-
kez Efendi ile münasebetlerine bakılacak olursa,86 I. Se
lığa getirm iştir.82 Böylece Osmanlı Devleti’nde en yük
lim , bu tarikatın ileri gelenlerine son derece güveniyor
sek makamlar, Şah İsm ail’e m uhalif olanların eline geç
ve saygı gösteriyordu.
miştir. Bu değişikliğin H alvetîler’in Osmanlı toprakla
H alvetiyye terbiyesiyle yetişen Sultan Süleym an’ın
rında faal rol oynamaları hususunun gündeme gelmesine
da bu tarikatın şeyhlerine değer verip, onları mübarek
neden olduğu anlaşılm aktadır. Aşağıda görüleceği üzere
insanlar olarak gördüğünü kaynaklar zikretm ektedir.87
H alvetiyye tekkelerinin Osmanlı ülkesinde kısa sürede çoğalması bundan sonradır.
I. Selim ve oğlu Sultan Süleym an’dan sonra Halve tiyye şeyhleriyle padişahlar arasında ilişkiler daha da ge
I. Selim ’e kadar, İstanbul’un ilk ve tek Halvetiyye
lişm iştir. II. Selim ’in H alvetiyye’den Şeyh Süleyman
Tekkesi, II. Bâyezid döneminde Çelebi H alifeye tahsis
A m idî’ye intisab ettiğin i ve zaman zaman saraya çağırıp
edilen Koca Mustafa Paşa Hânkahı idi. Sultan Selim za
onun sohbetini dinlediğini Atai yazmaktadır.88 III. M u
manında başlatılan Safevîler’e karşı H alvetiyye’yi öne çı-
rad’m şeyhi de Şeyh Şücâeddin idi. Padişah “hiisn-i i ’ti-
O SM A N LI
I SİYASET
kad” eylediği bu şeyhe intisap etmiş ve sohbetlerini din
ri çekilm iş, Şah İsmail, hiçbir direnişle karşılaşmadan
lemiştir. Bunun için kendisine “Hünkar Şeyhi” denmiş
Tebriz'e girip sarayında oturmuştur.
tir.89 Sultan M urad’ın başka H alvetiyye şeyhleriyle gö
Çaldıran Z aferinin lâyıkı veçhile değerlendirileme-
rüştüğünü Atai zikretmetedir. Bunlar, Şeyh Şaban90 ve
mesinde yeniçerilerin kusuru büyüktür. Sultan Selim,
Şeyh Cafer efendilerdir.91 Osmanlı hanedanından hanım
Çaldıran’dan sonra kışı Azerbaycan’da geçirip, Şah İsma
lardan da H alvetiyye T arik atın a intisap edenler vardı.
il problemini tam olarak halletm e düşüncesinde idi. Bu
Lütfi Paşa’nın eşi Şah Sultan, H alvetiyye şeyhlerinden Şeyh Yakub E fendinin m üntesiplerinden olup, ona Davud Paşa M ahallesi’ııde bir câmi ve hânkah yaptırm ış tır.92
na karşılık yeniçeriler İstanbul’a dönmekte ısrar etm iş lerdir.96 Oysa daha İstanbul’dan çıkmadan hesaplar iyi yapılm alı, kendi istekleriyle kışı orada geçirm ek üzere kalacak askerler belirlenm eli, onlara birtakım ekonomik
H alvetîler’in Kızılbaş hareketine karşı Sünnî çizgi de yer alm aları, medrese kökenli ulemâ ile bu tarikat mensupları arasında sıcak ilişkilerin kurulm asına da ze min hazırlamıştır. N itekim Osmanlı Devleti’nde Safevî propagandaları karşısında Sünnîliği savunan ve Ehl-i Sünnet dışı her türlü tarikata karşı mücâdele veren İbn Kemal ve Ebusşuud Efendi,93 H alvetîler’e yakın ilg i gös termişlerdir. Sünbül E fendinin ölümünde Kemal PaşaZâde bir manzumede tarih düşürmüştür.94 Ebussuud
imkânlar sağlanm alıydı. Bunlara kom uta edecek kişinin de o yöreyi iyi bilenler arasından seçilmesi gerekirdi. İran’la askerî alanda mücâdelede yanlışlıkların yap ıldığı, XVII. yüzyılda Osmanlı devlet adamlarınca anlaşılm ış,97 fakat iş işten geçtiğinden İran seferlerinden istenen so nuç alınamam ıştır. Oysa, Çaldıran Zaferi sırasında Azer baycan halkı henüz K ızılbaşlığı benimsememiş, bu ne denle Osmanlı ordusunun Azerbaycan’a gelişini memnu
Efendi ise, Merkez Efendi’nin cenaze namazını kıldırm ış
niyetle karşılam ıştı.98 Fakat kendileri yüzüstü bırakıla
ım 95
rak tekrar Şah’ın insafına terkedilm işlerdir. Bu ilk fırsa Osmanlı D evleti’nin halk üzerinde etkisinin azaldı
ğı XVI. yüzyıl ortalarında H alvetiyye şeyh ve halifeleri, toplum üzerinde devlete ve Sünnîliğe b ağlılığı artırm a
tın kaçırılm ası dengelerin zamanla değişmesine sebep ol muş, Azerbaycan halkının Şiîleşmesi yüzünden daha son ra yapılan seferler sonuç vermemiştir.
da önemli rol oynamışlardır. H alvetiyye’nin faaliyetleri
Siyasî tedbirlerde de askerî alanda olduğu gib i, bek
sonucu Safeviyye T arikatı’na bağlı olanların İran özlemi
lenen sonuç alınamadı. Yukarıda değinildiği üzere tüm
son bulmamış fakat, eskiye göre azalmıştır. Çünkü Os-
çabalara rağmen Kızılbaş oldukları söylenen kişi veya
m anlı Devleti, Safevî propagandaları karşısında ne yapa
grubların İran’la m ünasebetleri, eskiden az olmakla bir
cağını bilmeyen sünnî halk tabakasına H alvetiyye ile ge
likte, yine de sürmüştür. Alınan tüm önlemlere rağmen
niş çapta ulaşmış ve şiîlik konusunda toplumu bilinçlen
halkın İran’a göçü önlenememiştir. Kürtün kazasında
dirmiştir.
bulunan Çepni tâifesinin Kızılbaş sempatizanı olduğu,
b. Safevî Devleti’ne Karşı Alınan
İran’la yapılan barış antlaşmasından sonra bir kısm ının İran’a g ittiğ i, bir kısm ının da gidebileceği Trabzon Beyi
Önlemlerin Sonuçlan Osmanlı sultanlarının ülke bütünlüğünü korumak ve siyâsî istikrarı sağlam ak am acıyla Şah İsm ail’e karşı al
Süleyman Bey tarafından belirlenerek merkeze b ild iril m iştir.99
d ığı önlemler, ilk planlandığı gib i uygulanam am ış, daha
Yani Safevî Devleti, eskisi kadar olmasa bile Anado
işin başında iken iddia ed ild iği gib i, Safevî Devleti yer
lu ’da Türkmenler üzerinde etkisini sürdürmeye devam
yüzünden silinip anlam am ıştır. İran üzerine yapılan çok
etmiştir. Şah İsm ail’e karşı Osmanlı D evletiyle ittifak
sayıda sefere rağmen karşı taraf, Osmanlı ordusunun iş
eden devletler de Safevîler’e karşı varlık gösteremediler.
gal ettiği toprakları tekrar geri almıştır. Buna sebep, a lı
Şirvanşahlar, daha Şah İsmail zamanında Safevî Devle
nan yerlerde O sm anlının güvenlik önlemlerini zamanın
t i’ne bağlandı, sonra da topraklan doğrudan doğruya
da almamasıdır. N itekim Sultan Selim , Tebriz’i ele geçir
İran’a ilhak ed ild i.100 Özbekler de beklenen performansı
mesine rağmen orada herhangi bir asker bırakmadan ge
gösteremediler. Bu yüzden Osmanlı Devleti, tek başına
O SM A N L I I
SİYASET
Safevî D evletiyle uzun süre mücâdele etmek zorunda
bunu kimseyi rahatsız etmeden yaşayan Türkmenler’i, inanç sömürüsü yaparak siyasî emelleri için kullanm ış;
kaldı. Sultan Selim ’in Şah İsm ail’e karşı aldığı ekonomik önlemler de uzun süre devam ettirilm edi. Daha Selim ’in sağlığında bu yasak, tüccarlar tarafından delinm iş,101 Sultan Süleyman döneminde ise tamamen kaldırılm ıştır. Osmanlı D evleti’nin, Halvetiyye Tarikatı’nı ülke nin her tarafına yayılacak şekilde örgütlemesi, A levîliği
Osmanlı D evletini tahrik ettiten sonra onları bu devle tin ezici gücü karşısında kaderleriyle başbaşa bırakarak olmadık ızdırabların çekilmesine sebeb olmuştur. Safevî hanedanı, hayalindeki devleti kurduktan bir süre sonra tarikat kurallarıyla devlet yönetiminin m üm kün olm adığını anlayınca devlet kademeleri ve orduda Şiî fıkıh kurallarına göre yapılanmaya gitm iştir. H âlâ es
ortadan kaldırm am ış; ancak medrese kültürünün bu ta
kisi gibi tarikat kurallarının yürürlükte kalmasını iste
rikat -ve tabiî diğer Sünnî tarikatlar- aracılığıyla, Safe
yen Anadolulu Kızılbaş Türkmen beyleri, yeni oluşuma
viyye Tarikatı’ııca Alevîleştirme politikasının etkisine
ayak uyduramaycakları anlaşıldığı için ordu ve devlet ka
girmemiş Sünnî halk kesim inin -Osmanlı Devleti’nin
demelerinden uzaklaştırılmışlardır. Safevî Devleti, bun
belirlediği ölçüler dâhilinde -bilinçlenmesini sağlamış
dan sonra Acem kültürünü öne çıkaran bir yapıya bürün müştür. Osmanlı Devleti’nin Anadolu’daki Safevî Tari
tır.
k atı’na bağlı m üritlerle Şah İsm ail’in ilişkilerini kesmek
SONUÇ
için aldığı önlemler, beklenen sonucu vermemiştir. Bu
XIV.
nunla birlikte, münasebetlerin hızı kesilm iş; Şah’ın Ana yüzyılın ikinci yarısında Sünnî bir tarikat gö dolu’yu İran toprağı yapma ideali bertaraf edilmiştir. İki
rünümünde ortaya çıkan Safeviyye Tarikatı, aslında Safe v î ailesine devlet kurmanın alt yapısını oluşturan dinî-si-
devlet arasındaki zıtlaşma birçok can kaybına sebep ol
yâsî bir teşekküldü. Tarikatın gerçek yönü, daha ilk
muş, fakat Şah İsmail ile ilişkileri kesilen Anadolu Alevî
şeyhlerden itibaren gelişen siyasî olaylara göre aldıkları
Türkmenleri, İran’daki Şiî fıkıh kurallarının dejeneras
tavırlarla belli olmuş; ama hedefe ulaşamayacaklarını an
yonundan uzak kalm aları; Osmanlı medrese kültürüne de kapılarını kapamaları sonucu Cumhuriyet dönemine
ladıkları zaman geri adım atmışlardır. XV. yüzyılın son senelerinde ortaya çıkan Azerbaycan’daki siyâsî boşluğu çok iyi değerlendiren Şah İsmail, Safevî hanedanının yak
kadar, XIV. yüzyıl ortalarından beri bağlı bulundukları geleneksel tasavvuf! yapılarını korumuşlardır. Onların
laşık 200 y ıllık devlet kurma hayalini gerçekleştirmiştir.
orijinal hayat tarzlarını son dönemlere kadar korumaları,
Şiîliği ve Ehl-i Beyt sevgisini araç olarak kullanan Safevî
Türkiye’nin kültür zenginliği açısından önemli bir ka
ailesi, Anadolu’da sâde bir İslâm anlayışına sahip olan ve
zançtır.
1
Hayatı için bkz. Franz Babinger, “Safıy-ed-D in”, İA, X, s.64-65.
2
Walther Hinz, Uzun H aşan v e Şeyh Cüneyd, (Çev. Tevfık B ıyıklıoğlu), An kara 1992, s.8.
3
Şeyh Safîyüddiıı’den itibaren Safeviyye Tarikatı halifeleri, şeyh ailesinin devlet kurm a fikrinden habersizlerdi. Bu durum ortaya çıkınca, hele bu ideallerini gerçekleştirm ek için Ş iiliğ e sapınca, halifelerden bazıları onlar dan ayrıldılar. Şeyh Abdurrahm an-ı Erzıncanî bunlardan biridir. O, Şeyh Safıyüddin-i Erdebilî’nin en tanınmış halifelerindendi. Amasya çevresin de Safeviyye T arikatı’m yaym akla görevlendirilm işti, B ir sabah üzüntülü
9
S a fevî D evletinin Kuruluşu ve G elişmesinde Anad-olu T ürklerinin Rolü, Ankara 1992, s.10.
10
H ulvi, Lemezât, vr. 129a.
11
Selim-Nâmc, Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi, Revan, N o:1274, vr. 93a.
12
Örnek olarak bkz. Hinz, a yn ı eser, s. 16-19.
13
Aynı eser, s .1-2,10.
14
Sümer, a ynı eser, s.7.
15
Bektaşî Dervişi Sarı Saltık, Osman Gazi ile görüştüğünde şöyle nasihat et m iştir: ”... ulem â ve sulehâyı sevim, rağbet id-iin ve şert"ate boyun tutun, ilm ii ib â dete şUrii eylen. R afîzîye ve H âriciye ve m ünafıka rahm İtmen öldürün, oda urun.
olarak kaldığı zaviyenin hücresinden üzüntülü bir şekilde dışarı çıktı. Ya kın m üritleri, bunun nedenini sorunca şöyle dedi: "T â ife-i E nkbiliyye şim d iye değin ga yetle ver a ' ve takva ve hüsn -i ’akîde iizere iken hâlen şeytâ n-ı bedkemârı a nların sııd û n n a d u h û l ve d im â -y ı fa sid e gib i ’urûkuna h u lu l idüp tarîka-i eslâfd-an ihrâc ve iz lâ l eyledi". M ecdî, Terdime-i Şakaik-ı N umaniyye, İs tanbul 1269, s.78.
16
Seyahatname, İstanbul 1333-1335, s.310.
4
M üneccimbaşı, Sahâifu l~Ahbâr, III, İstanbul 1285, s .180.
17
5
Hinz, a yn ı eser, s. 14-36.
Geniş bilgi için bkz. Ahmet Yaşar Ocak, Osmanlı İm paratorluğunda M arji n a l SûfîlikıK alenderîler (XIV-XVI1. Y üzyıllar), (K ısaltma: Kalenderîler),
6
Solak-Zade, T ârih, İstanbul 1297, s .3 15.
7
Bkz. Lemczât, Süleymaniye K ütüphanesi, Düğümlü Baba, No: 565, vr. I28a-129b.
8
M ü h im in HaLil Yınatıç, "Cüneyd”, İA, III, s. 242-244.
Ve bu H anefî mezhebin dâim gözet ki cem t mezhebim akdem ve akvâsı ve pâkid u r ’\ Bkz. Ebü’l-Hayr-ı Rum î, Saltuk-N âme, III, (Haz. Şükrü Haluk Akalın), Ankara 1990, s.273.
Ankara 1992, s.61-85-
O SM A N LI P E y
18
Osm anlılardan Önce A nadoluda Türkler, (Tere. Y ıldız Moran), İstanbul 1984, s.344;aynı yazar, D oğuşundan Osmanlı D evletinin K uruluşuna K adar İslam iyet, İstanbul 1990) s.262.
SİYASET
19
20
Kalenderîler, Avrupa’ya gidip, sınırlan içinde yaşadıkları Sünnî Islâm devletleri adına casusluk bile yapıyorlardı. Bkz. Ebü’l-H ayr-ı Rum î, Saltuk -N âm , II, s.190-191. M uhtasar Târih, Nûruosmaniye Kütüphanesi, N o:3097, vr. 155a.
21 22
Hinz, aynı eser, s.8-9. Hinz, aynı yer.
23
Bkz. Sümer, aynı eser, s.6-7.
60
Hoca Sadeddin, a yn ı eser, s.239-
61
Şah İsmail, Osmanlı ordusu Azerbayca’dan çekilince Tebriz'e tekrar geldi. Tebriz halkının asker ve beylerinin çoluk çocuğunu tutsak ettiklerini gör dü. Bunları cezalandırmak istedi. Ancak vezirleri ve beyleri yenilginin acılarını sarmak varken, halkı ezmenin bir anlamının olmayacağını söyle diler. Şah bunun üzerine Tebrizlilerin suçlanmamasını; yargıçların, kan ve basımlardan istekte bulunm ayla ilg ili davaları dinlem elerini yasakladı. Bkz, Hoca Sadeddin, aynı eser, s.305.
62
Hoca Sadeddin, ayn ı eser. s.245-268; Yusuf K iiçükdağ, Vezîr-i Azam P îr î M ehmed Paşa. (Kısaltma:?/?; Paşa), Konya 1994, s.39-42.
24
Hinz, aynı eser, s. 16-19-
25
Sümer, aynı eser, s. 10.
26
Sümer, a yn ı eser, s. 13, 20 nolu dipnot.
27
Hinz, aynı eser, s.66-68.
63
Aynı eser, s.299-
28
Hayatı için bkz. Tahsin Yazıcı, "Şah İsm ail”, İA, XI, s.275-279-
64
29
Kemal Paşa-Zâde, T evârih-i A l-i Osman, X. Defter, (Haz. Şerafettin Severcan), Ankara 1996, s.205-206.
Fahrettin K ırzıoğlu, Osmanlıların Kafkas Ellerini Fethi, (1453-1590). An kara 1993, s .112-114.
65
İbn Kemal, ayn ı eser, s.233-234.
30
"Biz hâzırız. Lâkin kârın yalım ız bizimle kuvvet dut-maz, Pes sana lâztm dur ki Rum’a varasım. Anda Tekc-İli’nde Şeyh Sadreddin'in chibbâsından çokluk kimcsncler vard ur A nlar ile mülakat- eylen. Eğer a n la r ita a t id crlcr ise diyâ r-ı A ccnfe a n la r ile gelesin ve biz d a hi mülâki olup kâr-ı saltanat üstüvâr olmak m nkanerdür". Bkz. Ceaabi, M uhtasar T ârîh, vr. 155a.
66
Solak-Zade, Târîh, s .3 18.
67
Hoca Sadeddin, a yn ı eser, s .162-167.
31 32
33
İbn Kemal, T evârih-i A l-i Osman, VIII. Defter, (Haz. Ahmet Uğur), An kara 1977, s.2 76-277; Solak-Zâde, T ârîh, s.316-317. 11, B âyezid dönemine a id 906/1501 T arihli Ahkâm D efteri, (K ısaltm a:ll. B â yez id Ahkâm D efteri), (Haz. İlhan Şahin, Feridun Eemecen),İstanbul 1994, Sıra 110: 11, 111, 3 3 0 ,4 5 3 .
34
İL B âyezid Ahkâm- D efteri, Sıra no:27; Aynı tarihte bu konuyla ilg ili bir hükümde Şehzâde Sultan M ahm ud’a gönderilm iştir. Bk. U. B âyezid Ah kâm D efteri. Sıra ııo:71. II. B âyezid Ahkâm D eften, Sıra no:281.
35 36
T âcü’t-Tevârih, II, İstanbul 1279-1280, s .139Bkz. II. B âyezid Ahkâm D efteri, Sıra no:454.
37
“Bu şark vilâ yetine ildiğim iz ecdadım ızın kanın taleb itmek içündür ve bizim m urâdm ız yin e d eğişlik tir" . dedi. Bkz. Aşık Paşa-Zâde, Tevârîh-i A l-i Os man. İstanbul 1332, s.269.
38
Feridun, M ünşcâtü’s -Selâtîn, I, İstanbul 1274, s.345-346
39
Peçevi, Târih, I, s .173-174; Vecih Kevserani, Osmanlı ve Safevîlcrde D inD evlet İlişkisi. İstanbul 1992, s.59-60.
40
İbn Kemal, a yn ı eser, s.259; Hoca Sadeddin bunu Şalı’ın korkaklığına ver m ektedir (Tâcü't-Tevârih, II, s.257-258). Oysa Şah İsmail büyük düşünü yor, bunun için bazı şeyleri sineye çekiyordu.
41 42
II. B âyezid Ahkâm D efteri, Sıra no:451-452. Bkz. ayn ı eser, s.268.
43
Ocak, Beaudier’e dayanarak bunun Torlak olduğunu ileri sürmektedir, Bkz. Kalenderîler, s. 132.
44
Anonim, T cvârîh-i A l-i Osman, (Haz. N ihat Azamat), İstanbul 1992
45
Bana erenlerden işaret olmuştur. H âlen sâhib-i zuhur olan Şah İsm ail’in h a lifesiyim", "m in-bâd d-evlet ve sa lta na t bizimdir" diye Şah Kulu, isyan olayını başlatmıştır. Bkz. Solak-Zade, Târih, s.329-
46
Geniş b ilg i için bkz. Şehabeddin Tekindağ, “Şah Kulu Baba Tekeli İsya nı”, B elgelerle Türk T arih D ergisi, Sayı:3-4, (Aralık 1967-Ocak 1968), s.34-
68
Hoca Sadeddin, aynı eser, s.252.
69
Bu konuda geniş b ilgi için bkz. Ahmet Yaşar Ocak, Osmanlı Toplmnunda Z ındık lar ve M ulhidler, {Y ^sûtcnv.Z ındıklar ve M ülhidlcr), İstanbul 1998.
70
Başbakanlık Osmanlı Arşivi, (Kısaltma: Boa), Mühimmc, VI, sıra ııo:695.
71
Boa, M ühimmc V, sıra no:l 142; VI, sıra no:247.
72
Boa, M ühimmc 111, sıra no: 1036.
73
Boa, M ühimmc V, sıra ııo:103.
74
Boa, M ühimmc VI, sıra no:1295.
75
Boa, M ühimmc XII, sıra n o:8l6.
76
Boa, M ühimmc XII, sıra no:6l9,880.
77
Boa, M ühimmc XXVIII, sıra no:883.
78
H alil İnalcık, “Bursa I, XV. Asır Sanayi ve Ticaret Tarihine Dâir Vesika lar”, Osmanlı İm paratorluğu, (2. Baskı), İstanbul 1996, s.209.
79
Hoca Sadeddin, aynı eser. s.275-277.
80
Nakşbendî şeyhi M olla İlâhî, H aivetîler’den Nureddin H alifeyi m üridi Abid Ç elebiye keşif yoluyla "ruhban suretinde’’ göstermiştir. Bkz. Cami, N efehâtul-Ü ns, İstanbul 1270, s.4 6 3 .1. Selim , Vezîr-i Azam P îrî Mehmed Paşa'yı ve onun babası Çelebi Halife’yi çok yakından tanımasına rağmen, Sünbül Efendi’nin şeyhliği sırasında Koca Mustafa Paşa Hânkahı’nı y ık mak istemiş, fakat Sünbül Efeııdi’yi tanıyınca bundan vazgeçmiştir. Bkz. H ulvi, Lemezât, vr. I6 9a-l69b .
81
Geniş bilgi için bkz. Yusuf Küçükdağ, II. B âyezid, Yavuz ve K anunî Dö nem lerinde C em âlî A ilesi, (K ısaltm a: C em âlî Ailesi), İstanbul 1995.
S2
Küçükdağ, P îr î Paşa, s.38-39-
83
Balkanlarda H alvetiyye’nin durumu için bkz. N athalie Clayer, Mystiqu.es, Etat et Societc, Leiden 1994.
84
Bunlar, Zeyrek’te Soğukkuyu, Çapada Koruklıı ve Sütlüce Tekkeleridir. Bkz. Küçükdağ, C em âlî Ailesi, s.81-104.
85
M enâkıb-ı Ş crîfv e T arîkat-âm c-i P îrân ve M eşâyih-i T arîkat-ı A liyyc-i H alve tiyye, İstanbul 1290, s.35-36, 43-44,
86
Yusuf b. Yakub, a yn ı eser, s.48-49-
87
Atai, Z eyl-i Şakayik, İstanbul 1268, s.204-207; Yusuf b. Yakub, aynı eser, s.68-69.
47
39, 54-59. Selim -N âm , vr. 51b.
88
Z cyl-i Şakayik, s.223, 340.
48
Solak-Zade, T ârîh, s .336-338.
89
A tai, Z cyl-i Şakayik, s.364.
49
Hoca Sadeddin, S elim -N âm , İstanbul 1280, s.603-604.
90
Atai, Z eyl-i Şakayık, s.371.
50 51
Solak-Zade, Târîh, s.334. Hoca Sadeddin, Tâcü't-Tevârih, 11, s.188-196; ayrıca bkz. Çağatay Uluçay, “Yavuz Selim Nasıl Padişah O ldu”, Tarih D ergisi, IX, s. 53-90;X , s .l 17142.
91
A tai, ayn ı eser, s.604-605.
92
Yusuf b. Yakub, ayn ı eser, s.63-64.
52 53 54
Hoca Sadeddin, a yn ı eser, s.605-606.
55
93
Ocak, Z ındık lar ve M ülhidlcr, s .l 19-
94
Yusuf b. Yakub, a yn ı eser, s.44-45.
Aynı eser, s.63-68.
95
Yusuf b. Yakub, ayn ı eser, s.56.
Kevserani, aynı eser, s.59-60.
96
Celâl-Zâde, Tabakatii’l-M em âlik ve D erecâtul-M esâlik, (Tıpkı basıma haz. Petra Kapper),Wiesbaden 1981,vr.263a-263b.
Sutan Selim , aslında kışı Azerbaycan’da geçirecekti. Yeniçerileri burada tutam ayacağını anlayınca Amasya'ya çekilip, bu şehirde kışlam ıştı. Bkz. Küçükdağ, P îr î M ehm ed Paşa, s.25-33.
97
Yaşar Yücel, Osmanlı Teşkilâtına D air Kaynaklar, Ankara 1988, s. 122-125.
56
Hoca Sadeddin, T âcü’t-Tevârih, II, s .189-190.
98
Hoca Sadeddin, a yn ı eser, s.221-223.
57
Hoca Sadeddin, a yn ı eser, s.272-273-
99
BOA, M ühimmc V, sıra ııo :l401 .
58
Aynı eser.
100
W. Barchold, “Şirvan”, İA, XI, s.5 7 1-573.
59
İbn Kemal, aynı eser, s.278-279-
L01
Hoca Sadeddin, aynt eser, s.277-278.
O SM A N 1.1 B W |
SİYASET
XVI. YÜZYILDA I. SELİM VE M ISIR ARASINDAKİ İLİŞKİLER DR. KAMARUZAMAN YUSOFF N A T IO N A L U N 1V E R S1TY O F M ALAYSI A / M ALE Z YA
GİRİŞ
yan bir başka kaynak da dönemin Türk seyyahları tara y ü z y ılın başlarında, A n ado lu’nun g ü n e y i
fından yapılm ış olan tasvirlerdir. M ısır’a seyahat eden ol
ne doğru seferlere b aşlayıp M em lüklerle
dukça fazla miktarda seyyah olmasına karşın, eserleri gü
nümüze kadar gelebilm iş olan tek kişi Osmanlı İmpara b ağlan tı k urm aların a kadar M ısır, T ürkler torluğunun neredeyse her yerini dolaşmış olan Evliya Çetarafından çok az b ilin m e k te y d i.1 922/1517’de M ı lebi’dir. Evliya Ç elebinin Kahire’ye ait yazdığı bölüm sır’ın O sm an lıların egem en liğin e girm esin den sonra, •
T ürk tarih çileri bu yeni eyaletle ilgilen m eye b aşladı
Seyahatname8’nin 10. cildinde yer almaktadır. Evliye Çe
lar. İlgin ç fakat sürpriz olm ayan b ir şekilde, Sultan
lebi M ısır’da yaklaşık 9 y ıl yaşadığı için birinci elden
Selim onlar tarafından b ir kahram an olarak ele alın d ı
vermiş olduğu bilgiler oldukça ilg i çekicidir.9
ve onun askeri faaliyetleri bir çok Selimname’de2 an la
Türkçe vakayinamelerin yanı sıra, Osmanlı döne
tıld ı. Shaw ’ın b e lirttiğ i g ib i, M ısır’ın O sm an lıların
m indeki M ısır’ın tarihini yazmakla ilgilenm iş bir takım
eline geçişin i ö vgüyle an latan en az dört tane kronik
Arap tarihçiler de bulunmaktadır. M em lûk Sultanlarına
vardır; bunlar sadece o çağın tarih çileri tarafından de
ve Osmanlıların M emlûk topraklarını fethetmelerine da
ğ il, daha sonra gelen tarih çiler tarafından da kalem e
ir tarih yazmış olan birden fazla Arap tarihçi olmasına
alın m ışlard ır.3
rağmen, bunların içinde en önemli ve değerli hikaye Ba
Osmanlı döneminde M ısır’ı anlatan hatırı sayılır sa
da i ’al-zuhur fi waqa i ’a l’duhur’ dur.10 H olt’a göre, adı
yıda Türkçe eser mevcuttur. Shaw’a göre, bu eserler, Ka
geçen zamana ait yaklaşık 10 değişik Arap vakayinamesi
hire’de4 ve İstanbul’da5 bulunan idare ile ilg ili arşiv kay
bulunmakla beraber, bunlardan çok azı Osmanlı idaresi
nakları ve Türkçe kronikler ve seyahatnameler olmak
altındaki M ısır’ın nasıl yönetildiğine dair doğru bir re
üzere belli kategorilere ayrılabilir.
sim çizmektedir. Örneğin, A l-İshaqiu ve onun sürdürü-
Yukarıda bahsedilen kaynakların dışında, M ısır’ı
cüsü tarafından yapılan çalışmalar çok özettirler ve içe
konu alan, Kahire ve M ısır’ın diğer bölgelerinde yerleşik
rikleri açısından bakıldıklarında da, özellikle XVI. yüz
bulunan Osmanlı devlet görevlileri tarafından yazılmış
yıl ve daha sonraki dönemlerdeki Osmanlı M ısır’ını an
hikayeler de bulunmaktadır. Bunların arasında, ‘Abdüs-
latm akta yetersizdirler.12
samed el-D iyarbakiri, Mehmet b. Yusuf al-H allak, Ab-
XVII.
yüzyılın ilk yarısında eserler vermiş olan di
dülkerim b. Abdürrahman6 ve diğerleri7 bulunmaktadır.
ğer tarihçiler arasında13, İbni A bi’l-Surur en verim li ya
Onların çalışm aları, sözü edilen döneme ait diğer Arap
zar olarak kabul edilir. Al-Kavakib el-sa’ire fi, akhbar
vakayinamelerinden farklı görüşler ortaya koydukların
Misr ve’l-Kahira isim li çalışması, o dönemin olaylarını
dan dolayı hayati önem arz etmektedirler.
anlatan en önemli kaynaktır.14 Bu vakayiname 20 bö
XVI.
lüm den oluşmasına rağm en, sadece üçüncü bölüm ve XVII. yüzyılda M ısır’da yaşamın değişik
alanlarıyla ilg ili olarak b ilgi sağlamada önemli rol oyna O SM A N L I I
Adem’den 1062/1651 yılına kadar M ısır’daki tarihi SİYASET
olaylardan bahsetmektedir.15 Kalan bölümü ise M ısır’da
XVII. yüzyılın ilk yarısındaki olaylar konusunda yararlı
ki diğer bölge ve şehirlerin coğrafyası üzerinde yoğunlaş
dır. Diğer taraftan Zubdah ve Paris Fragment ise, XVII.
mıştır.
yüzyılın ikici yarısında geçen olaylar hakkında diğer
Diğer bir vakayiname, al-Durra al-Musana fi akhbar al-kinana16 iki büyük ciltten oluşmaktadır. M uhte melen H ıristiyan olan M ikhail Sabbagh tarafından kop ya edilmiştir. Bu çalışma esasen orduda çatışma halinde olan iki farklı gruptan söz etm ektedir; Fakariyye17 ve
kaynaklarda bulunmayan oldukça zengin bilgi ihtiva et mektedirler.
X V I. Y üzyıldan Önce O sm anlı im paratorluğu ve M ısır
K asim iyye.18 I. Selim zamanından bu yana lıaccın lideri
Osmanlı İmparatorluğu ile M ısır M em lûk Sultanlı
olan Fakariyyeler bu pozisyonu tekelleştirmeye çalışm ış
ğı arasındaki ilişkileri Sultan İkinci M urat’ın ilk döne
lar, diğer yanda ise kendilerine defterdarlık görevi veril
minde el-Eşraf Barsbay’ın 825/1423 yılında yeni M em
miş olan Kasimiyye grubu ise orduda daha fazla güç ve
lûk Sultanı olması münasebetiyle göndermiş olduğu
itibar kazanmak için uğraşmıştı. Aralarındaki bu güç
kutlam a mesajına kadar geri götürebiliriz.22 Daha sonra,
mücadelesi onları, özellikle valilerin idare üzerindeki
857/1453’de Fatih Sultan Mehmet İstanbul’u fethettiği
kontrollerini kaybetmeye başladıkları dönemlerden iti
zaman M ısırlıla r bu haberi büyük bir sevinçle karşıladı
baren çatışmaya sürüklemiştir. Bu hikayenin yazarı Ah-
lar.23 Bununla beraber, bu iyi ilişkiler devam etmedi ve
mad Ketkhüda’ ‘Azabatı, k i Ordu’d aki Osmanlı seçkin le
XV. yüzyılın ikinci yarısında, Fatih’in hüküm darlığı dö
rine mensuptu, kim i zaman gözlemlerinden kim i zaman
neminde Osmanlılarla M em lûkler arasında başkenti El
da bu anlaşmazlığın içinde yer alm ış biri olarak kişisel
bistan24 olan sınır devleti D ülkadir25 yüzünden sorunlar
deneyimlerinden yararlanmıştır. Bu nedenle, mücadele
çıktı. 870/1465 yılında, D ülkadir’in başında bulunan
eden iki taraf arasındaki olaylar hakkında bize b ilgi ve
Arslan Bey (858/1454-870/1465) öldürüldü ve arkasın
ren bu kroniğin oldukça özgün bir eser olduğu söylene
da bıraktığı iki kardeşi Budak ve Şehsuvar26 iktidar m ü
bilir.
cadelesine giriştiler. M em lûk Sultanı Khuskadam’ın da Yukarıda bahsedilen tarihi eserlerin yanı sıra aynı
yardım ıyla Budak iktidarı ele geçirdi.
dönemde iki farklı tarihçi tarafından yazılm ış, Zubda
Rabiyülahirin 870/ M iladi Aralık 1465 yılında,
ikhtisar tarikh m uluk M isr el-M ahrusa19 ve Paris Frag-
Şehsuvar, bir Dülkadir prensesi ile evlenen Fatih Sultan
ment20 adlı iki ayrı önemli vakayiname daha vardır.
Mehmed’in yardım ıyla Budak’ı iktidardan indirdi. M u
H olt’un iddiasına göre, yazarı bilinmemesine rağmen,
zaffer Şehsuvar kendisini Fatih’e bağlı hissetmedi ve Os-
Zubda XVII. yüzyılın son dönemleri hakkında en değer
manlı korumasından kurtarmak am acıyla bir takım ön
li kaynaktır.21 Buna ek olarak Bibliotlıeque N atioııale’de
lemler aldı. Bundan çok kısa bir zaman sonra, 877/1472
bulunan, hem başlığı, hem de yazarının adı bilinm edi
yılında, Qa’itbay Kahire’de Şehsuvar’ı ele geçirdi ve öl
ğinden dolayı Paris Fragment olarak adlandırılan paha
dürdü. Budak bir M emlûk vassal’ı olarak devleti idare
biçilmez el yazması, Zubda’da bahsedilmeyen bir takım
etmeye gönderildi. Bir kaç yıl için bölgeye barış hakim
olayları içermesi bakımından değerini korumaktadır. Bu
olduysa da, 884/1479 yılında Fatih Sultan Mehmet ik ti
kroniğin önemini arttıran diğer bir yanı ise, başlangıçta
dara Alaüddevle’yi getirm ek üzere tekrar D ülkadir’in iç
İstanbul’daki merkezi hükümette oluşan gelişmelerden
işlerine karıştı.27
bahsederek M ısır’daki olaylara zemin hazırlayacak şekil
886/1481 yılında Fatih Sultan Mehmet öldüğü za
de anlatım ına başlamasıdır. Bunun için her iki el yazma
man, iki oğlu Bayazid ve Cem taht kavgasına başladılar.
sı da birbirini tamamlamaktadır.
Rebiülevvel 886/ Haziran 1481’de Cem Yenişehir sava
Sonuç olarak, XVII. yüzyılda Osmanlı M ısır’ını an
şında kardeşine yenildi28 ve önce Suriye’ye daha sonra da
latan pek çok eser olmasına rağmen, güvenilir sadece üç
Sultan Qa’itbay tarafından sıcak bir şekilde karşılandığı
tane ana kaynak bulunm aktadır; İbn A bi’l Surur’un va
M ısır’a geldi. M emlûk Su ltan ın ın bu davranışı, zaten
kayinamesi, Zubda ve Paris Fragment’tir. Birincisi, O SM A N LI
bozulmakta olan Osmanlı-Memlük ilişkilerine son darî SİYASET
beyi indirdi.29 887/1491 ydında, Sultan Bayazıd Mem-
lom atik ilişkilerini kesip O sm anlıyı yok etmek için iş b irliği yapmaları hususunda bazı anlaşmalar imzaladılar.
lüklerle savaştıysa da yenildi.30
Buna m isillem e olarak, Selim Şah ile ittifak içinde olan
I Sultan Selim ve M ıs ırın
herkese karşı harekete geçti. İlk iş olarak, ordusunu Dül
O sm a n lıla r Tarafmdan A lın ışı
kadir devletine karşı gönderdi. Rebiyülevvel 921/Hazi-
Qansuh al-G huri’nin ilk iktidarı sırasında (Şevval
ran 1515 yılında, D ülkadir beyi Alaüddevle’yi yenerek,
906/Nisan 1501- Dhu’l H ijja 922/Ağustos 1517) Mem
bu devleti Osmanh topraklarına k attı.39 921/1515 ’te
luk devleti üç farklı güç tarafından tehdit edilm ekteydi;
Kansuh bu olayı haber alınca, Şah İsmail ile olan anlaş
denizden Protekizliler,31 İran’ın Safavi hüküm darı Şah
masını bozarak I. Selim ’e elçi gönderdi.
İsmail (907/1501-930/1524) ve Kuzeyden II. Sultan Ba-
Cemaziyülevvel 922/ Haziran 1516 yılında I Sultan
yazıd... M em lûk Sultan’ı II. Bayazıd ile iyi ilişkiler kur
Selim güney Anadolu’ya yeni seferine çıktığında, M ayıs
du ve bunun m ükafatını Şevval 916/Ocak 1511 yılında
1516’ya kadar ordu kom utanı Sinan Paşa onu yeni b irlik
Osmanlı Sultanı kendi deniz gücünü Portekiz saldırısına
leriyle Elbistan’da bekliyordu.40 Kansuh, Selim ’in İran
karşı koymak üzere M ısır’a gönderdiğinde ald ı.32 Bu
seferine çıktığın ı bild iği halde kıpırdam adı: Ordusunu
nunla beraber, bu ittifak, I. Selim ’in33 babasından tahtı
Suriye’ye41 doğru hareket ettirdiyse de yetersiz kaynaklar
devralır almaz (918/1512-926/1520) sadece M emlûkler
ve askerleri arasındaki moral bozukluğundan dolayı
değil, tüm kom şularına karşı cephe alm asıyla bozuldu,
M emlûk ordusu planın iki hafta gerisinde kaldı. Bu za
farklı bir hal alm aya başladı. Kurnaz bir hükümdar ola
man zarfında, Osmanlı ordusu sınıra biraz daha yaklaş
rak I. Selim kendisini provokasyon olmadan hiçbir za
m ıştı. Alaüddevle’nin bir isyan sonucunda öldürüldüğü
man savaş başlatmayan biri olarak gösterecek kadar ted
nü bildirm ek ve aralarındaki ilişkileri geliştirm ek ama
birliydi. Kendisine rakip olan kardeşi Ahmed’in34 oğlu
cıyla bir Osmanlı elçisi görevlendirilerek42 M em lûk Sul-
M urad’ı takip etmek bahanesiyle İran’a saldırdı. Daha
tan’ına ültim atom verildi. D iğer taraftan, Kansuh, Se
sonra, Selim kendi tebaasından olan pek çok Ş ii’yi de öl
lim ’in hareketlerini araştırması ve neler olup b ittiğin i
dürttü.
öğrenmesi am acıyla görevlendirmiş olduğu Emiri İnal
Selim ’in hüküm darlığı sırasında, M em lûk Sultanı
Bey’den tamamen farklı bilgiler aldı. Bunun üzerine
elçisini İstanbul’a gönderdi. Şah İsmail gib i her iki dev
Kansuh Selim ’in teklifini reddetmekle kalm adı, D ülka
letin de düşmanı olan yakın bir tehlikenin karşısında güç
dir devletini tekrar Alaüddevle’nin oğluna iade etmesini
oirliği yapmak belki de en akıllıca yoldu. Şah’ın kendisi
istedi.43 Sonra da Selim ’in elçisini hapsettirdi. 22 Cema-
ni 12. İmam olarak ilan etm esiyle Sünni güçlere, Osman-
ziahir/23 Temmuz’da I. Selim Elbistan’da Sinan Paşa’nın
lılara ve M em lûklere olan düşmanca tavrı ortaya ç ık tı.35
ordusu ile birleşti. Çünkü asıl amaçları M ısır’a değil
Şah, XVI. yüzyılın başlarında, K ürdistan’ın büyük bir
İran’a saldırm aktı. İki gün sonra Selim ’e, ki o anda Elbis
kısm ını ve Irak’ı ele geçirerek işe başladı. 913/1507 y ı
tan’da bulunuyordu, özel bir tem silci gönderildi ve sava
lında, Osmanlılar ve M em lüklerin hak iddia ettiğ i tam
şa son vermesi istendi.
pon bir devlet olan D ülkadir devletinin hüküm darı A la üddevle ile savaşarak saldırılarını daha da gen işletti.36
Bu k ritik dönem boyunca Selim M em lûk Sultanı nın ordusunu H alep’e doğru hareket ettirdiğini duydu.
Sefer 920/Nisan 1514 yılında, Selim , M emlûklere
Khair Bey kom utansındaki Halep’li askerler Osmanlı or
muhtemelen bir anlaşma önerisinde bulunduktan sonra,
dusu ile savaşmayı reddettiler fakat artık geri çekilm ek
Şah’a karşı yeni bir saldırı başlattı. Ağustos ayında iki or
için çok geç kalınm ıştı. 24 Recep 922/24 Ağustos 1517
du Çaldıran ovasında karşılaştı.37 Şah İsmail Osmanlılar
günü, Osmanh ve M em lûk orduları Halep yakınlarında
tarafmdan yenilgiye uğratıldı. İranlılar için bir dönüm
M ercidabık alanında savaştılar. M ısırlılar bu kısa savaşta
noktası olan bu yenilgiden sonra Şah İsmail, yeni m ütte
hiç bir varlık gösteremediler.44 Daha sonra Selim H alep’e
fikler bulma çabasıyla Kansuh, Alaüddevle ve bazı Avru
hiç kan dökülmeden gird i.45 Üç hafta sonra, Şam’a doğ
pa devletlerine38 elçiler gönderdi. O sm anlılarla tüm dipOSMANLl
ru seferine devam etti. Şam ’da iki aylık bir kamp süresi I SİYA SET
sırasında, Tuman B ey’in (Ramazan 922/Ekim 1516-Re-
de görevli olan A l-M ukatta’nın pozisyonu kaldırıldı ve
biülevvel 923/Eylül 1517) yeni M em luk Sultanı olarak
yerini tebadan alınan ve iltizam adı verilen vergileri top
tahta çıktığına dair haber geld i.46 K ahire’ye barış için el
lam akla yüküm lü M ültezim ler ald ı.54 Hem M em luk ile
çiler gönderildi fakat bu girişim başarıya ulaşm adı.47
ri gelenleri hem de Osmanlılar bu yeni statüyü alab ili
Ekim sonunda Gaza yakınlarında iki ordu tekrar karşı
yorlardı.
laştı, M emlûk güçlerince kumanda edilen Canberdi alGazali yenilgiye uğratıldı.
O sm anlıların M ısır’daki varlıkları hem toplumun sosyal sınıflarında hem de ordunun yapısında d eğişiklik
Muharrem 923/Ocak 1517 tarihinde, Tuman Bey,
ler getirm iştir. I. Selim ayrılmadan önce bir takım garni
Kahire yakınlarında R idaniye’de M ısır ordusunun son
zon askerleri bırakm ıştı; iki grup asker- yeniçeriler (mus-
derece aşağılayıcı bir yenilgiye uğram asıyla son darbeyi
tahfizan) ve azaban ve ik i grup atlı asker; gönüllüler ve
yedi.48 Bir takım kaynaklar, Khair Bey ile işbirliğine g i
Tüfekçiler. 930/1524 yılında, M ısır’da iki atlı grup daha
ren Canberdi al-G azali’nin ihaneti ile bu süreci hızlan
oluşturuldu; Çerkezler55 ve Çavuşlar (Mesajcılar). Daha
dırdığını belirtm ektedirler. En sonunda, Tuman Bey Be
sonra Valinin korum aları, Müteferrika Kahire’deki diğer
devi m üttefikleri tarafından teslim edilm iştir. Son M em
güçlere eklendi.56 Bu son üç grup Sipahiler olarak adlan
lûk Sultanı Tuman Bey, yine Khair Bey ve diğer Emirle
dırıldı.
rin etkisiyle öldürülmüştür.49 I. Selim , yanında son Ab
Yemen ve Hicaz’a kadar uzanan uçsuz bucaksız Arap
basi Halifesi al-M ütevekkil olmak üzere Şaban 923/Eylül
topraklan üzerinde egemenlik kuran Selim , Berberi aşire
1517’de Şam’a gitm eden önce K ahire’de toplam olarak
ti Hawwara’nın57 bir kolu olan Banu ‘U m ar’ı yukarı M ı
dört ay kaldı. Bu noktada, Şerif Bereket Musa oğlu Na-
sır’ın yönetici kabilesi olarak seçti.58 Bu uygulam a Se
m i’yi Sultan S elim e b ağlılık yem ini etmek üzere gön
lim ’den sonra gelen Sultan Süleyman tarafından da kabul
derdi.50 Sonuç olarak, Ş erifin el-Harameyn üzerindeki
gördü ve Kanunname’de yukarı M ısır valiler tarafından
kontrolü Osmanlılar tarafından teyit edildi. Böylece, M ı
idare edilen iller listesinden ayrı tutuldu. Bununla bera
sır Osmanlı im paratorluğunun bir parçası durumuna
ber, 983-4/1576 yılında, Bedeviler bölge üzerindeki siya
gelm işti.
si kontrollerini kaybettiler ve bunun sonucunda da mer
Osmanlı idaresinin erken dönemlerinde, bu yeni
kez yönetimince atanan bir valinin idaresi altına kondu
Osmanlı ilin in var olan idari yapısı büyük oranda korun
lar.59 İbrahim Paşa’da (991/1583-992/1584) bu uzak böl
du. Kahire’de bulunan Kahir Bey ve Şam’da yerleşik el-
geye gönderilen ilk valililerden biriydi. Zümrüt çıkarttı
Gazali51 M em lûk idari sistem inin devamında k ilit roller
ğı ve bunların bir kısm ını Kahire’ye getirttiği rivayet
oynadılar. M emlükler, al-G hazali’nin Suriye’de bağım
edilm ektedir.60 Yine de bu Berberi aşireti boyun eğmemiş
sızlığını ilan etmek için 925/1520 yılın d a harekete geç
ve sık sık valilerin otoritesine karşı baş kaldırm ıştır.
m esi52 ve Mustafa Paşa idaresi zamanında (968/1560-61-
Arap topraklan üzerinde Osmanlı idaresine, Suriye
971/1563-64) M ısır’da Jaııim ve İnal ayaklanması gib i,
sınırında ve kuzey-doğu M ısır’da yaşayan diğer Araplar
Osmanlı idaresinden kurtulm ak am acıyla bir takım ha
ve Bedeviler tarafından da karşı gelinm iştir. Bu gruplar
reketlerde bulundularsa da bunlar kolayca bastırıldı.
hüküm etler için sürekli bir problem kaynağı olmuşlardı.
Sekiz yıl sonra, 931/1525’te, Kanuni Sultan Süley
XVI. yüzyılın sonlarına kadar harekete geçmemiş olm ak
man, Osmanlı M ısır’ının idari sistem inin düzenlenmesi
la beraber,61 valiler ve diğer idareciler sürekli onlardan
zamanının geldiğin i düşünerek veziri İbrahim P aşayı
gelen tehditlerle uğraşm ak zorunda kalm ışlardı. Bu
K anunnam eyi53 yürürlüğe koyması am acıyla M ısır’a
ayaklanm aları bastırmak devlete çok büyük m addi k ü l
gönderdi. M ısır pek çok idari bölgeye bölündü ve bunla
fete ve çabaya m al olmuştu. Bu ayaklanmalar valilerin
rın her biri kaşif adı verilen valiler tarafından yönetilm e
idareyi yavaş yavaş kaybetmeye başladıkları XVII. yüz
ye başlandı.
yıldan sonra daha da sıklaşıp vahim bir hal alm ıştı. 62
Bu noktada, devletin m ali sisteminde de bazı deği şiklikler yapıldı. M em lük’lerde İkta sistem inin idaresinO SM A N I.1
Valilerin idarenin kontrolünü kaybetmeye başlama larının ilk emaresi orduda bir takım grupların idareye I SİYA SET
başkaldırm alarıyla ortaya çıktı. Kayda geçen ilk hadise
takım gelişmeler olmuştur. Kısa süren bir barış ve huzur
994/1586 yılında meydana gelm işti. Üç yıl sonra, bunu
döneminden sonra, valiler ve diğer görevliler toplumun
takip eden saldırılar valinin görevlileri arasında bir ta
değişik katmanlarından gelen tehditlerle karşılaşm ışlar
kım kayıpların verilmesine sebep oldu. Daha kötüleri,
dır. Bu olay idarenin yumuşak olarak işlemesini etkile
daha sonra, XVII. yüzyılda valilerin isyancıların kurbanı
miştir. M ısır’da ve Orta D oğunun diğer bölgelerinde,
olmasıyla kendisini gösterdi.
Osmanlı ordusu ve valilerinin sürekli tehdit altında ol
Sonuç olarak diyebiliriz ki, Osmanlıların M ısır ve
malarına rağmen İmparatorluğun bu bölgesi, hem eko
Suriye’yi işgali İslam dünyasının haritasını değiştirm iş
nomik olarak hem de askeri yüküm lülükler bakımından
tir. M ısır’daki Osmanlı idaresini güçlendirm ek amacıyla
S u ltan ın isteklerini yerine getirm iştir. Y ıllık vergi dü
Kahire’ye zaman zaman valiler gönderilm iştir. İstanbul,
zenli olarak İstanbul’a gönderilmiş ve gurba63 adı verilen
üç yüz yıldan fazla bir süre boyunca İslam dünyasının
özel askeri birlikler Sultan’ın ordusunun yapacağı yeni
merkezi olmuştur. Yukarıda da bahsedildiği gib i, Os
seferleri desteklemek üzere göreve hazır bir şekilde bu
manh egem enliğinin ilk yılların da bu yeni eyalette bir
lundurulmuştur.
1
Bir grup köle olarak M em lüklerin Suriye ve M ısır’da yönetim i ele geçir
8
(1. ve 2. baskılar, madde: M em luk). Bundan sonra bu eserin bahsi El (1),
9
(2) olarak geçecektir. 2
Evliya Çelebi’ııin yazıları Jum ada 1 1087/Temmuz 1676 tarihinde sona er m ektedir. A .g.e., s. 718.
Shaw, M ısır tarihi hakkında Türkçe kaynak, H olt'uıı P olitica l a n d S od a l
10
C hange in M odan E gypt adlı kitab ı, s. 44. Bundan sonra M odern Egypt ola
İbni İyas, A .g.e., V. C ilt, İbni İyas’ın M em luk Sultan lığının d ağılm ası ha disesine kendi gözleriyle tanık olması eserini Arapça yazılm ış ilk el eser ler arasında özel bir konuma getirm ektedir.
rak bahsi geçecektir. Mustafa Çelebi, S d im n a m , MS., British Museum, Add. 7848. Bu el yazması 210x150 cm ., 495 yaprak ve 23 Bölümden
11
Aynı Eser. s. 6, el-İshaki, K itab Akhbar el-U va l f i man tasarrufa f ı M ısr mim arbab a l-d ııvd . Kahire 1311. Anon., The Contiınıation of al-Islıaqi, Bibli-
oluşmaktadır. 3
Seyahatname yayınlanm ıştır. Slıaw, M odm ı E gypt, s. 47, El (2), art. “Evli ya Çelebi”, ss. 717-720.
m eleriyle iig ili değişik tartışm alar The E ncydopedia o f Islâm da bulunabilir
otheque N ationale, Paris; Arapça Elyazması 1854.
Shaw, M odern Egypt. s. 44. Shaw, 200 y ıl sonra aynı konuda yazmış olan Yusuf b. Mehmet'ten de bahsetmektedir. Yusııf b. M ehmet M ilevi, Fcth-i
12
M ısır Tarihi, El yazması BM. Or. 3211. Bu el yazması 210x140 cm ., yap rak başına 19 satır ve toplam olarak 96 yapraktan oluşmaktadır. Bazı yer lerde, kırm ızı m ürekkeple İbni Zünblil ve İbııi îly a s ’tan bahsetmektedir.
H olt’un b elirttiği g ib i, daha sonraki kronik, El-İshaqi 1060/1650 tarihin de ölmüş olmasına rağmen 1084/1673 yılın a kadar devam etm iştir, M o dern E gypt, s. 6.
13
A .g.e., İbn Zünbül için bakınız s. 15b, 25b, 31a ve İbni İyas için bkz. s.
Holt iki adet küçük kronikten bahsetmektedir, M ari’b b. Yusuf, N nzhat a l-n a z irin , el yazması, Bodleiaıı, D’O rville 544 ve aî-Gham ri, D hakhirat
44a.
a l-ıla m tarikh M isr f i l İslam , BM. El Yazması, Or. 6377. İkinci başlıktan
4
Shaw, bu konuyu ayrıntılı bir şekilde değerlendirmektedir. Bkz. S. Shaw,
da anlaşıldığı g ib i, bu üç bölüm lük çalışm a, fetlıedilmesinden 1040/1630
“Turkish Source M aterial for Egyptian H istory”, M odem Egypt, ss. 28-48,
yılına kadar M ısır’daki tüm Sultanların (Bölüm 1, 1-72 numaralı yaprak
5
S. Shaw ve B. Lewis Arap toprakları hakkında Osmanlı Arşivlerinde bu
lar), valilerin (Bölüm 2, 7 2 b -15 la numaralı yapraklar) ve hakim lerin (Bö
lunan m ateryallerden bahsetmektedirler. B. Lewis, “The Ottoman Archi-
lüm 3, 15 la-70b numaralı yapraklar) isim lerini İçermektedir. Bu el yaz
ves as a Source of Egypdan History", JAO S, 1963, ss. 447-52. Abd al-K arim , T arih-i M ısır, el yazması, BM , Add. 7878. Bu el yazması
lere ayrılm ış 170 yapraktan oluşmaktadır. Alımad al-Dam ıırdashi, a l-D a-
230x150 cm ., yaprak başına 19 satır ve toplam olarak 102 yapraktan oluş
mıırdashi's C hroniclc o f Egypt, 2 C ilt, s. 5n, A. Wahhab Bakr, “The Intellec-
6
7
ması 209x150 cm., yaprak başına 27 satır ve toplam olarak çeşitli bölüm
m aktadır. B ritish M useum ’da bulunan diğer Türkçe el yazm alarıyla kar
tual level of eiglıteenth Century lıistorians in E gypt.” A commentary on
şılaştırıldığında bu eserin en etraflı ve geniş eser olduğundan söz edilebi
Emir Ahmad al-Damıırdashi Katkhuda, Azaban’s m anuseript al-Durra al-
lir. 922-1118 yılları arasını kapsamaktadır.
m usaııa fi akhbar al-kinana in Markaz al-dirasat w a'l Bulıuth al-Uthma-
Shaw buradaki görevlilerin ve yazdıkları kroniklerin adlarını vermektedir.
ııiyya, al-H ayat al-fikriyya fı w ilaya ai-arabiyya athna'al-ahd al Uthmani,
Shaw, Modern Egypt, s. 45-6. M ahmud b. Abdallalı al-B ağdadi, Tarih-i
cilt. III, Z aglılul 1990, s s . 35-40.
M ısır, El yazması, BM . Add. 7 8 6 i. Bu kronik 252x150 cm ., yaprak başı
14
M odern Egypt. s. 6: ibn Abil-Sur, al-K awakib a l-sa ’ira f i akhbar M isr w d l
na 23 satır ve toplam olarak çeşitli bölümlere ayrılm ış 105 yapraktan
Qahira, BM , El Yazması, Add. 9973. Bundan sonra al-K avak ib olarak ge
oluşmaktadır. Osmanlı M ısır’ı üzerine olan bölüm 69-78 yapraklan ara
çecektir. El yazması 210x150 ölçülerinde ve toplam 132 yapraktan oluş
sındadır (1090/1679). Daha sonra M ısır’daki cami ve okullardan bahset
m aktadır, her yaprakta 27 satır bulunm aktadır: idem a l-N ıa h a t a l-z a h iya
m ektedir (7 9 ’dan sonra): Abdallah Çelebi, T arih-i M ısır, El yazması, BM.
f i D hikr vu la t Misr, el yazması Dar al-kutub al-M iriyya, Kahire No. Ta
Or. 1132. Bu el yazması 300x175 cm ., yaprak başına 25 satır ve 9 bölü
rikh 2266. El yazması sadece microfilm olarak m evcuttur ve 110 yaprak
me ayrılm ış 126 yapraktan oluşm aktadır. Sekizinci bölüm Selim I ve
tan oluşmaktadır. Yaprak 22a’dan itibaren M ısır valilerinden bahsetmek
Glıuri arasındaki savaştan, dokuzuncu bölüm ise en son M em luk Sultanı
tedir. Yaprak 62a’da el yazması, M ısır’ın coğrafi özelliklerinden bahsede
Tuman B ey’den ve 1056/1646 yılın a kadar M ısır’da Osmanlı idaresinden
rek devam etm ektedir: idem , al-R auda al-M a’nıısa fi akhbar M isr, Dar al-
bahsetmektedir. Aynı kişi tarafından yazılm ış benzer bir eser daha vardır.
kutub al-M isriyya, Kahire. No. Tarikh 2261. Bu el yazması 54 yapraktır
Add. 24956. Bu el yazması 205x150 cm ., yaprak başına 23 satır ve 9 bö
ve dört bölüme ayrılm ıştır. İkinci bölüm M ısır valilerinden bahsetmekte
lüme ayrılm ıştır. 182 yaprak Adem ’den 1056/1646 yılın a kadar M ısır ta
dir, üçüncü bölüm ise Osmanlı zamanında M ısır’daki kadılardan bahset
rihinden bahsetmektedir.
mektedir. Bu el yazmasının içeriği al-G ham ri’nin içeriği İle hemen hemen O SM A N LI E J I
SİYASET
H olt’un da belirttiği g ib i, bu el yazması, 17. Y üzyılın son dönemleri için
aynıdır. El yazm aları el-M avi tarafından derlenm iştir. F. M . el-M awi, The H istories o f O nom m in Egypt a ttribn ted to A bil-Surur al-B ak ri, basılmamış Doktora tezi, St. Andrews Ü niversitesi. 1970-1. H ajji Khalifa, a l-K a w a -
en değerli kaynaktır. 20
kib'i Abİi-Surur al-B akri’niıı çalışm alarından birisi olarak belirtm emekte-
The P aris Fragm cnt isim li el yazması 22cm . x 15.3 cm. ölçülerindedir. M e tin kendisi sadece 16 cm. x 15,3 cm.dir. Yetmiş Sekiz yapraktan oluşm ak
dir. H ajji Khalifa, K a sh f al-zunun. Beyrut, 1992, c ilt VI, s. 271.
tadır ve her yaprakta yirm i üç satır bulunm aktadır. M etin sayfanın tam
15
a!-Kawakib. 4a-69b arası yapraklar.
ortasına yerleştirilm iştir. Sayfa numaraları daha önceden ayarlanmış ve
16
al-Damurdashi, a l-D urra al-m usana f i akbbar al-k inana, el yazması, Or.
ciltlem e sırasında Roma rakamları olarak konmuştur. The Biblotheque
1073-4. K itabın kendi sayfa numaraları olmasına rağmen, British Muse-
N ationale bu eşsiz el yazmasını 22 Ocak 1922 tarihinde koleksiyonuna
um kendi sayfa numaralandırmasını yapmış ve iki cilt olarak devam ede
katm ıştır. Baş taraftaki sayfalar oldukça yıpranm ış olmasına rağmen, kü
cek şekilde num aralandırılm ıştır. Bu ei yazması E. J . B riil, Leiden tarafın
tüphane eseri korumayı başarmıştır. Ne yazarı, ne de başlığı belli olan bu
dan 1991 yılında basılm ıştır. Editörler A. W ablıab Bakr ve Daniel Crece-
doküman, pek çok yeri oldukça okunaksız olmasına ve kötü bir şekilde ya
lius, 425 sayfa. 17
zılm ış olmasına rağmen genellikle uaskh suretinde yazılm ıştır. Bazı yer
Al-Damurdashi, bu grubun isim lerini, I. Sultan Selim 'in hacca gidişinin
lerde yazım hatası olmasına rağmen, bunun muhtemelen d ikte edilm iş
liderlerinden Zain al-Fakkar Bey'den alm ış olduklarım belirtm ektedir.
yazılar temize çekilirken yazıcılar tarafından yapılm ış hatalar olduğu dü
Al-Damurdashi, a.e. 5-6 sayfalar. El (2), Sanat. D hu'l-Faqq, s. 233. Al-Ja-
şünülm ektedir. El yazmasında yetmiş sekiz yaprak bulunm aktadır. İlk
bari, A jaib Athar, Bulaq, 1297 A. H . C ilt 1, s. 31. 18
yaprağın ilk satırı va rakabn a l-m a d a fi a!-k ubra,: cüm lesiyle başlam akta
Kasım Bey, I. Sultan Selim zamanında M ısır'da bir Hazine görevlisi olup
dır. Bu, m uhtemelen, 857/1453 yılında, ünlü Sultan M ehm et ile İstan
bu grup ism ini bu kişiden alm ıştır. al-Dam nrdashi, a.e., 5-6 sayfalar.
b u l’un Fethi konusunda yapılan bir sohbet sırasında geçen bir cümledir.
EI(2), Sanat. “K asim İyya", sayfa 722-3. A l-Jabarti, a.e. s. 3119
M etin, daha sonra gelen ve Sultan III. Ahmed’e kadar O smanlı Sultanla
Anonim. Zıtbda îk btisar tarikh mnluk M isr a l-M ahrusa. El Yazması, BM.
rının yaptıklarını anlatm aktadır. Osmanlı Sultanlarının kısa tarihi sayfa
Add. 9972. Bundan sonra Z ubda olarak anılacaktır. El yazması 41 yaprak
30a'ya kadar sürmekte ve bu sayfada yazar Rusya ile Sultan III. Ahmad
tan oluşm aktadır ve yirm iüç ile kırkalcı arasında satır sayıları değişm ek
arasında D hu’l-Qa’da 1123/Temmuz 1711 yılındaki savaştan bahsetmek
tedir, Satır sayılarındaki bu farklılıklar Arap el yazm alarında oldukça sık
tedir. El Yazması yetm iş sekiz yapraktan oluşmasında rağmen bu tez, baş
rastlanan bir durumdur. Sayfa num aralandırm ası olmam asına rağmen, el
lığ ı açıkça belirtilm iş olarak; "al-bab a l - r a b i f i f i zikr vu la t M isr nuvvab A li
yazması muhtemelen ciltlem e sırasında bir sıra halinde düzenlenmiştir. El
Osman." yaprak 30b den başlamaktadır. Dördüncü Bölüm O smanlı idare
yazması çok okunaklı değildir, zaman zaman oldukça karışık bir hal a l
sindeki M ısır’ın valilerinden bahsetmektedir. Tarihsel bölüm Şubat 1709
m aktadır. Yaprakların l~3a arasını bir kişi yazmış ve bundan sonra el yaz
tarihinde olmuş bir olay ile bitm ektedir. K roniğin, Osmanlı Padişahları
m asının 40b sayfasına kadar başkası devam etm iştir. Yaprak 4 l a ’da top*
nın yaptıklarından bahseden daha önceki bölüm lerinin 1711 yılın a kadar
lam olarak 11 satır Osmanlı Türkçesi ile yazılm ıştır. Yaprak 43a'da ilk
olan olayları ele ald ığı düşünülürse ikinci ve daha detaylı olan bölümün
sayfaları yazmış olan kişi tekrar devam etm iştir. Bu durum da, bu eşsiz el
de bu tarihe kadar sürmesi beklenirdi. Bununla beraber, bu bölüm "ala a l-
yazmasının ik i ayrı kişinin elinden çıkm ış olduğunu söyleyebiliriz. Bazı
abvab al-hank ariyya" sözcükleriyle birden sona ermektedir. Eserin neden
yerlerde el yazısı o kadar çok küçüktür ki okum ak im kansızdır. Mürekkep
burada bittiğ i bilinm em ektedir. Bu ani bitiş bir kenara bırakıldığında, el
d ağılm ış ve el yazmasını okunamaz haie getirm iştir. El yazmasına yeni ko
yazmasında bahsedilen tarihsel olaylar oldukça detaylıdır.
nulardan bahsetmek ve bir takım tartışm a noktalan bulm ak am acıyla ne redeyse her sayfanın kenarına notiar alınm ıştır. Bu eklem elerle yeni ata
21
nan valiler ile ortalıkta kol gezen hastalıklar hakkında bilg i edinmekte
22
sultanlarının ve M ısır valilerinin isim leri kırm ızı m ürekkep İle yazılm ış
Ahmad Haran, "Bilad al-Şam fı alaka al-M am alil va 1-Osmaniyyiun” a lM u'tam ar a l-d a u li li Tarikb b ila d al-Sbam , içinde, Amman, 1974, s. 419-
yiz. Diğer olayları anlatm ak için siyah m ürekkep kullanılırken, Osmanlı ,
M odem Egypt, ss. 7-8.
23
İbni İlyas, Sultan İııal’ın O sm anlılan kutlam ak am acıyla elçisini gönder
tır; bu renk farklılıkları m ikrofilm de görülem emektedir. Bazı yerlerde,
diğinden bahsetmektedir. İbni İlyas, B a d a i a l-z u h u rfi v a q a i al-duhur, W i-
muhtemelen yazan kişinin yanlış görmesi yüzünden tekrarlar vardır. îlk
esbaden, 1972. C ilt II. s. 316: Muhammed Anis, a l-D an la al-O sm aniyye va ’l-sb a rq al-A rabi, Kahire, tarih yok, s. 109.
yaprağın üzerinde başlığı da belirtilm ek suretiyle, bu el yazması tam dır ve 4 lb numaralı en son yaprakta ”in ta ba va A llabu a le m bi'l-sevab" yazısı
24
EI(2), Sanat: D lıu’l-Kadr, cilt. Ii, s. 239-40: also ‘Abd aİ-Karim Rafıq, a lŞam ve M isr min a l-fa tb al-O smani, Şam, 1968, s. 44-5.
ile bitmektedir. '‘A li bin Rıdvan ism i ilk yaprakta olmasına rağmen bu k i şinin bu el yazmasını düzenleyen kişi oiduğuna dair hiçbir sözcük yoktur
25
El (2), Sanat: "Elbistan”, s. 693.
ve muhtemelen bu isim el yazmasını kopyalayan birinci ya da ikinci şah
26
ib n Iyas, a.g.e., s. 435: Selahettin Tansel, Fatih Sultan M ehm et’in, A nka ra, 1953, ss. 332-3: V. j . Parry, "The Reigns of Bayazid II and Selim I,
sa aittir. Eserin yazarının kim olduğu bilinm em ektedir. Yaprak 3a’da ya zar, M em lüklerle O sm anlılar arasındaki savaşı anlatırken kullanm ış oldu
1881-1520, in M. A. Cook (editör), A H istory o f Ottoman Empire to 1730,
ğu kaynaklardan bir tanesini açıkça yazm aktadır; Tarih İbni-Z ünbül. D i
Cam bridge, 1976.
ğer olayları anlatırken kullanm ış olduğu kaynaklardan hiçbir tanesini be
27
lirtm em iş olmasına rağmen, yazılarında İbn A bi'l-Surur’dan alın tılar yap
28
EI(2), Sanat: “Bayazid II”, s. 1119: Cook, a.g.e., s. 56: S. Shaw, H istory o f the Ottoman Empire a n d M odem Turkey, Cam bridge, 1976, c ilt I, s. 71. B un
mış olduğu aşikardır, Ö rneğin yazar Surur’u ıı bir takım cüm lelerini ve ta
dan sonra Ottoman Empire.
nımlam alarını kullanm aktadır. El yazması içerik bakım ından iki ana par çaya bölünebilir. Birinci böümde, yazar, Adem ’den, Peygamber M uham
Rafıq, a .g .e., s. 45: Tansel, İbni İlyas, s. 340: Cook, İbni İlyas, s. 59.
29
A .g.e., s. 71: Cook, a.g.e., s. 60: EI(2), Sanat: D jem , s. 529-31. Bu düş m anlık Ahmad Darraj tarafından daha detaylı olarak incelenmiştir. Dar-
m et’e kadar olan insanlık tarihine bir g iriş yapmaktadır. Bu kısa, ve çoğu kez doğru olmayan bölüm, Üm eyyelerdem I. Sultan Selim 'in M ısır’ı ele
raj, "Jem Sultan w a’l diblum asiyya ai-dauliyya”, a l-M a ja lla a l-ta rik h iyya
geçirdiği 923/1517 tarihine kadar M ısır’ı yöneten hanedanlardan bahset
a l-M isriyya , Viii/1959, s. 201-42.: Abd M alik b. Husain al-Isam i al-M ak-
mektedir. Daha sonra Osmanlı dönemindeki M ısır’ı yöneten valilerden
k i, Samb al-nujtım a l-a ıv a ii f i anba a l-a w a li i v d i Taıvali, c ilt iv. M ısır,
bahseden ikinci bölüm başlamaktadır. Tarihsel olaylardan çok kısa bir şe
1380, A. H. s. 68: M. Adnan B akhit, The Ottoman Province o f Damascus in
kilde bahsedilmiştir. Bununla beraber, 7b’den itibaren, yazar neredeyse
the SİKtecnth Century, Beyrut, 1982, s. 1: A. H. Lybyer, “The Ottoman
olmuş olan tüm olayları detaylı bir şekilde anlatm aktadır. Bu kronik,
Turks and the Reoutes of O riental Trade” in The E nglish H istorical Revieıv,
özellikle XVII. yüzyılda Osmanlı M ısır’ı üzerine yazılm ış son derece sı nırlı kaynaklardan birisidir. Z ayıflıkları ve tuhaf bölümleri daha modern kaynaklara bakılarak ayd ın lığ a kavuşturulabilir. Gerçekte, profesör Oi>A\AN3.1 P f f l
cilt 30. Ekim 1915, s. 58330
EI(2), Sanat, "Bayazid II”., s. 1119, also G. W. F. Stripling, The Ottoman Turks a n d the Arabs 1511-74, Urbana, 1942, s. 38: Muhammed Anis,
SİYASKT
a.g.e. s. 109: rafiq, a.g.e., s. 47: Cook, a.g.e., s. 60: Ottoman Empire, s. 71: 31
Lybyer, a.g.e., s. 583. Stripliııg, a.g.e., ss. 29-33: Osmanlılar ve Portekizliler arasındaki donan
52
ma savaşları üzerine, A. C. Hees, “The Otcoman Conquest of Egypt
53
(1517) ve " 16 . Yüzyıl Diinya Savaşlarının Başlangıcı" IJMES, cilt iv, 1973, s. 55-76: Salih Özbaran, The Ottomans in Confroncation with che Portııgese in the Red Sea after the Conquest of Egypc in 1517 Studies on
32
a l-J th m a n i li İbn J u m ’ah w a ibn Oarri, Şam, 1949, s. 2 ve 73. El (2), sanat, al-Ghazali, s. 1402: Cook, a-g.e., s. 80: Egypt, s. 43: Shaw, Ottoman Empire, s. 88. Anonim, Oanun-name Sultan Selim Khan f i M isr al'O ahira. MS. Eski Türk yazı karakterleri. 82. Bibliotheque Nationale, Paris. Bu kanun, Sultan Selim 'iıı adını taşımasına rağmen, aslında Sultan Süleyman zamanında yü rürlüğe konmuştur. Egypt, s. 51: EI(2), sanat. " M isr, s. 177: A. H. Lybyer,
Ttirkisb'Arab R claüom , içinde, 1986, s. 207-214: R. B. Sergeant, The Por-
The Government o f the Ottoman Empire in the tim e o f the Suleiman the M agnifi-
tıtgcse o f the South Arabian Coast. Oxford, 1963, s. 13-21. İbni İlyas, a.g.e.. cilt IV, s. 201: EI(2), Sanat, “Qansawh ai-Ghawri". S.
çent, Londra, 1913, s. 159-69: Stripling bu kanunların bir kısmını Fran
552, Stripling, a.g.e., s. 38: Aiımad Harran, a.g.e., s. 418: Ottoman Em
yeni fethedilmiş toprakları düzenlemede kullanılan genel bir terimdir. Bkz. H alil İnalcık (ed.), The Ottoman Empire: Conquest, Organization a nd
33
pire, s. 83. EI(1), Sanat: "Selim I", s. 214-7.
34
a.g.e., s. 214.
35
Cook, a.g.e., s. 64.
36 37
EI(2), Sanat, Dhu’l Qadr, s. 240: Cook, a.g.e., s. 65. Holt, Egypt and the Fertile Crescent 1516-1922, London, 1966, p. 36:
sızca’dan tercüme etmiştir. Bkz. Stripling, a.g.e., ss. 71-5. Kanunname,
Economy, Londra, 1978, ss. (I) 103-28, (VII) 104-138. 54
EI(2), Sanat, Mİsr, s. 177: bkz. Haşan Saabİ, The Arab F ederal is t s o f the Ot toman Empire, Amsterdam, 1958, s. 111: Galal H. El-Nahal, T h eJ u d icia l Administration o f the Ottoman Egypt in the Sevcnleenth Century, Chicago, 1979, s. 7: S. Shaw, The F inancial a nd A dm inistraim Organization and De~ velopment o f Ottoman Egypt 1517-1798, Princetoıı 1962, s. 31. Bundan son ra Ottoman Egypt; EI(2), sanat, "Mi r”. p. 177: H. A. R. Gibb and H. Bo-
Cook, a.g.e., s. 70. 38
EI(2), Sanat: Isma'il I, s. 186; Stripling, EI(İ), a.g.e., p. 40.
39 40
Egypt, s. 37: Cook, a.g.e., s. 71. EI(2), Sanat, “Selim F'I s. 215.
41
Kramers, Qansuh’un amacının I. Selim tarafından neredeyse yok edilm ek
Damurdashi, a l D am urdashi’s Chronicle o f Egypt, (G. Crecelius ve Abd al-
te olan Şah İsmail’e yardım ecmek olduğunu İddia etmektedir. EI(1), Sa nat, Selim I, s. 215, Egypt, p. 37.
Wahhab Bakr tarafından çevrilm iştir), Leiden, 1991, cilt II, s. 1. Memlük-
42
İbn Zunbuî, Tarikh ibn Zunbul, Kahire, 1 8 6 i, s. 10: Cook, a.g.e., s. 72: Egypt, s. 38.
43 44
Cook, a.g.e., s. 73. W. M, Muir, The Mameluke D ynasty o f Egypt, London 1896.s. 199: 'Abd
"Mamluk Survivors in the Ottoman Egypt” in Journal o f Turkish Studies, cilt. 7, 1983, s. 329-331. Suriye’deki M em lükler devlet katında görev al maları yasaklandığı için daha şanssızlardı.
wen, Islamic Society and the West, Londra, 1950, ss. 259-261. 55
ler bu yeni yönetimde de varlıklarını sürdürmüşlerdir. Bkz. D. Pipes,
56
M alik al-M akki, a.g.e., s. 52: Rafiq, a.g.e., s. 99: ibn Zunbul, a.g.e., s. 145: Ah mad Zaİni Dahlan, a l F ütuhat al-İslam iyya, Kahire 1905, vol. II., s. 45
57
ted by W. H. Salmon. London 1921. s. 46: Cook, a.g.e., s. 75: Egypt, s. 38. EI(1), sanat."Tumaııbai”, ss. 836-7.
47
Muir, a.g.e., s. 203: ibn Zunbul, a.g.e., s. 27: Cook, a.g.e., s. 75.
48
Muir, a.g.e., s. 205: E (l), sanat, “Tumanbai II”, s. 837, sanat. “Mi r,”s. 177.
49
E (l), sanat, “Selim I", s. 215, “Tumanbai II”, s. 837: Egypt, 41.
50
Z ıini Dahlan, a.g.e., s. 91-2: Shaw, Ottoman. s. 84: Egypt, 41.
51
al-Ghazali, Sefer 924/Şubat 1518’de Sultan Selim tarafından yani vali ola
Aynı eser, s. 177. Kanunname diğer bir grup daha eklemiştir. Bkz. Kanun name, 17b-22a numaralı yapraklar: Ottoman Egypt, s. 189-194: EI(2), sa nat. "Misr", s. 177, W inter, a.g.e., s. 37: Ju rji Zaidan, Tarikh M isr al-F ia-
90: Cook, a.g.e., s. 74: Egypt, s. 38. Ibıı Iyas, An Account o f the Ottoman Conquest o f Egypt in 922/1516, transla-
46
Tüm Memlûk askerleri bu ayrı bölükte toplanmışlardır. Bkz, Ahmad al-
d ith, cilt 2. Kahire. 1911.s. 11-2, M ısır’da Hawwara üzerine, bkz. EI(2), sanat: “Hawwara”, s. 299-300.
58
Aynı eser, s. 299. Holt, "Egyptİan Political History from 1517-1798", P. M. Holt (editör), P olitical a n d Social C hange in M odem Egypt, Oxford,
59 60
/i. g. e. , s. 82. Anonim, Paris Fragment, Bibliotlıeque Natİonale, MS. Arabe. 1855. Yap
61
İlk kaydedilmiş ayaklanma Ahmad Paşa zamanında bir grup bedevinin
1968, s. 81. Bundan sonra Modern Egypt.
rak 35a. Bundan sonra Paris. harekete geçmesiyle olmuştur (999/1591-1003/1594-5), P aris, yaprak 36a.
rak atanmıştır. Bakhit a.g.e., s. 19: El (2), sanat, al-Ghazali, s. 1042: Egypt, s. 43. ibn Ju m ’ah, al-bashat w a’I-qudat fi Dimashq and al-Qari, al
62 63
m ızara’ alladhina Hakam, Dimashq in M unajjid, S. w ulat Dimash f i ’ahd
Aynı eser., yaprak 35b. M odem Egypt, s. 82. Bu deyiş Zubda’da iki farklı olayı anlatmakta kullanılm ıştır. Bkz. Zubda, yaprak 36a.
KAYNAKLAR
----- ------------------- , P olitica l and Social C hange in Modern Egypt, (Oxford, 1968).
'Abd al-K arim'b. Abd al-Rahman, T arih-i M ısır, El Yazması, BM. Add. 7878.
İbn Abi’l-Surur, Shams al-dm Muhammad b. Abi’USurur., al'K aw akib al-S aira f i akhbar M isr wa-l-O ahira, El Yazması, BM ,, Add. 9973.
Al-Baghdadi, Mahmut b. Abdallah, T arih-i Mısır, El Yazması, BM. Add. 7 8 6 l. Chelebi, Abdallah., T arih-i Mısır, El Yazması, BM. Or. 1132, Add. 24956.
ibn Iyas, Muhammad b. Ahmad b. Iyas., B ada’ai-zubn f i w q a i” al-duhur (Wies-
Ciıelebİ, Mustafa, Selimname, El Yazması, BM., Add. 7848.
baden, 1972). ibn Zunbul, Ahad b. Zunbul al-Rammal Tarikh ibn Zunbul, (Cairo, 18 6i).
Al-Damurdashi, Ahmad., al-D ıırra al-nınsana f i akhbar al-kinana. El Yazması,
El-Mawi, F. M. The Historian of Ottoman Egypt attributed to Abu’l-Surur al-
BM. Or. 1132, 1073-4. The Encydopedia o f İslam (Birinci ve İkinci baskı), (Leiden, 1913-38, 1960-)
Bakri,. Basılmamış Doktora Tezi, St. Andrews Üniversitesi, 1970-1.
Holt, P. M, , “The Beylicate in Ottoman Egypt during the Seventeeııth Cen
Milevİ, Yuduf b. Mehmet., Feth-i M ısır Tarihi, El Yazması, BM ., Or. 3211.
tury’', BSOAS, 1961, s. 214-248.
Anonim, Paris Fragment, Bibliotheque Nationale, Paris, El Yazması, Arabe
-------------------■ -----, "The Career of Küçük Muhammad”, BSOAS, 1963, s. 26987.
W inter, M. Egypiian Society Under Ottoman R/de 1517-1798, (London, 1992).
------------------------ , “A l-Jabarti’s Introduction to the Ottoman Egypt” BSOAS,
Anonim, Zubdah İkhtisar Tarikh Muluk M isr al-M ahrusa, El Yazması, BM ., Add.
1855.
1962, s. 38-51.
9972.
m
MISIR EYALETİ'NDE OSMANLI NİZAMININ KURULUŞU ASSO C. PROF. DR. SEYYİD M U H A M M ED ES'SEYYID S O U T H VALLEY U N IV E R S IT Y F A C U L T Y O F A R T S / M I S IR
smatılı Devleti’nin, temel nizam ve teşkilatı
halde, m ahalli güçlerin, vilayetlerde olay gelişm elerini
bakımından, İslam ve Türk devletleri hükümet
yöneltmeleri, Osmanh taşra müesseselerine kendilerini
teşkilâtlarından istifade edip, Büyük Selçuklu
sokmaları, özel m enfaatleri için Osmanlı nizamını vazi
Devleti’nin ve onu ta’kiben, Anadolu Selçuklular, İlhan-
felendirmeleri, Asitane’nin Osmanlı taşra idaresiyle ken
lılar ve M em lûklu Devlet teşkilatının tesirinde kaldığı
diler arasında vilayetlerde kurduğu muvazeneli durumu
bilinmektedir Bu devletlerin gerek merkez gerekse ma
nu bozmaları, bu vilayetlerde isyan hareketlerinin ve da
halli nizam ve teşkilâtlarından faydalanan Osmanlı Dev
ha sonra istiklal davalarının zuhuruna ve oralarda Os-
leti, Selçukluların Anadolu ve M emlûkluların Şam, M ı
manlı nizam, teşkilat ve müesseselerinin yıkılm asına en
sır, Hicaz, Yemen v.s. bölgelerine varis olunca, bu Sünni
önemli amillerden sayılmıştır.
mezhebi olan İslam memleketlerinde aynı şer’i hukuku uygulanıp, aynı İslami adet ve gelenekleri Müslüman hal kı arasında yaygınlaştığından dolayı, oralarda, mahalli ni zam ve kanunları ta’dil ederek ibka etmeye çalışm ıştır.
* * *
XVI.
asrın ilk çeyreğinde, Osmanlı Devleti’nin em-
laklarını zabt ettiği doğu memleketlerinden b iri olup stratejik öneme sahip olan Mısır, bu konuda, bir numu
Nasıl olsa, Osmanlı Devleti ananesi, zapt edilen ül
ne olarak alın acaktır. Araştırmada, Asitane’nin, M ısır’ın
kelerin mahalli güçlerini itaate sevk etmesine çalıştığı
sabık hakim i olup, Osmanlı devrinde mahalli güçlerinin
gibi, eski nizaminin m a’kul ve adil ölçüler altında muha
esasi unsuru olan M emlûklular ve eskiden M ısır’da tat
fazasını, kısmen ta’dil ve tedricen kendi sistemini hakim
bik edilmiş olan m ahalli nizam, kanun, teşkilat ve mües
kılm a esaslarını gerektiriyordu.1
seselerine karşı ta’kib ettiği siyaseti beyan etmeye, bu
Osmanh Devleti’nin bu mahalli siyaseti, merkez
mahalli güçler ve nizamlarına dayanarak M ısır eyaletin
müesseseleri ile vilayetlerde m ahalli müesseseleri arasın
de Osmanlı nizamı te sisinin marheleleri, onda huzursuz
da bağlılıktan bir çeşidi te’min, aynı zamanda yeni zabt
luk am illerini zuhura başlaması, bunda mahalli güçlerin
edilen memleketlerde çabuk bir istikrar durumu gerçek
oynadıkları rolleri ve bunun M ısır eyaletinde Osmanlı
leştirebilmişse de, bu vilayetlerde m ahalli güçlerinin
nizam esaslarınn nasıl yıkılm asına sebep olduğunu be
devletin bu siyasetini kabul etmeleri, XVI. asırda Os-
lirtmeye çalışılacaktır .
manlı liderliğinin ve merkez hükümetinin güçlülüğü
MEMLÛKLULAR İLE OSMANLILAR
nün sürmesiyle bağlı olmuştu. XVI. asrın sonlarından
ARASINDA MISIR
beri, Devlet idaresinin bu taşra nizamlarını korumasında
Bütün İslam memleketlerinde olduğu gib i, Mem
ve vilayetlerde iyi bir şekilde onu işletmesinde başarısız
lûklu Devleti de, Osmanlı Devleti’nin Avrupa’daki fütu
lığ ı, ve ona lâzım olan ıslahatları uygulayamaması, bu
hatlarını yakından gözetmişse de; kuruluşundan beri Os-
devirde Devlet’in merkez nizami ve müesseselerinin uğ
manlı devleti de, M emlûklular sayesinde M ısır’ın yerini
radığı istikrarsızlığının neticesinden olduğu b elirtildiği
Abbasi Halifelerinin ikametgâhı olarak tanım ış; hatta ki
O SM A N LI
I SİYASET
M em lûkiu devletinin askeri nizam ve teşkilatlarından is
seçip, yakından dokunan tehlikeye karşılam ak üzere, ha
tifade etm işti .
zırlıkları yapmaya çalışmışlardır.6
Çaldıran vak’ası (m ,15l4/h.920)’ndan sonra, iki
Böylece, Sultan Selim , M em lûkiu devletinin mer
Sünni İslam Devleti olan Osmanlı ile M em lûkiu devlet
kezi olan M ısır’a teveccüh etmeden önce, yeni Memlûk-
leri arasında anlaşmazlık ve hatta sınırlarında çatışmalar
lu Sultanı Tumanbay’a bir mektup gönderdi . Bu m ek
şiddetlenince, Osmanlı liderliği, M em lûkiu devletinin
tupta, Merc-i Dabık vak’asından sonra kendinin ve
nizam ve gelenekleri hakkında bilgileri toplamaya ve
M em lûkiu yeni sultanının sei’i durum larını belirtm iştir.
M emlûkiu em irlerinin bazılarını taraftar olarak kendisi
Tunamanbay, satılm ış ve alınm ış bir köle olup, İslam
ne çekmeye çalışm ıştı. Diğer taraftan, Kansu el-Gavri
memleketlerine sultanlığı doğru olmazdı. Fakat, o (Sul
devri(1501-15l6/906-922)’nin sonlarından beri, Mem-
tan Selim), M em lûkiu devletine k ılıç ile ve el-G avri’nin
lûklu D evleti’nin huzursuz durumu yüzünden, Şam ve
vefatı üzerine m alik oldu; bunun için, o, Haremeyn-i Şe-
Hicaz’daki halk ve hatta bazı M emlûklar, Osmanlılarla
rifeyn hizmetine en uygunu ve hak sahibi olur. Daha son
ilişki kurm aya çalışarak Osmanlı sultanına M em lûkiu
ra, Selim, mektubunda Tumanbay’dan M ısır haracının
Devleti’nin bu istikrarsız halleri hakkında şikayet ve ra
her y ıl kendine gönderilmesini, M ısır’da sikke bastırma
porlar göndermişlerdi.2 Ayrıca, Sultan Selim ile Sultan
sını ve hutbeyi kendi adıyla okutm asını, Gazza sancağın
el-Gavri arasında bu sürede devam etmiş olan m ektup
dan itibaren M ısır’da kendine vekil olmasını, ve Fırat’a
laşmalar,3 bazı M em lûkiu em irlerinin O sm anlılarla ala
kadar Şam’ı Osmanlı topraklarına direk zabtını kabul et
ka kurmasını kolaylaştırm ıştı. Bunun gib i ilişki kuran
mesini istemiş; Osmanlı sultanının bu arzuları Tuman-
Halep N aibu’s-Saltanası H ayir Bey’in, bu vesile ile Merc-
bay tarafından kabul edilmemişse, kendisi M ısır’a gire
i Dabık Savaşı (m ,1516/h.922)’ndan önce, Osmanlılar
rek içinde bulunan bütün Çerkesleri öldüreceğini telıdid
tarafına gizlice katılm asıyla, M em lûkiu D evleti’nin siya
etm işti.7
si, askeri, idari ve m ali durum larını açıklam ası çok önemli bir örnektir.4
Aynı zamanda, Sultan Selim , itaate sevk etmek ve silahları ellerinden atm ak üzere, M em lûkiu emirlerine
Gerçi, M em lûkiu D evleti’nin hakim bir hanedan
birer m ektup göndermiş; bu mektuplarda, sultan, Mem-
esasına göre kurulmaması ve her M em lûkiu em irinin, ra
lûklu Devleti yıkılm ış olup, onlar da Osmanlı sultanına
kiplerini bertaraf edip veya diğer M em lûkiu emirlerle
itaat ederek emrine eğilm eleri lâzım olduklarını belirt
genel bir ittifak yaptıktan sonra, tahta çıkm a hakkına sa
miş; Osmanlı hakim iyetini kabul etmişlerse, bol ihsan ve
hip olmasına göre, M erc-i Dabık harp meydanı (24
bahşişleri kazanacaklarını, eskiden ellerinde bulunan
Ağostosl5l6/25 Receb 922)nda M em lûkiu Devletinin
mertebe, vazife, m ukata’a, ve em lakleri ibka edileceğini,
sultanı olan el-Gavri’nin ölümü, M em lûkiu saltanatının
yoksa hiç birini hayatta bırakmayarak hepsini yok edece
yıkılm asın a sebep o lm am ıştır5. Sultan el-G avri’nin
ğin i izah etm iştir8.
m em leketinin kuzey sınırlarında O sm anlılar! karşıla
Devletlerinin kuruluşundan beri, M ısır M em lûklu-
mak için ikisi, ülkeyi m üdafaa etmek, ikinci kademeli
ları, bunun gib i tehlikeli olaylara uğramam ışlardı. Do
M em lûkiu emirlerine bir fırsat vermişti. Fakat, Osmanlı
ğudan gelen Moğolların tehlikelerini karşıladıkları gib i,
sultanı, M em lûkiu ordusunun yenilm esi, harpta sultanın
Kuzeyden gelen Haçlı ta’arruzlarını def’ edebilm işlerdi.
vefatı, Abbasi Halifesi, M ısır K adi’l-kudatları ve ayanla
Ayrıca, M em lûklular sultanları El-Gavri’nin, harp m ey
rının esir düşmeleri, birinci kademeli M em lûkiu em irle
danında hayatını kaybetmesi, veya Şam’ın ellerinden çık
rinin öldürülmesi veya etraflara kaçmaları, ve Şam mem
ması, kendileri için de son hezimet saymamışlardı. On
leketlerini Osmanh devletinin em laklarına girm esinin,
ların arasında yaygın olan fikir, daha önce M oğollar ve
M em lûkiu saltanat merkezi Kahire’de bulunan em irleri
H açlıların M ısır’a girm elerinde başarısızlığa uğramış ol
ni, Osmanlı hakim iyyetinin kabulünü zorunda kalacağı
dukları gib i, Sultan Selim de, bu işte cur’etli olamaya
na inanırdı. Ancak, bu da olmadı. M ısır’da bulunan
caktır. M em lûklular, eğer Osmanlı Sultani, M ısır’a te
M em lûkiu em irleri, içlerinden Tumanbay’ı Sultan olarak
veccüh etmesine çalışmışsa, Sina çölü, kendi ordusunun
O SM A N LI
M
SİYASET
yarısını mahv edip veya za’fa uğrattıktan sonra, yorgun
lu-Osmanlı karşılaşmasının neticelerini de beklerlerdi.
ve perişan Osmanlı ordusuna taarruz ederek onu yok
Şeriflerin cevaplarını te’hir edince, olup biten olaylar,
edebileceklerine inanm ışlardı.9
Sultan Selim ’i, önce M ısır’a teveccüh ettirm iş, kendisi
Fakat, M ısır M em lûklularının eski karakter ve ni
gerekirse M ısır’dan Hicaz’a gitm e niyetindeydi
zamlarında bozukluklara uğraması, iktidar için araların
M a’amafıh, Sultan Selim ’in tahta çıkmasından beri,
da anlaşmazlıklara başlamaları, dünyada harp sistemleri
İslam Alemine arka arkaya meydana gelen vakalar, Ana
nin ve silahlarındaki gelişm eleri, İslam aleminde ve do
dolu’nun doğusunda Ş ii’lerin, Hind okyanusu ve Kızıl-
ğu bölgesinde durumların değişmesi, fikirlerine koyma
deniz’de Portekizlilerin, ve Akdeniz’in yolları boyunca
dıkları ‘am iller idi. M em lûkluların m üdafaalarının haşa
İspanyolların taarruzları, İslam Dünyasını korumak üze
rılık sebepleri, bu defada yoktu. Onların şecaatları ve
re, Selim Han’ın ihtim am ını bölgeye çek tirm işti. Böyle
kahramanlıkları, Portekizlilerin önünde “Deyu” mevki
ce, XVI. asrın ilk çeyreğinde, İslam alemindeki gelişm e
(m .l509/h .9l4) inde yaram adığı g ib i,10 daha sonra Os
ler, Osmanlı Devletini, olayların sahasına g e tirm iştir.
manlIların karşısında da başarılı olamamıştır.
Sultan Selim Mısır’da
Filhakika, eğer M emlûklular, Osmanlı Sultanından
Doğuya ilk seferi (M .15l4/H .920)’nden beri, M ı
aman isteyip, şartlarını kabul etmişlerse, Sultan Selim,
sır’da M em lûkluların siyasi durumları ve idari ve mali
M ısır’a taarruz etmezdi. Fakat, Osmanlı sultanının M ı
vaziyetlerini öğrenmeye çalışmış olan Selim Han, Şam’i
sır’a girmesini gözünün önünde güzelleştirmeye çalışıp
zaptederek birçok M em lûkiu em irlerinin Osmanlılar ta
Osmanlı taraftarı olmuş olan M em lûkiu em irlerinin ba
rafına katıldıktan sonra, kendine M em lûkiu nizamları
zıları da vardı. Bunlar, Osmanlı liderliğine M ısır Mem-
açığa çıkm ış, M ısır’daki M em lûkiu teşkilatından perde
lûklularının zaa’f noktalarını nizam ve teşkilatlarında ha
kaldırılm ış oldu. Buna rağmen, Selim Han, M ısır’a g i
lel am illerini göstererek onların yenilm eleri kolay bir iş
den yolundayken, bu memleketi hakkında daha tafsilatlı
olacağını te’kid etmeye çalışırlardı. D iğer taraftan,
m alum at edinmek üzere, bu sefere katılm ış olan Kazas
M em lûkiu emirleri, aralarındaki anlaşmazlık sön derece
ker Kemal Paşa zade (v.l535/ 94l)’den, Türkçe’ye çevir
ye ulaşmış oldu. M ısır’da Saltanatı edinmeye çalışan her
mek için, M ısır halkının halleri, nizam ve geleneklerini
emir, önce, rakibini Yavuz Sultan Selim ’in sert eliyle vur
gösteren bir eseri seçmek istemiş; Kazasker, Ebu’l-Maha-
durmaya, Sultan Asitane’ye döndükten sonra, M ısır’ı
sın İbn Tağri Berdi(v.l469/874)’nin “en-Nucumu’z-Za-
kendi kontrolü altına almaya çalışma sevdasında idi. Bu
hire fı Ahbar M isr ve’l-K ahire” adli eserini tercih etmiş
fikri taşımış olanlardan, H ayir bey, Canberdi el-Gazali,
ti. Bu şekilde, Sultan Selim, M ısır’a varıncaya kadar, her
ve Canem es-Seyfi, ve diğerleridir. Olaylar, daha sonra,
menzilde tercüme edilm iş olan feskulleri okumaya çalı
bu fırkan ın sultan Selim ve Tumanbay arasındaki ittifa
şırdı.11
kının bütün teşebbüslerini nasıl bozdurduğunu göstere cektir.
Diğer taraftan, Osmanlıların M ısır’a doğru ilerle melerini durdurmak üzere, Canberdi el-Gazali kuman
M em lûkiu sultanı Tumanbay ise, ik i taraf arasında
dası altında bir kuvvet, Gazze’ye sevk edilm iş; Han Yu
ki kan dökmeye arzu etm ediği halde, kendi arzusunun
nus mevkiinde, Padişahın M ısır’a hareketinden evvel,
hilâfına rağmen, M em lûkluların bazılarının Osmanlı
oraya gönderilen Vezir-i azam Hadim Sinan P aşanın li
sultanının ulaklarını öldürmeleri, Sultan Selim ’i Osman-
derliğinde bir kuvvet tarafından yenilmesi (21 Aralık
lı taraftarı olan M em lûkiu em irlerinin teşviklerine meyi
1516/ 26 Zilkade 922)yle, katil ve esirden kurtulanları
ettirerek M ısır’a teveccüh etmek kararı almaya yol aç
Canbardi ile beraber Kahire’ye çekilmeye zorunda kal
m ıştı. Fakat, Sultan Selim ’in M ısır’a teveccüh etmek ke
mışlardı. Bu şekilde M ısır yolu Sultan Selim ’in önüne
sin kararı almak üzere, Hicaz Şeriflerine gönderilen mek
açılmış oldu. Osmanlı ordusunun Kahire’ye yakın Birke-
tuplarına cevaplarını beklediği sırada, onlar, Haremeyn-
tu’l-Hacc mevkiine vardıklarını duyulunca, Tumanbay,
i Şerifeyn’in M ısır’a hakim olanına değil, kendi M ısır’a
M em lûkiu kuvvetlerini tanzim, ve Reydaniye’ye sevk
bağlı olduğunu bildiklerinden dolayı, M ısır’da M emlûk-
ederek oraları iyice talikim etm işti. Böylece, Kahire’nin
O S M A N II
SİYASET
kuzey doğusundaki Reydaniyye sahasında, M em lûkiu ve
Abbasi H alifesi’nin Osmanlı sultanına itaatini ilan
Osmanlı orduları arasında cereyan eden savaş (22 Ocak
etmesi ve yeni siyasi hakim iyetinin sahibine destekleme
1517 /28 zilhicce 922), M em lûkiu devletinin kaderini
siyle, yıkılm ış olan M em lûkiu siyasi hakim liğinden ken
tayin etmiştir.
di dini m akam ının bağım sızlığını ilan etmek istemiş ol
Muharebenin Osmanlı ordusunun lehine bir cere
duğu görülm ektedir . Bu şekilde, Abbasi Halifesi, İsla-
yan aldığını gören Tumanbay, en seçkin M em lûkiu süva
m i yüksek makamın himaye etmesi üzere, Osmanlı sul
rileriyle beraber, Padişah’ı yakalam ak veya öldürmek
tanına, M ısır’ın nahiyelerindeki halk arasında durumu
m aksadıyla Osmanlı ordusunun merkezine ani bir hü
huzura getirebileceğini, ve Osmanlı hakim iyetini oralar
cum etmişse de, Vezir-i azam’i ve bir hayli Osmanlı as kerinin ölümünden başka bir netice alamadı . Osmanlı ordusunun Kahire’y i işgal ettiğinde, yanında kalan köle menlerle beraber, Kahire’de bir sokak savaşma başlamış; bir gece (27-28 ocak 1517/ 4-5 M uherrem923) de, bas kın ile Kahire’yi geri alabilmişse de, şehri Yunus Paşa ta rafından iştirdad olundu. Buna rağmen, ik i taraf arasın da çatışmalar devam e tti.12
da yerleştirmesinde yardım edebileceğini göstermeye ça lıştığ ı halde, Sultan Selim de, toplum da durum u sakin leştirm ek, itaati isteyene arabuluculuk rolü oynamak, Osmanlı hakim iyetine karşı duranları itaate sevk etmek üzere, Abbasi H alife’den faydalanmak istem işti.14 Bu nunla beraber, Sultanın M ısır’ın dört Kadi’l-K udatlarını eski m akam larında tekrar tayin etmesi, M ısır reayasına yeni hakim leri tanıtm asında önemli bir rolü vardı. Böy lece, M ısır’ın dini lid erliği, Osmanlı tarafına çekilm ekle,
Bunun üzerinde, Padişah, Osmanlı hakim iyetini M ısır’da yerleştirmek üzere, M em lûkluların müdafa’alarını kırm ak ve mem leketin çeşitli taraflarında huzur ve istikrari te’min etmek için fermanları çıkarmıştır. Bu ga yeye ulaşmak üzere, Selim Han, ik i esaslı bir siyaset ta’kib etmiş; bir tarafı, gerek Abbasi Halifesi ve Kadıların gerekse M em lûkiu em irlerin ve Arap şeyhlerin OsmanlI lara itaat edenlerinden istifade etmek, diğer tarafı ise, itaat etmeyenlerin güç ve nüfuzlarını bertaraf etm ekti . Selim Han, bu siyasetini uygulam aya yardım ettiği bir kaç am iller vardı. Onlardan, M ısır’da Abbasi Halifesinin ve Kadi’l-K udatların yeni Osmanlı liderliğine itaate ilan
reaya çoğunun önünde M em lûkluların h akim liğinin Şer’i niteliği kayib olmuş oldu . Osmanlı liderliğinin M em lûkiu emirlerine eman vermesiyle ve eski mansib, vazife, vilayet ve m ukata’alarında ibka etmelerini ilan etmesiyle, onlardan birçoğu, Osmanlı hakim liğinin itaatina arzu ettirm esinde, itaati istem eyip de kaçarak saklanan M em lûklularını tutukla masında Arap Şeyhleri ve tabi’leri Osmanlı kuvvetlerine yardım ettirmesinde başardığı15, çatışmaya devam eden M em lûkluları M ısır’ın çeşitli nahiyelerinde arka arkaya hezimetlere uğratm aya etk ili olmuştur. Sultan Selim , M em lûkluların müdafaalarını kırm ak ve ülkede Osman-
etmeleri, M em lûkiu fıkalarının birleşmemeleri ve arala
lı hakim liğini yerleştirmek üzere, kuvvetlerini M ısır’ın
rında rakibliklarin artması, ve M em lûkiu emirleri ile
m uhtelif vilayetlerine gönderdiği g ib i, İskenderiye’de
Arap şeyhleri arasında düşm anlığı i d i .
bulunan M em lûkluların M ısır’daki yoldaşlarıyla temas
Osmanlı askerleri, m em leketin m uhtelif nahiyele
edip ez-Zahir Hansu’yu kendilerine sultan olarak seçme
rinde yayılarak oralarda M em lûklulardan firar edenlerini
ye çalıştıklarını öğrendiğinde, onu hemen tutuklayıp
ta’kib ettikleri sırada, Padişah, önünde Abbasi Halifesi,
idam etmesi için ferman çıkarm ıştır (Mart 1517/ Safer
K adi’l-K udatlari ve Osmanlı taraftarı olmuş olan Mem-
923)16. Böylece, Sultan Selim ’in, M ısır taifelerinin m u
lûklu emirlerden birçoğu olmakla beraber, Kahire’ye ilk
amelelerinde ta’kib ettiği bu siyaseti, aşağı yukarı üç ay
def’a girm iş; ayni vakitte, nida edenler, Kahire’de halka
içinde, Tumanbay yanından taraftarlarını bertaraf edip,
emn-u-eman, çarşı ve pazarlarda alış verişe devam, hiç
Osmanlı kuvvetlerine karşı m üdafaalarına etk ili darbe
bir kimseye iza ve te’addi olmamak g e re k tiğ in i, ve zulm
leri vermiştir.
kapısı kapatılıp ve adil kapısı açıldığı bildirerek halkı
M em lûkiu em irleri, Tumanbay’i Osmanlılara karşı
evlerinde M em lûkluları saklamaktan tahzir edip, onlar
lamak için zorlaştırmışlarsa da, Tumanbay, başlangıçtan
dan Selim Han’a d u’a etm elerini istenm işti.13
beri, Müslüman kanları dökmek istemeyip, Osmanlılar O SM A N H
I SİYASET
la barısı arzu etm işti . İbn iyas, Tumanbay, es-Silibe’de
fa’ati için olm adığını, bu ittifakın başarısızlığından isti
kırılıp Behnese’ye firar ettikten sonra, kendisinin, Beh-
fade edenin, S u ltan a ve M ısır’daki olup biten hadiselere
nese Kadısı Abdu’s-Selam’i Sultan Selim ’den eman taleb
yakın olup M ısır’ı almasına çok üm idi olan H ayir Bey ol
etmek için, Abbasi Halifesine gönderdiğini sayi’ olduğu
duğunu öğrenmişsek, bu günahkarlığın eski Halep naibi
nu zikr etmiş (3 Şubat 1517/11 Muharrem 923)17, Safer
olan M em iûklu emirine tevcih etmesini tercih etmek zor
ayında da, Bedai’uz-Zuhur sahibi, Tumanbay’ın, direk
bir şey değildir. Böylece, Selim H an’ın, M ısır’a teveccüh
Sultan Selim e bir m ektup gönderdiğini işaret etm iş, bu
etmeden önce, Osmanlı merkez idaresine bağlı olarak
mektupta, Tumanbay, Sultan Selim e “ sikke ve hutbe,
m em leketin idare edilm esini Tumanbay’a bırakması için
kendi isminle etmemi ve M ısır’da senin naibliğin olma
teşebbüslerini başarısızlıkla sona ermiştir. Sonraları, Sul
m ı, her yılda aramızda ittifak ettiğim ize göre, M ısır ha
tan Selim ’in, ulaklarını öldürdükten sonra, kuvvetleri fi
racını sana götürmemi istersen, sen ve askerlerin M ısır’ı
rar eden M em iûklu sultanı ve tabilerine ta’kib edip,
Salihiyye’ye kadar bırakın; bu daveti kabul etmezsen,
“Verdan” nam lı bir m evki’de onları yenmişler; Tuman
Kahire’den çıkın, Ç izen in civarında benimle karşılayın”
bay ise, Garbiyye Şeyhu’l-arabina iltica ettikten biraz
dem iştir.18
sonra,
Tumanbay’dan bu d av eti muhasaradan kendini
O sm anlı
kuvvetlerine
teslim
ed ilm iştir
(30M artl517/7 R abiu’l-evvel 923).21
kurtarm ak için bir hile olarak gösterilir; fakat başlangıç
Bu şekilde, Osmanlı sultanı, Tumanbay’ın kuman
tan, Tumanbay’ın, O sm anlılarla savaşmaya taraftar olma
dası altında olan M em lûkluların mukavemetine son ver
dığını bilmişsek, M ısır’ı hükmetmeye çalışan bütün
miş; son sultanlarını tutuklam asıyla bütün M ısır’ı zap
M em iûklu em irlerinin, Sultan Selim Asitaneye döndük
tetm iş oldu . Selim Han, uc aya yakın bir m üddeti için
ten sonra bağım sızlık ilan edebileceklerine inanarak bu
de, kendisinden gördüğü seca’at, fedakarlık, ve ak ıllığ ı
şartları kabul edebileceklerini, ve daha sonra Halep naibi
yüzünden M em iûklu genç sultanını öldürmek arzu et
Hayir Bey’in ayni şartları kabul edip, ve bunu kendine
memişse de, Tumanbay’ı dünyadan bertaraf etmek iste
haşarılık saydığını öğrenmişsek, Tumanbay’ın bu da’va-
yen M em iûklu em irlerinden rakibleri vardı. İbn-i Zun-
sım hileden uzak olduğunu kabul ederiz. Diğer taraftan,
bul, el-G avri’nin oğlu em ir Muhammed, kendisine söy
eğer Osmanlı Sultanı, Tumanbay’ın davasını kabul et
ledi k i, Selim H an’ın Tumanbay’ı öldürmek istem ediği,
mişse bile, Osmanlı ananesinden çıkmış olmazdı; bilhas
ve kendisini onunla beraber İstanbul’a götürüp, kendisi
sa kendisi, daha sonra, M ısır’ı M em iûklu em iri Hayir
ne iyi bir sancakbeyliği hayatı boyunca tevcih etmek ar
Bey’e ayni şartlarla tevcih etm işti. Bunun için, İbn İyas,
zu ettiğin i, ve Tumanbay’ın rakibleri olan H ayir bey ve
Tumanbay’ın mektubunu Selim H an’a ulaştığında, Sul
Canbardi Gazali’nin, Sultan Selim ’i esir sultandan şüphe
tan, Abbasi Halife ve dört K adi’l-K udat’lari çağırıp
lendiren ve katline sevk ettiren bir hile planladıklarını
kal’ada Osmanlı beylerinin huzurunda toplamış, kendi
zikr etmesi22, gerçekten uzak sayılm adığını görmekte
sinden Tumanbay’a bir ‘ahd ve yemin yazdırmış, Halife
yiz. Ancak, Tumanbay’ın katli(19 Nisan 1517/23 Ra-
ve Kadıların, bu ahdi Tumanbay’a götüreceklerini karar
biu’l-evvel 923), M em iûklu tabi’lerinin M ısır’ı tekrar el
laştırdığım yazm ıştır.19 Fakat, H alifenin devadari Burd
lerine geçirm ek için teşebbüslerini sona erdirmemiş; Os-
bey’i kendi yerine, kadılar ve Sultanin ulaklarıyla beraber
m anlı idaresi altında bile bu memleketine hakim olma
gönderdiğinde, Behnese’ye yakın, urbanlardan bir cema
larına üm idlerini kestirm em işlerdir.
at, bu heyete taarruz edip Sultanın ulaklarını öldürerek
SELİM'İN MISIR'DA BİR OSMANH
kaçm ıştı.20 Bu şekilde, Tumanbay ile Sultan Selim ara
NİZAMI KOYMASINA TEŞEBBÜSLERİ
sında anlaşmalarının son teşebbüsleri başarısızlığa uğra mıştır.
Sultan Selim , üç aya yakın bir müddet zarfında M em lûkluların askeri güçlerini kırabilm iş, M ısır’da
M em iûklu em irlerinin, siyasi çatışmalarında, bazı
merkezi teşkilatlarını perişan ederek memlekete hakim
m enfaat kazanmak üzere, Arap Şeyhlerini kullandıkları
olduktan sonra kendileri Osmanlı idaresi altında mahal
nı, Osmanlı sulh heyetine te’addının, Tumanbay’ın men-
li güçlere devredebilmiştir. Ancak, Osmanlı Sultanı, M ı-
O SM A N LI
SİYASHT
sır’da bulunduğu sırada, yeni zaptedilmiş olan memle
Bu şekilde, Sultan, hazırlanmış olan bu defter m u
kette huzurlu idari ve m ali nizamını koymak için teşeb
cibince ‘amel etmek için, Defterdarına ferman çıkarm ış;
büsleri başlayınca, birçok zorluklara karşılam ıştır .
Defterdar da, M em lûkiu mübaşirleri M ısır’ın çeşitli na
Seleflerinin, zapt edilen m em leketlerinin sabık ha
hiyelerinin topraklarını mesahet etmek, içlerinden han
kim lerini m ahalli idaresinde bırakması hususunda us-
gisi ik ta’ ve hangisi vakıf ve rizk araziyi belirtm ek, sa
lüplerine ta’kib eden Sultan Selim, M em lûkluları veya
hihlerinden haraçlarını toplamak, sahihleri olmayan veya
M ısır’da nizamlarını yok etmesini düşünmemiş; kendile
olmuş olan topraklarını devletçe zaptetmek, ve oralarda
rini, Osmanlı idaresinde m ahalli naibleri olarak m emle
yıkılm ış olan cisrleri ta’m ir etmek için tayin etm işti.28
ketin idaresine bırakmıştır. Osmanlı lideri, Osmanlı lıa-
Ancak, bu muhtasar defter, M ısır topraklarına sahalı ve
kim iyyetini yerleştirmek için, M ısır’ın çeşitli vilayetleri
tam bir mesahet icra etmek için kafi olmam ıştı. Onun
ne Osmanlı beylerini tayin etmesini düşünmüşse de, baş
için, bu M em lûkiu m übaşirleri, aşağı yukarı dört ay geç
langıçta, nahiyelerde durumu teskin etm ek üzere, mem
tikten (25M uherrem-18 Cemadiyelahire 923) sonra, işle
leketlerin nizam ve kanunlarını ve halkının gelenekleri ni tanım alarına nazaran, geçici olarak nahiyelerde bulu nan yöresel idaresinde M em lûkiu unsurunu eskisi gibi bırakmasına zorunda kalm ıştır.23 Biraz sonra, m ahalli idare işlerini alıştırm aları için, M ısır vilayetlerine Memlûklu em irleri yanında bazı Osmanlı beyleri tayin edil mişse24, daha sonra, M em lûkiu em irlerini bu vilayetlere tekrar atanılm ası, bu teşebbüsünün başarısızlığına işaret etm iştir.25 Bu şekilde, Osmanlı Sultanı, M em lûkiu em ir lerini M ısır’ın vilayetlerinde esasi yöresel güç olarak ta
ri tamamlamadan aralarında anlaşmazlık olup, nahiye reayelerine zulm ve eziyyeti uğratarak dönm üşlerdi.29 Bu nunla beraber, Sultan Selim, kendi ikam etgahında esir olarak bulunan Tumanbay’i hizuruna getirip, ondan M ı sır’ın idari ve m ali işleri hakkında bazı m a’lum ati alm a ya çalışmışsa da, kendinden tatm inkar cevab alam am ış tır.30 Diğer taraftan, Padişah, Tumanbay’i esre düşüp (27 M artl5 17 / ), Kahire’de durum daha istikrarli olur ol maz, M ısır um urlarını tedviri üzere eyaleti Vezir-i azam Yunus P aşaya tevcih ettiği gib i, şehirde adaleti te’min
nımaya başlamıştır. Diğer taraftan, Şeyhu’l-arabların çoğunun M ısır’ın bütün vilayetlerinde yöresel nüfuzlarını ve Osmanlı hü küm otoritesine çabuk itaat ve inkiyadlarını gören Selim Han, nahiye ve vilayetlerini idare etmesinde M em lûkiu emirlerle muvazeneli bir güç olarak onları kullanm aya düşünerek kendi m em leketleri, m ukata’alari ve nüfuzla rına aid m intikalarında yerli hakim ler olarak kendilerine resmi bir n itelik verm iştir.26
için Rum eli Kazaskeri Zeyrek-zade Rükneddin Efendiyi “K adi’l-arab” olarak tayin edip, Dizdar Mehmed Çelebi de M ısır Defterdarlığına g etirm iştir(l6 R ebiu’l-evvel 923).31 M ısır’da bir Osmanlı B eylerbeyliğini teşkil et mek üzere, bu idari heyeti, Kahire’de bulunan Osmanlı Sultan ın ın direk kontrolü altında eyaletin işlerini gör müşse de, mem leketin idari ve m ali nizam ve kanunları nı, ve halkının adat ve geleneklerini bilm eyip b id atleri ihdas, ve reayaya eziyyet ederek, kendilerinden rüşvet al-
Böylece, Osmanlı Sultani, M ısır’da m ahalli idaresi
d iği için, biraz sonra, bu heyetten Kadı ve Defterdar’ı azl
nin esasını atmış; fakat bu geçici marhelesinin içinde,
edilerek yerlerine başkalarını atanılm ıştır.32 Yunus Pa
M ısır’ın idari ve m ali um urlariyle ilg ili m alu m atı topla
şa’nm, M ısır Beylerbeyiliğinde beş aya y a k in (l6 Rebiu’l-
maya, ve m emleketin m ali işlerinin idaresinde eskiden
ew el-12 Saban923) bir müddet kalm asına rağmen, onun
cari olan divan defterlerini bulm aya çalıştığı halde, bu
tecrübesizliği ve tama’karlığı yüzünden, m em lekette bu
defterleri saklayan M em lûkiu idarecileri, M ısır’ın m aliye
lunan idari ve m ali istikrarsızlığını artırm ıştır.33 Selim
idaresi, H ayir Bey vasıtasıyla M em lûkluler devrinde,
H an’ın, M ısır’ı Tumanbay’a terk edilmesinde başarısızlı
M aliye idaresine nazir olmuş olan İbnu’l-C i’an ailesinden
ğından sonra, onu başka bir M em lûkiu emrine bırakm a
el-Kadi Ebu-Bekr’den en kısa zamanda, Sultana sunmak
sını düşünmemiş; fakat, M ısır’da huzur durumu te’min
için, M ısır bütçesine aid muhtasar bir defter hazırlamak
edip, memleketin reaya ve ayanlarını kendilerine garib
istem işti.27
olan Osmanlı nizami ve kanunlarına çektirebilen bir OsO SM A N LI
I SİYASET
manii idaresinin kurulam am ası, Sultan’ı M ısır’ın Os
Böylece, Sultan Selim , H ayir bey’in M ısır valiliğine
manlIlara itaat edip, M em iûklu nizam ve kanunlarını bi
adaylığını divan azalarıyla tartıştıktan sonra, Yunus Pa-
len M em iûklu emirlerinden birinin idaresi altında bırak
şa’nın, Osmanlı ordusunun hayli fedakarlığından sonra
masını düşündürmüştü .
S u ltan ın M ısır’ı bir M em iûklu emirine bırakmasının
M ısır toplumunda bu siyasi ve idari değişikliğine
doğru olm adığını tasrih etmesine rağmen, onun azletti
muasır olan İbn İyas, eserinin birkaç yerinde ve m uhtelif
ğ i günde, H ayir bey’i M ısır Beylerbeyiiiğine tayin etm iş
münasebette, bu marhelede Osmanlı idaresinin M ısır’da
ti (29 Ağustos 1517/ 11 Saban 923)-36
başarısızlığının sebeblerine işaret ederek Sultan Selim ’in,
Bazi müverrihler, İbn Zunbul’den naklen, Osmanlı
M ısır idaresinde sabık olan sultanların kaide ve nizamla
Sultanının M ısır’ı H ayir bey’e “ber vec-i ebed” olarak
rına ta’kib etmeyip kendisinin, vezir, emir, ve askerleri
tevcih ettiğin i, ve onun için, bu Beylerbeyinin Kahire’de
nin bilinen bir nizami olm adığını halk lisanıyla ifade et
kendine bir mezar yaptırdığını zikretmişlerse de37, bu
miş; Sultan, İslam aleminde en büyük sultanlarından bi
olaylara muasır olan İbn İyas’ın, Kronolojik eserinde, her
ri ve H adim u’l-Haremeyn es-şerifeyn olduktan sonra, M ısır’ın bir N iyab ete devr edilm esi, Selim ’in M ısır’da hakim liği vezir ve em irlerine bırakıp kendisi de M ısır tahtına oturmamasının, reayayı tahrik ettiren acayiblerden olduğunu add etm iştir.34 Bu şekilde, Rizvan Paşaza de, Sultan Selim ’in M ısır’da M em iûklu nizam ve kanun larıyla ‘amel etmesinin, M ısır halkının arzusuna binaen olduğunu zikr etmişse de,35 bu nizam ve kanunlarının M ısır’da uygulam ası, onu anlayabilen zevatları istediği için, Osmanlılara itaat eden M em iûklu emirlerinden is tifade etmesinden başka bir çare bulunmamıştır.
yılda, Asitane’den H ayir bey’e birkaç h il’atlerle beraber v aliliğinin yenilemesi için bir bera’et gönderildiğini zikr etm esi38, bu rivayetin doğru olm adığını, ve H ayir Bey’in Osmanlı kanunlarına göre normal bir vali olarak tayin olunduğunu göstermektedir. Bununla beraber, Sul tan Selim ’in H ayir Bey’e tam garan tiliğin i vermiyerek tayin kararı, Osmanlı hakim iyetine devamlı eğilm esi için, bazı hanim ve oğullarını rehine olarak Filibe’ye irsallarının kararıyle bağladığı görülmüştür39Selim H an’ın, M ısır’da bulunduğu sırada, eski mansib ve vazifelerinde ibka edilen M em iûklu emir ve idarecilerin davranışlarına gözetir; onlardan, Su ltan ın
Padişah’ı M ısır’a teveccüh etmesine teşvik edip, kendisinin M ısır’da bulunduğu sırada, m em leketi zap tetm ek üzere Osmanlılara her türlü yardım lar sunup,
fermanlarına aykırı işleri yapıp, b id ’atleri ihdas, ve halka zulm edenleri azled erd i. Bu azl edilenlerin çoğu, ve g e nellikle m em lekette bulunan dini, siyasi, ve idari nufuze
kendi yolunun önünden M em iûklu nüfuz sahihlerini ve
ve asabiyete sahib olanlarını İstanbul’a bertaraf ettiği g i
bilhassa Tumanbay’i pertaraf eden H ayir bey’in, M ısır
bi, Asitane’ye döndükten sonra, M ısır’da bulunmaları is-
eyaletinin kendine tevcih edilmesi için üm idi vardı. Bu
tikrarsizliğe sebep olabilenleri de kendisiyle beraber A si
nun için, Sultan Selim , M ısır eyaletinin idaresini Yunus
tane’ye alm ıştır. Bu siyaseti, Abbasi Halifesi ve bazı kadı
Paşaya tevcih ettiğinde, H ayir bey, bir taraftan bu vezi
ve naiblerini istisna etm eyip, Sultan, kendilerini İstan
rin başarısızlığı ve tam a’karlığm ı, diğer taraftan kendi
b ul’a nefyetmek üzere habs etmelerini buyurmuştu. On
kabiliyyet ve sadakatini P adişaha göstermeye çalışm ıştı.
lardan M ısır vilayetlerinde mansib ve vazifelerinde ibka
Gerçekten, H ayir bey’in M ısır’ı hüküm etme sevgiliği,
edilenler ise, İstanbul’a uzaklaştırmak üzere, oğulların
Sultan Selim ’in Osmanlı h akim liği altında M ısır’ın ilk
dan veya akrabalarından birer rehine S u ltan a teslim ed il
beylerbeyisi için tem in etmesi gereken niteliklerine aid
m elerini gerekirdi. Böylece, Osmanlı Sultanı, M ısır’ı ve
ulaştığı netice ile buluşmuş oldu. Osmanlı sultanına ve
bütün m ahalli güçlerini Asitane’den tedvir edebilmiştir.
fakar olup, M ısır ahvalini ve eski nizam ve kanunlarını
Sultan Selim, M ısır’dan Asitane’ye donme(9 Eylül
bilip, m ahalli güçleriyle muamele edebilen M em iûklu
1517/ 22 Saban923) dan önce, eyaletin işlerini idare et
emirlerinden birinin M ısır’a tayini, M ısır’da Osmanlı ha
mesinde, M em iûklu Beylerbeyi H ayir bey’e yardım et
kim iyetinin bu erken marhelesi içinde en uygun bir dav
mek için, Osmanlı beylerinden bir sayısı M ısır’da bırak
ranış idi .
tığ ı gib i, ordusundan bir kaç alayı da, Eyaletin vilayetleO SM A N L I
I SİYASET
rinde huzuru yerleştirmek için Tirhale Beyi Sinan bey
lahiyeti taninmış; Ayrıca, H aleb’deki kendi M em lûkleri
kumandasında bin R um eli, Faik bey kumandasında bin
de K al’a’da kullanm ası için M ısır’a gönderilm işti. Bu sa
Anadolu Sipahisi, Eyaletin merkezi ve karargahı olan
lahiyetlerden faydalanan Hayir-bey, M ısır’ın ahvalini iyi
Kahire Şehri ve içinde önemli yerlerini himaye etmek
bilen M em lûkiu emirlerinden Canim Hamzavi Kethüda
için Casengir Mustafa bey kumandasında bin Kapukulu,
olarak, Kaitbay Devedar olarak, Emir-i ahur ve M ihm an
K al’a’da devamlı bulunmak için Hayreddin Ağa kuman
dar vs. gib i idari ve askeri muavinler seçmiştir.42
dasında bin Yeniceri(Mustahfızan), ve K al’atu’l-cebel’de-
Böylece, Hayir-bey, M ısır’ın m ahalli olan teşkilatı
k i Divan-i ali’de çalışmak için çavuşlardan bir sayi olarak
nı büyük kısm ıyla muhafaza edip, M em lûkiu devri ida
terk etm iştir.40
recilerinden faydalanip, bazı hizmetlerin birleştirerek ve
Ayrıca, Padişah’ın, eyaletin merkezinde Osmanlı
ya değişik isim lerle tevcih yolunu tuttu. M ısır’ın haraç
beylerinden hiç birine belli bir idari vazifede tayin etme
ve gelirlerini tesbit ve tahsil için mesaha defterlerine da
yip, bu geçici marhalede, Hayir bey’i yardım cılarını
yanarak, çeşitli nahiyelerinde “M utehaddis”(Nazır)Iik
M em lûkiu arkadaşlarından seçtirdiği görülmektedir.41
vazifesi M em lûkiu mübaşirlere tevcih, ve hem şehirde
Bu şekilde, bu zamandan itibaren, M em lûkiu beylerbeyi,
hem de nahiyelerde M em lûkiu idarecilerinden m üstakim
M eliku’l-umera lakabını haiz olmuş; eyaletin um urlarını
ve mutemed kimseleri tayin olunmuştur. Buna rağmen,
m em luklu m ahalli nizam ve kanunlara göre, ve Padi-
M em lûkiu teşkilatında yerleşmiş olan b id a t ve adaletsiz
şah’ın fermanlarına uygun olarak yürütmüşse de, Os-
lik devam ettiğinden, Kanuni Sultan Süleyman zamanı
m anlı bey ve askerlerinin rollari, H ayir bey’in Asita
(1520-1566/926-974) nda, M ısır’ın adli müesseselerini
ne’nin kararlarını iyi bir şekilde M ısır’da uygulam asını
İslah etmek üzere bir kadı, M ısır’a bağlı iskelelerin g e li
gözetmek i d i .
rini m iri için zapt etmek ve m ali hususlari mahallinde
M ısır’dayken, M em lûkiu devletinin merkezi niza
görmek için de Arab Defterdari tayin ve irsal olunmuş
m ını cuzebilen Sultan Selim, Asitane’ye dönünceye ka
tur. 1521/927 sonlarında, M ısır’ın dort K adi’l-K udat na-
dar, memlekette idari, m ali ve kadai yeni bir Osmanlı ni
iblerinin yaptiklari yolsuzluklar sebebiyle her K adi’l-
zami kurulam ayıp, eski M em lûkiu m ahallî nizam ve ka
Kudat, yalniz yedi naib istihsam etmesi emr edilmişse
nunlarını ibka ettiği gib i, bu nizam ve kanunlara göre
de, 1522/928 baslarında, Seyyidi Çelebi, M ısır K adılıği-
M ısır’ın işlerini yürütm ek için Osmanlı beylerinden bir
na tayin edilip, dört mezhebin ser’i um uru ona havale, ve
kimse bulamiyarak sonralari, um urlarını H ayir bey riya
dort K adi’l-Kudat ona naib olarak tevzif edilmesi tekar-
setinde Osmanlılara itaat eden M em lûkiu em irlerine tev
rur etm iştir.43
cih e tm iş ti. Padişah’ın M ısır’da uyguladığı bu icraatlar,
Ayrıca, Mısır muhafazasındaki Osmanlı askerleriyle
on y ıl içerisinde(1517-1527/923-933) tamamlamaya de-
M em lûkluları yanma istihdam etmek, M em lûklularla
vamedeıı geçici bir nizam sayılm ak tad ir.
Şeyhularabları, Devlete itaate cezb etm ekle vazifeli olan
M em lûkiu ile Osmanlılar arasında M ısır Eyaletinin idaresi:
Hayir-bey, muhafızlarla M em lûkluları, isyan halinde bu lunan Arap şeyhlerinin tenkilinde kullanm aya çalışm ış
13 Eylul/26 Şabanda K al’atu’l-Cebel’e alayla çıkan
tır. Hayir-bey, M emlüklerin kaçan ve mahbuslarına aff
Hayir-bey, M ısır eyaletini tedvire başlam ıştır . İtaat ve
verilip, ortaya çıkınca, kendilerine askeri kabiliyet ve
sadakatine kani olduğu M em lûkiu idarecileri hizmete
maharetleri mertebesine göre ulufe ve ciraye, yaşlılara da
alan Hayir-bey’den, halka adalet ve şefkatle m uam ele,
teka’ud ulufesi tayin e tm iştir. K anuninin culusunda, İs
fesadi men’, M em lûkiu m evzuatını ıslah ederek tatbik,
tanbul’a götürülmüş olan M em lûkiu emir ve idarecilerin
M ısır’ın hudud ve lim anlarını dış tehlikeden muhafaza,
M ısır’a dönmelerine müsaade ed ildiği, mutad ulufe ve
Haremeyn zahiresini muntazaman tedarik etmek gibi
alik ve sairelerinin verilmesi emr olunduğu için, Hayir-
vazifelerin ifası istenm işti. Bu siyaseti tatbiki için, Ha
bey tarafından onlara m uhtelif vesilelerle h il’at geydiri-
yir-bey’e M ısır’da bırakılan Osmanlı beyleri ve askerleri
lip, ihsanda bulunulmuşsa da, bunlara mühim idari vazi
ne ilaveten, itaat eden M em lûkluları da hizmete alm a saO SM A N LI
feler verilm ediği anlaşılm aktadir . Böylece, Padişah ve I SİYASET
Hayir-bey’in M ısır’da takib ettikleri okşayıcı siyasetleri
Sultan Selim ’in İstanbul’a döndükten sonra M ı
dolayısıyla, M em iûklu taifesi, bazı tahrik edici icraata
sır’da ilk Osmanlı Beylerbeyi sayılan Mustafa Paşa,
rağmen, 1523/929’a kadar bas kaldırm aya teşebbüs et
M em iûklu H ayir-bey’in bütün teşkilatı ve m uavinlerini
mediler.44
bertaraf etmişse de, K aşifleri yerlerinde ibka, ülkenin
Diğer taraftan, Hayir-bey ve m aiyeti, M ısır’daki
vergi tahsilini M em iûklu mübaşirlere havale etmekle be
Osmanlı beyleriyle ahenk içinde oldukları,halde, muha
raber, onlara kontrol ve nezaret için yeni bir Osmanlı
fazadaki Osmanlı askerleriyle sık sık ihtilafa düşüyordu.
Defterdari tayin e tm iş tir.
M eliku’l-Umera’nin davranışlarını gözeten Osmanlı bey
H ayir-bey’in beylerbeyiliği sırasında, M em lûkluları
leri, gizli veya açık Padişaha raporlar gönderdikleri gib i,
baski altinda tutmasına rağmen, onların baş kaldırm adı-
Hayir-bey de, Devlet merkezine M ısır eyaletinin bazı
ğ i, belki isyana mecal bulam adiklarina görülmüşse de,
meselelerini, Osmanlı beyleri ile muhafazadaki askerin
İstanbul’a nefy edilmiş olan birçok nufuzlu M em iûklu
durumunu arz etm işti. Bu şekilde, Hüküm et, hem
idarecilerinin M ısır’a avdeti, Çerkeslerin kendilerinden
M em iûklu Beylerbeyinden hem de muhafaza kuvvetin
saydiklari H ayir-bey’in vefatı, M ısır beylerbeyiliğine bir
den M ısır ahvalini sıhhatle öğrenerek, mesele zuhurun
Osmanlı Paşasının tayini, ve M em iûklu em irlerinin m u
da, isabetle tedbir almak im kânı buluyordu. Hayirbey’in Asitane’ile sıkı münasebetleri vardı. Her yılın ba şında, Hayir-bey’e M ısır eyaletinin ibka edildiğine, M ı sır’ı adaletle idare etmesine dair bir fermanla bir h il’at ve bazı atiyyeler gönderilmesinin karşılığında, Hayir-bey, M ısır’dan saltanat merkezine değerli hediyelerle birlikte, M ısır haracından bir m iktarını piskes olarak takdim et tiğ i gib i, seferler dolayısıyla emr olunan barut ve zahire yi hazırlayıp gönderir, Ayrıca, M em iûklu askeri yollar dı.45 Hayir-bey’in, M ısır’da M em iûklu ile Osmanlı de virleri arasında geçici ve çok dokunaklı bir marhele sayı lan Beylerbeyliği sırasında, Osmanlı nizamlarını M ısır halkına tanıtıp, birçok M em luklar ve Şeyhu’l-Arabları yeni idareye istim âlet ederek M ısır’ı M em iûklu kanun ve gelenekleri, ve Osmanlı idari ve m ülki nizamları ile uy durarak idare edebilmiş, büyük ölçüde başarılı olmuştur. Hayir-bey’in vefatı(l4Z ilkade 928/5 Ekim 1522) üzerine, Osmanlı muhafaza kuvvetleri kumandanı Sinan Bey, Beylerbeyi kaymakam ı olarak merkeze bildirerek askeri zapt, eyalet umurunu tedvir ve nahiyelerde huzu ru te’min için k al’a dizdari, Osmanlı beyleri ve bütün as ker ağalarını toplamış; gerekli olan hususları müzakere ederek ülkede emn-u eman ilan ettirm iş; olup biten olay
amelelerini bilm eyip, onların salahiyetlerini sınırlandıra rak onlara karşı yaptığı idari, m ali ve m ülki icraatları al ması, Hayir-beyin zamaninda devam eden M em iûklu adetlerini yavaş yavaş kaldırm aya çalışması ile durum de ğişm iştir. Bu sebeplerden dolayı, Osmanlı hakim iyetine henüz ısınmamış olan M em iûklu beyleri, arka arkaya M em iûklu Devletini ihya etmek m aksadıyla iki defa baş kaldırm ışlar. D iyarbekirli Abdussamad’ın “N evadiru’tTevarih” ad li eserinde, bu M em iûklu isyan hareketleri nin birincisi, Hayir-bey’in mir-ahuru Kansuh, Hazineda rı M ısırbay, ve Tufegcibaşısı Budak’ın öncülüğü altında (/Cemadi’l-ahire 929), İkincisi ise, Feyum ve Behnese ka şifi olan Canim es-Seyfı, Atfihiyye kaşifi Hudaverdi, ve Garbiyye kaşifi İnal’ın riyasetlerinde olduğunu zikr et mektedir. Bu isyanları, eyaletin birkaç nahiyelerini hara ba devr ettikten sonra, bastırılabilerek asilerden birçok Çerkeş ve Urbanlar öldürülmüştür. Bu isyanlar İstan b ul’da duyulunca, ülkenin idaresini K ayitbay zamanında cari olan nizama uydurmaya çalışmak üzere, Defterdar Derviş Çelebi ile birçok asker M ısır’a gönderilm iş; Mus tafa Paşanın M ısır’dakalm asıyle beraber Güzelce Kasım Paşa, beylerbeyi tayin (/12 Receb 929) edilerek ikisi eya let işlerini tedvir etmişlerdir.47
ları P adişaha arz edivermiştir. Rodos muharebesinde bu
M ısır eyaleti, henüz Osmanlı idaresine ısınmamış
lunan Kanuni, meseleyi öğrenince, M ısır’ı yeni bir Mem-
bir haldayken, İbrahim A ğan ın kaide hilafıne Vezir-i
lûklu emire tevcihine hiç düşünmeyip, hemen ikinci ve
azam lığa tayin edilmesinden dolayı son derece mütessir
zir Çoban Mustafa Paşa’yi saliyane(100,000 altunlik ) ile
olup M ısır’ı istemiş olan İkinci vezir Ahmed Paşa’nin
M ısır Beylerbeyliğine tayin ederek oraya göndermiş
M ısır beylerbeyiliğine tayin etmesinden beri (19Tem-
t i r ^ Ekim 1522/ 23Zilkade 928).46
muz 1523/6 Ramazan 929), eyalette istiklal sevdasına O SM A N L I
I SİYASET
kapılarak bir takim tedbirlere girişm eye başlamıştır. An
Vezir-i Azam’ın Mısır’da Devamlı bir
cak, Ahmed Paşa, “ei-M eliku’l-M ansur es-Sultan Ahmed
Osmanlı Nizami Tesisi
Han” unvaniyle saltanatını ilaniyle Devlete isyanından şüphe kalm adığında, Kadi-zacte Mehmed bey, Yeniçeri lerin sağ kalanlariyle işb irliği ederek Ahmed P aşayacebhe almış; sonraları, Sarkiyye vilayetinin tarafına kaçan Paşa’nın üzerine gidilm işse de, oradaki urbanlar tarafm dan da, onu Tumanbay gib i tutuklanarak başı kesilip, Asitane’ye gönderilm iştir48.
M ısır’i zabtindan beri, birçok teşebbüslere rağmen, ne M em lûkiu emirleri Osmanlı yeni idaresine ısınm ış, ne de istikrarlı bir idare te’essüs edilm iştir. Bunun için, M ı sır’ın çok karışmış idari, m ali ve emni durumu düzelt mek ve devamlı tatbik olunabilecek bir nizam tesbit et mek üzere, bu mesele, geniş salahiyetlerle Vezir-i Azam İbrahim P aşaya havale olunmuştur. Uhdesine M ısır Bey-
M em lûkiu em irlerinin bu isyan hareketleri, eyale
lerbeyiliği de havale olunan İbrahim Paşa’nm m aiyetine,
tin nahiyelerinde m ahalli nüfuzlarına dayandığı halde,
Rum eli Defterdarı İskender Çelebi, Ulufeciler Ağası
onların baskı ve zulum larını altında bulunan M ısır hal
Hayreddin Ağa, Çavuş-başı Sofı-oğlu Mehmed ile otuz
kı, onu desteklemediği için, çok kolaylıkla ve kısa zaman
nefer çavuş, Divan katibi olarak Celal-zade Mustafa Çe
içinde bastırılabilm işti. Buna rağmen, Osmanlı idaresi
lebi ile bazı hazine katibleri ve 500 Yeniçeri memur edip
nin, bu hareketleri yok ettikten sonra, eyaletin nahiye ve
30 Ekim 1524/1 Zilhicce 930 günü İstanbul’dan hareket
vilayetlerin idaresinde Osmanh idarecilerini tayin etme
eden Paşa, önce deniz yoluyla sonra Haleb ve Şam üzerin
yip, onu eskisi gib i M em lûkiu emirlerine iltizam yoluy
den M ısır’a vasıl olmuştur.49
la ve Osmanlı idaresinin sıkı gözeticiliği altında tekrar
İbrahim Paşa, Kahire’ye variııca, eyaletin ahvalim
tevcih edilmiştir. Bu şekilde, M ısır M em lûkiu idarecile
teftiş, İslah ve tanzim etmek üzere m aiyyetindeki idare
rinin çok önemli sorunları baş göstermişdir. Hain Ah
cilerle itaatta baki kalan M em lûkiu idarecilerinden mu-
med Paşa da, eyalette bulunan huzursuzluk durumundan
rekkeb bir heyet teşkil edip, K al’atu’l-Cebel’de devamlı
ve M em lûkiu güçlerinden faydalanmaya çalışarak ba
divan akdine başlamıştır. Eyalet’in bütün m ülhakatının
ğım sızlığı M ısır’da ilan etm eyi düşünmüş; Osmanlı dev
ileri gelenlerine, ulemasına, urban-şeyhlerine adaletna-
rinin bu erken döneminde, devlet merkezinde bulunan
meler göndermiş, halkın şikayetlerini arz edebilecekleri
huzursuzluk sebeplerinin başlangıcı, M ısır eyaletinde sü
ni ilan etm işti. Vezir-i Azam, ülkenin itaat eden emir ve
ren istikrarsız olmuştur. Ahmed Paşa’nm amacı, Asita
şeyhlerine ihsanda bulunurken, istiklâl iddiasında bulu
ne’nin otoritesine karşı baş kaldırarak bağım sızlığı M ı
nan nufuzlu Said Şeyhi Bakr-oğlu Ahmed’i idam ettirdi.
sır’da ilan etm ekti. Ü lkenin istikrarsız durumundan ve
İbrahim Paşa, Aşağı ve Yukarı M ısır’da fesada sebeb
devamlı isyan halinde olan Çerkeş em irlerinin nüfuzla
olanları ortadan kaldırdıktan sonra, eyaletin ahvalini öğ
rından istifade etmeye çalıştığı halde, M em lûkiu güçle
renip, İslah etmek üzere, idarecilerinden birer heyeti
ri, M ısır’a tekrar hükmetmek istiyordu. Ahmed Paşa’nın
Aşağı M ısır ve Yukarı M ısır’a göndermiştir. Paşa, tatbik
isyanını kullanarak M ısır’da Osmanlı otoritesini bertaraf
edilen mevzu ve muhdes nizami, hususiyle şikayet konu
etmeyi hedeflendirmişlerdi. Fakat, M ısır halkının bu is
su olan vergi hususunu, am il, mübaşir, urban şeyhi ve sa
yanları desteklememeleri ve isyanlar sırasında k atil ve
ir ayandan istifsar etmiş, M em lûkiu devrine aid eski def
hapisten kurtulabilen Osmanlı bey ve askerlerin Su ltan a
terleri buldurup, K ayitbay devri nizami ile, el-Gavri ve
vefakârlığı yüzünden, bu erken isyan hareketleri sona er-
Hayir-bey zamanlarındaki m uam elatları inceletip, bu so
dirilebilm işse de, asıl sebeplerini ortadan kaldıram adığı
nuncularla, Hain Ahmed Paşa’nın ihdas ettiği mezalim
için, XVI. asrın sonlarından itibaren tekrar hortladiği
ve b id a ti ref’ etm iştir.50
görülmektedir.
Paşa’nm ekibi, fetihten beri, eyaletin idarecileri ve
Böylece, ikinci defa olarak M ısır beylerbeyi tayin
muhafaza kuvvetlerine aid sudur eden fermanlarla, bütün
edilen Kasım Paşa,Vezir-i azam İbrahim Paşa’nm M ısır’a
m ahalli idare kanunlari ve hususiyle Kayitbay zamanın
vusuluna kadar, eyaletin çok karışmış olan Osmanlı ida
da tatbik edilen kanunu zabtını muteakib M ısır’dan
resini düzeltmeye çalışmıştır.
gönderilen arzlar ve şikayetlere binaen sadir olan hü-
kümler, Vezir-i Azam’ın yap tığı tedkik ve araştırmalar
Osmanlı Devletinin ilk defa M ısır eyaletinde tatbik
dan faydalanarak M ısır idaresinin geçirdiği safhaları göz
ettiği Saliyane sistemine göre, her sene, bütün eyalet, bir
önüne alarak, M ısır’ın eski kanununu ta’dilen m u’tedil
beylerbeyinin uhdesine Saliyane ile verilir; muhafaza hiz
ve mufassal bir “Kanun-name” hazırlamış, Padişah’ın
m eti gören sancakbeyleri ve vilayet kaşifleri hizmetleri
tasdikine sunulup, tasvibi alındıktan sonra “Dusturu’l-
karşılığında Timar ve Zeamet’e alm ayip, nezaretleri al-
’amel” olmak için M ısır hâzinesine teslim eylem iştir.51
tinda bulunan nahiyelerin vergi gelirlerinden Saliyane
Böylece, Vezir-i Azam İbrahim Paşa, M ısır’i zabtin-
ödenir; baki kalan m eblağ hâzineye teslim olunurdu. B i
den beri, sekiz sene boyunca (1517-1525/923-931), de
naenaleyh, M ısır eyaletinde Tim arli-sipahi yerine ulufeli
vam etmiş olan teşebbüslerin bir neticesi sayılan Kanun-
Tufengci-suvari cemaati ihdas edildiği gib i, Çerkesler-
name-i M ısır suduriyle, Osmanlı devrinde M ısır’ın umu
deıı de ulufeli bir cemaat teşkil olunmuştu. M ısır Beyler
m i nizamının başlıca unsurlarını koymuş oldu. Bu ni
beyi, eyalet gelirinden kendi Saliyanesini, beylerinin ve
zamda en önemli özellik, Osmanlı D evleti’nin Taşra ni
askerlerinin saliyane ve ulufelerini, eyaletin bütün m iri
zam ve teşkilatlarında ilk defa tatbik edilen Saliyane sis
ihtiyaçlarını, Haremeyn’in masraflarını eda ettikten son
teminin simalarını açıklam aktı.
ra, fazlasını İrsaliye Hâzinesi olarak Asitaneye gönder
Gerçekten, Sultan Selim ’in M ısır’da idari ve mali
d i.52
ilk icraatlarını alınca, daha sonra tatbik edilecek Saliyane
Saliyane(=Senevi maaş) ile M ısır eyaletine tayin edi
nizam ı’nın esası çizgileri, kendi aklında pek belli değil
len ilk Osmanlı beylerbeyi sayılan Vezir Mustafa Paşa,
di. Fakat, Padişah, m ahalli idaresine katılm alı olan nu-
bu ülkede Saliyane sistemini tatbike çalışmışsa da, Vezir-
fuzlu yöresel güçlerinin bulunmasına göre, “Timar niza
i Azam İbrahim Paşa’nın 1525/931 tarihinde tanzim ha
mı ”nı tatbik etmesini M ısır için, yararlı olm adığını ina
reketiyle bir kanune inkilab etmiştir. Bu M ısır Kanun
nırdı. Diğer taraftan, “İltizam N izam i’ nin şekli Mem-
namesine göre, Devlet, bu nizamin tatbikinda, gerek
lûklularda m a’ruf olup, daha önce M ısır’da tatbik edil
eyaletin merkezinde gerekse çeşitli sancak ve vilayetle
mişse de, Osmanlılar devrinde, tedricen Hayir-bey ve
rinde Osmanlı sınıfına esas olarak dayanmış; vilayetlerin
Mustafa Paşa beylerbeyiliklerinden itibaren uygulam ası
işlerini M em iûklu emirleri, Arap-Şeyhleri ve m ahalli ka-
na başlanmıştır. İltizam gelirinden M ısır idarecilerine sa-
di ve naiblerine havale etmişse de, bu m ahalli sınıfların,
liyaneler ödendiğinden, İltizam N izami, Saliyane Siste
çeşitli bölgelerinde bağım sızlık bir otoriteleri olmayıp,
m i ’yle bağlanmış olur. Yavuz Selim devrinde, M ısır, Ha
bütün işlerini eyalette Sultanın m utlak vekili olan bey
remeyn, Devlet ve asker ihtiyaçları, her sene Padişaha
lerbeyinin ve onun şer’i ve kada’i işlerinde naibi olan Os-
göderilen piskesler ve Divan-i Humayun azalarına sunu
m anlı Hanefî Kadi, ve m aliye ve arazi um urlarında naibi
lan hediyeler M ısır eyaletinden karşılanır, bakiyye M ısır
olan Defterdari(Naziru’l-em val)’nin nezaretlerinde ancak
Beylerbeyi H ayir-bey’e Saliyane, ve M ısır’i muhafazası
yürütebilm eleri kararlaştırılm ıştır.5Î
için Devlet merkezinden gelen bey ve askerlere Saliyane
Bazı müverrihler54, M ısır eyaletinin Osmanlı niza
ve ulufeler tayin edilm iş id i. Kanuni zamanında
mına göre idaresi, aralarında zıtlık ve rekabetleri olan
(1521/927), M ısır iskele gelirleri Devlet Hâzinesine zapt
M ısır valisi ve tabileri, asker ocakları, ve M em iûklu
edilerek ona tayin edilen eminlere de ulufeleri ile ve M ı
emirleri ve tabileri olarak bağımsız uc otoriteye sahib
sır’da ilk Osmanlı Beylerbeyi olan Mustafa Paşa, Saliya
olanlara tevcih edildiğini zikr etmişlerse de, bu Osmanlı
ne ile atanmakla, M em iûklu emirleri ve Ahmed Paşa’nın
otoritesinin taksim i, ne Sultan Selim ’in M ısır’da koydu
isyan hareketlerinden sonra birçok arazi m iriye zapt edi
ğu esaslarda, ne de İbrahim Paşa’nın hazırladığı M ısır
lip, iltizam tarikiyle münasib kimselere tevcih edilm iş
Kanunnamesinde görülmemiş; Osmanlı bey, asker ve
tir. Saliyane sisteminin M ısır’da tatbikine bir adım atıl
hatta M em lûklular ve Arap-şeyhleri gib i m ahalli güçle
mış; ancak, bu nizamin k at’i şekilde yerleşmesi, İbrahim
rinin bütün işlerinde, Sultanin M ısır’da vekili olan bey
Paşanın M ısır Kanunnamesini koymasına kadar meyda
lerbeyine itaatleri bir kanun olup, bu sınıflar tarafından
na gelen isyanlar yüzünden tam am lanam am ıştı.
su kanuna tecavüzleri, ancak XVII. asrın ortalarından itiO SM A N LI 1
SİYASET
baren başlayıp, Devlet’in Eyalette otoritesi zuhur edilen
kendilerine idari, m ali veya askeri yerleri aramaya çalış
yerli güçleri arasında parçalandığı gö rü lm ü ştü r.
m ış, bu hususlarda, birbirlerine rakib olmuş olurlar.
N itekim , Osmanlı Devletine siyasi, idari, m ali, ve
XVI. asır ikinci yansıdan itibaren, bu taifelerin reisleri,
Kada’i tebe’aliği olan M ısır B eylerbeyiliği, Asitane’nin
sancakbeylik payesine terfi edilmeye, eyaletin birçok
um um i nizam, kanun ve ptotokollarına, ve Padişah’ın
mühim m ukataalarını iltizam etmeye, oğulları, tabi’leri
ferman ve hüküm lerine uyar bir vilayet olmuş; Osmanlı
ve m em lüklerini m uhtelif asker ocaklarına sokturmaya
devletinin varlığının ayrılam az bir parçası olan bu eya
kalkm ışlardır. Bu asrın sonlarında ve XVII. asrın basla
lette, beylerbeyi, Sultanın şahsi tem silcisi olup, Divan-i
rında, eyaletin hem merkezinde hem de nahiyelerinde
A li’nin heyeti, Divan-i Humayun ekibinin M ısır’da ve
idari, m ali ve askeri nüfuzlarını artırdıkları gib i, M em
k ili olduğu gibi, M ısır reayaları, Devlet’in reayalarından
lûklu Devletinin zamanında yayılm ış olan birçok bi-
bir kısm ı olmuştur.
da’tleri tekrar hortlamış, huzursuzluk, eyaletin bütün na hiyelerinde yayılm aya başlamış oldu.55
İstikrar devresinin kısalığı
Gerçekten, XVI. asrın sonlarında, M ısır eyaletinde M ısır eyaleti, zabtindan beri devamlı bir kanun ko yabilmesine kadar, sekiz senelik bir istikrarsız devreyi geçmişse de, Kanunname-i M ısır sayesinde istikrar dev resi pek sürmemiştir. Osmanlı Devleti, K anuninin dev rinde konulan M ısır Kanunnamesinin tatbikine otuz y ıl lık bir zaman geçmeden, yükseliş devresinin zirvesine ulaşmış olup, uzun buhran ve istikrarsız devresine başla mış oldu.
zuhur edilen huzursuzluk ve bozukluk, Devlet merkezi nin bu devrede geçirdiği durum la ilg ili gib i gözükm ek tedir. K ırk altı senelik (1520-1566) saltanatının, M ısır eyaletinin istikrar safhasına takabül ettiği K anuninin yaşı ilerledikte, saray halkının Devlet idaresine mudahelesi ve netice itibariyle suistim aller artm ıştı. Bu bozul ma, her şeyden önce M ısır beylerbeyileri, Kadılar, Def terdarlar, sancakbeyleri ve muhafaza için M ısır’a gönde
Bu kısa devrede, M ısır beylerbeyi ve idare heyeti
rilen askerler vasıtasıyla M ısır’a da sirayet etm iş; M ısır
(Kadı, Defterdar ve Sancakbeyler), eyaletin çeşitli umur-
beylerbeyileri, rüşvet ve fesadları yüzünden bir veya ik i
lerini sıkı kontrol altına alabilm işler; eyaletin bütün ida
senede bir azle m a’ruz kalarak eyaletin huzursuz bir dev
recileri, işlerini ehem m iyetine göre, N aziru’l-em val
re girmesine yol açmıştır. Tevcihatta alınan piskesler,
(=Defterdar) veya Kadı vasıtasıyle beylerbeyilere arz et
tecdid ve ibkalarda tahsil olunan berat resimlerinde orta
tikten sonra, Devlet merkezine bildirm elerine ihtiyaç
ya çıkan uygunsuz tatbikat, bu cümledendir. H atta, azl-
yoksa, hemen tenfızi emr olunmaktaydi. K aşif ve şey-
u-nasbin sık sık v u k u u , bu tahsilatla ilg ili gib i gözük
hu’l-arablarının m iri em valinin tahsil ve muhasebesi,
mektedir. Yine bu sebeble, mensub idareciler, m e v k ile
Eminlerin taltif ve kadı m arifetiyle tecziyesi beylerbeyi
rini muhafaza için, daha büyük m eblağlar ödemeyi, baş
nin rey ve nezaretine havale edilirdi. Um um iyetle, bey
ka bir tabirle rüşveti ayyuka çıkarm ayı denemişler, ver
lerbeyi, cereyan eden muamelatı yakından takib eder;
diklerini de kanuna m uhalif tahsilattan çıkarm aya çalış
idari, m ali ve askeri meselelerine çok ciddiyetle karşılar,
mışlardı.
idaresinde, devletin ve eyaletin kanun ve teamül nizam
Böylece, Osmanlı Devletinin merkezinde görülen
larına riayet eder. Padişah’ın ferman ve hüküm leri tekay-
idari ve m ali bozukluklar ve asker fesadına köklü bir çö
yud ederdi. Bu devrede, M ısır Beylerbeyileri, vazifelerini
züm getirilm ediği gib i, M ısır’da İltizam ve Saliyane sis
layikiyle gördüklerinden, görev m üddetleri uzatılm ış,
temlerine dayanan idari ve m ali nizamının bozuklukları
bunlar da zamanla, eyalet idaresinde tecrübe kazanmak,
da, daha ziyade ceyb-i humayuna gönderilen İrsaliye hâ
bu ülkede huzur ve istikrari tem in etm işlerdi.
zinesine tesirleri bakımından ele alınm ış; 1583/991 y ı
M ısır eyaletinin İstikrar devresinde, M em lûklu ta
lından itibaren, eyaletin ahvalini düzeltip, İrsaliyeyi
ifeleri, M ısır’da Osmanlı idaresine ısınmış olur; em irleri,
noksansızca tem in etmek üzere, geniş salahiyyetli beyler-
Osmanlı otoritesine karşı baş kaldırm ayı düşünmemiş,
beyiler tayin edilm iştir. Beylerbeyiler de, idari ve m ali ıs
Eyalet’in Osmanlı idaresinde ve çeşidi müesseselerinde
lahattan ziyade her yıl daha çok İrsaliyye göndermeğe
O S M A N II ^
S İY A S IT
gayret sarf etmişlerdir. N itekim , sancakbeyleri ve asker
lın ı yetkililerden öğrenip, idari ve m ali huzursuzluk se
m iktarının ulufe ve saliyanelerin sınırlandırm asına, onla
beplerini araştırdıktan sonra ıslahata girişm iştir. B id’at-
ra tayin edilen terakkilerin ref’ine dair M ısır beylerbeyi
lerin esas sebebi olan ve m iktarı 100.000 altını aşan “Ke-
ne arka arkaya hükümler gönderildiği için, bu hususta
sufıyye’ y i kaşiflerden alm ayıp, bu kötü adeti kaldırm ış;
bey ve askerler üzerinde tazyikler yapılm akla, onlar da,
m ukata’aların eminlere ziyade iltizam ile verilm eyip; il-
birçok b id atler ihdas ettikleri gib i, eyaletin idari ve ma
tizam atın kaşifler vasıtasıyle tasarruf edilmeyerek doğru
li ıslahına büyük ölçüde engel olmuşlardır. Ayrıca, M ı
dan M ısır divanına bağlanması k aid esin i koymuş; muf-
sır’ın bazı asker cemaatlerin mevcudu artıp, yanlız m u
sid kaşif ve em inleri azl etm iş; onların uyguladıkları Çer
hafaza hizmetiyle değil, m ali ve idari hizmetlere bulaş
kez arazi kanunlarını, bid’atleriyle b irlikte kaldırıp,
m ış, ulufeleri kifayet etm eyip, ihtiyaçları karşılanm ayın
“Terbi’ Defteri” usulünün tekrar tatbikini emr ederek,
ca, “Kulfe” ve “Tulbe” gib i birtakım b id atler ihdas et
vilayetlerin idari ve m ali durumunu düzeltmeye çalış
m işlerdi. Bu zümreler, idari işlere karışıp, divan erkanı
mıştır. Paşa, ayrıca, seleflerine devamlı isyan eden urban
na ve beylerbeyilerine bile müdahele ve isyan eder oldu
taifesine eman vererek onları itaat ettird iği gib i, eyaletin
lar. XVI. asrın sonlarından itibaren, M ısır’ın huzursuz
beyleri, kaşifleri, eminleri ve asker taifesini toplayıp, Pa-
luklarının en m ühim am illerinden biri haline geldiler.
dişah’ın em irleri mucibince eyaletin idaresinde gerekli
Nasılsa, M ısır’ın m ahalli idaresine ellerini koyupta oğul, tabi’ ve m em lüklerini çeşitli asker ocaklarına sokabilen M em lûkiu em irleri, ve M ısır’ın m ali ve idari işle riyle meşgul olup, Osmanlı otoritesine tebe’alikleri za yıf] lyarak M em lûkiu çeşitli fırkalarına dağıtılan eyaletin ocak askerleri, XVI. asrın sonlarından beri, m ali ve idari yapısının yıkılışın ın başlıca am illerinden sayılmaktadır. Bunun için, bu taifelerin, Devlet’in M ısır’da kararlaştığı m ali ve idari ıslahatlarım karşılam aya çalıştıkları görül mektedir. M ısır’da ser’ ve kanuna m uhalif b id atleri ih das etmeye başlayan eyalet askerleri, M ısır’ın m ali idare sini zabt etmek üzere eyalete tayin edilen Sinan Paş a ( l584-1587/992-995)ya taarruz ederek bazı tab ilerin i de kati ettikleri gib i, Paşayı zorla hüküm gahi olan K al’a’dan indirip, durumu Asitane’ye doğrusuzca arz et m işler; aynı amaç ile M ısır B eylerbeyiliğine tayin edilen Uveys Paşa (1587-1590/995-998) ve Seyyid Mehmed
ıslahatı ve ihdas edilen b id atlerin , bilhassa “Tulbe”nin kaldırılm ası için lüzum lu tedbirleri ilan edince, nahiye lerde bulunan Gönüllü, Tüfengci ve Cerakise askeri, Garbiyye Kaşifini öldürüp”Tulbe” almaya devam ederek açıkça isyan etmişlerdi. Ancak, m üttefikler, urbanın Pa şaya itaatlerini ve üzerlerine pek kalabalık kuvvetler sevk edildiğini görünce, asi liderleri, Serdar Mustafa B ey’e teslim olup, tab ile ri de eman isteyerek itaat etmişlerdir. İsyan elebaşılarını idam ettirerek kendisini M ısır eyaleti nin çeşitli müesseselerinin ıslahına hasr eden Mehmed Paşa, sikke ahvalim tashih etm iş; m iri anbarın defterleri ni inceleyip mazbut hale getirip emanetini m üstakim ve munasib birine vermiş; K al’a içinde, evli olmayan Yeni çeri ve Azeb askerlerine mahsus odalar bina ettird iği g i bi, diğer asker cemaatleriyle gerektiği şekilde ilgilenm iş; istim aletle onların gönlünü alm ış, eyalette tam bir huzur vesatı yaratm ıştır.56 Ancak, XVII. asırda, M ısır eyaletinde huzur ve is
Paşa (1596-1598/1004- 1006)nın ıslahatın icraatlarına karşı, bazı M em lûkiu sancakbeylerle b irlikte baş kaldır m ışlar; divan azalarından birkaç adamı ve Paşayı bile öl dürmeye teşebbüs etm işler; sonraları, İbrahim Paşa(l603-l604/1012-1013), eyaletin durum unu teftiş et mek ve idari ve m ali işlerinde bozukluk sebeplerini el al
tikrar yine bozulmaya yüz tutmuştur. Zira, huzursuzluk sebepleri, büyük ölçüde Devlet merkezinin durum uyla ilg ili idi. Bu asır boyunca M ısır eyaletinin idari, m ali, as keri ve adli müesseselerinin tanzim ve ıslahı yoluna g i dilm iş ise de, büyük ölçüde başarıya ulaşılam amıştır.
tına almak için haraba yüz tutan M ısır’a varınca, kendi
Mısır Eyaletinin Osmanlı Nizamına Değişiklik
ne karşı çıkıp, onu bikaç tab ile riyle beraber öldürebil-
ler
mişierdi.
1525/93l ’de Vezir-i Azam İbrahim Paşa’nm M ısır
Vezir Kara Mehmed Paşa, M ısır B eylerbeyiliği
eyaletinde koyduğu, ve daha sonra XVI. asır boyunca, ar
(1607-161 l/10l6-1020)n e tayin edilince, eyaletin ahva-
ka arkaya şudur edilen emir ve fermanlarla tekam ül bir
O SM A N U I
SİYASET
hale gelen M ısır’ın Osmanlı Kanun ve Nizamının esasi
nin ve M ısır beylerbeyinin idaresinin izdırap ve buhran
ne XVIII. asrın sonlarına kadar, önemli bir değişiklik gö
lar içinde bulunduğu ve M ısır’ın m ali ve arazilerinin ida
rülmemiştir. Ancak, hakiki değişiklik, eyaletin çeşitli
resinde, vilayet ve nahiyelerde meydana çıkagelen Urban
müesseselerine hakim olan esası teşkilatların nüfuz ve
isyan hareketlerinin bastırmasında, ve eyaletin çeşitli
kudretlerde ve devletin ve eyaletin kanun ve nizamının
bölgelerinde istikrar ve güvenlik te m ininde kendilerine
tatbikinde gözükmektedir.
dayandığı görünce, M ısır’ın Osmanlı idaresinde yeni
mansıpları aramaya başlamışlardır. Böylece, M em iûklu asır sonlarında ve XVII. asır başlarından iti em irleri, Padişahın m utlak vekili olan M ısır beylerbeyi baren, M ısır eyaletine tayin edilen beylerbeyilerin çoğu, ne rakip bir güç olarak zuhur edip, yöresel idareye nüfuz ikidarsız ve liyaketi olmayan kişiler olup, makamlarına XVI.
fazla para vermekle ulaşmışlardı. Bu sebepten dolayı, bu
ları artırarak M ısır’ın m uhtelif teşkilatlarına kendilerini
valilerin Beylerbeyilik m üddetleri kısa olup, Asitane’ye
sokabilm işlerdi.58
karşı iltizam ettikleri hâzinenin ve bu mansibi alabilmek
Amaçlarına ulaşabilm ek üzere köleleri satın almaya
için Padişaha ve Devlet ricaline dağıttıkları emvalin tah
çalışan M em iûklu beyleri, M ısır beylerbeyinin zafı ve h i
silinde meşgul olmuşlar; yıl yıla nüfuzları artan mahalli
lesizliği sayesinde eyaletin idari ve m ali idaresine ve as
taifelerine, bilhassa M em iûklu em irlerine ve M ısır’ın as
ker ocaklarına m utlak nüfuzu elde etmek için, aralarında
ker ocaklarına karşı belli bir siyasete sahip olmadıkları
rakiplik etmişler; her birisi, M em lûklular arasından veya
için, eyaletin idari, m ali ve askeri işlerini kontrolleri al
eyaletin idari, m ali, ve askeri teşkilatları arasından taraf
tına alam am ışlardı.57 Diğer taraftan, Devlet merkezinin
tarları te’m in etmeye çalışarak XVII. asrın ortalarından
M ısır’da temsilcisi olan beylerbeyinin, eyaletin gerek Os-
itibaren ve XVIII. asır boyunca, eyaletin bütün m ukad
manlı idarecileri gerekse M em iûklu idarecileri ve Şey-
deratına büyük etkisi olan M utegalibe fırkaların kurul
hu’l-arablarının üzerine hakim iyet ve nüfuzları zaiflan-
masına sebep olmuştur. Filhakika, bunun gib i M em lûk-
mış; Padişahın fermanlarına ve beylerbeyinin emirlerine
lu fırkaları, M em iûklu Devleti’nin devrinde bulunduğu
eyaletin her tarafında uygulanm am aya başlanmış; eyale
gib i, M ısır’da Osmanlı devrinin başlangıcından beri
tin kanun ve layihelerine riayet edilmeyerek özel man-
XVII. asrın ortalarına kadar de bulunduğu görülmesine
fa’atlere göre davranmış oldu.
rağmen, eyaletin başlıca faaliyyetlerinde hiçbir nüfuzu
M em lûkluların eski kanunlarına dayanan M ısır’da
rastlanmamıştır. XVIII. asrın ikinci çeyreğinin başlarına
Osmanlı idari ve m ali nizamı ve M em iûklu idarecilerin
kadar “K asım iyye” ve “Zul-Fikariyye” olarak iki esas fır
bu kanunların uygulam asında kullanışı, XVII. asırdan
kalara ayrılan M em iûklu m utegalibelerin başlıca amaçla
beri, M ısır kanun-namesinde zayif nuktalar olarak Çer-
rı, bütün M em iûklu em irlerinin örfi reisi olan “Seyhu’l-
kezlerin ilga edilmiş olan eski teşkilat, nizam ve gelenek
B eledlik”, Osmanlı yeni beylerbeyi M ısır’a gelinceye ka
lerini başka isim lerle tekrar zuhur etmesini kolaylaştır
dar, her tarafa hakim olan “K aim m akam lık”, Padişah ta
mış; m ukataaları iltizam tarikiyle M em lûklulara tekrar
rafından tefviz edilip, ulema, ayan ve bütün halk üzerine
tevcih edilm iş, onlar, kaşifler, hakimler ve sancak-beyler
nüfuza sahip olan “Emiru’l-H acclik”, eyaletin m iri hazi
olarak vilayetlerin idaresine katılm ışlar; mübaşir, emin
ne ve muhasebeleri eli altında bulunan “M ısır Defterdar
ve am il olarak m ali müesseselerinde ve m iri emval tahsi
lığ ı”, ve M ısır’ın hububat merkezi olup ve Yukarı M ı
linde bulunmuşlardı. Bununla beraber, bu devrede, M ı
sır’ın güçlü kabilelerine hakim olan “Said H ak im liği” el
sır Kanun-namesine göre Çerkez Cemaati ve Umeray-i
de etmek id i.59
Cerakise Cemaati içinde sınırlandırılan M em lûklular, çe şitli yollarla oğul ve tabi’lerini eyaletin m uhtelif asker
XVII.
asrın ikinci çeyreğinde, Kasım iyye fırkası
nın, Zu’l-Fikariyye fırkasına rakip olarak M ısır eyaletin
cemaatlerine sokabilmişler; sayıları tedricen artarak M ı
de zuhuru, ülkede m ahalli m utegalibe güçlüklerinin de
sır içinde ve dışında askeri, em ni, idari ve m ali teklifleri,
recesini gösterdiği gib i, XVIII. asrın ikinci çeyreğine ka
kendilerine tevcih edilip, A ğalık, K ethudalık ve hatta
dar, M em iûklu m utegalibe em irlerinin M ısır’da hareket
Sancakbeylik m akam larına ulaşm ışlar; Devlet merkezi
lerinin tarihi, bu devirde, bu fırkaların sayesinde eyaletin
idari, m ali, iktisadi, ictim a’i ve askeri müesseselerinin ta
diğer ihtiyaçları Haremeyn’in sadakat ve buğdayları, or
rihi, ve bu fırkaların, bu müesseseleri üzerinde ne kadar
du ve donanmanın malzemeleri, ve hatta askerlerin ulu
nüfuzlarını tesis ederek ona değişiklikleri icra ettiğin i
feleri için emval kalmazdı. M ısır mâliyesine nazır olan
yansıtmıştır. M ısır’ın Divan-i A li’sinde m ühim bir yeri
beylerbeyi, kendisi ve kadı ile beraber Osmanlı idarecile
olan bu fırkanın her birisi, eyalette nüfuzunu yerleştir
rinin Saliyane ve diğer muhassasatları temin ettikten
mek için, Devletin tem silcisi olan beylerbeyi, divan aza
sonra, eyaletin diğer m aliye işlerini karşılamaz; Bâb-ı
lan , yedi asker ocağının ağa, kethüda ver erleri ve yerli
A lî’nin emir ve fermanlarını tatbikine kalkm aya çalış
gücü olan ulema, ayan ve Arab-Şeyhlerini, kendi tarafına
mışsa da, M em lûklu güçleri tesiriyle m ansıbını kayb
çekmeye çalışm ıştı. Böylece, eyaletin asker ocaklarının
ederdi. Bu karışık m ali durum, asrın sonuna kadar de
mensubleri, Kasimiyye veya Zul-Fikariyye fırkalarının
vam etm iştir. XVIII. asırda, M ısır’ın adli ve kazai vaziye
birine taraftarı oldukları gib i, alim ler, ayanlar, tüccarlar,
ti, eyaletin umum i ahvalından ayrılm azdı. K adılık ma
divan azalan ve hatta M ısır beylerbeyi, bir fırkayı diğeri
kam ının M ısır m utegalibelerine karşı zayıflığı, idareciler
ne karşı destekliye gelm işlerdi. H attaki Osmanlı Devle
ile halk arasında adlin kayb olmasına , toplumda yolsuz
t i’nin ve M ısır eyaletinin idare merkezi, M em lûklu fırka
luk ve rüşvet gib i kanun ve sere aykırı adetlerinin yay
larının tedricen çoğalan sart ve isteklerini red edemez ol
masına sebep olmuştu. Bununla beraber, adli karışık du
dular ki, bu fırkaların, Devlet merkezinin ve M ısır’ın Di
rumuna karşı hilesizliği olan M ısır beylerbeyi, eyaletin
van mensublarına kıym etli hediyeler ve altın keseleri da
idarecilerinden çoğuna bir nüfuz kalm adığı için, adli ah
ğıtm asıyla, kendilerinin lehine ve rakiplerinin aleyhine
kam ları uygulam asına mesul olan casusların, halka zu
karar ve fermanları çıkarabilm işlerdi. Nasıl olsa, bu
lüm lerini durduramazdı. Bu durumda XVIII. asır bo
M em lûklu fırkalarının M ısır eyaletinde meydana getir
yunca, M ısır’ın içtim ai ve iktisadi ahvalına çok etkile
dikleri huzursuzlukları, M ısır’ın çeşitli taifelerinin ilişk i
miştir.
lerine etkilediği gib i, bu taifelerin arasında zuhur eden
Bu devirde, M ısır’da Osmanlı idaresinin, M em lûk
meseleleri, bu M em lûklu fırkaların arasındaki alakaları
lu fırkalarının eyaletin m uhtelif müessese ve teşkilatle-
nı etkilerdi. Bu m utegalibeler, M em lûklu fırkalarından
rinde meydana getirdikleri kanuna m uhalif d eğişiklikle
birine taraftar olup faideleri için birbirine rakiplikte bu
rini sona erdirememesi ve eyaletin çeşitli nahiyelerinde
lunan Mustahfizan veya Azaban asker cemaatlerini isya
hakim iyet ve nüfuzdan bir çeşidi tem in edememesi, eya
na tahrik ederlerdi. Böylece, bitmeyen rakiplikleri ve ça
lette m utlak otoritesi ve m uhtelif müesseselerde geniş
tışm aları artarak, toplumun sıkıntısı bir derece daha faz
salahiyetini elde etmesinden vazgeçmesine ve bu M em
la olup; eyaletin genel durum ları alt üst olmuş oldu.60
lûklu fırkalarının birini desteklemeye sebep olmuştur.
Mamafih, M ısır’ın m aliye idaresi, M em lûklu mute-
H attaki bu fırkalar, eyalette istediklerini uygulam ak için
galibelerinin ellerinde olup, M em lûklu sancakbey, ha
reisleri olan Şeyhu’l-Beled’in marifetiyle M ısır beylerbe
kim , ve kaşiflerin idareleri altında, ve arazi iltizam larının
yini sıkıştırabilm iş, yoksa makamından indirdikten son
ve mukataalarının m iri gelir tahsilleri M em lûklu müba
ra K ayım m akam lık payesi kendilerinden birine tevcih
şir, am il, ve eminler m arifetiyle görüldüğündan dolayı,
etm eleriyle, bütün M ısır’a rakipsiz hakim olmuş olurlar.
onlar halka ve köylülere gayr-i meşru’ ağır resim leri tah
Diğer taraftan, Asitane, M ısır’da resmi tem silcisi olup
m il edip, zulm ederlerdi. XVII. asrın ikinci yarısından
eyalette m ahalli güçlerle Devlet Merkezi arasında arabu
itibaren, M em lûklulardan seçilmeye başlanmış olan M ı
luculuk rolü oynamış olan Mısır beylerbeyinin, eyaletin
sır Defterdarı, eyaletin her tarafından gelen m iri gelir ve
çeşitli müesseselerinde M em lûklu fırkalarının nüfuzları
masraflarına bakmaya mesul olduğundan, suistim al ile
na karşılamasında, ve em irleri mucibince ıslahatları uy
ve kendi fırkasının menfa’atına göre davranır; hattaki
gulanm asında kudretsizliği gördüğünde, eyalette Os-
m iri gelirlerin bir kısm ı, M em lûklu fırkasının yeni köle
m anlı idaresi ile M em lûklu taifeleri arasında muvazeneli
ve silah gib i ihtiyaçlarına harç ederdi. Bu yüzden, M ı
bir durum ortaya getirm ek, eyalet hakim iyyetinin kendi
sır’ın m iri gelirinden, Asitane’ye gönderilen İrsaliye ve
kontrolünün altına alm ak, ve Devlet’in m iri varidatını ve
O SM A N L I
SİYA SET
bilhassa M ısır Hazine-i İrsaliyye’sini su’i-istim al ve ka-
Kazdoğliyye fırkası, 1760/1173’da, Bulutkapan Ali
yıb olmasından korumak üzere, bu m ahalli güçler ile di
Bey’i Seyhu’l-Beledliğe tayin edince, A li bey, M ısır’daki
rek bir rol oynamaya çalışıp; M em lûkiu taifelerin y ıl y ı
rakiplerini galebe edip, mansıplara kendi adam larını ge
la artan nüfuzlarını, ihdas ettikleri idari, m ali ve askeri
tirdikten sonra, tehlikeli gördüğü kim seleri m em lukle-
geleneklerini ve eyaletin idaresine katılm asını tanımıştır.
rinden Abu’z-zaheb Melımed bey vasıtasıyle yok etmiş;
Bundan dolayı, bu devirde, M ısır’ın m ahalli idaresi, Os-
yetiştirdiği m em lûkleri, ümera sınıfına idhal ettirm işti
manlı otoritesinden çıkmış gib i gözükmektedir.61
(1768/1168). Bundan dolayı, M ısır beylerbeyinin, devlet
Mutegalibelerin Mısır’da Osmanlı Otoritesine
merkezine, Bulutkapan’ın M ısır’da nufuzunun artmasına aid arka arkaya raporları göndermesiyle, Asitane, A li
Karşı Çıkışı
bey’in tehlikesini duyarak M ısır Vezirine onu öldürtmek asırda, M ısır eyaletinde m utlak nüfuzu elde için, gerekli emirler göndermiştir. Ancak, Bulutkapan, etmek için rakiplikte bulunan M em lûkiu taifeleri, mem bu emri eline düşünce, M ısır’daki M em luklerinin bütün lekette devletin idari, m ali ve kadai nizamlarını alt üst fırka ve taifelerini Osmanlı idaresine karşı tahrik edip, edip, eyaletin çeşitli müesseselerinde tatbik edilen ka M ısır beylerbeyi Urfalı Mehmed P aşayı azl ederek M ı nunlara tea’addi ettikleri gib i, padişah’ın fermanlarını sır’dan çıkarmıştır. A li bey, Padişah’tan M ısır beylerbeyiyerine getirm iyerek eyaletin m ukadderatını elde eden bir liğ i kendisine tevcih etmek üzere bir ferman istemişse güç olarak devlet merkeziyle direk muamele etmeye ça de, arzusu kabul edilm iyerek yeni bir Osmanlı beylerbe XVIII.
lışm ışlardı. M ısır’da bu halel am illerini ilaç edemeyip
yi eyalete tayin edilmiştir. Bunun üzerine, Bulutkapan,
m utegalibelerle muamele etmesini kabul ederek onlara
yeni Osmanh beylerbeyine M ısır’da karşılam ayıp, eyalet
örfî niteliğini tanıyan Asitane’nin taşra siyaseti, M ısır’da
te otoriteyi cebren elde etmiş; hutba ve sikkede Osman-
Osmanlı Devleti’nin otoritesi ve bütünlüğü için büyük
lı P adişahıyla beraber kendi ismini koyup, Asitane’ye
tehlikeye sebep olmuştur.
gönderilen M ısır İrsaliye hâzinesini irsal etmemiş, M ı
Bu asırda, M ısır eyaletinin idarsinde başlıca man-
sır’da Osmanlı devlet merkezinden bağım sızlığını ilan
siblarine el koyabilen M em lûkiu fırkaları, ülkenin bütün
ederek eyaletin Asitane ile bütün bağlarını dört sene ci
mukadderatine hakim olup, iç olaylarına yönelebildikten
varında kesmiştir (1769-1773/1183-1187).62
sonra, önlerinde M em lûkiu devletinin tekrar kuruluşu
H albuki, Osmanlıların M ısır’ı zabtından beri, b il
olan eski amaçlarını gerçekleştirmek için devletin ve M ı
hassa XVII. asırdan ve XVIII. asrın ortalarına kadar, M ı
sır’da temsilcisi olanın şekli otoritesinin yerine geçmek
sır m utegalibeleri, birkaç defa baş kaldırm ışlardı. Fakat,
ten başka bir iş kalmadı. Böylece, Osmanlı Devleti’nin
bu hareketlerin esas hedefi, Osmanlı hakim iyetinden ba
XVII. asır sonlarından beri ulaştığı siyasi, askeri ve ik ti
ğım sızlığı ilan etmek değil, fırkalarının M ısır’da Os-
sadi istikrarsız durumu ve bu durumdan istifade etmeye
m anlı idaresinde nüfuzları daha artırm ak için çıktığın
çalışan Avrupa devletlerinin Ortadoğu’da sömürgecilik
dan dolayı, bais olan sebepleri m ahalli olup, M ısır dışa
hırsı, M ısır m utegalibelerinin hedeflerini yerine getir
rısına çıkmam ıştı. Osmanlı Devleti, m utegalibe reislerin
mesine çok yardım etti.
bazılarını nefy veya katline feman çıkarm akla, veya Os-
Çerkeş Melımed Bey’in öldürülmesi (18Nisan
m anlı idaresine üstünlüğü ve bu fırkaların arasında para
1730/30 Ramazan 1142) yle Kasimiyye fırkasının ışığı
lel bir hal temin etmek üzere onlardan birini taraftar al
sönmüşse de, asker sınıfından olup Kazdoğlu İbrahim
m akla, M em lûkluların güçlü nüfuzlarını karşılamaya te-
Kethüda liderliği altında zuhur edilen Kazdoğliyye fır
sebbüs etm işti. Ancak, M ısır Paşasının bu siyasetinin ol
kası, M ısır’ın Osmanlı idaresi üzerinde rakib liği bir
duğu gib i tatbikinde başarısızlığı, ya hayatını ya en azın
adım daha ileriye gitm iş; eyalette önemli mansıbları el
dan mansıbını kayıb ettirdi. M em lûkiu fırkaları, bu de
de etmekle iktifa etmemiş; M ısır’ı Osmanlı Devleti’nin
virde, Osmanlı Devleti’nin topraklarını korumaya gücü
elinden kopmaya, M ısır’da eski M em lûkiu devletini tek
kalm adığını ve M ısır’da bağım sızlıkları ilan ettiklerinde
rar kurmaya çalışmışti.
Rusya ile savaşmasıyle meşgul olduğundan dolayı karşıO SM A N LI I
SİYASET
larında bir şey yapamadığını görünce, bu defa, M ısır bey
rar zabt edip, küçük bir kuvvetle M ısır’a teveccüh etmiş;
lerbeyini kati veya azl ile iktifa etmiyerek XVI. asır ilk
Salihiye mevkiinde Ebu’z-Zeheb kuvvetlerini yenebil-
çeyreği sonlarından beri, ilk kez asıl otorite sahibine baş
mişse de, 13 Nisan 1773/19 M u h errem ll87 ’de Kahire
kaldırmışlardı. Bu şekilde, Ali bey el-Kabir ism iyle meş
civarında m ağlup olarak esir düşmüştür.63
hur olan Bulutkapan’ın isyanının, Osmanlı Padişahı’nın
Filhakika, M ısır beylerbeyi olan H ayir-bey’in vefa
M ısır’da otoritesine karşı olması, M em lûklu devletinin
tından beri, M ısır’daki M em lûkluların M ısır’ı hükm et
tekrar hortlamasına hedef olması ve M ısır sınırlarından
mesi arzuları sönmemiştir. Onlar, Osmanlı beylerbeyi
Hicaz(1770/1184)ve Suriye(1771/1185)ye çıkması, M ı
olan Mustafa Paşanın Osmanlı otoritesini M ısır’da yer
sır’ı yeni bir devreye taşımıştır.
leştirmesine ve kendi nüfuzlarını zayıflaştırmasına karşı
Ali bey’in, Devlet’in otoritesine tecavüzleri, Mısır
çıktıkları gib i, nüfuzlarını tekrar iade etmek üzere Os-
eyaletinin ve bütün mukadderatının sınırlarında durma
manlı beylerbeyi Ahmed Paşanın M ısır’da isyan hareke
yıp, bölgesel bir destek bulabilm ek üzere M emlûklu
tini istismar etmeye çalışmışlardı. Ancak, onlar, iki bu
devletinin sabık emlakları olan Şam ve Hicaz’ı göz önün
çuk asra yakın bir devre içinde, Vezir-i Azam İbrahim
de bulundurmuştu. Bu şekilde, devletin M ısır’da m ahal
Paşanın M ısır tanzimatı mucibince, eyaletin mahalli
li otoritesini sona verdikten sonra, M ısır’la ilg ili dış oto
idaresinde yerli rollerini kabul etmişlerse de, bu asırlar
ritesini elde ederek Rusye ile askeri ve Ortadoğu’da ra-
boyunca, eyaletin bütün müesseselerinde nüfuzlarını yer-
kiblikte bulunan İngiltere ve Fransa ile ticari anlaşmala
leştirebilm işler; hattaki Seyh’u-beled payesine ulaşan A li
rı imza etmiş; böylece, Avrupa güçlerinin, devletin böl
bey el-Kebir, “Zaim -i M ısır” ve “H akim -i M ısır” lakab-
gede en önemli vilayetlerinden birinin işlerinde karışma
larıyle iktifa etm eyip, Padişah’tan M ısır beylerbeyiliği
larına sabık olunmayan bir fırsat tem in etm işti. N ite
makamını istemeye kalkm ıştır.
kim , Bulutkapan, Kızıldeniz ticaret yolları ve Cidde,
Gerçekten, yükseliş devresini yaşamış olan Osman-
Kuseyr ve Süveyş gibi önemli lim anlarında stratejik bir
lı Devleti’nin, XVI. asır ilk çeyreğinde meydana gelen
yer arayıp oralarda rakib olan devletlerden siyasi, askeri,
M em lûklu isyan hareketleriyle davranışı, XVIII. asırda,
ve m ali faidelerini temin etmeye ve bu vesile ile dış
zuhur edileninkinden çok değişik idi. M em lûkluların er
alemle bağımsız bir alaka kurmaya çalıştığı gib i, Os-
ken isyan hareketlerinin M ısır’da Osmanlı hakim iyetine
manlı Devletiyle savaş halinde bulunupta Devlet’in mü
müsbet neticeleri görülüp, eyalette Osmanlı nizamı tesis
him vilayetlerinde ve özellikle y ıllık İrsaliyye Hâzinesi
edilerek istikrar devresini başlamasına sebep olduğu hal
gönderen M ısır’da huzursuzluğu tahrik etmeye kalkan
de, son asırlardaki isyanları, M ısır’ın Osmanlı idaresine
Rusye, Akdeniz sahillerine kadar ulaşıp, A li bey el-Ke-
gayr-i müsbet sonuçları olup, M em lûklu m utegalibeleri-
bir’in Devlet’ten bağım sızlığına desteklemişti.
nin nüfuzlarını daha artırarak m utlak hakim iyeti elleri
Böylece, Bulut-kapan Ali bey, Abu’z-Zaheb Meh
ne geçirmiştir. Fakat, Osmanlı Devleti, Ruslarla meşgul
med bey’i Suriye’nin zabtına gönderdikten sonra,
olup Bulutkapan isyanına ciddi karşılayam adığı vakitte,
1771/1185’de Ruslar ile ittifak ettiği gibi, Suriye’nin is
M em lûklu fırkaları arasındaki rakiplikleri, Ali Bey’in
tilasında kendisine Akka emiri Zahiru’l-Omer de yardım
M ısır’da bağım sızlığı teşebbüsü sona erdirebilmiş, M ı
ediyordu. Diğer taraftan, Bab-i A li’yi tutan İsmail Bey,
sır’da hakim iyeti tekrar Osmanlılara iade edebilmiştir.
A li Bey’in bu kadar iktidar sahibi olmasını hoş görme
Bulutkapan’m isyan hareketi sona erdirildikten
yip, Ebu’z-Zeheb’in fikrini çelip, Suriye’de bulunan be
sonra, M em lûklu fırkalarının çatışmaları ve yabancı dev
raberindeki kuvvetler ile M ısır’a dönmesi, vaziyeti değiş
letlerin M ısır’da girişim leri durmamış, eyalette durumu,
tirdi. Ebu’z-Zaheb’in taraftarlarıyla M ısır’ı Osmanlı ha
eskisinden daha kötü olmuştu. Bu şekilde, Asitane, M ı
kim iyetine tekrar iade ettikten sonra, Bulut-kapan ve ta
sır’ın böyle iç ve dış tehlikeleri ile sarıldığını görünce,
bileri de, M ısır’dan kaçarak A kka hakim i Z ahiri’l-
M ısır’daki bu M em lûklu m ütegalibeleri ortadan kaldır
Omer’e sığınmışlar; Ruslardan az yardım lar elde ederek
maya ve Avrupa devletlerinin M em lûklu mutegalibeler-
Akdeniz’deki Rus donanması yoluyla oradan Şam’ı tek-
le direk ilişki kurm alarını karşılamaya karar vermiş; bu
O SM A N 1I ^
SİYASET
O »®
e -(
vazife ile Cezayirli Haşan P aşayı deniz yoluyla M ısır’a
karşı hiç bir tedbir alamamış, Fransa M ısır’ı ihtilaline ka
göndermişti (9 Haziran 1786/18 Saban 1200). Cezayirli
dar (1798/1214) bu vaziyeti kabulüne zorunda kalmıştır.64
Haşan Paşa, M ısır’a varır varmaz, toplumda huzuru te
* * %
min etmiş; Reydaniyye civarında âsilerin ordusunu peri
Böylece, Osmanlı Devleti, sekiz sene içinde (923-
şan etmiş; Kahire’ye gelerek El-Ezher ulem asıyla tegallu-
931/1517-1525), M ısır’da istikrarlı bir Osmanlı nizami
bun izalesini temin edecek tedbirler hakkında meşveret
koyabilmiştir. Bu nizamın tatbikinde, Osmanlı genel ni
etmiştir. Asker ocaklarına eski kanunlarına riayet etme
zam ve kanunları çerçevesinde M em iûklu D evleti’nin sa
lerini tenbih eden Haşan Paşa, firari ümeranın mahlul
bık nizam ve kanunlarına ve eyaletin Osmanlı esas idare
olan mukataalarının satılm ası, birkaç seneden beri geri
cileri yanında M em iûklu eski idarecilerine dayanarak
kalmış olan İrsaliye’niıı İstanbul’a tekrar gönderilmesi,
XVII. asrın ortalarına kadar başarılı olduğu söylenebil
ve lıacc kafileleri işinin yoluna konulması gibi meselele
miştir.
rin halline çalışmıştı. Fakat, Haşan Paşa’nın ordusu ile
XVI. asır sonlarından beri, İstanbul’da idare merke
Murad ve İbrahim beylerinin kuvveti arasında çarpışma
zinde görüldüğü askeri, siyasi, idari, mali ve iktisadi hu
ları neticesiz kaldığından, Osmanlı kuvvetleri Kahire’ye,
zursuzluğun M ısır eyaletinin genel nizamına yansıtma
mutegalibeler ise, Cice’ye çekilm işlerdi. Bu esnada, zu
sıyla, oralarda Devlet’in kanunları ve Padişah’ın ferman
hur etmiş olan Türk-Rus seferi, M ısır işlerini oluruna
larına tecavüz edilmeye ve M em iûklu fırkalarının eyale
bağlamak zaruratını tevlit etmişti. Böylece, Haşan Paşa,
tin bütün müesseselerinde nüfuzları artırm aya başlan
bazı vilayetleri İbrahim ve Murad beylere bırakıp, İsma
mıştır. Bu mütegalibe fırkaları, XVII. asrın ortalarından
il Bey’e de bir mikdar yardımcı kuvveti terk ettikten
itibaren, eyaletin Osmanlı nizamının karışıklık devresi
sonra, 1787/1201 yılının sonlarında, M ısır’ın dahili va
nin başlamasına sebep olmuşlar; tedricen M ısır’ın Os-
ziyetinde esaslı bir değişiklik yapmadan M ısır’dan ayrıl
manlı idaresine rakiblikte bulunmuşlar; sonraları, Dev
mıştır. Said’deki M em iûklu ümeraları ile birleşebileıı
let’in M ısır'da otoritesine baş kaldırarak eyalette bağım
Murad ve İbrahim beyler, tekrar ayaklanarak Kahire’ye
sızlıkları ilan etmeleriyle M ısır’da Osmanlı nizamının
girmeye muvaffak olmuşlardı. Bab-i Ali ise, bu meseleye
yıkılm asına yüz tutmuştur.
1
M. F. K öprüllü, B izans M uesseselerinin Osmanlı M iicssesclerinc Tesiri, İstan
12
bul 1931, s. 43, 4 8 ,5 3 , 5 7 -5 8 ,7 0 ,7 8 ,1 3 2 - 1 3 5 , 139, 144-145; I. H ak ki Uzunçarşjh, Osmanlı D evlen Teşkilatına M edhal, Ankara ] 9 4 i, s. IX-
F. Babinger, Osmanh Tarih Yazarları ve Eserleri, çev. Coşkun Üçok, An kara 1982, s. 69-
13
XIII.
Tansel, Yavuz Sultan Selim, s. 150 vdd.; Ş/nasi Altundağ, “Seiim I”, IA/X, 428-429; Bekir K ütükoğlu, "(Hadim) Sinan Paşa", IA/X, 665.
Ömer Lütfü Barkan, XV. ve XVI a sırlarda Osmanlı İm paratorluğu'nda Z i
14
B ed a y i z-Zııhur, V/147-150.
ra i Ekonominin Hukuki vc M ali Esasları. I, Kanunlar, İstanbul 1943, s.
15
Bedayi'z,Zuhur, V/157-158.
LXIV- LXVI; Ahmed Akgündliz, Osmanlı K anunnam eleri vc Hukuki Tah
16
Seyiid M. es-Seyyid, XVI. asırda M ısır E yaleti. İstanbul 1990, s. 55-57.
lilleri, I, İstanbul 1990, s.
17
Bedayi'z-Zuhur, V/163.
Arab Hüseyn Dakur, “es-Sultaıı el-M em luki Kansu el-Gavri, Siyasetihi
18
Beday'iz-Zuhur. V/159-
ed-D alıüiyye ve’I-H ariciyye” (90Ğ-92/1500-I5ÖI), H aviiyat fi’Adabi'I-
19
A.g.e., V/166.
Arabiyye, cild 4 (1989), Beyrut 1992, s. 387; A. M. ibn iyas, Beday-i’iz-
20
A.g.e.. V/166.
Zulıur fi V akayi’d-Duhur, Cuz V., Kahire 1961, s. 63-64.
21
A.g.e., V/167-168.
4
Feridun Bey, M unseatu s-S a la tin, İstanbul 1 6 4 ,1, 369-375
22
S. M . es-Seyyid, XVI. asırda M ısır Eyaleti, s. 48
23
Muhammed Ibıı Yusuf el-H ailak, Tarih-i Mısır, İstanbul Un. Ktp. TY.nr.
2
3
5
ibn iyas, Bedayi’z-Zuhur, V./22, 45.
6
Bed-ayfz-Zuhi/r V./79, 80.
7
Saiaheddin Tansel, Yavuz Sultan Selim, Ankara, 1969, s. 148-149; Ahmed
24
B edayi'z-Zuhur, V/149-
F. M ütevelli, E l-F ethııl-0sm anlt Lis-Şa/n ve M ısır ve M ııkaM im aûhi, K ahi
25
A.g.e. t V/160.
re 1976, s. 170.
26
A.g.e., V/149-150; ibn Zunbul er-Rammal, G azavatıis-S ultan Selim Han
628 V. 59 a-b.
8.
B edayrz-Z uhur; V/124-125; M ütevelli, el-Fethu'l-Osm anlı, s. 178.
ma}a K ansu cl-G a ıri Sultan M ısır ve a m aliha, Kahire 1278, s. H 3 ;A b d u ’s-
9-
B ed a yi’z-Z.uhur, V/122, 125, 141
Samad ed-Diyarbekri, N ei'adir ct-T cvarib, İst. Ali Emiri Ktp. nr.596, v.
10.
B ed a yi’z-Zıth/ır, V/I52.
11.
Osman Abaza, Eser îa b a vvu l et-T icaretıi l-A lem iyye İla Re'sı/r-Raca Es-Salih
151b- 1552a. 27
Bedayi'z-Zııhur, V/125; ibn Zunbul, s. 113; Suheyli, T arih-i M ısır-ı Ce-
Ala M ısır ve Alem el-B a h ril-M ııteva ssit esna el-K a m cs-Saadis Aser. Kahire
did, Mutf. bas. İstanbul 1142, s. 16a; keza bk. M ütevelli, el-F cth el-Osman-
Tarihsiz, s. 35-36.
lı Lı-M ısır, s. 187-188, 196-197. OSA\ANLl P P V I SİYASET
ibn Zunbul, a ynı eser. s. 114; Suheyli, T arih-i M ısır-ı Ccâid, s. I6a. Bedayi'z-Zuhur, V / l6 0 - l6 l, 189-190.
30
B eday'i z-Zuhur, V/190, 193-194.
57
es-Seyyid, a .g.e.. s. 96-91.
31
es-Seyyid Ahmed b. ez-Zeyni Dehelan, el-Vlam b i- l’lam B ey tu l-lla h i’l-H a-
58
XVII. ve XVIII. asırlarda M ısır Beylerbeyinin zayıflığı ve onunla ilg ili
32 33
56
Osmanh Devrinde M ısır Eyaletinin İdari ve M ali İstikrar Devresi ve H u
28 29
zursuzluk Başlangıcı Hakkında bk. es-Seyyid, a.g.e., s. 91-96.
ram, M ısır 1305, s. 189.
eyaletin çeşitli müesseselerine etkisi hakkında bak. Ahmed Çelebi Ab-
Haydar Çeiebi, “Ruzname" (M unseatu’s-Selatiıı), 1/1454; Bedayi'z-Zuhur,
du ’l-Gani, Avzahu’I-Isaret fımen Tevella M isru’l-Kahire m inel-M uluk
V/L78.
vel-Basat, el-M ulakkab bi “Tarilıu’l-A yni”, Yay Abdurrahim Abdurrah-
Haydar Çelebi, "Ruzname". s.489; Hoca Sadeddin, T acıil-T cvarih, II., İs
maü, Kahire 1978, s. 122, 125, 140, 143, 150, 155; Mustafa es-Safi’i el-
tanbul 1279, s. 375.
Kal’avi, Safvatu’z-Zaman fımen Tevella ala M isr min Emir ve Sultan,
34
B edayi'z-Zuhur. V/202; Tacu't-Tevarih, 11/374-375.
M ısır, Suhag, R efa’a et-T ahtavi Ktp. nr. 51, s. 158, 163, 178; Yusuf el-
35
Bcday'iz-Zuhur. V/162, 206-207.
M elavani, Tuhfetu’l-Ahbab limen Meleke M isra m in el-M uluk ve’l-Nuv-
36
Rıdvan Paşa-zade Abdullah, T afrih-i M ısır, H am idiyye Ktp. nr.900,
vab, Suhag, et-Tatavi ktp. nr. 28, s. 95, 101, 103.
v,121a.
59
P.M. “The Beylicat in Ottoman Eygpt during the Seventeenth century”,
37
Feridun Bey, M m ıseatus-Seiatin, 1/455, 492.
BS0AS. XXIV/2, 1 9 6 ı, pp. 214-218’ ayni mulf., “The Exaked Lineage of
38
ibn Zunbul, s. 117.
Rıdvan Bey: Sarne Observations 011 a Seventeenth century M emluk
39
Bedafyİ'z-Zuhur, V/2289, 351 vd., 381, 384-385, 431, 435, 449; ed-Di-
Geneaiagy", BS0AS., XXIÎ/2 (1959), pp- 221-222; aym mulf, "The Career
yarbekri, Nevadiru't-Tevarih, v. 308 b, 314 a-b.
of Küçük Muhammed (1676- 1694)”, BS0AS,, XXVI/2 (1963), 269-287;
40
J.V. Hammer, D evlct-i O sm m iyye Tarihî, M .A ta Tere., IV/238.
Iraki Yusuf Muhammed, el-Vucud el-Osmani, el-M em luki fı M isr fı’l-
4 l.
Haydar Çelebi, "Ruzname' (M ım şeatus-Selatin), 1/492; Rıdvan Paşa-zade, Tarih-İ M ısır, v. 121 a; keza bk. Tansel, Yavuz Sultan, s. 19S.S
Karn es'Sam ineser, Kahire 1985, s. 45-46, 8 9 ,9 1 -9 6 ,1 0 1 , 112,121-123. 60
Abdurrahman el-Ceberti, Tarih A cayihıil-asar fi't-T eraaım ve Asar, B eyrut
42
Bedayi'z-Zuhur. V/209-211, 277, 381, 436; ed-D iyarbekri, v.34lb .
43
S. M. es-Seyyid, X V I asırda M ısır eyaleti, s. 61-65.
tarihsiz, c. I./47-48, 50.; Ahmed Çeiebi, Avzahu’l-sarat, s. 143, 150, 174175, 181; Mahmud es-sarkavi, “Misr fİ'l-Kam es-Samin-aser”, D ira sa tfi
44
S.M. es-Seyyid, a.g.e., s. 68-70
Tarih el-ceberti, c. II, Kahire 1957, 37-41. 6l
H olt, “The B eylicate in Ottoman Egypt". p p .2 19-223; Iraki yıısuf, el-Vuccud
45
S. M. es-Seyyid. "Hayri Bey", TDV. IA ., cild 17/59-60.
46
es-Seyyid, M ısır Eyaleti, s. 61-65.
el-O sm ani-el-M emluki fi M isr, s. 47.91; Abdulvahhab Bakr, ed-Dev-
47
es-Seyyid, a.g.e.. s, 72-73-
le ıu ’l-Osmaniyye ve M isr fı’n-N isf es-Sani mine el-Karn es-Samin eser,
48
ed-Diyarbekri, N evadiru't-Tevarih, v. 375b-383 a, 396a-b, 398a.
49
I- H. Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, II. Ankara 1943, 318 vd.; ed-Diyarbek-
50.
Celal-zade Mustafa Çelebi, Tabakatu l-M em alik ve D crecatu-l-mcsalik, \Vies-
Kahire 1982, s .18-1962
bi-eyalet M isr fı m atla el-Karn es-Samin eser, nesr edilmeyen bir araştır
ri, aynt eser. v. 403-409; keza bk. es-Seyyid, a.g.e., s.77-81. baden 1981, v. 121a-b.
ma, s. 9-10. 63
51
XVI. asırda M ısır Eyaleti, s. 85-86.
52
Ahmed Akgündtiz, "M ısır Kanunnamesi," Osmanlı Kanunları ve H ukuki
H olt, Egypt and the Fertiîe Crescent 1516-1922, A P olitica l History, London 1966, 85-87.: M uhammed R ifa t Ramazan, A li B ey el-Kebir, Kahire
Tahlili, VI/32-33. 53
S. M. es-Seyyid, “Diisturu’l-Amel fı’n-Nizam el-İdari ve’l-M ali el-Osmani
1950,28-2964
Bu hususta daha tafsilatlı m alumat için bk. Ramazan, A li B ey el-Kebir, s.
M ısır’da kurulan İltizam N izamı ve Saiiyane Sistem i, ve onunla ilg ili
50-57, 186-189; W. Livingston, “The Rise of Slıeyh al-balad A li Bey el-
olan M ısır İrsaliyye Hâzinesi hususunda bk. es-Seyyid, XVI. asırd a M ısır
Kabir: a study in the a ccuracy of the Clıronirle of el-Jabati", BS0AS,
Eyaleti, s. 52-53, 115-123; S. J . Shaw, The F inan cial a n d A dm inistrative
XXXIII (1970), 283-294; I.H. U zunçarşılı, Osmanlı Tarihi, IV/I bol.,
Organization a n d Development o f Ottoman Egypt, 15 17-1798. Princeton,
2.bas., Ankara 1978, s. 429-432; Abdulvahhab bakr, cd-D cvletıil-O sınaniy-
pp.283-309; aynı mlf. The Budget of Ottoman Egypt, 1005-1006, Paris
y e vc M ısır, s. 66-71.
1968,
pp.
U -1 3 .
65
Cevdet Paşa, Tarih-İ Cevdet “tertib-i cedid, “İst. 1303. s. 243-262; Uzun-
54
es-Seyyid, a.g.e., s. 108- 115.
55
es-Seyyid Receb Hzrraz, cl-M ed h a l ila T arih M isr el-H adis, Kahire
Ictu'l-O sm aniyye ve M ısır, s. 111-150; Stanford J . Shaw, “Ottoman Egypt in
1970,
the Eighteenth C entury” Harvard Un. 1962 pp. 6-7
çarşılı Osmanlı Tarihi, Vl/Ibol, s. 438 vdd., Abdulvahhab bakr, ed-D ev-
O SM A N LI j j j j j j
SİY A S rr
OSMANLI MISIRI'NDA MEM LÛK NOSTALJİSİ ASSO C- PROF. DR. |ANE HATHAW AY O H I O STATE UN1VERSTY D EPA RT MENT OF H İS T O R Y / A.B.D.
smanlı M ısır’ı tarih yazıcılığındaki en önem
yeniden oluşturm ayı iddia ederse onun sözüne inanm alı
li sorun, eyaletin idari liderliğin in M emlûk
m ıyız? Diğer yandan, eğer bu kişi, bize, M em lûk Ku
sultanlığının yönetim usullerini devam etti
rum lanın yeniden yaratıyormuş gib i görünüyorsa, bu
rip ettirm ediği veya yeniden canlandırıp canlandırmadı-
nun onun algılam a gücü olduğundan emin olabilir m i
ğıd ır.1Ancak, bu soru, Osmanlı M ısırı’nın tarih yazıcılı
yiz? Al-Khassahab (El-Kasap) gib i popüler hikayelere
ğında incelenmemiş birkaç tane varsayımdan birisini
dayanm adığını nasıl bilebiliriz?
yansıtmaktadır. Bu varsayıma göre, M em lûk M ısırı, Os-
Açık olmak gerekirse bu kişinin gerçekten böyle ol
manlı M ısırı idari sınıfının doğrudan b ilgi sahibi olduğu
duğunu bilemeyiz. Abd al-Rahman al-Jabarti gib i bir
objektif bir gerçeklikti. Örneğin, bir önceki yüzyıldan
ilim adamı al-M ağnzı, İbn Taghri Birdi (Tanrıverdi) ve
daha az olsa bile, on sekizinci yüzyıldaki şartlar hakkın
İbn Iyas3 tarafından yazılm ış önemli M emlûk tarihi vaka
da çarpıtılm ış bir görüşe sahip olan M ısırlı on dokuzun
yinam elerini tam olarak biliyordu ve büyük ölçüde bun
cu yüzyıl gözlemcileri dikkate alındığında, bu çok tehli
lardan yararlanarak M emlûk yönetiminden anladıklarını
keli bir tahmin olarak görülmektedir. Bu çarpıtmaların
yazmıştı. Kendi paylarına Osmanlı İdarecileri, özellikle
en ünlü yürütücüsü, on dokuzuncu yüzyılın başlarında
bakım ını yapmak zorunda oldukları camiler türbeler ve
Fransız işgal kuvvetlerinin isteği üzerine modern bir M ı
dini vakıflar bırakan en ünlü M emlûk Sultanlarının el-
sır Tarihi yazan şair İsmail al-Khashshab’dır. On sekizin
betteki bilincindeydiler. Bu nedenle, on yedinci ya da on
ci yüzyıldaki M ısır’ın soylu sahipleri ve siyasi zümreleri
sekizinci yüzyılın bir belgesi “Sultan Qansuh-i (Kansu)
ile ilg ili olarak şairin yazdıkları, M ısır’ın on sekizinci yüzyıl tarih kayıtlarına aşina olan herhangi bir insan için boşluklar ve hatalar taşımaktadır. Kendisinin de itiraf et tiğ i üzere Al-Khashsahab, ulem a yada İslam b ilginleri ile babası tarafından kendisine anlatılanlara (akhbar) dayan m aktadır.2
Gavri vakıflarına” yada “Sultan Barguq’un (Berkuk) ca m isine” atfedebilir.4 Bir Osmanlı devri vakaııüvisi, ayrın tılı bir açıklam a5 yapmadan, okuyucularının Q aytbey’ı ve M em lûk devrinin son zamanlarındaki diğer önde ge len yöneticileri de bileceğinden kesin emin olarak “Qaytbey’ın (Kayt Bey) Em irleri” arasında bir karakter anlata bilir. Ancak, bunun Qaytbey’ın tesadüfi kaynakçasından
Günümüzde, Avrupalı gezginlerin, diplom atların
M emlûk yönetim inin durumu ve kurum lan ile ilg ili so
ve idarecilerin M ısırlı ve diğer Orta Doğu toplulukları
m ut b ilgiler aktarm akta olduğundan emin olabilir m i
hakkındaki raporlarını O ryantalist önyargılarla renklen
yiz?
dirilm iş fikir ve tanım lam alar beklentisi içinde şüpheyle
M emlûk yönetimini resmeden Osmanlı devrinden
karşılam aya alışığız. Ancak, bu şühecilik bir ya da biraz
sahip olduğumuz ne gibi deliller bizi emin olmaktan
daha fazla yüzyıl uzaktaki bir toplumdan elde edilmiş
uzaklaştırır? Osmanlı devri tarih kayıtlarında en sık bah
kaynaklardan daha uzağa gitm ed iği görülmektedir. On
sedilen M emlûk Sultanları, bir yönde en yakın geçm işte
sekizinci yüzyıl M ısır soylularının M ısır M em lûkları
ki Qaytbey (kaydı 1468-1496), Qansuh al Ghawri (kay
hakkındaki görüşlerinin doğruluğunu nasıl bilebiliriz?
dı 1501-1516) ve Tumanbey (kaydı 1516-1517), ve d i
Aynı şekilde, eğer böyle bir soylu, M em lûk Kurumlarını
ğer yanda ise “kurucu babalar” M em lûklu Su ltan lığın ı
O SM A N L I B H
SİYASET
kuran Baybars (kaydı 1260-1277), yaşadığı yüzyıl bo
fından bir memlûk, diğer bir deyişle asker köle, olarak sa
yunca süren hanedanlığı kuran Harun (kaydı 1279-
tın alınm ıştı. 1249 yılında al Salih’in (Selahaddiıı-i Ey-
1290) ve Çerkeş asıllı M em lûklu Sultanlarının ilk i olan
yubî) ölümünü on y ıl süren kanlı askeri darbeler ya da
Barquq (kaydı 1382-1399)’dur. Bu sultanların beşi de,
karşı darbeler takip etm işti. Çünkü son sultanın memlûk
gerek büyük başarıları gerekse Al-G hawri’nin durumun
ları iktidar için mücadeleye başlamışlardı. Bu fetret dö
da olduğu gib i dehşetengiz hataları nedeniyle “destanlaş-
neminin belki de en kötü bölümü, al-Salih’in dul eşi olan
tırılm ışiardır”. Bunların hepsini ya da herhangi birini
Fatima Shajar al-D urr’un M em lûk komutanı Kut al-Din
bilm ek Memlûk tarihinde uzman olmanın yanı sıra ge
Aybak al-Türkamani ile evlenmesidir; sonunda her ikisi
nel bilginin de sonucu olabilir.
de rakip memliikler tarafından katledildiler. 1260 yılında
Buna ilaveten, bu Sultanların ortaya çıktığı özel
Suriye’deki Ayn J a lu t’da Moğol ordusuna karşı kritik bir
şartlar, k ilit Sultanların folklorik sunum larla büyütül
zafer kazandıktan sonra, Baybars, M emlûk komutanı
müş bir çeşit M emlûk nostaljisinde olduğu gib i, M em
Qutuz’un katli olayında yer almış ve kendisini tahtın sa
lûk yönetiminin “gerçeklerine” derin bir şükranı çokta
hibi olarak ilan etm işti.7
fazla göstermiyor. Bu nedenle, M em lûk yönetim ini dev
Söylenenlere göre, Baybars’ııı folklorik k işiliğ i net
ralan Osmanlı devri idaresinin algılayışı büyük ölçüde
olmayan tarihi gerçekliklerle sadece çok anlamsız ben
folklorikti: Bu durum Am erikalı bir okul çocuğunun
zerlikler gösteriyor. Baybars, orijinalinde sözlü olarak ak
George Washigton hakkında anlatılan, kiraz ağaçlarını
tarılm ış olan ve Sırat al-Zahir Baybars olarak bilinen çok
nasıl kestiği ve sonrada yap tığı bu işi reddetmek için ya
büyük ve değişkenlik gösteren destanın kahramanıdır.
lan söylemesiyle ilg ili hikayeyi duyduktan sonra hisset
Bu konuyla ilg ili birkaç yazılı destan, genelde on doku
tikleriyle karşılaştırılabilinir. Bunun da ötesinde, hane
zuncu yüzyıl tarihlerini taşım aktadır.8 Diğer geleneksel
danın böyle bir algılam aya niçin sahip olduğu, her bir
sözlü Arap hikayelerinde olduğu gibi, Osmanlı devrin
Amerikalı çocuğun George W ashington ile kiraz ağacı
den gelen bu destanların hepsin de tarihi çelişkili ifade
hakkındakileri niçin öğreniyor olduğu ile benzerlik gös
lerle bol olduğundan dolayı, Baybars, destanlarında top
termekteydi: Bu tür hikayelerin aktarılm ası hanedanın
atışı yapar ve kahve içer. Bundan başka, hikayelerde Os-
üyelerinin eğitim inin ve sosyalleşmelerinin bir parçasıy
manlı ünvanları ve kurum lan bol m iktarda geçm ektedir;
dı. Sonuçta bu folklorik belgeler bize Osmanlı M ısırı
mesela, eyalet yöneticileri paşa olarak adlandırılm akta
hakkında, Mısır M em lûkluları hakkında anlattıkların
dır.9 Bununla birlikte, hikayelerin çoğunluğunda sürekli
dan daha fazlasını anlatmaktadır.
olarak H açlılarla ve M oğollarla yapılan mücadeleler an
A şağıdaki, bu sunuların/belgelerin içeriğinde mev
latılıyordu. Stres içindeki evde kalm ış kızlar ile şekil de
cut olan folklorik nitelikleri göstermek için Osmanlı
ğiştiren büyücülerin oluşturduğu basmakalıp unsurlarla
devri edebiyat kaynaklarındaki birkaç anahtar M emlûk
bezenmiş bu hikayelerin, yalnızca Osmanlı devri M em
şahsiyetini ve Osmanlı hanedanının M ısır’daki M emlûk
lûk Sultanlığının ilk zamanlarındaki popüler olayların
geçmişini sahiplenmesindeki karşılıklı folklorik mem
hatırasını yansıttığı şeklinde bir sonuca varabiliriz.
nuniyeti inceleyeceğim. En sonunda hem hanedanın ken
Hikayelerde an latıldığı üzere Baybars, gerçekte bir
disi hem de Osmanlı idaresi için bu folklorik sunuların
Türk memlûk’vL olmayan fakat Hulaun (H ulagu’lar) ve
yararlarını dikkate alacağım.
Moğollar tarafından yönetilen krallığın son Harzem Şahı
BAYBARS: EFSANE VE GERÇEK
“Algan Şah Jam ak”ın oğlu Pers (Acem) Şehzadesi M ah
M emlûk Sultanlığının kurucusu Baybars al Bun-
mut idi. (Gerçekten de Baybars’ın geld iği Kıpçak Boyu,
dugdarı, ortaçağ Pers edebiyatında ortaya çıkan Büyük
Moğol akınlarıyla K ırım ’a sürülm üştü).10 Görülmemesi
İskender’den farkı olmayan açık seçik bir on sekizinci
mümkün olmayan ordu kom utanları Lübnan dağlarında
yüzyıl efsanevi şahsiyetti.6Muhtemelen bugünkü U kray
yaşayan Ism aili gerillalarıydı. D eğişik kitaplar, Baybars
na topraklarından gelen Kıpçak Türkü olan Baybars, Ey-
ile diğer memlûklar arasındaki çekişmelerin farklı türleri
yübileriıı Sultanı Eyüb al Salih (kaydı 1240-1249) tara
ni anlatmaktadır. On dokuzuncu yüzyılın sonlarına ait
O SM A N U
I
SİYASET
bir Mısır yazmasında, Aybak’ın Baybars’ın başta gelen11
seçik Baybars ve Harun’u göstermektedir. Aynı şekilde,
rakibi olarak gösterilmesine karşın, 011 dokuzuncu yüzyıl
diğer iki çift grup al-H inali’nin Orta Doğu folkloründe-
Halep’inde basılmış çok yaygın yazmada, onun en zorlu
ki diğer şahsiyetleri ima ettiğine m uhteliftirler.16 Ger
rakibi Q ualaun dür. Bu ikinci kitapta Baybars ve Qu-
çekte al-Q inali’nin yaptığı Sad ve Haram’ın muhalefeti
ala un aynı köle pazarından satın alınm akta ve birlikte
nin altını çizmek için çok iyi bilinen bilgilerden uzaklaş-
M ısır’a gönderilmekteydi. Quala'ün, Baybars’ın ishal du
tırılam ayan m uhalif düşmanlıkları im a etmektedir.
rumunu şiddetlendiren M ısır yolculuğundaki kötü olan
A l-Q inali ile Damürdaşi grubundaki diğer vakayi
fiziki durumunu sürekli hor görm üştür.12 Quala’ün’ün
namelerin stratejisi, eğer vakanüvislerin hikaye anlattığı
kendisi, Türkçe’yle dolu kötü bir Arapça konuşan kibir
nı göz önünde bulundurursak, kapsamlı bir şekil alm ak
li bir Türk portresi çizmekteydi. (Bu özellik tarihi ger
tadır. Gerçekten bu, Damürdaşi vakayinamelerin sonun
çeklerde bazı temellere dayanabilir, çünkü Quala’ün ol
cusunun yazarı olan Azeban Ahmet Kethüda (Kahya)’nın
dukça yaşlıyken köle yapılm ıştı ve Arapçayı hiçbir za
gayretlerini nasıl sunduğudur: “Kardeşlerin bazıları (ih
man akıcı konuşmayı öğrenememişti.)13 Baybars öldüğü
van) Sultan Mehmedin (IV, kaydı 1648-1687) tahtan in
zaman Quala’ün kendi oğlu H alil’i halef olarak göster
dirilm esi nedeniyle Kahire’deki sancak beyleri (sancaki) ve
meye teşebbüs etti.
yedi alayın ağaları ile subayları (Ihtiyariyya) arasında ge
Eğer yazılı örnekler yalnızca ondokuzuncu yüzyıl
çen olaylar hakkında bana sorular sormuştu.”17 Al-Qina-
tarihliyse, bu hikayelerin on sekizinci yüzyılda ve önce
li gibi o da iki tarafın muhalefeti hakkında ipin ucunu
sinde çok yaygın olduğunu nasıl bilebiliriz? Siraat al-
kaybederek anlatmaya başlamaktadır. Bu tür bir karşı çı
Zahir Baybars için im alı sözler, ilginç bir şekilde tarihçi
kış hikaye anlatmada eskiden beri kullanılm akta olan za
lerin genelde güvendikleri bir grup tarihi yazılarda orta
man bağım lı hikaye anlatım pratiğidir: Tipik Arap halk
ya çıkmaktadır. Bunlar, Damürdaşi olarak bilinen vaka
hikayesi kana ma-kana, “Bir varmış, bir yokmuş”, kıyas
yinamelerdir. Çünkü söz konusu vakayinamelerin dördü
lam asıyla başlar. Aynı temel formül Türk dilinde de
de yaygın bir uydurma metinden çıkmış ve al-Damurda-
mevcuttur: “Bir varmış, Bir yokmuş”. Kısaca, bu yazılı
şi lakaplı M ısırın Azeban alayındaki subaylarla bazı bağ
belgeler popüler halk hikayeleri çerçevesi içinde Osman-
lantıları vardır.14 Bundan başka, on yedinci yüzyılda ve
lı M ısır’ının tarihini anlatmaktadır.
on sekizinci yüzyılın başlarında rekabetleri M ısır’a sızan iki askeri ve siyasi hizip Fagaris ve Qasimis’lerle m ütte
BARQUQ (BERKUK) VE DÜZME ŞECERE
fik olan bedevi hizipçi Sad ve H aram ların kökenini ta
Sultan Barquq, Rıdvan Bey isim li birinin on yedin
rihçiler açıkladığı zaman dört vakayinamenin başlangı
ci yüzyıldaki uydurma şeceresinde dikkati çeken bir gö rünüm arzetmektedir. RM. Holt, bu Rıdvan isim li k işi
cında da bu im alı sözler görülmektedir. Damürdaşi vakanüvisleri bu halk hikayelerine ba
yi 1631 yılından 1656 yılında ölene kadar hayret verici
karak yazdıklarını hiçbir zaman açıkça ifade etmemişler
bir şekilde yirm i beş y ıl hac yolu kom utanlığını (amir al-
dir, bunun yerine, Arap folklorünün bir çift muhalifi Sad
hac) tekelinde tutan Rıdvan Bey al-Fagari olarak tanım
ve H aram ların amansız rekabetlerinin karşılaştırmasını
lam aktadır.18 Başka bir yerde de belirtmiş olduğum gib i
yapmışlardır. Böylece en eski vakayinamelerden biri olan
soy ağacındaki gerçek kim liği aynı zaman süresinde ya
Macuncu L atifin yazarı Mustafa b. İbrahim al. Maddah
şayan Qasimi Lideri Rıdvan Bey Abül Shawarib olm alı
al-H inali, “al-Haşimi-Haram ortaya çıktığı zaman, Al
dır.19
Uthman’ın H üküm darlığına (Dawla) kadar, eski zaman
Bu soy ağacında Borquq, Emir Yalbugha’nın tarihi
lardan beri M ısır halkı iki grup (Fargatayn) idi, askerler
memluğu değildir. Ancak bunun yerine Peygamberin aşi
ve şehirliler ile reaya beyaz bayrak ve kırm ızı bayrak; be
reti Kureyş’in bir üyesi olan Kisa b .’Akrama diye birinin
yaz alanı Tubba’ı ve kırm ızı olanı da Kubaybi, Zuhbi ve
torunudur. Bu kısa isim li kişi kazara bir gözünü çıkardı
H ilali, Qalauniler ve Baybarsiler.”15 “Qalauniler ve Bay-
ğı bir bedevinin kendisini Halife Ömer’e (kaydı 634-644
barsiler”, arşivindeki Stra'nın bazı versiyonlarında açık-
C.E) şikayetinden sonra Arap Yarımadası’ndan kaçm ıştı
O SM A N LI I
SİYASET
ve Bizans imparatoru şu anda Çerkezistan diye bilinen
yorum. Abul-Shawarib açık bir şekilde kendisinin Çer
yere yerleşmesine izin vermişti. Daha sonraki neslinde
keş etnik kökeninden gurur duym aktaydı ve bunu yük
torun olan Barquq, Bulgar köle tacirleri tarafından kaçı
sek bir mevkie atanmak için geçerli bir neden olarak k ul
rılmış ve M emlûk Sarayına getirilm işti.20 Barquq’un hi
lanıyor ve hatta yanılgıya yer vermeyecek bir şekilde
kayesi, kendisini Barquq’un ve oradan uzanarak Ku-
oğullarından ikisi olan Khushqadam ve Özbek’i son dö
reyş’in bir torunu olduğunu zanneden Rıdvan Bey’in
nem M emlûk yönetimine sırayla bir sultan ve bir gene
asilzade soyunu göstermek amacıyla soy ağacına dahil
ral olarak atama imasında bulunabiliyordu.25 Evliya Çe-
edildiği birkaç hikayeden biridir. Barquq’un öyküleşti-
lebi’nin bizlere anlattığı üzere on yedinci yüzyılın ortala
rilmiş kökeni benzer bir şekilde asil bir soylu olması ge
rına doğru Mısırda çok sayıda Çerkeş asilzadesi vardı.26
reken ancak haksız bir şekilde köle alınmış olan öyküleş-
I. Selim ’in M ısır’ı fethettikten sonra bağışladığı M emlûk
tirilm iş Baybars’inkine benzemektedir. Soy ağacının ya
em irleri, şüphesiz İstanbul’dan M ısır’a tayin edilen bey
zan kişi bir model olarak Sırat al-Zabir Baybars'm bazı
ler ve eyalet görevlilerinin daha sonra yaptığı gib i, Çer-
uyarlamalarını çok iyi kullanm ış olabilir; yazar, Bar-
kezistan’dan memlûk tedarikine devam etmişlerdi. On ye
quq’u ilk olarak sunduğu zaman ilk önce Eyyübi Sultan
dinci yüzyılın ortalarında M ısır’daki Çerkeş asilzadeleri
larına satılmış olduğunu inanılmaz bir şekilde iddia et
nin sayısı, Çerkes-sever bir siyasi kültür ile bunun uzan
mektedir. Elbette ki bu Baybars’ın kaderiydi, ancak Bar-
tısı olan Çerkeş asilzadelerin hakim olduğu son M emlûk
quq’un zamanında Eyyübiler çok uzun bir süre önce sah
sultanlığına yönelik nostaljiyi desteklemek için gerekli
neden silinmişlerdi. Daha da genellersek, soy ağacı Çer-
olan “kritik yoğunluğa” ulaşabilmişlerdi.
keslerin ve diğer Kafkas halklarının Araplardan geld iği
Bununla birlikte, çok sayıdaki Çerkeş bir “M emlûk
ni söyleyen sağlam geleneğe dayanıyor. Ancak tipik bir
nostaljisi” kültürünü açıklamak için yeterli değildir.
şekilde ataları Kureyş olmayıp ilk Müslümanlar tarafın
Unutulm am alıdır ki Osmanlı fethinden sonra Selim bir
dan fethedilmiş bir Bizans vasal devleti olan Ghassan
çok şeyin arasında M ısır asilzadelerinin Çerkeş isim leri
K rallığı’nın güneyli, diğer bir deyişle Yemenli, Arap yö
alm alarını yasaklayarak böyle bir gelişm eyi önlemeye ça
neticileridir.21 Bu düşünce şekli Sultan al-M uayyad
lışm ıştı; asilzadeler Çerkeş isim leri yerine Türkçeleşmiş
Shaykh (kaydı 1412-1421) ile Sultan al-Zahir Tatar (kay
Müslüman Arap isim leri almaya mecbur tutulm uşlardı.
dı 1421) için hazırlanmış olan Badr al-Din Mahmüd al-
Bununla beraber fetihten birbuçuk asır geçmeden Abü-1
Ayni’nin (1361-1451) kitaplarında önemli bir rol oyna
Shawarib Rıdvan Bey açık bir şekilde kendi Çerkeş kim
maktadır. Al-Zahir Tatar Qansuh al-Ghawru tarafından
liğinden gurur duyarak bir soy ağacı oluşturmasından
himaye edilen Majalis ’de sunulm aktadır.22 Aynı düşünce
başka oğullarına Özbek ve Khushqadam isim lerini ver
Evliya Çelebi (1611-1682) tarafından da bildirilm iş ve
mekte hiçbir çekince, utanç duymamıştı. Kısacası bu de
aynısı Çerkeş folklorunün bir on dokuzuncu yüzyıl ko
ğişim in sebebi, zamanın geçmesidir. 1524 yılında Mem
leksiyonunda da görülmektedir.23
lûk ileri gelenlerinden sonra bir kişinin oğullarına Çer
Rıdvan Bey'e ait şecerenin amacı, çok büyük bir ih
keş ismi vermesi ve Çerkeş olduğunu destekleyen bir şe
tim alle hem Çerkeş hem de Kureyş neslinden gelmesi
cere hazırlatması Memlûk yönetiminin yeniden oluşu
nedeniyle Rıdvan Beyin, ne göklere çıkarılm ış soya ne de
munu ince bir şekilde gizleyerek talep eden, başkaldırı
Kutsal yerlerde atalarından kalm a hizmet uygulam aları
ya yakın hareketler olarak yorumlanabilirdi. Ve elbette
na sahip olmayan Rıdvan Bey al-Fagari gibilerden ziya
ki Osmanlılar fethin hemen sonrasındaki yıllarda bu tür
de, Tac komutanı olarak atanmayı hak ettiğin i işaret et
de üç büyük isyanı bastırmışlardı: Bunlar 1521 yılında
m ekti.24 Soy ağacının ortaya çıkması, on yedinci yüzyılın
ki Şam Valisi Canverdi al-G azali’nin isyanı ve 1522 y ı
ortalarında açık bir şekilde ortaya çıkan ve kısaca kendi
lında M ısır’daki iki il valilerinden Canım al-Sayfı ile
kendine Çerkeş iddiasını oluşturarak Rıdvan Bey Abül-
İnal’ın isyanları ve 1523-1524 yıllarındaki M ısır’ın Os-
Shawarib gibi bir destekçi bulmuş gibi görünen “Mem
m anlı Valisi “al-K lıain” (hain) Ahmet Paşanın isyanı
lûk özlemi’ nin başka bir unsurunu gösterdiğini düşünü-
dır.27 Diğer yandan 1650 yılına kadar Memlûk yönetimi
O SM A N U ^
SİYASET
yalnızca donuk bir hatıraydı. İster istemez hoş karşılan
niıı çeşitli Türkçe tercümeleri on sekizinci yüzyıl başla
mamasına rağmen M emlûk Sultanları ile Çerkeş ataları
rında ortaya çıkm ıştır.30 İbn İyas’ın yazdıklarına daha il
nın isimleri gibi nostaljik dokundurmalara katlanılabili-
mi bir yaklaşım la karşı çıkan İbn Zunbul’un yazısı kesin
yordu. Bundan başka asilzadeler - elbette ki sahip olama
olarak tarihi değildir. Gerçekte, kahramanlar arasındaki
dıkları-M emlûk idarecilerinin anılarından ya da Memlûk
hayali konuşmalarla tamamlanmış Sırat al-Zahir Bay-
idarecilerinin komutası altında üretilen tarihten değil
bars'ı anımsatmaktadır. İbn Zunbul’un satırlarında Tu-
halk hikayelerinden, M emlûk ve Çerkeş kim liği ile tas-
manbey, Osmanlı topçusu ve Memlûk Emirleri Khayr-
savvurlarını ortaya çıkarıyorlardı. Tabiatı gereği, hem
bay ile Canverdi al-Ghazali’nin ihanetleriyle yere serilen
Memlûk özlemi hem de Çerkeş iddiaları fazla derecede
gururlu bir savaşçı olarak anlatılıyor. İbn Zunbul, Os
folkloriktir.
manlIların süvarilik sanatlarında neredeyse yeteneksiz ol
İBN ZUNBUE (SÜMBÜE)'UN ETKİSİ
rı asla yenemeyeceklerini defalarca vurgulamaktadır.31
duklarını ve eğer top ve tüfekleri olmasaymış M em lûkla Hemen hemen aynı şeyler, Evliya Çelebinin tarif
Bu arada Selim, güvendiği Memlûk hainleri tarafından
ettiği diğer Memlûk destekçisi, Osmanlı karşıtı gösteri
ne derece olursa olsun yanıltılan değerli bir sultan olarak
için de söylenebilir: Anlattıklarından anlaşıldığına göre,
resmedilmektedir. Kesin sonucu belirleyen savaşlar yal
M ısırlı asilzadeler son Sultan Tumanbey’in mezarının ya
nızca kalabalık ordular arasında değil, teke tek Osmanlı
nından, vezir-i azam Sinan P aşayı Osmanlı Fethi sırasın
ve Memlûk savaşçıları arasında da yapılm ıştı. Bu tür mü
da öldüren Memlûk Emiri Kurtbay’ınkinde de yaptıkla
cadeleler Sırat al-Zahir Baybars ile diğer Arap Halk hika
rı gibi, her geçişlerinde başlarını eğerlerdi. Bunun tam
yelerinden bilinen kahramanlık hikayelerinin belirleyici
tersi olarak Selim' le yaptığı işbirliği ile Osmanlının za
bir özelliğidir.32 Osmanlılar tarafından ele geçirilmeleri
ferini mümkün kılan Khayrbay’ın mezarından yüzlerini
üzerine Emir Kurtbay ve daha sonra Tumanbey ateşli si
çeviriyorlardı.28 Michael W inter, bu geleneği on yedinci
lah kullanım ı ile ilg ili korkaklık hakkında Selim ’e bilgi
yüzyıl asilzadelerinin Osmanlı İmparatorluğuna karşı
verdiler.33 Sanki yazmış olduğu folklorik metinlerin öne
olan düşmanlıklarının ve bunun uzantısı olan Memlûk
mini vurgulamak istermişçesine İbn Zunbul Memluk
kurumlanın yeniden kurma arzularının bir ispatı olarak
Emiri Sharbak’ın neredeyse insan üstü kahramanlığını
açıklamaktadır.29 Ancak böyle olumlu bir inceleme bu
Sırat Antar’iıı İslamiyet öncesi Herkülü Antar’ın kahra
geleneğin uygulandığını kontekse önem vermemektedir.
m anlığı ile kıyaslamaktadır.34
Evliya, yukarıda belirtildiği gibi Memlûk sultanlığı nos taljisi ile Çerkeş kim liğinin vurugulanması açık bir şe kilde bölgesel siyasi kültür özelliği olarak hoş görüldüğü zaman olan l6 6 0 ’lı ve 1670’li yıllarda M ısır’da bulun muştu.
İbn Zunbul’un hikayesi tipik ik ili halk kahraman lığ ı hikayelerini sergilemektedir: Kahramanlar ve kötü karakterler neredeyse çizgi filmlerdeki gibi açık bir şe kilde ayırt edilmiştir. Khyrbay açık seçik bir hainken, özellikle Tumanbey gerçekte şehit olmuş bir kahraman
Ancak bunun da ötesinde W inter’in incelemesi on
dı. Eğer on yedinci yüzyıl Kahire’ sinin ileri gelenlerine
yedinci yüzyıl asilzadelerinin, fethin günümüzdeki en
M ısır’ın Osmanlı tarafından fethi ile ilg ili bu versiyon
önemli yazıları için bir temel oluşturan İbn İyas’m yaz
gösterilmiş olsaydı, o zaman bunların Tumanbey’in me
dıkları ile uyumlu ve doğrulanabilir olaylar üzerinde yo
zarına doğru eğilmelerinde ve Khyrbay’ı red etmelerinde
ğunlaşan Osmanlı’nın M ısırı fethetmesi ile ilg ili değiş
elbette şaşılacak bir şey olmayacaktı. Davranışları Os-
meyen ve doğrusal anlatım ı onayladıklarını varsaymak
manlı yönetiminin gerçek bir reddedilişini değil, ideal
tadır. Bu tam olarak doğru değildir. Osmanlı devri ileri
leştirilmiş son Memlûk düzeni için folklorik bir özlemi
gelenlerinin fikirlerine uygun Osmanlı fethi hikayeleri
yansıtabilecekti.
nin bir versiyonu olan 1553 yılında hazırlanmış ve Wagi’at al-sultan al-Ghawri vıa Salim al-Uthmani başlıklı hi
KIJÜ.ANI1.ABİ1.İR BİR GEÇMİŞ
kayenin vakanüvis Ahmed b. Zunbul’e ait olması büyük
Osmanlı İmparatorluğuna karşı gösterilen düş
ihtim aldir; işin doğrusu Zunbul’un kısa vakayinamesi-
m anlıklar söyle dursun, W inter’in iddia ettiği gibi, bu
OSM A N LI I
SİYASET
oldukça hayalperest efsaneler ve icat edilmiş gelenekler
KÜLTÜR DEĞİŞİMİN İN BİR ARACI
on yedinci ve on sekizinci yüzyıllar süresince M ısır’da
OLARAK HALK BİLİMİ
Osmanlı yönetiminin ayrılmaz bir parçası olmuştur. M ı sır’ın ileri gelenleri de eyaletlerinin Osmanlı öncesi geç mişi ile ilg ili idealleştirilmiş bir fikir oluşturmada yalnız değillerdi. Diğer Osmanlı eyaletlerindeki üst tabaka bu lundukları saygın mevkilerde kendi konumlarını güçlen dirmek için elbette ki düzmece şecereleri ve eski kahra manların efsanelerini istismar etmişlerdir. On yedinci yüzyılda Güney Iraktaki Basra Lim anını yönetmek üze re oraya yerleştirilmiş bir aşiret olan Afrasiyab halkı on birinci ve on ikinci yüzyıllarda Irak ve İran’a yürüyen Büyük Selçukluların soyundan olduklarını iddia ediyor lardı.35 Bir yüzyıl sonra ve uzak batıda Maldova ve Eflak’ da (bugünkü Romanya) Osmanlı’nın atadığı Phanariot idareciler, Bizans İmparatorluğu’nu model alıp kendi -eyaletlerindeki halk kültürünü inceden inceye işleyerek, aşama aşama geliştirdiler. Saray dili Yunancaydı. Bizans ünvanları, seremonileri ve hatta gelenekleri kullanıldı.36 Fakat Rhanariot’lar kesin olarak Sultanın hizmetinde ol duklarından dolayı gerçek anlamda Bizans’ı yeniden kur mayı arzu edemediler. Bunun yerine Romanya’nın, geç mişi Bizans’a uzak olmakla birlikte yerel seviyede otori telerini göstermek için sahip olduğu Bizans mirasını
M ısır’ın askeri ve idari kadrolarının hem tarihi hem de hayali olan diğer efsanevi kahramanlarla birlikte, Memlûk Sultanlarının efsanelerini niçin istismar ettikle rine dair hala tartışılır bir başka temel neden daha vardır. Azeban birlikleri ile ilg ili Damurdaşi’nin vakayinamesi yine bir ipucu vermektedir. Eğer Azeban ya da herhangi bir diğer alaydaki askerlerin durumlarını dikkate alırsak, Ahmet Kahya Azeban’ın talebi olan “kardeşlerin” kendi sinden geçmişteki kahramanlarla ilg ili olayları tekrar gözden geçirmesini istemeleri akla uymaktadır. Mısır Alayları ile ileri gelenlerin ev ahalisi on yedinci ve on se kizinci yüzyılda Abhazya, Arnavutluk, Anadolu, Erme nistan, Bosna, Bulgaristan, Çerkezistan, Gürcistan, Yu nanistan, Macaristan, Makedonya, Romanya, Rusya, Sır bistan gibi birbirinden farklı bölgelerden - Saray asker leri, paralı askerler ve memlûklar gibi- gelen genr insan lardan oluşuyordu.37 Bazılarının ortak bir etnik kökene, dile ve hatta ev lideri ile kan bağına sahip olmalarına rağmen, bu genç insanlar askeri birliğin ya da ev halkı nın patronuna ve belki de belirsiz bir neden için siyasi bir hizibe bağlanarak kendilerini aniden bu ilginç ülke
kullandılar. Belki de gelecekteki araştırmalar, Afrasi-
de bulmuşlardır.38 Her ne olursa olsun sosyalleşmeye ve
yab’ların Selçuklularla ilg ili fikirlerinin yanı sıra Phaııa-
yeni çevrelerini anlamaya ihtiyaçları vardı. Bununda öte
riotların Bizanslılarla ilg ili düşünceleri hakkındaki folk
sinde, özel bir ev halkı ya da hizibin üyeleri olarak yeni
lorik kaynaklan da gün ışığına çıkaracaktır.
kim liklerini benliklerinin bir parçası haline getirm eleri
Gerçekte bu üç eyalet yetkililerinin hepsi de -Bas-
gerekiyordu.
ra’da Afrasiyab’lar, Romanya’da Phanariot’lar ve M ısır’ın
Amerikalı çocuklara ülkenin kurucu babalarından
ileri gelen asilzadeleri- Osmanlı merkezinin kendilerine
birini tanıtan George Washington ve kiraz ağaçlarının
sağlayamadığı bir temel otoritenin kaynağı için bulun
hikayesindeki gibi halk hikayeleri, bu tür bir kültür de
dukları yerlerdeki Osmanlı öncesi geçmişi istismar et
ğişim i için gereken aracı sağlamaktadır. Bu benzetmeye
mişlerdir. Buna rağmen bu yerel otorite Osmanlı idaresi
Yahudi bir çocuğun Hamursuz Bayramı tatilini de ekle
için şikayet edilecek kadar çok büyük bir tehdit değildi.
yebiliriz. Hamursuz Bayram yemeği ya da Seder A yiııi’n-
Elbette ki, Osmanlı öncesi geçmişi tekrar hayal ederek
de en küçük çocuk “N için” le başlayan törensel sorular
otorite talebinde bulunmak, on yedinci yüzyıla kadar
sorarak bilm ediği tatil geleneklerini anlamaktadır: Bu
Osmanlı eyalet idaresinde anahtar bir strateji olarak gö
akşam niçin diğer bütün akşamlardan farklı? Bu akşam
rülebilir. Bu zamanda Osmanlı’nın genişlemesi yavaşla
niçin mayasız ekmek yiyoruz? Ve bunun gibi sorular, ay
mış ve Osmanlı m ülkiyetine giren fethedilmiş işbirlikçi
nı şekilde Bosna ya da Gürcistan veya Doğu Anadolu’dan
İmparatorluklar ve K rallıklar artık daha fazla daimi bir
gelmiş bilgisiz bir genç askerin komutanına, M ısır nasıl
askeri ve idari rakip konumunda değillerdi. Bu yüzden,
Osmanlı oldu? Qasimisler’den neden nefret ediyoruz?
Osmanlı Merkezi otoritesi eyalet seçkinlerine kullanıla
Qasimisler kırm ızı bir sancak taşırken biz neden beyaz
bilir bir geçmiş için müsaade ediyordu.
sancak taşıyoruz? gibi sorular sorduğunu düşünebiliriz. O SM A N LI I
SİYASET
Aynen yıllardır yapılan seder ayinlerinde, küçük bir çocu
leştiriim eleriııi doğrulamakta ve bu m itolojileştirilm iş
ğun Yahudilerin M ısır’dan sürülmeleri ile ilg ili hikayeyi
tarihi al-Damurdaşi’nin "Kardeşleri" gibi Osmanlı M ı
benliğinin bir parçası haline getirmesi gib i, genç asker
sır’ının askeri toplumuna yeni katılanların yeni nesilleri
de evin reisleri ve burada komutanları tarafından sürekli
ne aktarılm ıştır. Bununla beraber, Damurdaşi ve diğer
tekrar edilen geleneksel b ilgileri benliğinin bir parçası
vakayinamelerle belgelenen Osmanlı devri olayları -ki
haline getirir.
bunlar bir dereceye kadar yazarların düzenlemeleri ve su
Böylece Memlûk Sultanlarının hikayeleri, Osmanlı
nuşlarıyla kitapların sayfalarında m itolojik hale getiril
devri taşra siyasi kültürünü genç askerlere aşılamaya yar
miştir- daha sonra al-Khashshab gibi kimseler tarafından
dımcı olmuştur. Tipik on yedinci ya da on sekizinci yüz
mitoloji ve masallara dönüştürülecektir.
yıl ileri gelen asilleri, M emlûk Su ltanlığı’nı ıslah edile
Elbette ki, al-Khashshab Tadhkira li-ahl al-basair i
meyen şeytani kötü karakterlerle müthiş mücadeleler ya
yazmadaki amacı, Damurdaşi vakayinamelerini yazanla
pan ölümsüz kahramanlarla dolu, son derece yüksek ide
rın amaçlarından farklı değildi: Tarihi ve gelenekleri
alli tarih hatalarına sahip bir görünüm sergileyen Os-
hakkında çok az yada hiçbir şey bilmeyen M ısır için ye
manlı taşra gözlükleriyle görmüşlerdir. Bununla birlikte,
ni bir topluma -bu durumda Fransızlar oluyor- M ısırı
bu hikayeleri sabit olmasından çok yerine oturmamış ve
öğretmekti. Eski yıllardaki acemi koğuşu askerleri gibi
bir çoğunu belirsiz bir şekilde anlatan tarihi şahıslar ve
Fransızlar, al-Khashshab’ın yüzeysel değerdeki bilimsel
olaylarla gerçekten bağlantılı olarak görmeliyiz. İbn
raporunu kabul etmekten başka daha iyi bir şey b ilm i
Zunbulun vakayinamesi olan Sırat al-Zahir Baybars da
yorlardı. Korkarım ki, biz tarihçiler aynı durumu gere
portresi çizilen M emlûk idarecileri ya da Rıdvan Bey’in
ğinden fazla sıklıkta doğruymuş gibi kabul ediyoruz; yü
soyu tamamen hayali bir ürün değildir; daha doğrusu bu
zeysel değerdeki Memlûk Su ltanlığı’na ait hikayelerim i
hikayeler tarihi gerçeklerin m itoloji ve masallara dönüş
zin kaynaklarını akla getirm eyi kabul ediyor ve gerek
mesindeki bir noktayı sunmaktadırlar. Bu “mitolojileş-
dikkat çekici gerekse olağan bir şekilde, hikayelerin su
tirm e”, hatta günümüz de bile var olan olayların çarpıtıl
nabildiği tüm algılam a yetkileri ve tahrifatlarıyla, ger
dığı devam eder bir süreçtir. Gerçek olan, yukarıda bah
çekte bunların hikaye olduklarına aldırmıyoruz. Buna
sedilen edebi çalışmalar, M emlûk Sultanlarının mitoloji-
rağmen, bizden beklenen daha iyi bilmektir.
1
P.M. Hale, Egypt a n d the Fertik Crcscent: A P olitica l History, 1516-1922 (it
6
İçinde İskender’in ortaya çık tığı en çok bilinen üç edebi kaynak; onuncu
ilaca and London: Conıell U niversiıy Press, 1966), s. 71-98; Micheal
yüzyıl şairi Firdevsi’nin Şehname: İskendername olarak bilinen ve Bizans
Winter, Egypt tan Society Uııder Ottoman R/de, 1517-1798 (London and New
kaynaklarından çıkarılm ış olan onbeşinci yüzyıl şairi Ahm edi'nin destanı
York: Routledge, 1992), s, 20-27, 31-32, 47-5-4, 65-68, 72-77; Daniel Crecelius, The Roots of M odern Egypt: A Stııdy o f the Regimes o f A li B ey a l-K a
ve onikinci yüzyıl şairi N izam i’ııin Hamzcı olarak bilinen şiirleridir. 7
b ir and M uhammed B ey Abu al-D hahab, 1760-1770 (Mİııneapolis and Chi
Bu olaylar Robert Irwin'in The M iddle East in the M iddle Ages: The Early Mamluk Sultanatc, 1250-1282 (Beckenham, Kent: Croom Helm, Lrd,
cago: Bİbliotheca IsSamica, 1981), s. 22-34; Doris Beiırens-Abouseif,
1986) s. 22-34 kitabında bir kısım ayrıntılarla anlatılm ıştır.
Egypt's Adjnstement to Ottoman R uh: hıstitııtions, W aaf a n d A rchitecture in Cairo, Sixteenth a n d Seventeenth Ccnturies (Leiden: B rill, 1994), s. 114-116,
8
mı 5. cilt, 50. bölümdür. (Kahire: Al-H ay'a al-M isriyya al-Am ma Li'l-
128, 133. 2
K itab, 1996); ve Jean Patrick Guillaum e, Le Roman de Baibars, 10. cilt
İsmail al-Khashshab, Tadhkira L i-ahl a l-b a sair ıva'l-absar ma w a jh a l- ikh-
(Paris: Actes Sud/Sinbad, 1985-1998). Topkapı Sarayı Kütüphanesi de ya
tisar, Paris, Bibliotlıeque nacionale, MS Arabe 1858, fos.2r.4r. 3
yınlanm am ış iki kitaba sahiptir, MS Revon 1606-1607.
Taqi al-Dİıı Ahmad b. A li al-M aqrizi (1364-1442), K itab al-suluk Li-marifet d u ıva l al-m nluk; a ynı yazarın, A l-M awaiz w d l-itib a r f i dhikr al-k hitat
9
Bakınız, Sırat a l-Z a h ir B aybars, I. C ilt, s. 277, 295, 703-704; III. C ilt, s.
a l-z a h ir a fi mıduk M isr wa'l-Qabtra\ Muhammed b. Ahmed b. iyas (1448-
11
S ırat a l-Z a b ir B aybars, II. C ilt, s. 783, 823-826, 992, İO l6.
c. 1524), Badai al-zuhur fı waqai al-dulıur.
12
Roman de B aibars, I. Cilt: Les Enfances de Baibars, Georges Bolıas ve Jean
1480-1487; im in , The M iddle East in the M iddle Ages, s. 17-18.
1470) A l-M anhal a l-sa fı u>dl-m m taıufi b a d a l-w a fi; a yn ı yazarın, Al-Nujum
5
Bakınız, Sırat a l-Z a h ir B aybars, II. C ilt, s. 17-18.
10
ıi’a ’l-a th a r (a.k.a. A l-K iıitat); Abu’l-M ahasin Yusuf b. Taghri Birdi (1411-
4
Bu destanın en az iki türü yayınlanm ıştır: Sırat a l-Z a h ir B aybars, 2. bası
İstanbul, Başbakanlık Arşivi, M uhimme D efteri 104, No. 1024 (evasit Sa
Patrick G aillaume tarfından tercüme edilmiş ve açıklanm ıştır (Paris: Ac
ban 1104/1693 N isanın son günleri); M übim nıe-i M ısır, C ilt V, no. 757
tes Sud/Sinbad,1985), s. 37-38. M. C. Lyons tarafından özetlenmiş olan
(1155’in sonları/1743 ün başları).
kitapta Baybars’m fiziksel hastalıklarından şikayet eden diğer M am luk
Ahmed Çelebi b. Abd al- G lıani, A wdah a l-ısh arat f i man ta w a lla Al/jr a l-
"Ala al-Dİn” dir; Bakınız Lyons, The Arabian Epic: H eroic a n d Oral Story-
O ahira min al-w uza ra ıva'l-bashat, ed. A.A. Abd al-Rahim (Kahire: Mak-
T elling (Cambridge: Cambridge Universicy Press, 1995), III. C ilt: Texts, s.
tabat al-K hariji, 1978), s. 283.
82. O SM A N LI B W 1
SİYASET
13
Örneğin, Roman de B aibars, X. C ilt: Lc Proccs d u m i m m audit. Georges Bo-
M odern Times: Essay in Honor o f B m ıa rd Leu>is ( Princeton: The Darwiıı Press, 1989).
has ve Jean-Patric G uillaum e tarafından tercüme edilm iş ve açıklanm ıştır (Paris: Actes Sud/Sİnbad, 1998), s. 148. Bakınız, ayrıca Irwm, The M İdd-
14
22
Ic East in tnc M iddlc Ages, s. 64.
Philipp ve Ulriclı Haarmann der., The M amluks in Egyption P olitics a nd S o-
Damırdashi kitaplarında, bakınız P.M. Holt, "A l-jabarti, Osmanlı Mısırı
cicty (Cambridge: Cambridge U ııiversity Press, 1998), s. 8-11. Al- S a y fa l-
tarihine giriş", B ıdletin o f the School o f O ricntal a n d A frican Studies 25, 1
m uhannad f i sirat a l-m alik a l-M u a yya d ile A l-R aw d a l Z ahir f i sira t a l-m a -
(1962): 41-47, ayın yazarın "Osmanlı M ısırı (1517-1789): Arap Tarihi
lik a l-Z ah ir vakayinam eleri. Abd al-W ahhab Azzam, yayını, M ajalis a l-
K aynak larıyla ilg ili iki kitap", P olitica l a n d S ocial C hange in M odern Egypt
Sultan a l G huri: S afahat min tarikh M isr fil-g a r n a l-a sh ır a l-h ıjri (Kahire:
(Oxford ve London: Oxford U ııiversity Press, 1968) s. 8-9; Daniel N. Cre-
Matbaat Lajnat al-T alif wa'l-Tarjama w a’l N aslır,194l), s. 85-108, Beh-
celius, "Alımad Slıalabi İbn Abd al-Ghani and Alımad Kathuda Azaban
rens-AbouseiPde iktisab edilm iş, E gypfs Adjustmcnt to Ottonuın Rule, s. 133, n. 126.
al-Damurdaşi: A l-jab arti’nin Ajaib al-athar fıl-tarajim wail-akhbar”, Da niel N. Crecelius’ım kitabında , E igbtccn C entury Egypt: The Arabic M anusc-
23
yı hakkında bakınız, “M ısır Kanunnamesi”, Ömer Lütfü Barkan, basımı,
mursin-Nogmow, D ie Sagcn un d Lieder des Tscberkcsscn-Volks (Leipzig: Ver-
XV Ve XVI A sırlarda Osmanlı im paratorluğunda z ira i ekonominin hukuki ve
lag voıı Otto W igand,1866), s. 44-46.
m ali esasları (İstanbul: İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları, 1943), 1. cilt, Bölüm 105; Standford J . Shaw, T he F inan cial a n d A dminist-
24
Bakınız, Hatlıaway, Egypt in the Seventeentlı Century, s. 46-47.
25
Yazarın adı belli d eğil, Nisba sh a rifa , fo. 20r, K huslıqadam’da (r. l4 6 l-
rative Organization a n d D evelopment o f Ottoman Egypt, 1517-1798 (Prince-
1467), Bakınız Cari F. Petry, T ıvilight o f M ajcsty: The R cigns o f the M amluk
ton: Princeton U ııiversity Press, 1962), s. 191-192.
16
Sultans a l-A sraf Q aytbay a n d Qansuh a l-G h a ıvri in Egypt (Seattle: M iddle
H oit’uıı kitabında anılm ıştır, “A l-Jabarti'nin Osmanlı M ısırının Tarihine
East Centre, Jackson School of International Studies, U ııiversity of Was-
G iriş" s. 42. Benim tercümem H olt’un tercümesinden çok az farklıdır.
lıington: University of W aslıington Press tarafından dağıtım ı yapıldı,
Her ikisi de tarihi şahsiyetlerden alman ve bir şekilde tahrif edilm iş Qis-
1993 ), s. 20-21, 29, 47, 58; Özbek (Azbak) için, bakınız ayııı kitap, s.
sat al-Z ir olarak bilinen Arap halk hikayelerinde Haşan al-Tubbai ve Ku-
46-50, 59-69, 78, 92-100, 113-115. Ancak Khushqadam'm kendisi Çer
layb karakterleri önemli rol oynam aktadır: Bedevi Banu H ilal’in Orta
keş değil Yunanlıydı (R um i, M emlûk Sultanlığında Yunanlı anlamında kullanılıyordu).
Arap Yarımadasına, oradan batıya doğru M ısır’a ve son olarak da Fas ve is panya ya kadar uzanan büyük, destansı şiirlerinden Zughbi ve H ilali orta ya çıkmaktadır. Bakınız Lyons, The A rabian Epic, III. C ilt, pp. 237-300, 651-660. 17
26
Evliya Çelebi, Seyehatnam e, VII. C ilt, s. 723.
27
Holt, Egypt a n d the F ertile Crescent, s. 46-51.
28
Evliya Çelebi, Seyehatnam e, X. C ilt, s. 581, kış sayısında alıntısı yapılan,
29
W iııter ( K ış ) Egyption Society U nder Ottoman Rule, s. 54.
30
Ahmed al- Rammal b. Zunbul, Waqiat a l-sultan a iG h a ıv ri m a Salim a l-
Ahmed Kathuda Azeban al-Damundashi, A l-durra al-m usana fı akhbar a lK inaua, London British museum, MS ya d al0 7 3 -1 0 7 4 , s. 1.
18
P.M. Holt, “The Exalted Liııeage of Rıdwan Bey: Some Observations on a
Egyptian Society Uuder Ottoman R ule, s. 54.
Seventeentlı Century M am luk G enealogy”, B ulletin o f the School o f Oriental
Utbmani, Abd al-M unim Amir, A d ab al-H arb bolumu (Kahire: al-H ay’a al-
A frican studies 22 (1959 )> s. 46-47. 19
M isriyya al-Amma L i’İ-Kitab, 1997). Türkçe versiyonları için bakınız,
Jane Hathaway, “Egypt in the Seveııteeth Century”, M artin W. Daly, ba
Abdullah Çelebi Ridvan Paşazade, T arih-i M ısır, İstanbul, Süleymaııiye
sım, The C am bridge history o f Egypt, 11. C ilt: m odem Egypt: From 1517 to the
Kütüphanesi, MS Esad Efendi 2148; Yusuf Efendi, T arih-i M ısır, Süley-
End o f the Tıucnûcth C entury (Cambridge: Cam bridge U ııiversity Press,
20
Ahmed Cevdet der., E vliya Ç eleb in in E vliya Ç elebi S cycbatnam csi, 10 C ilt (İstanbul, İkdam Matbaası Hicri 1314) II. C ilt s. 100-101; Schora-Bek-
ript Sourccs (Claremont, CA: Regina Books, 1991), s. 92-101. Azeban ala
15
P. M. Holt, "Literary Offerings: A Genre of Courtly Literatüre", Tlıomas
m aııiye Kütüphanesi, MS Esat Efendi 21.48.
1998), s. 46-47.
31
Ö rneğin, İbn Zunbul, Waqiai, s. 53, 71-74, 118, 165.
Yazarın adı bilinmiyor, Nisba Sharifa wa-M sala munifa tashtam it ala
32
Örneğin, Sırat a l-Z ah ir B aybars, II. C ilt, s. 1289-1292, 1297, 1468; III;
dlıikr ııasab al-jarakisa min Quraysh, Princeton U ııiversity Library, Gar-
C ilt, s. 1497; Lyons, The Arabian Epic, III. C ilt, s. 334, 439, 447, 479,
reı M aııuscript Collection, MS 186 H. Holt Jhoıı Rylands Kütüphanesi;
569, 575, 578, 581, 5 8 2 ,6 2 7 . Doris Belırens-Abouseif aynı zamanda İbıı
Manchester, England ile British M useum ’daki titalılara başvurmuştur.
Zunbul’un kitabındaki tek savaşın yaygınlığın a da dikkat çekm ektedir;
Holt aynı zamanda K itab ja h a r a l-ıvu ju b al-abbisa bi-dhik r nasab a l-ja ra k ise min Quraysh başlıklı yayınlanm ış kitaba da atıfta bulunmuştur. Bu k i
bakınız E gypfs A djustm cnt to Ottoman Rule, s. 121-222. 33
İbn Zunbul, W aqiat, s. 71-74, 165.
34
İbn Zunbul, Waqİat, s. 118-119; Lyons, The Arabian Epic, III: Cİlt, s. 17-76.
Bu yayında N isba S harifa..... m etnin başındaki yakarış bölümündaıı son
35
H olt, Egypt a n d the F ertile Crescent, s. 134-135, 140,142.
raki İlk satırdır. Bu yayının bir nüshasıyla beni desteklediği için Prof.
36
tap hicri yılındaal-M atbaa al-B ahiyya al-M isriyya tarafından Muhammad efendi Hafız al-Jarkasi al-B aji isim li birinin himayesinde yayınlanm ıştır.
21
W illiam H. Mc N eill, Eur op es Steppe Fronticr, 1500-1800 (Chicago: U ni
Holt'a teşekkür ederim.
versity of Chicago Press, 1964), s. 107-110, 140-141, 173-176; Peter F.
Ghassanids’de, bakınız irfan Slıulıid, B yzantium a n d the Arabs in the Fourth
Sugar, Southcastren Europe Under Ottoman Rule, 1354-1804, A H istory o f East C entral Europe, V. C ilt (Seatile: University of W ashiııgton Press, 1977,
Ccntm-y (Washington, D.C. : Dumbarton Oaks Research Library and Col
1996), s. 135-136.
lection, 1984), s. 119-121, 75, 91, 374-375, 526-527; aynı yazana Byzantium a n d the Arabs in the F ifth C entury (W ashington, D .C .: Dumbar
37
Egypt: The R ise o f the Q azdaghs (Cambridge: Cambridge University Press,
ton Oaks Research Library and Collection, 1985), Bölüm 1, s. 53-54,
1997), s. 44 -4 6 ,1 0 1 -1 0 3 .
144-147, 365-367, 547: bölüm 2, s. 728-731; aynı yazarın “Ghassan Post Ghassaıı” in C. E. Bosworth, et al, eds., The Islam ic W orldfrom C lassical to
O SM A N L I
Bu noktada, bakınız, Jane Hathaway, The Politics o f H ousholds in Ottoman
38
Bakınız Hathaway, P olitics ofH ousebolds, s. 57, 61 -62, 71ve 79, 103-105.
SİYASET
O SM ANLI DEVLETİ İD ARESİN D E HİCAZ (1517-1919) DO Ç. DR. ZEKERİYA KURŞUN M A R M A R A ÜNİVERSİTESİ F E N T D E B İY A T FAKÜLTESİ
ekke, M edine, Cidde ile buralara bağlı
tan Selim de, dönüşlerinde pek çok hediyeler ile birlikte,
kaza ve nahiyelerden oluşan ve doğudan
Şerif Berekat’ın Mekke Em irliği menşurunu da vermiş
Necid, batıdan Kızıldeniz, güneyden
tir. Ayrıca, Mekke Em iri’ne M ısır hâzinesinden maaş
Asir Sancağı ile kuzeyden Kudüs Sancağı, el-Arîş ve
bağlandığı gib i, Mekke ve Medine ahâlisine dağıtılm ak
Akabe m uhafızlıklarıyla çevrili bölgeye, Osmanlı İdarî
üzere ikiyüzbin altın ve külliyetli m iktarda zahire gön
taksim atı içerisinde, Hicaz Eyaleti/Vilayeti adı verilm ek
derilm iştir.3 Bu tarihten itibaren de M ekke, Medine ve
teydi.
Hicaz’ın diğer yerlerinde hutbe Osmanlı padişahlarının adlarına okunmaya başlanmış; böylece Osmanlı sultanla rı Haremeyn’in hadimi ve hicaz bölgesinin hakim i ol
Tarih sahnesine güçlü bir devlet olarak çıkm asıyla birlikte Osmanlı Devleti, bütün müslümanlar için kut
muşlardır. Ancak “sulhen” (anlaşma yoluyla) Osmanlı
sal olan ve M em lüklü hakim iyetinde bulunan topraklar
idaresine girm iş olan4 Hicaz’da Mekke em irlerinin geç
da nüfuz arayışlarına başlamıştı. Bu vesileyle, Osmanlı
mişte sahip oldukları im tiyazlı statüleri de korunmuştur.
sultanları değişik cephelerde elde ettikleri zaferlerini, çe
Bu im tiyazlı statüye Osmanlı D evleti’nin müdahale et
şitli hediyeler ve zafernâmeler ile M em lüklülere bağlı
memesinde, mukaddes yerlere ve peygamber sülalesin
Mekke emirlerine bildirip, zafer sevincine onları da işti
den gelen emir ailesine duyulan hürmetin büyük rolü ol
rak ettirerek gönüllerini kazanmaya çalışm ışlardı.1 N ite
muştur.5 Hatta bu saygının bir nişanesi olarak da, M ek
kim , Osmanlı Devleti ile M em liiklüler arasında bölge ve
ke ve M edine’nin kale ve burçlarına Osmanlı bayrağı
hac yollan üzerindeki rekabet daha Fatih Sultan Meh
asılmamış ve bu gelenek, Sultan Abdülaziz zamanına ka
med zamanında başlam ıştı.2 D ulkadiroğulları üzerindeki
dar M edine’de; Sultan II. Abdülhamid zamanına kadar
hakim iyet meselesi ise münasebetleri daha da gerginleş
da M ekke’de sürdürülmüştür.6 Devletlerarası rekabet yü
tirmiş ve nihayet Yavuz Sultan Selim ’in Suriye ve M ısır’ı
zünden 19- yüzyılın ikinci yarısından itibaren M ekke ve
alıp, M em lüklü devletine son vermesiyle bu rekabet ve
M edine’ye gelen yabancılara Osmanlı hakim iyet alam eti
mücadele Osmanlı D evleti’nin lehinde sonuçlanmıştı
olan bayrağı gösterme zarureti doğduğundan, buralarda
(1517). Yavuz Sultan Selim M ısır’ı fethettiğinde, Kızıl-
ki kale ve burçlara adı geçen padişahlar zamanından iti
deniz'in doğu ve batı sahillerinin de M em lüklü devleti
baren bayrak asılmaya başlanmıştır.
nin hakim iyetinde olması hasebiyle, buralar da M ısır ile
Hicaz, Osmanlı D evleti’nin nüfuz ve idaresi altına
birlikte Osmanlı idaresine geçmiştir. Yavuz Sultan Selim henüz M ısır’da iken, o sırada
girdikten sonra Mekke emirleri, M em lûklüler’den beri
Mekke Emiri olan Şerif Berekat b. Muhammed, oğlu
devam edegeleıı teamül üzere vazifelerini kendilerine ve
Ebu N um eyy’i bir elçisiyle birlikte M ısır’a göndererek,
rilen “berat” veya “menşur” ile devletin fazla bir müda
Osmanlı padişahına tazim lerini arz ve Osmanlı hâkim i
halesi olmadan sürdürmüşlerdir. Mekke em irlerinin dev
yetini benimsediğinin bir nişanesi olarak, M ekke’nin
let protokolündeki yerleri “vezir” statüsünde tutulup,
anahtarlarıyla bir takım mukaddes emanetleri takdim et
onlarla yapılan yazışmalarda tıpkı vezirler gib i, “devlet-
miştir. Emirin oğlunu ve elçisini kabul eden Yavuz Sul-
lû, siyadedû, m ürüvvetiu..vs.” ifadeleri kullanılm aktay-
O SM A N LI
gg
sivaset
d i.' Ancak, zaman zaman tavır ve davranışları müdahale
bağlı olan Mekke ve M edine’nin değil, aynı zamanda
ye açık hale gelmiş olan em irler tamamen başıboş da bı
Habeş eyaletine bağlı Sevakiıı ve Musavva’ın da idarecisi
rakılmamışlardır.
durumunda id i.10
Başlangıçta bölgenin hemen hemen bütün m alî ve
Cidde’ye vezir rütbesiyle atanan valiler, Aktar-ı H i-
İdarî işleri M ısır vezirine havale edilmişti. Mısır Beyler
caziye Nazırı sıfatıyla11, özellikle hac zamanında M irül-
beyliği merkez ile irtibata geçerek Haremeyn (Mekke-Me-
hac ile işbirliği yaparak hac kafilelerinin iaşe ve konakla
dine) ile ilgili meseleleri çözmeye çalışmaktaydı. Hicazın
ma gib i bütün işlerinin tanziminden ve bölgenin asayi
idaresi bu şekilde M ısır üzerinden yürütülmekle birlikte,
şinden sorumlu idiler. Ayrıca Kızıldeniz ticaretinin en
devlet ayrıca Mekke ve M edine’ye kadılar, nazır-ı emvaller
önemli lim anlarından biri olan Cidde güm rüğünün
ve şeyhu’l-haremler de tayin etmekteydi.
kontrol ve sorum luluğu da onlara ait idi. Gerçi Cidde
Diğer taraftan Hicaz bölgesinin masraf ve giderleri
gümrüğünden elde edilen gelirler, Ebu N um ey’deıı beri
nin önemli bir bölümü de M ısır hâzinesi ile Cidde güm
M ekke şerifleri ile paylaşılm aktaydı. Dolayısıyla, Cidde
rüğü gelirlerinden karşılanm aktaydı. Osmanlı Devleti,
gümrüğünde şerifin de memurları bulunm akla birlikte
gerek Hicaz işlerini daha yakından takib edebilmek, ge
esas sorumluluk valinin idi. Hatta Cidde’ye mal getiren
rekse Mekke em irlerini kontrol altında tutm ak ve mer
tüccarlar haksız vergi ve güm rük alınacağı endişesi ile şe
kezi otoriteyi Hicaz’da hissettirmek için8 önce M ısır’a
rife ve adamlarına pek güvenmez ve daha ziyade valinin
bağlı olarak, Cidde-i M a’mûre Sancağı B eyliği, akabinde
idaresine güvenerek karaya mal çıkarm aktaydılar.12
Cidde Eyaleti ve Habeş Beylerbeyliği ile Harem-i Şe
Cidde valileri, Cidde, Mekke veya Taif şehirlerinden
rifin işlerini doğrudan üstlenen Mekke Şeyhu’l-haremli-
istedikleri yerde ikam et etme hakkına sahip bulunm akta
ğ i’ni tesis etmiştir. Gerçi bu iki başlı durum, zaman za
ve genelde, urban işleri (bedevi Arapların idaresi) dışın
man merkezden gönderilen idareciler ile Mekke emirleri
da Hicaz’ın bütün işleri ile ilgilenm ekteydiler. Cidde va
arasında bir takım sürtüşmelere ve yetki kargaşasına se
lisi çoğu kere Harem-i Şerifin işlerini M ekke’den tayin
bebiyet veriyorsa da çoğu kere Osmanlı D evleti’nin yu
ettiği naibül-harem aracılığı ile gördürmekteydi. Ur-
muşak politikaları ile olum lu bir şekilde sonuçlandırıl
ban’ın idaresi ise şerife bırakılm ıştı. Ancak valiler dira
m aktaydı.
yetsiz oldukları zamanlarda şerifler, Hicaz’daki bütün iş
Daha sonra M ısır’dan tefrik edilen Hicaz, genelde
lere müdahale edebilmekteydiler. Mekke emirlerinin gö
küçük bir grup askeri birlikle Cidde’de oturan üç tuğlu
revlerini belirleyen bir kanun olmamakla birlikte, tayin
Paşa (Cidde Sancağı B eyliği ünvanıyla) eliyle yönetilme
leri sırasında gönderilen berât veya menşurlarda, kendi
ye başlanmıştı. Cidde Sancak B eyliği ve Mekke Şeyhu’l-
lerinden beklenen hususların sıralanması bir gelenek ha
haremliği m üstakil olarak bir valiye tevcih edildiği gibi,
line gelm işti. Buna göre: Emirlerden, özellikle, daima
bazan M ısır ile birlikte, bazan da Habeş eyaletiyle birleş
bedevilerin saldırılarına maruz kalan hac ve kervan yolla
tirilm ek suretiyle de tevcih ediliyordu. Ancak Cidde’nin
rının güvenliğini sağlamaları istenmekteydi. Devlet,
M ısır ile birlikte tevcihi nadiren yapılan bir uygulam a
emirlerin bedeviler üzerindeki geleneksel gücünden isti
idi. Bu durumda vali M ısır’da ikamet ederken, Cidde’ye
fadeyle bu tür hadiselerin önüne geçmeye çalışıyordu.
kendi adına işleri yürütm ek üzere m ütesellim gönder
Ayrıca bedeviler arasındaki adlî davalar da emirlere hava
mekteydi. Özellikle 17. yüzyıldan itibaren yaygın olan
le ed ilm işti.13
uygulam a, Hicaz bölgesinin idaresi için Cidde’nin müs
Bu dönemde Hicaz idaresinde Mekke-Medine kadı
takil veya Habeş B eylerbeyliği ile birlikte tek bir idare
ları, şeyhulharemler, Kabe miftahdarları vs. gib i klasik
ciye verilmesiydi. 18. yüzyılın başından itibaren ise, Ha
görevlilerin dışında valinin m aiyyeti hakkında yeterli
beş eyaleti de Cidde İdarî birim i altına alınarak, bölgeye
bilgiler bulunmamaktadır. Ancak, bilindiği kadarıyla
tayin edilen vali, Cidde eyaleti v aliliğ i, Habeş Beylerbey
Cidde valisine yüz elli-ikiyüz kadar Cidde kulu, sekiz
liğ i ve Mekke Şeyhu’l-haremi ünvanı ile tayin edilmeye
çorbacı, sancaktar, alemdar, debbus çavuşu ve kale kethü
başlandı.9 Bu durumda Cidde valisi sadece Cidde ve ona
dası eşlik etmekteydiler. Vali, cuma namazına, Cidde
O SM A N LI
I .SİYASIT
güm rüğüne veya başka bir yere gideceği zaman sözkonu-
m üteaddit defalar İstanbul’a bildiren Şerif Galib 1796’da
su m aiyyetinin de belli bir tören düzeni içinde yanında
İstanbul’a Şeyh Ahmed T ürkî adındaki bir adamını de
gitm esi adetten id i.14
bizzat göndererek durumu arzetm iştir.18 B abiâlî ise o sı
İslam dünyasının h âm iliğini üstlenmiş olan Os-
ralarda içinde bulunduğu bir takım iç ve dış sıkıntılar
m anlı Devleti için H icaz’in idaresi bir prestij meselesi
dan dolayı işi Bağdat Valisi Süleyman Paşaya havale et
idi. Başka bir ifadeyle H aremeyn’in üzerindeki Osmanlı
m işti. O da bazı tedbirler alm akla birlikte vehhabîlerin
nüfuzu ayni zamanda Osmanlı hilafetinin de meşruluk
Hicaz'e doğru akınlarını daha ziyade şerifin takip ettiği
kaynağı sayılıyordu. Bu yüzden, H icaz’ın idaresine fev
politikaya hamlederek, iki tarafın arasını bulm aya çalışı
kalade önem atfedilmekte ve hiç bir fedakarlıktan kaçı-
yordu. Bu tedbir ile bir neticeye varılamayanıca aynı yıl
nılm am aktaydı. Ö zellikle M ekke ve Medine ile buralar
Şerif Galib, Suud b. Abdiilaziz ile vehhabilerin hac için
daki mukaddes mekanların im arı düzenli yapılm akta,
M ekke’ye rahatlıkla girm elerini sağlayan bir anlaşma
bölgede yaşayan muhtaç ahalinin ihtiyaçları çeşitli hedi
yapmıştır. Anlaşmaya göre aynı zamanda Şerif, Hicaz
yeler ve surre alaylarından başka, devletin “m ulıtacîn ter
bölgesinin dışında kalan kabilelerden elini çekecek, bu
tibinden" her yıl gönderdiği m eblağlar ile karşılanm ak
na karşılık Suud b. Abdülaziz da Şerifin himayesindeki
taydı. Ayrıca her sene M ekke ve M edine’ye “Ceraye Hın-
Haremeyn, Taif ve sahil kesim lerindeki kabilelere karış
tası” adı altında, duacılık bedeli olarak, yüklüce arpa ve
mayacaktı. N itekim bu anlaşmaya istinaden 1800 y ılın
buğday gönderilmekteydi. Bölgenin ehemmiyetine bi
da vehhabiler yirm ibin kişi ile M ekke’ye girerek hacları
naen Hicaz ideresi oldukça yum uşak tutulm uştu. İthalat
nı yapmışlardır. Ancak kendilerine sağlanan bu imkan
vergileri dışında buradan herhangi bir vergi alınm adığı
ile yetinmeyen vehhabiler ertesi y ıl M ekke’nin arka bah
gib i, Hicaz halkı da askerlikten muaftı. N itekim bu
çesi durumunda olan Taif önlerine gelerek, Taif emiri
ahenkli durum 19- yüzyılın başlarına kadar devam et
A bdulm uin’e baskı yapmaya başlamışlardır. Bu haber İs
mişken; 18. yüzyılın ortalarında N ecid’te ortaya çıkan ve
tanbul’a ulaşınca büyük teessür duyan III. Selim derhal
19- yüzyılın ilk yıllarında M ekke ve Medine kapılarına
bir meclisin toplanıp alınabilecek tedbirlerin görüşülme
dayanan Vehhabi hareketi ile sarsılm ıştır.15
sini istemiştir. Fakat toplanan bu meclis, meseleyi halle
N ecid’de dini bir hareket olarak ortaya çıkan ve Su-
debilecek bir karar alamadan dağılm ıştır. 1801 y ılı bu
ud ailesinin 1744 yılında bu mezhebi benimsemesi ile si
yunca Taif ve Koııfide taraflarındaki kabileler üzerine
yasi bir veçhe kazanan Vehhabi hareketi, 1750’lerden
akınlarına devam eden vehhabîler, nihayet 1802’de H i
sonra Hicaz bölgesi için tehlike arzetmeye başlamıştı.
caz’ın önemli şehirlerinden biri olan Taif’i ele geçirm iş
Kısa zamanda bölgede yayılm a im kanı bulan bu mezhep
lerdir.19
taraftarları ile M ekke’nin idarecileri olan şerifler arasında
Babiâlî Süleyman Paşanın yerine geçmiş olan Bağ
çekişmeler baş gösterdi. Şerifler ile Bab-ı Â lî arasında ya
dat Valisi A li Paşaya vehhabilerin merkezi olan D ir’iyye
pılan yazışmalar neticesinde Osmanlı Devleti, meselenin
üzerine gitm esi için em irler yağdırm aya başladı. Ancak
önünün alınabilm esi için, şeriflere gerekli m addî yardı
Ali Paşanın bu emirler karşısında tereddütler gösterme
mı sağladı.16 Ancak onlar bu konuda bir başarı elde ede
si üzerine, Babiâlî, Şam ve m ülhakatıyla birlikte Hicaz
m edikleri gib i, şahsî ihtirasları yüzünden meselenin da
seraskerliğini Cezzar Ahmed Paşaya vererek Bağdat Va
ha da vahim bir hal almasına sebep olmuşlardır. Şerifler
lisi ile ortaklaşa vehhabilerin üzerine gitm esini istedi.
vehhabilerin hac için de olsa M ekke’ye girm elerini ya
Şam valisi de bir takım başka gaileleri bahane ederek bu
saklamışlardı. Bu da karşılıklı nefreti körüklediği gibi,
konuyu ağırdan alması vehhabilerin Mekke üzerindeki
vehhabilerin Mekke ve M edine’ye zorla girm elerine se
baskılarını arttırdı. N itekim Mekke de tutunam ıyacağı-
bep olacak hadiseleri başlatm ıştır.17
nı hisseden Şerif Galib de kardeşini vekil bırakarak Cid
1788’de Mekke E m irliğin e atanan Şerif G alib’iıı
de’ye gitm iştir. Vehhabîlerin adeta işgal ve yağm alam a
(öl.1817), zamanında olaylar şiddetlenmiş ve karşılıklı
sına terkedilen M ekke’de yapılm ası muhtemel bir k atli
çarpışmalar meydana gelm işti. Meselenin vehametiııi
amı önlenebilmesi için Emir’in vekili olan A bdulm uin
O SM A N L I '
SİYASET
ve Mekke eşrafı 1803 yılı baharında Suud b. Abdülaziz’e
bulundurmaları hac güvenliğini iyice ortadan kaldırm ış
elçi göndererek, halka emân vermesi şartıyla M ekke’ye
tır. Gerçi görünüşte haccı engellem ediklerini, sadece hac
girebileceğini bildirdiler. O da bu konuda yazılı bir te
vesilesiyle uygulanan bidatlere karşı geldiklerini iddia
minat vererek aynı yılın Nisan-M ayıs aylarında M ekke’yi
etmelerine rağmen pek kimse hacca gitm e cesareti göste
işgal e tti.20
rememekteydi. Hatta 1804 yılı hac mevsiminde Mekke
Suud b. Abdülaziz iki haftadan az kald ığı M ekke’de
ahalisi bile haccın şartı olan Arafat’a çıkam adığı gibi, o
bir dizi düzenlemeler yapmıştır. İnançlarına aykırı oldu
yılın Şam Emiru’l-H ac’ı İbrahim Paşa vehhabîlere, kişi
ğu gerekçesiyle, Ka’be’de Hz İbrahim ’in makamından
başına onar kuruş murûriye (geçiş ücreti) vererek geri dö-
başka bütün mezarları ve ziyaret yerlerini yık tırıp tahrib
ııebilm iştir.21 Tabi bu durum bölgenin ekonomisine de
ettirm iş, değerli eşyaları ve pek çok kutsal emaneti yağ-
etki ediyor, k ıtlık ve pahalılığa da neden oluyordu. Ger
malatmıştır. Eskiden beri K a’be’de alışılagelm iş bir uy
çi M ekke’ye Cidde üzerinden erzak geliyor idiyse de M e
gulam a olan dört mezhebin ayrı ayrı namaz kılm alarını
dine’ye Yenbu’dan geleceği için yol güvenliği yoktu ve
yasaklayıp, bir tek im am ın arkasında herkesin namaz k ıl
burası hayli sıkıntı çekiyordu. Nisan 1805’te durumu İs
masını mecbur ve Ka’be’nin içinde yapılan nafile zikir ve
tanbul’a yazan Medine muhafızı, vehhabî tehlikesinin ar
duaları ilga etmiştir. Bu arada da vehhabî fikirlerini ih ti
tık önü alınamaz hale geldiğini bildirm ekteydi. O sıra
va eden Muhammed b. Abdülvehhab’ın Keşfu’ş-Şubûhât
larda Azimzade Abdullah Paşa hac için M edine’de bu
isim li eserinin Ka’be’de herkesin duyabileceği şekilde okunmasını şart koşmuştur. Ayrıca, vehhabîliğe göre bü yük günah sayılan, çubuk, tütün, vs. içilm esi ile, satranç, tavla gib i oyunların oynanmasını da kesinlikle yasaklaya rak, bunların daha ziyade içild iği ve oynandığı yerler olan kahveleri kapattırm ış ve her türlü eğlenceyi de ya saklamıştır. Bütün bunlardan sonra Şerif G alib’in karde şi ve vekili olan Abdulm uin’e h il’ât giyd irip M ekke’ye emir ta y in etmiştir. Suud, M ekke’den ayrıldıktan sonra kısa bir süre Cidde’yi muhasara etmişse de buradan geri
lunduğundan vehhabîler şehre girememişlerse de, onun dönüşü akabinde M edine’yi işgal ettiler ve vehhabîliği benim sem ekti şartıyla halka emân vererek, tıpkı diğer yerlerde yaptıkları gib i, itikadlerine uym adığı gerekçe siyle mezarların kubbeleriyle çeşitli ziyaret yerlerini y ık mışlardır. Hz. Muhammed’in kabrinde mahfuz pek çok mücevheri gasbettikleri22 gibi, mezarını da yıkm ak iste mişler, ancak büyük galeyana sebep olur endişesiyle, sa dece kubbesinde bazı tahribatlar yapm akla yetinm işler
püskürtülmüştür. Akabinde M edine’ye yönelen Suud,
di. 1805 yılında önce M ekke’nin can damarı olan C id
orayı da muhasara etmiş ve M edine’nin gıda, zahire vs.
de’yi muhasara eden vehhabîler orada hayli zararlar ver
ikmâl yollarını kapatmıştır.
dikten sonra M ekke’yi kuşatmışlardır. Şüphesiz Cidde
M ekke’nin işgalinden büyük bir infiale kapılan Os-
üzerine gitm elerinin sebebi M ekke’ye ulaşabilecek yardı
manlı Devleti derhal durum u civardaki valilere (Halep,
mın önünü alm aktı. Çünkü bunun faydasını Medine m u
Bağdat, Şam) bildirerek harekete geçmelerini şiddetle
hasarası sırasında görmüşlerdi. N itekim M ekke’yi muha
emretmiştir*. Bu arada Suud’un M ekke’de az bir kuvvet
sara ettiklerinde orada da k ıtlık ve sefalet başgöstermeye
bırakarak M edine’ye yönelmesini fırsat bilen Şerif Galib
başlayınca bazı Mekke eşrafının delâletiyle vehhabîlerin
ve Cidde Valisi Şerif Paşa, kuvvetleriyle gelerek gördük
hac yapmak üzere M ekke’ye girm elerine yeniden müsa
leri zayıf bir mukavemetten sonra M ekke’yi geri alm ışlar
ade edildi. Aynı yıl Şam kafilesi ile gelen Abdullah Paşa
ve oradaki vehhabîleri de idam etmişlerdir. Suud ise, ge
da vehhabîler ile birlikte haccını yapm ak zorunda kalm ış
ri dönüp olaya müdahale etmemekle fiilî durumu kabul
ve hatta bir daha silahlı, resmi törenle, tabi, zurna vs. çal
lenmiş, ancak buna m ukabil Şerif de onun Medine üze
dırarak M ahmel’i getirmemesi uyarısını bile alm ıştı. Za
rindeki iddialarını kabullenerek, ayrıca Cidde güm rü
ten M ısır M ahmeli de, bir kaç senedir benzeri bahaneler
ğünde vehhabî tüccarlardan vergi alınmamasını da taah-
le vehhabîlerin engellemesinden dolayı gönderilemiyor-
hüd etmek zorunda kalm ıştır.
du. Gerek Osmanlı Devleti m erkezinin çaresizlikten
Vehhabîlerin bu şekilde Mekke ve M edine’yi sürek
olaylara seyirci kalm ası ve gerekse civardaki valilerin
li taciz altında tutm aları, ayrıca yolları da kontrollerinde
karşılarında başarı gösterememesinden cesaret alan Veh-
O SM A N LI I
SİYASET
habîler, 1806 y ılı başlarında tekrar M ekke’yi istilâ etmiş
Paşaya da, Cidde Sancağı ile birlikte Habeş Eyaleti ve
lerdir. Bu durum karşısında hiç bir taraftan yardım ala-
Mekke Şeyhu’l-harem liği tevcih edilerek, Hicaz bir nevi
mıyacağını anlayan Şerif Galib em irlikte kalmak şartıyla
M ısır’ın vesayetine verilmiş oldu.23
şehri Vehhabîlere teslim etmiştir. Onlar da şehri teslim
Bu görevi uhdesinde bulunduran İbrahim Paşa,
alır almaz cuma hutbelerinde Osmanlı Sultanı’nın adının
Cidde’de ikamet etmeyip, daha ziyade babasının ordula
okunmasını yasaklamışlardır. Bu arada tekrar daha önce
rı başında bulunmaktaydı. Hicaz işleri ise vehhabi sefer
yaptıkları gib i, dört mezhebe ait olan makamlar ile ziya
leri sırasında ve akabinde buraya yığılan kuvvetlerin ba
ret yerleri ilga edildi, mevcut kanunlar ve vergiler kaldı
şında bulunan kumandanlara havale edilmiş ve onlara
rılarak sadece Hanbeli fıkhının Vehhabî yorumuna göre
Hicaz valiliği veya m uhafızlığı yetkileri verilm işti. As
hükmetme ve vergi olarak da zekât toplanması şartları
lında bu durum B abiâlî’nin tasvib ettiği bir durum de
getirildi. Ayrıca devletin tayin ettiği kadı vs. gibi me
ğild i, ancak o sıralarda devletin içinde bulunduğu şartlar
murlar da görevlerinden azledilerek yerlerine kendi
ve hatta Mehmed A li Paşa ile olan anlaşmazlıklar da bu
adamlarını tayin etmişlerdir.
fiili durumu zorunlu kılıyordu. N itekim Mehmed A li,
Hac güvenliği iyice sarsıLmış, hatta 1807 yılında
İbrahim Paşa’nın 1819’da Kahire’ye dönmesi akabinde
Şam hacıları M ekke’ye otuz saatlik yoldan hac yapama
kızkardeşınin oğlu H alil P aşayı Hicaz kumandanı olarak
dan geri dönmek zorunda bırakılm ışlardı. İstanbul’da ise
tayin etmiş ancak o göreve başlamadan önce vefat ettiği
akdedilen meşvereret meclislerinde sürekli geçmişte ye
için yerine kardeşi Yeğen Ahmed Paşa gitm iştir. O da
terli tedbir alınamamasının bu olaylara sebebiyet verdiği
1829 yılında geriye çağrılınca yerine Hurşid Paşa tayin
zikredilip, yeni bir karar alınamıyordu. Bölge valilerinin
edilmiştir.
iyi seçilemediğinden bahsediliyordu. H atta bu fikirlerin
Mehmed Ali Paşa Hicaz’ın idaresinde önemli bir
bir sonucu olarak çare olur üm idiyle Şam valiliğine Genç
değişiklik yapmamıştır. Sadece şeriflerin Cidde güm rü
Yusuf Paşa tayin edilmiş ve D ir’iyye üzerine üçbin kişi
ğünden aldıkları pay kaldırılarak, güm rük hasılatı M ısır
lik bir kuvvetle gitm esi istenmişti. Ayrıca Haniye Muha
hâzinesine devredilmiştir. Ayrıca 1718’den beri Mekke
fızı Halebî Ahmed Paşazade Osman Paşaya Halep Eya
em irliğini sürdüren Zevi Zeyd’den Şerif Yahya’nın Yeğen
leti tevcîh edilerek, Cidde V aliliği ünvanıyla Medine’nin
Ahmed Paşaya isyan etmesi üzerine, isyanı M ısır’dan
muhafazasına tayin edilm işti. B abıâlî’de akdedilen bu
gönderilen yeni kuvvetler ile bastırılarak görevden alın
Meşveret Meclislerinde pek çok fikirler ortaya atılm akla
mış ve 1827’de em irlik Zevi Avn ailesinden Muhammed
birlikte sadre şifa hiç bir fikir üretilemiyordu. Hemen
b. Avn’a verilm iştir.24 1836 yılında Muhammed b. Avn
hemen bütün görüşmelerde m esele, asker ve mühimmât
da Kahire’ye celbedilerek Mekke kısa bir süre emirsiz ve
şevkinin kolaylığı itibariyle ancak M ısır aracılığıyla hal
doğrudan Kahire’den gönderilen görevliler ile idare edil
ledilebileceğinde yoğunlaşmıştı.
miştir. Hicaz’ın M ısır’dan idaresi pek de kolay olmamış
Bu yüzden o sıralarda M ısır’a vali tayin edilmiş olan
tır. N itekim , gönderilen memurlar özellikle kabileler ile
Mehmed Ali Paşa vehhabilerin Hicaz’dan çıkarılması işi
iyi anlaşamamış ve bir dizi isyanların çıkmasına sebep ol
ile de görevlendirildi. M ısır’da istikrarlı bir idare kurma
muşlardır. Yukarıda bahsi geçen Şerif Yahya’nın isyanı
ya çalışan Mehmed A li 1811 yılına kadar bu emri yerine
dışında, 1829 yılında da Cidde’de Kahve’den alınan y ıl
getirm edi. Ancak Bab-ı A lî’nin baskılarına daha fazla da
lık güm rük ithalat vergisini vermek istemeyen kabileler
yanamayan Mehmed A li Paşa, önce O ğlu Ahmed Tosun
M ısır kuvvetlerine isyan etmişler ve bu isyan da ancak
Paşa ve akabinde de İbrahim Paşa kumandasında gönder
M ısır’dan Cidde’ye sevkedilen yeni kuvvetler ile bastırı
diği kuvvetler ile Necid ve Hicaz’ı, 1818 sonbaharında
labiliri iştir.
vehhabilerin tasallutundan kurtarmıştır. Bu zafer İstan
Hicaz’daki M ısır idaresine karşı meydana gelen en
bul’da büyük sevinçle karşılanmıştır. Bu yüzden II. Mah-
ilginç hadiselerinden birisi de, Hurşid Paşa zamanında
m ud’a Gazi ünvanı ve pek çok kişiye de çeşitli payeler
1832’de ulufelerini alamayan bir takım başıbozuk Arna-
verilmiştir. Bu arada Mehmed A li Paşanın oğlu İbrahim
vud ve Türk askerlerin “Tükçe Bilm ez” diye şöhret bu-
O SM A N II g j j
SİYASET
lan Arnavud Mehmed A ğan ın etrafında toplanarak isyan
rı ise Akabe körfezine kadar uzanmaktaydı. Bu kadar ge
etm eleridir.25 N itekim kendisini Hicaz valisi ilan eden
niş bir alanda vilayetin yeniden teşkil edilm esinin pek
“Türkçe B ilm e’ z Mehmed Ağa, M ekke üzerine yürümüş
çok güçlükleri bulunm aktaydı. Sağlıklı m ülki düzenle
ancak burada M iralay İsmail Bey’in başında bulunduğu
melerin yapılm ası için her şeyden önce em niyetin sağlan
kuvvetler tarafından geri püskürtülmüştür. Mehmed
ması gerekmekteydi. Bu da bölgede iyi bir askeri yapı
A li’nin Suriye üzerindeki emellerinden dolayı Bab-ı Alî,
lanmayı zaruri kılıyordu. H albuki o sıralarda Osmanlı
“Türkçe Bilm ez”in bu faaliyetine tepki göstermemiş,
D evleti’nin içinde bulunduğu şartlar burada düzenli as
hatta benimser bir tavır sergilemiştir. Bunun üzerine
ker bulundurmayı engellemekte ve zaman zaman terhis
Mehmed Ali Paşa hızla hareket ederek, Yeğen Ahmed
leri gelm iş askerin yerine yenileri gönderilememekteydi.
Paşa kumandasında dörtbin kadar askeri Hicaz’a şevket
N itekim vilayetin teşkilatlandırılm ası sırasında gönderi
miş ve Türkçe Bilm ez’in isyanını bastırmıştır. Hicaz’da
len iki üç bin asker kısa zamanda sekizyüz veya bin k işi
ki M ısır idaresine karşı takınılan bu olumsuz tavırları
ye düşmüştü.26 Bu yüzden Hicaz valileri ile yapılan ya
bastırabilmek için Mehmed A li Paşa bu bölgeye zaman
zışmalarda hep bu problemin dile getirild iği görülm ek
zaman sevkettiği askerlerin toplamı yirm ibine yaklaş
tedir. N itekim Süveyş kanalının açılmasına kadar devam
mıştır. Osmanlı Devleti ile Mehmed A li Paşa arasında çı
etmiş olan bu şikayetler kanalın açılmasından sonra sev
kan M ısır meselesine büyük devletler müdahale edip, ni
kıyatın nisbeten kolaylaşması ile azalmış ve bölgeye yeni
hayet 1840 Londra Protokolü ile tasfiye edilmesi üzeri
birliklerin şevkine başlanmıştır.
ne, Mehmed A li Paşa da 1840 sonlarında Hicaz’ı tahliye
Öte yandan Süveyş Kanalının açılmasına kadar H i
etmiştir. Böylece bölgenin idaresi tekrar doğrudan Bab-ı
caz’da daha ziyade başıbozuk askerler istihdam edilm iş
A lî’nin kontrolüne geçmiştir.
ken, kanalın açılmasından sonra bunlar yavaş yavaş yer
M ısır kuvvetleri Hicaz’dan tahliye edilince Sultan
lerini düzenli askere devretmeye başladılar. Diğer Os-
Abdülmecid, Cidde P aşalığı’nı teslim alm ak üzere, o sı
m anlı vilayetlerine nisbetle Hicaz’da bulundurulan asker
ralarda Medine Şeyhu’l-harem liği görevinde bulunan
sayısı oldukça azdı. Zira bu askerlerin temel görevi stra
Osman P aşayı görevlendirmiştir. Cidde valisi olarak ata
tejik yerler ve kutsal mekanları korumaktı. Başka bir ifa
nan Osman Paşa uzun zamandır bölgede mevcut durum
deyle Hicaz başka taraflara yayılm ak için bir üs görevi
dan dolayı otoriteyi kurm ak için hayli zaman uğraşmak
görmemekteydi. Bölgeye düzenli askerlerin şevkinin ya-
zorunda kalmıştır. Bu arada Osman Paşanın yerine bir
nısıra, daha ziyade zabtiye vakalarında ve hac yolunun
başkası Medine Şeyhu’l-haremi ve muhafızı atanırken İz
emniyetinde kullanılan düzensiz askerlerin istihdam ın
zet Paşa da Mekke Şeyhu’l-haremi ve Cidde kaymakam
dan da hiç bir zaman vazgeçilmemiştir. Mesela, Mekke
lığ ı görevine getirilm iştir. Göreve başlayan Osman Paşa,
em irinin kontrolünde bulunan Bişe askeri (yaklaşık dört-
1841 yılının ilk aylarında Hicaz vilayetini yeniden teşki-
böşyüz kişi) ile Medine ve Yenbu yollarının emniyetinde
latlandırabilm ek için İstanbul’dan maddi destek, yeni
kullanılan Ukayl askerleri (dörtyüz-altıyüz kişi) bunların
görevliler ve asker talep etmiştir. N itekim , Bab-ı A lî’de
en şöhretlileri idiler. 1850’lerde Hicaz’da bin kadar dü
aynı yılın sonlarına doğru Hicaz’a ikibin asker gönder
zenli ve beşyüz kadar düzensiz asker bulunuyorken, bu
miş ve bölgede yeni düzenlemeler başlatılm ıştır.
sayı devlette m erkeziyetçiliğin güçlenmesine ve sevkiya-
Hicaz vilayetinin sınırları da bir takım yerlerin ve
tın kolaylaşmasına paralel olarak gittikçe arttırılm ıştı.
raset usulüyle Mehmed A li P aşaya verilmesi hasebiyle
1852-53’te devlet Rusya ile harpte olmasına rağmen, H i
yeniden belirlenm işti. Buna göre Hicaz vilayeti yaklaşık
caz’da m uhtelif yerlerde bulunup bakım sızlıktan y ık ıl
45.200 kilom etrekarelik bir alanı ihtive eden Mekke,
m aya yüz tutmuş kale ve burçlar tam ir edilerek, istih
Medine ile bu iki kentin lim an şehirleri olan Cidde, Yen-
kam ları tam amlandıktan sonra asker yerleştirilm esine
bu’ ile Taif, Tebük ve R ab iğ’den oluşmaktaydı. Ayrıca
uygun hale getirilm iştir.27 Askeri alandaki bu iyileştirm e
K ızıldeniz’in batı sahilleri de eskiden olduğu gib i M ek
faaliyetleri vilayetin başvurusu üzerine Eylül 1858’de İs
ke ve Cidde’ye bağlanm ıştı. Hicaz vilayetinin kuzey sını
tanbul’da toplanan M eclis-i V ükelanın aldığı karardan
O S M A N İI I
SİYASET
da kolayca anlaşılmaktadır. Buna göre, Mekke-Medine
Devleti ile batılı devletler arasında büyük bir diplom atik
arasındaki yolların em niyetini sağlamak ve buralarda
probleme dönüşmüştü.
emniyeti ihlal eden Harb U rbaııı’nı takib ve kontrol al
Bu olumsuzluklara rağmen devlet Hicaz’da gün
tında bulundurabilmek için, Hicaz’da bulunan askere
geçtikçe modern anlayışla m ülki teşkilatlanmasını da
ilaveten beşyüzü süvari olmak üzere binbeşyüz neferden
sürdürmekteydi. 1860 yılında Mekke’de M ecidiye adıy
oluşan bir seyyar kuvvetin teşkil edilmesine karar veril
la bir hükümet konağı inşaatına başlanmış, ancak II. Ab
m iştir.28 Bu iyileştirm elere istikrarlı bir şekilde devam
dülham id zamanında tamamlanabilmiştir. Diğer taraftan
edilmiş ve özellikle II. Abdülham id’in takip ettiği poli
aynı yıllarda Hicaz’daki m em urluklara bakıldığında teş
tikalar neticesinde 1880’lerden sonra bölgedeki askerin
kilatlanm anın adeta tamamlanmış olduğu görülm ekte
sayısı eskiye oranla hayli artmıştır. Bölgede yeni zabtiye
dir. Cidde, Mekke-Medine ve bunlara bağlı bir takım
ve jandarma alayları teşkil ettirilm iştir. Buna rağmen
yerlerdeki rütbe ve nişan sahiplerini gösteren 1861 tarih
Osmanlı D evleti’nin Hicaz’daki askeri gücü hiçbir za
li bir defterde çoğunluğu sivil bürokrasiye meıısub alt-
man onbin askeri geçmemiştir. Hicaz’a gönderilen asker
mışbeş kişi sıralanmaktadır. Bunların arasında, vali, kay
ler, güneyde Mekke, Cidde ve Taif, kuzeyde ise Medine
makamlar, mal müdürü, muhasebeci, tahrirat katibi gib i
civarında yoğun olarak bulundurulm aktaydı. Hicaz de
görevlilerin dışında, m ütesellim, ruznamçeci, varidat ka
miryolunun açılm asıyla b irlikte M edine’de bulunduru
tibi, masraf m ukayyidi, ebniye-i aliye müdürü, ebniye-i
lan askerlerin sayısında da önemli ölçüde artış olmuştur.
aliye tam irat müdürü ve yoklama katibi ile Mekke, M e
1908’deıı sonra Hicaz askeri, yedinci ordunun onaltıncı
dine müdürleri vs. gib i görevlilerin bulunması da teşki
fırkasını oluşturmaktaydı. Hicaz-Yemen gib i uzak böl
latlanm anın boyutunu göstermektedir.29 Nisan 1862 ta
gelerde askeri hizmetin zorluklarını dikkate alan İttihad-
rihli başka bir yazışmadan da anlaşıldığına göre, Cidde
çılar, buralarda görev yapan subayların her yılın ı em ekli
eyaleti (Hicaz) o sıralarda dört kaym akam lık ve üç m u
lik için birbuçuk sene olarak kabul eden bir kanun çıkar
hafızlıktan meydana gelm ekteydi. Aynı yazışmada Babı-
mak suretiyle, bölgede görev alm ayı cazib hale getirm e
âlî, sözkonusu kaym akam lık ve m uhafızlıkların eskiden
ye çalışmışlardır.
olduğu gib i eyalet merkezinden değil, İstanbul’dan tayin
Osmanlı Devleti merkezde yap tığı ıslahatların
edilmesini istemiştir. Bu istek devletin son yıllarda oluş
mümkün olanlarını da Hicaz ve yöresinde uygulam ak ar
turmaya çalıştığı merkeziyetçi yapısını Hicaz’da da ser
zusu içinde idi. Ancak, kanundan ziyade geleneklerin ha
gilem e arzusunda olduğunu ortaya koymaktaydı.
kim olduğu bu bölgede pek çok zorluklar ile karşı karşı
N itekim , 1864 yeni vilayetler kanunu akabinde de
ya gelm işti. 1855 yılında M ekke emiri A bdulm uttalib’in
Babiâlî Hicaz’da bir dizi düzenlemeler yapmak ihtiyacı
değiştirilm esi istenmişti. Aynı sıralarda Osmanlı Devle-
duymuştur. Bu maksatla Ağustos 1864’te Mehmed Veci-
t i’nde köle ticaretinin yasaklanması için de çalışmalar ya
hi Paşa Mekke Şeyhu’l-harem liği uhdesinde bulunmak
pılm aktaydı. Emirin değişmesini istemeyenler devletin
üzere Habeş ve Hicaz eyaleti valisi olarak tayin edilm iş30
yapmak istediği ıslahat girişim lerini dine aykırı olduğu
ve bundan sonra valilik ile Mekke Şeyhu’l-harem liği ay
gerekçesiyle gündeme getirip şerifi ve ulem ayı kışkırta
nı kişiye verilmesi gelenek haline gelm iştir. 1868 y ılın
rak harekete geçirmişlerdir. Bunun üzerine Reşid Paşa
da Hicaz, vilayetler kanununa uygun olarak eyaletten vi
İstanbul’dan Hicaz’a gönderilmiş, ancak o, oraya vardığı
layete dönüştürülmüş ve yeniden sancak, kaza ve nahiye
sıralarda M ekke’de büyük bir isyan çıkm ıştı. N itekim Is
lere bölünmüştür.31 Buna göre Mekke Hicaz vilayetinin
lahat fermanı akabinde 1857’de köle ticaretini yasakla
merkezi haline getirilirken eski eyalet merkezi olan C id
yan fermanda Hicaz bundan istisna tutulmuştur. Aynı
de ve Medine buraya bağlı birer sancak/liva haline dö
şekilde Mayıs 1858’de Cidde’de bir dükkanda likör satıl
nüştürülmüştür. Cidde kaymakam ına, Vali Kaymakam
dığı iddiasıyla çıkan başka bir isyan kısa zamanda bölge
lığ ı ünvanı verilirken Medine eskiden olduğu gib i Şey-
de çeşitli sebeplerden dolayı bulunan pek çok gayr-i
hu’l-harem liği de uhdesinde bulunduran muhafızın ida
m üslim ın öldürülm eleriyle sonuçlanmış ve Osmanlı
resinde bırakılm ıştır. Yenbu’, Leys, el-Vech ve Akabe de
O SM A N LI I
SİYASET
birer kaza olarak teşkil edilirken, Taif, Rabiğ, el-U la ve
Hayber nahiyesi M edine’ye; M am uretu’l-H am idiye ka
Hayber de ilk etepta nahiye olarak teşkilatlandırılm ıştır.
zası ile Rabiğ nahiyesi de Cidde’ye bağlanmış ve bu ida
Bu arada Mekke kadısı eskisi gib i şer’î mahkemenin baş
ri taksim at ihtiyaca bağlı küçük bir takım değişiklikler
kanı olarak bırakılm ış, buna m ukabil valinin başkanlı
ile (Süvarkiye’nin M edine’ye bağlı bir kaza yapılm ası g i
ğında, vilayet defterdarı, muhasebecisi ve mektupçusun-
bi) hemen hemen Osmanlı D evleti’nin sonuna kadar sür
dan oluşan bir meclis-i idare ile cinayet işlerine bakmak
dürülmüştür.36 Aynı dönemde önemine binaen Kızılde-
üzere bir de meclis-i cinayet kurulm asına karar verilm iş
niz’in Osmanlı hakim iyetinde bulunan en küçük lim an
tir. Bu tarihten sonra M ekke, Medine ve Cidde’de idare
larda dahi güm rük idareleri kurulm uş, haberleşmenin
meclisleri kurulmuştur. Aynı şekilde bu üç büyük şehir
sağlıklı ve hızlı olabilmesi için posta ve telgraf idareleri
de belediye idarelerinin de tesisi yoluna gidilm iştir. Öte
faaliyete geçirilm iştir. Hac için gelen müslümanların ko
yandan 1869 yılında yapılan ilave bir düzenleme ile
naklama ihtiyacını karşılam ak üzere Mekke ve M edi
M ekke’nin aksine Medine Şeyhu’l-harem liği ile muhafız
ne’de misafirhaneler inşa edilm iştir. Ayrıca hastahaneler,
lığ ı görevleri birbirinden ayrılarak, M edine’nin zabıta,
karantinalar, sıhhiye idareleri ile Mekke, Medine ve Cid
m alî ve m ülki işleri yine Hicaz vilayetine bağlı olarak
de’de su yolları ile çeşmeler faaliyete geçirilm iştir.37 H i
muhafızın uhdesine verilm iştir.32
caz demiryolu ile birlikte Medine’ye kadar telgraf hattı
Kısa zamanda vilayetler kanununun gerektirdiği
uzatılm ış ve Mekke-Medine arasında da uzatılm ası için
idarî ve m ülkî teşkilatlanm anın değil Hicaz gib i mer
çalışmalar yapılm ıştır.38 Hicaz demiryolunun 1908 y ı
kezden uzak; bilakis merkeze yakın yerlerde bile zorluk
lında açılmasından bir süre sonra, M edine’nin İstanbul
ları ve getirdiği ağır maddi yüküm lülükler ortaya çıktı.
ile doğrudan bağlantılı bir merkez haline gelm esi hase
Bunun üzerine devlet bir takım yeni tedbirlere başvurma
biyle, idari bakımdan Hicaz vilayetinden ayrılarak doğ
ihtiyacı hissetmiştir. Bu cümleden olarak, 1872 başların
rudan merkeze bağlı m üstakil sancak (evliye-i gayr-i
da Hicaz’da yeni vilayetler kanununun uygulanmasından
mülhaka) haline getirilm iştir.39 Ayrıca Cidde Vali Kay
vazgeçilerek, idaresine yeniden şekil verilm ek istenmiş
m akam lığı ünvanı da 1910 yılınd a m utasarrıflığa tahvil
tir. Buna göre Hicaz v aliliğ i, m utasarrıflığa dönüştürüle
edilm iştir.40
rek, vilayetteki bazı m emuriyetler ilga edilmiş ve böyle
Osmanlı Devleti Hicaz’da askerî ve m ülkî teşkilat
ce 1536 kese 156 kuruşluk (yaklaşık 7682 Osmanlı Lira
lanmasının yanısıra, bölgenin d inî ve eğitim ihtiyaçları
sı) bir tasarruf sağlanm ıştır.33 Ancak Hicaz coğrafyası g i
nı da gözardı etmemiştir. Bu maksatla bölgenin dinî iş
bi geniş bir alanın m utasarrıflık şeklinde idaresinin im
leri Mekke em iri ile işbirliği hallinde Mekke kadısı, şey-
kansızlığından dolayı bu durum fazla uzun sürmemiş ve
hu’l-haremler veya Mekke ve Medine Harem-i Şerif mü-
1875 yılının başlarında Hicaz vilayeti yeniden eski şek
dirleri eliyle yürütülm ekteydi. M ekke’ye ilk m üfti Yavuz
liyle teşkilatlandırılm ıştır.34
Sultan Selim zamanında tayin edilmiş ve o tarihten itib a
II. Abdülhamid saltanatı boyunca Hicaz’ın idaresi
ren bu tayinler kesintisiz bir şekilde İstanbul’dan sürdü
ne özel ihtimam göstermiş ve bir taraftan Mekke em irle
rülmüştür. Dört mezhep için de ayrı ayrı m üfti tayin
rinin geleneksel otoritelerini yumuşak bir üslup ile azalt
eden Osmanlı Devleti, ayrıca her mezhebe göre hüküm
maya çalışırken, diğer taraftan da bölgede merkezi otori
veren mahkemeler teşekkül ettirm işti. Bunlar arasında
tenin sağlanması için her türlü im kanı seferber etmiştir.
Hanefi mahkemesine Mahkeme-i Kübra ism i verilm ek
Bu vesileyle, askeri kışlalar ve karakollar inşa edilerek
teydi ve şer’î siciller bu mahkemede tutulm aktaydı.
buradaki düzenli asker sayısı arttırılırken35, sivil idare
Mekke ve Medine kadılıkları ile m üftilikleri bazen uzun
nin de güçlü olması için pek çok çabalar sarfedilmiştir.
yıllar aynı ailenin elinde bulunabilm ekteydi. Buna en
Hicaz aşiretleri çeşitli vesileler ile ta ltif edilerek padişa
güzel örnek, Medine kadılığını uzun zaman elinde bu
ha b ağlılıkları sağlanmıştır. Bu arada Hicaz, M ekke, Me
lunduran İlyaszadeler ile Medine Şafii m üftiliğini yarım
dine ve Cidde Sancakları şekliyle yeniden şekillendiril
asırdan fazla sürdüren Barzanci aileleridir. Aynı şekilde,
miş, Taif nahiyesi M ekke’ye, Yenbu’, el-Veclı kazaları ile
Abdurrahmah b. Abdullah Serrac ile Salih Kemalzadeler,
O SM A N LI
I SİYASET
Mekke Hanefi m üftiliğini uzun yıllar uhdelerinde bu
olarak iki temel bölümden meydana getirilm işti.42 Bu
lundurmuşlardır. Osmanlı Devleti Haremeyn’e hatip ve
nun dışında Osmanlı Devleti Hicaz’da Mücavir (aslen hi
hatibu’l-huteba ünvanıyle görevliler tayin ettiği gibi,
caz dışından olup, kutsal topraklarda yaşama arzusu gös
Kabe’de en az altm ış ve Mescid-i N ebevî’de onikiden faz
tererek Mekke veya Medine’ye yerleşenler) sıfatıyla yaşa
la müderrisi halka açık dersler vermekle görevlendirmiş
yan müslümanların özel okul açmalarına da izin vermiş
ti. Bu derslerin yarısı Hanefi fıkhına göre, diğer yarısı da
tir. Bu şekilde de 1874-1912 yılları arasında Hicaz’da
Şafii fıkhına göre yapılm aktaydı. Devlet, Haremeyn’in
m uhtelif özel okullar faaliyete geçmiştir. Osmanlı Devle
dışında göçebe bir şekilde yaşayan bedevîleri de ihmal et
ti zamanında Mekke ve Medine’de maarife hizmet ede
meyerek, onların da zaruret-i diııiyelerini öğrenmeleri
cek pekçok kütüphane açıldığı gib i, Hicaz’da ilk matbaa
için tedbirler almıştır. Mesela, 1867 yılında bu maksatla
da Osman Nuri Paşa’nın valiliği (1878-1881) sırasında
bedevilere tayin edilen kırksekiz m uallim in sayısını
faaliyete geçmiştir.
1868’de altm ışa çıkartmıştır. B abiâlî bu konuda Hicaz
Yukarıda anlatılan İdarî, m ülkî ve eğitim işlerini
vilayetine yazdığı bir yazısında gönderilecek olan bu
yürütebilmek için Osmanlı Devleti bölgede ikibinden
m uallim lerin bu işe ehil olmalarına dikkat edilm esini is
fazla görevli istihdam etmekteydi. Bunların büyük bir
tediği gib i; bedevilere dağıtılm ak üzere Kur an cüzlerin
çoğunluğu doğrudan devletten maaş alan memurlar iken
den beşyüzer nüshanın İstanbul’da hazırlanarak gönderi
bir kısm ı da gönüllü hizmet vermekle birlikte, onlara da
leceği de bildirilm iştir.
her yıl bir m iktar atiyye gönderilmekteydi.
Mekke’de oniki, Medine’de onyedi medrese olması
II. Abdülham id’in takib ettiği İslamcı politikaları
na rağmen, Osmanlı Devleti, özellikle Tanzimat’tan son
ve özellikle Hicaz Demiryolu ve telgraf hatlarının inşası
ra ülkenin diğer taraflarında açtığı modern eğitim ku-
bölgede merkezî kontrolü hayli kolaylaştırm ıştır. II.
rumlarını Hicaz’da da hayata geçirmek istemiştir. Bu
M eşrutiyetin ilanı akabinde azledilen Emir Şerif A li Pa
manada 1868’de Hicaz v aliliğ i ile Mekke em irliğine ya
şa b. Abdullah’ın yerine İstanbul’da bulunan Şerif Abd-i
zılan bir yazıda Cidde ve M ekke’de birer Rüşdiye mekte
ilah Paşa b. Muhammed tayin edilm işti. Ancak o, M ek
binin açılması için girişim lerde bulunulması istenmek
ke’ye hareket hazırlığı içinde iken, ansızın vefat edince
tedir.41 N itekim 1874’te Cidde’de daha sonra da Medine,
yerine; 1893’ten beri İstanbul’da ikamete mecbur edilen,
Mekke ve Taif’te rüşdiyeler açılmıştır. Gerçi bu okullar
Şura-yı Devlet Azası Şerif Hüseyin b. A li tayin edilm iş
uzun ömürlü olmamakla birlikte yine de bölge eğitim i
tir (1908). Göreve başlayan Şerif Hüseyin b. A li, başlan
ne hayli katkıları olmuştur. II. M eşrutiyet yıllarında, H i
gıçta devlete sadakatla hizmet etmekle birlikte, her fır
caz’da özellikle m ekatib-i ibtidaiyeleri çoğaltmak ve eği
satta devletin Hicaz bölgesi üzerindeki merkezî kontrol
tim i geliştirm ek için bir dizi projeler hazırlanmış ancak
den rahatsız olduğunu ihsas ettirmekten de çekinmemiş
çok azı hayata geçirilebiim iştir. İttihadçılar Türklerin ve
tir. Ayrıca Hicaz’a tayin edilen valilerin ve diğer görevli
Arapların ileri gelenlerinin iştiraki ile Cem’iyyet-i Hay-
lerin rahat çalışm alarını engellemekte hatta onlara hiç iş
riyye-i İslamiyye adıyla bir cemiyet kurdurarak müslü-
gördürmemeğe gayret etmekteydi. II. A bdülham id’in
manların değişik derecelerde ve seviyelerdeki eğitim
hallinden sonra hilafet makamının da bir sembol duru
müesseselerinden istifade etmelerinin sağlanmasına dö
muna düştüğünü düşünen Şerif Hüseyin, Ittihadçılarm
nük faaliyetler yapmışlardı. N itekim bu cemiyetin gay
başlattıkları m erkeziyetçilik faaliyetlerine şiddetle m u
retiyle 1913 y ılı ortalarında Medine’de Medrese-i K ülli
halefet etmekten çekinmiyordu.43 Bu yüzden II. Meşru
ye-i İslamiyye adıyla bir İslam Üniversitesi açılmıştır.
tiyet yıllarında Hicaz için bir çok proje geliştirilm iş ol
Kuruluş gayesi İslâm î hakikatleri öğrenip neşredebilecek
masına rağmen, Şerif Hüseyin’in çeşitli bahaneler göste
ehliyette insanlar yetiştirm ek olan Medrese-i K ülliyye-i
rerek muhalefet etmesinden dolayı gerçekleşememiştir.
Islâm iyye’nin eğitim lisanı Arapça olarak belirlenmiş ve
Hatta Meclis-i Mebusan’a bile temsilci göndermek isteme
her seviyede öğretim yapması da karara bağlanm ıştı. Üc
yen Şerif Hüseyin zorla ikna edilmiş ve oğulları Abdullah
retsiz y atılı olan bu okulun yüksek kısm ı Fen ve İlahiyat
ile Faysal’ı Hicaz mebusu oiarak İstanbul’a göndermişti.
OSM A N LI
| SİYASET
Diğer taraftan Birinci Dünya Savaşı’nda, Osmanlı
ke ve Taif’i kolayca ele geçirdiler. Aynı yılın Kasım ayın
Devleti’nin merkezî güçler yanında yer almış olmasının
da Şerif Hüseyin kendisini Arap Ü lkeleri’nin Kralı (el-
Hicaz bölgesi üzerinde büyük tesirleri olduğu gib i, Şerif
M eliku’l-B ilad i’l-Arabiyye) olarak ilan etti. Osmanlı
Hüseyin’e de adeta beklediği fırsatı vermiş oldu. Ingiliz-
Devleti, hemen isyanın akabinde Temmuz ayı başında,
ler, daha henüz savaşın başlarında ittihadcılar ile olan çe
Mekke E m irliği’ne, Zevî Zeyd’den M eclis-i Ayan reisi
kişmelerini de dikkate alarak Mekke Emiri Şerif Hüse
vekili olan Şerif A li H aydar’ı tayin etm iştir (1916). An
yin ’in hareketlerini takibe alm ışlardı. Sonunda bekledik
cak M edine’ye ulaşan Şerif A li Haydar, isyan sebebiyle
leri oldu ve Şerif H üseyin’in kendilerine müracaatı ger
M ekke’ye gidem em iş ve em irlik görevini buradan yürüt
çekleşti. 1915 y ılı boyunca İngilizler ile Şerif Hüseyin
meye çalışmıştı. Öte yandan Şerif Hüseyin, Hicaz’ın
arasında devam eden haberleşmeler nihayet 1916 Mar-
önemli bir bölümünün kontrolünü tamamen eline geçir
t ı’nda karşılıklı anlaşma ile neticelenmiştir. İngilizler
miş olmasına rağmen Fahreddin Paşa Medine ve civarını
Hilafetin Osmanlı D evletinden alınarak Şerif Hüse
ikibuçuk yıl büyük fedekarlıklar ile müdafaa ederek tes
yin’in ailesine verilmesi ve kendi krallığında büyük bir
lim etmemiştir. H atta İngiltere’nin Şam ve Halebi işga
Arap Devleti kurması vaadleriyle Şerif H üseyin’i Os-
lini m üteakib 30 Ekim 1918’de Osmanlı Devleti Mond
m anlı Devleti’.ne karşı isyana teşvik ettiler. N itekim o
ros mütarekesini imzalamış olmasına rağmen Fahreddin
da bu vaadlere kanarak Haziran 1 9 l6 ’da Medine civarın
Paşa M edine’yi teslime yanaşmamıştır. Ancak şartların
da Osmanlı D evleti’ne isyan etti. İsyandan önce, edinilen
gittikçe ağırlaşm ası ve emrindeki bir takım subayların
istihbaratlara istinaden M irliva Faiıreddin Paşa M edi
kendisine karşı ayaklanmaları üzerine Fahreddin Paşa da
ne’ye gönderilmişti. N itekim onun aldığı tedbirler saye
10 Ocak 1919’da M edine’yi müdafaadan vazgeçmek zo
sinde isyancılar burada pek başarılı olamadılar ancak İn
runda kalmış ve böylece Osmanlı Devleti asırlarca idare
giliz ve Fransızlardan aldıkları yardım lar ile Cidde, Mek
etmiş olduğu kutsal topraklardan çekilm iştir.44
1
Sacı el-Huseri (Sacı Bey), cl-Bîlad//'l-A rabiyye ve’d -D cvletü’l Osmaniyye, Ka
21
hire 1957, s. 20-23.
22
BOA, H att-i H ümayun 25731-
2
Şebabettin Tekiııdağ, “Fatih Devri’nde O sm aıılı-M em lüklü Münasebetle
23
BOA, C evdet D a h iliye 61,10782.
ri", İÜEF Tarih D ergisi, S. 30 (Mart 1976), s. 77.
24
Uzunçarşılı, a.g.e., s İ 30.
3
İsmail Hakkı Uzunçarşılı, M ekke-i Mükerrenıe E m irleri, Ankara 1984, s.
25
R . B ayly W inder, S audi A rabia in the N ineteenth C entury, New York (Tarih
4
Başbakanlık Osmanlı Arşivi (BOA), İrade D a hiliye 60352.
26
BOA, A yniyat D efteri 1098, s. 252.
5
Feridun M. Emecen, “Hicaz’da O smanlı H akim iyetinin Tesisi ve Ebu Nu-
27
BOA, A.MKT. MHM 47/62; A.MKT. U M 134/3.
mey”, İÜEF Tarih Enstitüsü D ergisi, S. 14, (2988-1994), s. 90.
28
BOA, İrade M eclis-i M ahsus 538.
Eyüp Sabri (Paşa), M iratüH-H aremeyn l M ir’a t-i Mekke, İstanbul 1306, s.
29
BOA, A.TŞF 32/60.
685.
30
BOA, Cevd-ct D a h iliye 730.
E l-F evâidü:l-m naddc li N izam -i H ük ü m t-i B ender-i C idde, (nşr.: İ. H. Uzun-
31
BOA, A yniyat D efterî 871, s. 93-95.
çarsılı) Belleten 26/101, Ankara 1962, s. 151-162.
32
Aynı Vesika, s. 120-121.
8
U zunçarşılı, a.g.e. , s. 27.
33
BOA, A yniyat D efteri 1103, s. 100,192.
9
BOA, Cevdet D ahiliye 730, 1 2 7 6 i.
34
BOA, İrade D a h iliye 48728.
Cengiz O rhuıılu, Osmanlı İmparatorlug/in/m G üney Siyaseti Habeş E yaleti,
35
BOA, Y.A.Res. 14/34.
14.
6 7
10
A .g.e., VIII/ 22-23.
siz), s. 71-75.
İstanbul 1974, s.132-133, 178.
36
BOA, Y.M TV70/52.
11
BOA, A.AMD 33/72.
37
Gülden Sarıyıldız, H icaz K arantina Teşkilatı (1865-1914), s. 113-136.
12
E l-fevâidül-m nadde...,% . 151-152.
38
Ufuk Gülsoy, H icaz D em iryolu, İstanbul 1994, s. 235-250.
13
U zunçarşılı, a .g.e., 26.
39
BOA, BEO 230635, 330554.
14
El- fevâ idü l-n ıiia dd c.,., s. 162.
40
BOA, D H -M Uİ 92-1/43.
15
Vehhabî H areketi ve sonuçlan için bkz.: Zekeriya Kurşun, N ecid ve Ah
41
BOA, A yniyat D efteri 871, s. 87.
ş a d a Osmanlı hakim iyeti (Vehhabî H areketi ve Sııııd D evleti’nin Ortaya Çıkı
42
BOA, A. DVN 71/7; İrade E vkaf 1331 CA/13.
şı), Ankara 1988, s. 37-65.
43
16
BOA, C evdet D ahiliye 6716.
17
Cevdet Paşa, T arih-i Cevdet, İstanbul 1308, VII/193.
18
BOA, H att-İ H ümâyûn 3 8 4 l.
19
Kurşun, a .g.e., s. 37-38.
20
Cevdet Paşa, a .g.e., s. 207-208.
W illiam L. Oclısenwald, “Opposition to PoIİtical Cencralization in South Jordan and the H ijaz, 1900-1914” The M üslim World, LXIII/3, 1973, s. 297-306.
44
Daha geniş bilgi İçin bak: Süleyman Beyoğlu, F ahreddin P aşa ve M edine M üdafası (Basılm amış Doktora Tezi) Marmara Üniversitesi, Sosyal B ilim ler Enstitüsü, İstanbul 1990, s. 134-144.
O SM A N LI j g g g
SİYASET
OSMANLILARIN GÜRCİSTAN'I FETHİ VE İSLÂMLAŞMA HAREKETLERİ (XVI. YÜZYIL) NEBİ GÜMÜŞ K A R A D E N İ Z T E K N İ K Ü N İ V E R S İ T E S İ İ L A H İ Y A T FA K Ü L T E S İ
A- GÜRCİSTAN’IN FETHİ
d ığı büyük zaferle sonuçlanan 1514 seferi sırasında da
smanlı Devleti ile Gürcistan arasındaki ilk
Osmanlı ordusuna gıda yardım ı yapm ıştır.6 Onun ölü
ilişkiler XV. yüzyıl ortalarında başlar. Bu aynı
münden sonra Samshe’de ortaya çıkan iktidar mücadele
zamanda Gürcistan’ın, parçalanarak K artli,
sinde Osmanlıları desteklediler. Maııuçar, başlangıçta
Kaheti, İmereti ve Samshe Devletlerinin ortaya çıktığı
Osmanlıların yardım ıyla iktidarı ele geçirdiyse de daha
dönemdir. Başbakanlık Osmanlı A rşivinde bulunan bir
sonra Safevîler tarafından desteklenen rakibi Kvarkva-
belgede1 İstanbul’un fethini m üteakip Batı Gürcis
re’ye yenildi. Bu mücadelede Gürcü asilzadeler belirleyi
tan’daki İmereti K rallığı’nın Osmanlı D evleti’ne itaat
ci rol oynadılar. Topkapı Sarayı Arşivi’nde bulunan bir
ettiği belirtilm ektedir. Bir y ıl sonra ise Abhazya kıyıları
belgeye7 göre Kvarkvare’ye bağlı asilzadelerin bir kısm ı
na ulaşan bir Osmanlı donanması Sohum’u itaat ettir
başlangıçta Manuçar tarafına geçerek onu mücadelenin
miştir. Ayrıca Gürcüler, İstanbul’un fethini hazmedeme
galibi yapmışlar; fakat daha sonra üç bin kişilik bir İran
yen Vatikan’ın öncülüğünde Osmanlılara karşı oluştu
ordusunun yakında bölgeye ulaşacağı haberi üzerine tek
rulmaya çalışılan Haçlı ittifakına destek vadettiler. Fakat
rar Kvarkvare tarafına dönerek onu iktidara taşımışlardır.
bu yöndeki girişim ler sonuçsuz kaldığı için OsmanlIlar
Bunda Manuçar’ıtı gafletinin de payı olmuştur. Zira o,
la bir savaşta karşı karşıya gelmediler. Trabzon’un fethin
merkez olarak kullandığı O ltu K alesinden ayrılm ış ve
den sonra Osmanlı ordularının Batum ’a kadar olan sahil
bunu öğrenen Kvarkvare için kaleyi alm ak zor olmamış
şeridini alm alarıyla Osmanlı Devleti ile Gürcistan Kara
tır.
deniz’den sonra karadan da komşu oldular.
Safevîlerin desteğiyle Samshe’ye sahip olan Atabey
Osmanlılarla Gürcüler arasındaki ilk temaslar bu
Kvarkvare (1515-1535), bir süre sonra Osmanlı yanlısı
şekilde kurulduktan sonra Yavuz Sultan Selim (1502-
bir politika izlemeye başlamış; fakat 15 Ağustos 1535’te
1520), Trabzon sancak beyi iken İmereti başkenti Kuta-
yapılan Murcaheti Savaşı’nda İmereti K ralı’na esir düşe
is’e bir sefer düzenledi ve kaleyi alamadıysa da çok sayı
rek ülkesi İm ereti’ye ilhak edilm iştir.8 Babasının esir
da esir ve ganim etlerle döndü. İlk Osmanlı-Gürcü karşı
düşmesi üzerine harekete geçen Prens Kayhosro, Otar Şa-
laşması olarak değerlendirilen2 bu seferle İm ereti’niıı Os-
likaşvili’niıı de telkinleriyle Osmanlı Devleti’nden yar
manlı Devleti’ne tabi olup cizyeye bağlandığı b elirtil
dım istedi. Verilen destek başlangıçta etk ili olmadı ve
m ektedir.3 Şehzadeye itaatini bildiren Samshe Atabeyi
yapılan savaşlarda İmereti kralına üstünlük sağlanamadı.
Mirza Çabuk4 (1500-1515) sefer sırasında Osmanlı ordu
H atta bu savaşlardan birinde Erzurum Beylerbeyi Musa
larına ülkesinden yol vermiş ve kılavuzluk yapm ıştır.5
Paşa, Gürcüler tarafından şehit edildi.
İmereti ve Samshe’nin tabi olm asıyla başlayan Os-
Musa Paşa, 1543 baharında Samshe’ye bir sefer dü
m anlı nüfusu, yeni gelişm elerle birlikte Gürcistan’da ar
zenleyerek O ltu K alesini kuşattı ve burada İmereti Kra
tarak devam etmiştir. M irza Çabuk, Yavuz Sultan Se
lı Bagrat’la (1510-1565) büyük bir savaşa g irişti.9 Savaş
lim ’in Şah İsm ail’e (1502-1524) karşı Çaldıran’da kazan
ta Osmanlı ordusu yenildiği gibi Musa Paşa da şehit
O SM A X U |
SİYASET
ed ild i.10 Bunu duyan Diyarbekir Beylerbeyi Hadim Ali
alanlarına ayrıldı. Buna göre İmereti, Guria, Samegrelo
Paşa, süratle bölgeye ulaşarak Gürcüleri m ağlup e tti.11
ve Samshe’nin batısı Osmanlı D evletine, K artli, Kaheti
Kayhosro, bundan iki yıl sonra 1545’te Osmanlı deste
ve Doğu Samshe ise Safevîlere ait kabul edildi. Bir süre
ğiyle Kral B agrat’ı, Sohoista yakınlarındaki büyük bir
sonra 1578’de başlayacak savaşlar sonunda ise bütün
savaşta mağlup etmeyi başardı.12 Böylece babasını esir
Gürcistan Osmanlı hakim iyetine girecektir
alarak ülkesini işgal eden B agrat’tan on y ıl sonra intikam
Serdar tayin edilerek 1578’de büyük bir orduyla do
aldığı gibi tahtına da kavuşmuş oldu. Atabey Kayhosro
ğuya gönderilen Lala Mustafa Paşa, sefer öncesi Gürcü
(1545-1573) ile birlikte Samshe yeniden Osmanlı haki
kral ve beylerine m ektuplar yazarak itaatlerini temine
miyetine girdi. Vahuşti, Kayhosro’nun verilen desteğe
çalıştı. Bu m ektuplara Kartli K ralı Davut Han (1564-
karşılık Osmanlılara İran’la yapacakları savaşlarda yar
1578) dışında hepsi olum lu cevap verdiler. Uzun bir yol
dım vadettiğini belirtm ektedir.13
culuktan sonra geldiği Ardahan’dan Gürcistan toprakla
N itekim Atabey Kayhosro, Kanuni Sultan Süley
rına giren serdar, Tokmak Han komutasındaki İran-Gür-
man’ın (1520-1566) doğu seferleri sırasında Osmanlı or
cü m üttefik ordusunu Ç ıldır Sahrası’nda m ağlup ederek
dusuna gıda yardım ı yapmıştır. İkinci doğu seferi sıra
Samshe’nin Osmanlı hakimiyetine girm esini sağladı.
sında Atabey’in elçilerinin 26 Haziran 1548’de Hasanka-
Çıldır zaferi üzerine Samshe Atabeyi Kvarkvare
le’de padişahla görüşmelerine tanık olan Fransa elçisi
(1573-1578) itaatini bild ird i.21 Kardeşi Manuçar da ita
d’Aramon’un katibi Jean Chesneau, Gürcü elçilerin Os
at etti. Serdar, itaat eden Manuçar ve diğer beylere hilat-
manlI ordusuna koyun, peynir ve meyve verdiklerini be
ler giydirerek bazı hediyeler verdi.23 Kvarkvare’ye O ltu,
lirtm ektedir.14 Sefer sırasında Samshe’ye gönderilen Ah
Manuçar’a Azgur sancakları, küçük kardeşleri Beka ve
met Paşa pek çok kaleyi fethetmiştir. Padişah, sefer son
anneleri Dedisimedi’ye ise bazı köyler verildi.24 Manu
rası Fransa kralına yazdığı m ektupta Ahmet Paşa’nın se
çar’a İstanbul’a gelip Müslüman olduktan sonra Çıldır
feriyle Gürcülerin itaat ettiğin i, alınan 35 müstahkem
Beylerbeyiliği verilecektir.25
kaleden ondördünün tahrip edildiğini, yirm ibeşine ise
Serdar, yolda kılavuzluk yapmak üzere kendisine
garnizon yerleştirildiğini, ülkenin dört sancağa ayrılarak
katılan Manuçar’la birlikte Ç ıld ır’dan Tiflis’e hareket et
beylerbeylik olarak teşkilatlandırıldığını b ildirm iştir.15
t i.26 Kartli Kralı Davut Han, Osmanlılar karşısında du
Samshe’de fethedilen yerlerde Tortum, Ağcakale, Kem-
ramayacağımı düşünerek şehri terk etmiş olduğundan27
his ve Livane sancakları kurulm uştur.16
Tiflis, 24 Ağustos 1578 Pazar günü kolaylıkla fethedil
Atabey Kayhosro bir süre sonra İran yanlısı bir po
d i.28 Serdar Tiflis’i beylerbeylik olarak Mehmet Paşaya
litik a izlemeye başlayacaktır.17 Bunda Samshe’de bazı
verip asker ve cephane bıraktıktan sonra Şirvan‘a gitm ek
yerlerin Osmanlılar tarafından alınması etkili olmuş ola
üzere buradan ayrıld ı.29
bilir. Erzurum Beylerbeyi İskender Paşa 1551 yılında
Kaheti'den geçerken kıym etli hediyelerle serdarı
Samshe’ye girip, Ardanuç K alesin i aldı ve Kayhosro’yu
karşılayan Kral Aleksandr (1574-1605), itaatini bildirdi
itaat ettird i.18 Ardanuç’uıı kuşatılm ası üzerine Kayhosro
ve gıda yardım ında bulundu. Buna m ukabil serdar tara
Şah Tahmasp’tan (1524-1576) yardım istem iş19; fakat so
fından bir hilat ve altın kılıç hediye edilerek ülkesi ken
nuç alamamıştır. Atabey için başka yol da kalm am ıştı.
disine b ırakıldı.30 Tiflis’ten ayrılmadan önce serdarın bir
Zira bu sırada K artli K ralı Luarsab da bazı m uhalif Mes-
mektup göndererek itaat etmemesi halinde ülkesinin
hi prenslerinin yardım larıyla Samshe’nin batı kesimini
tahrip edileceğini bildirm esi üzerine ileri gelenlerle isti
ele geçirm işti. İki ateş arasında kalan Kayhosro’nun baş
şare yapan kral, itaat etmeyi kararlaştırm ıştı.31 Şirvan
vurusu üzerine Samshe’ye gelen şah, Kayhosro karşıtı
fethine katılan Aleksandr’ın aldığı Şeki Kalesi sancak
prensleri bertaraf edip Luarsab’ın işgal ettiği yerleri ala
olarak oğlu Erekle’ye verildi.32
rak Atabey’e verdi.20
Özdemiroğlu Osman P aşayı Şirvan’da bırakarak
Osmanlı Devleti ile İran arasında imzalanan 1555
Erzurum’da kışlam ak için geri dönen serdar, Tiflis’e u ğ
Amasya A ntlaşm asıyla Gürcistan ik i devletin nüfuz
rayarak bir kısım ihtiyaçları karşıladıktan sonra Gori’ye
M
geçti. Bazı Gütcii beylerinin itaatlerini kabul edip bura
Sinan Paşanın ardından serdarlığa getirilen Ferhat
ya bir sancakbeyi atadıktan sonra Erzurum’a hareket et
Paşa 1583’te Revan Kalesi’ni tam ir ettikten sonra ertesi
ti.33 Dar geçitler ve boğazlarda Gürcülerin saldırıları se
yıl Gürcistan’da bazı kalelerin tam iriyle meşgul oldu.
bebiyle büyük zorluklarla yol alarak Erzurum’a ulaştı.34
Lori Kalesi’ni tam ir ederek buraya muhafızlar koydu.42
Osmanlı ilerleyişini durduramayan Safevîler, uzun
Beylerbeyliğine de A li P aşayı tayin etti.43 Buradan son
süre İran’da hapiste tuttukları K artli’nin eski kralı Si-
ra Tomanis’e geçti ve eski kale uzaklığı sebebiyle Toma
mon’a (1558-1564) asker vererek Gürcistan’a gönderdi ler.35 K artli’ye gelen Simon, Osmanlı kuvvetlerinin ye tersiz olduğunu görerek Safevî kuvvetleriyle birlikte 30 Mart 1579’da Tiflis Kalesi’ni kuşattı.36 Kuşatma sırasın
nis B oğazını muhafazada yetersiz kaldığından boğaza hakim bir yerde yeni bir kale inşa etti.44 Beylerbeyliğine Semender P aşayı tayin ederek muhafazasına asker bırak tıktan sonra kışlam ak üzere Erzurum’a döndü.45
da büyük sıkıntılar çeken muhafızlar, zahireleri tükendi
Özdemiroğlu Osman P aşanın kısa süren serdarlı-
ği ve gönderilen yardım ların önemli bir kısm ı Gürcüle
ğından sonra ikinci kez bu göreve getirilen Ferhat Paşa
rin eline geçtiği37 için kedi-köpek gib i haram olan şeyle
1587’de yeniden Gürcistan seferine çıkarak Gori Kale
ri yemek zorunda kaldılar.38 Kaheti kralı muhasara önce
si’ni tamir etti.46 Gori beylerbeylik yapılarak bu sefer sı
si Tiflis’e zahire yardım ı yapm aktaydı.39 Fakat yollar ka
rasında itaat eden Varazaoğlu M ahmut Hana verildi ve
palı olduğundan artık o da yardım gönderemezdi. Ertesi yıl Kars Kalesi’nin inşası ile meşgul olan ser dar, Tiflis’e yardım ulaştırm aya çalıştı. Maraş Beylerbeyi Mustafa P aşayı 12 bin k işilik bir kuvvetle Tiflis’e erzak ulaştırm akla görevlendirdi. T iflis’e ulaşılarak Çerkez Ka sım Bey muhafazada bırakıldı. Muhafızların kaçıp Kasım Bey’in kalede az sayıda askerle kalması üzerine bu kez Ahmet Paşa gönderildi; fakat Tomanis Boğazı’nda Gür cülerin baskınına uğradı ve zahirenin bir kısm ını kaptır dıktan sonra yaralı olarak geri döndü. Bunun üzerine bu kez Şam Beylerbeyi Haşan P aşayı 15 bin askerle Tiflis’e gönderdi. Haşan Paşa, Tiflis beylerbeyi tayin edilen Ah met P aşayı da yanına alarak yeni beylerbeyini ve yardım malzemesini Tiflis’e ulaştırm ayı başardı.40
muhafazasına Trabzon Beylerbeyi Çerkez Haydar Paşa ta yin edildi.47 Osmanlı Devleti ve İran arasında 1590’da imzala nan İstanbul Antlaşm ası’yla İran, Gürcistan’ı tamamen Osmanlı Devleti’ne bırakm ayı kabul etti.48 Bütün önem li şehirler ve stratejik noktalar Osmanlılarca alınm ış ve buradaki hakim iyet İran tarafından da kabul edilmiş ol m akla birlikte özellikle Gori çevresinde etkili olan Simon’un mücadelesi henüz kırılam am ıştı. Gürcistan’da Osmanlılara karşı en etkili mücadele yürüten Simon, 1599’da Gori K alesi’ni aldı.49 Bunun üzerine Cafer Paşa komutasında bir Osmanlı ordusu K artli’ye gönderildi ve Simon aynı yıl Osmanlılarla g ir diği bir savaşta esir alın dı.50 Simon’un Osmanlılar tara fından ele geçirilmesinde Müslüman olmuş bir Gürcü
Lala Mustafa Paşanın bu seferi ile Gürcistan Os-
Beyi olan Barataşvili’nin kılavuzluk ettiği ve savaşta
manlı hakim iyetine girdi. Samshe Atabeyleri itaat etti
atından düşen kralı tanıtarak yakalanmasını sağladığı
ler. Kartli fethedilerek burada Tiflis B eylerbeyiliği ve
belirtilm ektedir.51 Simon, İstanbul’a getirilerek Yediku-
Gori sancakbeyliği kuruldu. Gürcistan’ın doğusunda bu
le’de hapsedildi52 ve böylece K artli’deki direniş kırılarak
lunan Kaheti K rallığı da tabi olarak vergiye bağlandı.
Osmanlı hakim iyeti yerleşmiş oldu.
Lala Mustafa Paşa’dan sonra Şark serdarlığına geti
İslâmlaşma hareketlerine geçmeden önce OsmanlI
rilen Sinan Paşa 1580 yılın ı Erzurum ve Kars’ta geçir
ların Gürcistan’da kurdukları idareden kısaca bahsetmek
dikten sonra ertesi y ıl Gürcistan üzerine yürüyerek 5
gerekir. Gürcistan coğrafyasında Amasya Antlaşm a-
Ağustos günü Tomanis boğazına ulaştı. Buradan Tiflis’e
sı’ndan önce fethedilen yerlerde Şavşat, İmerhev, Maçe-
geçerek yoğun şikayetler sebebiyle Beylerbeyi Ahmet
hel, Pertekrek vb. sancaklar kurularak Erzurum Beyler-
Paşayı görevden alarak yerine birkaç gün önce M üslü
b eyliği’ne bağlanmıştır. Gürcistan’ın 1578’de tamamen
man olarak Yusuf Sinan adını alm ış olan Gürcü prensi
fethedilmesinden sonra ise en önem lileri Çıldır, Tiflis ve
Giorgi’yi atadı.41
Batum olmak üzere beylerbeylikler tesis edilm iş, bunlaO SM A N LI
j SİYASET
ra zaman içinde Gori, Lori, Tomanis, Sohum, Acara ve
kurulan Ç ıldır B eylerbeyliği’ne M üslüman olmuş Ata
Kutais gib i yenileri eklenmiştir. Bunlar genellikle Sams
bey hanedanı üyeleri tayin edildiler ve idare, diğer yer
he A tabeyliği ve K artli K rallığı’nın ilhakından sonra bu
lerden farklı olarak burada miras yoluyla intikal etti.64
topraklarda kurulan idari teşkilatlardır. Diğer ik i Gürcü
Acara Sancakbeyi Mehmet Bey, 22 bin akçelik yer
Devleti İmereti ve Kaheti ise y ıllık vergiye bağlanmış ve
lerini yurtluk ve ocaklık olarak tasarruf ettiği65 gib i baş
buraların idari sisteminde herhangi bir değişiklik yapıl
ka pek çok bey de aynı sistemle yerlerini tasarruf etmiş
mamıştır. Bunu söylerken K aheti’nin krala beylerbeylik
tir. N. Şengeliya, Acara’daki Osmanlı sosyo-ekonomik
olarak bırakıldığı şeklindeki rivayetler ve İm ereti’de ku
sisteminin Sultan II. Selim döneminden (1566-1574)
rulduğu belirtilen, fakat fonksiyon icra etmeyen Kutais
çok önce yerleşmiş olduğunu ve toprakların yurtluk-
ve Sohum Beylerbeyliklerine de işaret etmek gerekir. Osmanlılar, itaat edenlerin topraklarını eski sahip leri elinde bırakm ışlar,53 itaat edip hizmet eden Gürcü
ocaklık sistemine göre Acara beylerine verildiğini belirt mektedir.66 Bazı idarecilerin uygunsuz davranışları Osmanlı
beyleri ve asilzadelerine toprakları sancağa uygun ise
idaresine karşı Gürcülerde rahatsızlıklara sebep olmuşsa
sancak olarak, değilse başka şekillerde tevcih etm işler
da sorumlular takibata uğram ışlardır.67 İmereti K ralın a
dir.54 Mesela; Atabey Kvarkvare ölünce sancağı oğlu
ulufe verilm esi,68 beylerbeyilerinden Gürcü beyleriyle iyi
Keyhüsrev’e verilm iştir.55
geçinm elerinin istenmesi,69 sancak verilirken Gürcü
İtaat eden Gürcü beylerinden y ıllık vergi56 ve ciz
krallarıyla iyi ilişkiler kurabilecek olanların tercih edil
ye57 alınmıştır. Gürcistan’ın bir bölümünde yurtluk-
mesi,70 Gürcü beyleriyle iyi geçinmeyenlerin görevden
ocaklık sistemi uygulanm ıştır ki, bu sistemin Gürcü
alınarak iyi ilişkiler kurabilecek olanların tayin edilme
beylerinin itaatini kolaylaştırdığı belirtilm ektedir.58 Bu
si71 gib i örneklerden anlaşıldığı üzere Osmanlı Devleti,
sistemle beyler yıllık vergi vermek ve askerî destek sağ
Gürcülerle iyi ilişkiler kurmak için çaba harcamıştır. Ya
lamak m ukabili topraklarının m ülkiyetini ellerinde bu
şadıkları coğrafyanın stratejik konumu sebebiyle Gürcü
lundururlardı.59 O caklık olan yerlere dışarıdan müdaha
lerle iyi ilişkiler kurması Osmanlı Devleti açısından
le olunmazdı. Mesela Livaııe ve Pertekrek beyi, İstan
önemlidir. Gürcülerin bazen Osmanlı bazen İran tarafını
bul’a gönderdiği ve sancağına yapılan bir müdahalenin
tercih eden bir dış politika izlem eleri72 bu önemi bir kat
engellenmesini istediği mektubunda ocaklık olarak ta
daha artırmaktadır. Kanuni Sultan Süleyman, ikinci do
sarrufunda olan yerlere 70-80 yıldan beri müdahale
ğu seferi sonrası Fransa K ralı’na yazdığı m ektupta Gür
olunmadığını belirtm ektedir.60 Ayrıca Erzurum beyler
cülerin iki tarafı da kollayan bir politika izlediklerini,
beyine gönderilen bir hükümde61 Gürcistan beylerinden
şartlara göre Osmanlı veya İran tarafında yer aldıklarını
Keyhüsrev, Yakup ve Rüstem ’in itaat etmiş ocak sahiple
bildirm iştir.73
ri olup hizmete devam ettikleri belirtilerek ocakların el lerinden alınmaması emredilmektedir. G enellikle itaat
B- XVI. ASIRDA GÜRCİSTAN'DA
yoluyla alınan topraklar eski idareciler veya hanedanın
İSIAM IAŞM A HAREKETLERİ
diğer üyelerine bırakılırken fethedilen topraklar vilayet
Gürcüler, ilk dönemlerinden itibaren İslâmla tanış
ve sancak şeklinde teşkilatlandırılarak beylerbeyiler ve
mışlardır. Süraka b. Amr, 22/643’te Azerbaycan bölge
sancakbeylerine verilmiştir.
sindeki fetihlerden sonra kendisi Ermenistan’a yönelip
Yurtluk ve ocaklık sistem inin en yaygın olarak uy
Kafkasya’nın değişik bölgelerine askeri birlikler sevk
gulandığı yer Samshe olmuştur. XVI. yü zyıl’da burada
ederken Habib b. Mesleme’yi Tiflis’e gönderdi.74 Habib
diğer bölgelerden daha kalıcı bir idare kurulm uştur.62
b. Mesleme, bu kez başarılı olamadıysa da75 bir süre son
Nodar Şengeliya yurtluk ve ocaklık sistemi ile ilg ili ola
ra 25/645’teki Ermeniye fethi sırasında Tiflis’e kadar
rak şunları söylemektedir: “Köylerin gelirleri Gürcü fe
ulaşm ayı başardı.76 Kuşatma altındaki Gürcü kralı İslâm
odallerinin oluyordu, Gürcü kanunları geçerliydi ve
hakim iyetini ve barış teklifini kabul ederek bir elçiyi he
Gürcü feodallerinin dokunulm azlıkları vardı”.63 Burada
diyelerle birlikte Habib b. Mesleme’ye gönderdi.77 Gür-
O SM A N L I I
S1YASHT
cülerin cizye ödemelerine m ukabil canlan, m allan, ma
lüman olunca Ahmet adını alm ıştır. Kardeşleri de Meh
betleri ve dini değerlerine dokunulmayacağını hükme
met, ve Mahmut adını almışlardır. Bu beylerle beraber
bağlayan bir emân belgesi gönderen Habib b. Mesleme,
Gürcülerden büyük bir kitlenin de Müslüman olduğu91
ayrıca hediyelerin değerini tespit ettirip y ıllık cizye m ik
belirtilm ektedir. Ahmet Bey, Müslüman olunca Şavşat
tarından düştüğünü krala bildirdi.78
kendisine verilm iştir.92 Lala Mustafa Paşanın yazdığı bir m ektupta Müslüman olup sancakbeyi olmasına Erzurum
Habib b. Mesleme, ayrıca İslâm dinini anlatmak için K uran ehli ve aralarındaki en alim kişi olarak tanıt
Beylerbeyliği sırasında kendisinin sebep olduğunu be
tığ ı Abdurrahmaıı b. Cez’ es-Sülemî’yi Tiflis’e gönder
lirtm ektedir.93
di.79 Onun başarılı tebliğ faaliyetleri sonucu şehir halkı
Gürcistan’ın 1578’de tamamen Osmanlı hakimiye
nın derhal ihtida ettiği,80 çok sayıda Gürcü’nün M üslü
tine girmesinden sonra bir kısım Gürcü Beyleri daha
man olduğu,81 Tiflis’e garnizon yerleştirilerek emniyet
Müslüman olmuşlardır. Kaynaklar Atabey Kvarkva-
tesis edildikten sonra bölgeye M üslüman toplulukların
re’nin kardeşi Manuçar’ın Müslüman olarak94 Mustafa
İskan edildiği82 ve bundan sonra Gürcistan halkının pey-
adını aldığını95 belirtmektedirler. Manuçar, Çıldır zafe
der pey M üslüm anlaştığı83 belirtilm ektedir.
rinden sonra itaat etmiş ve daha sonra g ittiğ i İstanbul’da
Gürcistan’da Habib b. Mesleme ile başlayan İslâm
Müslüman olmuştur.96 F. Kırzıoğlu, 1579’da sünnet dü
laşma hareketleri, buraya daha sonra hakim olan M üslü
ğünü sırasında Müslüman olduğunu belirtm ektedir.97
man devletler dönemlerinde de devam etmiştir. Daha
Manuçar’ın Müslüman olma isteğinin padişaha b ildirilip
çok Doğu Gürcistan’da görülen İslâmlaşma OsmanlIlar
İstanbul’a davet ed ildiği,98 bu yıl Gürcü prenslerinden
la birlikte batı ve güneybatı bölgelerinde de müşahede
iki kardeşin 250 kişiyle ve hususi elçilikle İstanbul’a gel
edilmiştir. XV. yüzyıl ortalarında Osmanlı hakim iyetiy
dikleri99 ve Manuçar’a yazılan 17 Zilkade 986 (15 Ocak
le birlikte Ablıazya’da İslâm’ın yayılm aya başladığı,84 bir
1579) tarihli hükümde Müslüman olduğundan bahsedil
süre sonra Batı Kafkasya’daki bu hareketin doğudan yü
memesi100 gibi hususlar onun kararını daha önce vermiş
rüyen İslâmlaşma hareketi ile birleştiği85 belirtilm ekte
olmakla birlikte İstanbul’da Müslüman olduğunu gös
dir.
termektedir. İstanbul’a Atabey Kvarkvare’ııin de g itti Yavuz Sultan Selim ’in Trabzon sancakbeyliği döne
ğ i101 ve onun da Müslüman olduğu102 anlaşılmaktadır.
minde İmereti başkenti K utais’e düzenlediği sefer sonra
Onlarla birlikte Samshe’nin ileri gelenlerinden birçok
sı Gürcü prenslerinden birkaçının Müslüman olduğu86 belirtilmektedir. Kanuni Sultan Süleym an’ın doğu sefer
kimse daha Müslüman olmuştur.103 Manuçar, Müslüman olduktan sonra ülkesi kendisi
leri sonucunda da ihtida hareketleri olmuştur. Mesela
ne beylerbeylik olarak verilm iştir.104 Bunun sebebi ola
Gürcü beylerinden Pertekrek Sancakbeyi Sefer Bey87 bu
rak Gürcistan ve Şirvan seferi sırasında kılavuzluk yap
seferden sonra Müslüman olanlardan biridir. Pertekrek,
masının yanı sıra Müslüman olması gösterilm ektedir.105
Kanuninin ikinci doğu seferi sırasında alınıp 1552’de
Manuçar’ın ağabeyinin yerine geçmek üm idiyle M üslü
Gürcü beylerinden Beka Bey’e bırakılm ış, Müslüman
man olduğu şeklinde bir yaklaşım da vardır.106
olup Sefer adını alınca aynı sancak 1557’de kendisine ocaklık olarak tevcih edilm iştir. Ayrıca daha sonra Müs
Atabey Kvarkvare ve Manuçar’ın bu sırada henüz
lüman olarak Mehmet adını alacak olan kardeşine de Li-
küçük olan kardeşleri Beka’nın 1625’te Müslüman olma
vane Deresi verilm iştir.88 Onlarla birlikte başkaları da
sı üzerine ileri gelen birçok Gürcü Beyleri daha M üslü
Müslüman olmuşlardır.89 Doğu seferleri sonrası M üslü
man olacaklardır.107 Beka Müslüman olduktan sonra Se
man olan önemli Gürcü beyleri arasında Şavşat Beyi ve
fer Paşa adını almış ve Ç ıldır Beylerbeyi olarak görev
kardeşlerinin ayrı bir önemi vardır. Zira Şavşat, İmerhev
yapmıştır. Evliya Çelebi, halkının Sünnî Müslüman ol
ve Maçehel bölgelerinin İslâmlaşmasında onların ihtida
duğunu b elirttiği Ahıska’yı ziyareti sırasında görüştüğü
sının önemli tesiri olmuştur. Adının Yosebit olduğu an
bu Gürcü prensinden y iğ it, hünerli bir devlet adamı ola
laşılan90 Şavşat Beyi iki kardeşiyle birlikte 1562’de Müs-
rak bahsetmektedir.108
OSAVAKU
K ffl
SİYASET
Lala Mustafa Paşa’ııın seferi sırasında Kaheti Kralı
asırda çok sayıda Gürcü asilzadesi İran tesiriyle M üslü
Aleksandr Han’ın Müslüman olması için çok sıkıştırıldı-
man olmuş, bunların bir kısm ı İran bürokrasisinde çok
ğ ı109 doğru değildir. Gelibolulu A lî’nin Nusretnâme’de
önemli mevkilere kadar yükselmişlerdir. Hatta annesi
kaydettiği bir mektuptan110 Lala Mustafa P aşanın 1578
Gürcü olan Haydar Mirza çok kısa bir süre için de olsa
seferi öncesi Aleksandr’dan itaat etmesinin yanı sıra
Safevî tahtına çıkmıştır.
Müslüman olmasını da istediği anlaşılmaktadır. M üslü
Bu dönemde Safevîlerin tesiriyle Müslüman olanla
man olması istenen kral, itaati kabul etmiş; fakat M üslü
rın en önemlileri Kral Simon ve kardeşi Davut Han’dır.
man olmasının istenmemesini talep etmiştir. N itekim
Tiflis’in Osmanlılar tarafından fethi sırasında K artli kra
ikinci mektupta Müslüman olması istenmemiştir. Bu ta
lı olan ve Osmanlı ordusu gelmeden şehri terk eden Da
lebi dikkate alınarak bundan sonra krala gönderilen ya
vut Han, tahta çıkmadan önce Müslüman olmuştu.
zılarda111 bu husus tekrarlanmamıştır. Diğer Gürcü kral
Onun İran’da Müslüman olarak yetişen oğulları bir son
ve beylerinden istenmediği halde ondan Müslüman ol
raki asırda Kartli tahtına çıkacak ve dönemlerine M üslü
masının istenmesi dikkat çekicidir. Serdar, yardım iste
man Krallar Dönemi adını verdireceklerdir. İran’da Müs
diği diğer Gürcü krallarından Müslüman olmalarını iste
lüman olup Mahmut Han adını alan Simon,117 Gürcis
memiştir. Bu teklifin Gürcü kralları içinde sadece Alek-
tan’a döndükten sonra tekrar H ıristiyan olmuştur. Fakat
sandr’a yapılm ış olması dikkat çekicidir? İkinci mektu
daha sonra İstanbul’da Yedikule’de hapiste iken yeniden
bunda Lala Mustafa Paşa, kendisiyle Müslüman olması
Müslüman olduğu belirtilm ektedir.118 Onun İran’da
ve itaati konusunda Erzurum beylerbeyliği döneminde
Müslüman olmasında daha sonra Safevî tahtına çıkacak
görüşmeler yaptığını, damadı Şavşat sancakbeyinin Müs
olan hapis arkadaşı Şah II. İsm ail’in (1576-1578) önem
lüman olup kendisine sancak verilmesinde katkılarının
li rol oynadığını söylemek mümkündür. Davut Han ve
olduğunu hatırlatmaktadır. Serdar önceki görüşmelerin
Simon’un yanı sıra kardeşleri Giorgi119 de Müslüman
de edindiği intiba ile kralın Müslüman olacağı beklenti
olarak Yusuf adını alm ıştır.120
si içinde olabilir. Zira Kaheti hanedanı arasında M üslü
Gürcülerin Müslüman olmasına etki eden bazı hu
man olanlar vardır. Kralın İran’da bulunan A li Mirza ve
suslar üzerinde kısaca durmak gerekir. Öncelikle şunu
İsa Han adında iki kardeşinin112 yanı sıra İran’da cema
ifade etm eliyiz ki, Müslümanlara eski yerlerinin sancak
atiyle birlikte Müslüman olan bir oğlu vardır.113 Ayrıca
olarak verilmesi Gürcü beylerinin Müslüman olmaların
Kaheti ile Samshe’deki Gürcü beyleri arasında ilişkiler
daki en etkili faktördür. Şavşat Sancakbeyi Ahmet Bey,
devam e ttiğ i114 anlaşılmaktadır, veya bu teklifle kralın
Pertekrek Sancakbeyi Sefer Bey, Atabey Kvarkvare ve
itaate zorlandığı da söylenebilir.
kardeşi Manuçar bu hususta örnek olarak gösterilebilir.
Nodar Şengeliya, Sultan II. Selim dönemine ait
Bu konuda başka örnekler de vardır. İstanbul’a gelerek
Acara B ölgesiyle ilg ili bir tapu defterine115 dayanarak
İslâm iyeti seçtiğini açıklayan Keyhüsrev’in, y ıllık geliri
Acara’da halkın tamamının Müslümanlaşmış olduğunu
600 bin akçe olan ve 550 hanelik 2 kale ve 38 köyden
belirtm ektedir.116
oluşan m ülkü, Osmanlı D evletine itaatinde samimi ol
XVI. yüzyıl’da Gürcistan’ın özellikle doğusunda
duğunun tespit edilmesi üzerine sancak olarak kendisine
İran tesiriyle ortaya çıkan İslâmlaşma hareketlerinden de
verilm iştir.121 Ayrıca Acara Sancakbeyi Mehmet Bey’in
kısaca söz etmek gerekir. K artli ve Kaheti krallıkları
de ihtida etmiş bir Gürcü beyi olduğu anlaşılmaktadır.
1578’de Osmanlılar tarafından fethedilinceye kadar İran
İstanbul’a gelip Müslüman olarak Mehmet adını alm ış122
hakimiyetinde kalmış ve bu dönemde İslâmlaşma Os-
ve kendisine Acara sancak olarak verilm iştir.123 Manu-
manlı tesirindeki batı bölgelerinden daha çok bu bölge
çar’ın adamı olduğu belirtilen Elizbar, İstanbul’da Müs
lerde ortaya çıkmıştır. Asrın başından itibaren bölgenin
lüman olunca Mehmet adını almış ve Tortum Sancağı
İran nüfuzunda kalması ve Osmanlı Başkenti’nde görül
600 bin akçe ile kendisine verilm iştir.124 İtaat etmeden
meyen Gürcülerin İran sarayında çok etkin bir konuma
önce 1200 köy ve dört kaleye sahip olan Elizbar, itaat
gelmiş olmaları bunda önemli rol oynamış olabilir. Bu
edince kendisine Tortum sancağının, oğluna da dört ka
O SM A N LI
I StYASET
lenin zeamet olarak verilm esini istemiştir. Bu durum Er
mamıştır. Gori’de m ülkiyet olarak tasarruf ettikleri köy
zurum beylerbeyi tarafından İstanbul’a bildirilince, elin
leri bulunan iki Gürcü Beyi çocuklarıyla birlikte Tiflis’e
deki köyler ve kaleleri iadesi şartına bağlı olarak Tortum
gelerek Müslüman olduktan sonra İbrahim ve İsmail adı
Sancağı kendisine verilm iştir.12? Osmanlılar, ölen H ıristiyan beylerin m ülklerini ita
nı almışlardır. Bunun üzerine kendilerine T iflis’te ellişer akçe ile m üteferrikalık gediği verilm iştir. Bununla bir
at ve hizmet şartıyla çocuklarına verm işlerdir.126 Mesela
likte köylerinin kendilerine ocaklık zeamet olarak tevci
Guria beyinin sahip olduğu yerler babasının tasarruf et
hi hususu beylerbeyi tarafından İstanbul’a bildirilm iş; fa
tiği şartlarla oğluna verilm iştir.127 İtaat ettiklerinde
kat eski yerleri sülüsan üzere tım ar olarak kendilerine ve
Müslüman olma şartı aranmaksızın topraklarının kendi
rilm iştir.136 Ayrıca ihtida eden Gürcü beylerine m ülkiyet
lerine bırakılması da Gürcü beylerinin M üslüman olma
üzere tasarruf ettikleri yerler tevcih edilirken bu yerlerin
sında etkili olmuştur. Mesela, H ıristiyan iken kendisine
gerçekte kendilerine miras yoluyla intikal edip etm ediği
Pertekrek Sancağı verilen Beka Bey, M üslüman olup Se
ve tevcihin çevrede bir probleme yol açıp açmayacağı hu
fer adım aldıktan sonra 600 bin akçelik bu sancağı ocak
susları da araştırılm ıştır.137
lık olarak tasarruf etmiştir. Daha sonra ise Pertekrek San
Bunların dışında Müslüman olanlara başka görevle
cakbeyi Sefer Beye H ıristiyan olan kardeşleriyle müştere
rin de verildiği anlaşılmaktadır. Ferhat Gürcî adlı birinin
ken kullandığı haslardan kurtarılm ası için Tortum sanca
15 akçeli silâhtarlardan olduğu138 şeklindeki kayıttan
ğı verilm iştir.128 Sefer Beyin kardeşi de Müslüman olarak
Müslüman olan Gürcülerin askeri alanlarda da istihdam
Mehmet adını alm ıştır.129 Müştereken tasarruf ettikleri
edildikleri anlaşılmaktadır.
Acara Köyü nün aidatı ik i kardeş arasında bölünmüş
İhtida ederek iltica edecek olan Gürcü beylerinin il
tür.130 Ayrıca Sefer Bey’le b irlikte M üslüman olanlara da
tica problemi için de tedbir alınm ıştır. Manuçar tarafın
bazı yerler verilm iştir. Onunla birlikte M üslüman olan
dan ele geçirilen ve bölgede stratejik bir konuma sahip
ve 40-50 bin akçelik m ülk ve ocağı başkaları tarafından
olan Şavşat K alesi,139 İran sınırına yakın olup ihtida ede
kullanılan bir Gürcü asilzadesinin oğlu M ustafa’ya İs-
cek Gürcü beylerine ilticagah olmaya elverişli olduğu140
lâmdaki sebatından dolayı bir köy verilm iştir.131 Yine Se
için tam ir edilerek içine muhafız konmuştur.141
fer Bey’in isteği üzerine kendisiyle b irlikte Müslüman olan Sinan’a da 10 bin akçelik bir tım ar verilm iştir.132
Yukarıdaki açıklamalar ve Pertekrek Beyi Sefer Be yin H ıristiyan olan kardeşleriyle müşterek haslarının bu
Osmanlılar İslâm’a m eyyal olanlara tım ar ve zeamet
lunması, Müslüman olmadan önce verilmiş olan beratı
vererek İslâmlaşmayı teşvik etmişlerdir. Mesela Batum
nın M üslüm an olduktan sonra yenilenm esi142 ve Giorgi
Beylerbeyi İstanbul’a m ektup göndererek Guria B eyi’nin
adında birine zeamet verilm esi143 gib i hususlardan da an
adamlarından birinin İslâma meyyal olduğunu ve Müs
laşılacağı gib i Gürcülerin topraklarını koruyabilmek için
lüman tacirlere pek çok yardım larda bulunduğunu belir
Müslüman olmak zorunda k ald ıkları144 iddiası doğru de
terek ona otuz bin akçe zeamet verilm esini istemiştir.
ğildir.
Bunun üzerine beylerbeyine gönderilen hükümde133 ada
Kaynaklarda, Osmanlıların Gürcülere d in î yönden
mı yanına çağırıp M üslüman olmasını tek lif etmesi, ka
baskı uyguladıklarına dair bilgilere rastlanmamakta, ak
bul ederse zeamet tezkeresini vermesi emredilmiştir.
sine bazı kayıtlardan bu konuda müsamahakâr davranıl-
Müslüman olan Gürcü beylerine tım ar verildiğine dair
dığı anlaşılmaktadır. Mesela Kudüs’ü ziyaret etmek iste
başka örnekler de mevcuttur. Gürcü beylerinden İlya’nın
yen H ıristiyan Gürcülere kolaylık gösterilm iştir. İmere
Müslüman olan oğlu Kaplan A li’ye 8 bin akçelik tım arı
ti K ralı ve Guria beyi Kudüs’te kendilerine ait bir ziya-
nın 6 bini tevcih olunmuştur.134 Yine M üslüman olarak
retgahın Frank ve Ermeniler tarafından zapt edildiğini
Mehmet adını almış olan bir Gürcü asilzadesine de üç
bildirerek buranın iadesini talep etmişler, bunun üzerine
bin akçelik tım ar verilm iştir.135
Kudüs Kadısı ve sancakbeyine bir hüküm yazılıp duru
Şunu da belirtmek gerekir ki Müslüman olan Gür
mu tahkik ederek eskiden Gürcülere ait ise ziyaretgahın
cü beylerine her zaman istedikleri şekilde tevcihat yapıl
kendilerine iadesini tem in etmeleri istenm iştir.145 Aynı
husus bir süre sonra Kaheti K ralı Aleksandr tarafından
ka bazı beylerin de Müslüman oldukları ifade edilm ekte
da talep olunmuştur. Bunun üzerine kendisine yazılan
dir. M ühimme kayıtlarında rastlanan Hüsrev G ürcî156 ve
hükümde146 Gürcülerin Kudüs’e gidip gelmelerine kim
Ferhat G ürcî157 gibi isimler ile tahrir kayıtları toplumun
senin mani olmaması için gerekli tedbirlerin alındığı ve
diğer kesim lerinin de bu olaya ilgisiz kalm adıklarını
Kamame’yi (Haç K ilisesi) ziyarete gelecek Gürcülerin
göstermektedir.
hiçbir sıkıntıyla karşılaşmayacakları bildirilm iştir. Ku
Osmanlılar, Gürcistan’da bir İslâm laştırm a p o liti
düs Beyi’nden Kamame’yi ziyarete gelecek H ıristiyan
kası izlememişler; fakat İslâmlaşmayı teşvik etmişlerdir.
Gürcülere müsaade etm esi,147 Erzurum beylerbeyinden
Burada İslâmlaştırm a ile devletin fert ve toplum üzerin
de Kudüs’ü ziyarete gidecek Gürcülerin yollarda sıkıntı
de baskı kurarak esasen inançlarda hiçbir değişiklik ol
çekmemeleri için gerekli tedbirleri alması istenm iştir.148
m adığı halde halkın Müslüman olduklarını açıklam aya
Ayrıca Kudüs Livası Kanunnamesi’nde Kamame’yi ziya
mecbur bırakılm aları, İslâmlaşma ile ise baskı ve zorla
rete gelecek olanlardan alınacak vergi m iktarları sayılır
ma olmaksızın fert veya toplumun kendisinden kaynak
ken Gürcülerden hiçbir ücret alınm ayacağı belirtilm ek
lanan bir inanç d eğişikliğin i dışa vurmaları kastedilm ek
tedir.149
tedir ki, biz buna aynı zamanda ihtida diyoruz.
Fethedilen yerler Gürcü beylerine verilirken M üslü
Osmanlı Devleti’nin temel siyaset anlayışı, zorla
man nüfus ve camilerin korunmasına dikkat edilmiştir.
empoze etmeksizin itaat eden gayrim üslim tebaaya adil
Tortum Sancağının Yotam oğlu Elizbar’a Müslüman
ve hoşgörülü davranarak İslâm’ı yaymak şeklinde özetle
ahalinin sürülmemesi ve cami ile m escitlerin yıkılm am a
nebilir.158 N itekim Osmanlı D evleti’nin fethettiği hiçbir
sı şartıyla verilm esi150 bunu göstermektedir. Osmanlılar,
ülkede din b irliği siyaseti gütm ed iği159 ve İslâmlaştırma
mevcut camileri muhafaza ettikleri gib i fethedilen yer
politikası takip etm ediği160 belirtilm ektedir. Bu görüşle
lerdeki en büyük kiliseleri de fetih sembolü olarak cami
rin yanı sıra Osmanlıların Gürcüleri çeşitli baskılarla
ye çevirmişlerdir. Tiflis fethedildikten sonra bu geleneğe
M üslüm anlaştırıp asim ile etmeye çalıştıkları161 şeklinde
uyularak şehrin büyük kilisesi camiye çevrilm iştir.151
iddialar da bulunmaktadır. Fakat gerek Gürcistan Ka
Ferhat Paşa’nın ikinci serdarlığı sırasında 1587’de de
nunnamelerinde162 gerekse başka kaynaklarda burada bir
Gori’deki büyük kilise camiye çevrilm iştir.152 Bir sonra
İslâm laştırm a faaliyetinin yürütüldüğü veya M üslüman
ki asırda Tiflis’i ziyaret eden Evliya Çelebi, şehri tavsif
olmayanlara baskı uygulandığı intibası uyandıracak hü
ederken hem hisar hem de kale içinde iki ayrı camiden
kümlere rastlanmamaktadır.
bahsetmekte, halkın çoğunun Sünnî M üslüman olduğu
Bu makalede Osmanlıların XVI. yü zyıl’da Gürcis
nu ve şehirde çok sayıda alim in bulunduğunu söylemek
tan’ı fethi ve fethin ilk dönemlerinde ortaya çıkan İslâm
tedir.153
laşma hareketleri üzerinde kısaca durulmuştur. Eski din
Bu konuyu bitirirken şunu da belirtm ek gerekir ki,
lerini terk edip M üslüman olanları bu karara iten sebep
Gürcü beylerinden M üslüman olduktan sonra tekrar es
ler nelerdir? Bu süreç içinde bir İskan siyaseti izlenmiş
ki dinlerine dönenler de olm uştur.154
m idir? İslâmlaşmayı teşvik için ne gib i d in î kültür müesseseleriııin tesisi cihetine gidilm iştir? Din değiştirm e
SONUÇ
nin temel motiflerinden hangisi İslâmlaşmada daha et
Gürcistan XVI. yü zyıl’da Osmanlılar tarafından
kin rol oynamıştır? Psikolojik sebepler ve kültürel etki
fethedilmiş ve Gürcülerin bir bölümü zamanla eski din
leşim in bunlar arasındaki rolü nedir? Bu sorulara sağlık
lerini terk ederek M üslüman olmuşlardır.
lı cevaplar vermek bu makale çerçevesinde m üm kün de olanların
ğildir. Bunların yanı sıra fetih öncesi bölgede Gürcülerle
önemli bir kısm ını yönetici elitlerin oluşturduğu anlaşıl
M ühim m e k ayıtların d an
M üslüm an
birlikte yaşayan Türk ve diğer etnik unsurların durumu
maktadır. Mesela Guria B eyin in M üslüman bir oğlun
ile zamana bağlı olarak demografik yapıda ortaya çıkan
dan155 söz edilmektedir. Ayrıca Samshe Atabeyleri hane
değişiklikler, özellikle tahrir kayıtları ışığında yapılacak
danından Atabey Kvarkvare ve kardeşi Manuçar ile baş
yeni çalışm alarla ortaya konabilir.
O SM A N L I R N
SİYASET
1
Başbakanlık Osmanh Arşivi, Hacc-ı Hüm ayun, 44604.
2
Tsisana Abuladze, Turkuli Tskaroebi XV is I M eothedis Samshe-Saatabagos İs-
Hüseyin b. Mehmed, 39a.
3
Ebubekir b. Abdullah, 3a-b. 32
toriisatvis. Tbilisi 1983, s, 7.
A lî, N usretnâme. 106a; a. mlf., Künhü'l-Ahbâr, 309b-310a; Peçevî, II, 45 vd.; Müneccimbaşı, III, 540.
M. Fahrettin K ırzıoğlu, O smanlıların Kafkas-E U m'ni F cîbi (1451-1590), Ankara 1993, s. 9 ? ; Y ılmaz Öztuna, Büyük Türkiye Tarihi. İstanbul 1978,
33
 lî, Nusretnâme, 128a-b.
XIII, 351; Hüsamettin M. Karamanlı, “Gürcistan-Tarih”, Türkiye D iyanet
34
T m k et-S parsctis Omi d a K ristiani K artvelebi, 33; M üneccimbaşı, III, 542.
Vakfı İslâm Ansiklopedisi, İstanbul 1996, XIV, 314.
35
 lî, K ünhü’l-Ahbâr, 315a; Müneccimbaşı, III, 542; Ronald Grigor Suny,
4
Gürcü kaynaklarında adı Mze Çabuk olarak geçmektedir.
5
Valuışti Batonişvili, Ağtsera Sameposa Sakartvelosa, thk. S. Kauhçişvili,
36
 lî, Nusretnâıne, 201a; Ebubekir b. Abdullah, 15a.
6
The M aking o f the G corgiau Nation, London İ989, s. 48.
Tbilisi 1973, s. 811; T sbom ba Sakartvcloysa (P arizis Kronika), nşr.: G iuli
37
Peçevî, II, 57.
Alasania, T bilisi 1980, s. 42.
38
 lî, Nusretnâme, 205b; Peçevî, II, 57.
Haydar Çelebi, Rı/znâm, s. 461, 464 (Feridun Ahmed Bey, Afünşeatü's-Se-
39
BOA, MD, XXXVIII, 114.
latin /, İstanbul 1274 ile birlikte); Solakzâde Mehmed Hemdemî, Tarih,
40
 lî, Nusretnâme, 207b-209a, 221a-222a. Ayrıca bk. Peçevî, II, 57; Ham
41
 lî, Fursatnâme, nşr.: Rana von Mende, Berlin 1989, s. 201 (28b); a. m lf.,
Topkapı Sarayı Müzesi Arşivi, E. 7296,
42
 lî, Künhü’l-Ahbâr, 362b-363a.
Parizis Kronika, s. 42; Vahuşti, 811; W. E. D. Ailen, A H istory o f the Gcor-
43
Talikizade Mehmed Sublıî, Tarihçe, Topkapı Sarayı Müzesi Ktp. Revan-
İstanbul 1297, s. 364; İsmail H akkı Uzunçarşılı, Osmanlı T arihi, Ankara 1983, II, 264; İsmail Hami Danişmend, İzahlı Osmanlı T arihi K ronolojisi,
mer, VII, 57; Danişmend, III, 44.
İstanbul 1972, III, 10. 7 8
9
Künhü’l-Ahbâr, 334b.
gia n Pcoplc, London 1932, s. 145; N iko Berdzenişviii-Simon Canaşia, G ür
köşkii, nr. 1300, vr. 7b; Rahimizade İbrahim Harimi Çavuş, K itâb-ı G en-
cista n T arihi, trc.: Hayri Hayrioğlu, İstanbul 1997, s. 227.
cin e-i F eth-i G ence, TSMK Revaııköşkü nr. 1296, vr. 15a,
A lî Mustafa Efendi, Künhü'l- Ah bâr, Nuruosmaııiye Ktp. nr. 3409, vr.
44
71b; Danişmend, II, 260; K ırzıoğlu, 173.; Dündar Aydın, Erzurum Bey-
45
Rahimizade, Gencine, 15a.
Icrbeyiliğî ve Teşkilatı Kuruluş vc G enişleme D em i (1535 -156 6), Ankara
46
Erzurumî, 159a; Rahimizade, Gencine, 27b; Mustafa Selaııikî, Selanikî
47
Rahimizade, Gencine, 27a, 30b; Müneccimbaşı, III, 561; Danişmend, III,
İstoriidan XVI-XVH ss, T bilisi 1971, s. 58.
48
Hammer, VII, 152; Danişmend, III, 117; Kırzıoğlu, 380.
11
M ı, K ünhü’l-A hbâr, 130a; Danişmend, II, 260; K ırzıoğlu, 174; Aydın, 66.
49
Mustafa Naima, Tarihi N aima K avzatlil-U iiseyn f ı H ulasati A hbari l-H a fi-
12
Parizis Kronika, s. 43; Vahuşti, 714; Ailen, 139; Svanidze, 58.
13
Vahuşti, 714.
14
je a ıı Chesneau, lc Voyage de M onsicur d ’Aramon A mbassadcur ponr le Roy m
50
Levant, nşr.: M. Ch. Schefer, Frankfurt 1995, s. 77.
51
Tarihi, Freiburg 1970, s. 225; M üneccimbaşı, III, 5 6 i.
1988, s. 6 6 . 10
Sublıi, 8a-b.
İbrahim Peçevî, P eçevi Tarihi, M atbaay-i Amire 1 2 8 3 ,1, 280; Danişmend, II, 260; Kırzıoğlu, 173; M iheyil Svanidze, Sakartvelo-O smaletis Urtiertobİs
106.
kîn, İstanbul 1 2 8 3 ,1, 222; Parizis Kronika, s. 58; Vahuşti, 418; Berdzenişvili-Canaşia, 231; Svanidze, 226. Parizis Kronika, 58; Svanidze, 226; Suny, 49. Berdzeııişvili-Canaşia, 233; Nana Gelaşvili, İran-Sakartvelos Urtiertobİs İs toriidan (XVI s.), T bilisi 1995, s. 205.
15
Chesneau, 265.
16
 lî, Künhü’l-Ahbâr, 72a.
52
N aima, I, 222;
17
İbrahim Erzurumî, Muradnâme, Süleymaniye Ktp. nr. 2149, vr. 154a.
53
BOA, MD, VII, 1705.
18
h\ı, Künhii’l-Ahbâr, 360a; K ırzıoğlu, 207.
54
BOA, A li Emiri (Kanuni), 300.
19
Parsadan Gorgicanidze, İstoria, nşr.: S. Kakabadze, T bilisi 1926, s. 5.
55
BOA, MD, XLVII, 21, 22, 56, 57, 145.
20
Hasaıı-ı R um lu, A hsanut-Taıvarikh, nşr.: C. N. Seddoıı, Baroda 1931, s.
56
351 vd.; Danişmend, II, 265; Berdzenişviii-Canaşia, 219; Svanidze, 68. 21 22
Derviş Ahmed Dede Efendi M üneccimbaşı, Sahayifu’l-Ahbâr, İstanbul
57
BOA, MD, XXXII, 501, LXVIII, 747.
1285,111, 539.
58
BOA, MD, XLVIII, 747.
Rahimizade İbrahim H arim i Çavuş, Z afem âm e-i Sultan M urad Han, İstan
59
U zunçarşılı, II, 580.
bul Ü. Ktp. TY. 2372, vr. 15a; Â lî, Nusretnâme, Nuruosmaııiye Ktp., nr.
60
BOA, MD, LXXIII, 856. Ayrıca bkz.: MD, X XII, 221, 325.
4350, vr. 82a; a. m lf., K ünhü’l-Ahbâr, 307a; Peçevî, II, 4 l ; Bekir Kütii-
61
BOA, MD, IL, 116.
koğlu, Osmanlı-İran S iyasi M ünasebetleri (1578-1612), İstanbul 1993, s.
62
57. 23 24
BOA, MD, XXII, 8 6 ,1 1 8 ,6 1 2 , XXIX, 2 5 9 ,5 6 7 , XXXII, 501; Â lî, Nus retnâme, 192a.
Nodar Şengeliya, “l6 . Yüzyılda Samtshe (M etshilerin Yurdu) Atabeyliğ i”, Çveneburi, S. 32 (Nisan-Haziran 1999), s. 14; G elaşvili, 208.
Hüseyin b. Mehmed, G azavât-ı Özdemiroğlu Osman P aşa, İstanbul Beledi
63
Şengeliya, a.g.m ., s, 14.
ye Ktp., Yazmalar, nr. 0.118/2, vr. 35b; Müneccimbaşı, III, 539-
64
Nodar Şengeliya, “Gürcistan Hakkındaki Osmanlı Fermanları”, Çvenebu
 lî, Nusretnâme, 82a; a. m lf., K ünhü'l-A hbâr, 307a; Müneccimbaşı, III,
ri, S. 31 (Ocak-Mart 1999), s. 21.
539; Joseph von Purgstall Hammer, D evleti Osmaniye Tarihi, trc.: Mehmed
65
BOA, MD, XV, 1279- Ayrıca bkz.: MD, XIX, 464.
Ata, İstanbul 1332, VII, 64; Svanidze, 108, 111.
66
Şengeliya, “Gürcüstan H akkındaki Osmanlı Fermanları”, s. 20 vd.
25
BOA, M ühimme D efteri, IL, 353; Â lî, K ünhü’l-Ahbâr, 359a.
67
BOA, MD, XLVII, 86.
26
BOA, MD, IL, 87; Â lî, N usretnâme, 82b; Parizis Kronika, s. 52; Kütükoğ-
68
BOA, MD, VI, 970.
lu, 57; K ırzıoğlu, 290; Aydın, 83.
69
BOA, MD, VI, 21, İH I, 6.
27
 lî, Nusretnâme, 83b-84a; a. mlf., Künhü'l-Ahbâr, 307a; Rahimizade, Za-
70
BOA, MD, XLVII, 196.
fernâm c, 16b; Ebubekir b. Abdullah, Şark Seferleri, MİUet Ktp. Ali Emiri-
71
BOA, M D, IV, 1530.
Tarih, nr. 366, vr. 3a; Parizis Kronika, s. 51; Vahuşti, 410; Turkct-Sparsetis
72
O m id aK ristian i Kartvelebi, nşr.: Elgar M am istvalaşvili,T bilisi 1987, s. 24.
 lî, K ünhü’l-Ahbâr, 7 la-b ; Solakzâde, 513; Müneccimbaşı, III, 500; Da nişmend, II, 260.
28
 lî, Nusretnâme, 83b; a. m lf., K ünhü’l-A hbâr, 307a; Peçevî, II, 42.
73
Chesneau, 264.
29
 lî, Nusretnâme, 200a; a. m lf., K ünhü’l-Ahbâr, 307a; Rahimizade, Z a fem â
74
Halife b. Hayyat, T arihu H alife b. H ayyat, thk. Ekrem Ziya U m erî, R iyad
me, 17a; Turket-Sparsetis Omi d a K ristiani Kartvelebi, s. 25.
1985, s. 151; Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberî, T arih ti l-U m em i O SM A N LI ı
SİYASET
ğı ve Yukarı Acara Livası A yrıntılı Defteri)”, Ç venebııri, S. 33 (Temmuz-
vıl-M ülu k . Beyrut 1987, V, 144; EbuTHasen Ali b. İzzüddin İbnü'i-Esîr, e l-K a m ilfıt-T a rib . Beyrut 1979, III, 29. 75
Eylül 1999), s. 20.
İbnü'l-Esîr, III, 29.
117
 lî, K iinhif l-Ahbâr, 315a; Ailen, 156; Gelaşvili, 146.
76
Karamanlı, “Gürcistan", DİA, XIV, 312.
118
Danişmend, III, 200.
77
Ahmed b. Yahya b. Cabir el-Belazurî, F iituhıfl-B uld â n, thk. Abdullah
119
Minorsky-Bosworth, “al-K urdj”, EI2, V, 493; K ırzıoğlu, 341.
li'neys et-Tabba, Beyrut 1987, s. 283.
120
Hammer, VII, 76; K ırzıoğlu, 341; Miııorsky-Bosworth, ''al-K urdj”, EI2,
78
Belazurî, 283 vd.; Taberi, V, 150 vd.; Yakut el-Hamevî, M uccm ıil-B ııldân, Beyrut 1990, II, 42.
121
BOA, AID, VI, 247.
79
Taberî, V, 150.
122
BOA, AID, VII, 1705.
80
V. Minorsky-C. Bosworth, “al-K urdj”, The E ncychpedia o f İslam, new edi-
123
BOA, AID, V, 1364.
tion, Leiden 1979, V, 487; Bala, “Gürcistan", İA, IV, 838; Minorsky, "Tif
124
BOA, AID, XXX IX, 107, XLVI, 118. BOA, AID, XXXII, 352.
V, 493.
lis”, İA, XII/I, 265.
125
81
Karamanlı, “G im istan-T arih" , DİA, XIV, 312.
126
BOA, MD, VI, 936.
82
Ebu'l-Hasen A li b. Hüseyin M esudî, M ü rü a f z-Zeheb ve M eadinu'’l -Cevher.
127
BOA, MD, VI, 21.
thk. Muhammed M ulıyiddiıı Abdüihamid, Kahire 1964, I, 203; Yakut,
128
BOA, AID,II, 1934.
II, 146; Fayiz Necib İskender, el-F iitu h a tıfl-lsla m iyye l i B ila d i’l-K ürc, İs
129
BOA, AID, IV, 1910. BOA, AID, IV, 1369.
kenderiye 1988, s. 62.
130
83
Mekçunatııko İzzet, Kafkas T arihi, İstanbul 1330, s. 56.
131
BOA, MD, II, 1953.
84
İsmail Berkok, Tarihte K afkasya, İstanbul 1958, s. 226.
132
BOA, MD, II, 1956.
85
Şerafettin Terim, Kafkas Tarihinde A bhazlar ve Çerkeslik M efhumu, İstanbul 1976, s. 255.
86
Öztuna, XIII, 351.
87
BOA, MD, II, 1953, 1956, 1964.
88
Aydın, 72.
89
BOA, AID, II, 1 9 53,1 956.
90
BOA, MD, VII, 2303.
91
Kırzıoğlu, 46; Öztuna, XIII, 349.
92
BOA, Ruznamçc, XV.
93
 lî, Nusretııâme, 23a, 24b.
94
BOA, MD, X XX IX , 49, XLVIII, 552; A lî, Nusretnâme, 82b; Erzurumî, 158a; Ebubekir b. Abdullah, 3a; RahimizaHe, Gencine, 24a; Tı/rket-Sparsetis Omi da K ristiani K artvelebi, s. 24; Selanikî, 171; Müneccimbaşı, III, 549.
95
BOA, MD, IL, 353; Â lî, K iinhif l-Ahbâr, 359a.
96
BOA, MD, XXX IX, 48, 49, XLVIII, 552, IL, 353; Â lî, K iinhif l-Ahbâr, 359a.
97
K ırzıoğlu, 433.
98
Selanikî, 147.
99
BOA, AID, LIV, 277. BOA, MD, II, 1728.
135
BOA, MD, IV, 1323.
136
BOA, Kepeci-Ruus, 246, s. 178.
137
BOA, AID. VI, 247.
138
BOA, AID, XV, 2094.
139
bl\, K iinh if l-A hbâr, 360b.
140
BOA, MD, XII, 560, XIV, 1562, XIX, 283.
141
BOA, AID, XIX, 283.
142
BOA, AID, II, 1964.
143
BOA, TD, 653, s. 88.
144
Berdzenişvili-Caııaşia, 234.
145
BOA, AID, X XX , 63.
146
BOA, AID,, XXXII; 497.
147
BOA, AID, XXXII, 502.
148
BOA, AID, XXXII, 498.
149
Ahmet Akgündüz, Osmanlı K anunnam eleri vc Hukuki T ahlilleri, İstanbul
150
BOA, MD, XXXII, 352.
1994, VII, s. 53-55.
T. W. Arnold, İn tişar-ı İslâm Tarihi, trc.: Haşan Gündüzler, Ankara 1982,
151
s. 109. 100
133 134
A li, Susrtluârne, 83b; Danişmend, ITT, 23; K iitükoğlu,
BOA, MD, XXXII, 501. 152
BOA, AID, X XX IX, 48, 49; Â lî, KiinhifI-A hbâr, 359a.
102
BOA, MD, X XX IX, 49, IL, 87; Müneccimbaşı, III, 539.
153
Evliya Çelebi, II, 318.
103
BOA, MD, IL, 87, XLVIII, 7 4 i.
154
BOA, MD, VI, 1345, TD. 653, s. 85, 145.
104
BOA, M D, IL, 353; Â lî, K iinhif l-Ahbâr, 359a.
155
BOA, AID, LX, 448.
105
BOA, AID, IL, 87.
156
BOA, AID, IV, 1009.
106
Arnold, 109.
157
BOA, AID, XV, 2094.
107
Arnold, 109; Bala, “Gürcistan", İA, IV, 842.
158
108
Evliya Çelebi, E vliya Çelebi Seyahatnamesi, nşr.: Ahmet Cevdet, Dersaadet
109
K ırzıoğlu, 297.
110
 lî, Nıısretnâme, 90b-92b.
111
BOA, MD, XXXII, 83, 497, 503, LIII, 528, 735, LXXIII, 685; MZ, IV,
1314,11,324.
BOA, MD, XLIV, 100, 130, 131. BOA, MD, VI, 880.
114
BOA, MD, XXIX , 374.
Kemal G irgin, Osmanlı ve C um huriyet D önemleri H ariciye Tarihimiz ( Teşki la t v e Protokol), Ankara 1994, s. 8.
159
Şinasi A ltundağ, “Osmanlı İdaresi ve Gürcüler", IV. T ürk Tarihi Kongre
160
M. Süreyya Şahin, "Osmanlı Devleti’nin H ıristiyaniarla M ünasebetleri”,
161
M uhammed Vanilişi-Ali Tandilava, Lazların Tarihi, trc.: H ayri Hayrioğ-
si, Ankara 1952, s, 320.
134, V, 346. 113
Ayrıca
K ırzıoğlu, 363.
101
112
58.
bkz.; Vahuşti, 411.
Asrımızda H ıristiyan-M üsliim an M ünasebetleri, İstanbul 1993, s. 116. lu, İstanbul 1992, s. 8; E. V. Khostaria, "Georgian Soviet Socialist Repubİic-Historical Survey”, G reat S oviet E neyclopedia, VII, 198. 162
BOA, TD, 525, s. 3-7. Ayrıca bkz.: Akgündüz, VII, 578-582, VIII, 645-
115
BOA, Tapu Defteri, 558.
647; Sergi Cikia, D efter-i M ufassal-i V ılayet-i G ürcistan, T bilisi 1947, c. I,
116
Nodar Şengeliya, “Mufassai-i Defter-i Liva-i Acara-i U liya ve Sufla (Aşa
s. 1-5.
O SM A N LI H B j
SİYASET
İm p a r a t o r l u ğ u n ZİRVESİ: CİHAN DEVLETİ VE KANUNÎ
KOSOVA'DAN VİYANA'YA OSMANCI HÂKİMİYETİ KANUNÎ SULTAN SÜLEYMAN: OSMANLI'NIN ALTIN ÇAĞI
KOSOVA'DAN VİYANA'YA OSMANLI HÂKİMİYETİ
OSMANLI DEVLETİ'NİN HAKİMİYET SAHASI
341 OSMANLIYI Y'ÜKSELTEN ZAFERLER
347
OSMANLI DEVLETİ'NİN HAKİMİYET SAHASI PROF- DR. RAMAZAN ÖZEY MARMARA ÜNİVERSİTESİ ATATÜRK EĞİTİM FAKÜLTESİ
GİRİŞ
Osmanlı insanı; toprağı, bir ana, bir yar bilm iş ve ✓o elçuklu D evleti’nin ardından ortaya çıkan
ona kavuşmak için, kanını ve canını ortaya koymuştur.
Anadolu beyliklerinden biri, B ilecik’in Sö-
Kuruluş yıllarında, Güney Marmara bölgesini kapsayan
ğüt kasabası ve yakın çevresinde, 1299 tari
topraklar, hızlı bir şekilde genişlemiştir. Fatih Sultan
i/
t __ '
hinde, Kayı aşiretinin kurmuş olduğu Osmanlı B eyli
M ehmed’in İstanbul’u fethetmesinden sonra, gelişme
ğ i’dir. Bu beylik, kısa sürede gelişm iş ve çağının en
Avrupa’ya doğru olmuş ve Fatih Sultan Mehmed Han
önemli devleti olmuştur. Büyük m edeniyetlerin kuruluş
ölümü sırasında, Anadolu’yu, K ırım ’ı ve Balkanlar’ın
ları, gelişm eleri, duraklam aları ve yık ılışları da büyük
büyük bir bölümünü devlet sınırları içine dahil etmiştir.
zaman dilim lerini kapsar. İşte Osmanlı D evleti’nin da
Kanuni Sultan Süleym an’ın padişah olduğu yıllarda ise,
hayat çizgisi 600 y ıllık bir süreyi içine alm aktadır. Öyle
cihan devletinin sınırları, doğuda İran içlerine, güneyde
k i, Cihan Devleti unvanını alan bu devlet, en geniş sınır
M ısır ve Hicaz bölgesine kadar uzanmıştır.
larını 400 yıl elinde tuttuğu bilinm ektedir. Gerileme
Osmanlı D evleti’nin ilk toprak kaybı, Sultan II.
dönemi dediğim iz son 200 y ıl içinde bile fazla toprak
Mustafa döneminde, yapılan Avusturya Seferi’nin yenil
kaybetmemiş, topraklarının büyük bölümünü, yıkılış
gisinin ardından imzalanan Karlofça antlaşm asıyla (26
dönemlerini oluşturan 20. yüzyılın başlarına kadar koru
Ocak 1699) olmuştur. Gerileme döneminin başlangıcı
yabilm iştir. Bu özellikleri ile Osmanlı, dünya medeni
olan bu tarihten itibaren 200 y ıl içinde, devletin yüzöl
yetleri arasında ilk sıralarda yerini alm aktadır.
çümü peyderpey küçülm üş, ancak bu küçülme; çok yavaş
Cihan devletinin kurulm ası ve uzun öm ürlü olma
gerçekleşmiştir. En fazla toprak kaybı, 1913 yılından
sında önemli sırlar yatmaktadır. Her şeyden önce kosko
sonra olmuştur. Bu yönüyle, cihan devleti olan Osmanlı,
ca bir dünya devletinin ortaya çıkm asındaki sırları, dev
azametini ve ihtişam ını yık ıld ığ ı yıllara kadar koruduğu
letin kurucusu Osman Gazi’nin kayınpederi olan Şeyh
görülür.
Edebali’nin damadına vermiş olduğu nasihatinde aramak
Osmanlı Devleti toprakları üzerinde kurulm uş olan
gerekir. Şeyh Edebali, Osman G aziye vermiş olduğu na
ülkelerden biri de, Türkiye Cum huriyeti’dir. Anadolu
sihatin bir bölümünde şu sözleri söyler;
yarım adası ve kısmen Trakya toprakları üzerinde, 1923
“ Oğul,
yılında kurulmuş olan Türkiye Cum huriyeti, Osmanlı
Dünya senin gözlerinin gördüğü gib i büyük değil
D evleti’nin zengin kültür m irasına konmuştur.
dir. Bütün fethedilmemiş gizem ler, bilinm eyenler, gö
Üç eski kıtanın birbirleriyle kaynaştığı, okyanusla
rülmeyenler ancak senin fazilet ve erdem lerinle gün ışı
rın farklı sularının üç dev çiçek gib i içinde açıldığı ve
ğına çıkacaktır...”
dünya coğrafyasının kalbinin attığı topraklar, öteden be
Bu nasihat sözlerinden de anlaşılacağı üzere, kosko
ri birbirinden büyük ve güçlü medeniyetlere beşiklik
ca devletin tem elleri; dünyayı tanım ak ve onu gözünde
yapmıştır. Sözü edilen bu bölge; Avrupa’nın güneybatı
fazla büyütmeden, gizem lerini, bilinm eyenlerini ve gö
sını yani Balkanlar’ı, Afrika’nın kuzeyini yani Arap Afri-
rünmeyenlerini fethetme idealleri ile atılm ıştır.
kası’nı ve Asya’nın güneybatısını yani tüm Ortadoğu’yu O SM A N LI
t SİYASET
içine almaktadır. Bölge üzerinde kurulan en son ve en
sonuçlar çıkarmak lüzumu vardır. Bunun için de, tarih-
uzun ömürlü medeniyet ise, Osmanlı Devleti’nin kur
coğrafya-gelecek üçlüsünü kaynaştırm ak gerekmektedir.
muş olduğu medeniyettir. Bu m edeniyetin topraklarının tümüne, M em alik-i Osmaniye, diğer adıyla Osmanlı Ü l
OSMANLI TOPRAKLARI Osmanlı insanı; toprağı, bir ana, bir yar bilm iş ve
keleri denir. 1299 yılında, B ilecik’in Söğüt kasabası civarında,
ona kavuşmak için, kanını ve canını ortaya koymuştur.
Anadolu Selçuklu beyliklerinden olan Kayı A şireti’nin
Kuruluş yıllarında, Güney Marmara bölgesini kapsayan
kurmuş olduğu beylik, kısa sürede gelişm iş ve çağının en
topraklar, hızlı bir şekilde genişlem iştir. Fatih Sultan
önemli devleti olmuştur. Büyük medeniyetlerin kuruluş
Mehmed’in İstanbul’u fethetmesinden sonra, gelişme
ları, gelişm eleri, duraklamaları ve yıkılışları da büyük
Avrupa’ya doğru olmuş ve ölümü sırasında Balkanların
zaman dilim lerini kapsar. İşte Osmanlı D evleti’nin da
büyük bir bölümünü, Anadolu’yu, K ırım ’ı devlet sınır
hayat çizgisi 600 y ıllık bir süreyi içine almaktadır. Öyle
ları içine dahil etmiştir. Kanuni Sultan Süleym an’ın pa
ki, cihan devleti unvanını alan bu devlet, en geniş sınır
dişah olduğu yıllarda ise, devletin sınırları, doğuda İran
larını 400 y ıl elinde tuttuğu bilinm ektedir. Gerileme
içlerine, güneyde M ısır ve Hicaz bölgesine kadar uzan
dönemi dediğim iz son 200 y ıl içinde bile fazla toprak
mıştır.
kaybetmemiş, topraklarının büyük bölümünü, yıkılış
Ertuğrul Gazi’nin beyliğini kurduğu yıllarda sahip
dönemlerini oluşturan 20. yüzyılın başlarına kadar koru
olduğu topraklar 4800 km 2 idi. Ertuğrul Gazi’nin ölü
yabilm iştir. Bu özellikleri ile Osmanlı, dünya medeni
m ü sırasında (1299) beyliğin sahip olduğu topraklar
yetleri arasında ilk sıralarda yerini almaktadır.
5.631 km 2’ye ulaşmıştır. Osman Gazi, beyliğinin top
M em alik-i Osmaniye diye adlandırılan bu koskoca
raklarını yaklaşık üç katına çıkarmış ve ölüm ü sırasında
devletin üzerinde yer alan ülkelerin sayılarını bile tespit
(1324) Osmanlı B eyliği’nin toprakları 16.000 km 2 ol
etmekte güçlük çektiğim izi söylersek, sanırız Osman
muştur. B eyliğin topraklarındaki genişleme kuruluş y ıl
lI’nın büyüklüğünü ve ihtişam ını kavramış oluruz. Ta
larında çok hızlı olmuş ve Orhan Gazi döneminde (1326)
rih, daima bu koca devletin şerefli sayfalarıyla ve zaferle riyle doludur. İşte bizler de, bu şanlı tarihim izle övünür dururuz. Övünürken, göğsümüzü göklere değdirmeye çalıştığım ız bu koca devletin coğrafyasının nerelere ka dar uzandığını, etkilediği alanları ve bu coğrafya üzerin de bugün neler olduğunu düşünmek zorundayız.
95.000 km 2’ye, Y ıldırım Bayezid döneminde (1402) 4 30.407 km 2’ye, M urad H üdavendigâr döneminde (1389) 500.000 km 2’ye varmıştır. II. M urat Han, Osm anlı D evleti’nin yüzölçümünü (1451), 880.000 km 2’ye ulaştırm ıştır. Genişleme sürekli olarak devam etmiş ve Fatih Sul
Evet, 21. yüzyıla adım adım ilerlerken, Balkanlar’ da, Ku 2ey Afrika’da, Ortadoğu’da, Kafkasya’da ve tüm İslam Dünyası’nda, kıpırdanmalar görülüyor. Kıpırdan m aların kökeninde, hep Osmanlı ruhu yatıyor. Düşman, hep Osmanlı torunu diye saldırıyor. Osmanlı coğrafyası 21. yüzyıla çok şeylere gebe olduğunu gösteriyor. Baka
tan Mehmed Han döneminde (1481) devletin yüzölçü m ü 2.214.000 km 2’yi aşmıştır. II. Bayezid döneminde (1512) 2.375.000 km 2’ye ulaşan devletin yüzölçümü, Yavuz Sultan Selim Han döneminde çok hızlı bir şekilde genişlemiştir. Yavuz Sultan Selim Han 8 y ıl süren kısa
lım , olaylar nasıl sonuçlanacak. Ancak sonucunun iyi ol
saltanatı döneminde yüce devletin topraklarını tam üç
ması için, m utlaka Osmanlı coğrafyasını iyi tahlil etmek
kat
gerekiyor. Söz konusu bu koca devletin, yüzölçümünü,
6.557.000 km 2’yi bulmuştur. Kanuni Sultan Süleyman
doğal şartlarını ve bu doğal şartlar üzerinde oynadığı ro
Han 46 y ıl süren saltanatı döneminde (1566) devletin
lü, insanlarını ve oldukça farklı insanların bir arada uzun
yüzölçümünü 14.983.000 km 2’ye çıkarm ıştır. Genişle
yıllar birlik içinde yaşamalarının sırrını, yönetim şeklini,
me çok hızlı olmasa da bundan sonra da devam etmiş ve
tarım ını, sanayiini ve dünya ticaretindeki yerini, iyi bir
II. Selim Han döneminde (1574) 15.162.000, III. Murat
şekilde araştırmak ve araştırmalardan gelecek için bazı OSAVAN'LI
genişletm iş
ve
devletin
toplam
yüzölçüm ü
döneminde (1595) 19-902.000 km 2’yi aşmıştır. i SİYASET
Osmanlı D evleti’nin en geniş sınırlarına ulaştığı
rin nüfusu; devletin başkenti olması hasebiyle devamlı
1699 yılında, devletin yüzölçümü, etki alanları ile bir
bir şekilde artmıştır. 1477 nüfus sayımında 100.000 in
likte 24m ilyoıı km 2’yi buluyordu. Çünkü, İslam âlemi
sanı barındıran İstanbul’un nüfusu; 1530’lu yıllarda
nin halifesi, Osmanlı padişahı olduğu için, devletin etki
400.000, 1680’li yıllarda ise 800.000’e ulaştığı bilinir.
alanı, hemen hemen tüm İslam dünyasını kapsıyordu.
Osmanlı D ev letin in toplam nüfusu hakkında,
Gerçekten o dönemlerde, üç k ıta topraklarında, Osman-
1800-1914 yılların ı kapsayan devrede, oldukça ayrıntılı
lı padişahları adına hutbeler okunuyordu. Bu yönüyle
b ilgiler vardır. Ancak bu dönemde, devletin sürekli top
düşünüldüğünde, devletin etki altında kalan topraklar,
rak kaybedişi ve kaybedilen topraklardan Anadolu’ya
Afrika kıtasının ortalarına, Asya kıtasının en doğu ucu
olan göçler nedeniyle, toplam nüfuslarda, farklı artışlar
na kadar uzanıyordu.
kaydedilm iştir. 1800’lü yıllarda, devletin toplam nüfusu
Osmanlı Devletı’nde ilk olarak toprak kaybı, Sultan
26 m ilyonu aşıyordu. Osmanlı-Rus Savaşı’nın sona ermesinden sonra,
II, Mustafa döneminde, yapılan Avusturya Seferi’nin ye nilgisinin ardından imzalanan Karlofça A ntlaşm asıyla
1831 yılında, devlet genelinde çok ayrıntılı bir genel nü
(26 Ocak 1699) olmuştur. Gerileme döneminin başlan
fus sayımı yapılmıştır. Söz konusu bu sayıma göre;
gıcı olan bu tarihten itibaren 200 y ıl içinde, devletin yü
4.839-OOO’i
zölçümü peyderpey küçülmüş, ancak bu küçülme; çok
3.800.000’i Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da olmak üzere,
yavaş gerçekleşmiştir. 1913 yılm a gelindiğinde, Osman-
toplam 15.339-000 nüfus tespit edilmiştir.
R u m eli’de,
6 .7 0 0 .0 0 0 ’i
Anadolu’da,
lı D evleti’nin yüzölçümü; 180.000 km 2’si Avrupa-i Os
Osmanlı istatistiklerine göre, devletin toplam nü
m aniye’de, 1 .800.000 k m 2’si A sya-i O sm aniye’de,
fusu; 1884’te 17.134.000, 1893’te 17.381.670, 1897’de
3.000.000 km 2’si Afrika-i Osmaniye’de olmak üzere,
1 9 .05 0 .0 00 ,
191 0 ’da
2 8 .6 5 2 .0 0 0 ,
191 3 ’te
ise
toplam 4.980.000 km 2’yi buluyordu. Görülüyor ki, 4
29.357.000’e ulaşmıştır. Ancak bu tarihten itibaren, ön
milyon km 2’den fazla bir toprak, 1913 ile 1923 yılları
ce Rum eli m ıntıkasında kaybedilen topraklarla birlikte
arasını kapsayan sadece 10 yıl içinde kaybedilmiştir. Bu
5,5 milyon nüfus, sonra işgaller sonucu Ortadoğu ve K u
yönüyle, cihan hakimiyetine sahip olan Osmanlı Devle
zey Afrika’daki kopmalar sonucunda 8,5 m ilyon nüfus,
ti, azametini ve ihtişam ını yık ıld ığ ı yıllara kadar koru
Osmanlı Devleti’nden ayrılm ış ve geriye 757.340 km 2
duğu görülür.
alanı içeren Anadolu toprakları üzerinde yaşayan 15.254.000 nüfus kalmıştır. Daha sonra Türkiye Cum
NÜFUSU VE YÖNETİM ŞEKLİ
huriyeti kurulduktan sonra, yeni devletin nüfusu
Osmanlı Devleti, hakkında istatistiki b ilgiler ol
1927’de 13 m ilyon olduğu belirlenmiştir.
dukça çeşitlidir. Her şeyden evvel, yüce devlet kurmak,
Osmanlı Devleti’nin nüfus sayımları, genelde hane
cihana hükmetmek, o kadar kolay değildir. Asırlar boyu
sayımlarına dayanmaktadır. Devletin nüfusu ortaya ko
süren savaşlar ezbere yapılm amıştır. Savaş hazırlıklarının
nurken, hane sayıları esas alınarak hesaplamalar yapılır.
başında, devletin ne kadar askeri gücünün olduğunun
Bugün yerli ve yabancı tarihçiler, bu hesaplamalarda, aile
tespit edilmesi gerekiyordu. Bu yönüyle, Osmanlı Dev
büyüklüğünü yani bir hanenin toplam nüfusunu 5 olarak
le ti’nin nüfus sayım ları, farklı boyutlarda yapılıjııştır.
kabul etmektedirler. Bu değer son derece hatalıdır. Çün
Örneğin, Kanuni Sultan Süleyman döneminde, hazırla
kü, Osmanlı aile sistemi, ataerkil bir yapı göstermektedir.
nan Tapu Tahrir defterlerinde, çok ayrıntılı bilgilere yer
Bir hane içinde, büyükbaba, büyükanne, anne, baba, ço
verilmektedir. Ancak, Osmanlı A rşivlerinin tüm ü henüz
cukları, hatta kardeş ve kardeş çocukları bulunmaktadır.
incelenmediği için, yıllara göre kesin bilgiler vermek
Çok geniş ölçekli böyle bir aile, tek bir hane sayılmıştır.
güçtür. Buna rağmen, ilk dönemlerden bugüne kadar,
Hal böyle olunca, hane büyüklükleri, en az 10’un üzerin
gerçeğe yakın aydınlatıcı bilgiler vermek mümkündür.
dedir. O halde, yukarda verdiğimiz, Osmanlı Devleti’nin
Örneğin, İstanbul şehrinin nüfusu, fethedilmeden önce,
toplam nüfus değerleri yanıltıcıdır. Gerçek nüfus, yukarı
yaklaşık 40.000 kadardı. Ancak fetihten sonca, bu şehi-
daki değerlerin, en az 2 ile çarpımı sonuçlarıdır.
O SM A N U
I SİYASET
Osmanlı Devleti’nin yönetim sistemi ise, zaman za
Bugün, Osmanlı Devleti’nin fiilen hükm ettiği top
man bazı tadilatlara uğramışsa da, genelde eyalet siste
raklar üzerinde, toplam 45 ayrı ülke vardır. Bu ülkeler
mine dayanıyordu. Eyaletler de kendi arasında, alt idari
den 27 si, Asya-i Osmaniye’de (Osmanlı Asyası), 13’ü
birimlere ayrılıyordu. Yönetimde görülen aksaklıklar, çı
Avrupa-i Osmaniye’de (Osmanlı Avrupası) ve 5’i Afrika-
karılan kanunnamelerle anında düzeltiliyordu. Toprak
1 Osmaniye’de (Osmanlı Afrikası) yer almaktadır. Bunla
işleme sistemi, sanayi, ticaret gibi faaliyetlerin hepsi,
rın toplam yüzölçümleri 11.437.706 km2 yi bulmakta ve
devletin belirlediği bir düzen dahilinde yürütülmüştür.
bu ülkelerin hepsinde bugün için toplam 373.957.000
Örneğin, tarım sisteminde uygulanan çift bozan vergisi
kişi yaşamaktadır.
sayesinde, tarım daima canlı tutulmuş ve kırsal kesim
Gerek antlaşmalar ve gerekse çeşitli yollardan yar
den şehirlere yönelik göçler asırlar boyu durdurulmuştur.
dım gönderme gibi ilişkiler sonucunda, Osmanlı Devle
Çünkü bu verginin esası, elinde bulundurduğu araziyi
t i’nin etkisi altında kalan toprakların yüzölçümü 24 m il
ekip biçmeyi bırakıp, başka bölgeye göçeden çiftçiden
yon km2’yi bulur. Bu toprakların tümü ele alındığında,
alınan külliyetli miktarda alınan vergidir. Bugün buna
bugün için bu topraklar üzerinde 60 ’ı aşkın bağımsız ü l
benzer bir kanun, A.B.D.’de uygulanmaktadır.
ke bulunmaktadır. Ayrıca bu gibi ülkelerin kıyı kesimle
İşte bugün yüzölçümü veya nüfusu fazla olan ABD,
rinde veya topraklarının bir kısmında kısa süreli de olsa
İngiltere, Almanya gibi gelişmiş ülkelerin yönetim şe
hüküm sürmüştür. Tüm bu ülkelerin, gerek siyasi ve ge
killerinin, Osmanlı yönetim sisteminin benzeri olması,
rekse ekonomik potansiyelleri ele alındığında, geçmişte
cihan devleti Osmanlı’yı anlatmak için yeterlidir.
olduğu gibi, bugün için de dünya platformunda büyük bir öneme sahip olduğu açıkça görülmektedir.
OSMANLI TOPRAKLARI ÜZERİNDEKİ DEĞİŞMELER VE BUGÜNÜN ÜLKELERİ 1901 yılında Amerika Birleşik Devletleri’nin devlet
Osmanlı Devleti’nin fiili olarak yönetimi altında olan topraklar üzerinde, bugün için bulunan ülkelerin toplam yüzölçümleri 11,4 milyonu km2’yi bulmakta ve
başkanı seçilen Theodore Roosevelt, başkanlık seçimi ön
bugün için bu ülkelerde 373 milyon insan yaşamaktadır.
cesinde şunları söyler; “Dünya’da herkesten önce ezmek
Bu da dünya geneline oranlanırsa, dünya ülkeleri toplam
istediğim iki güç; İspanya ve Osmanlı’dır.” Roosvelt
yüzölçümünün % 8,5’ini, nüfusunun % 6,5’ini teşkil et
bunları söylerken, gelecekte dünya hakimiyetinin şifresi
mektedir. H alifeliğin Yavuz Sultan Selim Han ile b irlik
ni açıklamıştır. Çünkü, ABD’nin süper güç olmasını en
te Osmanlı Devleti’ne geçmesi ile birlikte ve bazı ülke
gelleyen iki güç vardır. Bunlardan İspanya, ABD’nin Or
ler ile yapılan antlaşmalar sonucunda bu toprakların ve
ta ve Güney Amerika’yı, yani yeni dünya karalan haki
nüfusun miktarları hayli yükselir. Bir bakıma Osmanlı
m iyetini, Osmanlı ise, eski dünya karaları (Asya, Afrika,
Devletinin hakimiyeti altında kalan topraklarda bulunan
Avrupa) hakimiyetini engellemektedir. Söz konusu bu
bugünün ülkelerinin alanı dünya yüzölçümünün yakla
engellerden Osmanlı, misyonerlik faaliyetleri ile çöker
şık %38’ine, nüfusunun % 40’ına tekabül etmektedir. Bu
tilmeye çalışılmış ve daha 1871’de bunun ilk adımları
oranlara, Osmanlı Devleti’nin çeşitli tarihlerde yaptığı
atılmıştır. Osmanlı ülkelerine gönderilen iki misyonere,
savaşlar sonucunda elde ettiği zaferler ve antlaşmalar yo
1 Aralık 1833 te verilen talim at aynen şöyledir; “Bir fe
lu ile etkilediği; İtalya, İngiltere, Norveç, İzlanda, Lih-
tih savaşına girmiş askerler olduğunuzu unutmayın... Bu
teştayn, Fransa, Monako, Almanya, İrlanda, Cebelitarık,
mukaddes ve vaadedilmiş topraklar silahsız bir haçlı se
İspanya, Hollanda, Portekiz, İran, Danimarka gibi ülke
feriyle geri alınacaktır.” Ve sonuç, koskoca bir cihan dev
lerin yüzölçümleri ve nüfusları da hesaba katılırsa, bu
letinin haritadan silinişi...
günkü dünya topraklarının ve nüfusunun yarısından faz
Osmanlı Devleti’nin tarih sahnesinden çekilişinden
lasına hükm ettiği söylenebilir. Ayrıca Osmanlı Devle
sonra, Osmanlı hakimiyeti altında kalan topraklarda, çok
t i’nin hükm ettiği asırlarda, Amerika ve Avustralya gibi
sayıda kanlı savaşlar olmuş ve bu savaşlar bugün de de
yeni dünya kıtalarının henüz Avrupaiılar tarafından bi
vam etmektedir. Öte yandan, Osmanlı toprakları üzerin
linmemesi ve bu toprakların o dönemlerde çok az nüfus
de, ülke sayısı yıl geçtikçe sürekli olarak artmaktadır.
barındırması gözönünde tutulursa, Osmanlı Devleti, dö-
O SM A N II I
StY A S îT
neminin dünya nüfusunun %90’ına yakınını hükmettiği
Tablo 1. Osmanlı Devleti’nin hakim olduğu topraklarda,
anlaşılmaktadır. Bu değerlerden de anlaşılmaktadır ki,
bugün için mevcut olan ülkeler, yüzölçümleri ve Nüfusları (1999).
tarih boyunca en uzun ve en geniş topraklara ve insanla ra hükmeden tek devlet; Osmanlı Devleti’dir. Osmaıılı’dan önce olduğu gibi, bugünkü hakimiyetlerde bile Osmanlı Türk hakimiyetinin zaman ve mekanına ulaşı lamamıştır. Dünya siyasi haritasına bakıldığında; Osmanlı hari tası üzerinde, özellikle Balkanlar, Kafkaslar ve Arap yarı madasının petrol bölgelerinde, çok sayıda küçük yüzöl çümlü devletlerin yer aldığı dikkati çeker. Osmanlı hari tasının pay edilmesinde, bölgenin jeopolitik önemi ve ekonomik potansiyelleri büyük rol oynamış olduğu ve zamanın süper ezici güçlerin menfaatlerinin ön planda tutulduğu apaçık görülür. Ancak, hazırlanan bu harita üzerinde, son bir asırdır, menfaat çatışmaları yüzünden huzur ve barış sağlanamamış, her bir noktasında sıcak ça tışmalar olagelmiştir. Balkanların tümü, Filistin, Basra Körfezi, Cezayir, Libya, Mısır, Kafkaslar, dünya üzerinde cereyan eden en şiddetli bölgesel savaş bölgelerini oluş turmaktadır. Bugün bu haliyle, tüm bu bölgeler, yeni bir kurtarıcı, yeni bir Osmanlı bekler durumdadır.
OSMANLI ÜLKELERİNİN GELECEĞİ “Osmanlı, İslam tarihinin çok büyük bir bölümünü teşkil eder. Ama şimdi o nerede?” sorusunu soran İngiliz Müslüman yazar ve araştırmacı Yusuf İslam, Türkiye için şu değerlendirmeyi yapıyor; "Türkiye’nin diğer bir özel liği, coğrafî konumunun arzettiği stratejik önemidir. Türkiye, iki kıtanın ve iki ayrı dünyanın kavuşma nok tasındadır. Bu, ona farklı özelliklerle birlikte, farklı so rumluluklar da yüklemektedir.” Buna benzer görüşler, dünya genelinde oldukça yaygındır. Osmanlı ülkeleri üzerinde, bugün cereyan eden olaylar, gelecekteki bazı oluşumların başlangıcı gibidir. Çünkü bu olaylar, Selçuklu Devleti’nin yıkılışından son ra meydana gelen olaylara benzerlik göstermektedir. Bu rada, coğrafî mekan özelliği, tarihin oluşmasında büyük rol oynamaktadır. Bölgenin tarihsel evrimi gözden geçi rildiğinde, bölge topraklan, çok sayıda ve uzun ömürlü medeniyetlere beşiklik yapmıştır. Bu özelliğini, gelecek te de mutlaka üstlenecektir. Osmanlı’nın tarih sahnesin den çekilişi ile birlikte,bölge toprakları üzerinde, bir medeniyet kaybedilmiştir. Kaybedilen bir şey, yine kay bedilen yerde aranır ve orada bulunur. O SM AN LI | * J J
Ülkenin Adı Yüzölçümü Nüfusu (1993) ________________________ (km2)_______ (Bin Kişi) OSMANLI AVRUPASI Arnavutluk 28748 3422 Bosna-Hersek 51129 4422 Bulgaristan 110994 8466 Hırvatistan 56538 4821 Macaristan 93033 10296 Makedonya 25713 2063 Moldova 33700 4362 Romanya 237500 22789 Yunanistan 131957 10310 Slovenya 20256 1997 Karadağ 13812 616 Sırbistan 88361 9487 Kırım 27000 2300 OSMANLI ASYASI Azerbaycan 86600 7398 Bahreyn 695 486 Birleşik Arap Emirlikleri 77700 1986 Ermenistan 29800 3421 Filistin 6263 1766 Irak 435052 19435 İsrail 20700 5451 Katar 11427 539 K.K.T.C. 3355 171 Güney Kıbrıs 5869 574 Kuveyt 17819 1433 Lübnan 10230 2909 Gürcistan 69700 5493 Suriye 185180 13398 Suudi Arabistan 2240000 17419 Türkiye 814.100 59869 Ürdün 88946 3760 Yemen 531869 12519 Dağıstan 50300 2000 Çeçenistan 15000 1200 İnguş 4300 150 K.Osetya 8000 650 G.Osetya 3900 650 Kabartay-Balkar 12500 780 Karaçay-Çerkez 14100 427 Abazya 8600 550 Adıgey 7600 437 OSMANLI AFRİKASI Cezayir 238174i 27029 Fas 458730 26494 Libya 1757000 4573 Mısır 997739 57109 Tunus 164150 8530 TOPLAM 11437706 373957 Dünya Genel Toplamı 133389909 5670000 Dünya Geneline Oranı(%)_____ 8I5___________6,5 SİYASET
Singapur 639 Slovakya 49035 637000 Somali Sudan 2503890 Tanzanya 942799 Uganda 241040 Ukrayna 603700 Umman 306000 39030974 TOPLAM Genel Dünya Toplamı 133389909 Dünya Ülkelerine Oranı (%) 29,2
Tablo 2. Osmanlı D evletinin etkisi altında kalan dev
letlerin bugünkü yüzölçümleri ve nüfusları. Ülkenin Adı
Yüzölçümü Nüfusu (1995yılı) (km2)
Beyaz Rusya Brunei Cibuti Çad Çek Cumhuriyeti Doğu Türkistan Endonezya Etiyopya Eritre Gambia Gine Hindistan Kamerun Kenya Malezya Moritanya Mozambik Nijer Nijerya Pakistan Polonya Rusya Senegal
207600 5765 23200 1284000 78864 1646900 1919317 1133882 117400 10689 245857 3166414 475442 582646 330442 1030700 812379 1287000 923768 879811 312683 17075400 196712
(Bin Kişi) 10437 292 421 5587 10433 15300 203584 55979 3579 989 6549 936546 13521 28817 19724 2263 18115 9280 101232 131542 38792 149909 9007
2890 5432 7348 30120 28701 19573 51868 2125 1919955 5717952 33,5
Tablo 3- Osmanlı Devleti’nin toplam yüzölçümü, nüfusu
ve etkisi altında kalan toprakların dünya gene lindeki oranlan. Ülkenin Adı
Yüzölçümü Nüfusu (1995yılı) (km2)
Osmanlı Devleti
11437706
373957
Osmanlı Devleti Etkisindeki Topraklar
39030974
1919955
Toplam
50468680
2293912
Dünya Genel Toplamı 133389909
5717952
Toplamın Dünya Geneline Oranı
KAYNAKLAR
(Bin Kişi)
37,8
40,1
Doğuştan Günümüze Büyük Islâm T arihi, Çağ Yayınları, 1993, İstanbul.
ALİ TEVFİK, 1913, M u fa ssa lM m a lik -i Osmaniye'nin C oğrafyası, Tefeyyüz Kica-
E ncyclopedia B ritannica-\99S, U.K.
bevi, İstanbul. Eyeıvitness World Atlas, The Essential E ncyclopedic Reference Atlas, London, U.K.
DESCHAMPS Hubert, 1965, (çev.: J. ve F Orsan), Söm ürgeciliğin Sonu, Remzi
Gelişim-H achctte, Türk vc D ünya T arihi Ansiklopedisi, c. 8, 1985, İstanbul.
Kicabevi, Yükselen matbaası, İstanbul. DOĞAN, D. M., 19S1, Büyiik Türkçe Sözlük, B irlik yayınları 4, sözlük dizisi 1,
H an ım nd Atlas o f the W orld-\99$, U.K.
Ankara. İslâm Ansiklopedisi, M illi Eğitim Basımevi, İstanbul.
MANSEL, P., 1996, D ünyanın A rzuladığı Şehir: Konstantinopolis 1453-1924, Sa
İslâm Ansiklopedisi, Türkiye D iyanet Vakfı, İstanbul.
bah Yay., Olaylar-İnsanlar D izisi, İstanbul. ÖZEY, R., 1994, Merkezi H akim iyet Teorisi, Altınoluk d ergisi, c. 9, S. 97, s. 8-
M icrosoft E ncarta 98 World Atlas, U.K.
9, M art-94, İstanbul. Tarih ve M edeniyet D ergisi, İhlas Süreli Yayınları, İstanbul.
ÖZEY, R., 1998, Jeopolitik vcJeostratejik A çıdan Türkiye, M arifet yay. no: 149, Fi
Tarihte Türk D evletleri, c. 1 ve 2, Ankara Üniversitesi Rektörlüğü Yay, no: 98,
kir K itapları Dizisi 11, İstanbul. ÖZEY, R ., 1997, D ünya P latform unda Türk D ünyası, Özeğitim yayınları no: 11,
Ankara.
İstanbul. The A ttica Interactive W orld A tlas-1998, U.K.
ÖZEY, R., 1996, 21. Asrın Ufkunda Türkiye, Marifet yay. no: 122, Fikir kitap
The W orld Almanac And Book o f Facts 1996, An Im print of Funk & W agnalls
ları Dizisi 8, İstanbul. ÖZEY, R., 1996, İslâm D ünyası, Erkam Yay. no: 111, İstanbul.
Corporation One International Boulevard, Süite 444, Mahwah, New Jer-
ÖZEY. R ., 1996, "Osmanlı Döneminden Bugüne Coğrafya", A.Ü. D.T.C.F. 111. sey, U.S.A.
U lusal C oğrafya Sempozyumu, Ankara. PALMER, A., 1995, (çev.: Dişbudak, B. Ç.) Osmanlı İm paratorluğu Son Üç Yüz
Türk D ünyası El Kitabı, (Birinci C ilt), Coğrafya-Tarih, 1992, Türk Kültürünü
Y ıl B ir Çöküşün Yeni T arihi, Sabah K itapları, Gençlik Yayınları, İstanbul.
Araştırma Enstitüsü Yay. no: 121, S. A -23, Ankara.
TOPBAŞ, O. N., 1999, Abide Şahsiyetleri ve M üesscselcriyle Osmanlı, Erkam Yayın ları 143, İstanbul.
Türkçe Sözlük I ve 11, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu, Türk Dil
Ana B ritanicca Ansiklopedi ve Y ıllık ları, 1990-1994, İstanbul.
Kurumu yay. 549, Sözlük B ilim ve Uygulam a Kolu Yay.
Büyük Larousse Ansiklopedisi, 1986, İstanbul.
I, Türk Tarih 1988, Kurumu Basımevi, Ankara.
E23
OSMANLI'YI YÜKSELTEN ZAFERLER D O Ç. DR. AHM ET ŞİMŞIRGİL M A R M A R A Ü N İV E R S İT E Sİ FEN -E D ER İY A T FAK Ü LTESİ
olduklarını belirtiyor ve hatta Dîn-i Muhammedi'yi İs
I. KOSOVA SAVAŞI Jiltan Murad-t Hüdavendigâr'ın Sırp kralı Lazar ğ / ve müttefiklerini bozguna uğratıp sonra şehid düş-
-
/
lâm ülkelerinden dahi sileceğini iddia ediyordu. Din yolunda himmet ve gayreti yüce pâdişâh Murad-ı Hüdavendigâr ise elçiye:
tüğü meydan savaşı (15 Haziran 1389)
Sultan I. Murad, Anadolu'da Karaman gailesi ile meşgul olurken, Balkanlardaki karışıklıkları gidermek
Eğer merd ise meydana gelsin çengin tozu dumanı nasıl olurmuş görsün! diyerek cevap verdi.
-
üzere de Timurtaş Paşa'yı görevlendirmişti. Timurtaş Pa
Aslında Sultan Murad, devleti aleyhindeki bu itti
şa, 1378'de Bosna'ya doğru ilerlerken, Morava nehrine
faktan ve derhal harekete geçileceğinden casusları vasıta
karışan Toplica çayı vadisindeki Ploşnik boğazında Bos
sıyla haberdar olmuş, planlı ve muvazeneli bir süratle ha
na Kralı Lazar Grebliyanoviç'in kuvvetleri tarafından pu
zırlıklara girişm işti. O ğulları Y ıldırım Bayezid ile Ya
suya düşürüldü. M üttefiklerin 30 bin k işilik kuvvetine
kub Ç elebilere hazır olmaları için fermanlar, Anadolu
karşılık Osmanlılar 20 bin kişi idi. Burada yapılan şid
beylerini ise cihada davet mektupları gönderdi. Çandar-
detli çarpışmada, Timurtaş Paşa emrindeki akıncı kuv
lı-zade A li Paşa kumandasıyla da 30 bin k işilik bir kuv
vetlerinin büyük bir kısm ı şehid düştü. Bu Balkanlarda
veti Bulgarların m üttefiklerle ittifakını önlemek üzere harekete geçirdi. Süratli bir şekilde Nadir geçidinden
uğranılan ilk büyük m ağlubiyetti. Osmanlıların bu yenilgisi Balkanlarda adeta umumi bir seferberliğe dönüştü. Bu ana kadar gizlice yürütülme ye çalışılan yeni Haçlı seferi hazırlıkları, bu başarı üzeri ne bir düğün alayı halini aldı. Kendi aralarındaki müca deleyi bırakan Balkan m illetleri nin şimdi hedefi tekti. Osmanlı'yı bu bölgeden silmek. Sırp prensleri, Bosnalılar, Bulgarlar, Arnavut, Ulah ve Hırvat prensleri bütün güç leriyle ittifakın içerisinde yer aldılar. Macarlar da önemli bir kuvvetle katılarak müttefikleri destekliyordu.
aşan A li Paşa, Pravadi, Şumnu ve Bulgar krallığının mer kezi olan Tırnova'yı aldı. Sonra Tuna boyuna yürüyerek Ulahların nüfuzu altına girm iş olan Silistre ve Niğbolu'yu zaptetti. Böylece A li Paşa askerlikçe pek mühim bu seri başarılarla Bulgar Kralı Şişman'ı amana düşürerek onun Balkan ittifakına girm esini ve Osmanlı kuvvetleri ni ansızın vurmasını önledi. Sultan Murad-ı Hüdavendigâr ordusunu toplayarak Filibe, Yanbolu yoluyla İhtiman'a vardığında müttefik kuvvetlerin Kosova'da toplandıkları haberini aldı. Bal
Böylece bütün Balkan prensliklerini mevcut güçle
kan yarımadasının geleceğini tayin edecek savaş bu mey
riyle bir araya getiren Sırp despotu Lazar'm, OsmanlI
danda geçecekti. Sırp kralı Lazar'ın emrindeki müttefik
lardan en küçük bir endişesi kalmadı. Büyük bir sevinç
ordusunun mevcudu 60.000 civarındaydı.
içerisinde derhal padişaha elçilik heyetini gönderdi. O,
Savaştan bir gece önce düşman tarafından esmekte
mektubunda; sayılarının çokluğundan, askerinin ziyade
olan şiddetli rüzgar, Osmanlı askerinin üzerine yoğun bir
liğinden bahisle üstünlük davasında bulunuyor, M üslü
şekilde toz serpiyordu. Murad Han bu halin muharebe
manların ayaklarını bu diyardan kesip atmak niyetinde
esnasında kendileri için felakete sebep olmasından derin
O SM A N II
SİYASET
bir endişe duydu. Bütün gece Cenâb-ı H ak'tan ordusuna
Kralı Sigismund, Osmanlılarla tek başına uğraşamayaca-
muzafferiyet vermesi için dua ve niyazda bulundu. Ken
ğın ı anladığından çeşitli Avrupa ülkelerine elçiler gön
disi için ise din yolunda şehâdet vermesini istedi. Gece
dererek yeni bir H açlı ordusunun teşkil edilmesini iste
yağan yağm ur toz deryası olan ovayı yıkam ış ve pâdişâ
di. Papanın da bu teklife ciddi bir şekilde destek verme
hın endişelerini silip süpürmüştü.
si üzerine teşebbüsler müspet neticelendi. Fransa, İn gil
I. Murad Han adet üzere ordu merkezinde bulunu yordu. Sağ kola Kütahya ve H am id sancakbeyi şehzâde Bayezid kumandasında, Rum eli beylerbeyi Kara Tim ur taş Paşa ile Evrenos Bey ve diğer tecrübeli beyler, sol ko la Karesi sancakbeyi Yakub Bey kumandasında olarak Anadolu beylerbeyi Saruca Paşa ile Kastamonu, Germi yan, Hamid, Teke, Menteşe ve Aydın kuvvetleri konul du.
tere, İskoçya, Lehistan, Avusturya, İtalya, İsviçre ve Gü neydoğu Avrupa ülkelerinden gelen kuvvetlerle 120.000 k işilik bir haçlı ordusu toplandı. Ordunun başkomutan lığın ı, ittifaka 60.000 askeriyle katılan Macar kralı Sigis mund üzerine aldı. Orduda Burgondiya dükası Filip'in oğlu Kont dö Never (Korkusuz Jan), Mareşal Busike, prens A. Sague de Vienne ve Frederick gibi meşhur kont ve şövalyeler de bulunuyordu. Haçlı ordusu N iğbolu is tikam etine doğru ilerlerken Y ıldırım Bayezid’de Anado
Muharebe 9 Ağustos 1389 günü haçlıların top atı şıyla başladı. Bu esnada Osmanlı ordusunun sol kolu sar
lu ve Rum eli'deki kuvvetlerini birleştirerek harekete geçti.
sılır gibi oldu. Fakat şehzâde Bayezid'in bu kola yardım ı ve düşman saflarını yarması, tehlikeyi uzaklaştırdı. Türk
8 Eylül sabahı N iğbolu önlerine gelerek kaleyi k u şatan H açlılar işi ağırdan aldılar. Onlar Bayezid'in kesin
ordusunun kahram anlığı ve harp planının m ükem m elli
likle karşılarına çıkacaklarına ihtim al vermiyor, zafer sar
ğ i ve muvaffakiyetle tatbiki neticesinde, güçlü haçlı or
hoşluğu ile eğlenceler tertip ediyor ve sadece Anadolu
dusu, sekiz saat içerisinde bozuldu. Sağ kalan haçlı kuv
değil Kudüs'e kadar inmekten bahsediyorlardı. Gök düş
vetleri geri çekilip, çareyi kaçmakta buldular. Muharebe
se kılıçlarımızla tutarız diyerek gururlanıyorlardı. İşte bu
nin kazanılmasında ve düşmanın imha ve takip edilm e
düşünceler içerisinde iken Osmanlı ordusunu birdenbire
sinde, şehzâde Beyazid'ın büyük rolü oldu. Haçlı ku
karşılarınada görünce büyük bir şok yaşadılar.
mandanı Lazar, oğlu ve yüksek rütbeli kumandanlar ile
25
Eylül 1396 sabahı Avrupa'nın dört köşesinden
m aiyyetleri esir edildiler. M urad Han, zaferden sonra Ce-
toplanmış 120.000 k işilik Haçlı ordusu ile bunun yarısı
nab-ı H akk’a şükrederek muharebe meydanında dolaşır
m iktarındaki Osmanlı ordusu karşı karşıya geldikleri za
ken, Miloş Obiliş adında yaralı bir Sırp asilzadesi tarafın
man, Osmanlı ordusunun harp nizamı şöyleydi.
dan hançerlenerek şehid edildi. Sultan M urad-ı Hüda-
Birinci hatta Saruca Paşa kumandasında hafif piya
vendigâr'ın şehâdetinden önceki vasiyyeti üzerine, şehzâ
deleri teşkil eden azap askerleri, solda şehzâde Süleyman
de Bayezid Osmanlı sultanı oldu. Sultan M urad’ın şehid
Çelebi kumandasında Rum eli askerleri ve Anadolu aske
edilmesi üzerine Despot Lazar ve oğlu orada öldürüldü
ri, ortada yeniçeriler vardı. T ım arlı sipahiler sağ ve sol
ler
yanlara yerleştirilm işti. Sadrâzam A li Paşa, Rum eli beyKosova zaferi neticesinde: Osmanlı Devleti Balkan
lerbeyisi Firuz Bey, Malkoç Bey, sol kanattaki kuvvetle
larda kesin olarak yerleşti. Sırbistan, Türk hakim iyetine
rin arasında bulunuyordu. Böylece ön hatlara piyadeleri
geçti ve bölgeye Türk ve İslâm nüfusu iskan edilerek bu
yerleştiren Osmanlılar kati neticeyi süvarilere bırakm ış
hakim iyet p ekiştirildi1.
lardı. Osmanlı harp nizamına m ukabil, neticeyi yaya as
NİĞBOLU SAVAŞI
kere yükleyen Haçlı ordusu ise birinci hatta atlı şövalye
Yıldırım Bayezid'in haçlı ordularına karşı 25 Eylül 13 9 6 tarihinde Niğbolu'da kazandığı biiyük zafer.
ler, ikinci hatta Macar kralı, sağ yanda Stefan Laskoviç kumandasında Hırvatlar, solda voyvoda M irça kumanda
Y ıldırım Bayezid Han tahta geçer geçmez (1389)
sında U lahlar olmak üzere tertibat alm ıştı. H açlı ordusu
seri fetihlerle Anadolu b irliğin i sağlamış ve Avrupa k ıta
arkasını Tuna nehrine ve kuşatm akta olduğu N iğbolu
sındaki sınırlarını M acaristan'a dayandırm ıştı. Macar
kalesine dayamıştı,
O SM A N LI
g jj SİYASET
Fransız süvarileri muzaffer olmak hissiyle ilk önce
re daha zafer kazanmak imkanı sağlamış olursunuz. Zira ben,
taarruz ettiler. Merkez kuvvetlerinin önündeki azapları
Allahü teâlânın dinini yaymak ve O'nun rızasına kavuşmak
kolayca geçtiler. Fransızlar ilerledikçe gururlanıyor, nara
için dünyaya gelmişim" dedi.
lar atıyor, çılgınca hareket ediyorlardı. Y ıldırım 'ın bu
N iğbolu Zaferi; gönderilen fetihnamelerle memle
lunduğu yere pek az kalm ışlardı, pâdişâhı yakalam ayı
ketin her tarafına, Asya'daki hükümdarlara, M ısır sulta
bekledikleri anda on bin yeniçerinin içine düştüklerini
nına, Irak ve Acem beylerine, Tatar hanına, Bursa kadı
dehşetle farkettiler. Fransızlar ne tip bir belaya çatmış ol
sına müjdelendi. M ısır'da bulunan Abbasi halifesi zafer-
duklarım şim di anlıyorlardı. A rtık dönüş ve kaçış m üm
nâmeye verdiği cevapta Bayezid Han'a; Sultân-ı İklîm-i
kün değildi. H açlıların bu en vurucu gücü ik i saat için
Rum ünvanı ile hitap etti. O günden itibaren Osmanlı
hükümdarlarına sultan denilmesi adet oldu. N iğbolu Za
de imha edildi. Fransızların m ağlubiyeti, diğerlerinin taarruzuna imkan vermedi. Eflak prensi Mirça, muharebe neticesi nin Haçlılar için hüsran olacağını tahm in ederek, mem leketine çekildi. Karşı taarruza geçen Osmanlı ordusu, süratle Sigism und'un üzerine hücum etti. İhtiyat kuv vetlerini bile muharebeye sokan Macar K ralı, Osmanlılar karşısında hiçbir başarı sağlıyam ıyordu. Sultan Bayezid Han, kesin neticeyi alm ak için Osmanlı kuvvetlerinin hepsine taarruz emri verdi. Haçlılar paniğe kapılıp d ağıl dılar. K alabalık Haçlı ordusu ile N iğbolu'ya gelm ekte iken, ordusunun muazzam sayısına bakarak; Osmanlıya atıp tutan Sigismund, Venedik kadırgasına binerek kaç tı. Haçlılardan, muharebeye katılm ayan ve kaçanlardan
feriyle V idin-Bulgar krallığın a da son verilm iştir2.
VARNA SAVACI 10
Kasım 14 44 'te yapılan Osmanlı-Haçlı meydan mu
harebesi.
Sultan II. Murad Han'ın Rum eli fütuhatları sonun da Macaristan ve Lehistan ile 12 Temmuz 1444 tarihin de imzalanan Segedin Antlaşm ası on y ıllık bir sulh dev resi getiriyordu. Antlaşm a taraflar arasında yem inle tas dik olunmuştu. II. Murad sulh devresinden istifadeyle yorulduğunu ileri sürerek saltanatı oğlu Mehmed'e terkederek Manisa'ya çekildi. Osmanlı tahtına tecrübe siz bir çocuğun geçmesi Bizans ve Venedik devletlerini ha rekete geçirdi. Bunlar Osm anlıları Rumeli'den çıkarmak
bir bölümü Tuna nehrinde boğuldular. Muharebede pek-
zamanının geld iği iddiasıyla Macar kralı Vladislas'a ye
çok asilzade kumandan ve şövalye de esir alındı.
m inini bozdurdular. Bu suretle büyük bir haçlı ordusu
Başta Papalık ve Bizans olmak üzere, bütün H ıris
teşkil edilmeye başladı. Kısa zamanda Macarlar, Lehli,
tiyan alem inin Osmanlıları Avrupa kıtasından atmak
U lah, İtalyan, Çek, Litvanya, H ırvat, Alman ve Fransız
için olanca im kanlarını seferber ederek hazırladıkları
askerlerinden oluşan güçlü bir ordu meydana getirildi.
Haçlı ordusu, Sultan Bayezid Hanın karşısında mukave
Eflak ve Boğdan voyvadalıkları da birliğe kuvvetler gön
met bile edememişti.
derirken Venedik ise güçlü bir donanmayla yardım da
N iğbolu Savaşı tarihin en büyük imha muharebele
bulunacaktı.
rinden biridir. 120.000 k işilik haçlı ordusu 90.000'e ya
Haçlıların bu hazırlıklarına karşı Osmanlılar da ge
kın zayiat vermiş geri kalanların büyük kısm ı esir düşer
rekli tedbirleri alm aktaydı. Sadrâzam Çandarlı H alil Pa
ken pek azı da kaçmaya muvaffak olabilm işti. Esirleri
şa, Sultan Mehmed'e vaziyetin ehem miyetini anlatarak
önce Edirne'ye, oradan Gelibolu’ya gönderen, sonra da
babasının tahta çağrılm asının isabetli olacağını bildirdi.
Bursa'ya gelince yanma getirten Sultan Bayezid Han,
Bunun üzerine yazılan mektuba, II. Murad Han red ce
fidye karşılığı hepsini serbest bıraktı. Esirler arasında
vabı vererek oğlundan pâdişahlığın gereğini yapmasını
bulunan Korkusuz Jean ve arkadaşları, “Bu andan itibaren
istedi. Sultan Mehmed ise nâmesinde:
Yıldırım Bayezid'e karşı gelmeyeceğimize ve ona karşı silah
Eğer padişah ben isem- size emrediyorum, geliniz ordunu
kullanmayacağımıza namus ve şerefimiz üzerine yemin ederiz"
zun başına geçiniz. Yok siz iseniz gelip devletinizi müdafaa
deyince Bayezid Han; “Bana karşı silah kullanmayacağını
ediniz diyerek tartışm aya son noktayı koydu. Neticede
za dair ettiğiniz yeminleri size iade ediyorum. Gidiniz, yeni
Sultan Murad, başkumandan sıfatıyla ordusunun başına
den ordular toplayınız ve bizim ülkemize geliniz. Bana bir ke
geçti ve düşmana karşı hareket etti.
O SM A N U I
siy a se t
Yüz bin k işilik büyük Haçlı ordusu Şumnu, Tırno-
Bu sırada Osmanlıların sol cenahını çevirmekte
va, Prevadi ve M ilahiç'te M üslümanlara zulüm ve işken
olan Jan Hunyad, süratle yetişerek vaziyeti düzeltmeğe
celer ederek 9 Kasım 1944'te Varna önlerine geldi. Haç
ve; Biz kral için değil dinimiz için vurulmaya geldik diye as
lı ordusunun gayesi, Türkleri Avrupa'dan tamamen çı
keri gayrete getirm eğe çalıştı ise de muvaffak olamadı.
karmak, Ladislas'a Bizans tacını giydirm ek ve hilalin g ir
Zira kralın katlini duyan Türk kuvvetleri dönerek topar
diği yerleri tekrar ehl-i salibe kazandırmaktı. Haçlı or
lanırken haçlı ordusunda um um i bir panik meydana gel
dusunun sol kanadı Varna bataklıklarıyla çevriliydi. Bu
m işti. Bunun üzerine Jan Hunyad da Polonyalı kuvvet
kısım da U laklarla bir kısım Macarlar yer alıyordu. Eflak voyvodası Vlad Drakul, Kara M ihal ve Sekelet Banı Thomas bu hatta idi. Jan Hunyad'ın kom utanlığını yaptığı sağ cenahta Macarlar bulunurken Kral Ladislas diğer bir
lerden kurtulanları alarak kaçmıştır. Sultan M urad'ın muharebe m eydanını terketmemesi bu büyük başarının elde edilmesine sebep olmuştur. Varna muharebesinde Anadolu beylerbeyisi Damad
liklerle birlikte merkezde yer alm ıştı. Kardinal Jülyen Sezarini ise Haçlı ordusunun sağ kanadında bulunuyor
Karaca Paşa ile Kara Timurtaş Paşa'nın torunu Um ur
du.
Bey'in oğlu Osman Bey şehid olmuşlardır. Düşman or H açlıların bu nizamına m ukabil Osmanlılarda II.
Murad kaide üzere merkezde yeniçerilerle birlikte bera
dusundan ise Kral Ladislas ve muahedenin bozulmasında birinci derecede am il olan Kardinal Jülyen Sezarini mak-
ber yerini aldı. Sağ kola Anadolu beylerbeyisi Karaca Si
tül düşmüşlerdir. Düşmanın ileri gelen kumandanların
nan Paşa ve sol kola Rum eli beylerbeyisi Hadım Şeha
dan bazıları esir düştüler; kaçanlar ise Tuna boyuna kadar
beddin Paşa kumanda ediyordu.
takip olunup bir kısm ı katlolunmuştur. Osmanlıların te
Muharebe başlar başlamaz Jan Hunyad, Osmanlı ordusunun Karaca Bey kumandasındaki sağ koluna biz
lefatı on bin kadar olup düşmanın altm ış bin civarınday dı.
zat hücum ederek bu kolu geri sürdü. Sol cenaha yükle
Kralın kıym etli eşyalarıyla 250 araba Türklerin e li
nen Eflak kuvvetleri ise bu kolu bozdular ve hatta yan
ne geçti. Zaferi m üteakip M üslüman hüküm darlara fe
dan padişahın bulunduğu ordu merkezine yüklendilerse-
tihnameler yazıldı. Bütün İslâm alemi Osmanlıların za
de püskürtüldüler. Kısa sürede sağ ve sol kollar dağılm ış
fer sevincine iştirak etti.
olduklarından ordu merkezinde yalnız hükümdar, maiyyeti ve kapıkulu kuvvetleri kalm ıştı. Fakat Sultan Murad telaş göstermeyerek yerinde duruyor ve kumandayı bı rakmıyordu.
Tarihte büyük neticeler doğuran harplerden olan Varna Zaferiyle Balkanlarda Osmanlının güç ve kuvveti ne karşı koyacak bir kuvvet kalm adı. Lehistan ve Maca ristan, Kral Vladislas'ın ölüm üyle bir daha birleşmemek
Osmanlı ordusunun sağ ve sol kollarının bozulduk larını gösteren Macar Kralı Ladislas heyecana gelip, Jan Hunyad'ın menetmesine rağmen kendini tutamayarak Polonyalı kuvvetleriyle beraber Osmanlı ordu merkezine hücum ederek sancakların bulunduğu yere kadar geldi. Şiddetle müdafaada bulunan yeniçeriler şaşılacak bir sü ratle merkezden içeriye giren düşman kuvvetlerini çevir
üzere ayrıldı ve B altık kıyısın dan A driyatik Denizine kadar uzanan Lehistan- Macaristan devleti ortadan kalk tı. Varna Muharebesi; Bizans'ın, Balkanlardan ve Av rupa'dan üm idini kesmesine sebep oldu3.
II. KO SO VA SAVAŞI
diler. Bu sırada yeniçerilerden Timurtaş adlı bir y iğ it kralın atının ayağına bir balta vurarak kralı yere düşür dü. Kralın yere düştüğünü gören yayabaşı Koca Hızır
Sultan II. Muradın Hunyadi Yanoş komutasındaki haçlı ordusu ile 17 Ekim 14 48 'de yaptığı meydan savaşı.
hemen koştu ve kralın başını kesti ve bunu bir mızrak
Sultan II. Murad Han İskender Bey'in ayaklandığı
ucuna takarak gösterip yüksek sesle bağırm aya başlayın
Arnavudları yola getirm ek için uğraşırken Macar kral
ca Polonya kuvvetlerinin kuvve-i maneviyelerini bozu
naibi Jan Hunyad'ın büyük bir kuvvetle hududu geç
lup kaçmağa başladılar. Fakat bu demir kıskaçtan çık
mekte olduğunu haber alarak harekatı durdurup geri
mak ve kurtulm ak artık m ümkün değildi.
döndü. O SM A N L I R J M
SİYASET
Jan Hunyad 1444'te Varna'da uğradıkları büyük
17 Ekim 1448 tarihinde Hunyadi Yanoş, zaferden
hezimeti zihinlerden silm ek ve Büyük Macaristan İmpa-
emin bir şekilde taarruzla muharebeyi başlattı. M üttefik
ratorluğu'nu kurm ak istiyordu. Ayrıca Osmanlıların
askerler, çoşkuyla hücum etmesine rağmen, Türkler kar
ilerlemelerine son vermek üzere bütün Avrupa ülkelerin
şısında birinci gün üstünlüğü sağlayamadılar. Türklerİn
den yardım istedi. Fransızlarla İngilizler, N iğbolu mey
geri çekileceğini uman Hunyadi Yanoş, ikinci gün öğle
dan muharebesinde ordularının büyük kısm ını kaybet
yin başlatılan taarruz da neticesiz kalınca, gece baskınına
tiklerini belirterek bu isteğe menfi cevap verdiler. Eflak,
teşebbüs etti, fakat başarılı olamadı.
Bohemya, Polonya ve Almanlar ise gönderdikleri kuv
Muharebenin üçüncü günü olan 19 Ekim sabahı
vetlerle Macarların yanında yer aldılar. Arnavutluk Beyi
başlayan taarruzda, Osmanlı ordusu sahte ric'at taktiğini
İskender Bey de H açlı ordusuna kuvvet göndereceğini
tatbik ederek, mukavemet etmeden geri çekildi. Sağ ve
vaad etti.
sol kollar açılarak, m üttefiklere Osmanlı merkez kuvvet
Hunyad kısa sürede Macaristan'dan çıkarabileceği
leri hedef tayin ettirildi. Türklerİn kaçtığını zanneden
en güçlü orduyu hazırladı. Macar, Alman, Leh, Çek, Slav
Haçlı ordusu zafer kazandık hissiyle şuursuzca merkez is
ve İtalyanlardan meydana gelen haçlı ordusu 90.000 k i
tikam etine ilerledi. Merkez safha safha geri alınırken,
şi civarındaydı. Ayrıca bu kuvvetler derme çatma hazır
düşmanın iyice d ağıld ığı tesbit edilince, karşı taarruza
lanmış olmayıp muntazam ve muharip şövalyelerden
geçildi. Merkeze giren düşman kuvvetleri, yandan ve ge
oluşuyordu. Hunyad, Varna savaşına katılm adığı için
riden sarıldı. İyice çevrildiğini anlayan Haçlılar, üm itsiz
Sırp kralına kızgındı. Bu defaki savaşa da iştirak etmeye
ce bir an karşılık verdiler ve kaçmaya başladılar. Önceden
ceklerini öğrenince son derece hiddetlendi. D olayısıyla
kaçanlar ve geri çekilenler dışında H açlılar muharebe
ilk planda Sırbistan'ı işgal ederek Osmanlı ülkesine yü
meydanında imha edildi,
rüdü.
İkinci Kosova Meydan Muharebesi neticesinde,
Sultan Murad Han ise H unyad’ın Tuna’yı geçmek
Türklerİn Balkanlardan atılam ayacağı kesinleşince Avru
üzere olduğunu haber alınca süratle Arnavutluktan çıka
palIlar taarruzu bırakıp, müdafaaya geçtiler. Bu zafer İs
rak Sofya'ya gelm işti. Burada ordusunu bir yoklamaya
tanbul'un fethi için, Balkanlardaki emniyeti tem in eden
tabi tutarak savaş hazırlıklarını tam am ladı. Osmanlı or
son büyük adımdır. Bu muharebe cihan hakim iyetine g i
dusunun mevcudu seksen, yüz bin olarak kaynaklarda
rişmemizin de başlangıcıdır. Türkiye bu zaferden itiba
belirtilm ektedir. İki ordunun mevcudu hemen hemen
ren üç asır, dünyanın en büyük ve en kuvvetli devleti ol
birbirine denk durumdaydı. Casusları vasıtasıyla düşma
ma vasfını muhafaza edecektir. D olayısıyla ikinci Kosova
nın güzergahını takip eden Murad Han, H açlı b irlikleri
zaferinin Türk tarihinde çok mühim bir yeri vardır4.
nin ardından kendisi de Kosova sahrasına geldi. Elli do kuz yıl önce haçlı ordusunun yenildiği bu yerde yeni bir
İSTANBUL’UN FETHİ Osmanh sultanlarından II.Mehmed Han'ın 5 4 günlük
muharebe daha başlıyordu. Sultan Murad Han, Türk- İslâm ananesi gereğince, muharebeden önce sulh tek lif etti. Reddedilmesi üzerine
bir kuşatmanın ardından 2 9 Mayıs l453'te Bizans Imparatorluğu'nım başşehrini alması.
düşman ordusu hakkındaki bütün b ilgileri değerlendire
İstanbul muhakkak fetholunacaktır. Onu fetheden emir ne
rek, harp nizamı aldırdı. Osmanlı ordusunun merkezin
güzel emir ve onun askerleri ne güzel askerlerdir. Peygamber
de İkinci Sultan Murad Han, sağ kolda Rum eli Beyler
efendimizin asırlar öncesinden m üjdelediği bu fethi ger
beyi Turahan Bey, sol kolda Dayı Karaca Paşa bulunuyor
çekleştirmek için İslâm 'ın ilk asrından itibaren teşebbüs
du. Öncü kuvvetler, Akıncı Beylerinden H ızır Bey, İsa
lerde bulunulmuş bu uğurda adeta yarışılm ıştır. İlkini
Bey; ihtiyat da Siııan Bey kumandasında toplanmıştı.
İkinci Emevi halifesi Yezid bin M uaviye'nin başlattığı
Hunyadi Yanoş'un kumandasındaki m üttefik ordusunun
669 baharındaki muhasaraya Hz. Peygamberin bayrakta
sağında Macarlar, Sicilyalılar, sol kolda da Almanya, Po
rı Eba Eyyub el-Eıısari de katılm ış ve surlar önünde şehit
lonya, Romanya kuvvetleri vardı.
düşmüştür. Bu seferle başlayan kuşatm alar asırlarca pek O SM A N L I
I SİYASET
çok İslâm devleti tarafından devam ettirilm iş ve İstanbul Müslümanların kızıl elması olmuştur.
Sultan II. Mehmed bundan sonra bütün kışı İstan bul'un fethi düşüncesi ve hazırlıkları ile geçirdi. Yatağı
İşte II. Murad Han'ın oğlu Mehmed de şehzadeli
na girer kalkarken, sarayında ve dışarıda gezinirken hep
ğinden beri biran önce İstanbul'u fethetmek ve Hz. Pey
İstanbul ile meşguldü. Yalnız veya arkadaşları ile gezin
gamberin tebşir ve tebriklerine mazhar bir cihangir ol
tiye çıksa yine fethi düşünür, istirahat ve uyku bilmezdi.
mak ideali ile yanıp tutuşuyordu. Bu itibarla tahta geçer
Elinde kalem ve kağıt daima İstanbul'un haritası ile uğ
geçmez (18 Şubat 1451) Anadolu'da ortaya çıkan Kara
raşırdı. Yine bir gece aynı düşünce ile uykuyu kaybetmiş,
man gailesini hallettikten sonra İstanbul işi ile ilgilen
veziri Çandarlı H alil Paşa'yı gece yarısından sonra kona
meye başladı. Zira İstanbul'un artık Osmanlı devletinin
ğından sarayına çağırm ıştı. Böyle gece yarısı vakitsiz ça-
elinde bulunması zaruri idi. Çünkü devletin Anadolu ile
ğırılm aktan korkan yaşlı vezir, elinde altın dolu bir tep
Rum eli'deki geniş toprakları ancak bu sayede birbirine
si ile huzura çıkmayı uygun görmüştü. Pâdişâhın ayakla
bağlanır, Balkanlarda Türklerin kesin olarak tutunabil-
rına kapanıyor, özürler diliyordu. Padişah; Bana bunlar
meleri de bu suretle sağlanabilirdi. Öte yandan Bizans
değil, tstanbul lazımdır, şuraya otur konuşalım der. Halil
İmparatorlarının Türkler aleyhine tertip ve planları bit
Paşa Allah'ın yardımı ile fethin nasib olacağını söyler.
mek bilmiyor Avrupa devletlerini devamlı olarak Haçlı
Bu arada İstanbul'un kuşatılm ası münasebetiyle
seferleri için tahrik ediyorlardı. Dolayısıyla bu fitne oca
bütün İslâm alemine ilanlar gönderildi. İstanbul surları
ğının kaldırılm ası da büyük önem taşıyordu. II. Meh
nı yıkacak güçte toplar döktürüldü. Dökülen bu toplar
med Karaman seferinden dönüşte Edirne'ye gitm ek üze
dan bazıları o kadar büyük idi ki her birini kırk-elli çift
re iken Çanakkale boğazında düşman gem ilerinin bulun
öküz veya ikibinden fazla insan çekiyordu. Pâdişâh bü
duğunu haber alınca İstanbul boğazına geldi. Zağanos
tün hazırlıklarını tamamladıktan sonra 23 Mart 1453'te
Paşa'dan Anadolu hisarının tam karşısına yeni bir hisar
Edirne'den hareket ederek 5 Nisanda İstanbul surları
daha yapılmasını emretti. Bu yeni kalenin inşasıyla hem
önüne geldi. Osmanlı donanmasının da muhasaraya ka
bir taraftan öte tarafa geçişler kolaylaşacak hem de Kara
tılm ası ile İstanbul, Haliç hariç her taraftan çevrilmiş
deniz'den Bizans'a gelen yardım lar önlenecekti.
bulunuyordu.
Rumeli hisarının inşasından büyük endişeye kapı lan İmparator Konstantin Edirne'ye elçiler gönderdi. Ancak genç padişah imparatorun Karaman seferi sırasın da kendisini tehdit etmesini unutmamıştı. Elçilere:
Sultan Mehmed'in şehri teslim i isteğine red cevabı nın verilmesi üzerine 6 Nisan 1453 günü müthiş Türk toplarının ateşlenmesi üzerine mücadele başladı. Yuvar lak taş gülleler fırlatan Türk topları Bizans surlarını ze
Gidiniz imparatorunuza deyiniz ki şimdiki padişah eski
deliyor, okçular da surların mazgallarına devamlı ok atı
padişahların aynı değildir. Onların yapamadıkları şeyleri bu
yordu. 18 Nisan’da donanma İstanbul adalarını zaptetti.
kolayca yapabilmektedir. Onların istemedikleri şeyleri bu isti
Aynı gün Bayrampaşa deresi tarafındaki surlarda gedik
yor ve başaracaktır. Bu husus için şimdiden sonra gelenin deri
lerden geçebilmek üm idiyle bir gece yürüyüşü yapıldı.
si yiizülecektir. cevabını vererek huzurundan kovdu.
Dört saat süren mücadeleden bir netice alınamadı. 20
Genç pâdişâh 26 Mart 1452'de ordu ve donanma ile
Nisanda Papanın gönderdiği bir gemi ile dört Ceneviz
gelerek burç ve surların inşaasına bizzat nezaret etti. Ku
gem isi İstanbul önlerine geldi. Asker ve zahire taşıyan
leler, kapılar ve m azgalların yerlerini önemlerine göre
bu gemiler Osmanlı donanmasının müdahelesine rağ
bizzat tesbit etti. Padişahın teşvikleri ve çok sayıdaki
men H alic’e girmeye muvaffak oldu. Bu başarısızlığa
Türk teknisyen ve işçilerin gayretleri neticesinde dört ay
fevkalade sinirlenen genç pâdişâh, donanma komutanı
gibi kısa bir süre sonunda muazzam bir hisar ortaya çık
Baltaoğlu Süleyman Bey'i azlederek yerine Hamza Bey'i
tı. Hisarın muhafızlığına Firuz Ağa tayin edildi. M aiyye-
tayin etti. Toplanan harp meclisinde Vezir-i âzam Çan-
tine dörtyüz yeniçeri ile silah ve cephane verildi. II. Meh
darlı H alil Paşa'nın aleyhte tezine rağmen kuşatmaya de
med bundan sonra iki gün İstanbul surlarını ve çevresini
vam etme kararı alındı. 22 Nisan gecesi Türk donanma
teftiş ederek gözden geçirdikten sonra Edirne'ye döndü.
sını karadan Haliç'e indirerek müdafilerin maneviyatına
O SM A N LI
I SİYASET
büyük darbe vurdu. 6 ve 12 Mayıs tarihlerinde düzenle
Tam gece yarısı olunca Mum Donanması bir anda
nen iki umumi hücumdan da bir netice elde edilemedi.
söndü. Bütün ordugah karanlığa gömüldü. Bu hal mü-
Bundan sonra günler top muharebesi, ok, kurşun atışla
dafıler üzerinde daha büyük bir moral çöküntüsü meyda
rı, büyük müteharrik harp kulelerinin surlara hücumu ve
na getirdi.
lağım hafriyatı ile günler geçti. 23 M ayısta İsfendiyaroğlu Kasım Bey'i imparatora gönderen pâdişâh bir kez da ha şehrin teslim ini istedi. Aksi halde şehrin maruz kala cağı tehlikelere işaret etti. İmparator bu teklifi kesin bir
29 Mayıs Salı günü güneş doğmadan iki saat önce, Türk ordugahında hareket başladı. Sabah namazını kılan pâdişâh, Rabbinden fetih niyazında bulundu. Sonra gü neş yükselince ik i rekat nafile namaz daha kılarak, k ılıcı
dille reddetti.
nı kuşanıp atına bindi ve son kez hücum emrini verdi. Mayıs pazar günü ordugahta dolaşan münadiler, Topların güm lemesiyle birlikte bunca savaş görmüş iki gün sonrası için, umumi yürüyüş ve yağm a kararını Türk ordusu her taraftan hücuma kalktı. Bir anda hen 27
ilana başladılar. Osmanlı ordusunun her kesiminde yo ğun bir hazırlık göze çarpıyordu. Genç pâdişâh atına bi nerek surlar boyunca birlikleri dolaştı. Görevlilere gerek li tenbihlerde bulundu. Sonra donanmayı gözden geçirip Hamza Bey'e umumi hücum hakkında em irlerini verdi. Sultan II. Mehmed, öğleyin Galata Ceneviz cemaatı ileri gelenlerini huzuruna çağırarak, hiçbir suretle Rumlara yardımda bulunmamalarını ihtar etti.
dekleri aşarak surlara merdivenleri dayamaya ve tırman maya başladılar. Bu arada okçular da müdafilere göz aç tırmıyordu. İstanbul surları önünde, o devirde mevcut silahların hepsi kullanılarak müthiş bir muharebe cere yan ediyordu. Cenevizli kumandan G uistiniani'niıı yaralanıp sur ları terkettiği sırada, U lubatlı Haşan isminde dev yapılı bir bahadır, surlara Türk sancağını dikmeye muvaffak ol
Ertesi gün ordu ve donanmanın büyük küçük bü tün komutanlarını toplayan II. Mehmed Han onlara şöy le hitap etti:
du. Fakat m ancınıkla atılan taşlar ve oklarla orada şehit düştü. Ancak kaçtığı yoldan gelenler bayrağı düşürmedi ler. Böylece süratle birinci surları aşan yeniçeriler, Topka-
Sizi, cesaretinizi bir kat daha tahrik etmek için buraya toplamadım.. Bunu daima hatta lüzumundan fazla gösterdi niz. Fakat benim esas gayem, zaferle neticelenecek hücum vesi lesiyle ebedi şan ve şerefin sizleri beklediğini hatırlatmaktır. Şimdi parlak bir muharebe için birbirinizi teşvik ediniz. Hatırlayınız ki, parlak bir muharebe için üç ana şart vardır,
pı ile Edirnekapısı arasındaki ikinci suru da geçip müdafiler üzerine yüklendiler. Bu hareket yeni kuvvetlerin g i rişini kolaylaştırdı. Aynı vakitlerde Cebe A li Bey Haliç surlarını, Karaca Paşa Tekfur Sarayı surlarını, donanma komutanı Hamza Bey de Marmara surlarını aşarak her kesimden şehre dahil oldular.
iyi niyet, kötü hareketlerden çekinme ve amirlere itaat. Yani, sükunetle ve disiplin içinde, verilen emirlerin tamamen yerine getirilmesi. . . Şimdi yüce bir azmin verdiği coşkunluk ile mu harebeye koşunuz ve malik olduğunuz liyakati gösteriniz. Bana gelince sizin başınızda muharebe edeceğime yemin ederim. Herkesin ne suretle hareket edeceğini bizzat takip edece
Türklerin şehre girişinin bu en hararetli anında, mevkiini terkeden İmparator, çıkan panik sırasında dü şerek ayaklar altında telef oldu (öldürüldüğü de rivayet olunmaktadır). Peygamber efendimizin 800 küsür y ıl önceki m üj desine kavuştuğunu gören genç pâdişâh Sultan II. Meh
ğim. . .
Bu nutuktan sonra, yüksek rütbeli kumandanları bir müddet daha alıkoyan pâdişâh, onlarla hücum plan
med, atından inerek şükür secdesine kapandı. 21 yaşında İstanbul'u fethederek FATİH ünvanını alan Sultan Mehmed, öğleden sonra maiyyetinde vezir,
larını son kez gözden geçirdi. O gece güneşin batması ile birlikte bütün Osmanlı birlik ve gem ileri mum donanması yaptılar. Bizans bir
ulema, ve sair ileri gelen devlet adam larıyla birlikte muhteşem bir alayla Topkapısı'ndan şehre girdi.
ışık çemberi içine alındı. Her yerden tüyleri ürperten
İstanbul'un Osmanlılar tarafından fethi 15. asrın en
tekbir sesleri geliyordu. Bizans halkı bu ışık ve seslerden
mühim hadiselerinden biridir. Fetih, İslâm ülkelerinde
dehşete düştü.
büyük bir sevince sebep olmuş Osmanlı Devleti'nin O S M A N II I
SİYASET
mevkii dünya M üslümanlarının gözünde daha da yüksel
korkunç bir surette tahrip ettiler. Bu arada Uzun Ha-
miştir. Halifenin elçileri Fatih'i tebrik için İstanbul'a
san'ın amcazadesi Yusufca Mirza'da 20 bin k işilik bir
gelm iştir. Avrupa ve H ıristiyan alem i ise İstanbul'un fet
kuvvetle Karaman topraklarına girm işti. Tokat'ın tahri
hini büyük bir üzüntü ile takip etmiştir. Y ıllardır uğraş
bi ve Yusufca Mirza'nın Karaman topraklarına gird iği
tıkları iki kilisenin birleştirilm esi teşebbüsü artık hayal
haberi İstanbul'da duyulunca Fatih Sultan Mehmed bü
olmuştur. Zira Fatih, doğu Ortodoks kilisesini m üstakil
yük bir teessür ve kızgın lık içerisinde derhal savaş kara
hale getirm iştir. Böylece Fatih, papazların bütün hıristi-
rı vermiş ve emirlerine hazırlıkların yapılm asını emret
yanlık alemine lider olm alarının önüne geçmiş oluyordu.
m işti.
Osmanlıların İstanbul'u fethetmeleri Ortaçağ'ın ka
Şimdiye kadar yapacağı savaşları en yakınlarından
panarak Yeniçağ'ın başlamasına yolaçmıştır. Bizansın y ı
bile gizlemeye itina gösteren Fatih Sultan Mehmed ilk
kılm az denilen surları Fatih'in m ühendisliğini yaptığı
kez bir nâme göndererek Uzun Hasan'ı durumdan haber
toplara dayanamamıştır. İstanbul'un Asya-Avrupa kıtala rının en önemli yerinde bulunuşu ona dünya ticaret mer kezi ünvanıuı veriyordu. Bu itibarla İstanbul’a hakim olan dünyaya hakim olabilir deniliyordu. N itekim Osm anlılar İstanbul'u zaptettikten sonra Asya, Afrika ve Avrupa kıtalarının en mühim yerlerine sahip oldular. Fatih İstanbul'u fetihle birlikte derhal bir ilim mer kezi haline getirdi. Devrinde dünyanın en büyük üniver sitesi sayılan Sahn-ı seman medreselerini kurdu. Dört bir yandan alim ler İstanbul'a akın etti. Ayrıca cami, çeşme ve sebillerle şehre kısa sürede Türk-İslâm damgası vurul muş oldu5.
dar etti. Fatih mektubunda: Sen vilayet yıkmayı padişahlık mı zannettin? Çekinmeden, korkmadan topraklarımıza teca vüz ettiğin için kılıcımız senin göğsünde kana bulanacaktır. Er isen meydana gel, delikten deliğe girme ve haber vermedi deme,
diyordu. Osmanlı padişahı bununla da yetinmeyerek Mihaloğlu A li Bey ve kardeşi İskander Bey komutasında daha kıştan Sivas bölgesine gönderdi. Kendisi de 11 Nisan 1477'de 70.000 k işilik bir ordunun başında harekete geçti. Akkoyunlu Hüküm darı Uzun Haşan da 70.000 kişilik ordusuyla Tebriz'den çıkararak Erzincan'a doğru ilerlemeye başlamıştı. Uzun Haşan ayrıca daha evvel C i hanşah ile Ebu Said'e muvaffakiyetle uyguladığı tuzakla rı Osmanlılara da hazırlamıştı. N itekim Tercan tarafında
OTLUKRELİ SAVACI Fatih Sultan Mehmed'in Akkoyunlu sultanı Uzun Ha şan ile 11 Ağustos 1 4 7 3 'te yaptığı büyük meydan muharebesi.
Akkoyunlular Uzun Hasan'ın 1453'te tahta çıkışın
Fırat nehrini takip eden Rum eli Beylerbeyi Has Murad Paşa, Akkoyunlu öncü birlikleri üzerinde küçük başarı lar sağlaması üzerine nehri geçmeye kalkıştı. Vezir-i âzam Mahmud Paşa'nın ısrarla menetmesine rağmen Fı
dan itibaren fevkalade önem kazandılar. Karakoyunlu
rat'ı geçen Has Murad Paşa, Uzun Hasan'ın büyük oğlu
hükümdarı Cihanşah, Maveraünnehr hükümdarı Ebu Sa-
U ğurlu Melımed Bey tarafmdan pusuya düşüldü. Os-
id Miranşah ve Horasan hükümdarı Hüseyin Baykara'yı
m anlı ordusunun bu en seçme birliklerinin bir kısm ı im
yenerek topraklarını ele geçiren Uzun Haşan ülkesini bu
ha edilirken bir kısm ı da bozgun halinde Fırat'ı geri ge
suretle Fırat havalisinden Maveraünnehr'e kadar uzanan
çerken boğuldular. Has Murad Paşa da Fırat nehrinde
büyük ve kuvvetli bir devlet haline getirm işti. Bundan
boğulanlar arasındaydı. Yaklaşık on bin askerin kaybı
sonra kendine rakip olarak Osmanlıları gören Uzun Ha
Osmanlı ordugahında büyük bir buhrana sebep oldu.
şan, bu devletin düşmanları ile iş birliğine başladı. Bir
Osmanlılar muharebe sahasını terk edip etmemekte te
taraftan b atılılarla ve bilhassa Venediklilerle antlaşmalar
reddüt dahi ettiler. Ancak geri çekilm ekten, daha büyük
yaparken diğer taraftan Karamanoğullarını destekleme
felaketlere sebep olabileceği endişesiyle vazgeçildi. Fatih
gayesiyle O sm anlı topraklarına akınlarda bulundu.
Sultan Melımed, Murad Paşa'ya zamanında yardım etme
Uzun Haşan 1472'de Karamanoğulları'na yardım etmek üzere Bektaşoğlu Ömer Bey komutasında 30.000 kişilik bir kuvvet göndermişti. Karamanoğlu Pir Ahmed ve Kasım Beylerle hareket eden bu kuvvetler Tokat'ı pek OSMANII
d iği gerekçesiyle, vezir-i âzam Mahmud Paşa'ya fena hal de kızm ış fakat şim dilik sesini çıkarmamıştı. Öte yandan Uzun Haşan, Has Murad kuvvetlerini imha ettikten sonra meydana çıkm ayarak şaşırtıcı bir I SİYASET
plan takip etmekte idi. Zaman zaman görünüp çekilerek
müş olan Osmanlı kuvvetleri şim di ortada bulunan
Osmanlı ordusunu istediği mevkiye çekme düşüncesin-
Uzun Haşan üzerine yöneldiler. D iğer taraftan Uzun Ha-
deydi. N ihayet Fatih Bayburt'a doğru gelirken Üçağıziı
san'ın öteki oğlu U ğurlu Mehmed ise şehzâde Bayezid
mevkiine geldiğinde ordusunun sağ cenahım tehdit eder
kuvvetleri karşısında bozularak çekilm işti.
vaziyette ve sarp bir mahalde Akkoyunlular belirdi. Fa
H albuki Uzun Haşan ise bu sıralarda oğlu Zey
tih, geçilmesi çok güç, dar ve etrafı yüksek dağlarla çev
nel'in öldüğünü öğrenmiş ve sağ kanadının parçalandığı
rili bu yerde ordugahını kurmak zorunda kaldı. Fırat
nı da görmüştü. Bunun üzerine yanında bulunan Kara-
havzasının geleceği, O tlukbeli diye anılan bu mevkide
manoğlu Pir Ahmed'e; Karamanoğlu hanedanın harap ol
iki büyük Türk devletinin orduları arasında yapılacak sa
sun, beni bir ciğerparemden bunca dilaverden çıkarıb perişan ol mama sebep oldun. Benim Osmanoğlu ile ne işim vardı diye
vaşa göre belirlenecekti. Osmanlı ordusunun merkezinde Fatih Sultan Meh med, sağ kolunda şehzade Beyazid, sol kolunda şelızâde
bağırm ıştı. Yine bu sıralarda Fatih m aiyyeti ile birlikte bir tepeye çıkm ış bulunuyordu. Yanında yirm i beş bin yeniçeri vardı. Zaferin kazanılmak üzere olduğunu gören
Mustafa bulunuyordu, pâdişâhın yanında Yeniçeriler
Fatih, m aiyyetindekilerin bir kısm ını da harekete geçir
şehzadelerin kumandaları altında da eyâlet kuvvetleri
di. Bunların harb sahasında görünmesi Uzun Hasan'm
vardı. Akkoyunlu ordusunun merkezinde Uzun Haşan
mukavemet im kanlarını büsbütün kırdı. Esasen sol ka
Bey olup sağ kolunda oğullarından Kör Zeynel, solda ise
nattaki durumu da iyi değildi. Onun için mukavemetin
U ğurlu Mehmed birlikleriyle yer almışlardı.
m anasızlığını idrak ederek savaş m eydanını terk etti.
Savaş Kör Zeynel'in tepeden, Anadolu beylerbeyisi
Fatih savaşı m üteakip, esir düşen Karakoyunlu bey
Davut Paşa kuvvetlerinin üzerine atılm asıyla başladı.
leriyle Akkoyunluları affetti, ^rdından Şebinkarahisar
Davut Paşa'nın Uzun Haşan kuvvetlerine karşı gösterdi
üzerine yürüyerek fethetti. Burada iken Uzun Hasan'm
ğ i mukavemet ve onları lüzumu kadar oyalaması, Os-
elçileri gelerek sulh teklifinde bulundular. Osmanlı pâ
m anlı ordusunu kötü durumdan kurtarm ıştı. Bu m uka
dişâhı bir daha topraklarına saldırmaması ve Şebinkara
vemetten faydalanan şehzâde Mustafa biraz sonra düzlü
hisar'ın fethini kabul etmesi şartlarıyla sulh teklifini ka
ğe çıkmaya muvaffak olmuş ve Anadolu askeri bütünü
bul etti. Osmanlı devlet adamları Akkoyunlu ülkesine
ile Kör Zeynel kuvvetleri üzerine yüklenm işti. Şimdi korkunç bir savaş oluyordu. Osmanlı askerleri dağlardan aşağıya atlarını sürerek sel gib i akıp gelen Akkoyunlu as kerlerini görünce nasıl bir bela ile karşılaştıklarını anla m akta güçlük çekmediler. Fakat bununla beraber sağ ve sol kanatlarda yirm i bin zırhlı azeb eri bütün gayretiyle Uzun Haşan kuvvetlerini hırpalamaya başladı. Etraf yer den kalkan tozdan dolayı görünmüyordu. O kadar insan ve at ölüyordu ki bunların kanları tepelerden dereye doğ ru sel gib i akıyordu.
girilm esi konusunda ısrar ettiler ise de Fatih, Türk ve sünni bir ülke topraklarına ordu sevketmenin mahzurla rını belirterek reddetmiştir. Fatih'in doğu seferi neticesinde Fırat nehrinin batı sı kesin olarak Osmanlı hakim iyetine geçti. B atılılar Osm anlı Devletini m ağlup edip, İstanbul'a tekrar hakim olam ıyacaklarını kesin olarak anladılar. Anadolu b irliğ i nin Osmanlılar tarafından sağlanacağı kesinleşip, OrtaDoğu yolu açıldı. Akkoyunlu ülkesinde taht mücadelesi başlayıp, hanedan parçalandı Karamanlı ülkesi Osmanlı hakim iyetine geçti. O tlukbeli Zaferi öncesi ve sonrası te
İşte bu sıralarda, çılgınca harbe giren ve büyük bir
cavüzlerini artıran Haçlı korsanlarının Akdeniz ve Ege
gayretle savaşmakta olan Uzun Haşan'ın oğlu Kör Zey
sahillerindeki saldırıları da neticesiz kaldı. Venedikliler
nel, azeb askerlerinin arasına düşmüş ve öldürülmüştü.
de anlaşma istemek mecburiyetinde kalınca, batıda ve
Koparılan kafası azebler ağası Mahmud Ağa tarafından
doğuda Osmanlı devletinin büyüklüğü kabul edildi6.
şehzâde M ustafa'ya gönderilmiş, o da onu pâdişaha yolla m ıştı. Bu hadise Osmanlı kuvvetlerinin savaş gayretleri
ÇALDIRAN SAVAŞI
ni ne kadar artırdı ise, karşı tarafında m aneviyatını o ka
Yavuz Sultan Selim ile Safevî hükümdarı Şah Ismail
dar sarstı. Bu suretle Uzun Haşan kuvvetlerinin sağ ka
arasında 23 Ağustos 1 5 1 4 'te Çaldıran'da yapılan meydan
nadı çökmüştü. Onun için Zeynel Bey'in üstüne yürü
muharebesi.
O SM A N U I
SİYASET
İran'da Şii inanışına dayalı Safevî devletini kuran
m it'e geldiğinde ( 20 Nisan ) esir olarak orduda bulunan
(1502) Şah İsmail, Akkoyunlu devletini ortadan kaldıra
Şii halifelerinden K ılıç isminde birisiyle Şalı İsm ail'e bir
rak Azerbaycan, Irak-ı Arab ve Irak-ı Acem'i ele geçir
nâme gönderdi ve üzerine yürüdüğünü bildirdi, nâme
dikten sonra Osmanlı ülkesine yönelmişti. Öncelikle
sinde Şah İsm ail'in üç büyük halife ile belli başlı din
gönderdiği dailer vasıtasıyla Anadolu'da Osmanlıların
alim lerini kötülemesini şiddetle tenkit eden Selim bu
tesis ettiği birlik ve beraberliği bozacak büyük bir Şii
yüzden katline cevaz verildiğini açıklıyor, kendisinin ise
propagandası başlattı. Tokat ve çevresinde Nur A li H ali
dinin takviyesi yanında mazlum ve kalbi yanık olanların
fe, Antalya'dan Kütahya'ya kadar uzanan bölgede ise
yardım larına koşacağını belirtiyordu, pâdişâhların ipek
Şahkulu Baba Tekeli'nin idare ettiği isyanlar büyük can
ve kumaş elbiseler yerine zırh ve kaftan giym esi icap et
ve mal kaybına sebep oldu (1511-1512). Yaklaşık elli bi
tiğine işaret ettikten sonra, zulmünü aciz ve zavallılar
ne yakın insan öldü, pek çok ev yakıldı veya yağmalandı.
üzerinden kaldıracağını beyan ediyordu. 26
Osmanlı hükümdarı II. Bayezid Han'ın savaş kar
Haziran'da Sivas'a gelen Selim 140.000 askere
şıtı tutum u asileri daha da cesaretlendirmiş olayların bü
yükselen ordusunu bir yoklam aya tabi tuttu. Muhtemel
yümesine ve Anadolu'nun bir savaş sırasında içten çöke
bir şii ayaklanmasını önlemek m aksadıyla Kayseri ile Si vas arasında İskender Paşa kumandasında 40.000 k işilik
cek hale girmesine sebep olmuştu.
bir ihtiyat kuvveti bıraktı. Osmanlı ordusu Erzincan'a
Trabzon valiliğinden beri Şah İsm ail'in Anadolu'da
geldiğinde ( 18 Temmuz ) Şah İsm ail'in elçisi ordugaha
ki faaliyetlerini takip eden, onun bu topraklar üzerinde
gelip pâdişaha içi afyon dolu bir altın kutu takdim etti.
ki arzu ve emellerini iyice kavrayan şehzâde Selim tahta
Şah İsmail bununla Selim 'in nâmesinin afyon yutm uş ka
geçer geçmez (24 Nisan 1512) Safevî meselesini kesin
tipler eliyle yazıldığını belirtiyordu. Nâmesinde ise şu
olarak çözmeye karar verdi. Şii İranlılarla savaşmak için
anda avla m eşgul olduğunu, savaş istem ediğini, aksi hal
İstanbul müftüsü Sarıgürz Nureddin Efendi ile Kemal-
de karşı koyma gücünün kendisinde bulunduğunu belir
paşazade'nin konu ile ilg ili hazırladığı risalede, küfr ve
terek Selim 'i küçümsüyordu. Selim Han ise buna karşı
irtidadıııa hükmedilen Şah İsmail ile askerlerine karşı
lık Şah İsm ail'e kadın elbiseleri göndererek günlerdir
açılacak savaşların diğer din düşmanları ile yapılacak sa
topraklarında yürüdüğü halde meydana çıkmamasının
vaşların aynısı olduğu ve cihad sayılacağı belirtiliyordu.
sebeplerini sordu.
Bu fetva ve risalelerin kaleme alınm aları ile hareke
Şahın meydana çıkmaması ve yollardaki ekili arazi
te geçen Yavuz Sultan Selim, öncelikle Anadolu'da olay
yi tahrip ederek Osmanlı askerini zahire sıkıntısına dü
lara karışmış, devlet güçleri ile çarpışmış, yağmalarda
şürmesi orduda hoşnutsuzluğa sebep oldu. Asker, düş
bulunmuş Şah İsmail taraftarı k ırk bin kızılbaşı tesbit ve
manın meydanda olm adığını söyleyerek geri dönmek is
idam ettirdi. Yavuz bu hareketiyle Anadolu isyanlarının
tedi. N ihayet Eleşkirt ovasında pâdişâhın çadırına kur
müsebbibi Şah İsmail üzerine yürürken gerisindeki teh
şun atacak kadar ileri gittiler. Fakat Sultan Selim 'in as
lik eli potansiyel gücü bertaraf etm ek istemişti.
kere hitaben yaptığı kısa ve tesirli konuşma durumu dü
Şah İsmail ise yanında bulunan şehzâde Ahmed'in
zeltti ve ordu tekrar hareket etti. Kaynaklara göre atına
oğlu Murad Çelebi'yi Osmanlı tahtının varisi ilan etti.
binen Selim Han askere:
Memlûk sultanına bir elçi göndererek ittifak teklifinde
Bmim arkamdan gelmek isteyenlerden bana hizmet için
bulundu. Ayrıca Anadolu'daki dailerine haberler gönde
kılıç kuşanmış terkeş takmış olanlardan isteyenler şimdi ayrıl
rerek faaliyetlerini artırm alarını istedi.
sın, ben kararımdan hiç bir vakit dönmeyeceğim, dem işti. Bu
Şahın bu son faaliyetleri üzerine Selim Han, Edir
arada Safevî ordusunun da yaklaşm akta olduğu haberleri
ne'de topladığı olağanüstü divanda savaş kararı aldı. 19
ordugaha gelmeye başladı. Bunun üzerine Osmanlı ordu
M art 1514'de Edirne'den hareket ederek 29 M artta İs
su seri bir yürüyüşle 23 Ağustos günü Çaldıran tepeleri
tanbul'a geldi. Burada iken Eyüp Sultan, dedesi Fatih ve
ne ulaştı ve derhal savaş için mevzilendi. Şah İsm ail'in
babası Bayezid H an'ın kabirlerini ziyaret eden Selim,
ordusu ise OsmanlIlardan önce Çaldıran ovasında yerini
kurbanlar kestirip fakirlere pek çok sadaka dağıttı. İz-
almış bulunuyordu,
O SM A N LI
a
SİYASET
Osmanlı ordusunun sağ kolunu Anadolu beylerbe-
duşunda on dört han ve pek çok kabile reisi ölürken Os-
yisi Sinan Paşa ile Zeynel Paşa1nın em rindeki Anadolu ve
manlı tarafmdan ise Rum eli beylerbeyisi ile on sancakbe
Karaman kuvvetleri, sol kolunu ise Haşan Paşa kuman
y i hayatım kaybetti. Çaldıran muharebesinin kazanılm a
dasındaki Rum eli askerleri teşkil ediyordu. Yanında bazı
sında Yavuz'un savaşı büyük bir dirayet ve başarıyla ida
devlet büyükleri ve din alim leri olduğu halde Selim Han
re etmesinin yanında Osmanlı toplarının da önemli ölçü
yeniçeri kuvvetleriyle merkezde yerini alm ıştı.
de rolü oldu.
Seksen bin k işilik zinde ve vurucu bir süvari kuvve
Yavuz Sultan Selim savaştan sonra Tebriz'e hareket
tinin başında bulunan Şah İsmail ise ordusunu ikiye ayır
etti ve halka aman vererek, 5 Eylül'de şehre girdi. Bura
dı. Sol kanadın idaresini verdiği Ustacaluoğlu Mehmed
da bir haftalık ikam eti esnasında Tebriz'in Sultan Haşan
ile Osmanlı ordusunu çevirmek ve im ha etmek düşünce-
Cam ii'nde dört halife ile büyük eshabın isim lerini hut
sindeydi. Bu itibarla sağ kanadın idaresini kendi üzerine
bede okuttu. Şalı İsmail tarafmdan b iriktirilm iş hâzine
almışdı.
lere el koydu. Daha sonra eski İlhanlı merkezi Karabağ'a
24 Ağustos sabahı şafak sökerken Şah İsm ail'in R u
çekilm iştir. Sultan Selim kışı burada geçirmek ve bahar
m eli kuvvetleri üzerine hücüm u ile savaş başladı. Safevî
la birlikte İran'ı tamamen zaptetmek niyetinde idiysede
kuvvetleri başlangıçta büyük başarılar elde ettiler. Başta
bazı devlet adamları ile yeniçerilerin muhalefeti üzerine
Rum eli beylerbeyisi Haşan Paşa olmak üzere pek çok
Kars ve Bayburt üzerinden geriye hareket etti. Kemah,
sancakbeyi şehid düştü.
Maraş ve Elbistan kalelerini fethederek 11 Temmuz'da
Ancak Safevî ordusunun sol kolu aynı başarıyı gös
İstanbul'a ulaştı.
teremedi. Anadolu beylerbeyisi Sinan Paşa askerinin saf
Çaldıran savaşından sonra başta D iyarbakır olmak
larını muhafaza ederek intizam lı ve süratle toplara doğru
üzere birçok Doğu Anadolu şehri Osmanlıların eline
çekilm elerini temin etti. Böylece Ustacaluoğlu ile karde
geçti. Böylece Selçuklulardan sonra bozulan Anadolu
şi Kara H an'ı m aiyyetindeki Türkmenlerle b irlikte Os-
b irliği tekrar ve kalıcı olarak sağlanmış oldu. Diyarbekir
manlı topçusu ile karşı karşıya bıraktı. M üthiş Osmanlı
beylerbeyliğine getirilen B ıyık lı Mehmed Paşa ve büyük
toplarının ateş açmaları üzerine Şii ordusu darmadağın
alim İdris-i B itlisi'n in gayretleriyle H arput,Bitlis, Hıs-
oldu. Başta Ustacaluoğlu olm ak üzere yüzlerce insan yer
nıkeyfa, M eyyafarikin, M ardin, Urfa, R akka'ya kadar
lere yerlere serildiler. Savaş Osmanlılar lehine dönmüştü.
Güneydoğu Anadolu bölgesi ve Musul dolayları Osman-
Bu arada Selim Han, R um eli askerlerine yardım etmek
lı hakim iyetine geçti. Tebriz - Halep ve Tebriz - Bursa
üzere bir kısım yeniçerileri harekete geçirm işti. Tüfekli
ipek yolları Osmanlı kontrolü altına girdi. Son olarak
yeniçerilerin savaşa girm eleri ile de Şii ordusunda um u
Anadolu'yu bölme ve parçalama noktasına gelen Şii-Sa-
mi bir panik yaşandı. Vaziyeti düzeltmek ve ordusunun
fevî tehlikesi büyük ölçüde ortadan kaldırılm ış ve Şii
moralini takviye etm ek m aksadıyla her tarafa koşan Şalı
propagandası durdurulm uştur7.
İsmail bir kaç defa at değiştirm iş olmasına rağmen başa rılı olamadı. Kendisi de tam O smanlılar eline düşmek
Rİ DAN İYE SAVAŞI
üzere iken en yakın adam ı M irza Sultan A li'n in esareti
Yavuz Sultan Selim'in 2 6 1 yıllık Memliik devletine son
göze alarak öne geçmesi ile esir olmaktan kurtuldu. Hiç
verdiği ve hilafet müessesesini Osmanlılara kazandırdığı Mısır
bir üm idi kalm adığını görerek süratle Tebriz'e doğru
seferinin Mercidabık'tan sonra ikinci büyük meydan muharebe
kaçtı. Burada da kendisini em niyette göremediğinden
si.
Sultaniye'ye çekildi.
Çaldıran'da Şii Safevî ordusunu büyük bir bozguna
Şahın kaçması üzerine Şiiler tamamen mukavemet
uğratan Yavuz Sultan Selim ertesi sene bu devletin üze
ten vazgeçtiler. Bir kısm ı esir bir kısm ı da m aktul düş
rine ikinci seferini yapmak ve tamamen itaat altına al
tü. Şii ordugahı bütün hâzineleri, şahın ve ümerasının
mak istiyordu. Ancak M em lûkler'in İran'dan sonra sıra
zavceleri ile birlikte O sm anlıların eline geçti. Savaşta her
nın kendilerine geleceğini düşünerek Safevîlerle ittifak
iki taraftan da pek çok insan hayatını kaybetti. Safevî or-
içerisine girm eleri ve bir elçilik heyetini Şah İsmail'e
O SM A N L I I
SİYASET
göndermeleri, Selim 'in niyetini değiştirm esine yol açtı.
sır'a yürümeden evvel Toman bay'a bir elçi gönderdi. Se
Osmanlı pâdişâhı yeniden Şah İsmail üzerine yürümeden
lim nâmesinde adına para bastırıp, hutbe okutması şar
evvel kendilerini arkadan vurabilecek M em lûkleri berta
tıyla Gazze'den öteye olan toprakları M em lûkler'e bırak
raf etmek üzere hazırlıklara girişti. Esasen M em lûk Sul
mak istediğini belirtiyordu. Ancak Tomanbay'ın, yanın
tanı Kansu Güri de Selim 'i tehdit etmek m aksadıyla Ha-
daki em irlerin teşvikiyle elçiyi öldürtmesi Selim 'in bir
lep'e kadar gelm iş ve yanında bulunan şehzâde Ahmed'in
kez daha harekete geçmesine sebep oldu. Süratle ilerleye
oğlu Kasım Çelebi'yi Osmanlı tahtının yegane varisi ola
rek Moğollar ve Timur gib i dünyayı açan cihangirlerin
rak ilan etm işti. Bu harekete son derece üzülen Selim,
dahi geçmeye cesaret edemediği büyük Sina çölünü on üç
Kansu Guri'nin gerçek niyetini öğrenmek üzere 1516 se
günde aştı. Ariş, Han-ı Yunus, Salihiye ve Bilbis yoluy
nesi ilkbaharında vezir-i âzam Sinan Paşa'yı 40 bin kişi
la Ridaniye'ye ulaştı. Burada M em lûk ordusunu kendile
lik bir kuvvetle İran üzerine harekete geçirdi. Sinan Pa
rini bekler buldu.
şa, Fırat'ı geçip Diyarbekir'e yürüm ek istediğini hudut
Burada yapılacak muharebe M ercidabık muharebe
taki M em lûk beylerine bildirdi ise de bunlar soğuk bir
sinden daha zor ve tehlikeli idi. Ridaniye cephesi 50.000
şekilde reddederek geçit vermediler.
k işilik bir kuvvetle ve Frenklerden alman 200 topla m ü
Yavuz Sultan Selim 'in artık tereddüdü kalm am ıştı.
dafaaya hazırdı. M em lûklerin harp cephesi Kahire'nin
Ulemadan m ülhidler üzerine giderken mani olmak iste
kuzey- doğusundaki el- M ukattam dağından N il nehri
yen bir İslâm hükümdarına ne yapılm ası gerektiğini sor
ne kadar uzanıyordu. Bu kadar müstahkem bir cepheye
du. Hemen hemen bütün ulem a . M ülhidlm yardım eden
çarpacak olan Osmanlı ordusu d ağılabilir veya büyük za
de mülhiddir. Diğer din düşmanlarına ne yapılmak icap eder
yiat verebilirdi.
se aynısı gerekir mealinde fetva verdiler. Öte yandan böl
Ordusunun sağ koluna Anadolu beylerbeyisi Musta
genin Şafii olan halkı da Kansu G üri'nin şiilerle ittifak
fa Paşa, sol koluna Rum eli beylerbeyisi Küçük Sinan Pa-
etmesinden rahatsız olarak Selim Han tarafına m eylet
şa'yı tayin eden Selim Han, merkeze ise vezir-i âzam H a
mişlerdi.
dım Sinan Paşa'yı bıraktı. Osmanlı padişahı Tomanbay'ın
Alınan fetvalar üzerine 1516 senesi Haziran'ında İs
tertibatını öğrendikten sonra askeri dehasını gösterecek
tanbul'dan hareket eden Selim Behisni, Gerger gib i ka
bir plan tatbik etmek istemişti. N itekim tertibatını ala
leleri alarak M emlûk ordusunun bulunduğu Mercida-
rak gerekli em irleri verdikten sonra kendisi geceleyin bir
bık'a geldi. Burada 24 Ağustos 1 5 l6 'd a cereyan eden sa
kısım süvari kuvvetleriyle harekete geçti. M em lûk ordu
vaşta Osmanlıların teknik üstünlüğüne dayanamayan
sunun sağ tarafında yükselen el- M ukattam dağının etra
M emlûklar kısa bir süre içinde bozguna uğradılar. Sultan
fını gece boyu yürüyerek geçti. Sabah olduğunda Mem-
Kansu Güri savaşta hayatını kaybetti.
lûkler Osmanlı ordusundan bir b irliğin arkalarında yer
Selim Han savaştan sonra gird iğ i Halep'te mera simle karşılandı. Halife III. El- M ütevekkil'den halifelik
aldığını dehşetle farkettiler. M em lûkler şaşırmış olmalarına rağmen savaşa son
alam etlerini aldı. U lu Cami'de okunan hutbede hatib Se
derece istekli ve arzulu başladılar. Şiddetle cereyan eden
lim Han'ı ilk defa olarak H âkim ü'l- Harem eyıı-i Şerîfeyn
savaş ertesi gün ikindi vaktine kadar sürdü. Yere çakılı
ünvanı ile vasıflandırdı ise de pâdişâh bunu Hadimi?I
bulunan M em lûk toplarının fazla bir iş görememesine
Haremeyn-i Şerîfeyn't çevirdi. M ercidabık savaşı ile Suriye
karşılık istediği yere nakledile bilen Osmanlı topları sü
ve Filistin'deki Halep, Şam, Safed, Nablus, Kudüs, Ac-
rat ve maharetle kullanılarak M em lûk ordusunun büyük
lun ve Gazze şehirleri Osmanlılar eline geçmiş bulunu
kısm ını biçti. Muvaffakiyetten üm idini kesen Tomanbay
yordu.
yanında en şeci komutanları Alanbay ve Kurdbay da ol
Öte yandan M ercidabık savaşından kaçabilen bazı
mak üzere tamamen zırhlar giyinm iş bir b irlikle doğru
M emlûk em irleri bir araya gelerek, Kansü G uri'nin kar
dan Selim H an'ın sancakları üzerine yürüdüler. Osmanlı
deşinin oğlu Tumanbay'ı M em lûk Sultanı ilan etm işler
pâdişâhını ölü veya diri ele geçirerek neticeye gitm ek is
di (10 Ekim 1517). Bu itibarla Yavuz Sultan Selim MıO SM A N LI
tiyorlardı. Gerçekten Tomanbay'ın saldırısı çok ani ve I SİYASET
şiddetli olmuştu. Kısa sürede birlikleri aşarak otağa var
1868'de ilk defa A lm anların kullandığı yivli topların,
dılar. Burada Yavuz zannettikleri vezir-i âzam Sinan Pa-
Osmanlılarda XVI. yüzyıl başlarında mevcut olması,
şa'yı yaralayıp Ramazanoğlu M ahmud B ey'i öldürdüler.
im al edilerek muharebelerde kullanılm aları, teknikteki
Sinan Paşa da çok geçmeden aldığı yaraların etkisiyle ve
üstünlüklerini göstermesi bakımından önemlidir. Yavuz
fat etti.
Sultan Selim 'in M ısır seferi harekat kabiliyeti, sevk ve
Ancak kurulu bir m akina düzeni içerisinde hareket eden Osmanlı ordusu, bu çeşit m ünferit saldırılarla bo zulacak gib i değildi. Bilakis savaşa devam eden M emlûkler için bir yıkım oldu. Meydandan ölü ve yaralı olarak
idare, muharebede tatbik edilen taktik ve strateji bakı mından harp tarihinin eşsiz nümuneleri arasına girer.8
M OHAÇ SAVAŞI
25.000 zayiat vererek çekilm ek zorunda kaldılar. Toman-
Kanunî Sultan Süleyman'ın 2 9 Ağustos 1526'da haçlı
bay kaçmaya muvaffak olurken ordugahı ve bütün topla
lara karşı kazandığı ve Macaristan'ın geleceğini tayin eden
rı Osmanlıların eline geçti.
büyük zaferi.
Yavuz Sultan Selim, Sinan Paşa'nın kaybından dola
1515'de Fransa kralı olarak tahta çıkan I. François,
yı büyük üzüntü duymuş ve fazla sevinememişti. Yanın
1519'da ölen Alm anya İmparatoru M axim ilian'ın yerine
dakilere Mısır'ı aldık ama Sinan'ı kaybettik. Sinan'ı Mısır'a
geçen Charles Quint ile mücadeleye girişm işti. Bu aman
değişmezdim. Sinan'sız Mısır'da ne güzellik olur sözleriyle
sız mücadele, 25 Şubat 1525'de Pavia'da yapılan savaşta
onun yanındaki değerini işaret etmiştir. Osmanlı ordusu
François'in yaralı olarak esir düşmesi ve sonradan Mad-
24 Ocak 1517'de Kahire'ye girerek M ısır'ın fethini ta
rit'e nakledilerek hapsedilmesiyle neticelendi.
mamladı. Birkaç kez daha Osmanlı b irlikleriyle savaşa
Bu durum üzerine Fransa'da kraliyet naibesi seçilen
girmesine rağmen muvaffak olamayan Tomanbay yakala
François'in annesi Louise de Savois Osmanlılara müraca
narak Sultan Selim'e teslim edildi.
at etti. Loui se Kanunî Sultan Süleyman'a gönderdiği
Selim Han cesaret, şecaat ve y iğ itliğ in i pek taktir
m ektubunda, Charles Quint'e karşı oğluna yardım edil
ettiği bu M emlûk beyine görev vermek istem işti. Ancak
mesini rica ediyordu. Ayrıca hapiste bulunan Fronçois'in
halkın ona karşı derin sevgisini görünce bağlılığından
bir elçisi de İstanbul'a gelm iş ve Kanunî tarafından ka
endişelendi. Diğer M em lûk beyleri Canberdi gazâli ve
bul edilm iştir. Kanunî'nin gelen elçileri merasimle kar
H ayırbay'ın tavsiyeleri üzerine Tomanbay idam olundu.
şıladığı ve isteklerine müsbet cevaplar verdiği kaynaklar
Bu suretle 1250 senesinden beri 267 senedir devam eden
dan anlaşılm aktadır. N itekim Şubat 1526 tarihini taşı
ve yakın doğuda Moğol ve H açlı saldırılarını başarı ile
yan ve Sen ki France vilayetinin kralı Françeskosun hitabı ile
durduran M emlûk Sultanlığı, 13 Nisan 1517'de fiilen
başlıyan mektubunda; Gece gündüz atımız eğerlenmiş ve kı lıcımız kuşanılmıştır sözleri ile yardım vaadinde bulun
sona ermiştir. Ridaniye Meydan Muharebesi; Osmanlı Devletine
muştur.
pekçok maddi ve manevi faydalar sağladı. M ısır, Arabis
Türk menfaatleriyle de bağdaşan ve gelişen bu
tan Yarımadası, Osmanlı hakim iyetine geçti. Kızılde-
olaylar üzerine Kanunî Sultan Süleyman, Belgrad'ın fet
niz'e ve Hind okyanusuna in ilip , Kuzey Afrika hakim i
hinden beri Eflak ve Boğdan'da Türkler aleyhinde tah
yet yolu açılarak, Osmanlı hududu Atlas okyanusuna da
rikte bulunan Macar kralı Layoş'a kati bir darbe vurmak
yandırıldı. Hicaz ve Orta Doğudaki mübarek makamlar
kararını verdi. 300 top ve 100.000 askerden oluşan ordu
Osmanlı hizmetine açıldı. Buralar nadide eserlerle süs
sunun başında 23 Nisan 1526'da İstanbul'dan hareket
lendi. Yeni eserler ve ilâveler yapılarak, istifadeye sunul
etti. Büyük bir nizam ve disiplin içerisindeki ordu 2. 5
du. H alifelik, Sultan Selim Han'a geçerek Osmanlı pâdi
ayda darü'l-cihad Belgrad'a vardı. Pâdişâh ekili tarlalara
şâhları saltanata ilaveten hilafet m akam ına da sahip ol
girerek hayvan otlatm ayı, reayanın hayvanlarını ellerin
m alarıyla, İslâm alem inin de lideri oldular. Ridaniye
den alm alarını şiddetle yasaklamış ve bu gib i hareketle
Muharebesi ve M ısır'ın fethinde, askeri sahada ilk defa
re cüret edenlerin şiddetle cezalandırılm alarını emret
Osmanlılar 1517 yılında yivli top kullandılar. Avrupa'da
m işti. Yol boyunca cereyan eden tek tük hadise ve sebep
O S M A N II
I S İY A S IT
olanların derhal cezalandırılmaları, Sultan Süleyman'ın
Tomori ise bütün kuvvetleriyle İbrahim Paşa'nın komu
Kanunî lakabına ne kadar layık olduğunun göstergesi g i
ta ettiği Osmanlı sağ cenahına saldırdılar. Kral Layoş ise
biydi.
Anadolu askerine karşı saldırıya geçm işti. Osmanlı sağ
Burada yeni katılan kuvvetlerle daha da güçlenen
ve sol kolları mukavemet edemiyormuş gib i hareket ede
Osmanlı ordusu Tuna boyunu takip ederek tekrar hare
rek geri çekildiğinden bütün birlikler Osmanlı merkez
kete geçti. Yolu üzerindeki İlok ve Ösek gib i önemli ka
güçlerine yöneldiler. Macarlar bu sayede iyice içeriye g i
leleri zaptetti. Osmanlıların hedefi Budin id i. Bu arada
rerken pâdişâhı öldürmeye yem inli M arzali ism indeki
vezir-i âzam İbrahim Paşa da Sirmiye ovasına geçerek Sa-
birinin idare ettiği fedai müfrezesi, Kanunî'ye iyice yak
lankamen ve Petervaradin gib i mühim şehirleri elde et
laşarak ok yağmuruna tuttular. Bu esnada pâdişâhın k ılı cını çekerek bizzat muharebeye k atıld ığı ve üç Macar şö
mişti. Osmanlı ordusu hem ağır hareket ediyor hem de
valyesini öldürdüğü rivayet olunmaktadır.
harp tertibatını alıyordu. Sağ kolda vezir-i âzam ve Ru
N ihayet Macar birliklerinin büyük kısm ı içeriye
m eli beylerbeyisi İbrahim Paşa, sol kolda Anadolu beyler
doğru çekildiğinde 300 Osmanh topu ölüm kusmaya
beyisi Behram Paşa, merkezde ise padişah, yeniçeri ağası
başladı. Macar ordusu bir anda karm akarışık hale geldi
ve kapıkulu askerleri mutad olan yerlerini almışlardı.
ve panik başladı. Karasu bataklığı hariç m üttefiklerin üç
Drava nehrini iki üç gün içinde gem iler üzerine kurulan
yanı da Osmanlılarca çevrilm işti. Hüsrev ve Bali beyler
köprüden geçen Osmanlı ordusu 26 Ağustos'ta Mohaç
de bulundukları yerden çıkıp Macar ordusunun yan ve
ovasına vardı. İki gün sonra da Macarlar muharebe mey
gerilerine darbe üstüne darbe vurmuşlardı.
danında göründüler. Macar kralı kendi seçme kırk bin sü
Koskoca bir Macar ordusu ve devleti, iki saat gib i
varisinden başka kumandası altındaki Alman, Leh, Çek,
kısa bir müddet içinde, yerle bir edilm işti. Macarların
İtalyan ve İspanyollardan mürekkep 70.000 k işilik zırhlı
muharebe meydanında bıraktıkları m aktullerin, ertesi
şövalyelere çok güvenmekte idi.
gün yapılan sayımda, 25 bin olduğu görüldü. B ataklıkta
Macar süvarileri birbirlerine zincirlerle bağlı ve at
kaybolan ve Tuna'da boğulanların sayısı ise bilinm em ek
ları da talim li olduğundan hücum edecekleri cepheleri
tedir. K ral'ın dahi cesedine rastlanmaması, Macar zayi
alt üst edebilirler di Ü stelik kırk elli bin k işilik bir sü
atının korkunçluğuna ve muharebenin şiddetine delildir.
vari kuvvetinin önüne durulam ıyacağm ı tecrübeli akın
Türk şehidlerinin m iktarı ise çok azdı ve ancak yüzlerle
cılar biliyorlardı. Bundan dolayı M acaristan'a akın yapan
ifade ediliyordu.
akıncılar bu tarzdaki hücumların da önlerinden kaçıp sü ratle gerilerinden ve yanlarından vuruyorlardı.
Mohaç zaferiyle m üstakil Macar k rallığı yıkıld ı. M acaristan'ın içine akınlar tertiplendi. M acaristan'ın
Mohaç sahrasında Semendire Beyi Yahya Paşa-zade Bali Bey'in bu tarzdaki ikaz ve tavsiyesi üzerine yeni bir
başşehri Budin dahil Segedin ve diğer bazı şehirler fethe d ild i9.
harp nizamı alındı. Evvela ordunun ağırlıkları geride bı rakıldı. Savaş sırasında ise ordunun ik i kanadı açılarak
PREVEZE ZAFERİ
düşman içeri alınıp topların önüne çekilecekti. Dolayısıy
Kaptan-ı derya Barbaros Hayreddin Paşa'nın, Andrea
la yeniçeriler bu defa geriye alındılar. Bunların önlerine
Doria komutasındaki haçlı donanması ile yaptığı deniz sava
zincirle birbirlerine bağlı toplar yerleştirildi. Kapıkulu
şı.
süvarisi ile Bosna beyi Hüsrev Bey'in deli kuvveti ihtiyat ta kalıp ihtiyaç olmadıkça harbe iştirak etmeyeceklerdi.
Kanunî Sultan Süleyman Boğdan seferine (1538) çıkm ak üzere hazırlıklar yaparken Akdeniz'in en mahir
Savaş 26 Ağustos 1526 Çarşamba günü ikindi vak
denizcilerinden olup İspanyolların hizmetinde bulunan
tinde Macarların hücumu ile başladı. K anunî'nin son sa
Cenevizli am iral Andrea Doria'mn 40 kadar gem i ile Gi-
vaş planından habersiz m üttefiklerin 60.000 k işilik bir
rit'e doğru hareket ettiği haber alındı. Bu durum üzeri
süvari kolu, Osmanlı merkezine yüklendiler. Meşhur
ne kaptan-ı derya Barbaros Hayreddin Paşa İstanbul'dan
Macar kumandanlarından Piyer Pereney ile Papas Pol
Akdeniz'e açıldı. Ege denizinde Venedik'e tabi adalardan
O SM A N LI g g
StYASET
irili ufaklı on iki tanesini zaptetti. Çuka, Eğin, Mürted
yor İspanyol ve Ceneviz filoları ise onları takip ediyordu.
ve Nakşa adaları da Osmanlı hakim iyetini tanıdılar. Gi-
Donanmasını hilal şeklinde dizen Barbaros Hayreddin
rit'e gelen Barbaros, Venedikliler elindeki adanın iki şe
Paşa kırk gem ilik bir filoyla usta manevralarla H açlılara
hir ile pek çok köyünü fethetti. Bu arada îşkenzo, İşki-
saldırıp öncelikle onları ikiye ayırdı. Barbaros'un gem i
roz, Tinos ve Skorpento adaları da haraca bağlandı.
leri daha hafif ve manevra kabiliyeti daha yüksekti. Top
Barbaros Hayeddin Paşa'nın bu faaliyetleri batıda
ları ise düşmanlarınkinden daha uzun m enzilliydi. Bar
büyük bir galeyana sebep oldu. Papanın teşviki ile derhal
baros bu avantajlarını en iyi şekilde kullanm aya çalışı
bir haçlı deniz seferi hazırlandı. Papalık, Venedik, Cene
yordu.
viz, M alta, İspanyol ve Portekiz devletlerinin katılım ıyla
Türk toplan haçlı gem ilerine ateş yağdırırken kap
300 gemiden teşekkül eden muazzam bir donanma ha
tanlar öyle bir mesafe muhafaza ediyorlardı k i kısa men
zırlandı.
zilli düşman toplarının gülleleri Türk teknelerine en kü
Andrea Doria'nm idaresine verilen H açlı donanma sı 25 Eylül 1538'de Korfu'dan güneye Preveze'ye doğru hareket etti. M üttefiklerin hareketinden zamanında ha beri olan Barbaros Hayreddin Paşa da donanmanın yönü nü Preveze'ye çevirdi. Emrin de 120 kadar gem i vardı. Haçlıların gemi sayısındaki aşırı üstünlüğü, asker ve si lah oranına da yansım ıştı. Türk donanmasındaki sekiz bin askere karşılık H açlı donanmasında bu sayı altmış bin idi. Osmanlıların 166 topuna karşılık haçlıların 2. 500 topu bulunuyordu.
çük bir isabet kaydedemiyordu. Bu vaziyet karşısında Doria, kaptanlarından Türk gem ilerine iyice yaklaşmala rını istedi. Oysa Barbaros süratli manevralarla düşman gem ilerini bir kaç parçaya ayırm ış olup Turgut Reis'e de düşmanı çevirme emrini verm işti. Şimdi Barbaros'un şa şırtıcı manevralarının esiri olan H ıristiyan armadasının gem ileri tek tek batırılm aya başlamıştı. Andrea Doria karşılaştığı felaketin büyüklüğünü çabuk kavradı. A k şam karanlığı basmak üzere iken ricat emrini vererek meydandan çekildi. Barbaros kaçan gem ilerin takibini emretti ise de gece karanlığından istifade eden haçlılar
Osmanlı donanması 24 Eylül 1538'de Preveze önle rine gelerek harp vaziyetini aldı. Ertesi gün ise H açlı do nanması gelerek iki m il açığa demir attı. Nihayet 27 Ey lül günü devrin iki muazzam donanması karşı karşıya geldiler. Osmanlı donanmasının merkezinde kaptan-ı derya Barbaros Hayreddin Paşa, sağ kanadında Salih Re is, sol kanadında büyük coğrafya ve m atem atik alim i meşhur denizci Şeydi A li Reis, ihtiyatta ise Turgut Reis vardı.
daha büyük bir bozgundan kurtuldular. H açlılar bu açık deniz muharebesinde gem ilerinin yarısını kaybetmişlerdir. 128 harb gem isi ile pek çok nakliye gemisi Türk toplan ile batırılm ış, 36 kadırga zaptedilmiş ve üç bin kişi esir alınm ıştı. Buna karşılık hiç bir Türk gem isi batmamıştı. Türklerin dört yüz şehid verdiği muharebede haçlıların zayiatı binlerle ifade ediliyordu. Dünya deniz tarihinde pek meşhur olan Preveze
Haçlı donanmasının başında ise Avrupa'nın en meş
muharebesi ile Andrea Doria, Akdeniz hakim i unvanını
hur amirali Andrea Doria bulunuyordu. Venedikli M ar
Barbaros Hayreddin Paşa'ya devretti. Barbaros, ilk defa
co Grimari ile papalık donanma komutanı Vicent Capal-
rampa usulü çarpışmayı terkederek düşman gem ilerini
lo m üttefiklerin diğer meşhur kumandanları idiler.
manevralarla dağıtıp batırm a yolunu seçti.
Barbaros Hayreddin Paşa muharebe başlamadan ev
Böylece açık deniz savaşları tarihinde yeni bir çığır
vel bütün reisleri toplayıp gem i, silah ve sayıca fazla olan
açtı. İleride başta Nelson olmak üzere meşhur İngiliz
düşman donanmasının tabiye üstünlüğünün safdışı edi
am iralleri de bu sistemi tatbik ederek başarılar elde ede
leceğini anlattı. Galip gelin diği taktirde Akdeniz'de
ceklerdir.
m utlak bir Osmanlı hakim iyetinin tesis edileceğini ifade edip maneviyatlarını yükseltti.
Preveze zaferi Osmanlıların Akdeniz hakim iyeti açısından oldukça önemli bir adım idi. Zafer haberi Ka
Andrea Doria'nın planına göre hareket eden m ütte
nunî Sultan Süleyman'a Boğdan seferinden dönüşte Yan-
fik donanmasından Venedik ve Papa filoları önden gidi-
bolu'da iken verildi. Bundan fevkalade memnun olan
O SM A N LI
I SİYASET
Kanunî, gönderilen zafernâmeyi ayakta dinlem iştir. Bu
Edirne'de toplanan harp divanında IV. Mehmed
zafer Türk ve İslâm dünyasında Cihad-ı Ekber sayılarak
Han tarafından Avusturya seferi serdarlığına sadrâzam
büyük şenliklerle kutlanm ıştır. Osmanlı armadasının
Fazıl Ahmed Paşa getirildi. Ahmed Paşa 13 Nisan'da
Hıristiyanlar üzerinde kazandığı bu kat'i zafer üzerine,
Belgrad'a doğru hareket etti. Avusturya tarafından sü
sulha talip olan Venedik, önce 1539'da sonra da 1540'da
rekli elçiler göndererek oyalama taktiğine aldırmadan
İstanbul'a sefirler göndererek bir antlaşma akdine m u
Sofya, N iş, Belgrad, Ösek, Budin yoluyla 1 Ağustos'ta
vaffak oldu. Bu antlaşma gereğince, savaş esnasında Mo-
Estergon'a geldi. Osmanlı ordusu Estergon önünde köp
ra'da olduğu gib i Dalmaçya'da ellerine geçirm iş oldukla
rü inşası ile meşgul olurken Uyvar kalesi kumandanı
rı bir kısım iskele ve kaleleri iade eden Venedikliler, ay
Forgaç, sekiz bin k işilik kuvvetle gelerek bir gece baskı
rıca Barbaros'un fethetmiş olduğu Seyros, Patmos, Stam-
nı yapmak istedi. Ancak düşmanın gelişi köprünün ta
pelia, Eğin, Nio, Antiparos, Paros gib i adalar üzerinde
mamlanıp on bin Osmanlı askerinin karşıya geçtiği ge
hiç bir hak iddia etmeyeceklerini kabul ediyor ve harp
cenin sabahına rastladı. Osmanlı askerleri ani baskın kar
tazminatı olarak da 300.000 duka vermeyi taahhüt edi
şısında şaşırdılar ise de çabuk toparlandılar. Gürcü Meh
yorlardı (1540). Karada Osmanlı kuvvetleri karşısına
med Paşa , Beyko A li Paşa, Kaplan Mustafa Paşa ve Ana
çıkmaya cesaret edemiyen çıkarsa da perişan olan H ıris
dolu beylerbeyisi Yusuf Paşa'nın gayretleriyle savaş bir
tiyan Avrupa devletleri denizde de üstünlüğü Osman-
anda Osmanlılar lehine döndü. Fazıl Ahmed Paşa ise
lı'ya kaptırm akla Orta, Kuzey ve Batı Avrupa'ya sık ıştı
köprüden düzenli bir şekilde devamlı asker geçirterek
rılm ış oldular10.
kuvvetlerini destekledi. Avusturya birlikleri selameti
UYVAR'IN FETHİ
kaçmakta buldular ise de Osmanlılar altı saat müddetle
Köprülü Fazıl Ahmed Paşa'nın 24 Eylül 16 6 3 'te Avus turyalIların Yıyarıa'ya yakın en müstahkem kalesini zaptı.
1648'de Vestfalya barışıyla Otuz yıl Savaşları'dan çıktıktan sonra hiçbir problemi kalmayan ve gücünü ar tıran Avusturya, Erdel'i Osmanlı tabiiyetinden çıkararak kendi, nüfuz sahasına katmanın hesapları içerisindeydi. Bu durum sadarete henüz geçmiş bulunan genç sadrâzam Fazıl Ahmed Paşa devrine rastladı. Oysa Erdel'in kont
takip ederek büyük bölümünü imha ettiler. Forgaç güç lükle kaçarak kaleye ulaşırken altı bin seçme b irliğin i kaybetmiş bulunuyordu (6 Ağustos 1663). Şüphesiz ku şatılm asına bir kaç gün kala en seçme birliklerini kaybet mesi kalenin savunma gücünü önemli ölçüde kıracaktı. Ciğerdelen sahrasında cereyan etmesi nedeniyle bu sava şa Ciğer delen cengi denilmiştir. Fazıl Ahmed Paşa savaştan sonra ordunun hareketi
rolleri altında tutulm ası, O smanlıların Macaristan haki
ne hız verdi. Avusturya’lıların daha büyük kuvvetlerle
m iyetlerini kaybetmemeleri açısından fevkalade önem
baskınına uğramadan kaleye ulaşmak azmindeydi. N iha
liydi. Bu itibarla O smanlılar meseleye büyük bir titizlik
yet 17 Ağustos Cuma günü N itre nehri üzerine kurulan
göstermiştir. A vusturyalılar’ın hudutta bazı kaleleri zap
köprüden geçen Osmanlı kuvvetleri kısa bir süre sonra
tedip ardından masumane tarzdaki barış isteklerini kesin
Uyvar önünde gözüktüler. Derhal Uyvar'ın Beç kapısı
bir şekilde reddetmişlerdir. Macaristan serhadlerinden
denilen m evkii karşısındaki otağına yerleşen sadrâzam
yoğun bir şekilde gelen arz ve mahzurlardan Avusturya
Fazıl Ahmed Paşa ilk olarak,İslâm adeti uyarınca, For-
lIların hudut bölgelerine sürekli saldırılarda bulundukla
gaç'a kalenin teslim ini ihtiva eden bir m ektup gönderdi.
rı, Müslüman ahaliyi şehid ve esir ettikleri, Seykelhit ve
Bu arada Osmanlı ordusu kurulu bir m akina gib i
Kolojvar kalelerini zaptettikleri ve Kanije karşısında ye
dört koldan harekete geçerek Uyvar'ı bir çember içine al
ni bir kale inşa ettikleri anlaşılıyordu.
dı. Ortada sadrâzam Ahmed Paşa, Rum eli beylerbeyisi
Bu hadiseler üzerine Osmanlılar Venedik üzerine
Beyko A li Paşa, Yeniçeri ağası Salih Ağa, sağ kolda Bos
düzenlenen seferin yönünü Avusturya cihetine çevirdiler.
na beylerbeyisi Köse A li Paşa, sol tarafta Anadolu beyler
Sultan IV. Mehmed H an'ın da yer ald ığı Osmanlı ordu
beyisi Çerkeş Yusuf Paşa ve bir kolda da Karaman bey
su 26 Mart 1663 Pazartesi günü Davutpaşa'dan hareket
lerbeyisi Kaplan Mustafa Paşa askerleriyle yeralm ış bulu nuyordu. Bu kollarda toplam 24 balyemez top bulunuyordu.
le 7 Nisan'da Edirne'ye geldi. O SM A N LI
! SİYASET
Ertesi sabah müdafılerin teslim teklifini reddetme
4 saat içerisinde müdafılerden yüzlercesini öldürmesi,
leri üzerine topların ateşlenmesiyle Avusturya'nın Viya-
önemli komutanlardan Marki Pio ile M arki Grana'yı ya
na'dan sonra bu en müstahkem kalesi sarsılmaya başladı.
ralamaları kalede dehşetli bir korku rüzgarın esmesine
M üttefik Avusturya ve Macar kuvvetlerinin koruması al
yolaçtı. Dağ gib i toprak tabrayı tırm anıp muharebeye
tındaki Uyvar kalesine yapılan Türk hücumu son derece
atılan bu insanlar ya um um i yürüyüş için yol bulursa ha
düzenli, disiplinli ve şiddetli bir şekilde cereyan etti.
lim iz nice olur diyerek hayret içinde kaldılar.
Dünyanın en muhkem surları gerisinde siperlenen mü-
23 Eylül 1663 tarihine gelindiğinde Osmanlı ordu
dafıler top, tüfek, humbara ve her türlü savaş aletleri ile
sunda umumi hücum için artık her tedbir alınm ış du
güçlerinin son haddine kadar müdafaadan vazgeçmedi ler. Kuşatma nın 10. gününde ünlü AvusturyalI komu tan Montecuccoli kum andasında 40.000 k işilik bir Avusturya kuvveti gelerek U yvar'a yakın bir mevziye yerleşmiş ve Türk birliklerini tacize başlamışlardı. Fazıl Ahmed Paşa, Montecuccoli'nin faaliyetlerini önlemek ve herhangi bir baskına mani olmak üzere K ı rım kuvvetleri komutanı Ahmed Giray Han ile K ıbleli Mustafa Paşa'yı görevlendirdi. Tatar ve Osmanlı b irlikle rinin Avusturya ordusu üzerine hücumu pek ani ve şid detli oldu. AvusturyalIlar meydanda iki bin ölü vererek çekilirken Osmanlı akıncılarının faaliyetleri, Viyana ön
rumdaydı. Lağım cılar kale duvarlarını pek çok yerden yıkm ak üzere tertibatlarını alm ışlardı. Osmanlı istihka m ı kale burçları hizasına yükselm iş ve buradan top ve tü fekle kale her tarafmdan dövülmeye başlanmıştı. Fazıl Ahmed Paşa ertesi günü lağım ların atılıp açılan gedikler den um umi hücumun yapılm ası em rini verdi. Osmanlı ordugahındaki yoğun faaliyeti ve um um i hücum hazır lıkların ı gören Macar ve Nemçeli muhafızlar son müda faayı göze alamadılar. Kumandanları Forgaç ile Marki Pio'yu teslim olmaya ikna ettiler. Muhasaranın 38. günü Osmanlılar hücum hazırlık ları içerisindeyken el-aman! el-aman! diye bağırarak tes
lerine kadar ulaşmaya başlamıştı. Yardımcı Avusturya birliklerinin püskürtülm esi ile Osmanlılar daha rahat bir şekilde faaliyetlerini yürütm e ye başladılar. Sürülen toprakların kale bedenlerine yak laşması ile Osmanlı kuvvetleri ile müdafiler arasındaki savaş iyice kızıştı. Düşmanın top ve tüfek atışları daha etkili olmaya başladı. Bu atışlar sırasında Rum eli beyler
lim bayraklarını Beç kapısı üzerine diktiler. Yapılan gö rüşmeler sonunda müdafiler Uyvar'a en yakın Komaran kalesine gönderilmeleri şartıyla kaleyi teslim ettiler. Osmanlıların bütün zor şartlara rağmen zerrece y ıl gın lık göstermeden büyük bir azim ve sebatla 38. günde kaleyi elde etmeleri Uyvar önünde bir Türk gibi deyim i
beyisi Beyko Ali Paşa ile, sipahiler ağası Sunullah Ağa
ni tarihe maletmiştir. H ıristiyanlığın zaptedilmez diye
şehadet şerbetini içtiler. Öte yandan Osmanlı topçusu da
tarif olunan Forgacs, Sierot, Frederick, Boheme, Emest ve
ustalığını göstermekten geri kalmıyordu. Düşmanın pek
İmparator adlı altı burcu üzerinde artık Osmanlı sancak
çok topunu kullanılam az hale getirdiler.
ları dalgalanmaktaydı. Zitvatoruk müahedesinden (1606)
21 Eylül'de kuburların kaleye yaklaşması ve duvar ların top darbeleriyle yıkılm ası üzerine dağlar gib i top
sonra yarım asırdır duraklayan Osmanlı-Avusturya müca delesinin Osmanlılar lehine böyle parlak bir açılışla baş
rak tabyaları ortaya çıktı. Osmanlı serdengeçtileri el ayak
laması Avusturya'da büyük korkuya sebep oldu. Zira Uy-
tutunacak yer yok iken tırm ana tırmana yukarı çıkmaya
var'ın zaptı Avusturya'nın başkenti Viyana'yı ilk hedef
başladılar. Müdafılerin yukarıdan el humbarası atar ve
haline getiriyordu. Diyet meclisinin emri üzerine artık
taş yağdırıp kurşun sıkarken Osmanlı topçusu da m etris
bütün kiliselerde her gün öğle üzeri Türk tehlikesine kar
lerden balyemez topları ve tüfek atışı ile serdengeçtileri
şı çanlar çalınıyor, evlerde, sokaklarda, ve tarlalarda du
destekliyordu. Aktabya (Frederick) burcuna yapılan bu
alar okunuyordu.
hücumda 3-4 saat şiddetli çarpışmalar oldu. Ancak geri
Fazıl Ahmet Paşa Uyvar'ın fethine Allah mu'in oldu
den yardımcı birliklerin gelmemesi üzerine Osmanlı ga
fetih eyledik Uyvar'ı (1074) diyerek tarih düşürmüş böyle
zileri 1-2 yüz kadar şelıid ve yaralı vererek çekilm ek zo
ce idari ve askeri kapasitesinin yanında edebî k işiliğin i
runda kaldılar. Az sayıdaki Osmanlı serdengeçtisi'nin 3-
de göstermiştir.
OSM ANII I
SİYASET
U yvar'ıa fethinden sonra bir taraftan kalede tamir çalışmaları devam ederken diğer taraftan Osmanlı ordu
vaştan on gün kadar sonra im zaladıkları Vasvar Antlaş ması ile Osmanlı fetihlerini tanıdılar.
su harekata devamla, civardaki güçlü kalelerden Novigrad, N itra, ve Leve'yi zaptetti. '‘Kışı Belgrad'da geçiren Fazıl Ahmed Paşa baharla b irlikte tekrar harekete geçti. AvusturyalIların sulha aykırı olarak yaptırdıkları Zerinvar kalesini zaptedip yıktırdı. Sonra sırayla Komaran,
Böylece Osmanlılar yarım asırdır karşılaşm adıkları Avusturya'dan bu seferle Uyvar ile birlikte dört büyük kale, otuza yakın palanga ve yedi yüz köyden m üteşekkil büyük bir eyâleti zaptetmişlerdir. Uyvar daha evvel oldu ğu gib i Erdel'e bırakılm ayıp zaptedilen diğer kale, pa
Eğerseg, Egervar ve Kemendvar kaleleri alındı. 31 Temmuz 1664'de Sengotar'da Avusturya ordusu ile yapılan savaş Osmanlılar aleyhine neticelendi. Ancak
langa, varoş ve köylerle birlikte bir eyâlet haline g etirile rek doğrudan merkeze bağlanmıştır. Devletin hiçbir
Raab nehri üzerindeki köprünün yıkılm ası sebebiyle har
Türk nüfusun yer alm adığı bu uzak eyâleti kısa bir süre
be iştirak eden Osmanlı ordusu mevcudunun sadece altı
de tahrir etmesi, İdarî ve m alî teşkilâtını kurm ası, vergi
da biri (10 bin) kadardı. Bu itibarla AvusturyalIlar bu
lerini toplaması, sistem inin mükemmelen işleyişine işa
kısm i başarıdan bir netice elde edemedikleri gib i bu sa-
rettir.11
1
Mehmed N eşri, K itâb-ı Cihannümâ, N eşrî tarihi (haz.: F. R. Unac- M. A.
Askeri F aa liyeti, Ankara 1985, s. 33-113; İ. Ham i Danişmend, İstanbul
Köymen), Ankara 1 9 8 7 ,1, s. 25 5-3 05; Hoca Sadeddin Efendi, Tâcüc- Te-
F ethi'nin M anevi K ıym eti, İstanbul 1953, s. 9-51; Şehabettin Tekindağ, “İs
varİh (haz.: İ. Parm aksızoğlu), Ank. 1992, I, s. 167-190; Feridun Bey,
tanbul Kuşatmasında İki Önemli O lay”, /. Ü. Edeb. Fak. Tarih D ergisi, Fa
Münşeac-ı Selâtin (Kosova Fetihnam esi), İst. 1274, s. 112-113; Enverî, Düsturnâme-İ Enveri (nşr.: M. H . Yınanç), İst. 1928, s. 84-85; İ. H akkı
tih Sultan M ehmed'e H atıra Sayısı, S. 33, İstanbul 1982, s. 1-6 6
Uzunçarşılı, Osmanlı T arihi, Ankara 1972, c. I, s. 249-257; Ahmet Şİm-
Tevârih-i  l-i Osman, VII. Defter, (haz.: Ş. Turan), s. 323-362; Aşıkpaşa-
şirgil, “Kosova'da verilen kurban”, Tarih ve M edeniyet, M ayıs 1998, S.
2
4
zâde, s. 178-179; N eşri, Tarih, II, s. 803-823; Hoca Sadeddin Efendi, Tâ-
50, s. 12-17.
cüt-Tevârih, (Parmaksızoğlu), c. 3, s. 114-139; Feridun Bey m ünşeatı, c.
Mehmed Neşrî, K itab-ı Cihannümâ, (haz.: F. R. Unat- M. A. Köymen), I,
I, s. 276; Uzunçarşılı, Osmanlı T arihi, II, s. 100-103. Enver Konukçu, O t
s. 325-329; Hoca Sadeddin Efendi, Tâcü't Tevârİh I, ( Parm aksızoğlu ), s.
lukbeli Muharebesi, Erzurum 1998; S. Tansel, Fatih Sultan M ehm ed, s.
216-222; Aşıkpaşazade, Tevârih-i ÂI-i Osman (Â li Bey neşri), İst. 1932,
299-328; Reşit R ahm eti, “Fatih Sultan M ehm ed'in Y arlığı”, T ürkiyat
s. 65-66; Uzunçarşılı, Osmanlı T arihi, I, s. 27 9-2 89; K am il Su, Y ıldırım
M ecm uası, VI, s. 285.
Bayezit, İstanbul 1999, s. 27 -34 ; M. C. Şehabeddin Tekindağ, Niğbolu
3
7
Celalzade Mustafa, Selim nâm e, (haz.: A. U ğur-M . Çuhadar), Ankara 1990,
mad., İA , IX , s. 248-250.
s. 126-161; İdris-i B itlisi, Selim nâm e, TSM K, Revan, nr. 1540, vr. 2 b -l6 a ;
Hoca Sadeddin Efendi, Tâcü't-Tevârih, (Parm aksızoğlu), II, s. 215-223;
Feridun Bey, M ünşeat, I, s. 386-389; Hoca Sadeddin Efendi, Tâcü't-Tevâ-
N eşrî, Tarih, II, s. 64 9-6 57; Oruç Bey tarihi, s. 118-125; gazâvât-ı Sultan
rih, (Parm aksızoğlu), IV, s. 195 vd.; Haydar Çelebi, Ruznâme( Feridun
Murad b. Mehemmed H an, (yay:. H. İnalcık-M . O ğuz), Ankara. 1978, s.
Bey M ünşeatı içinde ), s. 396-402; Kemalpaşazâde, Defter IX , Veliyyüd-
105-110; Lütfı Paşa tarihi, s. 130-141; Feridun Bey, Münşeat, I, s. 214-
din Efendi, 2447, vr. 12 0b -l40a; Uzunçarşılı, Osmanlt T arihi, Ankara
227; H ayrullah Efendi, Tarih, VII, s. 73-77; Uzunçarşılı, Osmanlı T arihi,
1975, II, s. 253-277; Selahattin Tansel, Yavuz Sultan Selim, İst. 1968, s.
I, s. 432-439;
25 vd; Ahmet U ğur, Yavuz Sultan Selim , Kayseri 1992, s. 45 -85; Şehabed din Tekindağ, Yeni Kaynak ve Vesikaların Işığı altında Yavuz Sultan Se
Hoca Sadeddin Efendi, T âcü't-T evârih, (Parm aksızoğlu), II, 237-244;
lim 'in İran Seferi", TD, XVII/22 (1968), s. 49 -78; M. T G ökbilgİn, “Ç al
Aşıkpaşazade, s. 134; Lütfi Paşa, T evârih-i  l-i Osman, İstanbul 1341, s.
dıran M uharebesi”, İA, III, 329-331; M . Çetin Varlık, Çaldıran Savaşı,
161-165; Oruç Bey, T evârih-i  l-i Osman, s. 60; Neşrî, Tarih, II s. 659-
TDVİA, c. 8, s. 193-195.
675; Â li, K ünhü'l-Ahbâr, V, s. 2 1 8-2 19; Hammer, II, s. 236-238; Uzun8
çarşılı, Osmanlı T arihi, I, s. 446-450. 5
Tursun Bey, Tarih-i Ebül-Feth (haz.: M. Tulum), s. 150-168; İbn. K emal,
40 3-4 40; Tâcüt- Tevârİh, (Parmaksızoğlu) c. IV, s. 273 vd; H aydar Çele
65; İbn Kemal, Tevârih-i ÂI-i Osman, Defter VII (nşr.: Ş. Turan), Ankara
bi, Ruznâme, I, 482-485; U zunçarşılı, Osmanlı T arihi, c. II, s. 279 vd; A h
1991, s. 32-62; K ıvam ı, Fetihnâm e-i Sultan M ehm ed, (hzr.: F. Babinger)
met Uğur, Yavuz Sultan Selim , s. 93 vd.; Selahattin Tansel, Yavuz Sultan Se
İstanbul 1955; D ukas, Hİstoria Byzantina, (trc.: V. L. M irm iroğlu), İstan
lim , s. 50 vd.; İ. M iroğlu, “Yavuz Sultan Selim Devri”, D oğuştan G ünüm ü
bul 1956, s. 26 5-2 90; N . Iorga, ‘‘İstanbul'un zaptı hakkında ihm al ed il miş bir kaynak” (çev.: F. Işık-özlü-A. Erzi), Belleten XIII/49 (1949), s. 107-147; Feridun D irim tekin, İstanbul'un Fethi, İstanbul 1949; M uhtar Paşa (Ahmed), Feth-i C elil-i K ostantiniyye, İstanbul 1316; Haşan Kazan-
Kemalpaşazâde, Defter IX, vr. 145-155; Feridun Bey münşeatı, c. I, s. 48 8-4 89; Celalzade Mustafa, Selim nâm e, (haz. A. U ğur-M . Çuhadar), s.
Tursun Bey, Tarih-i Ebu'l-Fetlı (nşr.: M ertol T ulum), İstanbul 1977, s. 40-
ze Büyük İslâm T arihi, c. 10, s. 304-310. 9
Feridun Bey, M iinşeatü's-Selâtin, İst. 1274, I, 554-566; Peçevî İbrahim Efendi, P eçevî T arihi (haz.: B. S. B aykal), I, s. 83 -88; Kemalpaşazâde, Te vârih-i  l-i Osman, X. Defter, (haz. Ş. Severcan), Ankara 1996, s. 277-
kaya, İstanbul'un Fethi ve Fethin K aranlık N oktaları, I, İstanbul 1990;
314; H ayrullah Efendi, Tarih, X , s. 23 0; U zunçarşılı, Osmanlt T arihi, c . II,
Barbaros Baykara, K ostantiniyye A lınd ı, İstanbul 1974; H alil İnalcık, F a
s. 323-327; M. Tayyib G ökbilgin, K anu nî Sultan Süleym an, İst. 1992, s.
tih D evri Üzerinde Tetkikler ve Vesikalar I, Ankara 1987, s. 128-130; Sela-
30-43; Geza Perjes, Mohaç Meydan M uharebesi (özet ve tanıtm a Ş. Baş-
hattin Tansel, Osmanlt K aynak larına G öre F atih Sultan M ehmed'in Siyasi ve
tav), Ankara 1998, s. 34-39-
O SM A N L I E M
SİYASET
10
11
Katip Çelebi, T uhfetü'l-K ibâr fı'l-E sfâriH -B ihâr (yay.: O. Ş. Gökyay), İst.
Mehmed Ağa, S ilahd a r Tarihi, (nşr.: A. Refik), I, İst. 1928, s. 215 vd.;
1973, s. 51 vd.; Peçevî, T arih, İse. 1 2 8 3 ,1, s. 193; Lütfı Paşa, T evârih-i Âl~
Mehmed N ecati, Ez-M enâkibât-ı G azâ ve C ihad, Topkapı Sarayı K tp., Re
i Osman, İse 1341, s. 359 vd; Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, II, s. 375-379;
van, nr. 1308, vr. 4 - l6 a ; Taib Ömer Efendi, F ethiyye-i U yvar, İst. Üniv.
Hammer, c. V, s. 202 vd; T. G ökbilgin, K a nu nî Sultan Süleym an, s. 96-98;
Ktp. , Ty: nr. 2602, vr. 7a-17b; Raşid, T arih, I, İst. 1282, s, 25- 50; V.
A. B üyüktuğrul, “Preveze Muharebesine İlişkin B elgeler”, Belleten,
Kopçan, Eyâlet-i Uyvar, 10. Türk Tarih Kongresi, B ildiriler IV. cilt, Ank.
X L II/I68(1978),s. 629-665.
1993, s. 1735-1742; Eickhoff, Venedig Wien un d d ie Osmanen 1654-1700,
Mühürdar Haşan A ğa, C evâhirü't-T evârih, Süleymaniye Ktp. Esad Efendi,
M ünchen 1970, s. 208-210; E Eckhart, M acaristan T arihi (çev.: İ. Kafe-
nr. 2242, vr. 30 a- 38 b; Erzurumlu Osman Dede, T arih-i F azıl A hm edP a
soğlu) Ank. 1949, s. 135-137; Ahmet Şim şirgil, Uyvar'ın Türkler Tara
şa, Süleymaniye Ktp. H am idiye, nr. 909, vr. 9-12 a; M ustafa Z ühdî, R av-
fından Fethi ve İdaresi (1663-1685), İst. 1997, Yayımlanmamış Doçent
zatii'l-G azâ, İst. Üniv. K tp., Ty. nr. 2488, vr. 5-10 a; Sİlahdar Fındıklı
lik çalışması.
O SM A N LI E f H
SİYASET
KANUNÎ SULTAN SÜLEYMAN: OSMANLI'NIN ALTIN ÇAĞI
İRANLI TARİHÇİLERİN BAKIŞ AÇISIYLA KANUNÎ SULTAN SÜLEYMAN'IN SİYASETİ VE KİŞİLİĞİ
569 HARAÇGÜZARLARIN STATÜLERİ: XV. VE XVII. YÜZYILLARDA EFLAK, BOĞDAN VE TRANSİLVANYALILAR ÜZERİNE BİR ÇALIŞMA
575 AKDENİZ'DEKİ OSMANLI DENİZ CEPHESİ (XVTXVIIL YÜZYILLAR)
384 KANUNİ, BARBAROS PAŞA, V. CHARLES: AKDENİZ DÜNYASI
392 OSMANLI DÖNEMİNDE MAĞRİB TARİHİ
595 OSMANLI CEZAYİRİ'NDE DEVLET OTO RİTESİNİN GÜÇLENDİRİLMESİNDE BAĞIŞ VE ARMAĞAN
401 OSMANLILARIN ORTA AFRİKA POLİTİKASI ASKERÎ, TİCARÎ VE SİYASÎ İLİŞKİLER
411 OSMANLI DEVLETİ'NİN AFRİKA KITASINDA HAKİMİYETİ VE NÜFUZU
421 XVI. YÜZYIL AVRASYA DÜNYASINDA BÖLGESEL BİRLİK VE ÇEŞİTLİLİK OSMANLI, ÖZBEK, SAFEVÎ VE HİND-BABÜRLÜ İMPARATORLUKLARI: BÜTÜNSEL BİR YAKLAŞIM
431
İRANLI TARİHÇİLERİN BAKIŞ AÇISIYLA KANUNÎ SULTAN SÜLEYMAN'IN SİYASETİ VE KİŞİLİĞİ PROF- DR. HOSEIN MIRIAFARI ISFAHAN UN1VERS1TY / İRAN
GİRİŞ
mindeydi. İran’ın bu dönemde büyüyerek hızla güçlü bir devlet haline gelmesi, sadece iki ülke arasındaki mezhep
anunî Sultan Süleyman’ın hüküm darlığı (1520-1566) Osmanlı imparatorluğunda ik tidarın olgunlaştığı yılları temsil eder. Sadece ulusal değil, dini coşkunluğun ve askeri zafer beklentile rinin de doruğa ulaştığı bir dönemdir. Refah seviyesinin artmasıyla birlikte halkta da canlı ve aktif bir ruh doğ muştur. Kanuni Sultan Süleyman, Osmanlı Ordusunu şartların elverdiği ölçüde farklı bölgelere göndermiştir. Önce Avrupa’ya saldırarak geniş bir bölgeyi fethetmiş ve kendisine Akdeniz’in kontrolünü ele geçirdiğini gösteren sağlam bir üs kurmuş, daha sonra da Afrika’nın batısına geçerek Güney Arabistan’daki Yemen gibi birçok bölge yi Osmanlı toprakları arasına katmıştır. Sultan Süleyman, Safevi hükümdarlığı altındaki nüfusunun çoğunluğunun Şii olduğu İran’a da nihai barış anlaşması imzalanıncaya kadar dört kez savaş açmıştır.
farklılıkları sebebiyle değil, kendisine komşu güçlü bir devletin bir tehdit unsuru oluşturabileceği inancıyla da Osmanlı Devleti’nin dikkatini çekiyordu. Bu düşünce lerden hareketle Kanuni Sultan Süleyman kendi ülkesini tehdit eden bir tehlikeyi bertaraf etmek ve İran’ı ele ge çirmek amacıyla savaş kararını verdi ve İran’a saldırdı. Kanuni Sultan Süleyman’ın tahta çıktığı yıllarda, İran’ı Şah İsmail (1502-1524/907-930) yönetiyordu. Şah, Kanuni Sultan Süleyman’a tahta çıkışı sebebiyle bir kutlama mesajı göndermemiş, ancak Sultan Süleyman Belgrad’ı ve Rodos’u fethedince bir ulağı, yanında top lam beşyüz kişiyle birlikte İstanbul’a göndermiştir. İran’da beklenildiğinin aksine, Osmanlı hükümeti bu Safevi delegasyonunu dostça karşılamamıştır. Gruptan sadece yirm i kişinin Boğaz’ı geçmesine izin verilmiş, ge
Safevi dönemine ait tarihî kaynaklarda bu dört savaşın da kayıtları tutulmuş ve hepsi itinayla tarif edil miştir. Ancak, iki ülke arasındaki savaşların yarattığı duygusal ortam sebebiyle, Kanuni Sultan Süleyman gibi istisnai bir kişiliğe ve güçlü bir karaktere sahip olan sul tana hakettiği ilgiyi göstermede yeterli olunamamışdır.
riye kalanlar ise Üsküdar’da bekletilmiştir. Bu esnada, İran ile Osmanlı topraklarında yaşayan Aleviler arasında beklenen ilişki nihayet kurulmuş ve İran hükümetinin izniyle dini vecibelerin yerine getirilm esi, siyasi ve dini propaganda yapılması için bazı kişiler Osmanlı toprakla rına gönderilmiştir.1
Bu makale, Kanuni Sultan Süleyman’ın siyasetini ve kişiliğini Safevi dönemi tarih kaynakları ışığında in celemeye dönük bir teşebbüstür.
I.
İsmail’in ölümünün ardından tahta I. Tahmasb
çıktı (1524-1574/930-984). Tahmasb’a m uhalif olan ve içlerinden bazılarının sarayda etkin mevkilerde görev sa
İRAN'LI TARİH ÇİLERİN KAN U N Î SULTAN SÜLEYMAN'IN İRAN'A
yönetimindeki Osmanlı D evleti’ne kaçarak Sultan’ı
YÖNEEİK PO LİTİKALARI VE KİŞİLİĞ İ H U SU SU N D A K İ GÖRÜŞLERİ
Araye Abbasi'nin yazarı İskender Türkmen Bey’e göre,
hibi olduğu Kızılbaş aşiretleri Kanuni Sultan Süleyman İran’a saldırması için teşvik etmeye başladılar. “Alam
Osmanlı Devleti, Sultan Süleyman’ın hükümranlığı
bunlardan biri de Tahmasb’ın sarayında çok yüksek bir
altındayken, İran da Şii Safevi Hanedanlığı’nın yöneti O SM A N U I
mevkide bulunan Ulameh Sultan Tekelu’dur.2 m
SİYASET
Şah Tahmasb’m kendisi ise olayları şu şekilde nak
ülke arasında süregelen düşm anlığa rağmen, Kanuni Sul
letmektedir: “Rivayet ediliyor ki Ulameh İbrahim Paşa
tan Süleym an’ın şahsiyetini övmeye başlamışlar, Kanu-
ile temas kurmuş, D oğunun askeri açıdan bomboş oldu
n i’nin gerçek bir halife gib i davrandığını ve Halife ola
ğunu ve bazı Kızılbaş aşiretlerinin kendisiyle aynı kana
rak ününün dünyanın dört bir köşesine ulaştığını belirt
ati taşıdığım söylemiştir. Sultan’ın oralara saldırmaya ka
m işlerdir.9
rar vermesi ve kendisinin de bu bölgenin hükümdarı ol
Kanuni Sultan Süleyman’ın Şah Tahmasb’a yazdığı
ması halinde her yıl sultana vergi ödemeyi taahhüt et
mektuplar stil ve içerik açısından iki farklı kategoride de
m iştir.”3
ğerlendirilebilir: Amasya Barış Anlaşması’ndan önce ve
Alanı Ara kitabının yazarı, U lam eh’in Sultan Süley
sonra gönderilenler. Birinci grupta yer alan mektuplarda,
man’a durmadan mesajlar gönderdiğini yazmaktadır. Bu
stil tehditkar ve serttir ve hepsinde Kanuni İran şahını
mesajlarda Ulameh, Kızılbaş aşiretlerinin ordularını Ma-
dinsizlik ve irtikab ile suçlamaktadır. Kızılbaş aşiretleri
veraünnehir’e sevkettiğini, Özbek, Tatar ve Moğollar ile
ni bir hırsızlar topluluğu olmakla ve sorumsuzlukla it
savaşmaları sebebiyle çok meşgul olduklarını, dolayısıy
ham etmektedir. Fakat İran’la barış yapma olasılığı belir
la Irak ve Azarbeycan’ın kolaylıkla işgal edilebileceğini
diği andan itibaren, ibarelerde düzelmekle birlikte Kanu-
bildirm iştir. Kanuni Sultan Süleyman da Ulam eh’in tav
ni’nin şaha hitap biçiminde de değişmeler olmuştur. “Şah
siyelerini dinleyerek büyük bir orduyla Azarbeycan’a sal
Hazretleri” gibi ifadeler kullanılm aya başlanmıştır.10
dırm ıştır.4 Diğer yandan bazı Safevi tarihçileri de, Kanu
Safevi tarihçilerinin övdüğü bir diğer konu, Kanu
ni Sultan Süleym an’ın Azarbeycan’a saldırmasının asıl
ni Sultan Süleyman’ın askeri liderliğidir. Kanuni’nin
nedeni olarak Algas M irzan ın Osmanlı D evletine kaça
Ulameh, Alghas ve kendi sarayındaki bazı kişiler tarafm
rak, Sultan’ı savaş açması için teşvik etmesini gösterirler.
dan yanlış yönlendirildiğinin farkına varmasının ve böl
Örneğin “Abdi Bey Şirazi, 1548/955 yılında yazdığı
genin hava şartları ve fiziki özellikleri ile ilg ili tutarlı ve
Takmilat’ul Akhbar isim li kitapta bu görüşe yer vermek
gerçek bilgilerin kendine ulaşmasının ardından, orduyu
tedir.5
sıcak bölgelere gönderme kararı aldığı ve böylelikle Bağ
Safevi tarihçilerinin Sultan’a yönelik düşüncelerini
dat’ı çok daha az kayıpla ele geçirdiği özellikle vurgulan
bu durum çok etkilem iş, onları zaman zaman da ihtilafa
m ıştır.11 Ayrıca Osmanlı ordusunun büyüklüğü ve disip
düşürmüştür. Örneğin; Şerif Han B itlisi, Sultan’ın sabır
lini de askeri alanda üzerinde durulan bir başka konu ol
lı ve özgüvenli kişiliğinden dem vururken,6 Kholasa al-
muştur. Kholasa al-Tavarikh kitabının yazarı, Osmanlı
Tavarikh’deki yaklaşım çok daha serttir. K anuni’den ace
ordusu Nahçıvan’a vardığında, sultanın ordusundaki as
le ve düşünmeden karar veren bir kişi olarak bahsedilir.
kerlerin sayılamayacak kadar çok olduğunu ve ordudaki
Bu durumun kanıtı ve k işiliğin in göstergesi olarak da
asker toplamının “çöllerdeki kum ların sayısını dahi geç
İran’a saldırması sunulur. Sözkonusu kitabın yazarı, Ka-
tiğini" yazm aktadır.12
nuni’nin sert bir kişiliğe sahip olduğunu ve birinden
Öte yandan,, ilg i çekici bir başka husus, Şah Tah-
kurtulm ak istediğinde, aynı İbrahim Paşa’ya yaptığı g i
masb’ın Kanuni Sultan Süleym an’ın gücü ve k işiliğ i ile
bi, saraya getirilm esini isteyerek, önce onunla satranç oy
ilg ili değerlendirmeleridir. Şah, bir defasında, kendisini
nadığını, sonra da o kişiyi öldürterek cesedini denize at
K anuni’nin mahvetmek için harekete geçmesi halinde
tırd ığın ı iddia etm iştir.7
sonuna kadar takip edeceklerini belirten Kızılbaş aşiret
İranlı tarihçiler, iki devlet arasında barış anlaşması
lerine, böyle bir durumun sözkonusu olamayacağını ve
nı (Amasya Barışı) ilk öneren kişinin Kanuni Sultan Sü
bu fikirden acilen vazgeçmeleri gerektiğini buyurmuş
leyman olduğunu yazmaktadır. Abdi Shiouzi Bey, bu
tur. Tahmasb, Kanuni’nin inançlı, erdemli ve kararlı bir
olayı şu şekilde nakletm ektedir: “Handegârın kızı ve ka
kimse olduğunu, bu özelliklere sahip insanlara kıym et
rısı şahın kızına ve Rüstem Paşa da bazı önemli dini li
verdiğini ifade etmiştir. İstanbul’a gönderdiği elçilerini
derlere mektuplar yazarak barış tek lif ettiler.”8
özellikle bu nevi insanlar arasından seçerek K anuniyi et kilem enin yollarını aram ıştır.13
İranlı tarihçilerin, Amasya Barış Aniaşması’nın im zalanmasının ardından Kanuni Sultan Süleyman ile ilg i
Ayrıca, Safevi tarihçilerin, Kanuni Sultan Süley
li fikirlerinin değiştiği görülmektedir. Bu tarihçiler iki
man’ı övdükleri bir diğer konu, Kanuni’nin İslam d ini
O SM A N LI g
l
SİYASET
ne ve M üslümanlara verdiği önemdir. Ancak burada da,
Kanuni Sultan Süleym an’ın, aşk ve nezaket anlamına ge
Müslümanlardan kasıt özellikle Sünnilerdir. İslamiyetin
len Muhibbi mahlası altında Farsça dizeler döktürdüğü
ve Sünni inancın yayılm asında Kanuni Sultan Süley
nün üzerinde durmuş, ancak Kanuni’nin örnek olarak
man’ın şalisi çabaları üzerinde özellikle durulmuştur.
verdiği dörtlüğünü Türkçe yayınlam ıştır.20
K anuninin Sünni inanca m uhalif her türlü konu ve şah
Safevi tarihçiler tarafından K anuninin sanata verdi
sa tepki gösterdiği belirtilm iştir.14 Haşan Beğ, Kanu-
ği önem sadece şiirle geçiştirilm em iş, ayrıca m im ariye ve
ni’nin, bu düşüncelerden hareketle, Al-manghonl ve A l-
büyük binalara duyduğu ilg i de özellikle belirtilm iştir.
maghul eserinin yazarı Şeyh Zayn al-din Jabel-A m eli’yi
Bu konuyla ilg ili ismi geçen bir başka şahıs sözkonusu
şiddetle cezalandırdığını ifade etm ektedir.15
binaların birçoğunu yapmış olan Mimar Sinan’dır. Sinan,
Safevi tarihçiler, tarafından Kanuni Sultan Süley
Kanuni’nin mühendisi ve askeri danışmanı olarak da zik
man’ın vezirlerinin etkisi altında kaldığı çoklukla vurgu
redilmiştir. İranlı tarihçilerin yansıttığına göre, Mimar
lanan bir konu olmuştur. H atta Tahmasb’ın kendisi, k i
Sinan, Osmanlı Devleti ile İran arasında barış olması ge
tabında, Vezir-i Azam Rüstem Paşanın Kanuni Sultan
rektiği konusunda sultana daim a telkinde bulunmuştur.
Süleyman’ı aldattığın ı ve böylelikle de, isminin lekelen
İran tarihçiliğindeki rivayete göre, bir yol yapım ı için
mesine yol açtığını ifade etm iştir.16 Haşan Rumlu Bey in
Kanuni tarafından sınıra yakın bir yere gönderilen M i
yazdığına göre, Şehzade Mustafa Rüstem P aşayla entri
mar Sinan’ın neredeyse bütün adamları Şalı’ın askerleri
kalara gird iği için Kanuni’nin emri üzerine idam ed il
tarafından öldürülmüş, M imar Sinan da bunların el'ıne
m iştir.17 Takmela al-Akhbar isim li eser ise, Su ltan ın d i
düşerek Şah Tahmasb’a gönderilmiştir. Ancak, ik i ülke
ğer oğlu Mehmed’in bu sefer Rüstem Paşa’nin entrikala
arasında yeni oluşmakta olan barış ortamı sebebiyle Şalı
rı neticesinde öldürüldüğünü söylemektedir.18
Tahmasb, M imar Sinan’ı öldürtmemiş, dostluğunun bir
İskender Türkmen Bey, Kanuni için birinci derece
nişanesi olarak elçisi Shahgholi Bey ile birlikte İstanbul’a
den önemli tek konunun ülkesinin çıkarları olduğunu
geri göndermiştir. Denmektektedir ki, Sinan, bunun
belirtmiştir. O ğlu Bayezid babasına karşı ayaklandığı ve
üzerine, Kanuni’nin dikkatini “düşm anlığın ülkeleri
sonrasında İran’a m ülteci olarak kaçtığı zaman, Kanuni
m ahvettiği, ancak dostluğun halkları daha da müreffeh
onu öldürene yüklü bir ödül vereceğini ilan etmiştir. M a iyetindekilerin buna karşı çıkması ve Sultan’ı yum uşat
k ıld ığ ı’ na çekm iştir.21
maya çalışması üzerine, Kanuni hiddetlenerek Baye
m isi’ nin m uhteşem liği özellikle vurgulanmıştır. Şah
zid’in, ülkesi ve kendisine bela ve utanç getirdiğin i, do
Tahmasb’ın K anuniyi kutlam ak üzere, çok yakın adam
layısıyla verdiği karardan geri dönmesinin asla sözkonu-
larından Kemaleddin Bey’le, K anuniye üç nadide Ku-
su olm adığını ifade etm iştir.19
ran-ı Kerim gönderdiği ve inşa ettirdiği caminin mima
İranlı tarihçilerin eserlerinde “Sultan Süleyman Ca-
Kanuni Sultan Süleyman ile ig ili üzerinde durulan
ri özelliklerini kendisine bildirm esi konusunda bir ricası
bir başka özellik, S u ltan ın edebi k işiliğ i ile ilgilidir. Şah
olduğu üzerinde durulan bir diğer husustur. Mektuptan
Tahmasb’ın kardeşi Sam M irzanın Tohfeh-i Sami adlı ese
da anlaşılacağı üzere, Şah’ın caminin süslemeleri ve de
rinde yazdığına göre, Farsça, Kanuni Sultan Süleyman’ın
korasyonu hakkında detaylı bilgisi vardır ve hediye ola
kendisi ve Saray’daki m aiyeti tarafından büyük itibar
rak seçtiği k ilim ve halılar da bu durumu yansıtm akta
görmüştür. Kanuni’nin Farsça yazdığı birçok şiiri mev
dır.22
cuttur. Aşağıdaki satırlar Sultan tarafından Farsça yazıl
SONUÇ
mıştır:
Safevi dönemine ait kaynakların detaylı bir şekilde
Dîde ez ateş d il garkadır abest mera
incelenmesinin ardından, Safevi tarihçilerinin Kanuni
Kâr-ı ayin çeşme zi serçeşme harabest mera
Sultan Süleyman’ı İran’a savaş ■açtığı için önce suçladık
Majma a l Khavas’m yazarı da, benzer bir şekilde,
ları, ancak Amasya Barış A nlaşm asının ardından fikir
Kanuni Sultan Süleym an’ın fakir tebasına ve yardım a
değiştirerek Kanuni’nin ülkesini yönetme biçim ini, li
muhtaçlara gösterdiği ilg i kadarını şiir ve şairlere de
derlik vasıflarını, sanatsal kaabiliyetlerini övmeye başla
bahşettiğini vurgulam ıştır. Şah Tahmasb ile olan düş
dıklarını ve O’nu dünyanın en etkili liderlerinden biri
m anlığın sona erdilerek barış imzalanmasının ardından,
olarak kabul ettiklerini görmekteyiz.
O SM A N LI
I SİYASET
1
Riahi M uhammad Am in, S cfarat-nam cbaye Iran, Tahran, 1989/1368
11
,ss. 26-27.
T arikh-i A lam -ara-Ji Abbasi, C ilt I, s.68 ; Absan al-T avarik h, C ilt II, s.425.
2
Eskander Bey, Tarikb-i Ala m -a ra -] i Abbasi, C ilt I, s. 66
12
3
Tahmasb Safavi, Tazkirc, Yay. Haz. Abd al-Shair, Berlin, 1924/1343, s .17.
13
Tazkirc, s.S.
4
T arikh-i A lam -ara-Ji Abbas, s. 67.
14
Ahsan al-T avarik h, XII, s.377.
5
Abdi-Bey Shirazi zeyn’ai-Abdin N avidi, T a k m ila n d Akhbar, Yay. Haz.
15
Sam Mirza Safavi, Tazkirc Ttthfc Sami, Yay. Haz. Rukn al-D in Homayun-
*
Abd'ul-Huseyn Navaİ, Tahran, 1989/1368, s.97. 6
Ferrukn, Tahran, 1975/ 1355, s.27.
B idlisi Sharaf Khan, S haraf-nam e, Yay. Haz. V. Veliaminov, Pecersburg, 1860-62, s .292
7
Ghomi Ghazi Ahmad ibn Sharaf-al-din Hiseyni, K holasa al-tavarik h, Yay. Haz. Ehsan Sshraghi, Tahran, 1980/1359, s. 324; Astarabadi Seyyid Ha şan ibn Mutcaza, Tarİkh-i S ultan i, Yay. Haz. Ehsan Eshraghi, Tahran, 1987/1366, s.366.
16
Tazkirc Shah Tahmasb, s.77.
17
Ahsan al-T avarikh, XII, s.480.
18
Takm ilat’ıd Akhbar, s. 107.
19
A la m -a ra Jİ Abbasi, I. S.62
20
Sadeghi Ketabdar, M ajrna al-k havas, Yay. Haz. Abd al-Rasoul Khayyampour, Tebriz, 1948/1327, s .l4 .
8
A .g.e., s .106
9
R um lu Haşan Beg, Ahsan al-Tavarİkh, C ilt 11, Yay. Haz. Abd al-Huseyn
21
Navai, Tahran, 1970/1349, s.488; Abdi-Bey Shirazi, T a k m ilafıd Akhbar,
22
10
K hıdasa al-T avarikh, s.368,
Ahsan al-T avarikh, XII, s.487; Alam-are-ye Abbasi, I, s.78. Etemad-al-Saltane Muhammad Haşan Khan, T arikh-e M ontazam -i N ascri,
s.117-118.
Yay. Haz. Muhammad Esmail Rezvani, C ilt II, Tahran, 1958/1364, ss.
M m ıshat a l-sa la tin , C i lt l i, 52-54.
811-817.
O SM A N LI H J J
SİYASET
HARAÇGÜZARLARIN STATÜLERİ: XV. VE XVII. YÜZYILLARDA EFLAK, BOĞDAN VE TRANSİLVANYALILAR ÜZERİNE BİR ÇALIŞMA PROF. DR. VIOREL PANAITE UNİVERSİTY OF BUCHAREST, 1NST1TUTE OF SOUTEAST EUROPEAN STUDİES OF THE ROMANIAN ACADEM Y/ ROMANYA
XIV.
1. TUNA'NIN KUZEYİNDE
yüzyıl sonu ve XVI. yüzyılda Eflak ve Boğ
dan’a karşı açılan bütün seferler, Osmanlı tarihçileri tara
OSMANLI GAZALARI flak ve Boğdan XIV. yüzyıl sonları ile XVI.
fından ve özellikle 1395’de I. Bayezid’in, 1417’de I. Meh
yüzyıl ortaları arasında Osmanlı fetih politika
med’in, II. Mehmed’in 1462’de (hepsi Eflak prenslerine
sının hedeflerindendi. Bu meyanda Tuna’nın
karşı olmak suretiyle) ve 1476’da k i seferi, 1484’de II.
kuzeyine, burada bulunan otonom prensleri kontrol al
Bayezid’in ve 1538’de Kanuni Sultan Süleyman’ın Boğ-
tında tutm ak veya cezalandırmak m aksadıyla sık sık
dan’a karşı seferleri gazavat olarak nitelendirilm iştir.5
akınlar yapılıyordu. Bunlara ek olarak düzenli bir şekil
Mesela Mehmet Neşri sultanların tabii sırasına göre Os-
de sultanın, vezir-i azamların veya Rum eli beylerbeyleri
m anlı sülalesinin tarihinden bahsederken gazalar hak
nin komutası altında büyük seferler düzenlenmişti.
kında da bizzat padişahlar tarafmdan Eflak ve Boğdan’a
Osmanlılar XV. ve XVI. yüzyıllarda Tuna’nın kuze
karşı açılan seferlere yer vermiştir. 1462’de “H ikâyet-i
yindeki toprakları Eflak ve Boğdan dahil olmak üzere
Gaza-yı Eflâk,6 1476’da da H ikâyet-i Gaza-yı Kara Boğ
“kafirlerin ülkesi” (darü’l-kefere, diyâr-ı küffar, diyâr-ı
dan saniyen”.7
kefere vilâyetleri, kafıristan) olarak değerlendirmektey diler.1 “Kafirlerin ülkesi" terimine ek olarak Eflak ve Boğdan savaş ülkesi (daru 1-harb, dâr-ı harb, diyâr-ı har
2. İTAATİN KAJBÜEÜ (“İNCHINAREA") Eflâk, Boğdan ve Transilvanyalı prenslerin Osman-
bi vilayetler) olarak da adlandırılm aktaydı. Kıvamı,
lılara haraç ödemek suretiyle itaatlerini bildirm eleri Ef
1484’te II. Bayezid’in komutasındaki Osmanlı ordusu
lâk ve Boğdan kroniklerinde “inchinare” (Latin belgele
nun Tuna’yı geçmesiyle ilg ili olarak “Tuna’nm öteki ya kasına daru 1-harbe geçtiler”2 değerlendirmesinde bulun maktadır. Bu şartlarda bir kısım XV. yüzyıl kronikleri Tuna’yı darü’l-İslam ve daru 1-harb arasındaki sınır çizgi si olarak göstermektedirler. Şükrullah bin Şahabeddin Ahmed, Sultan I. Bayezid’e (1389-1402) karşı sefer açan
rinde inclinare; Rumlarda proskynesis) olarak adlandırıl maktadır. Osmanlı kroniklerinde ve vesikalarında da “itaat ve boyun eğm e’ yi ifade için: Boyun eğmek, ver mek, tapmak, itaat ve inkiyâd etmek, yüz sürümek, yüz sürmek ifadeleri kullanılm aktadır.
Macar kiralından kafir olarak bahsedip Sultanın seferini
Eflâk, Boğdan ve Transilvanyalı prenslerin BabI
darü’l-İslam ’dan yapılan sefer olarak nitelemektedir. Bu
âli’ye olan sadakatlerinden bahseden XV. ve XVI. yüzyıl
radan hareketle N iğbolu kalesinin İslam serhaddini tem
kaynakları, bu konuda en azından bir politik ve diploma
sil ettiği söylenebilirdi.3 Yine İdris-i B itlisi’ye göre (ö.
tik faaliyeti ifade etmektedirler: Voyvodanın kendisinin,
1520) I. Bayezid’in Eflak’a doğru “gaza niyetiyle yaşlı
tem silcisinin veya bazen ülkenin büyük boyarlarının hu
Mirçea’ya karşı sefer düzenlemesi” İslam serhaddinin
zura gelm esi; yenilgi ile sonuçlanan açık bir savaştan
kuvvetlendirilmesiyle aynı manayı taşıyordu.4
sonra değil de isteyerek sultana boyun eğme; ik i taraf O SM A N LI
SİYASET
arasında barış antlaşması yapılm ası; Osmanlılar tarafın
lında14 ve 1486 yılında II. Bayezid15 ile yapılan barış ant
dan cizye veya haraç olarak nitelendirilen bir m iktar pa
laşmaları ile belirginleşm iştir. İlk Osmanlı resmi vesika
ra ödenmesi; sultan tarafından korumanın bahşedilmesi;
ları II. Melımed ve Boğdan arasında 1455-56 yıllarında
Voyvodaya veya onun delegesine tahta geçiş ve tayin için
barıştan bahsetmelerine rağmen, Osmanlı kroniklerinde
bazı ayırıcı unvan veya işaretlerin bahşedilmesi. Eğer Os-
voyvoda Petru Aron’un 1455-56’daki biati kaydedilm e
manlı İmparatorluğu ile Eflak, Boğdan ve Transilvanya
m iştir.16 Boğdanlıların sadakat bildirm eleri açısından
arasındaki ilişkilerdeki kesin noktaları daha kesin ve açık
Osmanlı kronikleri çoğunlukla Kanuni Sultan Süley
olarak belirlemek istersek, tarihlerde biat olarak açıklan mış ifadeleri XV ve XVI. yüzyıl tarih verilerinde yeterli m iktarda yer almış olarak görebiliriz. Biat geleneği, üst üste gelen şahsiyetler ve m utlak bir kronoloji ve kendine özgü gelişim i ile Boğdan’a göre Bâb-ı Â li ile Eflak ara sında tercihen gerçek bir düzenli ilişkiler sürecinin oldu ğunu göstermekte ve bu sultan ve voyvoda arasında ya p ıld ığı farz edilen bir seri barış antlaşm alarıyla ortaya ko yulmaktadır. Bu şartlarda, bizim fikrim ize göre biat ve
m an’ın 1538 senesindeki seferinin sonuçlarından bahset mektedirler. Daha sonra 1462’de Eflaklıların yaptığı g i bi bin'uk bir biat meydana gelm iş bunun manası ve so nuçları daha önceden Sultan ve Boğdanlı voyvodalar ara sında yapılan barış antlaşmalarından daha önemli olmuş tur: “Boğdan vilâyetinin genç prensleri m üm kün olan yollarla hürmet gösterip, tebrikleri kabul ederek Küçük Nişancı Melımed Paşa’ya (ö. 1571) yazıp kendilerine ye ni bir hakim tayin edilmesini istediler. Sonra 21 Rebiülahir 9 4 5 ’te (16 Eylül 1538) kendi içlerinden en genç
ya sadakati belli lim itler içerisine yani bir yıla veya belli
prenslerden Stefan Lacusta tayin edildi. Y ıllık haraçları
bir voyvodaya, XVII ve XVIII. yüzyıl kroniklerinin yap
nı göndereceklerine dair taahhütte bulundular.”17
tığ ı gib i, münhasır kılm ak yanlıştır.
Transilvanya’nın biati birkaç tarihi hadiseden hare
Eflak için bu süreç Yaşlı M ircea zamanında (1386-
ketle XVI. yüzyılın ilk yarısına ait olmalıdır. Kanuni
1418)s başlayıp Y akışıklı R adu’nun 1462’de tahta geç
Sultan Süleym an’ın II. Macaristan seferinde (935/1528-
mesi ile tamamlanmış olabilir.9 Osmanlı ve Osmanlı ol
29) “Transilvanya (Erdel) banı loan Zapolya gelip sada
mayan kaynaklar, I. M ehmed’in Eflak’a karşı seferini ve
katini bildirm iş, hediyeler sunup Sultanın ellerini öp
onun prensiyle 1416-1420 yılları arasında yapılan barış
m üştür”. Bir Osmanlı tarihçisi olan M uhiddin el Cema-
antlaşmasını açıklam aktadırlar. Ancak hadiselerin kesin
li ’ye ait bilgilerde 28 Şubat 1528’deki anlaşma hariç ol
tarihleri ve sorgulanması m üm kün olmayan şahsiyetler
m ak üzere birkaç kelimede politik bir “itaat kabulü”nün
belirsizdir. XVII. yüzyıl İngiliz tarihçisi Richard Knol-
ifade edildiği görülm ektedir.18 Bu birinci devre olabilir.
les’a göre yapılan bu anlaşma ile Eflak Türklere bağım lı
Osmanlı tarihçileri 948/1541 yılları üzerinde ısrar et
hale gelm iştir.10 Bu biatla karşılaştırıldığında yaklaşık 50 y ıl sonra 1462 yılında daha büyük bir biat hadisesi ol muştur. N eşri’ye göre “İslam padişahı... Tuna’yı geçip Eflak’a girdi, bütün Eflaklılar geldi ve ona sadakatlerini bildirdiler.”11 Osmanlılar açısından sultanın 1462 y ılı seferi ve Yakışıklı Radu’nun tahta geçirilerek kendisine tayin sembollerinin verilm esi, Eflaklıların “tam sadakat lerini”, “büyük sultanın hakim iyeti altın a” girdiklerini
m işlerdir ki Mustafa Selaniki’ye göre “O kadın (Isabella) ve onun oğluna (Iona Sigism und) Sultan tarafından Tran silvanya vilâyeti ve ülkesi verilm iş ve 29 Haziran 1566’da da loan Sigism und Zapolya, Zemlin otağında Kanuni Süleyman önünde sadakatini b ildirm iştir.19
3. AHİTLER VE USUUERİ 3.1 Ahitler Bâb-ı Âli ile iki Tuna prensliği, Eflak ve Boğdan,
yani Eflak’ın “fethini” tem sil ediyordu. Boğdan için, Bâb-ı Â li ile olan ilişkilerin evrim in de önemli bir an olan biatin noktasının ne olduğu Ro
arasındaki ilişkilere tarihçilik açısından vakfedilen en münakaşalı tartışm a, Romanya ülkelerinin Bâb-ı Â li’ye
manya tarihçiliğinde birçok tartışm aya sebep olmuştur.
karşı kanuni statülerini belirlemiş olabileceği düşünülen
Bana göre, sadakatin kabul edilme süreci 1455-5612 y ıl
ahidnâmeler-kapitülasyonlar üzerinedir.20
larında başlamış ve 153813 yılında sona ermiştir. Bu dö
Osmanlı İmparatorluğu ile H ıristiyan devletler ara
nem Büyük Stefan ile II. Mehmet arasında 1480-81 yı-
sında yapılan barış ve ticaret antlaşmaları genel bir “akd”
O S M A N ll
I SİYA SET
ve “ahd”e bağlı idi. Kitabü’-siyer ve fetvalar gib i İslam
gelenek varlığı veya yokluğu problemini görmezlikten
hukuk metinlerine göre iki çeşit ‘akd vardı: Akd ii zimmet
gelmişlerdir. XV ve XVIII. yüzyıl Osmanlı kaynakların
ve muvâda’a. Ancak Osmanlı diplomasisinde m üslim ve
da, özellikle de büyük m iktardaki arşiv kaynaklarında
ya gayrim üslim prenslerle yapılan her antlaşmaya ahid-
Osmanlılar, Boğdan ve Eflaklılar tarafmdan müracaat
nâme-i hümâyun terminolojisi verilm ekteydi.21
edilen âdet, kadîm, mu’tad, âyin vb. gelenekler bizim fik
rimize göre dikkat edilm esi gereken hususlar olup bu şe yüzyılda hala yaygın olan geleneksel bir alış kilde Osmanlı İmparatorluğu ve her Romanya ülkesi kanlığa göre Osmanlı sultanları ile Eflak ve Boğdan ara XV.
sındaki ilişkilerde barış antlaşmasına ulaşmada yemin
arasında ik i taraflı gelenekler kurulabilir. Bir tarafta,
büyük önem taşımaktaydı. Buna ek olarak XV. yüzyıl
uzun bir müddet uyulan haklar ve zorunluluklar gele
barış antlaşmaları sık sık yem in terim leri ile veya yemin
neksel hareketler olarak algılanm aya başlamış ve hatta
yoluyla uygulanm ış antlaşmalar şeklinde tatbik edilm iş
bunlar bazen voyvodalara verilen ahidnâme ve berâtlarda
tir. 1443 yılında Vlad D racalun hakim iyetini yenilem e
yer almıştır. Diğer taraftan, kayıtlarda müracaat edilen
si Ducas’a göre, II. Murad tarafından yemin alınm asın
geleneklerin çoğu voyvodaların yüküm lülüklerinin m ik
dan sonra gerçekleşmiştir. Bir diğer paragrafta aynı yazar
tarından zaman dilim inden (miktar, sayı, ağırlık vs...) ve
sultan II. M urad’ın Macarlardan korktuğundan Sırp des
ödeme metotlarından bahsetmektedir. Tarih kaynakla
potu ve Eflak voyvodası ile yemin ederek anlaşma yaptı
rındaki bu türden sözde gelenekler, Osmanlılar ile Boğ
ğını bildirm ektedir.22 Başka bir Bizanslı tarihçi İmrozlu
dan ve Eflaklılar tarafmdan uzun veya kısa müddetlerde
Kritovulos Kazıklı Voyvodanın tahta geçtiğinde Fatih Mehmed’in ona yemin ve ahitle taahhütte bulunduğunu
kanun olarak kabul edilm iş bazı uygulam aların varlığına
yazmaktadır.23 Ve 1462 seferinden sonra aynı sultan Ya
işaret etm ektedir.29
kışıklı R adu’nun Eflak tahtına geçmesini onayladığın
4. H ARAÇG Ü ZAKLARVE ZIMMİIJER
dan ondan sadakat yem ini alm ıştı.24 Yemin ibaresi, Eflak voyvodaları ile Osmanlılar arasında XV. yüzyılın ilk ya
Thomas Thornton Türkiye’nin Günümüzdeki Vaziyeti
rısındaki ilişkilerden bahseden az m iktardaki resmi bel
adlı eserinde öncelikle Türk hüküm etinin haraç ödeyen
gelerde de bulunmaktadır. Bu şekilde 1432 M ayıs-Haziranında I. Alexandru Aldea, II. M urada taahhütte bu
lere karşı uyguladığı genel sistem i izah edip Türklerİn yeni fetihleri elde ettikleri yerlerdeki müesseselerin yeri
lunduğunu ve Türklerinde iman ve yemin ile kendileri
ne koydukları müesseselerin nasıl bir düzen takip e ttiğ i
ni bağladıkları ve kendilerine sadakat garantisi verildiği
ni açıklam aktadır: “Türk gücünün mütemadiyen itibar
ni yazıyordu.25 Bu şekilde yemin ik i taraf arasındaki ba
kazandığı devirlerde hüküm etin sabit politikası fethedi
rış ilişkilerinin garanti altına alınm ası ve uygulanm asına
len yerdeki ileri gelenleri ve büyük toprak sahiplerini
yönelik kanuni bir fiil haline geliyordu. Aynı Voyvoda
buradan çıkararak kendi özel sistemlerine göre toprakla
1432 Temmuzunda Sibiu sakinlerine “biz ülkeye barış
rın yeniden düzenlenmesini sağlam aktı”. Thornton’a gö
getirdik” ifadesiyle bu gerçeği bildiriyordu.26 Osmanlı
re bu kanundu. Ancak bazı durumlarda Osmanlılar bu
hikayeci kaynakları (bunlara erken dönem arşiv malze
yönetim tarzında istisnalara başvurmuşlardır. Bu şekilde
meleri olmadığından müracaat ediyoruz) özellikle taah hütte bulunma üzerinde dururken XV. yüzyılda vurguyu
İmparatorluğun Mısır, Eflak, Boğdan gib i haraç veren
yemin üzerine yapıp (kısmet taahhüt için alınm ış) bunu
eyaletleri doğmuştur.30 Bunlara kısa veya uzun bir zaman
barışçı ilişkilerin kurulm ası sürecinin gerekli bir noktası
dilim i için Transilvanya, Ragusa, Kırım H anlığı ve belli
olarak görmektedirler.27 XV. yüzyıldan yalnızca bir barış
Ege adaları eklenebilir.
antlaşmasının belli bir parçası korunabilmiştir. Bu da II.
4.1. Haraç Veren Voyvodalar
Mehmet Fatih tarafından Büyük Stephan’a verilen bir
Osmanlı barış hukuku nokta-i nazarından, eğer bir
sulhnâmedir.28
harbî haraç ödemeyi ve Osmanlı sultanına itaat etmeyi
3.2.Gelenek
kabul etmişse bir zmmi yani korunan gayrim üslim teba
Bugüne kadar tarihçiler ve hukukçular Romanya
haline gelm ektedir.31 Osmanlı kaynaklarında bu durum
ülkeleri ile Osmanlı İmparatorluğu arasındaki ilişkilerde
da olan kimseler aynı zamanda haraçgüzar veya daru 1-
M
harbclen olmayan kefere olarak adlandırılm aktadır. Os-
ğ i oluşturm aktaydı. İki misal verecek olursak “ve beri
manlı kronik yazarları Eflak prenslerinin B abıâli’ye kar
den üzerüme vaz’ olunan harâç ki her yıl üç bin sikke-i
şı vazifelerini belirlerken, onların Osmanlı Sultanının
efrenci fılori idi muzaaf idüb her y ıl altı bin sikke idüb”,
haraç ödeyen vasalları olup, sultanın huzuruna şahsen ge
ifadesi II. Mehmed tarafından Büyük Stephan’a 1480-
lip haraçlarını verdiklerini ve genellikle bol hediyeye sa
81’de verilen ahidııâmede yer alırken41 yine III. Murad
hip olduklarını bildirmektedirler. Sultan da kendi adına
Türk M ihııea’ya verdiği berât-ı hümâyûnda “adı geçen
onlara hilat, börk ve üsküf verm ekteydi.32 Bunlara ek
ülkeden y ıllık olarak belirlenmiş haracı tamam ve iyi pa
olarak Tursun Bey, Boğdan voyvodalarından Büyük Step-
radan ... ve tam ağırlıkta ve zamanında ... ifadelerine yer
han’ı (1457-1504) haraç veren biri olarak nitelendirm iş
vermiştir.42
tir.33
Politik-askeri vazifeler. Haraçgüzar prenslerin statüle
“Haraçgüzar” terim i Bâb-ı A li’ye gönderilen haraç
ri ile ilg ili bir diğer vazifede sultanın "dostlarına dost ve
la birlikte geniş bir alanda düşünülecek politik-askeri ve
düşmanlarına düşman olmak” idi. Bu, kanun olarak Os-
ekonomik-mali zorunlulukları ihtiva etm ekteydi. Bura
m anlı İmparatorluğunun dış politikasına uym a, onu
da bir an için durup Osmanlı barış hukuku ile alakalı iki
adapte etme, sultanın seferlerine katılm a, Osmanlı yöne
zorunluluğu analiz edeceğiz ve daha açıkçası Tuna ülke
ticilerini komşu eyaletlerden özellikle iki haraç veren Tu
sinin Bâb-ı Â li’ye karşı politik ve hukuki durumlarına
na prensliğinden ve mahalli veya merkezi Osmanlı otori
göz atacağız: Haraç ödeme ve politik-askeri hizmetler.
telerini H ıristiyan devletler tarafından Bâb-ı Â li’ye karşı
Haraç. Ş e r ia ta göre (ve büyük Osmanlı Şeyhülisla
meydana gelebilecek herhangi düşmanca niyet veya hare
m ı olup Osmanlı vergileri üzerine fazla m iktarda fetva
ketten haberdar etm ekti. H ıristiyan devletlerle mesela
vermiş olan Ebussud Efendiye göre) Eflak, Boğdan ve
Venedik, Macaristan, Polonya veya Habsburg İmparator
Transilvanyalı prensler tarafından ödenen haraç, kafirler
luğu ile barış yapıldığında, barış ve ticaret antlaşm aları
üzerine, bunlarla sultanlar arasında yapılan barış antlaş
na bu ibare “dosta dost ve düşmana düşman olub” şeklin
ması gereği yüklenen bir vergidir.34 Aslında Osmanlı
de bir madde olarak ekleniyordu. Ve şunu vurgulamamız
kronik yazarları ve onlardan biri olan Mustafa Selaniki
gerekm ektedir k i, bu madde daha II. Mehmed zamanın
voyvodalardan istenen parayı haraç-ı şer’iyye olarak ad
da Büyük Stephaıı’la yapılan barışın yenilendiği 1480-
landırm ıştır.35 Bu haraç müşterek olarak (harac-ı maktu),
81 ahidnâmesinde de yer almaktadır.43 Sonra tahtta iddi
baştanbaşa ve teorik olarak da gayrim üslim lerden onların
ası bulunanlar çok öncelerden sultanın dostuna dost,
temsilcisi tarafından toplanan belli m iktardaki para şek
düşmanına düşman olma gayretine girm işlerdir.44 Bun
linde düşünülmüştür.36 Eflak, Boğdan ve imparatorlu
lara ek olarak, bu şart, XVI ve XVII. yüzyıllarda Eflak,
ğun diğer eyaletlerinde uygulanan bu m ali sistemi izah
Boğdan ve Transilvanyalı prenslere tahta geçmeleri vası
için Osmanlılar XVIII. yüzyılda sık sık m ir-i m aktû ve
tasıyla verilen beratlarda da yer almıştır.
m âl-ı m aktû usullerini kullanm ışlardır.37 Bunlara ek ola
Ortaçağlarda askeri destek vasal ve hükümdar ara
rak Eflak ve Boğdan prensleri hatta K azıklı Voyvoda
sındaki özel yüküm lülüklerden biriydi. Osmanlı sultan
(1456-1462) ve Büyük Stephan (1457-1504) haracına
ları ile onlara haraç veren Güney Doğu H ıristiyan prens
mültezim veya cizyedar olarak sınıflandırılm ışlardı.38
leri arasındaki ilişkide en önemli vazifelerden biri sulta
Haraçgüzar statüsüne göre, Eflak, Boğdan ve Tran-
nın seferlerine katılm aktı. XV. yüzyılın ilk yarısında Ef
silvanya prenslerinin Bâb-ı Â li’ye karşı temel vazifeleri
lak voyvodalarından Macaristan’a, özellikle Transilvan-
haracı zamanında ödemekti. Sonuç olarak, bu yüküm lü
ya’daki Osmanlı akınlarına katılm aları istenm işti. Daha
lüğün, Romanya ülkelerinin Bâb-ı Â li’ye karşı olan iliş
sonra II. Bayezid ile Büyük Stephan arasında 1486’da ba
kilerinin düzenlendiği belgelere, XV ve XVI. yüzyılda
rış yapıldığında, Boğdan voyvodası tekrar sultanın vasa-
ahidnâme-i hümâyûnlar;39 XVI.-XVIII. yüzyıllarda be-
lı haline gelm iş ve sonra da Polonya’ya karşı yapılan se
rât-i hümâyun40 ve XVIII.-XIX. yüzyıllarda hatt-ı hü
fere katılm a zorunluluğu getirilm iştir.45 Bu yüküm lülü
mayun ve lıatt-ı şeriflerine kaydı vazgeçilmez bir önceli-
ğün geleneği XVII.-XVIII. yüzyıl belgelerinde de görü-
O SM A N LI
SİYASET
lebilir. Sözü edilen alanın komşu bölgelerle Güney Doğu
önceki voyvoda Gaspar G ratiani’nin (1619-1620) yan
ve Merkezi Avrupa ile sınırlı olmasına rağmen bazen bu
daşlarıyla birlikte Polonya’ya gitm esi ve Osmanlı top
yüküm lülük ve katılım büyük bölgelere kayabiliyordu.46
raklarına zarar verme ihtim aline karşı verm işti.52 Tuna
Meselâ 1473’de Radu cel Frumos, II. M ehmed’in Uzun
prenslerinin karşılıklı destek zorunlulukları elbette ki
Hasan’a karşı olan seferine iştirak etm iştir. Daha sonra
Osmanlı im paratorluğunun menfaatlerine göre hareket
1540-41’de Alexandru Cornea M alta seferine iştirak et
edenler için standart ibarelerle ifade edilm ekteydi: “Boğ
meye çağrılm ıştır.47 Burada şunu da belirtm ek zorunlu
dan ordusu ile hazır olup, Eflak’ı gözlem esin.”53
luğu vardır ki Osmanlı seferlerine iştirak için çağrılm a,
(1577’de Boğdan voyvodaları için); veya “Boğdan ülkesi
hatta sultanlara karşı askeri yüküm lülüğün farkında ol
nin düşmanlardan korunması ve müdafaası için çok çalış
ma48 voyvodaların bizzat seferlere katılm alarına eşit de
m alı ve çaba sarfetmelerinin” (1620’de Transilvanya voy
ğ il idi. Askeri yüküm lülük, cizye ödeme ile askeri sefer
vodası için).54 Bu belgeler Eflak, Boğdan ve Transilvan-
lere katılm a arasında bir çelişkiyi ortaya çıkarıyordu. Bu
ya’nın XVI. yüzyıl ortalarında Bâb-ı Â lî’nin koruması al
konuda 1664/166 5 ’te Uyvar muhasarasına katılm aya da
tına girmesinden sonraki ve yine onun katı kontrolü al
vet edilen Eflak ve Boğdan voyvodalarının sözlerine m ü
tında birbirleriyle geliştirdikleri yeni ilişkilere anlam ka
racaat edebiliriz. Bu ikilem in farkında olan voyvodalar
zandırmaktır.
“Bizim için hem haraç ödeyip hem de savaşta yer almak
Haraçgüzar prenslerin bir başka yüküm lülüğü de
mümkün m üdür?”49 derken, Bâb-ı A lî birbirine uyma
Osmanlı im paratorluğu’nun menfaatleri ile çelişen kom
yan bu durumu askeri, politik vaziyet ve menfaatler açı
şu devletlerin hareketleri hakkında b ilgi toplam aktı. Bir
sından çözme yoluna gidecekti.
kere haraçgiizar-koruma ilişkileri kurulduğunda sultan
Sultanların Tuna prensleri ile olan ilişkilerinde bun
lar voyvodalardan sürekli olarak Bab-ı Â li’ye komşu dev
lardan en fazla isteği diğer iki beylikte Bâb-ı A lî tarafın
letlerin Macaristan, Polonya sonradan Habsburg İmpara
dan kabul edilm iş voyvodaların, bunları kabul etmeyen
torluğu ve Rusya’nın savaş hazırlıkları ihtim ali üzerine
lere karşı desteklenmesiydi. Bu hareketler onların yü
arzuhaller göndermelerini istiyorlardı. Stefan cel Mare
küm lülüklerinden bir parça olarak “dosta dost düşmana
bile II. Bayezid ile barış antlaşması yaptıktan sonra bu
düşman olmak” şeklinde telakki ediliyordu. 27 Cemazi-
mecburiyetten hariç tutulm am ıştı. 903/1497 yılın a ait
yelevvel 985/12 Ağustos 1577’de III. Murad Boğdan
ve kopyaları Topkapı Sarayı Arşivi’nde bulunan iki mek
voyvodası Fetru Ochiopul’dan yeni Eflak voyvodası Türk
tupta Boğdan voyvodası sultana Macaristan ve Polonya
Mihnea’yı desteklemesini istem işti: “Eğer zikredildiği
hakkında b ilgi vermekte özellikle de Transilvanya, Kra-
üzere düşmanlar her yerden gelir ve yardım gerekirse, o
kow ve Kameniçe’de toplanan birliklerden haberdar et
zaman gecikmeden onu desteklem eli ve yardım da vakit
m ektedir.55 Bu öyle bir politik ve askeri durumdu ki
kaybetmemelisin.”50 Bu fikre Vezir-i Âzam Yemişçi Ha
Stephan, Moldovya için esas tehlikenin Osmanlılardan
şan Paşa tarafından III. Mehmed’e gönderilen bir telhis
değil de komşu H ıristiyan devletlerden Polonya’dan gel
te de rastlamak mümkündür. Haşan Paşa, Ieremia Movi-
diğini biliyordu. Aynı şekilde 1517-1527 yıllarında
la ’nın kardeşi Simion M ovila’ya Eflak’da yardım etmesi
Boğdan voyvodası olan Stefanita Bâb-ı Â lî’yi temin edip
ni daha sonra da Transilvanya’daki askeri harekata k atıl
“önemli olan haberleri alm ak için casuslar gönderdik”
masını tek lif ederken şu fikirden hareket ediyordu.
dem ekteydi.56
“Boğdan ve Eflak voyvodaları kadim -ül-eyyam dan Dev
XVI ve XVIII. yüzyıllarda Tuna beylikleri üzerinde
let-i A liyye’nin dostuna dost ve düşmanına düşman
tesis edilen kontrolün yoğunlaştığı, komşu H ıristiyan
dır.”51 1620 yılında II. Osman’da Transilvanya yönetici
devletler hakkında İstanbul’a haber gönderilmesi keyfi
si Gabriel Bethlen’in kardeşi ve vekili olan Stephan
yetinin adım adım birinci derece m ükellefiyet haline
Bethlen’e, Moldovya’nın tahta yeni atanan voyvodası
geld iği görülmektedir. Burada önemle vurgulanması ge
Alexandru Iliao’ya yardım ve destek vermesini “kadim
reken noktalardan biri de H ıristiyanlığa sadakat mesele
den idegeldiğün üzre” emretmiştir. Sultan bu emri bir O SM A N LI
sidir. Öyle ki Bâb-ı Â lî tarafından uygulanan baskıya ve I SİYASET
bağım lılık derecesinin artmasına rağmen voyvodalar her
XVII. yüzyıldan itibaren Eflak, Boğdan ve Transil
fırsatta bu yüküm lülükten kaçma yoluna gitmişlerdir.
vanya sultan tarafmdan Memâlik-i mabrnsa yani Osmanlı
Bunlara ek olarak yine söylenebilir ki Eflak, Boğdan ve
İmparatorluğu’nun bir parçası olarak değerlendirilmeye
Transilvanya her zaman Avrupa’dan Osmanlı İmparator-
başlanmış ve İslam hukuku açısından, İslam ülkeleri içe
luğu’na haber ulaşma noktasını teşkil etmekle kalmamış,
risinde darü’z-zimmet olarak nitelenmiştir. Bu beylikle
aynı zamanda Hıristiyan devletleri Osmanlı İmparator
rin ahalisinin korunması hükümdar ile tebaası arasında
luğu’nun durumundan haberdar etmişlerdir. Meselâ XV.
ki ilişkilere benzemeye başlamıştır. Bu öncelikle Osman-
yüzyılın ikinci yarısında Eflak voyvodaları veya boyarla
lı resmi kaynaklarındaki terminoloji değişiminden anla
rı ile Braşov sakinleri arasında “Türklerden gelen haber
şılmaktadır. Şöyle ki 1017/1608 tarihli Boğdan nüfusu
ler” herhangi bir kapalılık olmadan dostça ilişkiler içeri
ile ilg ili bir vesikada I. Ahmet “bil cümle Boğdan reaya
sinde konuşuluyordu. Diğer tarafta Eflak prensi bu ha
sı sair gib i M emâlik-i mahrûsem reayası gibi olub”63 ifa
berleşmede karşılıklılık arıyor ve mesela Macaristan için
delerini kullanmaktadır. Aslında bu ifade XVI. yüzyıl
“O yerler hakkında ne biliyorsunuz” diyebiliyordu.57
başından itibaren bütün haraçgüzarları adlandırmakta
Ancak Boğdan’da Polonya ve Osmanlı İmparatorluğu
kullanılm aktaydı. Bunlara ek olarak Raguza’mn nüfusu
arasında aynı rolü oynamıştır. Aron Tiranul, 1594’te Po
da sultanın reayasına benzetilmekteydi. “Duvrovniklü
lonya Hatmanı Ioan Zamoyski’ye “Biz H ıristiyan olarak
şâir reaya gib i haraçgüzar reâyalarımdır.”64 Benzer şekil
sizi bu kafirlerin niyetlerinden haberdar etmek istedik”
de Eflak-Boğdan ve Transilvanyalılar da, Eflak tebasına
diye yazarak Tatarların Transilvanya’ya karşı hazırladık
referansta bulunan 1012/1604 tarihli bir arşiv vesikasın
ları akın hakkında bilgilendirm iştir.58 Haraçgüzar prens
da kaydedildiği gibi, “haraçgüzar olan reâyâ olarak de
ler diğer kafirleri M üslümanların vaziyetinden haberdar
ğerlendirilm iştir.65 İslam hukuku terminolojisine göre,
etmeleri yasak olduğu halde bu riski göze almışlardır. Bu
bu şekilde vergi veren gayrim üslim reâya Eflaklılar, Boğ-
yasak İslam hukuki belgelerinde yer alm ış,59 Osmanlı
danlılar ve Transilvanyalıları da içine alır şekilde zımmi olarak adlandırılmıştır. Osmanlı vesikalarında Tuna’mn
uygulamalarında üzerinde çokça durulmuştur. Bunlara ek olarak XVIII. yüzyılda Eflak ve Boğdan voyvodaları divan-ı hümâyun tercüm anlığı yapan Fener li Rumlarla sıkı şekilde ilg ili olmuş, Batı ve Orta Avru pa hakkında Osmanlı İm paratorluğuna b ilgi vermişler dir. Bu yetkililer aynı zamanda kendi menfaatleri için el lerindeki bilgileri çarpıtmış, geçersiz kılm ış ve bu yolla Bâb-ı A lî’yi yanlış yola sevk ederek Avrupa’ya karşı uy gun bir politika takibini engellemişlerdir.60
kuzeyinden güneyine seyahat eden kimseler için sıkça zımmi ibaresi kullanılm aktadır. Meselâ Simu nam zımm î, Fakuran nâm zımmî, Yanku nâm zım m î g ib i.66 Hu kuki açıdan zımmî statüsü verilmiş olmalarıyla Eflaklılar, Boğdanlılar ve Transilvanyalılar Osmanlı reayasına dahil edilip, komşu H ıristiyan devletlerin halkından (Hanefi hukuk metinlerine göre harbî olarak nitelenen) ayrı tutulmuşlardır. 1672 yılında ve sonrasında Osman lIların bu konuya dair görüşleri daha fazla açıklık kazan
4.2. Eflak-Boğdan Reayaları
mıştır. IV. Melımed (1648-1687) Osmanlı yetkililerine
Osmanlı kaynakları Eflaklı, Boğdanlı, Transilvan-
hatırlatmada bulunurken, “Eflak re’yası harbî değildir
yalı ve Raguzalıları Müslümanlarla akid etmiş bütün
şâir m emâlik-i mahrûsemde olan re’âyâ gib id ir”67 ifade
gayrimüslimler gib i m u’ahidin veya ehlü’l-ahd olarak
sine yer vermiştir.
adlandırılmışlardır.61 Başlangıçta, yani XV. yüzyılda,
Vergi ödeme kabiliyetine sahip olma daha sonra bu
m u’ahid terim i yalnızca voyvodalar için kullanılm ış, da
reayanın korunması manasına gelmekteydi. “Haraçgü
ha sonra XVI ve XVII. yüzyıllarda, bütün nüfusa, haraç
zar olan re aya” hakkında önyargılarla sebep olmak şer’i
güzar ve ehlu 1-zimmet gibi yayılmıştır. Bu anlayış XVIII.
hukuka ve kanuna m uhalif bir durumdu. Elbette ki pra
yüzyılda da korunmuştur. 1717 tarihli bir fetva dikkate
tikte mevcut olan gerçekleri göz ardı edemeyiz. Kaynak
alındığında görüleceği üzere Eflaklılar “keferesi ehl-i İs
larda belirtildiğine göre özellikle XVII ve XVIII. yüzyıl
lam ile m u’ahidin olan" olarak nitelendirilm iştir.62
larda Osmanlı ordusu Tuna nehrini geçtiğinde bu toplu-
O SM A ÎU l I
SİYASET
luklara karşı bazı istismarlar meydana gelebiliyordu.
Dini Koruma. Balkan yarımadasında, Tuna’nın gü
XVII.-XVIII. yüzyıllarda yağma ve talana karşı yasaklar
neyindeki gayrim üslim toplulukların dini hüviyetli bi
konuldu. Ancak müracaat edilen hukuki tartışmalar
nalarını muhafaza etmelerine, yeni kiliseler inşa etmeme
farklıydı. Sıkça zikredilen husus vergi ödeyenlerin ko
leri, fakat eskilerini tamir etmeleri şekliyle izin verilmiş
runması gerekliliğiydi: “ancak re ayadan ve berayadan ve
ti. Aynı zamanda bu bölgedeki Müslüman topluluklar
İslam’a karşı savaşlardan birçoğu tutsak edildi” sözleriy
camiler inşa ederek bu bölgelerin darü’l-İslam olduğunu
le II. Selim, I. Devlet Giray’a 982/1574’de hitab ediyor
Osmaıılı-İslam fethinin sembolü olarak gerçekleştirmiş
ve şunları ekliyordu: “öyle ki toprakla uğraşan ve haraç
lerdir.72 Tuna’nın kuzeyinde ise başka bir gerçek vardı.
ödeyen kimse kalm adı.” Sultanın dikkati hükümdar ve
Göze çarpan bir şekilde XVI ve XIX. yüzyıl seyyahları
tebaası arasında ideal ilişkiler bina etmekten ziyade daha
nın verdikleri bilgilerde ve bugün de görüleceği gibi Os-
pragmatik sebeplere çevrilmiştir; bunu aynı bölgede te
m anlı hakim iyeti sırasında Eflak, Boğdan, Transilvanya
reddütsüz ve şu şekilde ortaya koymaktadır: “Boğdan vi
ve İmparatorluğun diğer haraç ödeyen eyaletlerinde hiç
layetinin halkı bize haraç vermekte ve İstanbul’un ihti
bir cami inşa edilmemiştir. Bu şekilde hangi sebeple
yacının bir çoğu buradan gelmektedir. Bunun için bizim en büyük isteğimiz bu vilayetin şen ve refah içinde olma sıdır.”68 Ayaklanma durumunda sadık reaya ile anarşi çı karanların ayırım ı yapılm aktaydı. K arışıklığa sebep olanlar daru 1-harb sakinleri gibi yakalanıyorlardı. Vergi lerini ödeyenlerin yakalanm ası veya yağm alanm ası mümkün değildi.69 Yukarıda yer verilmiş olan alıntılar, haraç veren tebaanın yakalanıp öldürülemeyeceğine dair yetkililere yapılan bir hatırlatm a olup aslında gerçekle rin daha farklı olduğunu göstermektedir. 1574 yılı ya zında Ioan Vodacel Cum plit’in isyanı bastırılırken Tatar lar iki taraftan da esir almışlardı. II. Selim şeriata göre sadık haraçgüzarların salıverilmesi hükmünü Tatarlara hatırlatarak bu tür hareketleri engellemeye çalışmıştır. Yine ayrı bir hükümde de Sultan isyancıların Boğdanlı akrabalarının kendileri adına adam başına 1000 aspris vermeleri halinde serbest bırakılabileceğini bildirm işti.
olursa olsun Romanya ülkelerine seyahatte bulunan Avrupalı seyyahlar, Ortodoks kilisesinin binaları da dahil olmak üzere sahip olduğu korumayı Tuna’nın güneyine nazaran vurgulamaktadırlar. 19 Ağustos 1686 tarihli bir Fransız belgesinde Moldovya’nın başkenti Iassy şehri ta nımlanırken yazar birçok güzel binanın yanı sıra 28 adet güzel kilise ve manastır bulunduğunu, bunların bütün halk için bir sığınak olduklarını ve Türklerin bunları hiçbir zaman tahrip etmediklerini belirtmektedir. (auxquels les Turcs et les Tartares par politique n’ont jamais tauche)73 Osmanlılar tarafından Boğdan-Eflak prenslerine ve rilmiş ahidnâmelerde bu konuya ait olmak üzere verilmiş bir söz yoktu. XV ve XVI. yüzyıllara ait uzun dönem kapsayan resmi belgelerin, Tuna’nm kuzeyinde dini ko rumayı düzenleyen maddelerin olmamasından hareketle biz burada başka kaynaklara müracaat etmek zorundayız. İlk olarak Erdel beylerine verilen ve dini otonomi hak
İşgale karşı yöneltilen en sık protesto girişim leri Ef
kında şartlar ihtiva eden beratlara sahibiz. Bu şekilde
lak, Boğdan ve Erdel reayalarından gelmekteydi. Düzen
Temmuz 16T4 tarihli ve Gabriel Bethlen’in Erdel tahtı
li olarak XVII.-XVIII. yüzyıllarda meydana gelen bu
na geçmesine dair verilen beratla I. Ahmet “kadim ü’l-ey-
türde hareketleri engellemek için sultanlar, ortak bir şe
yâmdan süregeldikleri âyin ve kaide ve töre ve dinlerin
kilde Tuna bölgesi Osmanlı yöneticilerine (beylerbeyleri,
ve aralarında câri olan âdetlerin ve tebdil itm eyüb” ifade
kadılar, nazırlar vs.) zulmü durdurmak için emirler ver
siyle resmen dini koruma garantisi vermekteydi.74 Diğer
mişlerdir.70 XVIII. yüzyıl kaynaklarının ispatladığı gibi
taraftan, dini koruma ve bunun pratikteki görünümü ya
Osmanlı başkentindeki yetkililer kural olarak mahalli
ni dini otonomi birçok XVII ve XVIII. yüzyıl resmi Os-
yetkililerin ve Osmanlı reayasının sebep olduğu şiddeti
m anlı vesikaları (hükümler) ile ispatlanmıştır. Aslında
bilmekte ayrıca Eflak ve Boğdan tem silcileri (voyvodalar,
Eflaklı boyarlar ahid statüsü ile sağlanmış Ortodoks
boyarlar, din adamları, kapı kethüdaları vs...) tarafından
inancının korunması meselesinin farkında olup, bu oto
bildirilen istismarları engellemeye çalışmaktaydılar.71 O SM A N LI
nom prensin yerine bir Müslüman-Türk vali geçmesi ha I SİYASET
linde durumun değişeceğini düşünüyorlardı. Erdel pren
raçgüzar eyaletlerine O sm anlılarla olan çatışmalarda göz
sine 25 Temmuz 1604’de bir Eflaklı ilticacı tarafından
diken H ıristiyan devletlere karşı sultanlar ve vezir-i
verilen dilekçede “korkuyoruz ki eğer bu durum Türkle
azamlar kuvvetle Eflak, Boğdan ve 1 5 4 l’den sonra Er-
rin rızasına kalsa Eflak’a kendi aralarından kendi inanç ve
d el’in Osmanlı koruması altında olup buralara karşı yö
konumlarını benimsemiş bir T ürk’ü yönetici olarak atar
neltilecek her saldırının sultana yapılacak bir saldırıya eş
ve o da güzel H ıristiyan kiliselerini ve manastırlarını bo
olduğunu ilan ediyorlardı. Bu konuda XV ve XVII. yüz
zarak camiye çevirir” ifadelerini kullanm aktaydı.75
yıllarda hedef alınanlar XVI. yüzyılın ilk devresinde Ef
4.3. Tampon Devletlerden Tampon Eyaletlere Çokça bilinen bir uygulam aya göre, iki büyük güç doğrudan bir tampon devlet statüsü oluşturmak istedik
lak’la ilg ili olarak Macarlar, XVI ve XVII. yüzyıllarda Polonya kralları (Boğdan anlaşm azlığın esas hedefi ola rak), 1541-1699 yılları arasında da Habsburg kralları ol muştur (Erdel çekişmenin merkezi olarak).
lerinde tek taraflı antlaşmalar bu devlete ait maddeleri de ihtiva etmiştir. Eflak, Boğdan ve Erdel birlikte veya ayrı olarak bu türden bir vaziyet arzetmişlerdir. Bu nedenle sultanlar ve voyvodalar arasındaki ilişkiler Osmanlı İm paratorluğu ile H ıristiyan komşu devletler arasında tar tışm a sebebi olabiliyordu. Bunun doğrudan ve açık so nuçları: 1428 ve 1519 yılları arasındaki Osmanlı-Macar barış antlaşmalarındaki Eflak ve Boğdanla ilg ili madde ler; 1553 yılından sonraki76 Osmanlı-Polonya antlaşma
XVI.
yüzyılın dördüncü on yılında Polonya-Boğ-
dan sınırındaki çekişmelerde Kanuni Sultan Süleyman ve Vezir-i Azam İbrahim Paşanın, Polonya kralı I. Sigis mund, Boğdan ve onun voyvodası Petru Rareş’in Saray ve Polonya arasındaki hukuki statüsünü Osmanlı görü şüne göre kesin olarak belirtmede istekli oldukları görül mektedir. Kanuni şöyle söylemekteydi. “Boğdan voyvo dası bizim buyruğumuz altında ve haraç vermekte olup
larındaki Boğdan’la ilg ili maddeler;77 XVI. ve XVII.
serhat eyaletlerimize yapılacak hiçbir saldırıya müsaade
yüzyıl Osmanlı-Habsburg barış antlaşmalarındaki Eflak,
edilm eyecektir.”80 Ve İbrahim Paşa şunları ekliyordu
Boğdan ve Erdel’le ilg ili şartlar.78 XVIII ve XIX. yüzyıl
“Padişah efendimize dostluk ilişkileriyle bağlı olduğu
larda da Eflak ve Boğdan’la ilg ili maddeler Osmanlı-
nuzdan ve Boğdan ülkesinin Padişahımızın m ülkü oldu
Habsburg ve Osmanlı-Rus barış antlaşmalarında da yer
ğunu iyi b ild iğ in iz d e n ...... Voyvoda Petru diğer beyler
almıştır.
gib i Padişahımız tarafından ülkesine tayin edilmiş biri
Daru 1-İslam’ın dışardan gelecek bir saldırıya karşı korunması şeriat tarafından bir Müslüman yöneticiye yüklenen en önemli vazifelerden biriydi: Şeyhülislam Bostanzade Mehmed Efendi 1593 yılında “M emleket-i İslâm hıfzı padişahumun vazifesidir” ifadesini kullan
olup onun tebaası da haraç ödeyip üzerlerine düşen vazi feleri yerine getirm ektedir. Bu ülkeye karşı yapılacak bir saldırı Padişahımızın ülkelerine yapılacak bir saldırıya eşit olup ayrıca onun heybetine karşı bir saldırı manası na gelecektir.”81 XVIII. yüzyılda Osmanlı D evleti,
mıştır. Bu koruma haraç veren devletler için de geçerli-
Habsburg İmparatorluğu ve Rusya ile karşı karşıya g e l
dir. Aslında yukarıda verilm iş olan bu açıklam a ulema
diğinde onlardan hemen önce Eflak ve Boğdan üzerinde
nın başı tarafından III. M urada gönderilen telhisde yer
birer Osmanlı eyaleti olarak hakkı, sorum luluğu ve ko
almıştır. H absburglarla yapılm ası kaçınılm az olan savaş
ruması olduğunu iddia ediyordu. Savaş çıkm ası üzerine
ta Tuna beyliklerinin güvenliği söz konusu olmuş “Eflak
kaydedilen Osmanlı resmi belgelerinde çarpışma esna
ve Boğdan taraflarına muhafaza içün bir m ikdar leşker
sında veya barış müzakerelerinde Osmanlı politikasının
lâzımdur, ihmal devâ değüldür”79 ifadesiyle meselenin
anahtarlarından biri de Eflak ve Boğdan’ın güvenliği teş
önemi vurgulanmıştır. Haraçgüzar bir eyaletin korunma
k il ediyordu.
sı buralara karşı herhangi bir komşu devletin düşmanca
Eflak, Boğdan ve Transilvanya’nm B abıâli’ye karşı
niyetini belirtmesi üzerine Osmanlı yetkilileri tarafından
statülerindeki müphem lik Osmanlı terim lerini (meselâ
söz konusu edilm ekteydi. Bu niyet ister buralar üzerinde
“haraçgüzar”) ve aynı zamanda Batı Ortaçağ terim lerini
bir hak isteği veya bu bölgelerin bir kısm ını ele geçirme
(vasal) kullanm aktan kaynaklanmaktadır. Benim fikrim e
şekliyle olsun açıklanıyordu. Bunlara ek olarak Tuna ha-
göre yalnızca Osmanlı terim lerini “haraçgüzar” ve “koru-
O SM A N U
SİYASET
nan insanlar ve eyaletler” kullanm ak bu konudaki karı
Bâb-ı Â lî’nin haraçgüzar eyaletlere karşı olan yü
şıklığı gidermede daha iyi bir yol olabilir. İlk mefhum,
küm lülüklerine gelince “M em âlik-i mahrûse” veya “ha
voyvodaların vazifelerinin görünüşü itibariyle ve elbette-
m ilik ” bu eyaletlerin politik-hukuki durum larını daha
ki Osmanlı “haraçgüzar” fikrinden hareketle ortaya çık
iyi karakterize etmektedir. Bu konuda şu tartışm alara yer
mıştır. Haraçgüzar mefhumu, yalnızca B abıâli’ye haraç
verilm iştir. Bir tarafta koruma-haraç verilmesi voyvoda
gönderme fiiliyatın ı değil aynı zamanda diğer politik-as-
lara verilen ahidnâme ve beratlarda zikredilmiş diğer ta
keri ve ekonomik-mali yüküm lülükleri de (hizmet) kap
raftan Osmanlı İmparatorluğu ve komşu H ıristiyan dev
samaktaydı. Bunların arasında Osmanlı barış hukukuna
letler arasında (Macaristan, Polonya, sonra Avusturya ve
göre en öncelikli yüküm lülükler: “Dosta dost, düşmana düşman olmak”; sultanlar tarafından yapılan seferlere iş
Rusya) yapılan barış antlaşmalarında bu eyaletlerin tam
tirak etmek (askeri vazifeler); ve komşu ülkelerin politi
pon bölgeler olarak korunması gerekliliği sıkça şart ko
kalarından B abıâli’yi haberdar etmekti.
şulmuştur.82
1
harest) (R dl), 8 (1986), 774-794; M arele M ircea Voievod, Coordonator Ioıı
Fr. Giese în D ie altosm anischcn a n o n ym n C hronikm (T evârih-i A l-i Osman), Tei! I, Breslau, 1922 (bundan sonra: Fr. Giese, Anoııynmı), çeşitli yerierde;
Patroiu, Bucureşti, 1987; N. Beldiceanu, “Eflâk, İn E ncyclopaedia o f İslam,
Fr. Giese, D ic alîosm anischc Chronik des Aşıkpaşazade, Leipzig, 1929; F. Ba-
N ew edition, B. Lewis, Ch. P ellat, J . Schacht, Paris - Leyden: E. J , B rill (bundan sonra: EI-2), II, 687-9.
binger, F etihnam e-i Sultan M ehmed, m üellifi: K ıva m ı, İstanbul, 1955; Oruç B eg T arihi, İstanbul, 1972, çeşitli yerlerde; Tursun Beg, The H istory o f
9
Tafsilat için, bakınız: Nicolae Stoicescu, V lad Tcpeş, Bucureşti 1976, 85-
M ehmed the Cotıqueror, Text Published İn Facsmile w ith Eııglish Translati-
136; M ihai M axim , T arile Române si Inalta Poarta. C adrul ju rid ic a l relati-
on by H alil İnalcik and Rlıoads Murphey, B iblioteca Islaraica, Minneapo-
ilor româno-otomane în evııl m ediu, Bucureşti 1993, 230-240.
lis & Chicago, 1978 (bundan sonra : Tursun Beg, H istory of Mehmed), çe
10
şitli yerlerde; Mehmed N eşri, K iîâ b -ı C ihan-nüm a. Neşri T arihi, Faik Re
Richard Knolles, The Turkish History, from the O riginal o f that Nation, to the G roıvth o f the Ottoman Empire: ıvİth the Lives a n d Conqucsts o fth cir P rbıces an d
şit Unat ve Prof. Dr. Mehmed A. Köymen, Cild I-II, Ankara, 1987 (1.
Emperors..., The Sixth Edition, The fîrst Volüme. London MDCLXXXVII
baskı, 1947) (bundan sonra: N eşri T arihi), çeşitli yerlerde; ibn Kemâl, Te
(1687), 170.
vâ rih -i  l-i Osman. VII. Defter (Transkripsiyon), hazırlayan: ŞerafFetiıı Tu ran, 1991, çeşitli yerlerde; ib n K emâl, T evârih-i  l-i Osman. VIII. Defter
11
li yerlerde, Çiftcioğlu N. Atsız, Osmanlı T arihleri, I, İstanbul 1949, çeşit
12
Tafsilat için bakınız: Serban Papacostea, “La Moldavie trİbutaire de l ’empire ottoman au XVe siecle: le cadre international des rapports ecablis en
li yerlerde. 2
P adişah -ı İslâ m ... Tuna’y ı gcçiib Eflâk vilâ yetin e girü b cem E flâk’ın vilâ yeti halk ı gelüb ta p dıla r (Neşri T arihi, II, 756, 757).
(Transkripsiyon), Hazırlayan: Prof. dr. Ahmet U ğur, Ankara, 1997, çeşit
1455-1456,” RRH , XIII 3 ( 1974), 44 5-4 61; L. Simanschi, “Inchinarea
K ıvam î, Fetihname, 304, 306.
de la Vaslui (5 ‘iunie’ 1456),” A nuarul İnstitutului d e istorie s i Arheologie 3
Şükrullah, B ehcet-üt-T evârih. cf. Valeriu Veliman, "Domııia lu i Mircea cel
“A.D. Xenopol” (Jassy) (AIIAI), XVIII (1981), 61 3-6 37; H . İnalcık, '‘Boğ
Mare în viziunea istoriografıei otomane (sec. XV-XVII),” M arele M ircea
dan," in E I-2,1, (1960), 1290-1.
Voievod, Coordonator Ioıı Patroiu, Bucureşti 1987, 426. 13 4
İdris B itlisi, Heşt B ehişt, in C ronici tu rcestip rivin d T arik române. Extrase. Yol.
M. Guboğlu, “L’İnscription turque de Bender relative a l'expedition de Solim an le M agnifique en M oldavie (1538),” S tudia et A çta O rietalia (Bucha
I. Sec. XV - m ijlocul sec. XV//, ed. M ihail G uboglu ve M ustafa Mehmet,
rest), I (1957), 175-187; Stefan S. Gorovei, “Moldova în “Casa Pacii". Pe
Bucureşti 1966 (bundan sonra: C ronici Uırc. î) , 156-157. Tafsilat için, ba
m arginea İzvoarelor privind prim ul secol de relatii moldo-otomane,” AI-
kınız: A. Decei, “Expeditia lu i M ircea cel Batrân îm potriva acîngiilor de
IAI, XVII, 1980, 659-666; Petru Rarcş, redactor coordonator Leon Si
la Karinovasi (1393),” in A. Decei, R elatii româno - orientale. Culegere d e stu-
manschi, Bucureşti 1978, 151-175 (Tahsin Gemil and St. S. G oroveİ).
dii, Bucureşti, 1978, 140-155; Tahsin C em il, R om ânii s i otom anii în secole14
le XlV-XVl, Bucureşti 1 9 9 1 ,6 9 -8 5 . 5
A. Decei, “Tratatul de pace-sulhname-încheiat între sultanul Mehmed al II-lea si Stefan cel Mare la 1479,” R cvista lstorica Româna (Bucharest), XV,
Osmanlı “gaza” ideolojisi için bakınız: Standford Shaw, H istory o f the Otto
1945, fasc. IV (bundan sonra : A. Decei, “Sulhname,”) 465-494 .
man Empire a n d M odem Turkey. Vol I : Empire o f the G azis T he Rise a n d Decline o f the Ottoman Empire. 1 2 80-18 08, London, New York, Melbourne
15
rului dintre Moldova si Im periul Otoman,’’ R cvista A rhivelor (Bucharest),
1976; R. C. Jennings, “Some Thoughts on the Gazi -Thesis,” F estschrift
2, 1 9 83,1 17-128; St. S. Gorovei, “Pacea moldo-otomana din 1486," R dl,
Andreas Tietze zum 70. G eburtstag. W iener Z citsch rift fu r d ie K im de des M or-
1, 1 9 8 2,8 07-821 .
genlandes, 76. Band, W ien, 1986, 151-161; J . F. G uilm artin, “Ideology and Conflict: The Wars of the Ottoman Empire. 1453-1606/’ J o u r n a l o f
16
M. A. M ehmet, D ocumente turcesti p rivin d istoria României. Vol. 1 (1455 -
17
Mehmed Paşa, T arih-i N işane, in C ronici tim . I, 295. Bakınız also Nasuh
1774), Bucureşti, 1976, doc. 1, 2.
hıterdisciplin ary H istory, XVIII, 4, 1988, 721-747. 6
Tahsin Cem il, “Observatii referitoare la înclıeierea pacii si stabilirea hota-
Neşri Tarihi, II, 755-758.
M atrakçi, F etihnâm e-i K ara-B oğdan (Topkapı Sarayı Müzesi K ütüphanesi,
7
Neşri T arihi, II, 829-833.
8
Tafsilat için bakınız: S. Papacostea, “La Valachie et la crise de strueture de
İstanbul (TKSMK) R . 1284). l’Empire Ottoman (1402-1413),” R evue R oum aim d'H istoire (Bucharest)
18
M uhieddin el-Jem âlı, T evârih A l-i Osman, in Fr. Giese, Anonymen, 140. Ba
19
Selanikİ M ustafa Efendi, T arih-i Selânİkî, / (971-100311563-1595). H a
kınız also A. Decei and M. Tayyib G ökbilgin, “Erdel,” EI-2, II, 702-5.
(RRH), X XV 1-2 (1986), 23-33; N. Pienaru, “R elatiile lui M ircea cel M a re (1386-1418) cu Mehmed I Çelebi (1413-1421),” Revİsta d e istorie (BucO SM A N L I
e
I SİYASET
zırlayan: Prof. Dr. Mehmed İpşirli, İstanbul 1989 (bundan sonra: Selam-
20
J . Slot, A rchipelagus Turbatus. Les C ydades entrc colonisation la tin e et occupati-
ki, Tarih), 21.
on ottomane. c.150 0-17 18, Tome I, Nederlands Historish-Archaeologisch
Bakınız: C. Giurescu, C apitulatiik M oldovei cu P oarîa Otomana, Bucuresci,
Institut Te İstanbul, 1982, 79; N .H. Biegm an, The T urco-R agusan R elati-
1908; N. Beldiceanu, “Problema tratatelor Moldovei cu Poarta Otomana
onship. A ccording to the F irm am o f M urad III (1 575 -159 5) extant in the S ta te A rchivcs ofD ubrovnik , Moucon, The Hague-Paris 1967, 32.
în lum ina cronicei lui Pecevi,” B alca nia (Bucuresti), V, 1 (1942), 393-407; G. G. Florescu, “L’aspect juridiques des khatc-i cherifs. Concributions a
37
V. Veliman, Documente turc., doc. 63.
1 etüde des relations de l’Empire ottoman avec les Principautes rouma-
38
Tursun Bey, T â rîh -i Ebii’l-F eth , Hazırlayan: Dr. A. Mertol Tulum , İstan
39
T a y îtı olunan h araçların sâ l-b e-sâ l vakti ile irsâ l idüb, 1575’de Transilvanya
ines," 5Vİ0, I (1958), 121-147; M . M . Alexandrescu-Dersca Bulgaru, T o riğ in e des khatc-i şerifs de privileges des Principautes roumaines,” No~ uvelles Ûtudes d'H istoirc (Bucharest), VI, 1 (1980), 251-263; S. Papacostea,
bul 1977, s. 110, 170.
Voyvodası’na verilen ahidnâmede (V. Velim an, “O carte de legam ânt
"Tratatele Tariİ Românesti si Moldovei cu Im periul otoman în secolele
(ahid-nâme) din 1581 privitoare la Transilvania,” AIIAl, X XV (1988/1),
XIV-XV: fîctiune politica si realitate istorica,’' in Stat, societate, natiune. In-
34, n. 59).
terpretari istorice, Cluj-Napoca, 1982, 93-106; M. M axim , “Din istoria re-
21
latiilor româno-otomane-“CapitulatİiIe’’, A nale d c îstorie (Bucharest)
40
M. A. M ehmet, Documente turc., I, doc. 291.
X XVIII, 6 (1982), 34-68; M. M axim , T arik Române si Ina lta P oarta, 25-
41
A. Decei, “Sulhnam e,” 465-494.
7 5 ,7 6 -1 1 1 , 197-261.
42
M. M axim , C ulegere dc texte otomane. Fasc. I. Izvoare docum entare sİ ju rid ice (se.
43
A. Decei, "Sulhname,” 465-494.
44
V. Veliman, “Carte de legam ânt,” 34-5.
45
A. Decei, İstoria Im periului otoman p â n a la 1656, Bucuresti, 1978, 140.
46
III. Ahmed’in M art 1707 tarihli Antioh Cantemire hükm ü (Tahsin Ge-
m e,” T ürkiye D iyanet Vakfı İslâm A nsiklopedisi, I, İstanbul, 1988, 535-540; A. Özel, İslam Hukukunda Ülke K avram ı. D ar iil-İslam . D ar ül-harb, İstan bul 1988, 141-4. 22
Ducas, istoria tureo-bizantina (1 3 4 1 -1 4 6 2 ), editie cricica de V. Grecu, Bucureşti, 1958, XXX/5, XXXII/1.
23
XV - XX), U niversitatea din Bucuresti, 1974, doc. 14.
J . Sclıaclıt, “’A lıd,” E I-2,1, 26 3; M. Fayda, M. S. K ütükoglu, "’Ahİdnâ-
m il, R elatiile T arilor române cu P oarta otom ana în documente turccsti. 1601-
H istory o f M ehm ed the Conqueror by C ritovoulos, Translated from the Greek
1712, Bucuresti, 1984, doc. 230 (bundan sonra : T. G em il, Documente
by Charles T. R iggs, Wescport, Connecticut, 1954 (bundan sonra : Crito-
turc.)\ I. M ahm ud’un evâ sıt R cbi ü l - m e l 1149/ J u ly 1736 tarihli Constan-
voulos, M ehm ed 11), IV, 10, 1-3 (Romanian edition: Critobul din Imbros,
tin Mavrocordata hükmü (V. Veliman, Documente turc., doc. 79).
D in dom nia lu i M ehmed a lI l-lea . A nii 1451-1467, editie de V. Grecu, Bu 47
curesci 1963). 24 25
A. Decei, İmp. otoman, 127; Andrei Pippidi, T raditia p olitica bizantina în ta rile rom âne în secolele XVI-XVIIIS Bucuresti, 1983, 163, n. 98.
Critovoulos, M ehmed I I , IV, 10, 1-3. Documenta Romaniae H istorica. D. R elatiile între T arile Române, vol. I, Bucureşti, 1977 (bundan sonra: D RH, D, I), doc. 192.
48
M. A. M ehmet, Documente turc., I, doc. 12.
49
Silahdar F ınd ıklılı Mehmed A ga, Z ey il-i Fezleke, in C ronici turc., II, 330; M ihai M axim , “O bligatİile m ilitare, în munca si transport ale Moldovei
26
DRH, D, I, doc. 197.
27
Şükrüllah, B chcet ü t-T evarih, in C ronici turc., I, 32.
28
A. Decei, “Sulhnam e,” 465-494.
29
Tafsilat için bakınız V. Panaice, “Custom in the lö tlı - 18th Centuries Ot-
si Tarii Românesti fata de Poarta în a doua jum atate a secolului al XVIlea,” A nalele U niversitatii d in Bucuresti. îstorie, XXVIII (1979), 100. 50
M. A. M ehmet, Documente tu n ., I, doc. 135.
51
Bu vesika 25 Eylül 1603 / 1012 R ebiülahtr 18 den Önce tarihlendirilm iş-
52
T. C em il, Documente turc., doc. 76.
toman-Romanian Relationships. Startiııg Points for a Historiographical
cir. (T. G em il, Documente turc., doc. 11).
Debate,” Revue d a Ûtudes Sud-Est Europeennes (Bucharest), X X X I, 1-2 (1993) 171-185. 30
Tiıomas Thornton, The Present State ofT urk ey or A D escription o f the P olitical, C iv il a n d R eligious, Constitution, G overnment a n d the Laws o f the Ottoman
53
M. A. M ehmet, Documente turc., I, doc. 135.
54
a d a d a n m em âlik-i B oğdan h ıfz ve hırâsetde m iicidd ii s a y olmak (T. Cem il, Documente turc., doc. 76).
E m pire.... Togethcr w ith the G eographİcal, P olitİcal, a n d C iv il. State o f the P rincipalities o f M oldavia a nd W allachia. From observations m ade d u rin g a re
55
TKSMA, E. 6512 si E. 6519- Bakınız Anafarta N igâr, Osmanlı İm parator
şidince o f fıfteen th yea rs in Constantinople a n d the Turkisb provinccs, Vol. I-II,
lu ğu ile Lehistan (Polonya) arasındaki m ünasebetlerle ilg ili ta rih i b elgeler (H is-
The second edition, w ith corrections and additions, London 1809, 298-
torica l Documents concem in g R elations betm en the Ottoman Empire a n d Lehistan
307.
(P oland), İstanbul, 1979, doc. 1 and 2.
31
CL Cahen, “D him m î,” EI-2, II, 227-31.
56
M. A. M ehmet, Documente turc., I, doc. 10 (also doc. 35).
32
Tursun B eg, H istory o f Mehmed, 47, 93a-103a.
57
Gr. G. Tocilescu, 534 documente istorice slavo-române din Tara Române-
33
Tursun Beg, H istory o f Mehmed, 61, l47a-152b.
asca sİ Moldova privitoare la legaturile cu Ardealul. 1346-1603, Bucu
34
"B ir nev’i oldu r ki, M üfti Efendi H azretlerinin fetv a la rın d a mesttir olan üzere
resti, 1931, doc. 1 3 8 ,4 0 8 ,4 0 9 ; I. Bogdan, Documente privitoare la rela
S ultân-ı E hl-i Islâm ile keferenin rızâ ve su lhları olur. Y ılda bin fılo r i gibi. Hâ-
tiile Tarii Românesti cu Brasovul în secolele XV si XVI, vol. I, Bucuresti, 1905, doc. CXII.
ricdc m isali V ilâyet-i Rûm’d a B oğdan9ın Eflâk'ın ve E rdel Vilâyetinin yıld a n y ı la verdikleri vergi g ib i” (Ahmed A kgündüz, Osmanlı K anunnâm eleri ve Huku
58
la istoria rom ânilor culcse d e Eudoxiıt d c Hurmuzaki, Bucuresti (bundan son
k î T ahlilleri. IV. K itâb: K anu nî Sultan Süleyman D evri Kanunnâmeleri. I. K ı
ra: Hurm uzaki, Documente), Supl. II/l (1510-1600), 1893,. doc. CLXVII).
sım. Merkezi ve U mumî Kanunnâm eler, İstanbul 1992, 97). 35
Selaniki, Tarih, II, 541 (burada Ieremia M ovilam n durumu). Kh a râ j ve
59
jiz y e k avram ları için bakınız Hossein Modarressi Tabâtaba i, K h a râ j in Isla-
Aynı şekilde Ragusa ve bazı Ege adaları tarafından ödenen haraç için (C. O riıonlu, “K lıarâdj. III. Turquie ottomane,’’ EI-2, IV (1978), 1083-6; B. O SM A N L I I
The Islam ic L aw ofN ations. Shaybani's Siyar, cranslated w ith an introduetion, noces and appendices by M. Khadduri, Baltim ore, M aryland, 1966,
m ic Law, London 1983; H. İnalcık, “D jizya," EI-2, II (1965), 562-3. 36
5 M art 1594 tarihli m ektup (Eudoxiu de Hurm uzaki, Documente privitoare
153. 60
C. K. Neumann, “Decision M aking without Decision Makers: Ottoman Foreign Policy circa 1780,” Decision M aking a n d C hatıgc in the Ottoman Em-
SİYASET
pire. Caesar E. Farah, Edicor, The Thomas Jefferson U niversity Press, At
T. Cem il, D ocumcnte turc., doc. 6 l .
Northeast Missouri State University, 1993, 34; İbrahim Emiroğlu, Hizmet
Hurm uzaki, Documcnte, VIII (1376-1650), Bucureşti, 1894, doc. CCCCI-
ve İhanetleriyle Tercümanlar, Voyvodalar ve Azınlıklar, 1 Baskı, îzm ir, 1996. 61 62
II.
H. İnalcık, "Boğdan,” E I-2,1, 1290-1.
64
Açta Tomiciana. XV 1533 , Wroclaw, 1957, no. 44 (Polislı, Latin and Ita-
77
A rchiıvum G loıvne Akt D aumych w W arszawa (AGAD), Archiıvum Koronc
V alenu V elim an, R elatiile rotnâno-otomane. (1711-1821). Documcnte turccsti,
lian texts).
Bucureşti, 1984 (bundan sonra: V. Veliman, D ocu m ntc turc.), doc. 24. Bu
63
76
fe tv â 1129 cvâ il Ccmazi ü l-evvel / 1717 Nisan 13-22 tarihli hükümde yer
Warszawskie (AKW). Tureckie. Also, National Arclıives, Bucharest, Micro-
almıştır.
fîlms Collections, Poland, r. 1; Başbakanlık Osmanlı Arşivi (BOA), Dü-
T, Cem il, D ocum ntc turc. , doc. 32.
vel-i Ecnebiye Defterleri (DED), 55/1, Lehistan A hidnâmcsi D efteri, 10161173 / 1607-1759-
N. H. Biegman, "Ragusan Spying for the Ottoman Empire. Some 16C^ Century Documents from the State Archive at Dubrovnik,” B elleten,
78
rıca başlığı: 1567 - 1796 Osmanlı devleti ile Nemçe v e s a ir d evletler arasında
XXVII, 106 (1963), 238. 65
T. Cemil , Documcnte turc,, doc. 14.
66
T. Cem il, D ocım ente turc., doc. 93.
67
T. Cem il, D ocım ente turc., doc. 155.
BOA, DED, V l\ ,N cm $ lü A hidnâmcsi D efteri, 975-1210 1 1567-1795. Ay akd oltm an bazı m uahedeler olan yazmada (Belediye Kütüphanesi, M uallim Cevdet, K. 4; National Arclıives, Bucharest, Microfılms Coilection, Tur key, r. 53, c. 894-1004.
79
M ihai Viteazul în constiİnta curopeana. 1. Documcnte extem e, Bucureşti, 1982,
68
M. Maxim, Culegcre, doc. 10.
doc. 2.
69
V. Veliman, Documcnte tu n ., doc. 1 6 4 ,1 6 8 .
29 A ralık 1532 - 26 Ocak 1533 tarihli ve I. Sigism und’a olan nâme-i hü-
70
T. Cem il, Documcnte turc., doc. 49, 62, 99; V. Veliman, Documcnte turc,. doc.
mayûnda (Hurm uzaki, D ocum ntc, Sııpl. II, vol. I, doc. XXVIII).
1 6 ,4 3 , 110.
12 Ekim -10 Kasım 1531 tarihli I. Sigism und’a yazılan m ektupta (Hur
71
V. Veliman, Documaıtc turc,. doc. 56, 5 7 ,6 7 , 7 4 ,1 1 7 ,1 1 8 , İ2L, 133, 140,
m uzaki, D ocım ente, Supl. II, vol. I, doc. XIV).
72
Edgar Q uinet, Românii. R eorganizarea provin ciilor dunarm e, in Öpere alese,
popoarelor. Secolele XV-XVI1 (War, Peacc a n d Trade in İslam. The Romanian
vol. II, Bucureşti, 1983.
P rincipalities a n d the Ottoman Laıv o f Nations. 15^ - 17^ Centuries), Ed.
Hurmuzaki, Documcnte, XVI, doc. CCLXXXII (Bethume to Croissy).
ALL, Bucureşti, 1997, 278-425.
145 ete.
73
82
O SM A N LI
fm
V. Panaite, Pace, razboi s i cömert în İslam. Tarik romane s i d reptul otoman a l
SİYASET
AKDENİZ'DEKİ OSMANEI DENİZ CEPHESİ
(XVI-XVIII. YÜZYIE) EKKEHARD EICKHOFF EMEKEİ B Ü Y Ü K E L Ç E A L M A N Y A
Tüm bunlara rağmen açık denizler Doğu ve Batının
1. OSMANLI DENİZ; CEPHESİNİN
öncü güçlerinin, H ıristiyan ve M üslüm anların, kuzey ve
ORTAYA ÇIKIŞI VE VARLIĞI ^ /©ğun deniz savaşları Osmanlıların deııizlerdeL' f J
ki genişleme ve hakim iyetlerini, ilerleme ve gerileme dönemlerini göstermektedir: Preveze
güney Akdeniz sahillerinin arasındaki barış ortamının bulunm adığı bir tampon durumundaydı. Bu bölgede Cezayir, Tunus ve Trablus (Berberiler)
(1538), M alta’nın kuşatılm ası (1565), İnebahtı (1571),
deniz güçleri ile H ıristiyan korsanlar, görünürde meşru
Çanakkale Boğazındaki savaşlar (1656-1657) ve Çeşme
olan hırsızlığı, rizikolu fakat kazançlı bir iş haline getir
Savaşı (1770) sadece önemli çarpışmalar olarak adlandı rılabilir. Ancak bu çatışmalardan hiçbiri taraflardan bi rine, diğerine karşı belirgin bir hakim iyet kurm a im ka nını vermemiş ve Akdeniz’de bir barış ortamına öncü lük edememiştir.
mişler, ayrıca kimsenin kontrolünde bulunmayan diğer korsanlar da H ırvatistan ve Arnavutluk sahillerini, Ege’nin tenha adalarını, Yunanistan’ın derin g irin tili k ı yıların ı, K ıbrıs’ı ve Güney Anadolu kıyıların ı kendileri ne mekan yapmışlardı. Bunlar büyük güçlerin barışları
Bununla birlikte “Büyük M alta Kuşatması” nin (1565) neticesi, Osmanl’nın denizlerdeki genişlemesinin batıdaki sonu anlamına gelm ektedir. Aynı zamanda Piri Reis tarafından kumanda edilen Osmanlı donanmasının
na rağmen, küçük savaşların kıvılcım larının tekrar alev lenmesine neden olmuş. O
dönem büyük tehlikelerin ve büyük cazibelerin
olduğu, hayatın ani iniş ve çıkış gösterdiği, insanın ken
Kızıldeniz ve İran Körfezi’ndeki zaferleri de sona ermiş tir.
di gem isinin kaptanı iken kürek cezasına çarptırılan bir
Osmanlıların denizlere hakim olduğu dönemden
köle durumuna düştüğü bir dünya idi. Bu dünyada güç
sonra da denizdeki cepheler dikkate değer seferlerle elde
lü ve bilinçsiz karakterler sıfırdan büyük zenginliğe ula
tutulm uştur; ancak bu seferler netice getirm eyen ve is
şabilmiş ve korkulan bir üne sahip olmuşlardır.
tikrar sağlamayan küçük savaşlar olarak kalmışlardır.
Sonbahar fırtınalarının Akdenizi boşalttığı Kasım-
Daha sonra geçen on yılda İspanya ve Fransa, kıtadaki
Şubat ayları arasında açık denizlere çıkm a cesareti göste
hakim iyet için mücadele edecekler ve güçlerini denizler
ren korsanlar, endişesiz bir şekilde kış uykusunda bulu
de ve deniz aşırı yerlerde yayacaklardır. İngiltere ve Hol landa da Akdenizde önemli bir oyuncu olarak ortaya çıkacakdır. Tüm bu deniz güçleri, kıyılarında barışı, düze ni ve güvenli bir deniz ticaretini gerçekleştirm eyi amaç-
nan rakiplerinin kıyılarında büyük ganim etler elde et mişlerdir. X VI.yüzyılın sonlarında ve XVII. yüzyılın başların
lamışdı. Zira İnebahtı’dan sonra Akdeniz’deki güçler
da H ıristiyan korsanlığ,ı Şövalyelere, N apoli’deki İspan
Akdenizin hakim iyeti yerine başka emperyalist hedeflere
yol Kral Vekillerine, İngiliz ve H ollandalIlara üstünlük
sahipti. Hollandalı İspanyollar İran cephesinin büyük
sağlamışdı. Bu dönemde Venedik bir harabe olma sınırı
bekçileriydi. Her iki taraf için de kıyıların ın ve lim anla
na kadar gelm iş, bu kanlı olaylar yüksek idealler ile per-
rının rahatsız edilmeden gelişm esi ön plandaydı.
delenmiştir. O SM A N LI
SİYASET
İnançları için İslamın ve Avrupa’nın batı sınırlarına
di tamamen O sm anlıların elindeydi.Aynı dönemde Ce
yönelen savaşçıların yerini, gözünü kan bürümüş korsan
zayir, Tunus ve Trablus hüküm ranlıklarının donanmala
lar üstlenmişti. Batıdaki küçük ve büyük maceraperest
rı da tüm güney Avrupa sahilleri için tehlike oluşturu
prenslerden bazıları, Doğu Akdeniz’de
bir prensliğin
yordu. Savaşlarda im paratorluğun bu üç Kuzey Afrika
kurulm asını um ut etmekte ve ideal bir haçlı seferi ile
beyleri ve şefleri başşehir İstanbul ile sıkı işb irliği içeri
oradaki H ıristiyan beyliklerinin özgürlüklerine kavuştu
sindeydiler. Bu beylikler Osmanlı filosunda önemli ku
rulmasından söz etmekteydiler.
manda yerlerini alıyorlardı. Batıdaki bu beylikler uzakta
Gerçekte garip de olsa, Toskana Büyük D ükü, Lüb
kalm alarına rağmen donanma lim anları olan İstanbul,
nan’ın Dürzi Emiri II.Fahrettin ile b irilik te Suriye k ıyı
Gelibolu, İzm it, Sinop ve Rodos ile sıkı bağ içindeydiler.
larında bir H ıristiyan devleti kurulm ası ve kutsal meza
1569’dan beri de yeniçeriler bu beyliklerin hizmetinde
rın Kudüs’ten Floransa’daki Medicaer K ilisesin e nakli
yer alabilm ekteydiler.
(1613) girişim inde bulunmuştur. Bunlara rağmen Fah rettin, Cosimos D ükünün yardım ları ile Lübnan’da mo dern görünümlü, esnek bir kalkınm a politikası yürüt müştür.
Daha sonra yeniçeriler bu beyliklerin başşehirlerin de asgari sayıda tutulm aya başlanmış ve bu sayı İstan b ul’daki saray ocakları tarafından belirlenmiştir. Daya nışma içindeki bu düzende korsanlar Osmanlı filosunda
O smanlıların gücünün varolduğu ve sınırlarının Fas’dan Güney M ısır’a, İran Körfezinden D ona ve Batı Macaristan’a ulaştığı I. Ahmet döneminde Fransız prens lerin İstanbul’a bir deniz harekatı hayalleri bulunm ak taydı. Başşehrin alınm asıyla 1204 yılındaki Latin K rallı ğ ı tekrar kurulabilecekti.
yönetici statüsünde hakim pozisyonlara sahip olmuşlar dır. Kuzey Afrika’nın bu bağım lı devletlerinin başına hep kendilerinden biri gelm iştir. Bunlar Fas’ın batı sahi linde bir deniz cum huriyeti olan Saleh ile b irlikte Akde niz’deki sınır savaşlarını A tlantiğe taşım ışlar, Beskaya ve Kuzey D en izin i güvensiz hale getirm işler, İrlanda ve
Bu tür kuruntular için fantazi sahibi derebeyleri çok para harcadılar. Ancak birçok sarayda haçlı seferi dü şüncesi çoktan inandırıcılığını yitirm işti. Fakat denizler de bu düşünce varlığını korumuş ve Akdenizdeki deniz trafiğine barışın olm adığı bir ortam yaratm ıştır.Burada F ilistin’den kovulan M alta’lı Johaniter Şövalyeleri önem li bir rol oynamaya devam etmişlerdir. Bunlar için Osmanlı ilerlemesine karşı konulması, M üslüman korsanla
Kuzey Alm anya sahillerinde görülmüşler, deniz gücüne sahip İngiltere ve Hollanda kıyılarında seyretmişler ve İzlanda ve Grönland’a kadar ilerlemişlerdir. Türklere b ağlı bu devletler ile M altalılar ve Stefan şövalyeleri ken di hakim iyetlerine yönelik birçok anlaşmayı ihlal etmiş ve böylece taraflar gerçek bir barışa zorlanamamıştır. Tarafların ateşkesi devletlerin ekonomik varlığı ile
rın toparlanması, H ıristiyan kürek köleleri ile mahkum
tezat oluşturmuştur. Gelişen lim an şehirleri Cezayir ve
ların kurtarılm ası önem taşıyan hususlardı.
La Valetta kalkınm alarını deniz savaşlarına borçluydular.
Aynı idealler Toskana’da bir dini şövalyelik olan
Tüm ekonomik yapı sürekli deniz savaşlarına bağlıydı.
Stephan şövalyeleri için de geçerliydi, bunlar Akde
Kaptanların, tayfaların, dökümcülerin, silah üreticileri
niz’deki büyük düklerin savaşçıları olarak Doğu Akde
nin, tersanecilerin bu savaşlar için yerli ve yabancı serma
niz’deki Anadolu kıyıların a akınlar yapıyorlardı. Napo
ye ile kurdukları ortaklıklar Cezayir’in ekonomik haya
l i ’deki İspanyol Kral Vekilleri kazanç getirici korsanlık
tında çok önemli bir yere sahipti. Denizlerdeki barış on
faaliyetlerine bizzat katılıyorlardı. Korsanlar kendi bay
lar için iflas demekti. Aynı zamanda güneydeki Berberi-
rak ve her hangi bir donanım yardım ı almadan elde et
ler de M alta ve Toskana’yı hedef alarak, karşı tarafın ha
tikleri ganim etin dörtte birini bunlara veriyorlardı.
kim iyetini kırm ayı ve esir durumundaki kürek mahku mu din kardeşlerini kurtarm ayı amaçlamışlardı. Osman-
OSMANLI DENİZ GÜCÜNÜN
lı deniz gücü bu şekilde ik i kutuplu bir sistem di. Mer
ÖNEMLİ UNSURLARI
kez ve bağlı beylikler Cebelitarık’tan itibaren tüm Akde
Oruç Reis, Barbaros H ayrettin, Uluç A li ve Turgut
niz’de hakim iyeti sağlayan deniz gücünü üstlenen iki
Reis gibi am irallerin döneminde Akdeniz’in güney şeri-
unsurdu. Bunların politik çıkarları çoğu zaman birbirine
O SM A N L l
I SİYASET
ters düşse de, H ıristiyan devletlere karşı birlikte güçlü
m i; mükemmel ganimetler, fakir askerlerin zenginliğe
bir potansiyel oluşturuyorlardı. Geçmiş bin yılda oldu
yükselişi ve iyi bir kumanda oluştururdu.
ğu gibi Akdeniz’in doğu ve batısı düşman taraflar olarak kalmışlardır.
Gerçekte her ik i taraftaki inanç için savaşanlar, hır
*
sızlar, büyük ve küçük korsanlar ve korkunç olaylar hak kında az şey vermişlerdir. Sadece idari dokümanlarda, ci
KORSANLARIN DÜNYASI
nayetler de dahil olmak üzere yapılan kötü olayların izle
Bu tanımlama deniz cephesindeki münferit taraflar
rine rastlanmaktadır.
ve düzensiz savaşlar nedeniyle ortaya çıkmıştır. Cezayir,
K ıbrıs’ın 1571’de alınışı ve uzun süren kuşatmadan
Tunus, M aka, Toskana gib i orta güçler konumunda ve
sonra (1654’den 1669’a) G irit’in fethi ile Osmanlı haki
büyük güçlere bağlı olan devletler gerektiğinde kendi başlarına hareket etmekte ve hesapta olmayan davranış
m iyetinin Doğu Akdeniz’deki genişlemesi tamamlan
içine girebilmekteydiler. Örneğin M alta bayrağı altında
mıştır. Buna rağmen XVII. Y üzyılın tamamında bu böl
acımasız birçok korsanlık olayı meydana gelm işti.
gedeki küçük H ıristiyan savaşları artmıştır. M akakların ve Toskanalıların saldırıları dayanıklı lim an şehirleri olan
Dini amaçlı bir merkezce düzenlenen talim atlarla
Patras ve Lepanto (İnebahtı) 1603 ile Korintin 1605
birçok ülke korsanlan deniz soygunlarına gidiyorlardı. Bu talim atlar H ıristiyan hüküm ranlıkları önünde de
alınmasına kadar devam etmiştir. Ege Körfez’inde ve Ege
meşruluk kazanıyordu. Bunun için yüklü bir ödeme söz
adalarında ise deniz korsanlan yuvalarını daim hale ge
konusuydu ve ganim etin % 9’u devamlı olarak merkezin
tirmişlerdir. Türk hakim iyeti ise daim i garnizonlarının bulun
kasasına veriliyordu. Gezgin biri olan Alanso di Contreras’ın XVII. Yüz
duğu Rodos, Andros, Agina, Eböa gib i adalarda rahattı.
yıla girildiğinde M alta bayrağı altında g ittiğ i seferlerde
Ayrıca bu hakim iyet, özellikle yazın Kapudan Paşa ve
düzenlediği sade anlatım lı hatıraları H ıristiyan korsanlı
onun Sancak Beylerinin, vadesi gelen vergileri, harçları
ğının kanlı günlüğünü tüm ayrıntıları ile ortaya koyma
vb. almak için adalar diyarına geldikleri görülüyordu.
imkanı vermektedir.
Özellikle 1654’den 1669’a kadar süren savaşlar sı
Ege’deki acımasız korsanlıklardan, en fazla, korun
rasında H ıristiyan deniz hırsızlığı, geçici Venedik üstün
masız Yunan ada halkları ile Venedik ve Osmanlı tebaası
lüğünün koruması altında genişleme göstermiştir. Bura
zarar görmüştür. Korsanlarca severek yapılan diğer bir iş
sı Karabikler gibi korsanlar için bir cennet olmuştu. O
ise, diğer H ıristiyan gem ilerini de ele geçirip müretteba
zamanlarda Henry Morgan ve I’Ollonais gib i meşhur
tına işkence ile zorla ganim etin Türklere ait olduğunu
korsanlar komutasındaki filolar zengin adalara hakim
söyletmek olmuştur.
durumdaydılar. Bu olaylar yüzyılım ızın korsan fılim leri ve macera romanları için zengin bir kaynak oluşturmuş
A driyatik’te Krain kıyılarında H absburglara bağlı
tur.
Uskok korsanları, Arnavutluk sahillerinde ise Dulcigno (Ulcinj) ve Antivari (Bar) korsanlan Osmanlı hegamon-
Mikonos, Paros, Milos adalarında varlıklı korsan
yası altında faaliyet göstermişdir.
toplulukları ortaya çıkmıştır. Bu korsanların yanında
Bunlara ilave olarak, Osmanlılara bağlı bir H ıristi
deneyimli askerleri ve tayfaları ve bunların Yunanlı ada
yan şehir devleti olan ve dolayısıyla otonom özelliğe sa
papazları tarafından birliktelikleri meşrulaştırılan ev ka
hip belgelerden biri olarak kabul edebileceğimiz Rapusa,
dınları ve metresleri de bulunmaktaydı. Bu gruba Latin
(Dubrovnik) Doğu Akdeniz trafiğinde ve Güney Alman
ve Frank kökenliler de dahil olduğundan bunlara ait ka-
ya’ya ara ticari yol güzergahında önemli bir rol oynamış
tolik bir rahip de bulunuyordu. Buralarda dayanıklı bü
tır.
yük evler, faal tersaneler, korsanların ve ada halkının tüm Güçlünün kanunlarının geçerli olduğu bu dönem
ihtiyacını karşılayan ve zengin ganim etleri ile yabancı
deki sertlikler ve kötü olaylar, karşı tarafın tarihçileri ta
tüccarlar için de cazibiyet sunan pazarlar bulunmaktay
rafından kaleme alınm ıştır. Kendi taraflarında ise günde-
dı.
O SM A N U
g jf l
SİYASET
Kimolos, Kea ve Antiparos gib i küçük adaları ise
nedik, İngiltere ve Hollanda “Konvoy Sistemi’ ni uygu
Dalmaçyalı ve M altalı, daha kariyerlerinin başlangıcın
ladılar. İzmir, İskendurun, İskenderiye gibi ticaret mer
daki alt seviyedeki genç hırsızlar mekan edinmişlerdi.
kezlerine refakatçilerle seyahatler yaptılar ve buralarda
Bunlar kendi küçük gem ilerini, büyük yelkenlilerin ve
kendi tem silciliklerince işlerini yürüttüler.
kürekli gemilerin girem ediği sığ sulardaki koruyucu sı ğınaklarına
Bu sistem Venediklilerin ortaçağın sonlarındaki
götürebilmekteydiler.Bu korsanlardan za
“Karavan” sisteminin aynısıydı. Bu tür ateş gücü yüksek
man içinde kendi gemisini kurup yönetenler, yerleşik li
büyük filolara korsanlar yanaşamadılar. Bu durum Os-
manlarda söz sahibi korsanlara katılm ışlardır.
manlı İmparatorluğu
için güm rüklerin artırılm ası ve
1669’daki Osmanlı-Venedik barışından sonra da
mürettebat ile yolcuların kontrolünün ve işlemlerinin
buralardaki düzensizlik kendini göstermiştir. Çünkü Os-
kolaylaştırılması anlamına gelm iştir. Gemi ve şehir yö
manlı hakimiyeti birkaç adadaki sıkı kontrol ve Çanak
neticileri tem silciliklerle birlikte çalışıp birçok masraf ve
kale’ye giriş ile yeterli kalmıştır. Bu ada topluluğu ye
rizikodan tasarruf etmişlerdir.Osmanlı ile H ıristiyan de
terli derecede renkli ve yeterli derecede vahşi düşünüle
niz gücü arasıdaki bu sistemden, düzenin sağlanamadığı
mezdi.
durumlarda her ik i taraf da zarar görmüştür.
Venediklilerin (Tinos ve Cerigo), Türklerin (And-
Macar K rallığın ın Hırvat sahillerindeki Senci’li
ros ve Tenelos) ve korsanların da daimi merkezlerinin ol
Uskoklar tezat bir örnek teşkil etmektedir. Çıplak dağ
duğu adalarda, Yunan-Latin ada halkı bu silahlı daimi
larla iç kesimlerden tecrit edilmiş kıyıdaki Senci şehri
misafirlerle karşılıklı menfaate dayalı bir yaşam tarzı
XIV. Yüzyılda Roma-Alman Kralı Sigismund trafmdan
kurmuştu. Buralarda İngiliz ve H ollandalılar da dahil ol
bir askeri destek noktası olarak inşa edilmiştir. Burası
mak üzere tüm Akdeniz ülkelerinden insanlarla buluş
Avusturya’nın Hırvat sınırında güneyin ileri karakolu
mak mümkündü.Marquis de Fleury ve Hugue de Crevil-
şeklinde “avlu ç iti” k rallığı olarak adlandırılm ıştır. Bu
liers gibi korsanlar filoların başındaydılar.Yazlan Kapu-
radaki topluluk da diğer tehlike altındaki sınır bölgele
dan Paşa gem ileri ile adalar dünyasına açıldığında, bu
rinde olduğu gibi vergi m uafiyeti ve din hürriyetlerin
tecrübeli korsanlar meydanı tam boş bırakmadan yoldan
den yararlanıyordu. Buradaki her erkek aynı zamanda
çekilirlerdi. Ortamın bu şekilde ısındığı dönemlerde ise
bahriyeli bir asker, m ilis ve din adamıydı.
küçük hırsızlar Suriye ve Güney Anadolu kıyılarına çeki lip sonbaharda tekrar aynı yerlerine geçerlerdi.
Burası, Osmanlıların iç kesimlerinden kaçan m ülte cilerin Venedik’ten firar eden kürek mahkumlarının,
Burada Filistin kıyı şeriti önemli bir rol oynamak
Habsburg ve İtalyan devletlerinin kanun dışı kişilerinin
taydı. Zamanında Kahire’deki M em luklu Sultanı, Haçlı
toplandığı yer olmuştur. Birçok ülkeden gelen bir çok
ordusunun Suriye’deki son kalıntısını yerle bir etmiş ve
dil ve dine sahip bu küçük halk topluluğu, korsanlığı ge
çökmüş Kudüs K rallığın ın lim an surlarını yıkarak
lir getirici yan bir meslek olarak yapmış ve kısa zamanda
bomboş bir şekilde çürümeye terk etmişti. Böylece
ana mesleğe dönüştürmüştür. Bu cüretkar ve hafif silah
Franklar mübarek şehir için bir daha tehlike oluştura
lı savaşçı korsanlar için dost ve düşman arasında fark
mayacaktı.Fakat M em lukluların krallıklarını OsmanlIla
yoktu. Bunlar yassı omurgalı hızlı kürekli kayıklarıyla
ra karşı kaybetmesinden uzun süre sonra XVII. Yüzyılın
Dalmaçya’nın adalar dünyasındaki koylara ve ücra köşe
başlangıcı ile yukarıdaki durumun tam tersi olmuş ve
lere kolayca girerek deniz güçlerinin savaş gemilerinden
Frank korsanları bu kimsesiz yerde kendilerine sığınak
kolayca kurtulabilm ekteydiler. Ve Adriyatik’in tüm kö
bulmuşlardır.Osmanlılarm XVIII. Y üzyılda Hayfa’yı
şeleri ile Anadolu ve Ege sahillerine kadar sızmışlardı-
takviye edişi ve bir garnizon topçu ve sipahiyi oraya yer
lar.Sayıları 2000’den fazla olmamasına rağmen, büyük
leştirmesi ile korsanların buradaki faaliyeti sona ermiştir.
ve küçük ticaret gem ileri için korku salmışlardı.
İstanbul ile batılı deniz güçleri bu çok başlı korsan
Esasen diğer k ıyı şeritlerindeki küçük ve yerleşik li
sürüsüne karşı kendi deniz güçlerince nasıl karşı konula
manlardaki bağımsız gruplar da Uskoklar gibi faaliyet
cağını biliyorlardı. XVII. Yüzyılın ikinci yarısında Ve-
gösterdiler.
O SM A N II g g j
SİYASET
Avusturya, Senci K alesinin düzene sokulması ve
alınıp satılıyordu. Papa bile Civitavecchia’daki kadırga
Uskokların haklarının geri alınması hususunda hemen
sına eleman bulmak için köle pazarına başvuruyordu.
bir karar verememiştir. Zira bunlar aynı zamanda, Os-
Birbirleriyle sıkı bir bağlantı içinde olan İstanbul ve Li-
manlılara hizmet veren ve Sırp m ültecilerinden oluşan
vorno’daki Yahudi kolonileri, savaşta ve barışta Batı ve
Mortolos Ç arlığı’nın Hırvat kıyılarına ve bunlara komşu
Doğu arasındaki çok yönlü ilişkilere dayanan bir ticaret
Venedik adalarına yaptığı saldırılara da karşı koyuyorlar
ağına sahiptiler. Batı ve Doğu arasında, her iki yöne ya
dı. Uskok haydutları sonunda öyle yayıldılar k i, kıyılara
pılan köle ticareti de buna dahildi. Kölelerin ticareti ve
yakın yerlerdeki Venedik soyluları kendilerini artık gü
kölelerin geri satın alınması da bu sistemde önemli bir
vende hissetmiyorlardı. Osmanlılar için de kapalı olan
faktördür. Batıda Kapüsen rahipleri tarikatı ve diğer
Kuzey Adriyatik tüm uğraşılara rağmen, onların deneti
ruhban sınıfı da kendilerini bu zahmetli ve riskli işe ver
minde değildi. XVII. Y üzyılın başlarında hem kıratlığın
mişlerdi. Sadece Livorno’da değil, bizzat olayların yerin
hem de Venediklilerin kom utanları Uskoklar tarafından
de, Berberilerin liman şehirlerinde de işbaşındaydılar.
öldürüldüler.
Her ik i taraf da esir ticaretinin yayılm asını onaylı
Bu saldırılar, sonunda açık bir savaşın ortaya çık
yor ve bunun için büyük meblağlar yatırıyorlardı. Öyle
masına neden olmuştur. Bu, Osmanlı İmparatorluğu ile
ki, XVIII. yüzyılın sonunda bile Fas Kralı Bab-ı A li’ye
Roma İmparatorluğu arasındaki bir savaşın aksine, İs
elçisiyle birlikte en değerli hediye olarak, H ıristiyan esa
panya Kral Vekili Ossuna’nın önderliğindeki Habsburg
retinden kurtarılan 600 Müslüman köleyi göndermiştir.
ile Venedik gibi büyük H ıristiyan güçler arasında ceryan
Osmanlı deniz cephesinde hiç bir zaman katıksız
eden bir savaş olmuştur. Savaştan sonra bu haydutların
barış hüküm sürmemiş olup, Akdeniz’de sadakat ve
varlığına son verilmiştir. (Firualiş Savaşı 1615-1617).
inancın aşılmaz sınırları yoktu. Bir zamanlar Bizans-
Osmanlıların tarafında yer alan ve bunlar gib i meşhur ol
Türk sınırında olduğu gibi karşı tarafa sığınanlar kabul
mayan Dulçino ve Antivari haydutları ise varlıkların sür
görüyor ve daha önceki hasımlan yanında kariyer yapabi
dürmüşlerdir.
liyorlardı. Bu saf değiştirenler Osmanlı İmparatorlu ğ u ’nun başarılı denizcilerindendi: Haşan “Corso” (Korso)
SINIR İH IAUERÎ Büyük devletlerin global politikaları sonucunda Osmanlı deniz cephesi boyunca çıkan yaygın küçük sa vaşlar dizisi tüm Akdeniz havzasını kapsayan iktisadi ilişkiler ağının bir parçası durumundaydı. Fernand Braudel, bunu, “Il.Philipp Döneminde Akdeniz Dünyası” adlı abidevi eserinde tahlil etmektedir. Ticaret ve korsan lığın konjonktürel etkileri de bu tabloya dahildir. Alberto Tanenti Braudel’in tasvir ettiği tabloyu bağımsız bir çalışmasında daha da netleştirmiştir. Korsanlığın hü
bir Cenevizliydi. M itilene’li Oruç Bey ve daha sonra Türklerin eline geçen Cezayir’in ilk beylerbeyi olan kar deşi Barbaros H ayrettin Paşa ile birlikte etk ili Ege-Grek unsurları Cezayir’e taşınmıştır. Beylerbeyi ve daha sonra İstanbul’da Osmanlı deniz filosunun kom utanı olan ve Osmanlı filosunu reform denecek çapta geliştiren Uluç A li Bey ise bir mağrib balıkçı köyünden geliyordu. Onun zamanında deniz gücü personelinin çoğunluğu ar tan oranda taraf değiştiren İtalyanlardan oluşuyordu.
küm sürdüğü Akdeniz dünyasında konjonktürel olarak
1600’lerde, HollandalIların Akdenize yoğun bir bi
hem ticaret hacmi daralmakta, hem de diğer konjonktü
çimde girişiyle, kuzeyliler de Akdeniz dünyasına dahil
rel etkiler nedeniyle deniz ticaretinin azalması sonucun
olmuştur. Aynı şekilde, başarılı bir komutan olan Simon
da da korsanlık güç kaybetmekteydi. Navlun ve sigorta
Reis (Dordrechtli Simon Danser), ihtiyaten ailesini Mar
oranlan, güm rük vergileri, tarımsal ürün rekoltesi ve di
silya’da bırakarak bu dünyaya katılm ıştır. Bu arada, A l
ğer ekonomik faktörler de korsanlık gib i ticari gemi se
man ve İngiliz maceracılar da kendilerini Cezayir’in kor
ferlerinin cirosunu belirleyen etkenlerdi. Bu arada, yalnız
sanları arasında buluyordu. Bunlardan bazıları kısa za
Berberiler değil, tüm Akdeniz kıyısı ülkelerin halkları
manda büyük bir servet ve üne kavuşmuştur.
refah seviyelerini korsan savaşına borçluydular. Livorno ve La Valette’da soygun m alları ve köleler geniş ölçüde OSA^ANLI
Deniz cephesi boyunca çok yönlü bağlantılara, A k deniz’in H ıristiyan kuzey ve Müslüman güney sahilleri I SİYASET
arasında İtalya-altı İspanyol illerinin iktisaden geri kal
sağlam lığı ve hızı ile ünlüydü. A tlantik gem i yapım cılı
mış halkları ve onların Kuzey Afrika’daki akraba ve dost
ğındaki gelişm eler bu şekilde Kuzey Afrika filolarıyla
ları da dahildi.
birlikte İstanbul’un büyük tersanelerine ulaşıyordu. At
Sicilya, Apulien ve Kalebrien kıyılarındaki halk
lantik menşeli büyük güverteli gem i tiplerinin yayılm a
için İspanyol vilayetlerinden ganim et ve esir elde eden
sı Akdeniz savaş filolarında üç bin y ıllık teknik geleneği
Cezayir ve Tunuslu saldırganlar esasen amansız bir düş
sona erdiriyordu. Zira daha Minos medeniyeti zamanın
man anlamına da gelm iyordu. Zira Napoli K rallığında
da ince, sıkça küreklerle donatılmış savaş kadırgaları or
toprak sahibi soylular ile çiftçi uşaklar ve küçük m ülte
taya çıkm ıştı. Yelkenli büyük güverteli gem iler Orta
zimler arasında şiddetli bir gerilim vardı. Kısa bir süre
Ç ağ’daki gib i Roma İmparatorluğu’nda da ticaret ve ula
sonra, çobanlar, ameleler ve çiftçi uşaklar ay yıldızlı bay
şım da kullanılıyordu. Ama savaş gem isi olarak bunlar
rakla kendilerine yeni fırsatlar sunan bir hayat için ufku
kürekli uzun gem ilerin hızı ve hareketliliği karşısında
araştırmaya başladılar. Bunun üzerine sahildeki garnizon
pek rağbet görm em işti. Üst üste ve yanyana dizilen kü
kıtalarının nöbetçi kuleleri, him ayelerindeki köyleri ar
rek sıralarındaki yeni yeni kombinasyonlar daha büyük
tık uyarmaya gerek duym adıklarından, ortadan kalktı.
ve savaş gücü yüksek rafine kadırga tiplerine yolaçm ıştı.
Berberi filosu ufukta göründüğünde, hinterlandın genç
X VII.yüzyılda Osmanlı Amiral gem isi olarak kullanılan
leri bu fırsatı saldırganlara k atılıp en çok nefret ettikleri
büyük kadırgalar neredeyse 1000 mürattebata sahipti.
büyük toprak sahiplerine yolu göstermek için kullanı
Ancak yüksek güverteli gem iler daha büyük taşıma ka
yorlardı. Esirler ve firariler bu şekilde Kuzey Afrika de
pasiteleriyle daha fazla savaş topu taşır hale gelince, ka
nizcilerini daha da güçlendiriyordu. Durum; taraf değiş
dırgalar da taktik üstünlüklerini kaybettiler.
tiren İtalyan denizcilerinin şehirlerinde, bir zamanlar
Bundan başka, kadırgaların taktik avantajları ko
kendilerine zulmedenlere karşı intikam alm a sürecine
lay yara alm a özelliği nedeniyle pahalıya mal oluyor, fır
dönüşmüştü.
tınaya yakalanıldığında, gem inin alçak olan güvertesi so
Akdeniz havzasındaki denizciliğe ilişkin teknik ge
run oluyordu. Arap-Bizans deniz savaşları yüzyıllarında
lişmeler Osmanlı hakim iyet alanlarına da sıçrıyodu. Si
olduğu gib i, Osmanlı zamanında da bütün kadırga filo
mon Danser 1609’da, savaş gücü fazla olan Lübeck yapı
sunun fırtınada b attığı zamanlar olmuştur. 1648’de
m ı yüksek güverteli bir gem iyi (Hochbordschiff) berabe
1000 kürekçiyle birlikte bir Venedik filosu, Paros’un ko
rinde Cezayir’e getirm işti. Hollanda, İngiliz ve Kuzey
ruyucu duvarları arkasına çekilm iş olmasına rağmen fır
Almanya gem i inşaatındaki yenilikler Kuzey Afrika de
tınada tahrip olmuştur. Akdeniz’in çeşitli bölgelerinde
nizcilik tekniğini de geliştiriyordu. Cezayir korsan gem i
sonbahar ve ilkbaharda görülen fırtınalar nedeniyle uzun
leri, hızları ve denizdeki hareket kabiyetleriyle ünlüydü.
vadeli meteorolojik gözlemler kadırgaların seyri için ha
Zaten korsan savaşının şartları da özellikle hızlı ve savaş
yati önemi haiz bir b ilgiydi. Bu tecrübeler pratik kaide
gücü yüksek gem iler'gerektiriyordu. Batı Avrupa’daki
lerin Vadmecumu gib i yüzyıllar boyunca yazılı olarak ak
gem iciliğe ilişkin teknik gelişm eler sonucunda, Akdeniz
tarılm ış ve gelenekselleşm işti. Akdeniz dünyasında tek
kadırgaları XVII. yüzyıl başından itibaren adım adım
nik ve denizcilik bilgisinin yayılm ası, Vaienci ve Vene
yelkenli, yüksek güverteli gem iler tarafından saf dışı'
d ik ’ten İskenderiye ve İstanbul’a kadar uzanan alanda iti
edildiler. Bu süreçte öncelikle üçdirekli, yüksek güvette-
bar edilen ortak denizcilik diliyle daha da kolaylaşıyor
li ve üstün savaş gücüne sahip Bertoneler öne çıkm ıştı.
du. Bu, Latince, Türkçe, Rumca ve Arapça temeline da
Bunlar önceki yüzyılın yuvarlak hatlı gem ilerinden çok
yanan ve Slavca yanında Akdenizin tüm denizci m iletle-
daha hızlı bir gem i tip iydi. Yaklaşık bir yüzyıl sonra Ku
rinin sözlüğünden de kelim eler içeren bir meslek diliydi.
zey Afrika’da gelişitirilen Schebeke Akdeniz seferine baş lamıştır. Schebekeler yüksek güverteli gem ilerin üstünlü
AKDENİZ JANDARMASI
ğünü, kadırganın şık lığ ı ile birleştirm iş ve kısa zamanda
OSMANLI FİLOSU
Venedik ve Fransa tersanelerinde de üretilm eye başla
Hindistan deniz yolunun keşfedilmesi, daha önce
nmıştı. Öte yandan küçük Tscherchel Brigantinleri de
inanıldığı gib i Akdeniz’de Doğu ticaretini kısa dönem
O SM A N L I
I SİYASET
de kösteklememiş, oryantal lüks m alların değer ve kap
nü teyid etmiştir. Ancak, verim li bir ekonomik sistem
sam olarak hacmi daha uzun zaman azalmadan devam et
niteliği arzeden İyonya Adaları, Venedik tarafında kal
miştir. Ancak, em tia ticaretinin ağırlığı yavaş yavaş Os-
m ıştı. XVIII. yüzyılın ikinci yarısına kadar Osmanlı de
m anlı ve Venedik gemilerinden Batı Avrupalı gemilere
niz sınırı üç kıta üzerinde hakim iyet kurmuştur. Bu ha
kaymış ve bu süreç XVIII.yüzyılda hızlanmıştır. Buna
kim iyet Akdeniz çevresinde batıda Cezayir’den kuzeyde
rağmen, Osmanlı İmparatorluğunun masraflı savaş filo
Azak D enizine, Arnavutluk sahillerinden güneyde İs
su, B atılı deniz ticaretinin de yararlandığı Akdeniz dün
kenderiye’ye kadar uzanmakta ve Arap Yarım adasını çe
yasının güvenlik ve düzenini sağlayan güç olma n iteliği
peçevre sarmaktaydı. Ancak, korsanlar hala Akdeniz sa
ni sürdürmüştür. Venedik ise savunmaya yönelik savaş
hillerinden Kuzey Atlantiğe kadar olan sahada faaliyette
mekanizmasını Doğu ticaretinin muazzam gelirleriyle fi
bulunm akta idiler. Karadeniz ise bir Osmanlı iç denizi
nanse etmeye devam ediyordu. Venedik, İstanbul ve İs
niteliğini koruyordu. Karadeniz’in Pontus K ıyılarından
kenderiye deniz yolu üzerindeki üslerini-yani Çuha, Ti-
İskenderiye’ye kadar uzanan hat üzerinde Türk ve Rum
nos, G irit, Suda ve Spinalonga gib i İyonya adalarını- bu
denizcileri Osmanlı flaması altında küçük kayıkları ile
rota üzerindeki deniz ticaretinin kazanç ve hacminin da
ticari faaliyette bulunuyorlardı. Bahsekonu ticari faali
raldığı zamanlarda bile büyük bir inat ve ısrarla savun
yetler 1950’li yıllara kadar devam eden iptidai bir deniz
muştur.
ticareti niteliğinde idi. Osmanlı deniz gücünün güç ve kumanda merkezi
Buna karşılık, Osmanlı gücünün Levanten ülkeler de ve Karadeniz’de genişlemesi hüküm ranlığının yayıl masına ve devamına hizmet ediyordu. İmparatorluk filo su ile korsanlık arasında maddi bir işb irliği yoktu. Kapudan Paşa (Kaptan-ı Derya) merkezi filosu, Ege adaları üzerine kurulu dayanak noktaları, tersaneleri ve ileri filo üssü ile Doğu Akdeniz’in çok yönlü deniz ilişkiler ağı için koruyucu bir şemsiye niteliğindeydi. Venedik de, A driyatik’te aynı prensipleri izlemekteydi.
olan İstanbul’daki Kaptan-ı Derya’ııın Genel Karargahı artık deniz sınırlarından çok uzakta kalm ıştı. Kuzey Af rika kıyıları, Ege adaları, Doğu Akdeniz lim an şehirleri ve Sinop'tan itibaren Karadeniz kıyılarında konuşlandırı lan Osmanlı deniz kuvvetleri, o dönemde bir dünya şeh ri olan İstanbul’u koruyan en dış halka niteliğindeydi. Bunu içte iki koruyucu halka izliyordu; İstanbul Boğazı’nın Avrupa ve Asya yakasında yeralan dörder hisar ve Çanakkale Boğazı, başkente girişi kontrol ediyordu.
H iristiyan deniz devletleri, korsan imparatorluğu nun üyelerini oldukça verim li ganim et beratları ile tat min ederek onlara yanaşırken, İstanbul ve Venedik gibi devletler korsanlara karşı güvenlik ve düzeni sağlamak
XVII.Yüzyıl ortalarında Venedik Çanakkale Boğazı’nı uzun bir abluka ile kapatarak, İstanbul’u deniz eyaletle rinden koparmayı denemiş, ancak başarılı olamamıştır. Doğu Roma İmparatorluğu’nun başkenti olduğu dö
için mücadele etmekteydi. Esasen, Osmanlı İmparatorlu
nemde İstanbul denizden ve karadan bir çok kuşatmaya
ğu ve Venedik çok yönlü ortak çıkarlarla birbirine bağlı
maruz kalm ıştır. Türklerden önce, Sasaniler, Araplar,
idi. Denizyollarında ortaya çıkabilecek bir kargaşadan
Bulgarlar, Ruslar ve H açlılar İstanbul’u almak için teşeb
medet umacak üçüncü güçlere karşı güvenliği sağlamaya
büslerde bulunmuşlardır. Osmanlı İmparatorluğunun
çalışıyorlardı. Yine bu yüzden, Osmanlı ve Venedik ara
başkenti olduğu dönemde ise İstanbul bir daha kuşatıla-
larında sürekli ayrın tılı barış sözleşmeleri yaparak uzlaş
mamıştır. Ancak bunun istisnası Kazakların 1624-25
ma arayışındaydılar. Her ik i taraf da, deniz cephesi ile il
yıllarında, küçük ve çevik gem ileri ile m üteaddit defalar
g ili anlaşmalarına titizlik le riayet ediyordu.
Boğaz’a kadar girip kaçmayı başarmalarıdır.
XVIII.
yüzyılın ikinci on yılında, Osmanlı İmpara
Uzak, geniş alanlara yayılan ve bir türlü sakinleşe
torluğu’nun Mora Yarımadası ve Ege’deki Venedik Ada-
meyen deniz cephesinin koruması altında İstanbul, Ka
ları’nı geri alması eski Batı sınırını yeniden ortaya çıkar
nuni döneminden Lale D evrine kadar azamatini sürdü
mıştır. 1718 Pasarofça Anlaşması, Osmanlı İmparatorlu
ren bir İmparatorluğun parlak ve mamur başkenti konu
ğ u ’nun Ege ve Doğu Akdeniz’deki Hakim güç statüsü
munda kalmıştır.
O SM A N LI
SİYASET
KAYNAKLAR
Achille R iggio, G li sta ti barbaresehi e la C alabria, in: II Ponte, 1948, 1040-1046
Osmanlı deniz gücünün a n a h a tla n yla incelenmesi
Das Leben des Alonso di Contreras von ihm seibst erz%chk, übers. Von Arnald
Joseph von Hammer, Des osmaniscben Reicbes Staatsverfassung un d Staatsvenvaltung, W ien 1815 (reprografiacher Nachdruck Hisdesheim 1963), Abschnitt Seemacht, II, 279-372
Steiger, Zürich 1961 B. J . Slot, A rchipelagus turbatus, Les C yclades entre colonisation latin e et oecupation ot tomane c. 1500-1718, 2 Bde. İstanbul 1982
Joh.W ilh.Zinkeisen, G eschichte des osmaniscben Reicbes in Europa, 8 Bde. Hamburg 1840 ff., Bd. 3 Gocha 1855, Die Seemachc, 279-328
G. Guarnieri, 1 ca va lieri d i Santo Stefano nella storia d ella m arina italiana, Pisa 1960
İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanh D evletinin Merkez ve B ahriye Teşkilatı; Ankara 1948
Roger Mason, The M edici-L azara M ap o f Alanya, A natolian S tudies 39 (1989), 83105
İdris Bostan, Osmanlı B abriye teşkilatı: X V II.Yüzyılda Tersane-i Amire, Ankara, Türk Tarih Kurumu Basımevi 1992
Amnon Cohen, Ottoman ru le a n d the n-em ergence o f the coast o f Palastine, Les Otto mans en M editerranee (s.o.) 163-175
Akdeniz denizciliğinin gen el durum u hakkında:
K orsanlar ve konvoy sistem i üzerine:
Fernand Braudel, La Mediterranee a L’£poque de Philİppe II, 2. Bde. Paris
Robert Mantran, X VII.Yüzyılın İkinci Yarısında Doğu Akdeniz'de Ticaret, De
(2.Aufl.) 1966
niz Korsanlığı ve G emiler Kafileleri, B elleten LU (1988) 684-695
Guilmarcin, John Francıs, Gunpou/der a n d G alleys, C b a nging T echnology a n d M editerranean Warefare a t Sea in the Sixteenth Century, Oxford 1974
D. Panzac, A ffreteurs ottomans et capitaines fra n ça is â A laxandrie: La caravane ma rkim e en M editerrannee au m ilieu du M editerrannee 3 4 ,2 (1982) 23-38
İstanbul'daki Venedik B a ili’s inin tüm sonuç raporları o zamanki Osmanlı filosu , tersa neleri ve teçhizatına ilişkin d etaylı teknik b ilgiler içermektedir:
ders., les echanges m aritim es dans l'Empire ottoman a u XVIIIe siecle, in: Les Otto mans en M editerrannee (s.o.) 177-188
N.Barozzi und G.Berchet, R elazioni d egli sta ti europei letti a l Senato, Serie Turchia: R clazioni d egli am basciatori e b a ili Veneti a C onstantinopoli, 2. Bde. Venedig 1879
İzm ir’in 11.y y ’da deniz tica reti ve konvoy sistem i açısından önemi hakkında Sonia Anderson, An E nglish C onsul in Turkey, Paul Rycaut at Smyrna, 16671678, Oxford 1989-
Osmanlı deniz filosu n a ilişkin daha a yrın tılı b ilg i için:
Akdeniz'de XVII. Ve XVIII.yy d eniz savaşları üzerine daha gen iş tarihi literatür:
G illes Veinscein, Les P reparatifs d e la cam pagne n avale fran co-tuqu e de 1552 â Tra vers les ordres du d ivan Ottoman, in: Revue de l ’occident m usulman et de la Mediterranee 39, Les Ottomans en Mediterranee, N avigation, dİplomatie, commerce, Aix-en-Provence 1985, 35-67
R.C.Anderson, N aval Wars in the Levant, 1559-1853, Princeton 1952 Ekkehard Eickhoff, Venedig, Wien u n d d ie Osmanen, Umbruch in Südosteuropa 1645-1700, 4.Aufl. Stuttgart 1992, 120-169 und weiterfîihrende Litera tür zur mediterranen Seekriegsgeschichte 452-453 und 457-459*
Jean-Louis Bacque-Grammont, Soutien logistique et presence n avale ottomane en Me diterranee en 1512, ebendort 7-34
Venezia e la d ifesa d elL eva n te d a Lepanto a C andia 1570-1670 (Ausstelkıngskatalog m it Aufstzen), Venedig 1986.
Stanford J.Shaw, Selim il. A nd the Ottoman N avy, in: M aterialia Turcica, 13 (1987) 211-241
Ruggiero Romano, Economic Aspects o f th e C on stm tion ofW arships in the Sixteenth C m tury, in: Crises and Changes in the Venetian Economy in the 1 6 ^ and
Wolfgaııg M üiler-W iener, Z u r G eschichte des Tersane-i Amire in İstanbul, Varia Turcica IX, Türkİsche MiszelIen=Festschrift Robert Anheger, İstanbul 19 87,2 53-273
1 7 ^ Centuries, ed. Brian Pullan, London 1968, 59-87 Francİsco-Felipe Olesa M unido, La G alera en la navegacion y e l combate, 2 Bde. Madrid 1971
C.H.Imber, The N avy o f Süleyman the M agnifıcent, A rchivium Ottomanicum VI (1989) 211-282
Robert L.Dauber, D ie M arine des Johannitcr-M alteser-R itter-O rdens, Graz 1989 II.Fahreddin ve Toskana üzerine:
Encyclipedia of İslam ’daki makaleler, 2.Aufl. 1960 ff.:
Zinkeisen (s.o.) IV, 76-116
“Bahriyya" (İsmail H akkı Uzunçarşılı, 1 , 1960)
FAVüstenfeld, F achreddin d er D rusenfiirst u n d seine Zeitgenossen, G öttingen 1886
“Kapudan Pasha” (Salih Özbaran; IV 1978)
P hilip K. H itti, Lebanon in Hsitory, New York 1967, 371-385
“Barud (V.J.Parry und G.S.Colin”, II 1960)
JJskok k orsanlan hakkında:
“G elibolu’’ (H alil İnalcık, II 1965)
Minuccio M inucci, H istoria d egli Uscocchi Venedig 1602, fortgesetzt von P.M.Pa-
İslam Ansiklopedisindeki m addeler
olo-Aggİontia bis 1613 und Supplemento 1617
R iyale (J.Deny, 9 1964)
Ekkehard Eickhoff, D ie Uskoken in d er Adria, ein K apitel süd-osteuropâischer Seegesc-
Sinop (Besim Darkot, 10 1966)
hicbte, Annales U niversitatis Saraviensis V (1956) 196-226
İzmit (Besim Darkot, 5 1977) Kuzey Arika ve k orsanlar hakkında
Osmanlı ve H ıristiyan k adırgalarında kürekçiler içindeki köle ve savaş esirleri üzerine:
Dan, Hİstoie de la B arbarie et d e ses Corsaires, Paris 1649
Salvatore Bono, Achat d ’eselaves tures pou r les galeres ponticales (XVI-XVII siecles), in: Les Ottomans en M editerrannee (s.o.) 79-82
Zinkeism , op.cit.IV, Gotha 1854, 266-360
P. Boyer, La chİourme turque d es galeres d e France de 1665 â 1687, Revue de l ’Oc-
Salvatore Bono, 1 corsarİ barbaresehi, Torino 1964 Alberto Tenenti, N aufrages, corsaires et assurances m aritim es â Venise 1592-1609,
cident m usulman et de la Mediterrannee 6 (1964) 53-74 A.Ben Hadda, Le m aroc et la Sublim e Porte, Qtıelques reflexions su r les arehives du B aş
Paris 1959 Ders., P iracy a n d the D ecline ofV enice 1580-1615 (übers. Janet and Brian Pullan),
bakanlık, Studies in Turkish-Arab Relations 5 (İstanbul 1990) 3 (von M al ta losgekaufte muslimİsche Gefangene als Botschaftsgeschenk Marokkos
Oxford 1967 Pierre Boyer, lntrodnction a m e historie interieure de la Regence d ’alger, in: Revue his-
an den Padischah). Akdeniz deniz seferlerinin lin gu a fr a n ca ’s ı üzerine:
torique, avril-juin 1966, 247-316 Ders., Les renegats et la m arine de la Regence d-lger, in: Les Ottomans en M editerra
Henry and Renee Kahane und Andreas Tietze, T he lingua fra n ca in the Levant, Reprint der Ausgabe der U niversity of Ulionois, İstanbul 1988, (S. 3-45
nee (s.o.), 93-106 Alexander H. De Groot, Ottoman North A frica a n d th e D utch R epublic in the Seven-
ein Abriss der Osmanischen Seemacht) Akdeniz deniz seferlerindeki m eteorolojik gelenek hakkında b ir örnek:
teentb a n d Eighteenth Centuries, ebd,131-147 Moulay Belhamissi, H istorie de la M arina A l germ in e (1516-1830), A lger (2.Aufl.) 1986
Zwei Texte über m aritim e Metereologie, ms. Venet. Marc. 335, 420 r-423 v, ed. S.Lapros, Neos Hellenomnenon 9 (1912) 162-172
O SM A N LI I
SİYASET
KANUNİ, BARBAROS PAŞA VE V. CHARLES: AKDENİZ DÜNYASI M IGUELA ANGEE DE BUNES C E N T RO DE ESTU D IO S H IST O R IC O S RESEARCHER OF C SIC / İSPANYA
animi Sultan Süleym an’ın 1521’de Macar-
Kanuni Süleyman’ı karşı karşıya getirdi. Geçmişte oldu
lara karşı açtığı sefer, Rodos adasının 20
ğu gib i Papa Türk ilerlemesine cevaben “Kafirlere karşı
A ralık 1521’de fethi, P iri Mehmet Paşa ye
H açlı Seferleri” fikrini tekrar ele alm ış, Venedik, Papa
rine İbrahim P aşanın Sadrıazam lığa tayini, Sultanın ba
lık , İspanyol Kralı arasındaki anlaşmalar ve aynı zaman
şında olduğu Osmanlı İm paratorluğundaki politik de
da V. Charles’ın kardeşi Macar Kralı Ferdinand’a yap tığı
ğişm eleri ve Sultanın yeni yayılm a politikasını açıklayan
yardım , Avrupa’nın iki ana gücü arasındaki çatışm ayı
olaylardan bazısıdır. Kudüslü Sen Jan Tarikatı Şövalyele
tüm Akdeniz bölgesini etkileyecek durum a getirm işti.
rinin Anadolu kıyısın a yakın Rodos adasından atılm aları
Yavuz Sultan Selim ve Kanuni Süleyman İslam hüküm
sonucunda, İstanbul tüm Ege D enizini kontrol etmekte
darı ve M üslümanların koruyucusu sayılm alarına rağ
dir ve Akdeniz’in bu bölümü belli ölçüde sükuna kavuş
men, hiçbir zaman Akdeniz’in Afrika sahillerini ele ge
muştur. Rodos’un fethi ile Batı Akdeniz’deki korsanların
çirm eyi düşünmemişlerdi. Sadece A driyatik D enizi’ni
saldırıları çok azalmış ve Franklar kıta m ülklerinin çoğu
kontrol edip bekçiliğini yapmak istemekteydiler. M ağrip
nu kaybetmişlerdi. Ortaçağdaki Greko-Romen toprakla
İstanbul’dan çok uzaktır ve sadece XVI. yüzyılın ilk y ıl
rından sadece Venedik hakim iyetindeki Kıbrıs adası, ta
larında İspanya kıyılarında korsanlık yapıp Tunus’da kış
li önemdeki bazı lim anlar ve Cenevizlilerin elindeki Sa kız adası kalm ıştır. Fatih Sultan Mehmed zamanından beri Osmanlı sultanları, H ıristiyan toprakları üzerindeki hakim iyetlerine ilaveten ordularını da geliştirip mükemm elleştiriyorlardı. Saray, Akdeniz’in bu bölümünü kont rol edebilmek için gem iler, reisler ve denizcilere sahip ol manın önemini kavram ıştı. Kendi filosuna sahip olmak demek ticari güzergahları kollam ak ve yeniçerilerin iler lemesi ile R um eli’deki k ıyı illerinin teslim olmasını sağ lamak üzere çabuk hareket eden bir destek sistem ini kur mak demekti. Habsburglarla 1525’e kadar olan çatışma, Balkan larda ve bilhassa M acaristan’da Osmanlı büyümesinin m antıki bir sonucu olarak kara muharebeleri şeklinde ce reyan ediyordu. Deniz harpleri ise Venedikliler ile anlaş
layan Kemal Reis’in faaliyetleri sebebi ile M ağrip b ilin mektedir. Bu alan siyasi açıdan bölünmüş, bilhassa M ı sır’la karşılaştırıldığında iktisadi açıdan bir cazibesi ol mayan, aynı zamanda hanedanlarının çokluğu ve menfa at aykırılıkları göz önüne alındığında hakim iyet altına alınması güç bir bölgeydi. İspanyollar ve Portekizliler XV. yüzyıl sonlarında ve XVI. yüzyıl başlarında, teknik ve silah üstünlükleri ve bölgedeki siyasi parçalanm ışlık sayesinde belli başlı lim anları ele geçirm işlerdi. İspan yollar bu lim anları üs olarak kullanan korsanlık faaliye tine son vermek istiyorlardı. Portekizlileri harekete geçi ren faktör ise ticari menfaatlerdi ve bu lim anları Hürmüz Boğazı ve K ızıldeniz’e olan büyük deniz seyahatlerinde durak olarak kullanm ak niyetinde idiler.
m azlıklara hasrolmuştu. İmparator V. Charles’ın İspan-
Moriscolara yani Endülüs’ün düşmesinden sonra
ya’nın Katolik krallarının Akdeniz’deki muazzam m ülk
İberya yarım adasında kalan M üslümanlara uygulanan İs
lerini miras alması (Napoli K rallığı ve M ağrip’deki bir
panyol politikası için İstanbul’un kaygısı farklıydı. Ta
çok şehir) ve Kutsal Roma İmparatoru unvanı, onu ve
vizsiz H ıristiyanlara karşı bu M üslümanlar için tek üm it
O S M A N II g j g
SİYASET
uzaklardaki sultandı. İnançlarını ve hayat tarzlarını terk
H ıristiyanların elinde id i, fakat şimdi M üslüm anların
edip H ıristiyanlığa dönmeleri için zorlanmaları sebebiy
eline geçm işti. Barbaros artık Osmanlı İmparatorlu
le birçok üst kademe Osmanlı yöneticisi onları savunma
ğ u ’nun Macaristan vadilerini ve uzaktaki İran’ı ele geçir
y ı tek lif ediyordu.
mekte olan uzak bir düşman olm adığını Batıya gösterdi. Filosu derece derece ve ısrarlı bir şekilde H ıristiyan tica
Geleneksel olarak 1534 y ılı bu iki büyük Avrupa imparatorluğu arasındaki doğrudan çatışmanın başlangı
ret güzergahlarını tehdit ediyor, gem ilerine hücum edip
cı olarak kabul edilmektedir. H ıristiyanların Coron ve
esir alıyordu. Aynı zamanda İstanbul ve dolayısıyla Ceza
Patras’da1 Türkleri yenmesi üzerine, Barbaros Hayreddin
yir, karm aşık bir konu olan Fransa’nın Batı Avrupa güç
1534’de Kaptanıderya tayin edildi. Ancak hikayenin ön
ler dengesindeki rolüne karışmış oluyor, böylece Kanuni
cesi Türk korsanlarının doğudan batı tarafındaki deniz
Süleym an’ın bu alanla ilg ili siyasi niyetlerini de açığa
lere geçmesiyle başlamaktadır. Barbaros kardeşler, 2. Ba
vurmuş oluyordu. Bu açıdan, Barbaros Hayreddin Paşa
yezid’in ölümünden önceki yıllarda Korkut Ç elebinin
sadece Osmanlı deniz gücünün orkestra şefi olm akla k al
tarafını tuttukları için Sultan Selim ’den kaçarak Tunus
mıyor -ki bu güç XVI. yüzyıl boyunca sürecektir-, aynı
ve Cezayir’e gelm işlerdi. Aynı zamanda korsanlık yap
zamanda Habsburglara karşı ortak bir cephe kuracak
mak için daha karlı bir yer arıyorlardı. Zaman içinde
olan Fransa kralı 1. Fransuva ile Osmanlı Devleti arasın
M ağrip’in karmaşık siyasi sisteminde ilerleyerek Cezayir
daki siyasi koalisyonun aracısı olacaktır.
şehrinde bağımsız bir devletin başı oldular. Ağabey Oruç
Cezayir’in Osmanlı İm paratorluğuna katılm ası,
Reis, toprağını Afrika içlerine yaym ayı amaçlayan ancak
Sen Jan Tarikatı Şövalyelerinin doğuda yap tığı, düşmanı
başarısız kalan bir sefer esnasında Tlemsen şehri dışında
etki alanı içinde istikrarsız hale getirm e ve karıştırm a işi
şehit düşer. Hayreddin bu sınırlı m ülklerin valisi olur.
ni, bu şehrin de batıda yapması anlamına geliyordu.
Yavuz’un hayatta olduğu son y ıl olan 1519’da, İspanyol
V. Charles’ın yükselişi ve Habsburg hanedanının kontro
ların muhasarasına karşı koymak üzere Korsan reis - Os-
lünde büyük bir imparatorluk kuruluşunun bir sonucu
manlı metinlerinde Gazi unvanı ile bahsedilir - toprağı
da, Valois\s.nn hüküm darlığındaki Fransa’nın dört bir ta
nı Osmanlı idaresine teslim eder. Hugo de Moncada’nın
rafta aynı düşman tarafından çevrili olarak tüm üyle izole
komutası altındaki büyük filonun Cezayir şehrini savu
olmasıdır. Ceneviz Cum huriyeti ve İmparatorluk arasın
nan az sayıdaki Türk ve Endülüslüler tarafından yenil
daki ittifak Batı Akdenizi, tüm üyle İspanya K ralının
mesine rağmen, Hayreddin en doğru kararın fethettikle
kontrol ettiği bir büyük göle dönüştürüyordu k i Piri Re
ri yerleri Saray’a terketmesi olduğunu anlam ıştı. Divan
is de bu durumu ironik bir biçimde “İspanyol D enizi”
için yeni topraklar makbul bir hediye olm uştu, zira Os-
olarak adlandırıyordu. Ceneviz’in düşmanı Venedik
manlı hanedanının topraklarını Batı Akdeniz’e kadar
V.Charles’ın toplamakta olduğu aşırı güçten şüphe duy
uzatıyordu. K arşılık olarak İstanbul, Barbaros’un toprak
m aktadır, ancak Kanuni Süleym an’ın Akdeniz’deki iler
larına elçi vasıtasıyla beylerbeyliği statüsü verildi ve ye
lemesine tek başına karşı çıkabilecek durumda değildir.
ni toprakların kontrolü için 2000 yeniçeri görevlendiril
Böylece La Serenissima2 Papa’nin karışmasını kabul eder.
di.
Bu arada, hem V. Charles hem de Papalık kendilerinin 1518 ve 1534 arasinda bu yeni kurulan Osmanlı
İslamın ilerleyişine karşı H ıristiyanlığın haklı savunucu
sancağının ik ili bir amacı vardı: İlk olarak, Afrika içlerin
ları olduğunu düşündüğünden, açık olarak her siyasi
deki toprakları pekiştirm ek, küçük m ahalli hükümdarlar
güçle ittifaklara girm ekte ve anlaşmalar im zalam akta,
üzerinde kontrolü sağlamak ve etki alanım İspanyolların
böylece Sultanın saldırgan politikasının yarattığı muha
etki alanına göre daha da sağlam laştırm ak; ikinci olarak
saranın boğucu etkisini azaltm ayı üm it etmektedirler.
da, korsanlık vasıtasıyla Akdeniz’in kontrolünü ele geçir
İmparatorun bir kızkardeşiyle evli olan Macar Kra
mek ve belli zamanlarda Moriscolara da yardım cı olmak
lı II. Louis’in ölümü ve Viyana muhasarası, Kanuni ve V.
tı. Bu gem icilerin M etilene’den gelmesinden önce deni
Charles’m birbirlerini açıkça düşman olarak ilan etm ele
zin bu bölümünde korsanlık ve seyrüsefer tamamen
rine sebep olur. Birbirlerine olan muhalefetin altın ı çizen
M
bir olay da, Macaristan’ı yönetmek ve ölen hükümdarın
Barbaros’un İstanbul’a gelmesi; kadırgaların mo
yerine geçmek üzere, bazı asilzadelerin İstanbul’daki Di
dernleştirilmesi, yeni tersanelerin yapılması, denizcilerin
van tarafından gösterilen aday Juan Zapolyai yerine İs
daha da profesyonelleşmesi ve İspanyol ve İtalyanlara
panyol Kralının kardeşi olan AvusturyalI Ferdinand’ı
karşı giriştiği harekâtlarda kendisine yardım cı olan Tur
seçmeleridir. Viyana’dan geri dönüş, Osmanlı askeri se
gut Reis, Kılıç A li Paşa ve Uluç Haşan Paşa gibi deniz
ferlerinin karadan ulaşabileceği azami lim itin Avusturya
cilerin kendisine katılm asına yol açar. Osmanlı güçleri
olduğunu göstermiştir. Bu aynı zamanda Türkler için
yeni kuvveti ve artan verim liliği ile La Serenissima nın ti
önemli bir zafer veya fetih olmadan sarfedılen muazzam
cari güzergahlarını tehdit eder. Barbaros’un ilk hareketi
bir kaybı içermektedir. Bahis konusu başarısızlığa rağ
Koron kalesini geri alarak Ege ve Adriyatik’de istikrarı
men Barbaros’un Cezayir’deki varlığı Avrupalıların Os-
sağlamaktır. Bu hedefe erişildikten sonra Barbaros asıl
manlı tehlikesini algılayışını tümüyle değiştiriyordu.
hükm ettiği batı Akdenize yelken açar. İlk defa büyük bir
Mesela Cezayir ve sonuç olarak Osmanlı İmparatorluğu,
Osmanlı donanması Messina Boğazından geçer, tüm gü
Fransa için kendisini V. Charles’ın İmparatorluk güçleri
ney İtalya’yı dehşete boğar ve kaleleri muhasara eder. Bu
nin tümüyle çevrelemesinden kurtaracak tek müttefik
seferin en meşhur olayı zamanın en güzel kadını sayılan
olmaktadır.
Gonzagalı J u lia ’yı esir almak üzere Fondi kıyısına yaptı
Fransız tüccarları ve diplomatları ile Barbaros ara sındaki ilişkiler M ağrip’de bir korsan cumhuriyeti ku rulmasına kadar dayanıyorsa da, Beylerbeyi bu konuyu Sultan a bırakmaktadır. I. Fraıısuva İstanbul’a elçi gön dermeye 1526’da başlar. Elçilerin misyonu, güçlerini İmparatorluğa karşı birleştirmek üzere Türklerle anlaş ma yapmak ve Fransız tüccarlarının M emluk idaresinde ki M ısır’da kazanmış oldukları im tiyazları devam ettir mektir. Tüm bunlar gizli olmasına rağmen V. Charles’ın gizli servisince buluşmalar keşfedilir. Her halükarda bu müzakereler uzun yıllar boyu sürmüş ve birçok engel se bebiyle yavaş gitm iştir. Fransız elçilerinin üst düzeyde koruyucusu olarak, İbrahim Paşa, paktı, H ıristiyanları zayıflatmak ve denizlere hakim olmak için bir yol olarak
ğı çıkartmadır. Ju lia son anda kurtulur ve Barbaros Ka nuni’ye vermeyi umduğu hediyeyi kaybeder. Sonunda ro ta değiştirir ve Saray’ın müsaadesi olmadan, ani bir ka rarla Tunus şehrini almak üzere M ağrip’e gider. Sefer, tüm Akdeniz’in istikrarsızlığa itilm esini içermektedir, zira İmparatorluk etki alanına derin bir tehdit meydana getirm ektedir ve bu liman şehrinden güney İtalya’ya ra hatça hücum edilebilir. Habsburgları kendi topraklan içinde vurabilmek , güçlerini bölmek ve pozisyonlarını zayıflatmak için, Kaptan sadece Fransa ve İstanbul arasında bir anlaşmaya ihtiyaç hissetmekteydi. Tunus’dan dönüşünde, bizzat V. Charles’ın komutasında Tunus’un geri alınıp Hafsi Sultanına3 verilmesinden sonra Barbaros bu yenilginin intikam ı için Balear adalarını vurur ve tekrar Venedik’le
görmektedir. Kanuni’nin Veziri o büyük siyasi vizyonu
savaşa başlar. La Serenissima savaşı hiçbir şekilde arzula-
ile Cezayir gazisinin Sultan’ın deniz siyasetini yürütecek
mamakta ve ticari güzergahlarını açık tutm ak istemekte
kişi olduğunu anlamaktadır ve bu kararı Sultan tarafın
dir. Ancak, Kanuni Venedik’i iktisadi açıdan mümkün
dan da desteklenmektedir. İmparatorluk gem ileri Ege’de
olduğunca zayıf düşürmek ve R um eli’deki bazı toprakla
ilerleyip Osmanlı topraklarına saldırdıkça Su ltan ın da
rın kontrolüne almak istemektedir. İlk ilerlemeler kara
nışmanları Fransız hükümdarı ile m üttefik olmanın fay
dandır, Apulia bölgesine çıkartma yapılır ve Korfu şehri
dalarına daha da inanmaktadır. Osmanlılar Koron’da
muhasaraya alınır. Şehir fethedilemez, ancak deniz hare
kaybedince, filo komutanı istifaya mecbur edilir, ama da
katı çok daha başarıya ulaşır ve Türkler Eğin, Patmos ve
ha önemlisi Fransızlarla olan müzakereler canlandırılır.
Naksos adalarını işgal eder.
İmparatorluk güçleri muhtemel bir anlaşmayı önlemek
Hıristiyanlar, Papa, Venedik, Portekiz ve İmpara
üzere Fransız elçisi Antonio Rincon’u katleder, ancak Je
torluk arasında bir ittifak kurarak cevap verirler. 25 Ara
an de la Foret’in elçi olarak tayini çabuk ve kesin bir kar
lık 1538’de Andrea Doria ve Barbaros Preveze körfezin
şılıklı işbirliği anlaşması yapılm ası sonucunu doğurur.
de karşılaşırlar. Osmanlı am irali bu muharebenin galibi
O SM A N LI
SİYASET
olur, fakat İmparatorluk güçlerinin Novi şehrini (H ıris
Sonuç olarak Habsburgların düşmanları, H ıristiyan Av
tiyan vakanüvislerinde Castilnuovo) zaptetmesini engel
rupa’daki Avusturya hegemonyasını sona erdirmek için
leyemez. Şehir ancak 6 Ağustos 1539’da geri alınır. Ve
Osmanlılara gelecekteki m üttefikleri gözüyle bakarlar.
nedik ise Cenevizli amiralin davranışından memnun kal
Toprak kazanma açısından Su ltan ın kadırgaları ve
mayarak ve deniz imparatorluğundan geriye kalanı kur
karamusallarının4 komutanı olarak Barbaros’un yaptıkla
tarmak amacıyla tek taraflı olarak müttefiklerinden ayrı
rı fazla önem taşımaz, ancak Kanuni’nin İmparatorluğu
lır ve 1540’da Osmanlılarla yeni bir anlaşma imzalar. Ve
nun büyük bir Avrupa gücü ve bilhassa Akdeniz gücü ol
nedik bu anlaşma ile bölgedeki zengin ticari menfaatle
ması sonucuna yolaçar. Venedik’e karşı yürütülen savaş
rini koruyabilmekle birlikte Osmanlılara savaş tazmina
ise önemli ölçüde toprak kazanımı ile biter. Ek olarak,
tı olarak büyük paralar ödeyecektir. Böylece Divan ra
sadece Sultan'dan izin almış gem iler bu sularda seyrüse
kamsal olarak kendi gücüne eşit olan tehlikeli Hıristiyan
fer yapabilir, bu da onların Andrea Doria’nın filosundan
birliğine karşı bir denge yaratmış olur.
ayrı kalmasını sağlar. Taraflar arasındaki çatışmada mü
Barbaros komutan olduğu iki y ıl içinde Kanuni’nin
teakip hadise İstanbul’da üslenen filonun Fransızlarla
donanmasını Akdeniz’in en önemlisi haline getirmeyi
birlikte açıkça İmparatorluk güçlerine hücum etmesiyle
başarır. Denizin büyük bölümünü kontrol altına alır ve
başlar. Anlaşmanın imzalanmasından itibaren Cezayir’de
II. Selim dönemindeki İnebahtı muharebesine kadar de
üslenen Osmanlı gem ileri Fransız filolarıyla işbirliği ya
vam etmek üzere Osmanlı donanmasını zamanın en bü
par, Balear adaları ve İber yarımadası kıyılarına saldırır.
yük deniz gücü haline getirir. Cezayir’de yetişen birçok
1543’de Babıali’nin leventleri ve askerleri V. Charles ve
denizciyi üst mevkilere getirerek düşman sularında yeni
I. Fransua arasında İtalya’nın kontrolü için yapılan mü
bir cephe yaratır.
cadelede rol alır.
İmparatorluk güçleri ve bilhassa İspanya için en bü
Barbaros’un büyük filosu, Milano’nun fethine yar
yük tehlike, Osmanlıların İstanbul’dan yelken açarak
dım etmek ve İmparatorluk elindeki stratejik açıdan has
İtalyan ve İspanyol yarım adalarına yaptıkları az sayıda
sas durumda bulunan ve Akdeniz’deki Osmanlı menfaat
seferde kullandıkları sınırlı olan ordularından değil de,
lerini gerçek tehdit olan Ceneviz lim anına hücum etmek
yakındaki Cezayir limanından gelmektedir. Osmanlı do
üzere M arsilya’ya yelken açar. 1543’de Kadırga Lima-
nanmasının Batı Akdeniz’de yaptığı savaş bir deniz mu
n ı’ndan kalkan kadırgalar Sicilya’dan Tulon’a kadar deh
harebesinden ziyade korsan seferlerine benzemektedir.
şet saçar. “Türklerin” gelmesinin verdiği korku, “onla
Osmanlılar hiçbir zaman Habsburg İmparatorluğu’nun
rın” Roma İmparatorluğu’nun eski başşehrini ele geçir
egemenliğindeki Afrika topraklarını ele geçirmek dü
mek üzere geldikleri söylentisinin yayılm asıyla Papa ile
şüncesinde olmamışlardır. N itekim Cezayir’in ilhakı Os-
Roma ileri gelenlerinin şato ve kalelere sığınmalarına se
manlılarm doğrudan donanmalarıyla üstlendikleri bir fa
bep olmuştu. Ferdinand ve V. Charles’ın en büyük prob
aliyetin sonucu gerçekleşmemiştir. Aslında Osmanlıların
lem i, Papalık tarafından bu hanedana verilen Katolik K i
veya onlar adına hareket eden gem icilerin tek hedefi düş
lisesini herhangi bir tehlikeye karşı koruma anlamındaki
mana iktisadi açıdan zarar vermektir ki bu V. Charles’ın
“Hıristiyan Fransız K ralı” ünvanlı Fransuva’nın ihane
engellemeye çalıştığı husustur. V. Charles M ağrip’de
tiydi. Bilhassa İmparatorluk güçlerinin Kanuni ve I.
Barbaros’un yokluğundan istifade etmeye çalışır ve Tu
Fransua’nın toplam gücüne denk bir filo toparlayamama-
nus şehri için olan başarısını tekrar etmek üzere Cezayir’i
ları sebebiyle Sultan’ın büyük filosunun uyandırdığı kor
ele geçirmeye çalışır. Tebaları ondan İmparatorluğun sa
ku, doğrudan çatışmaya girilm em esi gerektiği düşünce
vunması için büyük siyasi planları omuzlamayı bırakma
sine yol açmıştı. Onlara kalan tek alternatif Cezayir ege
sını ve onun yerine günlük hayatlarına zarar veren alan
m enliğindeki Kuzey Afrika şehirlerine saldırarak Barba
lara teksif olmasını isterler. Bu seferin Charles için kor
ros’un asıl planlarından vazgeçmesini üm it etmekti.
kunç bir fiyaskoyla sonuçlanmasına karşılık, Kanuni nin en batıdaki eyaleti yeni bir uluslararası kuvvete kavuşur. O SM A N LI
Batı ve doğu, Kral ve Sultan arasındaki anlaşma kıs men Fransızların ülkelerinin güney kısmına yaklaşan I SİYASET
Türklerin hareketlerinden kuşkulanm ası sebebiyle ger
gut Reis’i azad etm esidir k i Turgut Reis bir İspanyol ka
çekleşemedi, İlaveten anlaşm ayı İstanbul ile Fransız hal
dırgasında olsaydı hiçbir zaman kurtulam ayabilirdi.
kı dahil olmak üzere H ıristiyanların çoğunluğu onayla
Tulon lim anında kışlayan Barbaros’un Fransa’da ka
mamış ve kafirlerle anlaştığı içftı I.Fransuva aleyhine sert
lışında kayda değer tek hadise, M ilano’dan gelen İmpa
bir propaganda kampanyası olmuştur. Osmanlılar açısın
ratorluk askerlerince savunulan kaleyi tek başına ele ge-
dan bu ittifak, sınırlarından birinde düşmana şaşırtma
çirememiş olmasına rağmen N is’in fethine verdiği k atk ı
vermek ve Osmanlı ile dövüşen Balkanlar ve Avusturya
dır. Bu noktada Fransızlar Türk donanmasının masrafla
lIlara destek verilmesini engellem ek anlamındaydı. İs
rını karşılam ayı reddederler ve m üttefikler arasında savaş
panyol ve Portekizliler de Safevi hanedanının desteğini
sanatı üzerindeki fikir ayrılığı Barbaros’un İstanbul’a dö
alarak aynı p olitikayı uyguluyor ve K anuninin iki ayrı
nünce onları şikayet etmesine sebep olur. Barbaros’un
cephede aynı zamanda dövüşmesi ile kaynaklarını iki ge
ValoislzAt işbirliğinde bulunduğu yıld aki göreceli başa
niş ve pahalı askeri seferde harcamaya zorluyorlardı. Bu
rısızlık ittifakı tehlikeye düşürür ve I.Fransua Divan ile
dönemde iki taraf da karşısındakini üçüncü taraflarla it
tekrar müzakere etmek zorunda kalır. Fransua’nın bir fır
tifak kurarak zayıflatm aya çalışıyor, ancak doğrudan ça
sat daha verilirse sözünü tutacağına Sultan’ın müşavirle
tışm aya girm iyordu. İlaveten gerek İmparatorluk güçle
rini ikna etmesi ile 1543 Haziranında yeni bir anlaşma
ri gerekse Osmanlı güçleri piyadeye dayanıyordu; “terci-
ya varılır.
os”lar ve yeniçeriler, donanmayı ancak karadaki savaşı
Barbaros’un 1546’daki ölümü, V. Charles’ın da ka
desteklemek için kullanıyorlardı. Buna rağmen Andrea
bul ettiği Ferdinand ile Kanuni arasındaki beş y ıllık m ü
Doria ve Barbaros’un zeka ve ak lı sayesinde iki tarafın
tareke ile aynı zamana rastladı, mütareke Avusturya’nın
donanması da önemli ölçüde tanınıyor ve önem kazanı
İstanbul’a vergi vermesini de içeriyor ve Akdeniz’de Os-
yordu.
m anlı kontrolünün doruk noktasını gösteriyordu. Tran-
Akdeniz’deki en önemli düşmanının Osmanlı İm
silvanya toprakları sebebiyle Avusturya ve Osmanlı Dev
paratorluğu’nun deniz siyasetini kontrol eden Barbaros
leti arasında birkaç y ıl sonra gene anlaşm azlık çıkmasına
Hayreddin olduğunun bilincinde olan V. Charles onu
rağmen, bundan Akdeniz politikası etkilenm emiştir.
Su ltan a hizmet etmemeye iknaya çalışır. Kaptanpaşa’ya
Tam tersine Cezayirli denizciler ve bilhassa Turgut Reis
Cezayir ve Tunus krallıkları, büyük m iktarda para ve gü
deniz savaşına devam etm işler ve Trablus, Cerbe, Mah-
ney İtalya’da asilzadeliklerin tek lif edildiği uzun süren
dia, Sousse, Monastir ile Tunus krallığındaki diğer şehir
gizli toplantılar yapılır. İlk müzakereler Preveze muhare
leri fethetmişlerdir. Muhteşem Süleym an’ın armadası, bu
besinden önce başlar ve Barbaros’un ölümünden bir yıl
denizlere sadece iki defa daha yelken açmıştır. 1560’da
önceye kadar devam eder. İmparatorluk tarafının kendi
Piyale Paşa Turgut Reis’in geleneksel deniz üslerinden
efsanevi vesiyonu bir tarafa bırakılırsa, Barbaros teklifi
olan Cerbe adasını İspanyollardan geri alır. 1565’de Ku
hemen Rüstem Paşa ve K an un iye aktarır. B irlikte, V.
düslü Sen Jan Tarikatı Şövalyelerini M alta adasından çı
Charles’ın Fransız-Türk ittifakını geciktireceği düşünce
kartm ak için bir teşebbüs yapılır. Ancak bunlar İmpara
siyle aldatm ayı devam ettirm enin uygun olacağına karar
torluk güçleri ile Osmanlılar arasındaki çatışmada küçük
verirler. Habsburg tarafında ise V. Charles’ın en önemli
çapta kalan muharebelerdir. Bir İspanyol donanmasının
am irali Andrea Doria’nın Barbaros ile kendi m ülkleri ve
yardım ıyla La Valeta’nın büyük kaleleri M alta’yı savunur
donanmasının hücuma uğram ayacağı şeklinde bir anlaş
ve Turgut Reis ölür. Piyale Paşa 15 6 5 ’de Chios adasını
ma yaptığı söylentisi varsa da bunu doğrulamak m üm
fethederek bu başarısızlığın öcünü alır ve Cenevizlileri
kün olmamıştır. Ancak bu fikri doğrulayan bir hadise
kesin olarak Ege’den çıkarır.
Osmanlı donanmasının 1543’de Fransa’ya yelken açtığı
Halefinin 1570’de K ıbrıs’ı fethetmesini saymazsak,
zaman Ceneviz topraklarına hiç hücum etmemesidir. İl
Kanuni Akdeniz’deki Osmanlı hakim iyetini azami sını
ginç başka bir nokta da yaşlı am iral ve Bizanslı Paleolo-
rına çıkartan kişidir. Barbaros’un B atı Akdeniz’de İmpa
gusların ahfadı Doria’nın birkaç y ıl önce esir edilen Tur-
ratorluk güçlerine karşı dövüşerek pişen leventlerle bir
OSA-1ANU
I SİYASET
likte İstanbul’a gelm esi bu denizin tarihindeki en güçlü
Son muhasebede Papalığın Macaristan, Avusturya ve Ad-
donanmalardan birinin yaratılm asına yol açmıştır. Oran
riyatik ’den yeniçerilerin geçmesini önleyecek bir b irliği
şehri dahil M ağrip sahilinin boyun eğmesi ve H ıristiyan
kurm asını engellediği için Süleyman’ın dönemi tüm üyle
gem ilerinin bu sularda serbestçe dolaşım ının engellen
müspettir. Barbaros’un önüne konulan işleri yapmadaki
mesi bu deniz gücünün önemli sonuçları arasındadır.
büyük hünerine ek olarak İstanbul Batı Avrupa siyasetiy
Habsburglar ve Osmanlılar arasındaki genel çatışma çer
le ilgilenecek kadar dirayetlidir. Osmanlılar çeşitli H ıris
çevesinde Barbaros’un Cezayir’e gelişi İmparatorluk güç
tiyan devletleri arasında varolan ayrılıklardan avantaj
lerinin bu bölgeye büyük ölçüde insan ve iktisadi kaynak
sağlayarak Fransa’yı kendi tarafına çekmiş ve Venedik’i
aktarmalarına mal olan tali bir cephe açılmasına sebep
tüm üyle nötralize etm iştir. Preveze deniz zaferinden
olmuştur. Son olarak Barbaros’un varlığı B âbı-Â li’nin
Kanuni’nin 1566’da ölümüne kadar geçen süre içinde
Avrupa’daki yayılm acı planlarını önleyebilecek kararlı
Osmanlı İmparatorluğu Akdeniz’in en büyük gücü ve
H ıristiyan ittifaklarının meydana gelm esini önlemiştir.
bir çok bölümünün kesin hükümdarı olmuştur.
1
3
2
Çevirenin notu: Coron Mora yarım adası güneyinde bir lim an olup şim di
Çevirenin notu: Tunus’daki Hafsi K rallığı 1228-1574 yılları arasında sür
ki adı Koroni’dir. Patras ise aynı yarım adanın kuzeyinde bir lim andır ve
müş ve Tunus’un nihai olarak Osmanlı İm paratorluğunca alınması ile sona
şim diki adı Pacrai’dir. H er ik i lim an da Venedik’in m ülkü idi.
ermiştir. V.Charles ile işbirliği yapan Hafsi Kralı Hasan’dır (1526-1542).
Çevirenin notu: La S erenissitm Venedik’in popüler adıdır ve En VeCkarlesı
4
Çevirenin notu: Karamusal (karamürsel )veya caram azule 16 ve 17. asır larda kullanılan T ürk ve M ağrip yük gem isidir.
C um huriyet anlam ına gelm ektedir.
O SM A N L I H Ç J
SİYASET
OSMANLI DÖNEMİNDE MAĞRİB TARİHİ PROF. DR. ERCÜM ENT KUPAN HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ EDEBİYAT FAKÜLTESİ
arihçiler İslam iyet’in yayıldığı Orta Doğu
dından Halep’te bulunan Sadrazam’ın nezdine gidip bey
bölgesine Maşrik, Kuzey Afrika’nın M ısır’ın
lerbeylik payesiyle Kapudan-ı deryalığa tayin edildi.4
batısından Atlas O kyanusuna kadar uzanan
Hayreddin Paşa Cezayir’de mutemed adamı Haşan
kısmına da Magrib adını verirler. M agrib’de Fas dışında
Ağa’yı yerine vekil bırakm ıştı. Onun 1543’te vefatından
ki ülkeler, yani Cezayir, Tunus ve Trablusgarb XVI. yüz
sonra, kendi oğlu Haşan paşa beylerbeyi oldu. Barba
yıl başlarından itibaren Osmanlı Devleti yönetimine g ir
ros’un Cezayir’de başlattığı Ocak teşkilatı halefleri tara
miş ve Türklerin M agrib’de nüfuzu zamanla azalmakla
fından geliştirildi. Anadolu, Adalar ve R um eli’den dev-
birlikte, XX. yüzyıl başlarına kadar sürmüştür. Gerçek
şirilen müslüman Türk gençleri Ocağın kara kuvvetleri
ten, Ege denizinde korsanlık yapan Oruç ve Hızır adlı
ni teşkil ediyorlar ve yeniçeri hukukunu haiz bulunuyor
Barbaros kardeşler 1513 ilkbaharında Batı Akdeniz’e
lardı. Çoğu H ıristiyanlıktan dönme leventler ise Ocağın
gelmişler ve Tunus körfezinde Cerbe adasını zabtetmiş-
deniz gücünü meydana getiriyorlardı. Leventler Akde
ler. 1516’da da Cezayir’i ele geçirm işlerdir.1 Oruç Reis,
niz’de düşman gemilerine ve kıyılarda meskûn yerlere
İberik yarımadasını Müslümanlardan geri almaları ar
saldırıyorlar, elde ettikleri ganimetlerle Cezayir’e gelir
dından hakim iyetlerini Afrika kıyılarına yaymaya çalışan
sağlıyorlardı. Merkezde Beylerbeyi, ona danışmanlık
İspanyollara karşı savaştı ve 1518’de Tlemsen yakınların
eden “divan” ve “erkân” denen dört yönetici bulunuyor,
da şehid oldu. Küçük kardeşi Hızır Reis bu sırada Ceza
taşrada Beylerbeyı’nin tayin ettiği üç Bey bölgelerinde
yir şehrinde bulunuyordu.
görev ifa ediyorlardı. Bu kişiler, bazı istisnalar dışında
Hızır bu ülkede hakim iyet kurabilm ek için, Os-
genellikle Türklerden seçiliyordu.5
manlı Devleti’nin desteğini sağlamak gerektiğini anla
Yeniçerilerin yerli kadınlardan doğan çocukları
m ıştı. Bu maksatla, 1517’de M ısır’ı İmparatorluğa kat
“kuloğulları” adını taşırdı. Kuloğulları Ocak teşkilatın
mış olan Yavuz Selim e 1519 yılı sonunda tabiyetini ar-
da belirli hizmetler gördükleri halde, babalarının hakla
zetti. Yavuz Hızır R eis’in dileğini kabul etti ve ona top
rına sahip değildiler. Arap, Berberi ve Endülüslerden te
çu kuvvetiyle birlikte ikibin yeniçeri gönderdi. Ancak
şekkül eden yerli halk şehirlerde esnaflık ve zenaatkârlık,
Hızır’ın Cezayir’e kesinlikle yerleşmesi 1525’te mümkün
köy ve çöllük bölgelerde ziraat ve hayvancılıkla uğraşır
oldu.2
lardı.
Hızır İspanyol ve İtalyanlarla yaptığı cihat sonunda
Hayreddin Paşa Kapudan-ı deryalığa getirilm esinin
Hayreddin lakabını kazanmıştı. Osmanlı tâbiiyetine g i
ardından, 1534 ilkbaharında Tunus’un zabtıyla görev
rince de bey ünvanını almıştır. Hayreddin Bey bundan
lendirildi. 84 parça gem iyle İstanbul’dan ayrılan Barba
sonra Cezayir’de durumunu pekiştirdiği gib i, H ıristiyan
ros Tunus hükümdarı Beni Hafs sülalesinden M ulay Ha-
zulmüne uğrayan Endülüslü müslümanların gemilerle
san’ı yenerek, Ağustos ortasında Halkulvad Lim anı’na,
Afrika yakasına taşınmasında çaba göstererek yetmişbin
az sonra da Tunus’a girdi. Ne var ki, ertesi y ıl Alman İm
kişiyi kurtardı.3 O, 1533’de Kanuni Süleyman’dan aldı
paratoru Şarlken büyük bir H ıristiyan donanmasıyla ge
ğı davet üzerine, donanması başında İstanbul’a geldi; ar
lip Tunus’u geri aldı ve M ulay Hasan’ı tahtına oturttu.6
O SM A N LI R M
mâ
SİYASET
Tunus’un Osmanlı Devleti’ne katılm ası ancak Vezir Pi
dı. Yine de Osmanlı Devleti ile bağlarını koparmamışlar,
yale Paşa ile Kapudan-ı derya K ılıç Ali Paşanın kuman
bu devlete tâbiiyetlerini inkâr etmemişlerdir. N itekim ,
dasındaki donanmanın yaptığı sefer sonunda 1574 Eylü-
Cezayir dayılarıyla Tunus ve Trablusgarb beyleri maka
l ’ünde gerçekleşti ve Haydar Paşa Tunus beylerbeyliğine
ma gelişlerinin Padişah tarafından tasdikine özen göster
getirildi.7
mişlerdir. Ocaklar arasında anlaşmazlık çıktığında onun
Trablusgarb daha önce, Kapudan-ı derya Sinan Pa
hakemliğine başvurulduğu da vakidir. Daha da önemlisi,
şa ile ünlü Türk korsanı Turgut R eis’in işbirliği sayesin
Osmanlı Devletinin Avrupahlara karşı giriştiği savaşlar
de, 1551 Ağustosunda, zorlu bir kuşatma sonunda M al
da Ocak donanmalarının Kapudan Paşa’nın emrine g ir
ta şövalyelerinden teslim alınm ıştı. Trablusgarb beyler
diği bilinmektedir. Mesela, 1821’de Mora’da patlak ve
beyliğine Murad Paşa tayin edildiyse de, onun 1556’da ölümü üzerine, Turgut Reis Paşa ünvanıyla beylerbeyi
ren Yunan ayaklanmasında Cezayir ve Tunus gem ileri Osmanlı deniz kuvvetlerine katılm ışlardır.11 Ocaklıların Osmanlı devletine bağlı kalmasının asıl sebebi, Anadolu
olmuştur.8 Tunus ve Trablusgarb’da da Cezayir’dekine benzer Ocak teşkilatı kuruldu. Garb Ocakları K ılıç A li Paşanın 15 87’de ölümüne kadar tek beylerbeylik halinde yönetil di. Bu tarihten sonra her ocağa İstanbul’dan ayrı beyler beyi gönderildi. Ancak Ocaklarda yeniçeriler ile levent ler arasında iktidar mücadelesi sürüp g itti. Kuloğulları da babalarınkine eşit haklar talep ederek birkaç kere ayaklandılarsa da bastırıldılar. Yerli kabilelerin isyanları da eksik olmadı. Buna rağmen, Ocaklı korsanlar Akde niz’de ve hatta Atlas O kyanusunda Avrupa devletlerinin ticaret gem ilerini vurmaya devam ediyorlar, yeniçeri yol daşlar da müttefik Arap aşiretleriyle birlikte Afrika içe rilerine kadar ilerleyip yerli kabilelerden vergi topluyor-
ve civar bölgelerden yeniçeri yazılmasının yasaklanması halinde kendi ülkelerinde düzenin çökeceğini idrak et m eleriydi.12 Ne var k i, XVIII. yüzyılda m illetlerarası güç den gesinde büyük değişiklikler olmuş, sanayi devrimini ger çekleştiren B atılı devletler sömürgecilik siyasetine hız vermişlerdir. Böylece 1815’te toplanan Viyana kongre sinde Akdeniz’de korsanlığın sona erdirilmesi kararlaştı rılm ış, 1816 ilkbaharında İngiliz amirali Lord Exmouth donanmayla Cezayir, Tunus ve Trablusgarb limanlarına gelerek, korsanlıktan vazgeçilmesini ve H ıristiyan esirle rin serbest bırakılm asını talep etmiştir. Tunus ve Trablusgarblılar tehdide boyun eğmişlerse de, Cezayir dayısı korsanlıktan vazgeçmeyeceğini bildirince şehir topa tu
lardı.
tulmuştur. 13 yüzyılın ikinci yarısından itibaren Osmanlı Bundan onbir yıl sonra, 1827’de, Fransız hükümeti devleti’nin gerilemeye başlamasıyla merkezden uzak ül son cezayir dayısı D enizlili Hüseyin Paşa’nın bir müna XVII.
kelerde özerklik hareketleri görüldüğü gibi, M agrib’de
kaşa esnasında Fransa konsolosuna elindeki yelpazeyle
de mahalli yönetim eğilim leri güç kazandı. Böylece Ce
vurmasını bahane edip şehri denizden ablukaya almış,
zayir’de ocağa hakim olan Sökeli A li Çavuş 171 l ’de İs
1830’da da Ocağı işgale başlam ıştır.14 Konstantine beyi
tanbul’dan gönderilen paşayı karaya çıkartmayarak bey
Ahmed, Cezayir’in doğusunda, Osmanlı padişahı adına,
lerbeyliğin kendisine verilmesini sağladı.9 Bundan sonra
Kadiri şeyhi Emir Abdülkadir ülkenin batısında Fas sul
Ocağın seçtiği dayıların beylerbeyliğinin Padişah tara
tanının halifesi sıfatıyla Fransız işgaline karşı direndiler,
fından tasdik edilmesi usûlü yerleşti.
fakat 1850’ye doğru yenilip teslim oldular.15 Fransa
Benzer durum Tunus’da 1705’ten beri uygulan
1881’de de Tunus’u himayesi altına alm ıştır.16
maktaydı. 1712 ’de de Trablusgarb’da yürürlüğe girdi.
Olup bitenler karşısında Osmanlı Devleti hukuku
Ancak Cezayir’den farklı olarak, Tunus’da beylerbeylik
nu diplomasi yoluyla korumaya çalışmışsa da başarılı
Hüseyni, Trablusgarb’da ise Karamanlı ailelerine hasre
olamamıştır. 1835’te gerçekleştirdiği bir harekât sonun
dilm işti.10
da Trablusgarb’ın yönetimini doğrudan merkeze bağla
Garb Ocakları artık B atılı devletlerle doğrudan ant
mayı sağlamış ve bu sayede adı geçen ülke 1912’de İtal
laşma yapabiliyorlar, padişahın gönderdiği fermanları,
ya’nın saldırısına kadar devletin denizaşırı bir eyaleti ola
çıkarlarına aykırı buldukları takdirde, gözardı ediyorlar -
rak kalm ıştır.17
O SM A N II
I SİYASET
Osmanlı Devleti’nin M agrib’de dörtyüz yıla yakın
lerinden sonra Osmanlı bahriyesi eski kudretini kaybet
süren varlığı m illi tarihim izin en parlak sayfalan arasın
mişse de, XVIII. yüzyıl başlarında yeniden güç kazan
da yer alır. Cezayir’de Türklerin sayısı hiçbir zaman
m ıştır. Bunda Garb Ocakları’nm önemli payı vardır. N i
22.000’i aşm am ıştı.18 Tûnus ve Trablusgarb’daki sayıları
tekim bu yüzyılda Kapudan-ı deryalığa yükselen Mezzo-
daha da azdı. Buna rağmen, onlar etkileri günümüze ka
morto Hüseyin ve Cezayirli Gazi Haşan Paşalar önce kor
dar süregelen şerefli bir miras bırakmışlardır. Söz konu
san olarak Ocaklar’da namlaıımışlardır. Haşan Paşa sad
su ülkelerde Türkler askeri, m ülki ve dini binalar inşa et
razam lıkta da bulunmuştur. XIX. yüzyılın ilk yarısında,
mişler, yollar, köprüler, çeşmeler yapıp vakıflar kurmuş lardır. Onların m usiki, giyim kuşam ve yemek kültürün de de etkileri olmuştur. Ne yazık k i, yerli m im ari, çini cilik ve tezhip gibi sanatlar üzerinde Türk etkileri henüz yeterince araştırılmamıştır. Cezayir’de konuşulan Arapçada başağa, çavuş, zeybek gib i pek çok Türkçe kelim e halen yaşamaktadır.19 Türklerin Garb O caklarında mey dana getirdikleri edebiyat özellikle incelenmeye değer.
aslen Cezayirli bir denizci olan Çengeloğlu Tahir Paşa iki defa Kapudan-ı deryalığa getirilm iştir. Bunun gib i, Ce zayirli Hamdan Hoca'nın oğlu A li Rıza Paşa devlet adı na Fransa'da askeri eğitim gördükten sonra, K ırım Savaşı'nda kumandanlık, ardından Trablusgarb ve Hüdavendigâr valiliği yapmıştır. T unuslu Hayreddin Paşa ise Tu nus'da "reis-i müdiranlık" ile görevlendirilmiş, 1878’de
Anadolu delikanlıları vatanlarından uzakta memleket
İstanbul’a gelerek II. Abdülhamid tarafından Ayan Mec
özlemini, din ve devlete b ağlılıklarını şiirlerde temiz bir
lisi azalığı ve sadrazamlığa tayin edilmiştir. Kaderin ne
Türkçe’yle ifade etm işlerdir.20 Karagöz de onların Mag-
ibret verici tecellisidir ki, Emir Abdülkadir Cezayir’de
rib ülkelerine götürdükleri bir Türk kültür mirasıdır.
Fransızlara karşı mücadele ederken K uloğullannı k atli
Sonuç olarak şu söylenebilir: Barbaros Hayreddin,
ama uğrattığı halde, Fransa’da beş y ıl esir kaldıktan son
Turgut ve K ılıç A li Paşalar XVI. yüzyılda Akdeniz’i
ra serbest bırakılınca Osmanlı D evleti’ne sığınm ış ve
Türk gölü haline getirm işlerdir. Bu büyük Türk denizci-
1883’te Şam’da ölmüştür.
1
Aziz Sam ih İlcer, Şim ali A fnkada Türkler, İstanbul, 1936, c. I, s. 69-76.
12
Cevdet, Tarih, İstanbul, 1309, c. X, s. 206.
2
İl ter, c. I, s. 89.
13
Lucette Valensi, Le tAaghreb a vant la p rise d ’Alger, 1790-1830, Paris 1969,
3
İlter, c. I, s. 94.
4
Şerafettİn Turan, "Barbaros Hayreddin Paşa”, T.D.VJ.A., c. V (1992), s.
5
s. 69.
66 .
14
Sabrİ H izm etli, “Türklerin yönetimi döneminde Cezayir’in İdaresi ve ku
15
ru m lan’', T.T.K. Belleten, c. LVIII (1994), s. 76-88. 6
Ercüment Kuran, Cezayirin F ransızlar tarafından işg a li k arşısında Osmanlı siyaseti, 1827-1841, İstanbul 1957, s. 14-26. Kuran, "Abdülkadir el-Cezairi", T.D.V.İ.A., c. I (1988), s. 232-233; Abd eljelil Temimi, Le beylik d e G onstantine et H adi Ahmed. B ey, 1830-1837,
Necdet Öztürk, “Tunus’un Osmanlı hakim iyetine geçm esi”, Türk D ünya
Tunus 1978, s. 60-205.
s ı A raştırm aları, S. 52 (Şubat 1988), s. 103-104. 7
Öztürk, s. 106-10.
8
İlter, c. 11,5. 15-197.
9
İlter, c. II, s. 27.
16
Abdurrahman Çaycı, La Q uestim tıırisienne et la P olitique Ottomane, 18811913, Erzurum 1963, s. 24-71.
17
H ale Şıvgın, Trablusgarp savaşı ve 1911-1912 T iirk-İtalyan İlişk ileri, An kara 1989, s. 5-145.
10
Robert M antran, “L’evolution des relations entre la Tunisie et l ’Empire ot toman du XVIe au XIXe siecle”, C ahiers d-e Tunisie, sayı 26-27 (1959), s. 326-327; ayn. Yaz., “Karam anlı”, E.I.2, c. IV (1978), s. 617. irsi beylik
18
İlter, c.I, s. 169.
19
Mulıammed Ben Cheneb, “Cezayir konuşma dilinde muhafaza edilen
Tunus’ta 1640’dan beri yürürlükçe olup M uradı ailesinden beyler yöneti
Türkçe ve (Türkçe aracılığı ile gelen) Farsça kelim eler”, çev.: Ahmed Ateş,
me hakim bulunm aktaydı (Mantran, “L’evolution...” s 321). 11
Türk D ili A raştırm aları Y ıllığı, Belleten, 1966, s. 157-213.
Moulay Belham isi, M arine et m arins d ’Alger, 1 5 1 8 -1 8 3 0 ,s. 98 -99 ;M an tran, "Karamanlı”, s. 328.
O SM A N LI g g j
20
Orhan Koloğlu, “Garp Ocaklarında Anadolu d elikanlıları”, Tarih ve Top lum , c. VI (1986), s. 90, 224, 347.
SİYASET
OSMANLI CEZAYİRİ'NDE DEVLET OTORİTESİNİN GÜÇLENDİRİLMESİNDE BAĞIŞ VE ARMAĞAN PROF. D R. KAMEL FILALI Ü NİVERSİTE DE C O N ST A N T IN E DEPT D'ETUDES C H TO M A N E S / CEZAYİR
arklı Osmanlı kaynaklarında zengin bir tipolojiye sahip olan bağış ve armağan konusu konsolosların yazışm aları, gezi notları, m aliye defterleri hatta teşrifat-, merkezi erkin işleyişinde önem li bir nokta olarak karşım ıza çıkar. Bu da bazı mecburi sadakat şekillerini açıklar ve de devlet erkinin oluşma sında son derece önemli bir rol oynar. Armağan müesse sesi yokken, Cezayir N aip liği kurulur kurulmaz bağış, buranın siyasetinde yol gösteren eski bir gelenek olarak ortaya çıkmıştır. Sadakat ve vasallığın simgesel bir gös tergesi olarak da kaftandan1 önce yeralm ıştır. Türk asıllı olup, Barbaros'un silah arkadaşı olan Hacı Hüseyin, H ayrettin’in İstanbul’a b ağlılığın ın işareti olan resmi ya zılarını taşım akla görevlendirilm iştir. Sultan I. Selim ’in (1466 - 1520) hüküm darlığında “Cihad Y olunu iyi ko ruması istenilen (M ahm iya)” Cezayir’in ilk kum cu paşa sı, kendisine yaraşır zengin arm ağanlarla b ağlılığın ı ifa de etmiştir. Sultan Selim , H ayrettin’in elçisini kibarca karşılam ış, Cezayir’in ve kendisinin sultanına b ağlılığın ı
bıâli kanunlarının uygulanm ası ve “aliyid e” devletin ko m uta rütbeleriyle, otorite sim gelerinin benimsenmesi gerçekleşm iştir: para basmak, soltanî (tuğra), sancak5 ve sultanın adına dini vaaz6. Beratın gerçekleşmesinin ardından, H ayrettin’in padişah adına göstermiş olduğu gayret, bağışı ve sim ge sel önemini yasalaşmamış bir gelenek haline getirm iştir. Tüm resmî yazılar, vergilerle birlikte padişaha sunul m aktaydı. Padişah, paşanın göstermiş olduğu gayretten çok memnun kaldığından, genelde nezaket ve iy ilik işa reti olarak armağanına karşılık verir ve hatt-ı şerif7 taşı yan bir köle gönderirdi. H ediyeler karşılığında kaftan verilm esi, Osmanlı sistem inin m antığının ebedi gereği olmuştur. Beratın dan hemen sonra, paşa kendisinin atanmasını istemek için, padişaha, ocaktan armağan taşıyan subaylar gönde rir. Bunlar, İstanbul lim anına varır varmaz, padişah tara
simgeleyen armağanları nezaketle kabul etmiştir. Hacı Hüseyin, Efendisine gönderilen berat kaftanı ve Orta M ağrip’in kontrolü altına alın dığı ve de Cezayirlilerin korunup yardım edileceğine dair bir padişah fermanıyla
fından iyi karşılanabilm ek ve iyi muamele görebilm ek
dönmüştür.2
olan kahyakaptan gib i yüksek rütbeli subaylardan hedi
Böylelikle, bir ittifak ve b ağım lılık anlaşması ola rak, armağan, devlet otoritesinin varlığın ı simgeleyen fermandan önce mevcut olmuştur. Öznel gücün simgesi olan ilk kaftan ve fermanlarla b irlikte 2000 yeniçeriden3
yeler alırdı.
için ilk önce sadrazamın konağına uğrarlar. Cezayir’e dö nüşleri her zaman sabırsızlıkla beklenirdi. Kaftanı getir mekle görevli subay, dönüşte İstanbul’daki ocak’m paşası
1710 Riya isyanının ardından verilen Dayıs-Paşa9 rütbesi, paşalar devrine son verir ve Cezayir Beylerbeyli
oluşan bir güç de H ayrettin’in emrine verilm iştir. Padi şah tarafından gönderilen ferman4, Cezayir ile İstanbul arasındaki siyasi anlaşmanın ilk işareti ve Kuzey Afri ka’da Osmanlı anayasal erkinin yerleşmesine dair atılan
ğine son özerkliğini kazandırıyor. Yeniçerilerin yerel yö
ilk adım olmuştur. Daha sonra, H ayrettin’in em riyle, Ba
kaftanının10 karşılığında, padişaha ısrarla ikinci bir ar-
O SM A N LI
neticiyi (Paşa) seçm eleriyle, Cezayir’de yaşayan Türkler bağım sızlıklarını kazanmışlardı. Böylelikle İstanbul’a b ağlılık sembolik bir hale gelm iştir. Onur veren berat
m
SİYA SET
mağan gönderip, taşıyıcılara 1000 sikke altın ve de berat töreni11 organize eden rütbeli subaylara 1600 kuruş veri lirdi. Bunlar yönetimin meşrulaşmasına araç olan forma liteleri armağan karşılığında efde edilen kaftanın doku
4- Beytü’l-mal toprak ve veraset dışı m iraslarla ilg i lenirdi. 5- Hüccetii’l-hayl hem parayla hem de m alla ödenen vergileri toplamakla görevli tahsildar.
nulm azlığı dayılar için bir koruma unsuru oluşturur ve
Bu beş gücün üstünde, Haznedar (dayının özel vez
de genelde ocağın siyasi ihtirasa sahip olanların doğur
nedarı) bulunurdu, herkesin dikkatle ilgilendiği hâzine
duğu tehlikelerden hayatlarım korumaya yarardı.12
ye büyük ihtiyaç duyulduğunda dahi dokunma hakkı
Babıâli’ııin dayıya kaftan gönderme adeti, yoldaş’ı
yoktu. Bu üst rütbe sahibi kişilerden sonra, resmî yazı
(asker) etkiler ve onu paşalık sistemine bağlardı. Dayının
larla ve yargılam a oturumları ile ilgilenen dört Kbndjat
kendisine de, O sm anlıya ve padişah erkine bağlı oldu
gelird i15.
ğunu hatırlatırdı. Padişahın Cezayir’deki otoritesi Tunus
Armağanlarla güçlerini meşrulaştırdıktan sonra, bu
ve Trablus’takinden daha belirgindi, çünkü oralarda Ba-
geleneği öne süren paşalar, bağışın bir b ağım lılık yönte
b ıâli’den teyit ya da ferman ritüeli olmasa da olurdu, ama
m i olduğunun ve vasiliğin kazandığı saygınlığın etkile
dayı bu değişmez gelenekle kabul edilirdi. Osmanlı İm
rinin farkına varmışlardır. Armağan her zaman siyasi ve
paratorluğu’nun Arap vilayetlerinde, örneğin Şam’da,
idari bir b ağım lılık türü haline gelm iş, yöneticilerle yö
padişahın otoritesi Cezayir’dekinden13 farklı olsa da, ocak
netilenler arasındaki ilişkileri sabitleştirmiştir.
tan -(bu farklı vilayetlerin yeniçeri kontenjanlarıyla bes
Moral ve psikolojik alanda talepte bulunup bağış
lenen) sistemin omurgası14- kişiliğin e karşı sadakat ve
yapan emir, kavramın açık hale geldiğini fazlasıyla his
saygı duyulurdu.
setmişti. Hatta, vasallığııı uç beyliğiyle paşalık arasında
Yeni paşa, divanını çevresindeki en iyi subaylar ara
ki benzeşikleştirme, bağım lı hale getirme politikasının
sından oluştururdu. Vilayetlerdeki beyleri de o seçerdi.
en önemli parçası olarak ortaya çıkıyordu. Dolayısıyla
Genellikle hükümete en çok armağan gönderen ve neza
paşalarda, bey olan bölge valilerine hiyerarşik anlamda
ket gösterenin beyliğin başına seçildiği düşünülürdü. Vi
armağan müessesesini uygularlardı. Böylece, Cezayir da
layetlerdeki beylerin hakim iyetleri, başkentteki paşala-
yısı, bağışın sembolik anlamını idrak etm işti. Bağış/ar
rınkinden daha dayanıklı ve istikrarlıydı. Mesafenin
mağan politikası, açıkça birleştirici bir unsur ve devlet
uzaklığından dolayı rahat ederler ve, sadece dannûcb ların
erkinin farklı bölümlerinin muhafazasında hiyerarşik bir
Cezayir’deki büyük törenlerine çağarılır, burada ekono
b ağım lılık olarak ortaya çıkm aktaydı. Armağan kavra
m ik ve hatta siyasi hesap vermek zorunda kalırlardı.
m ının faaliyet alanı, erkin işleyişi durumunda siyasi sis
Merkezi hizmetler iki önemli kaygıya bağlı olarak organize edilirdi: fınaııs ve güvenlik. Dayının erki diva na bağlıydı. Üyeleri Kbarrasa adı altında bilinirdi. E ğili mi, hükümdar vekilinin m alî ve askeri erki tarafından temsil edilen gerçek ve sembolik gücünü çağarıştırır. Di
temin üç ekseni olan Babıâli, D ayılık ve Beylikler arasın da kısıtlanm ayıp, kabile ve şefliklere ulaşabilmek için meşrûlaşmış simgesel alışverişten oluşup, bir örümcek ağma benzeyen gücün alanını belirlemek için büyük bir değer taşır. Beyliklerin içerisindeki beylerin yönetimleri, Cezayir’deki paşalar yönetiminin bir kopyası gibiydi. En
van şu görevlilerden oluşur:
önemli üyelerin görevi fınansla ilg ili olup, meşrulukları 1- Hazineci fınans sorumlusu, hazine ile ilgilenip protokolde ikinci sırayı alır.
armağanlara bağlıydı. Beyin kharrassa ları, khalifat-al-kebir ve kbalifat-al-kursi idi sipahiler, yan özerk olan kabi
2- Sipahilerin Ağasr, Cezayir topraklarında Bey gö revini alırdı.
lelerden vergi toplayabilmek için Caıd-al-din in misyo nunu desteklemekle görevlendirilmişti. Beyin süvari er
3- Vekilharç, tersane ve donanma komutanı görevi
leri de aşarı tahsil etm ekle görevliydiler. Oran Beyli-
gereği konsoloslardan ve Akdeniz ülkeleriyle yapılan de
ğ i’nde her kabileden elde edilen aşar Mersa-al-Kebir’e
niz ticaretinden birçok armağan alan önemli bir görevli
kadar kendileri taşır, Caıd-al-Mersa (güm rük amiri) tara
dir.
fından Râyalara bir ödeme sertifikası verilirdi. Beyin O SM A N LI g j j j
SİYASET
emrinde bir amirin kom utanlık ettiği onbeş Mekahalia
dayı, Oran bey tarafından 2000 Doro, 10 000 altın para,
(polis) vardı. Bunlar, çadırın korumaları olan çavuşlarla
4 at, 20 köle, 20 kental balmumu, 20 kental bal, 20 ken
birlikte beyin hâzinesini korurdu. Caıd d delilat, komu
tal yağ, 20 kental ceviz, bir m iktar yün ve ipek kumaş al
tan şemsiyesi taşır, Mekahalia ların şefinin khalifat ıydı.
maktaydı. Hazineci, baş katip, hoca ve ağalar yalının pa
Çavuş sayısı onbeş idi; beşi Türk asıllı, am irleri baş ça
yının yarısını alırlard ı.16
vuştu; diğerleri ise önemlerine göre çavıq-ı evvel, çavıq-ı ikinci ve de çavıq-ı yedinci şeklinde sıralanırdı.
Aıvâ’id ya da büyük dannuch'ların töreni sadece bir
ekonomik olay değil, Cezayir paşasına İstanbul’da uzak
Diğer on çavuş ayrıcalığı olan Mahzen 16 kabilesin
lıktan kaynaklanabilecek olası bir bölücülükten sakın
den gelirdi. Berden Caıd-al-Mekahalia'ya, Bey’in hizmet
mak için, güvenli bir şekilde siyasi erkin parçasını elin
çileri olan tüm bu memurlar berat sırasında Caıd-al-
de tutm a ya da yeniden düzenleme izni de veriyordu.
‘Arab’m elinden awâd\ alır, onları seçen Beylere de bir
Yurtdışmda görev alan büyük elçiler dahil, tüm siyasi so
armağan verirlerdi.
rum luların Cezayir’e dönmeleri isteniyordu. 1711 de,
Paşa, bu üç vilayet valilerinin vermiş olduğu arma
Paris’te görev alan Cezayir mühürdarı Bekir-Reis, 23
ğanlarla onların sadakatini anlar ve gücünden emin olur
M ayıs’ta gerçekleşecek olan dannuch’a katılm ak üzere
ken, Beyler ile yönetim üyeleri bunu C a ıd ltA t kabile
gelmeden önce, konsoloslar, yüksek devlet görevlileri, Donanma kahyası ve hatta armağan eden M arsilya burju
şefleri arasında yapardı. Yasal açından serbest ve gerçekten mecburî olan ar
vaları tarafından kabul ediliyordu.17
mağan prensibi, merkezi erkin tüm yönlerini ifade eden
Oran beyinin ziyareti 300 000 $ 18 dan fazlaya mal
ve de devletin değişik bölümlerini galvanizleyen bir si
olmuştur. Bazen Konstantin’in beyi herbiri 2000 kuruş
yasi olay halinde yürütülürdü.
la yüklü 50 katır getirirdi. İki yılda bir halifesini Ceza
Bağış politikasının diyalektiği, Osmanlı tarihinde
y ir’e 80 000 kuruşluk bir armağan ile gönderirdi. Bu bü
güç/bağış kavramının bağım lılığını göstermiştir. Siyasi
yük dannoucb’â, yapılan bu seyahat, ulaşım masrafları ha
güç bağışı beraberinde getirir. Kurumlar buna hizmet
riç, en az 100 000 Cezayir altınına mal olurdu.
sistemiyle uyarlardı. Uyuşma halinde imtiyazlar, Paşanın
Hem dayıya hem yüksek rütbeli subaylara ve de
odak merkezi rolünü oynadığı tek kutupluluk erki güç-
tüm memurlara, rütbeli polise (m ilis), kölelere ve halka
lendirirdi.
arm ağan vermek zorunda kalıyo rlard ı. B öylelikle,
Burada, eskiçağ toplumlarında olduğu ve Marcel
Bâb’azoun (D oğuya açılan kapı), Casbah sarayına deyin
Mauss un denemesinde açıklandığı gib i, ne sahtekârlık,
halka karşı göstermiş olduğu saygı ve cömertlik işareti
ne de rüşvetten sözedilebilir. Bununla beraber, antropo
olarak, halka İspanyol altını dağıtarak yaklaşırdı.
lojik bağış siyasi armağanın doğru bir fikir olduğunu da
Divan üyelerine yapılan bağışlar nakit olarak, m ü cevherlerle, kumaşlarla, atlarla ve zenci kölelerle yapılır
kabul edemeyiz. Bu armağan politikası, herhangi bir otoriteye karşı yönetilen bir nevi saygı ve boyun eğmeye benzeyen, eski
dı. Cezayir’e her ziyaretinde, bey paşalıklarına19 60 ile 80 arası köle bağışlardı.
krallıklarda başlatılan ve mecburi olarak yapılan bağışın
Bu bağışların haksız yere yapıldığı söylenemez:
doğal bir hareket haline gelmesinden kaynaklanm aktay
Konstantin bey bu konumda olan kişilerin yasaların ge
dı.
rektirdiği birşeyi yapıyordu. Armağanlar, küçük dannuch'un (Uç bölgelerin Bey
E ylül’de Mascara beyi ve hüküm etinin ödediği ver
leri tarafından ödenen yıllık vergi) ödeme sırasında, say
gi 140 000 guruş. M ayıs’ta halifesi, 7 katırın taşıdığı 14
gı ve ödüllendirme işareti olarak dağıtılır. O zamanlar,
000 guruş öder; kalan 10 aylar için ödenen m iktar 200
dayı ve 5 bakan görevini aynı anda yürüten paşa, olağan
000 guruş: Konstantin beyinin ödediğinin üçte biri. Uç
üstü büyük bir merasim ile payını alırdı. XVIII. asrın so
yılda bir Mayıs ayında ödediği borç 60 katır20. Dannuch
nuna doğru, devletin hâzinesine ödenilen vergiler hariç,
töreni dışında, her altı ayda bir, ilkbaharda ve sonbahar-
O SM A N LI g j g j
SİYASHT
da, Halifeleriyle, 3 prensliklerin her beyi paşaya 100 000
Aiıı-Arbot ve daha sonra Bab-Azouma’ götürülür.23 Ora
riyal göndermekle yüküm lüydü; Ayrıca bir miktar köle,
da resmi heyet tarafından karşılanır ve finans konvoyuy
harmaniye, bornoz, kırm ızı deri, at, katır, vs. Titteri bey-
la İstanbul’a götürülür.24
v
ligin halifeliği her dönem sonu 14 000 guruş ve 20 000
Armağandan, beyin Cezayir’e dönüş yolu üzerinde,
guruş öderdi. Büyük dannuch töreninde, Cezayir’in 6 ye
farklı adlarla ve farklı biçimlerde bol miktarda d ağıtıldı
rel yöneticilerin borcu olarak 2800 guruş öderdi. Sebaou
ğı çok açık. Bu armağan dannuch töreni sırasında siyasi ve
yöneticisi borcunu malla yani aynî olarak (zeytin yağ, in
ekonomik açıdan büyük bir önem taşır.
cir vs.)21 öderdi.
Armağan bir tek iktidarda olan kişileri ilgilendir
Armağanlar, paşanın hâzinesine ödenen diğer vergi ler içinde önemli bir yer tutm aktaydı. Paşalar isteme hakkına sahip oldukları için Beyler red edebilecek du rumda değillerdir. Bu bağışlar tüm devlet memurlarının arasında paylaşılmak zorundaydı.
mez: Paşayı, beyleri, şefleri, M uzabit’leri ve şerife’ye ait olan bazı cematlarıda ilgilendirir. Bundan başka, museviler gibi zımniler dayıya ve en sözü geçen siyasi yöneti cilere iki bayramda da armağan verirlerdi. Genelde bu bağışlar şöyle olurdu: bakkaliye, dayıya her bayramda 25
Yiyecekler gibi mal olarak gelen bağışlar ya beyler
Cezayir sikke altını. Çoğu zaman Musevî cemaatin so
le paşalar tarafından tüketilir ya da kâr amacı olmayan
rumluları tarafından ödenen vergi, yılda 250 000 guruş
derneklere, zindanlara ve Hıristiyan hastanelerine bağış
olurdu. Ayrıcalık ya da fınaıısal bir hak sahibi olabilmek
lanır, kalan miktar da devlet hâzinesine giderdi.
için, en çok parayı bu cemaatın işadamları öderdi25. Mu-
Armağanların bolluğu konusunda bir fikir edine
seviler, maliyeci ve bankacıların peşindelerdi. 500 boud-
bilmek için, dannuch’un zamanında, Cezayir (Oran beyi)
jous’ya. kadar bir m iktar ödeyerek onların m ükellefiyetle
Mohamed al Kurdî’nin oğlu olan Osman Bey’in ilk ziya
rini alıyorlardı, fakat hocalar gibi kaftanı giym e hakkına
retinden söz edeceğiz. Birçok tarihçi22 tarafından dile ge
sahip değillerdi. Eylül 1804’te, Teşrifatlar Mustafa hoca
tirilen bu ilişki, ilk kez Esterhazy tarafından, Osman
ya haham Ben Hazut’un bağışladığı birkaç hediyeyi kay
Bey’in seyahatine eşlik eden bir imamdan derlemiştir.
detmiştir.26
Dannuch’mü günü geldiğinde, bey bütün komutahk işa
retleriyle, müzisyenlerle, kabilelerin bayraklarıyla, ça vuşlarıyla Mekabaliah.n Oran’dan ayrılırdı. Beyliğin m uhtelif şehirlerinden gelen halk etrafına toplanıp, se lam günü adını taşıyan ( yûm-as-salam) o günün içinde de ona selam töreni yapılırdı. Yol boyunca, at, para, yünlü halılardan oluşan baro-
Bu uygulam anın önemi, sisteme bağlı tebaaların mal ve emlakları üzerinde bir söz hakkının kanıtı olarak ortaya çıkar. Aslında, bağışlar sembolik ve gerçek anlam da devlet otoritesinin güçlenmesini sağlar. Biriktirilen armağanlar en iyi durumda 3 yıl iktidarda kalan bey ve paşaların zenginleşmesini sağlamıyordu. Cezayir şehri, her zaman dinî elitten bir M ağripli
uk-al-dannuctiu (bağışlarla tebrik) vermek için farklı ka
bilelerin şeyhleri ona doğru giderdi. Oula-kruoidem ierin guetnası bulunduğu Sidi-abid in nıeurdjâsında, Mazouna nin Oukil-el-bechmati (ekmek sorumlusu) ve o şehrin
olan Şeyhü’l-beled aracılığıyla, haftada 200 kuruşluk bir armağan verirdi. Bu vergi, dükkan ve zanatkârlardan a lı nırdı; konutlardan birşey alınmazdı.27 Kısacası, bir nouba’ya sahip bütün şehirler, garnizon
şefi ona difat-al-bey’i (hoşgeldiniz armağanı) teslim eder
değiştiği zaman, şehrin önemine göre 2000 ile 5000 ri
di. M iliana’nın Caıd-al-Djendel’i ile Oukil-al-bech-
yal arasında değişen bir armağan vermek zorundaydı; bu
mat'fm hediyelerini aldıktan sonra, Medea’nın beyi onu
şehire uygulanan verginin adı difât-mitâ’-dar-al-soltân
ziyaret eder. Üçüncü gün, ona koşum takım lı bir at ve
idi.
bir altın yatağan’ı (keletch) getirirken ziyarete gelen mita’-
İktidara bağlı olan ya da onu temsil eden herkes ba
dar-soltan ağasıyla görüşür. Ouad-al-Alag’dan, Bufar-
ğış yapmalıydı. Sarayı koruyan nöbetçiler28 3 2 kişiden olu
rik’te bulunan beyin çiftliğine çadırını taşır. Orada Hazi
şup 2 bölüğe ayrılırdı. Hazine nöbetçilerden farklı olarak
neci ile Khodjat-al-khayl onu karşılar ve gece vaktinde
avaidlerin giydikleri kaftanlar, bugünkü Cezayir Cum-
O SM AN LI
gj] SİYASET
huriyeti’nin muhafız birliğinin giyd iği bornozla aynı
eski yoldaşların arasından seçilirdi, fakat dey ona kaftanı
renktir.29
giydirmezdi. Tören, yayabaşı kolu ile başlar ve daha son ra kharrassahv için armağanlarla kaftanı giym iş olarak
Bu vergilendirme şekli bir ekonomik kaynaktan
divana gelirdi.32
çok ordunun rütbelileri ve bazı kıtaların bile etkilendiği bir siyasi kurnazlıktır. Tüm vergiler, armağanlar gibi çok
Beylik için de, beyliğin tem silcileri kabilelerden
iyi tutulan muhasebe defterlerine hassasiyetle kaydedilir
yıllık vergi toplamak zorundaydılar. Şehrin ve dağın şef
ve zorla talep edilirdi. Fakat, beyliğin iki isteğini yerine
leri bornuzları için 10.000 riyal öderlerdi. Beni Moussa-
getiren bu sistem: mal olarak ödenen vergiler ocağı bes
lar ın şefi bu vesileyle, beye 216 riyal, Casbah m garnizo
lemeye ve de ülkenin ekonomisini denetlemeye yarardı.
nuna 76 riyal, hazineciye 18 riyal, baş defterdara 21 riyal
Mal olarak ödenen vergiler dayının hâzinesinde birikir ve
ve ilk bocaya 21 riyal verirdi.
korsan seferlerinden elde edilen gelirlerle H ıristiyan güç
Konstantin, Titteri ve Maskara Beylerine, ilk bay
lerden alınan vergiler yeniçerilerin maaşlarının ödenme
ramda dayının kaftan göndermesi bir alışkanlık haline
sini sağlardı.30
gelmiştir. Dönüşte rütbeli subaylarla da daha önemli ar
Bazen, her yoldaşın aldığı maaş tören sırasında, as
mağanlarla dönerlerdi33. Herşey bağışla çözülür ve doğ
keri kariyerde artık verilmesi gereken ikramiyelerle yük
rulanır, armağansız olan kutlamalar, terfıler, törenler
selirdi. Zorunlu maaş artışları şöyleydi:
m utlu olaylar yada tebrikler yoktur34. Hatta m ükellefi yet ve görevlerin “simgesel satışı” bu vesileyle gerçekle
1- Padişah paşanın beratı için onur kaftanı gönder
şir. Trego hücceti (buğdayla sorumlu khudjad) bayramın
diğinde.
üçüncü günü kaftan olayını ağadan önce yaşar35. Rama
2- Paşanın ailesinde bir çocuk dünyaya geldiğinde.
zan Bayramı’nın üçüncü günü dayı, ağaya, buğday so
Milise yönelik ve iradi olarak adlandırılan bu ikra
rumlusuna ve Dâr al Sultan şefine kaftan giydirirdi.
miyeler teoride vardı. Gerçekte, izin verilen saimas\ax milise destek olarak bir ödül yerini alabilir. İsyanların dan korkan Mustafa Paşa bir kerede bütün subaylara elli saimas lık bir bağış yapm ıştır.31
2.000 kuruşluk bir armağan ödemeleri gerekirdi: bunun yarısı deye kalır, gerisi de subaylar arasında paylaşılırdı36; bu tören, görevlerini sürdürebileceklerini teyit ederdi. Şeflerini ağalar seçer ve böylece bornuzun parasını alır
Dayı, beylerin, şeflerin ve de Avrupa ülkelerinin
dı37. Büyük Chuyûk 1ar, Mokraniler, B. A li Şerifler, O. S.
konsoloslarının görev ve yerlerine dair beratlarında söz
Dahhoular, Bouabdallahlar... ve bütün murabut “beyle
sahibiydi. Beyler ve hükümetin tüm memurları kaftanla
rin” bir altın mühüre sahip olmaya hakkı vardı; güçleri
rının karşılığını ödemeliydi, yani görevlerini satın alma
nin ifadesi olan bir altın kaftana da sahip olurlardı. Bu
anlamına geliyordu. Deviet idaresinin hiyerarşik siste
nu da bey ve paşa gibiler hediyeyle öderlerdi.
minde bir görev sahibi olmaya çalışan adayların, çatışma
Devlete bağım lılığını temsil eden sorumlu kişi için
sını teşvik eden tefeci bir yöntem haline gelir. Armağan
bir desteğin devamı ve m inettarlığın kanıtı olarak peri
müessesesi sadece ahlaki yönle ilgilenmez. Psikolojik dü
yodik bir şekilde armağan ortaya çıkar. Görevde olan
şünceden bağımsız olarak ortaya çıkar, ve de kabul ile
ağalar konumlarını koruyabilmek için ayrıca beyin hâzi
memnuniyeti almaktan ibaret olur. Fakat bu yöntemin
nesine her altı ayda bir armağan vermeleri gerekiyordu.
mükemmel olan tarafı, herhangi bir meşruiyet kazanıl
Mahzenlerle birlikte vergi toplamakla görevliydiler. Bu
ması için onun uygulanılan hukuk olarak kabullenilme-
vergiler şöyleydi: köle, yün, koyun, yatak, eyer için k ır
sinin gerekmesidir.
mızı deri, dizgin, deve, vs.38
Paşalar, ağalara armağan olarak kırmızı bir kaftan
Beyin, ikramiye ve birçok bağışlar dağıtarak çevre
verirlerdi. Türkçe Skmele-ağast dediğim iz iki ay ağasına
deki kabileleri üzerine murabut birliğinden etki aldığı
bağlı olan çavuşu diğerlerinden ayırdedebilmek için ona
da görülüyordu. T itteri’nin beyi, bu bölgedeki kabilele
mor bir kaftan verilirdi. O, her zaman ağanın yanında
rin üzerinde büyük etkisi olan Ouled Sidi Şükreddinle-
olur, maaşların ödendiği gün onun önünden yürüdü. O,
rin Şeyhi Sidi Boubekir (Ebubekir)’e hediye ve saygınlık
O SM A N LI
m
SİYASET
dağıtarak onun dostluğunu kazanmıştı. Yakubiye otori
Şef’in kendisi, bu kutsal hukuka uyulmasına birçok
tesinden dolayı ona aziz olarak saygı gösterilir ve sözü
yerde dikkat ederdi. Diğer vergiler ise, Caıd adı altında
dinlendiği için, beyler ve ağalar ona muhabbet ve büyük
değişik kişilere bırakılm ıştır : Catd-al-dulchan, Caıd-al-
saygı gösterirdi. Sidi Boubekir'Yakubiye’nin şeyhi oldu
Djiyal, Caıd-al-lbel, Caıd-al-Rakba.Aü
ğundan beri, vergileri toplamak için ağalar alışıldığın dan az süvari (100’den az) ve ızbandutlarla çıkarlardı.
Tlemsen yöresinde bulunan kabilelerin vergileri, iki Caıd tarafmdında tahsil edilirdi: biri Ceydii’l-beled, diğe
Böylece, Sidi Boubker O rana geldiğinde, şatafatla
ri de Ceydii’l-cebet, dağda görev alırdı. İkisinin de M akh
karşılanırdı.^9 Kabile sadece merkezi erke bağım lılığının
zan olarak kullandıkları Tlemsen’li Kuloğlu ve M ağripli
bir işareti olarak vergi ödediğinde egem enliğin altınds olur. Vergi ödemeyi ya da armağan vermeyi reddetmek bir başkaldırma anlamına gelirdi.40 Başkaldıran kabilele rin üstüne gücünü oturtabilmek için, bey ızbandutları gönderirdi. Bey’in Ralifatü’l-Kursı sı onların ağalarıydı; masraflarını beylik karşılayıp her birine katır ve birer de
vardı. İkisi de, kabilelerin lazımeleri olarak her yıl beyin halifesine 40 bin riyal ödemeleri gerekiyordu.47 Dayfa, iyilik ve teveccüh maaşı, farklı kazalardan gelen armağanlar ağa tarafından tahsil edilirdi. Gerekti ğinde, Caıdler kaza ve yönetimlerine güçleri düzeyinde armağan verirlerdi. Son olarak da, daha önce görmüş ol
seyis (atuşağı) temin edilirdi.41 Beni al Abbas ve de Koukou’nun kabileleri ik i se nede bir, sadakatlerinin yenilenmesinin işareti olarak Ce zayir D ayısı’na değerli armağanlar göndermelilerdi.42
duğumuz gibi, bey vergi tahsilat gezileri sırasında, Catdates (şeflikler)’in üstünde olan bir tahsildarı kendi
seçerdi.
Zâb (Biskra) sınırının ötesinde bulunan Saharalı
Bazı kabileler, beyin teorik olarak ağırlam a masraf
Kabileler bağımsızdı ve beylik sisteminin etkisinden ku-
larına tekabül eder ve dayfat-al-bey adında bir vergi öder
tuluyordu. Ne armağan ne de vergi öderlerdi. Bununla
ler. Şeyh ve Caıd’lerden farklı durumlarda istenilen ar
beraber, beyden âmân (izin belgesi) istemeye zorlanan
mağanları da katacak olursak, bu bağış sisteminin örmüş
göçebe kabileleri, bir armağan karşılığında Tell’e gelebi
olduğu ağının etkisini rahatlıkla anlarız.
lirdi. Bu armağan da bol m iktar da halı, haik, koyun ve de Sudan’la alışverişten gelen birçok köle.43
Hediye ve Dayfa, gücün yükselen yönünde astlara uygulanan iki armağandır. Genelde küçükler büyüklerin
Armağan, verginin ödenmesi için bir caydırma, ver ginin ödenmesi de devlete bağlılık işaretidir. Vergi, sade
bakım ını sağlar. Padişaha teslim edilecek bir armağanı, şeyh Caıd’e 48 verir, Caıd ağaya, ağa da paşaya verir.
ce idari ve psikolojik anlamda caydırma yolları, kabilele
Şehirlerde ayrıca, bayramlarda ve elverişli anlarda,
rin üstünde kullandığı dolgun ve düzenli bir şekilde top
Cezayir, Hediya kapısına bir armağan gönderir. Bunu da
lanır. Lalıouri A ddi’nin düşündüğü gib i, bu uygulam a
hariciye’den elçiyle bir firkateynin vasıtasıyla İstanbul’a
hiçbir zaman devlet kavramını tartışm a konusu haline getiremez.44 Devlet güvenirliğini zayıflatan ya da bu kavramın bozulmaya uğraması, siyasi caydırma yolları olmamıştır. Ne olursa olsun, merkezi erkin gücü her za man iktidarın gerçek gücü olan Yeniçerilere ve Cumhu riyet kanunlarına uyulmasına dikkat edip onun için po lis görevini yapan Makhzan kabilesinden gelen yardım cılara bağlıydı. Zenınl ve Dıvair’ler yaşadıkları yörenin
ulaştırırlar. Bu beyle, Cezayir gücünü gösterir ve de Bab ıâli’ye bağlılığını bildirir. O daha çok onursal olup, Osmanlı'ya b ağlılığıyla, yönetim aradığı inandırıcılığı gös
terir. Gerçek değeri büyük, 500 000 $ ’a kadar yükselebi liyor. K arşılıklı olarak, o gücü tanıdığını ifade etmek için yönetilenlerin otoritesini güçlendirme adına, padi şah genelde levazımla dolu bir gem i ve de büyük impa
beylerine büyük hizmetlerde bulunmuştur. Makhzan45
ratorluğun vilayetlerinden seçilen birkaç yeniçeri gön-
kabileleri, verginin büyük bir kısmından tebalarına öde
dertir.
terek kurtulurken, ra’ya kabileleri bağıştan m uaf değil
Padişahın armağanı reddetmesi, beyliğin herhangi
lerdi: en elverişli anlarda, şefin temsil ettiği himaye yö
bir tavrına karşı bir rahatsızlık ifade eder. Bu dayının si
netime saygılarını onaylamak için, ona değerli ziyâra lar
yasetine karşı ciddi bir uyarı olarak da kabul edilebilir.
verirlerdi.
1797 de Mustafa Paşa, amiral olan Hadj Youcef (wekil-alO SM A N LI
Haradj) ile kâhyası olan Hadj Mustafa’yla P adişaha bir
deki haraça ulaşıyordu. Bu hediyeler; elmasla bezenmiş bir
armağan göndermiştir. Öfkeli padişah, m üttefikleri olan
saat, zümrüt taşlı doğuya özgü bir şövalye yüzüğü, altın
Yunanlılardan almış oldukları 5 gem iyi iade etmekte ıs
sırm alı ipek kumaştan bir kaftan ve güzel bir kumaş par çası idi. Dört hoca ve iki aşçının iki cep saati vardı. Vekil-
rar eden Cezayir’in armağanını reddetmiştir. Bu redde karşı, Mustafa Paşa, özür dilem ek ve de
i haraç yün ve deriden, beytü’l-mal emini, lim an kaptanı,
zarar ve ziyan bedeli olarak bir armağan vermek durum
amiral, reyisler, bash-Chawush (başçavuşlar), konsolosluk
da kalm ıştır.49
tercümanları ve diğerleri güzel kumaşlara sahiptiler.51
Hediye, halifenin imaj kazanmasına da yaramış ve
Bu armağanlardan başka Danimarka, Hollanda ve
halkın gözünde paşalara bir meşruluk ve din î kefillik
Venedik tarafından her y ıl 10.000 Cezayir altını tutarın
sağlamıştır. Böylelikle, paşalar, iki ayda bir kutsal top
da vergi peşin olarak ödenir, diğer iki taksit her türden
raklar olan Mekke ve M edine’ye bir hediye göndermiş
savaş gem isi cephanesi olarak verilirdi. Tüm bu vergiler
lerdir. Bu bağışların dışında, kâr amaçlı olmayan dernek
ticari bir gem iyle ona refakat eden firkateynin navlunu
lere birçok habous, yani kutsal topraklarına yapılan mal ve emlak. Bu habous’ların y ıllık kazançları o kadar
nu ödemek zorunda olan vergi veren ülkenin masrafları na yönlendirilirdi. 1788’de Venedik, mücevher ve kumaştan oluşan ar
önemliydi ki, örneğin 1830’da 43 320 000 Fransız Fran
mağanları için tam 20.000 lira harcamıştı. Vergi ve ar
gı olarak hesaplanmıştır. 50 İç siyaset açısından bağış kavramının önemini ince ledikten sonra, dış politika açısından taşıdığı anlamı gös
mağanların dışında, bu cumhuriyet, hüküm darlığın ona Güney Akdeniz’de sağladığı koruma için 250.000 lira dan52 fazla para ödemiştir.
termeye çalışacağız.
Konsolos olan kişi saygı simgesi olarak devlet baş-
Devletin otoritesini pekiştirm e de siyasi bir malze me olan armağan, ikinci sırada gelen öznel ve maddi rol ler alır. Cezayir’in, H ıristiyan ülkeleriyle ilişkilerin bo
kanına maddi değeri sembolik değeriyle aynı olan bir ar mağan götürmek zorunluluğundadır. Bu hediyenin de
zulmasına karşı bir diplom atik caydırma ve öngörülük
ğeri 17.000$’ın altında olmamalıdır. Konsolos ayağını
aracıdır.
karaya basmazdan ve görevini yerine getirm ek üzere ken
Armağan olma açısından, bir yandan devlet otorite sine karşı saygı sağlar, diğer yandan da Akdeniz’de rahat bir dolaşmaya sahip olmak isteyen ülkeler için bir emni
dini götürecek olan gemiden ayrılmazdan önce, hocalar geleneksel armağanın getirildiğinden emin olmalıdırlar. Eğer hediye yeterince değerli görünmüyorsa -majestenin saygınlığını zedeleyebilir şeklinde yorumlanırsa- Devlet
yettir. Bağışın “Cezayir E gem enliği” efsanesini yükseklere taşıdığı dönem Baba A li (1754-1760) dönemine rastla mıştır. Onun döneminde armağan politikasına riayet
başkanının hocası açıklam a ister ve çoğu zaman da sonun da konsolosu tek lif edileni daha çok arttırm a konusunda ikna eder.
edilmesi kıyı ülkelerinin hüküm darlığa saygı duym aları
Özet olarak, berat belgesinin sunumu sonrasında
nı sağlayarak meyvesini verdi. İstisnasız tüm H ıristiyan
konsolos tarafından verilen hediyenin m ahiyeti dostça
m illetleri,Cezayir devlet başkam majestelerine bir arma
bir armağan olmaktan çok, Cezayir devlet başkanının
ğan gönderiyordu; Venedik, İsveç, Danimarka ve Hol
gücünün tanınması için şart koştuğu bir zorunluluk, bir
landa... hepsi her iki yılda bir armağan sunmak zorunlu-
ödev anlamı taşır. Aynı şekilde bağış, düzeltmeyi hesaba
luğundaydılar. H üküm darlığın dostları olan Fransa ve
katmadan her iki yıld a bir oluşturulacaktır. Bu sebepten
İngiltere bundan m uaftı, ama Cezayir’in büyüklüğünü
dolayı “hediyet-al-seneteyn” adını alm ıştır.53 Elçiliklerine
tanıyan armağanlardan onlar da nasibini alıyorlardı. Bu
göz kulak olmak konusunda endişelenerek konsolosları
iki m illet de, tüm diğer Avrupa ülkeleri gib i gereken za
nı en sık değiştiren Büyük Britanya bu konuda daha çok
manda kendi paylarına düşeni gönderiyorlardı.
zarar görecektir.
Onların genellikle konsolosluğa dair hediyeleri dev
H üküm darlıkla kuzey ülkelerinin ilişkisinde hedi
let başkanına, hazineciye, A ga’ya, Khudja-al-khil ve şekil-
yenin simgesel önemi m illetlerarasındaki kıskançlığı kö
O SM A N LI
m
SİYASET
rüklemiş ve bir rekabet ve açık arttırm a unsuru haline
Sarayının özel ulakları tarafından Divan üyelerine geti
getirm iştir. (Mers-al-Kebir’in kurtuluşundan sonra) Ak
riliyordu. Dayı çoğu zaman daha önemli değeri olan bir
deniz’deki çıkarları için endişeli olan Fransa, Ingiltere ve
hediye almaya bakıyordu. Örnekler, Fransız Hükümet
İspanya saltanatla olan iyi ilişkileri konusunda en değer
Sarayıyla yapılan (E.Planet tarafından yayınlanan) resmî
li armağanı vermek için rekabete girm işlerdir.
yazışmalar ve Marseille Ticaret Odası ve Toulon Denizci
Öteki m illeti gölgede bırakmak arzusuyla armağa
lik Arşiviyle çoğaltılabilir. 18 Aralık 1779, Dey Muham
nı ve değerini açık arttırm aya koymaya kadar iş götürül
med B.Hassen Louis X V ’e yazar: “Olağanüstü ulağınız bi
müştür. H üküm darlığın Akdeniz’de yararlandığı deniz
ze zengin ve muhteşem annağanlarmızı ve gönderdiğiniz Türk
kuvveti yarış görünümüne bürünen vergileri daha da kö
esirleri teslim ettP6 ve tümünü tarafınızdan bize bahşedilen
rüklemişe benziyordu. Yarışa katılım XIX. yüzyıl başın
zevkle aldık. Hoşunuza gitmesini dileyerek 3 at ve majestenize
da çok zayıftı. Stratejik olarak, paşalar H ıristiyan m illet
vermek iizere sizin özel değerinizin bir işareti olarak Transız
lerden daha fazla vergi talep ediyorlardı. XVIII. yüzyıl
olan 4 Hıristiyan esir57 gönderiyoruz5S” Hollanda her yıl
başından itibaren sistem li olarak tüm vergi çeşitlerini
hüküm darlıkla yapılan sözleşmede kararlaştırılan ticari
arttırdılar.
mallara; barut, top güllesi, halat vb. 10.000 cezayir a ltı
1792’den 1816’ya (Mers-al-Kebir’in kurtuluşun
nı ödemek zorundaydı. Her iki yılda bir, bu ülke lüks eş
dan, Cezayir’in Ingiliz Mareşal Exmouth tarafından
yalardan oluşan bir hediye verirdi; cep saati, yüzük, kaf
bombalanmasına dek) Avrupa saldırıları ve Cezayir’e kar
tan, en az 30.000 liralık yünlü kumaş vb. (1788)
şı yürütülen savaşlar başarısızlığa uğradı, artık vergilere razı olmak ve armağanlarda cömert davranarak saygıyı belli etmekten başka çare kalmıyordu. Önce 1796’daıı beri paranın 1 milyonundan fazlasını barışın sonuçlan ması için peşin ödedikten sonra y ıllık 22.000 $ ’lık leva zım ve malzeme olarak ödeme yapan ABD elçisi bunla rın dışında Cezayir’e armağan adı altında mücevherler, cep saati ve önemli m iktarda vergi saçmak zorunluluğundaydı. Diğer taraftan İspanya, Oran ve Mers-al-Kebir yenilgilerinden sonra hem Cezayir zindanlarındaki esir
Danimarka ticari mallara yılda 10.000 berberi altı nı öderdi. Osmanlı Dönem inin sonuna dek, Venedik her türden mala 10.000 Cezayir altını ödemeye devam etti. Bu Cumhuriyet, barış antlaşmasından muaf tutulm ayı diliyordu. Baba Muhammed Cezayir tahtına çıktıktan sonra (1766) antlaşma şartlarına Venedik’in barış için 30.000 Cezayir altını ödemesine izin veren bir maddeyi dahil etti, (daha fazla b ilgi için Bkz.: Tawfıq Madani, sf. 143/149).
mahkumların fidyesi olarak, hem de barışçıl bir modus vi-
Bağış/armağan, alışkanlık haline gelm iş, hatta kar
vendi nin oluşması için elle tutulur m eblağlar ödemek zo
deş ülkeler tarafından da uygulanm ıştır. Tunus Beyi her
runda kaldı54.
vesilede mal olarak armağan gönderirdi. 1776’ta 250
De Gramont55, (1808’de görev sebebiyle Cezayir’de bulunan) Fransız casus Boutin’in keşif raporuna dayana rak, tüm bunların kökenlerinin Cezayir halkının satın al
küp zeytin yağ, 20 küp sıvı sabun ve önemli şahıslar için kırm ızı şapkalar, nakışlı eğer, şallar ve gül suyu gibi he diyeler gönderirdi.
ma gücünü yükselttiğini düşünür, o, ısrarla bu para bol
Her yılın Ocak ayında, M arsilya Ticaret Odası
luğunun Cezayir kentlerinde ücretleri yükselttiğini ka
XVIII. yüzyılda 6 veya 7000 lira değerinde bir armağan
nıtlamaya çalışır. Ardından İspanya kötü günler yaşadı,
gönderir: Bu da Cezayir hüküm etini oluşturan kişiler
onun çöküşü Cezayir hüküm etinin isteklerini büyüt
arasında dağıtılırdı. Her bir, ihtiyacına ve rütbesine göre
mekten başka birşey yapmadı. Paşaların geleneksel düş
payını alırdı. Zaten bütün bu kibarlıklar M arsilya mües
manları olan İspanya kralları birçok kez barışı oldukça
sese görevlilerinin işleri için olumlu bir etki yaratmıştır.
pahalı koşullarla satın alm ak zorunda bırakıldılar.
Cezayir’de bulununan Fransız Evi aynı vergiyi öder
İsveç her iki yılda bir, Fransa ise her 3 yılda bir kon
di. H atta daha da fazlasıyla, konsolos iki katını verir çün
soloslarının değişim i vesilesiyle armağan yollarlardı. Kü
kü erkin her kesimlerinden hediye almayan birileri yok
çük şükran ifadeleri olan hediyeler, Fransız Hükümet
tur. Fransız şirketleri düzenli olarak dağıttıkları hedi
O SM A N LI
yeler 200’den fazla memuru yakından ilgilendiriyordu:
İngilizlerin israf ettikleri hediyeler, Fransa’ya karşı bir etki yaratm ıştı ve Dussaut (1719-1724) konsoloslu
Bu bağışlar harçtan çok vergi halinde ödenirdi. Yeni bir dey atandığında, İııgilizler bir deııizfilosu
ğunda Fransa ikinci planda ülke muamelesi görmüştür.
dolu, lüks eşya, mücevher, yünlü kumaş ve levazım gön
Fransa, M Lemaire’in aracılığıyla, m inettarlık işaretleri
derirdi59. Cezayir paşaları (Exmouth saldırısından önce)
çoğaltarak bu muameleden kurtulabilm iştir. Hacı Şaban
İııgilizler ve hatta Am erikanlarla iyi ilişkiler içerisindey diler. İngiltere, Fransa, Amerika, Sardunya, ve hatta İs panya, XIX. yüzyılın sonlarına doğru bütün bu ülkeler, farklı anlarda “Cezayir’le barışı”satın alm ışlardı.Am eri kan Konsolosu W iliam Shaler’e göre, Avrupa ülkeleri ile M ağrip ülkeleri arasındaki ilişkiler, bu devletlerin Ceza y ir’e değişik vesileyle gönderilen armağanlarla düzenlen m işti. İsveç, Danimarka, Portekiz, ve Napoli K rallığı, bu ülkelerin hepsi yıllık bir vergi öderdi. Toskana ise, bir kerede yüksek bir para ödeyip Cezayir’le sonsuz bir barı şı satın alm ıştı60.
Paşa (1689-1695)62 onunla iyi anlaşmıştı. Dayının elçisi, M uhamm ed-al-Am in’in, Versailles’dan bol m iktarda he diyelerle dönmesi, olumlu bir izlenim bırakm ıştı.63 Bol m iktarda hediye etmelerine rağmen, İngiltere ve Hollan da Fransa’yı gölgede bırakamazlardı: bunlara karşı savaş ilan edilm işti ve reis’ler (donanma kaptanı) Akdeniz’de gem ilerini kovalıyordu. Hacı Ahm et’in yerine geçen Hassan Çavuş, İngiltere ve Hollanda’nın yeniden arttır malarına rağmen, Fransa’yla barış ve dostluk antlaşması na uymuştur. Fransa, barışı satın almak için bağış israf ederdi. M Durand, barışı tehlikeye atabilecek her türlü sıkıntılardan yakınırdı, aynı zamanda, öncesi gib i, Ceza
Zamanla, Oran şehrini işgal etmeye devam eden İs
yir hüküm etiyle iyi ilişkileri muhafaza edebilme' i( u
panya ile barış61, Baba M uhammed’in (1671) hükümdar
çaresiz bırakıldığını gösteriyordu.64 Sonuç olarnk, bağış
lığ ı döneminde, hükümete bağlı olan herkese yapılan he
politikası, Cezayir’in beylik sisteminin m antığıyla, Dev
diyeleri saymazsak, on bir m ilyon kuruşa mal olmuştur.
let gücünün otoritesinin oturmasını sağlayan yöntemler
Dey’in kendisi İspanyadan 60 000 kuruş alm ıştı, Dayı,
le yol göstermiştir. Siyasi bağışın zoruluğunu teorik an
Hazineci, Ağa, ve hoca 30.000 ata sahip olmuşlardı (bol
lamda gözden geçirilm esi, temel ve tatm in edici bir açık
m iktarda yüzük, kaftan, vs...)
lama verdi gib i görünüyor.
1
2 3
Paşalara Babıâli tarafından gönderilen resmi berat kaftanı ipekten olup, ar
10
Ernest W atbled, Pacha-Paclıas-Deys, in R .A , no 17, 1873, s.412
gacına alev şeklinde altın ipek nakış işlenir, Sander Rang ve Ferdinand De
11
Veııture de Paradis, A l g er a n X V llle siecle. s.04
niş, Histoire des freres Barberousse T.2, J.A nge, editeur. Paris, 1837, s.222
12
nıldığında, isyancıların arasındaki saldırıcılar işgal ettikleri Jin n ia ’ya sal
ine, no 17 s.362.
d ırır ve aralarında seçtikleri kişiyi Dey olarak ilan ederlerdi. G alipler ha
W iüiam Shaler, memoirs ofW illia m S halcr a m rk a n m isa l gen era l a t A lgler s.
ber vermek için top atar, ve yeni paşanın yerleştiği saraya yeşil bayrak çe
s.36 4
ker. H.D Grammont, Alger sous la Domination turque, s.227
Doğu D illeri O kulu’nda seçkin Türkçe profesörü Jean DENY, Paris’teki
13
Venture de Paradis, a.g.e., s. 24
bir kitapçıda Cezayir O cağı’na dair bir dizi ferman bulmuştur. Bu konu
14
Yeniçerilerin silah altına alınması ile ilg ili, Cf,, Xavier Yaconııo in R.A
sel bir bildiri vermiştir. Derlemede eksik olan fermanlar G. D elplıin’in
15
H.D de Grammont, ss.228/229.
elinde bulunuyordu. Bunların üzerinde Albert Devoulx’un elinden yazıl
16
da Journal Asiatique’in Mayıs/Haziran 1914 sayısında yayınlanan bilim
1887,
mış notlar bulunuyordu. G. D elphin, C ezayir Paşası: Journal Asiatique, 5
Hukuken Dayı genel kurul tarafından atanm alı; fakat ona karşı zor kulla
Ghazawâc, d'apres Ernest W atbled, H istoire des O ıdad N ail, Revue Africa-
Onlar Donair’lerin, Zmela’ların, Garabas’ların çavuşlarıydı. D iğer beşi asil çavuşların Khalife’leri ya da yedekleriyle. Bey’in seyyarlar ya da özel
1922
uğlakları aynı zamanda baş seyyar, Seyyar-oukaito, ikinci seyyar olup sa
Osmanlı taşralarının am blem leri konusunda, cf., Hugo Henri, les emble-
dece paşa ile Bey’in arasındaki yazılı ve sözlü iletişim le görevliydiler: on
mes des Beys de Tunis, etüde sur les signes de rautoııom ie H usseiııite, Pa
lar sır adam larıydı. B eyliğin şehirlerine ulaştırılm asını Makhzen süvarile
ris, 1913 ; Jam es Rene, couleurs, symboles et drapeaux du monde arabe
ri İlgilenirdi. Bey’in yedi sancağını taşıyanların AI’Allam un (sancaktar)
A.O.M, Aix-en-Provence, 1955.
komuta eden başsancaktariarı vardı. M üzisyenlerin emri altında bir baş
6
W alsiıı Esterhazy, la dom ination turqm , Paris, 1840 s. 153
7
im paratorluk adına padişahın yazdığı yazı. Sander Rang et Ferdinand De
17
niş, Histoire des freres Barberousse T.2, Paris; J.A nge editeur.1837 s.237
18
E.Plantet, D eylerin C ezayir S arayıyla Yazışmaları, Felix Alcan 1889, s.74-80.
(Eskiden) Cezayir hüküm et başkanı.
19
Bunun dışında, her y ıl beyliğe caffısi 30 kuruştan, 600 caffıs buğday ve
8 9
zurnacı ve bir baş davulcu vs. vardı. Ahmet al Cherif al Zahhar, mudzakirat, Anılar, s.40-41.
1710 ile 1830 arasında paşa Babıâli tarafından atanmıyor; Cezayir’deki
rir. H alifesiyle, sığır, koyun, deve, at,katır, köle, askerlere ve kölelere ka
Yeniçeri M ilisi tarafından seçilen, Paşa ve Dey görevlerini yüklenen bir
ban yapmak için yün kumaş göderirdi. Tüm bunların değeri 5000 kuru
tek siyasi sorumlu vardı.
şa yakındı. O SM A N L I I
SİYA,SÜT
20
Vencure de Paradis, Alger, s.53
41
Eugene Plantet, a .g.e., s. 169
21
Bu da yılda yaklkaşık 40 .000 gram buğday. B eyliğin elinde 163 guruş.
42
W. Hestlıerhazy, s.246
değerinde 100 kental mum vardı.
43
22 23
Tawfîk ai Madani, M ulıamed Pacha, A lger 1936, ss. 128/132}
F.D.Haedo, Topographie et Histoire generale d ’Algerie, (chronique du XVIe siecie)in R .A ,İ871 n 15, s.471-472
Özellikle diğerleri arasında, Henri D&lmas de Grammont, Charles Andre
44
W.Esterhazy.s.252
Ju lien , Pİerre Boyer,Tawfik al M adani, Nasr- el -din Saidouni...
45
De I’A lgerie precoloniaîe â l ’Algerie coloniale, SNED, 1985.
24
Escherhazy, s.239
46
Cf.,Augustin Bernard, L’A lgerie, Felix Alcan, Paris 1929,s. 165
25
Genelde bir hafta süren törenden sonra, bey hâzineye ödenen m iktarları
47
Pierre Boyer, l’Algerie Mediane, s. 29
resmi bir şekilde tahsil eder; sekizinci gün deyden ayrılır. Hazineci ve ağa
48
W.Esterlıazy, s. 271
onu müzisyenlerle Ain el Rebot'a kadar götürür. Şehrin dışına çıkarken
49
W illiam Shaler, s.44
Cezayir halkına iy ilik yapmaya devam ederek insanlara altın para dağıtır.
50
Alımad al C lıerif al Zahiıar, Memoires, S.N.E.D.1980, s.72
O sırada Casbalı’tan onun şerefine top atılır. W alsiıı Esterlıazy, a .g.e., s.
51
243 26
Musevilerin finansal ve bankacılık görevleri üzerine, “ Sur les epidemies et l’eclipse de l’ottoman en Algerie ” in Congres International des Etudes Ottomanes Tunis, October, 1996.
27
Cf.,Albert Devoulx Tachrifat,s.23. Voir aussi Nasr-ed-Dine Saydouni, Al Nidâm al m âlî fi al fatraal ‘U tm eııiya, S.N.E.D, 1979-
28
Venture de Paradis, Venture de Paradis, A lger au XVIII e siecle, Revue Africaine no 4 1 ,1 8 9 7 ,R.A, s.96
29
Venture, Alger et Tunis au XVII e siecle, edit. Bouslama, s.68
31
Pierre B o yer; La Vie Quotidieııne, s .114/115.
Shaler, a .g.e., s.67
53
François Perrous, economie et socictl, P.U.F, 1963; s.82
54
a .g.e., 268
55
E.Plantet, correspondances des Deys d ’A lger â la cour de France,T.lparis Felix Alcan, 1898, ss. 104 ve 531
56 Dusault Dey’e 30 M üslüman esir, elmas bir yüzük, züm rütle süslü bir kılıç, 27 mızrak, 30 top, cep saatleri ve gözlük sunmuştu. 57
kimsenin gizlenm iş silahlara göz koymamasına dikkat etmek
32
52
N ubatdjiler: saraydaki düzeni korumak, deyin gü venliğini sağlam ak ve
30
Faussens Gerard, Contribution â l ’etude des Habous algeriens,P.27. Voir aussi Saidouni N .sl48 .
Lettre de Louis XIVe au Divan d'Alger, Arch. de la Clıambre de Commerce, B t 220
58
Bunlara karşılık olarak Dey kaplan ve aslan postları, nakışlı kaftanlar, ke merler, m ühür mumu ve kumaş parçası gönderdi.
W ..Esterlıazy, a.g.e. s.233
33
Venture de Paradis,Alger et Tunis au XVIII e siecle.. edit. Bouslama, s. 95
59
Venture de Paradis, R. A fricaine no: 41, 1897, s.91/92
34
İdem. sİ04
60
a.g.e.. s.89
35
İdem. s .112
61
Cf., James Leander Catlıacart, The Captive (İ’ambassadeur americain cap-
36
İdem. s. 92
37
İdem. s .104
38
W. HEsterhazy, s.268
62
H.D.Grammont, s.267
39
Ibid.s.268
63
H.D ibid, s. 263
40
Ibid,s.270
64
İbid, s. 269
tif du Dey entre 1785 et 1805),publie par J.B .N ew kirkelphie s.d, ss. 107/195
O SM A N LI
fm
SİYASET
OSMANLILARIN ORTA AFRİKA POLİTİKASI ASKERÎ, T l CÂRİ VE SİYÂSİ İLİŞKİLER
PR O F. D R. ZEKERİYA K İTA PÇI SE L Ç U K Ü N İV E R S İT E Sİ E Ğ İT İM FA K Ü LT E Sİ
//
/ / 1/
e yazık ki, Osmanlıların yayılmış oldukla-
Osmanlıların yayılm ış oldukları bu kadar geniş
rı bu geniş topraklarda tesis ettikleri büyük
coğrafi iklim lerde, elbette din, d il, etnik özellikler, k ü l
nizam, sosyal yapı ve idaredeki başarıları,
türel değerler ve sosyal yaşayış bakımından birbirinden'
takip ettikleri global politika hakkındaki umumi araştırmalar
tamamen farklı irili ufaklı birçok kavim ve toplumlar ya
son derece sınırlı olduğu gibi, Osmanlıların Kuzey ve özellikle
şıyordu. Osmanlılar, imparatorluğun hudutları içinde
Orta Afrika ülkeleri ile münasebetlerinin varyantlarını yansı
bir çiçek bahçesini andıran (gül bahçesi değil) bu kadar
tan araştırmalar da yok denecek kadar az ve sınırlıdır. Konu
ayrı ve çeşitli m illetlerle, uzun asırları kapsayan hakim i
nun daha acıklı olan yönü ise, bu belgelerle uğraşanlar bizim
yetleri döneminde, kelim enin gerçek anlamı ile bir
kendi ilim adamlarımızdan ziyade, bir kısım yabancı ilim
ahenk ve uyum sağlamışlar, dolayısıyla bu m illetler asır
adamları olduğu gibi, bu son derece mahdut yayınları yapan
lardır özlemini çektikleri huzur, barış ve emniyete de y i
lar da yine yabancı ilim adamlarının olmasıdır. ”
ne bu dönemde kavuşmuşlardır. Keyfiyet sadece bundan ibaret de değildir. Uç k ıta
ÖNSÖZ Dünyanın en büyük ve en uzun ömürlü imparator luklarından biri' olan muhteşem Osmanlı İmparatorlu ğ u ’nun yükselme döneminde, mekan mefhumu içinde sı nırları devletin asıl başkenti olan "İstanbul” merkez ol mak üzere bir daire çizildiği takdirde kuzeyde; Kırım (Don ve Volga boyları), Polonya’nın güney kesim leri, ba tıda; Viyana’ya kadar olan Orta-Avrupa ülkeleri, güneyde;
Moroco Nizer, Çad, Sudan, Habeşistan eski “Ekâlim-i Mısrıye” de dahil tüm kuzey Afrika ve Arabistan yarım a
da, ihtiyar dünyam ızın bütün eski ve orta çağlar boyun ca başta Anadolu kıyıları olmak üzere Mezopotamya, N il Vadisi gibi en medeni bölgelerini oluşturan iklim lerde, böylesine büyük ve geniş bir imparatorluk kurmuş olan Osmanlılar, takip etmiş oldukları um um i ve fakat dini yönü ağır basan siyasi politikaları sebebiyle sadece bu ge niş topraklarda yaşayan kavimlerle değil, komşu ve bü yük devletlerle de bir takım sosyal, ekonomik, ticari hat ta askeri münasebetler kurmuş ve bunda büyük ölçüde
dası, doğuda; Basra Körfezi, Azerbaycan ve Kafkas illeri
başarılı da olmuşlardır. Dünyanın dört bir bucağına, bu
ne kadar yayılan daha birçok ülkeler bu büyük dairenin
günün Vatikan’ından çok daha etkin olan İstanbul’dan
içinde kalm akta idi. Bugün imparatorluğun bu kadar ge
İslâm’ın en büyük hilafet merkezi- fermanlar irade be
niş sahaları içinde kalan topraklarda kurulan ve bağım
yanları gitm iş ve yine dünyanın dört bir yanından im pa
sızlığına kavuşan Müslüman ve H ıristiyan ülkelerin sayı
ratorluğun taht ve baht şehri olan İstanbul’a m ektuplar
sı nerede ise otuza ulaşmaktadır. Bunlara imparatorluğun
ve elçiler gönderilmiştir. İşte, üzerinde durmaya çalıştı
bir nevi yumuşak karnını oluşturan (hinterland) diğer
ğım ız Orta Afrika’daki Borno Sultanları ve onların XVII.
bazı devletler mesela, Polonya, Çekoslovakya, Nizer-
asırda, Osmanlı Devleti ile gayet iyi bir atmosfer içinde
ya’nın kuzey kesim leri de dahil olursa karşımıza çok da
kurmuş oldukları zengin münasebetler de bunların en
ha heybetli bir tablo çıkmaktadır.
güzel örneklerinden biridir. O S M A N II
SİYASET
Yukarıda Osmanlıların bu kadar ayrı ve çeşitli m il
Kuzey ve özellikle Orta Afrika ülkeleri ile olan münase
letlerden oluşan, böylesine renkli (tıpkı bir çiçek bahçe
betlerinin varyantlarını yansıtan araştırmalar da yok de
si gibi) bir toplumu, uzun asırları kapsayan hakim iyetle
necek kadar az ve sınırlıdır. Konunun daha acıklı yönü
ri döneminde tam bir ahenk ve uyum içinde idare ettik
ise bu belgelerle uğraşanlar bizim kendi ilim adam ları
lerini söylemiştik. Fakat onların bu büyüklüğünün sırrı
mızdan ziyade, yabancı ilim adamları olduğu gib i, bu
nereden gelmekte idi? D il, din ve ırk bakımından bu ka
son derece mahdut yayınları yapanların da yine yabancı
dar farklı olan birçok m illetleri nasıl olup ta bir arada
ilim adamlarının olmasıdır. Şüphesiz, çoğu kez m illi ta
birlik ve beraberlik içinde böyle uzun asırlar idare ede
rih şuuru ve nosyonundan mahrum, üstelik peşin hü
bilm işlerdi? İşte Osmanlı toplum ve sosyal yapısını ilg i
küm lü olan bu kişilerin, gerek bu konulara yaklaşım
lendiren bu ve bunun gib i daha pek çok sualler vardır.
tarzları, gerekse vardıkları neticeler bize göre farklı, bir
Bu sualler, hâlâ bugün gerçek cevabını verebilecek ener
başka ifade ile doyurucu ve tatm in edici ifadelerden
jik, iyi bir tarih muhakemesi ve şuuruna sahip, inadına
uzaktır.
objektif, m illi duyguları güçlü, Türk ve dünya ili adam larını beklemektedir.
Osmanlıların değil Orta Afrika, hatta Kuzey Afrika ülkeleri ile olan uzun devirler ve bu devirleri dolduran
Bu araştırmamızda kısmen üzerinde durmaya çalış
ilişkilerin boyutları çeşitli yönlerden ele alınarak araştı
tığım ız Kuzey Afrika, diğer bir ifade ile eski “Hilâfet Ül
rılm ış ve gün ışığına çıkarılm ış değildir. Osmanlıların
keleri” de bu geniş Osmanlı İm paratorluğu’nun hudutla
XVII. asırda Orta Afrika ile olan ekonomik, ticâri, sosyal
rı içinde idi. Osmanlılar buralara yerleştikten sonra gü
ve askeri münasebetleri ve bunların boyutlarını konu
neye doğru inm işler ve Orta A frika’nın o zamanın en
olarak ele alan bu mütevazi araştırmamız, belki de Tür
güçlü imparatorluğunu kurmaya muvaffak olan Borno
k iye’de kendi sahasında bu kabil incelemelerin ilkin i teş
Sultanları ile temasa geçmişler, hatta onların komşu ü l
k il etmektedir. Bütün temennimiz Kuzey ve Orta Afri
kelere karşı başarılı olmalarında büyük ölçüde yardımcı
k a’da, batılı sömürgecilere karşı asırlar boyunca anti em
olmuşlardır. O, “Borno İmparatorluğu” k i, Orta Afrika’da
peryalist bir politika takip etmiş olan Osmanlı T ürkleri
bugünkü N izerya’nın bir kısm ı Nizer, Çad, Kameron ve
nin bu sayede oynadıkları rol, kat ettikleri mesafeler ve
Sudan’ın büyük bir bölümü de dahil çok geniş bir saha
bunlardan da öte onların gerçek hüviyetlerinin bütün ay
ya yayılm ıştı. Osmanlılar, İmparatorluğun diğer komşu
rıntıları ile ortaya konulması ve ilim aleminin münaka
ları ile olduğu gib i, Orta Afrika ülkeleri ile de o zamanın
şasına sunulmasıdır.
imkan ve vasıtaları nazarı itibara alındığında fevkalâde
H albuki, Afrika kıtası ve bu geniş k ıta üstünde k u
diyebileceğimiz siyasi, ticâri ve hatta askeri münasebet
rulan üstelik çoğu kere üçüncü dünya ülkeleri diye ad
ler kurmuşlardır. Bu münasebetler cihanşümul Osmanlı
landırılan küçüklü büyüklü birçok devletlerin dünya
politikasının âdetâ bir parçası olmuş hatta yazıya, litera
um um i ekonomik, ticâri ve hatta siyasi politikasındaki
türe geçmiştir. Bu ülke hükümdar ve halkına hitaben İs
ağırlıkları gün geçtikçe artmaktadır. Bunda şüphesiz,
tanbul’dan fermanlar gönderildiği gib i, onlardan da İs
hammadde temininde yavaş yavaş büyük zorluklarla kar
tanbul’a, İslam dünyasının halifesi olan Osmanlı Sultan
şılaşan ve gittikçe daha fazla kaynak sıkıntısı çeken ve
larına sonsuz itaat ve b ağlılıkların ı bildiren m ektuplar ve
kendisini nerede ise bir buhranın içinde olduğunu hisse
elçiler gelmişlerdir.
den başta Avrupa olmak üzere dünyanın diğer gelişm iş
Bugün arşivlerimizi süsleyen bu kıym etli belgeler, sadece Osmanlıların değil, artık insanlığın da müşterek
ülkeleri dev sanayii ve endüstri kuruluşları da önemli rol oynamaktadır.
bir kültür ve medeniyet mirası olmuşlardır. Ne yazık ki,
Diğer taraftan Afrika’nın yer altı, hatta bir derece
Osmanlıların yayılm ış oldukları bu geniş topraklarda te
ye kadar yer üstü servetleri yeteri kadar değerlendirilm e
sis ettikleri büyük nizâm, sosyal yapı ve idaredeki başa
miş ve sanayiin emrine verilmemiştir. Onun bu durumu,
rıları, takip ettikleri global politika hakkındaki umumi
Batının dev sanayii kuruluşları ile âdetâ bir üm it ve
araştırmalar son derece sınırlı olduğu gib i, Osmanlıların
istikbal olarak görülmekte ve öylece değerlendirilm ekte-
O SM A N L I I
S1YASET
dir. Osmanlı İm paratorluğuna gelince, diğer birçok dev
Bu gelişm elerin tabi bir neticesi olarak siyah k ıta
letin aksine siyah kıta Afrika ülkelerine karşı her zaman
daki bir kısım devletler (mesela Kuzey Afrika’da olduğu
iftihar edebileceği şerefli bir geçmişi vardır. Bu bakım
gibi), Osmanlı siyasi hakim iyeti altına girm eyi tercih et
dan Osmanlıların o zamanki cihanşumul politikalarının
tikleri gibi diğer bir kısm ı da onlarla dost geçinmek, on
bir parçası olarak tatbik ettikleri ve asırları kapsayan Af
ların yardım ve teveccühlerine mazhar olmak, dolayısıy
rika politikalarının bütün varyantları ile ortaya konul
la Osmanlılarla siyasi, ticari ya da askeri münasebetleri
ması artık bugün ilm i bir vecibe ve bir zaruret olmakta
ni daha da geliştirm ek istemiştir. Şüphesiz bunda Os-
dır. Bu aynı zamanda, modern Türkiye ve Türk m illeti
m aıılı Sultanlarının sadece siyasi değil, aynı zamanda İs
ne duyulan özellikle Afrika ülkelerindeki hürmet ve say
lam dünyasının rakipsiz dini liderleri olmaları ve buna
gıyı da bir kere daha arttıracaktır.
paralel olarak Orta Doğu ve Afrika’da dini bir politika takip etmeleri, hatta bir halife olarak bütün İslam dün
ÇEŞİTLİ YÖNLERİ İLE
yasının hüsıı-ü kabul ve saygı görm elerinin de çok önem
OSMANLILARIN ORTAAERİKA
li rolü olmuştur.
POLİTİKASI 1.
2. Borno Sultanlığının Tarih Sahnesine Çıkışı
Osmanlılar Kuzey Afrika’da
İşte XVI. asırda Afrika’da Osmanlılarla bu şekilde Büyük Osmanlı hükümdarı Yavuz’un 1517’de M ı sır’ı fethetmesi ile başlayan Osmanlıların Afrika hakim i yeti, daha sonraları Habeşistan ve Sudan da dahil bütün Kuzey Afrika, diğer bir ifade ile, eski “Hilâfet ülkeleri”ma Osmanlı hakim iyetini kabul etmeleri ile en yüksek bir seviyeye ulaşmış ve bu hakim iyet XX. asrın başına kadar devam etmiştir. Osmanlıların XVI. asırda Orta Afrika’ya nüfuz etmeleri, bugünkü Nizerya, Nizer ve Çadvn yayıl dığı geniş bölgelerle ticari ve askeri ilişkiler kurm aları, Trablus’un Osmanlıların eline geçmesiyle başlamış, Ha beşistan (bugünkü Somali) ve Sudan’ın fethiyle daha da
dostane münasebetler kuran ülkelerin başında meşhur Borno Devleti gelmektedir. Osmanlıların bir taraftan Habeşistan, diğer taraftan da Fizan’a yayıldıkları sıralar da (1577),5 Orta Afrika’da İdrisi hanedanlarına mensup sultanların kurmuş oldukları büyük “Borno İmparatorlu ğu" bulunuyordu.4 Bu müslüman zenci devletini kuran
ların aslı ve nereden geldikleri hakkında çeşitli rivayetler vardır. Bazıları onların aslen berberi olduklarım , yukarı M ısır hudut boylarında yani N uba’dan göçüp geld ikleri ni ileri sürdükleri gib i, bazıları da onların Yemenli olup Babii’l-Mendeb’den geçerek Afrika sahillerine çıktıkları
kolaylaşmış ve gelişm iştir. Gerçekte, Osmanlı İm paratorluğu’nun Kızıldeniz ve doğu siyasetinin (Hindistan ticaret yolu) bir neticesi olarak Habeşistan ve Sudan Kanuni Sultan Süleyman m iradesiyle fethedilm iş,1 merkeze bağlı m üstakil bir Ha beşistan eyaleti kurularak bir de Beylerbeyi tayin edil m işti. (1560).2 Böylece Osmanlılar, güneyde imparator luğun bir nevi yumuşak karnını (hiııterland) oluşturan
böylece Çat Gölü yakınlarına kadar geldiklerini söyle m işlerdir.5 A sılları hakkındaki bu çelişkili rivayetlere rağmen onların Müslüman oldukları, Arap dil ve kültü rünün geniş ölçüde tesiri altında kaldıkları da bir gerçek tir, Sünni M aliki mezhebinin yaygın olduğu bu toprak larda, aristokrat tabaka arasında Arapça zamanla geniş çapta konuşulur bir dil haline gelmiştir.
Orta Afrika ülkelerinde cereyan eden olaylar sosyal ve si
Borno D evleti’nin kuruluşu XI. asra kadar gitm ek
yasi gelişm eleri çok daha yakından takip etme imkanına
tedir. Yerli kabilelerle yaptığı çetin mücadeleleri kaza
kavuşmuş oluyorlardı. Diğer taraftan, yukarda kısmen
nan ve varlığını koruyan bu küçük devlet XV. asırdan iti
temas edildiği gib i XVI. yüzyılda Afrika’nın en medeni
baren güçlenmeye ve sınırlarım genişletmeye başlamış
ve stratejik bakımdan en önemli bölgelerinin Müslüman
tır. Bu devirde İdrisiler’den A li G aji b. Dunama, diğer ra
Osmanlıların siyasi hakim iyeti altına girm esi, Osmanlı
kiplerini bertaraf ederek Borno hilafetini kurmuş ve ken-
Sultanları’tun isim, hatta şan ve şöhretlerinin, Orta Afri
diside Mai (Sultan) olmuştur. Mai İdris A li diğer taraftan
ka da dahil dünyanın daha birçok ülkelerinde duyulma
da, Ngazargamu’yu bu eski devletin yeni başkenti olarak
ve yayılmasına sebep olmuştur.
inşa ve etrafını büyük duvarlarla tahkim ermiştir (1480). O SM A N L I Q |
SİYASET
Çad gölünün güney ve batı yakasına düşen Ngazargamu
Borno İm pataratorluğu’na gelince; O, en parlak
artık bundan sonra hem müstahkem bir kale, hem de
devrini Mai İdris Allom a’nın saltanatı zamanında yaşadı
Borno D evleti’nin daha sonraki genişleme ve yayılması
ğı gib i (1570-1602), yine Osmanlı-Borno münasebetleri
için daimi bir üst olacaktı.
de bu büyük Müslüman sultan zamanında en yüksek se
N itekim İdrisi H anedanlığ’ına mensup sultanlar
viyeye ulaşmıştır. Mai İdris, bir taraftan her sene m unta
dan özellikle Mai İdris Alloma devrinde ise (1570-1602)
zam olarak düzenlediği akınlar ve yeni fetih hareketleri
Borno Devleti, bugünkü N izerya’nın kuzey kesimleri
ile imparatorluğun sınırlarını daha da genişletirken, d i
(Haysa Bölgesi), Nizer, Çad, Kamerun’un bir kısm ı ile
ğer taraftan da topluma yeni bir ruh ve dinamizm g eti
Sudan da dahil bu geniş toprakları içine alan çok büyük
ren bir seri köklü dini reformlara girişm iş7 ve bu çok sa
bir imparatorluk haline gelm iştir.6 Bu gelişm eler onun
m im i hareketleri ile Afrika’da sık sık görülen kolektif bir
altın devrini teşkil edecektir. Küçük Borno Sultanları
dini heyecanın doğmasına sebep olmuştur.
nın, o çağlarda dünya siyasi ve ekonomik dizginini elin
Bunlardan bizim konumuz açısından daha da
de tutan Osmanlı Sultanları ile askeri ve ticari münasebet
önemli olan Mai İdris’in Osmanlı Sultanları ile çok sam i
lerini geliştirm elerinin ciddi tesirleri olmuştur. Borno
m i münasebetler kurması ve onların büyük ölçüde deste
Sultanları, ileriki sayfalarda daha ayrın tılı bir şekilde
ğini kazanmış olmasıdır. O, şüphesiz bu samimi davranış
üzerinde durulacağı gib i, OsmanlIlardan önemli m iktar
ve münasebetlerinin sonucu OsmanlIlardan önemli ölçü
larda ateşli silahlar; top tüfek hatta askeri uzmanlar te
de ateşli silahlar tem in ederek ordusunu donatmıştır. Si
min etmişler ve bu sayede çok ilkel silahlara sahip olan
lahların temininde, Orta Afrika’y ı bir taraftan Akdeniz,
yerli rakipleri karşısında inanılmaz bir silah üstünlüğüne
(Trablus ve M ısır’a) diğer taraftan Habeşistan vasıtasıyla K ızıldeniz’i Masava lim anına bağlayan tarihi yolların
kavuşmuşlardır.
önemli bir kısm ının Borno Sultanlarıma kontrolüne geç
3. Osmanlı-Borno Münasebetlerinin
mesi, şüphesiz onlara büyük kolaylıklar sağlamıştır. Böy
Başlaması: Mai İdris Alloma
lece sultanın ordusunda Türk top ve tüfeklerini kullanan
Bu arada bir temel gerçeğe işaret etmemizde yarar
askeri birlikler kurulmuştur. H atta o devrin kayıtlarında
vardır. O da, Osmanlıların hepimizin b ild iği gib i, XV ve
Mai İdris’itı ordusunda bulunan Türk silahşörlerinden
XVI. asırlarda gerek asker ve silah gücü, gerekse toprak
(Turkish musketeers) bahsedilmektedir.8
ve siyasi hakim iyet bakımından dünyada pek az bir dev
Bu kimselerin şüphesiz bugünün tabiri ile bir kısım
letin ulaşabileceği yüksek bir seviyeye gelm iş olmaları
askeri uzmanlar olması gerekmektedir. Bu askeri uzman
idi. Osmanlı sultanlarının karşısında o çağlarda rakip
ların, Sultanın ordusundaki erleri eğitm ek üzere gönde
yoktu. İyi bir devlet adamı olmanın gereği olan bilgi ve
rildikleri pek tabidir. Öyle tahmin ediyoruz k i, bu silah
kahram anlıklarının yanısıra, barut ve ateşli silahların da
ların hemen hepsi hibe yoluyla verilmiş ve Osmanlılar
büyük bir maharetle Osmanlılar tarafından kullanılm ası
takip etmiş oldukları geleneksel dini ve Kuzey Afrika
onlara hemen her sahada erişilmez bir üstünlük sağla
politikası sonucu bu askeri yardım dan herhangi bir m ad
mıştı. İstanbul fethedilm işti (1453). Osmanlı orduları
di karşılık beklememişlerdir.
Viyana önlerine kadar ulaşm ıştı. Afrika’nın kuzey kesim leri ve Arap yarımadası (Yemen) Osmanlıların eline geç
4. Türk Silah ve Askeri Uzmanlan
miş ve Akdeniz adeta bir Türk gölü haline gelm işti.
Borno Ordularında
Bunlara ilave olarak Habeşistan’ın fethi ve m üstakil bir
Türk top ve tüfekleri, diğer bir ifade ile ateşli silah
eyalet haline getirilm esi, Fizan’ın Osmanlılara ilhakı ve
ları Bordo ordularında kullanılır bir hale gelm iştir. On
böylece Orta Afrika’nın medeni dünya ile temasını sağ
ların düşmanlarına karşı, tüfekli 1000 piyade ile 1000
layan tarihi “Trans Sakara” ticaret yollarının O sm anlIla
süvari ve mızrak ve yay ile mücehhez 3000 askeri vardı.
rın eline geçmesi, onların Orta Afrika’ya nüfuz etmeleri
Bunlardan başka 20 kadar topu bulunan bir topçu b irli
ni daha da kolaylaştırm ıştır.
ğ i ile 1000 zırhlı bir muhafız kıtası bulunuyordu. GeO SM A N LI
SİYASET
rektiğinde özellikle harp esnasında bu asker sayısının
Müslüman Afrika ülkelerine top tüfek nevinden ateşli si
30.000’e kadar ulaştığı da olmuştur.9
lah yardım ında bulundukları gib i, gerektiğinde bilfiil
Bu ordunun eğitim inde şüphesiz yukarda da belir
çarpışmak üzere asker ve askeri uzmanlar da gönderiyor
tild iği gibi Osmaıılı Türk askeri uzmanları da görev al
lardı. Meselâ Barbaros Hayreddin, Kuzey Afrika’daki du
mışlardır. Süvari ve tek ateşli silahları ile mücehhez or
rumu güçlendirm ek için Yavuz Sultan Selim ’e bir heyet
duları sayesinde Mai İdris, silahları pek iptidai olan di ğer zenci kabilelere karşı çok üstün bulunuyordu. Türk
göndererek kontrol altında bulundurduğu yerlerin Os-
askeri uzmanlarının Borno’ya gelm eleri, sultanın ordusu nu eğitm eleri ve OsmanlIlardan elde edilen silahlar, Bor no aydınları arasında Osmanlı Sultanlarına karşı duyulan
m aıılı hakim iyetine kabulünü istedi. M ısır’da Kölemenlerin saltanatına son vererek bu ülkeyi Osmanlı topraklarının bir eyaleti haline getirm iş olan büyük Türk Sultanı, onun bu isteğini m em nuniyet
sevgi ve saygıyı bir kere daha arttırm ıştır. Mai İdris Allom a’nın hayatını ve O’nun saltanat
le kabul etm iş, onu ayrıca “Beylerbeydik” payesi vererek
devrini bize bütün ayrıntıları ile intikal ettiren Ahmet b.
her türlü yardım da bulunabileceğini vadetmiştir. Bu
Fartuva’nın eserlerinde, Osmanlı Sultanlarına minnet ve
cümleden olmak üzere Kuzey Afrika’ya 2000 k işilik bir
şükranlarını açık açık ifade etmekten âdetâ büyük bir
yeniçeri kuvvetiyle yeteri kadar toplar gönderildi. Ona
zevk duymaktadır. İbn Fartuva bunlardan birinde aynen
başka im tiyazlar da verilm işti. Barbaros, Anadolu’dan
şöyle demektedir: “Cömertliği ve İhsam bol olan Cenabı
uygun gördüğü kadar asker de toplayabilecekti. Gerçek
Hakk’ın Sultana (Mai İdris) saltanatını daim kılsın, lütfet
te, O, Osmanlı D evleti’nin Kuzey Afrika ve Akdeniz’de
tiği nimetlerden biri de onun Türk askeri uzmanlarını elde et
idare salâhiyetine de haiz bir kumandandı. Böylece bü
mesi idi. Böylece sayısız köle bu ateşli silahları kullanmakta
yük denizkurdu, devrin en büyük im paratorluğu olan
artık mahir olmuşlardı. ”10
Osmanlı D evleti’nin maddi ve manevi kaynaklarından
İbn Fartuva, M ai İdris’in Türk tüfek ve askeri uz manları sayesinde ordusunun sağladığı üstünlük ve za ferden büyük bir sitayişle bahsetmekte ve şöyle demek
kolayca istifade edebilme im kanına sahip olm uştur.14 Yıııe bunun gib i, Osmanlı D evleti’nin Habeşistan
tedir. Mesela O, bir defasında bu ordusu ile Barak üzeri
ile ilk temasları da böyle olmuştur. Osmanlılar daha H a
ne yürümüştür. Oraya vardığında; “civarda oturan bütün
beşistan’ı işgal etmeden önce, o bölgedeki küçük M üslü
muharipleri dize getirdi ve hepsini öldürttü. Onlar, halbuki es
man em irleri ile temasa geçerek tıpkı Osmanlı-Borno
kiden çok güçlü ve kuvvetli idiler, fakat bu ateşli silahlar kar
münasebetlerinde görüldüğü gib i bu M üslüman em irle
şısında çok zayıf kalmışlardı. Onlar, daha önceleri ortalığı ka
rin her türlü silah ve cephane isteklerini karşılam aya ça
sıp kavururlarken şimdi çabucak yakalanıyor ve mukavemet de
lışmışlardır. Buna bir misal olmak üzere, Somelilerin re
edemiyorlardı. ”l 1
isi Ahmed b. Muhammed Gran’ı zikredebiliriz. O, Zey-
Sultan, Barak’ta kazandığı bu büyük askeri başarı
la 15 Türk Paşası tarafından kendisine gönderilen piyade
dan sonra, Amsaka12 üzerine yürümüştür. İbn Fartuva, Sultan’ın Türk silahları ile orada kazandığı büyük zaferi
ve topçu kuvvetlerinin müzahereti ile Habeşistan’ın ku
şöyle anlatmaktadır;
zey hudutların a kadar olan yerleri istila etm iştir. (1521).16
“Sultan, Türk silahları sayesinde asi bütün Amsaka halkını kılıçtan geçirdi. Artık onun daha başka silahlara ih tiyacı da yoktu. Zira bu silahların üstünlüğü sayesinde Cena
Habeş kroniklerinde, Osmanlıların takip ettikleri umumi Afrika politikası, özellikle silah ve cephane yar dım ları hakkında birçok önemli kayıtların bulunduğu
bı Kak ona büyük bir zafer ihsan etmişti. ”13
anlaşılmaktadır. Söz konusu kronikler, H arard aki Müs
5. Osmanlıların Diğer Afrika Ülkelerine Askeri Yardımları
lüman hükümdar ile, Osmanlı D evleti’nin ittifak yaptık larını ve bu ittifak sonucunda Osmanlıların onlara yeteri
Gerçekte Osmanlı İmparatorluğu XV ve XVI. asır
kadar silah ve cephane yardım ında bulunduklarını kay
larda yukarda da belirtildiği gib i dünyanın tek süper gü
detmektedirler. Bunlardan mesela; Ahmed b. îbrahim
cü idi. Onlar sadece Borno Sultanlarım, değil, bugünün
(1506-1543) Habeş hükümdarı Leban Engel’ıa. (II. David,
Rusya ve Am erikası’nı anımsatır şekilde diğer bir kısım
1508-1540) Portekizlilerle ittifakı ve gittikçe güçlenme-
O SM A N LI
SİY A SIT
Ü nlü Türk Seyyahı Evliya Çelebi’nin (1611-1682
sinden çekinerek Osmanlı Sultanlarından yardım tale
öl.) bu yönde ilginç tespitleri vardır. Zira, Orta Afri
binde bulunmuştur (1540-1541). Portekizliler kadar Uzakdoğu ticaretinin (Hindis
ka’nın içlerinden kopup gelen ve altın tozu, kaliteli deri
tan) önemine müdrik olan Osmanlı Sultanları, askerî
leri, fildişi kölelerden oluşan bir ticâri kervanlar çok ra
yardım elini Güney Afrika sahilleri, hatta H indistan’a
hat bir şekilde m allarını Akdeniz sahilleri ve M ısır’a
kadar uzatmışlardır. Onlar bu kabil müracaatları, genel
ulaştırm ış oluyorlardı.19 Gıovann D ’ananlaya göre bu ti
likle Zebit (Yemen)’deki Osmanlı Beylerbeyi vasıtasıyla
carette ak tif rol oynayan Türk tüccarları da vardı. Hatta
yerine getiriyorlardı. O sıralarda Yemen Beylerbeyi olan
bu Türk tüccarları Borno sultanlığının merkezine kadar
Mustafa Paşa teçhizatları ile birlikte Ahmed b. İbrahim’e
gelm işlerdir.20
derhal 500 kişi gönderdi. Bu sırada Mustafa Paşa, yine
Bu izahlarımızın dışında, Mai îdris Alloma devrin
ona bir m iktar top ile onları kullanm asını öğretecek top
de, Osmanlı-Borno münasebetlerinin renkli bir yönü da
çu uzmanlan göndermeyi de ihmal etm em iştir.17
ha vardır. O da gerek Osmanlı, gerek Borno Sultanları nın bu ticari münasebetlerin gelişmesi ve canlı tutulm a
6. Osmanlı-Borno Ticari Münasebetleri
sı, hele hele yol em niyetinin sağlanması için gösterdikle
Biz yine konumuzun ilginç bir yönüne dönelim. O da bu devirde ziyadesiyle gelişm iş olan Borno-Osmanlı
ri samimi gayretlerdir. İki hükümdar arasındaki yazış malar bu gerçeği bütün açıklığı ile ortaya koymaktadır.
ticâri münasebetleridir. Haddizatında, Borno’nun Trab
Osmanlı Sultanları, özellikle Trablus Paşaları, Trans
lus ile olan ticâri, kültürel ve siyasi münasebetlerinin ta
Sahara ticaret yollarının em niyeti, um umi istikrar ve hu
rihi çok daha önceki asırlara doğru gitm ektedir. Fakat,
zurun sağlanması, tüccarların, seyyahların tam bir gü
Trablus’un büyük Türk denizcisi Turgut Reis tarafından
vence içinde gidip gelm elerini, konaklama yerlerinde
fethi ile artık Osmanlı Sultanları b ilfiil devreye girm işler
mal ve can em niyetinin sağlanmasına çok önem vermiş
ve bu münasebetlerde daha ak tif olmuşlardır. Bu arada
lerdir. N itekim , Murad Han ///un, (1574-1595), Mai
Borno Sultanları, Osmanlı Paşalarına (Trablus Beylerbe
İdris’e gönderdiği Arapça fermanlarda bu hususlara açık
yi), iyi niyetlerini tazeleyen m ektuplar göndermeyi de
açık temas edilm iş ve denilm iştir ki; “...Hudut boylarını
ihmal etmemişler, hatta onlarla bir ittifak bile imzala
ve ileri karakolları, koruyan, duraklama ve dinlenme yerleri
m ışlardır.18
ni gözetip bekleyen hakim ve muhafızlara ulu hükmümüz ve
Trablus’un çok kısa bir süre sonra m üstakil “Beyler-
yüce emrimiz odur ki: onlar, tüccar, seyyahlar ve hacıların her
beyilik” olması ve hele hele Osmanlıların 1577’de Fizan’ı
ne suretle olursa olsun seyahat etmelerine mani olmayacaklar
ilhakı ile, Osmanlı-Borno ticâri münasebetleri daha da
dır. Yine onlar, Müminlerin ve emniyet için korunmuş ülkemi
gelişmiştir. Borno Sultanları, Osmanlı Sultanları ile daha
ze sığınmak isteyen gariplerin hiçbir suretle karşısında durma
rahat temas etmek, hatta doğrudan doğruya yazışmak
yacaklardır. ”21
Yine Borno sultanlığına aynı tarihlerde gönderilen
imkanını bulmuşlardır. Gerçekte, Osmanlıların Afrika’nın güney bölgeleri ne, yani Fizan’a kadar ilerlemeleri ve o asırlarda Orta Af rika’nın en güçlü devletlerinden biri olan “Borno İmpara torluğu” ile sınır komşusu olmaları, dolayısıyla Orta Afri
ka’yı tâ ilk çağlardan beri Akdeniz ve M ısır’a, hattâ
bir ikinci fermanda ise onun; yol, konaklama yerleri ve ileri karakolların emniyetinin sağlanmış olduğu; ve bu hususta duyulan takdir ve memnuniyet ise şu şekilde d i le getirilm iştir; “... bundan daha önemlisi ticaret kervanla rının muntazam olarak gelip gitmelerinden, tüccarların çorak arazi ve çöllerde sefer etmelerinden, seyyah veya hacıların bu ge
Habeşistan yoluyla K ızıldeniz’e bağlayan tarihi Trans Sa
niş ve iyi korunmuş ülkemizde tamamen emniyet ve gönül ra
kara ticaret yollarının Osmanlıların hakim iyeti altına
hatlığı ve bir şehirden diğer şehirlere diledikleri gibi seyahat et
girmesi ve yol em niyetinin sağlanm asıyla bu ticarî mü
melerini sağlamak yolundaki emirlerimize uyulmasından hoş
nasebetler daha da gelişm iştir.
nut olduk...”22
O SM A N LI
m
SİYASET
Osmanlılar Trablus’a hakim olduktan sonra, güne ye doğru yayılm a hareketine devam etm işler ve Fizan’a kadar da ilerlemişlerdir. Fizan’ın 1577’de Osmanlılara il hakı ve burasının Osmanlı idari taksim atına göre bir “sancak b eyliği” haline getirilm esi, Osmanlı-Borno m ü nasebetlerine yepyeni boyutlar kazandırmış ve Borno Devleti için nerede ise bir dönüm noktası olmuştur. Zira Borno Sultanları, o çağlarda Kuzey Afrika sahillerini teh
dit eden İspanyol ve Portekizlilerden çok daha öte çağdaş dünyanın en büyük ve en güçlü devletini kurmuş olan Osmanlı Sultanları ile karşı karşıya gelm iş oluyorlardı. Diğer taraftan Osmanlıların Fizan yoluyla, Orta Afri ka’ya nüfuz etmeleri sayesinde Borno sultanlığı üzerin deki baskılar daha da artmıştır. O asırlarda Osmanlı Trans Sahara ticaret yollarının em niyetinin bu şe
D evleti’nin başında III. Murad Han bulunm akta idi.
kilde sağlanması, sâdece ticari değil, sosyal ve kültürel
Murad Han devri (Osmanlı İmparatorluğunun durakla
münasebetlerin de gelişmesi ve kuvvetlenmesine yol aç
ma devri olmasına rağmen) aynı zamanda Osmanlıların
mıştır. Böylece zengin m üslümanlar sadece ticaret yapma
Orta Afrika’da ulaşabilecekleri en son yerlere kadar ulaş
değil, hac vecibelerini de çok rahat bir şekilde yerine ge
tıkları bir devir olmuştur.
tirme imkanına kavuşmuşlardır. Bu ziyaretler onların görgü ve b ilgilerini arttırm ada çok önemli bir faktör ol muştur. Zira o çağlarda Trablus, Mısır, (Kahire) ve Orta D oğunun diğer şehirleri, bugünün Paris ve Londrası g i bi idi. Buraları ziyaret eden Afrikalı hükümdar ve kabi le reisleri çoğu zaman ülkelerine yeni bir dini heyecan ve
B ilin diği gib i bu devirde Fizan sancak beyi olan Mahmud Bey son derece cesaretli ve atılgan bir adamdı. Sancağın idari merkezi olan Murzuk kasabası ise büyük sahranın ortasında stratejik öneme sahip bir yerde kurul muştu. Osmanlı sancak beyi, Avrupa’da örneğini sık sık gördüğümüz Osmanlı akıncı beylerbeyi gibi Orta Afri
fikirle dönüyorlardı.
k a’ya doğru ileri hareketine devam etti. İyi eğitilm iş d i
7. Osmanlı-Borno Siyasi Münasebetleri
siplinli 500 kadar askeri ile Çad’a kadar ilerlemeye m u
Osmanlı-Borno münasebetlerinin askeri ve ticâri
vaffak oldu. Yerli kabileler, Osmanlı askerlerinin karşısı
yönlerini bu şekilde değerlendirdikten sonra, şimdi çok
na çıkm aya cesaret dahi edememişlerdir. Fizan’ın düşme
daha önemli olan siyasi yönleri üzerinde de durmamız
si ve Osmanlıların Çad’a kadar gelm eleri Borno Sultanla
herhalde yararlı olacaktır. H addizatında diğer bir kısım Afrika ülkeleri gib i, Borno Sultanlığının dış dünya ile siyasî münasebetleri uzun siyasî seyri içinde, daha ziyade Orta Afrika’nın Akdeniz’e açılan bir nevi kapısı niteli ğinde ve bir lim an şehri olan Trablus’la olagelmiştir. Bu hususlarda küçük fakat mukayeseli bir araştırm a yapan
rı için gerçekten de bir kaygı ve endişe kaynağı olmuş
tur. Fakat bütün bu tabii gelişm eler onları Osmanlılara karşı daha gerçekçi, daha dürüst ve samim i bir politika takip etmeye sevk etmiştir. Bu sıralarda, Borno Sultanlığının başında yukarıda
A. et-Temimi bu münasebetlerin tarihini çok daha ileri
da b elirtild iği gib i Mai İdris bulunuyordu. Mai İdris A l
ye, hatta XIII. asra kadar götürm ektedir.23 Ancak Trab
loma, Osmanlı-Borno münasebetlerini geliştirm ek için
lus’un Kanuni Sultan Süleyman devrinde fethi ve strate
çok ciddi teşebbüslerde bulunmuş ve bunda kelim enin
jik önemine binaen kısa bir süre sonra hemen m üstakil
tam anlamı ile başarılı da olmuştur. H atta onun devrin
bir “Beylerbeyilik” haline getirilm esi ve meşhur Türk de
de bu münasebetler en yüksek seviyeye ulaşmış ve adeta
nizcisi Turgut Reisin buraya Beylerbeyi olarak tayin edil
bir altın devrini yaşamıştır. Mai İdris’in bu hususlarda
mesinden sonra (1554),24 artık devreye b ilfiil Osmanlılar
çok daha ileri görüşlü hareket ettiği anlaşılmaktadır. O
da girm iş oluyorlardı.
bu münasebetlerin müsmir olması, hatta bazı konularda O SM A N L I I
SİYASET
prensip anlaşmasına vararak daha sağlam bir zemine
Osmanlıların Fizan-Borno sınırlarındaki birkaç önemsiz
oturtulmasını istiyordu. Onun için Osmanlıların hima
kalenin, özellikle Kran kalesinin Mai İdris’e bırakılm ası
yesi altına girm ekten başka bir yol yoktu. Meseleye bu
idi.
şekilde yaklaşma, O’ııa gör hem .Islâm dininin hem de
M aid İdris’in elçisi ve m ektubu, hilafet merkezinde
akıl ve m antığın icabı idi. Osmanlı Sultanlarının deste
Osmanlı Sultanı ve devlet adamları tarafından büyük il
ğin i, himayesini temin ettiği takdirde, kendini şüphesiz
g i görmüştür. Zira Afrika’nın iç kısım larından belki de
rakip hükümdarlara (mesela Moroko Sultanları) karşı çok
ilk defa gelen böyle bir elçi ve mektup aynı zamanda Os-
daha güçlü ve kuvvetli hissedeceği gibi İslam dini de,
manlı Sultanlarıma şan ve şöhretlerinin nerelere kadar
bölgedeki rakip dinlere özellikle H ıristiyanlığa karşı çok
uzandığını gösteriyordu. Osmanlı sultanının gönderdiği
daha güçlü olacak ve Orta Afrika’nın birçok ilkel kabile
fermanlarda, Mai İdris hakkında, kullandığı ifadeler, ona
leri arasında yerleşme ve yayılm a imkanına kavuşacaktı.
gösterilen derin ilg i, iltifat ve hüsnü kabul bize çok il
Borno Sultanı bu samimi duygularını kuvveden fi
ginç fikirler vermektedir. B ildiğim iz kadarı ile Osmanlı
ile çıkarmak için hemen harekete geçmiştir. O çağlarda
diplomasisinde, bir başka hükümdar hakkında bu kadar
adet olduğu üzere H ilafet merkezine (İstanbul) kıym etli
güzel ve soylu ifadeler kullanılan fermanlara çok ender
hediyelerle birlikte bir elçi ve bir de mektup göndermiş
rastlanmaktadır. Bunda şüphesiz Mai İdris’in dini bütün
tir. M ektupta onun iyi niyet ve sam im i duygulan yanısı-
bir Müslüman ve Osmanlılara karşı tavır ve hareketlerin
ra, İslam dünyasının halifesine inkıyadı b ağlılığı dile ge
de son derece samimi bir hükümdar olmasının da önem
tirilm iştir. Mai İdris'ın mektubunun asıl metni henüz
li tesirleri vardır. Mesela bu fermanların birinde Mai İd
gün ışığına çıkarılamamıştır. D eğil bu söz konusu m ek
ris’e hitaben şöyle denilmektedir:
tuplar, hatta geniş manada Osmanlı-Borno münasebetle
“Bu ulu sultani fermanımızı ve yüce soylu hakani hita
ri üzerinde ne yazık ki Türk tarihçilerinden daha çok ya
bımızı, çok kerim, çok güçlü, çok soylu, çok yüce, çok olgun ga
bancı tarihçiler durmakta ve bir kısım yayınlar yap ıl
zi ve mücahitlere her zaman yardım eden, hükümdar ve sultan
maktadır. M illi Tarih nosyon ve kültürümüzden çoğu ke
lara desteğini esirgemeyen ve şu anda Borno vilayeti valisi olan
re mahrum olan bu yazarların meselelere bakış açılan
Emir Melik İdris’in yüce katına gönderiyoruz. A lla onu saadet
farklı olduğu gibi yorumları da sathi ve tutarsız olmak
nimetinde daim ve gayesinde muvaffak kılsın...”2(> Mai İd
tadır.25
ris’in m ektubu iki ülke ve hükümdar arasında ifade e tti ği derin mana ve fonksiyonu hakkında Türk sultanının
Mamafih, o sıralarda cihangir Osmanlı İmparator
fermanında aynen şöyle denilmektedir.
luğu’nun başında yukarıda da ifade edildiği gibi III. M u
“Şüphesiz sizin soylu mektubunuz nice büyük sultanların
rad Han bulunm akta idi (1574-1595). Türk Sultanının Mai İdris’e gönderdiği fermanlar incelendiğinde Borno
iltica ettiği ve nice soylu hakanların intisabı ile iftihar duydu
Sultanlarının mektubunun muhtevası hakkında daha ye
ğu ulu katımıza ulaştı. Onunla, biz haşmetbaablarına karşı
terli bilgiler elde etmemiz kolay olmaktadır. Osmanlı-
aşırı bir saygı ve kuvvetli bir bağlılık ihtiva etti, aramızdaki
Borno münasebetlerinin boyutları hakkında kıym etli
dostluk temellerini kuvvetlendirmek, sevgi ve sadakat bağları
b ilgiler veren söz konusu m ektupta iki ülke arasındaki
nı güçlendirmek arzusunda olduğunuz yüce huzurumda malum
siyasi ve sosyal konulara da temas edilmiştir. Bunlar ara
olmuştur. Artık bundan böyle bölgeniz sakinleri, hacılar, tüc
sında; Osmanlı-Borno ticâri münasebetleri, Orta Afrika’yı
car kafileleri ve seyyahlardan kim dilerse bizim ülkemizde is
Akdeniz’e bağlayan Trans-Sahara ticaret yollarının emniyeti,
tediği gibi dilediği yere seyahat edebilecektir. Bu aramızdaki
bir kısım ateşli silahların yardımı ile Borno sultanlığının da
dostluğun daha da olgunlaşmasına bir sebep olduğu gibi birlik
ha da güçlendirilmesi, M ai İdris’in çevre hükümdarları ile
ve beraberliğin daha da güçlenmesine bir vesile olacaktır...”21
olan münasebetleri ve İslam Dininin siyah kıtada yayılması
M ektupta yer almayan fakat Borno elçisinin Os-
gibi daha nice önemli konular yer alm akta idi.
manlı saray erkanına şifahi olarak arzettiği bir konu da
M ektupta yer almayan fakat Borno elçisinin şifahi
ha vardır. O da Osmanlıların yukarıda da geçtiği g ib i,
olarak arzettiği bir konu daha vardı k i, o da muhtemelen
Fizan-Borno arasındaki birkaç kalenin, özellikle Kran ka-
O S M A N II
Eü
SİYASET
leşinin Mai İdris’e bırakılm ası meselesi idi. Mai İdris’in,
rad etsin. Onun desteği ve arkadaşlığına duyduğu derin arzu
Kran kalesinin Osmanlılardan boşaltılması ve kendisine
yu dile getirsin! (Şüphesiz ondan başka böyle bir kimse yok-
teslim edilmesini istemesinin çeşitli sebepleri vardı.
tur.)”i0
Bunlardan birincisi, Fizan sancağının özellikle merkezi olan M urzuk’u (Büyük Sahranın ortasında bir yerdir), müstahkem bir mevki yapaıı Osmanlılardan son derece
8. Osmanlı-Borno Fermanlarının Özellikleri Bu fermanlar o çağlarda Müslüman ülkelerin başlı
çekinen Sultanın, burada sevk ve idare edilecek Osmanlı akınları ile bir gün kendi ülkesinin de istila edilebilece ğinden çekinmiş, hatta korkmuş olmasıdır. N itekim da ha önceki sayfalarda kısmen izah edildiği gib i, o devirler de Fizan sancak beyi olan Mahmud Bey, pek de fazla ol mayan bir askeri birlikle Çad gölü yakınlarına kadar gel miş ve kimse ona mukavemet etmeye dahi cesaret ede
ca ilim ve haberleşme dili olan Arapça ile yazılm ıştır. O çağlarda alışılm ış olduğu üzere bir kısım süslü ibareler ve mutantan kelim elerle yazılm ış olmasına rağmen üslubu son derece basit ve sadedir. Başbakanlık Arşivi (İstanbul) 29 nolu mühimme defterini 213-214 ve 215216. sayfalarında bulunmaktadır. Gerçekte Borno sul
memişti. Bir diğer ihtim al ise, Trans Sahara ticaret yolu
tanlığına hitaben iki ferman gönderilmiştir. Fermanların
nun emniyet ve güvenliğini sağlamasında Osmanlılara
ikisinin tarihleri aynı olduğu gibi muhtevaları, temas et
azami yardım ve destekte bulunmaktır. Mamafih her ne
tiği meseleler, hatta çok az farkla mutantan kelim eler bi
suretle olursa olsun, toprak konusunda Türk töre ve
le nerede ise aynıdır. Bu fermanlar defterde 494 ve 496
adetleri gereğince çok hassas olan Osmanlı Sultanları gibi
rakamları ile kayıtlı olup, her ikisi de 22 Rebiü’l-evvel,
Murad Han da bu isteği kesinlikle reddetmiş ve aynen
985, yani 9 Haziran 1577 tarihlerini taşımaktadır. Üste
şöyle demiştir:
lik bu tarihler Mai İdris’in saltanat devri ile mutabakat
“...Şüphesiz ne ulu ecdadımızın ne de bizim, değil ellerin de bulunan kalelerden birini, hatta hüküm ve idareleri altın da bulunan topraklardan bir karışını bile başkasına vermek adetimiz değildir.... imdi bu yüce fermanımız size ulaştığında,
halinde olması ayrıca dikkatim izi çekmekte ve ona yaz dığına dair hiçbir şüphe bırakmamaktadır. O halde bir değil de niçin iki ferman gönderilm iştir? En iyimser bir ifade ile, herhalde meselenin önemini tenkit ve hilafet
daha önceden hükmümüz altında bulunan yerleri idare etmeye
merkezinin bu hususlardaki görüş ve tavsiyelerinin hiç
ve hudutlarımızı korumaya, sizden beklenen cihad, fakir, za
bir şekilde değişmeyeceğini vurgulamak için olsa gerek
vallı ve garibanların işlerini yoluna koymaya, onlara her tür
tir. Pek tabii olarak diplomatik bir dille kaleme alınan
lü yardımda bulunmaya devam ediniz. ”2S
Diğer taraftan M ai İdris’in cihan padişahı ve İslâm
bu ferman, Osmanlı-Borno münasebetleri hakkında kök
dünyasının yegane tem silcisi ve halifesi tarafından kabul
lü fikirler verdiği gib i iki ülke arasındaki bir kısım kök
edilmesi ve büyük iltifatlarına nail olması, ona yakın
lü meselelere temas, hatta aydınlatması bakımından da
çevresi ve kendi halkı arasında duyulan saygı ve sevgiyi
şüphesiz önemli tarihi bir belge niteliğindedir. Ferman
daha da arttırm ıştır. O adeta bir halk kahramanı olmuş
ların temas ettiği meselelerle, yukarda kısmen beyan
ve kendisine izar edilmek istenen bu kollektif ve samimi
edildiği gibi esasen onlar herhangi bir yoruma ihtiyaç bı
duyguların coşkun bir ifadesi olarak şiirler, türküler
rakmayacak kadar açıktır. Osmanlı dış politikasının Or
(muslim prise songs) söylenmiştir. Devrin tarihçisi ve ay
ta Afrika’ya ve özellikle Müslüman Sultan Mai Idris Al-
nı zamanda sarayın baş im am ı29 büyük vakanüvis İbn
loma’ya ne kadar önem verdiğini açıkça ortaya koymuş
Fartuva kendisi de dahil Müslüman halkın duyduğu bu
tur. Hilafet merkezi (İstanbul)’nden binlerce km. uzak
büyük heyecanı aynen şu şekilde dile getirmektedir:
lıkta ve imparatorluk hudutları dışında kalan Orta Afri
“Dünyada babamız (Idris Alloma) gibi bir hükümdar daha
ka ülkeleri ile o günün şartları ve vasıtaları ile böylesine
gördünüz mü ki... İstanbul'un hakimi, İslam dünyasının ha
samimi ve dostane ilişkiler kurabilen Osmanlı dış p oliti
lifesi, Osmanlı tahtının sultanı onun sevgisini kazanmayı mu-
kası her halükarda takdir edilmelidir.
O SM A N LI
StVASET
ve deniz gücüne buralarda son verdiğini ifade etmekle
SONUÇ Borno sultanı, Mai İdris Allom a’nm elçi ve m ektu bunun hilafet merkezine geldiği sıralarda yukarda da yer yer b elirtildiği gib i Osmanlı İmparatorluğu’nun başında
kalm amış, daha da ileri giderek, O’nun İspanya’da y ık ıl mış olan İslam hakim iyetini yeniden ihya etmek gayesi ni güttüğünü söylemiştir.31 Murad Han ve Mai İdris Alloma hüküm darlıkları
III. Murad bulunuyordu. III. Murad Han devri (15741595) -ki 21 yıl sürmüştür- imparatorluğun duraklama devri idi. Devlet işlerinde saraydaki kadınların tesirleri büyük ölçüde artmış ve devlet otoritesi bir hayli sarsıl m ıştı. Cihan imparatorluğu yavaş yavaş bir çöküntüye doğru gidiyordu. İçte ve saraydaki bu üm itsizlik ve kötü gelişmelere rağmen, imparatorluğun hâlâ çok dinam ik bir dış politika takip ettiği ve devletin en küçük menfa atlerini bile korumaya azim li olduğu görülmektedir.
sırasında altın devrini yaşayan Osmanlı-Orta Afrika m ü nasebetleri bu iki hükümdarın ölümünden sonra süratle gerilemeye başlamıştır. Borno Devleti de, özellikle Mai İdris Alloma’nın vefatından sonra dağılm aya yüz tut muştur. Bundan sonra Osmanlıların Orta Afrika ve Batı Akdeniz siyaseti başka bir mahiyet arzeder ki o bizim in celememizin dışında kalmaktadır. Buraya kadar yazdık larımızdan sonra, şu kısaca ifade edilm elidir ki, XVIXVII. asırlar Osmanlılar’ın Orta Afrika ile olan sosyal ve
Özellikle bu durum, imparatorluğun güneyinde bir nevi
ekonomik ve hele askeri münasebetleri hakkında sanıldı
yumuşak karnını oluşturan bugünkü N ijerya, Nizer,
ğından fazla hammalzeme bulunmaktadır. Bunların daha
Çad, Sudan, Habeşistan ve batıda Moroco gib i daha ziya
etraflı ve ayrın tılı bir şekilde değerlendirilm esi hem Os-
de Orta Afrika ülkelerinde kendisini çok daha bariz bir
manlı hem de bugünkü N ijerya, Nizer, Çad, Sudan ve
şekilde göstermektedir. Bu konularda kısa bir yorum ya
Habeşistan gib i küçük, büyük daha birçok devletin ka
pan S. J . Show, III. Murad Han’ın batı ve Orta Afrika’da
ranlıkta kalmış olan tarih sayfalarının da aydınlatılm ası
geliştirdiği bu gibi yeni politika ile Portekiz’in kraliyet
olacaktır.
1
Orhonlu, C. Habeş E yaleti, İstanbul 174, s. 35, 38. Vd. Î.A. ‘'Habeşistan"
18
İ.A. “Borno” Md. C. II. S. 722. Hodgkın. T. a.g.e. s. l 4 l . ec-Tamimi, A. er-R avabititü’s Sakfıyyc, Tunus 181,. S. 11.
Md. V/I, s. 7 .8 . 2
Orhonlu, a.g.e. s. 48.
19
Evliya Çelebi, Seyahatname, İse. 138. C. X s. 72.
3
Hodgkın, T... N igerian Prespektives. An H istorical Anthology, Second Edici-
20
Hodgkın, T.b a.g.e. s. l 4 l . Gıovnın, aslen K alabarlı (Nizerya) olup (15451608) yıllan arasında yaşamıştır. Onun kozmografya ve coğrafyaya ait
on,Oxford. 1975, p. 34. 4
eserleri vardır. Demoııologi (.. Şeytan vs. ilm i okul bilgiler)ye büyük ilg i
al-Alori, Abdullah, al-isla m f i N eycerya, M ısır 171, s. 2. ÎA. “Borno" II. S. 718.
göstermiştir. Eserleri yayınlanm ıştır. 21
Ferman no: 494 Mühimme Defteri, Başbakanlık Arşivi, İst. No. 30. S.
5
ÎA, “Borno" Md. C. II S. 718. al-Alori, A. A .g.e. s. 2.
6
al-Alori. A. a.g.e. s. 30.
22
Ferman no: 495 M ühimm e Defteri, Başbakanlık Arşivi, İst. S. 2151-216.
Clark B. P. West A frica a n d İslam, Scotland, 198, p* 70. Hodgkın, T., a.g.e.
23
et-Temimi, A. er-R evabitü’s-Sakafiye el-m üteabadileh B eyne Tunus ve L ibya va
24
Show, S. J ., Hİstroy o f the Ottoman Empire a n d M odem Turkey, London 179,
7
213-214.
s. 33. 8
Hodgkın, T., a .g.e., s. 141.
9
İ-A. “Borno”, Md. C. II., S. 722.
10
Hodgkın, T., a.g.e. s. l 4 l .
11
Hodgkın, T., a.g.e. s. l 4 l .
12
Çad gölünün bacısında bir yerdir.
13
Hodgkın, T., a.g.e. s. l 4 l .
14
İ.A. “B arbaros” Md. II S. 312.
15
Vasata G arba Afrika, Tunus 1981, s. II p, 106. Meydan Larouse, Turgut Reis, Md. XII. s. 320. 25
Bu hususlarda bkz.: Hodgkın, T. N igerian Prespectives Oxford, 175, Humvick, J . O ve M artin. B.G. nin çeşitli eserleri.
26
Ferman No: 494, M uhinıme D efteri, Başbakanlık Arşivi, İst. No. 30, s. 213-214.
27
Ferman No: 494.
28
Ferman No: 494
Zeyla; "Habeşiscan’la H iııd okyanusunun hemen ağzında bir limandır.
29
Clark B. P. a.g.e. S. 70.
O smanlılar için o çağlarda büyük bir scratejik önemi vardır. Z.K.
30
Clark B. P. a.g.e. S. 70-71.
16
İ.A. H abeşistan'’ Md. C. V/I, s. 7-8.
31
Show, S. J . a.g.e. s. 180... ir seemed possible thac M urad m igth try to res
17
Orhonlu, C. a.g.e. s. 24-5.
tore İslamic rule to Spain as w ell.
O SM A N LI
fm
SİYASET
OSMANLI DEVLETİ'NİN AFRİKA KITASINDA HAKİMİYETİ VE NÜFUZU DR. AH M ET KAVAS İSL A M ÜLKELERİ C O Ğ R A F Y A S 1-A F R İK A U Z M A N I, T Ü R K İY E D İY A N E T V A K FI İS L A M A R A Ş T IR M A L A R ] M E R K E Z İ (İS A M )
smanlı D evleti’nin Afrika’ya ilk adım attığı
Ottomane (1881-1913) isim li yayınlanm ış doktora çalış
1517’deki M ısır’ı fethinden Trablusgarp vila
maları ile yine A. Çaycı’nın “Büyük Sahra’da Türk-Fran-
yetinden son askerlerini çektiği 1917’ye kadar
sız Rekabeti” isim li yayınlanm ış doçentlik tezi dışında
tam dört asır kıtanın önemli bir kısm ında idari, askeri,
İlmî araştırm alara pek rastlanılm aktadır.2 On binlerce ar
iktisadi, siyasi ve kültürel yönden hakim iyet kurulm uş
şiv belgesi, çok sayıda yazma ve m atbu eserlere rağmen
tu. Tarihte benzerine pek rastlanmayan bir tarzda bu k ı
Afrika kıtası Türk araştırm acıların dikkatini hâlâ çekme
tadaki varlığını asırlarca sürdürmesinin sebeplerinin iyi
mektedir. Osmanlı’nın kuruluşunun 700. y ılı kutlam ala
araştırılması gerekmektedir. Avrupa ve Asya’daki top
rı değişik faaliyetlerle ele alınırken bunların arasında Os-
raklarına göre Osmanlı D evleti’nin en huzurlu bir şekil
m anlı A frikası’nın da hatırlanması ve tarihçilerin ilgi
de idare ettiği eyaletlerinin bu k ıta üzerinde olduğu hep
alanlarına alınm ası bir zaruret olarak karşımıza çıkm ak
gözden kaçmıştır.
tadır.
Osmanlı tarihini araştıran Avrupalı tarihçiler üze rinde hakimiyet kurulan bölgeleri bulundukları kıtaları esas alarak Osmanlı Avrupası, Osmanlı Asyası ve Os-
OSMANLI DEVLETİ ÖNCESİ AFRİKA KITASFNDAKİ DURUM
m anlı Afrikası ana başlıkları altında incelemektedirler.
VII. asrın ikinci yarısından itibaren Arap fetihleriy
Ancak ilk ikisinin tarihine duydukları ilg i yanında Afri
le Afrika kıtasındaki yerli kabileler Islâm’ı kabul etmeye
ka kısmı adeta birkaç sayfalık b ilgiler ile geçiştirilm ek
başladılar. Bu fetihler esnasında kıtanın değişik bölgele
tedir. Avrupa’nın birçok üniversitesinin tarih fakülteleri
rine yerleşen Araplar sayesinde Roma ve Bizans eserleri
ve araştırma merkezlerinde Afrika tarihinin Osmanlı dö
nin kalıntıları yanında yeni bir medeniyet doğmaya baş
nemi araştırılmamaktadır. Çalışm alarının devam ettiği
ladı. Kısa zamanda kıtanın kuzey sahilinden Atlas Okya
dönemde müslüman olan Afrika ve İslâm uzmanı meş
nusu sahillerine ulaşan Araplar İslâm’ı kabul eden Berbe-
hur devlet ve ilim adamlarından Vincent Mansur Monte-
riler’le birlikte Ispanya’ya geçtiler ve sekiz asır dünya ta
il başta arşivler olmak üzere Osmanlı tarih kaynakları
rihinde büyük izler bırakan Endülüs medeniyetini mey
kullanılm adan genel Afrika tarihindeki boşlukların dol
dana getirdiler. Böylece Afrika kıtası Arap yarım adasıyla
durulamayacağını ifade etm ektedir.1 Ülkemizde ise Os-
olduğu kadar Avrupa kıtasıyla antik dönemlerden sonra
manlı Afrikası tarihi AvrupalIların çalışm asıyla kıyas da
tekrar yakın ilişkiler başlıyordu. Abbasiler döneminde
hi kabul edilmeyecek şekilde ihm al edilm iştir. Aziz Şa
devam eden fetihler esnasında Asya’dan getirilen m üslü
m ili İlter’in “Şim ali Afrika’da T ürkler” isim li ilk çalış
man Türk askerlerinin faaliyet gösterdiği kıtada Tuluno-
masından sonra Ercüment K uran’ın “Cezayir’in Fransız-
ğulları, M em lüklüler gib i Türk devletleri kuruldu. An
lar tarafından işgali karşısında Osmanlı Siyaseti (1827-
cak Afrika’nın Asya kıtasıyla gerçek irtibatları OsmanlI
1847), Cengiz Orhonlu’nun “Habeş Eyaleti”, Abdurrah-
la rla başlamış ve asırlarca sürerek bu sayede büyük bir
man Ç aycının “La Question Tunisienne et la Politique
huzur ortamı sağlanm ıştı. Asya ve Avrupa’da sıkça rast-
O SM A N LI I
SİYASET
lanan harplerin boyutundaki savaşlara yaklaşık dört asır
deş kabileler tarafından kurulan bu devletler arasındaki
Afrika kıtası şahit olmamıştır.
kavgalar neticesinde bölge yaşanmaz hale geldi. XV. as
Afrika tarihi hakkında Yazılı kaynakların çokluğu
rın sonunda tamamen yıkılan Endülüs müslüman devle
nedeniyle en iyi bilinen kısım Arap-Berberi hanedan
tinden sonra iyice güçlenmeye başlayan Avrupalı hıristi-
devletleri dönemidir. İlk Arap fetihlerinin M ısır üzerin
yan devletler kuzey Afrika sahillerine inmeye başladılar.
den Trablusgarp ve İfrikiyye denilen bugünkü Tunus
Kardeş kavgalarını aralıksız sürdüren hanedan devletleri
üzerine başlamasıyla birlikte karşılarına kıtanın en kök
birbirlerine karşı üstünlük sağlam ak için İspanya, Napo
lü yerli toplumu Berberiler çıktılar. Ancak kısa zamanda
li ve Sicilya’daki hıristiyan prensliklerden yardım dahi
İslâm dininin Berberiler tarafından kabul edilmesiyle
istiyorlardı. Yardıma gelen Avrupalılar kısa zamanda
bundan sonraki mücadeleler iki ayrı ırk arasında cereyan
Kuzey Afrika sahillerini işgal etmeye başladılar. Bir ta
etmekten ziyade farklı mezheplere bağlanan Arap ve
raftan kardeş kavgaları diğer taraftan hıristiyanların iş
Berberi kabilelerin oluşturdukları ittifaklar arasında
gallerinden bunalan yerli müslüman halk, tek kurtuluş
meydana geldi. Zira Arap yarım adasında zuhur eden ve
yolu olarak İslâm dünyasının en güçlü devleti Osman
bilhassa dışlanan mezhepler Kuzey Afrika’da daha rahat
lI’dan yardım istedi. Oruç Reis ve Barbaros H ayrettin
yayıldılar. Şii Fatımiler ve Harici mezhebine bağlanan
paşaların Kanuni Sultan Süleyman tarafından görevlen
farklı kabileler kendi hanedan devletlerini bu bölgede
dirilm elerinin ardından kısa zamanda Cezayir ve Tunus
kurdular. Aralarında özellikle bu mezhep farklılıklarına
ele geçirildiği gib i Turgut Reis tarafından Trablusgarp
dayanan M aliki-Şii, Şii-H arici kavgalarının arkası kesil
Osmanlı idaresine girdirildi.
medi. Her şehirde neredeyse bir devlet kuruldu. Fatımiler sayesinde Kuzey A frika’nın büyük bir kısm ında te m in edilen bütünlük fazla sürmedi ve F atım iler’in hane
OSMANLI DEVEETİ'NİN AFRİKA KITASI'NDA HAKİMİYETİNİ KURMASI
danlık merkezini M ağrib’den Kahire’ye taşımalarından
Osmanlı Devleti zamanında Afrika kıtası M ısır,
sonra tekrar küçük hanedanlıklar kuruldu. XI. asrın or
Garp Ocakları (Cezayir, Tunus, Trablusgarp), B iladü’s-
talarında Fatımiler hakim iyetlerini sarsan bu gelişm eyi
Sudan (Çad, Nijer, M ali, Moritanya, Senegal, Gambiya,
karşılıksız bırakmayarak onları cezalandırma konusunda
Gine, Gine Bisau, Fildişi Sahili, Burkina Faso, Kamerun,
geç kalmadılar. Daha önce kendilerine karşı geldikleri
N ijerya, Gana, Benin, Togo, Liberya, Sierra Leone), H a
için Arap Yarımadasından M ısır’ın Said bölgesine yer
beşistan (Sudan, Etiyopya, Eritre, Somali, C ibuti, U gan
leştirdikleri Beni H ilal bedevi Arap kabileleri reislerinin
da) ve Zengibar Sultanlığı (Kenya, Tanzanya, Mozambik)
her birine Kuzey Afrika’daki bu hanedanlıkları ganimet
gibi bölgelere ayrılm ıştı. Bugün kıta coğrafi bakımdan
olarak dağıttılar. Çekirge sürüsü gib i bölgeyi saran iki
tarihi isim leri yerine kuzey, doğu, batı, iç ve güney Afri
yüz binin üzerindeki bu bedeviler Trablusgarp, İfrikiyye
ka diye hiçbir tarihi kim liğe sahip olmayan tarzda coğra
ve Orta M ağrib denilen bugünkü Cezayir’deki bütün
fi yönlerle isim lendirilm ektedir.4
yerleşim yerlerini ele geçirerek yakıp yıktılar.3 O güne
Osmanlı D evleti’nin Afrika kıtasındaki varlığı sa
kadar Araplarla birlikte hareket eden ve hatta kendi kim
dece kuzeyle sınırlı kalm ayıp hemen hemen aynı dönem
liklerine koruyan Berberiler yurtlarını terkederek de
de K ızıl Deniz’den güneye doğru inerek Arap Yarımada
vam lı batıya doğru göç ettiler ve M ağrib-i Aksa denilen
sının karşı sahili ile N il Nehri arasında kalan ve güneye
bugünkü Fas’ın Atlas Okyanusu sahillerine yerleştiler.
kadar inen bölgede de hissettirdi. Halen Etiyopya ve
Bazı kabileler Cebel-i Tarık’ı geçerek Endülüs’e göç etti
Eritre diye bilinen ülkelerin bulunduğu ve tarihi Habe
ler. M urabıtlar ve M uvahitler döneminde kısa süreli de
şistan’da bir eyalet kuruldu. Ö zellikle Akdeniz’de varlık
olsa Kuzey Afrika’nın büyük kısm ı tek hanedan devleti
gösteremeyen Portekizliler Hint Okyanusu sahillerinde
sınırlarında toplandı. Fakat bölgenin kaderi haline gelen
ki Doğu Afrika müslüman em irliklerine saldırılar dü
şehir hanedan devletçiliği tekrar meydana çıktı ve XVI.
zenliyorlardı. Bunlardan Harar em irliği Osmanlı devle
asrın başlarına kadar devam etti. Tamamına yakını karOSM AN I.1
tinden büyük destek gördü ve em irliğin kuzey bölgesiyI SİYASET
le salıil tarafı emniyet altına alınınca özellikle emir Alımed
rihçiier bu insanları esas alarak Akdeniz’deki Osmanlı’nın
Gran uzun yıllar gücünü muhafaza etti.5
gücünü bunların kurup devam ettirdiğini iddia ederek
XVI. asır O smanlı’nın Afrika’daki faaliyetleri açı
her konuda olduğu gib i Türk unusuru yok sayma eğili
sından en önemli dönemdir. Afrika kıtasının kuzey ve
mindedirler. Oysa ki bu mühtedilerin denizlerde varlık
doğu sahilleri kadar önemli olan ve XIX. asrın başlarına
sebepleri kendilerine önderlik eden ve Anadolu’dan gele
kadar sadece müslümanlarca bilinen kıtanın iç bölgeleri
rek Kuzey Afrika’ya yerleşen Türk denizcileri ve onların
de bu dönemde İstanbul’la irtibat kurdular ve Osmanlı
neslinden gelen torunlarıdır. Yine denizlerde başarı gös
halifesi adına hutbe okutmaya başladılar. 1581-1582’de
termek sadece hıristiyanların veya hıristiyan asıllıların ya
bugünkü M ali, N ijerya devletleri içinda kalan Bornu,
pabilecekleri bir hususmuş gibi gösterilmesi de doğru de
Gao ve Sonray sultanlıkları ile İstanbul arasında münase
ğildir. Zira Kuzey Afrika’nın yerli halkı olan Berberiler
bet kurulm uştu.6 Bu gelişm e herhangi bir güçlü İslâm
ile Endülüslü müslümanların denizcilikte tecrübeleri in
devletinin sadece manevi açıdan tanınması değil, aynı za
kar edilemeyecek kadar büyüktü. Bunlar da Akdeniz’de
manda yeryüzünde Endülüs Emevi D evleti’nin yıkılm a
ki Osmanlı donanma birliklerinde önemli yer tutm aktay
sından sonra dünya m üslümanlarının sığınabileceği tek
dılar. Denizlerdeki O sm anlılara kıyasla, karada bulunan
kuvvet konumunda olmasından kaynaklanmaktaydı.
yeniçerilerin tamamı Anadolu’daki Türkler arasından se
Osmanlı Devleti XVI. asırda sadece hakim iyet kur
çilerek gönderiliyorlardı. Hem bu yeniçerilerin, hem de
duğu topraklarda değil, kendisinden yardım talep eden
denizcilerin yerli kadınlarla veya Avrupa’nın güney sahil
bütün müslümanların yardım larına koşuyordu. Bilhassa
lerinden aldıkları kadınlarla evliliklerinden doğan çocuk
tam bir soykırıma uğrayan Endülüs m üslüm anlarını İs-
ları zamanla Osmanlı’nın Kuzey Afrika sahillerinde yeni
panya’nın güney sahillerine gönderdiği gem ilerle Akde
bir nesil meydana getirdiler. Kuloğulları denilen bu sınıf
niz’in güney sahilindeki Cezayir, Tunus ve Trablusgarp
kısa zamanda bölgenin kaderinde çok etkili olmaya başla
ile bu eyaletlerin civarındaki şehirlere yerleşmelerini te
dılar. Trablusgarp, Tunus ve Cezayir eyaletlerinde sayıları
min ediyordu. Kuzey Afrika’da Osmanlı idaresiyle en iyi
yüz binleri buldu. Halen bu insanların torunları Kuzey
münasebetler kuran topluluk Morlar/Moreskler denen
Afrika ülkelerinde yaşamaktadırlar.8
bu Endülüslü göçmen müslümanlardır.7
Kuzey Afrika’da İslâm’ın yayılışıyla Roma ve bi-
Osmanlı Devleti Kuzey Afrika’da hakim iyet kur
zans’ın eski kalıntıları üzerinde büyük bir medeniyet te
duktan sonra burada üç eyalet oluşturdu. Bunlar Trablus
sis edilm iş, ancak hem Endülüs’ün yık ılışı hem de hane
garp Eyaleti, Tunus Eyaleti ve Cezayir Eyaletidir. Osman-
dan devletleri arasındaki kardeş kavgalarında bu eserle
lı tarihinde Garp Ocakları adıyla da bilinen bu eyaletler
rin çoğu harap olmuştu. Kıtanın yaşamaya en elverişli ve
kısa zamanda Akdeniz’in bir Türk Denizi olmasında çok
dünyanın her tarafıyla irtibatlı olabilecek bu bölgesi sı
büyük katkı sağladılar. İstanbul’un Akdeniz’deki deniz
k ın tılı ortamından Osmanlı Devleti sayesinde çıktı.
gücü tamamiyle bu eyaletlerin varlığıyla doğrudan alaka
Trablusgarp, Tunus, Cezayir, Kostantin, Vehran ve Tlim -
lıydı. Osmanlı Devleti kara savaşlarını doğru Avrupa’dan
san gibi sahil kentleri yeniden hayat buldular. XVII. as
başlayarak Viyana kapılarına kadar götürürken aralarında
ra gelindiğinde bu verleşim m ahallerinin her birinde ya
hemen hemen her m illetten insan bulunan ve batılıların
şayanların sayısı yüz binlerle ifade edilir hale geldi. A k
“korsan” dedikleri, bizim ise “reis ve levend” dediğimiz
deniz’de m üslümanlara nefes aldırmayan ve özellikle Va
Osmanlı denizcileri Akdeniz’de deniz zaferleri kazanıyor
tikan’ın desteklediği haçlı donanmaları asırlarca müslü-
lardı. Denizciler arasındaki hıristiyan kökenli olanların
manları küreklere mahkum ederek gücünü sürdürüyor
tamamı İslâmî din olarak seçmiş ve Osmanlı olmayı gö
du. Osmanlı’nın Akdeniz’i göl haline getirmesinden son
nüllü olarak kabul etmiş kimselerdi. Akdeniz donanma
ra artık küreğe mahkum edilenler müslüm anlar değil,
larında Rum asıllılar olduğu kadar Fransız, İtalyan ve Si
hıristiyanlar olmuştu.9 Fakat Osmanlı’nın sahip olduğu
cilyalI denizcilerle güney Avrupa’nın diğer hıristiyan top
değerler neticesinde esir alınan Avrupalı denizcilerin ço
luluklarından çok sayıda kimse bulunuyordu. B atılı ta-
ğu m üslüm anlığı seçerek Osmanlı k im liğin i alıyordu.
O SM A N U
I SİYASET
Denizlerde eide edilen bu başarı sadece bir gövde gösteri
dağlık bölgesinin merkezi Barday’da kurulan Tibu Reşa-
si anlamına gelmemekteydi. Bu kuvvetin asıl amacı A k
da kazası, N ijer’in kuzeyindeki Kavar tuzluk bölgesinin
deniz deniz ticareti ve Avrupa’nın güney sahillerinden
merkez şehri B ilm a’da kurulan Tibu Kavar kazası, Bü
*
toplanan vergilerin eyalet merkezlerine getirilerek yerli
yük Sahranın kuzeyinin tamamını ellerinde tutan Ezgar
halkın istifadesine sunulmasıydı. Valiler bu gelirler ve sa
ve Haggar Tevarıkları’nın merkezi yerleşim yeri olan Ca-
vaşlarda elde edilen ganimetlerle yerli halkın zaruri ih ti
net nahiyesinde Ezgar-Haggar Tevarik kazası kurularak
yaçlarını karşılıyorlardı. Kuzey Afrika’da Osmanlı idare
buralara eskiden olduğu gib i kendilerinin sultan veya re
leri merkezden gönderilen paralarla değil, bizzat mahal
is dedikleri kimseler kaymakam tayin edildi. Bu insanlar
linde elde edilen gelirlerle hayatiyetlerini devam ettir
ölene kadar veya Avrupalılar’ın topraklarını işgal ettikle
mekteydiler. Hemen her yerleşim mahallinde bugün dahi
ri günlere kadar Osmanlı Devleti adına yurtlarını onun
Osmanlı’dan kalm a eserlere rastlanmasının sebebi, Os-
bayrağı altında idare ettiler.12
manlı idarecilerinin halkı rahat içinde yaşatma gayretleri
OSMANLI DEVLETİ İLE AFRİKA’DAKİ
dir. Cami, medrese, hamam, su yolları ve köprüler gibi
MÜSLÜMAN SULTANLIKLAR ARASINDA
eserlerin bir kısm ı hâlâ Trablusgarp ve Tunus’ta mevcut
KARŞILIKLI MÜNASEBETLERİN BAŞLAMASI
ken Cezayir’de yok denecek kadar azdır. Zira her türlü si yasi ve iktisadi desteğini Cezayir’in Fransız işgali karşısın da ortaya koyarak mücadele eden Hamdan Hoca’nın “Miroir” adlı kitabında bahsettiği gibi 1830’dan itibaren sö
İslâm tarihi boyunca kıtada kurulan birçok sultan lığın sömürge dönemine kadar yaşadığı bilinmektedir. Ama bu dönem öncesi hiçbir bölgede sömürge kurulm a masının temelinde H ıristiyan dinine nazaran İslâm d ini
mürge idaresi tarafından bu eserler derhal yıkılm aya baş
nin buna müsaade etmemesi yatmaktadır. Bu sultanlık
lanmıştı. Hamdan H ocanın verdiği bilgilere göre Fran
lar doğudan güney istikam etine, kuzeyden batı istikam e
sızların ilk yıktıkları eserler sadece Osmanh'dan kalan ca
tine doğru çok geniş bölgeleri içine alıyorlardı. Bu sul
miler, medreseler ve diğer kamu hizmetleri için yapılan
tanlıkların13 tamamı yaşadıkları asırların güçlü İslâm
binalardır. Cezayir’den Osmanlı’yı tamamen silmek iste
devletleri olan Abbasi, Fatım i, Endülüs Emevi, M em lük
dikleri için cadde ve sokaklarda o dönemi hatırlatan isim
lüler ve Osmanlılar’la çok yakın ilişkiler kurdular. Batı
ler dahi silinerek yerlerine köpek isim leri verilm işti.10
Afrika’nın güçlü Gana, M ali, Gao ve Tim büktü Sultan
Osmanlı Devleti Afrika’nın özellikle iç kesim lerin
lıkları daha çok M em lüklüler döneminde doğu İslâm
de hiçbir eyaletinde uygulam adığı bir idare kurmuştu.
dünyası da denilen M ısır ve Arap yarım adasıyla münase
Anadolu’daki bir eyaleti genişliğinde topraklara sahip
betlerini korudular. Özellikle zengin Afrikalı sultanların
kazalara ve nahiyelere bir kaymakam veya nahiye m üdü
hac seyahatleri esnasında beraberlerinde getirerek hayır
rü tayin ederek, hakim iyetini yürütm üştü. Avrupalı sey
ları için dağıttıkları altınlar XIV. asır tarih kitaplarında
yahlar, uğradıkları bu m ahallerdeki ahalinin O sm anlıya
sıkça anlatılm aktadır.
olan bu sadakatleri karşısında hayrete düşerlerdi. Zira bir
Osmanlı Devleti’nin Kuzey Afrika eyaletlerini kur
kaymakam hem de binlerce çöl insanını yıllarca mesele-
duğu XVI. asrın başlarında batı Afrika’nm en güçlü dev
siz idare edebiliyordu. H atta merkezden kaymakam veya
leti bugünkü N ijerya, Kamerun, Çad ve N ijer’in sınırla
nahiye müdürü tayin etmeden o m ahallin en saygın reisi
rının geçtiği bölgedeki Bornu Sultanlığı idi. Ayrıca yine
ni belli bir maaşla bu görevle tayin ediyor ve onlara gön
bugünkü M ali hudutlarında kalan Tim büktü ile Çad
derdiği bayraklar bu uzak yerlerin göklerinde dalgalanı
devleti sınırlarında kalan Vaday, Kanem, Darfûr ve N i-
yordu. Bilhassa Trablusgarp vilayetinin hemen güneyin
jer’deki Agadez, Ayir ve Kavar ile yine N ijerya sınırla
den başlayıp Büyük Sahra çölünün her tarafını böyle ida
rında halen farklı bölge adları olarak varlıklarını sürdü
re etti. Merkezden 200/250 asker ve beş/on kadar memu
ren Kano ve Sokoto sultanlıkları, Osmanlı H alifesi’ne
run gönderildiği Fizan Sancağı’na bağlı kaza ve nahiye
b ağlılıkların ı gönderdikleri elçiler ve hediyelerle b ild iri
ler bunun en güzel örneğidir.11 Günümüzde Orta Afri
yorlardı. Padişahlar da bölgedeki sultanların tahta çıkış
k a ’da bir ülke olan Çad’ın kuzey bölgesindeki Tibesti
larını ve inişlerini dahi yakından takip ederek onlara İli-
O SM A N LI I
SİYASET
latler ve beratlar göndererek tebrik ediyorlardı. Doğu
oranda bağlantıları devam eden Hidivler ülkenin sınırla
Afrika sahillerinin XVI. asırdaki en güçlü devleti olan ve
rını Sudan ve Uganda’ya doğru genişletince bu bölgede
bugünkü Etiyopya’nın büyük çoğunluğu ile Somali’nin
H att-ı Üstüva (Ekvator) V aliliği teşkil edildi. Osmanlı
Ogaden bölgesinde hakim Harar Sultanlığı vardı. Os-
Paşalarının himayesine hekim olarak çalışıp İslâm’ı ka
manlı Devleti’ne bağlılığı sayesinde kendisine sağlanan
bul eden ve bir süre sonra M ısır sarayına giderek hizmet
yardım larla hem Habeşistan hıristiyan krallığına hem de
lerini orada devam ettiren Alman asıllı Melımed Emin
Hint Okyanusu’nda dolaşan Portekiz donanmalarına
Paşa bu vilayete vali tayin edildi. Burada İslâm’ın yerli
karşı mücadele ediyordu. Tine bugünkü Sudan ile Çad
kabileler arasında yayılmasında büyük katkıları olduğu
arasındaki bölgede bulunan kordofan, Darfur, Sennar ve
gibi zencilerin köle olarak satılmasına engel olmasıyla da
Func’daki sultanların da Osmanlı D evletiyle irtibatları
tanınmaktadır.
nın olduğunu Osmanlı Arşivlerindeki belgelerden öğre niyoruz. Hint Okyanusu sahillerinde günümüz Kenya,
SÖMÜRGE ÖNCESİ İKTİSADÎ,
Tanzanya ve Mozambik’e kadar uzanan k ıyı boyunda ku
SOSYAL, HAYAT
rulan Zengibar Sultanlığı ise İstanbul’a daima elçiler
Afrika kıtası diğer kıtalarla olan bağlantıları kadar
göndermiş ve sömürge devletlerin istilaları esnasında tek
kendi içinde de tarih boyunca iletişim in eksiksiz sağlan
yardım istedikleri merkez haline gelm işti.14
dığı zengin bir geleneğe sahipti. Özellikle İslâm’ın ku
OSMANLI DEVLETİ’NİN AFRİKA KITASINDA
zey doğu ve güney doğu taraflarından girerek Atlas Ok
MÜSLÜMAN AZINLIKLARIN BULUNDUĞU
yanusu ve H iııt okyanusu sahillerine ulaşmasıyla birlikte
BÖLGELERLE MÜNASEBETLERİ
kıtada büyük kervan yolları oluşmaya başladı. Avrupalı-
Afrika kıtasından gelen her talebe İstanbul tarafın dan cevap verilmeye çalışılm ıştı. Mesela bugünkü Endo
lar’ın yok ettikleri ticaret yolları XIX. asrın sonlarına ka dar Afrika’nın can damarlarını oluşturuyordu. İşte Kuzey
nezya topraklarında Hollanda sömürgesine karşı müca
Afrika bir taraftan Akdeniz’deki deniz ticaretinden ve
dele eden sultanlar ile yakın çevrelerinden üç bin müslü
güney Avrupa sahillerinden alınan vergilerle zenginleşir
man köleleştirilerek Güney Afrika’daki Natal ve Cape
ken diğer taraftan bugünkü Kamerun, Kongo, Nijerya
Town civarına yerleştirildiler. Bu bölgeye müslümanları
ile sınırlanan bölgeye kadar uzanan kıtanın orta ve batı
taşımaya devam eden H ollandalIlar, burayı İngiltere’ye
bölgeleri, ki neredeyse bu havza kıtanın yarısını içine
kaptırdılar. Karşılarında büyük bir müslüman kitleyle
alır, dış dünya ile bağlantılarını bu ticaret yollarının Ak
karşılaşan İngiltere kendi sömürgeleri Hindistan’dan da
deniz sahillerine ulaştığı Kuzey Afrika lim an şehirleriy
buraya yeni müslümanlar taşıyınca, farklı müslüman k it
le sağlamaktaydılar. Akdeniz’de faaliyet gösteremeyen
leler arasında huzursuzluklar çıkmaya başladı. Bunlar
başta Portekiz ve İspanyol donanmaları olmak üzere di
önlenemeyince Osmanlı D evleti’ne müracaat ederek ilim
ğer hıristiyan devletlerin donanmaları kıtanın batı ve
sahibi bir kimse talep ettiler. Ebubekir Efendi isminde
güney sahillerini çevrelemişler ve yeni keşfettikleri Ame
bir alim Londra üzerinden buraya gönderildi. Kısa za
rika kıtasına milyonlarca zenciyi köleleştirerek taşımaya
manda hem bölgenin hem de müslümanların konumunu
başlamışlardı. Afrika’nın iç bölgelerinden kuzeye taşman
iyi değerlendiren bu zat ile ilm ihal kitabı yazarak bunu
altın, fildişi, tuz gibi ticaret m allan yanında köle ticare
Afrikan dilinde İstanbul’da yayınlayıp Güney Afrika
ti çok az yer tutm aktaydı. İslâmi dönemde ve özellikle
müslümanlarına d ağıttı.15 Daha sonraki yıllarda Üm it
Osmanlı döneminde Kuzey Afrika sahilinde dikkate de
Burnu müslümanları da denilen bu insanlarla münase
ğer bir köle pazarına rastlamamaktayız. K arşılığında g ı
betler geliştirilerek devam ettirildi. Cape Town’da bir
da maddeleri ve giyim için gerekli dokumaların gönde
Osmanlı Mektebi açıldı ve buraya Hicaz üzerinden g it
rildiği Afrika’nın bu iç bölgeleriyle karşılıklı büyük bir
mek üzere m uallim ler gönderildi.16
iktisadi münasebetler kurulmuştu. Osmanlı Devleti Ku
XIX.
zey Afrika eyaletleri sayesinde Akdeniz’deki ticaretin asrın sonlarında M ısır’da Kavalalı Mehmed
A li Paşa soyundan gelen ve Osmanlı D evletiyle geniş O SM A N LI I
seyrini elinde tuttuğu g ib i Afrika içlerine gidip gelen SİYASET
kervanların yollarının güvenliğini de takip ediyordu. Bu
bir gelişm e varsa dahi bu kuram ların tamam ına yakını
m aksatla orta-batı Afrika’daki müslüman sultanlıklarla
kilise menşeli olanlardır. Yüksek eğitim kurum lan yok
ilişkileri XX. asra kadar devam edegelmiştir. Ne zaman
denecek kadar az olup bunların tam am ına yakını büyük
ki Ingilizler ve Fransızlar buraları işgale başladılar, he
bir kriz içerisindedir. Halen birçok ülkede ilk-orta ve
men tarihi kervan yollarını yok ettiler ve bu bölgelerin
yüksek eğitim m ali ve siyasi sıkıntılar yüzünden yok de
Kuzey Afrika lim anlarıyla bağlantıları kesilerek ticaret
necek kadar az yapılm aktadır. Zira bir çok ülkede aralık
yollarının istikam eti Batı Afrika’da kurulan Lagos, Por-
sız darbeler ve ekonomik bunalım lar yüzünden ne okul
to-Novo, Saint-Louis gib i yeni lim anlara çevrildi.
masrafları karışlanabilm ekte ne de öğretmen maaşları ve
G elişm işlik konusu, yeryüzünde en fazla Afrika k ı
rilebilm ektedir. Osmanlı Devleti tam dört asır kald ığı
tasının meselesi olmaya devam ediyor. Ne Büyük Britan
kıtada doğrudan kendi kültürünü emperyalist bir tavırla
ya İmparatorluğu’nun eski sömürgeleri N ijerya, Gana,
ve zorla tebaasına kabul ettirm ediği için bugün başta Ce
Güney Afrika C um huriyeti, Kenya gib i ülkeler ne Fran
zayir, Tunus ve Trablusgarp gib i eski eyaletlerinde kendi
sa’nın eski sömürgeleri Senegal, M ali, Kongo, Madagas
soyundan gelen Kuloğlu sınıfı da dahil Türkçe konuşan
kar gib i ülkeler ve ne de Portekiz, İtalya ve Am erika Bir
bir toplum yoktur. Oysaki bugün Afrika’da 25 ülkenin
leşik D evletlerinin eski sömürgeleri Mozambik, Etiyop
resmi d ili Fransızca ve yine bir o kadar ülkenin resmi d i
ya ve Liberya gibi ülkeler bir türlü gelişemiyorlar. Oysa
li İngilizce olup, Portekiz ve İspanya’nm birkaç eski sö
ki bu ülkelerin tam am ına yakını yeraltı zenginlikleri ile
mürgesinde de kendi d illeri resmi d il olarak k u llan ıl
dünyanın en zengin ülkeleri arasında yer almaktadırlar.
maktadır. K ıtadaki bütün m ahalli dillere sadece konu
Petrol kaynaklarıyla N ijerya, altın ve elmas yataklarıyla
şuldukları ülkelerde m illi d il statüsü verilerek yazılı ola
M ali ve Güney Afrika Cum huriyeti, bakır madenleriyle
rak eğitilm eleri ve kullanılm aları yasaktır. Bu konuda
Kongo ve her birinin sahip oldukları yeraltı ve yerüstü
bağımsız unvanı verilen ülkeler kendi başlarına çalışma
zenginlikleriyle diğer bütün Afrika ülkeleri sadece Avru
yapamıyor ve yaptıramıyorlar. Sadece UNESCO gib i ku
pa ve Am erika’nın zenginleşmesine katkı sağlam aktadır
ruluşlar gösterm elik faaliyetler yaptırarak, sözde kültür
lar. Osmanlı D evleti’nin kıtadaki bütün bağlarını kopa
zenginliklerini muhafaza etmeye çalışıyorlar. Osmanlı
rırken Avrupalılar’ın ortak olarak iddiaları kıtayı geri
hakim iyetindeki topraklarda en ufak aşiret bile kendi
kalm ışlıktan kurtararak buraya medeniyet götürmekti.
kültürünü muhafaza ederken, Afrika toplum ları en tabii
Ama sömürge devletleri zenginleştikçe Afrika kıtası tam
olan ana dillerini dahi yazıp okutma hakkından mahrum
tersine daha fazla fakirleşti. Yani özellikle Avrupa ülke
bırakılm ıştır.
leri Afrika kıtasının az gelişm esi için her yolu denemek
D il kadar hassas, hatta ondan daha önemli bir konu
teyd i.18 Zenginlikleri yok pahasına taşınan kıtada eği
da din meselesidir. A frikalıların başına ne geldiyse aslın
timden sağlığa, iktisattan siyasete hiçbir konuda kendi
da müslüman oldukları için geldi. K ıta tarihi bakım ın
başlarına yetebilecek ülke yok gibidir. Osmanlı döne
dan hıristiyan kültüre daha yakın olması gerekirken,
minde Cezayir, Tunus, Trablusgarp, M ısır ve Habeş hem
topluca denecek kadar, bütün kitleler İslâm ’ı kabul et
kalıcı yönetimlere kavuşmuş hem de kendi kazançlarıyla
m işlerdi. K ıtadaki farklı etnik toplulukların belli başlı
huzur içinde yaşamışlardı. Kendi kaynaklarını bizzat
olanlarından Berber, Somali, Hevsa, Bambara-Mandeng,
kendileri pazarlayarak sadece gelirlerinin vergilerini ve
Pöl, Svalıili/Sahili gib i büyük etnik grupların tamamı
rirken, sömürge döneminde toprakları üzerinde her tür
müslümandır. Nüfus ve uluslararası ilişkilerde m üs
lü m ülkiyet haklarını dahi kaybettiler.
pet/menfi kendilerinden bahsettirebilen Kongo, Afrika
Eğitim konusunda Osmanlı D evleti’ne haksız eleş
Cum huriyeti ve Angola gib i ülkelerin dışında hemen her
tiri yöneltenler kıtanın Avrupa m edeniyetiyle tanışma
ülkede İslâm ya büyük çoğunluğun dinidir veya en bü
sından sonra yaklaşık bir buçuk asır geçmesine rağmen
yük gruplardan birinin dini olarak o ülkede etk ili bir ko
en ufak bir Avrupa-Afrika ortak medeniyetinin eserleri
numdadır. Ancak bütün bu olanlara rağmen kıtadaki her
ne rastlayamaz. Kıtada en fazla orta eğitim konusunda O S M A N II
türlü İslâm î faaliyetin önü kesilm iş durumdadır. Sadece I SİYASET
hıristiyanlık propagandası devam etmektedir. Yedi yüz
larda İngiltere’nin Gana ve N ijerya’da açtıkları İslâm
m ilyonluk kıtada müslüman nüfus beşyüz m ilyon civa
okullarında kendilerinin Afrika’daki varlıklarını kabul
rında olup, bütün hıristiyanların sayısı henüz yüzmilyo-
lenebilecek kadı, imam, müezzin ve vaiz gibi din görev
na ulaşamamıştır. Geriye kalanlar henüz m ahalli fetişle
lileri yetiştirm eye başladılar.20 Özellikle Cezayir’deki
re inanan kitleler olup m isyonerlik faaliyetlerinin birin
Fransız İslâm medreseleri 1960’daki bağım sızlık yılına
ci planda bunlar üzerinde yoğunlaşmaktadır. Yine de köy
kadar tam yüzonyıl açık kaldı ve buradan mezun olanlar
olsun kasaba olsun her müslüman yerleşim birim ine de
sömürge idaresinin memuru olarak maaşa bağlandılar.
bir kilise inşa edilmeye başlanmasıyla, m isyonerliğin yo
Ö ğretm enlik vasfı olanlar ise Batı Afrika’daki Senegal,
ğun baskısı bunlar üzerinde de vardır.
Gine, Moritanya, M ali ve N ijer gib i ülkelerde de açmak
Osmanlı D evleti’nin kıtaya ayak bastığı günden,
istedikleri medreseleri kurm akla ve idare etm ekle görev
ayrıldığı zamana kadar hiçbir idareci ve dini görevle böl
lendirildiler. Afrikalı müslüm anların asırlardır var olan
geye gönderilen kimseler yerli ahaliye din değiştirm e
geleneksel dini eğitim i önce denetlendi, ardından k ısıt
telkininde bulunmadılar. H atta tamamı Hanefi mezhe
lamalar getirild i ve sonuçta yasaklandı. Ancak 1945’ler-
binden olan Osmanlılar Afrika kıtasında en yaygın olan
den sonra m üslüm anların rahat nefes alm alarına müsaade
M aliki mezhebi ve Şafii mezhebine mensup müslüman-
ettiler. Bütün İslâmi gruplar artık kendi özel okullarını
ların kendi mezheplerine dönmeleri konusunda dahi g i
açarak hiçbir gelecek veremeyecek olan devlet okulları
rişimde bulunmadı. H atta Osmanlı dönemi öncesinde
yerine en azından dini terbiye veren okulları tercih edi
Kuzey Afrika m üslümanları arasında en büyük kavgala
yorlar. Fakat Avrupa Devletleri başta Fransa olmak üzere
rın kaynağı olan Şii ve İbazıyye mezhepleri mensupları
bu İslâm dini eğitim inden rahatsızlığını her fırsatta dile
nın akide ve amellerine dahi müdahale etmedi. Anado
getirm ektedir.21 Kendi laik ve misyoner eğitim kuram
lu ’dan buradaki eyaletlerine götürdüğü insanları için
larının faaliyetlerini “ahlaki fetih” olarak gören Fransız
Hanefi mütfu tayin ederken, yerli halka hizmet vermek
aydını A frikalılar’ın kendi eğitim lerini bizzat kendi aç
üzere M aliki müftü tayin ediyordu. Ö zellikle tarikatlar
tıkları ve hiçbir devlet desteği görmeden inşa ettikleri
konusunda halkın huzurunu kaçırm adıkları sürece yar
okullarda vermelerini ise “beyin yıkam a merkezi, şeriat
dımcı olup her türlü kolaylığı göstererek faaliyet alanla
narası atılan fanatik yuvalar” olarak görmektedirler.22
rını genişletmelerine müsaade ediyordu. Afrika kıtasında
Osmanlı Devleti Kuzey A frika’da, bilhassa son dö
faaliyetlerinden dolayı Osmanlılar tarafından cezalandı
nemlerinde, kendi kuyusunu kazan yahudilere en ufak
rılan tarikat şeyhi yokken, Avrupalılar’ın kıtaya ayak
bir baskı uygulam adığı gibi yerli halkın saldırılarından
basmalarıyla ilk darbeyi tarikat şeyhleri ve m üritleri ye
bunları daima korumuştu. Onlar da bu iyiliğ in karşısın
diler. Birçoğu ya katledildi veya sürgün edilerek ülke ü l
da ilk fırsatta işgale başlayan Fransa’nın hizmetine gire
ke gezdirilerek maddi-manevi her türlü baskıya maruz
rek cevap verm işlerdi.23 Avrupalılar’ın işgallerini büyük
kaldılar. M alin in en büyük Ticânî şeyhi Hamallah bir
bir coşkuyla karşılam alarını yerli ahali unutm adı ve ba
Fransız sömürge ülkesinde zorunlu iskana tabi tutulm uş,
ğım sızlık esnasında Cezayir, Tunus ve Trablusgarp’daki
ancak bir türlü faaliyetlerinin önüne geçilemeyince Fran
yahudilerin tamam ına yakını yüzlerce yıld ır yaşamakta
sa’nın güneyinde II. Dünya Savaşı esnasında yahudilerin
oldukları evlerini ve iş yerlerini bırakarak Fransa’ya sı
toplandığı bir kampa konmuş ve burada ölm üştü.19
ğındılar. O sm anlı’dan gördükleri yardım ı ne yerli ahali
Başlarına benzer durum ların geleceğini anlayan ta
den ne de Fransa’dan gördüler. Yine Osmanlı Devleti
rikatlar ellerine imkan geçtiği her fırsatta isyan ederek
Kuzey Afrika’da aynı dine mensup kardeşleri için cam i
sömürge idareleriyle bağım sızlık yolunda mücadele etti
ler, medreseler inşa ederken meselâ Fransızlar bu cam ile
ler. Ancak kendilerinden çok güçlü olan Avrupa Devlet
rin çoğunu yıkm ış ve en önemli birkaç tanesini kiliseye
leri Osmanlı’nın yıkılm asından da istifade ederek bütün
çevirerek yerli ahalinin daha fazla nefretini kazanmıştı.
bir Islâm medeniyetini kökten değiştirm eye başladılar.
Afrikalı insanları etkilem ek için Fransa’nın en güçlü din
1850 yılında Cezayir’de Fransa’nın ve daha sonraki y ıl
adamları olan Kardinal Lavigerie ve papaz Charles de Fo-
O SM A N U !
SİYASET
ucauld bölgeye gelerek m üslümanlar üzerinde misyoner
nı göstermesi açısından dikkatle okunması gereken k i
lik faaliyetlerini organize etmişlerdi.
taplardır.25 1830 yılında sebepsiz yere Cezayir eyaletine saldıran Fransızlar bunu hemen işgale dönüştürmüşler ve
SÖMÜRGECİLİĞİN
yirm i y ıl süren bir savaş sonucunda buraya yerleşmişler
AFRİKA KITASINA YERLEŞMESİ
di. Osmanlı bu işgal karşısında adeta çaresiz kalm ış ve
Avrupaiılar sömürge düzenlerini Afrika’da yerleşti
karşılık veremeyerek sadece notalarla protesto edebilm iş
rirken ilk faaliyetleri arasında Osmanlı D evleti’nin aley
ti.26 Bu tavır karşısında Fransa hızını daha da artırmış ve
hinde propaganda yürüterek yerli halklar arasında kazan
önce Batı Afrika’daki Senegal, M ali ve N ijer’deki el-Hac
dıkları muhabbetlerini yok etmek bulunuyordu. Bu siya
Ömer’in Tukulör İslâm Devleti toprakların asaldırarak
sette başlangıçta başarılı olamamakla birlikte daha son
ele geçirm işti. 1880’li yıllarda Batı Afrika Sömürge vali
raki yıllarda bu propagandaları netice verdi ve bu insan
liğin i kurduktan sonra doğuya ilerleyerek Trablusgarp,
lar sadece Osmanlı padişahının hakim iyetini değil, hali
Tunus ve Cezayir eyaletlerini güneyden işgal etmeye de
felik ünvanını dahi reddeder hale geldiler. H alifelik me
vam etti. Tunus ve Fas’ı bir oldu bitti ile himaye ediyo
selesini bir dini problem haline getirerek Türkler’den
rum diyerek, sınırlarına dahil edince Osmanlı için yapa
halife olamayacağı ve gerçek halifenin sadece Kureyş'ten
cak hiç birşey kalmadı. Ancak bu topraklardan kaçabilen
olacağı konusu Avrupa medyası başta olmak üzere bütün
müslüm anları Trablusgarp ve Akdeniz’in doğusunda o
hıristiyan güçlerin ilim adamları ve devlet idarecileri ta
gün için daha emin bulduğu Suriye’ye yerleştirebildi.27
rafından her ortamda dile getirildi. Bir taraftan mahalli
Osmanlı Trablusgarp! elden çıkarmamak için ani
m illiyetçilik akım ları harekete geçirilirken, diğer taraf
den yaptığı bir hamleyle ikinci defa İstanbul’a bağlaya
tan Osmanlı halifesini Alm anya’nın kuklası olmakla it
rak Karamanlı hanedanı (1711-1832) tarafından yarı
ham ederek bütün Afrika m üslüm anlarını buna inandır
m üstakil bir eyalet olarak idare edilmesine son verdi.28
dılar ve Padişah V. M urad’ın cihad çağrısına sadece Trab
İstanbul’dan tayin ettiği valilerle yaklaşık seksen sene
lusgarp müslümanları müspet cevap verdiler.24 Dört asır
burayı muhafaza etti. Ancak burayı koruduğu günlerde
tabii afetlerin dışında huzur ortamında yaşayan Afrika
bütün Balkanlar’daki toprakları, Ege adaları, Suriye, Irak
toplumları kendilerine bu im kanı sağlayan devletin hem
ve Arap Yarımadası tehlikeye girdiğinde artık yapabile
de düşmünlarının siyasi oyunları neticesinde ona karşı
cek hiçbirşey kalm am ıştı. Cephede kazanılan 1911-1912
savaşacak kadar basiretsiz hâle getirildiler. Çanakkale
Osmanlı-İtalyan Savaşı İsviçre’nin Uşi (Ochi) kentinde
harbine ve Irak cephesine Fransızlar’ın sevkettiği asker
masa başında İtalyanlar’a verildi.29 Ancak buna yıllarca
lerin çoğu Afrikalı müslümanlar arasından toplanmıştı.
savaş alanlarında mücadele eden Türk askerleri rıza gös termediler ve beş y ıl daha vilayetin iç kısım larında ve
AFRİKA KITASININ
güneyinde Senüsi tarikatı şeyhlerinin desteğiyle İtalyan
SÖMÜRGELEŞTİRİLMESİ KARŞISINDA
lar’a karşı savaştılar.30 Osmanlı D evleti’nin topraklarında
OSMANLI DEVLETİ'NİN TAKINDIĞI
sömürge idaresi kurulm asına karşı verdiği en büyük m ü
TAVIR VE AFRİKALI MÜSLÜMANLARIN
cadele Trablusgarp harbidir.31 Bu eyaletin İtalyanların
OSMANLI HALİFESİNE BAĞLILIKLARI
acımasız ellerine bırakılmasından sonra Senüsi tarikatı
Afrika K ıtası’nda Osmanlı topraklarının işgal edil
lideri Ahmed Şerif, M illi M ücadeleye destek vermek
meye başlaması 17901ı yıllarda M ısır’a giren Fransız iş
üzere Anadolu’ya geçmiş 1918-1924 yılları arasında ü l
galiyle başladı. Fransızların M ısır’ı terketmesiyle hemen
keyi karış karış gezerek yaptığı konuşmalarla halkı ciha
Ingilizler buraya yerleşmişti. Fransızlar Osmanlı toprak
da davet etm işti.32
larında zahmet çekmeden elde edilen gelirlere bir defa
Osmanlı Devleti H int O kyanusu’ndaki gerek Zen-
alışm ışlardı. A rtık bundan vazgeçmeleri m üm kün değil
gibar A dasının gerek Kamer A daları’nın (Komor) işgal
di. Fransız tarihçi Jasques Thobie’nin “Osmanlı Toprakla
edilmesine de karşı gelm iş, ancak XIX. asrın buhranlı
rında Fransız Menfaatleri ve Emperyalizmleri" isim li yayın
yıllarında buna engel olamamıştı. Bütün Avrupa devlet
lanmış tezi ile “A li ve Kırk Haramiler” adlı deneme çalış
lerinin Osmanlı topraklarına saldırdıkları XX. asrın ba
ması kendi devletinin işgallerinin arkasında yatan hırsı
şında dünyanın birçok müslüman toplulukları gib i bu
O SM A N LI
m
SİYASET
katman en uç noktalarındaki topluluklar da ellerinden
ve en çok köle taşıyan devlet olan Portekiz aynı zamanda
gelen her türlü yardım a koşuyorlardı. H atta bu m üslü
bu ticareti en son yasaklayan ülkedir.35 Bu taşınan yirm i
manlar Osmanlı D evleti’ne saldıran Fransa’nın, İngilte
milyon rakamına anavatanından çıkarıldıktan sonra köle
re’nin ve İtalya’nın söm ürgeleştirdiği topraklarda yaşa
pazarlarında ölenler ile hayvanlara dahi layık görülmeyen
malarına rağmen maddi ve manevi desteklerini en zor
taşıma usullerine dayanamayarak gem ilerde ölenler ve
şartlarda ulaştırdılar. Bunun en güzel örneği M illi Müca-
başta kolera olmak üzere bütün sağlın hastalıklar yüzün
dele’nin başladığı günlerde İstanbul’daki halifenin gele
den ölenler dahil değildir. Avrupalı bu insanlık ayıbı ile
ceğini kazanılacak zaferde gören MadagaskarlI müslü-
ilg ili izlerini silm iş gib i görünüyor. Sadece Senegal’in
manlardır. Topladıkları maddi yardım ları tem silcileri va
başkenti Dakar açıklarındaki köle adası Gore’yi gezenler
sıtasıyla Ankara’ya kadar getirerek kurulan yeni M eclise
bu vahşeti iliklerine kadar hissetmektedirler. Osman
teslim ettiler. Yardım yapan m üslüm anların isim leri ver
lI ’n ın
dikleri yardım m iktarıyla birlikte Paris’te yayınlanan Ec-
bına rastlanmamaktadır. Hatta bir defasında Afrika’nın
Afrika’da varolduğu sürece böyle bir insanlık ayı
hos de l ’Orient dergisinde liste halinde bulunmaktadır. Yi
iç bölgelerinden satın aldıkları köleleri Trablusgarp li
ne zaferin kazanılmasından sonra halifeliğin büyük bir
manına getirerek buradan Am erika’daki sömürgelerine
tehlikeden daha kurtulduğuna inanan bu müslümanlar
götürmek için tacirler çok sayıda köle topladılar. Ellerin
Madagaskar Adası’nda yaşadıkları her şehirde dini tören
deki bu kölelerden 1.600 kişi Fizan Sancağı civarında aç
ler düzenleyerek bunu kutlam ışlar ve bulundukları cad
lıktan ve susuzluktan öldü. Bunu haber alan Osmanlı Pa
delere ay yıldızlı bayrakları asarak bir hafta boyunca se
dişahı o tarihten itibaren çok sayıda insanın köle de olsa bu tarzda kendi topraklarından geçirilm esini yasakladı.
vinç gösterilerine devam etm işlerdi.33
Yine Osmanlı ile Avrupalı güçlerin köle ticaretine yakla
İNSANLIK AYIBI KÖLE TİCARETİ
şım ları bugün bağımsız devletler olan ve her iki gücün
Afrika kıtasından bahsedince köle ticareti konusu
eski topraklarında net olarak görülmektedir. Osman asırlarca hakim olduğu doğu Avrupa ülkelerinin
önemini hâlâ korumaktadır. Kara kıtada herkes tarihin
lI ’n ın
karanlık sayfalarına gömülen bu yarayı hiç unutacak g i
hiçbirinde bir zenci kölenin izine dahi rastlanmazken At
bi değildir. 1998 y ılı yeryüzünde köle ticaretinin yasak
las Okyanusu’nda bulunan bağımsız veya halen Fransız,
lanışının 150. y ılı olarak değişik faaliyetlerle anıldı.
İngiliz toprakları olan adalardan H aiti, Saint-M artinique,
Özellikle köle ticaretiyle bir şekilde alakası olan her ü l
Jam aika, Bahama, Saint-Louis, Trinidad’ın nüfuslarının
kede bu konuda kitaplar ve m akaleler yayınlandı. Os
tamamına yakını Afrika kökenli zencilerden oluşmakta
m anlI’nın yegane mirasçısı ülkemizde ise kölelik günde
dır. Bu insanların hiçbirisi Afrika’yı rerkederek buralara
me bile gelmedi. Afrika kıtasında köle ticaretini sadece
kendi iradeleriyle gelmediler. Tam aksine bu ticaretin ya
Avrupalılar yaptıkları için bu insanlık ayıbını anma top
saklanmasından sonra Avrupalılar’ın köle olarak taşıdık
lantılarında yapılanlar, özür dilem ek yerine geçm işi hi
ları insanların azat ettikleri kölelerin torunlarıdır.
kaye etmekten ileri gitm edi. Uluslararası bir antlaşmay
SONUÇ
la yasaklanan köle ticaretini Osmanlı Devleti de adet ye
Afrika kıtasıyla kurulan temaslar XVI-XIX. asırlar
rini bulsun diye im zaladı.34 Zira Afrika’daki toprakların
arasında idari, iktisadi, kültürel olarak devam ederken
da az da olsa bu ticaretle iştigal edenler bulunuyordu.
XX. asra gelince Osmanlı D evleti’nin bütün dünyayla
Yasak başladığı anda kendi topraklarındaki tacirlerin el
kopan bağlarından bu k ıta da nasibini aldı. Sömürgeleş
lerinde bulunan zenciler İstanbul’a getirilip Anadolu’ya
tirilen bölgelerin değil yardım ına koşmak, neredeyse yok
sevkedilmişlerdi. Kendilerine toprak verilm iş ve derhal
edilişlerine seyirci kalındı. Sadece Londra ve Paris büyü
normal vatandaş statüsüne kavuşturulm uşlardı. Oysaki
kelçileri vasıtasıyla Zengibar, Sahra, Tunus ve Trablus-
Avrupalılar’ın yaklaşık dört asır (1458-1858) Afrika k ı
garp’ın işgallerini birkaç protestoyla geciktirildi. A sır
tasından başka Am erika kıtasına olmak üzere Atlas Ok
larca İstanbul’a büyük bir muhabbetle yönelen Afrikalı
yanusu, Büyük Okyanus ve H int O kyanusundaki adala
toplum ların dış dünyayla bağlantıları koparıldığı gib i
ra canlı olarak çıkardıkları kölelerin sayısı yirm i m ilyon
kıta içinde asırlarca birlikte yaşayan kavim ler arasına so
dan fazlaydı. Bilhassa A frika’da köle ticaretini başlatan
kulan nifak tohumları Avrupalılar’ın çekilm esiyle b irlik
O SM A N LI P Ç J I
SİYASET
te meyvelerini vermeye başladı. Hemen her bölgede bü
ce devam etmektedir. M ali ve N ijer’i sarsan Tevarık ka
yük iç savaşlar yaşanmaktadır. Müslüman oldukları halde
bilelerinin hareketleri bu iki ülkeyi iktisadi ve siyasi
iki düşman komşu olan onlarca ülke var: Senegal-Mori-
yönden bitirm ek üzeredir. Yine Senegal’in Kazamans ve
tanya sınır kavgası neticesi M oritanya’daki zenci müslü-
Sudan’ın güney bölgesinde hıristiyan azınlıklar merkezi
manlar asırlardır yaşadıkları yurtlarını terkederek Sene-
hükümetlere karşı silahlı hareketlerini devam ettirerek
g a l’e göçederken, Senegal’deki çoğunluğu esnaf Moritan
bağım sızlık istiyorlar. Vatikan ve hemen hemen bütün
yalI Araplar canlarını zor kurtararak ülkelerine sığındılar.
hıristiyan ülkeler bu hareketleri her yönden destekleme
Fas Devleti, Batı Sahrayı topraklarına silah zoruyla katın
ye devam ediyorlar.
ca karşısında Cezayir’i buldu. Batı Sahra meselesi yüzün
Kısaca, Osmanlı Devleti’nin son günlerine kadar
den iki ülke arasında hâlâ normal ilişkiler kurulamıyor.
A frika’nın iç bölgelerine giderek jeolojik ve coğrafi ince
Libya-Çad arasında Tibesti bölgesi yüzünden devam eden
lemelerde bulunmak isteyen Avrupalı seyyahlar önce İs
gerginlik yaklaşık yirm i beş yıldır devam etmektedir.
tanbul’a müracaat ediyorlardı. Bunun sebebi gidecekleri
Nüfuslarının yarısına yakını müslüman olan Etiyopya-
bölgedeki yetkililere Padişah tarafmdan yazılan ve yolcu
Eritre arasında çok kanlı savaşlar hâlâ devam etmektedir.
lukları esnasında korunmalarını sağlayacak bir ruhsat
Bağım sızlık sonrası sınırları masa üzerinde çizilen
m ektubu alm aktı.36 Zira böyle davranmayan seyyahların
günümüzün bağımsız ülkelerinin bir çoğunda özellikle
birçoğu canından olmuştu. Bugün ise durum tam tersi
etnik meseleler yüzünden iç savaşlar devam etmektedir.
ne dönmüş olup Afrika’nın herhangi bir ülkesine gitm ek
Mesela Cezayir’de Berberi k im liğ i ön plana çıkarılarak
isteyen Türk vatandaşı, Fransa veya İngiltere’nin İstan
bir tür ülkenin bölünmesine kadar gidebilecek bir hare
bul/Ankara’daki konsolosluklarına müracaat ederek vize
ket her türlü ortamda yürütülm ektedir. Fas’ta aynı şekil
almak zorundadır. Bu vize olmadan hiçbir Afrika ülkesi
de olmazsa bile Berberi k im liğ i için bir mücadele gizli
ne seyahat edemez.
1
Vincent M onteil, L'İslam noir- Üne religion â la conquete d c lA friq ue, Paris
17
H, Ahmed Schmiede, "Emin Paşa”, TDV-İslâm Ansiklopedisi, c. X I, s. 117-
18
H 9. W alter Rodney, Et L’Europe som d m lop p a VAfriqm, Paris 1986.
1980, s. 28. 2
Aziz Samih İiter, “Şim ali A frika’d a Türkler”, İstanbul 1936; Ercüment Kuran, “Cezayir'in F ransızlar T arafından İşga li K a rlısın da Osmanlı Siyaseti
19
Ahmat Kavas, “H am âliyye”, TDV-İslâm Ansiklopedisi, c. XV, s. 400-401.
(1827 -184 7)”, İstanbul 1957; Cengiz Orhonlu, Osmanlı İm paratorluğu’nun
20
Emile Combes, Enseignemen Superieur M usulman (Les Medersas), Paris 1894.
G üney Siyaseti Habeş Eyaleti, İstanbul 1974; Abdurrahman Çaycı, Büyük
21
Ahmat Kavas, L’evolution d c l ’Enseignement m odem e arabo~İslâmique en A frique frqncophone-L es Medersqs la R epublique du M ali (1980-1994), (yayın
S ahra’da Tiirk-Fransız Rekabeti (1858-1911), Erzurum 1970; La Qnestion
lanmamış doktora tezi), Üniversite Paris-7 -Deniş Diderot- 1996.
Tunisienuc et P olitique Ottomane (1881-1913), Ankara 1990. 3
Ahmat Kavas, “H ilâl (Benî H ilâl)”, TDV-İslâm Ansiklopedisi, c. XVIII, s.
4
15-19. Mehmed M uhsin, A frika D elili, Kahire 1312, s. 37-76,
5
Ahmat Kavas, “H arar”, TDV-İslâm Ansiklopedisi, c. XVI, s. 107-109.
6
Zakarı Dramam Issıfou, L’A frique noirc dans les relations intem ationales an
7
Ali Rıza Paşa, M irâtü’l-C ezâyir, İstanbul 1293, s. 44.
8
Celâl Tevfik, Karasapan, Libya, Trablusgarp, B in ga z i ve Fizan, Ankara
9
Sieur de Rocqueville, R elations des mocıtrs et dn G ouvem em ent des Turcs d ’A l
22
Georges Hardy, U neC onquetc morale. LEnscignement en A. O. F., Paris 1817.
23 24
Hamdan Khodja, Le M iroir, Paris 1985, 129-139Rachel Simon, Libya bctıveen ottomanism a n d nationalism , The ottom an Invol-
25
Jacques Thobie, înterest ve İm pcrialism es fra n ça is d-ans l ’Empire Ottoman
vem enî in Libya durirıg the War w ith îta ly (1911-1912), Berlin 1987. (1895-1914), Paris 1977 ve A li et les 40 volenrs im pcrialism es et m oycn-orient
XVIe siecle, Paris 1982, s. 14, 131, 135.
de 1 9 1 4 â nosjou rs, P aris 1985.
1960 . ger, Paris 1675. 10
Hamdan Khodja, Le M iroir. Paris 1985, s. 88-100.
11
Celâl Tevfik, Karasapan, a.g.e., Ankara 1960, s. 166.
12
26
Jeaıı Serres, La P olitique Turque en A friquc dit Nord- sous la m onarehie d e J u illet, Paris 1925.
27
Ş. Tufan Buzpmar, “Suriye’ye Yerleşen Cezayirli M uhacirlerin T âbiiyyeti Meselesi (1874-1900)”, İslâm A raştırm aları D ergisi, S. 1, 1997, s. 91-106.
28
H ikm et N aci, Kuzey Afrika ve Berberiler, İstanbul 1955, s. 154-155.
29
Başbakanlık Osmanlı Arşivleri, Trablusgarp Katalogu, A. MTZ. TG.
Abdülkadir Câm î Bey (B aykut), T rablusgarp’dan S ahray-ı K ebir’e Doğru, İs
30
H B., 1331/1/19, 10/7. Jean-Louis Traiaud, La Leğende noire d e la S anusiyya, Paris 1995, c. I-II.
tanbul 1327, s. 178-220.
31
H ikm et N aci, Kuzey Afrika ve Berberiler, İstanbul 1955, s. 60-69.
13
Guy de Bosschere, Autopsie d c la Colonisation, Paris 1967, s. 94-96.
32
Orhan K uloğlu, M ustafa K em al’in Yatımda İki L ibyalı Lider Ahmed- Ş erif-
14
Başbakanlık Osmanlı Arşivleri, Y ıldız Esas Evrak, 122 (121) 2389; Trab lusgarp Katalogu, A. MKT. U M ., 1271, c. 25, 189/100; Y. A. Hus.,
15 16
Süleym an B anını, Ankara 1981. 33
L. B ., “Les Musulmans de Madagascar. Et leurs aides au profit des orphe-
172/57, 28/2/1300; Y. A. Hus. 221/30, 12/5/1306.
lins et m utiles de guerre de la Turquie", Ecbos de l ’Orient, annee 4, n. 80,
Mustafa Baktır-Cezmi Eraslan, “Ebûbekir Efendi”, TDV-İslâm Ansiklope
oct. 1923, s. 801-806.
d isi,c .X , s. 276-277.
34
Başbakanlık Osmanlı Arşivleri, Y ıldız Esas Evrak, 74 (52) 52/24, 1297.
Başbakanlık Osmanh Arşivleri, İrade-i Hususiyye, 1327, 212/44, 27. c.
35
G uy de Bosschere, Autopsie d c la Colonisation, Paris 1 9 6 7 ,1 0 8 .
1327.
36
Başbakanlık Osmanlı Arşivleri, Y. A. H us., 176/8, 16/4/1301.
O SM A N LI 1
SİYASET
XVI. YÜZYIL AVRASYA D ÜN YASIN D A BÖLGESEL BİRLİK VE ÇEŞİTLİLİK OSMANLI, ÖZBEK, SAFEVİ VE HİND-BABÜRLÜ İMPARATORLUKLARI: BÜTÜNSEL BİR YAKLAŞIM
DR. NURTEN KILIÇ-SCHUBEL U L U D A Ğ Ü N İV E R S İT E Sİ F FN -F D E B İY A T FAK Ü LTE Sİ
BÖLGESELLEŞME VE
yüzyıl bir dönüm noktası olarak kabul edilir.4 Başka bir
BÖLGESEL İMPARATORLUKLAR
deyişle Kanuni Sultan Süleyman devri, Osmanlı’nın böl
yüzyıl Avrasya çapında yapısal ve kültürel
gesel sınırlarına ulaşmasında ve özellikle de siyasi meşru
değişimlere işaret eden oluşumların yaşandı
iyet, hakim iyet ve hukuk meselelerinin, düşünsel ve ku
ğı bir dönemdir. Bu dönemde Avrasya’da
rumsal olarak Osmanlı çözümü ve dolayısıyla Osmanlı
bölgesel imparatorluklar yükselmiş ve Avrasya dünyası bu imparatorluklar arasında bölünerek yeni siyasal, kül
biçimi kazanmasında önemli bir aşamadır. Safevi, özbek H anlığı ve Hind-Babürlü siyasaları
türel ve dinsel sınırlara ayrılmıştır. Evrenselci Çingis-
16. yüzyılın ilk yarısında kurulmuş olmalarına rağmen,
Moğol İmparatorluğu-sonrası ‘bölgeselleşme’ dönemi1
kökleri çok daha uzun bir geçmişe dayanan bir değişimin
olarak adlandırılan bu devirde evrenselci dönemin son iz
parçasıdırlar. Bu yapıların ortaya çıktıkları bölgeler, siya
leri de ortadan kalkarak, yerini yerel ve bölgesel kültür
sal ve kültürel olarak bu oluşumlarla birlikte yeni bir bi
ve kim liklerin önem kazandığı bir döneme bırakmıştır. B atı’da Osmanlı, İran’da Safevi, H indistan’da Hind-Ba bürlü ve Orta Asya’da Özbek H anlığı 16. yüzyılın böl gesel imparatorluklarıdır.2 Bu imparatorluklar, Osmanlı dışında hemen hemen eş zamanlı olarak ortaya çıkmışlar dır. Hepsinin ortak özelliği, evrenselci Çingis-Moğol
çim kazanmışlardır. Maveraünnehir’de oluşan Şeybani-Özbek H anlığı Türk-Moğol politik geleneğinin en yakın mirasçısıdır. Özbek H anlığı 1500-1510 tarihleri arasında Çingis Han’ın oğlu Cuci soyuna bağlı Şibani/Ebülhayırlı kolun
İmparatorluğu’nun doğrudan ya da dolaylı olarak parça
dan gelen Şeybani Han (öl. 1510) liderliğinde kendisine
sı olmuş boy kökenli topluluklar tarafından ya da doğru
katılan Özbek konar-göçer boyları tarafından kurulmuş
dan ya da dolaylı olarak idare etmiş olduğu alanlarda ge
tur. Şeybani Han, 16. yüzyılın başlarında A ltın Ordu sa
lişmiş olmasıdır. Bu imparatorluklar Türk-Moğol bozkır
hası içinde yer almış olan konar-göçer Özbek boyları ile
politik kültür mirasına değişik düzeylerde sahip olmuş
birlikte Deşt-i Kıpçak’tan Maveraünnehir’e gelerek Se-
tur.3
merkand, Buhara, Herat gib i önemli şehir merkezlerini Osmanlı İmparatorluğu, 16. yüzyıl bölgesel impa
ele geçirerek, burada Tim urlu idaresine son vermiş ve
ratorlukları arasında en eskisi ve en uzun yaşayanıdır. 16.
Özbek H an lığın ın tem ellerini atmışlardır.5 Öte yandan,
yüzyılda Osmanlı imparatorluğu yaklaşık ik i yüzyıllık
Şeybani Han’ın dedesi Şiban soyundan Ebülhayır Han,
bir geçmişe sahip bir politik yapı olarak karşımıza çık
U luğ B ey’in kızı Rabia Sultan ile evlenerek Tim urlular’a
maktadır. Ancak Osmanlı’nın gerek kurumsal ve gerek
akraba olmuş olduğu gibi Şeybani H an’da yine evlilikler
se ideolojik olarak yeni bir kim lik kazanmasında 16. O SM A N LI
yoluyla Tim urlularla akraba olmuştur. I SİYASET
Şeybani-Özbek H an lığın ın oluşumu Avrasya ça
mak önemli olmuş olmasına rağmen yeterli olmamış, ko-
pında yaşanan ve kökleri 14. yüzyılın sonu ve 15. yüzyı
nar-göçer ve yerleşik kökenli toplumun farklı kesim leri
la dayanan bölgeselleşme sürecinin Orta Asya’da yaşanan
ni, onların siyasal ve ekonomik beklentilerini entegre
biçimini sembolize etmektedir. Zira Orta Asya’da bölge
eden yapılar oluşturmaya çalışmışlardır.
selleşme süreci çok daha evvel başlamış, ve özellikle 15.
Orta Asya’da yaşanan bu gelişme ile Orta Asya’nın
yüzyılın ortalarında bozkır alanlarda Altın Orda ve yer
çevresindeki siyasi oluşumlar -Osmanlı, Safevi, Hind-
leşik alanlarda U m urlular idaresinin çözülüşü ile kendi
Babürü- arasında paralellikler kurulabilir. Osmanlı, Safe
ni açıkça hissettirm iştir.6
vi, Hind-Babürlü siyasaları doğrudan ya da dolaylı ola
Maveraünnehir-Özbek H anlığı’nın oluşumu ile bir
rak miras oldukları Türk ve Türk-Moğol bozkır politik
likte, Orta Asya’nın Maveraünnehir, Horasan, ve Belh
geleneklerini, İslamiyet ve bölgesel siyasi ve kültürel un
gibi şehir ve yerleşik hayatın nispeten güçlü olduğu yö
surlarla entegrasyonunu sağlayarak siyasi meşruiyet, hu
relerinde yaklaşık yüz elli y ıl süren beylerin yani U m ur
kuk ve hakimiyet açısından yeni modeller yaratmışlardır.
luların hakim iyeti yerini yeniden Çingis soyundan olan ların yani hakimiyetine bırakmıştır.
Maveraünnehir-Özbek H anlığı 16. yüzyılın başla rında oluşmuş olmasına rağmen, bölgeye getird iği siyasi
İlginçtir ki 13. ve 14. yüzyıllarda Avrasya’nın önem
kültür ve yerini aldığı siyasal yapının çok uzun bir geç
li bir kısmı Çingis-Moğol İmparatorluğu’nun yarattığı
mişi vardır. Özbek H anlığı yeni bir devletin ortaya çıkı
tek bir siyasi şemsiye altında, Yasa ve Hanlığın temsil et
şından ziyade, farklı kültürel katmanların mirasına sahip
tiğ i evrenselci düzen içinde birleştirilirken,7 15. yüzyılın
olan bölgenin, politik düzenine ve anlayışına, siyasal
ortalarından itibaren ve 16. yüzyılda yaşanan bölgeselleş
kültür ve kim liğine yeni bir biçim veren önemli bir ev
me, evrenselci Moğol dünya düzeninin çözülüşü yeniden
resini sembolize etmektedir.8
Çingis soyundan olan hanların idaresinde gerçekleşmek tedir.
Şeybani-Özbeklerle birlikte Maveraünnehir’de olu şan yeni politik düzen, bölgenin yaklaşık üç yüzyıl ve da
Moğol evrenselci düzenin en son kalıntılarından bi
ha fazla süren politik tarihine de biçim vermiş, 16. yüz
ri olan Altın Orda 15. yüzyılın ortalarında çözülerek ye
yılın başlarından Şeybani Han zamanında oluşan Özbek
rini batı kısım larında her birinin başından Çingis soyun
H an lığın ın sınırları ve politik düzeni uzun süre değiş
dan hanların bulunduğu, K ırım , Kazan, Astrahan gibi
meden kalmıştır.
hanlıklara, doğuda ise yine Çingisli soyundan idarecile
Maveraünnehir-Özbek H anlığı ile hemen hemen eş
rin bulunduğu Kazak ve Özbek gruplaşmalara bırakma
zamanlı olarak yükselen diğer bir politik oluşum ise Sa-
sı bu değişime işaret etmektedir. Maveraünnehir’de ise
fevi-Kızılbaş devletidir. 16. yüzyılın başlarında Şah İs
Şeybani Han liderliğinde Özbek H anlığı, Doğu Türkis
m ail tarafından kurulan, Doğu Anadolu, Azerbaycan,
tan’da ise yine Ç ingis’in Çağatay adlı oğlunun soyundan
Batı İran’ı kapsayan ve daha sonra Horasan’a doğru da
gelen hanların idaresinde hanlıklar kurulmuştur. Ancak
gelişen Safevi-Kızılbaş devletinin oluşumu da uzun bir
bu siyasalarda Yasa ve Hanlık gib i Çingisli meşruiyet
geçm işe sahiptir. Safevi 14. yüzyılda Şeyh S afiye
sembolleri ve Türk-Moğol bozkır politik idealleri varlı
(öl. 1334) dayanan sufi bir tarikatten 15. yüzyılda onun
ğını devam ettirirken, daha eski devirlerden farklı olarak
torunları Şeyh Cüneyd ve Şeyh Haydar’ın Azerbeycan ve
yeni yerel ve bölgesel özellikler kazanmışlardır. Bu han
Anadolu’daki faaliyetleri ile dini-askeri bir harekete ve
lıklar siyasi meşruiyet, hakim iyet açısından ve toplum
16. yüzyılın başlarında da Safevi piri İsm ail’in Şahlık ro
içinde farklı toplumsal ve kültürel unsurların entegras
lünü üstlenerek yeni bir devlet ve sülaleye dönüşmüştür.
yonunu sağlamak için yeni politik kültür özellikleri ve
Safevi-Kızılbaş oluşumunda en önemli olgu Kızılbaş oy
yeni sentezler gerçekleştirmişlerdir. Hem Çingisli hem
maklardır. Safevi-Kızılbaş devleti, Şeyh ve Şah olan İs
de müslüman olan bu hanlıklar politik kültür açısından
m ail’e ve onun temsil ettiği harekete Anadolu, Azerbay
sahip oldukları ortak özelliklere rağmen, geniş bir yelpa
can ve diğer bazı bölgelerden konar-göçer kökenli ve bü
ze oluşturmuşlar, siyasal meşruiyet açısından Ç ingisli ol-
yük ölçüde Türkmen olan boyların Kızılbaş olup oymak -
O SM A N U
I SİYASET
lar şeklinde kendisine katılm ası ile gerçekleşm iştir.9 Aşa
rina karşı Panipat’ta ve yine Kuzey H indistan’da önemli
ğıda gösterileceği gib i Safevi-Kızılbaş devleti, göçer po
bir güç unsuru olan H indu Rajputlara karşı 15 27’de
litik kültür m irasını taşıyan boyların/oymakların k atılı
Kanva’da ki başarısı kuzey H indistan’da Babür devleti
mı ile İlhanlı, Akkoyunlu, Tim urlu politik m irasını taşı
nin oluşmasındaki önemli adım lardır.11
yan bir bölgede ortaya çıkm ıştır. Ayrıca Şah İsm ail’in da
H indistan’da Babür devleti Babür un beraberinde
yandığı Şeyh Safi ailesinin Akkoyunluiar ile akrabalıkla
getirdiği Türk-Moğol politik kültür mirası ve Türk-Mo
rı da bulunmaktadır. Bu açıdan bakıldığı zaman 16. yüz
ğol Çağatay unsuru ile, Delhi Su ltalığı gib i kendisinden
y ıld a oluşan Safevi-Kızılbaş devleti, Şeybani-Özbek
önce kurulan pek çok Türk ve Afgan kökenli idarelerin
H anlığı gib i ortaya çık tığı bölgeye p olitik düzen ve kül
bırakm ış olduğu m irası üzerine kurulm uştur.12
tür açısından yeni bir biçim veren evresini oluşturm akta dır. Bu anlamda Safevi-Kızılbaş hem kendisinden önceki İlhanlı, Akkoyunlu, Tim urlu p olitik geleneğini değişik düzeylerde devam ettirm ekte ve hem de onlardan farklı laşmaktadır. Safevi-Kızılbaş devletinin oluşumu ile bir likte devletin dininin O niki imam Ş iiliğ i (Itna-i Aşari) devletin resmi dini olarak kabul edilm esiyle bu farklılık belirginleşmektedir.
16. yüzyılın ortalarında Avrasya dünyasında Türk ve Türk-Moğol politik m irasını taşıyan, konar-göçer kö kenli ve aynı d ili konuşan dört bölgesel imparatorluk or taya çıkm ıştır. Babur, Babürname’sinde, Şeybani Han, Şa banı mahlası ile tek nüshası Topkapı Sarayı M üzesinde
bulunan D ivanında13 Şah İsmail Hatayi,14 Kanuni ise Muhibbi mahlası ile hem duygularını ve hem de dünya
görüşlerini ve belkide politik vizyonlarını aynı dilde ifa
16. yüzyılda H indistan’ın kuzeyinde oluşan Hind-
de etmişlerdir. Ancak kullanılan ortak dile rağmen, söy
Timurlu/Babürlü ya da Babür oğulları İmparatorlu
lemler farklılaşmış ve bu imparatorluklar sahip oldukla
ğ u ’nun yükselişi Orta Asya ve İran’da yaşanan gelişm e
rı ortak özelliklere ve eğilim lere rağmen, farklı kültür ve
lerle çok yakından ilgilid ir. H ind-Babürlü devletinin te
kim likleri tem sil etmişlerdir.
m elleri Babür tarafından atılm ıştır. Baba tarafından Ti m urlu yani Timur soyundan olan Babür, anne tarafından
BÖLGESEL ÇEŞİTLİLİKLER
Ç ingis’in Çağatay oğlu soyundandır. D olayısıyla Babur,
Bu imparatorluklar pek çok ortak özelliklere sahip
Şeybani Han’ın son verdiği Tim urlu idaresi ile, Çingisli
oldukları gib i, değişik düzeylerde birbirinden farklılaşan
olması nedeniyle Şeybani Han ile ve dolayısıyla 16. yüz
yerel ve bölgesel siyasal kültür ve kim likler geliştirm iş
yılda oluşan Çingisli Şibani/Ebulhayırlı sülalesiyle ve y i
lerdir. Bu im paratorluklar -Osmanlı, Safavi, Hind-Ba-
ne 16. yüzyılda Doğu T ürkistan’ın önemli bir kısm ını
bürlü ve Özbek H anlığı- siyasal meşruiyet, veraset ve ha
idare eden Çingis’in Çağatay adlı soyundan olan ve Mo
kim iyet meselelerine ideolojik ve kurumsal olarak ifade
ğol Hanları olarak bilinen hanlarla akrabadır.
sini bulan yeni çözüm yolları bulmuşlar, toplumun ko
Babür un H indistan macerası 16. yüzyılın başların
nar-göçer kökenli ve yerleşik kültürel, siyasal ve sosyal
da Maveraünnehir’i ele geçiren Şeybani Han ve Özbek
unsurlarını değişik yollarla ancak ortak bazı eğilim ler
lerle yapmış olduğu mücadeleden başarısız olması ile
içinde eklemleşmesine çalışmışlardır. Bu entegrasyon
başlamaktadır.10 Babürname olarak bilinen hatıralarında
Özbek H anlığı dışında merkeziyetçi bir eğilim içinde
bu mücadeleleri sade ve açık bir dille aktarmaktadır. Ba
gerçekleşmiştir. M. Hodgson, bu im paratorlukların or
bur, Maveraünnehir’de yeniden Tim urlu idaresini kur
tak özelliklerinden dolayı, Orta Asya’da ortaya çıkan Ma-
mak amacıyla yapmış olduğu birkaç denemeden sonra
veraünnehir-Özbek H an lığı’nı dışarıda tutarak, hepsine
“Çağatay” adını taşıyan konar-göçer kökenli Türk-Moğol
“m ilitary patronage states” adını vermektedir.15 Hodg-
unsurlar ile birlikte kuzey H indistan’ın fethine başlamış
son’ın da ortaya koymuş olduğu gib i ortak özelliklere
ve Hind-Babürlü imparatorluğunun tem ellerini atm ış
rağmen farklı renkler ortaya çıkm ıştır. Bunlar çok farklı
tır. 1504’te K abil’i ele geçiren Babür, 1530’a kadar Ku
düzlemlerde ele alınabilir. Burada sadece ileride yapıla
zey Hindistan’ın önemli bir kısm ını kapsayan fetihlerde
cak kapsamlı bir çalışmanın başlangıç aşaması sunul
bulunmuştur. Babür’ün özellikle 1526’da Ludi Afganla-
maktadır.
O S M A N 1I I
SİYASET
1450-1550 tarihleri bu yapıların genel hatları ile
yer vermiş olmasıdır. Hindulara ve M üslümanlara eşit
oluşum süreçlerini kapsamaktadır. Bu dönemde oluşan
haklar tanıyan Ekber onlara yüksek makamlar vermiş ve
düzen hala hassas, değişkendi. Bölgeler arası farklılıklar
orduya almıştır. 1572’de idari sistemde değişiklikler ya
belirginleşmemiş, sınırlar olunmamıştır. 16. yüzyılın or
pan Ekber, “mansabdari sistem i”i geliştirm iştir.19 Man-
talarından itibaren ise yerleşmesi büyük ölçüde gerçek
sabdari sistem ile çok farklı unsurları ekonomik ve siya
leşmiş gib i görünmektedir. İmparatorlukların bu ilk dö
sal olarak merkeziyetçi bir tavırla bir arada tutm aya çalı
nemleri ve son dönemleri ele aldığı zaman açıkça görüle
şan Ekber dini siyasetinde de benzer bir yol izlemiş ve
bilir.
katılım cı olmaktan ziyade kapsayıcı orta bir yol bulm a Hind-Babürlü D evleti’nde 1530’lare kadar fetihler
ya çalışmıştır. Böylece sosyal ve politik olarak toplumun
dönemi, 1530’lardan 1545’lere kadar geçiş dönemi, ve
farklı unsurları arasında entegrasyon sağlamaya çalışmış
ancak 1556’larda sonra özellikle Ekber (1556-1605) za
ve bu entegrasyonun kesiştiği yer olarak sarayı genişlet
manında yerleşme dönemi başlamıştır. Hatta Babür’ün
m iştir.20
oğlu Hümayun zamanında (1530-1540 ve 1555-1556)
İran’da H indistan’dan farklı bir oluşum görülmek
Şer Şah Sur, Kuzey H indistan’da Afganlar’ın ve Hindu-
tedir. H ind-Babür im paratorluğuna H in d istan ’daki
lar’m gücünü birleştirerek geçici de olsa Babürlülerin
mevcut çeşitlilik biçim verirken, İran’da ik ilik biçim
egemenliğine son vermiştir. Yine bu tarihler arasında
vermiştir. Safevi-Kızılbaş oluşumuna bakıldığı zaman
hatta 1530’da Babür’ün ölümünden Babür’ün ailesi için
belirli dönemleri ayırd etmek mümkündür. 1515 ’lere
de veraset tartışm aları devam etmiştir. Siyasal meşruiyet
kadar fetihler ya da oluşum dönemi, bu tarihle 1530’lar
açısından sorunlar çözümlenmemiştir. Bu tartışmalara
ve hatta 1580’lere kadar geçiş dönemi ve daha sonra Şah
sadece Babür’ün oğullan değil, Türk-Moğol bozkır poli
Abbas (1588-1629) imparatorluk dönemi başlamaktadır.
tik anlayışı ve Yasa çerçevesinde Muhammed Mirza, Sul
Genel hatları ile yapılan bu dönemleştirme değiştirilebi
tan Mirza gibi kuzenler de katılm ıştır.16 1530’da Ba-
lir ve Şah Talımasb döneminin özellikle 1530’lardan son
bür un oğlu Hümayun tahta geçtikten sonra da bozkır
raki evresi Safevi-Kızılbaş devletinden Safevi D evleti’ne
politik idealleri çerçevesinde H üm ayunun kardeşleri
geçiş olarak kabul edilebilir.21
Kamran, H indal, Askeri iktidara ortak olmuşlardır. Ka
Safevi Devleti’nin kurulmasında en önemli olgu,
bul ve Kandahar Kamuran’a, Alvar H indal’a ve Sambal
Anadolu ve Suriye ve bazı diğer bölgelerden katılan Kı
A skeriye hisse olarak verilm iştir.17 Bu dönemde sadece
zılbaş oymaklar ve onların Safevi tarikatı şeyhi “pir-i mü-
yönetici sülale değil, onların dayandığı yönetici askeri
ridan” Şah İsm ail’e olan özel bağlılıklarıdır. Kızılbaş oy
elit özellikle Orta Asya’dan gelen konar-göçer kökenli
m aklar devletin oluşumunda ve oluşumundan sonra siya
askeri-siyasi unsurlar da iktidara ortak olmuşlardır. Af
si, dini ve askeri bir bütün olarak rollerini devam ettire
gan ve Hindu gib i yerel unsurlar ise henüz Babürlü ha
cekler yapısal sorunlara neden olacaklardır. Kızılbaş oy
kim iyetini kabul etmemektedir. Ekber dönemi devletin
mak sistemi hakkında kesin bir şey söylenemese de belir
merkezileşmesi açısından önemli bir aşamaya işaret et
li özelliklerini görmek mümkündür. Kızlbaş-oymak ör
mektedir. Bu dönemde Hind-Babürlü devleti bir taraf
gütünde bozkır siyasi idealleri ile sufı iktidar kavramları
tan Müslüman ve Hindu krallıklar aleyhine yayılırken
harmanlaşmış ik ili bir özellik kazanmıştır.22 Ruhani ola
onları da yönetime katacak bir politik anlayış ve düzen
rak Safevi tarikatının üyeleri yani m üritleri birbirlerine
oluşmaya başlamıştır. Streusand’ın belirtmiş olduğu gibi
eşittirler. Yalnızca her oymağın ruhani lideri “halife” on
Hind-Babürlü Devleti, Babür’ün Orta Asya’dan getirdi
ları temsil etmektedir. Kızılbaş oymak sistemi içinde
ğ i Türk-Moğol politik kültür mirası ile H indistan’da
bozkır politik ideallerine göre herkes birbirine eşittir
bulduğu politik mirasın saraydaki ortaklığına dayan
(par inter pares), ancak aralarından seçtikleri siyasi tem
m aktadır.18 Ekber siyasasının en belirgin özelliği onun
silci “han” onları üst düzeyde tem sil etmektedir. Hem
dayandığı askeri-bürokratik eliti genişleterek, Hindula-
ruhani otorite ve hem de dünyevi otorite Kızılbaş oyma
ra, Afganlara ve ayrıca İran’dan göç eden kültürel elite O S M A N II
ğının siyasete katılım ını sağlamaktadır. Bu oymakların I SİYASET
Safevi ailesi ile olan ilişkilerinde bu açıkça ortaya çık
zılbaş oymakların askeri ve siyasi gücünü azaltırken, Şah
maktadır. Safevi ailesini ruhani ve siyasi olarak destekler
Tahmasb zamanından itibaren oluşan gulam sistemini ge
ken, karşılığından yeni fethedilen topraklardan pay iste
liştirm iştir.
mektedirler.23 Burada Türk-Moğol hakim iyette ortaklı
Bu imparatorluklar arasında özellikle Şeybani-Öz-
ğın Safevi-Kızılbaş devletine nasıl biçim verdiğini gör
bek H anlığı diğerlerinden oldukça farklı bir yol izlemiş
mek mümkündür. Şah İsm ail’de bozkır geleneğine uy
tir. Şeybani-Özbek H an lığın ın politik düzeni Osman
gun olarak ele geçirilen toprakları oymaklar arasında
lI’dan ziyade bazı açılardan Safevi D evleti’nin Kızılbaş
paylaştırılmış ve paylaşılan alanlara Sam, Bahram, Elkas
sistemi ile benzerlikler taşım aktadır27. İmparatorlukların
Mirza gibi kardeşlerini atamıştır. Kızılbaş-oymak siste
politik düzen açısından oluşturduğu yelpaze içinde Öz-
m inin paylaşımı öngören bu ik iliğ i dışında Safevi Şahla
bekler ve Safevi ik ili yapıları ile Osmanlı, Hind-Babürlü
rının Şah İsm ail’in zamanmda beri karşılaştığı diğer bir
devletinden farklılaşmaktadırlar. Bu imparatorlukların
ik ilik toplumun ikiliğidir. B ir taraftan Kızlbaş oymaklar
merkeziyetçi ve birikim ci yapısına karşılık Şeybani-Öz
ve onların Kızılbaş sufî İslamı diğer taraftan, Safevi aile
bek H anlığı’nda ekonomik ve politik olarak paylaşım ı
si ile bir bağı olmayan ve büyük bir kısm ı Şi’i olmayan
benimseyen bir düzen oluşmuştur.28
tarımsal ve kentli “tacik” ya da “farsi" nüfustur. Bunların
Şeybani-Özbekler, meşruiyet, hakimiyet ve hukuk
bir kısm ı ayııı zamanda İran-İslam bürokratik geleneğin
meselelerine Osmanlı, Hind-Babürlü ve kısmen de Safe-
temsilcisidir. Safeviler toplumun bu ik iliğ in i çözecek ya
v i’den farklı olarak paylaşımcı bir tavırla çözüm getir
da ikisini bir arada tutacak politik bir düzen ve meşru
miştir. Ö zellikle bu farklılıktan dolayı Özbek H anlığı
iyet anlayışı geliştirmeye çalışmışlardır. Şah İsm ail’in
bölgesel bir imparatorluk olarak diğer imparatorluklarla
1501’de On ik i İmam Ş iiliğ i devletin resmi dini olarak
eşit konumda görülmemektedir. Ancak Özbek H anlığı
kabul etmesi ve bunu topluma yerleştirmeye çalışması
adem-i merkezi politik düzenine rağmen, toplumun gö
bu açıdan önemli bir adımdır. Öte yandan yine Şah İsma
çer ya da yerleşik farklı kesim lerini bir arada tutan enteg
il zamanında Yedinci İmam Musa Kazım aracılığıyla Hz.
re ve koordine bir yapı olarak karşımıza çıkmaktadır.
A li’ye dayandırılan ve Şah İsm ail’e “seyyitlik ” kazandır
Maveraünnehir-Özbek H anlığı’nda da ik ili bir yapı
mak da bunun bir parçasıdır. Böylece bir taraftan K ızıl
mevcuttur. Şeybani Han ve göçer Özbek boylarının Orta
baş islamını ve onun paylaşımcı yapısını çözüp diğer ta
Asya’nın şehir ve tarımsal hayatının güçlü olduğu bölge
raftan Kızılbaş olmayan toplumun gözünde meşruiyet
lere gelmesi ile birlikte, Türk-Moğol bozkır politik ide
kazandırılmaktadır.24 Bu dönemde Şi’i ulemanın getir
alleri ile yerel ve yerleşik toplumun politik idealleri kar
tilmesi ve güçlendirilmesi de bu gelişm enin bir parçası
şılaşmış ve bu karşılaşmadan Özbek politik düzeni orta
olarak görülebilir. Ancak Şi’i ulema hanedanı desteklese
ya çıkmıştır. Çingis soyundan olan Şeybani Han ve ailesi
bile Osmanlı’dan farklı olarak hanedandan bağımsız ko
bölgede Yasa ve Hanlık gibi Ç ingisli siyasi sembolleri
numunu da koruyacaktır. Ö zellikle 17. yüzyılda Şii ule
güçlendirirken, toplumun yerleşik ve şehirli unsurlarının
manın konumu dikkate alındığında25 Safevi’de Osman-
iktidara katılm asına izin veren bir ortam yaratmışlardır.
lı’da görülen bir m erkeziyetçiliğin ve özelllikle Osman-
Bu açıdan ik i kesim arasında paylaşıma dayanan bir den
lıdaki gibi ulema ve devlet ilişkisinin kurulm adığı görü
ge kurmuşlardır. Şeybani Han Yasa çerçevesinde ele ge
lür.
çirilen toprakları kendi ailesi yani amcaları arasında ya İran’da özellikle Şah Tahmasb ile başlayan bu süre
tay bir paylaşım ı benimsemiş, ekonomik ve siyasal olarak
cin kültürel etkileri bir tarafa sosyal ve siyasal olarak
bir merkez yerine birden fazla merkez ortaya çıkmıştır.
önemli bir değişime yol açmaktadır. Özellikle Şah Tah
Taşkent, Semerkand, Buhara ve Belh Özbek H anlığı’nın
masb zamanında Kızılbaş oymakların isyanları (1524-
merkezidir. Bu merkezlerin başında Şibani/Ebülhayır
1536) bu politikalara tepki olarak ortaya çıkm ıştır.26 An
Han sülalesinin bir kolu bulunmaktadır. Sülalenin en
cak Tahmasb’ın torunu Şah Abbas zamanında bu payla
yaşlı üyesi han olarak kabul edilmiştir. Diğer imparator
şımcı sistem tamamen değiştirilm iştir. Şah Tahmasb K ı
luklardan farklı olarak veraset tartışm aları yoğun bir şe-
O S M A N II I
S İY A S IT
kilde yaşanmamıştır. Hanın otoritesinin sembolik olma
kilde hitap etmişlerdir. Aralarında bir çeşit diplom atik
sı bunda önemli bir rol oynamıştır. Ortaya çıkan merkez
nezaket anlayışı gelişmiştir. Hepsi de hakim oldukları
lerden sadece birine sahip olan “han”ın fiili otoritesi sa
bölgede, halife ve dünyanın efendisidirler. 16. yüzyıl Os-
dece kendi merkezinde söz konusu olurken, diğer mer
m anlı tarihçisi Mustafa A li’de 16. yüzyıl dünya tarihini
kezler siyasi ve ekonomik olarak özerk birim ler haline
sunarken bu imparatorlukları birbirine eşit olarak sun
gelmişlerdir. Özbek sistemindeki bu yerelleşme, aynı za
m aktadır.31 İmparatorluklar arasında oluşan diplomatik
manda yerel ve yerleşik unsurların, göçer kökenli unsur
dünyanın ortak d ili ise özellikle barış dönemlerinde dip
larla entegrasyonun bir merkez tarafından gerçekleştiril
lomasinin nezaket kurallarından biri olarak da kabul edi
mesi yerine yerel olarak çözümlenmesine olanak sağla
len Farsça olmuştur. Fakat bazı dönemlerde Farsça ve
mıştır. Bu açıdan “şeriat” çerçevesinde de otoritesinin
Türkçe’nin karşılıklı olarak kullanıldığı bilinmektedir.
paylaşımını benimsemiş; tüccarlar, ulema ve meşayih ye
Osmanlı Devleti coğrafi konumu ve dış siyaseti açı
rel güçler ve unsurlar olarak ya da iktidarın gayri resmi
sından özellikle Kanuni Sultan Süleyman döneminden
paylaşımcıları olmuşlardır. Böylece hem hanlar ve hem
itibaren Avrupa’ya dönük olmasına, Avrupa’daki ilişkiler
de ayrı merkezler bağlamında sultanlar iktidarın paylaşı
ve diplomasisi ile yakından ilgilenm iş olmasına rağmen,
m ı anlayışı içinde “yasa” ve “şeriat” arasında bir denge
doğusundaki dünyaya özellikle Safevi, Özbek ve Hind-
sağlamaya çalışmışlardır.29
Timuri/Baburi devletleri arasında oluşan diplomatik,
B ilindiği gib i Osmanlı D evleti’nin diğer bölgesel imparatorluklardan m eşruiyetini bu ikisinin dışında
kültürel ve ekonomik dünyaya ortak olmuş ve onu etki lemiştir.
farklı bir biçimde gerçekleştirmiştir. Osmanlılar, sultanı
16. yüzyılda bölgesel imparatorluklar -Osmanlı, Sa-
devletin ve dinin koruyucusu olarak gören ve “adalet”i
favi, Hind-Babürlü ve Özbek H anlığı- arasındaki bölge
temel alan bir siyasi meşruiyet ve merkezileşme sağla
sel sınırlar ve bölgesel etki alanları belirlenmiş ve kabul
mışlardır. Osmanlı’da sultanın m eşruiyeti şeriat ve yasa
edilmiştir. Dönem dönem yoğunlaşan bölgesel rekabetle
yı içeren “kanun’ adayanm ıştır.30
re rağmen bu sınırlar uzun süre değişmemiştir. İmpara
16. yüzyılın ortalarından itibaren birbirinden poli
torluklar arasındaki ilişkilerde barış dönemlerinden çok
tik kültür ve kim lik açısından farklılaşan bu imparator
çatışma dönemlerine bakılmış olduğu için genellikle sü
luklar arasında farklı düzeylerde etkileşim yaşanmıştır.
rekli bir mücadelenin yaşanmış olduğu düşünülmekte
Bölgesel farklılıklara rağmen, ortak bir kültür ve diplo
dir. Özellikle Osmanlı-Safevi ilişkileri için bu durum söz
m atik dünya kurulmuştur.
konusudur. Ancak Kanuni döneminde yapılan 13 sefer den sadece üç tanesi Safeviler’e karşı yapılm ıştır. Öte
BÖLGESEL İMPARATORLUKLAR VE
yandan Safevi-Özbek ilişkileri için de benzer bir durum
DİPLOMASI DÜNYASI
söz konusudur. Sunilik ve Ş ii’liğin yarattığı keskin düş
16. ve 17. yüzyıllar arasında bu imparatorluklar
m anlık içinde yaşanan bir mücadeleden çok dönem dö
arasında kültürel ve diplom atik bir dünya kurulmuştur.
nem ortaya çıkan çoğu durumda iç gelişmelerle bağlı
Osmanlı, Safevi, Özbek ve Hind-Babürlü hükümdarları
olan hareketlerdir. Özellikle Özbek Hanı Ubeydullah
arasından gerçekleşen ilişkilerin, yazışmaların, Osmanlı-
Han zamanında M. Dickson’un göstermiş olduğu gibi
Safevi ya da Osmanlı-Özbek ya da Hifld-Babürlü-Öz-
çoğu durumda diğer Özbek sultanları onu destekleme
bekler gibi bire bir ele alınmasından bir bütün olarak in
mişlerdir.32 Osmanlılar I. Selim ’den sonra, Safeviler Şah
celenmesi bu imparatorluklar arasındaki diplomasinin
İsm ail’den sonra, hatta 1 5 l4 ’te Çaldıran tecrübesinden
biçimlerini ve aralarında oluşan uluslararası hukuku ve
sonra, Özbekler’de Ubeydullah’ın son dönemlerinde
dünyayı anlamak açısından büyük önem taşımaktadır.
Hind-Babürlüler Babür’den sonra nispeten barışçı bir ta
İmparatorluklar diplom atik ilişkilerinde özellikle
vır sergilemişlerdir.
rekabet etmedikleri dönemlerde yani barış dönemlerinde
16. yüzyıl boyunca bu imparatorluklar arasında ya
birbirlerini eşit olarak kabul etmiş ve birbirlerine bu şe
şanan mücadele ya da rekabetler, yayılm a amacından zi-
O SM A N LI ı
SİYASET
yade, stratejik ve ekonomik açılardan önem taşıyan ancak
Bu imparatorluklar arası diplomasi de yönetici sü
kültürel, dinsel ve siyasal açılardan farklı özelliklere sa
lale üyelerinden birinin karşı tarafa sığınması da sıklıkla
hip belirli tampon bölgeler olmuştur. İmparatorluklar
rastlanmaktadır. K anuninin oğlu Bayezid Safevilere, Sa-
arası rekabetler ya bu bölgeler üzerine kontrolü sağlama
fevilerden Elkas Mirza Osmanlı’ya, Hümayun Safeviye
ya da diğer tarafın kontrolüne geçmesini önlemek çerçe
Kamuran Özbekler’e sığınmıştır.
vesinde yapılmıştır. Osmanlı-Safevi rekabetinde Irakeyn
İmparatorlukların rekabet içinde oldukları bölgele
yani 16. yüzyıl terminolojisi içinde Irak-ı Acem ve Irak-ı
re yönelik politikaları da benzerlikler taşımaktadır. Bu
Arap bölgeleri, Safevi-Özbek mücadelesinde Horasan
bölgeler yapılan mücadeleler bazen açık bir çatışmadan
bölgesi özellikle Herat ve civarı, Maveraünnehir-Özbek
ziyade buralara hakim olan yerel unsurların ve yönetici
H anlığı ile Hind-Babürlüler arasında özellikle Belh ve
leri manipule etmek ya da kendine değişik açılardan
Badehşan, Safevi ile Hind-Babürlü arasında da ise özel
bağlama çabaları ya da bu bölgedeki yerleşik ya da kabi
likle Kandahar bölgesi rekabet alanları olarak karşımıza
le unsurlarının tarafları kullanması şeklinde görülür. Sa
çıkmaktadır. İmparatorluklar arası sınır bölgelerini de
fevi-Özbek mücadelesi sırasında Horasan bölgesi bu tür
oluşturan bu bölgeler, bu imparatorlukları birbirine bağ
politikalara maruz kalırken, Hind-Babürü ve Özbek ara
layan ve özellikle bölgesel ticaret açısından önemli rol
sındaki mücadele de özellikle Belh ve Badehşan bölge
oynamaktadır. Hindistan ile Orta Asya arasındaki Belh
sindeki Afgan kabilelerine karşı tutum u, Osmanlı-Safevi
ve Badehşan Hindistan-Orta Asya ticaretinde önemli
ilişkilerinde özellikle Gilan ve Şirvan’daki yerel idareci
merkezler olup, H indistan’ın Orta Asya’ya açılan kapısı
lerin konumu ve politikaları ilişkilerin belirlenmesinde
dır. Belh, Badehşan ve Kandahar ise Hindistan-Orta As
önemli rol oynamaktadır.36
ya ve İran ticaret yollarının kesiştiği noktalarda bulun maktadır.33 16. yüzyılı boyunca imparatorluklar arasında yapılan mücadelelere bakıldığı zamanda bu açıkça görü
KÜLTÜREL ORTAM VE ORTAKLIKLAR
lebilir. Bu tampon ya da sınır bölgeler ise sürekli olarak
Bölgesel imparatorluklar -Osmanlı, Safevi, Hind-
bu imparatorluklar arasında el değiştirm iş ve bu bölgeler
Baburi ve Özbekler- bölgesel kültür ve kim likler geliş
ne siyasi, ne kültürel ve ne dinsel olarak imparatorlukla
tirmelerine ve ortaya çıkan bölgesel siyasi ve dinsel sınır
rın oluşturduğu bölgesel sınırlar ve bölgesel kültürlere
lara rağmen aralarında kültürel ortaklıklar ve alışverişler
dahil edilememişlerdir. K ültürel, etnik ve dinsel olarak
devam etmiştir. Bölgesel sınırları aşan özellikle saray
ayrışma yerine harmanlaşmanın yoğun olduğu bu bölge
merkezli ortak bir kültür ortamı oluşmuştur. Genellikle
ler imparatorluklar arası rekabette de önemli rol oyna
imparatorluk saraylarında yeşeren ve korunan bu kültür
mışlardır.34
ortamı ve yarattığı rekabet sayesinde İstanbul’dan Del
16. yüzyılda bu imparatorluklar, ya barışı devam et
h i’ye kadar sanatçılar, tüccarlar, entelektüeller, sufiler ra
tirmek için ya da o sırada rekabet halinde bulunduğu im
hatça yeni k a riy e r le r ve yeni ortamlar için göç etmişler
paratorluğa karşı diğerinin desteğini almak ya da taraf
dir. 16. yüzyıl, siyasi ve askeri bölgesel sınırların oluştu
sızlığını sağlamak için diplom atik manevralarda bulun
ğu, siyasi hareketliliğin nispeten azaldığı, buna karşılık,
muşlardır. Osmanlı Safevi Devleti ile olan mücadelesin
bölgeler arası kültürel, entelektüel ve ticari hareketlili
de, Özbek H anlığı ile çoğunlukla sonuç vermeyen ortak
ğin arttığı bir dönem olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu
bir cephe oluşturma çabalarında bulunurken,35 Horasan
dönemde bölgeler arası entegrasyonu ve iletişim i gerçek
için yapılan Özbek-Safevi mücadelesinde Özbekler,
leştiren siyasi yayılmadan ziyade bu tür bir hareketlilik
Hind-Baburi hükümdarların desteğini ya da tarafsızlığı
gib i görünmektedir.
nı sağlama yoluna gitm iştir. Ancak bu tür diplomatik
Bu dönemin en önemli hareketliliklerinden biri Ti
manevralar uluslararası güç dengesi anlayışından ziyade
m urlu sanatsal ve kültürel mirasına da sahip olan İran’
politik pragmatizme ve imparatorlukların iç yapılarında
dan kaynaklanmıştır. İran’daki Ş i’ilik onun komşu oldu
ki gelişmelere yakından bağlı olmuştur.
ğu sünni imparatorluklar arasında kültürel duvarlar O SM A N II
I SİYASET
oluşmasına yol açmamıştır. 16. yüzyıl ve daha sonraki
rayların varlığından kaynaklanıyor olsa gerekir.
yüzyıllarda İran ve Horasan’dan Orta Asya, H indistan ve
Safevi D evleti’nin oluşması ile özellikle Ş i'iliğ in
O sm anlıya sanatçı, şair ve entelektüel göçü yaşanmış
resmi bir din olarak kabul edilmesi ile b irlikte O rta As
tır.37 Bir anlamda İran diğer imparatorluklara sanat ve
ya ile İran arasında özellikle mezhepsel ayrılıklardan kay
sanatçı ihraç etmiştir. İran’dan göç eden sanatçı ve k ü ltü
naklanan kültürel bir bariyerin kurulduğu ileri sürül
rel elitin önemli bir kısm ı H indistan’da H ind-Babürlü
müştür. Ancak 16. yüzyılda İran ile Orta Asya arasında
devletinin bürokrasisini ve de sanat atölyelerini doldur
ki ilişkilere ve değişime bakıldığı zaman mezhepsel ola
muştur. H indistan’a göç edenlerin önemli bir kısm ı Ho
rak böyle bir ayrım ın var olmasına rağmen, kültürel alış
rasan, Kazvin ve İsfahan’dan gelm işlerdir. McChesney’in
verişin devam ettiği görülmektedir.43 Ö zellikle Horasan
belirttiği gib i, H ind-Babürlü sarayı 16. ve 17. yüzyıllar
bölgesi İran ile Orta Asya arasında bu alışverişin yoğun
da dönemin Amerikası gib i olmuş, sanatçı ve şairler ve
bir şekilde gerçekleştiği bölge olmuştur.
bürokratların kariyer yapmak ya da lu tf bulm ak için g it
İran’ın sanatçı ve sanat ürünleri ihracına karşılık,
tikleri bir yer olmuştur.38 İran’dan yaşanan sanatçı dias-
Orta Asya’da Özbek H anlıkları başka bir hareketin özel
porasından Osmanlı da nasibini alm ıştır.
likle sufı tarikatlerin geniş bir alana yayılm asında önem
Safevi ile Osmanlı arasındaki 16. yüzyıl boyunca devam eden mücadelelere rağmen, her iki devletin k ül türel ve siyasal elitleri arasındaki sanatsal ve kültürel alışverişler yoğun bir şekilde devam etm iştir. Tarzi, Ru hi ve Ahdi gib i şairler, M enla Muhammed R ıza Tebrizi, Menla Kasım A li Tebrizi g ib i pek çok hattat Osmanlı sa rayına gelm iştir.39 Bu dönemde Osmanlı ve Safevi sanat çılar, yazarlar ve şairler yakıtı ilişkilerde bulunmuşlar ve
li rol oynamıştır. Öte yandan aynı zamanda tüccar erba bı olan tarikat şeyhleri Orta Asya’yı diğer im paratorluk lara bağlayan önemli bir bağ olmuştur.44 Ticaretle b irlik te özellikle N akşibendiyya tarikatı Orta Asya’dan H in distan’a, O sm anlıya ve Doğu T ürkistan’a yayılm ıştır.45 Özbek H anlığı ile H indistan arasındaki ilişkilerde hem elçiler ve hem de tüccarlar olarak sufî şeyhler önemli ro lü olmuştur. 15. yüzyılın sonlarına doğru meşhur Nakşibendiyye şeyhi Ubeydullah Ahrar’ın evladları ve 16. yüz
bu sayede Osmanlı sarayı Safevi sarayı ve atölyelerinden
y ıld a N akşib en d iliğin yeni silsilesin d e M ahdum -i
gelen zengin el yazma ve m inyatür kolleksiyonlarına sa
Azam’ın evladları H indistan’a gitm işler ve Hind-Babür-
hip olmuştur. Topkapı Sarayı müzesi özellikle Horasan
lü saraylarında kabul görmüşlerdir. Orta Asya ile H in
ve Şiraz’daki atölyölerde üretilen resim li elyazmalarına
distan arasındaki kültürel bağlarda bu hareketi önemli
sahiptir.40
dir. Orta Asya’dan H indistan’a giden N akşibendiyya
16. yüzyılda İran’dan Orta Asya’ya da önemli göç
şeyhleri iki devlet arasındaki diplom atik ilişkilerde de
ler yaşanmıştır. Göç edenler arasında hem sunni ulem a ve
önemli rol oynamışlardır. Ekber, Hoca Eşref Nekşiben-
hem de sanatçılar bulunmaktadır. Bu göçlerin önemli bir
diyye’yi Abd-al M um in’in Bedahşan’daki faaliyetlerini
kısm ı Şeybani Han ve U beydullah Han zamanında ger
durdurmasını sağlamak için elçi olarak göndermiştir.46
çekleşmiştir. 16. yüzyılda Safevi’den Özbeklere özellikle
Hindistan ile Orta Asya arasındaki ilişkiler başka yönler
sunni ulema göç etmiştir. Bunlardan en önemlisi Şeyba
den de devam etmiştir. Ö zellikle 17. yüzyılda bu ilişk i
ni Han için Mihmannam-yi Buhara adlı eseri yazan şafi
lerin yoğunlaştığını görülmektedir. 17. yüzyılın meşhur
hukuk alim i ve Davani’nin öğrencisi olmuş olan Fazlul-
Özbek tarihçileri hayatlarının büyük bir kısm ını H indis
lah Ruzbihan K unji’dir.41 Ayrıca Zeyneddin Vasifı, Ba-
tan’da geçirm işlerdir. Özbek tarihi Tezkire-i Mukim
dei al-Vekayi adlı eserinde sanatçı ve ulem a kafilesinin
Han inin yazarı Yusuf M ünşi ve yine Özbek tarihi Silsi-
özellikle Horasan’ın Safeviler’in eline geçmesiyle Orta
lat al-Salatin'va. yazarı M ir Muhammed Salim H indis
Asya’ya yapmış olduğu göç seyahatini anlatmaktadır.
tan’da doğmuş ve uzun süre burada yaşamışlardır 47 M ir
İran’dan Orta Asya’ya sunni ulem a göç ederken, Ş i’i ule
Muhammed Salim hacca giderken İstanbul’a da gelm iş
ma da İran’a getirilm iştir.42 İran’dan yaşanan sanat ve sa
ve hatta bir süre III. Ahmed’in yanında bulunmuştur.48
natçı hareketliliğin önemli nedenlerinden biri 16. yüz
Özbek H anlığının Osmanlı ile olan kültürel ve si
yılda sanat ve kültürel açıdan birbiri ile rekabet eden sa-
yasal bağlantılarında Sufi şeyhler aracı olmuşlar, Osman-
O SM A N LI
I SİYA SET
Iı devletine elçiler olarak gönderilmişlerdir. Osmanlı
lirtm iş olduğu gib i 1528’de Şah Tahmasb Özbeklere kar
Devleti Orta Asya’dan gelen çoğunluğu sufi şeyhler ve
şı yap tığı mücadele de tabur cengi olarak bilinen Osman-
müridlerinden oluşan hac kafilelerin güvenliği için bü
lı askeri taktiğin i taklit ederek başarı kazanmıştır. Safe-
yük çaba göstermiştir.49 16. yüzyılın ortalarına doğru
viler ateşli silahların önemli bir kısm ını Osmanlılardan
hacca giderken Osmanlı topraklarından geçen Kübrevi
almış gib i görünmektedirler.53 İnalcık’a göre Şah Tah-
tarikati şeyhlerinden Harezmli Şeyh Hüseyin Kemaled-
masb’ın ordusunda R um lu Tüfengiler bulunm akta ve
din Horezmi, Osmanlı topraklarında iken, aynı tarihler
ateşli silahlarla ilg ili top, topçu, tüfeng, tüfengi pek çok
de Osmanlı Am irali Şeydi A li Reis Harezm’de bulan
terminoloji Osmanlıca’dan Safeviler’e geçm iştir.54 Safevi
m aktadır.50
dışında H indistan ve Orta Asya’ya da Osmanlı devleti as
Hindistan-Babürü im paratorluğu zamanında H in
keri teknoloji ihraç etmiş gib i doğrudan ya da dolaylı
distanlı tüccarlar Asya’nın büyük bir kısm ına yayılm ış
olarak askeri teknolojinin yayılm asında önemli rol oyna
lar ve g ittik leri yerlerde tüccar toplulukları kurm uşlar
mıştır. H indistan’da ateşli silahlar taşıyanlar Rum i ya da
dır. Dale’in ortaya koymuş olduğu gib i 16. ve 17. Avras
Rum lu olarak bilinm ektedir. Babur, hatıralarında bah
ya çapında H indistanlı tüccar diasporası yaşanm ıştır.51
setmiş olduğu gib i askeri başarılarını A li Kulu ve Mus
Bu yüzyıllarda H indistan’dan gelen tüccarlar, Orta As
tafa Rum i adlarındaki top ve tüfekçilerine borçlu olmuş
ya’da, İran’da ve Rusya’da önemli ticari faaliyetlerde bu
tur.55
lunmuş, buralarda ticaret birlikleri kurmuşlardır. H in
16. yüzyıl Avrasya dünyasına O smanlı, Safevi,
distan’dan gelen tüccarlar Orta Asya tüccarları ile b irlik
H ind-Babürlü ve Özbek bölgesel im paratorlukları ha
te Avrasya ticaretini canlı bir şekilde devam ettirm işler
kim olmuş, bu im paratorluklar arasında oluşan ekono
dir.52
m ik, siyasi, kültürel ve diplomasisi 18. yüzyıla kadar Av
Osmanlı İm paratorluğu diğer im paratorluklarla
rasya dünyasına dam gasını vurmuştur. Avrupa’nın ve
karşılaştırıldığı zaman, hem konumu itibariyle ve hem
coğrafi keşiflerin bu dünyaya etkisi 16. yüzyılda hissedil
de yapısı itibariye askeri açıdan ve özellikle askeri tekno
meye başlanmış olmasına rağmen henüz erken ancak 17.
loji açısında oldukça üstündü. Osmanlı Devleti Safevi ile
yüzyılın sonlarına doğru gelin d iği zaman 16. yüzyılın
olan mücadelesinde bu üstünlüğünden oldukça yararlan
Avrasya dünyasına hakim olan bu im paratorluklar Avru
mıştır. Bu açıdan bakıldığı zaman Osmanlı D evleti’nin
pa’da yaşanan teknolojik ve ticari-ekonomik devrim in
diğer imparatorluklara doğrudan ya da dolaylı olarak as
etkilerini derinden hissetmişler ve kesinlikle Avrasya
keri teknoloji ihraç ettiği ileri sürülebilir. în alcık ’ın be
dünyasının dengesi ve merkezleri değişmeye başlamıştır.
1
îsenbike Togan, F elx ibility a n d Lim itation in Sîeppe F om a tion , Leiden-New
the Second a n d His T im , İstanbul, The Isis Press, 1993, s. 59-92; Cornell
York: B rill, 1998. Çingis-M oğol imparacorlğunun Avrasya çapında etkisi
Fleischer, B ureaucrat a n d Intellectual in the Ottoman Empire, Princeton-New
hakkında bkz.: T. Alisen, “Ever Closer Encounters: The Appropriation of
Jersey, Princeton U niversity Press, 1986 özellikle s. 253-272 ve ayrıca
Culture and the Appropriation of Peoples in M ongol Empir€\ J o u r n a l o f
Fleischer, “The Lawgiver as Messiah: The M aking of the Im perial Image in the R eign of Süleym an”, G illes Veinstein (ed.) s. 158-187.
Early M odem H istory 1, 1997, s.2-23. 2
Bunlara, Çin-M ing, Japonya, Rus ve Avrupa’daki oluşum ları ekleyebili
3
O smanlılarda Türk-M oğol m irası hakkında farklı görüşler İçin bkz.: H.
5
bkz.: R. G. M ukm inova, “Borba za Maverannahr m ejdu Tim uridam i i
riz.
Şeybanİdami”, Doktora Tezi, Leningrad, 1949; M. Dickson, S hah Tahmasb a n d the Uzbeks. The D u el F or Khurasan, Doktora Tezi, Princeton University,
İnalcık, “ O smanlılarda Saltanat Veraseti”, S iyasa l B ilg iler F akültesi D ergi
1958; R. McChesney, W aqf in C entral Asİa, Princeton, Princeton Univer
s i 14, 1 (1959), s. 69-94; J . Fletcher, “Turco-Mongolian Monarchıc Tradi-
sity Press, 1994 ve N urten K ılıç, “Siyasal Kültürde D eğişim: Şeybani
tion", H arvard Ukranian Studies 3-4, 1 1979-1980, s. 23 6-2 51; îsenbike
Han ve Özbek Siyasal O luşum u”, Doktora Tezi, Ankara Üniversitesi,
Togan, “Ottoman H istory by Inner Asian N orms”, H alil B erktay ve Su-
1999-
raiya Faroqhİ (eds.), N ew Approacbes to State a n d Peasant in Ottoman History, London, Frank Cass, 1992, Cornel Fleischer, 1986, s. 273-279. 4
Şeybani Han ve 16. yüzyılda Maveraünnehir-Özbek H anlığı hakkında
6
İ. Togan, “A ltın Ordu Çözülürken K ırım ’a Giden Yol”, Türk-Rus İlişkile rinde D ün B ugün Sempozyumu, Ankara, 1992.
H alil İnalcık, T he Ottoman Empire: The C lassical Age. 13 00-16 00, çev.: C. Imber ve N. Itkowitz, New York, 1973; H alil İnalcık, “Sultan Süleyman:
7
Bkz.: İ. Togan, 1998.
The Man and the Statesman”, G illes Veinstein (ed.), Solim an le M agnifi-
8
Bkz.: N urten K ılıç, 1999-
que et son Temps, s. 89-10 3; İnalcık, “State, Sovereinty and Law During
9
the R eign of Süleyman”, H alil İnalcık ve Cemal Kafadar (ed.), Süleyman O SM A N L I İ R İ
Safevi D evleti hakkında bkz.: Faruk Sümer, S afevi D evleti’nin K uruluşu ve G elişm esinde A nadolu Türklerinin R olü, Ankara, 1992; M . M azzaoui, The
SİYASET
Origins o f the S afaıvids; Sb’ism, Sufism a m d G u laî, W iesbaden, 1972; Roger
Kafadar (ed.), Süleym an the Second a n d His Time, İstanbul, The Isis Press,
Savory, Iran under the S afaıvids, Cam bridge, Cam bridge U niversity Press,
1993, s. 237-241.
1980 .
35
Babür'ün mücadeleleri ve Babürname hakkında bkz.: Stephan F. Dale,
A. Burton, “Relations Between the Khanate of Bukhara and Ottoman Turkey, 1558-1702", Intern ation al J o u r n a l o f M id d le East Studies 5, 1990-
“Steppe H um anism: The Aucobiograpjjical W ritİngs of Zahir al-Din Mu-
1991, s. 83 -10 5; Jean-Louis-Grammont, Les S afavides et leurs voisins. Cont-
hammad Babur, 1483-1530", Intern ation al J o u r n a l o f M iddle East Studies
ribution a L'histoire des relations in tem ation ales dans L’Orient islam ique de 1514
22, 1990, s. 37-58; Aynı yazar, “ The Poetry and Autobiography of the
a 1524, İstanbul, 1986; M. Dickson, 1958.
Babur-nama”,Jö / w W o f Asian Studies 55, 3, 1996, s. 63 5-6 34; A. Schimmei, “Babur Padishah, the Poet, w ith and Account of the Poetical Talent
36
Rhoads M urphey, “Suleym an’s Eastern Policy”, s. 229-248.
in His Fam ily", isla m ic C ulture XXXIV, 2, 1960, s. 126-139-
37
Masashi Haneda, “Emigration of Iranian Elites to India during the l 6 ,h
John F. Richards, The N cw C am bridge H istory o f India. T he M ughal Empire,
and 18ch Centuries", C ahiers d A sie C entrale 3 -4 ,1 9 9 7 , s. 129-143; P ıiscil-
Cambridge, Cam bridge U niversity Press, 1993.
la P. Soucek, “Persian Artists in M ughal India: Influences and Transformations”, M uqam as 4, 1987.
Richards, 1993. 38
McChesney, 1991.
No. 2436.
39
Fleischer, 1986, s. 123.
Bkz.: Nüzhet Ergun, Hatay'ı D ivanı. Şah İsm ail Edebi H ayatı ve N efesleri,
40
Şeybani Han, D iva n , İstanbul, Topkapı Sarayı III. Ahmet Kütüphanesi,
Filiz Çağman ve Zeren Tanındı, “Remarks on Some M anuscripts From the Topkapı Palace Treasury in the Context of Ottoman-Safavid R elations”,
İstanbul, 1956; Ayrıca bkz.: V. Minorsky, “The Poetry o f Shah İsm ail I”,
M uqam as 13, 1996, s. 132.
M cd ieval Iran a n d lt s N eigbours, London, Variorum Reprints, 1982. 41
Hodgson, The Venture o f İslam , c. III, Chicago-London, U niversity of Chi
Fazlullah b. Ruzbihan İsfahani, M ihm an-narm -yi B uhara , M anuçihr Sutuda (ed.), Tahran, 1963.
cago Press, 1974, s. 5. 42
Neeru M ısra, Succession a n d Im perial L eadership Among the M ughals, Delhi,
Andrew N ewman, “The M ytlı of the Clerical Mİgratİon to Safavid Iran", Dİe Welt des Islams 33, 1993.
1993, s. 70. 43
A.g.e, s. 70.
McChessney, “Barrİer of Heterodoxy? R ethinking the Ties between Iran and Central Asia in the Seventeenth Century”, Pembrokc Papers 4 , 1996, s.
Douglas Streusand, Tbe F om a tion o f the M ughal Empire, New D elhi, 1989,
231-67.
s. 22. 44
Bkz.: Stephan P. B lake, “The Patrim onial-Bureaucratic Empire of the
İsenbike Togan, İ. Togan, “Inner Asian M üslim Merchants at the Closing of the Silk Road (17th Century), L and Routes o f the Silk Roads a n d the C ul-
M.ughais", J o u r n a l o f Asian Studies, X X X IX , No. 1, 1979, ss. 77-95.
tu ra l Exchanges Between the East a n d West B efore the 101*>Century, New W orld
Joseph Richards, T he M u gh al Empire, The N eıv C am bridge H istory o f Ind ia ,
Press, s .109-160.
Cam bridge, Cam bridge U niversity Press, 1993, s. 34-40. 45
Dickson, 1958, s. 5-10; Kathryn Babayan, “The Safavid Synthesis: From
H. Algar, “The Naqshbandi Order: A Prelim inary Survey of Its H istory and Significance”, Studia Islam İca 4 4, 1976, s. 123-152.
Qızılbash İslam to Im amite Shi’ism ”, Iranian Studies 27, 1-4, 1994, s. 46
135-161.
Abdur R allim , M ughal Relations w ith Central Asia”, İslam ic C ulture. The H yderabad Q uarterly Revieuı, V, XI, 1937, s. 89-
Kathryn Babayan, 1994, s. 135-161. 47
Babayan, 1994, s. 135-147.
Richard Craig Foltz, “Uzbek Central Asia and M ughal India: Asian M üs lim Society in the l 6 th and 17,h Centuries" Doktora Tezi, H arvard U niver
Babayan, 1994, s. 138-147.
sity, 1996, s. 111.
Hamid A lgar, R eligion a n d State in Iran 1785-1906. The Role o f Ulema in
48
Riazul İslam , “ A History of Central Asia”, J o u r n a l o f C entral A sia XVI,
49
Suraİya Faruqhi, Pilgrim s and???
50
Nurten K ılıç, “The Travels of Central Asian Sufı Shayk in the Ottoman
51
Stephan F. Dale, Indian M erchants a n d Eıırasian Trade 1600-1750, Cam b
52
Dale, 1994, s. 1-7. Orta Asya tüccarları için bkz.: A. Burton, The B ukha-
the O ajar P eriod, Berkeley-Los Angeles, 1969-
N o.1-2, 1993, s. 7.
B u konuda bkz.: M . B. Dickson, “Shah Tahmasb and the Uzbeks”, Dokto ra Tezi, Princeton University, 1958, s. 135. McChesney, “The Conquest of Herat 995-6/1587-8: Sources for the Study
Empire”
of Safavid/Qızılbash/Uzbek Relations”, Jean Calmard (ed.), Etudes S afavides, Paris-Tehran, 1993, s. 69-107.
ridge, Cam bridge U niversity Press, 1994 N . K ılıç, 1999. K ılıç, 1999.
rans. A D ynastic, D iplom atic a n d C om m ercial H istory 1550-1702, Surrey,
İnalcık, 1993, s. 59-92; Fleischer, 1986, s. 261-272.
Curzon, 1997.
Fleischer, 1986, s. 277.
53
H alil İnalcık, “ The Socia-Political Effects of the Diffusion of Fire Arms
Dickson, a.g.e.
in the M iddle East”, V. J . Parry ve M. E. Yapp (eds.), War a n d Technology
Bkz.: Stephan F. D ale, Indian M ercbants a n d Eıırasian Trade 1600-1750,
in the M iddle East, London, 1975.
Cam bridge, Cam bridge U niversity Press, 1994.
54
İnalcık, a.g.m , s. 207.
Rhoads Murphey, “Suleyman's Eastem Policy”, H alil İnalcık ve Cemal
55
İnalcık, a.g.e., s. 204-205.
O SM A N L I
İM
SİYA SET
XVII. YÜZYIL: AVRUPA VE İRAN İLE MÜNASEBETLER
M ACARİSTAN 'DA OSMANLI HABSBURG SERHADI (1541-1699)
443 OSM ANLI-AVUSTURYA SAVAŞLARI ÖNCESİ OSMANLI DİPLOMASİSİ (1593-1606)
452 OSM ANLI-HABSBURG SAVAŞLARINDA KIRIM TATARLARININ ROLÜ
456 II. OSMAN'IN HOTİN SEFERİ (1621)
465 KARLOFÇA AN TLAŞM ASIN D AN SO N RA OSMANLI-HABSBURG SINIRI (1699-1701)
472 XVII. YÜZYILIN İKİN Cİ YARISINDA TÜRK-FRANSIZ İLİŞKİLERİ: GİZLİ HARPTEN OBJEKTİF İTTİFAKA
480 İLK OSM AN LI'HOLLAN DA MÜNASEBETLERİ
493 XVT.'XVIII. YÜZYILLAR OSMANLI'SAFEVÎ SAVAŞLARI
502 FETİHTEN OSMANLI YÖNETİM SİSTEMİNE ENTEGRASYONUNA KAD AR REVAN EYALETİ (1583-1590)
509
MACARİSTAN'DA OSMANLI - HABSBURG SERHADI (1541 - 1699): BİR MUKAYESE ASST. PROF. DR. GABOR AGO STO N G E O R G E T O W N U N İV E R S İT Y D E P A R T M E N T O F H İS T O R Y / A .B .D .
ethedilmiş topraklarda Osmanlı yönetiminin
luluğu otaya çıkmıştı: Tuna nehri cephesinde XVI. yüz
pekiştirilmesiyle sonuçlanan ilk döneminden
yıl (1593-1606) ve XVII. yüzyıl (1683-1699) sonların
farklı olan ve İstanbul’un fethiyle başlayan
daki iki “Lange Türkenkrieges”; doğu cephesinde 1570-
İmparatorluğun o muhteşem ikinci büyüme dönemi,
1592, 1603-1611 ve 1623-1629 yılları arasındaki İran
XVI. yüzyılın ortalarına doğru bitmiş gibi görünmek
savaşları; Akdeniz’de 1645- 1649’daki Girit savaşları. Bu
teydi. Askeri dille ifade edilirse, 1566’da başlayan süreç,
uzun süreli savaşlardan ayrı olarak, Süleyman’ın ölümü
toprakların genişletilmesinden ziyade daha önce alman
nü takip eden sürede karşı karşıya kalınan durumun ka
toprakların savunulmasıyla kendisini belli eder. Güç iliş
rakteristik özelliği; Kleinkrieg adı verilen ve Macar sını
kileri bütün cephelerde daha dengeli bir hale gelmişti ve
rında sürdürülen, büyük süvari alayları ve küçük kuşat
Osmanlı ordusu sahip olduğu hareket alanının nihai sı
maları kapsayan, bölgesel kuvvetlerin operasyonlarıyla
nırları içinde hareket ediyordu. Osmanlılar’ın bir savun
sınırlı, sınır savaşlarıydı.
ma politikası oluşturmaya ve sahip olduklarını korumak amacıyla gittikçe artan oranda kaynak ve insan gücünü harekete geçirmeye zorlanmaları bu döneme rastlar.1 Osmanlılar bu amaca, sınırlarda savunma hatlarını oluştu rarak ve bu hatları sürekli güçlendirerek, varolan duru mu iyileştirmek ya da sınırları korumak için önemli ol duğu düşünülen bölgelerde yeni kale ve topraklar ele ge çirmek maksadıyla imparatorluk olanaklarını harekete geçirerek ulaşmışlardı. Kuzey Afrika’dan Akdeniz adala rı, Osmanlı Macaristanı, Polonya ve Ukrayna, Güney
1566’dan sonra Osmanlı savaşları, yukarıdaki be timlemelerin ışığında incelendiğinde imparatorluk sefer berlikleri ve büyük savaşlara kıyasla, Osmanlı askeri cep helere, sınır savaşları ve savunmaya tarih literatüründe genel olarak ne kadar az yer verilmiş olduğunu görmek çok çarpıcıdır.2 Kalelerin inşası, güçlendirilmesi, korun ması veya bu kadar geniş bir cephenin garnizon bölükle rinin arttırılması, ödeneklerinin sağlanması ve takviye edilmesi, Osmanlı’nın temel ekonomisini mâliyesini ve
Rusya, Kafkasya ve İran sınırlarına kadar uzanan askeri
idaresini etkilemekteydi. Burada çok azını saydığımız bu
cephe, özellikle Avrupa’da gittikçe sağlam hale gelmiştir
konuları ve Osmanlı askeri cephelerinin tarihini değişik
ama gene de bu cephenin değişmeden kaldığı kesin ola
bakış açılarından incelemeden Osmanlının tarihini anla
rak ileri sürülemez. Hemen bütün cephelerde güç denge
maya çalışmak sınırlı ve yetersiz kalmaya mahkûmdur.
lerinin ve savaşın doğasının değişimine bağlı olarak, ih
Bu makalenin temel amacı, Macaristan’daki Osmanlı -
tiyaç halinde bölgesel kuvvetlere destek sağlamak ama
Habsburg cephesini örnek alarak Osmanlı askeri cephe
cıyla mevsimlik imparatorluk seferberlikleri düzenlemek
lerini çalışan tarihçilere bazı karşılaştırmalı yaklaşımlar
yeterli olmamaya başlamıştı. Batı Avrupa’da olduğu g i
ve sorular önermektir.
bi, Osmanlı’da da savaşlar daha uzun sürer hale gelmiş ve
Bu yazının amacına uygun olarak, askeri sınırlara,
birbirini takip eden mevsimler boyunca kışlamak zorun
sadece Osmanlı İmparatorluğu ve düşmanları arasındaki
OSM A N LI
SİYASET
karşılıklı kale ve istihkam alanlarını değil, bu iki çizgi
daki ilişk i; özellikle de OsmanlI’daki topoğrafya ve coğ
arasında ve ötesindeki toprak ve yerleşim alanlarını da
rafya anlayışıyla bağlantılı olarak.3
içine alacak şekilde daha geniş bir açıdan yaklaşmaya ça
O smanlılar’ın Avrupa coğrafyası ve politikası konu
lışacağım. Bugünün yaklaşım ı,*en azından Habsburg -
sundaki b ilgilerinin yetersiz olduğunu iddia etmek çok
Osmanlı koşullarında, daha geniş olan bu tanım ı destek
moda bir argümandır.4 B elli dönemlerde belli Osmanlı
ler. Osmanlı Türkçe’sindeki Kale/Kaleler veya Palanka/
politikacıları için bu doğru olsa bile, O sm anlı’nın XVI.
Palankalar, Almanca’daki Grenzfestung/Grenzfestungen,
ve XVII. yüzyıllardaki büyük görüntüsü düşünüldüğün
Latince’deki Castrum/Castra veya Castellum/Castella,
de, bunun doğru olm adığı anlaşılır. Karadeniz kıyıları ve
Macarca’daki Veguar/Vegvarak, Veghaz/Veghazak çeşitli
Tuna deltasının aşamalı ve sistem atik istilası; K ilia, Si-
istihkam tiplerine karşılık gelirken; Osmanlı Türkçe-
listre, Rusçuk, N iğbolu, Vidin, Golubac, Semendire,
s i’ndeki Sehad/lar, Alm anca’daki Grenzgebiet veya Kre-
Nandorfehervar/Belgrad, Orsova, Szöreny(var),5 Buda,
is, Latince’deki Confinia veya Partes, Macarca’daki Veg-
Esztergom/Estergon, Visegrad, Szekesfehervar/İstolni
videk kalelerin arasındaki ve ötesindeki geniş topraklara
Belgrad ve im paratorluğun iki ucundan gelen iki önem
karşılık gelir. Benzer şekilde, “serhad kaleleri” deyim i,
li akarsu yolu olan Tuna’daki Vac/Vaç ve Tigris-Shatt al-
serhad terimine karşılık gelen o zamanın anlam ını çok
Arab boyunca M usul, Bağdat, Basra6 veya Sokullu M eh
açık olarak verir.
m et’in7 Don - Volga kanal projesi gib i ana akarsu yolla
Bugünkü b ilgi azlığı koşullarında, arşivlenmiş ve
rı boyunca yerleşik stratejik öneme sahip kalelerin kurul
yayınlanmış m ateryalin zenginliği ve çeşitliliği; linguis-
ması ve güçlendirilm esi gib i örnekler Osmanlı politika
tik , coğrafi ve ilg ili bölgesel tarihlerin çeşitliliği göz
cılarının sadece coğrafya anlayışlarını değil, geniş ve stra
önüne alındığında etraflı bir Osmanlı askeri cephesi tari
tejik anlamda da düşünebildiklerini açıkça gösterir.
hini tek başına yazmaya kalkm ak çok zor bir iş olsa ge
Ayrıca, coğrafya b ilgisi ve aşinalığı global ve bölge
rektir. Bugün sahip olduğumuz b ilgi düzeyine b aktığı
sel bağlam larda farklı gelişm iştir. İmparatorluk seferber
mızda belki de ihtiyaç duyduğum uz şey bu işin üstesin
liğ i ve daha küçük askeri harekatlar sırasında topografya
den gelebileceğim iz genel bir çerçeve çizmektir. O döne
ile yakından ilgilenm ek, olası akarsu geçişlerini bulmak,
me ait dokümanlarda (Budin Serhadları, Kila-I Vilayet-
askerlerle hayvanlar için içme suyu kaynaklarını ortaya
I Budun) yansımasını bulan idari bölünmler veya o döne
çıkarm ak için kaçınılm azdı. O sm anlı’nın seferberlik ka
me ait kullanım a (Ungurus Serhadları) uygun olarak Os-
yıtları, kronikleri ve coğrafi tanım lam aları geçişler ve
m anlı askeri sınırlarını Macar, Kafkas, İran, vs. gibi daha
akarsuların yanında O sm anlıların tuttuğu bölgesel reh
küçük sınır bölgeleri halinde ele alm ak bu işi kolaylaştır
berlere (kılavuz) de çok sayıda işaret eder k i, bu da onla
mak için tavsiye edilebilecek bir başka yöntemdir.
rın topografyaya olan ilgilerin i açıkça ortaya koym akta
Aşağıdaki zikredilen noktalar sadece olası yaklaşım
dır. Kılavuzların istihdam ı, özellikle iklim ve b itki örtü
ların bir listesi ve özet olarak şekillendirilm esidir. Uç so
sünün olumsuz olduğu yerlerde çok iş görüyordu. Bu
ru üzerinde odaklanacağım:
cephelerden biri, büyük susuz Avrasya steplerinin batı
1- Askeri cephenin oluşumu k i, şim di sadece çev
uzantısı olduğu yolundaki yaygın inanışın tersi bir coğ rafyası olan M acaristan’dı. Bugünkünden daha geniş or
resel şartlarla sınırlı olarak ele alınacak
m anlık alanların ve yaygın bataklıkların olduğu böyle
2- Askeri güç
bir ülkede bölgenin coğrafyası, b itki örtüsü ve iklim in i
3- Cephenin m ali bedeli
tam olarak bilmeden iletişim ve askeri faaliyetleri yürüt
I. ASKERİ CEPHELERİN OLUŞUMU
mek imkansızdı.
Belli cephelerin kurulm asıyla ilg ili olan ve çok iyi
Eldeki kanıtlar; b ilgi toplama ve casuslukta Os-
bilinen siyasi tarihi yeniden anlatm ak yerine, tek bir so
m anlı sistemi ve kılavuzlarının, sadece imparatorluk
ru üzerinde odaklanacağım: Çok öğretici olabilecek ve
güçlerinin ve bölgesel kuvvetlerin kom utanlarını topoG-
henüz incelenmemiş olan askeri cephelerle çevre arasınO SM A N U
rafik açıdan ihtiyaç duyulan b ilgilerle donatm adığını, I SİYA SET
aynı zamanda, askeri kom utanların savunma sistemleri,
kendisine karşı yollanm asıyla tehdit edildiğinde rahat
güç ilişkileri, mineral kaynakları ve Osmanlı askeri cep
lık la şu cevabı verebilm iştir: “H içbir yerde askeriniz yok.
hesinin ardındaki toprakların diğer özellikleri ile ilg ili
Olsa benim bilmem lazım , çünkü benim casusum altı
ve bilgi verdiklerini göstermektedir. Örnek olarak; 1541
yıld ır Beç’te oturur, orada karısı çocuğu var; bu adam is
Buda seferberliği sırasında tutulan ilginç bir rapordan
terse kilisede ayin eder, isterse deaktir, isterse Nemçeli,
kısaca bahsetmeme izin verin. Bu kısa “istila p lan ı”, bi
isterse Macar olur; isterse mükemmel çapacıdır, isterse
linm eyen yazarı tarafından istila edilm esinin iyi olacağı
asker olur, isterse topallar, isterse senin gib i sağlam ba
nı düşünüldüğü stratejik açıdan önemli bazı Macar gar
cakla gezer ve üstelik her d ili b ilir”.10 M uhbirleri ve ca
nizonlarının bir listesini verir. Kaleler, M acaristan’ın en
suslarına dayanarak Osmanlı otoriteleri cephe boyunca
önde gelen aristokrat ve politikacıları olan sahiplerine
Macar savunma hattıyla ilg ili oldukça güncel bilgiye sa
göre listelenirken, yerleşim leri ve yakın geçm işleri hak
hip oluyorlardı. Örnek olarak; Buda beylerbeyi Üveys
kında notlar da düşülmüştür. Örnek olarak, doğu Maca
Paşanın (1578-1580) başarılı askeri casusluk faaliyetle
ristan’daki en etkin politikacı olan György Frater (batı
rinden bahsedebiliriz. Transdanubia’daki Kanizsa civa
kaynaklarında Frater Georgius Utiesonovic veya M arti-
rında bulunan Macar kalelerinin Habsburg askeri otori
nuzzi olarak, Osmanlı kaynaklarında ise Papas veya Bra-
telerince modernize edilmesinden kısa bir süre sonra,
ta olarak geçer)’in garnizonu ile ilg ili bölümü yazıyo
Üveys Paşa, bölgedeki bütün kaleleri ve ana akarsu geçiş
rum: “Vilayet-I Erdel’de Varat nam kale defaatla nice
lerini gösteren ayrın tılı ve şaşırtıcı derecede doğru bir
krallara ve yarar beylere taht olmuştur. Bu kale elde ol
harita hazırlayıp İstanbul’a yollam ıştır.11
mayınca Vilayet-I Erdel zapt olunamaz. Ve Kaş (Kassa)
H arita hazırlama faaliyetlerinin yanında, büyük
nam kale k i Leh canibindedir; B udin’e tabidir, nice kaş-
akarsu yolları boyunca kurulan büyük tersaneler ve aske
telleri ve bi-nahiye köyleri ve şehirleri vardır. Bu alındık
ri tesisler veya yeni baruthanelerin ve diğer askeri en
tan sonra Leh vilayetine varınca zapt olunup ve perin
düstri planları, O smanlıların bölgenin ihtiyaçları ve po
Petre (Peter Perenyi, d.1548) m em leketi ve Bedik (Be
tansiyelini ne kadar iyi incelediklerini gösterir. Osmanlı
bek Biraderler, Imre ve Ferenc, d. 1558) ve Şeregi Gaşpar
tarihini merkezi olarak ele alıp bölgesel girişim lerin öne
(Gaspar Seredy, d.1553) nam banların m em leketleri zapt
m ini azımsayan çalışm alarda gözardı edilen olguyu; böl
olunur”.8 Osmanlı topraklarının güvenliği de önemli bir
geyi iyi tanım aya bağlı olarak gelişen bölgesel teşebbüs
meseleydi. Peter Petrovics’in elindeki garnizonları liste
lerin oynadığı önemli rolü elim izdeki kaynaklarda açık
leyen dokümanda şu yorum yer alm aktadır: “Kale-I Li-
ça görmek mümkündür.
bova (Lippa) ve Dimişkar (Temeşvar) ve Beşkerek (Becs-
Garnizonların yapılanm ası ve kuvvetlendirilm esi de
kerek) ve Beçil (Belse) nam kaleler alınm ayınca Sirem vi
bu çerçevede incelenebilir. Örnek olarak; Ezstergom/Es-
layetin haramisi eksik olmaz ve nice kaleleri, şehirleri ve
tergon’u gösterebiliriz. Buda’y ı B atı’dan koruyan tek bü
köyleri vardır. Asıl Sırf (Serbian) vilayetidir. Semendi-
yük kale olduğu ve hem akarsu hem de kara üzerinden
re’den ve Sirem’den kaçan ve sair bizim vilayetim izde fe-
iletişim i kontrol ettiğ i için, Estergon M acaristan’daki
sad ve şenaat edenlerin gelip sığıncağıdır”.9 Bu listede
Osmanlı yetkililerin in ilgisin i özellikle çekm iştir. Ester-
geçen, Kassa dışında bütün garnizonların Osmanlılar ta
gon’u, sadece daire şeklinde ek bir burç ve baruthane in
rafından 10 y ıl sonra alınm ası pek şaşırtıcı olmamıştır.
şa ederek kuvvetlendirm ekle kalmamışlar, onun hemen
Daha sonra XVI. ve XVII. yüzyıllarda, Macar ve
yanında Tepedelen’e (Szent Tamas hegy) ve Tuna’nın d i
Habsburg askeri gücü ve Macar kaleleri hakkında uygun
ğer kıyısındaki C igirdelen’e (Darkany) iki yeni kale d ik
bilgileri toplamak sancakbeyleri ve beylerbeylerinin so
mişlerdir. M acaristan’da Osmanlılar tarafından inşa edi
rum luluğunda olmuştur. U laşılabilen kanıtlara bakılırsa,
len Hamzabey, Val, Korkmaz/Cankurtaran (Adony’nin
bu görevlerini yerine getirebilm ek için sancakbeyleri ve
yanında) veya Tisza nehrinin doğu kıyısındaki Senmikloş
beylerbeylerinin tam teşekküllü askeri bir istihbarat sis
gib i istihkam lar, ya Buda’yı korumak için ya da büyük
temi kurdukları görülmektedir. 1 5 6 l’de, Istolni Belgrad
akarsu veya kara üzerinden iletişim i kontrol etmek için
sancakbeyi Hamza, H absburg’dan büyük bir ordunun
kullanılm ıştır.
O SM A N L I I
SİYASET
II. ASKERİ GÜÇ
XVI.
yüzyıl boyunca iki Macar eyaletinde (Buda ve
Temeşvar), yeniçerilerin bütün garnizon askerlerine olan
Eyalet güçleri şöyle gruplandınlabilir: I. Eyalete ait hâzineye kayıtlı, eyalet hâzinesi tara fından giderleri karşılanan bölgesel (yerlü) garnizon as
oranı bundan da küçüktü. Buda vilayetinin istihkam la rında görev yapan ve giderleri B udanın hâzinesinden karşılanan 11.000 garnizon askerine, ödeneklerini nakit
kerleri. II. Merkezi hâzineye k ayıtlı (mevacib defterleri), g i derleri İmparatorluk Hâzinesi (Hazinei Amire) tarafın dan karşılanan, yeniçeriler, topçular, top arabacıları ve diğer teknisyenlerden oluşan merkezi bölükleri.
olarak değil de imparatorluk döneminde yaygın bir tarz olan m al-m ülk şeklinde aldıkları için hazine ve ödenek kayıtlarında yer almayan 3-000-3.500 askeri de eklemek gerekir.13 Sınırdaki ikinci eyalet Temesvar’da bu rakama 4.000 asker eklediğim izde, toplam 18.000 garnizon as
III. Sayılarını tim ar defterlerinden bulmanın m üm
kerine ulaşıyoruz.14 Bu da, 16. yüzyılda cephedeki yeni
kün olduğu, sınır eyaletlerinde görevli sipahi ve cebelü
çerilerin garnizon güçlerinin sadece % 5’ini oluşturduk
bölükleri. Ama bazı seyrek kaynaklar, en azından belli
ları anlamına gelir.
bölgeler ve belli dönemlerde, ödemelere oranla fazla sayı da askerin istihdam edildiğini göstermektedir.
Ama bu durum zaman içersinde değişmiştir. Ana hazine bütçesi, eyaletlerdeki garnizonlarda görevlendiri
IV. Belli dönemler ve belli bölgelerde istihdam edi
len yeniçerilerin sayısının zamanla belirgin olarak arttı
len yardımcı bölükler de (derbendci, vs.) dikkate alınm a
ğ ın ı gösterm ektedir: 1568'de 2.126 (% 15.6) iken
lıdır.
1670’de 14.379’dan (% 26.7) fazla olmuştur ve 1660’laUlaşabildiğim iz kaynaklar, en azından XVI. ve
rın k ritik yılları olan savaş zamanında 20-22.0 0 0 ’e
XVII. yüzyıllarda, bölgesel bölüklerin garnizon askerle
(%40) kadar çıkm ıştır.15 Yukarıdaki tabloda görülen ve
rinin çoğunluğunu oluşturduğunu ve elit yeniçerilerin
riler de benzer bir eğilim i yansıtmaktadır.
öneminin abartılmaması gerektiğini söylemektedirler.
Yeniçerilerin, stratejik önemi olan bir avuç garni
Tek bir eyalete ait veriler bütünü anlamak için yeterli ol
zonla sınırlı kaldıklarını, ikinci ve üçüncü plandaki kale
masa dahi, XVI. yüzyılda en güçlü askeri düşman olan
lerde genellikle görülm ediklerini belirtm eliyiz. 1670’le-
Avusturya Habsburg’lularla karşı karşıya kalman Maca
re ait Ana Hazine bütçesi, bu tür stratejik öneme sahip
ristan cephesinde, sadece Buda’da eyaleti 10-11 bin gar
ik i düzineden biraz fazla garnizon listelemektedir. Çok
nizon askeri içinde 900 yeniçeriye sahipti.
sayıda yeniçerisi olan en önemli kalelerin coğrafi d ağılı
Tablo 1. Macar Garnizonlarındaki Askerler ve Yeniçeriler12
m ı (Bağdat 5.552, Azak 1.894, Uyvar 962, Varad 622
Tarih
yeniçeri) çok daha bilgilendiricidir.
Vilayet
Garnizon Askerlerine
Yeniçeriler
%
Nakit Ödenen 1569/70
Bir başka can alıcı soru; o döneme ait Avrupa kay
Buda
10.616
945
8.9%
1570/71
Buda
10.681
936
8.7%
1571/72
Buda
10.786
901
8.3%
1572/73
Buda
10.872
948
8.7%
1563/74
Buda
10.843
968
8.9%
1574/75
Buda
10.023
1050
10.4%
garnizon güçlerinin sayılarını karşılaştırm alı olarak ve
1575/76
Buda
10.834
946
8.7%
ren tablo, Osmanlılar’ın düşman kuvvetlerinin boyutları
1578
Buda
10.895
828
7.5%
ve askeri güçlerine göre cephedeki askeri gücünü belirle
1578/79
Buda
10.753
845
7.8%
d iğin i göstermektedir.
1580/81
Buda
10.816
900
8.3%
1605/06
Eğri
3.409
384
11.2%
1613
Buda
7.836
1.276
16.2%
1662
Buda
2.503
822 1669'da
32.8%
1663
Buda
12.734
159 1669’da
1.2%
Dahası, ulaşabildiğim iz kaynaklar, yeni fethedilen
1663
Buda
2.806
962 1669’da
34.2%
kalelerdeki Osmanlı güçlerinin önemli bir bölümünün
naklarında ve daha sonra da bilim sel literatürde ifade edildiği gib i, Osmanlılar’ın eyaletlerinde orantısız ölçü de büyük sayıda birlikler istihdam edip etmedikleridir. Tuna bölgesinde yapılan savaşa ait Osmanlı ve Habsburg
Bu sayıların Osmanlı kısm ına 7.000 sipahi ve cebe lü bölüğü, Macar kısm ına 4.000 asker eklendiğinde, kar şıt güçlerin askeri potansiyelleri dengeli görünmektedir.
m
SİYASET
Tablo 2. Macar ve Osmanlı Garnizonlarındaki Asker Sayıları16 Tarih
Macaristanda Drava’nm
Hırvat Garnizonları
Buda Vilayetinde
Kuzeyinde Macar ve
Dahil
Osmanlı Dahil
Tahmini Osmanlı
Garnizon Asker Sayısı
Garnizon Asker Sayısı
Habsburg Askerleri
İki Macar Vilayetinde
15 5 6
13 .9 8 2
16 .98 2
10 .40 2
15 7 6
1 7 .1 9 0 16 .8 6 2
2 2 .5 13 ?
10 .8 3 4
1577 15 7 8
?
p
10.895
15 8 2
16 .4 0 3
7
18 .0 0 0
15 8 8
16 .2 2 2
2 1 .1 4 8 ?
?
18 .0 0 0
1593
15 .4 4 6
2 2.69 3
18 .0 0 0 18 .0 0 0
>
18 .0 0 0 18 .0 0 0
18 .0 0 0
komşu eyaletlerden transfer edildiklerini göstermekte
tedir. Ama tekrar vurguluyoruz k i, bu veriler çok dikkat
dirler. Örneğin; Macaristan’da yeni alınm ış toprakları sa
le değerlendirilm elidir. Henüz anlayam adığım ız farklı
vunmak için 1541 gib i çok erken bir tarihte, Buda’ya
tekniği ve ödeme sistemlerinde oluşan değişişlikleri de
2.653 asker, Pest kalesine 914 asker yerleştirilm işti. Sa
hesaba katm alıyız. Bu tür değişiklikler verilerim izde an
vunmayı güçlendirmek için, G üvercinlik, Haram, Se-
lam lı farklılıklara yol açabilir. Örneğin, garnizon güçle
mendire, Belgrad, Slankemen, Titel, (Peter)varad, Uylak,
rinin ödeneği olan ortak tım arın belli eyaletlerde ortadan
Valkovar, Ösek, Pojega ve diğer Osmanlı kalelerinden
kayboluşu, önemlidir. Bu, daha önceden tım arla ödeme
4.196 asker daha bu topraklara transfer edilm işti.17 Bu
si yapılan ve bu yüzden kayıtlarda yer almayan askerlerin
bize Osmanlı hükümetinin askeri potansiyelini varolan
XVII. Y üzyılda kayıtlarda yer alm aya başlamasıyla asker
askeri ihtiyaçlar doğrultusunda yeniden düzenlediğini ve
sayısında bir artış varmış gib i görünmesine yol açacakla
gereksiz mali yüklerden dikkatle kaçındığını göstermek
rı anlamına gelir. M acaristan’da bu durumdaki askerlerin
le kalmıyor, aynı zamanda im paratorluktaki garnizon sa
oranı toplamın % 20-30’u kadar yüksek olabilir.
yısındaki artışın varolanlara yenilerinin basitçe eklenme
III. CEPHENİN M A lj BEDEÜ19
siyle bulunacak bir şey olm adığı konusunda uyarıyor da.
Garnizonların ihtiyaçlarının tedarik edilmesi ve
Genellikle gözden kaçan bir başka nokta da; yeni
ödeneğinin sağlanması, pahalı bir yüküm lülüktü ve
eyalette Osmanlı yönetimi oturdukça, başlangıçtaki as
XVI. yüzyılın ortalarına gelindiğinde, sınır bölgeleri
ker sayısının belirgin olarak azalmasıdır. Aşağıdaki tablo
yardım a ihtiyaç duyar hale gelm işti. Her ne kadar genel
Buda eyaletindeki beş büyük garnizonun durumunu gös
talim atnameler gerçek eğilim leri yansıtıyor gib i görünse
teriyor olsa da imparatorluğun diğer bölgelerine ait kı-
de, bir eyalet daha yakından incelendiğinde, ilginç dina
yaslamalı veriler de benzer eğilim ler göstermektedirler.
m iklerle karşılaşılabilir ve merkezi ve taşra Osmanlı yö
Bu, im paratorluktaki genel eğilim in garnizon as
netim lerinin Merkez İmparatorluk Hâzinesi üzerindeki
kerlerinin sayısını azaltmak şeklinde olduğu anlamına
m ali yükü azaltmak, sınır bölgelerini im kanlar el verdi
gelmemektedir. Tam tersine, XVII. yüzyıla ait kaynakla
ğ i ölçüde kendi kendine yeter hale getirm ek için uygula
rım ız, garnizon güçlerinde görünür bir artışı göstermek
dığı çeşitli teknikler hakkında yeni bir şeyler öğrenilebi
Tablo 3. Buda Eyaletindeki Beş Büyük Garnizonda Asker Sayısındaki Azalm a18 Garnizon Buda
1543
15 5 8
%
15 6 9
%
15 7 9
%
15 9 1
%
16 1 3
%
2 .8 36
1.7 13
60
1.655
58
1.6 2 4
57
1.597
56
1.0 19
35
Pest
1.4 2 6
1.0 6 9
74
939
65
932
65
887
62
572
40
Estergon
3.237
1 .1 7 8
36
1.3 17
40
1.13 7
35
1.19 7
36
1.0 9 4
33
Istolni Belgrad 2 .9 78
1 .1 9 1
39
1.3 78
46
1.3 12
44
1.2 73
42
506
17
Toplam
5 .1 5 1
49
5.298
50
5.005
47
4 .9 5 1
47
3 .19 1
30
10 .5 0 4
O SM A N LI
m
SİYASET
nüz kurulm adığı ve gelirlerin henüz düzensiz olduğu bu
lir. Bu tekniklerden biri varolan kaynaklan yeniden k u l lanıma sunmaktı. Halep, Diyarbakır ve Erzurum eyalet
ilk döneme rastlamaktadır. Osmanlı yönetimi oturdukça,
lerinin gelir kaynaklarının önemli bir bölümü, İran sınır
gelirler artmış ve 1570’lerin başlarında eyaletin m ali du
bölgesine yakın garnizonlara harcanmaktaydı. Benzer şe
rumu belirgin bir iyileşme göstermiştir. Bu dönem bo
kilde, XVI. yüzyılın daha sonraki döneminde Temeşvar
yunca, bölgesel gelirler, 1550’lerin sonlarındaki %28 ve
eyaletinin ve XVII. yüzyılda da komşu Balkan eyaletleri
% 38’lik oranlara karşılık, asker ödeneklerinin % 9 0 ’ını
nin gelirleri bir sınır eyaleti olan Buda’ya açığını kapat
kapsamaktaydı.
mak için transfer edilmiştir.
Macar örneğinde bölgesel gelirdeki artış temel ola rak iki faktörle açıklanabilir: 1566’daki başarılı seferleri
Uzun süreler içersinde m ali durumun defalarca de ğişim gösterdiği ve yetersiz ve rastgele seçilmiş verilere
takip eden toprak genişlemesi ve Osmanlı yönetim ve
dayanan genellemelerin bizi yanlış yönlendirebileceği de
vergilendirme sisteminin tam olarak oturması. 1566 se
açıktır. Yemen20 ve Buda’ya ait kanıtlar, bu eyaletlere ait
ferlerinin bir sonucu olarak, Somogy ve Bekes ilçeleri ile
kötü bir m ali portre çizen bütün çalışmaların21 yeniden
N agykunsag bölgesini de kapsayan geniş topraklar Os-
gözden geçirilm esi gerektiğini göstermektedir.
manlı yönetimine geçm işti. Bundan sonraki uzun bir dö nem boyunca, Macaristan’da Osmanlı yönetimine giren
Her ne kadar sadece Buda eyalet hâzinesine ait
başka toprak olmamıştır. Sınırlarda büyük değişim ler
1558/59 ve 1559/60 tarihli iki veriye dayanıyor olsa da,
ancak 1660’larda Köprülüler tarafından gerçekleştirile
ilg ili çalışmalarda genel olarak kabul edilen görüş, Ma
bilm işti. Aradaki zamanda Osmanlı M acaristan'ının top
caristan’daki Osmanlı garnizonlarının (ve genel olarak
rakları, ülkenin tam ortasında büyük bir üçgen oluştur
Osmanlı yönetiminin) m ali eksikliklerinin M ısır’dan
m aktaydı ve aşağı yukarı 100.000 kilom etrekarelik bir
transfer edilen nakit parayla Merkez İmparatorluk Hâzi
alana yayılm aktaydı.24
nesi tarafından telafi edildiğidir.22 Macaristan’daki Os-
1568’deki Edirne barış antlaşması sonrasında Maca
m anlı D evleti’nin m ali gid erleri düşünüldüğünde,
ristan’da Osmanlılar’ın vergi toplamasındaki artış, kesin
1558-60 yıllarına ait açığın bütün bir Osmanlı yönetimi
yönetsel önlemlerin alınması ve bölgesel vergi toplama
dönemi için geçerli olm adığını unutmamak gerekir. Os
sistemindeki verim liliğin artırılm asının bir sonucuydu.
manlI sınır kalelerinin giderleri incelendiğinde şu iki dö
Osmanlılar yönetimlerinin erken dönemlerinde, önceden
nemin ayrım ı yapılabilir:
Macarların uygulam ış oldukları prensibi izleyerek, taşı
A. Osmanlı yönetiminin idare ve vergilendirmesi
nabilir m alları 300 akçeyi bulan ailelerden cizye-vergisi
nin henüz tam oturmadığı ilk dönem, ve
topluyorlardı. Bu, potansiyel vergi m ükelleflerinin aşağı
B. Osmanlı yönetiminin tam olarak oturduğu ikin
yukarı % 30’unun cizye-vergisinden m uaf olduğunu gös
ci dönem.
termektedir.25 Ama, imparatorluğun m ali durumunda
Macaristan örneğinde, ilk dönem, 1568’de Edir
bir bozulma olmasının sonucunda, imparatorluk yöneti
ne’deki Osmanlı-Habsburg Barış Antlaşmasından sonra
m i m ali duruma bakılmaksızın herkesten cizye toplama
yönetimin oturduğu dönemlere rastlayan 1570’lerin baş
sı konusunda zorladı. Böylece, 300 akçe kuralı feshedil
larında kapanmıştır. Benim görüşüme göre, Buda hâzi
miş oldu. Bu yeni sistem Buda sancağına 1562’de ve di
nesindeki açıkla ilg ili veriler vilayetin iç bölgelerinin he
ğer Macar sancaklarına 1570’de b ild irild i.26 Sonuç ola-
Tablo 4. Buda Vilayetinin Mali Durumu (akçe bazında)23 Tarih
Askerlerin
Budanın Yerel
Bııda'ya Sağlanan
Temeşvardan
İstanbul’dan
Maaşları Gelirden
Ücreti
G elirleri
Diğer G elirler
Yardım
Yardım
Ödenen Askerlerin
(A)
(B)
23.062.862
6.434.578
1558/59 1559/60
23.236.931
8.833.839
1578/79
26.781.205
1580/81
26.161Â 10
Ücreti A 16.916.945
Askerlerin Ücreti A+B
28%
-
-
18.200.00
38%
29.375.187
2.284.419
5.000.000
-
110%
118%
26.607.281
1.125.011
3.500.000
-
99%
104%
m
rak, cizye ödeyenlerin sayısındaki artışla b irlikte gelirler
garnizon bölüklerinin de yardım ıyla, Osmanlı yöneti
de arttı. 1558-59’da Buda vilayetinden sadece 1.5 m il
m indeki Macar köylülerinin daha önceki efendilerine,
yon akçe cizye-vergisi toplanırken, 20 yıl sonra bu m ik
Macar hükümeti ve kiliseye de vergi ödemelerini sağla
tar 3-5-5 milyon akçeye çıkm ıştı.
mışlardır. 1566’da Szigetvar ve G yula’nın O sm anlılara
Tablo X 15 5 8 -6 0 ’da ve 1 5 7 8 - 8 1 ’de Buda Hâzinesinin Cizye-
geçmesinden sonra, Osmanlı topraklarındaki Macar ver gilerinin toplanması Macar soylularınca organize edil
Vergisi G elirleri27
miştir. Bu “ik ili vergilendirme” daha sonra Macar tarih-
Tarih
Cizye Gelirleri
1558/59
1 .5 3 0 .4 7 6 akçe
yazım ında “Macar-Osmanlı o rtaklığı” adı verilen bir sis
1559/60
1 .7 9 7 .5 3 9 akçe
teme dönüşmüştür.30 1 5 7 0 ’de Macar vergilendirme siste
1578/79
5 .2 2 9 .2 5 9 akçe -
m indeki bu güçlenme, 1568’deki Habsburg-Osmanlı
1580/81
5 .3 7 3 .1 3 8 akçe
barış antlaşmasını takip eden barış yıllarında Büyük Ma
Vergi gelirlerindeki artışa iyi bir örnek; belli vila
car Ovası’nda tarım ın yeniden canlandığını göstermekte
yetlerde gelirin bir başka önemli kısm ını oluşturan sul
dir. Bu ekonomik pekişme döneminde, Osmanlı yöneti
tanlık ^ -m ü lk le rid ir. Buda beylerbeyi Üveys Paşa’nm
mi altında yaşayan Macar köylüleri hem Osmanlı hem de
aldığı tedbirler, bu tür gelirlerin artmasında önemli rol
Macar yönetimine vergilerini ödeme gücüne sahiptiler.
oynamıştır. Paşa bu gelir kaynağını geliştirm ek için her
Ekonomik durumun güçlenmesinin bir başka gös
fırsatı değerlendirmiştir: Zuama ve sipahilerin ellerini
tergesi de 1580’de Macaristan’ın batıya sığır ihracının
bu m ülklerin üzerinden çekmiştir. Son nüfus sayımından
doruk noktasına çıkmasıydı. Batıya satılan sığırların bü
sonra büyük değişikliklerin olduğunu öne sürerek yeni
yük çoğunluğu Osmanlı yönetimindeki topraklardan
sancak kayıtları (tahrir) oluşturmak gerektiğini ileri sür
geldiği için, Osmanlı idaresinin etkin liği arttıkça, ihra
müştür: Terkedilmiş bölgelerde yeniden yerleşim alanla
cat gelirlerinde artış gösterm iştir; kaldı k i yönetim et
rı kurulmuş, köyler gelişm iş ve toprak ekilm iştir. Başka
kinliğindeki artış sığır ihracatı öncesinde de ihracat ge
yerlerde, tam tersi gelişm eler vardır. Düşman saldırıları
lirlerinde artışa yol açmıştır. 1558-59’da Tuna’yı geçerek
sonucunda, insanlar köylerini terketm işlerdi. Paşa, özel
Vac’taki sığır vergilerini toplayan Vac mukataası, Buda
likle Fülek, Hatvan ve Szigetvar (Zipetuar) bölgelerinde
hâzinesine 764.824 akçe, bir sonraki sene 1.295.869 ak
kayıtların yeniden düzenlenmesi gerektiği fikrindeydi.
çe ve 1563-64’de 2.400.000 akçe yollam ıştır.31
Ayrıca, bu terkedilmiş arazilerin zuama ve sipahilere da-
V ilayetin en önemli gelir kaynaklarındaki artışlar
ğıtılm ayıp sultanın mülküne dahil edilmesi gerektiğini
da çok belirgindi. Bunlar mukataa gelirleriydi, örneğin;
düşünüyordu.28 Buda vilayeti merkez sancağından kalan
güm rük ödentileri, vergiler, pazar vergileri, pazar ücret
kaynaklar Üveys Paşa’nm önlemlerinin istenen sonuçları
leri, tekeller, vs. hep birlikte bu döneme ait vilayet geli
verdiğini göstermektedir. 1559’da sultanlık has-mülkle-
rinin % 50-70’ini oluşturm aktaydı.
rinin getirisi sadece 2.338.530 akçeyken, bu rakam 1580’de 9-076.530 akçeye çıkm ıştır.29 Bu ortalama
Tablo 6. 1 5 5 8 -6 0 ve 15 78-81'd e Buda Hâzinesinin MukataaGelirleri32
% 300’lük artış, akçenin değerinin düştüğü dönemde da
Tarih
hi belirgindi (ama büyük devalüasyon henüz olmamıştı).
Mukataa Gelirleri
1558/59
3 .4 3 7 .9 10 akçe
Merkez yönetiminin asıl amacı olan Müslüman ve H ıris
1559/60
4 .4 6 9 .1 7 0 akçe
tiyan dünyalarının kesişim noktalarındaki Osmanlı sa
1578/79
18 .2 4 0 .1 3 1 akçe
vunma sisteminin m aliyetini azaltmak, 1570’lerde dev
1580/81
18 .5 0 9 .7 6 6 akçe
let ve bölgesel yönetimlerce bütünüyle başarılm ıştı.
.
B ilin diği üzere, gıda ve savaş giderleri gibi giderler
Macaristan’daki Osmanlı vergilendirme sisteminin
hazine hesaplarına dahil değildi. Ama diğer kaynaklar,
oturmasına paralel olarak, Osmanlı yönetimindeki top
Macaristan’daki Osmanh garnizonlarının yiyecek, hay
raklarda Macar vergilendirme sistemi de güçlenmiştir.
van yemi ve cephane ihtiyaçlarını eyaletten sağlayarak
1550’lerin başlarından itibaren, Macar otoriteleri Macar
kendilerine yeterli olduklarını göstermektedir. Benzer
O SM A N LI
I SİYASET
şekilde, sınır kalelerinin yapım ı ve onarımı bölgedeki ya
dığı hatırlanmalıdır. Bu m iktara ortalama 95-100.000
pı malzemeleri ve işgücü kullanılarak yapılm ıştır. Yapı
Macar florini eklem eliyiz. Bu m iktar da Temeşvar vila
malzemeleri tercihen ayni vergi şeklinde toplanmıştır.
yetine komşu kaleleri koruyan askere verilen ödenekti.
Bu amaçla, 1570’lerden itibaren, tam ir akçesi adı verilen
Ama, Macaristan’daki iki vilayetin toplam masrafı gene
yeni bir vergilendirme sistem i getirilm iştir. Zanaatkarlar
de Macar kalelerinin, Habsburg’lular tarafından ödenen
ve işçiler komşu Macar köylerinden gelm iştir. Güçlen
masraflarına göre belirgin olarak azdır. Eğer harcamaları
dirme ve modernizasyon ve diğer taraftan da Macar kale
kalelerin ihtiyaçları ve savaş gereksinim leri ile birlikte
lerinin ihtiyaçları merkezi m ali kaynaklardan sağlanm ış
düşünürsek, kıyaslam a Osmanlılar lehine olacaktır. Ken
tır ve bu, Habsburg idaresi için gittikçe büyüyen bir ma
dine büyük oranda yeten M acaristan’daki Osmanlı kale
li yük olmuştur.
lerinden farklı olarak, Habsburg garnizonları silah ve cephane ithalatına bağım lıydı. Viyana’daki Savaş Divanı
Tablo 7. Macaristan’daki Habsburg Savunmasının Mali G ideri33 Y ıl
A skerlerin Ü creti
M acaristan ’d an Toplanan
A skeri H arcam alar
G elirlerd en K arşılanan
iç in Toplanan
(T ah m ini)
M ik tar (İçindeki A skerlerin
yordu. Ve bu toplamın sadece bir bölümü erzak için har
Ü cretlerin in P ayı)
candığında bile, k i genellikle olan buydu, bu Habsburg
1554 1556 1572 1576 1578 1582
761.766 945.475 1.385.965 1.658.736 1.461.900 1.418.292
79% 54% 45% 51% 53%
46% 37% 25% 21% 24% 25%
1593
1.572.533
48%
22%
98%
Koııseyi’nin hesaplarına göre kalelerin idare ve ihtiyaçla rı için y ıllık m aliyet fazladan 1 milyon Ren Guldeni edi
Macaristan cephesinde Habsburg ve Osmanlı sa vunmaları arasındaki bir kıyaslam a, O sm anlılar’ın sa vunmalarını Habsburg’lulardan daha ucuza sağladıkları nı ve O sm anlıya yüklenen m aliyetin Habsburg’lulara
bütçesi üzerinde ciddi bir yük oluşturuyordu. Gyor gibi bazı önemli bölgelerin modernizasyonu için gereken ya pı giderleri bile tek başına 1 m ilyon florine ihtiyaç du yuyordu k i, bu bize, Habsburg yönetiminin 1578’de 10 milyon florinden fazla olan borcunu nasıl b iriktirdiğin i açıklar. Bütün Avrupa’da (İspanyol Hollanda’sı ve Ispan ya’nın Kuzey Afrika’daki küçük kaleleri akla gelm eli) sı nırları korumanın ciddi m ali sıkıntısı olduğunu bilerek baktığım ızda, Osmanlı yönetiminin cephedeki m ali sı kıntılarıyla birlikte yaşadığı zorlukları, başarı ve başarı
yüklenenden daha az olduğunu gösterir.
sızlıklarını daha farklı bir gözle görmemiz ve belki de Tablo 8. Macar ve Osmanlı Garnizonlarında Macar Florini Ba
anlamamız mümkün olabilir.
zında Hesaplanmış Asker Ödenekleri Y ıl
1554 1556
B ad a V ilayetin d ek i O sm anlj
A skerlerin Ü creti
G arnizonlarında B ulunan
kirler, öneriler, eğilim ler, yada işaret edilen zıtlıklar Os-
A skerlerin Ü creti
manlı askeri cephesi hakkında acele yapılm ış genellem e
609.413 756.380
1558/59 1559/60 1572 1575/76 1576 1578 1578/79 1580/81 1582
Umuyorum ki, bu yazıda değinilen bazı sorular, fi
M acaristan G arnizo nlarındaki
leri ve Osmanlı askerinin genellikle yanlış yorumlanan 461.257 464.738
1.108.772
m ali, ekonomik ve sosyal “m aliyetlerini” yeniden gözden geçirmemize yardım cı olur. Ç eşitli sınır bölgeleri ve eya letler hakkında değişik makro çalışmaların yanında, Os-
1.326.989 1.169.520
m anlı tarihini daha iyi anlayabilm ek ve bulduğum uz so 405.776 405.568
1.572.533
O sm anlıya ait verilerin sadece Buda vilayetindeki garnizonlarda görev yapan askerlerin ödeneklerini kapsa
nuçları çoğu Avrupacı olan ve Osmanlı savaş makinesi hakkında klişeleşmiş kalıplarla düşünen m eslektaşları m ızın sonuçlarıyla karşılaştırabilm ek için im paratorlu ğun içinden ve dışından yapılm ış daha çok karşılaştırm a lı çalışmalara ihtiyacım ız var.
M
Osmanlı savaşı ve genel eğilim ler için bkz. Rhoads Murphey, Ottoman
daha sonra 1570’de, 1000'den az askerin tım ar gelirleriyle ödentisini a l
W arfare, 1500-1700 (New Brunswick, New Jersey, 1999); V irgiııia A k
d ığ ı, bölgesel askerlerin % 40’ının küçük kalelerde görev yaptığı Macar
san, “Ottoman war and warfare, 1453-1812" in Jerem y Black ed., War in the E arly Mod-em W orld, 1450-1815 (London, 1999) 147-175; Gabor Agoston, “Ottoman warfare in Hurope, 1453-1826“ in Jerem y Black
cephesinde rutin uygulam a haline geldi. 14
H egyi, op.cit., 145.
15
Ömer Lütfi Barkan, "974-975 (1567-1568) M ali Y ılına ait bir Osmanlı
ed., European W arfare, 1453-1815 (London, 1999) 118-144.
Bütçesi," İÜİFM 19 (1957-1958) 277-332; idem, ''1079-1080 (1669-
Konu hakkmdaki en önemli çalışm alardan da bahseden önemli bir ma
1670) M ali Y ılına ait bir Osmanlı Bütçesi,” İÜİFM 17 (1955/1956) 236;
kale: Colin Heywood “The frontier in Ottoman history: old ideas and
and R. Murphey, op.cit., 57.
new m yths” in D. Power and N. Standen eds., Fronticrs in Oucstion: Eu-
16
rasian B ordcrlands, 70 0-1700 (London, 1999)- (bkz. özellikle dipnot 47)
Macar garnizonları hakkm daki veriler Geza Palffy’nin Avusturya arşivin deki araştırm alarına dayalıdır. Bu verilerin bir kısmı hala yayınlanm am ış
D iğer taraftan, J . N ouzille’s H istoire de Frontieres: L A utriche a t l'Empire
tır. Yayınlananlar Geza Palffy, “A Török elleni vedelmi reııdszer szerveze-
Ottoman (Paris: Berg International, 1991) hayal k ırıklığ ın a uğratacak ka
tenek törtenete a kezdetektöl a 18. Szazad vegeig” T örtenelm i Szemle
dar yüzeysel bir kitap tır ve özellikle XVI. - XVII. Y üzyıllar için fayda
XXXVIII. 2-3. (1996) 182-183; idem, “A magyarorszagi es delvideki
sızdır.
vegvarrendszer 1576. Es 1582. Evi jegyzekei,” HK 108.1. (1995) 114-
Franz Taeschner ve Lajos Fekete’nin Osmanlı coğrafyasına ait önemli ça lışm aları birer iscisnadır. F. Taeschner, “Die geographisehe Literatür der Osmanen’’ Z eitschrift des ü cu tsch cn M orgenlandischen G esellschaft N. la lla -
185. 17
Lajos Fekete, Budapest a Törökkorban (Budapest, 1944) 125.
18
Klara H egyi, Török berendezkedes M agyarorszagon (Budapest, 1995) 91.
masyon ii. (1923) 31-80. And L. Fekete, "A hodoltsag-kori Törökseg Magyarorszagra vonatkozo földrajzi ism eretei” H adtörtcnelm i Közlcmcnyek
19
Bu bölüm büyük oranda bana ait “A hodatas ara: A magyarorszagi Török vegvarak örsege, fenntartasi terhei es a tartomany penzügyi helyzete" HK
(Bundan sonra HK) xxxi (1930) 1-17, 134-154.
111.2. (1998) 351-381. Ve bu m akalenin İngilizce versiyonu olan: “The T ipik bir olumsuz bakış açısı için bkz., Bernard Lewis, The M üslim D is-
cost of Ottoman Defense in H ungary” ( Habsburg-Osmanh askeri cephe
covery ofE urope (London, 1994) 90, 112, ete.
si üzerine bir sayıda yayınlanm ak üzere) yazılarına dayanmaktadır.
Ferenc Szakaly, “The H ungarian - Croatioıı Border Defense System and
20
its Collaps” in Janos M. Bak and Bela K. K iraly eds. From H ım yadi to
tury" in Hans Georg M ajer ve Roul M otika eds., Türkische W irtschats-und
Rakoczi. War a n d Socicty in Latc M edieva l H ungary (Brooklyn, 1982) 141158.
Sozialgeschicte (1 071 -192 0) (Wiesbaden, 1995) 231-23921
Yemen için bkz., H. İnalcık and D. Q uataert eds., An Economic a n d Social
22
Bkz., L. Fekete-Gy. Kaldy-N agy, Rechnungsbücher m rkisclıen Finanzs-
Musul için bkz., Rhoads Murphey, “The construction of a fortress at Mosul in 1631 ” in H alil İnalcık and Osman Okyar eds. Türkiye’nin Sosyal vc Ekonomik Tarihi (1 071 -192 0) (Ankara, 1980) 163-178.
Bkz., Salih Özbaran, “The Ottoman Budgets of Yemen in the l6 th Cen
H istory o f the Ottoman Empire, 1300-1914. (Cambridge, 1994), 84.
tellen in Buda (Offeıı), 1550-1580, (Budapest, 1962). 770-771; İnalcık-
H alil İnalcık, “The origiııs of the Ottoman - Russian rivalry and the
Quaraert eds. Op.cit., 58. Tek istisna, Buda vilayetinin yayınlanm am ış ha
Don - Volga canal, 1569” Les Annales de l ’ü n iversite d ’Ankara I. (1947)
zine hesaplarını ilk kez inceleyen Carole Fınkel’dir. Bkz., The adm inistra-
47-106.
tion ofW a rfa re: the Ottoman M ilita ry C am paigns in H ungary, 1593-1606.
Quoted by, Pal Fodor, "Ottoman Policy towards Hungary, 1520-1541” Açta O rientalia A ca dm ıac Sccntiarnm H ungarİcae (bundan sonra AOH)
(W ieıı, 1988), 291-292. 23
Fekete-Kaldy-Nagy, op.cit. (3 558-1560) and BOA, MAD 1561 (1578/79)
24
Ferenc Szakaly, M agya r adoztatas a torok hodoltsagban (Budapest, 1981) 38.
25
Bkz. G yula Kaldy-N agy, “The Adm iııistration of the Sanjaq R egistrati-
26
G yula K aldy-Nagy, “Bevölkerungsstatistischer Quel!enwert der Gizye-
XLV.2-3. (1991) 316.
and MAD 498(1580/81).
İbid. S. Takats, “Türk Devrinde Kılavuzlar ve Casuslar” in idem ., M acaristan Tiirk Aleminden Ç izgiler. (İstanbul: MEB, 1992) 174.
ons in H ungary". AOH 21. (1968) 194-195.
İstanbul’da Üveys Paşa’nm haritasının bir kopyası çıkarılıp İstanbul’daki Habsburg büyükelçisi Joachim von Siıızendorf (1578-1581) için İtalyan ca’ya tercüme edilm iştir ve büyükelçi daha sonra bu haritayı Viyana’ya
Defter und der Tahrir-defter." AOH U . (1960) 259-26927
1558-60 yıllarına ait veriler L. Fekete-Gy.Kaldy-Nagy, op.cit., 770’den,
28
Tayyib G ökbilgin, “Kara Üveys Paşa’mn Budin B eylerbeyliği (1578-
geri gönderm iştir ki bu da, Habsburg büyiikelçilerininde b ilgi toplama konusunda son derece başarılı olduklarının bir göstergesidir. Orjinal Türk haritasının bu ilginç İtalyan kopyası bugüne dek ulaşm ıştır ve Vi
1578-81 yıllarına ait veriler MAD 498. Ss.2., 4 4 ’dendir.
1580)” İstanbul Ü niversitesi E debiyat Fakültesi Tarih D ergisi 2. (1950-51) 3-
yana Arşivler'nde bulunm aktadır (Österreiclıische Staatsarchiv, Haus-,
4 .2 5 .
Hof- und Statsarchiv Turcica Karton 43. Konv. 2. Fol. 50) Geza Palffy ta rafından kopyalanarak yayınlanm ıştır (.Europa vcdelmeben, Budapest, 1999,
29
K. H egyi, Török berendezkedes op.cit., 43.
faxim ile III).
30
Ferenc Szakaly, M agya r adoztotas, op.cit.
Veriler Başbakanlık Osmanlı arşivi, M âliyeden Müdevver Defterleri
31
Bkz., Fekete-Kaldy-Nagy, op.cit., 761; Gy. K aldy-Nagy, “Statistische An-
(MAD) 1561, 498, 4000 C fdendir. Gabor Agoston, “A magyarorszagi
gaben über den Warenverkehr des Türkischen Eroberungsgebiets in Un-
Török vegvarak ellatasanak nehany kerdese," Stndia A griensa 14. (Eger,
garn m it dem Westen in den Jahren 1560-1564” Annales U niversitatis
1993) 327-328, and Klara H egyi, “The Ottoman M ilitary Force in H un
Scientiarım ı Budapestirıensis d e R olando Eötvös N ominatae Sectio H istorica 11. (1970) and H egyi, Török berendezkedes, 46.
gary” in GezaDavİd and Pal Fodor eds., H ungarian - Ottoman M ilita ry and D iplom atic Relations in the Age o f Süleyman the M agnifıcent (Budapest, 1994)
32
1558-60 yıllarına ait veriler Fekete-Kaldy-Nagy, op.cit., 770’den, 157881 yıllarına ait veriler MAD 489. Ss.2., 4 4 ’dendir.
139, 146. 1528’de garnizonda görevli askerlere bu şekilde ödeme yapılıyordu. Bu,
O SM A N L I g g |
33
Geza Palffy, A csaszarvaros vcdelm eben (Györ, 1999) 153.
SİYASET
v' o
OSMANU-AVUSTURYA SAVAŞLARI ÖNCESİ OSMANH DİPLOMASİSİ (1593 - 1606) DR. PÂL FODOR M A G Y A R T U D O M A N Y O S A K A D E M IA / M A C A R İS T A N
art 1590’da on üç y ıllık yorucu bir savaş
3. Bosna-Hırvat ve Macar sınır çatışmalarının yeni
tan sonra Osmanlı Sarayı İran’la barış yap
den başlaması, Bosna valisi Haşan Paşanın askeri faali
tı. İmparatorluğun iç barışı da aynı za
yetleri ve yenilgisi.
manlarda kayboluyordu: Kuzey Afrika’da isyanlar çık
4. Habsburgların Orta ve Doğu Avrupa’da hakim i
m ıştı, Anadolu’da ücretli saray birlikleri ve yerli halk
yet kazanma çabaları ve Viyana'nın İstanbul’a yıllık "he
çarpışıyordu, ve İstanbul’daki yeniçeriler ve saray sipahi
diyesini” (haraç) ödemekteki isteksizliği.
leri her ödeme anında ayaklanıyordu.
Bu olaylar ve ilişkilendirm eler savaşın çıkmasında
Osmanlı liderliği uluslararası ilişkilerde de gerçek ten kaygılıydı. Polonya’nın AvusturyalI Habsburglar ve Fransa’nın İspanyollar tarafından alınması tehdidi vardı, yani Avrupa’daki güçler dengesi Osmanlı İmparatorlu ğ u ’nun aleyhine değişecekti. 1590 dolaylarında İstan bul’daki H ıristiyan güçlerin diplom atları, Sultanlık sara
gerçekten rol oynamış olsalar da, bazı ayrıntılar ve sebep ler henüz açığa çıkmamıştır. Örneğin, Haşan Paşanın, Habsburglu diplomatlar ve askeri liderlerin belirttiği g i bi, iki yıl boyunca Bab-ı A li’nin gizli desteği ile saldırı larını devam ettirdiği doğru mudur? Osmanlı ordusu ni
yının gittikçe daha tehlikeli olduğuna inandığı İspan
çin batı sınırlarında herekete geçmiştir ve 1590-91 arası
y a y a karşı bir deniz savaşı başlatacağı sonucuna vardılar.
sınır bölgelerindeki genel rahatsızlığa ne yol açmıştır?
Bu beklentiler, Osmanlı liderlerinin 1591 y ılı başlarında
Sultan’ın sarayı, Macaristan’a karşı savaşa ne zaman karar
yeni bir donanma inşa etmeye başlamaları ve açıkça İs-
vermiştir: 1591 ’de m i, 1592’de m i ya da 1593’te mi?
panya’ya saldırmaktan söz etmeleri ile haklı çıkıyor gibi
Başkentte bir savaş grubu var m ıydı, ve Sinan PAŞA sa
gözükmeye başladı. Ayrıca, bildiğim iz gib i, imparator
vaşın başlatılmasında ne rol oynadı? Bu çalışmada, bu so
luk birlikleri iki yıl sonra Macaristan’a yürüdü, ve Onbeş
rular arasından Bosna ve Macaristan’daki durum, Haşan
Y ıl Savaşları adıyla bilinen savaş başladı. Osmanlı kara
Paşa ve Sultan’ın arasındaki ilişki ve Bab-ı A li’nin tav
rının ardındaki amaçları araştıran modern araştırmalar,
rındaki değişiklik ile ele alınacaktır. İncelemem, genel
Bab-ı A li’nin imparatorluğun iç krizlerini çözmek için
olarak imparatorluk konseyi tarafından verilen fermanla
kara savaşına karar verdiği sonucuna varır. Aşağıdaki fak
ra (ımühimme defterleri içinde korunan) dayanıyor. Bosna ve
törler nedeniyle bu karara zorlandığı düşünülür:
Buda genel valilerine gönderilen yaklaşık yetmiş ferma
1. İmparatorluğun fınansal sisteminin çöküşü; fiyat
nı inceledim.
devrimi ve ardından gelen enflasyonun birleşik etkisiyle, devlet İran savaşı sonrasında sayıları artan işsiz ücretli birliklerin parasını ödeyemiyordu ve isyanlarını önlemek için onları savaşa gönderdi.
BATI SINIRLARININ DURUMU Başlangıç olarak, temel ekonomik olguları hatırla yalım . 1580’lerin sonunda, para birim inin tekrar tekrar
2. Macaristan savaşının baş aktörü olduğu söylenen
devalüasyonu ve enflasyon nedeniyle, Osmanlı fınansal
Sinan Paşanın başını çektiği bir savaş grubunun varlığı.
sisteminin para birim i olan akçenin değeri altın karşısın
O SM A N LI B J S J
SİYASET
da yüzde yüz azalmıştı. 1590-93 arasında hâzinedeki y ıl
muştu, ve yeni başvuranlara hiçbir şey verilmiyordu
lık açık hemen hemen ortalama 100 milyon akçeye yak
(Habsburg-Macar devleti tarafından kontrol edilen top
laşmıştı. Saraya bağlı ücretli askerlerin sayısı sürekli ar
raklardaki bazı ‘ gizli" bölgeler hariç).
tıyordu, 1590’ların başında 25,000 civarında yeniçeri
Bu ölçeklerle, Osmanlı yönetimi sınır birliklerinin
vardı. 1590 yazında, Sinan Paşa yeniçerilere Muhteşem
tüm tabakalarını küstürm üştü, ve ayaklanma için fazla
Süleyman zamanında altı ayda bir 6,600,000 akçe öden
bir şeye ihtiyaç kalm am ıştı. Ücretli birliklerin ödemele
diğini, fakat 1593’te bu paranın 15,300,000 akçeye çık
ri eksik olarak ve nadiren gelmeye devam etti, kalan tı
tığını belirtm işti. Ayrıca, sadece ödeme durumlarında
mar sahiplerinin gerçek gelirleri gözle görülür biçimde
hâzineye yardımcı olabilecek kadar zengin olanlar Vezir-i
düştü, çünkü topraklar 1580 yılının nominal değerlerine
Azam olabilirdi. 1593 yılının sonunda Sinan Paşa, vezir-
göre dağıtılm ıştı (bu da akçenin büyük oranda devalüas
i azam olarak atanması hakkında çıkan haberlere şöyle
yonu ve değer kaybından önceydi). Aynı zamanda, büyük
tepki gösterdi: “Böyle olacağını biliyordum! Cimri vezir-
sayılarla devamlı sınırlarda bulunan gönüllüler ve iş ve
i azamlar yönetmeye uygun değild ir!” Bu yıllarda mer
toprak arayan diğer kişiler tamamen hayal kırıklığına
kezi hükümet sıklıkla prensip olarak vergiden muaf olan
uğramışlardı. Toplam onbin kişiyi bulan bu askerlerin
askeri elitlere vergi koyabilmek için farklı yollara başvur
kini, Macar, Alman ve Vendikli birliklerin Osmanlı top
muştu.
raklarından zorla büyük m iktarlarda para koparmaları ile
Taşrada da kendini gösteren fınansal zorluklar ger
arttı. Solnok (Szolnok) Beyi İstanbul sarayına sancağın
çeğine daha az dikkat edilmektedir. Bu, özellikle, asker
daki 9000 vergi biriminden (hane), 4000’den fazlasının
sayısı fazla olan batı sınırları için böyleydi. imparatorluk
Hıristiyanlara vergi ödediğini bildirdi. Bosna’da 10000
konseyinin fermanlarına göre, Bosna ve Buda eyaletlerin
hane Venedik’in denetimindeki askerler olan Uskok ve
deki ücretli askerlerin ödeneklerinden büyük miktarlar
Freııklere düzenli olarak ödeme yapacaklarını açıkladılar.
kayıptı (kiilli müzayaka). Benzer biçimde yiyecek m ikta
Ayrıca, sınır bölgelerinin kamu güvenliği korkutucu de
rı da azdı. Buda’daki ürün k ıtlığ ı 1590’da ayaklanmaya
recede bozulmuştu. H ıristiyan birlikleri Osmanlı top
ve paşanın katline yol açmıştı. 1592’de 4 0 0 ’den fazla
raklarının içlerine saldırıp yağm aladılar ve Tuna’da ge
garnizon askeri Bosna’daki görev yerlerinde bulunama
m ileri kaçırdılar. İstanbul’daki yönetim Macaristan’daki
mıştı. Raporlardaki sürekli şikayetler, sınır bölgelerinde
sancak beylerini ardı ardma değiştirdi. 1592 başında, Is-
ki askerlerin ve tımar sahiplerinin kalelerini bırakarak
tolni Belgrad (Szekesfehervâr), Zigetvar (Szigetvâr) ve Şi-
kendi işleri için seyahat ettikleri ya da yüksek rütbeli
montorna sancak beyleri eğer dikkat etmezlerse sadece
devlet memurlarının hizmetine girdikleri idi.
konumlarını değil, başlarını da kaybedecekleri yolunda
Hazine, daha 1580 yılında k ıtlık sorununu çözmek
tehdit edildiler. Fakat bu da yardım cı olmadı. Bu şartlar
için, zaten yerel halka kılıç-ücreti, yiyecek-görevi, ve şa
altında, ordunun profesyonel rütbelileri ve sınır bölgele
rap-vergisi adları altında yeni vergiler koymuş, ve H ıris
rine akan büyük sayılardaki askerler sorunları çözmenin
tiyan tebaanın ödediği kafa vergisi (cizye) yi arttırm ıştı.
en iyi yolunun sadece genişleme ve yeni toprakların alın
Fakat bu ekstra vergiler üretici nüfus için çok fazlaydı,
ması olduğu düşüncesindelerdi. 1590’dan itibaren, savaş
bu yüzden 1590’da Hazine bazılarını kaldırdı, ve 1590-
başlatmak için baskılarını arttırdılar ve bu “Rum eli ya da
9 1 ’de merkezi ve bölgesel ücretli askerlerin paralarını
Batılı lobi”sinin Bab-ı A li üzerinde gereken etkiyi yara
ödeyebilmek için yeni kaynaklar (ifraz) yaratacak genel
tacak bir temsilci bulması an meselesi idi. Bu lobinin baş
kadastro çalışmaları (bütün imparatorluğu kapsayan)
aktörü 1591 baharında Bosna’ya beylerbeyi atanan Der
yapmaya başladı. Beklentilerin tersine, deney can sıkıcı
viş ya da Telli Hasaıı Paşa oldu.
sonuçlar çıkardı, bu yüzden saray 1591’de iç bölgelerin sayımını durdurdu. Çalışma Buda, Bosna ve Temeşvar
HAŞAN PAŞA VE BAB-I Â l j
vilayetlerinde bir yıl daha devam etti, fakat yerel hazine
Bosna’ya giden Haşan Paşa sınırlardaki askerlerin
ler ancak bazı tımar alanlarını ele geçirerek artık ürün
savaşma emellerini arzu ile kucakladı ve bunu yavaşça sa
toplayabiliyordu. En çok kâr getiren topraklara el kon O SM A K 'U
raya aktardı. Taktikleri aşağıdaki öğelere dayanıyordu: I SİYASET
(a) Sınırların durumunu dram atik raporlar ile be tim ledi (aslında, çoğu gerçekti);
sında dahi alınm adığına inanıyorum. Sinan Paşa, 1593 Şubat başında vezir-i azam lığa getirilince Rum eli ordusu
(b) H ıristiyanların askeri hazırlıklarını oldukça abarttı (bunlar genellikle savunma hazırlıkları idi); (c) Savunmanın düzenlenmesi bahanesi ile vicdansız
harekete geçirildi. Beylerbeyi ilk önce Sofya’ya oradan da Sirem ’e (Szeremseg) gönderildi, üç Rum eli sancak beyi nin Bosna Paşa’sına katılm ası ve Buda ve Bosna’daki sa vaş m ühim m atlarının toplanması emredildi. 9 Şubat
bir genişlemeyi başlattı; (d) Başkentte savaş benzeri bir atmosfer yaratmak için, İstanbul’a sürekli ganim et ve savaş esirleri gönder
1593’te Osmanlı hükümdarı kutsal savaş (Gaza) niyeti ile bir sefer başlatma kararını içeren İmparatorluk ferma nını çıkardı. Bu, Su ltan ın Viyana kralına saldıracağını,
di. Bunların sonucunda yürürlükteki barış anlaşmasını büyük ölçüde ihlal eden faaliyetler için (örneğin Petrinja kalesinin inşası) sarayın onayını elde etti. Fakat, ken disine gönderilen imparatorluk fermanları arasında kesin cesaretlendirme olarak yorum layabileceği sadece tek bir ferman bulabildim . 13 Mart 1592 tarihli bu ferman, Hasan’a yeteneklerinin karşılığı olarak bir k ılıç ve şeref rüt besi verildiğini bildiriyordu. (Sarayın bu jesti Avrupalı diplomatların gözünden kaçmadı ve bunu sultanlığın
Ocak ve Şubat ayında açıkladığına dair Avrupalı diplo m atların bildirdikleri haberler ile örtüşüyordu. Ayrıca, Osmanlı liderlerinin amaçlarının tamam lanm adığını, dahası sadece bahane olduğunu gösteren bir sürü işaret vardı. Anlatılan ilk işaret, yukarıda sözü edi len fermanlarda imparatorluk seferinin gerçek hedefinin açıklanmasından kaçınılm ış olması idi. İkincisi ise çok daha belirgindi: Bosna’nın savaşçı Paşası Rum eli Beylerbeyi’nin komutası altına alınm ıştı. Üçüncüsü: Beylere sadece düşman saldırısı durumunda savaşmaları buyrul-
desteğinin bir işareti olarak değerlendirdiler.) Aynı zamanda, İstanbul’daki etk ili kişiliklerin , Bosna genel valisinin faaliyetlerini tehlikeli buldukları na dair kanıtlara sahibiz. Yukarıda bahsedilen bir tane den başka, Haşan P aşayı barışı koruması konusunda uyarmayan tek bir ferman yoktu. Sonuçta, Hasan’ın ger çek destekçilerinin, Paşa’nın eylem lerindeki riski anlaya mayacak kadar dar görüşlü olan ve P aşayı kişisel olarak tanıyıp seven Sultan Murad üzerinde yeterince etki ku ran saray kadınları arasında aranması gerektiği kanısın dayım. 1590-93 arasında görev alan üç vezirden hiçbiri
muştu. Dördüncüsü: Sinan Paşa, Şubat ayında Habsburglara iki y ıllık haraç ve bazı tutsak beylerin gönderil meleri (beylerin salıverilmeleri yıllardır barış görüşmele rinin gündem indeydi) için iki aylık süre tanım ıştı, fakat Mayıs ayı geldiğinde bu süreyi Temmuz sonuna kadar uzattı. Beşincisi: B irliklerin teftişi em ri, Haşan Paşa’nm Şişek’teki yenilgisinden sonra (22 Temmuz 1593) sadece Buda eyaletinde verilm işti, ve benzerleri... Duraksama ve kararsızlık, 1591-92 yıllarında Osmanlı lid erliğin i ta nım layan davranışlar. Bunun açıklam ası nedir?
Bosna Paşası’na kesinlikle arka çıkmadı. Hasan’ın fetih
Bariz olan kararsızlık, biraz uluslararası alakalar bi
lerine karşı çıkmasalar da, görünürde Paşa’nm Kulpa
raz da iç kaygılar ile açıklanabilir. Osmanlı’nın üst rüt
nehrinin ötesine geçmesini istemiyor ve Habsburg kralı
beli kom utanları 1590-91 yıllarında Macaristan seferini
nın o zamana kadar elde edilen toprakları (en azından üs
düşünemezlerdi bile, çünkü büyük fınansal kaynakların
tü kapalı biçimde) kabul etmesini umuyorlardı. Fakat,
ak ıtıld ığı yeni bir deniz filosu kurulm aya çalışılıyordu.
Habsburgların karşı tedbirleri, haraç göndermeyi reddet
Bu durum , girişim lerin zamanla azalması ve sonunda
meleri ve Rum eli lobisinin baskısı sayesinde 1592 sonu
1592’de bir fiyasko ile sonuçlanmasına rağmen değişme
1593 başında durum kırılm a noktasına geldi.
di. Akdeniz’de bir deniz savaşı planının suya düşmesine
OSMANLI HÜKÜMETİNİN PLANLARI
yol ve papalığın katılım ı ile m üttefiki olan İngiltere’ye
karşın, bahar 1593’te Sultanlık sarayı Venedikli, İspan Yukarıda bahsedilenlere dayanarak, Bab-ı A li’nin
karşı bir sefer hazırlığı haberini aldı. 1593 yılın ın ilk ya
Macaristan seferine 1591 ya da 1592’de karar vermiş ol
rısında, Polonya’daki kriz tekrarlandı ya da başka bir de
duğu fikrine katılm ıyorum . Dahası, bazı ölçütler tersini
yişle devam etti, ve O sm anlının müdahalesi olasılığı
haklı çıkarıyor görünse bile, bu kararın 1593 un ilk yarı-
dışlanamadı. Bunlar, Bab-ı A li’nin 1590-92 arasında ve
O SM A N Ll ^
SİYASET
1593 yılında uyguladığı bekle ve gör politikasının neden
yıl içerisinde, Bab-ı Ali gerilim i azaltmanın yollarını arı
leri idi. Aynı zamanda, imparatorluğun iç durumu (ve fı-
yordu; düşmanlara karşı sefere çıkm a düşünülüyordu, fa
nansal durumu) nedenleri ile Habsburglara karşı bir sava
kat açıkçası kararın mecburi olmaması, zorlukları göz
şın işlemeyeceğini ve arzulanamayacağını düşünen pek
önüne getiriyordu. Savaşa karar verildi ve son dakikada
çok kişi vardı. Osmanlınm karar alıcıları, ancak 1593 ya
hedef Macaristan oldu. M acaristan’ı savaş sahnesine çe
zında, Şişek’i almak için yola çıkan Osmanlı ordusunun
virmenin vebali, yine, kendi çıkarları için, iki büyük güç
kötü yenilgisini ve Bosna Paşasının öldürüldüğü haberini
arasındaki ilişkiyi bozacak herşeyi yapan ve provokasyon
alınca, iyi temellendirilmiş fikirlerinden vaz geçtiler.
ları ile 1592 yılında patlam aya hazır bir ortam yaratan Rum eli ya da Batı lobisine yüklenm eliydi. Karara son
O dönemki Avrupalı yorumcuların, 1590 yılında İran savaşının yaralarını ancak şarabilen Osmanlı İmpa
adım, geçmişteki askeri ve siyasal faaliyetleri ile becere
ratorluğu’nun başka bir uluslararası çatışmaya girm eye
m ediğini ölümü ile elde eden Haşan Paşanın yenilgisi
ceği konusunda şüpheleri yoktu. 1593’e kadar geçen üç
ile atıldı.
ANA KAYNAKLAR
H egyi, K., “Aranyâsö’ szpâhik a kirâlyi Magyarorszâgon,” A tudom dny szolgalatdban. Emickkönyv B enda Kalm an 80. Születesnapjdra içinde. Editör Ferenc
İstanbul, Başbakanlık Osmanlı Arşivi, M ühimme d efterleri: No. 67, 68, 69, 70,
Glatz, Budapeşte 1993, s. 103- 111.
73; Mühimme zeyli defterleri No.
Hess, A. C., The Forgottcn Frontier. A H istory o f th e Sixteenth C entury Ibero-A frican
İstanbul, Topkapı Sarayı Müzesi K ütüphanesi, Revan 1943.
Frontier. Chicago, Londra 1978.
A M agyar Tudomdnyos Akademici T örtenelmi Bizottsdganak oklevelmdsolatai. Lipöt
İnalcık, H ., The Ottoman Empire. The C lassical A ge 1300- 1600. Londra 1973.
Övâry tarafından basılm ıştır. Budapeşte 1894. Bayerle, G,, Ottoman D iplomacy in H ungary. Letters from the P ashas o f B uda 1590-
İpşirli, M ., “Şeyhülislam Sun’ullah Efendi,” İstanbul Ü niversitesi E debiyat F akül tesi Tarih Enstitüsü D ergisi 14 (1988-1994) s. 209-256.
1593 (Indiaııa University Publications, U ralic and Altaİc Series 101.) Bloomimgton, 1972.
Korteper, C. M ., Ottoman İm perialism Dı/ring the Reformation: E/ırope a n d the C aucasııs. Londra, New York , 1973.
Dokumenti o sisaEoj bici 1592- 1598. Editör jo sip BarbariE. Zagreb 1993. Sisak ıı obrani odT ıırak a 1544- 1597. Editör Josip BarbariE. Zagreb 1993.
LoebJ, A., Z u r G eschichte des Türkenkrieges von 1593-1606. I. (Prager Studien aus dem Gebiete der Geschichtswissenschaft, Heft VI.) Prag 1889. Niederkorn, J . P , D ie europdischm M achte und- d er “Lange Türkenkrieg" Kaiser ru-
İKİNCİL KAYNAKLAR
d olfsîl. (1593 - 1606). (Österreichisische Akadem ie der Wissenschaften,
Braceweli, C .W ., The Uskoks o f Senj. P iracy, B anditry, a n d H oly War in the Sixte-
Phil.- H ist. Klasse, H ist. Kommission. Archiv flir österreichische Gesc
enth- Century A driatic. Ithaca, Londra 1992.
hichte, Bd. 135) Viyana 1993.
Braudel, E, The M editerranean a n d the M editerranean W orld in the Age o f P hillip 11. 2cilt. New York, Hagestown, San Francisco, Londra 1972. Dâvid, G., “Sinan Pasha” The E ncyclopedia o f Ulam içinde, yeni baskı IX ., Leiden 1997, s. 631- 632.
Pam uk, Şevket, Osmanlı İm paratorlu ğu nda p a ra nın tarihi. (Tarih Vakfı Yayınları, 73.) İstanbul, 1999Rothenberg, G., “Venice and the Uskoks of Senj, 1537- 1618,” T he J o u r n a l o f M odem H istory 33 (1961) s. 148- 156.
Faroqhi, S., “Der Aufstand des Yahya ibn Yahya as-Suwaydi", D er Islâm 47 (1971) s. 67- 92.
Röhrborn, Klaus, “Die Emanzipation der Finanzblirokratie im Osmanischen Reich (Ende 16. Jahrhundert),” Z eitsch rift der Deutschen M orgenlandishen
Finkei, A., The A dministration of\Varfare: the Ottoman M ilita ry C am paigns in H unga}j, 1593- 1606, (Beihefte zur W iener Zeitschrift fur die Kunda des Morgenİandes, Bd. 14) Viyana 1988.
G esellschaft 122 (1972) 118-139. Selanikî Mustafa efendi, T arih-i Selanikî. H azırlayan Mahmet İpşirli. İstanbul 1989-
Fodor, P., “Between Two Continental W ars; the Ottoman Navai Preparations in 1590- 1592,” Armağan. F estschrift fi ir Abdreas Tietze İçinde. Hrg. Voıı In-
Takâts, S., “Ferhat basa lıalâla,” B a jv ıvö magyarok. Budapeşte 1979^, 179-192.
geborg B alduf und Suraiya Faroqhi unter M itw irkung von R udolf Vesel_.
Tötlı, S., “Törok strateg'^ a tizenöt eves hâborûban 1593- 1606,” Açta U niversitatis Szegediensis d e A ttila J ö z s c f N ominatae 69 (1981) s. 15- 41.
Prag 1994, s. 89- 111. Fodor, P,, “Die Aufhebung des osmanischen Tahrir- System s,” {Tahrir defterleri
Töth, S. L., “Szinan nagyvezer terveİ 1593-94-ben,” H adtörtenelm i Közlemenyek
üzerine Erlangen’de 1994 yılında yapılan konferansta sunulan bildiri). Gömöry, G., “Szinan pasa levele R udolf csâszârhoz, 1593-ban,” Hadtörte'nelmi
29 (1 9 8 2 )s. 159- 174. Turan Ş., “Sinan Paşa,” İslam A nsiklopedisi içinde. C ilt 10, İstanbul 1966, s. 670- 675.
Közlemenyek 7 (1894) s. 393- 395. Gömöry, G., “A sziszeki csata 1593-ban," H adtörtm elm i Közlemenyek 1 (1894)
Vaughan, D. M ., Europe a n d the Turk. A P a ttem o f A lliances 1350- 1700. Liver-
s. 613- 634.
pool 1954.
O SM A N L I
m
SİYASET
OSMANLI - HABSBURG SAVAŞLARINDA KIRIM TATARLARININ ROLÜ (1593-1606) DR. MARIA IVANICS-RF.SS U N IV E R S T Y O F SZ E G E D / M A C A R İS T A N
yüzyılın son çeyreğinde, önce İran Cephe-
kam utaniarı arasında başlayan bir dizi çatışmalar sonu
si’nde (1578-90) daha sonra ise Avrupa’da
cunda ortaya çıkm ıştı.1 Bu sınır savaşlarına ilave olarak
uzun bir savaşa girişen Osmanlı İmparator
1568 yılından itibaren devam edegelen barışa son verme
luğu, hem m ali hem de insan kaynakları açısından ağır
hususunda diğer ciddi bir gerekçe ise, Kutsal Roma İm
kayıplara uğramış, buna m ukabil, bu savaşlar neticesin
paratoru ve Macaristan Kralı II Rudolf’un Osmanlı İm-
de çok cüzi kazançlar elde edebilmiştir. Tatarların 16.
paratorluğu’na ödediği haraç niteliğindeki vergiyi iki de
Yüzyılın son çeyreğindeki bu savaşlara katılm ası, İmpa
fa ödememesi hadisesidir. Savaşan iki tarafın da peşinde
ratorluk ordusunun nitelik ve nicelik olarak gerilem esiy
oldukları stratejik amaç Macaristan topraklarının tama
le ilişkilendirilebilir. Bunun gib i, Macar Cephesinde,
men ele geçirilerek kendi nüfuz alanlarına sokulması idi.
Osmanlı askeri yetkilileri, askeri kayıplar ve m ali kaynak
Önceki Macar K rallığı ’nın merkezini ilhak ederek doğu
yetersizliği sebebiyle yedek olarak Tatar Kuvvetlerini
kısm ını (Transilvanya) bir vassal devlet olarak kendi ege
bulundurmak durumunda kalm ıştı. Y üzyılın ortalarına
m enliği altına alan Türkler, daima Macaristan’ın zengin
kadar, Güney ve Doğu Avrupa sınırlarında belirleyici bir
kuzey ve batı topraklarını ele geçirmek istemişlerdi. Bu
güç konumunda bulunan K ırım H anlığı da, bu arada,
bölgelerin yönetimi 1547 yılında yapılan bir anlaşma ile
Moskova’nın yükselişi ve siyasi orientasyonunu Osmanlı
y ıllık 30.000 altın haraç vermesi karşılığında II. Ru-
ya doğru yöneltmesi neticesinde bölgede tedricen güç
dolph’a bırakılm ıştı.2 Diğer taraftan, Habsburg diploma
kaybetmekteydi. Bab-ı Â li, 16. yüzyıl sonlarına kadar
sisi ve savunma stratejisinin temel amacı ise, Transilvan-
Kırım hanlarının Türk seferlerine bizzat iştirakini teşvik
ya’daki Osmanlı hakim iyetini yok edip, sonra da bu böl
etmeye, hatta, cephelerde k ışlık kışlalar kurm alarını ta
geyi Osmanh İmparatorluğu’nu kıskaç altına almak için
lep etmeye başlamıştı. Tatar H anlığı ile Osmanlı İmpa
bir manevra alanı olarak kullanm aktı. Bunun sonucunda
ratorluğu arasındaki bu alanda yapılacak yakın işbirliği
ise, Macaristan K rallığının toprak bütünlüğü Habsburg
Tatarların Osmanlıya b ağım lılığı anlamına geliyorsa da,
yönetimi altında yeniden tesis edilmiş olacaktı.
Tatar ordusuna sağlanan daim i bir istihdam olanağı ve
Kader iki tarafa da vefasızca davranıyordu. İlk sene
Türk savaşlarının verdiği ganim et im kanları nedeniyle
Türkler küçük kaleleri fethettiler ve 15 9 4 ’te Viyana’ya
hanların da işine gelm ekteydi. Her ne kadar OsmanlIla
100 km uzaklıktaki Györ (Raab-Yanik) adında önemli
rın Macaristan K rallığını fethetmek için 1521’den beri
bir kaleyi kuşattılar. Fakat Sinan Paşa Viyana üzerine sal
düzenlemiş oldukları seferlere Tatar askeri birlikleri dü
dırı hazırlıklarına giriştiği sırada, Osmanlı İmparatorlu
zenli olarak katılm ış olsalar da, büyük ölçekli Tatar aske
ğu Eflak bölgesindeki kendi vassal devletlerinde (Eflak,
ri birlikleri yalnızca 1594 yılında konuşlandırılmışlardı.
Boğdan ve Transilvaııya) meydana gelen isyanları bastır
On Beş Y ıl Savaşı, 1591 yılında Bosna paşası ile
mak için orduyu bu bölgeye göndermek zorunda kaldı.
Avusturya’nın miras topraklarını koruyan sınır kalelerini
Ertesi y ıl şans tamamen Türklerİn aleyhine döndü ve
muhkemleştirmeye çalışan Habsburg İmparatoru’nun
Türkler Transilvanya prensi ve Eflak voyvodası tarafın-
O SM A N Ü
m
SİYASET
dan G iurgiu’de (Yergöğü) yenilgiye uğratıldılar ve Bu-
Tatarlar açısından bakıldığında ise, onların asker
dın’in en önemli savunma kalesi konumunda bulunan
olarak doğrudan savaşlara katılm alarından daha önemli
Estergon kalesini kaybettiler. Kader 1596 yılında tekrar
bir husus vardı. O da M acaristan’da kurulan ordu kışlak
Türk ordusu lehine gülm eye başladı. Türkler, Kuzey
larında silahlandırılm alarıdır. Birlikler, sultanın emri ile
Macaristan için hayatiyet taşıyan “Eğri K alesi” tıi fethet
kışı orada geçirirler ve her ne kadar uygulam a da farklı
tiler ve devrin en büyük meydan savaşı niteliğindeki Ha-
lıklar olduysa da, prensip olarak ancak ondan izin alarak
çova’dan muzaffer olarak ayrıldılar. 1598 yılın a gelindi ğinde iki tarafta da yorgunluk emareleri görülmeye baş lamıştı. Hıristiyanlar, hiçbir saldırı bile yapmadan yeni bir askeri taktik ve akıllıca bir hile olan barutla duvar yıkm a tekniğini kullanarak, Yanık (Györ) kalesini yeni den fethedince, Osmanlılar önemli bir kayba uğradılar. Varad’ın Türkler ve B udin’in hıristiyanlar tarafından ku
yerlerini terkedebilirlerdi. Tatar Ordusu dört defa Maca ristan’da kışlam ıştır. İlk defa olarak, II. Gazi Giray ko mutasındaki bir Tatar Ordusu, 15 94 ’te Temeşvar yakın larında yaklaşık bir ay süre ile kışlam ıştır.5 1598 yılında Tatar kuvvetleri, Osmanlı ordusunun merkez kuvvetleri ne biraz gecikm eli olarak Ağustos sonlarında katılm ış ve askeri alandan ziyade o y ıl ve onu izleyen yıl diplomasi açısından önemli hizmetlerde bulunmuşlardır. Bu b irlik
şatılması ve fetih girişim leri etkisiz kalırken, 1600 yılın
ler, 1599 A ralığında ise tekrar K ırım a döndüler.6 Üçün
da Türk Tuğunun, Avusturya topraklarının savunması
cü ve son kışlam a ise, Gazi Giray komtasında 1602 Ka
hususunda hayati önemi haiz Kanije Kalesine dikilm esi,
sımı ile 1603 bahar dönemi arasında M acaristan’da geçi
Osmanlılar lehine önemli bir zafer teşkil etmiştir. Bu
rilm iştir. Daha sonra Kırım Hanı Pec bölgesine, askerler
olay, savaştaki ilk genişleme merhalesinin de sonunu teş
ise civar sancaklara gönderilm iştir.7 Sonraki y ıl, Kırım
kil etmiştir. XVII. yüzyıl başlarında yapılan savaşlar ise
hanının oğlu Toktamış Giray cephedeki ordu kışlakları
sadece bir Osmanlı Zaferi ile sonuçlanmıştı; 1605 yılın
na kom utanlık etm iştir.8
da Estergon Kalesi’nin fethi. A ğır kayıplarla b irlikte iki
20. yüzyılın büyük Macar tarihçisi Gyula Szek-
taraf da, yeni tehditlerle karşı karşıya kalm ışlardı; 1603
fu nün de iddia ettiği gib i Tatarlar kışı M acaristan’da ge
yılında Türkler İran’la yeniden harbe girerken, Habs
çirmemişler, onlar M acaristan’a o kadar aşina hale g el
burg ordusu Bockskai tarafından yönlendirilen ve
m işlerdi ki evlerine bile dönmek istem iyorlardı.9 Türk
1604’te başlayıp 1606 K asım’ına kadar devam eden bir
Ordusu yeni fethedilen kalelerde gerektiği kadar teçhiz
isyanla uğraşmak durumunda kaldı. Sonuçta 11 Kasım
edilm iş yeterli sayıda garnizon bırakacak durumda olma
1606 yılında iki taraf Zitvatorok’ta bir barış anlaşmasını
d ığı için, kış dönemi boyunca Tatar birlikleri temel Osm anlı kuvvetlerine askeri destek sağlamak ve yeni fethe
imzaladılar.3 Askeri bir bakış açısından, Tatarların bu harplere ka tılım ı iki kısma ayrılabilir. 16. yüzyıl sonlarına kadar, 10.000-25.000 askerden oluşan ve Tatar Hanı veya Kalgası tarafmdan idare edilen büyük bir b irliğin Türk ordu
dilen m ülklerin savunmasını muhkemleştirmek maksa d ıyla Macaristan’da konuşlandırılm ışlardı. Türk ordusu nun İstanbul’dan M acaristan’a ulaşması yaklaşık iki aylık bir zaman gerektirdiğinden, Tatar birliklerine biçilen te mel misyon, Türk ordusu Macaristan’a ulaşana kadar vu
su ile birlikte, kale kuşatmaları ve meydan savaşlarına ka
ku bulabilecek bir düşman saldırısını, M acaristan’da bu
tılırlardı.4 Savaşın ilk evresinde, Tatarlar, destek taburla
lunan birleşik Türk garnizonu ile birlikte savuşturmak
rının etkisiz hale getirilm esi, lojistik destek hatlarının
tı. Tatar b irlikleri, sonbahar sonları ve ilkbahar başların
kesilmesi ve hıristiyan kam plarının dağıtılm asında gö
da cepheye çıkan Macar kraliyet askeri öncü birliklerine
revlendiriliyorlardı. 1602 yılından sonra ise Tatarların ile
karşı koyacak cesarette olmasa da, bu birliklerin manev
ri cephelerdeki hadiselerin şekillenmesindeki rolleri azal
ralarını sekteye uğratacak veya yıpratm a harekatları ile
tılm ıştır. Tatar birliklerinin sayılarında da büyük indi
geciktirecek bir kapasiteye sahipti.10
rimlere gidildi ve sadece Bocskai isyanı boyunca Macaris tan’da birkaç bin k işilik bir Tatar birliği hazır tutuldu. O SM A N LI
Türk kumandanları bir süre sonra Tatarları, Maca ristan’da kışlatm anın imparatorluk vergi mükellefleri I SİYASET
üzerine bir yük ve hazine için ciddi bir külfet teşkil et
mişler ve şaşkınlık içindeki Tatarları kılıçtan geçirmişler.
tiklerini farkettiler. Y ıllar geçtikten sonra Osmanlıların
Kampta bulunan yaşlı esirleri serbest bırakırken, kendi
Tatar birliklerini M acaristan’da kışlatılm am aktan vaz-
başlarına kaçamayacak 68 çocuğu ise beraberlerinde gö
geçmelerinin nedenini burada aramak lazımdır. Bununla
türmüşlerdi. Türkler gece ve gündüz nöbet tutsalar da
birlikte kalelerdeki garnizonların desteklenmesi amacıy
bu grup, Estergon kalesine dönmeye m uktedir olmuş
la stratejik önemi haiz noktalarda 1.000-2.000 Tatar
tu .19
kuvveti bırakmak da zorunluydu. Györ’ün fethinden
Bahse konu olan kam plardaki faaliyetlerin dışında,
sonra, bölgeye 1.000 asker gönderen Gazi Giray, bu ha
Tatar birlikleri Macaristan’daki Türk sınırında bulunan
reketini şu şekilde m eşrulaştırmaktadır:
kalelerin tahkim edilmesinde de görev alm ışlardı. Türk
“Fethettiğim iz Györ ve Papa bölgesinde yeterince
lere karşı savaşı koordine eden “Viyana Savaş M eclisi” ka
süvari bulunm adığı için, onları ve hayvanlarını besleye
yıtlarında bu birlikler hakkında çok sayıda kaynak mev
cek yeterince erzak tedarik edilemiyor. Ayrıca düşmanın
cut olup, ele geçirilen esirlere yönelik ilk soruların da
saldırma tehlikesi de mevcut olduğundan dolayı geride
Türk kalelerindeki garnizonların cesametini öğrenmeye
asker bırakmak zorundayız.”11
yönelik olması da dikkate değer bir noktadır. Bu kayıt
Kaynaklarımız, 1594 yılında Györ’e yerleştirilen
lardan anlaşılacağı üzere, 1596 yılında Hatvan’da bulu
Tatar birliklerinin 1597’ye kadar orada kaldığını göster
nan bir kalede, 180 sipahi, 300 piyade, 80 tüfekçi, 120
m ektedir.12 Bu arada, Zigetvar (Szekesfehervar) da ko-
beli ve 40 yağm acıya ilaveten 50 Tatar’ın hizmet e ttiğ i
nuçlandırılan birliklerin altı y ıl sonrasında bile orada
ni görüyoruz.20 1597 yılında Bekerek’te 30 adet Tatar sü
kaldığını görüyoruz.13 1599 yılında K ırım hanının vezi
varisi ve 50 piyadenin vazifelendirildiğini, yine Budapeş
ri Ahmet Ağa, Budapeşte yakınlarındaki Tatar askerleri
te’de aynı y ıl 500 Tatar’ın yerleştirildiğini görüyoruz.21
nin bu bölgede dört ile beş y ıl civarında görev yaptığın
1605 yılı Mayıs ayında, Visegrad yakınlarındaki bir ka
dan bahsetmiştir.14 Savaşın sonunda Transilvanya prensi
lenin 200 Türk ve Tatar tarafından müdafaa edildiğini
İstvan Bosckai idaresi altındaki Şef H aiduks’u destekle
görüyoruz.22 Kış ayları boyunca, özellikle kışlam ak için
yen elit Tatar birlikleri Budapeşte’de kışlak kurm uşlar
seçilmiş bölgelerde, Türk sınırında bulunan kaleleri tah
d ı.15 Tahminen Temeşvar’da da çok sayıda Tatar askeri
kim amacına yönelik olarak görevlendirilen Tatar b irlik
bulunm aktaydı. 16 1605 yılında Kanije Beylerbeyine
lerinin sayısının katlanarak arttığı tahm in edilmektedir.
yardım için 5000 k işilik bir Tatar b irliği Kanije çevre
Eldeki kaynakların sınırlı olmasına rağmen, mevcut ve
sinde konuşlandırılması için Tatarlara talim atı ulaştırıl
riler Türk komuta kademelerinin, insan kayıplarını Gü
d ı.17 Tuna nehrinin doğu ile batı yakasını karşılıklı ola
ney Slav bölgelerindeki yağm acıları ve Tatarları kullana
rak tutan ve stratejik önemi haiz Foldvar’ın dışında yer
rak gidermeye çalışıtıklarını göstermektedir. Bu b irlik
leştirilen Tatar askeri kam pının, elim izde yanlızca 1597
ler, Osmanlı askerinin gönderilem ediği durum larda bah
yılına ait verilerin olmasına rağmen, uzun yıllar orada bı
se konu kayıplara yönelik bir nevi ikam e vazifesi gör
rakılm ış olması kuvvetle m uhtem eldir.18
mekte idi.
Tatar kam pları ayrıca savaş esirleri ile savaştan geri
Türk (Osmanlı) ve Tatar esirlere yönelik sorgulama
de kalanların toplandığı yerler olarak da kullanılm ıştır.
lar ile “Savaş M eclisi’ ne gönderilen casus raporlarından
Askeri birlikler, üçte biri ayrıldıktan sonra geri kalanla
anlaşıldığına göre, Tatarlar savunma vazifelerinin yanın
rın yağm alanlandığı merkezler olarak da adı geçen
da, tedarik ve lojistik sahalarda da değişik vazifeler icra
kampları kullanm ışlardır. M aaşları uzun süre ödenmeyen
etmişlerdi. Tatarların seferler veya kışladıkları dönem sü
Macar askerleri ve “H aiduk”lar da, sürekli, her türlü ris
resince taşıdıkları önem duruma göre değişm iştir. Sefer-
ki göze alarak Tatar kam plarını yağm alam a düşüncesiyle
lerede, Tatarlar sadece kendi birliklerine değil, aynı za
meşgul olurlardı. Örneğin, 1597 yılında bir gece, Tu
manda Türk (Osmanlı) ordusuna yönelik olarak da hiz
na’dan yelken açan Macar askerleri Türklerİn burunları
met ederlerdi. Modern bir termonoloji ile ifade edecek
nın dibinden geçerek Foldvar dışındaki bir kampa yönel-
olursak, Tatar b irlikleri, Türk kom utanlığının yiyecek
O SM A N U
S İY A S IT
tedarikine m uktedir olm adığı durum lar başta gelmek
y ıl önceki kuşatma sebebiyle Budin kalesinde çok az y i
üzere, genel olarak Türk ordusunun tedarik hizmetlerini
yecek kalması sonucu, Nogaylarca el konulan 200 araba
yerine getirm ekte idiler. Sinan Paşa’nın 1595 yılında iki
lık yiyecek, kaledekileri açlıktan kurtardığı gib i, o bahar
aylık bir kuşatma ertesinde Györ’ün fethetmesi, Gazi G i
Habsburg’lardan kaynaklanacak bir saldırya karşı, kale
ray’a bağlı Tatarların yağm aladığı yiyecek malzemesini
nin savunulabilmesi açısından fazladan bir direnç kazan
Paşaya satması ve bunların ordunun iaşesinde k ullan ıl
dırm ıştı. Kısa bir süre sonra da, ordunun merkezi kuv
ması ile mümkün olm uştu.23 Varad’ın kuşatılm ası süre
vetleri ulaşıncaya kadar temel ihtiyaçları karşılayacak
since, Serdar’ın Tatar ordusuna macereya izin vermemesi
olan 600 taşıyıcı arabadan oluşan erzak b irliği Türk ve
nedeniyle, Tatarların, Temeşvar ve belkide Szolnak’tan
Tatar birlikleri eşliğinde Budin’e ulaşm ıştı.29
yiyecek malzemesi taşım ak zorunda kaldıkları ve bir k i
Kış aylarında düzenlenen seferler vasıtasıyla da
le (25; 656 kg) arpa fiyatının 3, hatta 5 altına kadar çık
Türk kalelerine iaşe temin edilm ekteydi. Çok kolaylıkla
tığ ın ı görüyoruz.24 İmpaatorluk Generali Russworm
sefere hazırlanabilen Tatar birlikleri ya kendileri yiyecek
1602 yılında Budin kalesini kuşatm aya hazırlanırken,
konvoylarına eşlik etmektedir; ya da, 1602 y ılı örneğin
Tatarların iaşe desteğini yetiştirem em esi sebebiyle, “Ye
de olduğu gib i, Türk ordusu “Eger”e zamanmda yiyecek
mişçi Haşan Paşa” kom utasındaki destek taburunun iaşe
temin etmesi am acıyla dikkatleri başka tarafa çekecek as
ihtiyacının Budin kalesi rezervlerinden karşılandığını
keri hileler yapm aktaydılar.30 1602-03 yılları arasında
görüyoruz. Bu stokların çok çabuk tükenmesi neticesin
“Pecs’te” kışlayan Tatar birlikleri aynı zamanda K anije’ye
de, Sadrazam kuşatılan kuvvetleri kaderleriyle baş başa
de iaşe desteği sağlam ışlardı. 1603 yılın ın başlarında, el
bırakarak ölüme terk etm iş, Budin kalesi, o y ıl, ik i tara
de edilen raporlara göre, Kanije kalesinde açlık çekilm e
fı da şiddetle etkileyen ağır kış şartları altında düşman
si sonucu 50 yeniçeri korumasındaki 3 arabalık bir yiye
dan kurtarılm ıştır.25 Bununla birlikte, 1605 yılında Es-
cek konvoyunun buraya gönderildiğini öğreniyoruz.31
tergon kalesinin Türkler tarafından kuşatılm ası boyunca,
Bununla birlikte, Muraköz’e yönelik Tatar yağması aka
Türk ordusunun, B udin’den tedarik desteğinin düzenli
binde, K anije’ye getirilen esir ve mal stoku o kadar faz
olarak sürmesi ve Tatarların Tuna nehri boyunca demir
laydı ki, bunların çoğunun K anije’de satılm am ası netice
atan tüccar gemilerden satın aldıkları m alları U yvar’dan
sinde, tekrar Budin’e götürülm ek zorunda kalınm ıştır.
Estergon’a taşıyabilm eleri sebebi ile pek iaşe sıkıntısı
Bunlara ilaveten, Ocak ayında 120 arabalık bir yiyecek
çekm ediğini görüyoruz.26
kafilesi 2.000 Tatar ve 1.500 Osmanlı ve 400 kişiden
Bazı zamanlar, yağm aya çıkan b irliklerin hıristiyan kam plarına ulaştırılm ak üzere yola çıkarılan yiyecek
oluşan birliğin eşliğinde Kanije’ye götürülm üştür.32 Tatarlar sürekli olarak, akınlar sırasında yağma et
m addelerini ele geçirdiklerini görüyoruz. 1600 yılında,
tikleri çiftlik hayvanlarının ticaretini yapıyorlardı. Örne
İm paratorun Ordu Komutanı Dük Mecouer emrinde
ğin 1596 Baharında, Türkler Budin’deki Tatarlardan
K anije’yi kurtarmak am acıyla sefere çıkm ış bir askeri
600 baş sığır satın alarak Györ’e ulaştırm ışlardı.33 1 5 96
b irliğin - k i savaşta en iyi eğitim ve teçhizata sahipti-
yılında ise Kuzey Macaristan’dan ve Habsburg toprakla
günlerce yiyecek bulamaması sebebiyle geri çekilm ek zo
rından 900 esir, 2000 büyükbaş hayvan ele geçirm işler
runda kaldığı görülmektedir. Dük Kaleyi kendi kaderi
d i.34 1603 yılında ise Muraköz’e yapılan ortak akın son
ne terk etmek zorunda kaldı çünkü, Türk (Osmanlı) ve
rasında, Türk(Osmanlı) ve Tatar b irlikleri büyük m iktar
Tatar birlikleri bu orduya yiyecek ulaştırılacak olan ker
daki bir küçükbaş hayvan sürüsünü aralarında eşit olarak
vanı yağm alam alardı.27 Diğer dikkate şayan bir hadise
paylaşm ışlardı. H an’a ait olan otlayan bir sürü ise Slo-
ise, o zamanlar hıristiyanların elinde bulunan Peşte kale
venya Pozega Sancağında muhtemelen daha sonra satıl
sine gönderilen yiyecek yüklü 200 arabadan oluşan bir
mak üzere meralarda toplanm ıştır.35
karavanın, hedefe varamadan Nogay akıncı birliklerine
Bu kaynaklar bize göstermektedir k i M acarların se
rastlaması ve stokların Tatarlarca yağm alandıktan sonra
ferlere katılm aları oldukça karlı bir işti; çünkü, Macar
donmuş Tuna nehri boyunca B udin’e taşınm asıdır.28 Bir
cephesinden K ırım ’a güvenli bir şekilde ulaşmak çok
O SM A N 1.1
i SİYASET
güçtü ve ele geçen yağm a da oldukça fazlaydı. Mesela,
kendi şahsı kullanım ı için para ve diğer kıym etli nesne
1594 yılında, ganim etleri ile b irlikte evlerine dönmekte
lerden sunarken, H an’ın m irzalarına da kıym etli kumaş
olan bir Tatar kuvvetinin, Tuna nehri civarında, Sultana
lar, kadife kaftanlar ve diğer giyecekler d ağıtm ıştı.41 Sa
isyan eden Eflak Voyvodası M ichael’in kuvvetlerinin sal
t ır a Mehmet Paşa, 1598-99 kışı için 770,000 akçe sözü
dırısına uğrayarak ganim etlerini kaybettiğini görüyo
vermekle beraber, Paşa’nın ani ölümü sebebiyle Han bu
ruz.36 Bundan sonra Tatarların, esir ettikleri Macarları
bu m iktarın hepsini alam am ıştır.42 Bununla birlikte, üç
K ırım ’a götürm edikleri, bunları Budin ile Tuna nehri k ı
aşağı beş yukarı bir dengenin tutturulduğunu, Haziran
yısındaki çeşitli yerleşim birim lerinde bıraktıklarını gö
1599 ile Mayıs 1601 yılın a ait kaynaklardan bir buçuk
rüyoruz. 1604 tarihli bir dokümandan, yine, Belgrad ile
milyon akçeden daha fazla bir m eblağın Tatarlara öden
Akerman arasında bulunan lim an kadıları ve emirlerine,
diğin i, bunun ise aşağı yukarı 5000 altından daha fazla
Macaristan’da kışlayan H anın oğlu Toktamış G iray’ın
bir m iktara tekabül ettiğin i biliyoruz.43
aksi emrine rağmen, esirleri gem ilere yükleyerek K ırım ’a
1602’de Gazi Giray, Habsburg İmparatorunun İs
kaçan Tatarların yakalanması emrinin verildiği anlaşıl
tanbul’a ödediği y ıllık vergi m iktarı olan 30,000 altın
maktadır. Bu yetkililer, ayrıca esirlerin serbest bırakılıp
tutarında bir m eblağı, sefere katılm a karşılığında talep
bahse konu Tatarların cezalandırılm aları ile ilg ili emir de
etti. Bu m iktarı duyan Sultan, çok öfkelenmekle beraber
almışlardı. Savaş sırasında esir edilenlerin hangi fiyatlar
son iki yıld ır Hanın hiç bir sefere katılm adığını gözönü-
dan satıldıkları hususunda yeterli veri bulunmamaktadır.
ne alınarak teklifi kabul etti.44 M ali kayıtlardan, Tatar
Esir fiyatları muhtemelen arzdaki değişmelere bağlı ola
H an ın ın 30.000 altın lık m eblağın tam am ını ald ığı çok
rak dalgalanmıştır. Bununla beraber, köle tüccarlarından
net olarak anlaşılmaktadır. Temmuz 1602 ile Mayıs
elde edilen bir el kitabı değer tesbitine yönelik bazı
1603 arasında Gazi G iraya 3,483,300 akçe verilm iş
prensipleri izah etmektedir.
olup, bu m eblağın 2.880.180 akçelik kısm ı Hanın ken
Bu kitap her m illetin özelliklerini tarif ederek köle
disinde kalm ış, geriye kalan m iktar ise Tatar m irzalara
ticaretinden doğacak riskleri azaltacak ibareler ihtiva et
ödenmiştir.45 Bütün kaynaklardan elde edilen bilgilerin
mekte ve Macar esirler hakkında ise aşağıdaki izahatı ge
bir hülasası olarak, bu seferlerden elde edilen gelirlerin
tirmektedir:
Kırım Tatar toplumu için önemli bir gelir kaynağı teşkil
“Macarlar a k ıllı, zeki, her türlü sanat ve maharete
ettiği ve İran, Rus ve Polonyalılara yönelik düzenlenen
yatkındırlar. Kötü n iyetli ve savaşçıdırlar. Öldürme ve
seferlerden çok daha fazla getiri sağladıkları anlaşılm ak
yaralamaya ve daha sonra da kaçmaya yatkındırlar. H iz
tadır. Bunların yanında, elle tutulacak kadar m addî bir
mete verilirken çok d ikkatli davranmak icab eder. Bir ço
faktör olmam akla beraber 15 y ıl gib i uzun bir süre savaş
ğu iyi bir bünye ve düzgün bir cilde sahiptir.”37
lara katılm ak Kırım Tatar H anlığı açısından uzun vade de daha da önemli bir başka sonuç doğurmuştur; Bu da
Kırım Hanı esir ve ganim et m iktarının beşte b iri ni, K alga’nın ise onda birini alıyordu ve buna ek olarak
Kırım H an lığı’nın bölgesel planda sahip olduğu rolün
İstanbul’dan gelen m ali kaynaklarla destekleniyordu.38
değişime ilişkin bir gelişm eydi.
Bab-ı Ali K ırım Hanına sefer hazırlıkları için düzenli
Bir yanda K ırım H anlığı ve Osmanlı İmparatorlu
olarak 5.000 altın ayırıyordu k i, kaynaklardan öğrendi
ğu, diğer yanda Macar K rallığı, Avusturya ve Polonya
ğimize göre bu m eblağ her bir sefer için ayrılan standart
arasında daha önce Osmanlı sultanının vassal devletleri
m iktarı oluşturuyordu.39 Diğer değerli hediyelere ilâve
olup 1595’te İmparatorluktan kopan Transilvanya, Eflak
ten Kırım Hanı Türk ordusuna katılışın ın şerefine ayrı
ve Boğdan’ın toprakları üzerinde çetin bir güç mücade
ca 5.500 altın alm aktaydı.40 Bütün bu hediyelere daha
lesi devam ediyordu. Bu ikinci cephede cereyan eden ha
başka şahsî hediyeler de ilave edilm iş olabilir. Örneğin,
diseler ara cephede meydana gelen gelişmelerden çok da
1598 seferinin kom utanı Satırcı Mehmet Paşa kendisine
ha fazla Habsburg-Osmanlı ilişkileri ve savaşın gelişim i
katılm akta olan Gazi Giray H an’a eyer ve dizginleri m ü
üzerinde etk ili olmuştur.46 Bütün bu ülkeler sultana
cevherlerle süslü bir süvari atı hediye etm işti. Ayrıca
bağlı vassal devletlerden teşkil olsalar da, hukukî statü-
O SM A N LI
51
SİYASET
leri açısından oldukça farklı yapılar arz etmekteydiler.
da Avusturya’dan alabilirken, Eflak bu güvenlik desteği
Bunlardan en karmaşık olanı Transilvanya idi. 50 yıl ev
ni bu iki devletin birinden sadece dolaylı yollardan ala
vel, Kanuni Sultan Süleyman B udin’i fethedip (1541),
bilm ekteydi. Eflak ve Boğdan’ın hassas konum ları üç
eski Macar krallığın ın mekezinde Budin vilayetini ihdas
noktaya işaret etmektedir: bu üç ülke voyvodaları İstan
ettiğinde M acaristan’ın doğusu olan Transilvanya’yı,
bul tarafından atanm akta, bunların çocukları esir olarak
Türk kaynaklarında İstefan olarak geçen M acaristan’ın
tutulm akta, başkentlerinde Türk askeri birlikleri bulun
seçilmiş kralı Janas Szapolyai’nın küçük yaştaki oğlu Ja-
maktadır. Y üzyılın sonuna doğru Transilvanya’nın öde
nos Zsigmund’a bağışladı. Temaşvar civarındaki bir ara
d iği haraç m iktarı 10.000’den 15.000 altına çıksa bile,
ziyi ise Janos Zsigmund’un hocalarından Peter Petro-
bu meblağ XVII. yüzyıl da dahil omak üzere hiçbir za
vics’e bırakm ıştı. Sultan, bu arazileri geleneksel Türk ka
man 40.000 altını aşmamıştır. Voyvodaları olağanüstü
nunlarını uygun olarak birer berat gönderip teslim et
fakir olmalarına rağmen, Eflak ve Boğdan’ııı ödedikleri
m işti.47 Bununla birlikte, Osmanlı İmparatorluğundaki
m iktar bunun yanında m üthiş derecede yüksek sayılırdı.
diğer sancakların aksine bu bölgelerdeki kalelere garni
Bu m eblağlar XVI. yüzyıl sonlarında sırasıyla 60.000 ve
zonlar yerleştirilm em iş ve bu birim ler Türk idari siste
85.000 altın lık m iktarlardan oluşuyordu.49 Ordu ve baş
mine dahil edilmemişlerdi. Hapsburg idaresi altında ve
kentin ihtiyaçların karşılam ak amacıyla, Osmanlı Devle
Transilvanya’da yaşayan Macar soyluları Türk yönetim i
ti Eflak ve Boğdan’dan gelen m allara taban fiyat koyarak
nin geçici olduğunu düşünerek Macar K rallığının doğu
fiyatlarını düşük tutuyor, ancak geriye kalan m allarını
ve batı bölümlerini birleştirm e yolunda çaba gösterdiler.
serbestçe satabiliyorlardı. Buna m ukabil, Traıısilvan-
Bir fırsat doğar doğmaz da Transilvanya kalelerine Habs
y a’nın serbestçe ticaret yapabildiğini görüyoruz. Ancak
burg birliklerinin girmesine izin verdiler ve Viyana
XVI. yüzyıla gelindiğinde Eflak ve Boğdan’ın durumu
Transilvanya’yı yeniden fethetmek için çeşitli girişim ler
nun katlanılam az bir hal aldığını görüyoruz. Bununla
de bulunmaya başladı (1551-52-56-66). Bu çatışmalar
b irlikte bu ülkelerin Türklerle aralarının açılmasında
sonucunda Temeşvar Osmanlılar tarafından fethedilerek
ekonomik meselelerin yanında iç ihtilafların da payı bu
1552’de ikinci bir vilayet olarak Osmanlı idari sistemine
lunmaktadır. İm tiyazlı m ahalli “boyar’la rla İstanbul ta
dahil edildi. Yöneticileri Diet tarafından seçilip Sultan
rafından atanan voyvodalar arasındaki yüksek m akam la
tarafından onansa da, Macar asilzadeleri Transilvanya’yı
ra çıkmak hususundaki kavgaların da başlı başına ih tila
her zaman Macar krallığın ın bir parçası olarak algılam a
fı körüklediği görülmektedir.
yı sürdürmüş ve XVI. yüzyılın sonlarına kadar Habsburg
Savaş patlak verdiği zaman Transilvanya Prensi
hanedanının Macar krallarına gizlice b ağlılık yem ini et
Zsigmund Bathory’ye sadakat yem ini etmiş bulunan Ef
meye devam etmişlerdi. Bu ik ililik ten dolayı pratik ola
lak ve Boğdan Voyvodaları, Türklere karşı Papalık tara
rak bakıldığında 15 Y ıl Savaşlarına kadar Transilvanya
fından başlatılan ve Habsburglar tarafından idare edilen
iki ayrı yere bağlı durumdaydı. Tabi k i bu durum Tran
Türk karşıtı birliğe katılm ışlardı. Ancak Voyvodaların
silvanya açısından daha geniş bir manevra sahası anlam ı
beklentilerinin tam tersinin gerçekleştiği anlaşılm akta
na da gelm iştir
dır. Habsburgların ortaçağ Macar devletinin bir parçası
Diğer taraftan, Eflak 1417 yılından beri Türklerin
olduğu mülahazasıyla Polonya’yı koruma gerekçesiyle
bir vassal devleti durumundayken, Moldova 1456 yılın
Varşova ile yakın münasebetlere girm esi, Polonya’nın ta
dan itibaren O sm anlıya haraç vermekle beraber, 1538
rafsızlığını ortadan kaldırm ıştır. Buna m ukabil Osmanlı
yılında İstanbul’un egem enliği altına girm işti. Sonradan
İmparatorluğu’nun da kendi çıkarlarına yönelmiş böyle-
Türkler onların en önemli sınır kalelerini fethettiler ve
si bir tehditi kaldırm ası da beklenemezdi. Ordularının
bu savunma yollarını doğrudan İmparatorluğa bağladı
büyük bir kısm ı Macar cephesinde olduğu için Osmanlı
lar.48 Osmanlı İmparatorluğuna en yakın konumda bulu
Sultanı Kırım Hanı Gazi G iray’ı asilerin üzerine gönder
nan Eflak’ın en zor durumdaydı. Moldova Polonya’nın
m işti. Gazi Giray bu meseleyi çözme hususunda radikal
korumasına dayanırken ve aynı korumayı Transilvanya
bir yol seçebilirdi. Ancak, O, isyancı voyvodaları görev-
O SM A N L I I
SİYASET
den alarak yerine kardeşlerini atamak isteğini Saray’a b il
K ırım H anı’n diplom atik arayışlardan elde ettiği
dirdi. Fakat, bu isteği kabul edilm edi.50 Polonya şansöl
gerçek kazanç padişahın Güneydoğu Avrupa’daki vassal
yesinin de gücünü ortaya koyduğu bir güç gösterisinden
devletlerle yaptığı savaşlar sonucunda Hanın nüfuzunun
sonra bir uzlaşmaya varıldı. Buna göre Boğdan üçlü ba
artması olmuştur. Habsburgların zayıflıklarını gören bu
ğım lılığa sahip olacaktı. Yeni Boğdan voyvodası Polonya
ülkeler sadakatlerini Osmanlı ile m üttefik olan bir başka
tarafından atanacak, ancak Osmanlı İmparatorluğu bunu
güce Polonya'ya yöneltmişlerdi. Bununla birlikte, ne Po-
onaylayacaktı. Ayrıca, voyvodaya Tatar birlikleri eşlik
lonyalılar ne de Habsburglar Türklere karşı koruma sağ
edecek ve yemin töreninde de bulunacaklardı. Kısaca
lama hususunda yeterli güce sahip değillerdi. Zamanla
güçlü bir bağım lılık modeli geliştirilm iştir. İhtilafları
vassal devletler Sultanın korumasını talep etmeye zorlan
çözme hususunda Gazi G iray’ın eline geçen bu fırsat ona
m ışlardı. Bahse konu üç vassal devlet arasındaki ittifak
bölgesel güç dengelerini tartm ak ve analiz etmek im ka
girişim leri de oldukça zayıf kalm ıştır. Zsigmund Bat-
nı vermekteydi. Bu yüzden Sadrazam K ırım H an ın ı Me-
lıa ry ’nin Habsburglarla, Prens Andras’ın P olonyalIlarla
zökeresztes savaşına katılm adığı gerekçesiyle değiştirin
ve nihai olarak 1599 yılında voyvoda M ihail’in Transil
ce, Han da Habsburglarla yakın münasebeti olan Transil-
vanya valisi iken g iriştiğ i ittifak çabalarının tüm ü geçici
vanya Prensi ile temasa geçti. Transilvanya Prensi Zsig-
sonuçlar doğurmuş ve başarısızlıkla sonuçlanmıştır. H at
mund Bathary’ye bir elçi gönderen Gazi Giray, ilerle
ta çok zayıf bir Osmanlı İmparatorluğuna karşı bile bu
mekte olan Osmanlı gücüne karşı koymak ve Habsburg
devletlerin bağım sızlık savaşları çok düşük düzeyde kal
İmparatoru ile Osmanh Padişahı arasında arabuluculuk
mıştır.
önerilerini içeren bir ittifak teklifi yaptı. Zsigmund Bat-
1603’ de İran ile savaşa girişilince ordunun komu
hary’nin istifası sebebiyle, bu Tatar-Transilvanya ittifakı
tanları buradaki tehditlerle uğraşma işini neredeyse ta
gerçekleşmedi. Bununla b irlikte, H anla münasebete g ir
mamen Temeşvar Paşasına ve Tatarlara bırakm ışlardı.
mekten doğacak faydaların farkında olan Habsburglar,
K ırım Hanı prens ve voyvoda seçimlerine karışmış, bun
bu konu ile yakından alakalı diğer m üttefikleri Eflak
ların yemin törenlerine de iştirak ederek onları kendisine
voyvodası M icheal’i da aralarına alarak H an’ın elçileri ile
hediye vermeye zorlamıştır. 1603 yılında Voyvoda Ru-
müzakere ettiler.51
dolf’un K ırım Hanına 5.000 düka ile vaşak ve samur kürkleri gönderm iştir.53 Bu dönemde Eflak tarafından ne
Habsburg diplomatları şu veya bu şekilde Tatarları pasifize etmeyi başararak onların ana Türk ordu birlikle
m iktarda y ıllık haraç ödendiği hususunda herhangi bir
rine intikalini geciktirdiler. Bununla b irlikte, Transil
veriye sahip değiliz. Bununla birlikte, Sultana XVIII.
vanya ve Eflak voyvodalıkları gib i onlar da üçlü bağım
yüzyılda yollanan Türkçe kaleme alınm ış bir m ektupta,
lılık modelini m akul karşılam ışlardı. Bu müzakerelerde,
Eflak’ın Kırım Hanına en azından Voyvoda Michael za
Habsburg elçileri ile doğrudan temas im kanı bulan Han,
manında bile haraç ödediği anlaşılmaktadır. M ektupta,
bu tecrübesini 1599 yılında M acaristan’da kışladıkları
K ırım Hanına ödenen bal vergisinin (“balckve basklı”)
bir dönem de iyi kullanm ış ve padişah tarafından Viyana
Voyvoda M ihail döneminde olduğu gib i “kovan başına”
ile barış görüşmeleri yapma hususunda görevlendirilm iş
bir m iktar üzerinden toplanması talep edilm ektedir.54
tir. Bu müzakereler Osmanlılar açısından çok faydalı ne
Eflak ve Boğdan içinse, y ıllık haracın müesseseleştiği ve
ticeler vermese de Zitvatorok Barış Anlaşmasının temel
ödemelerin XVIII. yüzyıla kadar devam e ttiği görülm ek
kuralları bu görüşmelerde karara bağlanmıştır. Bu neti
tedir.55 Transilvanya her ne kadar y ıllık haraçtan m uaf
celerden bir tanesi Avusturya İmparatorunun bundan
bir statüye sahip idiyse de arada sırada Hana kıym etli he
böyle Sultana göndereceği y ıllık haracın nakdi değil ay
diyeler göndermesi beklenirdi.
ni olacağı hususuydu. (In Parem G eltt aber durchausz
Osmanlı İmparatorluğu ile Habsburglar arasındaki
nichts). Bu ayni haraç kapsamında değerli hediyeler (gü
savaşı sona erdiren Zitvatorok Barış Anlaşması, aynı za
müş kaplar veya sogistuhe, saatler) bulunacak, Sultan is
manda bu iki devlet arasındaki münasebetlerde yeni bir
terse bunların cinsini tayin edebilecekti.52
dönüm noktası olmuştur. İlk olarak, ne Habsburgların
m
ne de Osmanlı İm paratorluğu’nun Macar K rallığının ta
ginleyebilirdi (Macaristan toprakları da dahil). Ivan
mamına tek başına hakim olamayacağı anlaşılm ıştır. Bu
Bocskes’nin son isteği ve vasiyetnamesine damgasına vu
husus yapılan bir çifte vergilendirme anlaşması ve “kon-
ran bu siyasi düşünce çizgisi, Transilvanya prenslerinin
dominyum’”un güçlendirilm esiyle (ortak m ülkiyet an
XVII. yüzyılda sürdürdükleri politikalarının yol gösteri
laşması) sonuçlandı.56 Müzakereler neticesinde padişah,
cisi olmuştur.
Habsburg yöneticisini resmi yazışmalarda m uadili olarak kabul etmiş, elçilerine de m uafiyetler tanım ıştır. Bir de faya mahsus 200.000 altın lık bir ödeme karşılığında Türkler 1541 yılından beri ödenmekte olan 30.000 al tın lık vergiyi almaktan vazgeçmiştir. Buna karşılık, Habsburglar ise Osmanlı vassal devletleri üzerindeki nü fuzlarını kullanm ayacaklarını ahdetmişlerdir. Sonuç ola rak, Macaristan’ın doğusunda, daha önce Macarların meydana gelmemesi için savaştıkları tamamen ayrı bir Transilvanya bölgesi ortaya çıkm ıştı. Transilvanya ve Habsburg hanedanlığı altındaki Macar siyasetçiler “Ma-
Kırım H anlarının açısından bakıldığında ise 15 Y ıl Savaşları öyle bir ortam yaratm ıştır k i, Hanların Su ltan a bağlı vassal devletleri etkilem ek için yoğunlaştırdıkları çabalar meyvesini viermişti. XVII. yüzyıl boyunca bu ü l keler Tatarların çıkarlarını görmezden gelebilecek d u rumda değillerdi. Osmanlı İmparatorluğu zayıfladığı oranda, Kırım H anlarına bölgeye daha sık ve doğrudan müdahale etmek için izin çıktı. Tatar H an’ı Çok fazla de ğişen voyvadaları atabilecek duruma gelm işti ve bunu Transilvanya prensi için de yapabiliyordu.
carlığın bekasının Türklerce işgal edilmeyen iki Macar
Savaş zamanında Kırım Hanları ve Habsburglar
toprağının birleşmesinde" görmeye başladılar.57 Macar
arasında kurulan münasebetler bazı kısa kesintilerle b ir
krallığının kuzey ve batı bölgelerinin Türkler tarafından
likte 1682 yılın a kadar sürmüştür.58 Sonuç olarak, 15 y ıl
tamamen ilhakı, ancak Habsburg askeri ve m ali deste
savaşlarının, Kırım Hanları için XVII. yüzyılda onları
ğiyle engellenebilecekken arkasında Osmanlı İmparator
Doğu Avrupa’da cereyan eden askeri ve diplom atik gü ç
lu ğu ’nun bulunduğu bir Tansilvanya’nın ise Habsburg-
ler mücadelecinin ak tif bir öznesi durumuna getiren dö
ların imparatorluğu aşırı merkezileştirme em ellerini diz-
nemi açm ıştır diyebiliriz.
1
Savaş hakkında buiunabilien bir çok kaynaktan bazıları için bkz. Korte-
12
M iklos Palffİ’den im parator “2. R udolg’a m ektub'', Estergoıı, Eylül
13
Adolf ScİTwanzenberg’den Arşüdük M atthias’a mektub,Györ, 9 Hazi-
14
Ahmet A ğad an Sultan M ehmed’e Türkçe m ektup, Haus-, Hof-und Sta-
peter, Cari Max: Ottoman Im perialism D ıtring the R cform ation: Europe and the Caucasus. New York, 1972. Niederkorn, Jan Paul: Die Europaischen
1597, Kries Sarchiv. W ien, A lte Feldahten (KA AFA ) 1597/9, ad .13
Machte und der “Lange Türkenkrieg” Kaisers Rudolfs II. (193-1606). \Vieıı, 1993. Ivanics, M aria: A K rim i K ansag a Tizenot e m Haborı/ban [The
ranlöOO KA AFA 1600/7/1
Crimean Klıanac in the Fifteeıı Years W ar] Budapest, 1994. 2
3 4 5
atsarehiv W ien HH St A, H ungarica Fasc.134 Fo: 79
Petritsch, Ernst D ietrich: D er H absbıtrgisch - Osman ich e F rcid m vsertrag des
15
KA HKR l605E xpedit, 134 Fo: 79
Ja h r es 1547. In: M itteiiungen des Österreichischen Staatsarclıiv 38
16
Transilvanyalı tarihçi İstvaıı Szamosközy notlarında, 1597 yıllarından it i
(1985), s. 49-80.
baren Temaşvar civarında konuşlandırılan Tatar birliklerinin Çerkez kö
Bayerle, Gustav: Zicvatorok’ta Uzlaşma:
kenli Dardana kabilesinden olduğundan bahsedilmekle beraber, bunların
In : Osmanlı Arşivleri 6 (1980) s. 5-53.
sayıları hakkında b ilg i vermemektedir.Szanosközy, Istvan, Türteneti M a-
Ivanics 1994 (176-179) Habsburg, Macar, Türk ve Tatar kaynakları.
radvaııyai: Istvan Szamusközy’süıı el yazmaları. IV, monumenta H ungariae Historica Scriptares vol 30, budapeste 1880, 73
Hurmuzaki XII 1903, 12 17
Başbakanlık Osmanlı Arşivleri ( BOA ) MD. N R 290, Funlıal, Caroline:
6
Peçevi, İbrahim: Tarİlı-i Peçevi, 2 İstanbul, 1283-(1866) 228.
7
Peçevi, 1866, s. 269
8
O rhanlı, Cengiz: Osmanlı T arihine Ait B elgcler-T elhisler (1597-1607) İ.Ü.
ilıefde Zur W ieııer Zeitscİırigt fürdie Kunde des Margen landes B d .l4 )
Edebiyat fakültesi Y ayınları, no:1511, İstanbul 1970, No: 111
W ien 1988, s. 205
9
Savaşın İdaresi, M caristan'a yönelik O smanlı Askeri Seferleri, 1593-1606 (Be-
Homan, Balıııt-Szekfü, G yula, JAagyar tön enet {H ungarian H i s t o r y Buda
18
10
11
“M iklos P alfı’nin Arşüdük M athias’a verdiği rapor”. KA AFA 1597/4/11, ve Züİfîkar Ağa tetkikleri, KA AFA 1597/9/26
peşte 1935, s 36 Chirstof TevggenbahdenArşiidük M attios 9 m ektup, 17 Ocak 1594 Hur-
19
Hesap, KA AFA 1597/4/11
mnzaki, Eudaxiu, Docnmantc p rin it ore la Istoriç R omanilor 3/1 Bucureşti,
20
Sorgulama, KA AFA 1596/8/17
1880-1881
21
Sorgulama, KA AFA 1597/2/6
Fethi müessir olan Yankı ve Papa kalasına kifayet m iktarda asker-i süva
22
Sorgulama, KA AH R 1605, Keşif No:69
ri olmayınca zade-u zavdeleriin getürm eye im kan olmayub ve hem düş
23
yin efendiye, 1594 tenhii m ektub, “Essalatün Nuru Osmaniye” No: 4 2 52, s. 155.
Haşan ve M ustallan(?) adlı Tatarların Sorgu kayıtları KA AFA 1594/8/23 age 23 e.
man hareket eder asker galm ak lazum geiib.G ani G iray’dan Kefeli hüse24
Peçevi 1866,11. Abdulkadir Efendi, Topraklar katibi: Vekay-i T arihıyye. W ien Östereichische N ational bıblisthek MS. MXT, 130, 104a.
O SM A N L I g g j
SİYASET
2
°
25
Peçevi 1866,2 47-248.
43
Funhel, 1988, 105.
26
Abdülkadir Efendi, 209 v. Funhaİ 1988, 1 0 i.
44
O rhaıılı, 1970, N o:6l
Convinka. G: '‘Die Eroberung der festung Kaııizsa durch die Türkeim
45
Funhel, 1988, 105, 277
Jalıre löOO.Imenösterreich 1564* l6 l9 (P u b h k a tio n en d es steier markisc-
46
Savaşta vassalların rolü için bkz. Leitsch, W alter: Rudolph II Und Südos-
1968, 434.
47
Dipnota bak
28
Orlıanh, 1970. No 65.
48
29
“Savaş M eclisindenArşüdük Macchias’a”, M art 1, 1603, Krİegsarchiv W i-
27
teurapç, 1593-1606, "East Eurapeaıı Quartly" içinde, (6,1972/3) 301-320
hen Landes meseums und der steiermarkischen Landesbibliotthek)” Graz
49
M axim , M ihai: les relatrons roamano-ottomanes entre 1574 ef 1994 In
KAHKR, 1602, keşif No: 5.
50
Hurm uzaki III/l. 1 8 80,4 13.
Siegfied Koüonoist’ten Arşüdük M atthias’a KA H K R 1603 keşif No: 69.
51
en Hofkrsegsrat (KA HKR) 1603, Registrodur N o:l 30
31
Revre roanaaİne d.historiel973/3, 483
Erivch Lassootar'den Arsüdüh M atthias’a, Kassa(Kaschan) 20 mayıs 1662
KA HKR 1603 K eşif No:164
33
Sorgulama, KA AFA 1596/5/35
34
M atutak, M ıhaly; 1594 y ılın d a Bars B ölgesine Yapılan Tatar Akutları, Tör-
man döneminde Osmanlı-M acar diplom atik ve askeri münasebetleri Ga na David ve Pal Fodor Budapeşte, 1994, 183-198 ( Hanın Ahitnamesi ile birlikte) Stefan Aııdreasa: M ihail Viteazul-i. Gazi Giray- ‘'Bora” , Orige-
lenelmi Tar, 1905,590-599 içinde “Das GroszeVielı, Welches ein grosze Summa, hat der Tarten han alles is pasega auf der w eidt treibon laszen, was aber von klein vieh, sclıaff Lamund undter einander aw$spendiert”, BO Eylül 1603 KA HKR, Keşif No:66.
37
na Tatarilor, de. Tahsin Cem il, Bucureşti, 1997,172-177. 52
Habsburg Müzakerecilerine Tebligat: HHSTA, H ungarica 135, Fo 128-
53
Hurm uzaki IV/1, 1882, 353, O rhuıılu, 1970 Nr: 112 (Salyaııe).
130.
per und dergle, che, das haben die tatein und Türggen by Siclı behalten
36
54 “Kırım hanları ve K algay sultanlar içün balck ve basklık nam ıyla verilm ek te ve bu voyvodalar tarafından kovan başına tevzi ve tahsil edilm ekte olup,
Hurmuzaki. IV.2 Bucureşti, 1884, 188-189
voyvoda M ihail tarafından dahi bu veçhile tahsilatta bulunmuştur. BOA
M üller, Haııs: “Die Kuııts des Sklarenkaufs. Nach Arabischer, Persisclıen and Türkischen Ratgebern vomıo, bis zum 18, Jahrhundert; Islamkund-
H ariciye N o:2086 55 Muhardeç, V. Ro porturıle Moldova: l T arii Romancsti Cıı T atarii in secolele
licho Untersu Churgen Bd.57, Freİburg", 1980, 181-187 38
XVl-XVUl, Revite de Istaria 6 (1979), 1069-1094 İçinde.
BOA mâliyeden müdevver nr.9844,1077. Zıİk de 8/1667, "2 Mayıs(pen-
56 Szakaly, ferenc: M agya r adoztatas a Török bodoltsagban ( Türk topraklarında
cek) Novosefıskij, A.A. Boribç Moskouskoso Gosudarts s Tatarami v pervaj polovıne XVII uekç”. Moskova 1948, 335; 1664 yılı kayıtları 39
Ivanics, M ari: Der bündnis plan zwischen dem Chan Gazi G iray II und dem fıirsteıı sigism und Bathory aus dem Jahre 1598 “Muhteşem Süley
32
35
H egyi, Kolora: Torük berndezkedes Magyarorgzgon Budapestel995 (MACARİSTAN’DA Türk varlığı).
Macar vergilendirilm esi) Budapeşte 1981. 57
Macar seferi m ühim m atı tedariki için her seferde muayyen olan beş bin fî-
Szakali, Ferenc: “Bockşai kisereteben a Rakosmezön, Emlkiratok es iradok Boocskai. İstvan fefedelem es Lalla Mehmed nagyvezir talal kozojarol
lork” BOA MD 71 N o:320 1002/1594
1605”. November 11 (RalxasBölgesinde Bolskaigirşim i içinde) Budapeş
40
Peçevi 1866, 150
te 1988.
41
Abdülkadir. 22b ve 101b
42
Gazi G iray'dan başvezir İbrahim Paşa’ya Nurııosmaniye, N o:4292, 62-66
58
O SM A N L I
Ivanics, M ari: "diplomadische Bezi ehungen zwischen Bachtschissarai und dem W iener hof. (1598-1682)”. Baskıda.
m
SİYASET
II. OSMAN'IN HOTİN SEFERİ (1621)
DR. TUFAN G ÜN DÜZ G A Z İ Ü N İV E R S İT E S İ F E N -E D E B İY A T F A K Ü L T E S İ
II.
yüzyılın başlarından itibaren Lehistan’ın,
Osman’ın Lehistan üzerine sefere çıkmasında İs
Osmanlı nüfuzu altında bulunan Boğdan’a
kender Paşa’nın bu gösterişli galibiyetinin etkisi büyük
* müdahalelerde bulunması Lehistan Kazak
olmuştur. Bununla birlikte, Osmanlı kronikleri onu Le
ları diye de adlandırılan Dniepr Kazaklarının Osmanlı
histan seferine veziri A li Paşanın ikna ettiğini kaydeder
sahil kentlerine saldırmasına1 göz yumması hatta destek
ler. 10 Padişah sefere bizzat katılm ayı arzuluyordu. Muha
lemesi, Osmanlı-Lehistan ilişkilerinde2 önemli bir ger
lifler, biraz da Lehistan’ı küçümseyerek11 bu isteğe karşı
ginliğin doğmasına neden olmuştu.3 Öte yandan, Kırım
çıktılar ve “bir serdarın işe el koyması ile’ zaferin mümkün
H anlığı ile Lehistan arasında meydana gelen çekişmeler
olabileceğini öne sürdüler. Ancak, müşavereler sonunda Padişah’ın sefere katılm asına karar verildi. Böylece son
de sürüp gidiyordu. I. Ahmed zamanında (1603-1617) Osmanlı Devle ti ile Lehistan arasındaki gerginliği ortadan kaldırmak
yirmibeş yıldan beri süren padişahların sefere katılm ama geleneği de terk edilmiş oldu.
amacı ile bir antlaşma imzalanmışsa4 da bu kalıcı olma
Sefere çıkmak padişahın zihninde o kadar çok yer
mış; Bosna valisi İskender P aşanın Kazakların üzerine
etm işti ki muhtemel bir savaşı önlemek gayesi ile İstan
yürümesi üzerine, Leh Kralı, Kazakları himaye için baş
bul’a gelm iş olan Lehistan elçisi şehre sokulmadığı gibi
komutanı Stanislas Zolkiyevski’yle bir ordu göndermiş,
görüşmeye bile gerek duyulmadan Küçük Çekmece’den
ancak, iki taraf bir savaşa tutuşmadan yeniden barış ya
geri çevrildi. Venedik elçisinin raporlarına göre Padişah,
pılm ıştır.5
Kazakların, Osmanlı ülkesine saldırmasının müsebbibi
II. Osman tahta çıktığı sıralarda (1618), Osmanlı
olarak sadece Lehistan’ı görüyordu ve onları m utlaka ce
Devleti ile Lehistan arasındaki Kazaklar yüzünden doğan
zalandırmanın gerekliliğine inanıyordu.12 Keza, İngilte
gerginlik devam ediyordu. Lehliler, Kazakların Osmanlı
re kralının arabuluculuk teklifi de hemen hemen aynı
topraklarına saldırmalarına göz yum m alarının sebebi
gerekçelerle reddedildi.13
olarak Kırım H anlığı’nın da bunların topraklarına akın
Vezir-i azam A li Paşa, sefer hazırlıklarını yapmakla
düzenlemelerini göstermişlerdir.6 Bu yüzden, Osmanh
görevlendirildi. Ancak, o bir müddet sonra vefat edince
Sadrazamı, “benim devletli oğlum” diye hitap ettiği7 Kırım
yerine Hüseyin Paşa tayin olundu.14 İlkbaharda Lehistan
hanına, Lehistan topraklarına akın düzenlememesi için
üzerine sefere çıkılacağı bütün Osmanlı ülkesinde duyu
tembihte bulunmuştu.8 Öte Yandan, Lehistan Kralı, Os
ruldu.15
m anlIların azletm iş olduğu Boğdan Beyi Gratyani Gas-
Yeniçerilerin ve Tım arlı sipahilerin bir an önce se
par’ı himaye ettiği gib i O’na asker vererek Osmanlılar
fer hazırlıklarını tamamlayıp İstanbul yakınlarındaki
karşısında güçlendirmeye çalışmış, buna karşılık Özi va
Davutpaşa Sahrasında16 toplanmaları istenmiştir. Ana
lisi İskender Paşa Gaspar’ın ordusunu ağır bir yenilgiye
dolu ve R um eli’ye gönderilen fermanlarda savaş hazırlık
uğratmış, pek çok Leh beyini de esir alm ıştı.9
larının derhal yapılm ası, asla ihmal edilmemesi17 askerO SM A N LI
m
SİYASET
lerin toplanma m ahallinde bizzat padişah tarafından de
malar da devam ediyordu.28 Genç Padişah’m Edirne’de
netleneceği, bu yüzden gelm ezlik etmemeleri, şayet
bulunduğu sırada29 Tuııca N ehri’nin öte yakasına hedef
emirlere uyulmazsa bu sefere gelm eyenlerin dirliklerinin
ler dikilerek Yeniçerilerin tüfek atışlarının im tihan ed il
ellerinden alınm akla kalınm ayıp “haklarından gelineceği”
mesine karar verildi. Yeniçerilerin atış yarışmalarından
sıkı sıkıya tembih edilm iştir.18
sonra topçular ve cebeciler top atışlarında kendilerini
Genç padişahın sefer hazırlıkları sırasında Anado lu ’ya muhkem tembihler yapması ve ilk yoklamanın biz
gösterdiler. Bu yarışmalar sırasında başarılı olanlara bazı hediyeler verildi.30
zat kendisi tarafından yapılacağının duyurulması şüphe
Tunca nehri 24 Recep’de (14 Haziran) geçildi.
siz, onun, yeniçerilere ve sipahilere olan güvensizliğin
Araplı Balkanı ve Yenice-i K ızıl Ağaç menzilleri üzerin
den kaynaklanıyordu. Çünkü, her ne kadar Osmanlı kro
den31 Yanbolu menziline ulaşıldı.32 Bu esnada şiddetli
nikleri sefer hazırlıklarının hemen tamamlanıp askerle
yağm urların yağması ordunun ilerleyişini oldukça zor
rin İstanbul’u doldurduğunu yazıyorsa19 da asker topla
laştırm ıştı. Ordu Yanbolu’da konakladığı sırada K ırım
ma işinin devleti epey m eşgul e ttiğ i anlaşılmaktadır. N i
H an ın ın 33 kendi askerleri ile Lehistan içlerine akına g it
tekim Anadolu’ya gönderilen fermanlar doğrudan bu ko
tiğ i haberi geldi. Haberciler yanlarında bir de esir getir
nu ile ilg ili olup daha önce talep edilen askerlerin nev-
m işlerdi. Esir hemen sorgulanarak Lehistan’ın askeri du
rûz20 yaklaşmış olduğu halde henüz toplanma m ahallin
rumu hakkında bilgi ed inild i.34 Yanbolu menzilinde
de bulunm adığı ve kendi işleri ile ilgilenerek seferi cid
iken sipahiler Ağa kapısına gelip zahire ve ulûfe talep et
diye alm adıkları sert bir dil ile eleştirilm iştir.21 Ferman
tiler.
dan anlaşıldığına göre, yeniçeriler sefere gitm em ek için
Şaban’ın birinci günü (21 Haziran) 60 parça Kazak
“İstanbul’a gidiyoruz' diye evlerinden çıkıp, bir kaç gün
şaykasının Ahyolu iskelesini yaktıkları haberi geld i.35 Bu
başka yerlerde dolaşıp, daha sonra “seferden muaf tutulduk”
arada Osmanlı ordusu Balkanları geçerken bataklık alan
diye evlerine dönmekteydiler. Ferman ile bu hususun en
larda büyük sıkıntılar çekmekteydi. Çok sayıda hayvan
gellenmesi, bunların asla yeniçeri olm adığı ve yeniçeri
telef olduğu gib i padişahın otağını çeken develer bile yer
sıfatı ile gezdirilm eyeceği b ildirilm iştir.22
yer işe yaramadığından daha önce Safevî hükümdarı tara
Padişah, Mahmud P aşayı İstanbul m uhafızlığı ile
fından Osmanlı padişahına hediye olarak gönderilen ve
görevlendirdi. İstanbul’dan gösterişli bir şekilde ayrıla
sefere getirilen filler otağın taşınmasında k u llan ıld ı.36
rak dokuz günlük bir yolculuktan sonra 7 Cumadela-
B ataklık alanlarda topların hareket edememesi yüzünden
hir’de (29 Nisan 1621) Davutpaşa Sahrasına geld i.23 Bu
orduda büyük izdiham yaşandı. Padişah bu duruma önce
raya kadar P adişahla beraber gelen şeyhler ve alimler,
şiddetli bir kızgın lık gösterdiyse de sadece Top Arabacı
Padişah’m seferinde A llah’ın yardım ını dilemek için du
ları A ğasın ı değiştirm ekle yetin di.37
alar okuduktan sonra veda merasimi ile yeniden İstan
Selanik beyi olan Abdülkerim Paşa (Hacı Key) da
bul’a döndüler.24 Davutpaşa Sahrasında sefer hazırlıkları
ha önceden Lehistan’ın durumu ve Lehlilerin tutum u
yeniden gözden geçirildi. Cem aziyelalıir’in 29’unda (24
hakkında haberler alm ak için sınır boylarına gönderil
Mayıs) güneş tutulm ası gerçekleşti. Osmanlılarda güneş
m işti. 8 Şabanda (28 Haziran) ondan Lehistan ile ilg ili
tutulm ası öncesi ve sonrası ile uğursuz sayıldığından, Pa
haberler ve sorgulanmak üzere esirler geldi. Padişah, Ab
dişahın böyle bir günde sefer için hareket etmesi doğru
dülkerim Paşa’ya iltifatlar edip yeniden Lehistan üzerine
bulunm adığı gib i daha başlangıçta bu savaşın uğursuz
akına gitm esi için haber gönderdi.38 Bu arada Lehistan
luk getireceği söylentisi yayılm aya başladı.25 Padişah bu
içlerine akına gönderilmiş olan vezir-i azamin delibaşısı
söylentilere hiç aldırm ayarak H alkalı, K ırkkilise, Ç atal
Durmuş’da biri keşiş olmak üzere 9 esir göndermişti.
ca, Silivri, Araplı Deresi, Çorlu, Karışdıran, Burgaz ve
Bunlardan biri islâm iyeti benimsedi, diğerleri ise sorgu
Hafza m enzilleri üzerinden Edirne’ye vardı.26 Burada bir
landıktan sonra öldürüldü.39 21 Şaban’da (11 Temmuz)
yandan sefer hazırlıklarına devam edilirken diğer yandan
getirilen esirlerden ise Lehlilerin taburları hakkında b il
halkın şikayetleri din len ildi.27 Öte yandan orduya katılO SM A N L I
giler elde edildi.40 I SİYASET
Yanbolu menzilinden hareketle, Saray Sahrası, Ka
Ramazan ayının başlarında ele geçirilen bir esirden
rinabat Sahrası, Ilıca, Çaşnigir Köprüsü, Suçlu Köyü ve
Lehistan K ralı’nın oğlunun (kaynaklarda kral oğlu)
Köprü Köyü menzilleri geçilerek Devne menziline varıl
40.000 kadar askerle Turla Suyu’nu (Dniepr) geçerek
dı. Yolculuk esnasında, Karinabat sahrasında iken Çaşni-
Boğdan sınırına konduğu ve tabur kurduğu haberi gel
girlerin yoklaması yapıldı. Bunların bir bölümünün bu
d i.51 Aynı ayın içinde İsakçı Köprüsü tamam landı. Os-
lunm adığı anlaşılınca ulüfeleri kesilm ek suretiyle ceza
m anlı ordusu beylerinin idaresinde köprüden alay alay
landırıldı.41 Burada birkaç gün konakladıktan sonra, 16
geçtiler. Padişah, köprüden askerlerin geçişini de hemen
Şaban’da (6 Temmuz) Uzun A li Çayırı adlı menzile ula
bir tür yoklamaya döndürdü. Önce Rum eli Beylerbeyisi
şıldı.42 Askerlerin yollarda kalm ayıp menzile ulaşmaları
Haşan Paşa askeri ile geçti. Sonra Anadolu Beylerbeyisi
ve bu esnada etrafa zarar vermemeleri hususunda emirler
Haşan Paşa, Nasuh Paşa Kethüdası Vezir Mustafa Paşa
çıkarıldı. Etrafa adamlar gönderilerek k at'î tem bihler ya
oğlu Tayyar, Urfa Beyi ile geçti. Padişah Tayyar’ın asker
pıldı. Öte yandan, Vezir-i azam Hüseyin Paşa yüz kadar
lerini beğendi ve ona Halep beylerbeyliğini verdi. Çün
adamı ile gizlice ordunun arasına girip irtikap ile iş gö
kü, Halep valisi henüz orduya iltihak etm em işti. Diğer
renleri ve askerler arasında bozgunculuk yapanları tespit
Paşalar da aynı şekilde köprüden geçip askerlerini padi
ettirip ibret için boyunlarını vurdurdu.43
şaha gösterdiler. Bu şekilde Boğdan topraklarına geçil
Osmanh ordusu 22 Şaban'da (12 Temmuz) îsakçı
miş oldu.52 Köprüden sefer yerine geçenlere izin verilm e
menziline vardı.44 Burası Tuna nehrinin kenarında bir
si ancak ordudan geri dönenlere asla müsaade edilm em e
yer olup karşıya geçebilmek için yapım ına başlanılan
si emri verildi.53 Padişah İsakçı menziline bir hisar yapıl
köprüler henüz tamamlanmamıştı. Padişah’ın otağı neh
masını em retti ve derhal hisar hazırlıklarına g irişild i.54
rin kenarına kuruldu. Otağın yakınındaki yüksekçe bir tepenin üzerine gölgelik yapılarak padişahın tahtı konul du. Padişah bu tepenin üzerinden bütün orduyu görebil me im kanına sahip idi. Genç Padişah köprü çalışm aları nı da bizzat takip ediyor, zaman zaman Tuna nehrinin öte yakasına geçerek durumu kontrol ediyordu.45 Padişah gündüz köprü yakınındaki otağında kalıyor, gece olunca orduyu daha iyi görebileceği yüksekçe tepenin üzerine kurulmuş olan tahtına çıkıyordu.46 27 Şaban’da (17 Temmuz) (N aim a’da 26 Şaban’da) kapıkuluna bahşiş çı karıldı. Hâzinenin önüne gölgelikler kuruldu. Padişah ve devlet erkânı protokol sırasına göre yerlerini aldılar.
Ramazanın 5’inde (24 Temmuz) Kapudaıı H alil Pa şa padişahın huzuruna çıktı. Karadeniz’de Kazak şayka ları ile savaştığını 5 parça şaykayı batırıp 18 parçasını el de ettiğin i ve 200 kadar esir getird iğin i bildirdi. Padişah bundan memnun olarak Kapudaıı Paşa’ya iki kat hilat giydirdi. Çorbacılar ve Tersane Reisleri de hilat giydi. Askeri şenlikler yap ıld ı.55 İsakçı Köprüsünün başında 18 gün kalındı. Bu esnada askerî m ühim m atın eksikleri g i derilmeye çalışıldı. Ramazan’ııı 10. Günü (29 Temmuz) ordu İsakçı’dan göçerek Yeniköy menziline kondu.56 Bu rada iken Kefe B eylerbeyinin gönderdiği 300 kadar esir
Yeniçeriler odaları ile gelip biner akçe bahşişlerini aldı
orduya ulaştı. Ramazan’ın 13’ünde (1 Ağustos) Kırım
lar 47 Daha sonra aynı usul ile A ltı bölük halkını da bah
H anı’tıdan mektup geldi. Han, Padişah’a b ağlılığın ı b il
şişleri verildi.48 4-5 gün süren bahşiş dağıtım ı sırasında
dirdikten sonra, 50.000 asker ile Özü Suyu’nu geçtikle
kapıkulunun padişahın önünden birer birer geçmeleri
rini, düşman taburlarının yakınlarında mı buluşmasının,
bir tür yoklama idi. Böylece Genç Padişah ordu üzerin
yoksa Padişah’ın ordusuna katılm asının m ı uygun görü
deki otoritesini de bu şekilde hissettirm iş oluyordu. Bu
leceğini sormaktaydı. Cevapta bu hususun kendisine bı
nunla birlikte, orduya geç k atıldıkları gerekçesiyle kapı
rakıldığı ve serbestçe hareket edebileceği b ild irild i.57 Yi
kulu askerlerinden bazılarına sefer harçlıkları verilmedi;
ne aynı gün yeniçerilere ulûfe çıkarıld ı.58
onlar da savaş sırasında gevşek davranarak padişahtan bir nevi intikam almış oldular.49
20 Ram azanda (8 Ağustos) Tataran (Tutrakan) adlı menzile u laşıld ı.59 Burada, D iyarbekir Beylerbeyisi Dila-
Kapıkuluna bahşiş d ağıtıld ığ ı sırada Özü Beylerbe
ver Paşa -ki İsakçı köprüsünden Boğdan topraklarına ge
yi Hüseyin Paşa’dan haberci gelip; Kazakların 18 parça
çild iği sıralarda Osmanlı ordusuna katılm ıştı60- ordusu
şayka ile Özü taraflarına geldikleri bunlarla yapılan sa
ile Padişah’ın önünden geçti. Askerlerinin çoğu atlı
vaşta bir şaykanın batırılıp diğerlerinin ele geçirildiğini
olup, iyi giyim li ve zırhlıydılar. Bunu takiben Eflak Be
b ildirdi.50
yi de 6000 kadar askeri ile Padişah’ı selam ladı.61 O SM A N L I g j g
SİYASET
24 Ramazan’da (12 Ağustos) ele geçirilen iki esir
Lehlilerin mağlup edildiği yerden geçerken bir kısım
den, düşmanın Hotin Kalesi önlerinde siperler kazdığı
Leh askerinin buradaki dağlık yerdeki mağaralardan bi
ve burada elli-altm ış bin kadar tüfekli asker bulunduğu,
rinin içine gizlendiği fark edildi. Ordu üzerine varınca
Kral O ğlunun da yetişmek üzere olduğu b ilgileri edinil
çatışma çıktı. Genç Osman’ın emriyle mağaranın içine
di. Esirler, Kazakların bir bölümünün Özü üzerine yürü
duman verildi. Bu suretle mağaradakiler saf dışı b ırakıl
düğünü anlatınca Abdülkadir Paşa (Hacı Bey) bir m iktar
dılar. Keza, aynı bölgeden geçerken 200 kadar Kazak as
asker ile Özü muhafazasına gönderildi.62 Bu esnada Erdel
kerinin, Prut nehrinin öte yakasındaki (ormanlık) meşe
Hakimi Betlen Gabor’dan mektup geldi. O, Avusturya
lik bölgeden, ateşine maruz kaldılar. Bu bölgeye yoğun
imparatorunun Lehistan’a yardım m aksadıyla asker gön
top ve tüfek atışı yapıldıysa da kazaklar ağaçları kendile
derdiğini haber alınca, giden askerlerin arkalarından ye
rine siper ettiklerinden fazlaca tesirli olamadı. Bunun
tişip tamamını kılıçtan geçirdiğini, bunların bayrakları
üzerine, sekbanlar öte yakaya geçirildi ve göğüs göğüse
nı ve kellelerini gönderdiğini bildiriyordu.63
muharebe yöntemi ile Kazaklar bölgeden atıldı. Yine bu
Ordu, Değirmen Kurbü adlı menzilde iken Rama
esnada Padişah çatışmaları yakından takip edebileceği
zan bayramı kutlandı.64 Burada K ırım H an ın ın, veziri
bir yere gölgelikler kurdurup çatışmalarda başarılı olan
Mirza Bey aracılığı ile Lehistan içlerine akın yapma iste
lara atiyeler verdi.70 Hüseyin Paşa’nın da karşıya geçme
ği uygun görülerek kendisine izinname gönderildi. Elçi
sinden sonra düşman akşamın karanlığından da istifade
lerine ise hilatler g iyd irild i.65 Keza, Ahıska Beylerbeyisi
ederek geri çekildi.71
ile Silistre Beylerbeyisi Abdülkadir Paşa (Hacı Key) ve
12
Şevval’de (30 Ağustos) Kazakların çok fazla şa
Boğdan Voyvodası askerleri ile Padişah’ın önünden geç
rap içtiklerinden derin bir uykuda oldukları haberi gel
tiler.
di. Bunun üzerine kuvvetlerin bir bölümü bunların üze Şevval’in altıncı günü (24 Ağustos) Boğdanşere ad
rine gönderildi. Ancak Kazakların erken haber alınması
lı menzile konuldu. Burada “yeniçerilerin yansının fira r et
yüzünden bu gece baskınından tam bir başarı elde edil
tiği" dedikodusu yayılınca Padişah yarımşar guruş bahşiş
m edi.72
verileceği bahanesi ile bütün Yeniçerileri birer birer hu
3 gün sonra (2 Eylül), ordu Hotin K alesinin önün
zurundan geçirdi.66 Bu yoklama zaten türlü bahanelerle
deki dağlık bölgeye kondu 73- Kale’nin dibinde bir köp
sefere gelmek istemeyen yeniçerilerin ve ocak ağalarının
rü ve karşısında bir Palanka vardı. Leh taburu Kalenin
gönüllerinin kırılm asına vesile oldu.67 Öte yandan Boğ
hemen yanına yerleşmişti. Kalenin alt tarafından geçen
dan voyvodasının köprülerin yapılm asında ve zahire te
Turla (Dniepr) nehri kenarında da Kazak Taburu kon
dariklerinde ihmal davrandığı, orduyu karşılam akta ge
muştu. Osmanlı Ordusu Hotin önlerine geldiği sırada
ciktiği, onun bu hareketleri ile Leh tarafına yardımcı ol
Kazaklar henüz tabura girm ediğinden derhal bunlar üze
duğu dedikodusu çıkınca görevinden azledilip; Boğdan
rine hücum edildi. Kazaklar büyük bir hezimetten ancak
Voyvodalığı İstefan’a verildi.68 İki gün sonra Kocana
tabura girerek kurtuldular. Padişah yine savaşı yakından
(Naima’da Kotçan im lası ile) adlı menzile varıldı. Bura
takip edebileceği noktaya çadırını kurdurm uştu.74 Bu
da iken, Kırım Hanı Turla suyunu geçen Kazakları uy
arada Kırım Hanı Cambek Giray, Padişahın huzuruna
kuda basıp bin kadarını imha e ttiği ve büyük bir savaşın
çıktı ve iltifat gördü.75
sürmekte olduğu haberini gönderip birkaç top istedi.
Şevval’in 17. günü (4 Eylül) Turla suyu üzerine kü
Şam askerleri, İlbasanî Haşan Paşa ve Aydın Beyi bir
çük çaplı köprü yapılm ası emredildi. Eflak Voyvodası
miktar asker ve 25 aded top ile yardım a gönderildi. Ne
köprü yapım ını üstlendi. "Yarın yürüyüştür diye” bütün
var ki bunlar ulaşamadan Kazaklar haber aldılar ve bü
orduya bilgi verildi.76 Bundan sonra başlayan yoğun ça
yük tabura kaçtılar.69
tışm alara Lehistan’ın yardım ına gelen Avusturya askeri
Şevval’in 11. günü (29 Ağustos) daha önce Çerkez
de eklendi. Osmanlı ordusu her iki kuvvete karşı üstün
Haşan Paşa ile Eflak voyvodasının evvelce, Boğdan üze
lük elde etmişken askerlerin yağm aya dalması yüzünden
rine yağmaya gelen Leh askerleri ile savaşının geçtiği ve
kesin zafere ulaşamadı. Lehliler Osmanlı ordusunu geri
OSM A N LI
I SİYASET
püskürttüler. Bundan sonra sulh yapılana kadar geçen
Pek çok şehir yağm a edildi. O kadar çok esir elde edildi
gün içinde yoğun savaşlar cereyan etti. Osmanlı Ordusu
ki Osmanlı ordusunda esir gayet ucuza satılır oldu.82
pek çok defa Lehistan askerleri üzerine yürüyüş yaptıysa
Lehistan içlerine yapılan akınlar bu ülkenin geniş
da, onları, bir türlü yerinden oynatamadı. Öte yandan,
ölçüde tahrip olmasına sebep olduğu gibi, Lehistan’da da
Osmanlı Devleti’ne ve Kırım H an ın a bağlı askerler Le
k ıtlık baş göstermesine, ülkede pahalılığın artmasına,
histan içlerine akına gönderiliyordu. Peçevî’ye göre; her
halkın ve askerlerin acz içine düşmesine yol açtı. Lehis
gün dörder beşer asker dört bir yana gidip bir o kadarı
tan tarafından gelen elçiler sulh talep ettiler. 9 Ekim
geri dönüyordu.77
1621 ’de Kanuni Sultan Süleyman zamanındaki şartlar
Savaşın uzun sürmesi, Osmanlı devlet adamları ara
üzerine antlaşma yapılarak savaşa son verildi.83
sında da yavaş yavaş sıkıntıların doğmasına yol açtı. Şev-
Hotin Seferi, Padişahın prestijini arttırm ak gaye
val’in 25’ inde (12 Eylül) Yeniçeri Ağası azledilip yerine
siyle çıkılan bir sefer olmakla, daha başlangıçta pek çok
Ali Ağa yeniçeri ağası oldu. Kırım H anı’nın çocukların
sorunlar doğuracağı ortaya çıkm ıştı. Evvela, askerler
dan Kantemir M irzaya gösterdiği başarılara karşılık Öz
böyle bir savaşa gitm eye gönüllü davranmamışlardı.
eyaleti tevcih olundu.78 Ancak, en önemli değişiklik Os-
Devlet erkânı ise padişahın sefere katılm asını uygun gör
manlı vezaretinde oldu. Budin Beylerbeyisi Karakaş
memişler, seferin başlamasının güneş tutulm asına tesa
Mehmed Paşa İzvornik Beyi ile birlikte Osmanlı ordusu
düf etmesini ise uğursuzluk saymışlardır. Devlet erkânı
na katılm ıştı. Ordunun dördüncü hücumunda (Osmanlı
nın padişaha tesir edemeyişi savaş sırasında da ortaya çık
Ordusu 6 kez büyük hücum denemiş, ancak hiç birinde
mış, Genç Padişah, devlet erkanı arasında görev değişik
tam bir başarı elde edememiştir) bulunmuş, buradaki ba
liklerini cesaretle yapabilmiştir. Askerlerin gönülsüzlü
şarıları derhal dikkati çekmiş, daha önceki şöhreti, etraf ta vezaret yolunun açıldığı söylentisini yaymaya başla m ıştı. Karakaş Mehmet Paşa düşman taburlarına girdiği sırada şelıid oldu.79 Osmanlı karargâhında Hüseyin Paşa’nın, Karakaş Paşanın vezir olacağını kıskandığı bu yüzden ona gerekli askeri desteği vermeyip bile bile ölü me gönderdiği dedikodusu yayılınca, Padişah, Hüseyin Paşa’yı azlederek yerine Diyarbekir Beylerbeyisi Dilaver Paşa’yı tayin etti.80 Hüseyin Paşa ikinci vezirliğe indiri lerek, Turla suyunun öte yakasındaki askerlere Serdar ta
ğüne gelince, onlar daha sefer hazırlıkları esnasında bir savaşa gitm eyi içlerine sindirememişlerdir. Padişahın sık sık yoklama yapmasını ise kırgın lık vesilesi yapmışlar dır.84 Buna karşılık onlar Hotin Kalesi önlerinde kayıt sız, ciddiyetsiz ve askerlik mesleğinin niteliklerinden yoksun bir kim lik içinde savaşmışlar; bu da fethin gün be gün gecikmesine hatta zaman zaman ordunun başarı sızlığına ve pek çok zayiat verilmesine neden olmuştur.85 Sefer, ordu ile padişahın arasının açılmasında önemli bir rol oynamış,86 belirgin bir düşm anlığın doğmasına ne den olmuştur. Bütün bunlar genç padişahın reformlara
yin oldu. Bu değişiklik esnasında Baki Paşa defterdar,
nereden başlaması gerektiği hususunda önemli bir tecrü
Yusup Paşa Erzurum Beylerbeyi ve Süleyman Paşa da Di
be olmuş,87 yeniçerilere ve devlet erkanına karşı girişece
yarbekir Beylerbeyi oldu. Padişahın, devlet erkânı ara
ği köklü reformların daha sefer esnasında şekillenmesini
sında değişiklikler yapması onun bürokratlara ne denli
sağlanmıştır.
hükmetmeye çalıştığının bir göstergesi olarak düşünüle bilir.
Hotin Seferi İstanbul’da büyük bir zafer olarak tak dim edilmiş ve genç padişah halkın, ordunun ve bürok
Öte yandan, Lehlilere karşı istediği başarıyı bir tür
ratların gözünde Kanuni Sultan Süleyman gibi muzaffer
lü elde edemeyen padişah, devlet adamlarını toplayarak
bir hükümdar olarak gösterilmeye çalışılmıştır. Buna
onları açıkça savaşın kazanılması yolunda gayret etme
karşın bürokratlar ve ordu, genç padişahın tasarladığı re
mekle suçlanmış ve işi ciddiye almazlarsa bu kale feth
form planlarını önceden öğrendiğinden kısa bir süre son
oluncaya kadar burada kalınacağı sert bir üslup ile bildir
ra onu tahttan indirmişlerdir. Böylece Osmanlı Savaşlar
m iştir.81 Ardından, 30 gün daha H otin önünde kalınaca
tarihi içinde önemsiz bir yere sahip olan Hotin Seferi, so
ğ ı askere duyuruldu. K ırım H an ın ın ikinci veliahdı
nuçları itibariyle Osmanlı Sultanı için üzüntüyle anılan
(Nureddin Sultan) Lehistan içlerine akına gönderildi.
bir başka olayın sebebini teşkil etmiştir.
O SM A N LI E
SÎYASLT
o 1
Sinop baskını için bkz. N aima, Tarih (İstanbul 1280), 11/117.
2
Osmanlı-Lehistan ilişkileri Sultan II. Bayezid zamanında (1481-1512) dostluk çerçevesinde kurulm uş idi. O smanlılar, Lehistan'a daim a önem vermişler ve bunun neticesi olarak Lehistan’da m eydana gelen taht m ü
15
cadelelerine zaman zaman müdahaîe etm işlerdir. 1572 de Lehistan kra
(Bundan sonra Z afem âm e olarak kısaltılacaktır.) Ayrıca bkz. Solakzâde, 11/705. "İnşaallahu M elik u l-G a ffâ r evvel b ahar-ı hoccste-i asarda b i-in a yeî-i
lı III. Sigsm und'un ölümü üzerine Lehistan tahtı boş kalınca, Ruslar fır
celâlet-m eâbım bizzat nevrûz-ı firû z d a olan k üffâ r-ı haksâr üzerine azîm sefer-i
satı değerlendirip Lehistan üzerine asker sevk etm iş, buna karşılık Osm anlı Devleti de derhal harekete geçerek Kırım H anı’na, Eflak ve Boğ dan Voyvodalıklarına haber göndererek sınır boylarında meydana gelen gelişm eleri dikkatle takip etm elerini istem işti. O smanlılar, III. Sigs-
nusret-asara teı>ecciih-i hüm âyûnum la azîm et w asker- i islam -ı nusret-cncam ın a tla rı düşm an vila yetin d e çayırlanm ak tasm îm ve niyet olunm ağla R um ili ve A nadolu câniblerinde olan beylerbeyileri ve sancak beyileri ve yen içeri ve bölük a ğa la rı ve bölük halkı kullarım ile ve sa ir kapum halkı d ergâ h -ı m uallam mü teferrik aları ve çavu şla rı ve d ivan ı hüm âyûnum ve d efter-i h akani ve m aliye şa k irdleri ve oğu lla rı ve a la y beyileri ve züema ve erbâb-ı tim ar ve çeri başı ve çeri
mund’un yerine-İstanbul'da elçi olarak ta bulunm uş olan- Bazlokçi Voyvoda’yı uygun görüyorlardı. H atta, Rusya ve Avusturya'nın tesirin de olmayan Leh beylerinden birinin hüküm darlığı da O smanlılar için
sürücüleri ve m ütekaidin ve b İl-cfim lc birden bine ve binden yüzbine va rınca d ir
makbul sayılabilirdi. Ne var ki, Fransa’nın tavassutu ile Haııri de Valo-
lik ta sa r ru f edenlerin cüm lesi sefer-i mezbûra m em ur olm ağın (...) şim diden d ü ş man y a ra ğ ile kanun üzre cebclülerinizle h a z ır ve am ade olub beyler beyinle haber-
is’iıı Lehistan tahtına geçmesi m üm kün olunca, Osmanlılar, Fransa ile dostluğu göz önüne alarak H anri de Valois’in hüküm darlığım destekle m işti. Bahsedilen kral bir m üddet sonra yeniden Fransa’ya dönünce (1574) taht yine boş kalm ış, Lehistan halkı da hüküm dar seçimi husu sunda iki partiye ayrılm ıştı. N ihayet, Osmanlı Devleti’nin de destekle d iği İstvan Batori tahta geçti (1575). Yeni Kral, Osmanlı Devleti ile es kiden beri süregelen ahidnam eleri yeniledi. O smanlı D evleti ise Lehis tan elçilerine ve tüccarlarına kolaylıklar sağladı. İstvan Batori’nin ölü-
leşüp (...) rûz-ı nevruzda m ahm iye-i İstanbulk urbiinde olan ord u-yı hüm âyunu m a m ülhak olm anız babında fcrm a n -ı alişânım sâ d ır olm uştur..'' Ankara Şer’iyye Sicilleri (AŞS) No. 19, s. 250. Benzer bir Fermanda Anadolu’nun
16
mü üzerine, yeni kralın seçilmesi esnasında yine pek çok ülke kral seçi
3
17
rih, 11/701. bu sefer-i hum âyunum u sa ir zam anlara k ıyas etm eyüp..." TŞS 1821, s. 11 6a." ...B u sefer-i hüm âyûnum u başka sefere bu zam anı başka zam ana kıyas
bakınız, İ. H. Uzunçarşılı, Osmanlı T arihi, c. III, k.II, (Ankara 1988) s.
18
166-173; Tayyip G ökbilgin, “Sokullu” İslam A nsiklopedisi (İA) VII/595-
etm eyin..." AŞS 19, s. 250. asker-i cenab-ı celalet meâbım huzurum da yoklansa gerekdir..,'’ AŞS 19, s. 250. “evvel yoklam a İstanbul kurbiinde olan neferat bizzat cela let-m â b ım huzu
605. Ayrıca Osmanlı-Lehistan ilişkilerine dair bazı belgeler için bkz. N igar Anafarta, Osmanlı im paratorluğu ile Lehistan ( P olonya) A rasındaki
runda h er b iri vücûd-o vech ve cûşen düşman ya ra ğ ile yoklansa gerektir. Kapum k ulları g a y ri ta v a if-i asak ir değildir. E ım lki neferat cüm lesi m evcud bulunmak
M ünasebetlerle İ lg ili T arihi B elgeler (Tarihsiz ve basım yeri belli değil) Osmanlı Devleti XVII. yüzyılın başların da gerek ülke içinde gerekse
lazım dır (...) sefere gelm eyenlertin isim ve resim leri ile tesbit ed ilip defterlerin İs
dış politik gelişm elerde önemli sarsıntılar geçirm işti. C elalî İsyanları (Bkz. Mustafa Akdağ, Türk H alkının D irlik ve Düzenlik K avgası, “C ela lî
tanbul'a gönderilm esi ...” AŞS 19, s. 250. R ûz-ı bızırdan mukaddem m ahrûse-i Edirne'de ça y ır vak ti hazır bulunup yoklam a m ukarrerdir..." Topçular K âtibi, A bdulkadir (K adrî) Efendi T arihi, (Metin-TahÜl). İ.Ü. Sosyal B i
İsyan ları”, Ankara 1973) Anadolu’nun baştan başa tahrip olmasına yol
lim ler Enstitüsü, Yeniçağ Tarihi Anabİlim D alı, Basılm am ış Doktora Te
açtığı g ib i, Ordunun da büyük ölçüde yıpranm asına sebep olmuştu. İs tanbul’da K apıkulu’nun hüküm darlara tesir etmeleri de devlet otorite
zi (İstanbul, 1990), s. 569- (Bundan sonra "Topçular K âtibi" olarak kısal tılacaktır). “İstanbul çarşıları cûş-ı hurûşla doldu...” Z afem âm e , s.35; "...H er t a r a f dan
sinin iyice zayıflamasında önemli bir rol oynam ıştı. Öte yanda, İran ve Avusturya ile yapılan savaşlarda (1595-1618) eski devirlerdeki başarıla rın tekrar edilememesi devletin prestijinde aşınm a m eydana g etirm işti.
19
Bu durum , devletin dış politika ilkelerinde m ühim bir tesir meydana
20
leşker-i zafer-eser fe v c fe v c gelüb ordu-yı hüm âyûna mülâki oldular...'' N aima,
bilm eleri için büyük zaferler kazanma beklentisi güçlenm iştir. İsmail Hami Danişmend, İzahlı Osmanlı T arihi K ronolojisi, III/ 266-67; İ. H. Uzunçarşılı, A.g. e,, s 174 . “...(Lehistan,) elçisi gelüb K aradeniz d c fe s a d eyleyen Kazak eşkıyası içim mu
21
aheze olundukta nıezburlann m uttasıl fe s a d ve şenaat ve levendlik eyledik lerine mûceb ve İllet-gâ h ve bîgâh tarafınızdan vila yetlerin e akın oldu ğu ecild m b iz zarure bu kâri ih tiya r ve fesa d la rın d a ısrar eylem işlerdir d eyü cevap verdik-
9
evâ m ir-i şerife irsa l olunmuş iken ve nevrûz karib olup sefer zam anı g elm iş iken beniiz ta ife-i mezbûreden b ir fe r d erişm eyüb kendi k âr u kisb ve h evâ ve hevesle rinde oldukları için ta ife-i mezbûreyi m ahallerinde yok layıp d a hi... tüfenk ve sa ir a letleri ile siirüp ve rûz-ı nevrûzda A sitane-i Saadetim e getirip d a hi od a la rın
"... ya ln ız y ü z yigirm i pare top ve bu k adar bin yük lü a raba ve sa ir zahireler ve m a lla r ki hesaba gelm ezdi ya ğm a olundu bu toplulukta L ehlilerin yüzden fa z la nam lı beyleri de vardı. K im i esir ve kim i katlolundu..." N aim a, 11/186;
10 11
d a h a z ır etmek ve gelm eyenlerin mukaddema gönderilen evâ m ir-i şerife mûcebince h aklarından g elin ip ve em vâ l ve erzakların m irî içim kabz olunmak bâbında ..." 22
rek, Osmanlı padişahına karşı asla dİreııemeyeceğİ yolundaki sözlerin pa dişah tarafından iltifat görmesi ilginçtir. Bkz. N aima, 11/205. 12 13
Hammer, Osmanlı Tarihi, (İstanbul 1985), VIII/ 201. Hammer, VIII / 202.
14
Fezleke, 1/403/ N aima, 11/186; Solakzâde , T arih-i Solakzâde, (İstanbul 1298) II/ 700; Peçevî, T arih-i P eçevî (İstanbul 1283) II/ 375.
dulhaluk Çay, T ürk’ün Ergenekon B ayram ı Nevrûz (İstanbul, 1993). "R um elinde k üffâr-ı haksâr üzerine azîm sefer( im) m a lû m ve bizzat cenâb-ı celâlet-m eâbım teveccüh ve azimetime kasd- ve niyetim olm ağla cüm le m em âlik -i mahrusemde v â k i m esturu l-esâm i yen içeri ve yen içeri k ullarım eğer korucu ve eğer oturak ve e h l-i seferd ir cüm lesi rûz-ı nevrûzda A sitane-i Saadetim e gelüb h er b i ri odak larında h a z ır olub ve m evcud bulunup eh li sefer olanlarsız ve korucu ve oturak olan la r odaları m uhafazasında olmak babında ... m em âlik -i mahrûseme
de..." Feridun Bey M iinşcatüs-Selatin (İsta n b u l........) , II/ 117. M ünşeatü's-Selatin, II/ 117, 144. M ünşeatiı s-S elatin, gösterilen yer.
Kâtip Çelebi, Fezleke-i T arih, 1/ 399“... Vezir-i azam A li P aşa pa dişahı Leh seferine tahrik ed ip ..." N aima, 11/186; Fezleke, 1/403. Padişah huzurunda yapılan bir tartışm ada, Lehistan kralının küçümsene
11/177. Nevruz, m iladî takvime göre 21 M art tarihine denk gelm ekte olup T ürk ler ilkbaharın başlangıcı saymaktaydılar. Nevrûz, T ürkler arasında çeşitli eğlenceler ile kutlanm aktaydı. Osmanlı ordusunun sefere çıkm ak üzere toplanması ise genellikle Nevrûz’da olurdu.. Nevrûz hakkında bkz. Ab-
nem K anunî Sultan Süleyman (1520-1566) devriydi) yeniden tesis ede
7 8
sol kolunda bulunan vilayetlere gönderilm iştir. Bkz. Trabzon Şer'iyye S i cilleri (TŞS) N o.1821, s. Il6a*b. "Rum ve Erzurum ve B atum E yaletlerindi vâki k adılara hüküm k i...” Solakzâde de ilk toplanılan yerin H alkalı Pınarı olduğu belirtilm iştir. Ta
mine müdahele etmeye çalışm ış fakat yine O smanlı D evleti’nin tasvibini alan Ja ıı Zamoyeski kral olmuştur. Bu da, ilk iş olarak Osmanlı Dev leti ile dostluğun devamından yana politika izlem iştir. Bu hususlarda
getirm iş, hüküm darların, eski prestijli günleri (ki en çok özlenen dö
4 5 6
Ümera ve çavuşân ve hükkâma ahkâm -ı vacibe gönderilm iş id i kim nevruz d a orduya vâki olalar". Osmanlı D evlet Düzenine A it M etinler VI., IL Osman A dına Yazılmış Z afem âm e, Neşreden: Yaşar Yücel (Ankara 1983) s. 35.
AŞS, 19/231. “Bazı yen içeriler A sitane-i S a a dete gid eriz deyii evlerinden çıkıp, birkaç gün a h ar yerd e gezinip m um â-ileyh o l vila yete gittik de odabaşılardan icazet a ld ım ... d eyü evlerinde oturup k âr ıı kisbleritıde k alan lar k a fa n yen içeri değillerdir. M a!an yen içeri nam ında gezinip fu k a ra ya zulm v e t d a d d î olan ları sa ir reaya g ib i b ilip tek lifleri a lın ıp a sla yeniçeri nam ında gezdirm eyup A sitane-i S aadeti
23
me arz eyleyesin ki o l m akalelerin h aklarından g e lin e ...” AŞS 19/231. Z afem âm e, 40, 42; N aim a, 11/187; Fezleke, 1/404; Solakzâde de Cemaziyelahire’nin 12. Günü (4 M ayıs) geld iği kayıtlıdır, (s. 700).
O SM A N L I | Î J I
SİYASET
24
Solakzâde, 701.
58
N aima, 11/192, Z a fem â m , s. 81.
25
“Y iğ im i dokuzuncu gü n ü husuftan ev v el vc sonra birkaç giin c dek cyyam -ı nushattan m adûd olup sclh -i şebr günü b ile nusb olup husûsan k üsûf ola bir kâre şii ri? itmek k a fa n tecviz olunmamış iken g a flet Uc D avut P aşa menzilinden göçü
59 60
Z afcrnâm e, s. 82; N aima, 11/193; Fezleke, 1/406. T opçular K âtibi, s. 586. Keza, bu esnada Karaman Beylerbeyisi de k atıl m ıştı. Bkz. Aynı yer.
lüp böyle bir sefer-i azimete mebde-i teveccüh olm ası nâ-m ünâsip idi,..'' N aima, 11/177. Z a fem â m , 40-42.
61 62 63
Z a fem âm e, s. 85. Z afem âm e, s. 85-86; N aima, 11/193; Fezleke, 1/406-407. Z afem âm e, s. 87; N aima, 11/192; Fezleke, 1/407. M ektupla birlikte bahse
64
dilen başlar ve sancaklar orduya ulaşmıştır. “...D eğirm en K urbü nam m enzile n ü z ül-i hüm âyûn buyurulur ve sabah ‘iy d -i şerîfd ir d eyü o l g ice orduy-ı hüm âyûnda nida itdirüb sabah rıhlet olunmakdan f e
26
27 28 29
Kroniklerde Edirne’ye varış tarihi farklı kaydedilm iştir. Z a fem â m e'd e Re cep ayının 13. günü (s. 43); Solakzâde, s.701; Fazleke, 1/404; N aima, 11/188’de Recep ayının 10. günü, P eçev îde Cem aziyeiahir’in 26. günü (11/376); Topçular K â tib i’m göre ise Recep ayının başlarında Edirne’de ol mak gerekiyor. Çünkü, O, Recep ayının 4. günü R egaip K andili’ne tesa dü f ettiğini ve orduda bu gecenin ihyası için sabahlara dek ibadet yapıl
ra ga t vc h er kes levâzım at-ı ‘iyde m ukayyed olm uşlardı (...) umûmen vüzera-yı a lişâ n ve cum hûr-ı erbâb-ı d ivâ n k anun-ı k adîm -i O smanî ve â y in -i m etîn-i h a
d ığını kaydediyor, (s. 578). Padişahın otağı Namazgah Salırası’nda Çukurtepe adlı menzile kuruldu. Topçular K âtibi, s. 575. Buna m ukabil So
kanı üzre y o llu yo lla rın ca p a dişah -ı alem -penah d est-i şeriflerin bûs eyled iler (...)
lakzâde, Otağın Sarayovası’na kurulduğunu kaydediyor, (s. 701). Solakzâde, s. 701.
fem â m e, s. 88/91; N aima, 11/192; Fezleke, 1/407 Bayram, Peçevi ye göre Varbaş adlı menzilde (s, 376), T opçular K âtibi’ne göre ise Yaş menzilinde (s.
bayram ta'anıt ( ...) yen ilü p (...) öm r-i d cv let-ip a d işa h îy esen a la r din ilü p...” Z a
Z afem âm e, s. 49; Fezleke, 1/404; N aima, 11/188, Solakzâde, s. 701; Topçular K âtibi, s ,579. Topçular K âtibi "E dirnede 32 gü n oturak ferm an oldu" diye yazıyorsa da (s. 576) diğer tarihlere nazaran bu kadar kalınm adığı anlaşılm aktadır. Zaten aynı m üellif Recep ayının sonlarında göçüldüğünü de kaydetm ektedir (s. 579) ki yaklaşık olarak 20-25 gün kalındığı anlaşılm aktadır.
30 31 32
Zafcrnâme, s. 47-49; Fezleke, 1/404; N aim a, 11/188; Topçular K âtibi, s. 577. Topçular K â tib i, s. 579. Z afem âm e, s. 49; Fezleke, 1/404; N aima, 11/188. Bunlar Yanbolu’ya varış tarihin 26 Recep olarak bildirirken Topçular K â tib in d e 3 Şaban olarak ka yıtlıd ır (s. 579).
33 34
ve T atar Han câniplerine kapucıbaşt tayin olunup otuz-kırk bin Tatar askeri ile Leh seferine m em u r olmuş id i." T opçular K âtibi, s. 564, 578. Fezleke, 1/404; N aima, 11/188.
35 36 37
Fezleke, 1/404; N aima, 1/189. Z a fem â m , s 70, 71; Fezleke, 1/404; N aima, 11/189. T opçular K âtibi, s. 581.
38 39 40
Z afm ıâm e, s. 51; N aima, 11/189; Fezleke, 1/405. Z afem âm e, 52; N aima 11/189; Fezleke, 1/405. N aima, 11/189; Fezleke, 1/405; Z afem âm e de bu esirlerin Devne’de iken g el d iği kayıtlıdır (s. 52). T opçular K atibi, s. 579, 580; Peçevi de bu yoklam anın Ahırköyü yakınla rında yapıldığı kayıtlıdır. (11/376)
41 42
66 67
Z afem âm e, s. 91; Fezleke I, 407; N aima 0/194. N aima, 11/193, Peçevî, 11/376. "Bu yok lam a dan ocak zabitlerinin h a tırı k ırıl
68 69 70 71
Z afem âm e, 92-93, Fezleke 1/407, N aima 11/194.408. Z afem âm e 94, N aima 194 Fezleke I. Z afem âm e 96-100; N aim a 195; Fezleke I. 408, 409T opçular K âtibi, s. 587.
72 73
Z afem âm e, 104. Z afem âm e, 107, N aima ÎI.195, Fezleke, 1/409-
74 75 76
N aim a, 1/196; Fezleke 409; Zafcrnâm e, 126,127. N aima 196. Fezleke, 409; T opçular K âtibi, s. 588. N aima 2/196.
77
P eçevî, 11/337. N aima, 0/198. Topçular K âtibi, s. 597. “Akıbet H üseyin Paşa, Karakaş P aşa'yı m ansıbından korktuğundan m ahalsiz uğrattı. Ve kendisi uğram ayıp bir sa yeda r d ra h ta iltica etti d eyü sa a d eti i P a di
78 79 80
şa h m z b u ri a z letti..." P eçevî 11/378; Bununla birlikte, Peçevî: Padişahın, S i pahilerin de görevlerini yapmadığından ve Karakaş Paşa nın şehid olma sına sebeb oldukları yolunda düşündüğünü ve bu yüzden onları incitecek sözler sarfettiğini, sipahilerin de buna gücendiklerini kaydeder. (0/378)
Topçular K âtibi burasını Arabacılar Ç ayırı, varış tarihini ise 24 Şaban ola
45 46
Z afem âm e, s, 52-54. Z afem âm e, 56; Fezleke, 1/405; N aima, 11/189; Peçevi, 11/376; Topçular K â ti bi, s. 582. Fezleke, 1/409; N aima, 11/190; Z afem âm e s. 56, "(Otağıların) b iri cisr önüne kurulup gündüzlerde a nda ârâm ve gice kab-t askerde
47
karar ederlerdi. 01 çeîr-i hümayunun havalisinde depe üzre b ir kasr-ı balâ vc içinde kurulmuş bir tabt-ı rânâ iizre oturup gü n g ib i her canibe nazar endaz olurlardı”. Naima 11/190. M etin hemen hemen aynı ifadelerde Z afem âm e, s. 56’da. “8 ’er a ltın ve n ı s f guru ş bin akça olur düşünüp...’’ Topçular K âtibi, s. 584.
48
Fezleke 1/405; N aima, 11/190.
49 50
Solakzâde ÎI/705. Z afem âm e s.58-59; N aima, 11/190; Fezleke I/405’te 8 gem i diye kaşıtlıdır.
51 52
Ancak bu tashih hatası olmalıdır. Fezleke 1/405; N aima, 11/190. Fezleke 1/406; Naİma. 11/190, Zafer
81
82 83
54
N aima, 11/191; Topçular K âtibi s. 583.
55
Fezleke, 1/406; N aima, 11/191; Z a fem âm e, s.77. T opçular K â tib in d e 400 esir geldiği kaydedilmektedir, s. 583. N aima, 11/192. N aima, 11/192; Z a fem â m e'd e 150 000 asker olarak kayıtlıdır. Ancak bu sa yı abartılıdır, (s. 80)
m ış Doktora Tezi, (İstanbul 1980), s. 399-341. “Padişah sefer in ’am in m cvcud b u lm a n kapıkullarına em r-i şerifleri ile virilüb sonra gelen ler inam dan m ahrum oldular. 01 sebepten cenk em rinde bahşiş alm ayan k ul düşman ile cenk etmede terabi ve a ğ ır savaş eylediler... ” Solakzâde, II/70Ş. "Savaş cid a lin çocuk oyununa d örderdiler.” Solakzâde. 11/705. “Lâkin kal'a ve tabur tesh iri k abil ve mümkün olm ayıp askerin ihm allerinden h u su l-ı a m a l nasib olm adı. Ona binaen P adişah-ı şecaat-evsafın askerden in h i ra fı olup İstanbul’a v a sıl olduklarından ü lfe t h a sıl olm ayıp...” Solakzâde
87
O SM A N L I
Fezleke II/4; N aima. 0/203. Burada yapılan antlaşmaya göre: Hotin, Boğdana’a bırakılacak, Lehistan, Kazakların Osmanlı topraklarına saldırm asını önleyecek, Lehistan’ın, Osm anlı Devletine daha önceden ödemekte olduğu vergiyi vermeye devam edeceklerdi. N aima, 0/ 203-204; P eçevî, 0/379; T opçular K âtibi, s. 599, 600. Hotin Seferinin kısa bir tasviri içiıı ayrıca bkz. Hezihİ A ykut, Haşan B ey Z ade T arihi, İ.Ü. Edebiyat Fakültesi Yeniçağ Tarihi Kürsüsü, Basılm a
85 86
"... b ir fe r t köprüden geçm eyip icazet yoktur. Ve lâkin gerüden gelenlere izindir. G e çip seferlerine gid ü p g a y riy e izin yoktur. “Topçular K âtibi s. 583,592.
Ayrıca bkz. N aim a 0/208; Fezleke 1/410. “...bi’l-cüm le fe th ve teshir aksa-yı m u ta d ım d ır lazım g elirse ihzar-ı zehair idüp kışlamak d a h i k atım da caizdir. Şöyle bilip ona göre tak ayyiid cdesiz..." N aima, 11/202; Fezleke 0/4.
84
53
56 57
586) iken kutlanm ıştır. Z afem âm e, s.90; N aima, 11/194; Fezleke, 1/407.
d ı' N aim a 11/194; “Yoklama şekli vak i olm ağla o l tüfenin k em al-i in k iraf-ı ku lü bü m bais oldu" Peçevî, 11/376.
rak kaydetmektedir. Buraya gelinceye kadar kat edilen m enziller ise sıray la Yemişli, A rm utlu, K urnalı, Karasu ve Baba Kazası’dır. Topçular K âtibi, s. 581. 43 44
65
01/703. K apıkulu’nun kırgınlıklarının sebeplerinin başında, Genç Osman’ın on lara karşı biraz sertçe tavır takınması geliyordu. Mesela tebdil-i kıyafet çı kıyor, M eyhanelerde veya uygunsuz vaziyette yakaladığı yeniçerileri biz zat kendisi cezalandırıyordu. Bu hususun tafsili için bkz. Yeniçeri Solak Hüseyin Tugî, İbretniim a, Neşreden, M ith at Sertoğlu B elleten XI. (1947), s. 491-514.
ERİ
SİYASET
KARLÖFÇA ANTLAŞMASI'NDAN SONRA OSMANLI-HABSBURG SINIRI (1699-1701) DR. M O N IK A M OLNAR ELTE B O L C S E S Z E T T U D O M A N Y I K AR, T O R U K SZ A K / M A C A R İS T A N
u makalede Karlofça Antlaşması (1699) son
şan Divan-ı Hümayun tercümanı Mavrokordato Bey’i4
rası Habsburg ve Osmanlı İmparatorluğu ara
büyük elçilik payesi ile ikinci murahhas olarak sulh gö
sındaki ilk ortak sınırın belirlenmesini ve bu
rüşmelerine memur etti.
nun yürürlüğe konulmasını kısaca anlatm ak istiyorum.
Barış konferansında5 iki taraflı görüşmeleri anlaşma
Antlaşmanın imzalanmasının 300. y ılı aynı zamanda,
gereği Habsburg’lar (Avusturya heyetinin üyeleri C. d ’
Osmanlı im paratorluğu’nun 700. kuruluş yıldönümüne
Oettingen, C. de Schlick, C. M arsigli, ve tercümanlar Til
rastlamaktadır. Ancak bu tarih, Osmanlı Devleti’nin as
ve Talman idi) başlattı. Görüşmelerin bu ilk etabı, tüm
keri başarılarının devamından ziyade, sınırlarının, Roma
konferansa etki etmiştir. Çünkü Osmanlılar Habsburg
İm paratorluğuyla yarışırcasına genişlemesinin durduğu,
hanedanlığı ile yapılan müzâkerelerle elde ettikleri şart
çöküşünün başladığı dönem olm uştur.1 Antlaşmanın se
lar doğrultusunda ittifak halindeki devletlerle (Venedik
bep olduğu kayıplar sadece olumsuz sonuçlar doğurma-
liler,6 Polonyalılar, Ruslar) görüşmek istiyorlardı. Habs-
mıştır. Eski ihtişam ını yitirdikten sonra, imparatorluk
burgların amacı ise, her iki imparatorluğun arasında be
yönetimi Avrupa ülkelerine karşı yeni politikalar başlat
lirlenecek olan sınırları, konferansın toplanmasının şartı
mış2 ve bunun neticesinde yavaş yavaş Avrupa devlet sis
olarak daha önceden kararlaştırılan uti possidetis (alâ hâ-
teminin bir parçası olmuştur.
lili) ana prensibine göre çizmekti. U ti possidetis çağdaş
Karlofça Antlaşm ası’nın ardından sınır çizme işleri
latin diplomasisinde bir tabirdir. Bu, barış imzalayan ta
de imparatorluğun Avrupalılaşmasında önemli rol oyna
rafların o andaki askeri durumlarına göre daha önce elle
mıştır. Bu sayede zamanın askeri icapları doğrultusunda
rinde bulunan toprakları tutm alarını sağlayan bir esasdır.
sürekli değişen batı sınırları belirlenmiş ve aynı zaman
Bu tabir XIX. yüzyıldan itibaren ‘status quo’ olarak an ıl
da kuvvetlenmesi (yazıya da dökülmesi) sağlanmıştır.
dı.
Bu makalemde, İtalyan kaynaklarına dayanarak an laşma maddelerinin önemini, sınır belirlemede kullan ı lan ana ilkeleriyle, bakış açılarını ve sınır çizme işlem i nin gerçekleştirilmesi konusunu anlatm ak istiyorum.
Ancak Osmanlılar -barış konferansına delege olarak katılan Mavrokordato’nun da Osmanlılarla aynı fikirde olduğunu belirtm eliyiz- antlaşma esnasında sınırların çi zilmesinden ziyade, kendi hüküm lerinin de geçeceği toprakların belirlenip boşaltılmasını, mevcut kalelerin
BARIŞ KONFERANSININ NİTELİKLERİ
yıkılm ası başta olmak üzere diğer önemli konuların tar
Karlofça A n tlaşm asıyla O sm anlı İm paratorlu
tışılm asını; sınır çizme işlem inin ise daha sonra komiser
ğu ’nun batıdaki yeni sınırları az çok karara bağlanmıştır.
ler tarafından yapılm asını istiyorlardı. Bölgelerin payla-
Sadrazam Amcazade Hüseyin Paşa 23 Temmuz 1698 ta
şılmamasından doğacak sonuçları7 göz önünde bulun
rihinde bir ferman ile reisülküttab olan Ram i Mehmed
durmak gerektiğini bildirdiler. Sebep olarak da taraflar
E fendiyi3 baş-murahhas ve Yunanca, Latince, İtalyanca,
dan herhangi birinin bu alanları haksız işgal etmesinin
Türkçe, Arapça, Farsça, Fransızca ve Almanca da konu
diğer tarafın tepkisine yol açacağını ve bunun da yeni
O SM A N L I ( H l
SİYASET
düşm anlıklarla neticeleneceğini ifade ettiler. Osmanlılar,
Novi, Krupa, Bihke kaleleri üzerinde bir çok münakaşa
büyük beceriye dayalı politikaları sayesinde, esasların
lar cereyan etti. AvusturyalIlar, bu kalelerin civarından
öne sürülmesinden sonra doğan zor sorunları çözmeyi ba
geçen Unna suyunu hudut hattı kabul etmekte idilerse
şarmışlardır. Bunu gerçekleştirirlerken de, temel pren
de, bu kalelerin boşaltılmasına yanaşmıyorlardı. Nihayet
siplerinden ödün vermeden, kendileri için önem arzeden
Kostajnice’nin Avusturya’da kalmasına m ukabil, diğer
düşüncelerini yazılı olarak belirtm eyip, yoruma açık ola
lerinin tahliye ettirilm esi müm kün olabildi.
cak şekilde pratik yoldan ifade ederek amaçlarına ulaş mışlardır.8 Habsburglar ise uti possidetis prensibinin ke sin uygulanması halinde, Osmanlıların bunu bir sadırı olarak algılayacağını bildiklerinden, en azından ‘birşey için birşey’ (quid pro quo) ilkesini bire bir oranla gerçek leştirmeyi denediler. Osmanlıların da, kendi verdikleri
H udut meseleleri görüşüldükten sonra hukuki, ti carî ve askeri konulara geçildi. Osmanlı İmparatorlu ğu n d ak i Katolik mezhep ve tarikatları mensuplarının vicdani hürriyetleri meselesi, AvusturyalIlara bir hak ve rilm em ek suretiyle tekrar te’y it edildi. N ihayet Jitw a
ödün oranında kale ve topraklardan feragat etmesini iste
Ahidnamesi ile, Osmanlılarca kabul edilen Avustur
diler. Ancak Osmanlıların buna istekli olm adığını gör
ya’nın müsavi derecede devlet olduğu prensibi bir türlü
dükleri için başka uzlaşma9 yollarına başvurdular. Habs
tatbikata intikal edemediğinden, bir kere daha zikredile
burglar Osmanlıların ‘uti possidetis’ prensibiyle ilg ili il
rek Osmanlı hükümetince taahhüt edildi ve son olarak
kelerini kabul ettiler.
bu barış antlaşmasının yirm ibeş sene müddetle geçerli
Yani ilk müzakereler Avusturya ile yapıldı ve Erdel
olması ve yenileme şartları da belirlendikten sonra, 20.
meselesi daha önce halledilm iş olduğundan, birinci mad
madde ile Avusturya ile yapılan barış antlaşması tamam
de Erdel’in eski hudutlarının tesbiti ile tamamlandı. Te-
lanmış oldu.10
mesvâr (Banat) hududu üzerinde Rami Mehmed Efendi
Ancak anlaşmada öngörülen bu yıkım ve boşaltma
Edirne Mukavelenamesini gayet güzel bir şekilde tatbik
lar daha sonraki ittifaklar açısından zorluklar çıkaracak
ettiğinden, eski Eflak hududundan itibaren, Maros ve
tır. İtalyan delege Habsburgların yaptıkları ittifak doğ
Tisa suları esas olmak üzere, eyalet dahilinde kalan Lu-
rultusunda bazı kaleleri ve bölgeleri kolayca vermesini ve
gos, Karansebes, Lippa, Csanad, Kis-kanizsa, Becse Becs-
yıkm asını, ayrıca, birkaç bölge sınırlarının ve bazı nehir
kerek kalelerin boşaltılmasını tem in etti. Fakat ikinci
lerin bölünmesinin yetkililerce tam olarak belirlenme-
maddeye ilave ettirm ek istediği Szegedin ve Varadin ka
mesini de üzüntüyle karşıladı.11 Ancak I. Leopold (1657-
lelerinin yıktırılm asını kabul ettirem edi ise de, Tisa, Ma
1705), yaşlanan İspanya kralının yerine veliaht bıraka-
ros ve Tuna nehirlerinde Osmanlı tebaasının dahi müsa
mamasından ötürü tahtta meydana gelen boşluğu doldu
vi şartlar ile istifade etm elerini kabul ettirdi. Üçüncü
rabilmek için akrabası Fransa Kralı XIV. Lui ile mücade
maddeyi teşkil eden diğer bölgeler üzerinde herhangi bir
le etm ekteydi. Bu sebebten ötürü Osmanlılarla bir an
Osmanlı iddiası olmadığından, Titel m ıntıkasına geçil
önce barış yapılm ası için uğraş vermiştir. Böylelikle, or
di. Burada da esaslı bir ih tilaf olmayıp, AvusturyalIlar
dularını, tahtı ele geçirm ek için yapacağı savaşa hazırla
T itel’in eski halinde bırakılm asını kabul ettiler. Bu m ın
yacaktır.
tıkada, hudut vazifesi görecek tabii bir arazi olm adığın dan, hudut, Tisa’nm Tuna’ya karıştığı mahalden Bossut
SINIRLARIN BELİRLENMESİ12
suyunun Sava nehrine karıştığı yere kadar tasavvur olu
Barış antlaşmasının birkaç maddesi, gerek Osmanlı
nan müstakim bir hat olarak çizildi ve burada kalan M it-
gerekse Habsburg tarafına, sınırların çizilmesi sırasında,
rovica kalesinin, yeniden inşa edilm em ek şartı ile, Türk
çıkarlarını herhalukârda yerinde gerçekleştirm elerine
lere terkedilmesi kararlaştırıldı. Bu suretle dört görüş
imkan sağlamaktadır.
mede Macaristan hududu b itirilm iş idi. Bosna hududun
Yapılan bu barış antlaşması 18. maddenin gerçek
da, Bossut munsabından Brot kalesine kadar Sava nehri
leşmesiyle yürürlüğe girecektir. Bu madde her ik i taraf
nin hudut ittihaz edilmesi iki tarafça kabul edilmekle
arasında sınırların belirlenm esini, buna dayalı olarak böl
beraber, Brod, Debej, Jasenowac, Dubica, Kostajnica,
gelerin boşaltılmasını ve kalelerin yıkılm asını ön gör-
O SM A N LI
SİYASET
mektedir. Yetkililer, antlaşma uyarınca gece ve gündü
ve başladı. Aynı sene Sadrazam Kara Mustafa Paşa (1676-
zün eşit olduğu 22 Mart 1699 tarihini ilk buluşma tari
1683)ıs Viyana seferine başladı. Bu gelişm e, o ana kadar
hi olarak belirlediler. Ayrıca, tarafların seçtikleri ortak
rehavet içinde olan Avrupa devletlerini harekete geçirdi.
noktada buluşularak, sınır bölge valilerinin de yardım la
Ortaya çıkan savaş durumunda M arsigli önemli bir rol
rıyla, imkanlar elverdiğince en geç iki ay veya daha kısa
oynamaya başlayabileceğini kavradı.
bir sürede sınırların çizilm esinin ve önceden alınmış or
A ldığı ilk görevde Osmanlı ordusunun Raba nehri
tak kararların en hızlı şekilde, tam olarak yerine getiril
ni geçişini durdurmayı başardı. Ancak hemen ardından
mesinin önemini belirttiler.
O sm anlıya esir düştü. Viyana kuşatması sırasında Os-
Osmanlı ve Habsburg taraflarının, antlaşmanın im zalanmasını müteakiben, 11. maddede b elirtildiği g i b i,13 ileride doğacak olan sınır problemleri ve anlaşmaz lıkların çözümü için özel yetkililer atamaları gerekmek teydi. Bu yetkililer birbirleriyle anlaşmaya vararak ve bu anlaşmayı daha sonra da tem el alarak kararlar verecekler ve uygulayacaklardı. Habsburg İmparatorluğu’nun ordu sunda mühendis olarak görev yapan Bolonyalı Luigi Ferdinando M arsigli14 ('plenam potestam ac authoritatem’) I. Leopold tarafından seçilecek komiteye vekil komiseri atandı.15
manlı kampında tutsak olarak bulundu. Kuşatmadan sonra geri çekilen Osmanlı ordularıyla beraber Bosna’ya kadar götürüldü. Bosna’da m ektupla yardım istediği bir dostunun para yardım ıyla özgürlüğüne kavuştu. Geri dö nerek, Macaristan’ın kurtarılm ası savaşlarına katıldı: Estergon, Visegrâd, Ersekûjvâr ve Buda kuşatmalarında as keri mühendis olarak önemli rol oynadı. Özellikle Bu dan ın Osmanlı’dan geri alınmasında yaptığı çalışmala rıyla ünlendi. Savaşarak ilerleyen ordularla beraber Gü ney Macaristan’a kadar gitti. Başarılarından dolayı aske ri hiyerarşi içinde hızla yükseldi. Askeri görevlerinin ya nında diplom atik görevler aldığı da oldu: 1688’de Ro
Luigi Ferdinaııdo M arsigli (1658-1730) Bolonya’da
m a’ya giderek Papaya İmparatorluğun başarılarından
asil bir ailede doğdu. Eğitimine üniversitesi ile meşhur
bahsederek yardım istedi ve 1692’de İstanbul’da sonuç
memleketi Bolonya’dan sonra Padova ve Venedik’te de
lanmayan barış görüşmelerine katıldı.
vam etti. İlk önce botanik öğrendi. Ardından 1676 tari
M arsigli 1689-90 de sınır boyunca askeri kuvvetle
hinde uzun süre İtalya’nın diğer önemli iki kentine, Ro
ri konuşlandırma ve bölgelerin haritasını (buradan sınır
ma ve Napoli’ye seyahat etti. Yolu boyunca tabiatı tetkik
problemlerini tartışan bir kurum oluştu) çizme işini bi
etti ve fen, m atem atik, fizik dersleri aldı. Roma’dan Na
tirdi. Karlofça barış görüşmelerinde teoride danışman
poli’ye giderken hayatının büyük bir kısm ını Costanti-
olarak görev yapacaktı (consigliere assistente) ancak pra
nopol (İstanbul) ve Smirne (İzmir)’de yaşayarak geçirmiş
tikte sınır bölgesini iyi tanıdığı için bilirkişi görevinde
İngiliz bir tüccar ile tanıştı ve onunla yaptığı sohbetler
bulundu. M arsigli sınır görevini almadan önce yaptığı
ilgisini uyandırdı. 1679’da yeni Venedik balyosu,16 Piet-
ciddi araştırmalarla Habsburg hanedanına bu konuda
ro Civrani’yle İstanbul’a gitm e şansını elde ettiğinde çok
b ilgi verici yazılar gönderdi. Sınırların belirlenmesi doğ
memnun oldu. Orada onbir ay kalan meraklı genç, Os
rultusunda pratik ve teorik: ekonomik, askeri ve savun
m anlIların hayat tarzın ı, adetlerini, ülkenin gezilecek
ma bakış açılarını dikkate alarak19 planlar hazırladı. Bu
yerlerini ve devletin askeri durumunu da tetkik etti ve
çalışması içinde aldığı görevi yerine getirm ek için yaptı
gözlemlerinden çok ilginç belgeler kaydetti.
ğı ön hazırlıklarını Habsburg hanedanına sürekli gön
Osmanlı başkentinden döndükten sonra Venedik ve
derdi. 1699 Nisan’ından tam olarak 1701 M art’ına kadar
Roma’ya g itti. Roma’da, Osmanlıların H ıristiyan bölge
yaptığı çalışmaların otuzdört adet raporu bu makalede
lerinden çıkarılm asını isteyen Papa XI. İnosan (1676-
kullanıldı. Çoğu İtalyan dilinde, bir kısm ı da Latin d i
1689)17 tarafından Türkler konusunda danışman tayin
linde yazılm ış olan raporlar, bildiriler, çeviriler vs. bugün
edildi. Bu tarihe kadar gelişen olaylara, izlenimlerine ve
Bolonya Üniversitesi Kütüphanesinde M arsigli kolleksi-
tecrübesine dayanarak askerlik yapmaya ve Osmanlılara
yonunda bulunmaktadır.
karşı mücadele etmeye karar verdi. Bunun için 1683 ta
M arsigli, O sm anlılarla barış yapıldıktan sonra
rihinde Viyana’ya g itti ve İmparatorluk ordusunda göre
170l ’de Tuğgeneralliğe terfi etti. Ancak kısa bir süre son-
O SİrtA N U I
SİYASET
ra Fransa’ya karşı İspanyol tahtı için yapılan savaşta hak
7- Sonuç olarak, yıkılacak ve boşaltılacak askeri te
sız yere hatası görüldüğünden askeri kariyerine ve İmpa
sislerin incelenmesi gerekmektedir. Modern savunmaya
ratorluk hizmetindeki görevine son verildi. 1730’daki
uygunlukları, uygun duruma getirileb ilirliği, tesislerin
ölümüne kadar gecen sürede İtalya ve Fransa’da fen ve ta
avantajları ve dezavantajları ve uygulamadan sonraki aki-
biat bilim leri üzerine akademik ve bilim sel çalışmalar
beti detaylıca araştırılmalıdır.
yaptı.20 Türkler hakkında İtalyanca ve Fransızca yazdığı
8- M arsigli, bu son maddeyle, iki imparatorluğun
kitabı, ölümünden sonra, 1732 yılında, Stato m ilitare
aralarındaki sınırların, daha önceki maddelerin de uygu
dell’Impero Ottomano, incremento e decremento del
lanm asıyla barışa ve savaşa uygun bir hale kendiliğinden
medesimo (L’Etat m ilitaire de l ’Empire Ottoman) adıyla
geleceğini bildirmektedir.
Amsterdam ’da yayınlandı.21
Bu raporda da görüldüğü gib i M arsigli Habsburg
Yukarıda bahsedilen raporlardan ilk i (Oppova, 14.04.1699) sınırların belirlenmesinde yapılacak olan iş lemleri içermektedir.22 Bu belgenin önemli maddeleri şunlardır:
vekili olarak sınırları ticari ve askeri yönleriyle belirle mek istiyordu. Karlofça Barışı süresince Osmanlılar ve Habsburglar ticaretin gelişmesi için sabit bir uluslararası politika
1- Sınır bölgesindeki mevcut coğrafi isim ler ve böl gelerin detaylıca kağıda dökülmesi gerekmektedir.
izlemişlerdir. Bu ticaret ağının gelişm esi için sınırda ye ni ve mevcut anahtar bölgelerin araştırılması gerekm ek
2- Belirlenecek sınır, her iki tarafın da ikişer saatlik
tedir.23 Bu araştırmayı M arsigli, zamanın en modern ge
yürüme mesafesinde, toplam dört saatlik genişlikte ola
reçleri ile coğrafi ölçümler yaparak ve savaş öncesi sınır
caktır.
ların belirtild iği arşivlerden yararlanarak yapmıştır. M ar
3- Sınırın çizilmesinde rol oynayan büyük nehirle
sigli M acaristan’daki ticaret ağının daha çok su yoluyla
rin kıvrım larının, mevcut adalarının ve k ıyı şeritlerinin
olacağını düşündü. Bu nedenle de imparatorluğun ana
detaylı analizi yapılm alıdır. Ayrıca, bu nehirlerin coğrafi
ticari yolu olarak Viyana’dan da geçen Tuna’yı seçti. Böy
yapısının dağlık, düz alan, bataklık, orman olarak ince
lelikle Avusturya’nın, Habsburg hanedanlığının diğer
lenmesinin; mevcut köprülerin ve köprü yapım ına elve
uzak bölgeleri ve doğusuyla bağlantısı sağlanıyordu. Bu
rişli zeminlerin belirlenmesinin; su yoluyla ulaşım im ka
ticaret yolunun başlangıç noktaları olarak, Buda ve Gü
nının; mevcut sabit ya da yüzer değirmenlerin; yöre hal
ney M acaristan’da bulunan Baya kasabasını seçti. Bu iki
kının vereceği bilgiler doğrultusunda bu güne kadar ger
merkezden başlayan ticaret yolunun, daha sonra kara ve
çekleşmiş en büyük sel, su baskını gibi doğal afetlerin
suyolu ticaretiyle İtalya (Venedik, Ancoııa), Polonya
verdiği zararların; nehrin herhangi bir yakasında yerle
(Varşova ve Baltık) ve Erdel, Boğdan, Eflak ve Türk böl
şim bölgesi, saray ya da kale olup olm adığının dikkate
gelerine (Anadolu’da İzmir, Bosna-Hersek’te Saray-Bos
alınması gerekmektedir.
na) bağlanması planlanm ıştır.24
4- Belirlenen dört saatlik sınır şeridinin toprak ve
Diğer ana sorun olarakta, barış antlaşmasında sınır
rim liliğinin; maden ve hammadde durumunun; ordu
bölgesindeki mevcut tebaaların güvenliğinin ve huzuru
için kullanılabilirliğinin (otlak, yem sorunu); mevcut
nun25 askeri stratejiyle sağlanması karşımıza çıkm akta
yolların istikam etlerinin ve iki imparatorluk arasındaki
dır. Bu strateji doğrultusunda M arsigli bir asker olarak
ticari rolünün incelenmesi gereklidir.
devletin dikkatini, sınırdaki mevcut askeri organizasyon
5- Konusu geçen bütün bölgelerin ve yerleşim alan
boşluğuna çekti. Bu boşluğun, sınır bölgelerinde yap ıl
larının isim lerini, (mümkün olan en fazla dilde) konum
ması gereken yeni askeri tesislerin, kalelerin26 Almanlar
larını ve yüzölçümünü yazılı olarak belirtm ek gereklidir.
tarafından yönetilm esiyle doldurulacağını b elirtti.27 Os-
6- Burada yaşayan halkın fiziksel yapısı, alışkanlık
m anlılar da hududların tahkim ine başladılar. Sulh müna
ları, dilleri, dinleri, genel uğraşları ve en önemlisi Habs
sebetiyle lıududlar değişmiş olduğundan Avusturya hu
burg hanedanına hizmet edip etmeyecekleri hakkında
dudu üzerindeki Temesvar, Belgrad ve Bosna taraflarında
bir araştırma yapmak gereklidir.
Bilıke kalelerinin iyice tahkim edilmeleri hakkında AmO SM A N LI
I SİYASET
cazâde Hüseyin Paşa vali ve muhafızlara fermanlar gön
Diğer taraftan da İbrahim Paşa, -ki M arsigli hak
dermiş ve Lehlere terk edilmiş olan sınır kalesi Kamani-
kında ciddi ve iyi kalpli bir insan olarak bahsetmiştir-
ce’ye mukabil de Hotin kalesi onarılarak önemli miktar-
hakkında da aynı şeyler söylenebilir. Osmanlılar, bütün
da yeniçeri, cebeci, topçu yani kapıkulu askereliyle gö
organizasyona rağmen levazım sorunuyla uğraşan Mar-
nüllü, azab, faris denilen yerli askeri sınıflar bu kaleye
sig li’ye32 kendilerini ağırlıyabileceklerini; ancak ileride
t»
bu tip zorluklarla karşılaştıklarında, onların da aynı şe
yerleştirilmişlerdir.28 Habsburgların sınırların belirlenmesindeki bakış
kilde hareket etmesi şartıyla33 Osmanlı tarafında misafir
açısını inceledikten sonra da, gerçekte sınırların nasıl tes
etmeyi önerdiler. Zamanla aralarında hediyeleşmeler34 ve
pit edilmiş olduğunu ele alalım:
mektuplaşmalar başladı.35 Ama uzun süre birlikte çalış
Marsigli daha sınırlar çizilmeden önce bir plan ha
maktan dolayı sadece heyetler arasında değil, onlara eşlik edenler arasında da arkadaşlıklar başladı. Başhekim ve
zırladı.29 Planın maddeleri şöyleydi: 1- Gerek Güney Macaristan’da, gerekse Erdel’de belirlenen sınır güzergahında yer yer yapılm ası gereken ler.
tercüman olan Haşan Çelebi, M arsigli’nin bir subayına gönderdiği m ektupta, onu saygın ve sevgili bir arkadaş olarak anıyor ve ondan kahve tedarik etmesini istiyor, ay nı zamanda da rakibini36 beraber şarap içmeye davet edi
2- Yapılacak vazifelerin ve işbölümünün tespiti.
yordu.
3- Bu işlemler için ihtiyaç duyulan gereçlerin ve ya
İlk sınır işareti 25 Nisan 1699 tarihinde, önceden
pılması gerekenlerin tespiti; bunun doğrultusunda da,
hazırlanan güzergâha göre Szalânkemen’e (Stary Slanka)
yıkılacak olan kaleler ve belirlenecek olan sınır için ön
kondu. Önce taşları ve kayaları toplayan iki tarafın asker
görülen işgücü ve mayıncıların hangi kışlalarda yerleşti
leri (piyadeler, süvariler diğer taraftan yeniçeriler ve sipa
rileceğinin ayrıntıları. M arsigli bir yazısında, hangi böl
hiler), birbirlerine sırtını dönerek, ortada boş alan kala
geye ne kadar işçi verileceğini bildirm iştir. Buna göre
cak şekilde sınır belirlediler. Her iki heyet delegeleri de
her askeri bölge için ortalama 200-400 kişi,, bazı yerlere
oraya gelerek atlarından indiler, birbirlerine dostça sarı
bundan daha az (örn.: Lippa’nin yıkılm ası için 50 kişiye
larak öpüştüler. Bu arada M arsigli, İbrahim’in iki men
ihtiyaç duyuldu), bazı yerler için de daha fazla kişi (örn.
dil hediyesine karşılık bir çift İtalyan m alı tabanca hedi
Karansebes’e 600 insan) gönderilm işti.30
ye etti. Daha sonra M arsigli bir taş alıp attı ve yanında
Büyük itinayla yapılan hazırlıklardan sonra M arsig
kiler de onu takip ederek, taşın bulunduğu yere taş attı
li, Habsburg heyeti vekili olarak, ilk kez Osmanlı heye
lar. Böylece orada ehram şeklinde bir tepecik oluştu. Ba
tinin vekili Kapıcıbaşı İbrahim ile buluştu. Delegeler
rış antlaşmasının dördüncü maddesinde b elirtildiği gibi
toplantılar süresince birbirlerine yakın kamp kurarak
burası başlangıç noktası seçildi.37 M arsigli düz olarak
tercümanları aracılığıyla temaslarda bulundular. Marsig
çizmeye elverişli yerlerde, sınır çizgisini en modern ge
li tartışmalı konularda, Habsburg hükümdarı Leopold’a
reçleri de kullanarak düz bir şekilde belirledi. Daha son
ve muharebe meclisine, Erdel konularında General Ra-
ra her iki komiserin de beraber gezdiği bölgelerde küçük
butin’e ve Erdel delegelerine, İbrahim Paşa ise yerel yö-
nişan taşlarının ve tepelerin üzerlerine konulan yeşil dal
neticelere (Bosna, Belgrad ve Temeşvar paşalarına) danış
larla sınırı işaretlediler. Sonradan yerel halk, bu işaretle
maktaydı. İki vekil de yanlarında korumaları dışında,
ri kullanarak aldıkları emirler doğrultusunda sınıra son
kolay uzlaşmak amacıyla çok sayıda tercüman ve haritacı
şeklini verdi.38 Bu işaretlerden farklı olarak üçlü sınır
getirmişlerdi.
(Osmanlı-Habsburg-Venedik) daha büyük tepelerle ve
Haritacılar içinde M arsigli’nin en önemli yardım cı
sanatsal yapıtlarla belirlendi.39 Ayrıntılı sınır tarifinden
sı Müller adlı birisiydi. M arsigli’nin direktifleriyle Mül-
işaretlerin hangi dağa, nehirlerin hangi yakasına, yolun
ler, yıkılan ve boşaltılan kaleleri de işaretleyen bir çok
hangi tarafına, yamaça veya ovaya, hatta hangi ağacın ya
harita çizdi.31 M üller ve M arsigli’nin yaptıkları işlerle,
nına konulduğunu görebiliriz.40
birbirini tamamlayan ve birbirine yardım eden meslektaş oldukları görülmekteydi.
Son olarak, doğan sorunların çözümüyle ilg ili Szalânkemen örneğini zikredebiliriz. Szalânkemen Macaris-
O SM A N LI
SİYASFİ"
tan'da Tuna ve Tisa nehirlerinin birleştiği noktada bulu
3 şayka ve 100 üstü açık denilen nakliye kayığından m ü
nan, Tisa’nın su ulaşım ını, askeri ve ekonomik olarak
teşekkil kılındı. Üstü açıklardan on ikisi Rusçuk da bu
kontrol altında tutan anahtar bir şehirdir. Burası aynı za
lunuyordu. Tuna’da bulunan gemilerinden aktarma, şa-
manda sınır belirlenmesinin başlangıç noktası idi. Bu
lope, kırlangıç gem ileri Tuna’nın muhafazası için kulla
konuda barış antlaşmasının dördüncü maddesi şöyledir:
nılıyordu.43
Tisa kıyısındaki Titel şehrinin karşı yakasından Tisa ile
Karlofça Antlaşması, tarafların aralarında konuş
Tuna’nin kesiştiği yere kadar düz bir sınır çizilecek ve bu
mak suretiyle bazı bölgelerin askeri ve idari yönetim leri
da Morovic’e (Mitrovica) kadar uzatılacaktır. Böylece ha
ni paylaşması, komiserlerin işlerini bitirip, takribi iki
zırlanan bölgenin Belgrad tarafı Osmanlıların, diğer ta
y ıllık bir emekle belirledikleri iki imparatorluk arasın daki sabit sınırın kağıda dökülerek haritaların çizilme
rafı ise Habsburgların olacaktır.
siyle yürürlüğe girdi.
Görüldüğü gib i barış antlaşmasında Szalânkemen
Karlofça Antlaşması ’nın Orta Avrupa ve Osmanlı
hakkında somut bir yazı yoktur. Bunu komiserlerin ara larında tartışarak belirlemesi gerekmektedir. M arsigli
tarihi içindeki önemi çok büyüktür. Bu antlaşma onaltı
daha önceden burayı gezerek önemini anlamış ve buranın
sene sürmüş olan büyük harbi sona edirmiş, fakat Os-
kesin olarak Habsburg’un kontrolüne geçmesi için elin
manlı Devleti bu harpten hem maddi ve hem manevi pek
den geleni yapmaya çalışmıştır. Bu şehiri elde etmek
büyük bir kayıp ile çıkm ıştı. Bu tarihten itibaren Os-
amacıyla daha az önem taşıyan pek çok bölgeyi Osman
manlı İmparatorluğu’nun akıncı yönü sona ermekte ve
lIlara bırakmayı denemiştir.41 Heyetler işe koyuldukları
savunmaya dönmektedir.
zaman İbrahim Paşa, daha önceden kendisine göre değiş
Bu antlaşma ve sınır bölgesindeki iki tarafın dost
tirmiş olduğu dördüncü maddeyi göstererek, Szalânke-
luğu uzun sürmedi. Osmanlılar biraz kendilerine geldik
men’i, sınırın Türk tarafında bıraktı. M arsigli buna göz
ten ve Ruslar ile barış yaptıktan sonra, yeni vezir Damat
yummadı ve ikinci gün gem i turunda kahve içerlerken
Ali Paşanın yönetiminde Venedik’e bağlı olan Mora’ya
tehdide başvurarak “ya istediğim iz olur, ya da başlanma
saldırdılar. Habsburglar ise 1716’da V enediklilerle itti
mış iş burada biter “ dedi. Bu durumda İbrahim Paşa ge
fak yaparak onları Türklerin elinden kurtardılar ve bir
ri adım atmayı kabul etti. Böylece sınır Szalânkemen’den
çok askeri zafer kazandılar. 1718 yılının Temmuz ayında
Belgrad tarafına doğru yirm i adım çekilerek Tuna ve Ti-
yapılan Pasarofça Antlaşması44 ile Osmanlı işgalinden
sa’nın kesiştiği yer ve şehrin önemli noktaları Habsbur-
önceki Macar toprakları da kurtarılm ış oldu.
gun oldu. Buna karşılık olarak Osmanlılara Temeşvar
Sınırların belirlenmesinde M arsigli ve İbrahim Ka-
bölgesinden yer verildi ve yine Osmanlılar Tuna ve Tisa
pıcıbaşı’nın titiz ve fedakar çalışmaları etkiler bırakmış,
üzerinde ulaşım konularında önemli haklar elde ettiler.42
M arsigli’nin kullandığı yöntemler daha sonra örnek alın
Karlofça A ntlaşm asıyla Macaristan’ın (Temeşvar
mıştır. Osmanlılarla yapılan toplantılar, toplantıların ge
hariç) AvusturyalIlara terk edilmesi üzerine Tuna’daki
lişim i, sonuçları iki kültürün yakınlaşmasında bir adım
donanma 19 kalite ve 5 büyük ve 28 küçük firkateyn ve
olmuştur.*
1
Değerli katkılarında dolayı hocam Sayın Dr. Geza David’e, eşim David
Century. Plıiladelphia, 1991- (“From the time of Karlowitz the spirit of
Falvay’e ve sevgili dostum Ali A ltuğ K irişoğlu’ na teşekkürü bir borç bi
European statecraft fastened itself upon the Turks, and thereafter O tto
lirim .
man policy and practice entered the byways of western diplomacy." 406.)
Ekkehard Eickhoff: Venedİg, Wien und-die Osmanen. Umbruch in Südosteuro-
Bu tarihte askeri alanda alman yenilgilerin etkisiyle İmparatorlukta bazı
p a 1645-1700. Scuccgart, 1988. XI. bölüm.; Szakaly Fereııc: H angarla d'ı-
askerî ve İdarî reformlar yapılmaya, sert politika ve ticari yapıda yavaş ya
berata. B udavdr visszavetele es M a gya ro m d gfd sz a b a d itd sa a török uralom alöl.
vaş d eğişiklikler başlamıştır. H alil İnalcık: M ilitary and Fiscal Trasforma-
1683-1718. Budapest, 1986.; Ivan Parvev: H absburgs u n d Ottomans betm en
tion 1600-1700. Archivum Ottomanicum 6 ., 1980.
Vımnna a n d Belgrad# 1683-1739, New York 1995. 2
3
Agoston Gabor: Az oszmân es az euröpai diplomâcia a kölcsönösseg fele
Rami Mehmed Paşa (Eyüp 1654-Rodos 1706) Türk devlet adamı ve şairi. B abıâli’ye katip yam ağı ve şahirt olarak girdi, şair Nabi ile yakın ilişkiler
vezeto ûton. (Ottoman and Europeian Diplomacy on the Road toward Re-
kurdu. Onunla Hicaz’a g itti. Dönüşünde reis kesedarı, beylikçi ve sonun
ciprocity) In: H îd a szazad-ok felett. Szerk: N agy M ariann. Pecs, 1997. 83-
da da reisülküttab oldu (1694). Bir ara görevinden alındı, sonra tekrar ay
99- ve Kenneth M. Setton: Venice, A usîria a n d the Turks in the Seventemih
nı göreve çağrıldı (1696). Bu sırada Avusturya ile sürdürülen barış görüş-
OSM A N LI
m
SİYASET
a Vienna fra Sei e Settecento, M ulino ed. Bologna, 1980.49-57. M arsig-
melerini yürütmesi için murahhas tayin edildi. Başarısı üzerine kendisine
li'n iıı seçilmesinin latiııcesini bkz.: Bub Ms. 62.
vezirlik verildi. Daltaban Mustafa Paşa’dan sonra sadrazamlığa getirildi. Daha sonra M ısır valisi de oldu. 4
16
Aiexander Mavrokordato (İstanbul 1640-ay.y 1709) yunan asıllı bir he
Venedik Cum huriyetine İstanbul’da daim i elçi (balyos) bulundurmak
kim ve diplomat. Avrupa okullarında (^om a, Padua, Bologna) edebiyat,
hakkı Fatih Sultan Mehmed iie Venedik Cum huriyeti arasında 18 Nisan 1454 tarihli ticaret antlaşmasıyla verildi.
tıp ve felsefe okudu. Kısa b ir süre başka işlerde çalıştıktan sonra 1673 y ı lında Babıâli'de baştercüman oldu. Tercümanlık yaptığı 36 yıl boyunca
17
geçti. Erdemli bir insandı, kayırm alarla ve yolsuzluklarla savaştı, yiyim
diplomasisinin avrupalılaşması yolunda önemli bir yere sahiptir. Ağos-
yeri haline getirilen görevleri kaldırdı, iflası önlemek için Rom alı kadın
ton 97-98. ve bk. Camarİano Nestor: Alexandrc M avrocordato, I cG v a n d d ra
ların lüksüne karşı koydu ve hayır işleini hızlandırdı. Jan Sobieski III. ta
gonum. Son activite diplom atiqııe, 1673-1709. Thessaloniki, 1970.
rafından Viyana’nın kurtarılmasından sonra im parator Leopold)u Türkle
î. Parmaksızoğlu: Karlofça. In: İslam A nsiklopedisi, 6 . cilt, İstanbul 1955,
re karşı bir haçlı seferine girişm eğe teşvik etti. Avusturya, Leh, Venedik
346-350.
arasında O smanlılara karşı aktedilen Mukaddes İttifak Papa Inosan gayre tiyle olmuştur.
Rıfa’îit A.Abou-EUH Aj: Ottoman D iplomacy at Karlowitz. In: Journal of the American O riental Society. Vol. 87. New Havetı, Connecticut 1967.; 6
7
Benedetto Odescaiclıi (Como 1611-Roma 1689) askerlikten rahipliğe
birçok antlaşmada Osmanlı D evleti’ni temsil etti. Bu süre içinde Osman lI
5
Osmanlı İmparatorluğu zamanında Venedik devamlı elçilerine verilen ad.
18
Merzifbnlu Kara Mustafa Paşa (l6 3 4 - i6 8 3 )’nın felaketle neticelenip, Os-
İsmail Hakki Uzunçarşılı: Osmanlı T arihi, II I-l, Ankara, 1982, 585-595.
manlı tarihi için dönüm noktası olan hareketi ikinci Viyana seferidir. M u
Robert M antran: Venezia e i Turchi (1650-1797) In: Venezia e i Turchi.
azzam bir ordunun başında olarak, Viyana üzerine yürüdü ve şehri 14
Scontri econfronti di d u eciviltâ. M ilano, 1985. 250-267.; Mantran: L'Im-
Temmuz l6 8 3 ’te muhasara etti ise de, bilind iği g ib i daha ziyade kendi
pero 0/tomano. Venezia e la gu crra (1570-1670) In: Venezia e la difesa d el Le
tedbirsizliği yüzünden perişan bir halde Budin’e ve oradan da B elgrad’a
vante. Da Lepanto a Candia (1570-1670). Arsenale Ed., 1986. 227-232.
çekilm eğe mecbur oldu. Daha sonra bu hata İçin cenazesi saray karşısın
Scrittura intorno al Congresso di Karlowİz. (“Seguita la pace tra la Fran-
daki cam iin avlusuna defnedildi.
cia, e le potenze collegate...) El yazısı: Biblioteca del Museo Correr
19
Luigi Ferdinando M arsigli: Relazioni dei confıni d cila Croazia e d ella Trau-
MS/p.d. 152. f. 145.
silva n ia a Sua M aestd C csarea (1699-1701). A cura di Raffaella Glıerardi.
S
R ıfa a t A. Aboıı-El-Haj 503.
M ucclıi ed. Modeııa, 1986. Ve basılmam ış elya z ısı: Bub Ms. 58. cildinde
9
Osmanlı heyeti görüşmeler esnasında sahip oldukları toprakları kaybet
(Diversi progettİ di pace fra li due Imperi cesareo ed ottmaııo et alleati cristiani ed il trattato dİ Carloviz e varie lettere).
memek için ısrarcı bir tutum sergilem işlerdir. Rıfa’at 505. 10
İ. Parmaksızoğlu: K arlofça, İn: İslam Ansiklopedisi.
11
Scrittura f. 145. ve Ruzzİni Venedik diplom atı, Venedik Cum huriyetinin
20
Ristretto del Saggio Fisico intorno alla Storia del Mare adlı eseriyle okya-
temsilcisinin sözcüsüdür: Relazione del Congresso di Carloviz e dell’Am-
nusbilim in geçek kurucusu sayılır.
basciata di S. Carlo Ruzini Cav. In: Relazioni degli Ambasciatori venetı.
21
la; Erdel Habsburg egem enliğinde, Temeşköz ise Temeşvarla birlikte
22
linea” Relazioni, 53-54.
rek, Becse, Kis-Kanizsa, Lugos, Karansebes, Csanad, Lippa) boşaltılıp y ı kılm asıyla yüküm lüydüler. Tuna ve Tisa arasındaki bölge Habsburg’ların,
23
ikiye bölünen Seremseg'in doğu kısm ı da Osmanlıların himayesinde kal
ğu-batı ticaretinin köprüsü durumuna gelecektir. Sıradaki nota bakınız.
daki halkı üzeceğini hesaplamadan Sava ve Una nehirlerini kullanarak be-
24
M arsigli’nin yazdığı 10. Raporunun (Dresnik, 1699- Eylül 11) E ııolu dosyasında ticaret hacmi tezini adı altında yazdı: “Discorso generale del
lirlediler. Osmanlılar tarafından daha sonraları yapılan sınır belirlem e işlerinde ya
traffico" Relazioni, 185-199-
zılan bir kelim e var: Dr. A li İbrahim Savaş: Takrir-i Ahmed Merami Efen-
25
Antlaşmanın X. maddesine göre: “confıniorum tranquillitas et subditorum quies perturbari queat:"
di (Azak m uhaddidi Ahmed Merami efendinin 1740/1741 sınır tespit ça lışmaları hakkındaki raporu) In: Türk Tarih Kurumu B elgeler, c. XVI.
26
1994-1995/ sayı 20/Ankara 1996. ve Erich Prokosvlı: M olla u n d Diplomat.
Buradan çıkan tez M arsigli’nin 16. Raporuna eklenen M nolu dosyada: Discorso sopra i m ilitari proposti villaggi. Relazioni, 317-320.
Der Bericht des Ebu Sehil Nu'man Efendi iiber die österreiclıisce-osma-
15
Vİyananın ve M arsigli’nin fikirlerine göre Avusturya illeri, ve bunlardan da önce yeniden geri alınan ve entegre edilecek olan Macar bölgeleri, do-
dı. İki imparatorluğun Slovenya ve Hırvatistan üzerindeki sınırlarını ora
14
Raporuna eklediği L işaretli dosyasının tam içeriği şu adrestedir: “Formolario stabilito per ordİnare il protocollo dello stato d ell’intiera limitanea
Türklerin elinde kalm ıştır. Habsburglular ellerindeki kalelerin (Becske-
13
Türkçe tercümesi: B. Nazmı: Osmanlı İm paratorluğu'm m zuhur vc terakki sinden in hitatı zam anına k adar askeri vaziyeti. İstanbul, 1934.
IV. Germania. Habsburg-Osmanlı barış antlaşmasında belirlenen sınırlar
12
Bunların arasında Bolonya Bİlim ve Sanat Enstitüsünü kurdu ve Breve
27
M arsigli, Türkler tarafından gelen veba hastalığından kendi halkını koru
nisehe Greuzziehung ııach dem Beigrader Frieden 1740-1741. Verlag
yabilm ek için bazı öneriler sunar: Bir yandan kanunlarla ve vebayla iig ili
Styria, G raz-W ien-Köln, 1972.
yayınlar dağıtm ak, diğer yandan da, sm ır şeridinde İtalya sınırında daha
Barış kelim esini bk. Dumont: Corps ün iversel diplom atique. VII-2. CCVIII-
önceden denenen karantina bölgesi ‘linea di sanitâ’ kurularak, buralardan
CCXI, 448-459-
geçmek İsteyen insanların (eşyalarıyla birlikte) kalelerin yakınlarında ku
Luigi Ferdinando M arsigli’nin özgeçmişiyle ilg ili sıradaki seçmelere bk.
rulan lıastenelerde bir süre kalm aları gerekmektedir. M arsigli 20. Rapo
Giovanni Fantuzzi: M emorie d ella vita d el generale M arsigli. Bologna, 1877.;
runa (Sziszek, 4 Nisan 1700) eklediği dosyasında açıklam aktadır: Proget-
Belizcay Jönâs: M arsigli elete es m unkâi. Ertekezes a Törtenet Tudomâny
to per difendere la frontiera della linea cisdanubİale dal pericolo della peş
köreböl, IX .9- Budapest, 1881.; A utobiografıa d i L uigi F erdinando M arsig
te. Ayrıca iki sınır arasındaki yollardan sadece hasteneye giden yollar açık
li. A cura di Emilio Lovarinİ. Bologna, 1930.; Mario Longhena: 11 corıte
bırakılm alı, diğer yollara setler örülüp köprüler yıkılm alı ve askerler hal
Luigi Ferdinando M arsigli. Un uomo d'arme e di scienza. M ilano, 1930.;
kı bu bölgelerde korumalı diyerek bir öneri daha sunmuştur. Relazioni
Andrea Veress: II conîe M arsigli in Ungheria. Budapest, 1931.; Vekony Lâsz-
317-320. Vebanın Osmanlı İm paratorluğu’nda gerçek durumuna bkz.:
16: Egy olasz polihisztor a Karpât-medenceben. M arsigli elete, munkâssâ-
Daniel Panzac: L apeste dans L'Empire Ottoman: 1700-1850. Leuven, 1985.
ga es iratai. U jvidek, 1984. iyi bibliograflsiyle); John Stoye: M arsigli's Eıı-
(Türkçe: D. Panzac: Osmanlı İm paratorlu ğu nda Veba (1700-1850). Tarih
rope 1680-1730. London, 1994.
Vakfı.)
Barış konferansında bulunm asının Viyana tarafı için doğurduğu zorluklan bk. Autobiografıa 199-208. ve Raffaella G lıerardi: Potere e costituzione
28
m
İsmail H akki Uzunçarşılı: Osmanlı T arihi, IV. cilt, 1. Bölüm, 3. Baskı, An kara 1982.2 .
29
Bub Ms. 58. Progetto per l’esecuzione de’Confini accordati fra ambi
36
gl'Imperi Cesareo ed Ottomano ne’Trattati di Pace Carloviz Daco li 29. 30
zioni, 341.
novembre 1699-
37
aynı yerde.
'Specificazione dei Numero di Gııastatori e de Luoghi, pe’ quaiİ dovranno
33
M arsigli’nin 3. Raporu: 13 M ayıs 1699 Moravitz Relazioni, 69.
essere proveduti da Generalati, accio siano pronti all'O pera dell'imposizio:
39
M arsigli’nin 25. Raporu: 28 Temmuz 1700 Dobiza Relazioni, 367-373.
ne de’Limiti di ambi g l’Imperi da eseguirsi a suo tempo secondo i concor-
40
aynı yerde: Traduzione dello Strumento d eil’Ibrahim Effendi di cutta la li-
^
M arsigli’nin 1. Raporu Relazioni, 4 l .
dati neüa pace di Carloviz, dato il 29 novembre 1699’ Ms. 58. f. 228-228v. 31
Stoye: “the two meıı, patron and artist”. 181 ve Deâk Antal Andrâs: Ki
ııea cisdanubiale. (Q nolu dosyası)
rajzolta Luigİ F erdinando M arsigli D /ma-tcrkcpcit? In: Cartographica Hım-
M arsigli’nin 2. Raporu: 25.Nisan 1699 Szalankemen, Relazioni, 59- ve
garica ıı. 3, 1993. Deâk.: Job a m ı Christoph MiUler b a tâ r m n û tcrkcpci, In:
bk. Raporun E nolu dosyasına Osservazioni di quelli avantagİ che sareb-
Cartographica H ııngarica n.4.1994. Deâk.: L/ıigi F crdinandi M arsigli Du
bono ridondati alli Turchi, se loro fosse stato ceduto Salanclıemeııt Reia-
na cs M agyarorszdg tcrkcpcinek niirnbcrgi kesztîöi. In: Cartographica Hungarica n. 5. 1996. 32
M arsigli titiz bir organizasyon yaptı, buna göre hangi böigeye ne kadar as
zioni, 63. 43
Rusçuk sahilinde bir tersane olup Tuna gem ileri çok zaman burada kışlar
cak bütün bunlara rağmen Habsburglar bir çok kez O smanlıların yardı
lardı. Bu tersanede hafif donanma yapılır ve gemi tamir olunurdu. M ar
mına ihtiyaç duymuşlardır.
sig li, onyedinci asır sonlarına doğru Tuna nehrindeki Osmanlı donanma
M arsigli 1. Raporu (Relazioni, 42) M arsigli 1699 kasım ında ihtiyaçları
sının birinci sınıf yarım kadırga şeklindeki gemilerden mürekkep olup
olan araç gereçleri, gıda ve yem durumunu ölçerek bu konudaki görüşle
bunların onsekiz veya yirm i oturaklı olduğunu ve her oturakta iki veya üç
rini bildirmiştir. 34
kürekçi bulunduğunu yazıyor. Yine burada İkinci nevi gem ilerin 14 ile 16
M arsigli’nin 18. raporu, 4 Şubat 1700 Sziszek, B nolu dosyasına göre İb
oturaklı ve ikişer kürekli ve üçüncü sınıf olarak iki tarafında sekiz ila 011
rahim Efendi m ektubuna başlarken: “Mi pare che, come il Sigııore Iddio
35
Uzunçarşılı: Osmanlı D evleti’nin Merkez ve Bahriye Teşkilatı. TTK, An kara, 1988 (3.) 403-404.
ker, araba, gıda ve diğer ihtiyaç malzemesi gerektiğini belirlem işti. An
33
M arsigli'nin 22. Raporu: 23 M ayıs 1700 Globovaz, H nolu dosyası Rela
ha allongato il ııostro cammino e affare, cosı anche la ııostra am icizia do-
kürekli olduğunu yazmakta ve bunların m iktarının çok olduğunu beyan
veria essere loııghissim a,
etmektedir. Bu gem ilerin kullanılışları pek kolay ve her türlü harekete
ma fra l ’amicizia cordiale fra noi ııon deve
mancare." M arsigli Ramazaıı’da ona aram alı bir tatlı ve uyandırm a saati
m üsaitti. Bunları kullananlar nehirlerden aşağı süratle nasıl giderlerse y u
hediye eti. Bundan dolayı bazen Türkler de levazım örn. bir limon hedi
karı doğru da aynı süratle yürütürlerdi. Tuna gem ilerinin en büyüklerin
ye ediyorlardı. Relazioni 298.
de altı veya yedi fundluk ikişer top ve diğerlerine de yarım fundluk k ü
Bu Türkier tarafmdan bazen rüşvet alındığına dayanıyordu. M arsiglinin
çük toplar bulunurdu. M arsigli İstanbul 1934. 272.
2. Raporuna göre, Türklerİn çok dilde konuşan ve ihtida eden tercümanı-
44
Venedik ve Avusturya seferleri ve Pasarofça Muahedesi bk. İsmail Hakkı
nı ondan yana yapmayı başarır ve bunu İbrahim Paşa ve katib iyle sürdür
Uzunçarşılı: Osmanlı T arihi, IV. cilt, 1. Bölüm, 3. Baskı, Ankara 1982,
meyi dener Relazioni, 59-
101-145.
O SM A N LI
SİYASET
XVII.YÜZYILIN İKİNCİ YARISINDA TÜRK-FRANŞIZ İLİŞKİLERİ: GİZLİ HARPTEN OBJEKTİF İTTİFAKA PROF. DR. FARUK BİLİCİ IN S T I T U T N A T IO N A L D ES L A N G U E S ET C 1V İL 1S A T IO N S O R IE N T A L E S C E N T R E D A S N İE R E S / F R A N S A
yüzyılın ikinci yarısı Fransa için olduğu
fini hem de metodunu çizdiği Fransız dış politikası çok
kadar Osmanlı İmparatorluğu için de bir
genel hatları ile değişmedi. Bu politikanın hedefi, Avru
" dönüm noktasıdır. Bir önceki asırda başla
pa’da Fransız hegemonyası, metodu da Protestan ülkeler
mış olan ve iki ülkenin de açık menfaatlerinden doğan it
ve Osmanlı Devleti ile ittifak idi. Bu çalışmamızda “K i
tifakın bu devirde Avrupa’da ve Akdeniz’de meydana ge
lisenin büyük oğlu” olma sorumluluğunun gereklerini
len değişikliklerin ışığı altında sarsıntılar geçirm ekte ol
yerine getirm ekle, Osmanlt İm pratorluğu’ndan ticarî
duğunu hemen söylemek gerekir. İki ülke ilişkilerin i bir
im tiyazlar elde etmek arasında gidip gelen Fransız siya
taraftan Osmanlı-Venedik (1645-1669), öte taraftan Os-
setinin hangi badirelerden geçtiğini izleme im kanını bu
manlı-Avusturya (1663-1664) savaşları belirlerken, bu
lacağım ız gib i Osmanlıların da bu kararsız siyasete ver
dönemde iktidarda bulunan devlet adam larının dış iliş
dikleri karşılığı inceleyeceğiz.
kilere vurmuş oldukları dam gayı ayrı bir sorunsal halin de irdelemek gerekir. Bir taraftan Kardinal-Başbakan Mazariıı ve özellikle 1661’de iktidarı tek başına ve m ut
A K D E N İZ 'D E O SM A N E I-F R A N 5IZ REKABETİ
lak olarak ele alan Louis XIV. un Avrupa siyasetinde oy
İııgilizler ve HollandalIlar XVI. yüzyıldan beri A t
nadıkları faal rol, öte taraftan Osmanlı İmparatorlu
las Okyanusu ticaretinin yanında artık Akdeniz’de de ra
ğ u n d a Köprülü ailesinin açmış olduğu “Yeniden Doğuş”
kip tanımıyorlardı. Fransız ticareti XVII. yüzyılın birin
parantezi (1656-1676) de bu ilişkilerin temel unsurları
ci yarısında Akdeniz havzasında büyük ölçüde azalmıştı.
nı teşkil eder. Sarsılan siyasî ilişkilere paralel olarak, Ak
Bunun bir nedeni de birbirini takip eden harpler ve Garp
deniz’de hemen hemen durma aşamasına gelm iş olan
Ocakları denizcilerinin rekabeti idi. Henri IV (1589-
Fransız ticaretinin Colbert tarafından canlandırılm a te
1610) zamanında Osmanlı ülkelerine ticaret için gönde
şebbüslerine kadarki devreyi de ayrı bir faktör olarak in
rilen gem i sayısı bine yakın iken XVII. yüzyılın ikinci
celemek gerekiyor.
yarısında (1664) bu sayı otuza in m işti.1 Fransız donan
Kanunî devrinden beri Türkiye, Fransa’nın vazge
ması Akdeniz kıyıların ı yeteri kadar koruyabilecek du
çilmez zenginlik kaynaklarından birini teşkil ediyordu.
rumda değildi. M arsilya tüccarları gem ilerini korumak
İki ülkenin özel ve herkese garip gelen ilişkilerinin bir
için aylığına harp gem ileri kiralam ak, hatta yabancılar
gün siyâsî -ve hatta askerî - bir çarpışmaya dönüşeceğini
dan (Hollandalılar ve İngilizlerden) destek istemek mec
kimse düşünmüyordu. Fransa, Avrupa’da hem Habs-
buriyetinde idiler.2 M em âlik-i Mahrusa’da İngilizler %3
burg’lara karşı hem de İspanya’ya karşı gücünü gösterir
güm rük resmi öderken, Fransızlar %5 ödüyorlardı. Buna
ken, Akdeniz’de Osmanlıların Venediklilere karşı yeni
rağmen Fransızlar temel gelir kaynaklarından birini teş
fetihlere girişm esi Osmanlı ittifakını hiç bir zaman be
k il eden Akdeniz-Kızıldeniz eksenindeki doğu ticaretini
nimsememiş Mazarin için kabul edilemezdi. Ancak bu
sürdürmek ve geliştirm ekten başka çıkar yol bulam ıyor
asrın birinci yarısında Kardinal R ichelieu’nun hem hede
lardı. Ancak bu ticarette Osmanlılar yalnız güm rük ge-
O SM A N LI
SİYASET
lirleri ile yetinirken Fransızlar m üm kün olduğu kadar
Senyör Bonnac da, sarayın şim diye kadar kim seye bahşet
Osmanlılardan hammadde alarak onlara m am ul madde
m ediği ve (Fransa’yı) ötekilerden üstün tutacak güm rük
satmak gibi devamlı sermaye b irikim i sağlayan bir tica
resim lerinin hiç olmazsa yüzde yarım indirilm esi gibi
reti doğal olarak yeğlem ektedir. Louis XIV un 1665 y ı
veya buna eşdeğer yeni bir ayrıcalık elde etmek için elin
lında Osmanlı Padişahı nezdinde elçi sıfatı ile gönderdi
den geleni esirgem eyecektir”.4
ğ i La Haye senyörü Vantelay’e verdiği talim at yazısında
Ancak bu devamlı ayrıcalık elde etme siyaseti tek
şöyle d en iliy o r:
düze değildi. Özellikle 1645’den sonra Türklerin G irit’e
"... Osmanlı pâdişâhının güm rükleri, Fransızlarla
yaptıkları ilk fetih girişim lerinden itibaren Fransa otuz
yapılan ticareti düzene sokup kolaylaştırıyordu. Bu yüz
yıl boyunca H ıristiyan ülkelerinin yanında yer alm akla,
den Fransızlar muhakkak k i, daha sonra Fransa’da ve bü
Akdeniz ticaretini geliştirm ek arasında devamlı bir ka
tün yakın komşu krallıklarda pazara sürecekleri H indis
rarsızlık içinde olmuştur. Ö zellikle Pyreoees anlaşmala
tan’dan gelme m allan (Osmanlı İm paratorluğuna bağlı)
rından sonra (1649-1950), M azarin, İspanyollara Türkle
ülkelerden geçirmenin işlerine geldiğin i görüp Doğu
re karşı G irit’te ortak bir harekete girişm ek konusunda
Hind Kumpanyaları (La Compagnie des Indes Orienta-
tekliflerde bulundu ise de İspanyollar bunu kabul etme
les) aracılığıyla sağladıkları büyük kârı korumak amacıy
diler. Fransız Başbakanı olmadan önce Papanın diploma
la, Osmanlı Padişahı ülkelerine getirilen bütün m alların
tik tem silcisi ve güvenilir adamı olarak çalışan Mazarin,
(Avrupa’ya) ulaşmasına âdeta set çekmekte çıkar güden
Başbakan olduktan sonra “Türk gücünü ortadan kaldıra-
İııgilizler ve HollandalIlar yerine, bunlarla ticarete g ir
m ak” gib i gizli-açık bir hedef güttüyse de devletin yük
meyi yeğliyor olm alıydılar”.3
sek menfaatleri (Raison d’Etat) onu Osmanlılara karşı
Başka bir deyişle Akdeniz’deki Fransız-Türk reka
doğrudan bir Haçlı seferi açmaktan alıkoymuştur. Buna
beti aslında tam olarak aynı amaca yönelik bir rekabet
karşın, Venediklilere de önce parasal sonra da askerî yar
değildir. Çünkü Osmanlılar bu rekabeti siyasî, stratejik
dım yapmaktan da geri kalm am ıştır. 6 0 ’lı yıllara gelin
ve kendi ülkelerindeki ticârî ilişkileri emniyet altına al
diğinde ise Akdenizde iki ülke bir taraftan Venedikliler
ma fikri ile sürdürürken, Fransızlar uluslararası ticaret
ve Papa, öte taraftan da Garp ocakları aracılığı ile dolay
hacmini ve dolayısıyla ülkelerinin zenginliğini artırmak
lı bir savaş halinde idiler.
gayesini gütmektedir. İstanbul’a tayin edilen her yeni el çinin m utlaka yeni bir im tiyaz koparmak siyaseti bu re
M A Z A R İN VE TÜRKLERE K A R ŞI
kabeti gün geçtikçe Fransa lehine çevirmektedir. Eskiden
H IR İST İY A N B İR LİĞ İ PRO JESİ
verilmiş im tiyazların her seferinde yeni bir “hak” olarak
Köprülü Mehmet Paşa’ın iktidara gelişinden itiba
ortaya sürülmesi, daha önce başka ülkelere verilm iş im ti
ren (1656) her bakımdan Osmanlı siyasetinde gözle gö
yazların aynısını elde etmek bu siyasetin değişmez bir
rülür bir diriliş safhasının başlamasının tüm Avrupa’yı
çizgisi olarak devam etmektedir. Ö zellikle Fransız-Os-
yeni endişelere düşürdüğü biliniyor. Köprülü bir taraftan
manlı ilişkilerinin “norm alleştiği” 1673 tarihinden iti
1645’den beri başlamış olan olan Osmanlı Venedik sava
baren bu kapitülasyonların nasıl bir “lü tu f’ değil de an
şını bir an önce bitirm ek istediği gib i, Osmanlı dış siya
laşmalardan doğan bir “hak” olduğu daha açık olarak gö
setini de, eskiden olduğu üzere hatırı sayılır bir seviyeye
rülür. Louis XIV un ölümünden (1715) bir y ıl sonra İs
getirm ek istiyordu. Ö zellikle M azarin’in, Osmanlı siya
tanbul’a elçi olarak tayin edilen Bonnac M arkisine veri
setinde meydana gelen bu değişikliği yeteri kadar değer
len elçilik talim atında bu kapitülasyon kavramı gayet iyi
lendirm ediği anlaşılıyor. Çünkü bir taraftan Osmanlı Pa
izah ediliyor :
dişahı ile hiç bir zaman ilişkisinin ve pazarlığının olma
“O laylarla da b ilin d iği gib i, bir önceki hükümdarın
ması ile övünürken, Venedik’e de parasal yardım yap
(Louis XIV) saltanatı sırasında, Osmanlı sarayı (her) yeni
m aktan kaçınm am ıştır.5 Gerçekten de 20 Haziran
Fransız elçisinden, eski ittifak adına özel bir armağan ko
1658’de yazdığı bir m ektupta “Türklere karşı mücadele
parmasın; böyle bir şeyin olm adığı hiç görülmemiştir.
edebilmeleri için Venedik Cum huriyetine 100,000 eku
O SM A N LI
ESI
SİYASET
gönderdiğini” belirtiyordu.6 Doğrudan doğruya Bab-ı
İstanbul’a gönderildi ise de, bu elçi sorunları çözümleye
Ali ile ilişkileri kesmeyi göze alamamakla beraber, daha
cek yerde iyice karıştırdı. Zaten kendisinden başka bir
1646 yılında Venediklilerin Fransa’dan binlerce asker
şey de beklenemezdi, çünkü kendisi ve babası hakkında
toplamalarına müasaade ettiği g ib i on iki harp gem isini
yapılm ış uygulam aya Fransa’nın vermiş olduğu diploma
Fransız suları dışında donatıp G irit’e göndermek konu
tik bir cevap olarak tayin edilmiş ve İstanbul’da da öyle
sunda gerekli talim atı da vermeyi ihmal etmedi.
algılanm ış olduğu için sonucu hiç de yararlı olmamıştır.
Bu tarihten itibaren çok sayıda Fransız asilzadesi ve
Olması da beklenemezdi, çünkü aynı tarihlerde Fransa ve
aydını Venediklilerin yanında G irit müdafaasında yer al
Türkiye arasında G irit’te ilan edilmemiş savaş hali vardı.
dılar. Papa ve Venedik Cum huriyeti durmadan H ıristi
Fransa’nın İspanya ile yaptığı İkinci Pyrenees An-
yan ülkelerini yardıma çağırdığı halde, İspanya harbi ile
laşması’ndaıı sonra (1659), Mazarin artık dikkatini A k
meşgul olan Mazarin, Köprülü Mehmet Paşa’nin Fransız
deniz’e doğru çevirebilirdi. Papa, Venedik ve Fransa ara
elçisine karşı yapmış olduğu hakaretlere karşı açık bir ce
sında G irit meselesi için çok kesif bir yazışma ve pazar
vap vermedi. Gerçekten de Venediklilerle yakın temas
lık başladı. Gaye, yalnız Türkleri Kandiye’den uzaklaş
halinde olan ve 1639 yılından beri İstanbul’da elçi olarak
tırm ak değil, G irit’in tamamından çıkarmaktı. Fransız
bulunan Vantelet Senyörü Jean de La Haye, Venedik’ten
Dışişleri B akanlığı ve Venedik Arşivlerine geniş bir şe
almış olduğu şifreli bir mektubun içeriğini ifşa etmedi
kilde yansımış olan bu karşılıklı müşavere ve hazırlıklar
ği bahanesi ile 1659’da Yedikule’de hapse atıldı. Uzun
Venedik Cum huriyeti’nin Fransa’ya çok yüksek düzeyde
uğraşılardan sonra hapisten çıkan elçi, ertesi yıl pâdişâh
bir elçi, Giovanni Batista N ani’yi göndermesiyle daha da
hesabına M ısır’dan çeşitli eşya yüklü bir Fransız gem isi
yoğunluk kazandı. Hatta bu vesile ile hem Mazarin hem
nin M alta şövalyeleri tarafından alıkonulması üzerine
de Louis XIV Toulon’daki donanmayı bizzat ziyaret ede
ikinci kez hapse atıldı ve sonra da Fransa’ya geri gönde
rek hazırlıklara nezaret ettiler (7-18 Şubat 1660). Meş
rildi. Fransızlara karşı olan kızgın lığın bir ifadesi olarak
hur Şövalye Paul’un idare ettiği donanma, geniş bir re
elçisi bu muameleyi görürken, Padişah İngiliz elçisini
forma tabi tutuldu, başka denizlerde ve ülkelerde bulu
büyük törenlerle kabul ediyor ve kendisine iltifatlarda
nan önemli denizciler Toulon’a çağırıldı, işe yaramaz su
bulunuyordu. O sırada (1660) Temeşvar’da bulunan Sad
baylar emekliye ayrıldı. Neticede G irit’te Türklere karşı
razam Mehmed Paşanın Louis X IV’e yazdığı bir mek
savaşacak olan donanma kom utanlığı Modena Dükü
tupta elçinin neden hapsedildiğini açıklarken, onun
Alphonse d ’Este’nin kardeşi Prens Alm eric’e verildi.
“dostluğu ve kapitülasyonları zedeleyecek hareketlerde
Kendisine verilmiş olan talim ata göre, Almeric, bu ko
bulunduğunu, Venediklilerle devamlı ilişki içinde oldu
m utanlığı çok gizli tutacak ve her yerde bu donanmayı
ğunu, şifreli m ektupların içeriğini açıklam adığını, dola
Fransa’nın değil, Papa’nm hazırlattığını ve hiç bir şekil
yısıyla yerine bu dostluğa ve ittifaka daha sadık, bir elçi
de “T ürk’ün, M ajestelerinin (Loui XIV) Venedik’e yar
ye yakışır dikkate ve diplomasiye uygun bir kişinin gön
dım ettiğini katiyyen bilmemesi gerektiğini” vurgulaya
derilmesini istemekte ve böyleceTürk-Fransız ilişkilerine
caktı,8 Papa Alexandre VU’nin göndereceği donanmanın
kapıyı kapatmamaktadır.7 Aslında 1658’den itibaren ye
başına geçirilecek yeğeni Fra Vicenzo Rospigliosi de
di yıl boyunca Türk-Fransız ilişkileri fiili olarak kesilmiş
Kardinal Mazarin ile yakından görüşmüştür. Fransız baş
durumdadır. Daha Jean de La Haye hapiste iken, yerine
bakanı gerçekten tam bir sefer hazırlığı yapıyordu. Çün
gönderilen maslahatgüzâr ve askerî mühendis Nicolas-
kü bahsi geçen komutan ve asilzadelerin yanına bir de or
François Blondel, daha sonra tüccâr Jean-François Robo-
du genel komiseri olarak kendine çok yakın olan ve her
li (1660-1665) de bu ilişkilerin yenilenmesine ve geliş
işte güvendiği Guillaume M illet de Ju re’u verdi. Fran
mesine fazla yardım cı olamadılar. Aşağıda üzerinde du-
sa’nın iç ayaklanmaları (Fronde) sırasında Fransa’yı ter-
rulucak olan Saint-Gotthard savaşı ve ondan sonra Avus
keden hükümette önemle görevler almış, Avrupa’ya ve
turya ile imzalanacak olan Vasvar Anlaşması’ndan sonra
Fransa’ya barış getiren anlaşmalarda murahhas olarak bu
(1664), eski elçinin oğlu Deniş de La Haye, elçi sıfatı ile
lunmuş olan bu de Jure hazırlanan seferin “ruhu” olarak
O SM A N LI I
SİYASET
tanıtıldı. Köprülü Mehmet Paşa’nın Dalmaçya, Ege, Er
Louis XIV, H ıristiyanlığın her yerde daha iyi du
del ve Ukrayna’da (Kozaklar) elde ettiği seri zaferler sıra
rumda olması için çalışacağına dair garanti veriyordu;
sında Fransızlar ancak 4000 yaya ve 200 süvariden mey
Mazarin’in tüm H ıristiyan prenslerini Venediklilere yar
dana gelen bir ordu hazırlayabildiler. Fransız donanması
dım etmek üzere bir araya getirecek ortak bir Lig kurma
nihayet Nisan 1660’da G irit’te Venedik komutanı Fran-
siyasetini devam ettirecekti; Ancak şu anda -özellikle G i
seco Morosini ile bir araya geldi. İlk başarılardan sonra
rit’te uğranılan m ağlubiyeti de göz önüne alarak- insan
(Ekim 1660) Fransız ordusu Türklerin Kandiye Kalesi
ve malzeme yardım ı yapamıyacağını, ancak hemen para
önünde inşa ettiği “Yeni Kandiye” diye bilinen tabyanın
sal yardım da bulunabileceğini ifade etti. Bundan sonra
önünde yenildi, komutanları Almeric d’Este öldü ve sağ
Louis XIV, “Kilisenin Büyük O ğlu” ve, Avrupa’daki si
kalan -veya esir düşmeyen- 2000 civarındaki asker Jac-
yasî dengelerin, Osmanlı İmparatorluğu topraklarında
ques de Gremonville idaresinde geri dönmek mecburiye
bulunan Katoliklerin ve iktisâdî menfaatlerin koruyucu
tinde kaldı. Bu arada Şövalye Paul idaresindeki donan
su olarak, çizgisi günün ihtiyaç ve icaplarına göre deği
manın Garp Ocakları kıyılarına yapmış olduğu sefer de
şen bir siyaset takip edecektir. Ancak “ortak düşm ana
iyi bir şekilde sonuçlanmamıştı. Daha sonra olduğu gibi
karşı bir cephe kurm ak”12 konusundaki kararlılığını da
müttefikler (Venedik, M alta, Papa, Toskana ve Fransa)
uzun zaman terketmedi. Bu siyasetin ilk meyvelerini Sa-
bu yenilgilerde de birbirini suçladılar, özellikle Venedik
int-Gotthard’da (1664) alacak, ancak Kandiye’nin de ve
lilerin yeteri kadar cesretle savaş yapm adıkları konusu
neticede G irit’in de tamamen Türklerin eline geçmesine
tekrar gündeme geldi. H atta Franseco Morosini’nin sava
mani olamayacaktır.
şı kendi şahsî menfaati için sürdürmek istediği bile öne
G irit’in Osmanlı imparatorluğu’na
sürüldü.9 Hasta yatağından feci haberleri takip eden Mazarin,
Katılması aşamasında Türk-Fransız ilişkileri
Akdenizdeki adaların durumları hakkında her an b ilgi
Mart 1661'den itibaren iktidarı ele alan Louis XIV
alırken, özellikle Garp Ocakları ve İstanbul’dan gelecek
gerçekten de M azarin’in iyi bir öğrencisi olduğunu gös
donanmalar arasındaki irtibatın ne şekilde kesilmesi ge
terecektir. Ancak Fransızların geleceğinin harpte değil
rektiği konusunda stratejik talim at veriyordu. 9 Mart
ticaret ve zenginlikte olduğuna inanan Colbert onun
1661’de ölmezden önce, Türklere karşı girişm iş olduğu
“Haçlı" birlikleri kurma konusundaki projelerini de bü
seferin müspet bir şekilde sonuçlanması için tedbirler
yük ölçüde engelleyecektir.
alıyordu. Onun temel düşüncesi, Osmanlılara karşı tüm
Her şeye rağmen Fransızlar G irit’e az da olsa, arada
Avrupa hükümdarlarını bir araya getirerek bir H ıristiyan
yardımcı güçler göndermeye devam ettiler. Fakat Fransa
bloku oluşturmaktı. Hatta bunun için gerekli m ektupla
Cezayir, Tunus ve Libya’dan gelebilecek tehlikeyi önle
rı da Avusturya İmparatorluğu’na bağlı, Fransa yanlısı
mek ve denizde seyrü sefer halindeki Kuzey Afrika kor
Mayence ve Köln Başpiskoposlarına bile yazm ıştı.10 Ma
sanlarına göz dağı vermek istiyordu. Yapılan hesaplara
caristan’dan Türklerin atılm ası projesini de hazırlayıp bu
göre 1652-1665 arasında Fransa on milyon lira zarara
yönde artık bundan sonra iktidarı tek başına ele alacak
uğram ıştı. Belki de İstanbul-Paris arasındaki ilişkilerin
olan Louis XIV’e tavsiyelerde bulundu. Ölürken de vasi
en alt derecede oldukları göz önüne alınarak ve bu arada
yetinde kendi servetinden Papa’ya, G irit’te “ortak düş
1660’ın öcünü almak üzere 1663 yazında, Şövalye Paul
man Türk’e” karşı kullanılm ak üzere 600 000 Fransız Li
komutasında on gem i Tunus şehrini bombalamak üzere
rası bırakıyordu.11 26 Mart 1661’de Kiralın başkanlığı
yola çıkarıldı. Bu filo, bir kaç gem iyi tahrip ettikten,
altında ve onun kardeşi, Conde, Turenne, de Villeroy, de
Kuzey Afrika kıyılarında önemli m iktarda gem iyi ele ge
Gramont ve Plessis gib i asilzade ve mareşaller, Le Telli-
çirdikten sonra Haziran sonunda Toulon’a döndü. Ertesi
er, Fouquet ve Lionne gib i üç bakanın yer aldığı gizli bir
yıl (22 Temmuz 1664) daha büyük bir sayıda gem i ile bu
toplantıda Türklere karşı yürütülecek siyasetin çizgileri
kez Louis XIV’ün amca oğlu ve Deniz Kuvvetleri Komu
belirlendi. Sonuçları Papa’nın özel elçisi Alvise Grima-
tanı Beaufort M arkisi François de Vendöme, 6000 kişi ile
ni'ye bildirilen bu siyasetin temel felsefesi şu idi :
Cezayir’in D jidjelli limanına bir çıkartma yaptı. Ancak
O SM A N LI
I SİYASET
güçlü bir müdafaa ile karşılaşan Fransız kuvvetleri, top
İran’la Kasr-ı Şirin A nlaşm asını (1639) yapan Os-
larını ve önemli miktarda yaralıyı lim anda bırakarak ace
m anlıların, Avrupa krallarının birbirleriyle harp halinde
le ile geri dönmek mecburiyetinde kaldılar. Fransa 1665
olmalarından istifade ile 1644’de M alta Korsanlarının
yazında üçüncü kez bir filo ile Beaufort Tunus lim anına
M ısır’a giden Osmanlı hacılarını öldürmeleri veya esir
hücum etti; üç gem i batırdıktan sonra Şerşel lim anında
etmelerini bahane ederek “suçsuz ve mukaddes H ıristi
ki gem ileri tahrip ederek geri döndü. Bu tür müdahale
yanlığa saldırm asını” ileriye süren A lquie, G irit sorunu
ve çıkartmalar korsanlık hareketlerini durdurm adığı g i
nu bir H ırıstiyanlık-M üslüm anlık mücadelesi olarak gö
bi, Osmanlı Devleti ile zaten kötü olan ilişkileri daha da
rerek, M alta Şövalyelerinin de “her zaman M uhammed’in
zorlaştırdı.13
ve Türk imparatorluğunun yem inli düşmanları, meslek
Aynı yıl içinde ve bundan sonra dikkatler yine Gi
lerinin, H ıristiyanlığın şanı adına bu yalancı peygambe
rit'e döndü. Fransız ordusu subaylarından François de
re ve ona inananlara karşı mücadele etmek olduğunu”
Ville, Kandiye’nin müdafaasını hazırlamak için Venedik
vurguluyor.
Cumhuriyeti hizmetine girdi. Üç y ıl boyunca Kandi-
Fransa’nın bu devirde G irit’te ve genel olarak Akde
ye’de özellikle kalenin tam iratı ve yeni tabyaların inşası
niz’de Osmanlı İmparatorluğu ile girişm iş olduğu dolay
nı idare eden de Ville, G irit Savaşı ile ilg ili ilginç bir ha
lı mücadele bu ideolojiyi yansıtıyordu. Saint-Andre Mar-
tırat b ıraktı.14 Bu hatıratı ve ondan sonra gelen Saint-
k i’si, François de V ille’in yerine gönderilen Alexandre du
Andre de M ontbrun’un gö zlem lerini b irleştirerek
Puy de Montbrun da ayni şekilde K andiye’nin tahkim in
1671’de yayınlayan F. S. d ’A lquie aynı zamanda o devrin
de faal olarak çalıştı. Ancak Aix-la-Chapelle Anlaşma-
İslam dini ve Osmanlılar hakkında genel olarak Fransız
sı’ndan sonra (2 Mayıs 1668) Venedik’e yapılan yardım
kamuyonun -ve belki Avrupa kamuoyunun- görüş ve dü
daha da hızlandı: Daha önce Saint-Gotthard’da Türklere
şüncelerini dile getirm esi bakım ından çok ilgin çtir.15
karşı kahram anlıklar gösteren La Feuillade Dükü Franço
Daha girişinde (s. 1), İslam dinini ve onun bayraktarlığı
is d ’Aubussoıı, çoğu asilazâde olan 600 “gönüllü” ve üç
nı yapan Osmanlıların dünyada en çok nefret edilmesi
harp gem isi ile Kandiye’ye gönderildi. Ancak Köprülü
gereken kan dökücü çirkin canavarlar olduklarını, tüm
Fazıl Ahmet Paşa büyük sayıdaki ordusu ve özellikle
maharetlerinin ocakları söndürmek, esir alm ak, ailelerin ve H ıristiyanların rahatını bozmak, adaleti ayaklar altına almak, halkları cellatlar gib i zincirler altında inletmek, hüküm darları taçlarından etm ek... olduğunu belirterek
Kandiye önünde Zağarcıbaşı Zülfikâr A ğa’nın yaptığı tahkim ata karşı bu güç pek fazla bir işe yaramıyordu. Türkler durmadan -ama çok önemli kayıplar vererekilerliyorlardı. Bu yüzden de La Feuillade M art 1669’da kuvvetlerinin yarısını Kandiye önünde ölü bırakarak
şöyle devam e d iy o r:
Fransa’ya geri döndü. Ancak Papa Clement IX tüm H ı
“Bu bulaşıcı hastalık, başka belalar gib i belli sınır lar tanıması gerekirken, tersine zehirini azaltacak yerde
ristiyan dünyasına durmadan yardım çağrıları yapıyor, M üslümanların m utlaka G irit’ten atılm ası gerektiğini
çoğaltıyor. Öyle ki onu bir çeşmeden çıkan suya benzete
her tarafa bildiriyordu. Bu çağrılara en çabuk cevap ve
biliriz : Çeşmeden çıkan su uzaklaştıkça kirleniyor. Veya
ren yine Louis XIV oldu : Navailles Dükü Philippe de
onu şu kar topuna benzetebiliriz : Yuvarlandıkça büyü
M auntault de Benac’ı kara ordusunun başına, Beaufort’u
yor. Osmanlılar da öyle, asırlar ilerledikçe daha da zalim
da deııiz kuvvetleri komutanı atayarak 7000 civarında
leşiyorlar, zaman geçtikçe zehirleri daha da artıyor. Bu
asker, küçüklü büyüklü 30 harp gem isi, yüklü m iktarda
nun için tarihe bakmak yeterlidir... Bu dinsizlerin genel
barut, 840 top, yeteri kadar bomba, 1400 çadır, yiyecek
özelliği hınç almak ve susuzluklarını giderm ektir... Kur
ve gerekli diğer harp malzemesi ile beraber K andiye’ye
dun kuzuyu suyu bulandırdığı bahanesiyle yemesi örne
gönderdi. Fransız güçleri Türklerin dikkatini çekmemek
ğinde olduğu gib i, “Avrupa’y ı hatta dünyayı yiyen kurt
için Papalık bandırası altında savaşacaktı. Bu donanma
lar” olarak isim lendirebileceğim iz bu vahşi barbarlar sa
ya ayrıca beş Papalık, yedi M alta ve sekiz Venedik gem i
vaş yapmak için geçerli bir gerekçeleri olup olm adıkları
si eşlik ediyordu. Fransız kuvvetleri daha gem ilerin ta
na bakmaksızın komşularına saldırıyorlar...”16
mamı Kandiye önüne gelmeden -General Vivonne idareO SM A N LI
I SİYASET
sindeki gem iler ancak 3 Temmuz’da Adanın karşısına
ta Fransız elçisi Nointel, Polonya ile Bab-ı A li Arasında
geldiler- karadan bir gece harekâtına giriştiler (24-25
Zorawno Barış Anlaşması (27 Ekim 1676) için bile ara
Haziran 1669 gecesi) ve başkomutan Beaufort17 da ölü
cılık yapm ıştı. Ancak Hollanda harbinden galip çıkan ve
lerin içinde olmak üzere büyük bir zayiat vererek geri çe
harp sırasında donanmasını yenileyen ve modernleştiren
kild iler.18 Kara harakâtı yenilgisinin intikam ını almak
Fransa çok yakın bir zamanda A kdeniz’de güç gösterisi
için bu kez gem iler Türk metris ve tabyalarını bombala
yapacak, hatta Amiral Abraham Duquesne bizzat Sakız
maya başladılar (15 Temmuz 1669). Ancak hem koalis
A d asın ı gelip vuracaktır: 1681 Haziranında Libya gem i
yon komuta kademelerinde meydana gelen karışıklıklar,
cilerinin birkaç Fransız gem isini vurup Sakız Adası’na sı
hem de Türk topçusunun isabetli gülleleri Fransız gem i
ğınm aları üzerine, Duquesne sekiz harp gem isi ile adayı
lerinde büyük zayiata meydan verdi; bir kısım Fransız
bombardımana tuttu. Bir çok ev ve cam iyi tahrip eden
kalyonları battı (özellikle La Therese kalyonu). Böylece
küçük Fransız filosu üzerine Kaptan-ı Derya Bozoklu
hem kara hem de deniz harekâtı bir sonuç vermediği g i
Mustafa Paşa 48 gem i ile gönderildi. Olaylar durulduk
bi, Fransız kuvvetlerinin yarısı öldü, diğer yarısı da has
tan sonra yapılan tahribatın tazmini sorunu elçi Guille-
talandığı için donanmaları çabucak geri dönmek mecbu
ragues’ın (1679-1685) bir ara hapse atılm asına bile ne
riyetinde kaldı (23 Ağustos 1669). Zaten Venediklilerin
den oldu. Duquesne’in davranışı hem Paris’te hem de İs
de artık dayanacak güçleri kalm adığı için Kandiye tes
tanbul’da bir nevi şok tesiri yaptı. Ancak Libya ile sorun
lim oldu. Fransızların bu hezimeti kısa zamanda tüm Av
halledilm iş olmasına rağmen, Cezayir 18 Ekim’de (1681)
rupa’ya yayıldığı gib i, çok çabuk geri dönmüş olmaları
resmen Fransa’ya harp ilan etti. 23 Temmuz 1682’de iri
yüzünden de ağır tenkitlere maruz kaldılar. Ancak bu
li ufaklı 32 gemiden m üteşekkil ve yine Duquesne ku
hezimet Fransız askerî denizciliğinin hızlı bir yenilenme
m andasındaki Fransız donanması Cezayir şehrini bir b u
ve reform sürecine girerek modernleşmesi gib i çok
çuk ay durmadan bombaladı. Sonuç alınm ayınca ertesi y ıl çok daha güçlü bir donanma (117 gem i) şehri o kadar
önemli bir sonucu beraberinde getirdi. Kandiye’nin Türklerin eline geçmesinden sonra, aşağıda da göreceğimiz gib i Türk-Fransız ilişkileri yeni ve olumlu bir safhaya girm iş olmasına rağmen, Akde niz’de karşılıklı sürtüşme tamamen bitmeyecektir. Çün kü Akdeniz’deki seyrü sefer em niyeti tam olarak sağlana m adığı gibi, Garp Ocakları gem icilerin uzakta olan Pâ dişâh otoritesini ancak işlerine geldiğinde kabul etmele ri ve aslında Pâdişâhın da onları bir yerde devamlı Hırıstiyanlara karşı bir Demokles’in kılıcı gib i kullanm ak is temesi siyaseti sebebiyle korsanlık olayları hiç bitm iyor du. Bu yüzyıl içinde Osmanlı tabiiyeti içinde olan Tu
şiddtle bombalamaya başladı ki (26 Haziran 1683) Ceza yir Dayısı Baba Haşan hemen müzakerelerin açılmasını tek lif etti. Anlaşma sonucunda 546 Fransız esiri geri ve rildi ise de, Kaptan Mezamorta Dayı Haşan tarafından öldürüldü ve yapılan anlaşma iptal edildi. Yeniden başla yan harp sırasında Konsolos P. Levacher ve 16 diğer Fran sız öldürüldü, ancak Cezayirliler de anlaşma imzalamak mecburiyetinde kaldılar (25 Nisan 1684). Böylece Fransızlar resmen Mukaddes H ıristiyan İttıfakı’na katılm a m akla beraber, Osmanlı toprağından parçalar kopartıyor lardı. Çünkü Cezayirliler Fransızlara La Calle, Bougie, Collo, Bone, D jidjelli gib i yerleri veriyorlardı. Daha son
nus, Cezâyir ve Libya gem icileri ile Fransız donanması
raki yıllarda da gerek Libya (Haziran 1685) gerek Ceza
arasında en ciddî ih tilaf 1681-1688 arasında doğdu. El
yir (Haziran 1688) ve gerekse Tunus (1728) tekrar Fran
bette k i bu ihtilafın Türk ordularının, Viyana önünden
sız donanmaları tarafından vurulacaktır. Akdeniz’deki
başlayarak her tarafta yenilm eleri, Osmanlılar karşısında
Osmanlı-Fransız mücadelesi bununla bitmeyecektir ama
“Mukaddes İttifak”ın kurulm ası ve özellikle Venedik
tüm bu sürtüşmeler bir yüzyıl sonra Cezayir’in Fransızla
Cum huriyeti’nin 1684’den itibaren bu ittifak içinde yer
rın eline geçmesine de ortam hazırlayacaktır.19
alarak Osmanlı im paratorluğu’na harp açması ile yakın
O R T A -A V R U P A 'D A T Ü R K -F R A N SIZ
dan ilgisi vardır. Louis XIV’ün Hollanda’ya karşı g iriştiğ i fetih hare
İLİŞKİLERİ
keti boyunca (1672-1678) Fransa ile Osmanlı İmparator
Avrupa’da Otuz Y ıl Savaşları (1618-1648) sürerken
luğu arasındaki ilişkilerde fazla bir zorluk çıkm adı. H at
Osmanlı Devleti daha rahat bir şekilde doğuda güçlenen
OSA\ANLl I
SİYASET
Safevî Devleti’nin ilerlemesini durdurmakla meşguldü.
Zamky / Neuhaeusel) gibi önemli bir şehri almaları tüm
Ancak bu sorun halledildikten sonra (Bağdat’ın geri alı
Avrupayı endişeye düşürdü. Bu 1606’da Zitwatorok An-
nışı : 1639) Osmanlılar dikkatlerini batı ve kuzey sınır-
laşması’ndan sonra Avusturya-Macaristan sınırında m ey
t»
larına çevirebildiler. Bu yüzyılın ikinci yarısında Osman-
dana gelmiş en önemli değişiklikti. Bu yüzden de tüm
lı Devleti’nin kuzeyde en önemli endişesi artan Avustur-
Alman kiliselerinde “Türk çanı” çalınm aya başlandı. Za
ya-Macaristan, Polonya ve Rusya tehlikelerine karşı oluş
ten Sadrazam Köprülü Fazıl Ahmet Paşa bu sefere “A l
turduğu tampon bölgeleri (Kırım , Boğdan, Eflak ve Er-
man seferi” adını vermişti. Hedeflerden biri de belli ki
del) daha iyi kontrol etm ekti.20 Bir taraftan Ukrayna ve
Viyana idi. Bu yüzden de Alman İmparatoru ve Papa H ı
Don Kozaklarının kuzey sınırlarını -hatta İstanbul’u-
ristiyan dünyasını yardıma çağırdılar. Louis X IV’ün so
tehlikeli bir şekilde rahatsız etmeye başlamaları, öte ta
runu hep aynı idi: H ıristiyanlığın gerektirdiği dayanış
raftan da Erdel (Transylvania) P ren sliğin in 1650 yılın
maya girip, değişmez rakibi olan İmparatora yardım et
dan itibaren gittikçe artan bir biçimde bağımsız hareket
mek mi yoksa Osmanh Padişahıyla olan dostluğunu sür
etmeğe başlaması, hatta Boğdan, Eflak, İsveç ve Polon
dürerek Fransız İktisadî, dinî ve siyâsî menfaatlerini ko
ya’yı da içine alacak bir federasyon kurma teşebbüsü
rumak mı? Yukarıda da izah edildiği gib i zaten bu dev
merkezî idareyi fazlasıyla endişelendiriyordu. Öyle ki
rede Venedik-Osmanlı harbinden dolayı pek içaçıcı ol
1657’de Venedik’in İstanbul üzerindeki tehdidi Köprü
mayan Türk-Fransız ilişkileri göz önüne alınarak çok
lü Mehmet Paşa tarafından kaldırıldığında, Erdel soru
dikkatli ve orta bir yol seçildi: Hem İmparatora çok bü
nunun daimi bir çözümü devletin temel siyaseti haline
yük bir zafer getirecek bir askerî dayanışmaya girmemek,
geldi. 1658’den 1664 Vasvar Anlaşması’na kadar hem
hem kendisine üm it bağlamış Alman Seçicileri, Papa ve
Prens György Rakoczi II (1 6 2 1 -l6 6 0 )’nin bertaraf edil
genel olarak Katolik kamuoyu nezdinde “Avusturya im
mesi, hem de Erdel ile Avusturya arasındaki sınır ilişki
paratorluğunun kurtarıcısı” ve “H ıristiyanlığın şampi
sinin kesilmesi için yapılan birçok sefer bu siyasetin tat
yon ülkesi” olarak tanınmak, hem de son tahlilde İstan
bikata dökülme aşamalarıdır. Y üzyılın son çeyreğinde
b ul’da elçilerini hapse atan Sultan’a bir “ders” vermek.
Macaristan’daki din ve iktidar mücadelesine OsmanlIla
İyi general, subay ve askerlerden seçilmiş 6000 kişilik
rın fiili olarak Emeric Tököli (İmre Thököly)’nin yanın
bir “gönüllü” b irliği eski asi Saligny Kontu Jean de Co-
da katılm ası sonucunda, uzun yıllardır ördükleri emniyet
ligny (1617-1686) komutasında Batı Macaristan’a gön
ağını tamamen dağıtarak Karlofça gib i felaket sayılabile
derildi. Bu birliğin komutanlarından La Feuillad’ın tu t
cek bir sonuca varırlar.
muş olduğu “günlük”,21 Evliya Ç elebinin verdiği tafsi
Tüm bu aşamaları incelemek bu konunun dışına ta
lat ve Avusturya orduları başkomutanı Feld-mareşal
şar. Ancak Orta-Avrupa bölgesinde de Osmanlılar ve
Montecuccoli’nin yayınladığı hatırat vasıtası ile, Raba
Fransızlar kim i zaman karşı karşıya kim i zaman m ütte
nehri kenarındaki Saint-Gotthard (Szentgotthard)’da
fik olarak politikalar üretmişlerdir. Kısaca bunun üzerin
Türklerİn yenilgisi ile sonuçlanan muharebeyi yakından
de durmak gerekir.
takip etme imkânımız var.
1 6 6 3 - 1 6 6 4 O S M A N U -A V U S T U R Y A
Adını içinde bulunan Cîteaux Tarikatına mensup bir manastırdan alan bu köyde cereyan eden muharebe
SAVAŞI VE FRAN SA'N IN
nin (1 Ağustos 1664) ilk saatlerinde Türk ordusu yağan
M Ü D AH ALE Sİ
yağm urla çok kabarık nehirden karşıya yüklü m iktarda
Fransa’nın aracılığı ile imzalanmış olan “Kuzey Ba
asker geçirmiş ve Avusturya kuvvetlerini büyük bir boz
rışı” (1660), Almanya Ligi üzerindeki koruyuculuğu ve
guna uğratm ıştı. Ovada ve sol tarafta bulunan Fransız
topraklarını genişletmiş olmasına rağmen, Fransa-Avus-
kuvvetlerini Montecuccoli’nin çağırması üzerine durum
turya ilişkileri bir türlü normal hale dönmüyordu.
tamamen Osmanh ordusu aleyhine döndü. Sipahilerin
1660’dan 1664’e kadar Fransa’nın Viyana’da elçisi bile
büyük bir kısmı karşıya geçmemişti, topçu hemen hiç
yoktu. Ancak O sm anlıların 1 66 3 ’de Uyvar (Nove
kullanılm am ıştı ve yapılan köprüler bu kadar insanı ta-
OSA \A N lI
şıyacak sağlam lıkta değildi. Türk ordusu büyük bir pa
ması üzerine Mehmed IV Müteferrika Süleyman Ağa’yı
niğe kapıldı ve binlerce insaıı nehirde boğulurken, kena
ilişkilerin yeniden düzeltilmesi için özel misyonla Paris’e
ra çıkmak isteyen askerler de koalisyon kuvvetleri tara
gönderdi.25 Süleyman Ağa “elçi” olm adığı halde bu sıfat
fından öldürüldü.
la muamele görmeyi ve kral tarafından kabul edilmeyi is
Louis XIV bu harbi çok yakından takip etti ve bir
tedi. Kabulde kral, pâdişâhın mektubunu ayağa kalkarak
de madalya bastırdı. Fransız kaynakları da bu harbi ken
alm adığı için Süleyman Ağa memnun olm adığını açıkça
di askerlerinin kazandığına dair belgelerle doludur. Kay
ifade etti. Bu misyon fiyasko ile sonuçlandı ise de netice
naklarda bir başka ortak nokta Montecuccoli’nin Türk
nin daha çok A ğa’nm aşırı davranışlarından meydana
ordusunu nehirden karşıya geçip takip etmemiş ve Fran
geldiği anlaşılıyor. Yeni Fransız elçisi M arki de Nointel
sız ordusuna AvusturyalIların gerekli yiyeceği vermemiş
(1670-1679) Süleyman A ğa’ya gösterilmiş olan muame
olmasının kınanmasıdır. Coligny’niıı gönderdiği rapora
lenin ceremesini ilk zamanlarda çekti ise de, daha sonra
göre “Fransızlar İmparatorluğu kurtarmıştı".
yeni kapitülasyonları saraya kabul ettirecek kadar iyi iliş
Avusturya-Türk harbi başladığından beri Fransa’da çıkan gazetelerde Türk aleyhdarı ve Macar yanlısı (özel likle general ve şair Nicolas Z rinyi’y i metheden) ateşli şi irler ve yazılar çıkıyordu,22 ancak Saint-Gotthard sava
kiler kurdu (5 Haziran 1673). Türkiye bu kapitülasyon larla Fransa’ya Kudüs’teki mukaddes yerlerin koruyucu luğunu veriyor, ayrıca güm rük tarifelerini %5’den % 3’e indiriyordu.
şından sonra bu Fransız başarısı kısa zamanda, özellikle
1683-1689 Türk-Avusturya Savaşı
kilise mensuplarının dilinde “kafirlere karşı” mukaddes
Sırasında Türk-Fransız İlişkileri
bir savaşa dönüştü. Örneğin, “Kurtarılan Macaristan” adıyla bir şiir yazan J . de la Forge, Fransız kiralını “M u kaddes Yerlerin” fatihi olarak görüyor; başka bir şiirde Haçlı seferi ve İstanbul’un fethi tek lif e d iliy o r:
Protestan Kuruczorlar’ın (Hoşnutsuzlar) başına ge çerek Avusturya’ya karşı ayaklanan (1676) Imre Thököly’yi hem Türkiye hem de Fransa destekliyordu. An cak Fransa’nın desteği az bir para yardım ı, biraz da dip
Senin kaderin orada (Constantinople) seni çağırıyor, Bu büyük iş için sen bize verildin
lom atik destekten ileri gitm iyordu. Hele Nim egue (1679) Anlaşması’ndan sonra bu destek daha da azaldı.
Ve sen orada taçlanmalısın
Ancak Imre Thököly, hem Türkler ve Erdellilerin yardı
Orada, yeni bir taç ile.23
m ı ile hem de, az da olsa bu Fransız desteği ile yukarı
Saint-Gotthard galibiyetine rağmen Vasvar’da ya
Macaristan kalelerini ele geçiriken Louis XIV da Strasbo-
pılmış olan anlaşmanın Türkler lehinde imzalanmış ol
urg’u ablukaya alıyordu (1681). Dolayısıyla Avusturya
masını ne Fransız kamuoyu ne de Macarlar kabul ettiler.
ile Fransa arasında bir harp kaçınılmaz olarak görünüyor
Ama bu anlaşmayı özellikle Fransa Habsburglara karşı
du. Bazı tarihçiler, Viyana kuşatmasının, kendi harbini
Macarları kışkırtm ak için kullandı. Saint-Gotthard’dan
kolaylaştırmak için hiç olmazsa Macarları direnişe itmek
sonra Nicolas Zrinyi, Coligny’yi tebrik için bir adamım
suretiyle Fransa’nın teşviki ile doğudan yapılm ış bir şa
yollayarak ona Macarların Almanlara karşı nefretini bil
şırtm a ve zayıflatma hareketi olduğu konusunda ısrar
dirmiş ve “Almanya’da dengeyi sağlayacak tek hüküm
ediyorlar.26 Buna rağmen Katolik mezhebine ihanet ve
darın Fransız kıralı olduğunu söylemişti”.24 Vasvar An
Leopold I (1657-I705)’in zor durumundan istifade etmiş
laşması ile Macaristan ve Erdel önemli şehirleri kaybedi
görünmemek için, Kıral 1682 M artında Strasbourg ab
yor, buna karşılık Viyana’nın ellerini serbest bırakarak
lukasını kaldırdı. Temmuz 1683’de Merzifonlu Kara
Macaristan’da m utlak hakim iyet kurmasını sağlıyordu.
Mustafa Paşa 350 000 kişilik bir ordu ile Viyana kapıla
Bundan sonra G irit, daha sonra Polonya ile meşgul ola
rına dayandığında (İmparator şehirden kaçmıştı) herkes
cakları düşüncesiyle böyle bir anlaşmayı imzalamış ol
Fransa’nın ne yapacağını merkla bekliyordu.
mak Osmanlılar için bir başarı sayılıyordu. Ancak Fran
Papa Innocent XI, Fransa ile ihtilaflı bir devre için
sa ile Osmanlı Devleti arasındaki gerginlik 1669 yılına
de olmasına rağmen kralın yardım ını istemek için özel
kadar devam etti. Elçi Deniş de La Haye’in geri çağrıl-
bir elçi göndermişti. Louis XIV hiç de mukaddes bir it-
O SM A N LI
I SİYASET
cifaka girm ek niyetinde görünmüyordu. Sadece yapmış
tavsiyeleri ile isyana teşvik edenlere (Fransızlara) ve bu
olduğu mütarekeyi bozmayacağını garanti ediyor, Türk
yaptıkları korkunç kötülüklerden dolayı H ıristiyan m il
lere de Avusturya tarafında yer alm ayacağına dair söz ve
letleri tehlikelere atacağını bile bile hareket edenlere
riyordu. Fransa’nın kadim dostu Polonya’nın harbe gir
karşı intikam çağrısında bulunuyorlar”.29
mesi de bir bakıma Fransa’nın Osmanlı Devleti ile yakın
Buna benzer fakat çok daha kızgın bir başka örnek
ilişkiler içinde olmasından kaynaklanıyordu. Başka bir
olarak o zaman için hakaret sayılabilecek bir başlık kul
deyişle 1676’dan beri Jean Sobieski Türklere karşı yeni
lanan anonim bir yazarın kitabı zikredilebilir: La cour de
den harbe girm ek istediği halde Fransa’ya olan bağlılı
France turbanisee et les trahisons demasquees (Türbanlaştırıl-
ğından dolayı bu ihtilafı geciktiriyordu. Ama Paris ile
mış Fransız sarayı ve maskesi düşmüş ihanetler).30 Al
İstanbul arasında son zamanlardaki yakın ilişkiler ve İm
m anya’da papazların Viyana kuşatmasında “Tanrım Bü
parator'un ittifak çağrıları onu bu ayak bağından kurtar
yük T ürk’ü Viyana önünden uzaklaştır ve bizi Fransız
dı. Papanın da çağrıları ve parasal yardım vaadleri Sobi-
Küçük T ürk’ünden koru”31 diye yalvardıklarını yansıtan
eski’ye daha cazip geldiği için Leopold I’le ittifaka girdi
yazar, Tüm Avrupa’daki ülkeleri gözden geçirdikten son
(31 Mart 1683). Fransa tarafından teşvik edilsin edilme
ra, onların Türklere karşı birleşmesinden meydana gele
sin, Türk-Avusturya harbi Fransa’nın İspanya ile açtığı
cek gücü hayal ederken şu tahlili yapıyor :
harbe (26 Ekim 1683) büyük yardım cı oldu : Louis XIV biliyordu ki İmparator can derdinde idi. Başkentini kur tarabilmek için başka yere dikkat edecek vakti ve imka nı yoktu. Viyana bozgunundan sonra bile korkulacak bir
“Bizim barışmamız müm kün olmayan iki düşmanı mız var, biri Türkler, biri de Fransa; birincisi cellat, İkin cisi de işkenceci ; birincisi tüm H ıristiyanlık için evren sel bir tehlikedir, ötekisi ise doymak bilmez bir hırsın
durum mevcut değildi, çünkü Türk ordularının geriye
peşindedir. Fransa, Alman m illetinin amansız düşmanı
çekilişinden istifade ile yirm i y ıl önce Montecuccoli’nin
dır. Hiç şüphe yok ki, istediği kadar yüzüne maske tak
çizmiş olduğu program tatbik edilecekti : Osmanlılar Macaristan’dan çıkartılacaklardı.
sın, iltifatlar ya da tatlı vaatler yapsın ya da hediyeler versin, her zaman, olduğunu iddia ettiği dünya kırallık
Türklerin Viyana önündeki bozgunundan sonra, Avrupa’da Avustury?’”^ yardım etm ediği için, Louis XIV’e karşı çok sayıda broşür, yazı ve kitabın dile getir d iğ i27 tepkiler, Fransa kiralının h ırıstiyanlığa ihanet etti ği noktasında birleşiyor. Bu yazarlar arasında en önemli si Alman filozof Leibniz’dir. 1672’de Paris’e gelerek Lo uis XIV’e Osmanlı İm paratorluğu’ııu nasıl parçalayabile ceği ve özellikle M ısır’ı fethederek nasıl “denizlere, doğu
projesinin karşısında kalkan gib i duran Alm anların düş manı olacaktır.”32 Fransa’nın ald ırm azlığı, h atta İm paratorluğun Türkler tarafından tehdidi karşısında Louis X IV ’ün tek gayesinin Almanya ile ilg ili projelerini gerçekleştirmek olduğunu öne sürerken yazar, Türk ilerlem esinin, Rusya, İran, Polonya, Danimarka ve Osmanlı H ıristiyanlarının iş b irliği ile durdurulabileceğini savunuyordu.33
ve Hint ticaretine hakim olacağını, H ıristiyan dünyası nın ve hatta Osmanlı İm pratorluğu’nun gücünden geri
O SM A N L I İM P A R A T O R L U Ğ U 'N U
de kalacak harabeler üzerinde ne şekilde hüküm ran” ola
PAYLAŞM A PROJELERİNDEN ESKİ
bileceğini tavsiye eden rapora28 o zaman pek aldırmayan
İT T İF A K A D Ö N Ü Ş
k ıral’a karşı şimdi Mars Christiannis'mıus adlı kitabını ya
Ancak bu tepkilerin Fransa’yı etkilem ediği de söy
zıyordu. Filozof bu kitabında, Fransa kralını, Türklerin
lenemez. Tersine, 1685’den sonra, Osmanlıların tüm
Avrupa’yı yakıp yıkm aları sayesinde, yeryüzünde tanrı
cephelerde Louis XIV un Osmanlı İm paratorluğu’nu yı
nın tem silcisi olarak tek başına hükümdar olmak iste
kıp paylaşmanın zamanı geld iği konusunda kendisine
mekle suçluyor :
daha önce sunulan projelere yakından iltifat ettiği konu
“İkiyüz bin H ıristiyan, barbar (Türklerin) kılıcın
sunda elde çok önemli ipuçları var. Leibnitz projesinin
dan geçiyor, veya ölümden de beter bir esarette ruhları
çok daha iyi ve bilim sel bir şekilde tatbikata konulması
öldürülüyor; Tüm bu insanlar, Macarları para, silah ve
ile ilg ili kralın görevlendirdiği mühendis ve askerlerin
O SM A N LI
SIYA S£T
yapmış olduğu tek lif ve çalışm aların “taksim ” fikrinin
ve Kahire’yi ziyaret etmiş olan Gravier d ’Ortieres’in üç
sadece bir kaç papaz veya hayal gücü kuvvetli filozofun
yıl boyunca yapmış olduğu önemli çalışmanın meyvesini
temennisi olduğunu değil, bizzat Fransız idaresinin ve
1688 yılında bitirm iş olduğu iki raporda görüyoruz. B i
kralın ciddî olarak üzerinde çalıştığı bir konu olduğunu
rincisi Memoire toucbant les Edoelles du Levant (Levant İske
arşiv belgeleri kanıtlıyor.34 Fransız büyük elçisi Guillera-
leleri ile ilg ili Rapor)’dur39 Ancak bizi burada ilgilen d i
gues’ın ölümünden sonra (6 M art 1685) tayin edilen Pi
ren özellikle onun ikinci raporudur: Estat des places que les
erre Girardin (1686-1689) İstanbul’a harp gem ileri, tec
princes mahometans possedent sur les costes de la mer Mediterra
rübeli denizciler ve mühendisler götürdü. Levant iskele
nee et dont les plans ons este levez par ordre du Roi a la faveur
leri müfettişi ve denizci Gravier d ’O rtieres’in idaresi al
de la visite des Esdıelles de Levant, que Sa Majeste a fa it fa ir
tında gönderilmiş olan bu teknik heyet, Louis XIV’ün
les amıees 1685, 16 8 6 et 1687, avec les projets pour y faire
“İstanbul’u fethetmek ve Doğu’da bir Fransız imparator
descente et s’en rendre maistres.A0 Bu çalışmanın başlıkları
luğu kurm ak” konusundaki projesinin tatbikata konul
konumuz için ilginçtir :
masının hazırlık safhasını teşkil ediyordu.35 Aynı devir de subay Combes kardeşler ve Plantier adlı başka bir su bay yine bu m aksatla Akdeniz ve İstanbul’a gönderilm iş ti. Her ne kadar Avusturya, İspanya, İngiltere ve Hollan da ile girişilecek harplerden dolayı (ligue d’Augsbourg : 1688-1697) ciddî bir tatbikat alanı bulamasa da bu pro jenin, Kuzey Afrika’da Osmanlı lim anlarına karşı yapıl mış olan taarruzlarla ve özellikle XVIII. yüzyıl sonunda Volney’niıı36 “taksim" teklifleri ve nihayet Napoleoıı’un M ısır seferi ile entelektüel ilişkisi olduğunu vurgulamak gerekiyor.37 Adıgeçen proje üzerinde çalışan mühendis ve subaylara verilmiş gizli talim attan açık olarak anlaşıl
İstanbul Şehri: güzellikleri ve şehrin durumu; şeh rin surları; Büyük T ürk’ün (Padişah’ın) sarayı ve bu sara yın surları; Yedikule Kalesi; şehre yaklaşma ve taarruz; M ajestelerinin talim atına göre Konstantinopol’ün yak ıl ması için gerekli kuvvetler ; Elçinin ve lim anlarda bulu nan Fransızların geri çekilm esi ve bir daha oraya elçi göndermemek için öne sürülecek nedenler ; Osmanlı im paratorluğu’nun kötü durumu hakkında düşünceler ve bu durumdan istifade ederek, Türklerİn im paratorlukla rını imha ederek Fransa çocuklarından birini Doğu İm paratorluğunun başına geçirmek.
dığı gib i, İstanbul dahil Ege ve Akdeniz’deki tüm Os
İstanbul’un alın ışın ı ve Osmanlı İm paratorlu
manh liman ve şehirlerinin plan ve haritaları, lim anlara
ğ u ’nun tamamen parçalanışını ep jn ce tefferuatına kadar
giriş ve çıkışların durum ları, yollardaki engel ve engebe-
planlayan ve bu konuda gerekli gem i, asker ve malzeme
le, mesafele, rüzgar ve diğer meteorolojik gözlemle ay
yi tafsil eyleyen (listeleri belgede var)41 Fransız subayı
rıntıları ile kaydedilecekti. Elçi G irardin’e verilen bu
tüm Osmanlı toprağını sadece Fransa’ya vermiyor, bir
gizli talim atta şöyle deniliyor :
kısm ını da başka ülkelere “veriyor”. Buna göre “Viya-
“...Şayet elçiye (Türk yetkililer) M ajestelerinin (Lo
na’yı kurtarm ış olduğu halde hiç bir menfaat elde ede
uis XIV) harp gem ileri ile zât-ı şahanelere (pâdişâh) ait
meyen Polonya kiralının payına Boğdan ve Eflak” düşü
yerlerin durumunu anlamak ve o yerlere hücum etmek
yor. K arşılığında da, Osmanlı ordularının Tatarlara sı
için mühendislerin gönderilmiş olduğunu, hatta yolda
ğınm aları ihtim aline karşı Tatarlarla Osmanlılar arasıda
(Toulon-İstanbul arasında) çalışmış olduklarını b ildikle
ki geçit yerlerini koruyacaklar. Ancak Ruslarla işbirliği
rini söylerlerse, elçi bunları katiyyetle inkar edecek (ilde-
yapılamazsa Tatarlar m üstakil olarak kendi-kendilerini
niera formellment ces faits) ve sadece bir kaç subayın, me
idare edecekler ; Erdel Prensi Fransa’nın koruması altın
rak saikası ile ve tehlike anında emin olmak için denizci
da istiklalin i elde edecek. İhtiyaç halinde her zaman
lik konusunda bilgilenm ek vesilesiyle lim an ve kıyılarda
Avusturya İmparatoruna karşı isyan ederek ona kafa tu
ölçümler yaptıklarını, M ajestelerinin, bu lim an ve şehir
tabilecek Imre Töhköhli için de bir “iy ilik ” düşünmek
lerde güçlü ve zayıf noktalan zaten b ildiğini, dolayısıyla
gerektiğini savunan Gravier d ’Ortieres, ona da Tameş-
yeni malumata ihtiyacı olm adığım anlatacaklardır”.38
var’da bir prenslik layık görüyor. Daha sonra da Macaris
İstanbul, İzmir, Sakız, Selanik, Atina, G irit, Ege
tan fethedileceği zaman orası ona verilir diye düşünüyor;
Adaları, Kıbrıs, Halep, Trablus-Şam, Sayda, İskenderiye
Böylece Macaristan’ı “Fransız menfaatlerine bağlam ış”
O SM A N LI I
SİYASET
oluyor. Mora, Teselya, Makedonya, Sırbistan, Bulgaris
parçalar, yani İstanbul,43 Edirne, Bursa, Korint, Bone
tan, Romanya ve tüm Ege Adaları Fransa'ya kalacak ; fa
(Cezayir), M ısır ve Trabzon’a kadar Anadolu; İngiltere
kat adalar (Girit, Rodos dahil) İstanbul’dan sonra alına* cak, çünkü oradan fethe başlanırsa Türkler işin farkına
Teselya’yı ; İspanyaya Cezayir şehri, Oran, Atina ve
varırlar ve Fransızlar çok kayıp verebilirler. İstanbul böy
yıları, Halep ve Suriye; Savoi D ukalığına K ıb rıs; Papaya
lece alındıktan sonra, Rum eli askeri, - hele padişahın As
Kudüs; M alta Şövalyelerine de Rodos verilecek. Rusya’ya
ya yakasına geçmesinden sonra- yardımsız kalacak, dola
da ileride proje teklif edildiğinde “arzu e ttiğ i” bir yer ve
yısıyla bu askerin tamamı -kadınları ve çocukları dışında
rilecek. Daha cahilane ve Fransız devletinin resmî görü
diye de belirtiliyor- kılıçtan geçirilecek. Ancak Fransız
şünü yansıtmayan bu “d in î” taksimat projesi ve ardından
subayı 20.000 kişiyi kürekte kullanılm ak üzere sağ bı
gelenler, Ortaçağdan beri Fransa’da geliştirilen “H açlı”
rakmayı teklif ediyor. Fakat Osmanlı kuvvetlerinin ken
projelerinin Louis XIV devrine de Grand Dessein (Büyük
diliklerinden teslim i halinde, hayatta bırakılabilecekler.
Proje) olarak yansıması ve geliştirilm esidir. Başka bir de
O durumda Ege adalarına ve daha sonra Kuzey Afrika’ya
yişle
gönderilecekler, böylece bir daha Asya’ya dönemeyecek
Kaynarca Anlaşması ile değil, belki Henri IV ve özellik
leri için oralardaki halklar -M ısır dahil- istiklallerini el de edecekler. Fakat bu ülkelerden, bundan sonra korkma gereği olmayacak, çünkü bölünüp küçülmüş olacaklar. Daha sonra da buraların fethine girişilecektir. Ancak ona göre, Leibnitz’in 1672’de düşündüğünün tersine, İstan bul, Yunanistan ve Adalar alınmadan M ısır’ı Fransa’nın
Theb; Portekiz’e, Libya, Mora, Ege’deki Makedonya k ı
la Question d’Orient (Doğu sorunu) 1774 Küçük
le Louis XIV devrinde başlamış bir sorundur. Berlin Anlaşması arefesinde (1876), Louis XIV’ün “Büyük Proje’ sini tahlil eden bir yazarın44 vardığı sonuç ilg i ç e k ic id ir: “Osmanlılara karşı “Büyük Proje’ nin ciddî olarak
alması caiz değildir, çünkü Fransa ile arada çok mesafe
düşünülmemiş olduğunu söylemek mümkün değildir.
olduğu için orayı korumak mümkün olmaz. Tabii M ı
Bu proje kamuoyunun ve Charles V l’nın hüküm darlığı
sır’dan sonra Anadolu, Suriye ve Filistin geliyor. Buralar
nın başından Louis XIV un hükümdarlık devrinin orta
da alındıktan sonra Osmanlılar Fırat ve Arap Yarımadası
larına kadar devlet adamlarının düşünce akım ının bir
ötesine atılacaklar. İran şahı da onların en büyük düş
ifadesidir. Bu da Türklere karşı Haçlı seferi hazırlanmak-
manlarından biri olduğu için onlara yardım etmeyecek,
ta olduğunu ispat eder; bir kez bu Haçlı seferleri yapıl
böylece dağılacak ve yeryüzünden izleri silinecektir.
mıştır, İkincisi için ise yarı yolda kalınmasına rağmen
Louis XIV’ün bizzat emir vererek hazırlattığı bu
uzun zaman onu tamamlamak için fırsat kollanmıştır.
“taksim ” projesinin üzerinde özellikle durmamızın se
XVIII. yüzyıldan önce Fransa’yı idare eden kıral ve ba
beplerinden birincisi, bahsedilen belgelerin çok resmî el
kanların ardarda iki projeleri olmuştur, biri gündüzün
lerden çıkmış olması, İkincisi Leibnitz’in M ısır’ın alın
uygulanan, yani onların boğazını sıkan ve hemen çözüm
ması ile ilg ili projesinden sonra yapılm ış olan en ciddî
bekleyen proje : İngilizlerin Fransız toprağından uzaklaş
proje olması, üçüncüsü de projenin daha sonraki devir
tırılm ası, Avusturya tacının yerlere sürülmesi, Fransız sı
lerde devamlı olarak gündemde tutulm uş olmasıdır. Ay
nırlarının genişletilm esi... Diğeri ise şim di üzerinde dur
nı yıllarda (1686), eski süvari binbaşısı, sonra Fransa’nın
duğumuz asırlık, yani çeşitli engeller sebebiyle bir türlü
Dimyat Konsolosu Papaz Coppin’in yazdığı Le Bouclier de
uygulam aya konulamayan proje... Bir ulusun kalbinde
l ’Eurape (Avrupa’nın Kalkanı)42 adlı hacimli kitabında
yaşayan ve derinlere gömülmüş olarak duran her şey g i
Osmanlı Devleti’nin taksim i biraz daha değişik olacak,
bi, bu proje de, asırlar içinde durmadan değişikliklere
hemen tüm Avrupa ülkelerine “paylar” verilecek. Özel
uğram ıştır : yaşamış, gelişmiş ve ölmüştür...”
likle de Avusturya’ya Macaristan, Sırbistan ve Bulgaris
Eylül 1688’den itibaren artık ölümüne bir savaşa
tan’ın bir kısm ı; Polonya’ya Eflak, Boğdan, Podolya,
atılan Louis XIV un bundan sonra bu işlerle uğraşacak
Edirne’ye kadar olan Karadeniz kıyıları ve Silistre’ye ka
zamanı yoktu. Fransa ile Osmanlı İmparatorluğu’nun ay
dar olan Bulgar kıyıları; Doğal olarak Fransa’ya en iyi
nı yıllarda korkunç bir genel savaş içinde olmaları, iki
O SM A N LI
ülkeyi yine eskisi gib i ortak düşmanlara karşı -Özellikle
ise de artık dayanacak güçleri kalm amıştı. Yüzyıl Os-
Avusturya’ya karşı- “objektif ittifak” içinde yaşamaya it-
m anlılar için Avrupa’da büyük bir toprak kaybı ile kapa
ri. Osmanlıların Karlofça Anlaşm asını imzalamamaları
nırken, Fransa’yı çok zayıflatacak olan yeni bir harbe, İs-
için Fransız Büyükelçisi Ferriol (1699-1711) çok direndi
panya Veraset H arbine hazırlanıyordu.
1
LAVISSE (Ernest), Louis XIV, Paris, Taİlandier, 1978, c. I, s. 248.
2
id. p. 249.
3
DUPARC (Pierre), R ecueil des instrı/ctions d m necs aux atnbassadeurs et minist-
22
1983
res de France, XXIX, Turquie, Paris, 1965.
23
4
Id.
24
5
DARRICAUD (Raymond), “M azariıı et L’Empire Ottoman, L’Expedition
7
8
25
I 6 l9 ’da Hüseyin Çavuş’un özel görevle gönderilmesinden beri, ilk kez
26
Köprülü Mehmet Paşa’nın bu mektubu için bk. Archives du Ministeres
Hatta Lavisse “diversion turque" (Türk şaşırtmacası) diye bir de başlık
des Affaires Etrangeres (Paris), Correspondance politique, Turquie, c. 6,
atıyor, bk. LAVISSE (Ernest), op. cit. , c. II, s. 176 ; İ, H. UZUNÇARŞILI
v° 35 A.
da fransız elçi N ointel’in bu konudaki bazı teşebbüslerini naklediyor : Osm anlı T arihi, c. III, 1. kısım , Ankara, Türk Tarih Kurumu, 1983, s. 437.
Prens Aimeric’e verilen talim at için bk. DARRICAUD (Raymond), “Ma 27
Bu yazı ve eserler için bk. GILLOT (H.), Le regne d e Louis XIV et l ’opinion publique allcm ande, Nancy, 1914 ; VAN MALSSEN (P. j . W. ), Lo?ıis XIV
SETTON (Kenneth M .), Yenice, A ustria a n d the Turks in the Seventeenth
d-apres lespam hlets repandus en H ollanda, Paris-Amsterdam, 1937.
Century, Philadelphia, The American, Philosophical Society, 1991, s. 19028
191. 10
HUDITA (I.), Rcpertoire des documents concem ant les relations d ip lo m tiq u es
Fransa’ya kısa bir zaman için de olsa bir diplomat gönderiliyordu.
Bu m ektuplar için bk. aynı eser, s, 340.
zarin et i ’Empire O ttoman...”, op. cit. , s. 347. 9
idem , s. 20-21. entre la France et la T ransylvanie au XVUe sik le, Paris, 1927, s. 127.
de Candie, 1660”, Revue d'H istoire d îplonıatiqm , Paris, 1960, s. 335-355. 6
Bu gazete ve yazıların tahlili için bk. KÖPECZI (Bela), H ongrois et Français : de Louis XIV a la R cvolution fran ça ise, Paris, edition du CNRS, Paris,
Leibnitz (G. G.), “Consilium A egytiacu n r , (latinceden tercüme : V. Vallet de Virville), Revue independate, 1 Mart 1842. İki asır sonra Napoleon’uıı
Grimani’nin mektubu (10 A ralık 1660), Bibliotheque nationale de Fran ce, İtalyanca arşivler (ms. italiens), n° 1849, v. 170-172.
çok d ikkatli okuduğu ve üzerinde etraflıca düşündüğü anlaşılan bu belge
11
GOUBERT (Pierre), M azarin, Paris, Fayard, 1990, s. 432.
gerçekten de 1797’de tanınmaya başladı. Ancak, 21 Haziran 1672’de bu
12
Louis XIV, M emoires ed. Dreyss, c. II, s. 418.
raporu alm ış olan Louis XIV un bakanlarından Pomponne, Leibnitz’e şu
13
DUPONT ‘Maurice" ve TAILLEMITE (Etienne), Les guerres navales fra n -
cevabı verm işti : “...H açlı seferleri üzerine size bir şey söylemek istemiyo
14
15
çaises, d u M oyen Age d la G uerre du G o lf e, SPM , Kronos, Paris, 1995, p. 33
rum ; Fakat sizin de bild iğiniz gibi Aziz Louis devrinden beri artık mo
ALQUIE (François Savinen d’), Les memoires d u voyage de M onsieur le mar-
da da değiller”. Çok tafsilatlı olarak hazırlanan bu rapor’da Leibnitz M ı
quis de Ville a n Levant ou U histoirc curieusc de C andie..., Amsterdam, Henry
sır’ın kolay fethedilir b ir ülke olduğunu (örnekleri : Yunanlılar, Rom alı
et Theodore Boom, 1671.
lar, Müslümanlar ) dolayısıyle onu fethetmenin her yerden daha m üsait
Hemen belirtelim ki o devirde gerek Osmanlıların gerekse Avrupalıların
olduğunu, M ısır’ın “bilim lerin anası, yeryüzünün meyvesi, doğanın ve sa
yazdıkları kitapların tümü karşılıklı itham ve küfürlerle doludur. Devlet
natın harikası", hala çok zengin olduğunu, Pâdİşah’m orayı müdafaa ede
lerin iyi ilişkiler içinde olduğu zamanlarda bile yazarlar “öteki”ne küfret
cek güçte olm adığını, etse de ordularının orya çok geç varacağını, Türk
mekle parsa toplamaya çalışıyorlar.
deniz gücünün çok zayıf olduğunu, Türklerin aralarında hiç bir ünsiyet
16
ALQUIE (François Savinen d’), Les memoires d u voyage s. 2-3.
olm adığını, bir çıkartm a karşısında tüm Osmanlı hıristiyanlarının, hatta
17
Louis XIV’ün amca oğlu Beaufort'un ölüler içinde kaybolması Fransa’da
azınlıkta olan bazı müslüman gurupların Fransa’ya yardım edebileceği ni... doiaysıyla 30 000 k işilik bir kuvvetin orayı fethetmek için kafi gele
önemli yankılar yaptı. Hatta cesedinin bulunmaması, daha sonra Fran sa’da ilginç şayialara yol açtı. En önem lisi de B astille’de hapsedilen meş
ceğini (Napoleon da 35 000 kişilik bir güçle M ısır çıkartm asını yapmış
hur “Demir M askeli” prensin o olduğu yolunda dedikodular oldu ve bu
tı) çok tafsilâtlı olarak izah ettikten sonra hukukî yönden de bir sorun ol
Fransız edebiyatına yansıdı. Kandiye kuşatmasına katılm ış olan Evliya
m adığını çünkü Fransa’yı Bâb-ı A li’ye bağlayan özel anlaşmaların olma
Çelebi Beauforc olayını uzun uzun anlatırken Venediklilerin Fransızlara
d ığını, dolayısıyla Kandiye ve D jidjelli’ye yapılan seferler ne kadar huku kî idiyseler, M ısır seferinin de o kadar hukuki olacağını ifade ediyor.
yardım etm ediklerini, tersine seyirci kaldıklarını söyler {Seyahatname, İs
18
tanbul, Orhaniye Matbaası, 1928, c. VIII, s. 434-441) ; Ayrıca bk. Meh
29
CEuvres d e Leibniz, Foucher de Careil, Paris, 1881, c. III, s. 18.
met Râşid, T â rih-i R âşid, İstanbul (tarihsiz), c. I, s. 221.
30
L. B. D. E. D. E. müstear adı altında, 1663’de Z rini’in ordusunda bulun duğunu söyleyen bir “A!m an”m yazdığı bu kitap (La Haye, ehez Jacob
Donanma Emini (Iııtendant) de La Croix’nın bu hezimet için yazmış ol
von Ellinckhusen) 1690’da 3. baskısını yapıyordu.
duğu tafsilah rapor İçin bk. Archives de Vincennes, Armee de Terre, A
19 20
1238, doc. 81 : “Relatİon de ce qui s’est passe en la sortie faite sur le camp
31 . Id. s. 49
des Turcs du cote de la Sabîoniere, la nuit du 24 au 25 juin 1669, en Can
32
die”.
33
Id. s. 186
DUPONT ‘Maurice" ve TAILLEMITE (Etienne), Les guerres navales fra n -
34
XVII. yüzyıldaki projeler için ve genel olarak 1270’den 1913’e kadar Av
çaises.... s. 45
rupa'da üretilen “taksim ve fetih" projeleri için bk. DJUVARA (T. G.),
KUNT (Metin İ.), 17. Y üzyılda Osmanlı Kuzey Politikası Üzerine Bir
Çent projts de p a rta ge de la Tıırquie (1281-1913), Paris, Librairie Felix Alcan, 1914.
Yorum”, B oğaziçi Ü niversitesi D ergisi, 1976-1977, c. IV-V, s. 111-116. 21
Id. s. 176
“Relation de la campagne de Hongrie en 1664
Bibliotheque nationa
35
Bu konu ile ilg ili iki ciddî çalışmayı zikretmek g e r e k ir : DRAPEYRON
le de France, Ms. 4151. Ayrıca aynı kütüphanede 18 996 numaralı dosya
(Ludovic), “Le grand dessin secret de Louis XIV contre i’Empire otto
ve onun yayınlanmış şekli : R ecueil historique contenant diverses pieces curieu-
man”, Seances et travaux d e PAcadcmie des Sciences m orales et politiques, 1877/1
ses de ce temps, Cologne, 1666.
(37. yıl), s. 740-774 ; OMONT (Henri), “Projets de prise de ConstantiO SM AN Ll
m
SİYASET
nopie et de fondation d'un em pire français d ’O rieııt sous Louis XIV", Rc36
37
41
Gravier d ’Ortieres’in yaptığı hesaplara göre Fransa’nın bu operasyon için
vue d'h istohe d iplom aliquc, 1893 (VII. yıl, n° 2), s. 195-246.
31 787 940 lira (frank) harcaması gerekiyor. Ancak ona göre bu m asraf ya
1787-1792 O smanlı-Rus ve Osmanlı-Avusturya savaşları sırasında Vol-
pıldıktan sonra daha fazla harcanmayacak, çünkü O manlı ülkesinin vere
ney’nin ‘‘T ürkiye’nin taksimine ilişkin bir harita” İle yayınladığı kitap :
ceği kara ve deniz askerleri kafi gelecektir. Bu iş için R um îara karşı “tat-
C onsidcrations su r la gu crrc actuelle des fu r c s , Londra, 1788.
lılılk a ” hareket etmek yeterli olacak, çünkü “hürriyete kavuşmalarını ken
M ısır Seferinin tarihsel boyutlarını en iyi şekilde ortaya koyan şu kitaba
di im paratorluklarını yeniden dirilten Tanrı’nın bir mucizesi olarak göre
bk. LAURENS (Heııry), Les origines in tellcctm lles d e l'expcdition d'E gyptc : pricnîalism e islam isant en Francc (1 6 9 8 -1 7 9 8 ), İstanbul, Isİs, 1987. 38
Bibliotlıeque nationale de France, ms. français (Fransız yazm aları), n°
39
G irardin’n dönüşünde sunduğu genel sefâretııâme içinde b u lu nu yor: Bib-
40
Bibliotheque nationale de France, ms. français (Fransız yazmaları), ıı°
7162, v. 60/B ; v. 90/B, 101 ve 143/B
cekler”. 42
Puy, 1686, 496 s.
43
Coppin’e göre İstanbul eskiden (1204’de 4. H açlı seferinden sonra İstan bul ve civarındaki Latin devletinden bahsediyor) Fransa’ya ait olduğu, ve özellikle bu şehri koruyabilecek yeterli sayıda asker ve gem iye sahip olan
liotheque nationale de France, ms. français (Fransız yazm aları), n° 7174
tek hüküm darın Büyük H ıristiyan Kral olduğu ve bu taksim de en büyük fedakârlığı o yaptığı için.
7176. B aşlığın türkçe tercümesi: “M uham m edî prenslerin Akdeniz’de sa hip oldukları yerlerin durum u, Levant İskelelerine M ajestelerinin em ri ile
44
DRAPEYRON (Ludovic), “Un projet Français de Conquete de l'Empire
1685, 1686, 1687 yıllarında yapılm ış olan ziyaretler sırasında çıkarılm ış
Ottoman au XVIe siecle et au XVIIe siecles”, R evue des Deux~Mondcs, 1
olan planları ve ve o iskelelere taarruz ederek sahip olma projesi. “
Kasım 1876.
O SM A N L I İ J J J
SİYA SFF
İLK OSMANLI-HOLLANDA MÜNASEBETLERİ BÜLENT ARI BİLKENT ÜN İVERSİTESİ İK T İSA D İ VE İD AR İ BİLİMLER FAKÜLTESİ
GİRİŞ
tinde dinsizliğin yayılm asına engel olmak için 1521’de u makalede Osmanlı-Hollanda münasebetleri
Luther’in aforoz edilmesinden sonra H ollanda’da onun
nin ilk devirleri ele alınacaktır. Öncelikle Hol
bütün kitaplarını müsadere ettirm işti. V. Charles’ın ikin
landa’nın Ispanya’dan bağım sızlığını kazan
ci adım ı, İspanya’da uyguladığı Engizisyonları Hollan
ması sürecini anlatan tarihçeyi takiben 17. asrın başların
da’ya da getirm ekti. İlk olarak 1523’de Brüksel’de iki k i
da gerçekleşen H ollanda’nın deniz hakim iyeti ve ticari
şi yakıldıktan sonra tüm Luther’ciler için ölüm em irleri
kalkınmasına temas edilecektir. İki ülke arasındaki ilk
verilmeye başlandı. Fakat baskılar Luthercilik’in yayıl
ticari ve diplom atik münasebetlerin kurulm ası safhasın
masını önleyemiyordu. Tahminlere göre 1530’da Ant-
dan sonra ahdnâme-i hümâyun ile Holanda’ya verilen ka
werp nüfusunun dörtte biri Lutheraıılığı benim sem işti.1
pitülasyonlar ve bunların zaman içinde değişen şartlara
1550’den itibaren Calvinizm Hollanda’ya Cenova yoluy
göre yenilenmesi üzerinde durulacaktır. Son bölümde ise
la girm eye başlayacak, Hollanda Engizisyonunun verdi
18. asrın başlarına kadar İstanbul’da görev yapan Hollan
ğ i ağır cezalara rağmen hızla yayılacaktır.
da elçileri hakkında kısaca b ilgi verilmektedir. Sözkonu-
İmparatorun toprakları arasında en zengin olanı
su elçilerin görev süreleri bir liste halinde yazım ızın so
Hollanda idi. 1559 tarihli Venedik raporlarına göre H ol landa, Türklere ve diğer dinsizlere karşı H ristiyanlığı
nunda ayrıca yer almaktadır.
müdafaa eden İspanya kralının hâzinesi id i.2 V. Char-
HOLLANDA BAĞIMSIZLIĞININ
les’ın 1555’de tahtı II. P hilip ’e devretmesi, dini baskıla
SİYASİ TARİHÇESİ
rı durduramadı. II. P hilip, hakim iyetine karşı bir isyan
17. asırda dünya ticaretinde büyük söz sahibi olan
olarak gördüğü ve dinsizlik addettiği Protestanlık’ı orta
Hollanda, 16. asırda Avrupa’y ı kasıp kavuran mezhep sa
dan kaldırm aya kararlıydı. Bunun için H ollanda’da doğ
vaşları sonucu bağım sızlığına kavuşmuştur. İspanyanın
rudan İspanya’ya bağlı bir idare kurm ak için ilk adım la
eyaletlerinden olan Hollanda, o devirde bugünkü Belçi
rı attı. Flaman bölgesinin yönetimi Kont Egmont’a,
ka’nın kuzeyindeki Flaman bölgesini de içine alm aktay
Hollanda, Zelanda ve U trecht’in yönetim i ise “W illiam
dı. Belçika b ilindiği gib i 1830 yılında bağım sızlığını
of Orange’ a verildi.3 1559’da Hollanda’dan İspanya’ya
kazanarak H ollanda’dan ayrılm ıştır. Resmi olarak Bur-
giden II. Philip naib olarak V. Charles’ın gayr-ı meşru k ı
gundy dükünün arazisi sayılan Hollanda şehirlerinde, o
zı M argaret’i bırakm ıştı. Hollanda’da üç yeni başpisko
devirde diğer Avrupa ülkelerine nazaran kayda değer bir
posluk ve ondört piskoposluk kurulm ası kararıyla artan
hürriyet havası hakim di. Rönesans ve Hümanizm, Hol
gerginlik sonucu 1566’da “İkona İsyanı” patlak verdi.4
landa’daki eğitim li ve iyi yetişm iş burjuvazi arasında re
Elinde imkan olduğu halde prens W illiam bu isyanda
vaç bulm aktaydı. Antwerp tüccarı Alm anya ile yakın ti
ayrılıkçı Calvinistler’in önderliğine geçmedi. Fakat g it
cari münasebet içinde bulunduğundan, Luther’in yazıla
tikçe büyüyen isyan sonucu önce Margaret, imparatora
rı elden ele dolaşıyordu. B ugünkü Belçika’nın Ghent
sadakat yem ini etmelerini istedi. W illiam ’ın bunu red
şehrinde doğan İspanya kralı V. Charles, kendi memleke
detmesi üzerine Margaret ordusuyla Antwerp’te toplanan
O SM A N E I I
SİYASET
Calvinistler’in üzerine yürüyerek onları bertaraf etti. İs
altın mükafat kondu. Nihayet 1584’de Prens W illiam
yancıların lideri Brederode ve daha sonra da W illiam A l
Delft’te bir suikast sonucu öldürüldü.7
manya’ya kaçtı. Fakat II. Philip sıkı idaresini bırakmadı.
Suçlamalar arasında Türklerle irtibat kurmak da var
1567’de Alva dükünü tüm Hollanda’yı Brüksel başkent
dır. Anlaşılan o ki İngiltere Kraliçesi Elizabetlı gibi Prens
olmak üzere tek bir krallıkta toplama göreviyle, emrin
W illiam da İspanya ile başedebilecek en büyük güç olan
deki bir orduyla Hollanda’ya gönderdi. Fakat dükün çok
Osmanlı Devletinden, gizli kanallardan irtibat kurarak
sert uygulamaları ve yarattığı dehşet ortamı gerginliği
yardım istemiştir. Bu irtibat Joseph Nasi, nam-ı diğer
daha da artırdı. Bir yıl sonra Brederode’un ölmesiyle
Don Juan Miquez aracılığyla olmuştur.8 W illiam , Kanu
W illiam tek lider olarak kaldı. Ancak Alva’ya karşı yü
ni Sultan Süleyman ve II. Selim tarafından istihdam edi
rüttüğü ilk muharebeler akim kalm ıştı. Bunun üzerine
lip İstanbul’a gelmeden önce Antwerp’te bankacılıkta fa
W illiam , İspanyollara karşı korsanları destekledi. İlk ön
al biri olan Nasi’ye 1569’da gizlice bir mektup göndere
ce Brill liman şehrini prens W illiam adına ele geçiren
rek HollandalIların II. Philip’e karşı yürüttükleri isyan
korsanlar daha sonra kuzey lim anlarını birer birer teslim
da Osmanlı Devleti’nin desteğini istem iştir.9 Avrupa ah
aldılar. Aslında W illiam , fanatik korsanlardan pek de
vali hususunda Osmanlı hükümetinin danışmanı olan
hazzetmiyordu. Emniyetli, fakat acımasız bir idare kuran
Nasi, Hollanda isyanını Osmanlı devlet adam larıyla isti
korsanlar kiliseleri yağmalıyor, papazları katlediyor, Ka
şare etmiştir. Bunun üzerine Osmanlı Sultanı Flaman
tolik hakimleri Calvinistlerle değiştiriyorlardı.
bölgesi ve diğer İspanyol şehirlerindeki Lutherciler’e bir
Kuzeye doğru ilerleyen İspanyol kuvvetleri 1573 ’te
mektup göndererek kafirlere (Katolikler) karşı muhare
Haarlem’i kuşatarak altı ay sonra ele geçirdiler. Fakat İs
belerinde destek vereceğini bildirm iş ve istedikleri za
panyolların durumu çok da iyi sayılmazdı. Akdeniz’de
man donanma ile asker ve yardım göndereceği vaadinde
Osmanlı Devletine karşı harbeden II. Philip, Hollan
bulunmuştur.10 Aynı minval üzere Cezayir Beğlerbeği
da’daki ikinci bir cephenin masraflarını karşılayamıyor-
Ali Paşa vasıtasıyla kendilerine zulm edildiğinden şikayet
du. Askerlerin maaşı aylardır ödenmediğinden ordusu
eden İspanya’daki Müslümanlara da gönderilen sadrazam
Antwerp’e geri dönerek alacakları ödenene kadar savaş
mektubunda da en kısa zamanda ve hazırlıklar tamam ol
mayacaklarını söylediler. 1574’te P hilip’itı para bularak
duğunda yardım etme sözü verilm ektedir.11 İspanyanın
maaşlarını ödemesi üzerine bu sefer Leiden şehrini kuşat
Protestanlara uyguladığı dini baskılar halkı o kadar bez
tılar. Kurtuluş için başka çarenin kalmaması üzerine
dirmiş ve K atolikler’e nefret o kadar artm ıştı ki “Liever
uzun müzakerelerden sonra Prens W illiam deniz sularını
Turks dan Paaps” (Papa taraftarı, yani Katolik olmaktan
tutan setlerin yıkılm asını kabul ettirdi. Deniz sularının
sa Türk olmayı tercih ederim) sözü bir slogan haline gel
her tarafı kaplam asıyla bataklığa dönen arazide çaresiz
m işti.12 Ancak 1571 yılında meydana gelen İnebahtı
kalan ve paniğe kapılan İspanyol askerleri m ağlup olarak
m ağlubiyeti Osmanlı Devletini artık bu gibi denizaşırı
geri çekildiler.5
faaliyetlerden ve dünya siyasetine doğrudan askeri müda
Ancak Katoliklerle Protestanlar arasındaki görüş
hale fikrinden alıkoyacaktır.
ayrılığı hemen sona ermedi. Güneydeki asiller, 1579 yı lı Ocak ayında Arras’da II. P hilip’e ve Roma Katolik Ki
DENİZLERDE VE DÜNYA TİCARETİNDE
lisesine sadakatlerini bildiren ve on şehirden oluşan bir
HOLLANDA HAKİMİYETİ
birlik ilan ettiler. İki hafta sonra da kuzeyde yedi eyalet
Ortaçağın sonlarında dünya ticaretinin merkezi Ve
Utrecht birliğini kurdu. (United Provinces) Daha sonra
nedik iken 1500’lerden sonra Antwerp öne çıkmaya baş
prens W iiliam bu birliğin başına geçti. Askeri olarak
lamıştı. 1585 ’de Antwerp’in İspanyollarca işgali, Cene
Hollanda’yı altedemeyen Philip 1580 yılında hakkında
viz’e kısa bir canlanma sağladıysa da 1600’den sonra
dini ve siyasi ağır ithamlar öne sürerek W illiam ’ı kanun
Amsterdam belirgin bir şekilde dünya ticaretinin merke
dışı ilan etti.6 Prens W illiam bu ithamlara karşı bir mü-
zi haline gelecektir.13 A rtık Venedik’in Akdeniz’deki ti
dafaaname gönderdi ise de ölü veya diri, başına 25.000 O SM A N LI
cari hakim iyeti son bulmuştur. Hollanda’nın bu hızlı geI SİYASET
üşmesinde asgari mürettebat ve azami ekonomiye daya
sını haçlı seferlerine önderlik eden Papanın hizmetine
nan gem iciliğindeki teknik gelişm elerin de büyük payı
vermemesi için Venedik’i ticari im tiyazlarla nötralize
vardır.14
ediyordu. 1571 yılındaki İnebahtı m ağlubiyeti ve Vene-
1580’lere kadar kıym etli m alların taşınması, banka
dik-İspanya-Papa koalisyonunun Akdeniz’deki hayati
ve sigorta sektöründe Hollanda’nın güney eyaletleri da
menfaatlerine tehlike arzetmesi, Osmanlı D evleti’ni
ha büyük rol oynarken, Zelanda ve Kuzey Hollanda kü
Hristiyan dünyası içinden yeni ittifaklar oluşturmaya
çük çapta ticaretle uğraşmaktaydı. Büyük tüccar, tekstil
zorladı.18 Kıbrıs seferinin hemen arefesinde 1569 yılında
ürünleri, depoları, lüks mallar ve para piyasası Ant-
Fransa’ya zaten kapsamlı bir kapitülasyon verilm işti. Bu
werp’te idi. Fakat Ispanya’ya karşı 1572’de başlayan is
nu İngilizler ve ardından H ollandalIlarla yapılan d iplo
yanla birlikte pekçok zengin tüccar işlerini yurtdışına
matik temaslar takip etmiştir. Bu ilişkilerde sözkonusu
nakletmeye başladılar. Bu sebepten, düzenli Ingiliz deniz
kuzey ülkelerinin Venedik ve onun m üttefiklerine olan
ticaretinin 1570’lerden sonra başlaması tesadüfi değil
deniz üstünlüğü önemli bir faktör olmuştur. Bronz ve çe
dir.15
lik toplarla donatılan İngiliz bretonileri19 için Venedik
Başlangıçta Antwerp’te oturan tüccarın çoğu, kendi adma alım satımla uğraşmak yerine, Lizbon baharat ih
kadırgaları Akdeniz'de çok kolay hedefler teşkil ediyor du.20
racatçıları ile İtalyan ve Alman ihracatçılarına ve Londra
Yukarda bahsedildiği üzere Osmanlı Devleti ile
kumaş tüccarına aracılık yapmaktaydılar. 1550’lerdetı
Hollanda arasındaki ilk diplom atik temaslar İspanyolla-
sonra Antwerp’in kendi ticareti büyük mesafe katederek
ra karşı mücadeleleri esnasında prens W illiam ’ın teşeb
komşu devletlerdeki büyük ihracatçıların deposu olmak
büsüyle Joseph Nasi aracılığıyla gerçekleşmişti.21 Daha
tan kurtulmaya başlar. Antwerp bu hızlı ilerlemesi neti
sonraki temaslar bazı seyyah ve Akdeniz ticareti ile uğra
cesinde Avrupa’nın ticaret merkezi haline gelir. Ancak
şan tüccar tarafmdan münferit olarak yapılm ıştır. Bunla
Antwerp’in 1585’de İspanyollar tarafmdan işgali ve ar
rın başında daha çok İspanyol işgalinden sonra Hollan
kasından II. Philip’in Hollanda m allarına ve deniz nakli
da’ya göç eden Antwerp tüccarı gelmektedir. 1589 yılın
yatına uyguladığı ambargo, ticaret merkezini Amster-
da iki ortağıyla birlikte gem isiyle Osmanlı topraklarına
dam’a kaydıracaktır. A rtık Avrupa’nın m ali başkenti ve
gelen ilk ticaret erbabı muhtemelen Daniel van der Me-
dünyanın en zengin piyasalarının merkezi Amster-
ulen ve Jacques de la Faille’dir. Bunların verdiği bilgiler,
dam’dır.
Levant ticaretinin çok karlı olduğu yönündedir.22
1590’lardan itibaren Hollanda çok hızlı bir kalkın
H ollanda tüccarı,
1598’de Fransa k ralı IV.
ma içine girer. Hollanda’nın dünya ticaretine hakimiye
Henry’den Osmanlı lim anlarında ticaret yapma müsa
ti Afrika, Asya, Rusya ve Amerika kıtasındaki pazarlara
adesi aldılar.23 Kıbrıs, Suriye, Filistin ve M ısır’a uğraya
doğrudan deniz bağlantısı ile mümkün olmuştur. Hatta
cak olan, kuvvetli toplarla donanmış 10 gemiden oluşan
kendi gemilerinin gidem ediği yerlere de aracılar gönde
ve altın, kumaş baharat yüklü ilk büyük Hollanda kon
rerek mahalli tüccarın ödeyebileceğinden daha fazla fi
voyu 1609’da Osmanlı lim anlarına geld i.24 Amsterdam
yatla kaynağında satın almaktaydılar. Böylece 17. asrın
Levant tüccarı 1611 ’de Hollanda otoritelerine yazdıkları
başlarından itibaren Hollanda uzakyol ticareti, depola
dilekçede, Levant ticaretinin Hollandalı ticaret erbabı
ma, verimli üretim teknikleri ve spekülatif ticaret yoluy
için en önemli faaliyet alanı olacağını ifade ediyorlardı.
la temayüz etm iştir.16 Hollanda bu gelişmesini üçlü mer
Hatta Türkiye, Kıbrıs, M ısır ve Ege adaları ile olan tica
kez rolüyle sağlıyordu: Avrupanın ticaret emtiası, gem i
retin, kendi menfaatleri bakımından Hollanda Doğu
cilik ve sermaye piyasasında lid erlik .17
Hindistan Kumpanyasının deniz trafiğinden potansiyel olarak çok daha faydalı olacaktır. Dilekçede Levant’taki
İLK TİCARİ MÜNASEBETLER
ipek, pamuk, tiftik gibi hammadde kaynaklarının, batı
Osmanlı Devleti 15. ve 16. asırlarda iç karışıklıklar ve dış tehditlerle mücadele ederken, kuvvetli donanmaO SM A N U
daki lüks tekstil ürünleri için vazgeçilmez olduğu da ifa de edilm ekteydi.25 I SİYASET
ittifakın pâdişâhı da ileride zor durumda bırakacağını
DİPLOMATİK MÜNASEBETLERİN
ilave ettiler.30 Fransız elçisi Achille de Harley daha da
KURULUŞU VE KAPİTÜLASYONLAR
iieri giderek, Bab-ı A li’nin Hollanda’ya ayrıca kapitülas
Cezayir korsanlarının Hollanda gem ilerine yaptık
yonlar verilmesini engellemeleri karşılığında oııbin altın
ları saldırılar Staten Generaal’i Osmanlı hükümeti ile
rüşvet vadetti.31 Hollanda’dan önce İngilizler’e kapitü
doğrudan temas kurm aya zorlamıştır. Artus Thomas
lasyon verilirken de Fransız elçisi çok m üşkilat çıkarm ış
1660’da basılan eserinde Hollanda’nın diplom atik mü
tır. Venedik hariç diğer “harbî taife’ nin Fransız bayrağ
nasebetlerin tesisi için O sm anlılara müracaat etmesini
altında geleceğinin kendilerine verilen ahdnâmede mu-
Akdeniz’de kaybolan Hollanda gem ilerine, yüklerine ve
kayyed olduğundan bahisle, Fransız elçisi İngilizlere ay
mürettebatına bağlar. Thomas, Hollanda’nın Osmanlı
rı bir kapitülasyon verilmesine karşı çıkm ıştı. Tecdid
sultanının ittifakını sağlam ak suretiyle Akdeniz’de em
edilen 1601 tarihli İngiliz ahdnâmesinde Felemenk tüc
niyetli bir şekilde denizcilik ve lim anlarda ticaret yap
carının da İngiliz bayrağna dahil edilm esi,32 Bâb-ı
mak hususundaki istekliliğin e dikkat çeker.26 Zaten
A lî’deki İngiliz-Fransız rekabetini büsbütün kızıştırdı.
1604 yılında Staten Generaal27 Sultan I. Ahmed’e bir
İngiliz ve Fransız elçilerinin ısrarlı tutum ları ile “harbi
mektup göndererek Suriye’de ticaret yapma müsaadesi
devlet” tüccarının taşıyacağ bayrak, dolayısıyla en ziyade
talep etm işti. Bu m ektuba hemen cevap verilmediyse de
müsaadeye mazhar m illet statüsü, on y ıl içinde bir Fran-
1610 yılında kaptan-ı derya tarafından yazılan bir mek
sızlar, bir İngilizler arasında el değiştirdi.33
tupla pâdişâhın, HollandalIların kendi bayrakları altında
İngiliz ve Fransız elçilerinin bütün bu çabalarına
ticaret yapmalarına müssade etme niyeti taşıdığı b ild iril
rağmen Cornelis Haga 29 Safer 102134 tarihinde Kap-
d i.28
tan-ı Derya H alil Paşa’nın da desteğiyle Sultan I. Ahmed Osmanlı-Hollanda münasebetlerinin kurulmasında
tarafından huzura kabul ed ild i.35 B ilin d iği üzere bir elçi
kaptan-ı deryalık da yapan H alil Paşa’nın büyük rolü
için en önemli hadise pâdişâh tarafından bizzat kabul
vardır. Hollanda’ya yazılan m ektupta pâdişâhın İstan
edilm ektir. Kendi hükümdarının m ektubu ile elçinin
b ul’da bir Hollanda elçisini görme arzusu ayrıca belirti
getird iği hediyeler büyük bir merasimle, çoğunlukla da
liyordu. Uzun müzakerelerden sonra Staten Generaal,
ulufe günü sarayda pâdişâha takdim olunurdu.36
Hollanda’nın önde gelen bir ailesine mensup Cornelis
İki ay kadar sonra Evail-i Cemaziyelevvel 1021/1612
H aga’yı elçilik göreviyle İstanbul’a gönderdi. Haga,
tarihli ilk ahdnâme Hollanda elçisine teslim edilm iştir.37
Rotterdam yakınlarındaki Schidam’lı genç bir avukat
Bu vesika ik ili bir andlaşma olmayıp, Fransız ve İngiliz
idi. l6 0 9 ’de İspanya ile 12 y ıllık bir barış andlaşması
lere verilenler gib i tek taraflı bir ahdnâmedir. Bundan
imzalayan Hollanda, bunun hemen ardından 1610 yılın
böyle Hollanda gem ileri kendi bayraklarıyla Osmanlı li
da, ilk defa olarak bir İslam ülkesi olan Fas ile ticaret
m anlarına girip, tüccarı serbestçe ticaret yapabilecektir.
andlaşması im zaladı.29 Bunun ardından Osmanlı Devleti
A rtık Fransızların Osmanlı D evleti’nde ik i büyük rakibi
ile yapılacak görüşmelerin İspanya’ya karşı bir ittifak gö
vardır: İngiliz ve H ollandalIlar. İngiltere’nin ardından
rüntüsü vermemesi için H aga’nın görevi, olduğundan
Hollandaya kapitülasyon verilmesi siyasi birtakım m üla
küçük ve sadece Hollanda esirlerini kurtarmaya yönelik
hazalara dayanıyordu. Bir kere her ikisi de Protestan
bir ziyaret olarak gösterilm eye çalışılm ıştır.
dünyanın yükselen ülkeleriydi. Hollanda ise ortak düş
Osmanlı hüküm etinin H ollanda’ya kapitülasyon
man İspanya’ya karşı tabii bir m üttefik olacaktı. Gerçi
verme ihtim alinin belirm esi İstanbul’daki İngiliz ve
İspanya ile l6 0 9 ’da im zaladıkları 12 y ıllık mütarekeden
Fransız elçilerini telaşlandırdı. H aga’nın pâdişâh Sultan
sonra Hollanda daha çok ticari ve iktisadi bir işbirliği
I. Ahmed tarafından huzura kabulünü engellemek için
üzerinde duruyordu, ama Hollanda’nın denizcilikteki üs
büyük gayret gösterdiler. Osmanlı devlet adamları nez-
tünlüğü başta H alil Paşa olmak üzere Osmanlı hüküme
dinde teşebbüste bulunarak, Hollanda’nın bağımsız bir
tin i etkilem işti. İngiltere’nin yanında H ollanda’dan alı
devlet olm adığını, isyan ettikleri İspanya kralına tâbi bir
nacak stratejik harp malzemeleri de büyük önem taşıyor
eyalet statüsünde bulunduğunu söyleyerek, yapılacak bir O SM A N J.I
d u.38 a
SİYASET
Haga İstanbul’a çok kıym etli hediyelerin yamsıra
cari bir tekel tehlikesi oluşturuyor, fakat İspanya ve Por
diğer Avrupa devletlerinden özenle sakladıkları ve elleri
tekiz istilasına karşı önemli bir engel oluşturuyorlardı.
ne geçmesini istem edikleri stratejik deniz haritalarını
Osmanlı devlet adamları, Osmanlı topraklarından geçe
getirdi. Hollanda yetkilileri hem kapitülasyonlar yoluy
rek Asya’dan Avrupa’ya uzanan eski ticaret yollarına kar
la ticari işbirliği sağlamak, hem de Cezayir ve Tunus kor
şı Hollanda ve İngiltere’nin Doğu H int Kumpanyaları
sanları tarafmdan alman HollandalI esirleri serbest bırak
ile doğrudan ticaretinin getird iği tehlikenin elbette far
tırm ak arzusundaydılar.39 Kısa bir süre sonra arzu e ttik
kındaydı. Fakat 17. asırda Osmanlı Devleti artık Hollan
leri kapitülasyonlar Sultan I. Ahmed tarafından kendile
da ve İngiltere’nin yayılm asını engelleyecek büyük ge
rine verildi, fakat esirler meselesi bir süre daha sürdü.
m iler teçhiz edemediğinden, Levant ticaretini onlar için
Cezayir ve Tunus beğlerbeğliklerine defaatle yazılan fer
cazip kılacak yolları tercih etmiştir. Aslında Osmanlı si
manlardan sonra ancak bir kısm ı bulunup iade edildi.
yaseti bu bakımdan oldukça başarılı sayılabilir. Osmanh
Cornelis H aga’nın ilk payesi, büyükelçilikle m uadil
Devleti Kuzeyli tüccarın faaliyetlerini hala kontrol ede
tutulan orator, yani hatip idi. H aga’nın Bâb-ı A lî ııezdin-
bilm ekteydi. Ne var ki, daha sonra aynı kapitülasyonlar
deki diplomatik faaliyetlerinin takdir edilmesi üzerine
B atılılar’ın Osmanlı Devleti üzerinde ticari ve m ali haki
1614 yılında Hollanda C um huriyeti’niıı büyükelçisi ola
m iyetinin bir aracı haline gelm iştir.43
rak tayin edildi. Geçici bir görevle 1612 yılında İstan
H aga’nın elçiliği sırasında Hollanda Levant ticareti
b ul’a gelen büyükelçi, 1639’da Sultan IV. M urad’ın m ü
bütün Doğu Akdeniz’e yayıldı. Birçok konsolosluk açıl
saadesiyle 27 sene İstanbul’da kaldıktan sonra ülkesine
dı. 1634 yılında Hollanda ahdnâmesi Sultan IV. Murad
dönebilecektir.
tarafmdan yenilendi. Bu arada Levant ticareti Hollanda
H aga’nın en büyük başarılarından birisi Hollanda
lIlar için karlı bir faaliyet alanı idi. Fakat düzenli konso
Levant Kumpanyasının kurulmasıdır. Büyükelçi Ha-
losların olm ayışı, diplom atik koruma ve konsolosluk üc
g a ’nın raporlarını ve Amsterdamlı büyük tacirlerin di
reti hususunda Fransız müdahalelerine yol açıyordu. Ta
lekçelerini dikkate alan Hollanda Levant tüccarı 25 H a
bii bu da Hollanda elçisini Bâb-ı Â lî’de zayıflatan bir du
ziran 1625’de teşkilatlarını kurdular. Bu tekelci bir şir
rumdu. Tüccar en ucuz koruma ve hizm eti sağlayan ü l
ket olarak değil, bir kontrol ve tavsiye heyeti m ahiyetin
kenin bayrağnı tercih etmekte serbestti. O zamanlar ge
de ve Merkezi Amsterdam olmak üzere Akdeniz’de Le
m ilerdeki bayraklar kolayca değiştirilebiliyordu.44
vant Ticareti ve D enizciliği M üdürlüğü40 adıyla kurul
17.
asrın başlarında Hollanda ticareti Suriye lim an
du.41 Şirket m üdürlüğü Akdeniz’deki Hollanda ticareti
larında yoğunlaşıyordu. İlk Hollanda konsoloslukları,
nin mümessili olarak faaliyet gösterecekti. Başlıca göre
kervan yolu üzerinde olan Halep ve İskenderiye’de açıl
vi Hollanda’nın Bâb-ı Â lî’deki elçisi ile Akdeniz ve Ku
m ıştı.45 1650’ye kadar ipek ticaret yolu Anadolu üzerin
zey Afrika’daki konsolosları arasındaki muhaberatı sağla
den İzmir’e kaym ıştı. Bu nedenle Hollanda da dahil ol
m aktı.42 M üdürlük, hüküm etle tüccar arasında bir köp
mak üzere birçok ülke İzmir’de ticaret merkezlerini kur
rü vazifesi görerek Akdeniz’de bir konsolos ağ kurmuştu.
dular. Hollanda tüccarının Osmanlı lim anlarına en çok
Başlıca fonksiyonu, Akdeniz ticaretinde hakim olan seç
getirdikleri yük, Felemenk veya Londra çukası da deni
kin tüccarın siyasi ve idari bir zeminini oluşturm aktı.
len yünlü kumaş ve baharat idi. Osmanh topraklarından
Direktörler Hollanda’nın dış siyasetinde büyük nüfuz sa
yapılan ihracat ise her türlü lüks tekstil ürünü, kadife,
hibiydiler. Bunun için de Bâb-ı A lî’de bir tem silcileri
ham ipek, ipek, işlemeli kumaş, ham ve işlenmiş pamuk,
vardı.
yün, şarap kurutulm uş meyve, halı ve deri idi.46
İngiltere ve Hollanda’ya uygulanan açık-kapı siya
17. ASIRDAKİ H O U A N D A ELÇİLERİ
seti 17 ve 18. asırlarda da devam etti. Bab-ı A li yükselen bu iki deniz gücüne im tiyazlar verdi. Fakat bu sıralar
Kısa ve geçici görevle İstanbul’a gelen Haga, büyü
Bâb-ı A lî, üstünlüğünün farkındaydı. Bu ülkeler Akde
kelçi olarak çok uzun bir süre kaldıktan sonra bu yorucu
niz’de Osmanlı D evleti’ne ne bir askeri tehdit, ne de ti
ve m esuliyetli işten kurtarılm ası için Staten Generaal’e
ra
defaade mektup yazıyordu. Nihayet çabaları sonuç verdi
car, Francesco de Brosses görevi devraldı. Fakat bu sefer Sta
ve 1638’de Sultan IV. M urad’dan ayrılm a müsaadesini
ten Generaal İstanbul’a tam akredite bir büyükelçinin
alabildi. Fakat Staten Generaal’in ilgisizliği dolayısıyla
gönderilmesinin daha fazla ertelenemeyeceğinin farkın
İstanbul’a yeııi bir elçi tayin edilem edi. M ali sebeplerle
daydı. Aksi takdirde Hollanda’nın Levant’taki durum u
H aga’ııın yeğeni Henric Cops m aslahatgüzarlığa getirildi.
tehlikeye düşecekti. 30 Eylül 1665’de bir avukat olan Jo-
1647’de ölümüne kadar Cops bu görevde kaldı. Yerine
ris Croock elçiliğe tayin edildi. Fakat kısa bir süre sonra
getirilen ve H aga’nııı katiplerinden olan Dirk Kroll, tayi
Croock ve m aiyetinin daha İstanbul’a ulaşamadan, Ragu-
ninden kısa bir süre sonra aynı y ıl içinde ölüııce, yine
za’da depremden hayatlarını kaybettikleri haberi ulaştı.52
H aga’nın katiplerinden Nicbolas Ghisbrechti tayin edildi.
Bunun üzerine 21 Temmuz 1667’de Staten Generaal bir
Bu sırada Hollanda sefareti İstanbul’a gelen genç bir Şar
başka avukat olan Justinus Colyer’i Bâb-ı Â lî’ye elçi tayin
kiyatçı olan Levinus W arııer’dan destek alm aktaydı. A l
etti. Colyer 25 Mayıs 1668’de kıym etli hediyelerle bir
manya’da Lippe şehrinde doğan Warner, Leiden Üniver-
likte İstanbul’a ulaştı.53 4 Rebiülevvel 107954 günü de
sitesi’ııde Arapça okumak üzere 1629 yılında H ollan
IV. Mehmed tarafından Edirne sahrasında huzura kabul
da’ya gelm işti. 1644 yılında çalışm alarını tam am ladık
edildi.
tan sonra bir Doğu gezisine çıkmış ve sonunda İstanbul’a
Colyer’in en başta gelen görevi, Levant’taki Hollan
varm ıştı.47 Ghisbrechti’nin 1654’de vebadan ölümüne
da ticaretini ihtilaflara mahal bırakmayacak bir şekilde
kadar onun katibi ve kançılar olarak Warner Hollanda
pâdişâhtan yeni bir ahdnâme alm aktı. Staten Generaal’in
sefaretiyle yakın temasta idi.
kendisine teamüllere uygun ve muteber bir statü verme
1647’de maslahatgüzar Copsun ölümüyle Hollanda
d iğin i iddia eden meslekdaşları, Colyer’i yeni görevinde
sefaretindeki boşluktan istifade etmeye çalışan İstan
tebrik etmek için davet etmediler. İstanbul’daki diplo
b ul’daki İngiliz elçisi Thomas Bendisch48 ve Fransız elçi
m atlar kendilerine göre daha aşağı seviyede olan H ollan
si Jean de la Haye Vandelet 49 eskiden olduğu gib i Os-
da temsilcisine hoşgeldin demeyi lüzumsuz addettiler.
manlı topraklarındaki Hollanda vatandaşlarının himaye
Aslında Osmanlı Devleti mukim ve tam yetkili büyükel
sini uhdelerine alm ak istiyordu. Bu şartlar altında War-
çiler arasında ayrım yapmayıp hepsine birden “elçi” de
ner, İstanbul’da ikamet elçisi olarak tayinini talep etti.
m ekteydi. Hatta yabancı elçileri kendi devletlerinin Os-
Hollanda Cumhuriyeti derhal karar alm ak mecburiyetin-
m anlı Devleti nezdindeki tam yetkili büyükelçileri de
deydi. Çünkü Hollanda vatandaşları İngiliz himayesine
ğ il, o devletin vatandaşlarının, yani bir taifenin bir nevi
verildiği takdirde Hollanda m illeti 1612 ahdnâmesinden
kethüdası olarak değerlendirmekteydi. Bu cümleden ola
önceki statüsüne geri dönmüş olacaktı.50 Levinus War-
rak konsolosların da vazifelerine başlayabilmeleri için bir
ner’a. nihayet geçici olarak Holanda m illetinin tek tem sil
göreve tayin edilen diğer Osmanlı tebası gib i pâdişâhtan
cisi ünvaıu verildi. İtimatnamesi de 1655’de gönderildi.
bir berat almaları gerekiyordu. Mamafih, diğer elçilerin
Fakat Girit muharebesinde H ollanda’nın faal olarak Ve-
Colyer’e takındıkları tavır Bâb-ı A lî’nin gözünden kaç
nedik’i desteklediği haberleri üzerine Warner Bab-ı
mamıştı. Venedik ve Fransız elçiliği tercümanlarından
A li’de pek de hoş karşılanm adı.51 1656 ve 1663’de bir
sorulduğunda, Hollanda C um huriyetinin H aga’nın g i
Osmanlı paşasının esir edilm esi ve m allarının yağma
dişinden beri hiçbir zaman tam yetkili büyükelçi tayin
edilmesi tansiyonu iyice artırdı. H atta Warner 1663’de
etm ediğini, Colyer’in ünvanının da maslahatgüzara denk
bir süre hapsedildi. Osmanlı hüküm etinin verdiği sözle
olduğunu söylediler. Böylece ancak kendisine büyükelçi
re rağmen Hollanda kapitülasyonları 1634’den beri yeııi-
sıfatı verildikten sonradır ki pâdişâh HollandalIlara yeni
lenmemişti. Pâdişâhın tahta çıktığında otomatik olarak
bir ahdnâme verm iştir.55
yapılan tecdid de yerine getirilm em işti.
Colyer tecdid olunan ahdnâme-i hümâyunu 9 Z il
1665’de W arner’in ölümü ile Osmanlı toprakların
kade 1091 / Kasım 1680 tarihinde düzenlenen bir mera
daki H ollandalılar bir kez daha korumasız kaldılar. War-
sim le Sadrazamın elinden aldı. Hollanda m illeti bu su
ner’ın yanında kançılar olarak çalışan HollandalI bir tüc-
retle ahdnâmeleri sırasıyla 1673 ve 1675 yıllarında yeni
O SM A N LI
I SİYASET
lenen Fransız ve İngilizlerle aynı statüye yükseltilm iş
rak Hollanda’yı 17. yüzyılda en büyük deniz gücü hali
oluyordu. IV. Mehmed tarafından verilen bu son ahdnâ-
ne getirm işlerdi. Hollanda’nın bu kalkınm a devri bugün
menin esasları, kapitülasyonların 1914 yılın d a ilg a edili
‘‘Gönden Eeuw” (A ltın Çağ) olarak adlandırılmaktadır.
şine kadar muteber kalm ıştır.56
Böyle büyük bir deniz gücünün, doğuda Basra Kör
Fakat yeni ahdnâmenin verilişinden hemen iki yıl
fezinden batıda M acaristan’a kadar geniş bir coğrafyada
sonra Colyer İstanbul’da ölünce, babasının elçilikte kati
ticaret yollarına hakim , bir iç deniz olarak Karadeniz’i
bi ve Hollanda m illetinin muhasibi olan büyük oğlu Ja-
elinde bulunduran, Akdeniz’deki donanmasıyla, güçlü
cobus Colyer geçici olarak yerine geçti. Resmi itim ad
ordusuyla, devrinin en kudretli devletlerinden olan Os-
mektubu 1684’de kendisine verilen büyükelçi sıfatı da
m anlı Devleti ile aradaki mesafenin uzaklığına rağmen
1688’de İstanbul’a ulaştı. Jacobus Colyer İstanbul’da ye
çok yakın ticari ve diplom atik ilişkide bulunması gayet
tişm işti ve çok iyi Türkçe biliyordu. Babasının elçiliği
tabiidir. 17. asrın başlarında Hollanda’nın dış ticaretinin
esnasında sefarette bulunması ve İstanbul’un önde gelen
% 4 0 ’mı Osmanh Devleti ile yap tığı dikkate alınacak
Türk ve Rum aileleriyle olan yakın teması, Bâb-ı A lî’de
olursa, O sm anlı-H ollanda m ünasebetlerinin seviyesi
ki diğer meslekdaşlarına karşı bir üstünlük sağlıyordu.
hakkında bir fikir edinmek mümkün olur. 18. asırdan
Jacobus Colyer ilk olarak İngiliz m eslekdaşıyla beraber
itibaren İngiltere öne geçerek b ilindiği üzere 19- asırda
Karlofça Andlaşmasında (1699), daha sonra Prut (1711),
sadece ticareti değil, Osmanlı siyasetini, hatta iç içlerini
O sm anlı-Venedik H arbinde (17 1 4-1 7 18 ), O smanlı-
doğrudan etkiler hale gelm iştir.
Avusturya Harbinde (1716-1718) ve Pasarofça Andlaşmasında (1718) arabuluculuk yaptı. Osmanlı-Avusturya
18 Y ü zyılın O rtalarına K adar İstanb ul’daki
barış görüşmelerindeki performansı dolayısıyla Avustur
H ollanda Tem silcileri.
ya imparatoru tarafından kendisine 1703’de Kutsal Ro ma İmparatorluğu kontu üııvanı verildi. Bu nedenle Os-
Cornelis HAGA ( 1 6 1 2 -1 6 3 8 ) büyükelçi, Hollan
da'ya döndü.
manlı vesikalarında adı “Yakomo Korıte Kolyer” şeklinde geçmektedir. Bu diplom atik faaliyetler Osmanlı-Hollan-
Henric COPS (16 3 8 -1 6 4 7 ) maslahatgüzar, İstan
bul'da öldü.
da münasebetlerinin gelişmesinde büyük rol oynamıştır. Nicolas GHÎSBRECHTl (1647-1654) m aslahatgü
SONUÇ
zar, İstanbul'da öldü. Levinus WARNER (1654-1665) maslahatgüzar, İs
16. asrın ortalarına kadar İspanyaya tâbi olan Hol landa, önce V. Charles, daha sonra II. P hilip ’in uygula
tanbul'da öldü.
dığı mezhep baskıları neticesi ayaklanarak 1574’de bağım sızlığını kazanmıştır. 1579’da Güney eyaletlerinin
Joris CROOCK (16 6 7 ) İstanbul'a gelirken Ragu-
za'da öldü.
b irliğini ve imparatora sadakatlerini ilanından sonra en büyüğü Hollanda olmak üzere yedi Kuzey eyaletinin
Jusünus COLYER (16 6 7 -1 6 8 2 ) büyükelçi, İstan
bul'da öldü.
kendi birliklerini kurm alarıyla ortaya çıkan Hollanda
Jacobus COLYER (16 8 2 -1 7 2 5 ) büyükelçi.
Cumhuriyeti (United Provinces) daha önceki ticari b iri
Cornelis CALKOEN (17 2 6 -1 7 4 4 ) büyükelçi, Hol
kim lerini kullanarak çok hızlı bir ilerleme kaydetmiştir. Ispanya’nın uyguladığı iktisadi ambargolar bu ilerleme
landa'ya döndü. Jean Charles des BORDES (17 4 4 -1 7 4 7 ) maslahatgü
yi durduramamıştır. İspanya’nın işgalinden önce Antwerp’te Avrupa’nın ticaret ve deniz nakliyatı merkezini kuran müteşebbisler, merkezlerini Amsterdam’a taşıya
zar. Elbert DE H0CHEP1ED (17 4 7 -1 7 6 3 ) büyükelçi.
SİYASET
I
17
I. W allersteiıı, The Modern World System, New York: Academic Press,
Roger Lockyer, Ibid, s. 218.
18
Halil İnalcık, Ibid, s 189.
Fransa'daki küçük bir prenslik olag Orange’a varis olmasından dolayı
19
Roger Lockyer, Habsburg and Bourbon Europe 1470-1720, NY: Long-
1974, s 21 2.
man, 1988, s !5 3 . 2 3
taşıyabiliyorlardı, Daha sonra 2-3 kat olan ve güvertesinde 90 adet top ta
tan sonra da bu üııvanı sürdürmüştür. Hollanda'da W illiam van Oranje
şıyan modelleri inşa edilm iştir. O devir için bu kalyonlar bir savaş makinası sayılıyordu.
adıyla anılmaktadır. 4
Ağustos 1566'da Antwerp'te çıkan isyanda, halk kiliseleri basarak elleri
20
H alil İnalcık, Ibid, s
ne geçirdikleri bütün ikonaları sokaklarda kırdılar. İkona İsyanı daha son
21
G izli olarakyürütülen bu temasların m ahiyeti hakkında kapsamlı bir araş
ra diğer şehirlere de yayıldı. Calvinist papazlar halkın galeyanını önleye
5
366.
tırm a tarafımızdan yapılmaktadır. Bu konuda bazı ipuçlarına rastlanmak-
mediler. K iliseler yağmalanarak değerli ikonalar Öfkeli kalabalıklar tara
la birlikte detaylı bilgilerin elde edilmesi için etraflı çalışmalara ihtiyaç
fından parçalandı.
vardır.
3 Ekim 1574'deki bu zafer Leiden'm ve dolayısıyla H ollanda'nın kurtuluş
22
günü olarak halen kutlanm aktadır. Leiden direnişinin bir mükafatı olarak
Alexander De Groot, Ibid, s 86-87; Osmanlı-Hollanda iktisadi münase betleri hakkında Utrecht Üniversitesi'nde doktora yapan ve çok yakında
1575 yılında burada bir üniversite kurulm uş ve Protestan din adamları
tezini teslim edecek olan Mehmet Bulut'un güm rükler ve lim an kayıtla
yetiştirilm eye başlanmıştır. Leiden Üniversitesi bugiin diğer bölümlerinin
rına dayanarak yaptığ araştırmalar, Hollanda'ya kapitülasyonlar verilme
yamsıra Şarkiyat araştırmalarında dünyanın önde gelen üniversitelerinden
den çok önce, Amsterdam tüccarının sadece kendi adına değil, bilhassa
olup kütüphanesinde son derece kıym etli eserlerden oluşan bir de Türkçe
Hamburg ve diğer limanlardan da Osmanlı ülkesine ticaret em tiası getir
yazmalar koleksiyonu mevcuttur.
diğine dair önemli bilgiler vermektedir.
6
P.j.A:N. Riettbergen, A Slıort History of the Netherlands, Amersfoort:
7
Prens W illiam ülkenin huzurunu bozmak, isyankar, insanlık düşmanı,
23
Bekking Publishing, 1998, s 76.
Bosscha Erdbrink, At the Treshold of Felicity: Ottoman-Dutch Relations During the Embassy of Cornelis Calkoen at the Sublim e Port 1726-1744,
Hrisriyan dünyasının vebası ve hain oimakJa suçlanmaktadır. W illiam hakkındaki itham lar ve müdafaanamesinin İngilizce tam metni için bakı nız: L. H. Lehmann, The Drama of W illiam of Orange, NY: Agora Pub~ lislıing, 1937. Prens W illiam bugün Hollanda'nın Delft şehrindeki Nieu-
Ankara: TTK Basımevi, 1975, s 2. 24
Jonathan Israel, Ibid, s 97.
25
Jonathan Israel, Ibid, s 99-
26
Artus Thomas, Contiııvation De L'Histoire Des Tvrcs, Depvis Q vi'ls Se
27
P.J.A:N. Riettbergen, Ibid, s 55; 15. asrın sonlarından itibaren din adam
Fvrent Reııdvs, A. Roven, Chez lean Berthelin, MDCLX, s850-851.
we Kerk (Yeni Kilisemde gömülüdür. 8
Bretoni, yahut burton denilen bu kalyonlar yüksek bordalı olup 30-40 top
W iiliam 'a, Orange Prensi adı verilm iş, Hollanda bağmsızlığnı kazandık
Halil İnalcık, An Economic and Social History of the Ottoman Empire,
ları ve asillerden oluşan şehir m eclisleri, yani Estates, ilk defa 1464 yılın
Cambridge: CUP, 1994, s 373.
da bugünkü Belçika'nın Bruges şehrinde toplanarak biraraya geldiler. 9
Alexander De Groot, The Ottoman Empire and the Dutch Republic, Le
Bundan sonca Felemeııkçe Staten Generaal, İngilizce States-General adıy
iden: Nederlands Historisch-Archaelogisch Instituut, 1978, s 84. 10
la anılmaya başlanan bu konsey, şehirlerden seçilen temsilcilerden meyda
Feridun B eğ, M ünşeatü's-Selatin, İstanbul: 1849, c II, s.450-452:
na gelip, devletin dış siyasetini de yürütm ekteydi. Osmanlı vesikalarında
"...Flandra ve İspanya m emleketlerinde Luteran mezhebi üzere olan beğler ve beğzadeier ve sair Luteran mezhebi aya nı mektubumuz vasıl olıcak
ki adı "Üstadı Ceneralleri"dir 28
Bosscha Erdbrink, Ibid, s
29
Alexander De Groot, Ibid, s 97.
3.
malumunuz ola ki, ...siz dahi puta tapmayub kiliselerden putları ve suret ve nakusları redd edüb Hak teala birdir ve ve hazret-i İsa peygamberi ve kuludur deyu itikad edüb ...ve Papa denilen bÖ din-i H alikın bir bilme-
30
Bosscha Erdbrink, Ibid, s 5.
yüb hazret-i İsa aleylıisselama tanrılık isnad edüb elleri ile yaptıklara put
31
Akdes N im et Kurat, Türk-İngiliz M ünasebetlerinin Başlangıcı ve Geliş
ları ve suretlere tapub ...siz Papaluya kılıç çeküb daima anları kati eyledüğünüz ecilden merhamet-i şahane ve şevket-i mül°kânemiz her veçhile si
mesi, Ankara: A.Ü. DTCF Y ayınları, 1953, s 116. 32
zin tasarrufunuza masruf olub karadan ve deryadan her hal ile size muavenet-i husrevânemiz zuhura gelm ek ve ol zalim -i bÖ diıı elinden sizi halas
nam dört pare vilâyetlerin tüccar tayifesi İngiltere kraliçesi bayrağ altında
ve Hak dine sevk etmek lazım olmuşdur... dahi her ne yılda ve ne zaman
gelüb..." Akdes N im et Kurat, Ibid, s 206.
da Papa bÖ dinine asker ceng etmek murad edünürsenüz ana göre itİmad olunur ademlerünüz yüce asitanemize gönderüb mezbur kulumuz ile ma-
33
m aniı-İngiliz İktisadi Münasebetleri, Ankara: s 39-45.
miz gönderülüb gereği gib i muavenet oluna..." Feridun Beğ, Ibid, s 458-460: "...Cezayir-i ğarb beğlerbeğisi A li Paşa edam allahü ikbalehuya irsal olunan arzuhaliniz gelüb vasıl oldu. Mazmunun
Bayrak meselesinin teferruatı için bakınız: H alil İnalcık, "İmtiyazat", EI2, c IV, s 1184, Akdes N im et Kurat, Ibid, s90-91; M übahat K ütükoğlu, Os-
an ahvalinüzü bildüresiz ki tayin eyledüğünüz zamanda asakir-i mansure-
II
"Kapudanım ve sair vüzera-i izamım münasib gördükleri üzere, Flandra vilâyetlerinden Holandiye ve Zelandiye ve Frizlandiye ve Gilderlandiye
M ayıs
34
1
35
Haga'nın kabulü tarihçi Naima tarafından şu şekilde tasvir olunmaktadır:
1612.
"Frenk diyarının canib-i Şimalisinde Bahr-i M uhit kenarında Felemenk
da Hristiyanun taaddisinden şikayet edüb atabe-i ulyadan muavenet ve
memleketine vali olan Flandr dukası tarafından hediyeler ile irsal olunan
müzaheret taleb eyledüğünüzü; ...a'da-yı din üzerine ne yılda ve ne za
ka'asıd ve tüccarın sefineleri gelüb esnaf ticaret em tiası getürüb yine di
manda hareket ve hücuma mecal ve iktidarınız olacak ise ana göre... süd-
yarlarına teveccühe izin rica ettiklerinde Üsküdar bağçesinde elçileri bisat
de-i saadete ademleriniz gönderüb..."
busi-i atabe-i aliyye ile şereflenerek izin verildi".
12
O çağlarda Müslüman olanlar için "Türk oldu" ifadesi kullanılırdı.
13
Jonathan Israel, Dutch Primacy, s3.
14
Jonathan Israel, Ibid, s21.
bahat K ütükoğlu, "XVI. Yüzyılda Fevkalade Elçilerin Ağrlanması",
15
Jonathan Israel, Ibid, s27-28.
Prof.Dr. İsmail Ercüment Kuran'a Armağan, Ankara: 1989, 199-231; A li
16
Jonathan Israel, Ibid, s409.
İbrahim Savaş, Osmanlı Elçilerinin Resm-i Kabul Protokolleri, Ege Üniv.
36
Elçi kabulünde sarayda tertiplenen merasim için bakınız: "Tevkı'Ö Abdurrahman Paşa Kanunnamesi" M illi Tetebbu'lar M ecmuası, s 511; Mü
O S M A N II I J J j l
SİYASET
Tarih İncelemeleri D ergisi, c XI, 1996, 111-124; M ehmet İpşirli, "Elçi"
44
Alexander De Groot, The Ottoman Empire and the Dutch Republic, s
45
İlk Hollanda konsoloslukları: Halep, İskenderiye, Livorno, Scio (1612),
TDV İslam Ansiklopedisi, c. 11, 3-5. 37
215.
Hollanda'ya verilen bu ilk ahdnâmenin orijinali bugün La Hey'de Hollan da Devlet Arşivi, Staten Generaal, Secrete Kas, 1.01.08, 12 593.15'de ka
Larnaka, Andro, M ilo, Mora (1613), İzmir, Venedik (1614), Cenova
yıtlı olarak muhafaza edilmektedir. 1634 ve 1680 yıllarındaki tecdidier
(1615), Cezayir (1616), Zea (1620), Tunus (1626). Bu konsolosluklar için
de 12593.47 ve 12593.69 numaralıdır. 1612 ve 1680 Ahdnâmelerinin
bakınız: Alexander De Groot, ib id , s 215-217.
transkribe edilm iş m etinleri için bakınız: Alexander De Groot, ib id, s
46
Bosscha Erdbrİnk, ib id , s 16-17.
233-246^-Bülent Arı, Conflicts Between the Dutch Merchants and the 47
ib id, s 20.
ri Dated 1091/1680, Yayınlanmamış Master Tezi, Bilkent Üniv. 1996, s
48
ib id, s 2 2 .
48-62. Haııs Theunissen ise U trecht Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'nde
49
Alexaııder De Groot, ib id , s 226.
50
Alexander De Groot, ib id , s 227.
51
Bosscha Erdbrink, ib id , s 21.
Ottoman Local Authorities According to the "Felemenk Ahdnâme Defte
1984 yılında hazırladığ Een Diplomatieke Analyse vaıı de Ahdnâme adlı doktora tezinde her üç ahdnâmenin diplom atika bakımından tahlilini yapmış, fotokopileriyle birlikte transkribelerini de vermiştir. 38
39
40
H alil İnalcık, An Economic and Social History of the Ottoman Empire, s
52
6 Nisan 1667.
374.
53
Colyer'in getird iği hediyeler arasında üzeri Osmanlıca harflerle yazılı bir
Ben Slot, "De D iplomatieke betrekkingen tussen Nederland en het Osma-
yerküre, ve Jaııszon tarafından hazırlanan Atlas M ajör da vardı. Sultan IV
aııse R ijk", Topkapı & Turkomanie, Amsterdam: De Bataafsclıe Leeııw,
M ehmed'in em riyle bu atlas El-DımeşkO tarafından Türkçe'ye tercüme
1989, slO; ayrıca Türkçe tercümesi, "Hollanda ile Osmanlı İmparatorlu
edilm iştir. Bu tercüme bugün Topkapı Sarayı Kütüphanesi Bağdad kıs
ğu Arasındaki D iplomatik İlişkiler", O smanlılar& Hollandalılar, İstan
m ında No: 325-333'de kayıtlı olarak muhafaza edilm ektedir. Bu konuda
bul; 1990, s 8 .
daha fazla bilgi için bakınız: Ekmeleddin Ihsanoğlu, "Batı B ilim i ve Os-
O rijinal adı: Directeuren van den Levantschen Handel en de N avigatie op
m anlı Dünyası: Bir İnceleme ö rn eğ i Olarak Modern Astronominin Osm anlı'ya G irişi", Belleten, c LVI (1992).
de Middellandsche Zee. 41
Bosscha Erdbrink, ib id, s 10.
54
12 Ağustos 1668.
42
Alexander De Groot, "The Organization of W est European Trade in the
55
Evail-i Ramazan 1091/25 Eyliil-4 Ekim 1680 tarihli ve üçüncü Hollanda ahdnâmesi.
Levant, 1500-1800" Companİes and Trade, Leiden:1981, s 235. 43
56
Alexaııder De Groot, ib id , s 237-238.
O SM A N LI M
I
Alexander De Groot, Ibıd, s 228.
SİYASET
XVI-XVIII. YÜZYILLAR OSMANLI-SAFEVİ SAVAŞLARI dr.
H ü s a m e t t in
m e m m e d o v k aram an ly
A Z E R B A Y C A N B İL İM L E R A K A D E M İS İ ŞA R K İY A T E N S T İT Ü S Ü / A Z E R B A Y C A N
yy. boyunca dünya siyasetini etkileyecek gü
halde, Osmanlı-Safevi ilişkilerinin sık-sık aksadığı dö
ce sahip Türk-M üslüman devleti olan Os-
nemlerde Safevi D evleti’nin yöneticileri Osmanlı İmpa-
*
m anii İm paratorluğuna karşı ideolojisinin ratorluğu’nu uluslararası ekonomik ilişkiler sisteminden
özünü birkaç yüzyıl önce koyulmuş Safevi Devleti, Os-
sûni olarak dışlam ak amacıyla, gerek Safevi D evleti’nden
m anlı düşm anlığı fikri üzerinde birleşen Avrupa devlet
çıkan, gerekse Doğu devletlerinden gelerek Safevi Devle
leri tarafından alet olarak kullanılm akta devam ediliyor
t i’nin topraklarından geçip, Osmanlı İmparatorluğu ara
du. Safeviler’le olan siyasî ilişkileri boyunca gerek As
cılığıyla Avrupa devletlerine götürülen m alların, m aliye
ya’da, gerekse Avrupa’da açtığı savaş cephelerinde aynı
ti ucuz olacak, diye Kafkasya’dan geçerek Rusya aracılı
şekilde başarılı olan Osmanlı im paratorluğu’nun Sultan
ğ ıyla Avrupa'ya götürülm esi yolundaki girişim leri ve bu
III. Murad (1574-1595) döneminde başlayarak Safevi
isteklerini uygulam ası, Osmanlı İm paratorluğunu eko
devletine karşı uygulayacağı politikanın bazı önemli çiz
nomik yönden zayıflatacak faktörler olarak değerlendiril
gileri ortaya çıkıyor.
diğinden dolayı “İpek y o lu n u n bir devletin siyasî istek
1514 tarihli Çaldıran savaşından 1553 tarihli Nah-
lerine alet olmaması için Osmanlı İmparatorluğu Safevi
cıvan seferine kadar geçen 40 y ıllık dönem içinde, genel
D evletine karşı sert bir tavır alm ak mecburiyetinde kal
likle Avrupa devletleri ile savaş halinde bulunan ve zafer
m ıştı.
ler kazanan Osmanlı im paratorluğu, Doğu’dan gelen
XVT-XVIII. yüzyıllar Osmanlı ve Fars dillerinde
ideoloji tehdidi ile ülke içinde siyasî istikrarı bozan Safe
yazılm ış kaynakların hepsinde Osmanlı-Safevi savaşları
vi D evletine karşı sadece ceza uygulayıcı seferlerle yetin-
sadece din/mezhep uğruna savaş olarak nitelenm işti.
sede, Sultan III. Murad döneminden başlayarak, formlaş-
Gerçekten de bu iki devletin ilişkilerinde gerek savaş,
mış Doğu politikasını uygulam ıştır.
gerekse sükunet döneminde sözünü ettiğim iz faktörden
Karadeniz kıyıların a çıkm ak için tüm Kafkasya’yı
kaynaklanan soğukluk olmuş, bazen de gündemde olmuş
ve Batı Türküstan’ı (Şeybaniler devleti) ele geçirmek is
bu din/mezhep konusu o kadar etkileyici olmuş k i, Os-
teyen Safevi devletinin politikası karşısında Osmanlı İm
manlı Safevi devlet adamları iki ülke arasındaki ilişkile
paratorluğu’nun da Kafkasya’yı ele geçirerek, Hazar de
rin normal olabileceğini sadece resmî mezheplerden ol
nizine çıkm ak, Rusya’nın güneye, Safevi devletinin ise
mayanların dinî ibadetlerine engel olunmaması şartı ile
kuzeye (Kafkasya’ya) ve D o ğuya (Batı T ürkistan’a) doğ
alakalı görüyorlardı. Bundan dolayı bu konuya 1555 ta
ru yayılm asını engellem ek, Şeybaniler devleti ile siyasî
rihli Amasya Barış Anlaşmasında da yer verilm işti.
ve askerî işbirliğine geçerek, Rusya ve Safevi devletinden
Osmanlı-Safevi ilişkilerinde din/mezhep (sünni-şii)
gelen tehdidi aradan kaldırm ak ve devletinin bütünlü
faktörünün önemi 1578 ve 1723 tarihlerinde başlamış
ğünü korumak amacı vardı.
Osmanlı-Safevi savaşlarından önce Osmanlı m üftüleri ta
Osmanlı İmparatorluğu ile Safevi D evleti’nin “İpek
rafından verilm iş fetvalarda açıkça görülüyor. Bu fetva
yolu” üzerinde bulunm aları da onların ilişkilerin i olum
larda ele alınan konulardan da din/mezhep faktörünün
suz etkilem işti. Her iki devletin de bundan yararlandığı
iki devletin ilişkilerinde ciddi sorunlar oluşturduğu ve
O SM A N H
g g
SİYASET
bu sorunların savaşlar için esas olduğu anlaşılıyor.1 Fakat
cemaatleri şiiiiğ i kabul etmek zorunda kalm ışlardı. XVI
bu faktörün Osmanlı-Safevi ilişkilerinde siyasî amacına
yy.’ın sonları ve XVII yy.’ın başlarında bu tür olaylar o
ulaşmak ve askerî zaferler kazanmak için bir araç olarak
kadar yaygınlaşm ış k i, şah I. Abbas (1587-1629) dönemi
k ullan ıldığı, O sm anlıların Safevi D evletine bağlı top
tarihçisi İskender bey M ünşi (Türkman), sünnî oldukla
rakları ele geçirdikten sonra uyguladıkları politikadan
rı halde şiiiiğ i kabul etm iş, fakat Osmanlı idaresine geç
belli oluyor (Konunun bu yönünü aşağıda ele alacağız.)
tikten sonra tekrar Sünniliğe dönen insanlar (cemaatler)
Görüldüğü gib i, XVI-XVIII yy. Osmanlı-Safevi
için Safevi şii toplumunda “dönük” denildiğini yazıyor
ilişkilerinin karekterini etkileyen faktörlerin içinde je
du. Bu tür hareketlerinden dolayı kaçar, alpaut, saadlu,
opolitik, ekonomik ile d in î faktörler yer almış ve bu fak
pazuki, kazak, karam anlu, şemseddinli, hacılar vb. cema
törlerin iki devlet arasındaki ilişkilerin çeşitli aşamala
atlere “dönük” denilm işti.2
rında önemli rolleri olmuştu.
Resmi ideolojisi şiilik olan Safevi devletinde sünnî
Bu yazıda 1578-1590 tarihleri ile 1723-1735 tarih
halkın bu tür m anevralarının, ilk önce onlara karşı uygu
leri arasında yapılm ış Osmanlı-Safevi savaşları sırasında
lanan baskıdan kaynaklandığını göstermektedir. Sünnî
ortaya çıkmış göçler, onların nedenleri ve m ahiyeti (ka
halka karşı Safeviler’in baskısı, onların kati edilm esi Os-
rakteri) ile bu göçler sonucu Azerbaycan eyaletlerinin,
manlı-Safevi savaşları sırasında yer alm ıştı. 1578 tarihin
özellikle Gence-Karabağ ve Revan eyaletlerinin etnik ya
de Osmanlı idaresinde olan Ereş kalesine saldıran Gence
pısına etkisi konusu Osmanlı kaynaklarına, il önce tapu-
hakim i İmam K ulu Han, kaleyi aldıktan sonra, burada
tahrir defterlerine dayanılarak açıklanacaktır.
sünnileri kılıçtan geçirm iş, kadın ve çocukları ise esir et
Safevilerle ilg ili araştırmalarda şiiliğin Safevi Dev
m işti3. 1603 tarihinde şah Abbas’ın serdarlarından Kara
le ti’nin resmî ideolojisi olmasından dolayı Safevi Devleti
m anlı Zülfikar Han, Nahçıvan şehrini Osmanlılar’dan
için “Şii Safevi D evleti”, “Kızılbaş Safevi D evleti” bu tür
geri aldıktan sonra, O sm anlılara yardım cı olmalarından
ifadelerin kullanılm ası doğru ise de, bu devletin m üslü
dolayı, Nahçıvan şehrinin sünniler oturan mahallesinde
man halkının hepsinin şii olmasını vurgulam ak için k ul
katliam yaptığı kaynaklarda yazılıdır.4 1606 tarihinde
lanılması hatalı olmanın yanısıra, gerçeklikten de çok
Gence’yi O sm anlılar’dan geri alm ış şah I. Abbas, Os-
uzaktır.
m anlılar’a yardım etmiş “dönük’le re ceza verilm esini
B elli olduğu üzere Safevi şahlarından I. İsmail ide
buyurmuş ve Gence’ye yakın yerde bulunan, Osmanlı-
olojisi şiilik olan bir devleti büyük coğrafya üzerinde
lar’ın Hasansuyu nahiyesi adını verdikleri bölgeden akan
kurm ayı amaçlıyordu ise de, onu Akkoyunlu D evleti’nin
Hasançay nehri kıyısında 2.5 bin “dönük”5, “Ravzat as-
toprakları üzerinde kurm aya muvaffak olmuştu. Fakat
Safeviyye” yazarı Gunabadi’ye göre ise, Şah I, Abbas’ın
kurduğu devlette yaşayan insanların hepsinin şii olması
emri ile bu bölgede 8 bin Osmanlı ve 4 bin “dönük” k at
için güç kullanm aya bile el attıysa da, bunu insanların
ledilm işti.6 1607 tarihinde Şemahıyı ele geçirmiş şah I.
tepkisinden dolayı, başaramadı ve Şah I. İsmail işini dev
Abbas kaledeki “dönük”leri sertlikle öldürmüştü. Bu sı
let kurmak ve şiiiiğ i onun resm î ideolojisi seviyesine kal
rada O sm anlılar’a hizmet etmiş kale yöneticileri cezadan
dırm akla bitirm ek zorunda kaldı. Şah I. İsm ail’den son
kurtulm ak için “dönük’le rin kati olunmasında büyük
ra diğer Safevi şahlan da şiiliğin ülkede yaygınlaşm ası
gayret sarfetmişlerdi.7
uğruna çabalar göstermelerine rağmen, Safevi Devle-
Fakat savaş dışı dönemlerde sünnilerin k atli olayı
t i’nde yaşayan insanların birkısm ı Sünniliğinde kalm ış ve
belli değil. Buna rağmen Osmanlı sultanları Şirvan’da
bu durum Safevi D evleti’nin dağılm asına kadar devam
yaşayan sünnilerden, şii Safevilerle karşı yardım gösteril
etm işti. Çoğunlukla sünnî olan Şirvan eyaletinin yanısı-
mesini dileyen m ektuplar da alm ışlardı. Bu m ektupların
ra, Borçalı ve Kazak bölgelerinin insanları da sünnî id i
şirvan’da siyasî olayların şiddetlendiği dönemlere rastla
ler. Bu insanlara XVI yy.ın sonlarında şiiiiğ i kabul ettir
d ığı için sünnilerin yardım dileğinin şiilerin baskısından
me teşebbüsü yapılm ıştı. Örneğin, sünnî olmalarından
m ı, veya siyasî sorunlarla ilg ili olduğu üzerine kesin fikir
dolayı Horasan’a sürgün olunacak Kazak ve Karamanlı
söylemek çok zor, çünkü sünnî veya şii olmasına rağmen,
O SM A N LI
SİYASET
XVIII yy.’ın II. yarısında siyasî olayların onların aleyhin
rin nedenlerini değerlendirirken, bunların hiçbirisinin
de geliştiği için tüm Azerbaycan hanları O smanlılar’dan
boşuna yapılm adığı anlaşılacaktır.
yardım dilem işlerdi.8
* Herhalde Osmanlı-Safevi siyasi ilişkilerinde din ko
1579
tarihinde Revan (Çukursa’d) beylerbeyliğinde
Osmanlı ordusunun Safeviler’le yaptığı başarılı savaştan
nusunun gündeme gelm esinin başlıca nedeni, Safevi-
sonra, buradan (Şarabhane nahiyesinden) Ermeni tarihçi
ler’iıı sünnîlere veya O sm anlılar’ın şiilere karşı olan bas
si Zarlı Ohannes’in verdiği b ilgiye göre 60 bin,12 Os-
kısı değil, dünya politikasını etkileyen, yürüttüğü poli
manlı kaynaklarına göre ise 20 b in ,13 aynı yıld a Şirvan ve
tika ile Müslüman aleminde İslâm ’ın ve tüm müslüman-
Gence-Karabağ eyaletlerinden 20-30 bin kadar,14 Nahçı-
ların koruyucusu vasfını kazanmış bir devletin (Osmanlı
van sancağından ise 40 bin kişi esir ed ilm işti.15
imparatorluğu) bütünlük prensibini “din ve devlet” ve
1585 tarihinde Tebriz şehrini ele geçirmiş Osman
şii propagandası ile siyasî istikrarı bozmaya yönelik poli
lIlar 15 bin kişiyi katletm iş, kadın ve çocukları ise esir
tika uygulayan devlete (Safevi devleti) karşı aynı usûl ile
etm işlerdi.16 Osmanlılar’ın Tebriz’i ele geçirmelerinden
tepki gösterilmesi kararı idi. İşte bununla ilg ili olarak
sonra şah I. Abbas’ın emri ile çok sayıda Tebrizli şehir
1578 ve 1722 tarihlerinde Osmanlı m üftülerinin verdik
den çıkartılm ış ve İsfahan şehri civarına yerleştirilerek,
leri fetvalar jeopolitik am açlarını Avrupa devletlerinden
burada onların Tebrizabad adlı bir mahallesi oluşturul
saklı tutm ak bakımından Osmanlı hüküm etinin en başa
muştu. 17
rılı diplomatik manevrası olarak değerlendirmek m üm kün.
1588 tarihinde O sm anlılar’ın Geııce’yi ele geçirm e lerinden birkaç gün önce Gence hakim i kaçarlar’dan olan
Osmanlı m üftülerinin (şiilerin cezalandırılmasını
Muhammed Han 40-50 bin haneden ziyade Kaçar, Türk
resmen bildiren) fetvaları ile Osmanlı-Safevi savaşı sıra
men, Yığirm idörtlü ve diğer ulusları Gence ve çevresin
sında görülen insan göçleri ve kaderi arasında bir ilişk i
den çıkartıp, Arasbar nahiyesine yerleştirm işti. Osmanlı
nin olması sorusunu cevaplandırmak için fetvaların içeri
ordusunun onları takip ettiği duyulunca, Arap nehrini
ğine bakalım.
geçmek isteyenlerin 1/3’ü suda boğulmuş, bir kısm ı kat
1578 tarihinde Lala Mustafa P aşaya verilmiş beş maddelik fetvaya göre, Osmanlı sultanına asi, kendileri
ledilm iş, diğerleri ise kurtulm uştu.18 Bu dönemde çok sayıda göçler de olmuştu. 1579 ta
nin de kafir olmalarından, K ur’an-ı K erim ’i ve şeriati is
rihinde Revan eyaleti Abaran nahiyesinde oturan sünnî
tihfaf etmelerinden, şeriat kitaplarını tahkir ve yakm ala
Türkmen beylerinden Ali Bey 3 binden ziyade hane ile
rından, din adamlarının ihanet ile kırm alarından, Hz.
Kars toprağına geçmesi için Lala Mustafa Paşa’dan yar
Ebubekir ve Hz. Ömer’e la ’net etmelerinden, Hz. Aişe’ye
dım dilemiş ve bu yardım ona gösterilm işti.19 1583 tari
dil uzattıklarından, Hz. M uhammed’in (s.a.v.) zatına le
hinde ele geçirilen Revan şehri ve eyaleti büsbütün bo
ke sürmelerinden dolayı şiilerin (kızılbaşların) katli
şalmış, burasının müslümanları A ğrıdağ ve başka yayla
şer’an helal sayılm ıştı.9 1722 tarihinde verilmiş fetva da
lara kaçmış, Revam ile köylerinde ise yalnız Ermeniler
içeriği bakımından 1578 tarihli fetvaya benziyor. Sadece
kalm ıştı.20
bu fetvada Safevi Devleti için “diyarları daru 1-harbdir"
Aynı durum 1590 tarihli Osmanlı-Safevi anlaşma
ve “üzerlerine ahkam-i mürtedin icra olunur”, diye karar
sından sonra yapılan teftiş sonucu da ortaya çıkm ıştı, tef
v erilm işti.10 1578 tarihli fetvanın 1722 tarihli fetvadan
tiş sonucu belli olmuş k i, savaş sırasında Gence-Karabağ
farklı olan çok önemli yönü, O sm anlılar’la savaşa girm iş
eyaletinde 2 bin hane insan Kahete, çok sayıda insan da
şii (kızılbaş) askerlerine yardım cı olmayarak, “şehirlerde
Şirvan eyaletine göç etm işti. Tebriz eyaletinde oturanlar
ve köylerde kendi halinde salah üzerine” olanlara doku-
da diğer eyaletlere göç etm işlerdi.21
nulmamasının vurgulanm asıdır.11 1578
1603 tarihinde Nahcıvan’ı O sm anlılar’dan geri al
ve 1722 tarihli fetvalarının ışığında Osmanlımış Safeviler’e karşı 1605 tarihinde harekete geçen Os-
Safevi savaşları sırasında esir alınm aların, katlerin, göçle-' O S A IA K L I I
m aıılı ordusuna engel olmak amacıyla şah I. Abbas bu SİYASET
yerlerde oturan insanların buraları bırakır, Safevi Devle-
re şehirden çıkıp gitm esine izin vermiş ve şehir halkı üç
t i’ni iç bölgelerine göç etm eyi, ordu serdarlarına ise evle
gün içinde Tebriz kapısından çıkarak, eyaleti terketmiş-
ri ve tarlaların yakılm ası emrini vermişti. Safevi Devleti
ti.31
tarihinde çok kullanılan bu usulün uygulanmasından
Bu dönemde O sm anlılar’ın Safeviler’le yaptığı sa
sonra 60 bin,22 diğer b ilgilere göre ise 70 bin23 kişi
vaşta büyük zorlukla ele geçirilen şehir Gence olmuştu.
(müslüman ve hıristiyan) sürgün olunmuştu. Revan eya
1723 tarihinden başlayarak Osmanlılar Gence’ye yedi
letine gelmiş Osmanlı ordusu bu yerlerin kimsesiz oldu
defa saldırmış ve 1725 tarihinde zorlukla şehri ele geçir
ğunu görmüştü.
mişlerdi. 1727 tarihli Gence-Karabağ eyaletinin mufas
Şah I. Abbas, O sm anlılar’a yardım ettiklerinden do
sal defterine göre, Gence şehrinin insanlarının hepsi şeh
layı, 1614 tarihinde Şirvan ve Gence-Karabağ eyaletle
ri terketm iş, komşu eyaletlere, az kısm ı ise Gence kazası
rinden 15 bin “dönük” ailesini,24 Osmanlı ordusunun
köylerine yerleşmişlerdi. Issız olan şehirde hayatı canlan
hareketinden önce ise, Tebriz, Gence ve başka eyaletler
dırmak amacıyla Osmanlılar Gence civarında bulunan ve
den 10 bin aileyi ülkenin içine sürgün etm işti.25
genellikle Ermeniler’den oluşan köylerden birisini -K ii-
1635 tarihinde Revan şehrini ele geçirmiş Sultan IV. M urad’ın (1623-1640) emri ile 4-5 bin şii (kızılbaş) hanım ları ve çocukları ile üç-dört saat içinde Revan’ı terketm işlerdi.26
sekend adlı köyü- sunî olarak Gence şehrinin mahallesi yapmış ve deftere kaydetm işlerdi.32 Aynı zamanda Gence-Karabağ eyaletinin Yavlak karamanlı, Berda, Bergüşat, Çelaberd, Dizak, Çulender
1723 tarihinde başlamış Osmanlı-Safevi savaşları
nahiyelerinin insanları, O tuzikiler cemaatinin bir kısm ı
sırasında da aynen XVI-XVII yy.’da olduğu gib i çok sa
savaş öncesi Gence-Karabağ eyaletini terketmiş ve Şirvan
yıda insan esir edilm iş ve göç etmeye zorlanmışlardı. Os-
eyaletine yerleşm işlerdi.33 Yine Gence-Karabağ eyaleti
manlı ordusunun Revan eyaletine hareketi sırasında bu
nin mufassal defterine göre, Osmanlı idaresine geçmek
eyaletin Sürmeli nahiyesinde 80, Şuregel, Abaran ve d i
istemeyenler arasında O sm anlılara kadar bu eyalette
ğerlerinden 226 köyün insanları Kars ve Bayezid eyalet
oturan Şahseven, Kebirli ve Kengerli cemaatleri de var
lerine göç etmişlerdi. 1725 tarihinde bu insanların tek
dır. Bu cemaatler de Şirvan eyaletine, M uğan ovasına göç
rar yurtlarına yerleştirilm esi üzerine Sultan III. Ahmet
etm işlerdi.34 Rus kaynaklarına göre sayıları 15 bin aile
(1703-1730) ferman verdiyse de,27 1727 tarihli Revan
ve şii olan şahseven cemaati Osmanlılar’la sık-sık savaş
eyaleti mufassal defterine göre, adıgeçen nahiyelerin köy
m ışlardı.35
lerinin çoğu “hali an er-reaya” olarak kaydedilm işlerdi.
1727 tarihinde Osmanlılar’ın tertip ettiği Nahçı-
Sözünü ettiğim iz deftere göre, boş kalm ış köylerin sayı
van sancağının mufassal defterinde bazı köylerin mezra’a
sının 89 ve mezra olarak kaydedilerin sayısının 120 oldu
olarak kaydedilmesinin nedeni, o köyde yaşamış insanla
ğunu da buraya ilave edersek, Kars ve Bayezid eyaletleri
rın kızılbaş (şii) olmalarından dolayı köylerini terkettik-
ne göç etmiş 306 köyün insanlarından sadece 97 köyün
leri ve bunun için geri dönmeyecekleri nedeni ile açık
(% 31.7) insanlarının yurtlarına döndüklerini söyleeybi-
lanm ıştı. Bu tür notlar Dereleyez nahiyesinin Şahyurdu,
iiriz.28
Erdiş, Kerekelük ve Sallı köyleri için yapılm ıştı.36 Nah-
J. Hanway’in yazdığına göre, Osmanlı ordusu Re
çıvan sancağının diğer boş kalan köylerinin insanları da
van şehrine kadar geçtiği yerlerde Garetlerle uğraşmış ve
aynı nedenle yurtlarından göç etmiş olabilirler, çünkü
20 bin kadar erkek ve kadını esir etm işti.29 Kemanı Mus
Nahçıvan sancağında şiilerin sadece 4 köyde oturmaları
tafa Ağa ise bu eyalette 10 bin kadar kızılbaş ve Erme-
pek inandırıcı değil.
n i’nin katledildiğini, 15 bin kadın ve çocuğun esir edil diğini yazıyordu.30
Osmanlılar’la savaş sırasında Nahçıvan sancağının O sm an lılara kadar insanların oturduğu 315 köyün
1724 tarihinde Revan şehrini ele geçirmiş Osmanlılar şehir halkından Osmanlı idaresini kabul etmeyenle O S M A N tl I
% 20’sinin (69 köy) insanları Nahçıvan sancağından göçetm işti.37 S İY A S îT
Nahçıvan sancağından daha da zor durum Gence-
nup hazırlandığı için, eyaletin etnik yapısında bazı de
Karabağ eyaletinde olmuştu. O sm anlılara kadar eyalet
ğişm elerin olduğunu görmekteyiz. 1590 tarihinde Re
teki 1344 köyün 643 u (% 47.8), Şahsevenlerin hepsi,
van eyaletinin nüfusunun etnik yapısı 1583 tarihindeki
Kebirli, Kengerli ve otuz ik ili cemaatinin de bir kısm ı,
durumdan biraz farklıydı. 1590 tarihine doğru Revan
söylediğimiz gib i, yerlerinden kalkm ış ve şirvan eyaleti
eyaletine ve Revan şehrine müslüman halkın az bir kıs
ne göç etmişlerdi. Gence-Karabağ eyaletinden göçler öy
mı dönmüştü. Fakat etnik yapıdaki durum Osmanlı kay
le bir hız kazanmış ki, birkaç nahiye, genellikle, ıssız
naklarının 1583 tarihi için verdiği bilgiye benzer idi.
kalm ıştı. Örneğin, Zegem-i U lya, Zarıs, Keştasf nahiye
Örneğin, 1583 tarihinde 406 aile kalmış Revan şehrine
lerinde bir kimse kalmamış, Hasansuyu, Tavus, Ahıncı,
sadece 29 Türk-Müslüman ailesi tekrar gelip yerleşmiş
Esrik, Karakaya, Türkenler, zegem-i Sufla, İncerud, Ba
ti. Geri kalanlar ise hıristiyan (Ermeni) aileleri id i.39
yat, H açııı-Sığnak, Keştak, Verende-Sığnak, Dizak, kö-
Türk-Müslüman nüfusun bu kadar düşüş göstermesi,
cez, Arasbar, Hakari ve Çulender nahiyelerinin köyleri nin % 50’den fazlasının insanları yurtlarından göçmüş lerdi.
Osmanlı ordusunun karşısından geri çekilen Revan hanı Tokmak Han’ın, Revan (şii) halkı beraberinde götürme si ve aynı zamanda şii din adamlarının da propagandası
Görüldüğü gib i, Osmanlı-Safevi savaşları sonucu
sonucu ortaya çıkarılabildi. Herhalde adı deftere yazılı
yapılm ış göçler üç şekilde olmuştu. Birinci halde, (sün
insanların arasında din adamlarının olmaması (geri dön
nî) O sm anlıların üzerlerine hareketlerinden dolayı Azer
memesi) şehirden (şii) halkın göç edilmesinde onların ro
baycan eyaletlerinin (şii) nüfusunun O smanlılar’ın idare sinde kalmak istemeyerek, kendisinin göç etmeye karar vermesi; ikinci halde, Safeviler’e karşı hareket eden Osmanlı ordusu ile karşı-karşıya gelerek, savaş yapamaya cak Safevi ordusunun insan kaybından kurtarmanın yanısıra, Azerbaycan eyaletlerini ele geçirerek Osmanh ordu sunun bu yerleri ıssız (kimsesiz) görerek, uzun vade bu ralarda kalamaması için, Safevi şahları ve eyalet hakimle
lünün az olmadığını göstermektedir. 1583 tarihinden sonra Revan eyaletinin de etnik ya pısında değişim ler olmuştu. Revan eyaleti mufassal def terinde 9.164 kişinin ismi yazılm ış, bunların da % 59-1’i hıristiyan (gebran), % 40.9’u müslüman idi. Fakat Şarabhane nahiyesinden esir olarak götürülmüş insanların,40 eyalette yapılan savaşlar sırasında kati edilenlerin ve
ri tarafından Gence-Karabağ, revan, Şirvan ile Tebriz
Abaran nahiyesinden göç etmiş sünnî Türkmenler’in sa
eyaletlerinin ve Nahçıvan sancağının insanlarının yurtla
yısını da göz önünde bulundurursak, Revan eyaletinin
rından kaldırarak, Safevi devletinin içlerine doğru göç
etnik yapısında Türk-Müslüman nüfusun 1583 tarihine
etmeye zorlanması, üçüncü halde ise, Azerbaycan şehir
kadar çoğunluk oluşturduğu anlaşılacaktır.
lerinin (kalelerinin) Osmanlılar’a ciddi direniş göstermiş
1727 tarihli Revan eyaleti mufassal defterine göre,
(şii) nüfusun bölgenin/şelırin (kalenin) Osmanlılar tara
eyalette vergi m ükellefiyeti taşıyan 15.662 kişi olmuş,
fından ele geçirilmesinden sonra esir edilerek, Azerbay
bunun da 14.122’si evli, 973 kişi ise bekar (mücerred)
can’dan çıkartılm ası sonucu yer alm ıştı.
idi. Adları deftere kayıtlı olan bu kişilerin dini/etnik ya
Söz konusu göçler Azerbaycan eyaletlerinin etnik
pısına gelince, % 6 l.2 ’si Türk-M üslüman, % 38.8’i ise
yapısını etkilemiş ve örneğin Gence-Karabağ ile Revan
hıristiyan (Ermeni ve Çingeneler) olmuştu. Fakat Kema-
eyaletlerinin nüfusunun sayısında belirli bir düşüş de ol
nî Mustafa A ğan ın ve J. Hanway’in kati ve esirlerle ilg i
muştu. Konu ile ilg ili bilgiler 1590 ve 1727 tarihli Re
li olan b ilgileri de göz önünde bulundurarak, Osmanlı
van eyaletinin, 1727 tarihli Gence-Karabağ eyaletinin
ordusunun da Revan eyaletine hareket ederken, savaş he
nufassal defterlerinde vardır.
defi Ermeniler değil, şii Türkler olduklarından dolayı
1583 tarihinde Revan şehrini ele geçirmiş Osmanlılar Türk-Müslüman halkın Ağrı dağ ve başka yaylakla
kati ve esir edilenlerin de şii Türkler’den olduğunu da
ra kaçtığını ve “Revan ile köylerinde ise yalnız Ermeni
nüfusunun oluşturduğu % 6 l.2 ’yi m inim um olarak ka
ahali”nin kaldığını görm üşlerdi.38
bul etmek gerekecektir.
1590 tarihli Revan eyaleti mufassal defteri şehrin ele geçirilmesinden sonra geçen yedi y ıl içinde tertib olu OSMAN 'LI
buraya eklersek, Revan eyaletinde olan Türk-M üslüman
Aynı durum Revan şehrinde de vardı. Adı deftere kayıtlı olan 752 kişiden 4 48 ’i Türk-M üslüman (%59-6),
71 SİYASET
304 kişi (% 40.4) ise hıristiyan (Ermeni-çingene) idi.41
sünnî olmuş ve aralarında şii halktan bir kimse olmamış
1724 tarihinde Osmanlılar tarafından Revan’ın ele geçi
tı. Adıgeçen eyaletlerde sünnîlerin çok sayıda olması pek
rilmesinden sonra kalenin Tebriz kapısından çıkıp giden
inandırıcı değil. Sünnî halk bu bölgelerde çoğunluk
lerin şii Türk halkı olduğunu hesaba katarsak, bu dönem
oluşturmuş olsaydı, bununla ilg ili kaynaklarda bilgi
Revan şehrinin etnik yapısında Türk-M üslüman halkın
olurdu. Bu tür b ilgiler ise kaynaklarda yok. Herhalde ad
büyük çoğunlukta olduğu anlaşılacaktır.
ları deftere kayıtlı olan Türk-Müslüman halktan olan in sanların sünnî si de şiisi de olmuş ve onlara fark koymak -
Revan eyaletinden farklı durum Gence-Karabağ
sızın, adlarını defterlere yazmışlardı.
eyaletinde olmuştu. Büyük güçlüklerle ele geçirilen şeh re giren Osmanlılar Gence’de bir kim seyi bulamamışlar
Sert bir dili olan ve şiilere karşı verilmiş müftülerin
-Zerrabi, Ozanlar, Akalmas, Şahseven, Tavukçu, Hacı Sa-
fetvaların neden O sm anlıların Azerbaycan eyaletlerini
leh, B ağırlı, Bağbanlar, Kara Sobalı vb. 14 m ahalli bu
ele geçirdikten sonra uygulanm amış olduğu sorusunun
Türk-Müslüman şehrinin insanları yüzde yüz şehri ter-
cevabını 1578 tarihli fetvadan sonra Sultan III. M urad’ın
ketm işlerdi. Gence civarında bulunan ve çoğunlukla Er-
fermanında bulmak mümkün. Bu fermana göre, Osman-
m eniler’den oluşan Kilsekend adlı köyün Gence’nin bir
lı gazilerine emir şeklinde şiilerin “evlad ü ezvacık esir ve
m ahallesi yapılmasından dolayı 15 cami ve mescidi, 21
memleket ü vilayetleri feth ü teshir olm ağın” ve aynı za
kervansarayı, 20 hamamı, 1.200 dükkanı, 35 fırını vb.
manda onların “emval ü ganayim ve ehab ü bahayimleri
olan Türk-Müslüman şehri Gence’nin göçler sonucu (ge
gazi kullarının olup...”, buyurulm uştu.43 Fakat “m emle ket iî vilayetleri cenab-ı celadet-meabimun olmak üzere
çici de olsa bile) etnik yapısı değişmiş oldu.42 Gence-Karabağ eyaletinin etnik yapısını da göçler
istim alet verüp...”, şartı ortaya koyulmuş, yani Osmanlı
çok etkilem işti. 1727 tarihli Gence-Karabağ eyaleti m u
idaresine geçen eyaletler gelişigüzel şekilde d eğil, Os-
fassal defterine göre, adı deftere kayıtlı olan 19-395 kişi
m anlılar’ın koyduğu kanunlara uygun olarak idare olun
nin 11.818’i (% 6 l) Türk-M üslüman, % 39’u (7.577 kişi)
m alıydı. Azerbaycan eyaletleri de Osmanlı idaresinde
hıristiyan (Ermeni) idi. Fakat büsbütün göç etmiş Gence
bulunduğu dönemlerde eyalet kanunnamelerine göre ve
şehrinin Türk-M üslüman halkının, Şirvan eyaletine,
reayanın gerçek durumu göz önünde bulundurularak,
M uğan ovasına göç etmiş Şahseven, Kebirli ve Kengerli
idare olundu. 1727 tarihli Gence-Karabağ eyaleti kanun
cemaatlerinin, eyaletin boş kalm ış 643 Türk-M üslüman
namesine göre, durumu çok zor olan reaya 1724-1727
köyünün nüfusunun sayısını da buraya eklersek, göçler
tarihleri arasında birkaç ağır vergiden m uaf tu tu l
sayesinde etnik yapısında değişim ler olmuş, Gence-Ka
m uştu.44 Aynı eyaletin Yavlak Karamanlı, Berda, Bergü-
rabağ eyaletinde Türk-M üslüman nüfusunun salt çoğun
şad vb. nahiyelerinde oturan reayanın Safevi döneminden
luk oluşturduğu belli olacaktır.
hâzineye kalan vergilerini ödeme durumunda olm adıkla rı göz önünde bulundurularak, hâzineye olan borçları ip
Osmanlı-Safevi savaşları sırasında ve ondan hemen
tal edilm işti.45
sonra yapılan göç olayları ile ilg ili olarak kaynakların verdiği bilgilere göre, O smanlılar’ın sünnî, Azerbaycan
Ve son olarak, Osmanlı idaresine geçen eyaletlerde,
eyaletlerinde oturan Türk insanlarının çoğunluğunun ise
özellikle Gence-Karabağ ve Şirvan eyaletlerinde bulunan
şii olmalasından dolayı, O sm anlıların bu eyaletleri ele
şii imam ların evladlarının mezarlarının onarımı, Osman-
geçirmelerinden sonra buralarda oturan şiilere karşı müf
lılar’a kadar onların faaliyette olan vakıflarının ayakta
tülerin verdiği fetvalara uygun olarak hareket edip, onla
durmasına yönelik teşebbüsleri ve Osmanlı eyalet görev
rı katledeceklerdi. Fakat Tapu-tahrir defterlerine göre,
lilerinin de bu işe teşvik etmeleri,46 O sm anlılar’ın şii
durum büsbütün farklıydı. Gence-Karabağ, Revan eya
düşm anlığının şii olan Türk-Müslüman halka karşı de
letlerinde, Nahcıvan sancağında şii T ürkler oturu
ğ il, şiiliğ i resmi ideoloji seviyesine getirerek, M üslüman
yorlardı ve çoğunluk bile oluşturmuşlardı. Eğer Osman-
aleminde bütünlüğü bozmak için onu alet olarak kulla
lılar 1578 ve 1722 tarihli fetvalara uygun hareket etm iş
nan Safevi hükümetine ve onun bu ideolojisini destekle
ler ise, demek ki, adı defterlere düşen insanların hepsi
yenlere karşı yöneltilm iş olduğunu göstermektedir.
m
1
2 3 4 5 6 7 8
Fetvaların metni için bkz.: F. M. Kırzıoğlu, O sm anlıların Kafkas İllerini Fethi (1451-1590). Ankara, 1993, s. 281 dipnot 83; Y. Halaçoğlu, XIV-XVI1 yy. 'da O sm anlılar da devlet ve sosyal yapı. An kara, 1991, s. 187 (ek VI) İskenden Münşi, T arih-i alem -ara-i Abbasi. Tahran, 1314, s. 446; I. Kafesoğlu, O smanlı-lran siyasi münasebetleri (1578-1612). İstan bul, 1993, s. 85. İ. Kafesoğlu, a .g .e., s. 263. İskender Münşi, a.g.e., s. 501. A. Rahmani, Azerbaycan v kontse XVI i v XVII veke. Baku, 1981, s. 225 (dipnot 82).
9 10
İskender Münşi, a.g.e., s. 527-530. Hüsamettin Memmedov, “Osmanh İmperiyasının harici siyase tinde Azerbaycan Hanlıklar'ı. “Azerbaycan Elmler Akademiyasımn Heberleri, 1989 no: 3, s. 44-50. F. M. Kırzıoğlu, a.g.e., s. 281, dipnot 83. Y. Halaçoğlu. a.g.e., s. 187, ek VI.
11 12 13 14
F. M. Kırzıoğlu, a.g.e., s. 281, dipnot 83. Arakel Davrijetsi, K niga Istoriy, Moskova, 1973, s. 465. F. M. Kırzıoğlu, a.g.e., s. 281, dipnot 83. A. Rahmi, a.g.e., s. 28, 223; S. A. Mamedov, A zerbaycanpo istoç-
15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25
nikam XV-pervoy polovini XVIII v. Baku, 1993, s. 171-173, 175. Rauf Memmedov, N ahçıvan ^ herinin tarihi oçerki, Bakı, 1977, s. 127. S. A. Mamedov, a.g.e., s. 174. Ya. Ya. Streys, T riputeşestviya, Moskva, 1963, s. 315. F. M. Kırzıoğlu, a.g.e., s. 369-370. İbid., s. 327. İbid, s. 346. İ. Kafesoğlu, a .g .e., s. 235-236. S. A. Mamedov, a.g.e., s. 183. Istoriya İrana s drevneyşih vremen do kontsa XVIII veka. Lening rad, 1957, s. 277; R. Memmedov, a.g.e.>s. 134. İskender Münşi, a.g.e., s. 622. İ. P. Petruşevskiy, Azerbaycan v XVI-XVII vekalı.-“Sbornik statey po istorii Azerbaycana”, I, Baku, 1949, s. 280.
26
Mehmed Solakzade, Tarih, Azerbaycan tarihine d a ir iktibaslar. Türk dilinden tercüme eden Z. M. Bünyadov, Bakı, 1992, s. 73.
27
T arih-i Küçiikçelebizade, İstanbul, 1282, s. 302-303.
28
İ m a n eyaletinin icm al defteri. Araştırma, tercüme, gey d ve elavelerin m üellifleri, Z. Bünyadov ve H. Memmedov (Karamanlı), Bakı, 1996, s. 22.
29
Bkz.: F. M. Aliyev, Antiiranskiye vıstupleniya i borbaprotiv turetskoy
30
M. Aktepe, a.g.e., s. 46-47.
31
İbid., s. 68.
okkupatsii v Azerbaydjane v 1polovine XVIII veka, Baku, 1977, s. 70.
32
G ence-Karabağ eyaletinin mufassal defteri, no: 903, s. 18-25.
33
Sofya, NBKM, Fon 315 A, Arlı. Ed. 60.
34
G ence-Karabağ eyaletinin m ufassal difteri, no: 903, s. 520-521.
35
T. Mustafazade, Azerbaydjan i russko-turetskiye otnoşeniya v I
36
N ahçıvan sancağının m ufassal defteri. Giriş ve tercümenin müellif
treti XVIII veka, Baku, 1993, s. 152. leri, Z. Bünyadov ve H. Memmedov (Karamanlı). Bakı, 1997, s. 290-291. 37 38
İbid., s. 9. F .M. Kırzıoğlu, a.g.e., s. 346.
39
Revan eyaleti m ufassal defteri, İstanbul, BB, no: 633, s. 24-28.
40
Zarlı Olıannesiıı esir edilenlerin içinde Müslümanların yanısıra Ermeniler’in bulunmasını yazarsa da, Osmanlı sultanının savaştan önce verdiği fermana göre (“reayadan haraçgüzar Ermeni taifesi nin dahi mallarına ve canlarına zarar ü gezend erişdirmeyesin”, F. M. Kırzıoğlu, a.g.e., s. 282) esirlerin içinde çok sayıda Ermeni ler’in bulunması mübalağalıdır.
41
Revan eyaleti m ufassal defteri, İstanbul, BB, no: 901, s. 24-32.
42
Gence-Karabağ eyaletinin m ufassal defteri, no: 903, s. 16-17.
43
F. M. Kırzıoğlu, a.g.e., s. 282.
44
G ence-Karabağ eyaletinin m ufassal defteri, no: 903, s. 16.
45
Sofya, NBKM, Fon 315 A, Arh. Ed. 60.
46
Gence-Karabağ eyaletinin m ufassal defteri, İstanbul, B.B. no: 699, s. 289.
O SM A N LI m
SİYASET
FETİHTEN OSMANLI YÖNETİM SİSTEMİNE ENTEGRASYONUNA KADAR REVAN EYALETİ (1583-1590) D R. HOŞKADEM HASANOVA AZERBAYCAN BİLİMLER AKADEMİSİ ŞARKİYAT ENSTİTÜSÜ / AZERBAYCAN
/
6-17. yüzyıllar boyunca belirli aralıkla savaş ha
ciddi engel olmuştu. İşte devlet başkanının sadece irade
linde olmuş Osmanlı İmparatorluğu ile Safevi
si ile yönetilen devletin topraklarının bir kısm ının ka
Devleti’nin sınır bölgesinde bulunmasına, adları
geçen devletlerin arasında olmuş savaşlar sırasında ilk
nunla yönetilen devletin idaresine geçmesi ile buralarda yeni bir yönetim sistem inin uygulanm asına başlanıyor.
darbeyi kendi üzerine götürerek, saldırıya uğramasına
Devlet başkanının iradesinin vergilerle ilg ili olan
rağmen, Çukursa’d (Revan) beylerbeyliği savunması ve
yetkisin de Safevi şahları tarafından Büyükvezirlerine
sosyal-ekonomik gelişmesi açısından yardım a gereksin
devredilirş, onlar da kendi isteğine göre ödenecek vergi
mesi olduğu halde, Safevi merkez hükümetinden gerekli
lerin kadarı ve sayısını belirleyerek, beylerbeyliklere ken
düzende yardım alamayan Safevi D evleti’nin taşrası, Re
di adına “talik a’la r gönderirdi.2 Bundan dolayı Safevi
van şehri ise, tipik Safevi taşra şehri durumunda olmuştu.
devletinde uygulanan vergi politikasının en eksik yönü,
Stratejik önemine uygun politikanın objekti olma
onun gelişigüzel şekilde uygulanm asından kaynaklanan
mış Çukursa’d (Revan) beylerbeyliği ve onun merkez
ve çözülmesi çok zor olan sosyal problemler oluşturması
şehri Revan ilk defa 1583-1603 ile 1724-1735 tarihle
olmuştu. Aynı zamanda hiçbir sisteme dayanmayan bu
rinde Osmanlı idaresinde bulunmuştu.
politikanın bölge ve şehirlere, onların insanlarının şii ol
Gerek 16. yy.’ın sonlarında, gerekse 18. yy.’ın 2 0 ’li
malarından dolayı vergi m uafiyetinin verilm esinin ülke
yıllarında Osmanlılar tarafından Revan eyaleti için birer
nüfusunun diğer (sünni) kesim inin zararına uygulanm a
mufassal ve icmal defterler hazırlanm ıştı.1 O dönemin
sı da,3 Safevi devleti içinde siyasî ve d in î istikrarı bozma
sultanlarının tuğraları çekilerek, defter-i hakanide kayıt
nın yanısıra, bölgeler arasında sosyal-ekonomik gelişm e
işlemleri yapılıp, yürürlüğe giren bu defterler, bu bölge
açısından da dengesizlik oluşturmuştu.
dahil, tüm Safevi devletinin topraklarını içine alan arazi
Ve son olarak, yönetim in kanuna dayalı olan Os-
de sonucunu tertibi İlhanlılar dönemine rastlayan ve o
m anlı İm paratorluğunda devlet m eraklarının birin ciliği
dönemden başlayarak pratik şekilde uygulanm ası unutu
görüldüğü halde, Safevi devletinde devletin değil, dinin
lan bu tür m aliye işlemlerine yeni prensipler, yönetim ile
(şiiliğin ) birinciliğine önem verilm işti: Devlet m erakla
ilg ili faaliyet ise yeni bir sistem üzerine kurulm uştu.
rının birinciliğine önem verilen devlette yönetim kanun
Aslında Safevi devletinin Osmanlı İmparatorlu-
la, din (şiilik) m eraklarının koruyucusu olan Safevi dev
ğu ’ndan devlet yönetimi açısından birinci ve çok önemli
letinde (12 şii im am ına tapılm a sonucu yaranan gelene
farkı, onun genel bir kanunnameye veya eyalet kanunna
ğe göre) şahsın görüşünün (iradesinin) belirleyici olduğu
melerine değil, devlet başkanlarının iradesine (isteğine)
görülmektedir.
dayanmasında idi. Bundan dolayı devlet başkanının ira
Osmanlı kaynakları, özellikle tapu-tahrir defterle
desi ile çözülen bütün işlerin yine onun fermanıyla çözü
rinden Revan eyaletinin 1590 tarihli mufassal ve 1595
lebileceği düşüncesinin Safevi D evleti’nde kurallaşması,
tarihli icmal defterleri sözü geçen konu ile ilg ili ayrıntı
bu devlette kanun oluşturm a geleneğinin formlaşmasına
lı b ilgiler veriyorlar.
O SM A N L I H j l
SİYASET
İlk Türk-M üslüman devleti -Osmanlı İmparatorlu ğu ile Safevi Devleti- arasındaki siyasî ve dinî anlaşmaz
Revan ve Nahçıvan livalarından oluşan Revan eyaletinin idare taksim atı belli olmuştu.
lık sonucu, 1578 tarihinde başlanan savaşta Osmanlı İm
1590 tarihli mufassal deftere göre, Revam eyaleti
paratorluğu’na yenilmiş ve 159& tarihli İstanbul anlaş
10 nahiyesi (Revan, Karpi, Vadi, Aralık, Talin, Karni,
masına göre, bu tarihe kadar Osmanlıların Safevi Devle
Armavi, Eşnek, Şarabhane ve Ağcakale) olan Revan liva
t i’nin ele geçirdikleri bölgelerinde Osmanlılar resmî ola
sına ve 15 nahiyesi (Nahçıvan, Mevazi-i Hatun, M ülk-i
rak kendi yönetim sistemini uygulam aya başladılar.4
Arslanlu, Karabağ, Dereşam, Dereşahbuz, Bazarçay, Şe-
rur, Zarzebil, Elince, Sisyan, Azadciran, Ordubad, Şurlut yy. sonlarına kadar yönetim sistemi bütün yön ve Derenürküt) olan Nahçıvan livasına taksim olunmuş leriyle belirlenmiş olan Osmanlı İmparatorluğu’nun ele tu .10 geçirdikleri bölgelerde Osmanlı-Safevi ilişkileri döne 16.
minde Osmanlı yönetim sisteminin ilk defa olarak uygu
O smanlıların yaptığı taksim ata uygun olarak Revan
lanması sırasında ortaya çıkan sorunlarından en önemli
eyaletinin bu İdarî bölümünü Safevi idaresi altında bu
si, oturdukları bölgelerde yapılan savaşlardan dolayı
lunduğu dönemde yapılm ış İdarî bölümle kaynaklarda
yurtlarını terketmiş insanların tekrar yurtlarına g e tiril
yeterince bilginin olmamasından dolayı karşılaştırm ak
mesi konusu olmuştu. Yurtlarını terketmiş insanların
ve Osmanlıların bu alanda yeni bir iş yaptığı belirlemek
tekrar yurtlarına dönmeleri ile ilg ili o dönemin Osmanlı
mümkün değil. Sadece 17. yy. sonlarına ait bilgilerden
sultanları tarafından eyalet yöneticilerine çok sayıda fer
oluşan ve 18. yy. başlarında Safevi devletinde devlet ya
manlar yazılıp gönderilm iştir.5 Psikolojik yönden pek o
pısı ile ilg ili Farsça yazılm ış “Tezkiretü-l-m üluk”te Çu-
kadar da kolay olmayan bu tedbirlerden sonra, yurtlarını
kursa’d Beylerbeyliği Nahçıvan, Maku, Zerüzebil, Sede-
terketmiş insanlar geri dönmüş, Osmanlı idaresi altında
rek tümenlerinden ve Bayezid kalesi, Şadili, Mearberd
yaşamayı kabul etmişlerdi.
(Mağazberd-?) hakim lerinin ve Dünbülli aşiretinin top
Fetihten sonra bu tür hareketler Osmanlılar tarafın
raklarından oluşuyormuş.11
dan Revan eyaletinin ele geçirilmesinden sonra da yapıl
Görüldüğü gib i, eğer 17. yy. sonlarında Çukursa’d
m ıştı. 1583 tarihinde savaşsız ele geçirdikleri Revan şeh rine girerken Osmanlılar, gerek şehrinde, gerekse Revan
yy.’ın sonlarının İdarî taksim atının tekrarı olduysa, Os-
eyaletinde oturan müslüman halkın yerlerinden kalkıp, Ağrıdağ ile diğer yaylaklara çekildiklerini ve bu yerlerde sadece Ermeniler’in kaldığını görmüşlerdi.6 Fakat 15831590 tarihleri arasında Revan eyaletinin mufassal defte rinin tertibi sırasında yurtlarını terketmiş müslüman halkın bir kısm ı tekrar yurtlarına dönmüş ve tahrir iş lemleri yapıldığı sırada işim leri deftere kaydolunmuştu.7 Revan şehrinin fethinden hemen sonra, Ferhad Paşa’nın emri ile burada 45 gün içinde yeni kale inşa olun du. Burasının fethinden önce ise Şuregel ve T alin in ha rap kaleleri tamir olunmuştu. Tamir ve inşaat işleri bi
(Revan) beylerbeyliğinde yapılm ış İdarî taksim at, 17. m aıılılar 1588-1590 tarihleri arasında Safevi dönemi Çu kursa’d (Revan) beylerbeyliğinin İdarî taksim atını büs bütün değişmiş olmalıdırlar. Herhalde eyalet taksim atı nı idarî işlere uygun olarak yapan Osmanlılar, aynı za manda Revan eyaletinin coğrafyasını (landschaft) da gö zönünde bulundurarak bu taksim atı yapmışlardı. D irlik dağılım ını gösteren Revan eyaletinin icmal defterinin 1595 tarihine doğru tamamlanmasına12 rağ men, İ. Kafesoğlu, Ali Efendinin “Künhü-l-ahbar” ese rine dayanarak, Revan’ın fethinden sonra “beylerbeyi,
tince, Revan dahil revan eyaletinin bütün kalelerine (Ta
defterdar ve ağalara arpalık tim arlarla 263 yük 28962
lin, Şuregel, Ağcakale, Sürmeli, Benci) koruyucu askerler
akçe... tayin edilm işti” yazm ası,13 d irlik tevcihinin icmal
ayrılm ış, onların ve eyalet yöneticilerinin maaşları tayin edilm işti.8
defterin tertibinden çok önce yapıldığını göstermektedir.
Revan eyaletinin fethinden 1588 tarihine kadar sa
amet ve tim ar olarak dağıtılm ışlardı. Osmanlılara kadar
dece Revan livasında, 1588 tarihinden ise, Nahçıvan’ın
Safevi devletindeki toprak sistemi, onun tasarruf şartları
Revan eyaleti icmal defterine göre, dirlikler has, ze
fethi ile 1590 tarihine kadar da Nahçıvan livasında tah
ile Osmanlı timar sisteminin prensipleri ve m ahiyeti ara
rir işleri devam ettirilm işti.9 Tahrir işleri bittikten sonra
sında hiçbir ortak yönün olmayışından dolayı, Osmanlı-
O SM A N LI !
SİY A SIT
ların Revan eyaletinde uyguladıkları bu sistem, burası ve
ğanlu, Taşlu, Vadi vb. aşiretler de dahil eyaleti terkede-
Revan eyaletinden sonra uygulanan diğer eyaletler ve on
rek kaçmış, insanların bir kısm ının geri dönmelerini normal olay olarak değerlendirmek mümkün.
ların alt kademe yöneticileri için yepyeni ve kendilerine belli olmayan bir sistem di.14
Tablo 1
Haslar o dönemin sultanı III. M urad’ın ve Revan eyaleti mirmiranı Mustafa Paşanın adına verilmiş, ze ametler m irliva ve ordu yüksek görevlilerine, tim arlar ise
BOA, No: 6 81 ’e göre Revan eyaletinde d irlik dağı lımı Dirlikler
askerler ve sipahiler arasında dağıtılm ıştı.
Nahiye
Zeamet
Timar
1595 tarihli Revan eyaleti icmal defterine göre, sul
1. Revan
39
77
tan haslarına Karpi, Vadi, Talin, Şerur, Nahçıvan, Elince,
2. Karpi
88
Ordubad nahiyelerinin toplam 21 köyünün hasılları ile
3. Kami
31 12
4. Abaran
3
56
5. Şarabhane
4
eyaletin bazı “mahsüT’leri (cizye-i gebran, ihtisab, boya hane, şemhane, bac-i bazar, tam ga-i siyah, beytü-I-mal-i
6. Talin
97 8 31 50
amme ve hasse, Nahçıvan tuz ocakları vb.), mirmiran
7. Armavi
6
haslarına Revan, Nahçıvan ve Şerur nahiyelerinin 6 kö
8. Eşnek
3
11
15
85
10. Vadi
13
69
11. Aralık 12. Şerur
3 26
138
13. Nahçıvan
12
57
9. Ağcakale
yünün ve 3 mezra’asının hasılları verilm işti. Çoğunlukla ordu yüksek görevlilerinden oluşan ze amet sahiplerinin yanısıra Nahçıvan livası ve İdarî taksi matta adı geçmeyen dereleyez livası m irlivaları da vardı. Zeamet sahiplerinden yerli halktan olan birkaç aşiret be
25
14. Karabağ
3
4
15. Mevazi-i Hatun
3 2
13 7
yinin ismi de geçer. Bunlar Karpi nahiyesinde oturan
16. Müik-i Arslanlu
Taşlu aşiretinin beyi Ferman bey ile aynı aşiretten olan
17. Dereşahbuz
11
42
Bayram Bey, Abaran nahiyesinde oturan M ugaıılu aşire
18. Sisyan
12
32
19. Bazarçay 20. Elince
21
13 42
nin beyi Mesud bey idiler.15 Zeamet ve tim ar sahipleri
21. Ordubad*
25
55
arasında Osmanlıların yanısıra yerli halktan diğer bir
22. Zarzebil
5
46
Toplam: 249
1047
tinin beyi Kasım, Vadi nahiyesinde oturan Vadi aşireti
kimsenin olmasını söylemek çok zor. Herhalde icmal
* “Ordubad nahiyesi” bölümü Ordubad, Şorlut, Derenürküt, Dereşam ve Azad-
deftere bu konu ile ilg ili başka bir kayıt yok.
ciran nahiyeleri köylerini de içine alıyor,
Toplam olarak ise, 1595 tarihli icmal defterine gö Tabii, Osmanlı idaresine geçmeyi etkileyen çok
re Revan eyaletinin gelir kaynakları 2 has, 249 zeamet ve 1047 timar arasında paylaşılm ıştı (Bkz.: Tablo I).
önemli faktörlerden birisi de, Osmanlıların din ve ilim
Görüldüğü gib i, Revan eyaleti reayası adı geçen na hiyelerdeki 249 zaim ve 1047 tim ar sahibi (erbab-ı ti mar) ile has tasarruf edenlerin idaresinde ve yeni şartlar la ekonomik hayatını sürdürmeğe devam etti. Fakat Sa fevi idaresi döneminden bunun farkı, reayanın vergi yü küm lülüğünün, Safeviler’in Büyükveziri’nin eyaletlere yazıp gönderdiği “talika”lar ile değil, her reayanın önce
adamlarına toleranslı olmaları, -onlara “tekalif-i örfiyye”
den hangi vergileri, ne zaman ve hangi m iktarda ödeye ceğini tespit eden mufassal defterler ile eyaleti adaletle yönetmek ve vergileri nizamlı biçimde toplamak amacıy la hazırlanan kanunnamelerle belirlenmesinde idi. Bun dan dolayı 1583 tarihine kadar, yani Osmanlıların Revan şehri ve eyaletinin fethine kadar olan dönem içinde MuO SM A N U
için muafiyet vermeleri-16 insanlara çok serbest şekilde imar ve bayındırlık işleri ile uğraşmalarına, vakıf tesis et meye izin vermeleri, Osmanlılardan önce faaliyet göster miş olan vakıfların ise faaliyetini desteklemeleri olmuş tu.17 Revan eyaletinde Osmanlıların uyguladıkları idare ciliğin özü olan eyalet kanunnamesinin çok ilginç yönü, onun Safevi ve Osmanlı eyalet idaresinde uygulanan ku rallardan oluşan sentez şeklinde hazırlamamasıdır.18 Bel li olduğu üzere, Osmanlıların Transkafkasya’da ele geçir dikleri eyaletlerden Revan eyaleti (1590) ve Gence-KaraS lY A S fT
bağ eyaleti (1727) için birer kanunname hazırlamışlardı.
t ı.20 Kanunnamenin birinci bölümü arazi ve şahısla bağ
Fakat 1590 tarihli Revan eyaleti kanunnamesinden fark
lı vergiler, onların vergilendirilm esi ile ilg ilid ir. Bu bö
lı olarak Gence-Karabağ eyaleti kanunnamesi Osmanlı
lümde resm-i çift, nim çift, bennak, ekinlü bennak ver
ve Safevi idarecilik kurallarının sentezi olarak hazırlan
gileri ve onların ödenecek m iktarı ile arazinin babadan
m ıştı. 1727 tarihinde yürürlüğe giren Gence-Karabağ
oğula intikalinin şartlan ayrıntıları ile açıklanm ıştı. Bu
eyaleti kanunnamesi:
bölümde ispençe ile ilg ili olarak, “ve vilayet-i mezbure
1.
keferesi haraçların eda ettikten sonra, rüsum-i çiftden be Osmanlı öncesi Gence-Karabağ eyaletinde, özel
likle eyaletin merkez şehri Geııce’de hararetli ve uzun sü
del sipahilerine her haraç-güzar başına yirmibeşer akçe
reli ticarî hayat sonucu değişmez ticarî kuralların yerleş
ispenç vaz’ olunm uş...”, ispençeyi verdikten sonra ise,
mesinden ve yerli halkın bunlara alışkanlığından dolayı,
onların “zeminlerinden resm-i çift ve resm-i nim ve
bu kuralların değiştirilm esinin uygun görülmemesi ve;
resm-i dönüm vermezler”, diye yazılm ıştı.21
2. Osmanlı idaresini kabul etmek istemeyen Geııceli-
Aynı bölümde buğdayın ta’şir olunması, salariyele-
ler’in direnişinin yanısıra yüzde yüz Osmanlı idare kural
rin verilmesi prensipleri açıklanmış ve bunların diğer
larının uygulanm ası da huzur ve siyasî istikrarı olumsuz etkileyecek faktör olarak değerlendirilm esine göre sentez şeklinde hazırlanmıştı.
Osmanlı eyaletlerindekilerden hiçbir farkının olmadığı da belli oluyor. Arazisini boş bırakm ayıp, eken reayanın tapu ile aldığı arazisi elinden alınamazdı, fakat arazisini
Revan eyaleti kanunnamesine gelince, onun 16.
bırakıp gitse, sipahiye reayayı 10 yıl içinde bulursa, geri
yy.’ın sonlarının Osmanlı kanunnameleri çerçevesinde
döndermesinin yanısıra, eğer reaya arazisini, köyünde
hazırlanm asını, bu dönemde Osmanlı İm paratorlu
bulunduğu halde, üç y ıl boyunca ekmez ise, elinden ala
ğu n d a reayanın vereceği vergilerle eyalet yöneticilerinin İdarî işlerle ilg ili geçerli olan yüküm lülüklerinin kanun namede yer alması, fıkrim izce, I. Safeviler döneminde ti cari hayatında rüsumlara ve pazar haclarına istenilen za man beylerbeyleri tarafından zamların getirilm esinden kaynaklanan kanunsuzluk ve bundan dolayı Revan eyale tinin tacirlerinin eyaleti terkedip, diğer bölgelerde ve ü l kelerde, örneğin Osmanlı İm paratorluğunda ticaretle uğraşm asınal9 göre Revan eyaletinde, yerli tacirler tara fından da uygun görülmeyen vergilendirme usûllerinin büsbütün kaldırılm ası ile canlılığın ı kaybetmiş İktisadî hayatın canlandırılm ası, ziraî kesimde ise 1583 tarihinde
rak başka bir kimseye tapuya vermek hakkı tanınırdı.22 Kanunnamede hayvan cılıkla ilg ili vergilerden resm-i kışlak, resm-i ağnam ve ağıl resminden söz ed ili yor. Resm-i kışlak’ın şartlarının çok ilgin ç tarafı, Revan eyaletinin konar-göçerlerinin yerleşik hayata geçmeleri için uygun şartların ortaya koymasıdır: Evli veya bekar olmasına göre kadarı ayarlanan resm-i kışlak vergisini “bir kimesne bir sipahinin tim arında kışlarsa, evlü olsa resm-i kışlak 6 akçe alına ve mücerred olsa, tütünü olsa resm-i duhan 3 akçe alm a”, diye belirlenm işti. Ziraat eden kışlakçıtan kışlak resmi değil, resm-i zemin alın
Osmanlı ordusunun R evan a hareketi sırasında Çukur-
m ası ayrıca gösteriliyordu. Devamlı olarak bir yerde otu
sa’d beylerbeyi Tokmak han ile beraber d irlik sahipleri ve
ran kışlakçı sadece 3 yıl resm-i kışlak verir, bu süreden
reayanın da eyaleti terketmesi sonucu, reayayı boş kalmış
sonra ondan resm-i bennak alınırm ış.23
yerlerine döndermek, nizam lı vergi ve İdarî sistemi uy
Nisan ayında alınması kararlaştırılan resm-i ağnam
gulam ak am acıyla anakronizm biçim li Safevi d irlik dü
için “koyun ile kuzu birle sayılm ak kanun-i kadim dir”,
zeninin kaldırılm ası ve tim ar sistem inin yerleştirilm esi
diye 2 koyuna 1 akçe vergi tespit olunmuştu. Ayrıca Re
ile ilg ili kararı neden olmuştu.
van eyaletinde oturan aşiretlerin ziraatle uğraşacağı tak
Revan eyaleti kanunnamesi bir bütün olmasına rağ
tirde, sahib-i arza verecekleri resm ve behre hariç, adet-i
men, konulara göre 17 bölüme (“fasıl”) ayrılm ıştı. Ka
ağnam ’ın bad-i hava, arusiyyenin hass-i humayuna kayıt
nunnamenin giriş m ahiyetinde olan ve dua ile açılan kıs
olunacağı da kanunnamede yer alm ıştı.24
mında mufassal ve icm al defterlerin tertibinin amacı,
Osmanlılar, Revan eyaletinde Safeviler döneminde
tahrir işlerinden beklenen sonucun m ahiyeti açıklanmış-
çok yüksek olan resm-i ağıl vergisinin kadarını aşağı dü-
O SM A N U
I SİYASET
şürümüş ve resm-i yatak olarak her sürüden 1 koyun
tılaıı m alın çekisinin eksik olduğu belirlendiği takdirde,
alınmasını kararlaştırm ışlardı.25
satıcıdan eksik olarak satılan m alın her dirhemi için 1
Resm-i asiyab vergisini Osmanlılar değirmenin ça lışma sürecine bağlamış ve çalışanlarından ayda 5 akçe
akçe cerime alınması ile ilg ili hususlar da öngörülmüş tü.31
alınmasını tespit etm işlerdi.26
Pazara satılm ak için çıkartılan ve aynı zamanda
Buğday, arpa gib i ürünlerden öşür, genel olarak, ay
ikinci elden satılan mal için narh koyulurdu. Örneğin,
ni alındığı halde, kanunnamede öşür grubundan olan
meyve ve çeşitli yiyecek satan bakkal, onları kaça alm ış
vergilerden öşr-i asel nakdi olarak alın dığını görüyoruz:
sa, her müd mal için ödediği paranın 1/10, arpanın her
“öşr-i asele bedel ala kovandan 2 akçe ve ednasından 1
m üdü için 5 akçe narh verirdi. Satılan her kuzu etinin
akçe alına”, diye yazılm ıştı.27
200 dirhem i, su sığın etinin 400 dirhem i için birer akçe
Kanunmade, hakkında birer bölümde m ahiyeti
narh verilmesi kanunnamede tespit ed ilm işti.32
açıklanan resm-i arusane, cürm-i hayvanat ile bad-i hava
Şehirdeki bakkal dükkanlarının çalınm ak ve diğer
arızi vergiler grubundan olan abd-i abık ve keııizek ver
yolsuzluklardan korunması için asesiye adı ile alının rü
gileri ile ilg ili açıklam alar da aynen diğer Osmanlı ka
sumlar hakkında kanunnamede, “şehirde vaki olan ehl-i
nunnamelerinde belirlendiği gib idir.28
muamele dükanlarından her ayda ikişer akçe alına ve
Kanunnamenin beş bölümü eyaletin ticarî hayatı ve şehirlerdeki emniyet konusu ile ilgilidir. Bu bölümlerde
ehl-i hıref dükanlarından birer akçe alına, ziyade alınm a ya”, diye yazılm ıştı.33
bac, nahr, ihtisabiye hakkında açıklam alar verilm işti.
Kanunnamede bir bölüm dahi “siyaset” işleri ile il
“Bac-i bazar-i ğalle” bölümünde, “bac”ın şartları tespit
g ili idi. Burada hırsızlıktan dolayı siyasetin uygulanm a
olunmuştu. Bu şartlara göre, bir kimse şehir pazarında
sı prensipleri açıklanm ış, diğer bir bölümde ise, Revan
buğday, arpa veya diğer bu tür ürünlerden satışa çıkarır
eyaletindeki hıristiyanların nikah işleri ile resm-i kıs
sa, satılan m alın her m üdü için (1 m üd-20 İstanbul kile
metlerine karışılmam ası ve “ayin-i b atik leri üzere” işle
si idi) 0.5 kile; yani %1 bac verm eliydi. Un satıldığı hal
rinin devam ettirilm elerine engel olunmaması b ild iril
de (eğer her yük 6 kile ise), bir yükte 2 akçe alınması ka
d i.34
rarlaştırılm ıştı.29
Görüldüğü gib i, 16. yy.’ın sonlarında Osmanlıların
Pazara satılm ak için getirilen çeşitli kumaş ve em
ele geçirdikleri Safeviler’in Çukursa’d (Revan) Beyler
tianın satılması takdirinde, her 100 akçe için 2 akçe
beyliği için 1583-1590 tarihleri arası dönem Osmanlı
(%2), aynı m allar ibur etse, at yükünden ikişer akçe, de
yönetim sistemine entegrasyon dönemi olmuştu. Kalele
ve yükünden ise dörder akçe, bal, yağ, meyve, pirinç,
rin inşası ve tam ir işleri dahil, siyasî, hukukî, sosyal ve
peynir vb. yiyeceklerin her nügi'sinden (1 nügi-200 dir
ekonomik alanlarda faaliyeti ile Osmanlılar tam anlamda
hem olmuş) ikişer akçe alınm alıym ış. Satılan esir, at, ka
burasını İmparatorluğun bir eyaletine dönüştürmeğe te
tır, çamur, kara sığır için gerek alan, gerekse satan aynı
şebbüs göstermiş ve bunu başarmışlardı. Klasik dönem
m iktarda rüsum verirlerdi. Örneğin, esir satıldığı takdir
Osmanlı tarihinde ele geçirilen bölgelerle ilg ili olarak
de alan ile satan dörder akçe, at, katır, çamuş, kara sığ ı
yürütülen politika, Osmanlı İm paratorluğu’nun tüm
rın satışından sonra her iki taraf ikişer akçe rüsum verir
bölgelerinin merkezleştirilmesine yönelikti. 16. yy. baş
lerdi vb.30
larında ele geçirilen Doğu Anadolu bölgelerinin Osman-
İhtisabiye konusunda kanunnamede: 1. Şehir müh-
lı merkeziyetçi yönetim sistemine katılm ası süreci 16.
tesibinin köylere giderek, ihtisabiye, diye bir nesne al
yy.’ın sonlarına kadar devam etmiş ve bu doğrultuda ya
masının kesinlikle yasak olunması, 2. Safevi döneminde
pılan girişim lerin istenilen sonucu vermemesinden dola
olduğu gib i “tam ga”dan başka satıcılardan birşey alm a
yı, Osmanlı öncesi toprak rejim i, arkaik dönem vergile
ması, 3- K ullanmaya yararsız olan yiyeceğin satılm asının
rin kullanılm asına karışılam am ası, buradaki eski yöneti
yasaklanması vb. özel olarak vurgulanm ıştı. Tartı ile sa-
cilere idaresinde olan arazilerden oluşan “ocaklık”, “yurt-
O SM A N 1.I I
SİYASHT
lu k ”, “hüküm et” gibi idarî birim lerin oluşturulması yo
h an ın ticarî hayatında öyle bir canlanma görüldü ki, 1605 tarihinde Revan, Nahçıvan ve Ordubad bölgelerin
lunu tutmaya sevketm işti.35 Fakat Osmanlı İm paratorluğuna katılan Revan
den ele yolu ile tehrice girişen şah I. Abbas, Osmanlılar
eyaletinde Doğu Anadolu’dakgördüğümüz idarî birim
döneminde 54 m ahalleli şehir olan Ç ulhanın nüfusu
lerle karşılaşmıyoruz. Bu eyalete Osmanlı İmparatorlu
yüzde yüz şehirden çıkartılm ıştı. Osmanlıların yürüttü
ğ u ’nun diğer bölgelerinde olduğu gibi sancak üzerine
ğü politika sonucu görülen gelişme yine bir şahsın irade
dayalı idarî taksimat yapılm ış ve eyalet yönetiminde oto
si ile hiçe indirilm işti.37
nomiyi öngören prensibe gerek kalm am ıştı. Çünkü Os-
Revan eyaletinin kanunnamesinin Osmanlı kanun
m anlılar burasını ciddi bir direniş görmeden ele geçir
nameleri çerçevesinde hazırlanması da Osmanlıların Re
meyi başarmış ve 1583-1603 tarihleri arasında Revan
van eyaletini sadece siyasi ve ekonomik yönden değil,
eyaletinde Osmanlılara karşı siyasî, dinî veya diğer bir
hukukî yönden de Osmanlı merkeziyetçi İdarî sistemine
muhalefet türü görülmemişti.
entegrasyonunu kolaylıştırm ak amacıyla yapılm ıştı. Os-
Osmanlı m erkeziyetçiliğinin çok önemli bir özelli
manlı kanunlarının Revan eyaletinde uygulanması sonu
ğ i de, ele geçirilen bölgelerde tim ar sisteminin yerleşti
cu, Safeviler döneminde bir (yetkili) şahsın iradesine da
rilmesi olmuştu. Safevi devletinin sınır bölgesinde bulu
yanılarak gerçekleştirilen idarî işlerden kaynaklanan hu
nan Revan eyaletinde (aslında tüm Safevi devletinde ol
zursuzluklar da kaldırılm ış olduğu için, Revan eyaletini
duğu gibi) toprak rejiminde olan sistem sizlik vardı. Ele
terketmiş insanların bir kısm ı (belki de çoğunluk) ka
geçirilen bu bölgede aynı rejim in uygulanm asına devam
nunla yönetilen Osmanlı yönetimini tercih ederek, tek
edilmesi veya onun bazı önemli çizgilerinin korunması
rar yurtlarına dönmüşlerdi.
ile bir sentezin yapılm ası, m erkeziyetçilik görüşlerine
Revan eyaletinin Osmanlı yönetim sistemine k atıl
ters düşmesinden dolayı, büsbütün kaldırılm ıştı. Sosyal
ması bu bölgenin Osmanlı İmparatorluğu aracılığıyla re-
ve ekonomik açıdan da tim ar sisteminin sadece Osmanlı
gional ulaşım ile dış ticaret ağına engelsiz girm esini te
yöneticileri için değil, Safevi devletinin uyguladığı vergi
min etmiş, dolayısıyla Revan eyaleti karşısında açılan bu
politikası sonucu sıkıntı çeken Revan eyaleti reayası için
uzun süreli perspektif bölgenin ziraî kesim inin ürünleri
de pozitif yönlerinin olmasından dolayı, uygulanmaya
ne olan ihtiyacı da belirlemiş olmakla, ziraî kesim in ge
başlanmıştı.
lişmesini de olumlu etkilem işti. Bu entegrasyonun diğer
İdarî işlerin yanısıra Osmanlıların ekonomik politi
bir olumlu yönü de, Revan eyaletinde üretilen malların
kaya da çok büyük önem vermeleri Revan eyaleti örne
işte bu bölgenin ticaret adamları tarafından da Avrupa
ğinde açıkça görülmektedir. Safevi döneminde ticarî fa
pazarlarına çıkartılm ası olmuştu. Fakat bu gelişmenin
aliyette kullanılan bazı ağırlık tartılarının (müd, nügi
Revan eyaletine dış ticaret serbestliği kazandırabilece
vb.) Osmanlı döneminde de kullanılm asına devam edil
ğinden endişelenen şah I. Abbas ilk önce bölgenin tica
mesinin yanısıra Safevi döneminden kalmış ticarî işlem
ret adamlarının 1605 tarihinde Safevi devletinin içine
lerle ilg ili tüm kurallar kaldırılm ış, ticarî hayatı canlan
doğru tehcir olunmaları kararını vermek zorunda kal
dırmak için denenmiş prensiplerin uygulanması karar
m ıştı.
laştırılm ış ve ticarî hayatta üretici-satıcı-tüketici üçgeni
Revan eyaletinin Osmanlı yönetimine entegrasyo
arasında her üç tarafın m addî çıkarları gözönünde bulun
nunun başka bir olumlu yönü de, Osmanlılara kadar bu
durulduğundan dolayı uzun süreli bir uyum oluşmuştu.
rada sünnî-şii halk arasında şiilik ideolojisinden kaynak
Aynı zamanda bu dönemde Revan eyaleti şehirlerinden
lanan düşmanlık ortamının kaldırılm ası olmuştu. Os
Revan ile Nahçıvan’da birer darphane açılmış ve Sultan
manlIların sünnî olmalarına rağmen, şii halk ile o kadar
III. Murad (1574-1595) ile Sultan III. Mehmed’in
toleranslı davranmışlar ki, Revan eyaletinin beylerbeyisi
(1595-1603) saltanatı yıllarında bu şehirlerde gümüş pa
görevine bile şiilerden olan Şerif Paşa’yı tayin etmişlerdi.
ralar kesilm işti.36 Bu faaliyetten sonra Revan eyaleti şe
Fakat 1603 ktarihinde Revan şehrini ele geçiren Şalı I.
hirlerinden Revan, Nahçıvan, Ordubad ve özellikle Cul-
Abbas bu dini uyum u bozmuş, Şerif Paşa’yı tekrar şiili-
O SM A N U I
SİYASHT
ğe döndermiş gibi hareket ederek, onu İmam Rıza türbe
1724-1735 tarihlerinde de Revan eyaleti Osmanlı
sinin mütevellisi görevine tayin etmiş ve Meşhed’e gön
idaresinde olmuştu. Fakat bu dönemde uluslararası so
derilm işti.38 Bundan sonra Şah I. Abbas ülkenin ekono
runlarla çok uğraşan Osmanlı İmparatorluğu bu bölgeyi,
misini geliştirmek amacıyla halkının şii olmasından dola
kendisinin değişme safhasına girmesinden ve bu sürecin
yı bazı şehirlere ağır vergilerden muafiyet vermiş, bunun
tamamlanmamış olmasından dolayı, Osmanlı yönetim
la da Osmanlıların insanların arasında sağladığı dinî uyu
sistemine entegrasyonunu yapamayarak, 1639 tarihli
ma aykırı hareket etmenin yanısıra bu siyashi “izzetnefıs-
Kasr-i Şirin anlaşması ile belirlenmiş sınırları içine dön
liğ i” ile bölgesel ekonomik gelişmeyi de durdurmuştu.
meyi tercih etmişti.
1
Bu defterler hakkında bkz.: İrevan eyaletinin icmal defteri. Araştırma,
14
Safevi devletindeki toprak rejim i için ayrın tılı bkz.: A. Rahmani, a.g.e., s.
(Karamanlı). Baku, 1996, s. 7-8.
15
Revan eyaleti mufassal defteri-İstanbul, BOA, No: 681, 35, 62.
Bkz.: T. M. Musevi. Orta esr A zerbaycan tarihine d a ir f a n d ili sencdler. 16*
16
Revan eyaletinin mufassal defteri-İstanbul, BOA, No: 633, 114, 117,
tercüme, geyd ve elavelerin m üellifleri Z. Büııyatov ve H. Memmedov 2.
124-127.
120, 121, 216 vb.
18-ci eserler. Baku, 1977, s. 6 . 3.
A. Rahmani. Azerbaydjan v kontse 16 i v 17 veke. Baku, 1981, s. 108-
17
Aym defter, s. 113, 124, 216, 285 vb.
111 .
18
Örneğin, 1727 tarihli Gence-Karabağ eyaletinin kanunnamesinin Os-
4
A yrıntılı olarak bkz.: İ. Kafesoğlu. Osmanlı-İran siya sî münasebetleri (1578*
m aıılı ve Safevi yönetim kurallarının sentezi olduğu, bu eyaletin kanun
1612). İstanbul, 1993; F. M. K ırzıoğlu. O smanlıların Kafkas ellerin i feth i
namesinden de anlaşılıyor. (Ayrıntılı olarak bkz,: G. M. Mamedov. Os-
(1451-1590). Ankara, 1993; O. A. Efendiyev. Azerbaydjanskoye gosndarstvo
m anskaya nalogovaya s istm a v eyaleti G yandje i sandjake Kazah. Baku, 1985)
S efevid ovv 16 veke. Baku, 1981; Ş- F. Farzalibeyli. Azerbaycan ve Osmanlı İm-
19
A. P. Novoseltsev. Goroda Azerbaydjana i Vostoçnoy Arm enii v 17-18w .-
20
Revan eyaleti mufassal defteri-İstanbul, BOA, No: 633, s. 2-4.
periyası. Baku, 1994 vb.
'‘İstoriya SSSR” dergisi, 1959, No: 1, s. 100, 102.
5
Örneğin bkz/. İ. Kafesoğlu, a.g.e., s. 235-236.
6
F. M. Kırzıoğlu. a.g.e., s. 346.
21
Aynı defter, s. 4-5.
7
Bkz,: Defter-i mufassal eyalet-i Revaıı-İstanbul, BOA, No: 633.
22
Aynı defter, s. 5-7.
8
İ. Kafesoğlu. a.g.e., s. 135-136.
23
Aynı defter, s, 7.
9
1583 tarihinden başlayarak Şirvan eyaletinin taksim i yapılarak, tahrir iş
24
Aynı defter, s. 7.
lerinin görüldüğünü A li Efendi yazıyorsa da (M. F. K ırzıoğlu. a.g.e., s.
25
Aynı defter, s. 7-8.
10
11
304-306), bu eyaletin mufassal veya icmal defteri henüz bulunm adığın
26
Aynı defter, s. 7.
dan dolayı, 1590 tarihli Revan eyaleti mufassal defterini Osmanlıların
27
Aynı defter, s. 8.
Transkafkasya’da tertip ettikleri ilk defter olarak kabul ediyoruz,
28
Aynı defter, s. 8-9.
F. M. K ırzıoğlu 1590 tarihinde Revan eyaletinin kazalara dayanılarak tak
29
Aynı defter, s. 10.
sim olunduğunu yazıyor (F. M. K ırzıoğlu a.g.e., s. 347-348, 375). Fakat
30
Aynı defter, s. 9.
defterin giriş bölümünde Revan eyaleti livalara dayanan mahiyelerden
31
Aynı defter, s. 10.
oluştuğu yazıldığı halde, iç kısm ında bir karışıklık ortaya çıkıyor ve bu
32
Aynı defter, s. 10.
rasının hangi idarî birim üzerinde taksimi yapıldığı b ir türlü anlaşılm a
33
Aym defter, s. 10-11.
dığından dolayı, biz defterin giriş bölümünde verilen b ilg iyi tercih ettik.
34
Aynı defter, s. 9, 11-12.
Tadhkirat al-m uluk. A m annal ofS afavid a dm in istra tion (circa 1137-1725).
35
A yrıntılı olarak bkz.: Ş. M. Mustafayev. Vostoçnaya A natoliya: ot Akkoy/m-
Persian text in facsimile, translated and explaiııed by V. Minorsky. Lon don, 1943, p. 141 (107a) 12 13
In k Osmanskoy imperii. Moskva 1994, s. 50-138. 36
C. Ölçer. Sovyet Rusya müzelerindeki (Moskova ve leniııgrad) nadir Os-
mal defteri” (Z. Bünyatov ve H. Memmedov yayını), s. 7.
37
A. Rahm anı, a.g.e,, s. 168-170.
İ. Kafesoğlu. a.g.e., s. 136 (dipnot 235)
38
Peçevi İbrahim Efendi, Tarih, II, haz.: B. S. Baykal. Ankara 1992, s. 245.
Revan eyaleti icmal defterinin tertip tarihi için bkz.: "İrevan eyaletinin ic
O SM A N L I R f l
maıılı madeni paralan. İstanbul 1972, s. 25-26.
StYASET
t
XVIII. YÜZYILDA OSMANLI İMPARATORLUĞU
KUZEYDE BELİREN YENİ H A SIM : RUSYA OSMANLILARIN TÜRK İSTAN VE KAFKASYA İLE İLİŞKİLERİ OSM ANLI D İPLOM ASİSİ
XVIII. YÜZYILDA OSMANLI İMPARATORLUĞU PROF. DR. NORM AN IT£KOW tTZ P R İN C E T O N U N İV E R S İT Y , D E P A R T M E N T O F N E A R EASTE RN S T U D İE S / A .B .D .
*
yüzyıl biterken bazıları bu yüzyılın akı
derecede Osmanlı İmparatorluğu’nun XVIII. yüzyılı için
şını değiştiren olayların bir seceresini
de doğrudur. XVIII.yüzyılın Avrupa’da daha sonra da
çıkarmanın da zamanı geldiğini düşü Osmanlı İmparatorluğu’nda ne zaman başladığını, eğer
nüyorlar. Diğerlerine göre, bu günler gelecek yüzyılın
belirlenen bir tarih varsa bunun nasıl belirlendiğini sor
neler getireceğinin de işaretçisi. Geriye dönüp bakanla
makla işe başlayabiliriz. Avrupa’da XVIII.yüzyılın siyasi
rın aklına, "XX.yüzyılın neyi kapsadığı” sorusu nadiren
olarak XIV. Lui’nin "dünya monarşisi” kurma hayalleri
gelir. XX. yüzyıl 1900 yılında m ı başlamıştır yoksa
ni sona erdiren, bir başka deyişle, Fransa’nın dünyaya ha
1876’da Nicholas August Otto’nun içten yanmalı moto
kim olma çabalarını boşa çıkaran ve 1713-14 yılları ara
ru icat etmesiyle mi? 1905’te Rus Devrimi’yle ya da I.
sında imzalanan Utrecht Barışı ile başladığını söylemek
Dünya Savaşından sonra Versay Antlaşmasıylamı başla
çok anlamsız olmayacaktır. Bundan sonra, Fransa hayal
dığını söylemek tarihsel açıdan anlamlı olacaktır? Neyin
lerini Hindistan ve Kuzey Am erika’ya ihraç etmeye de
anlamlı olduğunu belirlerken kıstasımız ne olacak? An
vam etse de, Avrupa’da bağımsız devletler dönemi başla
lamı nasıl ölçeceğiz? İnsan gelişim ine bakarsak bize na
mış oldu. Bu dönemde, süreklilik büyük oranda Avru
sıl ilerleyeceğimiz konusunda ipucu verebilir. İnsan g eli
pa’da ekonomik ve sosyal alanlarda görüldü. Avrupa’da
şiminde, konuşmayı öğrenmekte olan bir çocuk konuş
nüfusun önemli bir bölümü kırsal alanlarda yaşamaya
mayı öğrenmiş bir çocuktan her zaman için farklıdır. Ko
devam ediyordu. Şehircilik alanında milyonların yaşadı
nuşma herşeyi değiştirir. Bu anlamlı bir değişim anıdır.
ğı, şehirlerin ortaya çıktığı döneme doğru o büyük adım
Diğeri ise harekettir. Yürümeyi öğrenmiş bir çocuk yü
henüz atılm amıştı. Ekonomi hala tüccarların elindeydi
rümeyi henüz öğrenememiş bir çocuktan her zaman için
ve sanayi kapitalizminin gelmesi bekleniyordu. Anayasal
farklıdır. Hareket herşeyi değiştirir. Bu da önemli bir de
olarak Fransa’da soylular siyasi açıdan güçsüz hale gel
ğişim anıdır. Eğer hareketin hayatınıza etkisini unut
miş, gerçek yetki kralın elinde toplanmıştı. Soylular da
muşsanız, anne ve babanıza yaşamlarının en iyi dönemle
ha sonra Fransız Devrimi’ne yol açacak, geri dönüş için
rini arkanızdan nasıl koşarak geçirdiklerini sormanız ye
girişimde bulunacaktı. İngiltere’de ise Avam Kamara-
terli. Çocuğun konuşmayı ve yürümeyi öğrendikten son
sı’nın önemli siyasi hareketlerde öncülük yapmasıyla
ra ne kadar değiştiğini hatırlamakla birlikte, gelişim in
kral’ın yetkileri önemli ölçüde azalmıştı. Bundan sonra
de rol oynayan ve etkisi uzun süren faktörleri de unutma
krallar daha çok hükmedecek ancak yönetemeyecekti.
mak gerekir. Böyle bir çocuk dalgın bir şekilde parmağı
Avrupa’nın doğusunda, Avusturya-Macaristan ve Rus
nı emmeye devam edebilir, geceleri uyumakta güçlük çe
ya’da ise güç hala monarşideydi. Kimin yönetimde oldu
kebilir, hatta yürümek, koşmak ve bütün gün oynamak
ğu ve kim in çıkarlarının yankı bulduğu Avrupa’da fark
tan yorgun düşebilir. Tarihçiler ve psikoanalistler deği
lı yetki merkezlerinde farklı yanıtlar buldu. Bu yanıtla
şim ve sürekliliği sürekli aramalıdır.
rın, Fransız Devrimi’ne kadar üstünde durulmadı. An
Değişim ve süreklilik gözönüne alındığında insan
cak, Napolyon Döneminin onları yeniden gündeme ge
için doğru sayılan, XX. yüzyıl, XVIII.yüzyıl hatta aynı
tirmesiyle bir canlanma yaşandı ve XVIII. yüzyılın,
O SM A N LI
m
SİYASET
1815 yılındaki Viyana Kongresi’nde sona ermesine ka
gib i etkilerinin olduğu en önemli sorular olacaktır. Bu
dar, remelleri atıldı.
perspektif bizi iç siyasete, yani toplum yapısına, kim in
Avrupa’da X VIII.yüzyılın 1 7 1 3 -l4 ’ten 1815 yılına
Osmanlı olarak değerlendirilm esi gerektiğine ve son dö
kadar sürdüğü, yani bir yüzyılı hemen hemen aştığı söy
nem Osmanlı toplumundaki sosyolojik hareketlenmeye
lenebilir. Osmanlı İm paratorluğu’nda XVIII. yüzyılı ne
yöneltecektir. Bu soruları incelediğim iz de, diplom asiyi,
oluşturur? Böyle bir soru, Osmanlı tarihini padişahların
askeri teknoloji ve teknoloji ile ilg ili soruları da araştır
iktidar yıllarına göre değerlendiren geleneksel Osmanlı
ma kapsamına alm ak gerekecektir.
vakayinameleri ile çatışmaktadır. Bu vakayinameler sa dece sultanın icraatlarına odaklanarak, süreklilik ve deği şim konularını ilg i alanlarının dışında bırakmışlardır. Buradan hareketle, XVIII. yüzyılın III. Ahmed’in tahta
O HALDE NEDİR OSMANLININ XVIII. YÜZYILI VE NEREDE BAŞLAYIP NEREDE BİTMİŞTİR?
geçtiği 1703’te başlayıp 1789’da III. Selim ’in sultanlığa
İlkin kendini Osmanlı araştırmalarına hazırlamak,
gelmesi ya da 1807’de tahttan indirilm esiyle sona erdiği
sonra da tüm üyle Osmanlı çalışmalarına vakfetmek için
ni söylemek arasında bir fark yoktur. Ancak, süreklilik ve
XX. yüzyılın neredeyse ikinci yarısını tam am ıyle bu iş
değişim olgularını gözönüne alarak işe biraz anlam kat
uğrunda harcayan bir kişi olarak, kendim i Osmanlının
mak istersek, XVIII. yüzyılın 1699’daki Karlofça Ant
XVIII. yüzyılının doğasına yeni birtakım anlayışlar ka
laşması’yla başlayıp 1774 yılında Küçük Kaynarca Ant
zandıracak kadar yetkin görüyorum. XX. yüzyılın son
laşması ile bittiğin i söyleyebiliriz. Bu tarihlerden ilki,
çeyreği, biz tarihçileri psikoloji ya da etnoloji gib i yeni
Osmanlı’nın uzun süredir elinde tuttuğu toprakları “ga
disiplinleri ve hoşlansak da hoşlanmasak da tarihsel açık
vurlara” kaybetmesinin başlangıcını ifade ederken, İkin
lamalarda tesadüfleri dikkate almaya yöneltmektedir. Bu
cisi, Rusya ile yeni ilişkilerin kurulduğu”, kuzeydeki ru-
bize, kendi alanımızda yeni ve daha derin bir bakış açısı
i siyah “M oskof’un baş düşman olarak “N em çe'nin yeri
kazandıracaktır.
ni aldığı döneme işaret etmektedir. Eğer XVIII. yüzyıla
Bu düşüncelerle, O smanlı’da XVIII. yüzyılı III.
bizim bildiğim iz XVIII. yüzyıldan daha da fazla odak
Ahmed’in tahta çıktığı 1703 y ılıyla başlatıp, III. Selim
lanmak istiyorsak, İsveç Kralı XII. Şarl’ın Temmuz
döneminin başladığı 1789 y ılıyla bitireceğim. Ancak,
1709’da Rus Çarı Büyük Petro’ya yenilerek Osmanlı İm
padişahların cülusları ve tahttan indikleri ya da in d iril
paratorluğuma sığındığı Poltava Savaşı ile konuya başla
dikleri olayları anlatırken, sıradan bir Osmanlı tarihçisi
yabiliriz. XII Şarl, Rusya’dan intikam ını almak için Os-
nin üzerinde durduğu noktalardan benim kiler farklı ola
manlı İm paratorluğunu maşa olarak kullanm ak istemiş
cak. Benim ilgilendiklerim , padişahların gelişi ya da g i
ve bu amacına ulaşabilm ek için tek k işilik bir savaş baş
dişinden ziyade, bugüne kadar bilinenlerin ışığında, ne
latm ıştı. Ancak bu tür bir değerlendirme en az vakayinü-
ler yaptıkları, neden yaptıkları ve bunların Osmanlı ge
vistlerin metodu kadar sınırlayıcı olacaktır, çünkü diplo
leneğiyle ilişkisi ve sonuçları olacaktır. Dönemlere ayır
masi tarihini belki de kendisinden çok daha önemli ko
manın bütün tarihçilerin oynadığı bir oyun olduğunun
nuları göz ardı ederek birinci plana oturtmak gerekecek
farkına vararak, 1703’teki Edirne vakası ile başlayıp,
tir. Eğer ilgim izi askeri alana yöneltirsek, Osmanlı İm
1808 Ekiminde Sened-i İttifak’ın imzalanm asıyla sonuç
paratorluğu’nda XVIII. yüzyılı, Viyana önünde 1683 te
lanan bir Osmanlı XVIII. yüzyılı çıkardım ortaya. Bu sü
ki ikinci yenilgiyle başlatarak, Napolyon’uıı 1789’da M ı
reçte üzerinde duracağım ana konular merkezi otoritenin
sır’ı işgaliyle bitirebiliriz. Bu bakış açısıyla, Osmanlı
yeniden kurulm ası, ordu, bürokrasi ve din adamları ara
Devleti’nin fetih olgusunu temel alarak kurulup kurul
sındaki mesleki ilişkilerdir. 105 y ıllık bir yüzyıla karşın,
m adığı, kendisini fetih siyasetine adayıp adamadığı ve
benim önerdiğim sadece 86 yıl sürüyor.
varlığının tamamen fetihlere bağlı olup olm adığı -ki ben
IV Mehmed’in oğlu III. Ahmed 1673 yılında doğ
de bu soruları doğrulayıcı bir görüşü savunuyorum- ve
du, 1736 yılında da öldü. Süreklilik ve değişim açısından
fethedilecek yerlerin bitm esinin Osmanlı D evleti’ne ne
bakacak olursak, onun XVII. yüzyılın yani geçmişin ada-
mı m ı, yoksa XVIII. yüzyılın yani geleceğin adamımı ol
lik yapan Çaııdarlı İbrahim Paşa, Fatih Sultan Mehmet
duğu sorusunu sorarız. III Ahmed, kardeşi II. Mustafa
döneminde 15 yıl sadrazamlık yapan Çandarlı H alil Pa
1703’teki Edime olayından sonra tahttan indirilince pa
şa gösterilebilir. Fatih’in İstanbul’u 1453 yılındaki fet
dişah olmuştu. III. Ahmed’in ordu, ulema ve yönetimde
hinden sonra Çandarlı H alil Paşa’yı öldürm esinin ardın
ki muhalifleri susturması neredeyse bir on yılın ı aldı. III.
dan, sadrazamların imparatorluğun kurulm asına yardım
Ahmed’in saltanatının başlangıcındaki ilk büyük sorun,
cı olan Çandarlılar gibi önde gelen Türk ve Müslüman
Sadrazam Baltacı Mehmet Paşa’nın, 1711 yılında Os-
ailelerden çıkması geleneği sona ermiş, devşirmelerden
manlı O rdusunun Rus O rdusuna galip geld iği Prut Sa-
ve Saray’da eğitilm iş kişilerden sadrazam seçilmeye baş
vaşı’nda, Rus Çarı Büyük Petro’yu serbest bırakması ol
lanm ıştı. Başka bir deyim le, sadrazamlar Balkan kökenli
du. Baltacı’nın bu davranışı hakkında pek çok hikaye an
H ıristiyanlar olup daha sonra M üslüm anlaştırılan ve Sa
latıldı, hala da anlatılıyor. Bu hikayelerden birisi, Pet-
ray’da eğitim gören kişilerdi. Bunlardan Mahmud Paşa,
ro’nun karısı Katerina’nııı B altacıya kocasını serbest bı
Fatih Sultan Mehmed döneminde 13 y ıl sadrazamlık
rakması için mücevherlerini hatta kendisini tek lif etme
yapmıştı. II. Bayezid döneminde Davud Paşa 15 yıl, H a
siydi. Baltacı Mehmed Paşa hatasını çok çabuk anlamış
dim A li Paşa ise ikinci vezir olarak 1506-1511 yılların
olacak ki Sultan’ın annesine kendisini savunmak için bir
da 5 yıl görev yapm ıştı. Kanuni Sultan Süleyman döne
mektup yazdı. Bu, kadınların saltanatına dair bazı un
minde de, devşirme sadrazamlar uzun süre görevde k al
surların XVIII yüzyılda hala nasıl canlı olduğuna bir işa
mışlardır. Frenk İbrahim Paşa 1523 yılında sadrazamlığa
retti. Baltacı Mehmet Paşa, III. Ahmed’in annesine yaz
atanmış ve tam 13 yıl boyunca görev yapm ıştı. Rüstem
d ığı mektupta, saltanatı K ırım H anlarının sülalesinden
Paşanın sadrazamlığı da 9 yıl sürmüştü. Kanuni Sultan
birisine vermek yerine, oğluna vermek için savaşanın asıl
Süleyman’ın son sadrazamı Sokullu Mehmed Paşa 1563
kendisi olduğunu anlatıyordu. Kırım Hanları Osmanlı-
yılında başladığı görevi, Kanuni’nin 1566’da ölmesinden
lıların yakın akrabası kabul edilirdi. Sonunda, Baltacı
sonraki II. Selim döneminde de sürdürmüş ve tam 14 y ıl
sadrazamlıktan alındı ve cezalandırıldı. M ektup yaşamı
boyunca bu makamda kalm ıştı. Sokullu’nun ardından
nı kurtarmış olabilir. B altacı’nın ardından Sadrazam se
imparatorluğun talihi bozulmaya başlamış, sadrazamlık
çilen Çorlulu Ali Paşa, bu makamda dört y ıl kaldı. Onun
makamı daha az güvenilir hale gelm iş, sadrazamların gö
arkasından bu göreve getirilen 7 kişi çok kısa süre sadra
rev süresi de kısalmaya başlamıştı. Celali isyanlarının
zamlık yapmıştır. 1718 yılında, Çorlulu A li Paşanın ar
çıktığı 1606’da, sadrazamlığa getirilen, I. Ahmed’in pa
dından sadrazam olan Nevşehirli Damat İbrahim Paşa ise
dişahlığı döneminde de beş yıl boyunca bu makamda ka
12 yıl kaldı bu görevde.
lan Kuyucu Murad Paşa’dan önce, sadrazamlıkta iki y ıl
İbrahim Paşa’nın görevde bu kadar uzun süre kal
gayet iyi bir zamandı.
ması, Osmanlı tarihinde bu yönde bir eğilim olduğunun
1619-24 yıllarında imparatorluk büyük sıkıntılara
açık bir göstergesidir. Osmanlı H anedanının ilk dönem
girdi. Bu, I. Ahmed’in ölmeden önce tahtına geçecek k i
lerinde padişahlar sadrazamları uzun süre bu görevde tu
şiyi belirlememesinden kaynaklanıyordu. I. Ahmed’in
tardı. Osmanlı padişahlarının günlük idari işleri bırak
ardından tahta 1617 yılında kardeşi I. Mustafa, onun ar
m asıyla, bu görev sadrazamların omuzlarına yüklenm iş
dından da 1618 ’de Genç Osman geçti. Genç Osman
ti. Güçlü bir padişahın yönetiminde sadrazamın uzun sü
1622 yılındaki Yeniçeri ayaklanma sırasında suikaste u ğ
re görevinde kalması imparatorluğa istikrar kazandırı
rayacak ve bu şekilde öldürülen ilk padişah olacaktı.
yordu. Dirayetsiz padişahların döneminde ise, sık sık
1616-1624 yılları arasında sardazamlık makamına
sadrazam değiştirilm esi huzursuzluğu azaltıp bölünme
görev süresi ortalama 1.5 y ıl olan toplam 9 kişi geçti. Bu
leri önleyerek imparatorluğa güçlü olduğu görüntüsü
durum Topal Recep’in 1631’de görev alm asıyla değişti.
kazandırıyordu. XV., XVI. ve XVII. yüzyılların diğer bir
Topal Recep, beş y ıl, yani 1636 yılına kadar sadrazamlık
ortak noktası uzun süre görevde kalan sadrazamlardı.
görevinde bulundu. 1643 yılında ise sadrazamlıkta kısa
Buna örnek olarak, II. Murad döneminde 8 y ıl başvezir-
dönem yeniden başladı. Köprülü Mehmed Paşanın atan-
OSAYANU I
SİYASET
dığı 1656 yılına kadar sadrazamlığa getirilen 15 kişinin
Zenta Savaşından sonra yitirdi. Ancak III. Ahmed, savaş
görev süresi ortalama 10 aydı. Köprülü Mehmed Pa
meydanına şahsen çıkmasa da, kardeşinin başlattığı mey
şanın Valide Sultan Turhan ile iyi ilişkisi ona ileri yaşı
dan okumayı devam ettirdi. İlk başlarda başarılı da oldu.
na rağmen 6 yıl sadrazamlık görevi yapmasının yanısıra,
III. Ahmed’in ilk büyük zaferi, Rus Çarı Büyük Petro
bu görevi oğlu Fazıl Ahmed’e devretmesine de yaradı.
karşısında Prut Savaşında alman tartışm alı galibiyetti.
Köprülü Fazıl Ahmed Paşa, 1676 yılındaki ölümüne ka
O sm anlıyı Rusya ile savaşması için, Fransa’nın yanısıra,
dar bu görevi 15 yıl sürdürdü. Baba-oğul, imparatorlu
1709 yılındaki Poltava Savaşında yenilgiye uğrayarak
ğun talihini yeniden açtı. O sm anlının son fethi, Köprü
Osmanlıya sığınan İsveç Kralı XII. Charles da kışkırtı
lü Fazıl Ahmed Paşa’nın başvezirliği döneminde Girit
yordu. Büyük Petro, daha önce de bahsedildiği gib i, Bal
Adası’nın 1669’da alınm asıyla gerçekleşti. Sadrazamlık
tacı Mehmed Paşa tarafından serbest bırakılm ıştı. Bu
makamı Köprülü Mehmed Paşa döneminde yeniden güç
B altacı’nın başvezirliğine mal olmuştu. III. Ahmed, sad
kazanmış, bu makamı sırasıyla işgal eden oğlu Fazıl Ah
razamların uzun süreli görev yapmasına dikkat ediyordu.
med ve onun kayıpederi Mustafa Paşa da en azından bir
Çorlulu Ali Paşa, Baltacı Mehmed Paşanın Prut fiyasko
yıl daha bu güçlü yapıyı korumayı başarmıştı. Mustafa
sundan önce dört yıl sadrazamlık yapmıştı. Oysa Balta-
Paşa 7 yıllık sadrazamlıktan sonra 1683 yılında Viyana
c ı’dan sonra göreve gelen 6 sadrazamın toplam görev sü
önündeki yenilgi yüzünden hayatını kaybetmişti. Os-
resi 6 yıl oldu. 1711- 1717 yılları arasında Venedik ile
manlı birliklerinin çekilmekte olduğu ve imparatorlu
yapılan savaş, Sırbistan’ın kuzeyinin elden çıkmasına ve
ğun kan kaybettiği, yani 1683 yılından 1697’de Amcaza
1718 yılında Pasarofça Antlaşm asının imzalanmasına
de Köprülü Hüseyin Paşa'nın sadrazamlığa getirilmesine
yol açmıştı. Antlaşma, 1717-1730 yıllarında 13 yıl bo
kadar olan dönemde toplam 11 sadrazam görev yaptı.
yunca başvezirlik yapan Nevşehirli Damat İbrahim Pa-
XVII. yüzyılın son çeyreği sadrazamlar için olduğu kadar
şa’nın eseriydi. Barış, bu yılların ana motifiydi.
padişahlar için de zor bir dönemdi. Bu dönemde, IV.
III. Ahmed ve İbrahim Paşa İkilisi, İstanbul’da sa
Mehmed (1646-87), II. Süleyman (1687-91), II. Ahmed
natsal ve entellektül etkinliklerde patlama yaşanan ve
(1691-95) ve II. Mustafa (1695-1703) padişah oldular. Osmanlı tarihinde sık sık meydana gelen değişik
"Lale Devri” olarak tarihe geçen dönemin yaratıcılarıydı. Birinci İslam B in yılı’nın (1591-92) bitiminden bu yana
likler, sadrazamlar için uzun görev süresinin ne denli
B atıy a ilk kez bu kadar ilginin gösterildiği bir dönem
önemli olduğunu ortaya koyuyordu. Gerek padişahlar
di. B atıya elçiler gönderildi. Oradan gelen bilgilerin ya
gerekse sadrazamlar entrikalar, iç- dış siyasi ve ekonomik
yılm asına ve M üteferrikanın matbaasına izin verildi.
gelişmelerin getirdiği sıkıntılar ve Osmanlı toplumunun
Şeyhülislam Feyzullah Efendinin, 1703’teki Edirne
yapısında XVIII. yüzyılda kendini gösterecek köklü de
vak’asıyla iyiden iyiye su yüzüne çıkan, dini ve idari yö
ğişiklikler arasında endişe içinde yaşıyorlardı. Daha önce
netimi bir merkezde ve kendi yetkisi altında toplama ça
de belirttiğim iz gib i, XVIII. yüzyıl, bize göre, II. Mus
basının başarısızlığa uğraması ulemaya çok şey kaybet
tafa’nın tahttan indirilip yerine III. Ahmed’in getirilm e
tirdi. XVIII. yüzyılın, III. Ahmed’in tahta geçmesiyle
siyle başlar. 30 yaşındayken padişahlık tahtına oturan
birlikte bu olayla da başladığını söyleyebiliriz.
III. Ahmed, XVII. yüzyılın son çeyreğine tanıklık eden bir kişi olarak acaba neleri öğrenmişti?
Bilgisayarla yapılan araştırmalar için kabul edilmiş bir gerçek vardır: Verilerden aldığınız sonucun kalitesi,
III. Ahmed kardeşi II. Mustafa döneminin savaşçı
verilerinizin kalitesine bağlıdır. XIX. yüzyılın yarısına
ruhunu yaşattı; her iki kardeş de ava gitm eyi sefere çık
kadar üst mevkideki kişilerle ilg ili araştırmalarda kay
maya tercih eden babaları IV. Mehmed’in tam zıttıydılar.
nakların kalitesi oldukça düşük. Osmanlı İmparatorlu
II. Mustafa ordunun başında sefere katılacak, ancak 1697
ğ u ’nun idaresinde yer alan kişiler ve aileleri hakkında
yılının eylül yılında, Savoy Prensi Eugene’nin zaferiyle
çok az şey biliyoruz. Sözkonusu araştırma sahasının bazı
sonuçlanan Zenta Savaşı sırasında neredeyse öldürülecek
genel ifadelerine rağmen, gene de bazı genellemeler pa
ti. II. Mustafa, askeri gücünün önemli bir bölümünü O SM A N LI
rıldamaktadır: Evlilikler sınıflar arasında gerçekleşmek I SİYASET
tedir, yani ulema, bürokrat ve asker çocukları yine kendi
te imparatorluğun askeri ve idari alandaki öncü kişileri
alanlarındaki kişilerin kızları ya da akrabası kadınlarla
ni ortaya çıkaracaktı. Bu seçkin gruptan eğitim görmüş
evlendiriliyordu. İlmiyeden birinin oğlu İlmiyeyi, bü
olanları daha sonra Sadrazam oldu. Devşirme sistemi, da
rokratın oğlu bürokrasiyi, askerin oğlu, sipahi ya da pa
ha XVI. yüzyılda, saray okullarından mezun kişilerin
şa olsun, askeriyeyi tercih ediyordu. XVIII. yüzyıl bu ge
kendi çocuklarını bu okullara yerleştirmesi dahil bir çok
nel ifadelerin doğruluğunu açıkça ortaya koymaktadır.
nedenden sona erdi. Seçkin devlet adamı ve asker yetişti
Çocuklarından birini orduya, birini hükümete bir
recek yeni kaynaklar gerekiyordu. Bürokrasi bu kaynak
diğerini ise kiliseye veren İngiliz soylu ailelerin tersine
lardan birisi oldu ve XVIII. yüzyılın öncü isimlerinden
Osmanlı’da, çocukların mesleki anlamda babalarının
birkaçını yetiştirdi.
izinden gittiğine dair elimizde kanıtlar var.
Osmanlı İmparatorluğunda liderlerin eğitim zemi
XVIII. yüzyılda kariyerini babasının çalıştığı bi
ninin değişmesi pek çok soruyu da beraberinde getir
rimde bürokrat olarak başlatan bir kişi, çocukların baba
mektedir. Bu sorulardan birisi de bizim buradaki tartış
larının izinden gitmelerinin bir gelenek olduğunu şu
ma konumuz olan sadrazamlarla bağıntılıdır. Son devşir
Arap atasözüne atıfta bulunarak belirtiyordu: "Kola takı
me sadrazam kimdi? Bunu, birçok basit soruda olduğu
lan altın bilezik”. Büyük bir ihtim alle bu eğilim daha
gibi, yanıtlamak zordur. Zorluk, tabakat literatüründeki
önceki yüzyıllarda da mevcuttu. Ancak XVIII. yüzyıl bi
bilgi eksikliğinden kaynaklanıyor. Devşirme olup Sa
ze en azından gözlem yapmak için yeterli örnek sağlıyor.
ray’da yetişen son sadrazam 1652-53 yıllarında görev ya
Konu Osmanlı İmparatorluğu olunca, eldeki veri
pan Tarhuncu Ahmed Paşa oldu. Durum böyle olsa da
lerden yola çıkarak ulaşmaya çalıştığım ız sonuç, bize, bi
sadrazamların ve sultanın emrindeki diğer kişilerin artık
yografik sözlüklere girmeye hak kazananların öncelikle
sarayda yetişmediği söylenemez. Ancak bunların Saray
“kazananlar” olduğunu ve Osmanlı toplumunda kaza
hizmetine girişi devşirmelerinkinden farklıdır. Saray’a
nanlar listesine vezir, reis-ül katip, şeyh-ül-İslam gibi
giriş genellikle bazı bağlantılar sonucunda, yani ya paşa
mevki sahibi insanların girdiğini gösteriyor . İsimleri ve
kapısı olarak nitelendirebileceğimiz intibas, ya da hem
yaptıkları çoğunlukla bilinmeyen "kaybedenler” ise orta
şehrilik yoluyla oluyordu. Savaş sırasında esir alınanlar ya
ya çıkartılmak için daha iyi kaynaklar ve daha iyi teknik
da Padişaha (hanedanı renklendirmek için!) hediye ola
leri beklemek zorundalar.
rak gönderilen köleler de vardı.
Eğer sadrazamların görev sürelerinin dışındaki şey
Saray’a girmenin yollarındaki değişikliğin yanısıra,
lere bakacak olursak ve "aziz makamlar”ı işgal eden in
sultanın hizmetine giren kişilerin etnik kökeni ve statü
sanların yaşamlarını incelersek, XVIII. yüzyılın bize baş
lerinde de önemli değişiklikler göze çarpıyordu. Devşir
ka gerçekleri de sunduğunu görürüz. XVIII. yüzyılda
me Sistem inin en parlak günlerinde okul Bosnalılar,
bürokratlar ehl-i kalem ile ehl-i seyfi birbirinden ayıran
Hırvatlar ve Sırplarla doluydu. Bu okullara siyasi neden
çizgiyi geçmeye başlamışlardı. Birçok paşa, kariyerine
ler yüzünden çok az sayıda Rum kökenli insan alınıyor
bürokrat olarak başlamış, ancak valilik gibi mevkilere
du. XVII. yüzyılın sonlarına doğru imparatorluğun üst
atandıktan sonra bu mevkinin bir gereği olarak paşa Un
noktalarındaki konumlara ulaşmak isteyenler yeni ve
vanını da taşımaya hak kazanmışlardı. Bu kişiler, daha
farklı insanlardı. Eğitim daha çok Türklere, Gürcülere,
sonra benim "Paşalara dönüşen Efendiler” olarak adlan
Arnavutlara ve Kafkasya’nın çok tanrılı kabilelerinin to
dırdığım grubu oluşturdular. Bu eğilim in ortaya çıkma
runları Çerkez ve Abazalara veriliyordu. Sadece güzellik
sının birçok nedeni vardı, ancak en önemlisi devşirme
leriyle ünlü Kafkasyalı kadınlar değil, bölgenin erkekle
sisteminin sona ermesiydi.
ri de oldukça gözdeydi. Bu süreci az sayıda örnek aydın
İlk olarak Balkanlar’dan, ancak zaman içerisinde
latacaktır. XVI. yüzyılın ortalarında Müteferikka Os
Anadolu’dan ve imparatorluğun diğer bölgelerinden
manlIların oğullarını gönderdikleri revaçta bir okuldu.
toplanan Hıristiyanlar çocuklar, Saray’da Padişaha hiz
XVII. yüzyılın sonu ve XVIII.yüzyılın başında kariye
met etmek üzere özel eğitim gören devşirmelerle birlikO SM A N U
rinde ilerleme sağlayan Osmanlı tarihçisi Naima, Saray i SİYASET
hizmetinde açılan yeni çığırın tem silcisi olacaktır. Ha
bir bürokrat ve ehl-i seyf ekibi tarafından yönetiliyordu.
lep’teki üst düzey bir Yeniçeri ailesinden gelen Naima,
III. Mustafa döneminde, imparatorluğun merkezi idare
Saray’da Baltacı ocağına yerleştirildi. 1757-63 yıllarında
sinde çalışanların sayısı yaklaşık bindi. XIX yüzyıl ise
sadrazamlık yapan Mehmed Ragıp Paşa, ehli-kalem ’den
imparatorlukta bürokratların çağı olacaktı; ancak yeniçe
ehl-i seyfe, bir başka deyişle kariyer çizgileri arasında na
ri kıtalarının ve orduda profesyonelleşmenin yıkım a uğ
sıl geçiş olduğunu gösteriyor. Bir yazıcının oğlu olan, ev
ramasıyla birlikte, XX. yüzyılın başında imparatorluk
deki eğitim inin ardından mahalle mektebine devam
nüfusunun sadece yüzde 5’iniıı okur yazar olması şaşırtı
eden Mehmed Ragıp Paşa, babasının çalıştığı makamda
cı değildir.
bürokratlığa başladı. Bürokraside kariyer yapmak için
XVIII. yüzyıldan başlayarak, imparatorluğun so
gerekli herşeyi öğrendi. Farsça ve Fars şiiri konusunda
nuna ve hatta Cumhuriyet’iıı ilk yıllarına kadar güncel
mükemmele varan bilgisi vardı. Melımed Ragıp Paşa,
liğin i yitirmeyen soru "Kimsiniz Beyefendi?”idi. Soru
XVIII. yüzyılın en önemli üç Osmanlı şairinden birisiy
kişinin kökeni hakkındaydı ve yanıtı kişiyi hemen impa
di. Mehmed Ragıp Paşa’nin Farsça bilgisi Sadrazam He-
ratorluğun sosyal yapısında bir yere yerleştiriverirdi. B ir
kim oğlu Ali Paşa ve diğerleriyle intisab ilişkisi kurması
çok açıdan, İngiltere’de insanların sosyal hiyerarşideki
na yaradığı, gib i kariyerini güçlendirmesini de sağladı.
yerlerini belirleyen Oxbridge aksanıyla ayııı görevi üstle
III. Mustafa 1757 yılında tahta çıktığında babası III. Ah
nir. "Kimsiniz beyefendi?” sorusu ailenizi olduğu kadar
med’in çizgisini de geri getirdi. III. Mustafa, İbrahim
nereye bağlı olduğunuzu, ne gib i bağlantılarınız olduğu
Paşa’yı 1717’den 1730 yılına kadar sadrazamlık maka
nu, koruyucularınızın kim ler olduğunu ve ilerlemek için
mında bırakan babası gib i, Ragıp Paşaya 1757-1763
kim in sizin yardım ınıza muhtaç olduğunu da kapsar.
yılları arasında sadrazamlık görevi verdi. Mehmed Ragıp
Devşirme Sisteminin parlak günlerinde aile daha sonraki
Efendi, ehl-i kalemden ehl-i seyf’e geçiş yaparak paşa ol
padişahlar için olduğundan daha az anlam taşırdı. An
muştu. Kendisi hem Reis Efendi hem de M ısır Valisi ola
cak, Osmanlılıktan Türklüğe geçişle kişinin hangi aile
rak görev yapmıştı. Ayrıca, padişahın da desteğiyle Beşir
den geld iği, XIX. yüzyılın sonunda Tanzimat’ı destekle
A ğan ın boynunu vurdurtarak Kızlar A ğasın ın gücünü
yen ya da karşı çıkan bir kişinin k im liği kadar önem ka
de kırmış, böylelikle göze girm işti. Sadrazam, 1757 yı
zandı. XVIII. yüzyıldaki değişim alanlarını seçerken, et
lında Haç için M ekke’ye gidildiğinde meydana gelen fe
nik özellikleri unutmamak zorundayız. Osmanlılar in
laketten Beşir A ğa’yı sorumlu tuttu. Bu olayın, Ragıp
dinde, Osmanlı İmparatorluğu bir kişinin yaşaması ve
Paşanın Kızlar A ğasından kurtulm anın yollarını aradı
aile kurması için harika bir yer olma özelliğini sürdürü
ğı şeklinde algılanması ise rastlantıydı. Beşir A ğa’ııın ka
yordu. Osmanlı olmak hala övünülecek ve çocuğa miras
fası kesildi ve Kasım ayının sonuna kadar aylarca saray
bırakılabilecek değerde bir özellikti. Bu anlamda, Os
kapısında teşhir edildi.
manlI’nın XVIII. yüzyılı, XVI. yüzyılın son yarısıyla bir
Osmanlı İmparatorluğu’nun XVIII. yüzyıldaki yö
çok ortak özelliğe sahiptir. Sokullu Mehmet Paşa, Meh
netici kadrosuna Türk-M üslüman kişilerin yükselmesi
met Ragıp Paşanın torununun erken ölümünden duydu
neyi değiştirir?
ğu derin üzüntüyü anlayabilirdi. Mehmet R agıp Paşa,
Bir kere, XV. yüzyıldan XVII. yüzyılın az bir döne
İstanbul’da kendisiyle aynı adı taşıyan kütüphanede to
mine kadar ihtiyaç duyulan masraflı birimlerden vazge-
rununun yanına gömülmüştür. "Bir şeyler ne kadar deği
çilebilicekti. Bu, Topkapı Sarayı’nııı geçmiş yüzyıllarda
şirlerse o kadar aynı kalırlar” şeklindeki deyim, büyük
tamire muhtaç bazı bölümlerinin acıklı halini açıklam a
tarihsel gerçekleri içinde barındırmaya devam etmekte
ya yarayabilir. İmparatorluk şaşılacak bir şekilde küçük
dir.
O SM A N LI
jm
SİYASET
KUZEYDE BELİREN YENİ HASIM: RUSYA
RUS DİPLOM ATLARIN RAPORLARINDA O SM AN LI DEVLETİ (XVII.-XIX. YÜZYILLAR)
527 XVIII. YÜZYIL O SM AN LI-RU S MÜNASEBETLERİ
556 E K O N O M İK ÇEKİŞM ENİN NETİCESİ OLARAK T Ü RK -RU S SAVAŞLARI
550 RU S-O SM AN LI SAVAŞLARI: SEBEPLER VE BAZI TA RİH İ SO N U ÇLAR
556 XVIII. YÜZYILIN İLK Y ARISINDA KAFKASLARDA O SM AN LI-RU S İLİŞKİLERİ
561
RUS DİPLOMATLARIN RAPORLARINDA OSMANLI DEVLETİ (XVI-XIX YÜZYILLAR) PROF. DR. ROGOZHIN NIKOLAÎ MIHAfI,OVICH R U S S1A N A C A D H M Y O F SC IE N C E S İN ST IT U T E O F R U SS1A N H İST O R Y / R U SY A
ünümüzde XV-XVI. Yüzyıllara ait Rus-Türk
açısından eşsizdir. Bu etken Posolskiy Prikazhnn (elçilik
ilişkileri ile ilgili en önemli ve aynı zamanda
yazışmalarının) güvenilir tarihi kaynaklar olarak değeri
en az araştırılmış kaynaklar Rusya Devlet Es
ni epeyce artırır. Dışarıdaki Rus misyonlarının organi
ki Belgeler Arşivinde (RGADA) saklanmaktadır. Arşivin
zasyonları ve kaldıkları ülkeler hakkındaki belgelerin ya
ilgili birimi Pasolskiy Prikaz (Rus elçilik belgelerine ve
nı sıra, yabancı elçiliklerin Rusya’ya kabullerine dair
rilen Rusça İsim-Elçilik yazışmaları) Inostrannaya Kollegi-
tüm kayıtlar da dosyalanarak stolbtsy denilen arşivi oluş
ya (Büyük Petro’nun uygulamaya koyduğu reformların
turmuştur. Bir misyon tamamlandığında ilgili tüm bel
ardından bakanlıklara verilen özel isim) ve Dışişleri Ba
geler tasniflenmiş ve zaman sırasına göre birleştirilerek
kanlığı belgelerini bir araya getirmiştir. Tek başına Po-
tasniflenmiş ve kopyalarından ciltler oluşturulmuştur.
solskiy Prikaz (elçilik yazışmaları) koleksiyonu 1497-
Bununla beraber orijinal belgeleri ihtiva eden stolbtsiyltı
1719 yılları arasındaki dönemi kapsayan Osmanlı-Rus
hiçbir zaman yok edilmemiş, aksine, Posolskiy Prikaz da
ilişkilerine dair 674 belge dosyasına sahiptir.2 Bu belge
değerli referans materyali olarak saklanmaya devam et
ler; iki taraflı imza edilen anlaşmaların orijinalleri, kop
miştir.
yaları ve tercümelerini, Türk Sultanları ve Rus Çarları
Posolskiy (elçilik) belgeleri her zaman devam
arasındaki yazışmaları, vezir-i azamların ve İstanbul Pat
eden resmi işlerin kayıtlarıdır. Sıraları ve düzenlilikleri
riklerinin mektuplarını, Rus prensleri ve Türk müftüle
Rus ve yabancı diplomatik misyonların varışları ve ayrı
rinin mektuplarını, Türk diplomatik heyetlerinin Rus
lışları gibi muayyen vakaların ortaya çıkması ile paralel
ya’ya ve Rus diplomatik heyetlerinin de Türkiye’ye seya
lik gösterir. Tüm Posolskiy (elçilik) koleksiyonunun muh
hatlerinin kayıtlarını içermektedir. Bu koleksiyonun en
tevası ve teşkili, Rusya’nın farklı ülkeler ve milletler ile
değerli parçaları; diplomatik misyonların faaliyetlerini
olan ilişkilerinin dinamik karakterini yansıtır. Bir yan
yansıtan Posolskiy Prikazhı (elçilik yazışmaları) ve sahih
dan da, söz konusu belgeler muayyen misyonların gidişa
belgelerin orijinal kayıtlarını içeren stolbtsy (birbirine ya
tı hakkındaki özel diplomatik meselelerle uğraşmak için
pıştırılmış belge ruloları) dır.
ana arşivler sayılabilir.
XVII. yüzyılın sonuna kadar Rus diplomasisi
RGADA Arşivi 1512 den 1699’a kadar olan dö
yabancı ülkelerde sürekli elçilikler bulundurma yoluna
nemdeki Rusya ve Osmanlı İmparatorluğu ilişkileri ile
başvurmamıştır. Bunun yerine somut görevlendirmelerle
alakalı yirmi sekiz Posolskiy (Elçilik) defteri-kitabı sak
özel büyükelçiler yollama siyaseti hakim olmuştur. Bu
lanmıştır. Şimdi bu defterlerin muhtevaları üzerine bazı
siyaset Posolskiy Prikaz belgelerinde özel bir stil belirle
bilgiler verelim.3
miştir. Söz konusu belgeler orijinal gramotylez (resmi
1.
1512-1564, 418 sayfa 1). İstanbul’a Rus Büyü
mektuplar), iki ülke arasında yapılan anlaşmalar ve diğer
kelçilerimi»/)’nin gönderilişi: (büyükelçilerin isimleri
bir çok orijinal kaynakların muhtevalarını özetlemesi
şunlardır) M.I. Alekseev, V.A Korabov, T. Cadystev, D.S.
O SM A N II 1
SİYASET
Byk, T.G Makladov, I.S Morozov, tüccar A. Mozhaitiııov,
Elçi M üteferrika Araslan Ağa 1645, S. Kartsov ile Elçi
Kazaklar K. N Mudaranov, T. Kadyshev. 2). Türk elçile
Alan Ağa 1645, S Kartsov ile Elçi Mustafa 1650, M.
ri ve tacirlerinin Rusya’ya gelişleri: (isim leri şunlardır)
Shiskin ile Elçi Mustafa 1650.
Prens Kamal Feodorit, Elçi (pasol) Prens İskender, Elçi A.
8. 1667, 344 sayfa: 1). Elçi I. Kondyrev ve M üste
Clıalkokondil, Sefir (poslams) Ahmet, tüccar Mustafa Çe
şar T. Bormosov eşliğinde Türk Sultanına gönderilen pa
lebi. 3). Azak, Kefe, Moldava ve İstanbul’dan elçilerin
ra ve kıym etli eşya hediyelerinin (zhalovanieu) listesi. 2).
Moskova'ya gelişleri. 4). İstanbul’daki ruhban (H ıristi
Elçi A. Nesterov ve Katip I.Vakromev’iıı İstanbul’a gön
yan) sınıfına gönderilen mektuplar. 5). İstanbul’daki K i
derilişi. 3). Müsteşar V. N ikitov’un Azak’a gönderilişi.
lise yetkililerinin Rus Çarı ve metropoliti (Archbhop)'wt
4). Smolensk ve Moldova üzerinden tercüman V. Da-
yazdıkları m ektupların tercümeleri.4
udov ve Rum M. Ivanov’un İstanbul’a gönderilişi. 5). Es
2. 1569-1590 515 sayfa: 1). İstanbul’a gönderilen
ki Türk esirleri S.L Kaznacheev ve K.R. Teriaev’in sor
ler: I.P. Novosiltsev, Sefir A. Ishtsheina-Kuzminskii, tüc
guya çekilmeleri. 6). Elçi A.I. Nesterov’un getird iği,
car I. Borzunov, misyoner B.P Blagov. 2). Gelenler: Türk
Türk Sultanı Mehmed’in Çar Aleksei M ikhailovich’e
sefiri Azi Bostan Çelebi, tüccar A. Svir, tüccar Mehmet
yazdığı mektubun kopyası.
Çelebi, Sefir İbrahim, tüccar D.Syrenak 3). Azak ve Ke fe’y e gönderilen m ektuplar.5
9. 1667, 95 sayfa: 1). Saray hizmetkarı (striapchii) V. Tiapkiııyi ile gönderilen Türk Sultanı Mehmed’e m ektu
3. 1592 - 1594, 400 sayfa: 1). Sefir G.A. Nashchokin ve Müsteşar ipod’iak, pod’aachiî) A. Ivanov’un gönde
bun kopyası. 2). Stolnik A.I. Nesterov ve I. Vakromeev’in İstanbul’a elçilikleri için talimatname.
rilm eleri; B.F. Godunov’un Türk Veziri ile yazışması,
10. 1667-1668, 426 sayfa: 1). Stohıik A.I. Nesterov
G.A. Nashchokin, D.I. Isleııiev ve Müsteşar T. Avra-
ve Katip I. Vakromeev’in İstanbul’a elçiliklerin paragraf
mov’un dairelerinin paragraf listesi. 2). Türk Sefiri Rez-
listesi.
van’ın gelişi
11. 1669-1671, 138 sayfa: 1). Elçi A. Porosukov,
4. 1621, 195 sayfa: 1). Türk Sefiri F. Kantakuzin’in
Müsteşar E. Dolgov ve tercüman D. Shaidurov’un İstan
gelişi. 2). I.G. Kondyrev ve Müsteşar T. Bormosov’un İs
bul’a gönderilişi. 2). A. Porosukov’un elçiliğinin parag
tanbul’a gönderilişi.
raf listesi. 3). Şahinci (şahin ile avlanan avcı) D. Grigo-
5. 1627, 172 sayfa: 1). Sultan M urat IV’ün gönder diği, Sefir F. Kantakuzin, Ahmet Çelebi ve Ahmet Bey lerin gelişi. 2). Çar Fedor İvanoviç ve Patrik F ik ret’e ya zılan m ektupların tercümesi.
rov’un Türk Sultanı Mehmed’in cevabi m ektubları ile dönüşü. 12. 1669-1670, 82 sayfa: 1). Elçi A. Porosukov, Müsteşar E. Dolgov ve tercüman D. Shaidurov’un elçilik
6. 1630-1650, 391 sayfa: 1). İstanbul’da alman he
m isyonlarının paragraf listesi. 2). A. Porosukov ve diğer
diyeler için yapılan harcamalar ve giderlerin yazıldığı
lerinin (zbalovanüa) nakdi ve kıym etli eşyalardan oluşan
defterler. 2). A. Sovin ve K atip (Dyak ) M.I. Alfimov, İ.A.
hediyelerinin harcamalar defteri.
Dashkov ve Katip I. Somov’un; I. Korbin ve S. Matve-
13. 1672-1674, 93 sayfa: 1). Elçi V. Daudov ve
ev’in; I.D. M iloslavskii ve K atip L. Lazorevski’nin; S. Te-
Müsteşar N. Vaniukov’un İstanbul’a göderilişi. 2). V.
leprev ve K atip A. Kuzovlev’in İstanbul’a Gönderilişle
Daudov’un elçilik misyonunun cevabi m ektuplarla geri
ri.6
dönüşü. 3). V. Daudov ve N. Veniukov’un aldıkları ni 7. 1631-1650, 212 sayfa: Türk elçileri, tüccarlar ve
şanlar hakkındaki materyaller.
Rum hacıların Pristavy’lerinin harcamaları ve faturaları
14. 1677-1678, 317 sayfa: 1). Rusya ile Türkiye
nın defterleri: Elçi Mustafa Ahmet A ğa ile K. Navalni-
arasındaki diplom atik yazışmaların bir özeti. 2). Azak
k in ’in 1631, L. Lopukhin ile Elçi F. Kantakuzin; N.
için çarpışan Don Kazakları ile Türk Kuvvetleri arasın
Kavtyrev ile elçi M usli A ğa 1645, Çar’ın N edim ’i
daki askeri faaliyetler hakkındaki materyaller. 3). 1613-
{Okol’nichıî) S.M. Proestev ve K atip K. D. Akinfiev ile
1681 yılları arasındaki T ürkiye’ye yazılan Rus mektup-
O SM A N H I
S İYAS ET
larının kopyaları ve cevabi mektupların tercümeleri. 4).
tubu. 4). İstanbul’a Rus Elçilerinin gönderilişi: Tercü
Stolnik S. Alamzov’un Çigirin şehrinde Rzhevsk Voyvo
man Iu. Sukanaov, Müsteşar M. Savin, Tercüman Tonka-
dası Boyar M.G. Romodanovskii’ye Türk ve Tatar Kuv
keev, tercümanlar Ivanov ve Sukanov’la birlikte Müsteşar
vetlerinin bir baskını ihtimali hakkında talimatlarla
A. Vasiliev. 5). Tüccar Timofeiev’in geri dönüşü. 6).
gönderilişi. 5). Türkiye ve Rum Patriklerinden malumat veren mektuplar.
Türk Sultanı ve İstanbul Patriklerinin mektuplarının
15. 1677-1679,196 sayfa: 1). Stolnik A. Porosukov,
Rus hetmanımn (malorossiskii) mektupları ve cevapların
tercümeleri. 7). Elçi P. Voznitsyn’in sorgusu. 8). Küçük
Müsteşar F. Starkov ve tercüman G. Valashoninov’un İs
kopyaları.
tanbul’a gönderilişi. 2). A. Poroskov’un elçilik heyetinin
21. 1681- 1682, 234 sayfa: 1). Okolnicbii I.I. Chiri-
cevabi mektuplarla ve esir M. Starski’nin diyetini ödeyip
hov ve Katip P. Voznitsyn’in İstanbul’a gönderilen elçi
özgürlüğünü alarak (Vykuplennyi) geri dönüşü. 3). Prens
lik heyetlerinin paragraf listesi. 2). P. Voznitsyn ile Türk
M.G. Romodanovskii’nin askeri güçlerle birlikte Türki
veziri arasındaki konuşmaların kayıtları. 3). I.I. Chirikov
ye’ye karşı gönderilişi. 4). Çar’ın mektupları ve M.G Ro-
ve P. Voznitsyn’in elçilik heyetlerinin para ve değerli eş
modonovskii’nin cevabi mektuplarının kopyaları. 5).
yalar (zhalovuniia) türünden harcamalarının defterleri.
Duma Katibi I. Gorochov ve Katip S. Polkov’un Prens
22. 1681-1682, 56 sayfa: T. Protopopov’un İstan
M.G Romodanovskii’ye gönderilişi.
bul’a gönderilen elçilik heyetinin paragraf listesi.
16. 1677-1679, 182 sayfa: A. Poroskov’un elçilik
23. 1682-1684, 484 sayfa: 1). Tüccar Müsteşar M.
heyetinin İstanbul’a gönderilişlerine dair materyallerin
Tarasov’un İstanbul’a gönderilişi. 2). Tercüman A.
kopyaları.
Shcherbin’in gönderilişi. 3). Okolnicbii K. Khlopov ve
17. 1677-1678, 115 sayfa: Türk Sultanı Mehmed’e
Katip V. Postnikov’un elçilik heyetlerinin gönderilişi.
gönderilen Stolnik A. Porosukov’un elçilik heyetinin pa
4). Tüccar I. Tarasov’un cevabi mektupları. 5). A.
ragraf listesi.
Shcherbin ve M. Tarasov’un dönüşleri. 6). Müsteşar A.
18. 1678-1687, 492 sayfa: 1). Tercüman G. Volos-
Vasilev’in gönderilişi ve Moskova’ya dönüşü. 7). Küçük
hanin, Nedim (dvorianin) V. Daudov ve Müsteşar F. Star-
Rusya Hetman’ı ile yazışmalar.
kov’un İstanbul’a gönderilişleri. 2). Tercüman G. Volos-
24. 1682-1684, 140 sayfa: 1). Müsteşar M. Tara
lıanin, Nedim V. Daudov ve Müsteşar F. Starkov’un Mos
sov’un elçilik heyetinin paragraf listesi. 2). A. Vasilev’in
kova’ya dönüşleri. 3). Jassy’dan Moldova Elçisi Yüzbaşı
elçilik heyetinin paragraf listesi.
I. Belichev ve tercüman Spafario’ya mektuplar getiren tüccar D. Belichevin Moskova’ya varmaları. 4). V. Da-
25. 1684-1693, 505 sayfa: 1). Sefir Z. Ivanov’un İs
udov’un İstanbul’dan dönüşü. 5). Katip E. Ukraintsev’in
tanbul’a gönderilişi. 2). Sefir Z. Ivanov’un dönüşü. 3).
Tiklıuin ve Baturin’e gönderilişi. 6). Doktor M. Pet-
Lutsk Gedeon’dan gelen piskoposun varışı. 4). Tüccar-
rov’un Jassy’e gönderilişi. 7). Tüccar Müsteşar N. Kudri-
Müşteşar N. Alekseev’in ve Sefir I. Lisitsy’nin gönderili
avtsev’in İstanbul’a gönderilişi. 8). Jassy’dan Iu. Pav-
şi. 5). İstanbul Patriği Dionis’in mektubunun tercümesi.
lov’un elçilik heyeti ve Moldovalı tüccar P. Ostafiev-Ia-
6). S. Maksimov ‘un sefaret hizmetleri için ödüllendiril
sov’un varışları.
mesi ile alakalı muameleler. 26. 1685-1686, 181 sayfa: Tüccar-müsteşar N.
19) 1678-1681, 213 sayfa: 1). İstanbul’a gönderilen
Alekseev’in paragraf listesi.
V. Daudov’un elçilik heyetinin paragraf listesi. 2). Tüc car N. Kudnavcev’in paragraf listesi. 20.
27. 1699-1700, 1378 sayfa: 1). Sefir Duma-d’iak
(Duma Katibi) E.I. Ukraintsev ve Katip I. Cheredeev’in 1681-1682, 847 sayfa: 1). Tüccar-Müsteşar T.
Protopopov’un İstanbul’a gönderilişi. 2).Okolnichii I.I.
İstanbul’a gönderilen elçilik heyetinin paragraf listesi.
Chirikov ve Katip P. Voznitsyn’in İstanbul’a gönderili
2). E.I. Ukraintsev ve I. Cheredeev’in elçilik heyetlerine
şi. 3). Türkiye’ye gönderilen Rus elçilerinin cevabi mekO S.M A N L I
ait harcamalar ve faturaların defterleri.
E!
SİYASET
28.
1699, 225 sayfa: E.I. Ukraıntsev ve katip I.
Cheredeev’in elçilik heyetlerinin paragraf listesinin eksik
Bütün defterler 16. ve 17. Y üzyıl Slaviansky Skoro-
pis (Slav Stenosu) ile o zamanda bulunabilecek en iyi ka
lite kağıdı üzerine yazılmıştır. 19. Yüzyılda yangına kar
kopyası. Maalesef Posolsky Prikaz (elçilik yazışmaları) arşi
şı daha iyi hasar koruması sağlamak amacı ile defterler
vinden pek çok doküman (özellikle 15. Y üzyılın sonu ve
deri ile ciltlenm iş, altın toka ve kopçalar ile bağlanm ış
16. Yüzyılın başına ait olan) bir daha bulunamayacak bi
tır.
çimde yok olmuştur. Rusya’nın Türkiye ile ilişkileri ile
Elçilik defterlerinde aşağıdaki tiplerdeki belgelerin
alakalı olan diplom atik belgelerin önemli bir bölümü de
m etinleri yer alm aktaydı: devlet başkanlarına yazılan
Rusya tarihinde sık sık tekrarlanan pek çok tabii ve içti
gramoty (resmi mektuplar), devlet başkanlarına hitaben
mai felaketler sırasında yok olmuş olmalıdır. (1571,
akreditasyon mektupları, gidilecek ülkeye varıncaya ka
1602 ve 1702’de Moskova’daki büyük yangınlar, Karan
dar geçilen farklı devletlere “dostluk ve iyi niyet” (luibi-
lık Zamanlar’daki ayaklanmalar, Napolyon’a karşı olan
tel’nye) m ektupları, “^>raW (elçiliklere eşlik eden, yiye
1812 savaşı gibi). Bazı diğer belgeler ise basitçe eskiye
cek ve araç tahsisi için verilen m ektubu kullanm aya yet
rek parçalanmış-dağılmış ve sonsuza kadar yok olmuştur.
k ili kişi)’lara verilen “talim at” (ııkaznye) m ektupları; ya
Posolsky (elçilik) defterlerinin önemli bir kısm ı, farklı se
bancı elçilerin Rusya’ya serbest giriş-çıkışlarını garanti
beplerle ve farklı kanallar aracılığı ile RGDA’yı geçmiş
altına alan “güvenli geçiş” (opasnye gramoty) m ektupları;
ve farklı arşivlerin m alı olmuştur. (GIM, BAN, GPB ve
ve “Son-Nihai” (dokonchaniia) -b ir barış anlaşması veya
diğerleri) 200 y ılı aşan bir periyot süresince kaç adet El
ateşkesin şartlarını belirleyen- belgeleri.
çilik defterinin yap ıldığın ı ortaya çıkarmak için en önce
Bir elçilik heyetinin organizasyonu sırasında Po
asli kayıpların bir envanterini çıkarm ak gerekir. Bu açı
solsky Prikaz (Elçilik yazışmaları) aracılığı ile ilerlemeler
dan kayıp diplom atik belgeleri yeniden-yapmak veya or
ve resmi yazışmalar, yerel v&\\\eı(voyevoda)”m “hatırlatm a
taya çıkarmak için en iyi im kanı Posolsky Prikaz’ın opisi
ları” (pamiyati) ve alınan “cevaplar” (otpiski) hepsi tam za
(envanterler) i bize tanımaktadır. 16. ve 17. Yüzyıllarda
manmda ve gereğince kayda geçirilm iştir.
Elçilik defterleri Çarlık Arşivinin 16. Y üzyıl kısım larına
M isyonları süresince diplomatlar çok sıkı bir biçim
ve Posolsky Prikaz (elçilik yazışm aları) arşivinin 1614,
de nakaz(talim at)’a bağlı kalmışlardır. Bu talimatta elçi
1624, 1632 ve 1673 tarihli kısım larına ait envanterlere
ye verilen emirler en ince detayına kadar listelenir, elçi
kayıt edilm ekteydi. Elimizde olan Elçilik defterlerini yu
nin sorum lulukları ve yabancı bir ülkedeki davranış
karıdaki envanterle karşılaştırdığım ızda aslında bayağı
normları belirtilirdi. Her talim atın elçilerin konuşmala
az m iktarda defterin kayıp olduğunu görürüz. Mesela
rı ve hatta Türk diplom atlarının muhtemel sorularına
1615’de Rusya’ya gelen bir Türk heyetine eşlik eden
verecekleri cevaplara kadar her detayı bulundurması çok
Ivan Odadurov’un misyonu ile alakalı defterlerin kayıp
önemliydi. Talima t(nakaz) sadece elçilik heyetinin gö
olduğuna dair deliller vardır. Buna benzer bir şekilde
revlerinin aşırı detaylı talim atları değil, aynı zamanda bu
1924’te Moskova’ya gelen Türk elçilerine Voronej’den
detaylı talim atları nasıl yerine getireceklerine dair bir
Moskova’ya kadar eşlik eden F. Lyzlov’un misyonuna ait
belgeydi. Bu nedenle talim atın içindekilerin m ahiyetini
detaylı harcamaları gösteren 8 defterin de kayıp olduğu
elçilik heyetinden sadece birkaç kişinin b ilebildiği çok
biliniyor.7
gizli bir belgeydi.
Aslında I. Odadurov’un elçiliği ile alakalı tüm bel
Zaman içinde nakaz-talim at kendine ait bir format
geleri içinde bulunduran stolbtsy (Elçilik defterlerinin
geliştirerek, önce elçilik heyeti mensuplarının bir listesi
orijinal kaynaklan) bu kayıpların telafisini sağlam akta
ni belirten, bunu takiben detaylı bir yol tarifi veren ve
dır.8 Buna ilaveten, stolbtsy ayrıca P. Mansurov’un misyo
gerekli sayıdaki eskort streltsy (muhafızları) bildiren bir
nuna ait (1615) belgeler de içerir.9 Bu belgeler defterler
belge halini almıştır. İstanbul’a giden elçiler önce Voro-
de ve anonim otpiskilerde10 (cevabi mektuplarda), taslak
nej’e gitm işler, oradan Don N ehri’nden gem i ile Azak’a
larda11 veya stateıny spisok (performans raporları) nın ni
inmişlerdir. At üstündeki muhafızlar nehir kenarından
hai12 kopyalarında bulunmamaktadır.
elçilik konvoyuna eşlik ederek onları K ırım Tatarları, O S M A N II I
SİYASET
Nogaylar ve diğerlerinin saldırılarından korumuşlardır. Elçiliğin Türk tarafına geçişinden itibaren resmi bir me rasimle tarihi olarak belirlenmiş bir yöntem değişikliği yaşanırdı. Elçilerin Sultan ile görüşmeden önce Sultan’ın tebaalarının evlerine girmeleri yasaktı. Çar’m gramotası (resmi mektubu) tarafsız bir yerde verilmeliydi, bu bir iskele veya özel bir çadır olabilirdi. Mesela Kefeye git tiklerinde elçiler Türk yetkilileri dışında kimse ile iliş kiye geçemezlerdi ve Sultan’ın tebaası olan Kırım Hanı’nı ziyaret etmeleri kesinlikle yasaktı. Nakaz(talimat) elçilerin hangi Türk memurlarını görmeleri gerektiği ve hangi meseleleri tartışmaları gerektiği hakkında keskin talimatlar içerirdi. Bir kural olarak, İstanbul’a varışında elçi, iki aynı gramoty yı teslim ederdi: bunlardan biri Sultana diğeri
ise Başvezir’e idi. Bir misyonun başarısı elçinin vezir ve paşalar ile müzakerelerinin sonucu ile belirlenirdi. Bu da »^ zın (talim atın ) elçiye bazı muhtemel sorulara karşı verebileceği cevaplarının seçeneklerini sunmasının bir sebebiydi. Her nakazm içinde sayfalarca bulunan tek bir klişe vardı: “Eğer vezir sana şunun veya bunun hakkında sorarsa, onu şu biçimde cevapla..
Pratik olarak her na-
kaz Azak, Don Kazaklan, Kabardin Çerkesleri ve Çar’ın
uzun zaman sadık hizmetkarları olan Kuma Prensleri hakkında sorulabilecek sorulara hazırlanmış cevaplar içe rirdi. Görüşmeler sırasında gündeme gelmesi muhtemel olan diğer sorular ise genelde Kazan, Astarhan, Nogay lar, Iversk sınırları, Sibirya ve nihai olarak Rusya’nın Ro ma Sezarı, İspanya, Fransa, Danimarka, İngiltere, Lehis tan, İsveç Kralları ile ve Kızılbaş Şahı (İran) ile ilişkileri ile alakalı olurdu. Talimata göre elçiler Lehistan Kralı ile ilgili şika yetleri dile getirmeli, Roma Sezan ile ilgili kısa-özlü yo rumlar yapmalı ve diğer Avrupa Kraliyet aileleri ile olan istikrarlı ve dostane ilişkilerin altını çizmeliydiler. Kı zılbaş Şahı (İran) ile igili olarak ise; elçiler Rusya’nın İran ile olan ilişkilerinin sadece ticari tabiatına kuvvetle işa ret ederler ve Şah ile resmi alakalarının bulunmadığını bildirirlerdi. Rus hükümeti aynı zamanda Türkiye’nin diğer memleketlerle ilişkilerindeki gelişmelere de alaka duymaktaydı. Bazı misyonların M&zzlarında(talimatlarında) Rodos, Girit ve diğer adalardaki vaziyetler ile ala kalı soruların sorulması için talimatlar bulunurdu. Res mi görüşmelerde ve Sultan’ın cevabi mektuplarında OSMANLI
Moskova’nın hakiminin tam unvanının kesin biçimde kullanılmasına özel bir önem verilmekteydi. Bazı du rumlarda Rus elçileri sadece bu unvanların içeriği üze rinde karşılıklı kabullenilebilir bir anlaşmaya varmaya çalışmak sebebiyle bir yıl veya daha fazla İstanbul’da kal mak zorunda kalmışlardır. Çoğu zaman nakazhra. elçilerin fıdyesiz olarak ser best bırakılmalarını talep edecekleri Rus mahkumların bir listesi eklenirdi. Başka bir nakaz bölümü ise gönderi len hediyelerin gerekli detayları ile bir envanteri, değer leri ve önceden belirlenen hediyelerin verileceği kişilerin detaylarını içerirdi. Nakaz aynı zamanda elçilerin verme leri gereken bütün gramotahtm (resmi mektupların) kopyalarını içinde bulundururdu. Eğer bir nakaz bizlerin elçilerin gerçekte hangi görevler ile görevlendirildikleri ni belirlememizi sağlıyorsa, bir stateiny spisok (performans raporu) da bu görevlerin nasıl gerçekleştirildiğini gör memizi mümkün kılar. Rus hükümeti her zaman Türkiye’nin dostları ve müttefiklerinin kim olduğunu öğrenmeye hevesli oldu ğu kadar, Türkiye’nin kimle savaştığı veya kime savaş ilan edeceği konusunda da meraklı idi. Bu çok hassas bil giler kurnazlıkla; genellikle samur kürkler ve paranın as li ikna edici faktörler olarak kullanılmasıyla toplanabilir di. Ancak sıklıkla bir nakaz (talimat) belirli bir Türk yetkilisi veya hatta vezirine büyük miktarda para teklif edilmesine dair somut talimatlar taşımamıştır. Türkiye ve İran arasındaki ilişkilere hususi bir önem ve dikkat ve rilirdi. Moskova her zaman bu iki ülkeden hangisinin za man içinde daha avantajlı bir konuma geçtiğini, İran’ın Türkiye ile bu mücadeleyi sürdürme potansiyeline sahip olup olmadığı ve Kafkaslardaki genel durum hakkında bilgi sahibi olmaya hevesliydi. Elçiler aynı zamanda İran ile Türkiye arasındaki husumetlerin ne zamandan beri var olduğunu ve hangi atarfın üste geçmek üzere olduğu nu öğrenmekle yükümlüydüler. Elçilik defterleri çok fazla sayıda nakaz (talimat) içermektedir; bunların en bilgilendiricileri şunlardır: 1) I. Novosiltsov’a nakaz, 1569; 2) I.B. Blagovo’ya nakaz, 1584; 3) G. Nashyokin’e nakaz, 1592; 4) A. Nestrenov’a nakaz, 1667; 5) A. Porosukov’a nakaz, 1669; 6) V. Da udov ve N. Kurtyavtsev’e nakaz, 1678; 7) P. Voznytsyn’e nakaz, 1681; 8) N. Alekseev’e nakaz, 1685; 9) E. Ukraintsev’e nakaz, 1699( SİYASET
Stolbtsy'de. tarihi öneme haiz bazı nakazhı (talim at
Çeşitli sebeplerden ötürü "Türk” Elçilik defterleri
lar) tekrardan bulunmuştur: 1) S. Yakovlev ve Dyak Ev-
ne dahil edilmeyen (örneğin Rusya ile Türkiye ilişkileri
dokimov’a nakaz, 1629; 2) A. Savin’e nakaz, 1630; 3) Ya.
ile alakalı kitaplar) stateiny spiski (performans raporları-
Dashkov’a nakaz, 1634; 4) S. Islenyev ve Dyak M. Grya-
paragraf listeleri) konusuna gelince, aşağıdaki raporlar
zev’e nakaz, 1635; 5) A. Bukalov’a nakaz, 1637; 6) A.
Özel bir dikkati hak etmektedir: l)E lçi G. Nashyokin’in
Zhelyabuzhsky ve Podyachy A. Bashmakov’a nakaz,
(1592)14 stateiny spisok’\ı\ 2) Elçi I. Kondyrev ve T. Bor-
1642; 7) I. M iloslavsky’e nakaz, 1643; 8) S . Teleprev’e
mosov’un (1623)15 stateiny spisok’u-, 3) Aristokrat S. Ya
nakaz, 1645; 9) V. Daudov’a nakaz, 1673; 10) I.S. Khit-
kovlev ve Dyak (Katip) P. Evdokimov’un (1628-1629)16
rovo’ya nakaz, 1673-13
stateiny spisok'u; 4) Elçi A. Sovin ve Dyak Alfİmov’un
Nakazlzııa (talim atların) yanı sıra elçilere devlet
(1630)17 stateiny spisok’u', 5) Elçi Ya. Dashkov ve Dyak So-
başkanları ve m aiyetlerine gönderilen hediyelerin envan
mov’un18 stateiny spisok’u', 6) Elçi I. Korobov ve Dyak S.
terleri verilirdi. Bu tip hediyelerin sayısını belirtmenin
Matveyev’in (1635)J9 stateiny spisok’u.', 7) Elçi I. Milos-
yanı sıra, envanter aynı zamanda elçilik heyetinin hiye
lavsky ve Dyak L. Lazorevsky’nin20 stateiny spisok’u..
rarşisi içindeki tüm görevlilerin foralarını (geçim kotalarını-maaşlarını) görevlerine göre belirtm ekteydi.
Yukarıdaki liste T ürkiye’ye gönderilen Rus elçileri nin ilk performans raporlarının 16. Yüzyıldan itibaren
Elçiler tarafından verilen asli raporlara stateinye spis-
Posolsky Prikaz (elçilik yazışmaları) arşivinde belirdiğini
ki (paragraf iisteleri-performans raporları) adı verilirdi.
gösterir. Öte yandan, Rus-Türk ilişkilerinin ilk asrı bo
Bunlar performans raporlarından başka bir şey değildi ve
yunca bu raporlar elçilik misyonunun organizasyonu
bu ismi içindekilerin paragraflar halinde ve nakazhrm
hakkındaki kısa notlar, elçilerin yoldan ve Türk başken
belirli noktaları olarak düzenlenmiş olmalarından dolayı
tine varışlarından sonra gönderdikleri biraz daha detaylı
almışlardı. Elçilerin raporları sadece uluslararası ilişkiler
raporlardan biraz daha fazlasını içermekteydi. 17. Yüz
araştırmalarında çok önemli kaynaklar olmakla kalm a
yılda ise bu raporlar hem derinlik hem de m iktar açısın
makta, aynı zamanda elçilik heyetinin yolda ve İstan
dan büyümeye devam etti. Mesela “T ürk” Elçilik defter
bul’da kaldıkları süre içinde şahit oldukları tüm olayla
leri arasında en büyüğü olan 27 numaralı defterde 1378
rın birincil kaynağı durumundadırlar. Mesela bir stateiny
yaprak vardır. Bu defterde 1699’da İstanbul’da kalan ta
spisky (performans raporu) bir toplu ayaklanma veya ih ti
nınmış Rus diplomatı Emelian Ignatievich Ukraint-
lalin tarifini verebilir, yüksek düzey Türk yetkililer ara
sev’in başkanlığındaki elçilik heyetinin detaylı bilgileri
sındaki sürtüşmeler hakkında b ilgi verebilir veya yaban
bulunmaktadır. Bu ziyaret esnasında Türkiye ile 30 y ıl
cı diplomatların entrikalarını yazabilir, Türkiye'nin as
lık bir barış anlaşması imzalanm ıştı. Müzakerelerin de
keri başarıları ve yenilgileri üzerine raporlar ihtiva edebi
vamı hakkındaki detaylı tariflerin yanı sıra, İstanbul
lirdi.
günlük hayatından kesitler, İstanbulluların günlük alış Aşağıda adı geçen elçilik raporlarının sunduğu özel
bilgiler hakkında araştırmacıların pek az haberi vardır:
kanlıkları ve detaylı işletme giderleri ile hediyelerin da ğıtım ına dair detaylı b ilgiler bu raporda bulunabilir.
1) A. Ivanov ve G.A. Nashyokin (Elçilik defteri; #3,
Osmanlı İm paratorluğundaki ilk sabit Rus elçisi
1592-1593); 2) A. Nesterov ve Dyak I. Vakhromeyev
olan (1701-1709) Kont Pyotr Andreyevich Tolstoy’un
(Elçilik defteri; #10, 1667-1668); 3) A. Porosukov ve G.
y ıllık raporları çok daha enteresandır. Zamanının en ze
Dolgovo (Elçilik defteri; # 12,1669-1670); 4) A. Porosu
ki, yetenekli ve eğitim li kişilerinden biriydi. Tolstoy
kov (Elçilik defteri; # 17,1677-1678); 5) V.A. Daudov ve
Rusya’da G ra f( Kont) rütbesini alan ilk kişilerden b iriy
N. Venyukov (Elçilik defteri; #3, 1672-1673 ve #19,
di. Onun raporları Osmanlı İmparatorluğunun tarihini
1678-1681); 6) N.S. Kudryavtsev (Elçilik defteri; #19,
inceleyenler için özellikle önemlidir. Pyotr Andreyevich,
1679-1681); 7) I.I. Chirikov ve P.B. Voznytsyn (Elçilik
Sultan II. Mustafa’nın saltanatında İmparatorluğun de
defteri; #21, 1681-1682); 8) N. Alekseyev (Elçilik defte
taylı bir tarifi ile Türklerİn hayatını anlatan canlı resim
ri; #26, 1685-1686); 9) E.I. Ukraintsev (Elçilik defteri;
ler bırakmıştır. Gayrimüslim nüfusa uygulanan vergilen
#27, 1699-1700).
dirme siyaseti hakkında, devlet mekanizması ve temsilO SM A N LI
I SİYASET
çilerinin portreleri hakkında; Türk kuvvetlerinin duru
kallanmış belgeler tomarı anlamına gelir.) Bunlar arasın
mu (özellikle de donanma) hakkında, Türkiye ile asli Av
da en önemli ve pratik olarak faydalı belgeler seçilerek
rupalI memleketlerin ilişkileri hakkında, yabancı diplo
defterlere kopya edilmiş ve daha sonra bunlar ciltlenerek
matların faaliyetleri hakkında, Müslüman ulema, feodal
kitap haline gelmiştir.21
bürokrasi hakkında ve günlük hayat tarzları ile halkın
“Türk” Elçilik defterleri 16. ve 17. Yüzyıllardaki
alışkanlıkları hakkında raporlar yazmıştır. Tolstoy’un
Osmanlı ve Rus İmparatorluklarının coğrafyaları, diplo
belgelerinin toplamda her biri 500 sayfalık 11 cilt tuttu
matik tarihleri ve kültürlerinin bir çeşit ansiklopedisini
ğunu ve bunlardan 5 cildinin elçinin raporları olduğunu
oluşturur. Bu defterlerde Türk Sultanlarının tahta çıkan
unutmamak gerekir.
Rus Çarlarına gönderdikleri kutlamaları, dostluk ve ba
Yabancı bir ülkeden dönen elçinin raporu Çar ve
rış anlaşmalarını, iki ülke sınırlarından tüccarların ser
Duma Elçilik Katibi tarafından dinlenirdi. Bunu elçilik
best geçişleri ile ilg ili anlaşmaları bulabiliriz. Yine bu
heyetinin diğer mensuplarının sorgulanması (rassprosnye
kitaplardan Rusya’daki Türk tacirlerin çoğunlukla av
rechi) takip eder ve her kelime kayda geçirilirdi.
kuşları (şahinler ve doğanlar) ve samur kürkleri aldıkla
Elçilik defterlerinde aynı zamanda Moskova’yı ziya
rını, Rusların ise Osmanlı İmparatorluğundan silah ve
ret eden Türk elçileri hakkında bazı belgeler vardır. Pek-
at ithal ettiğini öğreniyoruz. Bazı durumlarda Çarlar ve
çok defterde Türk elçilerinin, tüccarlarının ve ulakları
Sultanlar birbirlerinden askeri yardım talep etmişlerdir.
nın ziyaretleri başlıkları altında özel bölümler bulunabi
Mesela 1621’de Çar Mikhail Feodorovich’e yazan Sultan
lir.
Osman, Lehistan Kralına karşı ortak bir sefer düzenleme Posolsky Prikazm (elçilik yazışmalarının) ruhban sti
yi teklif etmiştir. Rus Çarları ise Türk Sultanlarından
linin doğruluk karakteri sayesinde sadece Türk elçileri
Kırım Hanları ile olan barış görüşmelerinde arabulucu
nin isimleri ve misyonlarının asli amaçları değil, fakat
olmalarını ve özellikle aristokrat kökenli Rus savaş esir
aynı zamanda Moskova’da kaldıkları süre içindeki en kü
lerinin serbest bırakılmalarını talep etmişlerdir. Tabi
çük detaylar dahi kayda geçirilmiştir. Boyarlarla konuş
atıyla farklılıklar ve sürtüşmeler de olmuştur. Bunlar ge
malarında veya Çarın kabulünde söyledikleri her şey
nellikle Azak, Çigirin, Dinyeper ve benzeri topraklar
özetlenerek defterlere geçirilmiştir. Aynı başlıklar altın
başta olmak üzere sınır bölgeleri ve şehirleri hakkınday
da elçiler tarafından Çar’a iletilen Sultanın veya Vezirin
dı.
resmi mektuplarının tercümeleri ve Çar’ın Patrik’e resmi
Elçilik kitaplarının (defterlerinin) külliyatının ve
mektuplarını bulmak mümkündür. Büyük tarihi öneme
özellikle Rus-Türk ilişkileri ile alakalı kısmının neşriya
haiz otantik materyaller olan elçilerin konuşmalarının
tı hakkında konuşurken, bunların büyük bölümünün sa
metinleri de Elçilik defterlerine girmiştir. Bu nutuklar
dece 19- Yüzyılın ikinci yarısında basıldığına dikkati
Sultanın resmi mektuplarının içeriklerine açıklayıcı ve
çekmek gerekir. Eski Rusya’nın Vifliofika sı, eski Rus
yorumlayıcı ekler olarak nitelendirilebilir.
ya’nın Yabancı Memleketlerle Diplomatik İlişkilerinin
Belirtilmelidir ki, 16. ve 17. Yüzyıllarda Mosko
Dönüm Noktaları (10 cilt) ve Rus Tarih Cemiyeti Alma
va’yı ziyaret eden Türk diplomatik heyetlerinin sayısı,
nakları (10 cilt) gibi pek çok seri neşriyatın basımı bu za
Rusya tarafından İstanbul’a gönderilenlerin çok altında
man kesitinde gerçekleşmiştir. Sonraki neşriyatlar dü
dır. Aynı elçiler ve ulakların Moskova’ya aralıklarla pek
zensiz ve kural olarak seçiciydi. En eski kaynakların sa
çok göreve gönderilmesi Türk diplomasisinin karakteris
dece bazıları dahil edilmekteydi. Bunun yanı sıra, yeni
tik özelliğiydi. Mesela Prens Skandersak ve Elçi Holko-
baskılarda pek çok durumda Elçilik defterinin tüm hep
kondol (Rum asıllı) dörder defa Moskova’ya gelmişlerdi.
si dahil edilmemekte, sadece en önemli bulunan parçalar
Elçi Foma Kantakuzin ise Moskova’yı beşinci ziyareti es
olan gramoty (resmi mektuplar), nakazy (talimatnameler)
nasında öldürülmüştür.
veya stateiny spiski (performans raporları) baskıya dahil
Her diplomatik misyona ait materyaller bir stol-
edilmekteydi.
bets’de toplanmıştır. (stolbets, daha önce de açıklandığı
En önemlisi ise bu neşriyatın standardı ve kapsamı
üzere, bir kağıt rulosu oluşturacak biçimde birbirine tut-
yeterli ve tatminkar değildi. Bu güne kadar Rusya’nın
O SM A N II
I SİYASET
Avrupa ve Asya’daki farklı ilişkilerine dair bulunan 766
lışm anın bile burada bulunan bilgilerin çok yönlülüğü
mevcut Elçilik defterinden sadece 119’unun neşredilmiş
nü ortaya koymasıdır. E lçilik defterlerinin asli tarihi kay
olduğunu söylemek yeterlidir. Türkiye ile ilg ili olarak
naklar olarak b ilgi potansiyeli tükenm işlikten uzak, k i
ise, 28 “Türk” E lçilik defterinden sadece ikisi (#1 ve #2)
taplarda bulunan hala basılmamış bekleyen her bilgiye
kısmen basılmıştır. Birincisi seçilmiş çerçeveli parçalar22
ulaşım ı-çıkarılm asını sağlayacak bir aracın ortaya çıkm a
halinde, diğeri ise I.P. Novosiltsev’in23 tek bir stateiny
sını beklemektedir. Bu amaçla RGDA’da saklanan 766
spisok’umı (performans raporunu) ihtiva ederek basılm ış
ciltlik Elçilik defterlerinin (bunların 610 cildi Rusya’nın
lardır.
Avrupa ve Asya’daki 17 yabancı m emleketle ilişkilerini
Tüm E lçilik defterlerinin bölüm-bölüm bir seri ha
anlatır, kalan 156 cilt ise daha sonra Rusya’ya ilhak edi
linde neşrinin Rusya ve T ürkiye’deki ileri gelen tarih ku
len m illetlerle alakalıdır) tümünün bir genel tarifini ha
rum lan için önemli bir araştırm a istikam eti haline gele
zırladım ve yayınladım . Bu özette tarifi yapılan her kitap
bileceğine inanmaktayız. Bu sahada dikkate şayan tecrü
şu bilgileri içermektedir: Arşiv deposu indeksi ve arşiv
beye sahibiz. Son yıllarda Rus B ilim ler A kadem isinin
kodları, kronoloji, format, yaprak sayısı, özet ve ilg ili
Rus Tarihi Enstitüsü’nde RGDA ile ortak çalışarak Rus
bibliyografyası.29
y a ’nın İngiltere ile bağlantıları (1613-1614)24, Yunanis
Son olarak bu genel değerlendirmeyi PC kullanıcıla
tan ile ilişkileri (1588-1594)25, Nogay-Orda ile ilişkileri
rı için bir elektronik referans sistemine dönüştürdüm.
(1489-1549)26, ve Moldova ile bağları (1674-1694)27 ile
Sistem iki asli kısımdan meydana geliyor. Birincisi ilg ili
alakalı Elçilik defterlerinin tam m etinlerini yayınladım .
arşiv dosyaları ve buralarda adı geçen tüm diplom atik
Bunlardan ayrı olarak Yale Üniversitesi (ABD) ile işbir
personel hakkında bilgilerin bulunduğu bir veri tabanı
liğ i yaparak Rusya’nın İngiltere ile ilişkileri (1613-
dır. Diğeri ise en etkili biçimde kullanıcıları araştırma
1614)28 ile alakalı Elçilik defterinin İngiliz dilindeki
yapmaya m uktedir kılan, kullanım ı kolay bir program
baskısı yapıldı. Şu anda Rusya’nın Kalmuk H anlığı ile
paketi. Toplamda bu veri tabanı 1990 Rus ve yabancı
ilişkileri (1673-1675) ve Roma Papaları ile olan ilişk ile
diplomat, 766 arşiv dosyası, 24 arşiv deposu ve 3458 re
ri (1580-1582) hakkmdaki Elçilik defterleri baskıyı bek
feranstan oluşan b ilgiyi bir araya getirmektedir. Referans
lemektedir.
sistemi bir Windows veri tabanı programının yaratılm ası
Öte yandan bu baskılar bir seri basımı kanalına he
için geliştirilm iş entegre Delphi yazılım ı ortamında ya
nüz oturamamıştır. Bu sebepten Rusya’nın b elirli bir
pılm ıştır. Bu veri tabanı yukarıda bahsi geçen genel de
bölge veya ülke (mesela Türkiye) ile olan ilişkilerin in El
ğerlendirmenin bilgilerinin Paradox 5.0 tablo formatında
çilik defterlerinin kronolojik olarak tutarlı bir baskısının
taranmış dosyalarının m etin dosyalarına dönüştürülmesi
yapılm ası tavsiye edilebilir. Böyle bir baskı E lçilik def
ile yüklenebilir. Bugün herhangi bir PC kullanıcısı bu 10
terlerindeki belgelerin herhangi bir kesinti veya özetten
MB lik veri tabanından internet aracılığıyla faydalanabi
uzak tam m etinlerini vermelidir. E lçilik defterlerinin bi
lir.
rincil kaynakları olan dosyalar (dela) sadece stolhsy’let'm
ww.ripn.netlrelarnlmmbmlirblbasa. Bu ürünün Posolsky
parçaları olarak saklandığı ve kitapta bulunmayan belge
Book of Russia fom the end of XVth to the beginning of
leri muhtevasında bulundurduğu için bunlar da baskıla
XVIIIth Century başlığı ile yayın hakları saklıdır.
Veri tabanının
internet adresi
şudur:
http:ll
ra dipnotlar veya ekler olarak dahil edilm elidir. Bu bas
Sonuçta yukarıda bahsi geçen arşiv kaynaklarının
kılar uluslararası ortak projeler olarak gerçekleştirilebilir
Rusya-Osmanlı İmparatorluğu ilişkileri açısından yega
ise Elçilik defterlerinin muhtevası diğer ülkelerin arşiv
ne, zengin ve fevkalade önemli olduğunu Türk ve Rus
lerindeki paralel belgelerle tamamlanma imkanına kavu
tarihçileri için engin kaynaklar sunduğunu söyleyebili
şur. Bu sebepten Elçilik defterlerinin seri baskısı Rusya
riz. Bu m ateryallerin büyük bölümü basılm amıştır. Bun
araştırmalarının uluslararası merkezleri arasında gelecek
ların basılması sadece iki ülkede tarih araştırm alarında
vadeden bir işb irliği yoludur. Rusya ve T ürkiye’deki
yeni perspektifler yaratm akla kalm ayacak, Rusya ve Tür
araştırmalar için eşit öneme haiz bir şey de E lçilik defter
kiye’yi uzun vadeli diplom atik bağların kapsamında da
lerinin yapısı ve muhtevası hakkmdaki en gelişigüzel çaO SM A N J.I
ha fazla birbirine yaklaştıracaktır. I SİYASET
1
2 3 4
5
Arşivin Sovyec zamanındaki ismi: Tsentralniy Gosudarstveııniy Arkhiv
14
RGDA. Depo 89, envanter 1, dosya 2 (1592).
Drevnik Akcov: TsGADA idi. Şimdiki ismi ise: RGADA: Rossisskii Go-
15
Ibid. Dosya 7, #2 (1623).
sudarstvenniy Arkhiv Drevnik Akcov.
16
Ibid. Dosya 13, #3 (1628-1629).
RGDA, depo 89, envanterler 1-4.
17
Ibid. Dosya 16, #4 (1630). Ibid. Dosya 22 (1634).
Bkz. CGDA depolarında saklanan Elçilik defterleri hakkındaki değerlen
18
dirmeler kısmı. Veya http://ripn.net/relarn/members/irh/basa/
19
Ibid. Dosya 25 (1635).
Rusya İmparatorluk Tarih Cemiyeti Almanağı, V, 95, St. Petersburg,
20
RGDA. Depo 89, envanter 1, dosya 25, No: 4 (1635).
1910, sayfalar 83-130, 226-238, 334-337, 426-432, 619-630, 667-706; B. I. Dunaev. Rev. M. Grek and the Greek Idea in Rus in the XVIth Cen
21
N. M. Rogozhin. Rusyanın Elçilik defterleri. XV. Yüzyıl sonu XVII. Yüz
tury. Moskova, 1916, s. 33-92. Basılan s.: 206-337.
22
Rus İmparatorluk Tarih Cemiyeti Almanağı, Cilc 95, St. petersburg,
yıl başları. Moskova, 1994.
Eski Rusya VifÜofika'sı. 2. Baskı, bölüm XII, St. Petersburg, 1789- Say
1 9 10 , sayfalar 8 3 -13 0 , 2 26 -2 38 , 3 34-337, 426 -4 32 , 6 19 -6 3 0 , 6 67-706;
falar 15-36, 84-88; I. P. Novosiltsev’in stateiny spisok’u// Rus Elçilerinin
B.I. Dunayev. Rev. M. Grek and the Idea in Rus in the XVI'h Century.
16 ve 17. Asırlardaki seyahatleri. Stateiny spiski, Moskova, Leningrad, 1954, sayfalar 63-99; Ibid.//16. Ve 17. Asırlarda Rus Seyyahlarının Not
Moskova, 19 16 , sayfalar 33-92. 23
ları, Moskova, 1988, s. 187-219.
6
Çarın elçileri olarak Çargrad’dan ayrılmalarından hemen önce Stolnik Ilia Danilovich Miloslavsky ve Dyak Leonty Lazorevsky’ye verilmiştir.// Mos
ları, Moskova, 198 8, s. 187 -2 19 . 24
Rusya ve Ingiltere arasındaki ilişkilere (1613-1614) d a ir Elçilik kitabı. Mos
25
Rusya ile Yunanistan arasındaki ilişkilere (1588-1584) dair Elçilik kitabı.
kova Rus Tarihi ve Antikuite Cemiyeti kroniği. Moskova, 1851, 9- Kitap, sayfalar 1-102; Ilia Danilovich Miloslavsky ve
Dyak Leonty Lazo-
kova, 1979.
revsky’niıı Çargrad’a elçiliklerinin performans raporu.// Ibid. Moskova, 1850, 7. Kitap, sayfalar 1-136. Ayrıca bkz. S.O. Smirnov. Ilia Danilovich
(Ortodox rahipler ve manastırlar) Moskova, 1988. 26
Miloslavsky ve Dyak Leonty Lazorevsky’nin 1643 Türkiye elçilikleri üze
Rusya ile Nogay-Orda arasındaki ilişkilere (1489-1508) dair Elçilik kitabı. Moskova, 1984; Rusya ile Nogay-Orda arasındaki ilişkilere (148 9-15 9 4)
rine.// Ibid. Moskova, 1850, 61 Kitap, s. 13-58. 7
16. Ve 17. Asırlarda Rus Elçilerinin seyahatleri. Moskova, Leningrad, 1954, sayfalar 63-99; Ibid.// 16. Ve 17. Asırlarda Rus seyyahlarının not
dair Elçilik kitabı, Mohaçkale, 1995.
1626 yılına ait Posolskiy Prikaz arşivi envanteri. Moskova, 1977, s. 352-
27
353.
8
RGDA. Depo 89, envanter 1, dosya 1, kısım 1, s. 194, kısım 2, s. 191.
9
Ibid. Dosya 2, s. 108.
28
Rusya ile Moldova arasındaki ilişkilere (1684, 1690-1691) d a ir Elçilik kita bı, Kişinev, 1993. England and the North. The Russİan Embassy of 1 6 1 3 -16 1 4 . Ed. By M. Jansson and N. Rogozhin. Translated by P. Bushkovich. Under direetion
10
Ibid. Dosya 3, s. 108, kısım 2, s. 168.
11
Ibid. Dosya 2, s. 267.
12
Ibid. Dosya 4, s.268.
15. Asrın sonu 17. Asrın başı). Düzenleme ve önsöz: N. Rogozhin, Mos
13
RGDA. Depo 89, stolbtsy.
kova, 1990.
ofV. Buganov. Philadelphia, 1994. 29
OSM AN LI H H
Bkz. CGDA da saklanan Elçilik kitaplarının genel bir değerlendirmesi (
SİYASET
XVIII. YÜZ-YIL OSMANU-RUS MÜNASEBETLERİ YRD. D O Ç. DR. OSM AN KÖSE O N D O K U Z M A YIS ÜNİVERSİTESİ FEN-EDEBİYAT FAKÜLTESİ
siyasi yapıyı iyi değerlendirerek Astrahan ve Kazan Han
GİRİŞ smanlı devleti, Anadolu Selçuklu devletinin
lıklarını toprakları içine k attı.2 Rusların Hazar denizi is
uç beyliği rolünden bağımsız bir devlet hüvi
tikametinde siyasi ve askeri yayılm ası onların önemli as
yetine bürünmesinin ardından, çevresindeki
keri bir güç olduğunun göstergesi sayılıyordu. Fakat,
irili ufaklı beylikleri hakim iyeti altına alırken, bir yan
Osmanlı devlet adamları, Rusya’nın faaliyetlerinin far
dan da batı istikametinde fetih politikası izlemeye başla
kında olmakla beraber, bunun, dünya siyasetine yön ve
dı. Batı yönünde boy salan devletin henüz daha filizlen
ren bir devlet için önemli bir tehlike oluşturm adığı ka
me zamanmda, Altınordu devletinin siyasi nüfuzu altın
naatini taşıyorlardı.
da hayat süren küçücük bir devletçiğin birkaç asır sonra
XVII.
yüzyılın başından itibaren bir önceki asra gö
kendisiyle başa baş mücadele edecek bir siyasi teşekkül
re Osmanlı-Rus ilişkileri daha farklı bir döneme girdi.
olabileceğini hiç kimse bilemiyordu. Karadeniz’in kuze
Rusya, Osmanlı devleti ile askeri arenada boy ölçüşebile
yinde, kara parçaları içerisine hapsedilmiş bu devletçik,
cek bir güce erişememekle beraber, karşısındaki kudretli
Moskova K nezliği’nden başkası değildi. Osmanlı devle
muhatabını rahatsız ederek, onun askeri gücünün niteli
tinin siyasi, askeri ve ekonomik hakim iyetinin, uluslara
ğini öğrenmeye yönelik davranışlar içerisine girdi. Bu
rası siyasi platformda, muarızları tarafından kabul gör
nun için, Osmanlı devleti ile doğrudan çatışmayı göze
düğü ve tescillendiği bir dönemde, Altınordu devletinin
alamayarak, himayeleri altındaki kazakları, Azak kalesi
siyasi birliği sona ererek toprakları parçalandı ve Mosko
ni almaya yönelik saldırıya teşvik etti. Rusların, Osman-
va devleti bağımsız olarak tarih sahnesine çıktı (1480).
lılar karşısında dolaylı da olsa ilk güç denemesi sayılan
Osmanlı devleti ile Rusya arasındaki ilk münase
bu girişim de 1637 yılında himayelerindeki Kazaklar her
betler, XV. yüzyılın başlarında III. İvan zamanında ve
ne kadar Azak kalesini aldıysa da, yine Rusya’nın direk
Kırım hanı M engligiray’ın tavassutu ile ticari nedenler
tifleriyle bunu geri vermek zorunda kalm ışlardır
le başladı. Siyasi bağım sızlığını yine bu Han’ın yardım
(1642).3
larıyla yeni kazanmış olan Rus devleti, II. Bayezit’ten
Rusya, Osmanlı devleti ile boy ölçüşebilmek ve çev
Azak ve Kefe’de ticari faaliyetlerini sürdüren Rus tüccar
reye doğru yayılabilm ek için ekonomik ve askeri gücünü
larına iyi muamele yapılm ası temennisiyle müracaat et
yenileme ve modernize etmeye yönelik faaliyetler içine
m işti.1 Bu tarihten sonra dikkatten uzak bir şekilde siya
girdi. Özellikle, 1634 yılında imzalanan Rus-Leh ebedi
si, askeri ve ekonomik yönlerden her geçen gün güçlen
barışından sonra oluşan sulh dönemi iyi değerlendirile
meye başlayan Rusya, ilişkilerini Kırım hanlığı veya Ke
rek ekonomik ve askeri alanda ıslahatlar yapıldı. Avrupa
fe beyliği vasıtasıyla yürüttüğü Osmanlı devleti ile mü
ülkeleriyle ilişkiler sıklaştırılarak, buralarda olan askeri
nasebetlerini bozmamaya azami gayret gösterdi ve bu
yenilikler Rusya’ya taşındı. Çar Aleksey döneminde güç
nun için mektup ve elçiler göndermeye başladı. Kurulu
lü bir ordu kuruldu. Ekonomik ve askeri gücünü her ge
şundan beri B altık veya Karadeniz’e çıkabilme idealleri
çen gün geliştiren Rusya’nın, Karadeniz ve B altık deni
içinde oldu ve XVI. yüzyılda Karadeniz’in kuzeyindeki
zine açılabilm ek için Osmanlı devleti ve Lehistan ile sa-
O SM A N LI
SİYASET
vaş içine girmesi gerekiyordu. Rusya, Osmanlı devleti ile mücadele edecek gücü kendinde göremediğinden, Girit meselesi dolayısıyla Venedik ile savaş ortamı içinde ol masını iyi değerlendirerek, Ukrayna kazakları ile 1654 yılında imzaladığı Pereyaslavl barışından sonra Lehis tan’a savaş açtı. Bu savaş sonunda Rus kuvvetleri ilk de fa Avrupa içlerine kadar ilerlediler. 1667 yılında Lehistan ile imzalanan Andrusovo barışı ile Rusya siyasi ve askeri nüfuzunu artırdı.4
Şubat 1681 tarihinde ilk Osmanlı-Rus andlaşması sayı lan Bahçesaray/Edirne Andlaşması imzalandı.7 Buna gö re: 1- Özi nehri iki devlet arasında sınır olarak kabul edi lecektir. Han’a geçen üç yılın vergisi verilecektir. Andlaşma 20 yıl geçerli olacaktır. 2- Özi ile Aksu arasıdaki sahaya kale yapılmayacaktır. 3- Tatarlar, Dinyeper’in her iki tarafında sürülerini otlatabileceklerdir. Kazaklar, ba lık avlamak ve tuz almak için Karadeniz’e çıkabilecekler dir. 4- Kiyef, Rusya’ya tabi olacaktır. 5- Zaporog kazak ları Ruslara tabi olacaktır. 6- Çarın lakapları tam olarak
Rusya, etrafa yayılmak için iki muarızından birisi olan Lehistan’ın askeri gücünü mutlak surette zayıflat tıktan sonra, Osmanlı devletinin kendi menfaatleri aley
yazılacaktır. 7- Osmanlı devleti ve Kırım, Rusların düş manlarına yardım etmeyecektir.
hinde bir hareket içine girmesini gücü nispetinde engel
Bu andlaşma metni, Zaporog Kazakları maddesi
lemeye çalıştı. Nitekim, Osmanlı devletinin 1671 yılın da Lehistan’a sefer açacağı söz konusu olunca, bunu
müstesna Padişah tarafından onaylanarak yürürlüğe gir
Türklerin kendisini Kiyef ve sol sahil Ukraynasından ko
di. Çehrin seferi sonucunda, Karadeniz’in kuzeyinde Osmanlı devletine kafa tutacak bir siyasi gücün ortaya çık
vacağı anlamında yorumlayarak, İstanbul’a tehditvari bir mektup göndermekten geri kalmadı. Ukrayna Kazakla
du. XVII. asır boyunca Osmanlı devletinden her zaman
rının 1675 yılında Rusya’nın himayesine geçmesi, Osmanlı devleti açısından Karadeniz’in kuzeyinde büyük bir tehlikenin oluşmaya başladığını gösteriyordu.
çekinen Ruslar, 1683 Viyana bozgunundan sonra bu fik rini yavaş yavaş değiştirmeye başladı. Viyana bozgununu müteakip, önceki yıllara göre diplomatik münasebetler
Osmanlı devleti, Avrupa coğrafyasının tamamına hakim olarak bir dünya devleti kurmaya, yönelik idealler ile Viyana üzerine hazırlıklar yaptığı bir sırada, ilk defa Karadeniz’in kuzeyinde nükseden Rus tehlikesini orta
de daha cesur ataklar yapmaya başlayan Ruslar, hiç çe kinmeden savaş ortamında bulunan Osmanlı devletinden
dan kaldırmaya yönelik faaliyetler içine girmek zorunda kaldı. Rusya’nın ileride büyük bir tehlike olabileceğini fark eden, tecrübeli ve engin devlet deneyimi olan yeni sadrazam Merzifonlu Kara Mustafa’ydı. Bu nedenle 1677 yılında Rusya’ya resmen savaş açılması kararı verildi. Bu seferin önemi, şimdiye kadar Rusya’ya Kırım hanlığı va sıtasıyla akınlar olurken, ilk defa Divan-ı hümayunun Rusya’ya böyle bir sefer açmasıdır.5 Bu sefer sonunda bir başarı elde edilemeyince, aynı yıl sonunda padişahın işti raki ve sadrazamın önderliğinde yeni bir Rus seferinin daha açılmasına karar verildi. Merzifonlu Kara Mustafa Paşa, zor da olsa seferin hedefi olan Çehrin kalesini ala rak geri döndü. Fakat Rusların askeri kuvvetleri ezilemedi.6
tığı Osmanlı devlet adamlarınca yakından görülmüş ol
Rus tüccarlarına kolaylıklar gösterilmesi, Tatarların Rus ya’ya akınlarda bulunmaması, Rus hududuna yakın olan tuzlaların kendisine verilmesi gibi isteklerde bulunmaya başladı. Osmanlı hükümeti Rusların, Avrupa devletleri ile bir ittifak içerisine girmesini önlemek, özellikle Le histan ile yakınlaşmalarına fırsat vermemek için R.us tek liflerinden Tuzlalar hariç, diğerlerini kabul etmeye razı olmuştu. Fakat, 1684 yılında Leh kralı Yan Sobieski’nin ısrarı üzerine Lehistan, Avusturya ve Venedik devletleri arasında Osmanlı devletine karşı kurulan “Mukaddes Birlik’ e Rusya’nın da katılması için çalışmalara başladı. 1682 yılından beri ortak “Türk tehlikesine” karşı Rusya ile bir yakınlaşma içinde olan Lehistan’ın temasları sonu cu 1686 yılında bu konuda ilerleme kaydedilerek, Rusya Mukaddes birliğe girdi. Buna göre Rusya, Kırım üzerine
Rusya’nın, Osmanlı devleti aleyhine askeri faaliyet
sefer açmayı taahhüt ediyordu. Bu kararla Rusya, tari hinde ilk defa Avrupa devletler koalisyonuna girdi. Artık
ler içine girdiği, Özi valisi ve Kırım Hanı tarafından İs tanbul’a bildirilince, 1679 yılında tekrar sefer hazırlıkla
yan bloku’nca üç taraftan abluka altına alınmış bulunu
rına başlandıysa da arada yapılan görüşmelerden sonra 11
yordu. Osmanlı devleti de tarihinde ilk defa, bir din ön-
OSMAN I I I
Osmanlı devleti, Papanın başında bulunduğu “Hıristi
SİYASET
derinin etrafında kümelenen devletlerin, kendisine karşı
düzenlemelerden sonra, mukaddes ittifak devletlerinin
oluşturduğu siyasi, dini ve askeri cephe ile karşı karşıya
de desteğiyle bir an önce Karadeniz’e ulaşm aktı. Fakat
kalıyordu.8
Venedik, Avusturya ve Lehistan’ın Osmanlı devleti ile
Rusya, Avrupa devletleriyfe girdiği ittifaktan sonra, taahhüdü gereği, Mayıs 1689 tarihinde kalabalık bir or
barış için müzakereye başlamaları I. Petro’nun planlarını bozdu.10
du ile Kırım ve Kefe üzerine yürüdü. Fakat, zorla da ol
Rusya, mukaddes ittifak devletlerinin Osmanlı
sa Kırım kuvvetleri tarafından m ağlup edildiler ve geri
devletiyle yapılan barış görüşmelerini engellemek iste
çekilmek zorunda kaldılar. Ancak, daha sonra 1695 yı
diyse de başaramadı. Karlofça müzakerelerine Ruslar da
lında ikiyüzbin kişilik bir kuvvetle Karadeniz’e açılmak
çağrıldı, fakat Kerç kalesini almada ısrar ettiklerinden
için XVII. yüzyıldan beri göz koyduğu Azak’a karşı sal
bir netice elde edilemedi. Osmanlı devleti, Rusya ile iki
dırıya geçtiler. Başka bir grup Rus ordusu, Kazakların da
y ıllık mütareke imzaladı. Fakat Rusya, yalnız başına Os-
desteği ile Özi tarafından taarruza geçti. Fakat 96 gün
manlı devletine karşı savaşamayacağını ve Karadeniz’e
lük muhasaradan sonra 13 Ekim 1695 tarihinde çekil
çıkamayacağını anlayınca İstanbul’a bir elçi göndererek
mek zorunda kaldılar. Fakat, Özi nehri Rusların hakim i
barış yapmak istedi. Çünkü, İsveç üzerine yürüyerek Fin
yetine girm iş oldu. Kırım kuvvetlerinin gücünün zede
ve Riga körfezleri sahasını almaya karar vermişti. Barış
lenmesi ve kalenin tamir edilememesinden cesaret alan
görüşmelerine Osmanlı devleti adına Reisülküttap Rami
Ruslar, 3 Haziran 1696’da tekrar Azak kalesini almaya
Mehmed Efendi ve Divan-ı hümayun baş tercümanı
yönelik saldırıya geçtiler. Kaleyi tamamen çevirerek dı
Mavrokordato Efendi görevlendirilirken, Rusya adına ise
şarıyla irtibatını kestiklerinden, iki ay muhasaradan son
olağanüstü yetkilerle görevli Ukraynçov (Ukraintzaw)
ra 26 Temmuz 1696’da Azak kalesini aldılar. Buranın
katıldı. Beş ay süren müzakerelerden sonra 13 Haziran
kaybı Osmanlılarda derin bir üzüntüye, Ruslarda ise son
1700 tarihinde 14 maddelik İstanbul Andlaşması imza
suz bir sevince sebep oldu. Bu galibiyet Moskova’da coş
landı:11
kuyla kutlandı. Çünkü, Azak’ın kaybı ile beraber Rusya,
Andlaşmanın ikinci maddesine göre, Özi boyunda
Karadeniz’in k ilid i sayılan bir yere sahip oluyordu. Bura
Ruslarca işgal edilen Doğan, Gazi Kerman, Şahin Ker-
yı alan Ruslar, kaleyi iyice tahkim ederek içine sekiz bin
man ve Nusret Kerman kaleleri yıkılarak, arazisinin Os~
muhafız yerleştirdi.9
manii devletine verilmesi, dördüncü maddesi ile Azak kalesi ve ona tabi arazilerin Rusya’ya bırakılm ası, seki
A - 1700 İSTANBUL ANDLAŞMASI
zinci maddesi ile Rusların K ırım hanlığına artık daha
Rus çarı I. Petro, Azak’ı almakla iktifa etmeyip,
vergi vermeyeceği ve Rusya’nın bağım sızlığının Osman-
Kerç Boğazı’nı da ele geçirerek Karadeniz’e açılmak isti
lı devletince tanınacağı, dokuzuncu maddesi ile esirlerin
yordu. Bu maksatla Taygan mahallinde Taganrog kalesi
serbest bırakılacağı ve on üçüncü madde ile de İstan
ni inşa etti. Denize ulaşılınca donanmaya da ihtiyaç du
bul’da oturacak olan Rus Kapıkethüdası ve diğer diplo
yulacağından, bu iş için tersanelerde çalıştırılm ak üzere
m atlarının, diğer devlet temsilcilerinin yararlandığı hak
İsveç, Venedik, Danimarka ve Hollanda’dan ustalar geti
ların aynısından yararlanabileceği karalaştırıldı.
rildi. Bu konuda bilgi ve beceri sahibi olmak için Avru
Müzakereler sırasında Rus tem silci, Azak ile İstan
pa’ya gençler gönderildi. Çar I. Petro da Avrupa şehirle
bul arasında Rus gem ilerinin seyrüseferini tek lif ettiyse
rine giderek oradaki gelişm eleri yakından gördü. Onun
de, Karadeniz Osmanlı devletinin bir iç denizi sayıldı
Avrupa seyahati sırasında Streletslerin isyanı başladığın
ğından kabul görmedi. Azak kalesinin Ruslara verilme
dan gezisini yarıda keserek Rusya’ya döndü. 1698 sonba
siyle, Osmanlı devleti Azak denizi çevresindeki hakim i
harında ülkesine dönünce hemen yeniliklere başlayarak,
yetinden vazgeçmek zorunda kaldı. Yine bu andlaşmaya
Rusya’yı “Avrupalaştırma" hareketine başladı. I. Petro
göre ilk defa olarak İstanbul’da daim i bir Rus elçisinin
askeri ve sosyal alanda yaptığı düzenlemelerle güçlü bir
bulundurulması kabul edildi. Gelen bu ilk Rus elçisi
devlet ortaya koymak istiyordu. Onun hedefi, yaptığı bu
R.A. Tolstoy’dur.
O SM A N U I
SİYASET
B - PRUT SAVAŞI VE BARIŞI
tekrar gözden geçirilmesini ve İsveç kralına sığınma mü
Osmanlı devleti, Karlofça ve İstanbul Andlaşmaları
saadesi verilmemesini talep ettiyse de, Osmanlı hüküme
ile tarihinde ilk defa büyük toprak parçaları kaybı ile
ti İsveç kralı maddesi hariç, diğer maddelerin görüşüle
karşı karşıya kalıyordu. On altı sene süren savaşlar ik ti
bileceğini söyledi. Müzakerelerden sonra eski andlaşma
sadi ve mali açıdan devlet ve toplumu sarsmaya başlamış
yenilenerek, İsveç kralının ülkesine salimen gitmesi için
tı. Savaşlarda üst üste yaşanılan mağlubiyetler ve cephe
bir de yeni madde ilave edildi. Fakat, bu konuda Rus el
lerden gelen iç açıcı olmayan haberler, asırlardır yenilgi
çisi Tolstoy ile Sadrazam Çorlulu A li Paşa arasında rüşvet
yüzü görmemiş Osmanlı toplumunu derinden yaralamış,
alınıp verildiği söylentisi olunca, sadrazam azledilerek
devlet adamlarını ise şaşkına çevirmişti. Savaşın ağır ik
yerine Köprülüzade Numan Paşa atandı.13
tisadi külfetini her geçen gün daha da hisseden Osmanlı
Bu arada Ruslar boş durmayarak el altından Os-
toplumu, içinde bulunduğu duruma bir anlam veremi
manlı devletindeki Buğdan, Eflak, Sırbistan ve daha son
yordu. Bu nedenle, barış görüşmelerinin neticelenmesin
ra da Karadağ Hıristiyanların! isyana teşvik etmekteydi
den sonra halkın üstündeki m âlî sıkıntıyı hafifletmeyi
ler. Bundan maksatları iki ülke arasındaki bir savaş du
amaçlayan devlet, fazla vergileri kaldırarak, ödenmeyen
rumunda, iç işleri ile uğraşmak zorunda kalacak olan Os-
leri de affetti. Yapılan mali ıslah ve düzenlemelerden
manlı devletini kolayca mağlup etmekti. Fakat, padişah
sonra, zirai ve ticari hayat yavaş yavaş canlanmaya başla
III. Ahmet, savaştan uzak bir politika izlemeyi tercih
dı. Askeri alanda da düzenlemelere gidilerek, Kapıkulu
ediyordu. XII. Karl’ın, padişahı iknaya çalışmasından
ve tım arlı sipahi teşkilatı ile donanmada önemli yenilik
başka, Fransa’nın İstanbul elçisi Feriyol da Osmanlı dev
ler yapıldı.
letinin İsveç ile birlik olup Rusya’ya savaş açması yolun
Osmanlı devletinin kaybettiği topraklar dikkate
da teşebbüslerde bulunuyordu. Fakat bu girişim ler de bir
alındığında, bu sulh döneminin uzun sürmeyeceği kolay
sonuç vermemişti. Çar I. Petro, 1710 yılında yenilenen
ca anlaşılıyordu. Çünkü, Azak kalesini alan Ruslar, Ka
andlaşmanın ek maddesi gereği, İsveç kralının acilen ül
radeniz’i tehdit ediyor ve hatta burada büyük bir donan
keden çıkarılması, aksi takdirde Lehistan ile birlikte Os-
ma kurabilmek için çalışmalar yürütüyorlardı. İstanbul
manlı devletine harp ilan edeceği yolundaki tehditlerin
Andlaşması ile Karadeniz’e açılma imkanı bulamayan ve
den sonra, Osmanlı hükümeti tehlikenin büyüklüğünü
Kırım’da da kuvvetli bir mukavemetle karşılaşan I. Pet-
anlamış oldu. Rusların sınır boylarında,kaleler ve Azak’ta
ro, Baltık denizine açılabilmenin daha kolay olabileceği
da donanma inşa ettiği yönündeki bilgiler ve İstanbul’a
düşüncesiyle, Lehistan’ı nüfuzu altına almak için çalış
çağrılan Kırım hanı Devlet Giray’ın, Rusların faaliyetle
malara başladı. Ancak, Rus nüfuzunun Lehistan’a uzan
ri ve hedefleri hakkında padişahı ikaz etmesi sonucu 20
masından endişe eden İsveç Kralı XII. Kari, ilkönce Da
Aralık 1710 tarihinde yapılan toplantıda Rusya’ya savaş
nimarka’yı saf dışı bırakarak, Lehistan üzerine yürüdü ve
ilan edildi.
buradaki Rus nüfuzunu kırdı. Lehistan’dan Rusları ta
I. Petro, Buğdan ve Lehistan hududuna kuvvet yığ
mamen temizlemek için altı yıl kadar Leh işleriyle meş
dıktan sonra, Yaş yoluyla Tuııaya inerek Rum eli’de isya
gul olmasından dolayı, Rus çarı I. Petro bu süre zarfında
na hazırladığı Hıristiyanları ayaklandırmaya çalışıp, çı
hazırlanma fırsatı buldu. 27 Haziran 1708 tarihinde ya
kacak karışıklıktan istifade etme yönünde planlar yap
pılan Poltova meydan muharebesini İsveç kaybedince,
mıştı. Çünkü I. Petro, savaşın sebebinin tüm Hıristiyan
XII. Kari Osmanlı devletine sığınarak Bender’e geldi.
ların kurtarılması olduğunu ilan etmişti ve bu isyanların
Kısa bir zamanda Lehistan yeniden Rus kuvvetlerinin
olabilmesi için de mutlaka Tunaya inmek gerekiyordu.
eline geçti.12 Fakat, XII. Karl’ın Bender’e gelmesiyle de
Fakat, Rus ordusu Buğdan’a girip Prut nehri boyunca
Rusya, Osmanlı devleti ile yeniden savaşın eşiğine geldi.
ilerlerken hiç ummadıkları şekilde Sadrazam Baltacı
Ruslar, andlaşma hilafına sınırı geçerek, üç yüzden fazla
Mehmed Paşa kumandasındaki Osmanlı ordularıyla kar
İsveç askerini beraberlerinde götürdüler. Rus Çarı, İstan
şılaştılar. I. Petro, Tuna boyunda karşılamak üzere plan
b ul’a daha sonra gönderdiği elçi ile mevcut andlaşmanın
lar yaptığı Türk ordusunu karşısında görünce, kuvvetle-
OSM AN LI I
SİYASHT
riyle geri çekilmeye çalıştı. Fakat, K ırım hanı Devlet Gi-
madde üzerinden Edirne Andlaşması yapılarak bu iş so
ray’ın üst üste manevraları sonucu, Rus ordusu 21 Tem
nuçlandırılm ış oldu.16 Lehistan işi şim dilik de olsa çö
muz 17l l ’de Prut boyundaki bataklıklarda kuşatıldı.14
zümlenirken, İsveç kralı 1714 yılında ülkesine döndü.
Rus ordusu açlıktan ve susuzluktan çok zor bir du
Osmanlı devleti, Rusya ile kesin olarak andlaşma
ruma düşmüştü. Ç a rl. Petro, buhranlar geçirmeye başla
imzaladıktan sonra Karadağlı asilerden bir kısm ını kabul
m ıştı. Çariçe Katerina’nın da k atıld ığı askeri bir toplan
eden ve Akdeniz’de korsanlık faaliyetlerinde bulunan
tıda, kurtuluşun imkansız olduğu ve Türklere sulh tek
Venedik üzerine 8 A ralık 1714 tarihinde savaş ilan etti.
lifi götürülmesi kararlaştırıldı. Ruslardan gelen sulh tek
Daha sonra Venedik ile 1716 yılında tecavüzi ve tedafîii
lifini, Sadrazam Baltacı Mehmet Paşa, çadırına çağırdığı
ittifak yapan Avusturya üzerine de savaş ilan olundu ve
ordu erkanı ve Kırım hanı ile değerlendirdi. Kırım hanı
bu durum 23 Temmuz 1718 tarihinde Pasarofça Andlaş-
nın, bir daha ele geçirilemeyecek olan bu fırsatın iyi de
ması ile neticelendi. Rusya ise Prut hezimetinden sonra
ğerlendirilmesi yönündeki sözleri ve İsveç kralının tem
Osmanlı devleti ile herhangi bir ihtilafa girm ekten çeki
silcisi General Ponyatofski’nin itirazlarına rağmen, Rus
niyordu. Bu nedenle Çar Petro, B altık denizine ulaşmak
ya ile barış yapılm asına karar verildi. Barış anldaşması 21
için bütün gücüyle İsveç harbine hız verdi. Uzun süren
Temmuz 1711 tarihinde imza edildi ve Petro ordusuyla
bu savaş sonunda Rusya nihayet isteğine ulaşarak Fran
serbest b ırakıldı.15 İmzalanan andlaşmanın en önemli ka
sa’nın tavassutu ile İsveç ile N iştat andlaşmasını imzala
zancı Azak kalesinin Osmanlı devletine teslim i ve Lehis
dı. Bu andlaşma ile Rusya, B altık sahillerine ulaşırken,
tan’ın Rus nüfuzundan kurtulm asıydı. Rus ordusunun
Avrupa devletleri arasında kuvvetli bir mevki kazandı ve
Prut’ta tamamen imhası m ümkün iken, sadrazamın bu
Doğu Avrupa’nın en kudretli devleti oldu.17
nu değerlendirememesi ve büyük askeri kazanca rağmen
Rusya, Osmanlı devleti engelini aşamayacağını an
gereği yerine getirilm eyecek andlaşmayı imzalamak zo
layınca, İran’ın iç karışıklıklar içinde olmasını fırsat bi
runda kalması, Rus ordusunu imhadan kurtarmış oldu.
lerek Hazar denizi sahili boyunca ilerlemeğe başladı.
Bu bakımdan Prut barışı askerlik bakımından Rusların
Rusların Hazar sahillerinden sonra Karadeniz’e inme be
büyük hezimeti, diplomasi açısından ise büyük bir zafe
lirtileri de ortaya çıkm ıştı. Osmanlı devleti, İran’daki
ri kabul edilmektedir.
durum ile yakından ilgileniyordu. Bu nedenle Damat İb
I.
Petro, im zaladığı andlaşmaya rağmen, Azak kale rahim Paşa, muhtemel bir Rus istilasını önlemek ve
sini teslim ve diğer hükümlerin gereğini yerine getirm i
Türk hudutlarının em niyetini sağlamak için harekete
yordu. Kazanılan büyük zafere rağmen, imzalanan and-
geçme kararı aldı. Her iki devlet, Hazar denizinin garp
laşma kağıt üzerinde kalm ıştı. Rusya’nın, Azak kalesini
sahillerini ve Güney Kafkasya’yı elde etmek için hareke
teslim etmeyip, Lehistan ve Kazak işleriyle uğraşması ve
te geçince, harp olması ihtim ali belirdi. Aslında, İran’da
askeri hazırlık yapmakta olduğu haberleri İstanbul’a ge
baş gösteren bu durum, Osmanlı devlet adamları nezdin-
lince, tekrar Rusya’ya harp ilan edilmesine karar verildi.
de, Avrupa’da kaybedilen toprakların başka yerde telafi
Fakat, İngiliz ve Felemenk elçilerinin araya girm eleri ve
si fikrini doğurmuştu. Bu nedenle Rusya Hazar boyunca
Rusların da andlaşma ahkamına uygun olarak Azak kale
güneye inerken, Osmanlı devleti de Gürcistan’da başlat
sini teslim, Taygan ve Kamanike kalelerini yıkm aları
tığ ı askeri hareketi genişletmeye başladı. Osmanlı devle
üzerine seferden vazgeçildi. Ancak Lehistan meselesi ve
tinin ilerlemesi karşısında, Rusya’nın düşmanca tavırlar
İsveç kralının ülkesine dönmesi ile taahhütlerini yerine
takınm ası üzerine, Avusturya’ya karşı Osmanlı-Rus-
getirmeyen Rusların tekrar hazırlık içinde oldukları öğ
Fransız ittifakının zeminini hazırlamak gayesinde olan
renildiğinden, Rusya üzerine tekrar harp ilan edildi. Bu
Fransa elçisinin tavassutu ile 24 Haziran 1724 tarihinde
sıralarda sadaret mevkiine gelen Damat A li Paşa sürün
altı m addelik İran Mukasemenamesi imzalandı. Buna
cemede kalan bu meseleyi halletm ek istediğinden, tavas
göre İran, Derbend ve Baku den başka, Hazar denizinin
sut için İngiliz ve Felemenk elçilerinin tekrar devreye
güneyindeki Geylan, Mazenderan ve Astrabad bölgeleri
girm eleri üzerine, Ruslarla Haziran 1713 yılında 11
ni Rusya’ya bırakırken, Şirvan, Gence, Erivan, Mogan,
O SM A N LI
a
SİYASET
Karabağ, Azerbaycan ve kısmen Irak-ı Acem’i Osmanlı
rek Bahçesaray’ı yakıp yıktı. Osmanlı devleti bütün bu
devletine terk etmek zorunda kaldı.18 Ruslar bu suretle
olup bitenlere İran ile savaş içinde olduğundan ses çıkar
Kafkasların güneyine kadar inmiş oldu.
mıyordu. Fakat Azak ile Kırım’a saldırılarak buraların
C - 1736'39 O SMANLI-RUS SAVAŞI VE BELGRAD ANDLAŞMASI
yakılıp yıkılması bardağı taşıran son damla oldu. Ancak, İran ile yıllardan beri savaş içinde olan devletin yeni bir harbi göğüsleyecek hazırlığı yoktu. Fransa elçisi Marki
Rusya ile, İran topraklarının bölüşümü andlaşması
dö Vilnöv de Osmanlı devletini Ruslarla muharebeye
yapıldıktan sonra, Osmanlı-İran savaşları aralıklarla de
teşvik ediyordu. Çünkü Lehistan veraseti için Avusturya,
vam etti. Sadrazam Damat İbrahim Paşanın tesis etme
Fransa ile savaşa başlamıştı. Bütün bu gelişmelerin gel
ye çalıştığı sulh ve sükun devri bu savaşlar nedeniyle
diği nokta ve yapılan toplantı sonucunda Rusya’ya 2 Ma
halk arasında büyük hoşnutsuzluğa sebep olmuştu. Bu
yıs 1736’da harp ilan edildi. Rusya’ya savaş ilaıı edilme
sıralarda Osmanlı devletinde “lale devri” diye adlandırı
siyle, İran ile Kasr-ı şirin andlaşmasında belirtilen hu
lan eğlence, lüks ve safahata düşkünlük dönemi yaşan
dutlar üzerine andlaşma yapılıp, İran’ın Caferi Mezhe
maktaydı. Halkın büyük kısmı yoksulluk ve sıkıntı için
bi’ni kabul ettirmek yolundaki teklifi askıya alınmak su
deyken, devlet yönetimi etrafında kümelenen ve hali
retiyle İran savaşlarına şimdilik son verildi.20
vakti yerinde olan bir kısım insanların eğlence ile vakit
Avusturya, Rusya ile aralarındaki gizli andlaşma
geçirmeleri 1730 yılında sosyal patlamalara sebep oldu
gereği, tavassut teklifleri ile Osmanlı devletini oyalıyor
ve bu hareket Patrona Halil isyanı ile neticelendi. III.
du. Avusturya’nın amacı, oyalama taktikleriyle orduları
Ahmet tahttan indirilerek I. Mahmut padişah oldu. İran
nın hazırlanması için zaman kazanmaktı. Nitekim hazır
savaşları bundan sonra da devam etti.19
lığını tamamladıktan sonra, Özi kalesinin Ruslar tarafın
Rusya’da ise 1725 yılında ölen I. Petro’dan sonra,
dan alınmasını müteakip, yüzündeki maskeyi düşürerek,
II. Petro ve onun ölümüyle de 1730 yılında Petro’nun
12 Temmuz 1737’de on beş taburunu Osmanlı hudu
kızı Anna tahta geçmişti. Rusya, bu süre zarfında, Os-
dundan içeri saldı.21 Harbin başladığı sıralarda savaşı so
manlı devletinin iç karışıklıklar ve İran ile mücadelesi
na erdirmek için yapılan Niemirov konferansından da bir
nin aksine, aldığı yerleri geri vererek İran ile dostluk
netice çıkmadı. Fransa, tavassut için savaşın sona erdiril
kurmuştu. Yeni Rus Çariçesi Anna da, Avusturya impa
mesine çalıştıysa da başaramadı. Çünkü Fransa, Rus
ratoru VI. Şarl ile 1733 yılında Osmanlı devletine karşı
ya’nın büyümesinden ve Karadeniz ve Akdeniz’e inerek
bir ittifak yaptı. Buna göre Avusturya Bosna ve Hersek’i
kendi ticari menfaatlerinin zedelenmesinden korkmak
alacak, ilk taarruzu Ruslar yaptıktan sonra, imparator
taydı. Fakat, bunda baş'arılı olamayınca, Osmanlı hükü
görünüşte Ruslarla Osmanlıların arasını bularak süre ka
metinin şiddetle mukavemet etmesini isteyerek, şiddetli
zanacak ve zamanı geldiğinde savaşa girecekti.
mali sıkıntı içinde olan Avusturya ve Rusya’nın savaşı
Osmanlı devletinin İran ile savaş içinde olmasını fırsat bilen Rusya, Prut ve Edirne andlaşmalarına rağ men, Lehistan’a askeri müdahalede bulundu ve kendi
kısa zamanda noktalamak zorunda olacaklarını söylüyor du.22 Savaş, başta Rusya ve Avusturya’nın üstünlükleriy
namzedi III. Ogüst’ü Lehistan Kralı seçtirdi. Bunun ya
le giderken, kısa zamanda toplanan Osmanlı ordusu kay
nında, sınırda sürekli Kazak ve Tatar mücadeleleri ve hu
bedilen toprakları almaya başladı. 1739 yılında Rus
dut ihtilafları eksik olmuyordu. Osmanlı devletinin and-
ya’dan Özi ve Kılburun alınırken, Avusturya’dan ise
laşmayı ihlal ettiğini ileri süren Rusya, 30 Mart 1736’da
Belgrat alınarak büyük bir hezimete uğratıldı. Rus kuv
Azak kalesini ve daha sonra da Kılburun kalesini zaptet ti. Don nehrinde de donanma bulundurmaya başlayarak,
vetlerinin Hotin’i ele geçirmesine rağmen, bu sıralarda
İran seferi dolayısıyla Osmanlı kuvvetlerine yardım için
gündeme gelmesi ve ayrıca Osmanlı-İsveç ticaret andlaş-
Kabartay arazisinden geçecek olan Kırım kuvvetlerine
masının imzalanması uluslararası siyasi havayı birden de
izin vermedi. En son olarak da Kırım’a bir ordu sevk edeOSM A N U
İsveç-Fransa ittifakı ve Osmanlı-Prusya andlaşmasının
ğiştirdi. Bu gelişmeler sırasında Avusturya, Osmanlı I SİYASET
devleti ile anlaşarak savaştan ayrılınca, Rusya da barışa
zenlemeler yaptı. Fakat, buna rağmen ordunun moderni-
yanaşmak zorunda kaldı. Fransa’nın tavassutuyla Avus
ze olmaya büyük ihtiyacı bulunuyordu. Devletin askeri
turya ile imzalanan andlaşmadan sonra, 18 Eylül 1739
ve ekonomik durumu dışardan gelebilecek herhangi bir
tarihinde Rusya ile 15 m addelik B elgrat Andlaşması im
tehlikeyi göğüsleyecek durumda değildi. Rusya ile imza
zalandı.23
lanan 27 y ıl süreli barışın sonuna yaklaşılm asına ve Os-
Buna göre, andlaşmanın birinci maddesi ile Azak
manlı-Rus ilişkilerinin tekrar savaş ortamına doğru sü
kalesi tamamen yıkılarak 1700 senesindeki sınırlar esas
rüklenmesine rağmen, Osmanlı devletinde buna yönelik
alınarak arazisi tarafsız kalacak, dördüncü maddesi ile
bir hazırlık ve kaygı bulunmuyordu.
Ruslar, Azak ve Karadeniz’de savaş ve ticaret gem isi bu
Rusya’da ise, Çariçe Anna’dan sonra başa geçen hü
lundurmayacaklar, beşinci madde ile K ırım lılar Ruslar
kümdarlar askeri ve ekonomik yönden devletlerini güç
üzerine akın yapmayacaklar, altıncı maddesi ile Büyük ve
lendirmeye ve hepsinden önemlisi Avrupa tarzında ordu
Küçük K abartaylar m üstakil kalacaklar, dokuzuncu
larında düzenleme yapmaya çalışmışlardı. Rusya, bir ara
maddesi ile Ruslar Karadeniz ticaretini Osmanlı tebaası
Avrupa’da cereyan eden “yedi sene harpleri”ne katıldıysa
na ait gem iler ile yapacaklar ve on ikinci madde ile Rus
da, III. Petro’nun iktidara gelm esiyle harpten tamamen
hükümdarlarına imparator lakabı ile hitap edilmesinde
çekildi. 1762 yılında başa geçen II. Katerina ile beraber
iki taraf anlaşacaklardı.
Rusya, Avrupa’daki harplere tamamen tarafsız kaldı.
Rusya ve Avusturya ile ayrı ayrı imzalanan Belgrad
Çünkü, Rusya için Lehistan meselesi, Avrupa’daki harp
Andlaşması, Osmanlı devletinin Karlofça ve Pasarofça’da
lerden daha önemliydi. Rus devlet adamlarına göre, mer
im zaladığı andlaşmalara nispetle en kârlı olanıydı. Bu
kezî Avrupa’ya yerleşebilm ek için Lehistan’ın kısmen ve
andlaşma ile daha önce uğradığı zararlarının bir kısm ını
ya tamamen ortadan kalkm ası gerekiyordu. Buna göre,
telafi, ederken, uluslararası siyasi platformda önemli ad
Osmanlı toprakları Rus saldırılarına tamamen açık hale
dedilen iki devlete karşı aynı anda koyabileceğini de gös
geliyordu.25 Rusya, bundan başka Gürcistan’daki yerli
termiş bulunuyordu. Hatta, İran savaşlarının içindeyken
ahaliyi isyana teşvik ederek, Yunanistan, Arnavutluk,
bu iki devlet ile mücadeleye başladığı dikkate alınırsa,
Karadağ, Eflak ve Buğdan H ıristiyanları arasında taraf
uluslararası diplomaside Osmanlı devletinin itibarının
tar kazanmaya çalışıyordu. Ayrıca, sınır boylarında kale
arttığı söylenebilir. Fakat, Azak kalesinin yıkılarak boş
ler inşa ederek, askeri hazırlıklar yapıyordu.26
bırakılm asının Osmanlı devleti tarafından taahhüt edil
Osmanlı devletini hedef alan bu gelişmelerden en
mesiyle, Rusya’nın Karadeniz’e çıkabilmesine imkan ha
önemlisi, Rusların Lehistan’a yönelik müdahalesiydi.
zırlanmış oldu. Belgrat Andlaşması’ndan sonra Osmanlı
Rusya 1763’de ölen Kral A ugust’un yerine, Lehistan D i
devleti, İsveç ile 4 Ocak 1740 tarihinde ittifak andlaşma-
yet M eclisi'ne baskı yaparak II. Katerina’nin da gözdesi
sı imzalarken, Fransa ile mutavassıt rolünden dolayı da
olan Stanislav Ponyatovski’yi seçtirdi. Buradaki durum u
kapitülasyonlar genişletilm iştir.24
nu sağlam laştırm ak için de, Yedi Sene Savaşları için ha zır bekletilen kuvvetlerini Lehistan’a sokunca, Lehis
D -1 7 6 8 -7 4 OSMANLI-RUS SAVAŞI VE
tan’da iç savaş çıktı.27 Burada düzeni sağlamak için bas
KÜÇÜK KAYNARCA ANDIAŞMASI
kıyla kral seçilen Ponyatovski, Rus kuvvetlerinin a rttırıl
Osmanlı devleti, imzalanan Belgrad Andlaşma-
ması amacıyla Rusya’ya müracaat edince, Leh Vatanse
sı’nın şartlarına mümkün mertebe riayet etmeye çalışı
verlerinin etrafında toplandığı M illi Katolik Partisi de
yordu. Çünkü, Rusya ile savaştan sonra İran ile başlayan
Osmanlı devletinden yardım istedi.28 Osmanlı devlet
mücadele 1746 tarihinde andlaşmayla neticelenmesine
adamları, devleti tehdit eden bu dış tehlike karşısında iki
rağmen, devletin askeri ve m ali yapısı yıllardır aralıksız
gruba ayrılm ıştı. Bir kısm ı, devletin uzun savaş döne
üç cephede yapılan savaşlarla yıpranm ıştı. Avrupai tarz
minde yıprandığını öne sürerek gelişm elerin biraz daha
da askeri teşkilatta reformlar yapmak üzere çalışmalar
beklenilerek, şim dilik Rusya ile savaşa girilm em esini sa
yapıldı ve bunun için Humbaracı Ahmet Paşa bazı dü-
vunuyorlardı. Bu görüşü destekleyen, devletin m ali ve
O SM A N U
I SİYASET
askeri durumunu ve serhadlerdeki harap hali yakından
cı, Çanakkale boğazının da kapatılmasıyla, devletin Ak
bilen Sadrazam Muhsinzade Mehmet Paşaydı. Diğer bir
deniz ile irtibatını tamamen kesmek ve isyanı Selanik’e
grup ise, hemen Rusya’ya harp ilan edilmesi tarafıydı.
kadar bütün Balkanlara yaymaktı. Fakat Mora seraskeri
Neticede, Lehistan’dan başka, Balkanlar ve Kafkaslarda-
tayin olunan Muhsinzade Mehmed Paşanın üstün gay
ki Rus faaliyetleri ile efkar-ı umumiyenin savaş lehinde
retleri sonucu, Mora’da asayiş sağlandı.34 Ancak, 6 Tem
ki galeyanı da dikkate alınarak, savaş taraftarlarının gö
muz 1770’de vuku bulan “Çeşme faciası” ile Osmanlı do
rüşü galip geldi ve Rusya’ya 8 Ekim 1768’de savaş ilan
nanması, Rus donanması tarafından tamamen yakıldı.35
edildi.29
Bundan sonra Ruslar, İstanbul’u iktisaden tehdit altına
Savaş, Kırım hanı Kırım Giray’ın Rusya’ya Ocak
almak için boğazı kapatarak, Osmanlı hükümetini barı
1769’daki akınlarıyla başladı.30 Rusya’ya Ekim ayında
şa zorlamak amacıyla boğaz dışında bir üs edinmek üze
savaş ilan edilmesine rağmen, hemen harekete geçilme-
re harekete geçti. Bunun için Limni adasını muhasara
yerek, savaşın ilanından sonra hazırlıklara başlanması,
eden Ruslar, bunda başarılı olamayınca M idilli, Rodos ve
Osmanlı devletinin askeri durumunun nasıl olduğunu
Eğriboz adasını işgale teşebbüs ettilerse de, bundan da
gözler önüne sermektedir. Savaş ilanından sonra, sekiz ay
bir netice alamayınca Ege denizini terk etmek zorunda
Osmanlı devletinin beklemesini fırsat bilen Ruslar, bu
kaldılar. Rusların M ısır’da isyan eden Bulutkapan Ali
süre zarfında çok iyi hazırlandılar. Osmanlı orduları da
Bey’in yardımıyla Beyrut’a36 ve daha sonra 1773’de Ege
ha hareket halindeyken Ruslar, Hotin kalesine saldırarak
denizine gelerek Bodrum, İstanköy ve Sakız’a çıkarma
burayı aldılar. Yol boyu ilerleyen Osmanlı ordusu, erzak
yapma teşebbüsleri de bir netice vermemiştir. Rus do
eksikliğinden kayıplar verirken, daha savaşa başlamadan
nanması, savaş sonuna kadar Akdeniz’de Sporat adaların
ordudan firar olayları görülmeye başlandı. Bu nedenle
da kalmıştır.
daha savaşın başlangıcında orduya komuta etmekte olan
Ruslar, Mart 1770’de Kırım’a da saldırmaya başla
Sadrazam Mehmet Emin Paşa azledilerek yerine Moldo-
dılar ve 8 Temmuz 1771’de K ırım ’ın kilidi sayılan Or
vancı Ali Paşa tayin edildi. Savaş başlamadan Osmanlı
K apıyı ele geçirdiler. Bundan sonra Kırım, Rusların is
ordusunda yaşanılan bu gelişmeler, gidişatın iyi olmaya
tilasına uğrayarak, Han Selim Giray İstanbul’a kaçtı.37
cağının habercisiydi.31
Halk perişan bir şekilde dağlara çıkarken, Ruslar Sahip
Ruslar, Tuna boylarında ilerlerlerken, yerli H ıristi
Giray’ı vekaleten Kırım hanı ve kardeşi Şahin Giray’ı da
yanların da desteğini alarak Eflak-Buğdan’ı işgal ettiler.
Kalgay olarak atadılar. Kalgay Şahin Giray başkanlığın
1 Ağustos 1770’de Rus ordularının Kartal’da Osmanlı
daki bir heyeti Petersburg’a çağıran Ruslar, Kırım’ın
ordusunu mağlup etmesi savaşın kaderini tamamen de
Rusya’ya bağlı olduğu yönündeki bir seneti heyet üyele
ğiştirdi. Askerin önemli bir kısmı bu savaşta ölürken, er
rine imzalatmak istediler. Fakat bunu, heyette bulunan
zaklar ve askeri mühimmatların tamamı Rusların eline
lardan Şahin Giray’dan başkası imzalamayarak geri dön
geçti. Bundan sonra Ruslar, Tuna nehri kıyılarına tama
dü. Osmanlı devleti de K ırım ’ın, Rus işgali altına düş
men hakim olarak, İsmail, K ili, Bender, Akkerman ve
mesinden dolayı, “Kırım hanı” tabirini kaldırarak, Ru
İbrail’i işgal ettiler.32 Eflak ve Buğdan’da kara savaşları
m eli’de bulunan Tatarlara bir han tayinini münasip gör
nın devam ettiği sıralarda Rusya, Mora’ya gönderdiği ca
dü ve bu Han’a bir kuvvet tedarik edilmesini kararlaştır
suslar ile halkı isyana teşvik etmekteydi. B altık’ta hazır
dı. Bu nedenle Rumeli'deki bütün hanzadeler ve mirza
lanan Rus donanması İngilizlerin de yardım ıyla Kont
lar İstanbul’a çağrılarak, onların görüşü alınmak suretiy
Aleksey Orlov’un idaresinde Akdeniz’e geldi.33 Rus do
le Maksut Giray, Kırım hanı tayin edildi ve Rusçuk’a
nanmasının Akdeniz’e gelmesiyle Mora’da isyan çıktı.
gönderildi.38
Osmanh devleti, bir de deniz harpleriyle uğraşmak zo
Bender kalesinin, Rusların eline geçmesiyle, Rus
runda kalacaktı. Mora’nın sahil ve kalelerini muhasaraya
mareşali Romanzov tarafından sulh teklifi gelm işti. Fa
alan Rus ve Rum kuvvetlerinin gözetiminde, çok sayıda
kat bu teklif, Osmanlı devlet adamlarınca muhatabın za
silahsız Müslüman ahali kılıçtan geçirildi. Rusların ama-
yıflığına yorumlanarak pek itibara alınmamıştı.39 Ordu-
O SM A N H H f l
SİYASET
ları bütün cephelerde ilerleyen Rusya’nın, işgal ettiği
gal altına düşmesiyle, Sadrazam zor durumda kalm ıştı.
yerlerde kalıcı olmasının, Avrupa kuvvetler dengesini
Bu sıralarda Romanzov, 21 Ocak 1774’de I. Abdülha
bozacağını yorumlayan İngiltere, Prusya ve Avusturya
m id’in tahta çıkması münasebetiyle hem taziye ve hem
muhtemel bir sulh görüşmesi* için Osmanlı devletine
de cülus tebriki için Şumnu’daki Osmanlı karargahına
müracaat ettiler. İngiltere’nin teklifi, özellikle Akdeniz
bir subayını göndermişti. Subay, Romanzov’dan Bükreş
hareketinde Ruslara yardım ettiği öne sürülerek reddedi
görüşmelerinin esas alınması kaydıyla sulh teklifini içe
lirken, 12 Ağustos 1771 ’de Prusya ve Avusturya’nın tek
ren bir de mektup getirm işti. Zira Rusya, bu sıralarda
liflerinin kabul edildiği b ildirildi. Rusya, sulh görüşme
Pugaçev isy a n ı43 veba hastalığının bütün şiddetiyle hü
lerine başlayabilmek için, Azak’ın ve Akdeniz’de Rus
küm sürmesi ve m ali durum larının gittikçe zayıflama
tüccarları için bir üssün Rusya’ya verilm esi, Rus gem ile
sıyla zor günler yaşamaktaydı. Zaten zor durumda kalan
rine Akdeniz’de seyrüsefain ve K ırım ’ın bağım sızlığının,
Muhsinzade Mehmet Paşa, barış görüşmelerine başlan
Osmanlı devletince tanınması gerektiği ön şartlarını ile
masını içeren mektubun gelişinden epeyce zaman geç
ri sürdü. Bu teklif Osmanlı devletince kabul edilm edi.
mesine rağmen 3 Temmuz 1774’de gönderdiği bir elçi
Fakat bu görüşmelerden sonra Avusturya ile gizli bir
ile daha önce gelen sulh teklifinin kabul edildiğini ve gö
andlaşma imzalanm ıştır.40
rüşmelere başlanmasını istedi.44
Prusya, Lehistan’ın taksim i görüşmelerini yaparken
Barış görüşmelerinde Osmanlı devletini temsilen
Rusya’yı Osmanlı devleti ile sulh yapması için ikna et
Resmi Alımed Efendi birinci murahhas, Reisülküttab
m eyi başardı. Gerçekte, Rusya da artık barış yapma taraf
İbrahim M ünib Efendi ikinci murahhas, Divan’da Beğ-
tarıydı. Çünkü, savaştan önce hedefledikleri Tuna’nın ba
likçi Mehmed Emin Nahifi mükaleme katibi ve M ikail-
tı kısm ım tamamen almışlar, K ırım ’ı Osmanlı devletin
zade Yorgaki de tercüman atanırken, Rusya adına ise Ge
den koparmışlardı. Fakat, onu barışa sevk eden en önem
neral Repnin görüşmeleri yürütüyordu. Andlaşma görüş
li am il, Rus ordusunda bu sıralarda süren veba.salgınıy
m eleri, General W aym ann’ın katled ild iği yerin hatırası
dı.41 Neticede görüşmelere başlanması için, 10 Mayıs
nı yad etmek üzere Ruslar tarafından Küçük Kaynarca
1772’de “Yergöğü M ütarekesi” ve 12 Temmuz 1772’de
Köyü seçildi. General Repnin’in Yenikale, Kerç ve K ıl-
de “Bahr-i Sefıd M ütarekesi” imzalandı. Bu sırada barış
buruıı’un Ruslara bırakılm ası ön şartının Osmanlı m u
taraftarı ve savaştan uzak politika izlemenin devletin
rahhasları tarafından kabul edilm esiyle görüşmelere baş
menfaatine olacağını savunan Muhsinzade Mehmed Paşa
landı. Diğer maddeler üzerinde yedi saatlik bir müzake
Sadrazam olmuştu. Rusların, görüşmelere başlanması
reden sonra 17 Temmuz 1774’te Küçük Kaynarca And-
için K ırım ’ın bağım sızlığının Osmanlı devletince kabul
laşması imzalandı. Büyük öneme haiz olan bu andlaşma
edilmesi şartını getirm esi Fokşan’da 19 Ağustos’ta başla
toplam ik i gün ve iki celsede imzalanmış oldu. Yalnız
yan görüşmeleri sonuçsuz bıraktı. Daha sonra Abdürrez-
Ruslar, Prut Andlaşması’nın yıldönüm ü olan 21 Tem
zak Efendinin başkanlığındaki heyet, Bükreş’te 6 Kasım
muza kadar bu andlaşmayı imzalamadılar.45
1772’de tekrar görüşmelere başladı. Burada yapılan top
Andlaşmanın üçüncü maddesine göre K ırım , Bu
lantıda, K ırım meselesi üzerinde uzlaşma sağlanm akla
cak, Kuban, Yedisan ve Yediçikül Tatarları siyasi yönden
beraber, Yenikale ve Kerç kalesinin Ruslara bırakılm ası
m üstakil olm akla beraber, dini yönden Osmanlı devleti
yönündeki istek yüzünden andlaşma yapılm ası sağlana
ne bağlı kalıyordu. Dördüncü madde ile her ik i devlet
m adı.42
hudut boylarında istedikleri faaliyetlerde bulunabiliyor,
Sulh görüşmelerinin Rusların sürdükleri ağır şartlar
beşinci madde ile İstanbul’da sürekli bir Rus elçisi bu
yüzünden başarıyla neticelenememesi üzerine, Rus ordu
lunduruluyor, yedinci madde ile Osmanlı devleti sınırla
ları Tuna boyunda, K ırım ve Gürcistan’da taarruza başla
rındaki kilise ve H ıristiyanların Bab-ı A linin him ayesin
dılar. Rusçuk ve Silistre’de m ağlup olmalarına rağmen,
de olduğu kabul ediliyor, on birinci madde ile Rus tica
Totrakan ve H acıoğlupazarı’na girerek, Kozluca’da Os-
ret gem ileri tüm denizlerde ticaret yapma hakkına sahip
m anlı ordusunu m ağlup ettiler. Şumnu ordugahının iş
oluyor, on altıncı madde ile Rusya işgal ettiği Akker-
O SM A N L I I
SİYASET
man, K ili, İsmail ve Eflak-Buğdan'ı ve onyedinci madde
nu Osmanlı devletine kabul ettirmesi, onların niyetleri
ile Akdeniz adalarını Osmanlı devletine teslim ediyordu.
nin ne olduğunu açıkça ortaya koyuyordu. Zaten, Kırım
Yine, on sekizinci madde ile Kılburun Hisarı ve Aksu ile
halkı ve ileri gelenleri, aralarından seçtikleri temsilcileri
Özi arasındaki arazi, on dokuzuncu madde ile Kerç ve
İstanbul’a göndererek, bağım sızlığı kabul etmediklerini
Yenikale ve yirminci madde ile Azak Kalesi Rusya’ya ve
ve kendilerinin Osmanlı devleti şemsiyesi olmadan yaşa
riliyor, yirm i ikinci madde ile daha önce yapılan tüm
yamayacaklarını bildirmekteydiler. Fakat, andlaşma ge
andlaşma ve şartnameler 1700 yılında kararlaştırılan
reği, bağımsızlığın geri alınması yönündeki isteklerin
Azak ve Kuban sınırının tayini ile ilg ili şartlar hariç ip
kabul edilmesinin imkanı yoktu.46 Halktan bu konuda
tal ediliyor, yirmi üçüncü madde ile Gürcistan tarafında
yoğun bir istek gelmesine rağmen devlet, yeni yapılan
alınan Bağdadcık, Kutays ve Şehriban kaleleri Osmanlı
andlaşmayı bozacak ekonomik ve askeri gücü kendinde
devletine teslim ediliyor ve yirm i beşinci madde ile tüm
görememekle beraber, uluslararası diplomaside sulhu ih
savaş esirleri serbest bırakılıyordu.
lal eden taraf olarak görülmek istenmiyordu. Fakat, Kı
Osmanlı devleti, bu savaşa Lehistan’ı kurtarmak
rım ’ı tamamen işgal etmeyi gözetleyen Ruslar, andiaş-
için atılm akla beraber bu ülke Rusya, Avusturya ve Prus
mayı ihlal ederek, II. Katerina’ya yaverlik etmiş olan ve
ya arasında paylaşıldı. Andlaşmanın en ağır maddesi, Kı
batı kültürü ile yetişmesi sebebiyle Tatarlar arasında kül
rım ’ın Osmanlı devletinden ayrılmasıdır. Bu şekilde Kı
türe, dini değerlere, örf ve adetlere aykırı davranışları ile
rım, Rusların müdahalesine açık hale gelmiştir. Ruslar,
“züppe” ve “dinsiz” olarak bilinen Şahin Giray’ı Han
istedikleri yerlerde konsolosluk açma hakkına sahip ol
yapmayı başardılar.47 Şahin Giray vasıtasıyla K ırım ’ı ted
makla, Osmanlı devletini karıştırabilmek için büyük fır
ricen Ruslaştırma siyaseti Osmanlı devletinin büyük
sat kazanmış oldular. Rusların tüm denizlerde ticaret ya
tepkisini çekerken, diğer taraftan III. Selim Giray, yeni
pabilme hakkını elde etmesiyle de, Karadeniz bu tarih
Kırım hanı tayin edilerek K ırım ’a gönderildi.48 Bu sıra
ten sonra bir “Türk gölü” olmaktan çıkmış oldu. Kara
da birkaç yıldır Osmanlı devleti ile savaş içinde olan
deniz’de, Osmanlı devletinin karşısına bir rakip çıkmak
İran, 1778 yılında Rusya ile askeri bir ittifak andlaşması
la, boğazlar sorunu uluslararası diplomasiye girmeye baş
yaptıysa da Kerim hanın ölmesiyle bu tehlike ortadan
lamıştır. Bunun yanında, altı yıl süren savaşlar devlet otoritesini zedelemiştir. Ülkenin değişik noktalarında is yanlar çıkmıştır. Devlet otoritesinin zayıflamasıyla ayan ların halk üzerindeki nüfuzu fazlalaşmaya başlamıştır. Halk, bu süre zarfında ekonomik ve sosyal yönden ciddi
kalkmış oldu. Halkın Şahin Giray’ı istememesi üzerine çıkan olaylar neticesinde 1778 yılında Rus orduları K ırım ’a girdiler. Ruslar, K ırım ’da büyük bir kıyım a girerken,
sıkıntılar içerisine düşmüştür. Savaş ortamında Osmanlı
halk gemilerle veya karayoluyla Anadolu sahillerine akın
devleti ile gizli andlaşma yapan Avusturya’nın ansızın
etmeye başladı. Bu durum karşısında devlet, Sivas ve
Bukovina’yı işgal ederek almasıyla, savaş yapılmadan
Trabzon valisi Canikli A li Paşa’yı donanma ile K ırım ’a
önemli bir toprak parçası kaybedilmiştir. Andlaşmaya,
gönderdi, fakat az sayıdaki bu kuvvetlerin Ruslar karşı
tümüyle baktığımızda iki deviet arasındaki sulh döne
sında bir başarı kazanmaları mümkün olmadığından, do
minin pek uzun sürmeyeceği kolayca anlaşılmaktadır.
nanma herhangi bir şey yapamadan geri döndü.49 Han
Çünkü, vuku bulacak bir savaşın sebepleri, andlaşmanın
tayin edilerek K ırım ’a gönderilen III. Selim ’in çabaların
kendisinde mevcuttur. Kırım gibi büyük bir eyaletin
dan da bir netice alınamadı. Neticede Fransa elçisinin ta
kaybedilmesine Osmanlı devleti razı olamayacağı gibi,
vassutu ile 21 Mart 1779’da Aynalıkavak Tenkihnamesi
efkâr-1 umumiye de bu kayıpların geri alınması için bas
imzalandı.50 Tenkihnamenin ilk üç maddesine göre, and-
kıda bulunacaktır. Bu nedenle bu andlaşma, uzun süren
laşmanın üçüncü maddesine açıklık getirilerek Kırım
mücadeleden yorulan iki hasmın, muhtemel karşılaşma
bağımsız oluyor ve Şahin Giray’m hanlığı Osmanlı dev
öncesi dinlenme ve hazırlık dönemidir.
leti tarafından kabul ediliyor, beşinci madde ile evvelden
Kırım halkı, bağımsızlık talep etmediği halde,
K ırım ’a ait olan Özükiri arazisi Osmanlı devletine bıra
Rusların işgale bir mukaddime olmak üzere baskıyla bu
kılıyor, altıncı madde ticaret gem ilerinin seyrüsefaini ile
O SM A N LI I
SİYASET
ilg ili düzenlemeleri içeriyor, yedinci madde ile de Eflak
K ırım ’ın Rusya’ya ilhakı karşısında sessiz kalan Av
ve Buğdan’daki savaş öncesi reaya emlaklerine açıklık
rupa devletleri de işin vahametini daha sonra anladıkla
getiriliyor ve dokuzuncu madde ile, bu düzenlemelerin
rından, Osmanlı devletini Rusya ile savaşa kışkırtıyorlar
andlaşmanın bir şerhi sayıldığm dan ebedi olarak yürür
dı. Prusya ve İngiltere’nin İstanbul elçileri, Sadrazam
lükte kalacağı belirtiliyordu.
Koca Yusuf Paşa üzerinde bu konuda nüfuz kurmaya ça
Rusya, Şahin Giray’ın hanlığını kabul ettirirken,
lışıyorlardı. Avusturya imparatoru Josef ile Rusya im pa
muvakkaten K ırım ’ın işgali önlenmiş oldu. Osmanlı
ratoru II. Katerina’nın, Kerson’da, İstanbul’u Türklerden
devleti ise işgal ve ilhaka engel için K ırım ’ın bağım sızlı
almak ve Bizans devletini tekrar diriltm ek için mülakat
ğını kabul etmek zorunda kaldı. Tenkihname’nin imza
yapmaları, Osmanlı devletinin savaş yöndeki tercihinin
lanmasından sonra uluslararası siyasi atmosfer Rusya’nın
netleşmesine yol açtı.53 Rusya, Avusturya’yı müttefik
Kırım meselesi konusunda daha rahat hareket edebilme
olarak yanına aldıktan sonra, savaşa davetiye çıkarmak
sine imkan tanıyordu. Fransa, Kuzey Am erika’daki sa
için isteklerinin arkası kesilm edi. Bu sırada iki devlet
vaşlarda îngilizlere karşı Am erikalıların yanında yer al
ilişkilerinde Eflak-Buğdan çekişmesi, Gürcistan mesele
dığından İngiltere ile hasım olmuştu. Fransa, bu konuda
si, Kafkas kabilelerinin Rus topraklarına akını, Rus tüc
Rusya’nın tarafsızlığını da kazandı. Avusturya ise, Lehis
carlarından bazı vergiler alınmaması, Cezayirlilerin zap
tan’ı Prusya ve Rusya arasında yeni paylaşm ıştı.51 Bu ne
tettiği Rus gem ileri meselesi, Tuna boyunda Osmanlı
denle uluslararası siyasi havayı em ellerini gerçekleştir
devletine bağlı Kazakların yağm alar yapması, Varna’ya
mede uygun bulan Rusya, K ırım ’ın ilhakı için harekete
konsolos tayini meselesi ve Kılburun civarındaki tuzlar
geçti. Bu sırada, Kırım halkı Şahin G iraya isyan etm iş
meselesi gib i konular anlaşmazlıkları oluşturuyordu.54
ti. Bu isyan neticesinde kaçan Şahin G iray’ı makamına
Osmanlı devleti, ilişkileri hemen koparmamak için
oturtmak bahanesiyle Ruslar, K ırım ’a çok sayıda asker
bu konuda gelen isteklere yapıcı ve oldukça yumuşak ce
sokmaya başladılar. Bir çok K ırım lı, Ruslar tarafından
vaplar veriyordu. Sözü edilen meselelerin kim isi halledil
öldürüldü. Ruslar yayınladıkları beyanname ile K ırım ’ın
me noktasında ve kim isinin de görüşmeleri devam eder
işgal nedenlerini dünyaya duyurarak, daha sonra da ilhak
ken, İskenderiye’deki Rus konsolosunun Kölemen beyle
ettiklerini ilan ettiler. Bu şekilde K ırım , Rusya’nın bir vilayeti oldu. Osmanlı devleti, bir savaşı göze alam adığı için 9 Ocak 1784 tarihinde K ırım ’ın Rusya’ya ilhakını kabul etmek zorunda kaldı.52
rini isyana teşvik etmesi, ik i devlet arasındaki ilişkilerin gerginleşmesine sebep oldu. Neticede Reisülküttap Sü leyman Feyzi Efendi, Rus elçisi Bulgakof’u, 27 Temmuz 1787’de Bebek Bahçesine davet ederek ona ik i ülke iliş
E -1 7 8 7 -9 2 OSMANLI-RUS SAVAŞI VE Y A ŞA N D IR M A SI
kilerinde soruna neden olan yedi m addelik bir ültim a tom vererek bunun hemen kabul edilmesini istedi.
Rusya’nın, K ırım ’ı ilhak etmesi Küçük Kaynarca
Rus elçisi, beklenmeyen bu ültim atom karşısında
Andlaşması’nın sona ermesi anlamına geliyordu. Osman-
şaşkınlığa düştü. Rusya, uzun süreden beri savaş hazır
h devleti, herhangi bir savaşı göze alabilecek güce sahip
lıkları yapmasına rağmen, Osmanlı devleti ile bir harbin
olm adığı için, uluslararası siyasi arenada kendisine des
olmasını şim dilik istemiyordu. Çünkü, Rusya sıkıntı
tek bulamadığından oldu bittileri kabul etmek zorunda
içindeyken, m üttefiki Avusturya bazı iç meşgalelerle u ğ
kalm ıştı. Fakat, Sadrazam H alil Hamid Paşa Osmanlı
raşıyordu ve muhtemel bir savaşta Osmanlı-Prusya itti
devletinin, Rusya ile er geç karşılaşmasının muhtemel
fakının gerçekleşebileceğinden korkuyordu. Bu nedenle
olduğunu gördüğünden ve müslüman bir beldenin gayr-
İstanbul’daki elçileri Bulgakof’a, savaşın biraz daha ge
ı müslim bir devletin yönetimi altına düşmesi karşısında
ciktirilm esi için çalışması emrini verdi. Fakat, elçi daha
infiale kapılan halkın galeyanını bir ölçüde hafifletmek
farklı düşünüyor ve el altından savaşa davetiye çıkaracak
için, m ali ve askeri açıdan hazırlık içine girm işti. Onun
davranışlarda bulunuyordu. Neticede 19 Ağustos 1787
zamanında, serhadlerdeki kaleler tahkim edilerek, askeri
tarihinde Rusya’ya savaş ilan edildi.55 Rusya’nın m ütte
alandaki düzenlemeler bütün hızıyla devam etti.
fiki Avusturya, gizli anlaşmaya rağmen baştan Rusya le O SM A N LI
I SİYASET
hine savaşa girmekte tereddüt etti, fakat Rusya’nın tek
tün cephelerde sıkıntıya düştüğü zaman, Rusya’nın Do
başına girerek kazançlı çıkacağı bir savaş, onu Avrupa’da
ğu Avrupa’da büyük bir güç olarak çıkmasından endişe
güçiü yapacağından bu fikrini daha sonra değiştirdi. 9
etmeye başlamıştı. Prusya’nın İstanbul’daki elçisi bu ko
Şubat 1888 tarihinde o da, Osmanlı devletine savaş ilan
nuda Osmanlı devletine başvurarak, ülkesinin bir ittifak
etti. Böylece Osmanlı devleti iki devlet ile aynı anda sa
andlaşması yapmak istediğini belirtti ve bu konuda bir
vaşmak zorunda kaldı.56
senedin güvence olarak verilmesini istedi. Osmanlı tari
Rusya’ya harp ilan edilmesine rağmen, yapılacak bir seferin alt yapısı hazır değildi. Rusya da aynı durum
man devlet adamları arasında tartışıldı ve bu konudaki
da olduğundan, yaz aylarına kadar iki devlet zamanlarını
fikirler ikiye ayrıldı. Fakat, Osmanlı ordularının Rusya
savaş hazırlığı yapmakla geçirdi. Savaş iki cephede oldu
ve Avusturya karşısında yenilgiye uğraması, Osmanlı
ğunda, Sadrazam Koca Yusuf Paşa, Avusturya cephesine
devlet adamlarını bu teklifi kabul etmeye zorladı. Neti
giderken, eski sadrazam Şahin Ali Paşa Rus cephesinde
cede 31 Ocak 1790 tarihinde beş maddelik Osman-Prus-
ve Kaptan-ı Derya Gazi Haşan Paşa da denizde ordulara kumanda ediyordu. Savaşın başlamasından sonra Yaş ve Hotin kalesi Rusların eline geçerken, Karadeniz’de de
ya ittifakı imzalandı.59
şiddetli çarpışmalar oldu. Bunun sonucunda 17 Aralık 1788’de Özi kalesi Rusların eline düştü. Özi kalesinin düşmesinden büyük teessüre kapılan Padişah I. Abdül
harında bu devletlere savaş ilan edecekti. Osmanlı devle
hamid 7 Nisan 1789’da öldü ve yerine III. Selim geçti. Buğdan’a yerleşen Ruslar, Tuna nehrini geçerek Kalas’ı
hinde şimdiye kadar emsali görülmeyen bu olay, uzun za
Bu ittifakın birinci maddesine göre, Rusya ve Avus turya, Tuna’yı geçecek olurlarsa, Prusya 1790 yılı ilkba ti de barış zamanında, Avusturya’nın eline geçen Galiçya’nın Lehistan’a iadesine çalışacaktı. Üçüncü madde ile, Osmanlı devleti, Rusya ve Avusturya ile barış yapmadık ça Prusya da yapmayacak, Prusya, Lehistan ve İsveç ayrı
işgal ettiler. Bu gelişmeler üzerine sadrazam azledilerek yerine Cenaze Haşan Paşa atandı. Rusları geri püskürt
ayrı veya birlikte Rusya ve Avusturya ile barış yapmadık
mek görevi de Kemankeş Mustafa Paşaya verildi. Fakat onun tüm gayretlerine rağmen, 1 Ağustos 1789’da yaşa
Avusturya barıştan sonra, Osmanlı devleti, Prusya, Le
nılan Fokşani mağlubiyeti ile ordunun tüm ağırlığı Rus ların eline geçti. 22 Eylül 1789 tarihindeki Boze bozgu nundan sonra ise Rusya Akkerman, Basarabya ve Bender’i, Avusturya ise Belgrad ile Semendre’yi ele geçirdi.57 Osmanlı devleti, iki devlet ile savaşmak zorunda
ça Osmanlı devleti de yapmayacak ve yine Rusya ve histan ve İsveç’e saldıracak olursa Osmanlı devleti ve Prusya bu devletlere savaş açacaktı. Dördüncü madde ile Prusya, Osmanlı devletinin elinde kalan yerlerin korun masında kefil olacak ve bu ittifaka İngiltere, Felemenk, İsveç ve Lehistan’ın da katılması sağlanacaktı. Osmanlı devlet ile Prusya arasında yapılan bu itti
kalınca, kendisine siyasi ve askeri müttefik bulabilme arayışı içine girmişti. Bu sırada, Baltık denizine yerleş
fakla Rusya ve Avusturya’ya karşı bir ortak cephe oluştu
meye çalıştığı için Rusya’ya karşı Osmanlı devleti gibi
rulması hedefleniyordu. İttifaktan sonra Osmanlı devleti
düşman olan îsveç, sıranın Osmanlı devletinden sonra kendisine geleceğini hesaplayıp, 1788 yılında Rusya’ya
ilkbaharda başlayacak seferler için hazırlıklara başladı.
savaş ilan etti. Osmanlı devleti ile, savaş boyunca kendi sine para yardımı yapması konusunda anlaşan İsveç, Rus
opold’un geçmesinden sonra Avusturya, kazanılan nihai
20 Şubatta imparator II. Josef’in ölümü ve yenine II. Lebir zaferle savaştan çekilmek istiyordu. Çünkü, iç isyan lar ve Fransa’da olan siyasi gelişmeler, bu ülkede endişe
donanmasını Baltık’ta meşgul ettiğinden, bu savaşta Osmanlı orduları Akdeniz’de Ruslarla uğraşmak zorunda
yaratıyordu. Neticede, Yergöğüde büyük bir mağlubiye
kalmadı. Osmanlı devleti ile 11 Temmuz 1789 yılında
te uğrayan Avusturya, 27 Temmuz 1790 tarihinde imza
bir de ittifak andlaşması imzalayan İsveç’in, savaşa daha dayanamayıp, 1790 yılında Rusya ile anlaşması üzerine,
lanan Ziştovi Andlaşması’yla savaştan çekildi.60
yapılan ittifak bir işe yaramadı.58
sine vereceği sıralarda, İsveç’in bu ülke ile barış yapma
Osmanlı devleti, bütün gücünü artık Rusya cephe
Osmanlı devletinin ittifak andlaşması imzaladığı
sıyla, Rusya da bütün gücünü Osmanlı devleti üzerine
diğer devlet Prusya idi. Prusya, Osmanlı devletinin bü
çevirdi. Bundan sonra Kili, İsmail, Tuna deltasındaki ka-
O SM A N U I
SİYASET
leleri ele geçiren Ruslar, Kafkasya’da ise Anapa ve Soğu-
şarı elde edemediği dikkate alınırsa, şayet Akdeniz’de bir
cak gibi önemli kaleleri işgal ettiler. Osmanlı devleti, ar
cephe açılm ış olsaydı savaşın sonucu daha değişik olabi
tık barış yapılması taraftarıydı. Rusya, Fransa’daki geliş
lirdi. Bu savaşta Osmanlı devleti, güçsüzlüğünü iyice an
melerden sonra Avrupa devletlerinin de isteğiyle sulh is
ladığı için, tarihinde ilk defa yabancı devletlerin yardı
temeye başlamıştı. 18 Ağustos 1791’de imzalanan Kalas
m ını aramak zorunda kalm ıştır. Devlet, kendi gücüyle
M ütarekesi’nden sonra, 10 Ocak 1792 tarihinde on üç
ayakta kalamayacağı gerçeğini görmüştür. Osmanlı dev
maddelik Yaş Andlaşması im zalandı.61
let adam ları, bu savaşın sonuncunda devlet bünyesinde
Bu andlaşmanın ikinci maddesine göre, 1774 Kü çük Kaynarca Andlaşması, 1779 Aynalıkavak Tenkihna-
daha köklü ıslahatlar yapmak zaruretini anlam ışlar ve bunun için çalışmalara başlamışlardır.
mesi, 1783 Ticaret Andlaşması ve 1784 Kırım ile Ta-
Fransa’nın 1797’de Dalmaçya kıyılarına yerleşmesi
man’ın Rusya’ya bırakılm ası ile Kuban nehrinin sınır ta
ve M alta ve M ısır’ı işgal etmesi Doğu Akdeniz’de kuvvet
yin edilmesi hakkmdaki andlaşmalar eskisi gib i yürür
dengelerini değiştirm işti. Tulon’da, Fransa’nın hazırlık
lükte kalıyordu. Üçüncü madde ile Turla nehri iki devlet
larının Mora ve Arnavutluk k ıyıları olabileceğinden şüp
arasında sınır kabul edilerek, Ö zikırı ve Özi kalesi Rus
helenen Rusya, Karadeniz donanmasını harekete hazır
ya’ya bırakılıyor ve Rusya da işgal ettiği Bender, Akker-
hale getirerek, Osmanlı devletine yardım tek lif etti. Baş
man, K ili, İsmail ve diğer şehir ve kaleleri Osmanlı dev
ta buna soğuk bakan Osmanlı devleti, Napolyon’un İs
letine iade ediyordu. Dördüncü madde ile Eflak ve B uğ
kenderiye’yi işgal ettiği haberini aldıktan sonra, bu gö
dan’a, Küçük Kaynarca Andlaşması ve daha sonra verilen
rüşmeye yanaştı. Görüşmeler henüz bir sonuç vermeden,
haklar devam ediyordu. Yedince Madde ile Garpocakları
Rus donanmasının İstanbul Boğazı önüne gelm esiyle,
korsanlarının saldırılarından Rus ticaret gem ileri koru
Osmanlı devleti bir oldu bitti ile karşı karşıya geldi.
nuyordu.
Devletin tarihinde ilk defa bir yabancı ülke filosu bu
Bu andlaşma ile, Küçük Kaynarca ve daha sonra Os-
amaçlı Boğaza gelm iş bulunuyordu. Bu şartlarda yapılan
manlı devletine kabul ettirilen andlaşma ve şartnameler
görüşmeler sonunda 23 A ralık 1798’de on dört madde
bir kere daha tasdik ettirilm iş olundu. A rtık bu savaşın
lik Osmanlı-Rus İttifak Andlaşması imzalandı. İki dev
sonucunda, Rusya’nın Osmanlı devletine karşı askeri üs
letin birbirinin toprak bütünlüğünü garanti ettiği ve
tünlüğü gözler önüne serilmiş bulunuyordu. Rusya sava
karşılıklı yardım laşm ayı hedef edinen bu andlaşmanın
şa, Osmanlı devletini taksim niyetiyle girmesine rağ
bir de on üç maddelik gizli hüküm leri bulunuyordu.62
men, bunu başaramamıştır. Osmanlı devleti de bu sava
Bu ittifak andlaşması, Rusların ısrarı ile bazı m ad
şa K ırım ’ı kurtarmak için gird iği halde, bunu başarama
deler de eklenmek suretiyle 23 Eylül 1805 tarihinde ye
dığı gibi bazı yeni stratejik yerleri Rusya’ya vermek zo
nilendi. Fakat iki devlet arasındaki sorunlar tek taraflı
runda kalm ıştır. Rusya ve Avusturya, bu savaş sonunda
müsamaha ile çözümlenebileceğe benzemiyordu. N iha
Balkanlara biraz daha sokularak, muhtemel olaylara kay
yet, 1806 yılında tekrar Osmanlı-Rus savaşı çıktı.
nak teşkil etmişlerdir. Rusya ile savaşta Osmanlı devletini tahrik eden İn
SONUÇ
giltere, herhangi bir yardım da bulunmayarak, gelişm ele
Rusya, Karadeniz’in kuzeyinde kara parçalan içine
re kayıtsız kalm ış, hatta savaşın sonuna doğru el altından
hapsolunmuş bir haldeyken, üstün gayret ve çalışma so
Ruslara destek vererek, onların lehine Osmanlılara baskı
nucu XVIII. yüzyılın başından sonra denizlere çıkm ayı
yapmıştır. Osmanlı devleti ile ittifak kuran Prusya ise,
zorlamaya başlamıştır. Küçük Kaynarca Andlaşması, bu
Avusturya’yı Rusya ile ittifaktan ayırarak, Ziştovi And-
bakımdan Ruslar için dönüm noktası olmuştur. Bu and-
laşm ası’nı yaptırm aya zorlamıştır. İsveç ise Rusya’ya sa
laşm ayla Rusya, Karadeniz’e hükmeden O sm anlıya ra
vaş ilan ederek, Rus donanmasını B altık ’ta oyalamış ve
kip olarak çıkmış, K ırım gib i stretjik bir coğrafya ve
Akdeniz’de başka bir cephe açılmamıştır. Osmanlı do
Müslüman nüfusa sahip önemli toprak parçasını Osman-
nanmasının Karadeniz’de Rus donanmasına karşı bir ba
lı devletinden koparmıştır. A rtık bu tarihten sonra, Rus-
O S M A N IÎ I
SİYASET
ya siyasi, sosyal ve askeri açıdan üstün bir konuma yük
toplumu büyük, tepkiler gösterecek olmasına rağmen,
selmiştir. Bu yüzyılın sonuna geldiğimizde, Osmanlı
batıdaki yenilikleri transfer etme yolundaki çalışmalar
devlet adamları Rusya’nın yanında diğer batılı devletler
aralıksız devam edecektir. Osmanlı devlet adamları, sa
den zaman zaman yediği darbeler sonucu, ittifaklar ile
dece devleti sağlam bir şekilde ayakta tutabilmek ve
ömrünü devam ettirmek için çalışmalara girişecektir.
ebed-müddet devam ettirebilmek için bu tür çabalar içe
Nitekim, Prusya ile imzalanan 1790 ittifakı bunun so
risine girmesine rağmen, istenilen sonuca ulaşamayacak
nucudur. Yine bu yüzyılın sonundan itibaren devlet, ke
tır. İşte, Rusya, Osmanlı devletinin ayakta durabilme
sin ve kararlı olarak, batıdaki askeri gelişmeleri izlemeye
mücadelesi verdiği bu zamanlarda, XVIII. yüzyılda ol
başlayacaktır. Devletin batı ile bu anlamdaki temasına,
duğu gibi bir sonraki asırda da ona en büyük darbeleri
geleneksel yapısını muhafaza etmede direnen Osmanlı
vuran devlet olacaktır.
Akdes Nimet Kurat, Rusya Tarihi, B aşlangıcından 1917’ye K adar , Ankara 1987, s. 117.
32
2
Akdes Nimet Kurat, Türkiye ve İ d il B oyu, Ankara 1970, s. 78.
33
Fevzi Kurtoğlu, 1768-1774 Türk-Rus H arbinde Akdeniz Harekatı ve Ceza
3
İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, III/I, Ankara 1988, s. 33.
4
Akdes Nimet Kurat, Rusya Tarihi, s. 230-231.
34
y irli G azi Haşan Paşa, İstanbul 1942, 13. Aziz Berker, “Mora İhtilali Tarihçesi veya Penah Efendi Mecmuası”, Tarih
5
Defterdar Sarı Mehmed Paşa, Zübde-i Vckayiat, (Haz. Abdülkadir Özcan), 35
Çeşme Deniz M uharebesi Faciası ve Akdeniz’de İlk Rus Donanması Faciası,
36
Ter,: A li Rıza Seyfı, İstanbul 1943, s. 27. Kamil Paşa, T arih-i Siyasi, II, İstanbul 1325, s, 188; Feridun, Emecen, “Zahir Ömer”, İA, XIII, s. 457.
37
Alan W. Fischer, "Rusya’nın K ırım ’ı İlhakı (1772-1782)”, Çev.: Refhan
38
Dedeoğlu, Emel, XIII/75, s. 22. İsmail H akkı Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, IV/I, s. 410.
39 40
Ahmed Vasıf, Tarih, II, s. 88 . Kamil Paşa, T arih-i S iyasi, II, s. 179; Hammer, Büyük Osmanlı Tarihi, VI-
41
Henry Jean Castera, İkinci Katerina Tarihi, Ter.: Yakovaki, M ısır 1276, s.
42
69. Osman Köse, 1774 Küçük Kaynarca A ntlaşması, s. 81-97.
1
Ankara 1995, s, 81. 6
Silahdar F ındıklılı Mehmed Ağa, Silahdar Tarihi , I, 715.
7
Defterdar San Mehmed Paşa, Zübde-i Vekayiat, s. 119-
8
Akdes Nimet Kurat, Rusya Tarihi, s. 237.
9
İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, III/I, s. 583.
10
Akdes Nimet Kurat, Rusya Tarihi, s. 255.
11
M uahedat M ecmuası, III, s. 209; Osman Köse, XVIII. Y üzyılın tik Yarısın da Osmanlı-Rus M ünasebetleri (84/2 Nolu Rusya Ahkam D efterine Göre), Ya yınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Samsun 1993, s. 11.
Vesikaları D ergisi, II/VII, s. 79-80; II/VIII, s. 154.
II, İstanbul 1990, s. 583.
12
Akdes Nimet Kurat, Rusya Tarihi, s. 256-258.
13
Mücteba İlgürel, "Türkler (Osmanlılar)”, 12/1, İA, İstanbul 1988, s. 324,
14
Akdes Nimet Kurat, Prııt Savaşı ve B arışı, Ankara 1953.
15
N ihat Erim, Osmanlı im paratorluğu A ndlaşmalan, I, Ankara 1953, s. 48.
16
Nihat Erim, Osmanlı İmparatorluğu A ndlaşmalan, I, s. 53.
17
Mücteba İlgürel, "Türkler (O smanlılar)’’, s. 325.
18
Nihat Erim, Osmanlı im paratorluğu A ndlaşm alan, I, s. 75.
19
Mustafa Nuri Paşa, N ctayİc ül-Vukuat, (Sad.: Neşet Çağatay), III, Ankara
43
Puşkin, Pugeçev İsyam ’nın T arihi, Çev.: Rana Zakıröz, İstanbul 1949; A. Gessİnoviç, P ugaçev Ayaklanması, Çev.: Enver Gökçe, İstanbul 1960, s. 91-
1987, s. 39. 20
Osman Köse, 1774 Küçük Kaynarca Andlaşması (Oluşumu, Tahlili, Tatbiki), Basılmamış Doktora Tezi, Samsun 1997, s. 28-32.
Şemdanizade Fındıklık Süleyman Efendi, T arih-i M ür'i’t-tevarih, (Neşr.: M. Münir Aktepe), I, İstanbul 1976, s. 10.
44
215. Albert Sorel, Mesele-i Şarkiyye ve Kaynarca M uahedesi, s. 347.
45
Osman Köse, 1774 Küçük Kaynarca Andlaşması, s. 119-122.
46 47
Ahmed Cevdet, T arih-i Cevdet, II, İstanbul 1309, s. 5. Alan W. Fischer, ‘'Rusya’nın K ırım'ı İlhakı (1772-1782)", s. 23.
48
Müstecip Ülküsal, K ırım Türk Tatarları (Dünü, Bugünü, Yarını), İstanbul
21
Şemdanizade, T arih-i MürH’t-tevarih, I, s. 67.
22
Mücteba İlgürel, “Türkler (O smanlılar)’’, s. 329-
49
1980, s. 111. Rıza Karagöz, Canikli Ali Paşa, Basılmamış Doktora Tezi, Samsun 1998.
23
Osman Köse, XVIII. Y üzyılın İlk Y ansında Osmanlı-Rus M ünasebetleri, s.
50
Aynalıkavak Tenkihnamcsİ, TTK, Y/36 , s. 1; Mecmua, TTK, Y/l 35, s. 143.
51
Osman Köse, 1774 Küçük Kaynarca A ndlaşması, s. 300. Kemal B eydilli, Büyük Friedrich ve Osmanlılar, XVIII. Y üzyılda Osmanlı-
16. 24
Mücteba İlgürel, “Türkler (O smanlılar)”, s. 330, Sultan M ahmud-ı Evvel Zamanında Fransız M uahedesi, Üniversite Kütüphanesi, TY, Nr. 2770.
25
Selahattin
Tansel,
“Osmanlı-Leh
M ünasebetleri
(176 4-1 768)”,
Prıısya M ünasebetleri, İstanbul 1985, s. 129-141. 52
Ahmed Vasıf, M ehasiniil Asar ve Hakaikül Ahbar, Haz.: Mücteba İlgürel,
8/4, s. 479-489.
53 54
Ankara 1994. Osman Köse, 1174 Küçük Kaynarca Andlaşması, s. 381. Osman Köse, 1774 Küçük Kaynarca Andlaşması, s. 387.
27
Albert Sorei, M esele-i Şarkiyye ve Kaynarca M uahedesi, Çev.: Yusuf Ziya, İs
55
Cemal Gökçe, “ 1787-1806 Y ılları Arasında Kafkasya’da Cereyan Eden Si yasi Olaylar", İstanbul Üniversitesi Tarih D ergisi, 26, İstanbul 1972, s. 1-66.
28
tanbul 1911, s. 29. Ahmed Resmi, H ulasatü'l-İ’tibar, İstanbul 1286, s. 10-11.
56
Ahmed Cevdet, T arih-i Cevdet, III, s. 337.
29
Albedt Sorel, M esele-i Şarkiyye ve K aynarca M uahedesi, s. 45; N igar Anafar-
57
İsmail H akkı Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, IV/I, s. 555.
ta, Osmanlı İmparatorluğu ile Lehistan ( Polonya ) Arasındaki M ünasebetlerle İl
58
Mücteba İlgürel, “Türkler (Osmanlılar)”, s. 338.
g ili Tarihi B elgeler, İstanbul 1979, s. 50.
59
AÜDTCFD, Ankara 1945, LV, s. 70. 26
30
31
Selahattin Tansel, “1768 Seferi Hakkında Bir Araştırma”, AÜDTCFD,
Vasili Semirnof, D evlet-i A liyye ile Rusya D evleti ve Kırım Hakkında Bazı
Kemal B eydilli, 1790 Osmanlı-Prusya ittifakı, M eydana G elişi, Tatbiki, T ahlili, İstanbul 1984.
M alumat-t Mühimme ve T ahrirat-ı R esmiyeyi H avi Mecmua, Ter.: Bağdadlı
60
Nihat Erim, Osmanlı İm paratorluğu A ndlaşm alan, s. 169.
Vehbi, Petersburg 1298, 143.
61
İsmail Hami Danişmend, İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi, 4, s. 71.
Ahmed Resmi, H ulasatü’l-İ ’tibar, s. 11.
62
İsmail H akkı Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, IV/1, 561.
O SM AN LI
I SİYASET
EKONOM İK ÇEKİŞMENİN NETİCESİ OLARAK TÜRK-RUS SAVAŞLARI DR. SHAPI KAZIYEV E H O K AVK AZ D E R G lS Î G E N E L Y A Y IN Y Ö N E T M E N İ / R U S Y A
ünümüze kadar uluslararası ilişkiler sistem in
Bu makalenin amacı, Türk-Rus tarih bilim ciliğin in
de Orta D oğunun değişmez bir rolü olmuş
ve problemlerinin kısa özetini vermek ve aynı zamanda,
tur. Eski uygarlıklara vatan olan, haçlı ordula
aralarındaki askeri anlaşmazlıkların çözümlenmesinde
rının hücumuna uğrayan Orta Doğu, XV. yüzyılda ise
ik i ülkenin ticari-ekonomik rekabeti konusunu ortaya
Osmanlı T ürkleri’nin hakim iyetine girm işti. Bizans’ın
koymaktır. Burada, Rusya’da devrimden önceki tarihin
1453 yılında düşmesinden sonra, Sultan idaresindeki
araştırılm ası, “Doğu Sorunu’nun incelenmesi, Rusya’nın
Türkiye, bütün Balkan Yarımadasını, Küçük Asya’yı,
dış politikası açısından Orta D oğuya yönelmesinin öne
Kuzey Arabistan’ı ele geçirm iş; M ısır, Libya (Trinolitani-
m i, boğazlar problemi, Balkan Y arım adasındaki özgür
ya), Tunus ve Cezayir’i hakim iyeti altına alarak Afrika’ya
lük hareketlerine toplumun tepkisi, toprak beyleriyle
ulaşm ıştı. Osmanlı İm paratorluğu’nun İstanbul ve Ça
burjuvaların Orta Doğu pazarlarındaki çıkarlarının be
nakkale boğazlarını, Karadeniz ve Akdeniz’i, Avrupa’yla
lirled iği köklü gelenekler bir ölçüde ele alınm aya çalışı
Asya arasındaki geleneksel ticaret yollarını elinde tutm a
lacaktır.
sı Avrupa ticaretine büyük bir darbe olmuştu. Avrupa
Panislavistler, Çarlık Rusyası’nın Balkanlar’daki ey
devletleri yeni ticari bağlantılar kurm ak, istilacı politi
lem leri ile “Doğu So run un çözümlenmesi girişim lerini
kalarını uygulam ak için yeni alanlar bulmak zorunda
Slav kardeşlerine karşı “ortak bir borç” olarak kabul edi
kalm ışlardı. Bununla b irlik te Osmanlı İmparatorlu
yorlardı.1 Panislavistler gib i düşünen tarihçi ve sosyolog
ğ u ’nun elinde bulunan elverişli ve geleneksel ticaret yol
N. Y. Danilevski, Orta Doğu sorununu, her biri kendine
larından vazgeçemiyorlardı. XVI. ve XVII. yüzyılda
özgü gelişim yoluna sahip, tarihsel olarak da Romen-
Türkleri Avrupa’dan çıkarm a planları çoktan yapılm ıştı.
Cermen ve Grek-Slav’lardan oluşan iki grubun savaşma
Arka arkaya Türk karşıtı koalisyonlar yapılıyor; tarihe
bağlar. Danilevski, Rusya’nın doğudaki eylem lerinin ak
“Doğu Sorunu" gib i sembolik bir adla geçen uluslararası
tiflik kazanması çağrısında bulunmuş; Rus İm paratoru
ihtilaflar böylece ortaya çıkıyordu.
nun hüküm darlığında Slav federasyonunun kurulm ası
XVII.
için mücadele vermiştir. yüzyılın sonlarından itibaren bu sorunun çö
zülmesinde başlıca rollerden birini Rusya oynamıştır.
Soylu tarihçilerden olan S. S. Tatişçev’in, Doğu so
Ç arlık Rusya’sı, XVII. yüzyılın ikinci yarısında Volga ve
runu konusunda R usya’nın izlediği politikanın incelen
Terek’in aşağılarında güçlenip, 1654 yılında aynı inanç
mesi açısından önemli bir yeri vardır. Ona göre, Türkiye
ve soy b irliği içinde bulunduğu Ukrayna’yı ilhak ederek,
ve Rusya arasındaki ihtilafın temel nedeni, H ıristiyanlar-
Azak Denizi ve Karadeniz kıyıların a çıkm ak için M üslü
la M üslümanlar arasındaki dinsel çekişmelerdir. Tatişçev,
man Türk İm paratorluğuna karşı geniş çaplı bir savaş
“İmparator Nikolay'm Dış Politikası” adlı çalışmasında,
başlattı. Çıkar çatışması, XVII.- XIX. yüzyıllar arasında
Rusya’nın politikasını doğu-batı olarak ikiye ayırır ve
bir dizi Türk-Rus savaşına neden oldu.
Rusya’nın Doğu’da oynadığı rolün önemini vurgular.2 O SM A N L I g g j
SİYASET
Büyük Rus tarihçisi ve devlet ekolü temsilcisi S. M.
nin temel eğilimlerini göstermişlerdir.6 V. M. Hvostov,
Solovyev’in "Doğu Sorunu”yla ilgili çalışmalarında oriji
A. M. Stanislavskaya, A. V. Fadeyev, L. İ. Naroçnitskaya
nal bir düşünce yer alır. Solov’yev, “Doğu Sorunu”nu
ve İ. V. Bestujev “SSCB Tarihi" serisinde, XIX. yüzyılda
“step ve deniz” arasındaki mücadele sistemine benzete
ve XX. yüzyılın başında Rusya’nın Orta Doğu ve Bal
rek, Rusya’nın Karadeniz kıyılarına ve boğazlara olan
kanlar’da izlediği dış politikanın analizini yapmakta; bu
eğilimiyle özdeşleştirerek,3 1. Petro’nun Azak seferlerini,
politikanın sınıfsal içeriğini, sosyal temelini, çarlık dip
sorunun başlangıcı olarak görür. Diğer bir tarihçi S. Ji-
lomasisinin araç ve metodlarını ortaya koymaktadırlar.7
garev de, maddi faktörleri gözönüne alarak Rusya’nın
N. S. Kinyapina’nın, Rusya’nın XIX. yüzyıldaki dış po
Orta Doğudaki ekonomik çıkarlarından ilk kez söz eden
litikasına ilişkin diğer iki çalışması ise, genelleyici bir
tarihçiler arasında yer alır.4
karakter taşımaktadır.8 Doğu sorununun tarihçesi bu ça
M. N. Pokrovski, Sovyet dönemi tarih araştırmacı
lışmaların odak noktası olmuştur.
lığında, “Doğu Sorunu’nu Marksist açıdan çözmeyi; Os-
Sovyet tarihçilerinin Doğu sorununa ilişkin incele
manlı İmparatorluğu’nun bünyesinde bulunan halklar
melerini, birkaç yaklaşıma ayırmak mümkündür. Bun
arasındaki ihtilafların sosyo-ekonomik ve sınıfsal neden
lardan ilki, Rusya’nın Orta Doğu politikasının doğrudan
lerini ortaya çıkarmayı deneyen ilk tarihçidir.5 Pokrovs-
incelenmesi ve Türk-Rus ilişkilerinin, Doğu sorunu ko
k i’nin düşünceleri yaşamı boyunca önemli değişikliklere
nusunda Batı Avrupa devletleriyle Rusya’nın arasındaki
uğramıştır. İlk çalışmalarında, Napoleon’un Doğu prob
ihtilafın analizinin yapılmasıdır. Bu alandaki ilk monog-
lemini, I. Aleksandr’ın önüne Tilsit’te, Rusya’yı Avrupa
rafik incelemeler, 1774 tarihli Küçük Kaynarca antlaş
politikasından uzak tutmak için attığı yapay bir sorun
masından başlayarak, 1914-1918 I. Dünya Savaşı yılları
olarak kabul ederken, sonraki çalışmalarında da proble
na kadar, Doğu sorununun sonuçlarıyla sona eren pek
min ortaya çıkış tarihi olarak, Türklerin Avrupa’da yer
çok kronolojik dönemi içermektedir.
leşme sürecini gösterir. Pokrovski’ye göre, “boğazlar
Burada V. A. Georgiyev, N. S. Kinyapina, M. T.
Moskova’nın ilgisini daha XVI. yüzyılda çekmeye başla
Pançenkova ve V. İ. Şeremet’in genelleyici nitelikteki
mıştır”. Yazarın çalışmalarında, Müslüman ve Hıristiyan
“Rusya’nın Dış Politikasında Doğu Sorunu" adlı çalışması
dünyaları arasındaki dinsel çatışma reddedilerek, Doğu
önemli bir yer tutar.9
sorununun uluslararası ilişkiler sistemindeki ekonomik,
Bir başka bilim adamı grubu da Osmanlı İmpara torluğu’nun bünyesi içinde yer alan Arap halklarının ta rihiyle ilgilenmiştir. B. M. Dantsig, V. P. Lutski, A. F. Miller, A. D. Noviçev vb. doğu bilimcileri, çalışmaların da Türkiye’nin iç ve dış politikasını, Türk-Rus ilişkileri ni incelemişler; Osmanlı İmparatorluğu’nun zayıflaması na ve Orta Doğu’da Avrupa devletlerinin yayılmalarına neden olan ekonomik ve politik krizin analizini yapmış lardır.10
politik ve stratejik rolü ortaya konmaktadır. Bundan sonraki Sovyet tarih araştırmalarında, Doğu sorununun, XVIII. yüzyılın ilk yarısında bir yandan Avrupa’daki ka pitalist çekişmelerin güçlenmesi ve Osmanlı İmpratorluğu’nun dağılmasına; diğer yandan da Balkan Yarımada sı’ndaki halkların özgürlük hareketlerinin başlamasına bağlı olduğu görüşü güçlenmiştir. Sovyet tarihçiler, Tür kiye Cumhuriyetinin kurulduğu XX. yüzyılın 20’li yıl larını Doğu sorununun bitiş tarihi olarak kabul etmekte dirler. Doğu sorununun tarihçesi, Rusya tarihi ve Rus ya’nın dış politika tarihi üzerine yazılan ortak çalışmalar da da ele alınmıştır. Y. V. Tarle, V. M. Hvostov ve A. L. Naroçnitski “Diplomasi Tarihi" adlı çalışmada, Doğu so rununun nedeni saptanmış; gelişme evrelerini ve Avrupa devletlerinin XVIII. yüzyılın ortalarından 1917 yılına kadar, Orta Doğu’da ve Balkanlar’da izledikleri politikaOSM AN LI I
Bu alanda Sovyet döneminde yapılan son önemli ça lışma ise, M. S. Meyer’in 1997 yılında yayımlanan mo nografisidir.11 Yazar, Eski Dünyanın en büyük ve en et kili devleti olan Osmanlı İmparatorluğu’nun, kapitalist dünya düzeni içinde periferik bir ülke' haline geldiği ta rihsel sürecin anahtar dönemi olan XVIII. yüzyılı incele mektedir. Meyer, benzer bir evrimin, etkisini çağdaş. Türkiye üzerinde de gösteren, “bağımlı gelişim” meka nizmasının oluşmasına yol açan koşulları da ortaya koy maktadır. SİYASET
Sovyet sonrası Rusya’da, bilim in gird iği genel kriz
rısında Avrupa’daki topraklarının, (1914-1918) I. Dün
le bağlantılı olarak, XX. yüzyılın 9 0 ’lı yıllarında, Türk-
ya Savaşı’ndan sonra da tüm topraklarının parçalanması
Rus ilişkilerindeki problemler üzerine yapılm ış ciddi
na karşı artan eğilim de görmektedir. E. Z. K arala göre,
herhangi bir tarihsel inceleme yoktur.
Rusya’nın ekonomik gelişmesinden kaynaklanan Orta
Türk tarih literatüründe de, Rusya’nın, özellikle
Doğu politikasının temel amacı, Karadeniz’e ve Akde
Türk-Rus ilişkileriyle b ağlantılı Orta Doğu politikası
niz’e çıkma eğilim idir. Yazara göre, İstanbul’a ve boğaz
üzerinde durulmuştur. Burada, XIX. yüzyıl Osmanlı İm
lara hakim olmak, yukarıda sözü edilen başka amaçlara
paratorluğu’nun eski resmi tarih araştırmaları tem silcile
bağlıydı. Karal, Rusya’nın yalnızca yayılm acı tarafını gö
ri arasında, çalışmaları belgesel m ateryaller içeren A.
ren tarihçilerden (B. Berkak, T. İnal, H. Gürsel, A. Kur-
Cevdet ve Lütfi Paşanın adlarını da anmak gerekir.12 Bu
tan vb,)14 farklı olarak, 1799-1805 ve 1833-1841 y ılla
yazarlar aynı zamanda, imparatorluğun sınırları içindeki
rında ittifak antlaşmalarının uygulanm asıyla gerçekleşen
ulusal-özgürlük hareketinin sosyo-ekonomik nedenlerini
Türk-Rus yakınlaşmasını ayrı bir dönem olarak kabul et
(bunlar dış güçlerden etkilenen dinci ya da Türk karşıtı
mektedir.
çıkışlar olarak değerlendirilm ektedir) iyi anlayamamış
Ankara Üniversitesi profesörü A. N. Kurat da, Rus
lar, XVIII. yüzyılın soııu-XIX. yüzyılın ilk yarısında
ya tarihine ve Türk-Rus ilişkilerine büyük önem vermiş
gerçekleşen bu özgürlük hareketlerine karşı çarlığın yak
tir. Kurat’ın kullandığı kaynaklar arasında, ih tilal öncesi
laşım ını değerlendirememişlerdir.
Rus ve Sovyet kaynaklan da bulunmaktadır. 1798-1919
1947-1976 yıllarında yayım lanan “Osmanlı Tarihi”
y ılla rı15 arasındaki Türk-Rus ilişkilerini konu alan mo
serisi büyük bir merak uyandırmaktadır. Bu yapıtı yaz
nografisi 1976 yılında yayımlanm ıştır. Kurat, I. Petro
maya, Türk tarih bilim inin ünlü tem silcisi İ. H. Uzun-
döneminden I. Dünya Savaşına kadarki dönemde, iki
çarşılı başlamış, ünlü çağdaş araştırmacı E. Z. Karal de
devlet arasında yapılan savaşların dökümünden başlaya
vam etm iştir.13 Yapıt, XIII. yüzyılın sonundan XX. yüz
rak, Türkiye’nin iki kez (1711-1856) zafer kazandığını
yılın başına kadar, Osmanlı İmparatorluğu’nun -Arşivler
vurgulamış, özellikle de, ih tilaf ve savaş dönemlerini ön
de dahil olmak üzere, büyük ölçüde Türk kaynaklarına
plana çıkarmıştır. Türk-Rus ilişkilerinin barış ve dostluk
dayanan- politik tarihini ortaya koymak gib i genel bir
süreçlerini ise, büyük devletlerin Orta Doğu’da izledik
amaç taşımaktadır.
leri politika çerçevesinde incelemiştir. Kurat, Rusya’nın
Yayında, zamanla değişiklikler olmuştur. İlk cilt
Orta Doğu politikasının değişmez prensibinin, İstan
lerde, Osmanlı İmparatorluğu’nun geçirdiği şiddetli iç
bul’u ve boğazları ele geçirmek ya da kontrol etmek ol
krizin başlıca nedenleri arasında, çarlık Rusyası’nın Ka
duğunu düşünmektedir. Kurat, Türkiye’yle Rusya ara
radeniz’e çıkarak ticari donanması için boğazlardan geçiş
sındaki ittifak antlaşmalarını, Rusya’nın, Türk hüküme
hakkı almak istemesi ve Ruslara ait toprakları Tatar
tinin batılı devletlerle yakınlaşması ve silahlı kuvvetleri
Türklerinin akınlarından korumak am acıyla yaptığı sa
ni güçlendirme düşüncesine karşı, boğazlarda şekil de
vaşlar gösterilmektedir. E. Z. Karal’ın hazırladığı son
ğiştirm iş bir hakim iyet elde etmesi olarak yorumlamak
ciltlerde ise, Doğu sorunu yalnızca Türkiye ve Rusya ara
tadır.
sındaki ihtilafla sınırlandırılm am ış, uluslararası ihtilafla rın bir birleşim i olarak da ele alınmıştır.
Son zamanlarda Türk tarihçiler, dağlı Kuzey Kaf kasya halklarının bağım sızlık mücadelesine, başta Şamil
Karal’ın yazdığı gib i, Türkler için aslında bir Batı
olmak üzere, hareket liderleri olan im amların faaliyetle
sorunu olan Doğu sorununun ortaya çıkışı, XVIII. yüz
rine büyük önem vermektedirler. Bu çalışmalardaki or
yılın ikinci yarısında gerçekleşmiş ve XX. yüzyılın 20’li
tak eksiklik, başta Rusya’dakiler olmak üzere, arşiv ma
yıllarında sona ermiştir.
teryallerinin az kullanılm asıdır. Sonuçta, dağlıların sava
Karal, Doğu sorununun kapsamındaki değişikliği,
şı konusunda, içteki sosyo-ekonomik nedenlerin yol açtı
XIX. yüzyılın ilk yarısında Osmanlı toprak bütünlüğü
ğı bir durum değil de, dışarıdan güdümlenen Rus karşı
nün korunmasına karşı artan ve XIX. yüzyılın ikinci ya
tı bir hareketmiş gib i yanıltıcı bir izlenim oluşmaktadır.
Türk-Rus rekabeti problemine dönersek, bunun,
geri çekilme devri (ricat devri) başlamış oldu. Osmanlı
her iki ülkede de feodal sistemin dağıldığı döneme rast
İmparatorluğu, daha önce elde ettiği toprakları birbiri
ladığını belirtmek gerekir. XVI. yüzyılın sonlarından
ardınca kaybetmeye başladı. Ruslar elde etmeye çalıştığı
itibaren, Cebelitarık’tan İran Körfezine ve Tuna üzerin
Karadeniz’deki ticaret yollan daha fazla önem kazanıyor
deki “Demir Kapılar’dan N il limanlarına kadar uzanan
du. Krizler aynı şekilde Rusya’daki feodal düzeni de et
Osmanlı İmparatorluğu tarihinde yeni bir dönem başla
kisi altına almıştı. Oysa Rus feodalizminin, Sibirya ve
mıştır. Türk tarihçiler bu dönemi, sınırların değişmedi
güney bozkırların el değmemiş alanlarından yararlanarak
ği ve Türklerle düşmanları arasındaki güç eşitliğinden
“enine” genişlemek için büyük bir kaynağı vardı, ancak
doğan duraklama devri (tevakkuf devri) olarak adlandırır
Osmanlıların böyle bir şansı kalmamıştı.
lar. Yalnızca olayların dıştan görünüşüne göre, yapılan ye
Türkiye ile Rusya’nın ilk büyük çarpışması 167 6-
tersiz ve yanlış olan bu tanımlama, meydana gelen deği
1680 yıllarında oldu. Osmanlı İmparatorluğu, 13 (23)
şikliklerin özünü yani, Osmanlı askeri tımar sisteminin
Ocak 1681 tarihli Bahçesaray barış antlaşması gereğince,
dağılışını açıklayamamaktadır. Temel gelir kaynağı savaş
Kiev’in ve Ukrayna’nın sol kıyısının Rusya’ya katılması
ganimeti olan tımar sipahileriyle şövalyelerin yerini, te
nı ve iki ülke arasındaki sınırın Dinyeper nehirinden
mel amacı, arazilerin ekonomik sömürüsünden gelir elde
geçmesini kabul etti.
etmek olan büyük, feodal toprak beyleri almışlardır.
1683
yılında Türklerin Viyana kapılarında yenilgi
XVII. yüzyılda Osmanlı siyaset adamı ve tımar sipahile
ye uğramasının ardından, Avusturya, Lehistan ve Yuna
rinin ideoloğu olan Göriceli Koçibey, bu süreci karakterize ederken: “yeryüzünde ayaklanma, kötülük ve karga
nistan’ın katıldığı “Kutsal İttifak" adında Osmanlı karşı
şa olmasının, alçakların ve canilerin güçlenerek zafer ka
tı bir birlik kuruldu. Rus ordularının 1687 ve 1689 y ıl larında Kırım’a ve 1695-1696 yıllarında Azak’a yaptık
zanmasının nedeni, inançları ile devletin ordusu oluştu
ları seferlerle sonuçlanan bu “İttifak’ a Rusya da katıldı.
ran toprak sahiplerinin gelirlerinin kesilmesi ve hatta ad
Gerçekte Avrupa’daki Osmanlı topraklarının uluslarara
larının bile yok olmasından başka bir şey değildir. “..992
sı olarak ilk kez bölünmesi anlamına gelen 1699 Karlof
yılına kadar (yeni takvime göre 1584, Ş.K.) köyler ve iş
ça ve 1700 İstanbul Antlaşmalarıyla savaş eylemlerine
lenmiş tarlalar silahlı erkeklerin ve ocaklıların (burada
son verildi. Bu anlaşmalarla Avusturya, Macaristan’ı ve
yeniçeri ordusu kastedilmektedir, Ş.K.) elindeydi, tek bir
Transilvanya’yı, Lehistan Ukrayna’nın sağ kıyısını, Vene
yabancı ve alçak insan buralara erişememişti”16 diye ya
dik Mora’yı ve Dalmaçya’daki birkaç kaleyi, Rusya da
zar. Feodal mülkiyetler, ülkede mal-para ilişkilerinin ge
Azov’u ve Mius nehirine kadar Azak denizi kıyılarını ele
lişmesi ve dünya pazarlarında Türk hammaddelerine
geçirmiş oldu.
olan talep nedeniyle ticari bir karakter kazanmışlardır.
1700-1721 yıllarında İsveç, Lehistan ve Rusya ara
Büyük feodallerin ve zadeganların, zorunlu ücretsiz işçi
sındaki Kuzey Savaşı ve İspanyol mirası için yapılan mü
ler ile yükümlülüklerini ve vergilerini paraya çevirdikle
cadele sonucunda, XVIII. yüzyılın başında Avrupa’daki
ri köylüler üzerindeki sömürüsü artıyordu. İş gücü kira
uluslararası ortamın gerginleşmesi, Türkiye’ye kısa süre
lama yönteminin uygulandığı yeni bir köy ekonomisi
li de olsa kendini savunma olanağı verdi. Prut nehirinde
doğmuştu. Çoğunluğunu Rum, Avrupalı ve Ermeni tüc
ordularla çevrelenmiş olan I. Petro, 12 (23) Temmuz
carların oluşturduğu ticari sermayenin rolü hızla artmış
1711 ve 13 (24) Haziran 1713 tarihli Edirne (Adriana-
tı. Yabancı endüstri ürünlerinin giderek artan akışı, Türk atölye ve zanaat sistemini alt-üst etmişti.
pol), 5 (16) Kasım 1720 tarihli İstanbul antlaşmalarıyla geçerliliğini koruyacak olan ve çıkarlarına uymayan barış
Osmanlı ordusu 1664 yılında Saint-Gotthard (Ma
akdini imzalamak zorunda kaldı. Rusya Azov’u Osmanlı
caristan'da AvusturyalIlar, Macarlar ve Fransızlar tara
İmparatorluğuna iade ederek Dinyeper’in aşağılarında,
fından, 1683 yılında da Viyana yakınlarında Avusturya
Azak Denizi kıyısında kurduğu Taganrog, Kamenmy
lIlar ve Lehler tarafından yenilgiye uğratıldı. Böylece Av
Zaton ve öteki kaleleri ortadan kaldırdı. Ama 1735 -
rupa'daki Türk ilerlemesi kesin olarak durdurulmuş ve
1739 yıllarında yapılan savaşta Türkiye, Azov’u kaybe-
OSMAN U I
SİYASET
dip (bu kez kesin olarak), Rusya-Avusturya ittifakının
daki toprakları bırakarak, Tuna’daki Eflak-Boğdan bey
Tuna ve Sava’daki sınırlarını kabullenerek Rusya’dan acı
likleri üzerindeki Rus ham iliğini kabul etmek zorunda
masız bir darbe daha aldı. Eğer Fransa’nın müdahalesi ol
kaldı ve bu yenilgiden sonra -Türklerİn deyim iyle- Os-
masaydı, 18 (29) Eylül 1739 Belgrad Barış Antlaşma-
manlı İmparatorluğu’nun “parçalanma ve çöküş "dönemi
sı’nın şartları daha da ağır olabilirdi. Ancak bu diploma
(inhilal ve inkıraz devri) başladı.
tik yardım Türklere, 1740 yılında sultanın, Fransız teba
1789-1794 yıllarında gerçekleşen büyük Fransız
asının “im tiyazlarını” ve ticaret hakkını “önemli ölçüde
devrimi, uluslararası problemlere yeni bir düğüm daha
genişleten” ve bu im tiyazların “lim itsiz bir süre için” ka
ekledi ve Türklerİn Avrupa’dan çıkarılmasını hızlandır
lıcı hale gelmesini sağlayan yeni bir kapütülasyon elde
dı. Osmanlı yönetimi bundan yararlanarak bir dizi re
etmesiyle pahalıya mal oldu. Fransa’dan sonra başka Av
form yaptı. 1792-1796 yıllarında Sultan III. Selim ’in, as
rupa devletleri de T ürkiye’den buna benzer taahhütler
keri yüküm lülüklerini yerine getirmeyen feodallerden,
aldılar.
tım arların ve zeametlerin geri alınması, yeni kurumların
1768-1774 Türk-Rus savaşı, Avrupa’daki Osmanlı egemenliği için büyük bir darbe oldu. P. A. Rumyantsev ve A. V. Suvorov gib i üstün n itelikli komutanların yöne tim indeki Rus orduları bir dizi zaferler kazandılar ve Rus donanması, 1770 yılında Çeşme koyunda Türk deniz kuvvetlerini bozguna uğrattı. Savaşa son veren 10 (21) Temmuz 1774 tarihli Küçük Kaynarca Barış Antlaşma sı, Karadeniz H avzasındaki güçler dengesinde büyük bir değişikliğe neden oldu: K ırım ’ın Türkiye’den bağımsız olduğu ilan edildi; Dinyeper ve güney Bug arasında ka lan topraklar Rusya’ya geçti; Karadeniz ve boğazlar Rus ticaret gemilerine açıldı; Rusya, Eflak-Boğdan beylikle rini, aynı zamanda Türkiye’deki Ortodoks kilisesini hi maye hakkını elde etti. Antlaşma, Türkiye’de yaşayan Rus tebaasının kapitülasyon ayrıcalıklarının genişletil mesini öngörüyordu. Osmanlı İmparatorluğu en sonun
fınansını sağlamak için ayrı bir hazine dairesinin kurul ması, askeri m ühendislik okulu açılması, donanmanın ıs lahatı ve ileride yeniçerilerin yerini alacak olan Avrupa tarzında eğitilip disipline edilmiş düzenli ordulardan ye ni bir kolordu oluşturulması konusundaki fermanları çıktı. Alınan bu önlemlerin tümüne “nizam-ı cedid” (yeni sistem) adı verilm işti. Fransız ordularının M ısır’a girm esi, Osmanlı İmparatorluğu’yla Rusya’nın geçici bir süre için yakınlaşması na neden olmuştur. 23 Aralık 1798’de (3 Ocak 1799), özellikle Rus savaş gem ilerinin İstanbul ve Çanakkale boğazlarından geçmesine izin veren ittifak antlaşması imzalandı. Taraflar, savaş gem ilerinin Karadeniz’e girişi ne, birlikte engel olmak için anlaşmışlardı. Antlaşma 1825 yılında uzatıldı. Reformlar, Türkiye’de iç karışıklığa, 1804 yılında Sırbistan’da patlak veren ayaklanmaya ve Napoleon yö
da, Rusya’nın Kuzey Kafkasya’daki başarısını kabullen
netimindeki Fransa’nın düzmeceleri sonucu gittikçe kar
mek zorunda kaldı. 1783 yılında II. Yekaterina’nın, K ı
maşık hale gelen taht kavgalarına neden olmuştu.
rım ’ı Rus topraklarına katması sonucu Kırım, Türkiye
İstanbul’a 1806 yılında gelen Fransa elçisi General
için kesin olarak kaybedilmiş oluyordu. Böylece Rusya
Sebastiani, B abıali’yi, tehdit ve vaadlerle 1806 yılının
Karadeniz’e iyice yerleşti. K ırım ’ın kaybedilmesi özellik
sonunda Rusya’yla, sonra da 1807 yılının başında İngil
le Türkiye’nin yönetici sınıfı için büyük darbe oldu.
tere’yle savaşa sürükledi. Bu çatışmalarla zayıflayan Tür
Çünkü Osmanlı İmparatorluğundan ilk kez Müslüman
kiye, 16 (28) Mayıs 1812 tarihli Bükreş Antlaşmasıyla,
bir bölge kopuyordu. Bizler, dinsel olarak Tatarları etki
Türk-Rus sınırı Prut nehrine taşımış, Osmanlı yönetimi
leme olanağından ve üstün mevkideki din adamlarının
Batı Gürcistan’ın Rusya’ya katılm asını ve Tuna prenslik
göreve getirilm esiyle elde ettiğim iz maddi nimetlerden;
lerini himayesini kabul edip Sırbistan’a özerklik kazan
İmparatorluk ise, önemli stratejik bölgelerden ve büyük
dırma sözü vererek yeni bir darbe daha almış oldu.
ticari kazançlardan tamamen mahrum kalmış oluyordu.
Rusya’nın Yunanistan’daki ulusal özgürlük ayak
1787 yılında Sultan, Rusya’yla K ırım ’a geri dönebilmek
lanmasına verdiği destek nedeniyle 1828-1829 yılların
amacıyla yeni bir savaşa girdi. Ancak, 29 Aralık 1791 ta
da yapılan savaş, Türkiye ve Rusya arasındaki anlaşmaz
rihli Yaş Antlaşması ’yla Güney B ug’la Dinyester arasın-
lıkları körükledi. Devlet mekanizmasının sağlanması,
O SM A N LI
I SİYASET
yeni ordunun (1826'da Sultan II. Mahmut yeniçeri ko
yaklaşık 40 yıl süren ve “Tanzimat Devri” olarak adlan
lordusunu kaldırmıştı) düzenli işlemesi ve eyaletlerdeki
dırılan burjuvazi reformlarının yapıldığı döneme girm iş
feodal isyancıların özgürlük ayaklanmalarının bastırıl
tir. 1861 yılında kölelik düzenini kaldıran Rusya İmpa
ması için büyük paralar gerekiyordu. İç pazar, nüfusun
ratorluğu da, bir süre sonra aynı döneme geçmiştir. Yüz
fakirleşmesi nedeniyle yetersiz kalıyordu. Dış pazar ise
yılın sonuna doğru yapılan iki Türk-Rus savaşma (1853-
kesin olarak daralmıştı. Savaş, Türk ordularının bozguna
1856 ve 1877-1878 yılları), çeşitli karmaşık nedenler yol
uğramasıyla sona ermişti. Piyadelerin generali olan İ. F.
açmıştır. Bu nedenle makalenin kronolojik çerçevesi
Paskeviç, Kafkasya’nın arkasındaki Erzurum’u ele geçire
XVII. yüzyılın sonu - XIX. yüzyılın ilk otuz y ılı olarak
rek Türkiye’nin içlerine doğru ilerliyordu. Avrupa’da,
belirlenmiştir.
General İ. İ. Dibiç, Balkanlar’ı aşarak Edirne’yi (Adri-
Yukarıda söylenenleri şu şekilde özetleyebiliriz:
anopol) ele geçirmişti ve İstanbul’dan birkaç günlük
1. Türk-Rus ilişkilerine, tarih literatüründe geniş
uzaklıktaydı. 2 (14) Eylül 1829 tarihli Edirne Antlaşma
ölçüde ışık tutulmuş, ancak iki ülkenin ticari-ekonomik
sına göre, Gürcistan’daki Ahaltsıh paşalığı ve Karade
rekabetine bugüne kadar gereken önem verilmemiştir.
niz’in Kuban nehri ağzından St. Nikola limanına kadar
2. Avrupa’nın başarısız politikası, Osmanlı İmpara
olan Kafkasya kıyısı Rusya’ya geçmişti. Babıali de, Sır
torluğu’nun dikkatini, XVII. yüzyılın sonunda Rus
bistan’la Yunanistan’ın (1830 yılı Londra protokolüne
ya’yla çarpıştığı Karadeniz ve Kafkasya bölgesine yönelt
göre Yunanistan bağımsız bir devlet olarak kabul edili
meye zorlamıştır.
yordu- Ş.K.) özerkliğini garantiliyor, Eflak-Boğdan’a im tiyaz elde etme ve Rusya’nın da bu beyliklerin statüsü
3. İki ülkenin pek çok açıdan ticari-ekonomik an
nün hazırlanmasına katılm a hakkı sağlıyordu. Türkiye ödemesini yapana kadar, Tuna’da bulunan kalelerin Rus
laşmazlıklarının yol açtığı bir dizi Türk-Rus savaşı,
ordularınca işgalinin sürmesi koşuluyla savaş tazminatı
da yapılmıştır. Rusya için Doğu (aslında “Güney”) soru
XVII. yüzyılın sonuyla XIX. yüzyılın ilk otuz y ılı arasın
ödeyecekti. Ancak en önemlisi, Rusya’nın ve diğer dev
nu, Türkiye için de, Avrupa topraklarında elde edilen
letlerin Karadeniz’deki ve boğazdaki gemilerinin liman
yerlerin kaybı anlamına gelen “geri çekilme” dönemi
lara girişine engel bulunmamasıydı. Bununla birlikte bu koşulun bozulması durumunda, Rusya hükümetinin “he
başlamıştır.
men misilleme yapmak hakkını kullanarak Osmanlı İm-
ikinci otuz yılından itibaren feodal düzenin tamamen da
paraorluğu’na karşı harekete geçebileceği” belirtilm işti.17
ğılm asıyla bağlantılı olarak, Türkiye ve Rusya burjuvazi
1828-1829 yıllarında yapılan Türk-Rus savaşı, Türkiye’deki feodal sistemin kendini tamamen tüketti
reformları yapma yoluna gitm iştir. Bu iki ülkenin jeopo
ğini göstermektedir. XIX yüzyılın 30’lu yıllarında ülke
laşmazlıkların önemli bir parçası olmuştur.
1
Homyakov A.S. Polnoe sobranie soçineniy. T .l SPb.,1911.S.497
2
Tatişçev S.S. Vneşnyaya politik a imperaîora N ikolaya I. SPb.1887; Tacişçev S.S. îz proşlogo russkoy diplomattı, SPb.1887; Tatişçev S.S. İmperator Aleksandr II. C.2 SPb., 1903
4. Mal-para ilişkilerinin artışı ve XIX. yüzyılın
litik rekabeti, Avrupa ve Orta Doğu’daki emperyalist an
viçev A.D. 'Turtsiya. Kratkaya istoriya. M ., 1965; Noviçev A.D. İstoriya
3
Solovyev S.M. Vostoçnıy vopros. Sobranie soçineniy v î t. SPb., B/g. s.903-904
4
Jigarev S. R usskayapolitika v Vostoçnom voprose. T .l Spb., 1986.
5
Pokrovski M.N. Vneşnyaya politika, sbornik statey. Moskova 1918; Pokrovski M.N. D iplomotiya i voynı tsarskoy Rossii. Moskova 1929-
Turtsii. Cilt. 1-3. L., 1963-1975; i dr. 1
Meyer M.S. Osmanskaya imperİya v XVII v. Çertı strukturnogo krizisa, M ., 1991
12
Tarih-i Cevdet. İstanbul, 1301-1309 h. (1881-1892); Tarih-i Lütfı. C. 1-2. İstanbul, 1290 h. (1878)*
6
İstoriya diplomattı. II. baskı, C ilt I, Moskova, 1959, C ilt II Moskova 1963.
7
İstoriya SSSR s drevneyşih vremen do naşih dney. Pervaya seriya C ilt IV-VI. M ., 1967-1968
8
Kinyapina N.S. Vneşnyaya politik a Rossii pervoy polovinı XIX v. Moskova 1974.
9
Vostoçnıy vopros vo vneşney politike Rossii. Konets XVIU-naçalo X X v. Moskova 1978
10
Dantsig B.M. Turtsiya. M at’.., 1948; Lutski V.B. N ovaya istoriya arabskih stran. M .,1965; M iller A.F. Kratkaya istoriya Turtsiİ. Moskova 1948; NoOSA\ANLI
13
Uzunçarşılı t.H .Osmanlı Tarihi. C.IV-V. Ankara, 1974; Karal E.Z. Osmanlt Tarihi, C.V,3 Ankara, 1962
14
Berkok B. Tarihte Kafkasya. İstanbul, 1958; Gürsel H. Tarih boyunca Türk-Rus İlişkileri. İstanbul, 1968; İnal T. 1700'den 1958’e Kadar Türk Siyasi Tarihi. Ankara, 1959; Kutan A.B. Osmanlı İm paratorluğunda İn kılap Hareketleri ve M illi Mücadele. Ankara, 1956
15
Kurat A.N. Türkiye ve R usya XVIII. Y üzyıl Sonundan Kurtuluş Savaşına K a d a r Türk-Rus İlişk ileri (1798-1919)- Ankara, 1970.
16
M iller A.E Kratkaya istoriya Turtsii. M., 1948. s. 28.
17
M iller A.F. Kratkaya istoriya Turtsii. A l, 1948. s. 59.
m
SİYASET
•RUS-OSMANLI SAVAŞLARI: SEBEPLER VE BAZI TARİHİ SONUÇLAR PROF. DR. S V îT IA N A ORESHKOVA IN S T IT U T E O F O R IE N T A L S T U D İE S , R U S S IA N A C A D E M Y O F SC IE N C E S / R U SY A
usya ile Türkiye arasındaki resmî münasebet
verdikleri zaman, K ırım H anı’nın yanında güçlü Os-
lerin ilk tarihi, daha doğrusu Moskova Knez-
manlı devlet adamları yer alm aktaydı. Fakat bunlar, her
liği ile Osmanlı İmparatorluğu münasebetle
halde, bölgenin askerî gücünü denetleyen birer gözlemci
ri, 1492 y ılıyla başlatılm ıştır. Bu tarihten itibaren geçen
pozisyonundaydı.1 K ırım lıların sayısız yağm aları ise
beşyüz yıldan fazla bir sürede bu ik i ülke birbiriyle tam
XVI. yüzyılda sadece değerli eşya ve esir alm ak için ya
12 kez savaşmıştır. Her iki tarafından bu kadar çok ve
pılm aktaydı. XVI. yüzyılın ikinci yarısında ve daha son
uzun savaştığı başka bir komşusu yoktur. Aynı zamanda
ra da Rus Devleti’nin toprakları için istekler ve itirazlar
da her iki imparatorluğun gelişm esi birçok benzerlikler
yoktu.
taşımakta ve çoğu zaman her ikisinin siyasî çıkarları bir
XVII.
birine ters düşmemekteydi. Rusya-Türkiye münasebet
yüzyılın ortalarında Ukrayna’nın bir kısm ı
Rusya’ya dahil edilm işti. Bu, yeni sorunlar meydana ge
leri ile Rus-Türk savaşları, iki ülke münasebetlerinin çok
tirm işti. 1672 yılında Polonya-Türk savaşı sonucunda
çok dışında kalan, zor ve büyük bir uluslararası sorundu.
Polonya’nın m ağlubiyeti ve Getman Petr Doroşenko’nun
Rusya-Türkiye askerî çatışm alarının sebebine ve
1669’da Osmanlı himayesine alınması, Osmanlı İmpara-
gelişmelerine bir göz atacak olursak; 1556’da Rusya’nın
torluğu’na tüm Ukrayna toprakları (Rusya’ya dahil edi
Astrahan’ı topraklarına dahil etmesi ve buna mukabil
len yerler dahil) için müdahale etme hakkını kazandır
Osmanlı askerî güçlerinin 1569 yılında buraya sefer dü
m ıştı. N itekim çok geçmeden Ukrayna toprakları için
zenlemeleriyle başlayabiliriz. Bu askerî sorun Osmanlı
Rusya ile Osmanlı İmparatorluğu arasında bir savaş baş
Devleti’nin A ltın Ordu’dan kalan mirastan pay alma ve
lam ıştır (1676-1681). Bu savaş Bahçesaray Barış Anlaş
Doğu Avrupa’daki siyasî nüfuz alanının yerini değiştir
masıyla sona erm iştir (1681). Anlaşma ilk kez Rusya ile
me amaçlı değildi; gerçekte İranlı Safevi’lerle savaşmanın
Osmanlı İmparatorluğu arasında ortak bir sınırın oldu
bir kısm ını teşkil ediyordu. Astralıan öncelikle Kırım as kerî güçlerinin kullanacağı deniz yolunun açılması ve
ğunu kaydetm işti. Barış anlaşmasının üç taraflı (Kırım
İran’ı oluşabilecek herhangi bir m üttefikten izole etmek
H anlığı, Osmanlı İmparatorluğu ve Rusya) imzalanışı
için kullanılm ası bakımından önem liydi. Ancak Osmaa-
şunu göstermekteydi: Merkezi Osmanlı idaresi kendi ku
lı topraklarının çok uzak bir köşesi olan bu topraklarda
zey sınırlarını hala, tabiiyetindeki Kırım H an ın ın ilgi
sürdürülen seferin başarısızlıkla sonuçlanması, bir sonra
alanı olarak görüyordu. Osmanlının bu bölgedeki kendi
ki yüzyıl içerisinde Osmanlıları bu bölgeleri kendi dış
çıkarları ise henüz kesin lik kazanm am ıştı. Fakat
politikasının hedefleri dışında bırakmasına yol açmıştı.
1672’de Polonya’daki galibiyetle kazanılan Podoya K ı
Osmanlı İmparatorluğu’nun kuzey-doğu sınırı ise Os-
rım bölgelerine değil Osmanlı bölgelerine dahil edilerek
m anlı tabisi olan K ırım H an ın ın idaresinde idi. K ırım
Osmanlı idaresine alınm ıştı ve bu da İstanbul’un, Kırım
lıların Rusya’ya yaptıkları seferler (yağmalamalar) sıra
H anlığı üzerinde daha em niyetli bir kontrol oluşturma
sında, yani özellikle Tatarların Moskova’yı 1571’de ateşe O SM A N LI
isteğini açıkça göstermekteydi,
a
SİYASET
Osmanlı İmparatorluğu’ nun Viyana’daki m ağlubi
etmişti (1710-1711). Petro’nun meşhur Prut seferi, Türk
yeti (1683), 1684’te anti-Türk “Kutsal L ig”in oluşturul
cephesine beraber g ittiğ i az sayılı askerî çevresinin orta
masını gündeme getirir. “L ig”in baş üyeleri Avusturya,
mı ve utanç veren, mecburi bir sulh, Osmanlı İmparator
Polonya ve Macaristan olmuşlar. Bu birliğin üyeleri tüm
luğu’na Azak’ı geri vermesi ile sonuçlanmıştı. Daha son
Hıristiyan ülkelere, özellikle Moskova Çarlarına katılma
ra Ukrayna’yı kazanma isteğiyle yeniden diplomasi ala
önerisinde bulunmuşlardı. Anti-Türk koalisyonunda
nında mücadeleler zuhur etti. Çünkü Petro’ya ihanet
Rusya’nın yer alması fikri Polonya Kralı IV. Yan’ı bir di
eden ve XII. Karl’la beraber Osmanlı topraklarına kaçan
zi geri adımlara mecbur bırakmıştı. Tam olarak: Kiev ile
Getman Mazepa, Türk tarafının itirazlarına bakılırsa,
Zaporojiye şehirlerinin Rusya’ya ait olduklarını resmen
Ukrayna’yı sultanın iktidarı altına devretmişti. 1713 an
kabul etmişti. Bu husus Veçnıy M ir Anlaşması’nda (1686 yılında Polonya’yla yapılan anlaşma) kaydedilmiş ti.
laşmasına göre, Rusya Zaporojye’den vazgeçmişti. Fakat şehir osmanlıların olamamıştı. Çünkü Karlofça Anlaşması’na göre Osmanlılar sahip oldukları Ukrayna toprakla
Aynı yılda 1686’da Rusya “Kutsal L ig”e üye olarak, payına düşen şartlara bağlı olarak K ırım ’a (1687, 1689) ve Azak’a (1695, 1696) hücumlar gerçekleştiriyordu. Azak ve bazı Türk hisar-şehirlerini (Dinyeper nehrinin aşağısı) işgal eden Rus Çarı I. Petro, burada Rus donan masının inşasına başlıyordu. Donanma için Azak’ta ve Taganrog limanında bir üs meydana getirilerek Rus ya’nın Karadeniz’e çıkma mücadelesini de yine Petro
rından, Polonya’ya verilmek üzere, vazgeçmişti. Belli ki, Osmanlı İmparatorluğu Rusya’ya yaptığı itirazlarıyla, kendi çıkarları doğrultusunda hareket etmiyordu. Her halde, daha sonra Polonya’nın da buraya dahil edilmesi düşünülen bu çevrelerin bazı antirus planlamalarda yer almaktaydı Osmanlı İmparatorluğu. Bir sonraki savaş - 1736/1739 savaşıydı. Rusya’da, ilk defa (Petro döneminde olduğu gibi) sadece Osmanlı
başlatıyordu. Fakat o dönemde Petro’nun “Kutsal L ig”teki m üt tefikleri artık savaşma isteğinden uzaklaşarak sulh ka
İmparatorluğundan alınması gereken bazı topraklardan sözedilmez, Osmanlı İmparatorluğunun harab edilme
zanma çabasına geçmişlerdi. 1697-1698’lerde, Türklere
sinden de söz edilmeye başlanır. Ama bu, V. N. Minih is
karşı savaşmak için “U lu E lçilik”iyle beraber Avrupa’yı
m iyle bağlantılı olan (Rusya’da görevde olan bir Alman
uzunca dolaşan Petro sonunda bu fikrinin gerçekleşeme
genaralı) planlar realiteden çok çok uzak kalmışlardır.2
yeceğini hayal k ırık lığıyla kabul etmek zorunda kalm ış
Askerî bakış açısından savaş Rusya için çok başarılı ola
tı. Karlofça Barış Antlaşması (1699) “Kutsal L ig”in sava
rak geçse de, Rusya’nın diplom atik bir şansızlığıyla son
şma son vermişti. Ancak Rusya Osmanlı İmparatorluğu’
bulmuştur. Ruslarca bir zamanlar ele geçirilen tüm top
yla barış anlaşması yapmamış, daha sonra İstanbul Anlaş-
raklar geri verilirken, bir tek Azak Rusya’ya bırakılm ış
ması’yla (1700’de) savaşı sona erdirmişti.
tır. Rus-Türk sınırının büyük bölümü silahsız bölge ha
O dönemin Avrupa siyasetiyle tanışan Petro, politi
line dönüştürülmüştür. Bu bölgede her iki ülke insanla
kasında bazı değişikliklere yer vermişti. İlgi alanı Baltık
rının yerleşmesine izin verilmeyecekti. Savaşın başında
denizine kayarak, salıil kazanma fikrinde yoğunlaşmıştı.
meydana gelen ve Kırım ile Osmanlı İmparatorluğu’na
Osmanlı İmparatorluğu ile Karadeniz Petro’nun planla
yönelik Rusya’nın yayılm a fikir ve planları gerçekleşme
rında arka plana çekilmişti.
miştir. Dahası, barış imzalanırken de hiçbir şekilde bun
İsveçlileri Poltava yakınlarında m ağlup ettikten ve
lardan sözedilmemiş, itirazlar da gündeme getirilm em iş
İsveç Kralı XII. Karl’ın Osmanlı topraklarına kaçışından
tir. Bunun sebebi Rusya’ya bazı Avrupa devletlerinin,
sonra bile, Petro kendi güney sınırlarında barışı muhafa
özellikle Fransa’nın, karşı çıkışları olsa gerektir. Fransa
za edeceğini umut ediyordu. Fakat Osmanlı iktidar çev
Elçisi Markiz L. S. Vilnev Rus-Türk barışının oluşturul
releri anti-Rus hareketlerinde onu tahrik eden Avru
masında aracı olmuştu. İşte o andan itibaren Rusya ile
pa’nın açık bir desteğine ve de Azak’ı geri alma fikrinin
Osmanlı İmparatorluğu arasında yapılan tüm barış an
cazibesine daha fazla dayanamayarak Rusya’ya savaş ilan
laşmaları, hiçbir zaman Avrupalı diploamatlarm baskıla-
O SM A N II
i SİYASET
rı olmadan ve Avrupa’nın m illetlerarası durumundan et
Rusya için tarihî bir mesele olduğuna inanıyordu. Rus-
kilenmeden imzalanmamıştır.
Türk Avrupa sınırına o zaman sadece Tuna nehrinin ağız
Rus-Türk ilişkilerinin yeni süreci; II. Katerina’nın
ile ilg ili bazı ufak tefek açıklıklar getirilm işti.
Osmanlı İmparatorluğu ile yapmış olduğu iki savaş
1853-1856 meşhur Kırım savaşının sebepleri (ki
(1768-1774; 1787-1791) ile başlamıştır. Her iki savaş
“Rusya saldırısı’ na karşı olan Osmanlı İmparatorlu
Osmanlı İmparatorluğu’nun teşebbüsleriyle ve Avrupa
ğumdan yana Avrupa’nın ileri gelen devletleri çıkışlar
diplomasisinin kışkırtm alarıyla başlatılm ış, fakat Rus
yapm ıştı) fikrimizce, bazı anlatma ve açıklam alara muh
ya’nın galibiyetiyle sonuçlanmıştı. Savaşların sonucunca
taçtır. Çar, tüm içtenliğiyle şuna inanıyordu: “Avru
Kırım H anlığı yarımada ve civardaki topraklarıyla bir
pa’nın hasta bir insanı” olan Osmanlı İmparatorluğu’nun
likte Rusya’ya dahil olmuştu. Böylece, Rusya geniş bir
kaderini yalnız Avrupa devletlerinin ortak bir çabasıyla
sahile sahip oldu. Karadan geçen sınırları ise çok büyük
çözmek mümkündür. Bu yüzden de Çar Boğazlar hak
su engelleri olan Dinyester ile Kuban nehirlerine dayanı
kında 1840-1841 senelerinde yapılm ış uluslar arası an
yordu. Rusya’nın jeopolitik çıkarlarına dayanarak şunu
laşmalara imza atmış ve böylece, Rusya için hayati öne
kaydedebiliriz: O zamana kadar güneyde Rusya, onu da
mi taşıyan bu meselenin çözülmesinde iki taraflı çalış
ha önce rahatsız eden ve ilerlemesine engel olan doğal
malardan vazgeçerek sorunu Karadeniz ülkeleri olmayan
coğrafık sınır sorunlarını çözmüş ve jeopolitik açıdan ra
devletlerin idaresine devretmişti. Çar aynı zamanda
hatlamıştır. Kuzey Karadeniz bölgesinin geliştirilm esi,
“Türkiye’nin tüm H ıristiyan bölgelerinin eskiden oldu
ziraat kültürünün gelişmesi sayesinde olmuştur. Novo-
ğu gib i “bağımsız, H ıristiyan devletleri, knezlikleri” ola
rossiysk, Yekaterinoslav, Herson, Nikolayev, Odessa, Se-
cağını, “Avrupa’nın H ıristiyan devletleri ailesine dahil
vastopol gib i yeni şehirlerin oluşturulması ve buraya ye
olacaklarını” planlıyordu. Bu, bir yardım değildi, bu, I.
ni Kazak askerî birliklerinin yerleştirilm esi, Rusya sını
N ikolay’a göre, bu bölgelerde Rusya’nın ve çarlığın tesi
rının emniyeti anlamına geliyordu.
rini genişletecek bir siyasetti. Çağdaş Rus tarih yazıcılı
XIX. yüzyılda belli başlı Rus devlet adamları şu
ğında bu siyasete “hantalca yapılm ış bir siyaset”5 adı ve
fikri kabul etmeye başladılar. Rusya, Osmanlı İmpara-
riliyor ve uluslararası olaylara tesir edecek gücünü yitiren
torluğu’na yönelik tehditlerle, büyük bir devlet olarak
ve bunu da kabul edemeyen Çarın şahsi bir trajedisi ola
yaşaması için gerekli olan tüm ihtiyaçları elde etmiştir.
rak gösteriliyor. I. N ikolay’ın Avrupa’nın politikasına zıt
Bu konuda, I. Aleksandr’ın yakın çevresine dahil olan V.
düşmesi ve bu politikanın içindeki Rusya’nın ağırlığının
Koçubey 1802’de şöyle yazm ıştı: “Rusya’nın genişleme
realitesini anlayamaması, I. N ikolay’ı zor duruma düşür
ye ihtiyacı yoktur ve Türklerden daha da sakin başka bir
müştür. Rusya’nın Osmanlı İm paratorluğundaki Orto
komşu yoktur. Bu doğal düşm anım ızın muhafazası ileri-
doksları himayesi altına alm a talepleri Avrupa kamuoyu
ki politikam ız olarak hep olm alıdır”.3 1. Nikolay, 1828-
na Rusya’nın saldırgan emelleri olarak gösterilm işti. Ön
1829 Rus-Türk savaşı başlanmasından önce: “Bu mesele
ceden imzalanmış bazı anlaşmalara bağlı olarak Rus
de Tanrı bana yardım ederse eğer, ben Osmanlı İmpara
ya’nın zaten “himaye altına” alabileceği Tuna Knezlikle-
torluğu ile barış anlaşmasını yaparak, herkese sadece Rus
ri’ne Rus ordusunun girm esi Rus Çarı için aniden bir
ticareti için gerekli olanları ve anlaşmalara göre önceden
Avrupa çatışmasına dönüşüverdi. Çatışma Rusya için
sahip olduğum her şeyi istediğim i göstereceğim. Elimde
m ağlubiyetle, I. N ikolay için de ölümle sonuçlanmıştı.
olanıyla yetinen ben, Avrupa’ya herhangi bir işgal arzu
Fakat çarın bu hatasında, Avrupa devletlerini yanlış an
sunu beslemediğimi göstereceğim, ispat edeceğim”.4
lamasında ve “nefis bir pasta’ nın bölüşülmesine geç kal
Gerçekten de N ikolay İ. İ. D ibiç’in önderliğinde olan or
ma (yetişmeme) korkusunda başka bir anlam da vardı:
duyu geri çağırarak (ki ordu İstanbul’dan birkaç geçit
Rusya’nın olası gelişmesinin yeni yolları. Rusya devleti
uzakta bulunuyordu) Rusya topraklarına Boğdan ile Ef
nin var olduğu m antığı XIX. Y üzyıl boyunca ve XX.
lâk’ın dahilini istememişti. H albuki bunun yapılm ası o
Y üzyılın ilk yıllarında tutarlılığa (mütevazi olma duru
dönem mümkündü ve bazı Rus devlet adamları bunun
muna) muhtaçtı. Bu tu tad ığ ı da, kolayca yapılabilen fa-
O SM A N LI I
SİYASHT
kat hiç gerekmeyen hareket (Rusya’nın güneye ilerleme si’yie ilgili Rus çarları hep göstermişlerdi.
karşı kolektif bir hareketi ile ilgili toplumdaki sarsılma lar o kadar güçlüydü ki, o dönem içinde Rusya’nın dış
Bilinir ki, Rusya dış politikasının idarecilerinden
politika emellerine yaklaşımı için başka bir olanağı yok
biri olan A. Y Çartorıyskiy, I. Aleksandr’ın ilk iktidar se
tu. En önemli mesele Rusya’nın güneyinin emniyeti idi,
nelerinde, “Rusya’nın kendi içerisinde büyük fetihler
ikinci olarak ise bu bölgedeki Rus yatırımlarının ekono
yapması, bir düzeni getirmesi, geniş olan İmparatorlu
mi sorunları ve çıkarları geliyordu. Rus resmî çevreler
ğun tüm köşelerine tutumluluğu ve adaleti getirmesi ge
Türkiye’ye, her şeyden önce, askerî-siyasî düşman olarak
rekir. Böylece ziraatın, ticaretin ve sanayinin güzel geliş
bakmaya başlamışlardı.
mesine destek verilecektir... Rusya topraklarıyla, nüfu
1877-1878 Osmanlı-Rus savaşı komşuların birbiri
suyla ve durumuyla çok büyük ve güçlüdür, Rusya her-
ne topraksal itirazlarının verilmesiyle değil, Rusya’nın
bir taraftan emniyetlidir”6 - diye belirtmişti. Osmanlı
din kardeşleri - Slavlara yardım etme teşebbüsleriyle il
topraklarından ordusuyla çekilen Dibiç’e: “Tutarlılığı
gili ideolojik sorunlar yüzünden meydana gelmişti. Rus
mız tüm düşmanlarımızın ağzını kapatır bizi de kendi
gücünün bu savaştaki başarısı (hem Kafkas, hem de Av
vicdanımızla barıştırıverir”7 - diye yazan I. Nikolay da aynı fikirleri taşımaktaydı.
rupa cephelerinde) şüphesizdir; burada Rus ordusu İstan
Tabii ki, Rus toplumunda başka fikirler de mevcut
lik elde edilen şeyler ise, yine de, askerî başarısına göre
tu. Çünkü o meşhur Çartorıyskiy bile, dış politikada ha reketlilikten vazgeçerek de iç politikaya derinleşmeye
bul’a 12 km kala duruyordu. Rusya’nın çıkarlarına yöne çok daha ufak kalmıştı. XIX.
yüzyıl Rus-Türk savaşlarının genel bir sonu
geçilirse, Rusya’yı “daha işlek ve faaliyetli hükümdarla
cunu şu şekilde getirebiliriz: Savaşların tümünü, sadece
rın bir oyuncağı haline” getirebileceğini ihtar etmişti.
iki ülkenin karşılıklı itirazları değil, daha çok Avru
Bu yüzden, harekete getiren kırgınlıklar ve onur hisleri
pa’daki uluslararası politikanın sorunları ve de Osmanlı
kaçınılmazdı. İşte bu durum, Kırım savaşı öncesi, Os-
İmparatorluğundaki etnik münasebetler doğurmuştu.
manlı İmparatorluğu ile ilgili, Avrupalıların ortak plan
1856 ve 1878’de Rusya ile Osmanlı İmparatorluğu ara
larına göre hareket ettiğini zanneden Çar I. Nikolay’ın
sında oluşturulan barış anlaşmaları uluslararası kongre
başına gelmişti.
lerde imzalanıyordu. Bu ise, dünya diplomasisinin iki ül
Kırım Savaşının sonuçları ile 1856 Paris Anlaşma
kenin kendi aralarında yapılabilecek (bağımsız olarak)
sı, Rus toplumunda birer rezalet olarak karşılanmıştı. Bu
iki taraflı anlaşmaların oluşmasına engel olmaya çalıştı
hisleri taşıyanlar topraksal anlamda vazgeçme olayına de
ğını açıkça göstermektedir. Avrupa’nın karşı koyma
ğil, daha çok Karadeniz’in tarafsız sayılma hükmüne ta
(karşı çıkma) durumunda Rusya'm geri adımlar atma
kılmışlar ve buna daha çok dikkat vermişlerdi.
hareketlerini de (bunu belki de Rusya’nın uluslar arası
Halbuki, Karadeniz’in tarafsızlığı Rusya’nın ticarî
birliğine karşı çıkmama fikrine bağlayabiliriz) anlayabi
ve posta iletişimlerindeki başarısını engellemiyordu, da
liriz. Fakat, bize öyle geliyor ki, Rus iktidarının bu hare
ha fazlası, belki de daha çok bunlara uygundu. Paris An-
ketleri, belki de, jeopolitik ihtiyaçlar ve gereken toprak
laşması’nın diskriminasyon şartlarına rağmen Rus ihra
lar zaten Rusya’nın elinde olduğu için bu şekilde yapıl
catının coğrafik merkezi Kırım Savaşından sonra Baltık
mıştı. Güney-Batı yönüne yayılan genişlemenin devamı
Denizi’nden Karadeniz ve Akdeniz bölgelerine kaymıştı.
Rusya’nın kaderini etkileyebilecek çok ağır problemlerle
Karadeniz bölgesinin İktisadî gelişimi devam ediyordu,
karşı karşıya kalabilirdi. Ve bunu dönemin belli başlı
Fakat Paris Anlaşması’nın diskriminasyon şartlarına yö
birçok politikacısı görüyordu. Bunlardan biri - siyaset
nelik yapılan mücadele Rusya’nın dış politikası için ta
adamı olan meşhur V. N. Çiçerin XIX. Yüzyılın 60-70’ci
yin edici bir noktaya dönüşmüştü. Bu yüzden, güya Os-
senelerde şöyle yazmıştı: “... aklı başında olan hiçbir Rus,
manlı İmparatorluğu’ndan gelen askerî tehlike de abartı
Türkiye’nin fethedilmesini, İstanbul’un topraklara dahil
lıyordu. Kırım Savaşı sırasında meydana gelen, Türk ta
edilmesini tabii düşünmez. Çünkü bu - Rusya’nın güç
rafını tutan ve destekleyen Avrupa ülkelerinin Rusya’ya
lenme^ değil, zayıflaması olurdu. Ağırlık noktası (mer-
OSMANLI I
SİYASST
kezi) güneye kayardı ve Rusya Rusya olmaktan çıkmış
Osmanlı ile münasebetlerinde Rusya akılcı tutum luluk
olurdu”.8 F. M. Dostoyevskiy de aynı fikirde idi. Ona gö
pozisyonunu kuruyordu. Ama daha sonra, özellikle I.
re Rusya’nın Osmanlı topraklarına doğru genişlemesi,
Dünya savaşı sırasında, Rusya’nın politikasında impara
ülkeyi “Asya yoluna” iterdi. Ve Rusya bunu “kaldıramaz
torluk maceralığı gitgide artm ıştı.
d ı”; Rusya’nın gelişmesi dururdu.9
İmparatorluk ile m illiyet çıkarları arasındaki çekiş
Böylece, özetle, Rusya’da imparatorluk-devlet çı
melerin sorunu (hemen hemen Rusya’daki olduğu bo
karları Rusya’daki m illi çıkarlarla karşı karşıya kalıyor
yutlarda) o dönem Osmanlı İmparatorluğu’ nun önünde
du. Daha XIX. Yüzyılda Rusya’nın çıkarları dış politika
de vardı. Bu çekişmelerin araştırılması hem Rus hem de
daki yapılabilecek macera siyasetinden imparatorluğu
Türk ilim adamlarının vazifesidir. Bu alandaki işb irliği
nun çatısını muhafaza edebiliyordu. İşte bu yüzden de
miz ise, fikrimizce, çok verim li sonuçları verebilir.
1
6
Ştaden T. O. Moskve İvana Groznogo. Zapiski nemtsa-opriçnika. M ., 1925, s. 110, 111.
2
dovaniya I polemiçeskie statyi. SPB., 1890. S. 299, 300.
Sm. Boykov A.K. russkaya arm iya v tsarstvovanie im peratritsı Atını Io-
7
anovnı. Voyna Rossii s Turtsiey v 1736-1739 g .g . SPb., 1906., s. 1993
Tsit. Po Solovyev S.M. Soçineniya. Kn. XVI, M. 1995, s. 633, 634.
4
Tam je, s. 665.
5
Tsit. Po Tatişçev S.S. İz proşlogo rossiyskoy diplom atii, İstoriçeskie issle
8
slavyane: politika i diplom atiya. M . 1995.
Çiçerin B.M. Vospominaniya. Zemstvo I Moskovskaya Duma. M ., 1934, s. 79, 80.
Vinogradov V. N. O liçnoy otvetstvennosti imperatora Nikolaya v razvyazıvanii Krımskoy voynı Baikanskie issledovaniya, Vıp. 15, Rossiya I
Şilder N.K. Andrianopolskiy m ir 1879 goda. İz perepiski grafa Dibiça. SPb., 1879, s. 34.
9
Dostoevskiy. F.M. Dnevnik pisatelya za 1876 g. Tsit. Po Rossiya, Tsargrad I prolivı. Pg., 1915, s. 94.
O SM A N LI
SİYASET
XVIII. YÜZYILIN İLK YARISINDA KAFKASLARDA OSMANLI-RUS İLİŞKİLERİ PROF. DR. MUSTAFAZADF TEVFİK TEYYUBOGLU AZERBAYCAN BİLİMLER AK AD EM İSİ T A R İH E N ST İT Ü SÜ / AZERBAYCAN
elli olduğu üzere XVII. yüzyılda giderek zayıf layan Osmanlı İmparatorluğu yüzyılın sonun da Avrupa ülkeleri koalisyonları ile sürdürdü ğü harpte mağlup oldu ve Balkanlarda, keza Akdenizde bir sıra mıntıkaları kaybetti. XVIII. yüzyıldan başlaya rak Osmanlı Devleti’nin daha müthiş bir düşmanı mey dana çıktı. Bu, tüm Türk halklarının kanimi bulunan, daha İtil boyu ve Sibirya Türk illerini (-ellerini) kendisi nin keskin cırnaklarına alan Rusya idi.
tırmaya alınmamış Rus arşiv belgelerine dayanılarak (el bette konuya ait diğer kaynaklar ve bilimsel yazılar da kullanılarak) araştırılır. XVIII. yüz yılın sonlarmda iktidara gelen I. Petro (Deli Petro) pek geniş çapta işgalcilik siyaseti yürütme ğe koyuldu. Kuzeyde o, Baltık denizi kıyılarını ele geçir mek istiyordu ve İsveç’le sürdürdüğü 21 yıllık kanlı sa vaş sonucu amacına ulaştı.
Eğer Batı Avrupa devletleri Osmanlı İmparatorluyüzyılda Osmanlı-Rus savaşları ve ilişkileri ğu’ndan bazı arazileri koparmak istiyorduysa, Rusya, ge nin tarihi şu ana kadar gereğince araştırılmamıştır. Bu nellikle bu imparatorluğu param parça edip zayiata uğ arada, XVIII. yüzyılın birinci yarısında Kafkas bölgesin ratmak, Karadeniz kıyılarını ve boğazlarını, hatta Türki de Osmanlı-Rus ilşikilerinin araştırılması pek ayrıntılı ye’nin çarpan kalbi bulunan İstanbul’u kendi keskin cır ve sürekli olmamıştır. Ama, şurası da bir gerçek ki, bir naklarına geçirmek istiyorlardı. takım Türkiye, Rusya ve Azerbaycan tarihçilerinin dik Ama, ne var ki, Rusya’nın Türkiye üzerine ilk sal XVIII.
katini çekmiştir, fakat onlardan hiç biri bu dönemde Kafkasya bölgesinde, özel olarak da Azerbaycan’da Rus-
dırısı başarısızlıkla sonuçlandı. Prut nehri boyunca bü yük bir ordu toplayan Deli Petro burada Osmanlı ordu
Türk rakabetinin keskinleşmesi meselesini ayrıca araştır
sunun kuşatmasına uğradı ve bir takım ağır koşullar al tında anlaşmalar imzalamak zorunda kaldı.
mamış, yalnız onları ilgilendiren başka meselelere bağlı konulara üstünkörü surette değinmişler. Böyle bir olutun özellikle vurgulanması gerekir ki, söz konusu mese leyi araştırmak için çok mühim kaynak görevi yapan Rusya Dış İşleri Bakanlığı yanında Rusya İmparatorlu ğu’nun Dış Siyaset Arşivinin “Rusya’nın Türkiye ile İliş kileri” fonunda tutulan zengin materyeller, Rus bilgini S. Solovyov istisna, şu ana dek bu konu üzerine “derme çatma araştırmalar yapmış” tarihçilerin hiç biri tarafın dan kullanılmamıştır. Bu yüzden de sunduğumuz bu makalede XVIII. yüzyılın birinci yarısında Hazeryanı bölgede, ilk önce Azerbaycan’da, Rus-Türk ilişkileri ve bu ilişkilerin keskinleşmesi ayrıca şekilde, ayrıntılarıyla, hem de başlıca olarak, şu ana dek, genelde, bilimsel araş O SM A N II
Karadeniz kıyıları ve boğazlarını ele geçiremeyeceğini iyi anlayan Petro kendisinin haris, açgözlü nazarla rını Hazar Denizi kıyılarına yöneltti. Bir de ki, XVIII. yüzyılın önlerinde Safeviler İmparatorluğu’nun çöküşü Petro’da bu bölgeyi pek kolaylıkla fethedebileceği inan cını uyandırmıştı. İsrail Ori gibi o dönem Ermeni madrabaz-düzenbaz siyasetçilerinin ve VI. Vahtank gibi Rusperest Gürcü hakimlerinin çarın yanma gelip, Petro’nun Güney Kafkas’a ordu göndermesi halinde Ermenilerin ve Gürcülerin on binlerce silahlı gönüllülerle, yiyecek ve si lah ile yardıma geleceklerini vadetmekle Çar’ın sözkonu su bölgeye el koymak gibi işgalcilik ihtiraslarını daha da körüklemiş oldular. I SİYASET
I. Petro yalnız Hazer kıyıların ı değil, Osmanlı İm
küm etini şuna inandırmaya çalıştılar k i, Rus hükümeti
paratorluğu’na dahil Başagıg (İmereti), Batum, Erzurum
Şirvan’ı ve Gürcistan’ı zabtetmek amacıyla 100 binlik
ve başka m ıntıkalar da dahil, tüm Güney Kafkas’ı zap
ordunun yürüyüşünü örgütleyecek ve Ukranya’da bulu
tetmek, burada müslüman devletçiliğini bir defalık yo-
nan Rus orduları 15 bin kişi daha artırılacaktır. Onlar id
kederek Rusya’ya bağlı oyuncak Gürcü-Ermeni patşahlı-
dia ediyorlardı ki, Rus hükümeti kendi işgalci siyasetini
ğı kurmak istiyordu. Bu işgalcilik niyetlerini yerine ge
barışla perdeliyor ve tek bir Hazer kıyısı vilayetlerini
tirmek amacıyla I. Petro 1722 yılının yazında yüz binlik orduyla Hazeryanı bölgeye saldırdı. Bu zaman o, kurnaz
zabtetmekle yetinm eyip, bu işde bir silahlı engele rastla
lıkla bildirdi ki, güya bu seferinde amacı yeni topraklar
racak.7
zaptetmek değil de, Sefevi Şalıma karşı ayaklanarak 1721 yılı Ağustos ayında Şemahı şehrini ele geçirmiş Hacı Da vud’u 1 cezalandırmaktır. Şemaili zaptedildiği zaman 5 Rus tüccarının katle yetirilm esi ve m allarının yağmalan ması Deli Petro’nun elinde bahane id i.2
m adığı halde illeri işgal edip oradan da T ürkiye’ye saldı Bununla ilg ili Rus hükümeti İstanbul’da kendi temsilcisi İ.Neplyuyev’e Batı Avrupa diplom atlarının bu iddialarını yalanlayıp, Rusların Hazeryanı kıyılara o ka dar da büyük bir kuvve sevketmediğini ve harekete geçi rilen ordunun Gürcüstan ve Ermenistan’da Türk sınırla
Rus çarının büyük iştahla Güney Kafkas’a Türki ye’nin sınırları yanına sokulması, elbette, Osmanlı hükü m etini çok ciddi surette rahatsız etti. Osmanlı sarayı Rus ordusunun Güney Kafkas’tan çekilmesini talep etti ve aksi takdirde savaşa başlayacağı ile Rusya’yı tehdit etti.3 Türkiye ile harp yapmak gücünden yoksun bulunan Pet ro hilekâr bir manevra etti. O, T ürkiye’yi kandırmak amacıyla ordunun esas kısm ını alıp Rusya’ya döndü, ay nı zamanda kendi generallerine küçük askerî takım larla hareket ederek Hazer Denizinin tüm Batı ve Güney k ı
rına yaklaşamayacaklarına, dağlara taraf değil de, yalnız Hazer kıyıları boyu ilerleyeceklerine, keza Ukrayna’da Rus silahlı kuvvetlerinin artırılm adığına Türk hüküme tini inandırmaya havale etm işti.8 Durum fazla çarpaşık bir hale gelm iş ve Rus-Türk ilişkilerinde şiddet yüksek düzeye ulaşmıştı. İngiliz ve bir takım Avrupa diplomat larınca kışkırtılan Osmanlı Rusya’yı açıkça harp ile teh dit ediyordu. 1722 y ılı sonbaharında Osmanlı hükümeti imparatorluğun Asya kısm ındaki tüm paşalara kendi or duları ile Erzurum’a toplanıp Erzurum paşasının başcılı-
yılarını tutm ayı emir etti.4 1722 y ılı Şubat’ında G ilan’ın Enzeli şehri albay Şipov'un başçılığında hareket eden Rus çıkarma birlikle
ğ ı altında Rus ordularının ilerlemesine engel olmak için Şirvan’a hareket etmek üzere emretmişti.9
rince zaptedildi. 1723 yılı yazında general M atyuşkin’in
1722 y ılı Kasım ayının başlarında İ. Neplyuyev ya
başçılık ettiği deniz çıkarma birlikleri Hazer denizinin
zıyordu k i, çardan cevap gelinceye kadar Türkleri sulh
en önemli lim anı bulunan, kendi petrolü ile ünlü Bakû
anlaşmasını bozmaktan güç bela (zorla) alıkoyuyor ve bu
şehrine yaklaştı. 4 gün, Bakû toplardan ateşe tutuldu ve
amaçla vezirin iki yakın adamına birer 1000 çervon ver
şehir ele geçirildi.5
meği vadetm iştir.10
Osmanlı Devleti Güney Kafkas’da Rus işgalcıları-
Şunu da kaydedelim ki, Rusya İsveç ile 21 y ıllık
nın yerleşip yaygınlaşm asına yol vermemek için, bu böl gede faal harekete geçmeyi kararlaştırdı. 1722 y ılı Aralı
kanlı harbi yenice bitirdiğinden Osmanlı İmparatorluğu
ğında Azerbaycan’ın Şirvan ili Türkiye himayesi altında
ni şu çelişkiyi barış yoluyla gidermeye yöneltmişti. Rus
bulunan hanlık ilan olundu. Şirvan isyancılarının başçısı
hükümetinin ricası ile Peterburk’taki Fransız büyük elçi
Hacı Davut Şirvan hanı ilan edildi.6 1723 y ılı yazında ise
si de Kampredon İstanbul’daki Fransız elçisi de Bonak’a
Türk orduları Güney Kafkas’a ve doğu İran’a sevkedildi.
Osmanlı sarayını ne olursa olsun savaş başlatmaktan sa-
İki imparatorluğun, Osmanlı ve Rus İmparatorlu
kındırm ayı teklif etm işti. İ. Neplyuyev ve de Bonak’ın
ile yeni savaşa girmekten sakınıyordu ve tüm kuvvetleri
ğ u ’nun aynı istikam ette askerî am eliyatlar yapması iki
çabası sayesinde, keza I. Petro’nun esas kuvvesi ile Hazer
devlet arasındaki ilişkileri de fazla gerilim li yaptı ve on
kıyılarından geri dönmesine göre Türk hükümeti 1722
ların arasında savaş tehlikesi yarattı.
y ılı sonlarında biraz rahatladı.
İstanbul’daki birkaç Batı Avrupa devletleri tem sil
Baş vezir Neplyuyev’e adam gönderek bildirm işti
cileri İngiltere, Avusturya ve Venedik elçileri Türk hü
ki, çarın Hazer kıyılarından geri dönmesi sayesinde tüm
O SM A N LI g g
SİYASET
kuşkular mahvolmuş ve sultan sarayı Rusya ile dostluk
ratorluğu da Rus Çarının yürüyüşünü açık düşmancılık
ilişkilerinin olduğu gibi sürdürülmesini ve güçlendiril
gibi kabüllenerek, harbe koşulmak zorunda kalacak ve Rus-Türk müharebesi çıkacaktı.14 İngiliz büyükelçisi
mesini arzu ediyor.11 Osmanlı hükümeti aynı zamanda önce ortaya koy
sultan sarayının askeri durumunu-savaş başlatmak iste
duğu talepten, Rusların Hazer kıyılarını terketmesi tale
ğini kışkırtarak güya Rus Çarının büyük güç toplayarak
binden vazgeçmiyordu. 1722 yılı sonunda I. Petro’nun
Dağıstan’a karşı askeri sefere çıkmak, kendi topraklarını
Hazer kıyılarından uzaklaşması fırsatını kullanıp çabuk
Karadenize kadar genişletmek istediğini ona bildirdi.
Şirvan’ı kendi himayesi altında bulundurduğunu ilan
Büyükelçi, keza bildirdi ki, Rus Çarı ile mücadele etme
eden Osmanlı hükümeti kapıcı başı N işli Mehmet ağayı
si kolaydır, çünkü o, hiç bir Avrupa hükümdarı ile dost
Peterburg’a göndererek Rusların Şirvanlılarla geçen mü
luk bağlarına sahip değil.15
nakaşasının çözülmesinde sultanın arabulucuğunu teklif
Kimi Batı Avrupa diplomatlarınca kışkırtılan Os-
etti.12 9 Şubat 1723 yılında Sultan divanında tüm askerî
manlı hükümeti “her tür acelecilikle Rusya’ya karşı savaş
hazırlık yapmak, Rus çarı cari yılda yeniden Hazer k ıyı
başlatmağa hazırlanıyordu... ve orduya hakikaten yürü
sı bölgede silahlı hareket başlatmak istediğinde ona en
yüşe hazır bulunmak emri verilm işti.”16
gel olmak ve Hacı Davud’a vasilik edip Rusya’ya karşı
I.
Petro hükümeti hazırki ortamda Osmanlı İmpa
savaş başlatmayı kararlaştırıldı.13 21 Şubat’ta baş vezir
ratorluğu ile harp yapmak istemese bile, Hazer denizi k ı
Neplyuyev’i yanma çağırarak bildirdi ki, Osmanlı hükü
yılarını elden vermek, - şu dev çıkarından vazgeçmek dü
meti Rusya’nın “İran arazileri” üzere bir araya gelmek
şüncesinde değildi. Çar Peterburg’a gelmiş Türk büyü
teklifini kabul edemez durumda. Böyle k i, Afgan kabile
kelçisi N iş’li Mehmet Ağaya bildirm işti ki, o, “ebedi
leri başçısı Mir Mahmut daha Safevilerin başkendi İsfa
sulh” anlaşmasına uyarak Osmanlı hükümetinin ricasını
hanı almış ve hatta ordusunu Kazvin’e kadar harekete ge-
yerine getirip “Himayesine aldığı Şirvanlılara silah kul
çirmişdir, diğer taraftan da Şirvan, Erdebil ve Ermenis
lanmaktan vaz geçmiştir. Bunun yerine Osmanlı İmpara-
tan’a tüm oradaki nüfusla birlikte Osmanlı himayiseni
torluğu’ndan İran ve Gürcüstan’a, keza Hacı Davud’a
geçmiş Hacı Davut sahip olmuştur. Mir Davud’un da k ı
yardım için ordu göndermemeyi, Hacı Davud’a Rus va
sa bir zamanda sultanın himayesine alınacağı muhtemel
liliğinde bulunan şehirlere baskılar yapmayı yasaklama-
dir. Bunun cevabında İ. Neplyuyev çarın sultandan dost
mayı talep ediyor”.17 Kendi ttumunu elden bırakmamak
çasına “ebedi sulha” uyarak öc almadığı Şirvanlıları İran
kararlığında bulunun I. Petro hükümeti savaş ihtimaline
uyrukluları ve asiller olduğundan kendi vasiliğine alma
karşı gereken önlemleri aldı. Nisan ayının 15-de I. Petro
ması üzere ricada bulunduğunu, sultanın da bununla an
knyez (prins, M. M. Golitsı'nı Ukrayna ordusunun ku
laştığını hatırlattı. Vezir ise bildirdi ki, çar orduyla Der-
mandanı olarak görevlendirip, bu orduyu savaşa hazır
bend’e kadar gidip oradaki yaşama yerlerini tahribe uğ
durumu getirmeyi em retti.18 Rus hükümeti Fransa bü
ratıp yağlamaması ve bir hayli insanı katle yetirmesi so
yükelçisi de Kampredon vasıtasıyla Osmanlı sarayına an
nucu daha kendi intikamını almıştır, şimdiyse, Şirvan
lattı ki, eğer Türkler çarı, zabtettiği Hazer kıyısı eyalet
eyaletini Türk vasiliğinde bulundurmamak vadine gelin
lerden vazgeçmeye zorlarsalar, bu, kendisini aynı bölge
ce, Osmanlı hükümeti aynı vadi verdiği sırada Şirvanlı
lerde işgallerini sürdürmeğe zorlamak için en iyi araç
lardan belli başlı bir dilekçe almamıştı, şimdiyse, onlar
olacaktır.19
esaslı surette kendilerini vasiliğe almayı rica etmişler ve
Rus hükümeti yedek önlemler almakla yanısıra sa
hemitikat olduklarından onların ricasını yerine getirme
vaş tehlikesini kaldırmak, yahut da hiç değilse, biraz
mek imkânsız. Daha sonra vezir açıkça tehdide geçerek
uzaklaştırmak amacıyla diplomatik manevralara tutun
belirtti ki, Rus hükümdarı bu kumpanyada “İran ülkele
du. Önce I. Petro kurye vasıtasıyla İ.Neplyuyev’e emir
rine” ordusuyla gideceğinde, Hacı Davut, Mir Mahmut
gönderip Türk hükümetiyle münakaşayı sulh yoluyla
ve oradaki tüm hakimler bir araya gelerek ona kirşi çı
kaldırmaya hazır olduğunu ve Neplyuyev’e bunun üzeri
karlar, üstelik hemitikat ve komşu bulunduklarına göre
ne tam yetki verildiğini bildirdi.20 Sonra ise I. Petro ka
müslüman halklarının savunucusu gibi, Osmanlı İmpa O SM A N II
pıcı başı Nişli Mehmet ağa ile ve Rus kansleri ise Fransa B fj
SİYASET
kuryesi ile gönderdikleri mektup vasıtasıyla baş vezire
kelçisi de Bonak’ın birge çabaları sonucu ihtilafın savaşa
Rusya’nın Hazer denizinin tüm kıyıların ı ele geçirmek
dönüştürülmesine yol verilmedi. Türk hüküm eti barışı bozmaktan sakındırıldı ve yeniden Rusya ile görüşmele
istediğini söylediler/1 Neplyuyev’in sözüne göre “rahatlık sever” insan
re başladı. Böylelikle de Ağustos’da Fransız Bonak,
olan baş vezir Rusya’nın teklifinden Nisan’ın başlarında
Neplyuyev, Mehmet ve Hacı Mustafa’nın katılım ı ile üç
haberdar olup, hem de Deli Petro’nun Peterburg’a dön
görüş geçirildi. Bu görüşler sırasında Neplyuyev bildirdi
düğünü görüp, Rus hüküm etinin güya tüm işgal ettiği
ki, Rus tarafı yine de önce silahlı am eliyatı durdurmayı,
arazilerden vaz geçtiğini beyan ederek Osmanlı İmpara
sonra ise görüşmelere başlamayı tek lif ediyor. Türk tem
torluğu’nun dövüşen dairelerini yatıştırm ağa başladı.22
silcileriyse bildiriyorlardı ki, Osmanh İmparatorluğu si
Bundan sonra askerî hazırlık ve Osmanlı ordusunun yü
lahlı am eliyatları durduramaz, çünkü tüm “İran eyaletle
rüyüşü durduruldu.23 İ. N eplyuyev 9 Haziranda yazdığı
ri” yasal olarak kendisine mahsustur. Türk tarafı üstelik
raporunda (askerî malumat) bildirdi k i, Eğer Rus hükü
Rusya’nın Hazer kıyılarına hiç bir yetkisi ve hakkı olma
m eti İran’dan el götürürse, o zaman baş vezir Türklerİn
dığına göre Derbent ve Baku yu, Dağıstan’ı terketmesi-
tüm “Kızılbaşların topraklarını zaptetmesi şartıyle Der-
ni talep etti. Neplyuyev ise bildirdi k i, bunun üzerine ça
bend’i ve Derbend’den Tereke kadar bulunan tüm Hazer
ra hiç bir şey yazamaz, çünkü o, çardan Rusya’nın “Der
kıyısı yerleri Rusya’ya vermek niyetindedir”.24
bent, Bakû ve hatırlanan knyazlardan (Dağıstan hakim-
Fakat Haziran’ın ortalarında N işli Mehmet ağa
leri-T. M.) hiç bir veçhle vazgeçmeğeceğini” Türk hükü
döndükten ve Rus kanserlerinin mektubunu aldıktan
metine beyat etmek üzerine emr alm ıştır. Eğer Türkiye
sonra Rus hüküm etinin asıl niyetlerini anlayan baş vezir
Rus İmparatorluğu’nun niyatinden haberdar olarak, fa
sarsıldı. İ. Neplyuyev bunun üzerine yazıyordu k i, Bunu
kat kendi ordularına Hazer kıyılarına yaklaşmayı bile
halka, sultana nasıl duyurmasını başaramayan baş vezir
rekten emrederse, bununla Rus tarafını açıkça kuşkulan
İbrahim Paşa Mehmet ağa döndükten sonra hiç bir divan
dıracaktır”.28
geçirmiyor ve her şeyi gizli tutuyor.25 Böylelikle de Türk
Türk tem silcileri karşılıklı surette Kafkaslarötesi ve
hükümeti yaz kumpanyasına hazırlanmak için zaruri bu
İran’da askerî harekatı durdurmak üzerine İ. N eplyu
lunan dönemi-ilkbahar mevsini kaçırm ıştı. Avrupada as
yev’in teklifini kabul etm edikleri için o bildirdi k i, bu
kerî am eliyatlar yapmak için zaruri hazırlık dönemini
tek lif kabul olunmayınca Rus hükümetinden izinsiz şe
kaybeden Osmanlı hüküm eti Kafkaslarötesinde ameli
kilde kendibaşına görüşmeleri başlatmayacaktır. Buna
yatlarını faallaştırmakla yetinm ek zorunda kaldı. 1723
göre de o, kendi hükümetinden talim at alm ak için za
y ılı Haziran’ında Tiflis Türkler tarafından zaptedildi.26
man istedi. De Bonak’ın teklifi ile N eplyuyev kedi hü
İşin böyle gidişi İngiliz diplomasisini tatm in etm i
kümetinden talim at alıncaya kadar Hazer kıyılarında
yordu. 9 Ağustos 1723 yılında İ. Neplyuyev yazıyordu
Rus orduları ile karşılaşırlarsa, geri çekilm elerini emret
ki, İngiliz büyükelçisi Stenyan Türk hüküm etinin inan
mek kararlaştırıldı.29
dırmağa çalışıyordu ki, güya İngiliz kralı Danimark kra
Konuşmalar 1724 y ılı M ayıs’ın sonlarında yeniden
lı ile birleşerek Rus Çarı ile savaşa girm ek niyetindedir,
sürdürüldü. Şiddetli tartışmalar sonrası yalnız Haziran’ın
tüm bunlar onun için yapılır k i, Osmanlı İmparatorluğu
23’den 24 ’e geçen gece saat 02:00’da taraflar razılığa gel
Rusya ile hiç bir anlaşmaya varmasınlar ve tartışma çık
diler.30
sın. Stenyan Türk sarayını da inandırmağa çalışıyordu ki,
Anlaşm anın son şekil önsöz ve 6 maddeden oluşu
Rusya’nın içinde karışıklık baş gösteriyor ve onunla sa
yordu. Önsöz’de deniliyordu k i, M ir Mahmud’un Se-
vaşmak güç değil, o, geçmiş Ukrayna getm anı O rlik’le
fevi D evleti’nin Başkenti -İsfahan şehrini zabtederek, Şah
ilişkiye girm iştir ve sonuncu Rusya ile harp yapılacağı
Sultan Hüseyini çocukları ile hapsaneye kattığından Os-
takdirde Ukrayna kazaklarını Rusya’nın üzerine kaldıra
m anlı İmparatorluğu ordularının onun sınırında bulu
cağını vadetmiştir.27
nan toprakları işgal etmek için sevketmektedir. Rusya ise
Fakat İngiliz diplomasisinin keskin duruşmasına
Derbend’i ve Baku’yu istila etmiştir. Rus hüküm eti ile
rağmen, Rus diplolmasisi ve İstanbul’daki Fransa büyü-
İran büyükelçisi İsmayıl bey arasında 23 Eylül 1723 yılı
O SM A N LI
I SİYASET
tarihinde Peterburk’ta imzalanmış anlaşma tasdik olunu
ile Rusya’nın birleşerek onu devireceği ve kendi adamla
yordu.31
rını da tahta oturtacakları üzerine söz edilm iştir.36
Kür ve Aras nehirlerinin birleştiği bölgede, yani üç
İstanbul anlaşmasının tarihsel öneminin biri onun
devletin-Rusya, Türkiye ve İran’ın sınırlarının kavuştu
Rus diplomasisinin belli düzeyde başarısı idi. Rusya,
ğu yerde, Türk ve Rus taraflarına istihkâmlar ve garni
Kafkaslarötesinin büyük kısmının Osmanlı İparatorluğu
zonlara sahip olmaya izin veriliyordu, fakat sınırdan üç
tarafından zaptedilmesine razılaşsa da, bununla yanısıra,
saatlik mesafeden yakın olmaksızın ve m utlaka bunun üzerine diğer tarafa malûmat vermekle Rusya ve Osman-
meyi ve tanıtmayı başardı. Bnunla da o, diplomasi yolla,
lı İmparatorluğu’nun yeni sınırlarının bellenmesi için ta
geçici olarak cenup -şark sınırlarına Türk müdahalesi
raflar kendi komiserlerini oraya göndermeli ve Fransa
olasılığını tehlikesiz yaptı ve Rusya için çok önemi olan
temsilcisi ile arazilerde sınırları kesin olarak saptamalıy dılar.32
Hazer deniz ticaret yoluna çıkış elde etti.
İkinci maddede gösteriliyordu ki, Şirvan hanın ika-
Hazeryanı eyaletlerin kendisine mahsus olduğunu belirt
Anlaşma Kafkaslarötesi halkları, özellikle Azerbay can halkı için belli öneme sahipti. Azerbaycan arasizinde
metkâhı Şemahı olmakla “özel hanlık” sanılır. Şemahı bir
iki imparatorluk arasında harbin tehlikesi geçici olsa da
istihkâm olarak sağlam hale getirilm em eli ve orada Os-
engellendi.
manlı ordusunun sağlanmasına izin verilmemelidir, şu
Aynı zamanda İstanbul anlaşmasının Kafkaslarötesi
haller istisna, bu hanlığın hakimi (yani hanı, başçısı)
hakları için ilk önce Azerbaycan halkı için olumsuz so
Türk sultanına tabi olmaktan im tina ederse veya sekene
nuçlarını göstermek gerekir, böyle ki, onun arazisi suni
ler arasında kargaşa çıkarsa, Türk orduları bu fırsatı kul
olarak dört kısma bölünüyordu k i, bu da ülkede siyasi ve
lanıp kolaylıkla Şemahıya girebilirlerdi, bu yüzden de
ekonomik koşulların istikrarsızlığına yol açtı. 1724 y ılı
Türk tarafı Türk orduları Kür nehrini geçinceye kadar
Rus-Türk anlaşması açıkça işgalci karakter taşıyordu.
Rus orduları kumandanlığını haberdar etmekde görev
Tam bu yüzden de, işgalci ve parçalayıcı amacı takip
liydi.
eden bir anlaşma sağlam ve itibarlı olamazdı. İ. F. HamŞu çatışmanın yatırılm ası sonrası bir Türk askeri bi
le Şemahı’da kalm am alıydı.33
mer bunun üzerine yazıyor: “Tüm bu vilayetleri yarıya bölen, dağlar ve nehirler üzere doğal sınır olmayan bu
Anlaşmanın üçüncü maddesine uygun olarak, tüm
yapma sınır İran devletinin Rusya ve Türkiye arasında
Şarkı Gürcüstan, ve Azerbaycan’ın arazisinin çoğu, bu
bölünmesi üzerine tüm bu anlaşma gibi tibarsız idi, son
arada Ordubad, Tebriz, Gence, Merend, Merağa, Urmi-
raki tarihte ise Polonya’nın bölünmesinin selefi ve örne
ye, Çoros, Selmas, Karabağ, Nahçivan, İrevan, Berde,
ği id i.”37
Hemedan, Gum ve Kirmanşah Osmanlı İmparatorluğu’
1724 yılında Rus-Türk anlaşması bir de şuna göre
na verildi. Rusya ve Osmanlı devletinin yeni sınırları
dayanıklı olamazdı ki, Kafkarlasötesinde, özellikle de
arasındaki araziler İran’ın hakimiyetine tabi tutuldu; o,
Azerbaycan’da Rusya ile Osmanlı İmparatorluğu arasın
iki imparatorluk arasında hudut rolünü oynamalıydı.34
da aksiliği kaldırmıyordu, onlara yalnız biraz hafiflik ge
Dördüncü madde gösterildi k i, Rusya II. Tehmasib’i, üçüncü maddede adı geçen toprakları Osmanlı İm paratorluğu’na taviz vermeğe kandırmak için tüm kuv vesini harcamalıdır.35
tiriyordu. Bu anlaşma harbi engelleyemedi, yalnız iki imparatorluk arasında müharebeyi iki y ıl uzattı. Şunu da kaydetmek gerekir ki, I. Petro kendisi de bu anlaşmayı geçici bir uzlaşma olarak değerlendirdi. P.
Anlaşmanın beşinci maddesinde gösteriliyordu ki,
G. Butkov yazıyor ki, I. Petro Osmanlı İmparatorluğu
eğer Tehmasip anlaşmada üzerine görüşülen topraklar
ile harbe başlatmak için uygun zaman bekliyordu ki,
dan gönüllü şekilde vazgeçerse o zaman Rusya ve Os-
Rusya’nın Azov ve Karadenizlere girm esini yasaklayan
manlı İmparatorluğu Afganların İran’dan kovulmalarına
Prut anlaşmasının şartlarını değiştirm eği başarsın. Don
yardımcı olurlar.
nehri etrafına cepane toplanmıştı, yürüyüşe hazırlanıyor
Altıncı maddede de Tahmasib’in anlaşma şartlarını kabüllenmediğinde, o zaman Osmanlı İmaparatorluğu O SM A N II
lardı. Fakat ölüm Petro’nun yeni işgalcilik niyetlerini gerçekleştirmeğe fırsat vermedi.38 I SİYASET
Çok geçmeden, İstanbul Rus-Türk anlaşmasının
goruki’nin gösterişiyle onlara yardım da (para, barıt, kur
onaylanması sonrası I. Petro’nun ölümüyle, Osmanlı
şun ve çakmak taşı dahil) bulundular. Ermenileri esin
Türklerinde Rusya’nın zayıflaması ve bunun sonucu ola
lendirmek için Rus askerî birliklerinin Karabağ yak ın lı
rak da, Rus döyüşçülerinin Pfazeryanı eyaletleri terk et
ğında gösteri akınları düzenlenirdi.42
mesi üm idi yarandı. Doğrudan doğruya, I. Petro ölünce,
Türklere karşı savaş güçlerine gösterilen Rus yardı
merkez hakim iyette gözle görülür zayıflama koşulların
m ı Azerbaycan’da Rus-Türk ilişkilerinin yeniden şiddet
da Rusya’da yüksek iktidar uğruna mücadele başlatıldı
lenmesine neden oldu. 26 Aralık 1728 ylında “Reis-ül
ve bu yüzden de dış siyasetin Güney-Doğu yönleri ikin
k ittab ı”43 İ. Neplyuyev’e bildirdi ki, “kendisinin prens
ci plana atlatıldı.
adlandıran sahte prens İsmayıl M irza Şahsevenler ve Mu-
1726 yılında Rus hakim daireleri Türkleri korkut
ğanlılara karşı savaşmak için sevkedilen Surhay han ve
mak ve onların aktifliği ve gücünü Kafkas ve İran’da fel
Türk paşaları döyüşçülerle beraber “isyancıları” bozguna
ce uğratm ak amacıyla Viyana anlaşması yaptılar. 7 Tem
uğrattıkları sırada isyancıların çoğu ve belki de onların
muz 1726 yılı tarihli Avusturya-Rusya anlaşmasının bir
sırasında sahte prens de Rus bölgesine koşmuşlardır. Rus
gizli maddesi gösteriliyordu k i, Osmanlı İmparatorlu
subayları Azerbaycan’da Rus silahlı kuvvetleri kumanda
ğ u ’nun onlardan birine saldırması halinde, onun Avrupa
nı general Rumyantsev’in gösterişi üzere onları “himaye
kısm ındaki arazilerine 30 binlik bir askeri birliğiyle yar
etmek anlaşmasıyla kabüllendiler ve kendileri Muğan
dım da bulunması ve yahut da Osmanlı İm paratorluğu
bozkırlarıyla koştukları sırada 300’e yaklaşık Rus asker
na harp ilan etmesi üzerine Avusturya ve Rusya taahhüt
leri bir buçuk saat süresinde onları korumaya kalkıştı
ediyordu.39 Fakat Avusturya’ya yaklaşan Rusya bağımsız
lar”. Ruslar isyancıları sandallarda Kür nehriyle Selyan
dış siyaset çizgisinden ayrıldı ve İngiltere’nin geçirdiği
kalesine götürdüler.44
“güçler dengesi” siyaseti alanına çıktı. Bu yüzden de
Azerbaycan’da Rus-Türk çelişkilerinin şiddetlen
Rus-Türk ilişkileri keskinleşti ve keza Fransız-Rus iliş
mesi dolayısı ile Osmanlı hükümeti bu bölgede kendi
kileri de kötüleşti, yani Rusya’nın eski düşmanı Avustur
gücünü kuvvetlendirmeyi düşündü. 1729 y ılı başlarında
ya ile yaklaşması Fransız hüküm etinin hoşuna gitm em iş
daha İ. N eplyuyev’e bildiriliyordu k i, imparatorluğun
ti. Az önce Rusya ile Osmanlı İmparatorluğu arasında
Asya tarafında bulunan 50-60 bine yaklaşık Türk asker
yansız hakem rolünü oynayan Fransa daha açıkça düş
lerinin Mayıs başında ikiye bölünmüş desteleriyle D iyar
manca davranmaya başladı. O dönemde Avrupa’nın ça
bakır’dan Tebriz’e doğru ve Karadeniz ve Gürcüstan’dan
lışm alarıyla uğraşan Rus hüküm eti Hazeryanı bölgelerle
da Gence’ye doğru harekete geçecekleri ilerleyecekleri
ilg ili çalışmalara giderek daha az önem ve dikkat veriyor
üzerine fermanlar hazırlanır.45
du.40
General Rumyantsev 1729 y ılı yazında ermenilere Rus hüküm eti general Feld mareşal VI. Vas. Dolgo-
yardım için bir döyüşçü destesi göndermek teklifinde
ruki’yi ve Rusya’ya koşup gelen Gürcü çarı VI. Vahtang’ı
bulundu, onun kanısınca Türkler Gence’nin tehlikesizli
“İran çalışmalarından çözüm yolu bulm ak ve II. Tahma-
ğin i sağlamak için, orada belli sayıda silahlı kuvvetler
sib’i 1723 y ılı Rus-İran anlaşmasının tesbit etmeğe teş
bulundurmaya zorlanacaklardı. O Türklere karşı Usmi
vik etmek göreviyle G ilan’a gönderdi.41 Fakat Hazeryanı
gücünü kullanm ak im kânlarını da gösteriyordu 46
eyaletler konusunda VI. Dolgoruki’nin mülahazası hü
Rus hükümetinin Azerbaycan’da diplomasi manev
küm etle karşılaştırmada tam farklı idi. Hazeryanı bölge
raları ve general Rumyantsev’in enerjik faaliyetleri Türk
ye gelip durumdan haberdar olan Dolgoruki 1726 yılın
kuvvetlerinin önemli kısm ının Azerbaycan’a doğru iler
da Afganların başçısı E şrefin bozguna uğratılm ası sonra
lemesine engel olarak durdurdu ve Rus-Türk ilişkilerini
sı Türklerin zayıflama olasılığını göze alarak Rus siyase
biraz yum uşattı. Fakat Rus-Türk ilişkilerinde gerilim in
tinin aktifleştirilm esinin gerektiğini önerdi. Böyle ki,
zayıflaması 1728 yılından itibaren Şirvan hakim i olan
Karabağ ermenileri topluluğu tem silcileri yardım rica-
Surhay han Kazı K um ıklı’nın Hazeryanı eyaletlerine sal
sıyle Rus hükümetine 1728 y ılı yazında bir kez daha baş
dırması engel oldu. 1729 y ılı sonlarından başlayarak
vurdu. Hazeryanı bölgelerde Rus askerî makamları Dol-
onun desteleri Derbent bölgesinde Rus işgal alanlarına
O SM A N L I I
SİYASET
saldırdılar, fakat Rus silahlı askerleri tarafmdan geri
Azerbaycan göndermesi üzerine bir mektup göndermek
oturtuldular.47
zorunda koydu.49
Azerbaycan’ın efşarlar kabilesinden gelen Nadir han
Bu da Rus hükümetinde hoşnutsuzluk yarattı. İ.
(Tahmasip Kulu Han) başçıiığında bulunan İran devlet
Neplyuyev bildirdi ki, Kafkas’ta Rus toprakları üzerin
çiliğinin ilerde onarılması ve güçlendirilmesi sonucu
den tatar geçidi (tatarların geçmesi) Barış şartlarını boz
XVIII. yüzyılın 2 0 ’li yıllarında Rusya ve Osmanlı İmpa
maktan başka bir şey değildir, buna göre de Rus komu
ratorluğu’nun durumu Kafkaslarötesinde ve İran’da g i
tanları o etraflarda tatarların geçmesine askerî kurallar
derek zorlaşıyordu. İran hükümeti Sefevi devletinin tüm
uyarınca engel olacaklar.50 Rus tarafının itirazına bak
önceki arazilerinin geri alınması yolunda çaba harcıyor
maksızın, Kırım hanı 1733 yılı M art’ında oraya 10.000
du. O, belli sayıda Hazeryanı eyaletlerin nüfusunu ken
tatar gönderdi; yolda onlara 5000 nogay ve 5000 kuban
disine çekmeyi başarmıştı ki, bu da Ruslara karşı münas-
tatarı da birleşmeliydi. İ. Neplyuyev’in malûmatına gö
betlerin gidrek fenalaşmasına neden olmuştu. Bununla
re tatarlar önce Nogaylara oradan da Kuban yoluyla ha
ilg ili olarak, Rusya’nın uluslararası durumunun kötüleş
reket edip Kabarda yanından Kumıklara gitmeliydiler.
mesi ve keza kendisi aleyhine İngiltere, Fransa, Prusya,
Sonra onların Kumık dağlarından geçip doğru Tiflise ha
Osmanh İmparatorluğu ve İsveç’in koalisyon kurması ile
reket etmesi göz önünde bulunduruluyordu, fakat, bunu
ilg ili olarak Rus hükümeti yeni tuttuğu Hazeryanı böl
başarmasalar bile onlar Kaytag usmisinin topraklarından
geleri elinde tutmağa zorlanıyordu. Hem de bu arazileri
Surhay han Kâzım-Kumıklının topraklarına ve oradan
İran’a verilirse onun Osmanh İmparatorluğu’na verile
da Şemahı’ya geçmemeliydiler.51 20 Haziran 1753 yılın
meyeceğine de üm it etmek olurdu. Buna göre Rus hükü
da Tatartun ve Sunci /Terek nehrinin kolları/ ırmakları
meti Hazeryanı eyaletlerin İran’a giderek taviz edilmesi
arasında Tatar kuvvetleriyle yolu kesmiş Rus müfrezeleri
çizgisini tercih etti. 1732 y ılı Ocak ayında Kür nehrin
arasında çatışma oldu. Pek sıkı ve kanlı savaş sonrası k ı
den güneyde bulunan tüm Hazeryanı eyaletler Rusya ta
rım lılar geri çekilmek zorunda kaldılar.52 Aynı ayda, bü
rafından İran’a taviz verildi.
yük bir ihtim alle, tüm gücünü biriktirip Rus müfrezele
Rusya’dan farklı olarak, geçmiş Sefevi Devleti’nin
rinin önüne geçen kırım lılar Derbend’e yaklaştılar ve
işgal altında bulundurulan arazilerini taviz vermek niye
Kazı kum ık usmisiyle birleşerek şehire saldırdılar, fakat
tinde bulunmayan Osmanlı İmparatorluğu’nun karşı-
saldırıları defedildi. Ama, bir süre Kırım dövüşçüleri
durması başlıca hedefi Azerbaycan olan İran Türk müca
Rus askerî kuvvetlerinin direnişini kırıp Şirvan’a geçti
delesinin güçlenmesine neden oldu. Rusya bu yönde
ler. Türk hükümetinin Kırım tatarlarını Güney Kafkas’a
İran’ı teşvik eder ve kendisine de üstü ördü şekilde yar
nakli, İranla mücadelede Türklere elle tutulur üstünlüğü
dım gösteriyordu. İran kuvvetleri 1730 yılı sonbaharın
kazandırmadı, aksine, Rusya’nın keskin kınamasına ne
da Erdebil şehrinde Türk garnizonlarını kuşatan zaman
den olarak ilkönce Kafkaslarötesinden Türklerİn sıkıştı
Hazeryanı bölgede Rus kuvvetleri kumandanı general
rılmasına her tür etki yaptı ve bunda Nadir hana yardım
Levaşov Hazeryanı bölgelerden Türk kuvvetlerinin çık
cı oldu. Anlaşılan, bu da Osmanlı sarayında bir öfke ko
masını hızlandırmak amacıyla, Nadir hana yardım için
nusu oldu.
kılık kıyafetleri değiştirilm iş subaylar göndermişti ki,
7 Temmuz 1734 yılı tarihinde defter emini Halise
topçu Türkler tarafmdan tanınmasınlar. Aynı zamanda
Efendi İngiliz ve Holand temsilcilerinin çevirmenlirene
Levaşov Erdebil’de bulunan Türk paşasına garnizonuyla
beyan etti ki, Osmanh sarayı şu ana dek Rusya’yla dost
Astara’ya barınabilmesi tavsiyesinde pek ikiyüzlülükle
luk ilişkilerini sürdürerek tatarları elde tutuyor, fakat
bulunmuştu. Zor durumda bulunan Türk garnizonu bu
Rusya düşmanca davranıyor ve İran Osmanlı İmparator
teklifi kabüllenmek zorunda kalm ıştı.48
luğu ile barış anlaşması yapmayı tek engellemekle kal
O
mayıp, “tam aksine, osmanlara karşı savaşa teşvik ediyor, zamandan başlayarak Nadir han Türkleri İran ve
Güney Kafkas’tan sıkıştırıp çıkarmaya koyulmuştu.
sanki savaş İran’la değil de Rusya ile yapılıyormuş”. H a
Onun saldırısını durduramayan Türk hükümeti Kırım
lise Efendi beyanını sürdürerek, söylediklerine şu nokta
hanı Kaplan Girey’e Kırım döyüşçülerini Kafkas’dan
yı da ekledi ki, Osmanh hükümeti tatarlara Polonya’ya
O SM A N LI I
SİYASET
gim eği hükmediyor.53 Rusya’nın N adir hanı Osmanlı
açıkça yardım istemesi üzere N adir şahın ricasını reddet
İmparatorluğu’na karşı savaşa teşvik etmesi üzerine Türk
m esinin tek Türkiye ile ilişkileri kesmek istememesin
hüküm etinin şikayeti esaslandırılm ıştı. Rus büyükelçisi
den değil de, N adir şahın güçlenmek olasılığından sa
S. Golitsın 1734 yılında N adir £aha uğradı. Ona uğram a
kınmasından ileri geliyordu, çünkü güçlenen N adir han
sının başlıca amacı Tahmasip K ulu hanı Türklerle sürek
m utlaka Rusya’yı kuzey-batı Hazeryanı eyaletler dışına
li savaşlara sevketmeğe “gizlice ve ustalıkla çalışmak
itecekti ve bununla da Hazer denizinde rusların rakipsiz
t ı”.54 Rus hüküm eti diplomasi manevrelerle yanısıra d i
hakim iyetine son koyacaktı.
rekt olarak askerî faaliyetlere katıldı. Böyle k i, 1735 y ı
Aynı zamanda da 1 M ayıs 1735 yılı tarihinde Kırım
lında Gence’de Türk garnizonun kuşatılm ası sırasında
tatarlarının Kafkaslarötesi’nde Osmanlı ordularına yar
Rus topçuları şehrin bombardman edilmesine ak tif su
dım etmek için gönderilmesi ve hem de Dağıstan ve
rette katıldılar.55
Azerbeycan’ın Hazeryanı eyaletlerini işgal etmek mesele leri divanda gündeme koyulm uştu.59 K ırım ordularının
İran’ı Osmanlı İmparatorluğu ile savaşı sürdürmeye teşvik etmeğe çalışarak Rusya 1722 y ılı sonrası zabtetti-
Azerbaycan’a sevkedilmesi kararı ve onların general Le-
ğ i Hazeryanı eyaletlerin geriye kalan kısm ını da ona ta
vaşov’un askeri birlikleri ile sonuna kadar savaşması Rus-
viz verdi, zaten aynı toprakların Rusyaca İran’a verilm e
Türk ilişkilerini keskinleştirdi. Rusya’ya tem silcisi A.
si 10/21 Mart 1735 y ılı Nevruz bayramı kutlam ası gü
Vışnyakov /İ, N eplyuyev’in çok yaşlanması ile ilg ili ola
nü, Gence şehri altında N adir’in kam pında imzalanan
rak onun yerine Vışnyakov’u atamışlardı/ yukarda adı
anlaşmaya dayanılarak gerçekm eştirilm eye çalışılm ıştı.56
geçen karar dolayısıyla vezir A li paşa itiraz etm işti, böy
Belli olduğu üzere bu anlaşma Osmanlı İmparatorluğu
le k i, tatarların hareket yolu Rusya’nın tabiliğinde bulu
aleyhine yönlendirilm işti. Osmanlı İmparatorluğu ken
nan arazilerden geçecekti. Fakat, A li paşa pek kesinlikle
disi Dağıstan topraklarında hak iddia etmekte bulundu
beyan etti k i, “haşmetmeap sultan hazretlerinin karar ve
ğu sırada Dağıstan’ı İran’ın hak ettiği üzerine Rusya’nın
kararnameleri reddedilmiş değildir, dizpozisyon kabül
itirafı Türk hüküm etinin büyük öfkesine neden oldu.57
edilm iştir (tarafsızlık önlemleri alınm ıştır), han tam a
Nadir han kendisi pek cüretli ve cesurlukla Osman-
m iyle sakıncasız olarak ruslara dostluğu kırm adan kendi
lı İmparatorluğu’nun başkentini işgal etmek üzerine fan
yoluyla gid eb ilir.”60
tastik hükümler verirdi ve bu işinde kendisine yardım
Rusya Kırım tatarlarının yürüyüşüne engel olmak
için silahlı kuvvetleri Karadenize çıkarm ak am acıyla Rus
için sabotajcı manevralar düzenlendi. K ırım hanı Der-
hükümetinden gem iler göndermesi ve keza Rusya’nın
bend’e doğru hareket ettiği sırada Rus askerî kuvvetleri
Osmanlı İmparatorluğu ile ilişkilerin i kesmesini talep
Perekop üzerine yürüyüşe koyuldular k i, bu da fiilen iki
ediyordu. Bununla ilg ili olarak 7 Haziran 1735 yılında
imparatorluk arasında harbin başlanması demek idi. Ge
Rus imparatoriçesi Anna İvanovna, şu gerçekleri N adir
neral Leontyev’in korpusunun K ırım ’a yönelik acele ve
şaha iletm esini S,G olitsın’e havale ediyordu k i, “mesafe
hazırlıksız seferi uğursuzlukla sona erse de,61 K ırım ha
uzaklığı yüzünden fazla gem i göndermek imkansız, Üs
nının daha Derbent yanından geçen müfrezelerini K ı
küdar /Nadir Şahın Rus yük gelilerin in sevkedilmesini
rım ’a geri dönmeye zorlam ıştı.62
talep ettiği yer/ İstanbul’un tam karşısında körfez k ıy ı
Vışnyakuv 24 Şubat 1736 yılınd a kendi hüküm eti
sında bulunuyor ve orada askeri kuvvetlerin taşınması
adına Osmanlı hükümetine beyan etti k i, “Rus döyüşçle-
için az gem i gerekiyor, çünkü orada her zaman gem iler
rinin (ordularının) Tatar sınırlarına girm esi” “tatarlarca
çoğunluk oluşturuyor; diğer taraftan da Rusya Kara de
şu ana kadar yapılan tüm cüretli derebeylikler ve özellik
nizde öyle yakın bir lim ana ve kaleye sahip değil k i, ora
le sonuncu kez imparatoriçe hazretlerinin toprakları ve
da gereken gem likleri yapabilsin ve yahut da k i, oradan
sınırları üzerinden hasım /Dağıstan’a sefer/ yap tığı hasım
askerî kuvvetleri geçirebilsin. H atta Rusya Osmanlı İm
seferine K ırım hanının askeri dostluk ve barışla davran
paratorluğu’na müharebe ilan etmiş olsa bile, Rus ordu
masına karşı alınan önlemdir.63 Bu sefer zamanı Rus sı
sunun başlıca askerî harekatı Karadeniz’den değil de Ki-
nırlarına “çeşitli düşmanca baskın” yapılm ıştır ve buna
yev tarafından başlatılacak.58 Rus hüküm etinin, güçlü ve
göre de Rus askerleri “Hanı o seferden alıkoym ak ve hız
O S M A N II
m
SİYASET
geri dönmesini yönlendirmek için” Kırım’a girmişler
son derece keskinleşmesinde onların Hazer yanı bölgede,
dir.64
özellikle Azerbaycan bölgesinde çıkarlarının çatışması
23 Nisan 1736 yılında Rusya Osmanlı İmparatorluğu’na savaş ilan etti. 2 Mayıs 1736 yılında divan dü zenlendi, burada bildirilirdi ki, Azov Rus askerleri tara
önemli rol oynadı. Bunda Rusya’nın Güney Kafkas hıristiyanlarına Türkiye aleyhine kışkırtması da mühim rol oynamıştı. Yukarda söylenenlere dayanarak şunları ka nıtlayabiliriz ki, Kafkas’da Rus-Türk çelişkileri ve ilk
fından ateşe tutulmuştur, 100 binlik Rus ordusu Perekop’a yaklaşıyor vs.; bundan rahatsız olan Kırım ham da yardım istemek zorunda kalmıştı, o sırada Osmanlı sara yı da Rusya’ya harp ilan etti.65
önce Azerbaycan’daki aksilikler 1735-1739 yy. RusTürk harbinin oluşmasında katalizör nedenlerden biriy
Böylelikle, Rus-Türk ilişkilerinin keskinleşmesi so nunda iki imparatorluk arasında açıkça harbin başlanma sına yol açtı. Yukardaki ol utların pek inandırıcı şekilde
manlı împaratorluğu’nun egemenliği altında bulunan
kanıtlandığı gibi, Rusya ile Türkiye arasında ilişkilerin
yeltenişleri idi.
1
Aliyev F. M. Antiiramkie Vtstupleniya i Borba Protiv Turetskoy Okkupasii v
di. Bu harbin başlıca nedeni, kuşkusuz, o zaman OsKaradeniz kıyılarını Rus hakim dairelerinin işgal etmek
33 34
Yine orada, vr. 7-9.
Azerbaydcane v Pervoy Polovine XVIII. Veka. Bakû, 1975, s.30-34.
2
Golikov î. İ. Deyaniye Petra Velikogo. s. 9, 2. baskı, SPB. 1838, s. 131.
35
Yine orada, vr. 12-13.
3
Mustafazade T. T. Azerbaydjan i Rııssko-Tıtretskie Otnojeniya v Pervoy Treti
36
Yme orada, vr. 13-15.
XVIII
37
Hammer 1., Osmanlı Tarihi, c. VII, kısım 1, Goras (Avusturya), 1965, p.
38
Butkov P. M ateralı D lya Novoy Istorili Kafkasa, J. 1722, po 1803, god I. k ı
39 40 41
Markova O. P-, s. 42. Markova O. P., göst. eseri, s. 42. Paiçedze G. G., Russko-Gruzmskıe O inoşm ıyaU lU -l 73.)/, Tibilisi 1965, s.
42
99. Arhiv, Vneşnoy, Politiki Rossiyskoy imperii (AVPRİ), f. Snoşe niya Ros
V.
Bakû 1993, s. 53-55.
4
Mustafazade T. T., a.g.e.. s. 50.
5
Aliyev F. M. s. 58-61.
6
Arhiv Vneşnoy Politiki Rossiyskoy İmperii. (AVPRİ)-Rusya İmparatorlu-
181.
ğu'nun Dış Politiği Arşivi; Fond Snoşeniy Rossii s Tursiey (SRT)-Rusya’nın Türkiye ile İlişkileri; Varak 89/1, 1723 y., iş 5 , 1. bölüm, 11. sayfa ve arkası. 7
AVPRI, SRT op., liste 89/1 is. (1722)....
8
Tine orada, vr. 44-45.
9
Yine orada, iş. 6 , (1722), varak 441.
10 11 12 13 14
Yine orada, vr. 9-11.
sım, SPB, 1869, s. 181.
sii s Persiey /SRP/, liste 77/1,1728, iş. 8 , vr. 13-14.
Yine orada, vr. 456.
“Reis-ül-Küttap dış siyaset meseleleriyle uğraşıyordu.
Solovyov S, İstoriya Rossii Drevneyşih Vremen s. 77.
43 44
ABPRİ, f. /SRT/, liste 89/1, 1729 y., iş. 6 , vr. 13.
Uzunçarşılı, İ., göst. eseri, s. 89; Smimov N. A., Politika Rossiina Kavkaze v
45
Yine orada, var 77.
rubejah XVI.-XIX., vakah. -M., 1958, s. 67.
46
AVPRİ, f. SRP, liste 77/1, 1729 y., iş. 6 , varaklar 137-139.
AVPRİ SRT f„ liste. 89/1, iş. 5 (1723), I. böl., vr. 95-96. Yine orada, vr. 98-100.
47
Rossiyskiy Gosudarstvennıy, Voennno-lstoriçeskiy Arhiv /RVİAR/ Fonu. Voenno-uçenıy arhiv /VUA/, iş. 1540, vr. 112.
15
Solovyov, S., göst. eseri, s. 34.
48
İĞ
F. liste. 89/1, iş. 5, (1723), II. böl., vr. 240.
49
Abdurrahmanov, A., a.g.e., s. 61.
17
Yine orada, I. böl., vr. 193.
50
AVPRİ. F. SRT 89/1, 1733 y. iş 5,11.5 8; 253.
18
Solovyov, S., göst. eseri, s. 397.
51
AVPRİ, f. SRT, liste 89/1, 1734 y., iş. 6 , vr. 8 a.
19
Sbornik İmperatorskogo İstoriçeskogo obşestva (SİRİO), c. 49, SPB,
52
Yine orada, f. SRP, liste 77/1, 1733 y., iş. 5, vr. 56.
1885, S. 296-297.
20 21 22
AVPRI, SRT, f. liste 89/1, i§. 5 (1722), II. bölüm, vr. 240.
53 54
Yme orada, fon SRP, op. 89/1, 1734, d. 6 , 11.38, ob-39-
Yme orada, vr. 242.
55
23 24
Yine orada, vr. 241.
56
(AVPİ), f. SRP, op. 77/1, 1735 g., d. 6 ,1 .61.
Yine orada, vr. 24.
57
Yine orada, f. SRP, op. 77/1, 1735 g ., d. 6 , 1.9.
25
Yine orada.
58
AVPRİ, f. SRT, lis. 77/1, 1735 y., iş. 4, V. II.
26
Markova O. P., Rossiya Zakavkaziya i M ejdunarodniye Otnojeniya v XVIII.
59
Orada, f. SRV, 1.89/1, 1735 y. iş. 6 , V. 91.
v , Moskova 1966, s. 97.
60 61 62
Orada, f. SRT, 1.89/1, 1735 y. iş. 7, V. 28; iş. 6 , 1.30-31.
63 64
Yine orada.
65
Mustafazade, T. T., Azerbaycan ve Rus-Türk İlişkileri, s. 200 (Azerbaydjan
Yine orada, vr. 240.
27
Solovyov S. M., göst. eseri, s. 399.
28
AVPRI, SRT, f. liste, 89/1, iş. 5 (1723), II. böl., vr. 356-357.
29 30
Uzunçarşılı, İ. H., gösterilen eseri, s. 190.
31 32
Aliyev F. Antiiramkie vıstııpleniya., s. 99.
Yine orada, f. SRP, liste 77/1, 1733 y., iş. 4, varaklar, 88-90. AVPRİ, f„ SRT, OP 77/1, 1735 g ., d. 4, 1.1; Leviatov B. N. Oçerki iz İstarii Azerbaydiana V XVIII V. 1948, s. 103.
AVPRI, SRT, liste 89/1, iş. 6 (1724), II. bölüm, vr. 375. AVPRI, SRT, liste 89/8, iş. 7 (1724), vr. 1-2. Yine orada, vr. 3-7.
Markova O. P., göst. eseri, s. 49 XVIII. v. 1, 1957, s. 375. AVPRİ, f. SRT, op. 89/1, iş. 5/1736 y./ c. 2, vr. 268. Yine orada, iş. 6 , /1736/, I. bölüm, 1135 sayfa. i russko-turetskie otnoşeniya,)
OSMANLI
SİYASET
OSM AN LILARIN T Ü R K İST A N VE KAFKASYA İLİŞKİLERİ
O SM ANLI DEVLETİ'NİN TÜRK İSTAN SİYASETİ
573 TÜ RK İSTAN 'D A O SM A N LH R A N REKABETİ
581 XIX. YÜZYIL SO N U XX. YÜZYIL BAŞINDA ÇİN M ÜSLÜM ANLARI VE O SM ANLI İLİŞKİLERİ
588 KAFKASYA VE OSM ANLI DEVLETİ (XVPXX. YÜZYILLAR)
594 XVIII. YÜZYILDA KAFKASYA
613 XV.-XVIII. YÜZYILLAR ARASI T Ü R K (OSMANLI) - G Ü RCİSTAN İLİŞKİLERİ HAKKINDAKİ O SM ANLI BELGELERİ
622 XVIII. YÜZYILDA AZERBAYCAN'IN GÜNEYBATISINDAKİ O SM ANLI SIN IR M UHAFIZLARI
631
OSMANLI DEVLETİ'NİN TÜRKİSTAN SİYASETİ PROF- DR. M EH M E T SARAY İS T A N B U L Ü N İV E R S İT E S İ E D E BİY AT F A K Ü LT E Sİ
ilin diği gib i bugünkü Türkiye Türklerinin ve
Rusların, Ç inlilerin ve İngilizlerin, Türkistan ülke
Osmanlı Türklerinin ataları olan Oğuzlar, ya
leri ile Afganistan’a yönelik işgal hareketleri, ister iste
ni Türkmenler, Selçuklu ailesi önderliğinde
mez Osmanlı Devleti ile Türkistan devletleri ve Afganis
XI. asrın ikinci yarısında Anadolu’ya gelm işlerdi. Bu de
tan arasında hızlı bir diplom atik ilişkiye sebep olmuştur.
virden başlayarak, Anadolu Türkleriyle Türkistan Türk-
Ü lkeleri yabancılar tarafından işgale uğrayınca Türkistan
leri arasında, kopuk kopuk da olsa, devamlı bir ilişki ol
devletlerinden Buhara, Hokand, Hive, Kaşgar, Afganis
muştur. XV. asırdan itibaren bu ilişkilerde Şii İran’ın ay
tan ve Türkmenistan liderleri yardım dileyen m ektuplar
rı bir rolü olmuştur. XIX. asra kadar İran, Osmanlı
ve elçilerle Osmanlı D evleti’ne başvurmuşlardır.4
Türkleri ile Türkistan Türkleri arasındaki politik ve kül türel ilişkilerde daima birinci sebep olarak görülmüştür. Bunu, bendeniz henüz tamamlanmış olan “Türk-İran M ünasebetleri” kitabında yeterince işledim. Bu devirler le ilg ili soru sorulması halinde b ilgi arz edeceğim.
Türkistan devletlerinin Osmanlı D evletinden iste dikleri yardım ın başında silâh ve asker gelmektedir. Top, tüfek, barut ve m ermi im alinde gerekli malzemeler ve bunları im al edecek ustalar istemişlerdir. Kaşgar hariç, maalesef Batı Türkistan’daki Hokand, Hive ve Buha-
1783’ten itibaren Osmanlı D evleti’nin Türkistan
ra’nın bu isteklerine müspet bir cevap verilmemiştir.
siyasetinde büyük değişiklikler olmuş, daha ak tif ve po
H albuki konu Osmanlı hüküm etleri tarafından son dere
zitif bir gelişmeye tanık olunmuştur. Bu değişikliğin en
ce ciddiye alınm ış, ilg ili meclisler de günlerce görüşül
büyük sebebi, Rusya’nın, Çin’in ve İngiltere’nin orta As
müş ve yardım kararı da alınm ıştı. Ne var ki, Türkistan
ya ülkelerini, devletlerarası hukuku hiçe sayarak işgal et
devletleri ile Osmanlı Devleti arasında Şii İran’ın geçit
meye başlamalarıdır,1
vermez bir set gib i bulunması, Kafkasların Ruslar tara
Peki, Rusya, Çin ve İngiltere niçin bu bölgeye yö
fından işgal edilm iş olması, istenen askeri malzemeyi
nelm işti? Rusya, Türkistan illerinin ekonomik ve ticari
gönderecek bir yol bulunmasına imkan vermemiştir. Si
potansiyelini ele geçirmek, denizlerde yenem ediği İn gil
lâh yardım ının haricinde istenen asker yardım ı ise, hiç
tere’yi orta Asya üzerinden tehdit etmek için bu işgali
m ümkün olmamıştır. Zira, bu yardım ların istendiği de
yapmıştı. Çin ise, Doğu Türkistan’ı hem sömürmek ve
virlerde Osmanlı D evleti’nin hem Rusya ile sulh halinde
hem de Rus işgaline karşı batı bölgesinin em niyetini
bulunması ve hem de Rusya’dan çekinmesi dolayısıyla
sağlamak için işgal ettiğin i açıklıyordu.2 İngiltere’ye ge
asker yardım ını mümkün kılm am ıştır. Bu istekte bulu
lince, Rusya ve Çin’in Türkistan ülkelerini aldıktan son
nan ülkelerin tem silcilerine gönüllü toplama tavsiyele
ra, Hindistan sömürgesini tehdit ederler endişesiyle, o
rinde bulunulmuş ise de, bundan da istenen netice çık
bölgenin emniyet kapısı olarak gördüğü Afganistan’ı iki
mamıştır.
defa işgal etmiş, parçalamış ve bu ülkenin günümüze ka dar gelen problemlerinin yaratıcısı olmuştur.3
Yukarıda arz ettiğim iz silâh ve asker yardım ının ha ricinde Osmanlı D evleti’nden idareci talebinde bulunul-
O SM A N LI I
SİYASET
muştur. Ülkelerini idare etmek üzere ya bir Osmanh Pa
medeni yollarda ilerlemenin gerçekleştirilmesine çalışıl
şasının, ya da bir Osmanh şehzadesinin gönderilmesini
maktadır. Ne var ki, yüksek Hilafetin yardım ı olmadık
istemişlerdir. 1820’lerde ve 1870’lerde istenen bu idare
ça m ülki ve m illi işlerim izin istenen sonuca ulaştırılm a
ci zümresine Osmanlı kayıtlarında nasıl bir cevap veril
sı mümkün değildir. Bize gönderdiğiniz elçi Şeyh Süley
mesi gerektiği veya verildiğine dair bir kayda rastlanma
man Efendi, Padişahımızın talim atlarını bize tebliğ
mıştır.
ederken Devlet-i Aliyyenin yürürlükteki bütün kanunla
Askeri yardım ın haricinde, bu kardeş ülkelerin, Os-
rını ve yabancı ülkelerle ilg ili muamelelerle gerekli ka
manlı Devleti’nden diplomatik yardım istediklerini gö
ideleri anlatmış, Buhara Emîri ile memleketin yüksek
rüyoruz. Rusya’nın devletlerarası hukuku hiçe sayarak
şahsiyetleri adı geçen Şeyhin bütün ifadelerini dikkate
ülkelerine saldırdığını, büyük maddi zarara ve insan kay
alarak Rusya ile mütareke imzalanmış, m ülki ve m illi iş
bına sebep olduğunu dile getirerek, bunun durdurulma
lerimizde ıslahat yapma kararı alınmıştır. Ancak, bütün
sı için Osmanlı Devleti ile İngiltere’nin tavassutunu is
bunların gerçekleştirilmesine gücümüz yetmediğinden
temişlerdir. Onların bu isteklerine de nasihatten başka
ve bu husus da Devlet-i Âliyyeden başka müracaat yeri
bir cevap verilmemiştir.5
miz olmadığından sizlere yardım için başvurmak mecbu
Türkistan devletlerinin Osmanh D evletinden is tekte bulunduğu konuların başında, İslâm âleminin Ha
riyetinde kalınm ıştır.” Mektubun devamında ise Buhara Em irliğinin ricaları şu şekilde dile getirilm iştir:
lifesi olması dolayısıyla, dinî alanda olmuştur. Hac vazi
1- Buhara’nın m ülki işlerinin ıslahı için İdadiye,
fesini ifa edebilmeleri için Türkistanlı Müslümanların
Rüşdiye, Harbiye ve Tıbbiye mekteplerinde okunan ilim
belirli güzergahlardan emniyet içinde seyahat etmeleri
ve fenlere vakıf ve top-tüfenk gibi her ııevi yeni silahları
nin sağlanması ve bu arada onlara m addî yardımda bulu
ve levazımatını yapmakta usta m uallim lerin gönderilme
nulması için yapılan ricaların hemen tamamı yerine ge
si,
tirilm iştir. Bu hususta Osmanlı yetkililerinin oldukça cömert davrandıkları mevcut arşiv kaynaklarından anla şılmaktadır.6
2- Adı geçen fenlerde ve bilhassa enerji, arz tabaka ları maden çıkarma hendese fenlerinin teori ve tatbika tında zaruri olan bilgilere öğretmenlerle adı geçen fenler
Türkistan devletlerinin liderleri, sık sık Osmanlı idarecilerinden ülkelerindeki medreselerin sağlıklı bir şekilde eğitim verebilmeleri için ders kitapları isteğinde bulunmuşlardır. Onların bu isteklerinin tamamı da yeri
için gerekli alet ve edavatın tem in buyurulması. 3- Buhara’ya kültürlü bir sefir gönderilerek yeni ni zam ve usullerin icra mevkiine konmasının sağlanması. 4- Bazı devletler Buhara’ya hudut bölgelerini koru
ne getirilm iştir. Türkistan devletlerinin, Rus işgaline uğradıktan sonra ısrarla talep ettikleri yardım ların başında, ülkele rinde, Osmanlı devletinde olduğu gib i, ıslahat yapmak istedikleri dile getirilerek bu hususta âcilen yardım talep
mak için sağlam bir duvar olarak gördüklerinden bizler yardımcı olmak istemektedirler ki, uygun görüldüğü takdirde onlannda Buhara’ya yarım etmeleri hususunda teşvik edici bir mektup lütfedilmesi.
etmişlerdir. İdadi, Rüştiye, Hukuk, Tıp ve Mühendislik
5- Afganistan’la dil, din ve hudut b irliği içinde bu
dallarında okul açılması için, öğretmen ve idareci iste
lunduğumuz için birbirimize destek olmamamız için da ime dostça ve birlikte hareket etmemiz gerektiğini tav
ğinde bulunmuşlardır. 4 Nisan 1871 tarihinde Buhara M eclisi’nin ve hü
siye eden bir yazının gönderilmesi.
kümdarının imzalarını taşıyan şu yardım talebi son dere
6- Buraya gönderilecek sefirin ahaliye ve ileri gelen
ce düşündürücüdür. Buhara H an lığı’nın yardım isteyen
söz sahibi şahsiyetlere nasihatler ederek aralarında b irlik
mektubu özetle şöyleydi:
kurmaya çalışması.
“Daha önce Devlet-i Aliyyenin tenbihleri tebliğleri
7- Esas mesele Buhara’nın ahvalinin düzene sokul
gereğince Buhara’nın hal-i hazır durumu yoluna girm e
ması ve Buhara Emirinin doğru iş yapmasının sağlanma
ye başlamış ve Devlet-i A liyye’ninkine benzer şekilde
sı olup, bunun da gerçekleştirilmesi yüksek hilafetin reh-
O SM A N LI I
S1YASET
herliğine ve yardımına bağlı bulunduğundan ol havali
H indistan’daki menfaatlerini korumak isteyen İn
deki İslam ahalisinin yabancıların saldırılarından kurta
giltere, bu bölgeyi savunmak maksadiyle k ilit mevki ola
rılıp huzura kavuşturulmaları için ne gerekli ise bu hu
rak gördüğü Afganistan’ı iki defa kanlı bir şekilde işgal
susa ait görüş ve fikirlerinizin gönderilmesi istirham olu
etmek ihtiyacını duymuş ve bu İslâm ülkesinin bugün
nur.
kü felâketine bir nevi zemin hazırlamıştı, buna karşılık Memleketin ve ahalinin selameti için taraf-ı salta
Rusya, tıpkı İngiltere’nin Afganistan’a yaptığı g ib i, m il
nattan her ne emir ve ferman buyurulursa can-u gönül
letlerarası hukuku hiçe sayarak 1864-1884 yıları arasın
den kabul edileceği, tarafınıza olan b ağlılığın gerekli k ıl
da Batı Türkistan’daki Hanlıkları kanlı bir şekilde işgal
dığı hususlarda kat’iyyen kusur yapılm ayacağı ve her za
etmişti. Rusya ile İngiltere’nin, Afganistan’ın Türkistan
man Padişah hazretlerinin varlık sağlığının devamı için
sınırları üzerinde anlaşmaları ile bu rekabet bir noktada
dua edileceği tabiidir. Hülasa, memleketimiz ahvalinin
durmuş idi.
düzelmesi sizin lütuflarınızla mümkün olacağından yu
Rusların, o zamanki Türkistan devletlerini haksız
karıda arz ettiğim iz hususların temininde halife hazret
bir şekilde işgale başlamaları üzerine bu müslüman Türk
lerinin müsaadesini temine delalet buyurmanızı rica ede
devletlerinin idarecileri, İstanbul’a gönderdikleri elçiler
riz. bu hususta esirgemeyeceğiniz lütuf ve yardımın ehl-
ve mektuplar ile Rus işgaline karşı kendilerine yardım
i İslâmî yabancıların zorbalığından kurtaracağı, sükûn ve
edilmesini istemişlerdi. İslâm ülkelerinin önderi olan
selâmeti gerçekleştireceği herkesçe m alûm dur...”7
Osmanlı Devleti, o sıralarda içinde bulunduğu sıkıntılar
Buhara’nın ricaları, daha önceki taleplerinde yapıl dığı gibi, Osmanlı hükümeti tarafından ilg ili meclis ve komisyonlara sevk edilerek görüşülmüş ve neticesi sadra zam tarafından bir tezkire ve Padişaha arz edilmiştir. Sadrazam, buhara emirinin ülkesini ilerletmek ve intiza ma sokmak için talep ettiği öğretmenleri, teknisyenleri, idarecileri ve lüzumla aletleri göndermeyi düşündükleri ni; fakat, Buhara’nın uzak mesafede oluşu ve Osmanlı Devleti ile arasında başka ülkelerin bulunması sebebiyle buna imkan bulamadıkları, ancak, “Kendileri oradan ve liecl’it-tealüm münasib ve madut talebe gönderirler ise, mekatib-i askeriyede tahsil-i fünun ettirilerek iade olu nacakları” adı geçen elçisi vasıtasıyla bildirmeni uygun olacağı ifade edilmiştir.8 Bundan başka Sadrazam, bir cevapname-i bazı hediyelerle birlikte gönderileceğini bil dirmiştir. XVIII.
ve biraz da mesafenin uzaklığı ile Rusya’dan çekindiği için bu yardım isteklerine gereken cevabı verememişti. Yukarıda kısaca temas edilen sebeplerden dolayı Rus işgaline karşı Buhâra, Hokand ve Hîve’ye yardım edemeyen Osmanlı Devleti’nin, 1873 yazından itibaren Türkistan siyasetinde daha aktif davranmaya başladığını görüyoruz. 1864 başlarında Hokand’ın kuzey-batısındaki Çimkent kalesini Ruslara karşı müdafaa ettikten son ra o sıralar Doğu Türkistan müslümanlarına vuku bulan Çin saldırılarını durdurması için Hokand Ordu Kuman danı Alim Kul tarafından Kaşgar’a gönderilen ve bilahere o ülkenin hâkim i haline gelen Yakub Bey ile Osmanlı Devleti yakından ilgilenmeye başlamıştır, burada, ak la şu soru gelebilir: Osmanlı Devletini diğer Türkistan hanlıklarına nispetle Kaşgar’a karşı gösterdiği bu sıcak ilginin sebepleri neler olabilir? Bu mesele ile ilg ili mev
cut arşiv vesikaları ile diğer kaynaklardaki soruya kesin asrın sonlarında K ırım ’ı ele geçiren Rusya,bir cevap bulmak mümkün olmamıştır, bununla beraber,
hızla Kafkaslara sarkmış ve stratejik önemi büyük olan
Osmanlı Devleti’nin Kaşgar’a karşı daha faal bir siyaset
bu bölgeyi, XIX. asrın ilk çeyreği sonunda iki müslüman
tâkip etmesine şu üç hususun sebep olduğu söylenebilir:
devleti, İran ile Osmanlı D evletini yenerek ele geçirmiş
1-
Rusların Hindistan’a doğru yayılmasını isteme
idi. Rusya’nın güneye doğru bu hızlı yayılışı, o zamanlar
yen İngilizlerin, Kaşgar’ın kuvvetlenmesi için Osmanlı
Hindistan’a henüz hâkim olmuş olan İngiltere’yi olduk
Devletine telkinde bulunması kuvvetle muhtemeldir.
ça telâşa düşürmüştü. Bu iki yayılm acı ülke arasında baş
Bunu yapmakla İngilizler, Kaşgar Afganistan Türkme
layan rekabet, 1854-1856 Kırım H arbinden sonra daha
nistan halkasını meydana getirerek Hindistan ile Ruslar
da hızlanarak Asya’da tam bir istilâ yarışına dönüşmüştür.
arasında bir barikat kurmak istemişlerdir. Devamlı Rus
O SM A N LI I
SİYASET
tazyikinden tedirgin olmuş olan Osmanlı Devleti, İngi-
olarak zamanın büyük devletleri tarafmdan resmen ta
lizlerin dostluğunu muhafaza etmek için onların telkin
nınmasını sağlayan Yakub Bey, 1820’de Taşkent yakınla
lerine uyarak Kaşgar’a daha yakın alaka göstermiş olabi
rında Pişkent köyünde doğmuştu.10 Kurama kasabasının
lir.
kadısı olan babası Pîr Muhammed Mirza, 1818’de Piş2- Osmanlı Devleti Türkistan H anlıklarına yardım
kent’e gelerek oranın en nüfuzlu şahsiyeti Şeyh Niza-
etmek istemiş, fakat mesafenin uzaklığı, Rusya’nın düş
m eddin’in kızkardeşi ile evlenmişti. Yakub Bey’in yük
m anlığını celbetmek endişesi ve biraz da Türkistan han
seliş yıllarında nüfuzlu dayısının büyük rolü olmuştur.
lıklarının tutarsız davranışları yüzünden onlara itim at
Devrinin geleneklerine uyarak çocukluk yıllarını molla
edemediği için bu arzusunu yerine getirememişti. Osmanlı Devleti istediği halde Türkistan müslümanlarına yardım edememenin üzüntü ve ezikliğini gidermek için Yakub Bey gibi dirayetli ve tutarlı bir devlet adamının şahsında Kaşgar Devletine yardım elini uzatmıştır, üste lik bu meselede Rusya gib i tedirginlik duyacağı bir düş man da yok idi.
olabilmek için sıkı çalışmalarla geçiren Yakub bey, bilâhere, hareket dolu yaradılışına uym adığını görerek bu mesleği bırakmıştır. İşte tam bu sırada kızkardeşi, Taş kent valisi Nur Muhammed Han ile evlenmişti. Vali eniştesinin sayesinde Yakub Bey, Hokand askeri kuvvet lerine girm iş, kısa zamanda kaabileyetini göstererek 1845’de yeni Hokand Hanı Hudayar’a “Mahram” (Ma beyinci) tâyin edilm işti.11 1853’de Akmescit’i Ruslara
3- Türkistan hanlıkları, Osmanh Devletinin birbir leri ile iyi geçinmeleri hususundaki ısrarlı tavsiyelerini dinlemedikleri için İstanbul’un kendilerine olan itim adı
karşı müdafaa eden Yakub Bey’in uhdesine, 1864 yılın dan itibaren Rusların Orta Asya’da yeniden ilerlemeleri üzerine, Çim kent’in müdafaası verilm işti. Bu kaleyi de
nı oldukça sarsmışlar idi. Ayrıca, Türkistan hanlıklarının
ilk Rus taaruzuna karşı başarıyla savunan Yakub Bey, bi-
yardım talepleri de Ruslarla harbe başladıktan sonra vu
lâhere Rusların toplarla hücumu üzerine Çim kent’i bo
ku bulmuş idi. Öyle dar bir zamanda Osmanlı Devletine
şaltm ak zorunda kalm ıştı.12 Yakub Bey, 1865’de Taş
daha salim bir karar alma fırsatı bırakmamışlardı. Buna
kent’i Ruslara karşı kahramanca müdafaa ederken ölecek
m ukabil, Yakub Bey’in güvenilir şahsiyeti ve yaptığı yar
olan A lim -K ul’un yanına dönmüş ise de, Hokand Han-
dım talebinin iyi bir zamanda vuku bulması, onun rica
lığna hâkim olmak düşüncesinde olan Alim -K ul tarafm
sının ehemmiyetini Osmanlı devlet ricaline ustaca anla
dan Kaşgar’da Buzurg Han’a yardımcı olması için 66 k i
tabilen seyyid Yakub Han Töre gib i fevkalâde kaabiliyet-
şilik bir müfreze ile Taşkent’den adeta uzaklaştırılm ıştı.13
li bir sefirin bulunması Osmanlı Devleti’nin alâkasını
Yakub Bey ile Buzurg Han, Çinlilerin 1865’de
Kaşgar üzerine çekmiştir. Osmanlı devlet adamları üze
yaptıkları bir hücumu püskürtmeye muvaffak olamamış
rinde müspet bir tesir bırakan Yakub Han Töre, Kaşgar
lar ise de, Taşkent’in Rusların eline geçmesinden sonra
Emiri Yakub Bey’in hem dostu, hem de yakın akrabası
bâzı Hokand kuvvetlerinin Yakub Bey’e katılm aları üze
idi.9 Taşkent’in düşman eline düşmesinden önce Alim-
rine düşmanı mağlup ederek Kaşgar’dan geri çekilmek
Kul tarafından yardım istemek için İstanbul’a elçi olarak
mecburiyetinde bırakmışlardır.14 Yakub Bey, Kaşgar’ın
gönderilmiş olan Yakub Han Töre, alim -K ul’un ölümü
arkasından Yarkent’e Çinlilerden geri alarak mevcut or
ve Hokand’ın Ruslara yenilmesi üzerine sefirliğinden is
dusunu yeniden tanzim ve takviye etmiş, buna Hokand
tediği neticeyi alamamıştı. Osmanlı hükümetine Orta
ordusunda kazandığı tecrübelerini de ekleyerek, Doğu
Asya ahvali hakkında uzun bir takrir vererek 1870 başla
Türkistan’ın diğer şehirlerini birer birer hâkim iyetine al
rında İstanbul’dan ayrılan Seyyid Yakub Han Töre, Kaş
maya muvaffak olmuştur. Fakat, Buzurg Han’ın onun
gar’a giderek dostu Yakub Bey’in hizmetine girm işti.
başarılarının kıskanıp aleyhinde bir vaziyet alması üzeri
Şu veya bu sebeple, Osmanh Devleti’nin alâkasını
ne, 1867’de Buzurg Han’ı önce hapse sonra da M ekke’ye
çeken ve itim adını kazanana Kaşgar hâkimi Yakub Bey
hacca göndererek Doğu Türkistan’ın m utlak hâkim i ol
kim idi? Doğu Türkistan müslümanlarının itim ad ve
m uştur.15
sevgisini kazanarak Kaşgar devletinin başına nasıl geç
Rusların, Türkistan’daki Türk devletlerini birer bi
m işti? Kaşgar’ı Çin tasallutundan kurtaran ve müstakil
rer zaptederek Hindistan lıududlarına yaklaşmaları İngi-
O SM A N LI
! SİYASET
lizleri endişeye düşürmüştü. Orta Asya’daki ticarî ve si
Kâşgar hâkim inin ricaları için gerekeni yapmaya başladı.
yasî menfaatlerini kaybeden İngilizler, nüfuzları altında
Sadaretin direktifi ile Kâşgar elçisinin istekleri bizzat
tuttukları Afganistan’ın kapı komşusu Kaşgar hâdiseleri
Tophane M üşiri A li Said Paşa ve Umum Fabrikalar Nâ
ile yakından ilgilem eye başlamışlardır. İngilizlerin gös
zın Seyyid Paşa tarafından yerine getirilm iştir. Kâşgar
terdiği bu alâkadan Yakub Bey de memnun olmuştur, bu
Hakimine bütün edavatiyle beraber 6 adet Krupp topu,
memnuniyet ve dostluk, karşılıklı gönderilen elçiler va
bin adet eski ve 200 adet de yeni yapı tüfenk ile kapsül
sıtasıyla teyid edilmiştir. Fakat, İngilizlerin Yakub Bey’e
barut imal vasıtaları ve ustaları gönderilm iştir.21 Ayrıca,
gösterdikleri alâka, çok geçmeden Rusların dikkatini
Kâşgar ordusunu eğitm ek için, İstilıkâm subayı Ali Kâ
çekmiş ve onlar da bir elçilik heyeti göndererek Yakub
zım Bey piyade subayı Mehmed Yusuf Bey ve topçu za
Bey ile bir ticaret andlaşması yapm ışlardır.16
biti İsmail H akkı Bey ile dört emekli subay, Enderundan
Yakub Bey Kaşgar’a hâkim olduktan sonra bir taraf
Murad Efendi’nin başkanlığında Kâşgar’a gönderilmesi
tan Orta Asya’yı bir nevi aralarında paylaşıp istilâ etmiş
ne karar verilm iştir.22 Yakub Bey’e ise, bâzı hediyeler ile
olan Rusya ve İngiltere ile münâsebetlerini dostane bir
birlikte “birinci rütbeden murassâ nişan-ı Osmanî” ve
şekilde düzenlemeye ve bir denge unsuru olmaya çalışır
“Seyf ve alem” gönderilmesi kararlaştırılmıştır. Bu hedi
ken,17 diğer taraftan da kendi nüfuzunu yükseltecek ve
yeleri ve yardım ları ihtiva eden bir nâme-i hümâyûn da
devletini destekleyecek olan İslâmm başı, Osmanlı Pâdi
Yakub Bey’e yazılm ıştır.23
şâhı Sultan Abdülaziz Han (1861-1876) nezdine fevkala
Osmanlı hüküm etinin Kâşgar’a yaptığı yardım ı gö
de elçisi Seyyid Yakub Han T öreyi göndererek yardım
türen heyet, Süveyş üzerinden rahat bir yolculuktan son
talebinde bulunmuştur. Orta Asya m üslümanlarının ye
ra H indistan’ın Bombay şehrine ulaşm ıştır.24 Fakat he
tiştirdiği büyük diplomatlardan biri olan Seyyid Yakub,
yet, Bombay’dan Kâşgar’a kadar olan yolculuğunda İngi
kısa adıyla Koca Töre, Türkistan’daki gelişm eleri ve bu
lizlerin çıkardığı engeller yüzünden çok eziyet çekmiş
arada Kâşgar devletinin durumu ve ihtiyaçlarını çok iyi
tir.25 Nihayet elçilik heyeti ile “nâme-i hükmâyûn” Kâş
bir şekilde Osmanlı hükümeti ileri gelenlerine ve Padi-
gar’a ulaşmış ve Yakub Bey tarafından 100 pare top atı
şâh’a anlatarak ülkesi için silah ve personel yardım ı alma
şıyla selâmlanmıştır.26 Yakub Bey, hâkim iyeti altında
ya muvaffak olmuştur.
bulunan bütün memleketlerde hutbeleri Sultan Abdüla
Osmanlı himayesine alınmasını dileyen Kâşgar hâ
ziz nâmına okutmağa ve sikkeleri de onun adına bastır
kim i Yakub Han, Şaban 1289 (Ekim 1872) tarihli Fars
m ağa başlamıştır.27 Daha önce “Atalık-G azi” ve “Be-dev-
ça mektubunda özetle şöyle diyordu:
let” unvanını kullanmış olan Yakub bey’e, Osmanlı Dev
"Duyduğumuza göre, bütün müslümanların H ali
leti tarafından, verilen “Emir” lik unvanının ilânında o
fesi olarak zat-ı şahaneniz, himmetinizi İslâmm hayrına
sırada Kâşgar vasıl olmuş olan ikinci İngiliz elçilik heye
sarf etmektesiniz. Bu arada biz de, sizlere niyazda bulun
ti de hazır bulunmuştur.28
mayı ganimet bilerek yüce katınızda kulluğum uzun ka
Kâşgar Emîri Yakub Bey (bundan sonra Han), Os-
bulü üm idiyle bu mektubu göndermeye cür’et ettik. Biz
manlı Devleti’nin kendisine yaptığı yardım a ve iltifata
âcizlerini de himaye ettiğiniz kullarınız arasına dahil ile
teşekkür için 1292 Rebiülevvel (7 Nisan 1875)’inde İs
kapınızda hizmet edenlere ilâve buyurunuz k i bu vesiley
tanbul’a gönderdiği mektubunda hülâsa olarak şöyle di
le bizim de başımız dik olsun...”.18
yordu: “... Lütfedip Halifemizin göndermiş bulunduğu
16 Haziran 1873 Çarşamba günü huzur-ı hümâ
“Nâme-i Hümâyûn”, 4 zâbıt 1 murassa kılıç, birinci rüt
yû n a kabûl edilen Yakub Bey’in elçisi Seyyid Yakub ü l
bede murassâ bir “Nişan-ı Osmanî”, bütün edevatiyle
kesinin dertlerini etraflıca anlatarak bilhassa askerî sâha-
beraber 6 top, 1000 adet eski ve 200 adet yeni yapı tü
da Osmanlı Devleti’nin yardım ını rica etm iştir.19
fenk buraya ulaştı. Bunların gelmiş olması halkda büyük
Padişah’ın direktifi üzerine hükümet, Yakub Bey’in
sevinç yaratmıştır. Hatta bunların gelişi halka 100 para
biat ve elçisinin yardım için yaptıkları müracaatları gö
top atılarak müjdelenmiştir. ben de, ömrüm oldukça hi-
rüşerek kabûl etm iştir.20 Hükümet bu kararından sonra O SM A N II
lâfet-penahîlerine duacıyım, vereceğiniz her türlü emri i SİYASET
yerine getirm ek için hazırım. Büyük ihsanlarınız bütün
ği tecrübeler ışığında Kâşgar Emîri’ne karşı üstlendiği
Orta Asya İslâm âlemine yeni bir hayat vermiştir. Şimdi
sorumluluklarda daha dikkatli davranmaya çalışmıştır.
bütün müslümanlar yüzlerini sizlere çevirmiş bulun
Ne var ki, ülkesinde istikrarı ve terakkiyi büyük öl
maktadır. Herkes zat-ı âlilerine tebaiyyet arzusu ile do
çüde sağlamaya muvaffak olan Yakub Han, aynı başarıyı
ludur. Ümid ederim ki kısa bir zamanda bütün Orta As
dış siyasetinde tem in edememişti. N itekim , Türkiye, İn
ya Darülhilâfe ile bağlantı kurarlar ve bu suretle dünya
giltere ve hattâ Rusya ile normal münâsebetler kurup ge
ve din işlerinin en yüksek ve en temiz vaziyfesi olan İs
liştirm esine rağmen, aynı şeyi Çin ile bir türlü yapama
lâm birliği ortaya çıkm ış olur. Şu anda âciz bendeleri
m ıştı. Bunun sebebi, Çin’in Doğu Türkistan üzerinde
Devlet-i A liyye’nin sancağını açmış, hutbeyi ve sikkeyi
hâkim iyet iddia etmesi idi.
namınıza ortaya koymuş vaziyette size karşı vacip olan
Çin hükümeti, Kâşgar’ı kontrol etmek maksadıyle
borcumu yerine getirmeye çalışıyorum. Askeri eğitilm e
General Tso Tsungtang’ı ülkenin kuzey batı askerî vâli-
si ve yetiştirilm esi hususunda bütün gayreti sarfetmekte-
liğine tâyin etm işti. General Tso, emrindeki 89,000 k i
yim. İnşallah yakında büyük bir terakkî görülecektir...”29
şilik ordusuyla 1869 baharında Şansi ve 1873 sonbaha rında Kansu bölgelerinde Çin hâkim iyetini tekrar kur
Kendisini Halifeye bağlı bir Emîr olarak ilân eden
m uştu.33 Fakat, Çin’den yiyecek gelmeyince, Tso, ileri
Yakub Han, İstanbul’dan gelen subayların da yardım ıy
harekâtına devam edemedi. Tam bu sıralarda İli vadisin
la, büyük bir enerji ile ordusunu yetiştirm eğe koyulmuş
deki sınır anlaşm azlığını halletm ek için gelen bir Rus
tur. Yakub Han’ın bu hummalı çalışması kısa amanda
heyeti, Tso’nun imdadına yetişti. B atı’da Osmanlı devle
neticelerini vermeye başlamıştır. N itekim , Kâşgar ordu
tine karşı bir harbe hazırlanan Rusya, Yakub H an’dan
sunu mükemmel eğitim ini görmüş olan yabancı müşa
herhangi bir tehlike gelmemesi için General Tso’nun
hitler, durumu takdir ve hayranlıkla raporlarında zikret
Kâşgar üzerine yürümesini kolaylaştırm ak maksadıyla
mişlerdir.30
Albay Sosnovskiy başkanlığında bir heyeti göndermişti.
Diğer taraftan Yakub Han, ülkesinde siyasî istikra
Güç durumda olan Tso, Rus heyetini iyi bir şekilde ağır-
rı da sağlamak için bâzı tedbirler almaya başlamış, bunu
lıyarak İli vâdisinde Ruslar lehine fedakârlık yapmış ve
temin üm idiyle de İstanbul’a yeni bir mektup yazar Ya
buna karşılık da Türkistan’daki Rus U m um î V aliliğin
kub Han, Em îrliğin ölünceye kadar kendisinde kalm ası
den ordusunun ihtiyaçlarını karşılayan malzeme ve yiye
nı ve vefatından sonra da en büyük ve en reşid oğluna
cek almaya muvaffak olmuştur (Haziran 1875). Bu olay
geçmesi için Padişâh’ın müsaadesini rica etm iştir.31 Ya
dan altı ay sonra General Tso, hükümetinin Pekin’deki
kub Han’a verilen cevapta isteklerinin şu şartlar dâhilin
İngiliz bankalarından sağladığı kredi ile diğer ihtiyaçla
de kabûl edildiği bildirilm iştir:
rını gidermiş ve Kâşgar üzerine yürümek için hazır hâle
1 - Kâşgar’da hutbe Haiife adına kesintisiz olarak
gelm iştir.34 Bu arada, bütün bu olaylar olurken Rus, İn
okunacak,
giliz ve Çin başkentlerinde Doğu Türkistan’ın geleceği
2 - Para Halife adına basılacak,
ile ilg ili büyük bir diplom atik faaliyet başlamış bulunu
3 - Osmanlı sancağı, herhangi bir şekil değişikliği
yordu.
yapılmadan, orada da dalgalandırılacak. Bunlara ilâveten
Başlangıçtan beri Yakub Han’a karşı gayet dostane
hilafet makamı tarafından Kaşgar hükümetinden lüzum
bir siyaset tâkip etmiş olan İngiliz H üküm eti, yaklaşan
suz yere komşuları ile niza çıkarıp nüfus ve toprak kay
Çin işgali karşısında Kaşgar için fikir ayrılığına düşmüş
bına yol açılmaması ve memleketin her cihetce barışa ve
tü. H indistan’daki İngiliz V âliliği, Yakub Han’ı daha
refaha kavuşması için gerekli bütün İktisadî ve kültürel
fazla desteklemeğe lüzum olmadığın zira o cihetten ken
tedbirlerin alınması istenmiştir. Bunun, memleket dâhi
dilerine bir tehlikenin gelemeyeceğini savunurken, İngi
linde b irliği, ilerlem eyi, sulh ve sükunu temin edeceği
liz Hâriciye Vekâleti ve Yakub Han’ı ziyaret etmiş olan
hatırlatılm ıştır.32
Sir David Gorsyth, İngiltere’nin Pekin büyükelçisi Wa-
Bu tavsiyelerden de anlaşılacağı gib i, Osmanlı Dev
de, Doğu Türkistan’ın desteklenmesini ve istiklalinin
leti, Türkistan H anlıkları ile münâsebetlerinden edindi O SM A N U
korunması tezini savunuyorlardı.35 I
SİYASET
Bu tehlikeli gelişmeler üzerine Yakub Han, Osman-
ilerledi.39 1876-77 kışı kaçınılmaz hâle gelen bu harbi
h elçilik heyeti başkanı Murad Efendi’nin yanına Seyid
bir müddet erteledi ise de, savaş 1877 baharında Çin
Yakub Han Töreyi vererek, hem İstanbul’dan yeni silâh
kuvvetlerinin ânî hareketlerle 18 Nisan’da Divancı’yı ve
ve askerî uzman talebinde bulunmak, hem de Osmanlı
16 M ayıs’da da Turfan’ı işgaliyle fiilen başladı.40 Güven
Devleti vasıtasıyla dış destek sağlamak için İstanbul’a
diği kumandanı Hakim Han Töre ile oğlunun Çin kuv
gönderdi. İstanbul’a gelişinde Kâşgar elçisine yapılan tav
vetleri karşısında tutunamamaları Yakub Han’ı son dere
siye İngiltere’nin desteğini sağlamak ve Rusya ile de iyi
ce üzmüştür. İnatçı müstevliyle bizzat hesaplaşmak için
münâsebetler kurulması şeklinde id i.36 Bunun üzerine
esas kuvvetlerinin başında ilerlemeye hazırlanırken ânî-
Seyyid Yakub Efendi, ülkesinin istiklâlini muhafaza et
den rahatsızlanan Yakub Han, birkaç saat sonra beklen
mek için gerekli müttefikler bulmak ümidiyle İstanbul
medik bir şekilde vefat etmiştir. Yakubhan’ın bu ânî ölü
Petersburg ve Londra arasında mekik dokurcasına koştur
mü, Kâşgar’ın m üstakil kalma şansını da yok etmiştir.
maya başladı. Petersburg’da Osmanlı sefirinin de yardımı
Yakub Han’ın Doğu Türkistan’da bizzat büyük
ile ülkesinin dostane niyetlerini Çar hükümetine anlatan
kahramanlığı ve enerjisi ile kurduğu, Türk ve İngiliz
Seyyid Yakub oradan Londra ya geçerek İngilizlerin des
yardım larıyla geliştirdiği Kâşgar Devleti, onun ölümü
teğini sağlamaya çalıştı. Londra’ya varışında gayet iyi kar
ile tam bir keşmekeş içine düşmüştür. Hak-Kulu, Ha
şılanan Kâşgar elçisi, bilhassa Yakub Han’ı sefir olarak iki
kim Han T öreyi Korala vâlisi tâyin ettikten sonra baba
defa ziyâret etmiş olan Forsyth’ın ve o sıralar ülkesinde
sının nâşını Kâşgar’a götürürken kardeşi Beg-Kulu tara
olan İngiltere’nin Çin sefiri W ade’in desteğini görmüştür.
fından Aksu yakınlarında pusuya düşürülerek öldürül
Fakat, Hindistan ve Uzak Doğu işleriyle görevli Vekâle
müştür. Beg-Kulu kendisini Kâşgar hâkimi ilân etmesi
tin (Ministry of India) şiddetli muhalefeti yüzünden, İn
ne Rağmen, Hoten vâlisi Niyaz Beg’in istiklâlini ilân et
giliz hâriciyesi de fikir değiştirince, Forsyth ile Wade’in,
mesine mâni olamamıştır. Böylece, Kâşgar’da dramatik
Kâşgar’ı desteklemeleri tesirli olamamıştır. Bunun üzeri
bir için harb başlamış oluyordu. Beg-Kulu, büyük mücâ
ne Forsyth ile Wade, Hâriciye Vekili Lord Derby’i ikna
deleler ve kayıplardan sonra, önce kardeşinin öldürülme
ederek, kendilerinin Kâşgar ile Çin arasında arabuluculuk
sinden dolayı kendisine karşı isyan eden Hakim Han Tö
yapmasını sağlamışlardır. Bu iki İngiliz diplomatının
re’yi ve sonra da Niyaz Beg’i mağlûp edip memleketi
gayretleri ile Seyyid Yakub Efendi, Çin’in Londra sefiri
parçalamaktan kurtardı ise de, Çin işgal kuvvetlerine
Kuo ile birkaç defa görüşmüş ise de, Çin elçisine hükü
karşı koyacak bir kuvveti de kalmadı.41
metinin tâviz vermemesi hususundaki direktifi yüzünden
Beg-Kulu, iç harbi bitirir bitirmez Hindistan İngi
bir netice elde edememiştir.37 W ade’in P ekine dönmesin
liz Vâliliğinden âcilen maddî-manevî yardım ve Çinliler
den sonra İngilizler, Çin başkentinde Kâşgar ile Çin ara
le sulh yapabilmesi için arabuluculuk yapmaları ricasın
sında bir sulh tem inine çalışmışlar ise de, Çin başbakanı
da bulundu. Ancak, hiç kimseden bir cevap alamadı.42
“Sulh görüşmeleri ancak General Tso vasıtasiyle olabilir”
Bu ise, Beg-Kulu’yu büyük bir üm itsizliğe düşürdü.
diyerek bu teşebbüsü de neticesiz bırakmıştır.38
Çin kuvvetleri ilerledikçe üm itsizliği artan Beg-
Bu arada son hazırlıklarını tamamlayan General
Kulu, nihayet Kâşgar’ı müdafaa eden kuvvetlerinin de
Tso, 1876 sonbaharında ileri harekâta başlayarak, 5
dağılması üzerine, çaresizlik içinde memleketini terk
Ekim’de Urumçi’yi ve 6 Kasım’da da Manas’ı aldı ve do
ederek Ruslara sığınmak mecburiyetinde kalm ıştır karşı
ğu Türkistan sınırlarına resmen girdi. H ızla ilerleyen
larında rakip kalmayan Çin kuvvetleri ise, 16 Aralık
Çin işgal kuvvetlerini durdurmak maksadiyle Yakub
1877’de Kâşgar: kolayca zaptetti. 16 Mart 1878’de “Pe-
Han, sınır bölgesindeki stratejik önemi büyük olan tur
king Gazette”si bütün Doğu Türkistan’ın işgal edilerek
fan, Tahtasun ve Divancı kalelerine yeni kuvvetler şev
Çin hâkimiyetine sokulduğunu ilân etti.43
ketti. Kumandanlarından Hakim Han T öreyi Turfana
Doğu Türkistan Türklerinin, Yakub Han önderli
ve kendi küçük oğlu Hak-Kulu Bey’i de Tahtasun’a tâ
ğinde bin bir güçlüklerle kurdukları Kâşgar Devleti’nin,
yin ederek, kendisi ana kuvvetlerin başında Koralayan
Yakub Han’ın ölümünden sonra ortaya çıkan manâsız bir
O SM A N LI
t
SİY A SIT
iç harb sonunda parçalanması ve müdafaa edilmeksizin
Çin kuvvetlerinin geri çekilmesi için tavassutlarını rica
Çin kontrolüne geçmesi herkesi olduğu gib i Ç inlileri da
etm iştir.44 Fakat “93 ” H arbinde yâni 1877-78 harbinde
hi şaşırtmış idi. Bilâhire İstanbul’a gelen Yakub Han’ın
Ruslara yenilen Osmanlı Devleti perişan bir durum da ol
emektar elçisi Seyyid Yakub Han Töre, bir takrir ile Sul
duğu için Kâşgar elçisinin ricalarına müspet bir cevap
tan Abdüihamid’e müracaat ederek, Kâşgar Devleti’nin
verememiştir. Bu hâdiseden sonra, Osmanlı Devleti ile
Osmanlı idaresine tâbi bir ülke olduğunu ve Çin istilâsı
Doğu Türkistan arasındaki münâsebetlerin oldukça za
nın protesto edilmesini veya Çin hükümetine başvurarak
yıfladığını ve bir müddet sonra da kesildiğini görmekteyiz.
1
Tafsilât için bkz., M. Saray, Rus İşgali Devrinde Osmanlı Devleti île Türkis
22
tan Hanlıkları arşındaki Siyasi Münasebetler 1775-1875, TTK, Ankara 2
1291 yılında memuren Kâşgar’a gönderilen Yüzbaşı A li Kâzım Efend i’nin lâyihası. Y ıldız Esas Evrakı, Kısım 33, Evrak 1481, Z a r f 73, Karton
1994, s. 29-100.
23
B.A., İrâde, M âriciye, nrl. 15546 ve 15524.
Tafsilat için bkz., M. Saray Doğu Türkistan Türkleri Tarihi, I, İstanbul
24
B.A., İrâde, D âh iliye, nr. 49650 ve A li Kâzım E fendinin lâyihası...
1997, s. 173-197. 3
Tafsilat için bkz., M. Saray, Afanistan ve Türkler, 2. Baskı, İstanbul 1997,
4
M. Sara, Rus İşgali Devrinde Osmanlı Devleti İle Türkistan ..., s. 48-58.
25
A li Kâzım Efendi’nin lâyihası...
26
B.A., Arîze, İrâde, D ah iliye, nr. 49054.
s., 48-140.
5
M. Saray, Rus işgali Deı>rinde Osmanlı Devleti İle Türkistan..., s. 73-83.
6
M. Saray, Rus İşgali Devrinde Osmanlı Devleti İle Türkistan..., s. 36-40.
7
Mesned-i celii-i sadaret uzm aya Buhara sefiri Abdülhay Efendi ve m ukad
27
Aynı vesika ve İrâde, M âriciye, nrl., 15817 ve 16526.
28
B eulger; T he L ife ofYakoob B eg, s. 220-224.
29
Kâşgar em îri Yakub Han, hazretleri tarafından irsal olunan nâmenin sûret-İ tercümesi, B.A., İrâde, D âhiliye, nr. 49054.
30
Kuropatkin, K ashgharia, s. 214-220; M . A tıf, K â şgar T arihi, İstanbul,
31
B.A. Arîze, İrâde, M eclis-i M ahsus, nr. 2343.
demce Buhâra'ya sefaret giden Şeyh Süleym an Efendi tarafından gönderi
1300, s. 399-401.
len tahriratın tercümesidir, 20 Zilhicce 1288 (8 Şubat 1872) İrade, H ari ciye, Nr. 15065, Lef 1.
8 9 10
Sadrazamam tezkiresi, İrade, Hariciye, Nr, 15225, lef 1. D. Bouiger, The Life ofYakoob B eg, London, 1878, s. 193.
B.A, İrâde, M eclis-i M ahsus, Nr. 2343, Lef 1.
33
W.L. Bales, Tso T sung-tang, Shanghai, 1977, s. 325; W en-djang Chu, The
34
Fraser to Derby, Peking, nr. 180, October 8 ,1 8 7 6 ve Nevember 16, “Te-
35
Indİa Office to Fereİgn Office, A pril 10, 1877, F.O.17/825.
36
M akam-ı nezaret-i celile-i hâriciyeye 29 Eylül 1876 tarihli Petersburg se
M eslem Rebellien in N orthwest C hhina 1862-1878, Paris, 1966, s. 136-48
A. Vambery, Central Asia and the Anglo-Russian Question, London, 1874, s. 299-
11
32
legram ” and nr. 211, Nevember 1 6 ,1 8 7 7 , F.O.17/825, Londra.
Bouiger, The L ife ofYakoob B eg, s. 77.
12
D. Bouiger, C entral Asian P ortraits, London, 1880, s. 103.
13
Bouiger, The L ife o f Yakoob B eg, s. 86.
14
Bouiger, ayn. esr., s. 87.
15
Bouiger, ayn esr., s. 115-118.
16
Kuropatkin, A. N ., K ashgharia, İng. tere. K alküta, 1882, s. 165-179-
17
V.G. Kierman, “Kashghar and the polities of Central A sia”, Cambridge
fareti seniyyesinden varid olan tahriratın tercümesidir. H âriciye A rşivi, S i y a s î D osyalar (Ecnebi D efterler-R usya) II. 37
38
M isterica lJou rn a l, II/3 (1955), s. 324-25; L. E. Frechtling, "Angle-Russiar R ivalry in Eastem Turkestan, 1863-188 V’, Jou rnal o f R eyal Oentral At san Seciety, Vel. XXVI (1939), s. 178-79. 18
Kâşgar H âkim i Yakub H an’ın 1289 tarihli farsça aızesi, Başbakanlık Ar
şivi, İrade, Hâriciye, nr. 15524, Lev. 2. 19
Wade to Derby, Londra, M ay 2 4 ,2 6 1877; W ade te Derby, J u ly 12, y 877; Derby te Rue, J u ly 2 3 ,1 8 7 7 ; Wade to Derby, J u ly 2 5 ,1 8 7 7 , F.0.171825. Foreign Office te Fraser, Lodra, nr. 9, A ugust 3, 1877; Franser to Derby, September 23, 1877, F.0.171825. London.
39
K uropatkin, K ashgharia , s. 246.
40
aynı yer.
41
K uropatkin, Kashgharia, s. 250-52: A li Kâzım Efendi’nin lâyihası...
42
K urepatkin, ayn. esr. s. 253.
43
Fraser to Derby, Peking, nr. 50, March 16, 1878, F.O.17/825, London.
B.A. İrâre, D âhiliye, nr. 46454.
20
İrâde, D âhiyile, N rl. 46753 ve 46454.
21
B.A., İrâde, D âhiliye, nr. 49054.
44
Kâşgar’a dair Seyyid Yakub Efendi’nin 1297 tarihli arîzesi, Y ıldız Esas Ev rakı. Kısım 33, Evrak 1638, Z a r f 73, Karton 91.
O SM A N L I H g j i SİYASET
TÜRKİSTAN'DA OSMANLITRAN REKABETİ YRD. DO Ç. DR. ABDULLAH G ÜN DOĞ D U A N K A R A Ü N İV E R SİT E Sİ D İL VE T A R İH -C O Ğ R A F Y A FAK Ü LTESİ
smanlı Devleti’nin uluslararası ilişkileri söz
fevîler ile giriştiği rekabet, bu kırılm aların nedenlerinin
konusu olduğunda daha çok bu, dış politika
başında gelir. Yüzyılı aşan bir sürece yayılan bu rekabet
kavramı içerisinde algılanıp değerlendirilmek
Osmanlıların siyasî, m alî, askerî ve ideolojik öncelikleri
te, yalnızca Osmanlı Devleti’nin uluslararası çevreye kar
nin belirlenmesinde büyük oranda etkili olmuştur. Safe-
şı davranışı ile bu davranışın hangi şartlar altında oluştu
vîliğin nüfuz alanından çıkmak için Osmanlılar kendile
rulduğu hususu üzerinde durulmaktadır. Oysa Osmanlı
rini daha koyu bir Sünnî anlayışa itilm iş buldular. Safe-
Devleti’nin uluslararası ilişkilerinin bir de uluslararası
v îliğin dayandığı siyasi ve ideolojik temeller Osmanlı ü l
politika boyutu vardır. “Bir bilim dalı olarak uluslarara
kesinde olduğu kadar Türkistan’da da bir ihtilâf kaynağı
sı politikanın esas konusu, uluslararası siyasal sorunların
olmuştu. Hatta Osmanlılar, Safevîlere karşı yürüttükleri
gözlemlenmesi ve çözümlenmesi ile, bunların anlatılma
ideolojik mücadelede Şiiliğe düşman olan Türkistan ule
sı ve bu konuda tahminler yapılması için kuramların, ya
masının maddi ve manevi desteğinden büyük oranda ya
da modellerin geliştirilm esidir.”1 Yani, Osmanlı Devle
rarlandılar.2 Ayrıca, Özbeklerin Safevîler ile olan siyasî
t i’nin dış davranışlarına karşı diğer devletlerin tutum la
rekabetleri hem OsmanlIlardan daha erken başlamış ve
rının ve tepkilerinin incelenmesi gerekir. Bu da genel
hem de daha yıkıcı olmuştu.
olarak Osmanlı Devleti’nin içinde bulunduğu iki veya daha fazla devlet arasındaki ilişki sürecinin karşılıklı ele alınması demektir.
Safevî devletinin kuruluşuyla birlikte, Şah İsmail ile Türkistan’da hakimiyeti henüz ele almış olan Şeybak Han, Horasan üzerinde çetin bir mücâdeleye giriştiler.
Ancak, Uluslararası politika kavramı Batı’nın yaşa
Şah İsmail’in, Şiiliği siyasallaştırarak bütün faaliyetlerini
dığı tarihsel süreç esas alınarak oluşturulduğu için Os-
bu temel üzerine kurmasına karşılık, Türkistan’da Şiili
manlı Devleti’nin uzun asırlar boyunca kurduğu ilişkile
ğe karşı mücadeleyi yürüten Hacegân diye adlandırılan
rinin, özellikle de Batı dışındaki devletlerle olanlarının,
Nakşî tarikatına mensup olan Şeybak Han da Sünnîliğin
uluslararası politika bakımından değerlendirimeye muh
koruyuculuğuna soyundu. Aslında temelde siyasal ne
taç bir konu olduğunu burada belirtmekte yarar vardır.
denlere dayanan bu mücadele, görünüşte bir mefkûre
Bu husus, Osmanlı Devleti’nin Türkistan’la olan ilişkile
mücadelesi şekline dönmüştür. Söz konusu siyasal müca
ri için de böyledir.
deleden galip çıkan ise Şah İsmail olmuştur. Şeybak
Biz bu yazımızda 16. yüzyılın sonlarına doğru, Os-
Han’ın 1510 yılında Merv’deki feci akıbeti ardından Şah
manlı Devleti’nin Türkistan’a ilgisinin yoğunlaştığı bir
İsmail, Horasan ve Hârezm’i aldıktan başka hâkim iyeti
dönemdeki ilişkilerini, uluslararası politika bakımından
ni Maveraünnehir’e kadar uzatmıştır. Ancak Türkistan
değerlendirmeye çalışacağız.
halkına daha yakın olan Özbekler, Deşt-i Kıpçak’tan al
16. yüzyıl, tarihimizde toplumsal bünyemizi siyasî,
dıkları takviye kuvvetlerle Maveraünnehir ve Hârezm’de
dinî ve kültürel bakımlardan derinden etkileyen kırılm a
tekrar hâkimiyet kurmayı başardılar. Horasan bölgesi ise
ların yaşandığı bir yüzyıl olmuştur. Safevî devletinin or
Özbekler ve Safevîler arasında sürekli bir mücadele alanı
taya çıkışı ile başlayan süreç içerisinde Osmanlıların Sa-
olarak kalmıştır.3 Osmanlıların bu mücadeleye karışma
OSM AN LI
I SİYASET
ları dengeleri değiştirm iş, Maveraünnehir ve Hârezm’de
kanlarını harekete geçirmeye gayret etmiş ve mücadele
teşekkül etmiş olan hanlıklar, Şah İsm ail’in Çaldıran ye
lerinde uluslararası politika ve diplomasiyi ilgilendirecek
nilgisinden sonra durum larını sağlam laştırarak savunma
araçları da kullanm aktan geri durmamışdır.
konumundan saldırı konumuna geçmişlerdir.
1578-1590 yılları arasında oniki yıl süren Osman-
Ancak, Safevîliğin Osmanh ülkesi üzerindeki etkisi
lı-İran savaşları ik i devlet arasındaki rekabetin ve müca
Türkistan’dakinden farklı idi. Türkistan’da haricî bir
delenin en çetin olduğu dönemdir. Bu savaş döneminin
düşman olarak görülen Safevîlik Osmanlı ülkesinde yön
öncesinde İran büyük bir siyasal çalkantı içindeydi. 1576
lendirebileceği kendisine bağlı sempatizanlara sahip ol
yılında İran’da istikrarı temsil eden Şah Tahmasb 44 y ıl
duğu için aynı zamanda dah ilî bir tehdit idi. Bu neden
lık saltanatının ardından katledilm işti. İran’da iktidarı
le iki devlet arasında mücadeleler ve savaşlar eksik olma
paylaşan Türkmen, Çerkeş, Gürcü ve Kürt kabilelerinin
mıştır. Osmanlı-İran savaşlarında en önemli etken ola
mücadelesi kızışm ış, güç odaklarının arzusuna b ağlı ola
rak, tarihi köklere dayanan Sünnî-Şiî çekişmesinin özel
rak İran tahtında birbiri ardınca hükümdarlar gelip g it
likle Anadolu’da siyasal ve toplumsal barışı bozucu yönü
meye başlamıştı. Bu sırada Osmanlı tahtında ise devlet
öne çıkarıldığında Osmanh D evleti’nin İran’a düşmanca
işleriyle uğraşmaktan hoşlanmayan III. Murad bulunu
bir tutum takınmasında bir nefis müdafaasının söz konu
yordu. Sokullu Mehmed P aşanın yitirm ekte olduğu ik
su olduğunu söylemek müm kündür.4
tidarını ele geçirmek için vezirler arasında kıyasıya reka
Ancak bu görüşün tek başına çok geniş zaman d ili
bet vardı. İran’ın içinde bulunduğu güç durum, bu ik ti
mine yayılan Osmanlı-İran rekabetini açıklam aya yetme
dar heveslilerine kendilerini göstermek için uygun bir
yeceği açıktır. Buna ek olarak Braudel tarafından ortaya
ortam olarak görünm ekteydi.7 Osmanlıların bu şekilde
atılan ve Osmanlıların bilhassa III. Murad çağındaki Ha
Akdeniz’e sırtlarını dönerek D oğuya yönelmeleri, Bra
zar denizi kıyıları ve Tebriz’e yönelik seferlerinin, Asya
udel tarafından, Türklerİn zenginliklerinin tarihsel kö
içlerinden gelen önemli ticaret yollarının mahrem ve
keni olan Asya’ya dönüşü olarak algılanm aktadır.8 Os
transit noktalarını ele geçirm ek amacını taşıdığı yolun
manlIların hem bu zenginliğe ulaşm aları ve hem de da
daki görüşünü önemle zikretm ek gerekir.5 Böylece Os-
h ilî ve haricî gailesi olan Safevîleri etkisizleştirm eleri
manlılar, Hazar D enizine bir donanma ile hâkim olarak
için savaş makinasından başka kullanabilecekleri ulusla
Türkistan’dan gelen ticaret ve Hac yollarını denetim al
rarası politikanın ve diplomasinin araçlarına da sahip du
tında tutacaklardı. H atta Osmanlıların Hazar Denizinde
rumdaydılar. Bunların en önemlisi, Safevîlere karşı onla
bir donanmaya ek olarak “Bahr-i Kolzum K apudanlığı”
rı doğudan sıkıştırabilecek güçte gördükleri Buhara
kurmaları bu amaca yönelikti.6 Aslında Osmanlıların Sü
H anlığı ile birlikte hareket etm ekti. Buhara H anlığı za
veyş Kanalı, ve Don-Volga Kanalı projeleri yanında Ej
ten Yavuz Sultan Selim ’in Çaldıran Zaferi’nden hemen
derhan ve İran seferlerini zenginliklerinin kaynağı olan
sonra Safevîlere karşı Osmanlılar ile işb irliği içerisinde
Doğu-Batı ticaretinin güzergâhının giderek güney de
id i.9 Şim di ise Buhara H an lığı’nda iktidarı, bu işb irliği
nizlerine kayması karşısında eski yolları verim li ve eko
ni askeri bir ittifaka dönüştürmeye hazır, Safevî karşıtlı
nomik hâle getirm eye yönelik ortak bir amaçla da açık
ğı bakımından da Osmanh hükümdarından daha ileri
lamak mümkündür. Ayrıca Osmanlı İran rekabetinin je
durum daki II. Abdullah Han elinde bulunduruyordu.
opolitik değerlendirmelere de muhtaç olduğunu belirt meliyiz.
Orta Asyalı fatihlerin son halkası olan II. Abdullah Han, hüküm darlık yeteneklerini ilk defa 1551 ’de babası
Yavuz Sultan Selim ’den başlayarak Safevîlik Os-
İskender’e ait olan Kermina’da gösterme fırsatı bulm uş,
m anlılar için iç ve dış tehdit algılam asında öncelikli bir
uzun mücadelelerden sonra 15 57’de Buhara’yı ele geçi
yer işgal etmiş ve Osmanlıların Şark siyasetinin başlıca
rip, burayı kendine başkent seçmiştir. 1 5 6 l’de babası İs
gündem maddesini oluşturmuştur. Zaman zaman şidde
kender’i Özbeklere han seçtirmekle birlikte iktidarın
ti zayıflamakla birlikte yıpratıcı rekabet ve mücadele hep
gerçek sahibi kendisi idi. K anlı savaşlardan sonra,
devam etmiştir. Bu süreç içinde her iki devlet bütün im-
1567’de Merv’i, 1571’de Andhud ve Şibirgan’ı, 1572’de
O SM A N U
SİYASET
Tirmiz ve Belh’i, 1578’de Semerkand’ı ertesi yıl ise Taş
yetleri sırasında, Şirvan muhafazasında gönüllü olarak
kent’i Buhara tahtına boyun eğdirdi. 1583 yılında baba
kalmağa talip olanlardan biri olmuş ve bu hizmeti karşı
sının ölümünden sonra ise hanlığı resmen ele alm ıştır.10
lığında kendisine Harput Sancak Beyliği tevcih edilmiş
Abdullah Han’ın daha Türkistan’da hâkimiyettir.15 Yine Osman Paşa’nın Şirvan müdafaası boyunca hizmete devam etmiş, ardından Kaytas Bey’in yerine kurma mücadeleleri içerisindeyken kafasında OsmanlIla II.
rın ve Özbeklerin ortak düşmanı olan Safevîlerin ortadan
Ereş Beylerbeyisi tayin olunarak o sırada sefere iştirak
kaldırılması için, ayrı ayrı bölgelerden aynı anda Safevî
eden Kırım Hanı Adil Giray Han’ın maiyyetlerine me
ülkesine hücuma geçilmesini sağlanmasına yönelik bir
mur edilmiştir (1578). Şamahı muhasarasında Kırım
stratejik plana sahip bulunduğunu gösteren belirtiler
Hanı Adil Giray Han’la beraber Safevîlerin eline esir
vardır. Nitekim, II. Abdullah Han, 1571 yılında II. Sul
düşmüş olan Piyale Paşa, götürüldüğü Kazvin’den Se
tan Selim’e yazdığı mektubunda Osmanlıları Safevîlere
merkand’a kaçmayı başarmış ve Abdullah Han’ın elçisi
karşı kışkırtmaktaydı.11 Fakat, Osmanlıların buna ceva
ile 990 Rebiü’levveli evasıtında (1582) İstanbul’a vasıl
bı onun istediği gibi olmayacaktır.12
olmuştur.16
Abdullah Han’ın uzun zamandır beklediği ittifak
Bu şekilde Abdullah Han ile yakınlık kurmuş oldu
şartlan, ancak Osmanlılar'ın 1578’de İran’a sefer açması
ğu anlaşılan Piyâle Paşa, aynı zamanda İran meselesini
ile ortaya çıkmıştır. Bu kez istekli olan Osmanlı tarafı
iyi bilen bir bürokrat olarak Osmanlılar için hayatiyet
idi. Özellikle Özdemiroğlu Osman Paşanın Şamahı’da
arzeden Buhara Hanlığı ile ilişkiler konusunda giderek
yürüttüğü harekât sırasında Kırım Hanı Adil Giray
k ilit bir isim hâline gelecektir. Bunun sonucunda onu,
Han’ın Safevîlerin eline esir düşmesinden sonra Osman-
daha sonra Abdullah Han’ı Osmanlılar’la askerî bir itti
lılar, Abdullah Han ile tam bir askerî ittifakın yolunu
faka ikna etmekle görevlendirilmiş bir elçi olarak görü
aramaya başladılar.13 Fakat bu sıralar Abdullah Han Tür
yoruz. 1587 yılından önce muhtemelen 1586’da gerçek
kistan’da önemli fetih işleriyle uğraştığı için OsmanlIla
leşmiş olan bu elçilik görevinin konusu sadece İran’ı he
rın bu taleplerini yerine getirebilecek durumda değildi.
def alan bir askerî ittifakla sınırlı değildi. Osmanlıların
Ancak 1582 yılının sonlarına doğru, Türkistan’daki fetih
Aşağı İdil boyunda yürütecekleri faaliyetleri ve İkincisi
faaliyetlerini bitirdikten sonra Abdullah Han bu ortak
düşünülen Ejderhan seferi gibi konuların da görüşülecek
stratejinin uygulanması için hazır hâle gelmiştir. Nite
olması dolayısıyla aynı zamanda Rusları da hedef almak
kim Sinan Paşa’nın İran serdarlığı zamanında OsmanlI
taydı.17 Onun söz konusu elçilik görevinde büyük çaba
ların Horasan’a inmeğe hazırlanan Özbek faktörünü yü
ve beceri göstermiş olduğu anlaşılıyor. Zira, Piyale Paşa,
rüttükleri barış görüşmelerinde Safevîlere karşı bir baskı
elçiliği ve Osmanlı-Buhara Hanlığı itttifakındaki başarı
unsuru olarak kullandıklarını görüyoruz. Buna göre,
sı karşılığında döndükten sonra 1587 yılında İkinci Ej
eğer barış şartlan kabul edilme2se Abdullah Han ile or
derhan seferine serdar tayin edilmiş18 bu seferden vazge
taklaşa hareket edilerek Kızılbaş ülkesinin tamamen feth
çilmesi19 ardından 996 h./l 588’de Ahmed Paşa yerine
olunması yönündeki Osmanlı planı devreye sokulacak
Rakka Beylerbeyliği ile ödüllendirilmişir.20 Ayrıca Ab
tı.14 Her ne kadar Abdullah Han bu plan için uygun ve
dullah Han da Sultan III. M urada yazdığı mektubunda
hazır olsa bile yine de onun teşvik ve ikna edilmesi gere
“Özellikle elçiniz Piyâle Paşanın bizi Kızılbaş memleke
kiyordu. Abdullah Han’ı Osmanlılar ile tam bir askerî
tini istilâ etmeye teşvik ve tahrik ettiği günden beri biz
ittifak için ikna etmek ve bu ittifakın detaylandırılması
bu hususa daha da fazla önem vermeye başladık” ifadesiy
hususunda Piyale Paşa’nın büyük çaba ve becerileri ol
le Piyâle Paşa’nın ittifakın gerçekleşmesindeki katkısını
muştur.
açıkça belirtir.21
Özdemiroğlu Osman Paşanın güvenilir bir bürok
Piyâle Paşanın yerine getirdiği bu elçilik görevi ile
ratı olan Piyâle Paşa, muhtemelen Osman Paşa’nın Di
ilg ili olarak Şecere-i Türk’te de çok önemli bilgiler var
yarbekir Beylerbeyliği esnasında onun güvenini kazan
dır. Abdullah Han’ın Hârezm’e olan ikinci seferinin ne
mış olmalıdır. Osman Paşa’nın Şirvan bölgesindeki faali-
denleri zikredilirken; Safevîleri ortadan kaldırmak husu-
O SM AN LI
SİYASET
sunda Abdullah Han’a gönderilmiş olan Osmanh elçisi
miş olan Ubeydullah Han (1533-1539) bulunuyordu.
Piyale Paşanın dönüşünde Ürgenç’te Hârezm Şibânîleri
Buhara’daki akrabaları ile aynı çizgide hareket eden Hâ
şehzadelerinden Hacim H an’ın oğlu Muhammed İbra
rezm Şibanileri sık sık Horasan’a yağma akınlarına çık
him Sultan tarafından soyulması gösterilir.22 Abdullah
maktaydılar. Safevîler Osmanlıların ta Yavuz Sultan Se
Han, kendisine çok önemli görevle gelm iş olan bu değer
lim zamanından beri Buhara H anlığı ile kendilerine kar
li elçinin soyulmasına çok kızmış ve daha sonra düzenle
şı işbirliği içerisinde olmaları karşısında bilhassa Şah
yeceği seferle Hârezmlileri cezalandırmak istemiştir.
Tahmasb zamanında (1524-1576) Avrupa’da Osmanlılar
Hârezm ve Buhara’da kurulmuş olan Özbek hane
aleyhine m üttefik arayışı içerisinde oldular. Doğu’da ise
danları Cengiz’in oğlu Cuci’nin beşinci oğlu Şibân Han
Şah Tahmasb, Horasan’a sürekli yağm a akınları yapan
soyundan gelm iş olmalarına rağmen ik i hanedan arasın
Hârezm Şibanilerini bazı diplom atik manevralar yapa
daki rekabet ve mücâdele hiç bir zaman eksik olmamış
rak, bu iki Özbek devletinin ittifakını bozmayı ve Hâ-
tır. Buhara Özbekleri Şiban Han sülâlesinin yasal varisi
rizm lileri kendi tarafına çekmeyi düşündü.25 Bunun için
olarak hep kendilerini görmüş olmalarına karşın Hârezm
ittifakın zayıf ayağı durumundaki Hârezm Özbeklerinin
Özbekleri ise buna sürekli direnmişlerdir. Osmanlıların
başındaki Bucuğa Han’a elçi gönderip kızıyla evlenmek
Özbekleri bir blok hâlinde Safevîlere karşı tutm a gayret
yoluyla Osmanlıların doğuda kendi aleyhlerine oluştur
lerine karşı Safevîler de bu bloku parçalayarak ik i Özbek
dukları bloku kırm aya çalıştı. Osmanlı-Buhara ittifakına
hanedanı arasındaki ihtilâfı körüklemeyi kendi siyasal çı
karşı Hârezmlileri yanma almak suretiyle yeni bir karşı
karlarına uygun buldular. Hârezm Özbekleri hâkim iyeti
ittifakla çıkma fikri Şah Tahmasb tarafından ilk defa ha
ele aldıkları 1512’den başlayarak Osmanlılar ile iyi iliş
yata geçirilm ekle birlikte, 15 87’de babası Hüdaben-
kiler içerisinde olmaya gayret etmişlerdir. Hatta, Buha-
de’ııin yerine geçen Şah Abbas tarafından yeniden düşü
ralı soydaşları gib i, Rusların ve Safevîlerin kapattığı Ha
nüldüğü anlaşılıyor. Muhtemelen Şah Abbas daha Hora
zar ve Karadeniz yolunun açılması hususunda İstanbul’a
san v aliliğ i esnasında bu karşı ittifakı düşünmüş olm alı
sık sık başvuruyorlardı.25 Yine, 1569 yılındaki akim ka
dır. Zira Horasan bölgesi Hârezm Özbekleri ile İran’ın
lan Birinci Ejderhan Seferi öncesinde Hârezm hanı Ha
ilişkide olduğu sınır bölgesi idi. İşte Piyale Paşanın yu
cim Han’ın sefer açılması yönündeki müracaatı Osmanlı
karıda sözünü ettiğim iz Hârezm’de soyulması hadisesi
Bâbıâlisi’nce dikkâte alınm ıştı.24 Hârezm şehzadeleri
de bu ittifakın bir neticesi olmalıdır. Buna karşılık Ab
için de İran’ın elinde bulunan Horasan’a yağm a akınları
dullah Han, Hârezm’e üç defa sefer düzenlemiştir.
düzenlemek kendilerini göstermek için bir fırsat olarak
Piyale Paşa tarafmdan kotarılan Osmanlı-Buhara it
görülmekteydi. Buna rağmen güçlü muarızları Buhara
tifakı 1588’den itibaren meyvelerini vermeye başlamış
Özbeklerinin baskılarının arttığı zamanlarda ise Hâ-
tır. Ferhat Paşa’nın ikinci serdarlığı döneminde Karabağ
rezmliler için Safevîler doğal bir m üttefik olmaktaydı.
ve Gence harakâtı sırasında Abdullah Han da İran’a kar
Aslında Osmanlı-İran rekâbeti Türkistan’da geç
şı taarruza geçerek H erat’ı zabdetti (1588). O ğlu Abdül-
mişte de benzer şekilde bir Buhara-Hârezm çekişmesi
mümin de Meşhed ve civarını aldı (1589). Ülke içerisin
şeklinde uç vermişti. Bunda İran’ın Doğu sınırında Os
de de karışıklıklar hat safhaya varm ıştı. Bu Özbek taar
m anlIlarla müttefik durumdaki birleşik Özbek unsurunu
ruzu ile iki ateş arasında kalan Safevîler ittifakın bir ka
parçalama siyaseti büyük oranda etkili olmuştur. Bunun
nadını devre dışı bırakmak için derhal O sm anlılarla ba
gereği olarak İran, Buhara-Hârezm ikileşmesini kendi si
rış isteğinde bulundular. Bu sırada İran tahtında bulunan
yasal çıkarları için derinleştirmeyi uygun görmüştür. Bu
Şah Abbas, kardeşi Hamza Mirza’nın oğlu Haydar Mır-
nu ilk düşünen ve hayata geçiren Şah Tahmasb’dır. Onun
za’yı maiyyetinde Erdebil valisi Ustaclu Mehdi Kulu
hükümdarlığının ilk zamanlarında, aralarında Meşhed’in
Han olduğu halde bir sefaret heyetiyle Serdar Ferhat Pa-
de bulunduğu Horasan’ın büyük bir kısm ı Özbeklerin
şa’ya gönderdi ve o da bunları alarak muzaffer bir şekil
eline geçmişti. Bu devirde Buhara tahtında Safevîlere
de İstanbul’a girdi. İran’la harbe son veren barış 21 Mart
karşı bilhassa Horasan’a düzenlediği saldırılarla ünlen-
1590’da İstanbul’da imzalandı. Buna göre, Tebriz şehri
O SM A N U
I SİYASET
ile Azerbaycan’ın Tebriz mıntıkası Karabağ, Gence,
kalesinin alındığı, Hacım Han’ın bir kaç neferiyle ancak
Kars, Tiflis, Şehrizur, Nihavend, Luristan tarafları Os
canını kurtarıp Şah Abbas’a sığındığı” bildirilmiştir.30
manlIlarda kaldı. Ayrıca Haydar Mirza rehin olarak İs
Han’a yazılan cevabî namede ise yine daha önceki yazış
tanbul’da alıkonuldu.26
malarda vurgulanan İran’la yapılan barışın gerekçeleri
Bu barışın sonucunda her ne kadar Özbeklerin Safe-
nin zikredilmesi31 Abdullah Han’ın İran’a karşı ittifakta
vîlerden aldıkları yerlerin ellerinde kalması kabul ettiril
ısrar etmiş olduğunu göstermektedir. Fakat Osmanlılar
miş olsa da bu Özbekleri tatmin etmiş görünmüyordu.
İran ile barışı korumakta kararlı görünüyorlardı. Hatta,
Osmanlılar, Özbeklerle yapılan ittifakın hedefini “bu kö
bu esnada patlak veren Gilan meselesi bile barışı boza-
tü kavmin (Safevîlerin) elinde bulunan bütün memleket
maya yetmeyecek, aksine Osmanlı-Buhara ilişkisinde
lerin fethedilmesi ve iki tarafın işbirliği sayesinde bu kö
çatlağa neden olacaktır.32 Daha sonra, Abdullah Han, bir
tü kavmi ortadan kaldırmak” olarak taahhüt ettikleri
kez daha elçi göndermiştir. III. Murad’ın ölümü ve III.
hâlde neden Özbekleri yarı yolda bırakmışlardı? Abdul
Mehmed’in tahta geçişini tebrik etmek maksadıyla Hac
lah Han, barış öncesinde Osmanlıların ittifakın bu nihaî
kafilesiyle gönderdiği elçilik heyeti Piyâle Paşa’nın başı
amacından caymakta olduklarını hissettiği için üst üste
na geldiği biçimde Hârezm Özbekleri tarafından soyul
iki elçi (Hüseyin Bey ûdî ve Dost Muhammed Bahadır)
ması üzerine Abdullah Han, Hârezm’e bir sefer daha dü
göndererek ittifakın nihâî hedefinin gerçekleşmesi yo
zenlemiştir.33 Elçilik heyeti ise gecikmeyle evasıt-i Re-
lunda Osmanlıları tahrik ve tazyik etmek istemiş ve itti
ceb 1006’da (1598) görevini yerine getirebilmiştir.34
fakın takviyesini talep etmiştir.27 Fakat Osmanlılar Öz
Osmanlıların başlangıçtaki ittifak taahhütlerinden
bekleri oyalayarak ancak barıştan sonra cevap vermişler
dönerek İran’la barış yapmalarında, İran savaşlarının her
dir. III. Murad’dan Abdullah Han’a giden mektupta;
yönden yıpratıcılığı ve Batı’da Avusturya ile barışın bo
“Acem şahının durumdan korkarak musalaha yolunu tu
zulması gibi bilinen nedenlerin yanında iki husus üze
tup af ve aman istediği, biraderzadesini rehin olarak gön
rinde durmakta yarar vardır. Birincisi Osmanlıların
derdiği, kötü adetlerini bırakarak itaat ettiği ve şimdiye
1578-1590 yıllarında yürüttükleri İran seferlerini, Ej
kadar fethedilen yerlerin elde kalmasına razı olduğu” bil
derhan Seferi, İdil nehri boyundaki faaliyetleri ve Kuzey
dirilirken,28 Serdar Ferhat Paşanın mektubunda ise müt
Kafkasya ve Hazar denizindeki egemenlik kurma gayret
tefiklerini teskin etmek için “Şah size karşı hiç bir hare
leri ile bir bütün olarak düşündükleridir.35 İran’ın yarat
kette bulunmayacak ve fethettiğiniz yerler elinizde kala
tığı iç ve dış tehditlerin ortadan kaldırılması ve yükselen
cak. Eğer o bu yerleri geri almak için asker gönderirse it
Rus tehtidinin engellenmesi olarak açıklanabilecek aske
tifak şartlarının geçerli olacağı padişahımızla çok sıkı
rî stratejik amaca yönelik nihaî Osmanlı siyaseti36 İkinci
münasebetleriniz olduğundan size karşı çıkan bize de
Ejderhan Seferinin sonuçsuz kalması üzerine tam olarak
itaatsizlik etmiş olacaktır. Bu taraftan size her türlü yar
uygulanma şansını yitirmiştir. Böylece iç ve dış şartların
dım gönderilecektir” şeklinde açıklama yapmak gereği
zorlaması ile Osmanlılar kazançlı gördükleri bu barış
duyulmuştur.29
antlaşmasını yapmışlardır. İkinci olarak düşünülmesi ge
Bu açıklamalar tabii olarak Abdullah Han’ı tatmin
reken husus ise, Safevîlerin ortadan kaldırılmasından
etmiş görünmüyordu. Hatta o, 1598 yılında ölümüne
sonra kendileri ile sınır olacak daha da güçlenmiş bir Öz
kadar Osmanlılarla birlikte hareket ederek İran’ı paylaş
bek Hanlığı ve fetih heveslisi Abdullah Han’ın, Osman
ma umudunu sıcak tutmuştur. Nitekim Abdullah Han,
lIların zihninde İkinci bir “Timur gailesi” çağrışımı yap
Safevîlerin müttefiki olan Hârezm Özbekleri üzerine
mış olabileceğidir.
1002 (1594)’de yaptığı seferini ittifak şartlarının devam
İstanbul Antlaşmasında Özbeklerce fethedilen yer
etmesi konusundaki istekliliğinin bir göstergesi olarak
lerin ellerinde kalacağına dair hükme rağmen Şah Abbas,
sunmak istemiştir. Ertaş adındaki bir elçisi vasıtasıyla
Özbekler aleyhine statükoyu bozma kararındaydı. Bu es
III. Murada gönderdiği namesinde; “Hârezm hükümda
nada artık Safevîlere karşı Osmanlı desteğini kaybetmiş
rı Hacım Han’ın üzerine büyük bir ordu ile varılıp otuz
olan Abdullah Han^ bir yandan da, oğlu Abdülmümin
OSMANLI
I SİYASET
ile yaşadığı ih tilaf sebebiyle fırsat bulan göçebelerin çı
landı. Hatta, Şah Abbas, Abdullah H an’ın ölümü ardın
kardığı karışıklar ile uğraşmak zorundaydı. Şah Abbas,
dan Horasan bölgesindeki başarılarının haberini bir elçi
barış yoluyla O smanlı-Buhara ittifakını parçaladıktan
lik heyetiyle, saygılı bir üslupla da olsa, Osm anlılara b il
sonra Özbeklere karşı giderek*' üstünlük sağlayıp Abdul
dirmekte bir beis görmeyecektir.37
lah Han’ın 1598’deki ölümünden sonra Horasan bölge
Bu tarihten sonra Osmanlılar bir daha bu çapta bir
sindeki kayıplarını geri alacaktır. İstanbul Antlaşma sın d aki Özbekleri koruyan hükümler ortadan kalkm ıştı.
ittifak içinde olmadılar. Bunda, uluslararası politikanın
Aynı yıl Abdullah H an’ın ölüm haberi bir kaç ay gecik
bütün enstrümanlarını kullanabilecek güçlerini giderek
meyle tüccarlar vasıtasıyla B âbıâli’ye ulaştığında bir dö
kaybetmeleri kadar Abdullah Han gib i kararlı ve m ukte
nem Osmanlı siyasetinin en önemli bir m uhatabı gibi
dir bir partnere bir daha asla sahip olamamaları etkili
değil de sıradan bir şark hüküm darının ölümü gib i algı-
olacaktır.
1
Buhara hakim i Abdullah H an’la haberleşmesi ve M ustafa Paşa ile sefer
M. Gönlübol, U luslararası P olitika, (İlk eler-K avram lar-K urum lar), Ankara,
hususunu müşavere etmesi hakkında M ühim m e 38, 322 (26 R ebi’ülâhır).
1979, s. IV. 2
14
Bu dönemde T ürkistan’da Şiiliğ e karşı ideolojik m ücadeleyi yürüten
3
4
kesinde nüfuz ve İtibar kazandığını görüyoruz. M eselâ, 16 Şaban 994 (2
15
B. K ütükoğlu, a.g.e., 62.
Ağustos 1586) tarihinde
V ilâyet-i Buhara’dan gelen ve tarik-ı Nakşi-
16
B. K ütükoğlu, a.g.e., s. 83, 86 .
bendiyye ulularından Taşkendî Şeyh Ahmed Sadık hazretleri a zîzu l-
17
susunda “Özbek Tatarı Ham Abdullah Han” ile birlikte Küçük Nogay
lerinden Sadrıa’zam Siyâvuş Paşa hazretlerine tezkire-i hümâyûn çıkup
m irzasının da m üracaatı söz konusu edilm iştir ki (Selanikî, a .g.e., s. 190-
“Azîz’ün cenazesini ta’zîm ü tekrîm ile hazret-İ Ebî Eyyûb Ensârî’de defn
191) bu da Piyâle P aşanın elçiliğinde kararlaştırılm ış olm alıdır. Yine Bü
idesiz” deyü fermân olunm ağın..” Selanikî, a .g.e,, s. 173.
yük N ogay m irzalarından Urus Bey M irzaya hitaben yazılan nâme’de;
H. H. Howorth, H istory o f the M ongols, II/2, London, 1980, s. 706-707;
Buhara hanı Abdullah Han elçi gönderip, Ejderhan fethine yardım edil
Uzbekistan SSR Tarihi, Taşkent, 1958, s. 221-222.
mesi hususundaki ricası zikredilm ekte ve Buhara’dan gelen Piyâle Pa-
Bu konuda etraflı bilg i için bkz.: B ekir K ütükoğlu, O smanlı-İran S iyasî
şa’nın oraya sevk olunacak orduya serdar tayin olduğu bildirilm ektedir. M ühimme 62, s. 105, sıra no 231. 18
M ühimme D efteri No. 62., s. 103, Belge no 230, 231.
19
Etraflı b ilg i için bkz.: A. N im et K urat, Türkiye ve İ d il Boyu, Ankara,
20
Selanikî Mustafa Efendi, T arih-i Selanikî, hazırlayan Mehmet İpşirli, İs
21
Rızaulhak-Şah, a.g.e. Ek’inden naklen; Münşeat M ecm uası, s. 32a-34b.
Fernand Braudel, Akdeniz ve Akâmiz D ünyası, II. C ilt, çev.: M. A li Kılıçbay, İstanbul, 1990, s. 347.
6
1966, s. 161-167.
M. F. K ırzıoğlu, Osm anlılartn Kafk as-E lleri’n i F ethi (1451-1590), Ankara, 1993, s. 272.
7
Bekir K ütükoğlu, a.g.e., s.14., İ. H. Uzunçarşılı, Osmanlt Tarihi, Ankara,
8
Braudel, a.g.e., s. 346.
9
Rızaulhak-Şah, O sm anlıların Şark Siyaseti (1539-1658), A.Ü.D.T.C.F. Ba
tanbul, 1989 , s.' 198 .
1983,111/1, s. 54.
Piyâle Paşa Rakka Beylerbeyi olduktan sonra da, Özbeklerle yürütülen görüşmeler, hep onun b ilgisi dahilinde gerçekleşm iş hatta, 1588 yılında gelen Hacı Bahadırkulu ve Baki H acı’dan oluşan Abdullah H an’ın elçilik
sılm am ış Doktora Tezi, s. 158-162; A. G ündoğdu, “T ürkiye İle Türk
heyetine Hasankeyf Sancakbeyi olan oğlu Mehmed Bey refakât etm iştir.
Dünyası Arasındaki M ünasebetleri Tarihî A rkaplânı”, Yeni Türkiye D ergi
M ühimme 62, s. 253, 25 4, sıra no 572, 576.
si, S. 15, Ankara, M ayıs-Haziran 1997, s. 296-297. 10
11
22
isim kitabın Taşkent neşrinde açıkça Payâle Padşah şeklinde kaydedilm iş
mad, İslâm Ansiklopedisi, s. 34-35; M ehm et Sararay, Abdullah II” mad.
tir. Ebulgazi, Piyale P aşanın H indistan üzerinden üç y ıld a Buhara’ya gel
Türkiye D iyanet Vakfı İslâm A nsiklopedisi, s. 104.
diğin i, Abdullah H an’ın kendisine yapılan bu teklifi uygun bulduğunu,
M ektupta K anunî zamanında Safevîlere karşı ik i devlet arasındaki işbirli
elçinin dönüşünde önce Ürgenç yoluyla T ürkm en’e (M angışlak) varıp bu
ğ i övülmekte, kötülükleri sıralanan Safevîlere karşı yardım istenm ekte ve
radan gem i ile Hazar üzerinden o devirde Osmanlı hâkim iyetinde bulu
II. Sultan Selim ’e bu konuda babası g ib i davranması tavsiye edilmektedir.
nan Şirvan’a oradan da İstanbul’a toplam dört aylık bir yolculuktan sonra ulaşılabileceği üm idiyle yola çıkm ış olduğunu kaydeder. Ş.T., s. 257 tez.
Topkapı Sarayı Müzesi Ktb, Yazma No. Revan 1959, s. 835a-836a.
23
Kırzoğlu, a .g .t, s. 268.
Sultan II. Selim cevabî m ektubunda ağırlık lı olarak K ıbrıs’ın fethi ve Ba
24
M ühimm e Defteri 7, s. 985, sıra no 2723.
tıdaki faaliyetlerinden bahsetmekte, Abdullah H an’ın isteklerini ise kuru
25
Audrey Burton, "Relations Between the Khanete of Bukhara and Otto
vaatlerle geçiştirm ektedir. Rızaulhak-Şah, a.g.e, Ek’inden naklen; Sûret-i
man Turkey 1558-1702”, İn tem a tio n a lJou rn a l ofT urk ish Studies, 5, s. 83-
M ekâtib-i H ulefâ ve Selâtin, Topkapı Sarayı Müzesi K tb, Yazma No. Revan
93; Mehmet Alpargu, Onaltıncı Y üzyılda Özbek H anlıkları, Ankara,
1959, s. 836a-838b. 13
Şecere-i Türk’ü n Desmaison neşrinde Sâle Şah şeklinde yazılm ış olan bu
H. H. Howorth, a.g.e., s. 73 3-7 38; W. Barthold, “Abdullah b. İskender
Rızaulhak-Şah, a.g.e. Ek’inden naklen; Sûret-i M ekâtib-i H ulefâ ve Selâtin,
12
995 Evasıt- Şevval’de (Eylül 1587) İkinci Ejderhan seferinin açılm ası hu
vücûd mübarek zât-ı şerif olm ağın sa’adetlü Padişah -ı âlem penâh hazret
M ünasebetleri I (1578-1590), İstanbul, 1962. 5
B. Kütükoğlu, a.g.e., s. 114’ten naklen; Lokman, Zübdetü’t-tevarih, 96b97a.
Nakşibendi tarikatı ve bu tarikatın önde gelenlerinin giderek Osmanlı ü l
1995, s. 87.
B. K ütükoğlu, a.g.e., s. 9 9 -1 0 0 ,1 1 4 . dnt’ ndan naklen,; K ırım Hanına ya
26
B. Kütükoğlu, a.g.e., s. 193-198; K ırzıoğlu, a.g.e,, s. 380-382.
zılan nâme-i hüm ayun’da gönderdiği Receb Ağa vasıtasiyle serdârlık be
27
Rızaulhak-Şah, a.g.e. Ek’inden naklen; M ünşeat M ecmuası, Esat Efendi Kü-
râtının irsâl olunduğu, acele D em irkapı’ya hareket etm esi, Osman Paşa ve O SM A N L I
tübhanesi, yazma no 3345, s. 32a-34b.
m
SİYASET
28
Rızaulhak-Şah, a.g.e. Ek'inden naklen; Münşeat Mecmuası, Esat Efendi Kü
32
Şah Abbas’m tahtından ettiği Gilân hâkimi olan Ahmed Han, Evasıt-ı Zilka’de 999’da önce elçisi aracılığıyla Osmanlı Devleti’ne müracaat edip
tüphanesi, Yazma no 3345, s. 21a-27a. 29
Ferudun Bey, Münşeatü's-Selâtin, II, s. 239-
topraklarının kurtarılması karşılığında tâbi olmak istediğini bildirmiş fa
30
Selanikî, a.g.e., s. 350.
kat “Şah Abbas ile İhtlâl ü ihtifafa sebeb ü bâ’İs olmasun” denilerek geri
31
Mektupta özetle; Addaş (Ertaş olacak) Bahadır ile gönderdiğiniz mektubu
çevrildi. Daha sonra Ahmed Han Şirvan muhafazasında olan Haşan Paşa
nuzda Hârezm kalelerinden en mühimi olan Vezir isimli kaleyi fethederek
vasıtasıyla Osmanlılara iltica etmiş Osmanlılar da yine aynı gerekçeyle
yirmi sultanı esir alıp kalede esir tutulan müslümanları serbest bırakmış
onu bir süre Şirvan’da alıkonulmuştur. Ahmed Han’ın mülkünü kurtar
sınız. Diğer işler hakkında sefirinizden b ilgi edinilmesini işaret etmişsiniz.
mak için Abdullah Han’a da benzer bir teklifle müracaat etmiş olması Şah
Bu hususta kendisi tarafınızdan mühürlenmiş bir defteri takdim etti. Def
Abbas’m elçileri marifetiyle Osmanlılara ihbar edilmiş bu da Osmanlı-
terde istenen top, at, katır, ve bazı eşyalardan başka iletilen her şey hakkın
Buhara ilişkilerinde soğukluğa yol açmıştır. Selânikî, a.g.e., s. 252, 255,
da bilgi edinmiş bulunuyoruz. Biz dinin yükseltilmesi için can ve malı fe
256, 2 6 7 ,2 7 1 ,2 9 5 , 299-300, 306, 309-311, 382. Hammer'in bu konu
da etmeyi en büyük görev sayıyoruz. Tahta çıktığımızdan beri cihadla ve
da Ahmed Han’ı mülkünden çıkaranın Abdullah Han olduğu şeklindeki
diyar-ı şarka sayısız asker göndermekle meşgulüz. Allahın yardımı ile Şir van, Nahcivan, Revan, Tebriz’den başka Gence ve Berde vilâyeti dahi feth
izahı yanlıştır. Hammer, Osmanlt D evleti Tarihi, 7, İstanbul, 19S5, s. 2153. 33
olunmuştur. Bundan sonra biz Erdebil ve Kazvın'i de fethetmeye niyetlen dik. Fakat, o zaman Şah, memleketinin büsbütün elinden gideceğini düşündüve akıl yolunu seçerek barış istedi. Bize karşı samimiyetini ve itaati ni göstermek için kardeşinin oğlu Haydar M irzayı yüce dergâhımıza gön
Rızaulhak-Şah, a.g.e. Ek’inden naklen: Sarı Abdullah Efendi, Düstutii’l-in şâ, Esat Efendi Kütübhanesi Yazma no 3332, s. 88a-90a.
34 35
Selânikî, a.g.e., s. 725-727. Nitekim, Sultan III. Murad’m cülusunu tebrik için 1584 ‘de İstanbul’da
derdi. Bizim kapımız Şark’tan ve Garp’tan herkese açıktır. Dostluk ve sa
bulunan Rus elçisi Boris Blagov, Veziriazam Özdemiroğlu Osman Pa-
mimiyet gösterenlere daha lütufkâr davranırız. Bu sebepten biz de Şah’ın
şa’nm İran yerine Ejderhana yönelik bir sefer hazırlığında olduğuna dair istihbarat geçmekteydi. Kurat, a.g.e., s. 161-162.
barış ricasını kabul ettik. Karşı taraf bunu bozmadıkça biz de sözümüzde duracağız..” Rızaulhak-Şah, a.g.e. Ek’inden naklen; Münşeat Mecmuası, Esat
36
Kırzoğlu, a.g.e., s. 260, 268.
Efendi Kütübhanesi, Yazma no 3345, s. 21a-22b.
37
Selânikî, a.g.e„ s. 773-774,814-815.
OSMANLI H S I
SİYASET
XIX. YÜZYIL SONU VE XX. YÜZYIL BAŞINDA ÇİN MÜSLÜMANLARI VE OSMANLI İLİŞKİLERİ ARZU OCAKLI M A R M A R A Ü N İV E R SİT E Sİ T Ü R K İY A T A R A Ş T IR M A E N S T İT Ü SÜ
inliler ile Türkler arasındaki ilişkiler m ilattan
bağımsız devlet meydana geldi. Bunlar Cengiz İmpara
önceki devirlere kadar inmektedir. Bu ilişki
torluğuna m üttefik olarak katıldığından Çağatay devrin
ler İslamiyet öncesi Türk Tarihi açısından en
de Uygur ve Doğlat hükümdarları yönetimi fiilen elle
önemli kaynaklardan oluşan Çin yıllıklarında da ortaya
rinde tutuyorlar. Çağatay prensleri ise sembolik olarak
çıkmaktadır. Türklerin tarih boyunca siyasi birlik oluş
hanlık ünvanı taşıyorlardı. Doğu Türkistan’da hakimiyet
turdukları topraklar içinde kuzey Çin sahası da bulun
1514 yılında Doğlat sülalesinin elinden Saidiye olarak
maktadır. Topraklarını kuzeyden gelen atlı saldırılarına
bilinen ikinci bir hükümete geçti ve bu devleti 1679’a
karşı korumak isteyen Çinliler, Çin şeddi olarak bilinen
kadar süren Hocalar Saltanatı devri izledi.2
kilometrelerce uzunluğundaki muazzam duvarları ördür-
Çinliler Doğu Türkistan’a girdikleri 1755 yılından
müşlerdi. Bu şeddin tamamlanmasından sonra Hunlar
Yakub Bey’in iktidara geldiği 1685’e kadar geçen süre
ile Çinliler arasında İpek Yolunun kontrolünü elde tut
içindeki sürekli isyanlar karşısında bu bölgeye tam ola
ma mücadeleleri devam etmişti.
rak hakim olamamışlardır. Doğu Türkistan müslümanla-
Bugünkü Çin Halk Cumhuriyeti, 1949 yılında
rına yapılan saldırıları durdurması için Hokant H anlı
Mao yanlılarının iktidarı ellerine geçirmeleriyle kurul
ğından gönderilen Yakub Bey, Kaşgar halkının da deste
muştur. Çin Hak Cumhuriyetinde yaşayan azınlıklar, 1
ğini alarak kısa zamanda Doğu Türkistan’ı birleştirip
m ilyarı aşkın nüfusun sadece % 6.7’lik (67. 33- 254) bir
merkezi Aksu olan bir devlet kurm ayı başarmıştır.3
bölümünü oluşturduklarından demografik yönden Ç inli ler için tehlike olmaktan uzaktırlar. 1982 nüfus sayım ı
SULTAN ABDÜLA2Iİ2; DÖNEMİNDE ÇİN
na göre Türk asıllı ve müslüman olanların toplam nüfu
MÜSLÜMANLARIYLA İLİŞKİLER
su da 14.598.654 olarak açıklanmıştır. Bu sayıyı oluştu
1867 tarihinde bağım sızlığını ilan eden Yakub Bey
ranlar Çin müslümanları (Hui), U ygur, Kazak, Dongşı-
1872’de Sultan Abdülaziz’e (1861-1876) akrabası ve el
ang (Müslüman Moğollar), Kırgız, Salar, Özbek, Tatar
çisi Seyyid Yakub Han Töre başkanlığında bir heyet gön
gibi topluluklardır. Bunların büyük bir kısmı Doğu
dermiştir. Amacı kurduğu devletin Osmanlı Devleti’nce
Türkistan’da ve Çinlilerin 1955 yılında resmen kurduk
tanınmasını sağlamak ayrıca askerlerini eğitecek birkaç
ları Şinciang-Uygur Muhtar Bölgesinde yaşamaktadır
subayı ve gerekli askeri malzemeyi temin etmekti. Ya
lar.1
kub Bey’e Sultan tarafından “Emir-ül m üslim in” ünvanı Doğu Türkistan topraklarında Hunlar, Göktürkler,
verilmiş ve gerekli yardım da gönderilmiştir.4 Kaşgar
Türgiş ve Karluk devletleri, Karahanlılar devleti ve Ka-
Emiri Yakub Bey (bundan sonra Han) yardımlarından ve
rahıtaylar hüküm sürmüştür. Karahıtaylara karşı Cengiz
iltifatından dolayı S u ltan a gönderdiği mektubunda
Han ile yakınlık kuran Uygurlar ve Karluklar müşterek
Devlet-i A liyye’nin sancağını açtığını, Halife namına
bir cephe oluşturarak Karahitay devletini ortadan kaldır
hutbe okutup ve sikke bastırarak vazifesini yerine getir
dılar (1218). Kuzeyde Uygur, güneyde Doğlat adıyla iki O SM A N LI
meye çalıştığını belirtir.5 I SİYASET
Yakub Bey ile Osmanlı Devleti arasında en üst nok
miş ve H alifeliği üstün bir değer haline getirm işti. Padi
talara erişen ilişkiler 1875 yılında Seyyid Yakub’un İs
şah dış siyasette de İslam cılığı devletin temel prensibi
tanbul’a yeniden kabul edilm esiyle devam etti. Bu defa
olarak kabul etmiş ve Hilafet etrafında dünya İslam bir
da Kaşgar’a 2000 tüfek ve altı sahra topu gönderildi.6
liğin i kurmay amaçlamıştır. Bu yüzden de Emirülmümi-
Ancak 1877’de Kaşgar hükümdarı Yakub Han ve
nin ünvanını Padişah ve Sultan unvanlarına tercih etmiş
fat etti. Onun ölümü ve Âfak Hazretlerinin7 civarına def
tir. Dünya İslam b irliği fikriyle, İran, Hindistan, Afrika
nedildiği haberi Kaşgar maslahatgüzarı tarafından osm anlı D evletine bildirildi. Yerine velahtı Bey Kulu Bey hükümdarlık tahtına geçmiş, devlet erkanı ve eyalet va
ve Çin ajanlar göndermiş ve gizli olarak din propaganda sına girişm iştir.12 Bu dönemde diplom atik görevle Avrupa’ya giden Çin’li bakan Sie Fou-tcheng, 27 Mart 1890’da Türki
lileri kendisine bağlılıklarını belirtm işlerdi.8 Ne var ki devlet içinde baş gösteren taht mücadele leri zaten fırsat kollayan Çinlilere istedikleri ortama sağ ladı. Sadece Doğu T ürkitan’ı işgal edilmekle yetinmeyen Çin kuvvetleri Yakub Bey’i mezarından çıkarıp yaktılar. Hükümdar, devlet ileri gelenleri ve askeri kuvvetler ça reyi Rusya’nın elindeki Hokant bölgesine kaçmakta bul
ye’nin Fransa büyükelçisi Esad Paşa ile görüşmüştür. Oradan Londra’ya geçen bakan Sie, 14 Mayıs 1890’da ya nında Çin elçilik sekreteri Sir H alliday Macartney oldu ğu halde, büyükelçi Rüstem P aşayı da ziyaret etti. Rüstem Paşa iki ülke arasında ortak yönlerin bulunduğunu, bir dostluk anlaşması im zalandığı takdirde bunun her iki tarafın da yararına olacağını ve asıl büyük tehdidin
dular. Geride kalanlar ise Çin baskısına maruz kaldılar.9
Rusya olduğunu söyler. Sir H alliday Macartney de Çin’le
H atta Türkiye’den Kaşgar’a giden askeri heyet de Çinli
anlaşma yapmayan tek ülkenin Türkiye olduğunu ve o
lere esir düşerek eziyet çekmiş fakat halkın ileri gelenle
zamana kadar başta ticari olmak üzere ik i devlet arasında
rinin Kaşgar’daki Çinli generale başvurusu özerine onla
gerekli ilişkilerin kurulm adığını belirtir.13
rın sebest bırakılm aları sağlanm ıştır.10
1900 yılında Çin’de çıkan Boxer isyanı dünyanın il yy. ortalarında Çin-Rus ilişkileri de hareketli gisini bu bölgeye çekmiştir. Aynı yılın sonlarına doğru bir döneme girm iştir. Bunun asıl nedeni İngiltere ve Çin Sultan Abdülhamid bu bölgeye yanındaki ulema ile bir XIX.
arasında imzalanan Nankin antlaşmasıyla Çin’in batı Av
likte yaveri Enver Paşayı gönderir. Ancak enver Paşa’nm
rupa ve Amerika ile ticarete başlayıp deniz yollarına yö
Şangay’da kısa bir süre kaldıktan sonra müslümanların
nelmesidir. Bu durumda Rusya Ç in’le ticaretinden elde
çoğunlukta bulundukları Kansu, Doğu Türkistan bölge
ettiği önemli bir gelir kaynağını yitiriyordu. Mançu ha
lerini ziyaret etmeden Avrupa’ya dönmesi anlaşılamamış
nedanının giderek zayıfladığı bir dönemde Rusya’nın
tır. Bu girişim in fazla başarılı olamaması Enver Paşanın
Orta Asya’daki ilerleyişi ise Çin sınırında Kulca bölgesi
İslamı pek iyi tanımayan müslümanlarla ortak bir yan bu
ne dayanmıştı. Çin’in batı sınırları meselesi 1851 yılın
lamamasına, bu teşebbüs için yeterince hazırlığın yapıl
da Rusya ile imzalanan Kulca antlaşmasına göre düzen
mamış olmasına, parasal kaynakların sağlanamamasına ve
lenmiş ve bütün Doğu Türkistan Rus ticaretine açılm ış
orada gereken desteğin görülmemesine bağlanabilir.14
tı. Antlaşma gereğince önemli şehirlerinde Rus konso
1900’deki Boxer isyanının ünlü şefi general Tung
loslukları açılıyor, bölge Rus etkisine giriyordu. İki dev
Fu-hsiang ve dostu Yung Lu’dur. 1889’da Aksu’da,
let arasında 1860’da imzalanan Pekin antlaşmasıyla Rus
1890’da Kaşgar’da ve 1896’da Kansu’da komutan olan
ya, Kaşgar bölgesinde ticaret yapma hakkını eldeediyor-
general Tung Fu-hsiang’ın rütbeleri, isyana katıld ığı için
d u.11
geri alınmıştır. O Kansu’ya kaçarak canını kurtarmışsa da buna rağmen batılılara karşı mücadelesini aralıksız
SULTAN II. ABDÜLHAMİD DÖNEMİNDE ÇİN MÜSEÜMANLARIYIA İLİŞKİLER
sürdürmüştür.15 1901’de Avrupalı güçlerin yardım ıyla Ç in’deki Bo-
Osmanlı padişahı II. Abdülhamid (1876-1909), İs lam cılığı iç ve dış siyasette bir sistem haline getirmeyi
xer isyanının bastırıldı. Söz konusu güçler arasında Rus
hedeflemişti. Devlet idaresinde Araplara yakınlık göster-
ald ı.16
O SM A N LI
birliği de bulunmaktaydı ve bu çabalarının karşılığını da
I SİYASET
Abdülhamid 1902 yılında din adamı Muhammed
lecektir. Oysa dini yönden bakıldığında Çin müslüman-
A li’yi daha sonra da Osmanlı Devlet memuru Süleyman
larının gerçek vatanlarının Arabistan olması gerekir.
Şükrü’yü gizlice Ç in’e yolladı. Muhammed A li müslü-
Müslümanlar Çin’e bin yıl kadar önce geldiklerinde Çin
manların dini lideri Abdurrahman ile görüşerek Çin
imparatorları onlara insanca muamele yapmışlar ve se
müslümanlarının H alifeye bağlanması için bazı girişim
bepsiz yere eziyet görmemişlerdir. Yazının sonunda
lerde bulunm uştu.17
Türklerin neden parlak dönemlerinde neden Çin müslüm anlarıyla ilgilenm edikleri sorulmaktadır.21 Bu satırlar
Pekin müftüsü Abdurrahman (W ang hao-chan veya
dan Osmanlı topraklarına oldukça uzak bir bölgede yaşa
Wang-Ko’uan), yanında M ating Yuan adlı talebesi oldu
yan Çin müslüm anlarıyla ilgilenilm esinin şüpheyle ka-
ğu halde A ralık 1906’da hacca gitm ek üzere yola çıkm ış
rışlandığı görülmektedir. H albuki uzun yıllar kopuk ka
tır. Müftü, hac farizasını yerine getirm iş ve bir ay sürey
lan ilişkilerin yeniden kurulmasına yönelik teşebbüsleri
le Mekke’de kalmıştır. O zamana kadar hacca gitm ek sa
garip karşılamamak gerekmektedir.
dece Yunnan’dan ve Çin’in güneyinden pek az sayıdaki müslümana nasip olmuştu. M üftü yolculuğu sırasında
İSTANBUL'A GELEN ÇİN MÜSLÜMANLARI
Kahire’ye de uğramış ve Sultanın davetlisi olarak İstan
Osmanlı döneminde Çin müslümanlarıyla uzun sü
bul’a gelm işti. İstanbul’da sarayda ağırlanan müftü dö
re kopuk kalan ilişkilerin yeniden tesis edilmesi için çe
nüşünde de hediyelerle uğurlanm ıştır.18
şitli girişimlerde bulunulmuştur. Bu çerçevede Çin’e di ni eğitim vermek üzere giden hocaların yanı sıra oradan
Ayrıca İstanbul’dan memleketine dönecek olan Pe
İstanbul’a gelenlere de rastlanmaktaydı:
kin müftüsü Abdurrahman Efendi’ye iki yüz lira veril mesi ve bu meblağın arttırılm sına karar verilm işti.19
Kulca şehri Hüseyniye mektebinden İstanbul’a
Çin’de bulunan Osmanlı tebasının hukukunu tem i
gönderilen m uallim Masum Efendi’nin, Numune-i Te
nat altına almak üzere Pekin’de bir sefaret ihdası karar
rakki Mektebine22 kabulü hakkında başvurusu değerlen
laştırılıp bu konuda Çin hüküm etiyle temasa geçilm işti.
dirilerek onun m uallim yetiştirm eye yönelik olan Darül-
Bu girişim in neticesiz kalması ve Osmanlı tebasının key
muallimine ve Mekteb-i M ülkiye-i Şahane İdadisini de vamı uygun görülm üştü.23
fi ve layık olmadığı bir muameleyle karşılaştıı takdirde
Ayrıca Seyyidu 1 U la Efendi aracılığıyla Çin Türkis
Çin hükümeti ile diplom atik ilişkileri kesileceği de be
tan’ı ahalisine gönderilecek dini kitapların yol masrafı
lirtilm iştir.20
için üç bin kuruş tahsis edilm işti.24
Çinle ilişkilerin kurulduğu bu dönemde Çin müslümanlarının Osmanlı D evletine ilg i göstermesini önle
Çin’in Kaşgar şehri beylerinden Cönk Bey ve Kuçar
meye yönelik girişim ler de mevcuttu: Pekin’de çıkan
vilayetinden Mola Ahund Bey’in hilafet merkezini ziya
King tou je pao dergisinde kendisinin müslüman olduğu
ret etmek arzularına kendileri hakkında tahkikat yapıl
nu belirten ancak ismini açıklamayan bir zat Türkiye ile
dıktan müsbet cevap verilmiş ve onlara gerekli kolaylı
Çin arasında benzerlikler kurularak her ikisinin de ben
ğın gösterilmesi karara bağlanm ıştı.25
zer sebeplerden dolayı hasta olduğunu ve bu hastalığın
O günlerin zor koşullarda hem Rusya müslümanla-
fazla kibir ve yabancıları aşağı görmekten geldiğini ileri
rının hem Çin müslümanların hac ziyaretleri de devam
sürmektedir. Türkler her ne kadar savaşçılıklarıyla ve si
ediyordu. Kutsal vazifeleri uğruna memleketlerinden
lahlarıyla övünseler de çöküşün eşiğine gelmişlerdir. An
kalkıp Hicaz’a ulaşan hacı adaylarına Osmanlı Devletin
cak Çin o dönemde yabancılar için biraz daha iştah ka
ce gereken yardım lar yapılıyordu. Örneğin Kaşgar ahali
bartıcıdır. İşin ilginç yanı ise müslümanların çoğunun
sinden M edine’de ikamet edecek olan Hacı aşar Efendi
Türkiye’ye körü körüne inanıyor olmaları ve onları öv
nin Hüseyin, Haşan ve Nur adlı oğullarına orada kalmak
meleriydi. Türklerle yapılacak bir ticaret anlaşması
ve bir hizmette kullanm ak üzere yüzer kuruş maaş tahsis
hiçbir yarar getirmeyecek bilakis Çinli müslümanların
ediliyordu.26
onların koruyucuyuğunu talep etmnelerine de neden ola
Hac görevini ifa eden müslümanlar dönüş yolculuk
caktır. Ticaret anlaşmasının yararından fazla zararı görü-
larında m utlaka Hilafet merkezini ziyaret ediyorlardı.
O SM A N U
1
SİYASET
Bu ziyaret esnasında muhtaç olanlara devlet sahip çıkı
bu hacılardan bir kısm ı tahsisatın yetersizliği sebebiyle
yor, maddi sıkıntıya düşenlerin m emleketlerine ulaştırıl
memleketlerine dönememişlerdi. Geride kalan bu lıacı
maları sağlanıyordu. Bu konuyla ilg ili Başbakanlık Os
kafilesi için yirm i bin kuruş ayrılmasına ve bu defa dö
manh Arşivinde bulunan çeşitli vesikalardan bazıları aşa
nüşlerinin gerçekleştirilmesine karar verilm iştir.33
ğıda sunulmuştur:
Çin ve Buhara İslam ahalisinden kırk kadar şahıs
Hicaz’dan Hilafet merkezine uğramadan memle
hac dönüşünde adet olduğu üzere Hilafet merkezine gel
ketlerine dönmek istemeyen fakat Sultan Ahmed, Aya-
miştir. Ancak dönüş yolculuğu için gerekli paraları ol
sofya ve Eyüb Sultan Camii civarlarında kalm akta olan
madığından bunların bir dereceye kadar iaşelerinin sağ
87 hacının perişan bir durumda oldukları görülmüştü.
lanması ve şevkleri mümkün olduğunda yolculuk masra
Dönüşlerinin temini için Osmanlı makamlarına başvu
fı olarak on bin kuruş ayrılması kararlaştırılm ıştı.34
ruda bulunan hacıların yolculuk masraflarının karşılan
Hacıların bazen şikayetçi oldukları hususlar da or
ması için çeşitli çareler aranmıştır. Yazışmalardan o yıl
taya çıkm ıştı. Örneğin Hacı Musa ve arkadaşları tarafm
Çin denizine giden gemi olm adığnı, ancak B altık Deni
dan dolandırıldıklarını iddia eden Çinli hacıların başvu
zinden Şangay’a kalkan gem ilerin bulunduğunu öğreni
rusu üzerine tahkikat açılmış, bu kişiler Rusya sefareti
yoruz. Hacıların geri dönüşleri için kararlaştırılan yol ise
maarifetiyle soruşturulmuştu.35 Benzer bir durumda Çin
onların gemiyle Odessa’ya ulaştırılıp oradan da Türkis
Türkistan’ından gelen Seyfeddin Hacı ve arkadaşlarının
tan hududundaki Andican’a gönderilmeleridir.27
kılavuz tarafından birer liraları alınmak suretiyle dolan
Daha önceden de İstanbul’a geldiği ve dönüşü için
dırıldıklarını iddia etm eleridir.36
de epeyce masraf edildiği anlaşılan Kaşgar’lı Said Efendi
Ailesiyle birlikte İstanbul’a gelerek Çin müslüman-
nin yolculuk masrafı olarak üç bin kuruş ayrılmasına ve
iarı adına padişahla görüşmek isteyen Çinli Generali
kendisinin memleketine vardığında bu meblağı geri
Alaaddin Mah Smg Coun hakkında Paris’te bulunan Çin
ödemesine karar verilm iştir.28
sefareti aracılığıyla yapılan tahkikat sonunda bu kişinin
Hac için Çin’den Hicaz’a gelen ancak o yıl hacca yetişemeyip gelecek yıla kadar M ekke’de beklemek iste
Çin hükümetince bilinmeyen bir kişi olduğu haberi ula şır.37
yenlerin veya hacdan sonra Dersaadet’e ya da diğer şehir
İstanbul’dan Batum yoluyla Kulca’ya gitm ek iste
lere gelerek memeleketlerine gönderilm elerini talep
yen ve beraberinde dokuz sandık eşya götüren bir kişi,
edenlerin, geçmiş yıllardaki örnekleriyle karşılaştırılm ak
gümrükte memurlara bu eşyalara dokunmamalarını çün
suretiyle masrafları için otuz bin kuruşun hâzineden kar
kü onların Halife tarafından Rusya ve Çin müslümanla-
şılanmasına karar verilm işti.29
rına gönderildiğini söyler. Daha sonra bu olaya Osmanlı
Türkistan’ı Çin hacılarında pasaporu olan kırk ka
şehbenderi de karışır ve eşyalar İstanbul’a geri döner.
darının, fakir hallerinden dolayı memleketlerine dönme
Muhtemelen bu olay güm rük ücretini ödemekten kaçan
lerine yardımcı olunmuş, pasaportu olmayan on dört ha
ve Çin müslümanlarını kandırmak isteyen bir kişinin işi
cının da daha sonra İstanbul’dan hareket eden Olga adlı
dir. Ancak olayın vahim tarafı bu tür oyanlara İslamın
gem iyle geri dönmeleri sağlanm ıştır.30
alet edilmek istenmesidir.
İstanbul’daki hanlardan sefil bir halde kalm akta
Buna benzer bir olay da Ç in’de kendini Osmanh as
olan 20 Çinli hacının Rusya yoluyla memleketlerine
keri “Haşan Paşa” olarak tanıtan ve Çin İmparatoru tara
gönderilmeleri için Osmanlı makamları girişim de bulu
fından kabul edilen kişinin Osmanlı donanması adına
nuyor ve Rusya konsoloslarından hacıların pasaportları
para toplamasıdır. Halife tarafından gönderildii düşülen
parasız vize ettirilm esi isteniyordu.31
bu kişiye Çin müslümanları ve özellikle de Kırgızlar,
Hac için yola çıkan ve dönüşlerinde İstanbul’a u ğ
aralarında altı bin ruble para toplayıp teslim ederler. Da
rayan muhtaç Çin ve Buhara hacılarının memleketlerine
ha sonra Kulca’ya giden bu kişi hakkında ora halkının
dönüşlerinin sağlanması amacıyla hâzineden bu gib i du
yaptığı araştırma sonunda yaptığı sahtekarlık olduğu
rumlar için ayrılan on beş bin kuruş verilm iştir.32 Fakat
ortaya çıkar.38
O SM A N LI I
SİYASET
Aynı şekilde Osmanlı donanması, Hicaz demiryolu,
gelen bu topluluk, 1850’lerde bağım sızlık denemesine
H ilal-i ahmer ve Tayyare yardım ı adı altında iki seneden
giriştiyse bunu epey kanlı bir şekilde ödedikten sonra es
beri Kaşgar ve civarında para toplayan üç şahsın bu meb
ki sakin yaşantılarına dönmüşlerdi. Bu bölge müslüman-
lağı merkeze göndermedikleri ve bu cemiyetlerle de hiç
larını da giyim lerinden ayırdetmek mümkün değildir.
bir ilişkilerinin bulunm adığı anlaşılm ıştı.39
Erkeklerin saçları örülüdür, kadınlar için de işkence şek
Çin müslümanların yaşadıkları bölgeler Osmanlı
lin i alan küçük ayak modası devam etmektedir. Buranın
topraklarına uzak olsa dahi halkta halifeye yönelik mu
sakinleri Arapça’ya ilg i duyarlar. M ekke’ye hacca giden
habbetin varlığı hisediliyor. Onların Halifenin adını kul
imamlar oradan b ilgilerini arttırm ış ve değişik halkalar
lanan kötü niyetli kişilerin olabileceğini hesaba katma
la temas kurmuş olarak dönmektedirler. Burada beş va
dıkları yapılan maddi yardımlardan anlaşılıyor.
kit namaz kılınmaz yerine öğle, bazen ikindi, akşam ve
ÇİNLİ MÜSLÜMANLARIN YAŞAYIŞLARI Müftü Abdurrahman, Kahire’de bulunduğu zaman El-Muktebes isim li dergiye Çin’deki müslümanlarla ilg ili
bilgiler vermişti. Ona göre Ç in’de 34 milyon müslüman-
yatsı namazları kılınsa da müslümanlar için en önemlisi duaların birlikte okunduğu cuma namazıdır.42 Pekin ve yakın çevresinde otuz üç tane camii bulun maktadır. Bunların başında ise Çince A-Houn olarak ad
yaşamaktadır ki bu rakam oldukça abartılıdır. Yöneti
landırılan ve üç yıllığın a görevlendirilen din adamları
min her kademesinde görev alabilen müslümanların ba
bulunurdu. Onların vazifeleri arasında öğrencilere dini
zıları generallik rütbesine erişmiş hatta bakanlık yapmış
eğitim vermek ve Arapça öğretmek geliyordu. Pekin’de
lardır. Müslümanlar sarayda memurluk yapabiliyordu.
ortalama 300 öğrencinin camilerde din eğitim i aldığını
Bazıları tıp alanında da öne çıkıyordu örneğin P ekin in
söylemek mümkündü.43
en meşhur doktorlarından dördü müslümandı.40 Çin’de
Abdurrahman W ang-ko’uan, İstanbul’dayken Ab-
ki müslüman generallerin en meşhurlarından biri ise
dülham id’den Ç in’e ulema göndermesini rica etm işti.44
1900 olaylarında faal rol alan Ton-fou-Siang idi.
Çin’deki müslümanlara eğitim lerinde yardım cı ol
O dönemde Ç in’de yaşayan müslümanlarla diğerle
mak amacıyla Fatih Camii hocalarından Ahmed Ramiz
ri arasındaki fark dış görünüşlerinde değil, müslümanla-
Efendi, Hafız Ali Rıza, Hafız Tayyib Efendi ve Bursalı
rın yaşayışlarında ve geleneklerindedir. Çin’de çok yay
Hafız Haşan Efendi görevlendirilmesi düşünülmüş ve
gın olan afyon kullanım ından uzak durmaları ve halkın
kendilerine üç bin kuruş maaş tahsis öngörülmüştür.45
temel gıdasını teşkil eden domuz eti yememeleri dikka
Daha sonra bu kişilerin gidişleri ve maaş m iktarları ka
ti çeken özelikleridir. Pekin’de ve Ç in’in pek çok şehrin de kasaplık müslümanların elinde olan bir meslekti. Mo ğolistan ve Türkistan’dan gelen kervanlara rehberlik et mek, kervan yolları üzerinde han işletmek, ayrıca at ye tiştirm ek ve seyislik de onların uğraşları arasındaydı. Başta güneydeki Yunnan ve Kanton civarında yaşayanlar
rara bağlandı.46 P ekine giden Hafız Ali Rıza ve Hafız Haşan Efen diler Niou Kiai Camii mektebinde her yaştan yaklaşık 120 öğrenciye eğitim vermişlerdir. Bu uzak diyarlarda Halifenin adını duyurmaya çalışan bu kişiler kısmen ba
olmak üzere müslümanlar askerlik mesleğinde başarılı
şarılı olmuşlar, ayrıca müslümanların çoğunlukta olduğu
oluyorlardı. Müslümanlar genellikle kendi içlerine dö
bölgeleri ziyaret etmişler ve bir süre sonra yeniden gele
nük bir hayat sürer ve başka dinden olanlarla evlilik yap
ceklerine söz vererek Türkiye’ye dönmüşlerdi.47
mazlardı. Çin’in doğusunda yaşayan müslümanlar güney
Bir ara Osmanlı hükümetinin maaşları aksatması
ve batı bölgelerdekilere Çin yönetimince daha serbest bı
üzerine Fransız elçiliğine başvuran Hafız A li Rıza ve Ha
rakılırlar.41
fız Haşan Efendiler, paralarını onların vasıtasıyla almış
Çin’de Doğu Türkistan’ın dışında müslümanların
lardır.48
yoğun olarak yaşadıkları bir başka bölge de Çin’in gü-
Çin müslümanları arasında Arapça bilen ulema az
ney-batısında bulunan Yun-nan’dır. 14. y y ’da meydana
dır. M üftü Abdurrahman, kendi mekteb ve medresesin
O SM A N LI
I SİYASET
den başlayarak bu konuya eğiliyor ve öğrencilerin Arap
SONUÇ
ça öğrenmelerini sağlayacak yeni tedbirler alıyordu. Pe
Osmanlı Devleti, kuzey komşusu Rusya’nın güçle
kin’de Kur’an’ı tecvid kurallarına uygun olarak okuyan
nip Kafkasya engelini aşarak Orta Asya’daki hanlıkları
Abdurrahman Efendi ve iki oğlu İsmail ve Abdullah
ele geçirmesinden sonra onunla mücadele edemeyeceğini
Efendi dışında pek fazla kişi yoktu. Bu yüzden İstan
anlamış ve hakimiyeti altında olan müslümanlarla ilgile-
bul’dan yeniden din adamı istemeye de karar verildi.49
nenemişti. Halbuki Çin Osmanlı için aynı ölçüde çekini
Ayrıca 1908 yılının Nisan ayında İstanbul’da altı
lecek bir kuvvet değildi ve iki ülke toprakları arasında
yıl müddetle okumak üzere 12 Çinli öğrencinin gönde rilmesi düşünülmüştü.50 Ne var ki muhtemelen maddi
belli bir mesafe mevcuttu. Sultan II. Abdülhamid’in yaklaşan Rus tehlikesine karşı İslam birliğini kurmak is
nedenlerden dolayı bu 12 öğrencinin gönderilmesinden
temesi, Çinli müslümanlara gösterdiği alakanın nedenle
vazgeçilmiştir.51 Bu belgelerden anlaşıldığına göre Os-
rinden biri olabilir. Ancak kaynaklardan görüldüğü ka
manlı başkenti sadece Hilafet merkezi olmasından dola
darıyla günümüzde dahi yapılması güç olan yolculukla
yı değil, aynı zamanda bir kültür merkezi olma özelli
rın o günün şartlarıyla yapmaya çalışan hacıların Osman-
ğinden dolayı XX. yüzyıl başında hacılar olmak üzere çe
lı topraklarında yardımlrına koşulması siyasi olarak açık
şitli kişilerin uğrak yeri haline gelmiştir.
lanamaz.
1 2 3 4
5 6 7
8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24
Nadir Devlet, Çağdaş Türkiler; Çağ yay., İstanbul, 1993, s. 417-429Doğu Türkistan “Çin Müstemlekesi”, (haz: Amaç Karahoca), Doğu Tür kistan Göçmenler Cemiyeti yay, İstanbul, 1960, s. 5-6. İklil Kurban, Doğu Türkistan İçin Savaş, TTK yay, Ankara, 1995, s. 71-83. Ahmet Rıza Bekin, “Yakub Bey’in Egemenliği zamanında Doğu Türkis tan’ın Dış Memleketlerle İlişkileri”, Doğu Türkistan’ın Sesi, Kasım-Aralık 1987, s. 14. Mehmet Saray, “Osmanlı Devleti ile Doğu Türkistan”, Doğu Türkistan’ın Sesi, C. V. Sayı: 20 Kış 1988-89, s. 15. Paul Henze, “K aşgariyadak i Büyük Oyun Yakup Beg Nezdindeki ia giliz ve Rus Temsilcileri", Doğu Türkistan’ın Sesi, sayı: 19, 1988, s. 31. Afak Hoca (1626-1694). Kaşgar’da l6 7 9 ’dan 1759’a kadar hakimiyet sü ren Hocalar’dandır. Nakşibendi tarikatine mensup olan Afak Hocanın mezarı bugün dahi kutsal mekanlardan sayılır ve değişik topluluklar ta rafından ziyaret edilir. Geniş bilgi için bkz. Thierry Zarcone, ‘‘Quand le Saint Legitime le Politique: la Mausolee de Afaq Khwaja â Kashgar”, Central Asian Survey, 18 (2), 1999, s. 225-241. Başbakanlık Osmanlı Arşivi (BOA), Yıldız Tasnifi Sadaret Hususi Maru zat Evrakı (Y. A. Hus), 23 Kanun-ı Sani 1294/04. 02. 1879Abdullah Yaman, "Kaşgar İslam Devleti Nasıl Parçalandı?”. Doğu Tür kistan’ın Sesi, C. I, Sayı, 4, 1984, s. 50-52. Ahmet Rıza Bekin, a.g.m ., s. 15-16. Alexandre Bennigsen, Russes et Chinois Avant 1917, Flammarion, Paris, 1974, s. 73-75. E.Z. Karal, Osmanlı Tarihi, C. VIII, TTK Yay, Ankara, 1988, s. 544-547. “Chine et Turquie”, Revue du Monde Musulman, C. I, No: 9, Ağustos-Eylül 1907, s. -6. Nigarende, “Notes Sur les Musulmans Chinois”, Revue du Monde M usul man, C. I, no: 3,1907 , s. 394-395. “Chine”, Reveu du Monde Musulman, C. IV. No: 2, 1908, s. 441-442. Alexandre Benningsen, a.g.e, s. 93. Doğuştan Günümüze Büyük İslam Tarihi, C. XIII, s. 598. R. R., “Un Ulema de Pekin â Constantinople. Deux Envoyees du Sultan â Pekin,” Reveu du Monde Musulman, C. III, No: 11-12, 1907, s. 613-614. BOA, İrade Hususi, 52/17 Rebiülevvel 1325/30 Nisan 1907. BOA, MV, 133/25, 07 Ramazan i 327/22 Eylül, 1909E Valentin, “Chine”, Revue du Monde Musulman, C. XV, no: 10 Ekim 1911, s. 495-498. İstanbul Lisesi. BOA, Yıldız Mütenevvi Maruzat Evrakı (Y. MTV), 234/187, 7 Cemaziyelahir 1320/30 Eylül 1902. BOA, Meclis-i Vükela Mazbataları (MV) 146/28, 22 Zilkade 1328/25 O SM AN LI ^
25
K asım 110. BO A, D ah iliye N ezareti K alem -i M ahsus M üd üriyeti (DH. KMS), 2/1-
28
2 7 , 10 M uharrem 1332/09. 12. 1913. BO A, İrade D ahiliye, 2, 04 Şevval 1319/14 Ocak 1902 BO A, D ah iliye N ezareti M uhaberat-ı U m um iye İdaresi K alem i (DH. M U İ), 93/43, 0 6 Cem aziyelevvel, 1328/16 M ayıs 110. BOA, D ah iliye N ezareti İdare K ısm ı A n alitik Envanteri (Dh. İD) 6-1/30,
29 30
11 Safer 1329/U . Şubat 1911. BOA, MV, 1 59 / 94 ,19 Zilhicce 1329/11 A ralık 1911. BOA D ah iliye Nezareti M uhaberat-ı U m um iye D airesi (D H . M TV),
26 27
32 33
24/40-1, 0 6 Receb 1329/03 Temmuz 1911. BO A, D ah iliye N ezareti S ic illi-i N üfus İdare-i U m um iyesi (DH.SN. T H R ), 33/66, 0 7. C em aziyelahir 1330/24 M a y ıs l9 1 2 . BO A, MV, 185/7, 05 Rebiülevvel 1332/01 Şubat 1914. BO A, MV, 187/65,23 C em aziyelevvel 1332/19 N isan 1914.
34 35
BOA, MV, 199 139, 23 M uharrem 1334/02 A ralık 1915. BOA, D ah iliye N ezareti H ukuk K alem i Evrakı (D H . H), 1/27, 25 Ka-
36
nun-ı Sani 1328/07 Şubat 113. BO A, D H . H , 1-1/7, 01 Kanun-ı Sani 1329/14 Ocak 1914.
37 38
Y. MTV, 105/ 40,18 Rebiülevvel 1312/18 Eylül 1894. Tearüf-i M ü slim in- No: 30, K anunsani, 326.
39 40
BOA, D ah iliye Nezareti kalem -i M ahsus M üdirrİyeti (DH. KMS), 2/11 9 ,0 1 Z ilhicce 1331/01 K asım 1911. “U n U lem a Chinois â Constantinople et au Caire”, Revue du Monde Musul
41 42
man, C. I, no: 3, 1907, s. 398-399N igarende, a .g .m ., s. 391. George Soulie, “Les M usulm ans de Yun-nan”, Revue du Monde Musulman,
31
44
no; 10 Ekim 1909, s. 209-223. N ., “Les Mosques de P ekin”, Reveu duMonde Musulman, C. II, no: 8 ,1 9 0 7 , s. 570. Doğuştan Günümüze Büyük İslam Tarihi, C. XIII, s. 598.
45 46 47
BOA, İrade H ususi, 144, 07 M uharrem 1325/20 Şubat 1907. BO A, İrade H ususî, 8 4, 24 Safer 1325/08 N isan 1907. “Ecole M usulm ane”, Revu du M onde M usulm an, C. VI, no: 12 A ralık
48 49
1 908, s. 699“Chine", Ra/ue du Monde Musulman, C. VI, no: 12 A ralık 1 908, s. 697. Abdürreşid İbrahim , “Ç in’deki M üslüm anların Hayati”, Sırat-ı Müstakim,
50
2 6 , 29 Teşrinsani 325, s. 159R . R. “U n U lem a de Pekin â Constantinople. Deux Envoyes de Sultan â
51
P ekin”, Revue du Monde Musulman, C. III, no: 1 1-12, 1907, s. 616. “Ecole M usulm ane”, Revue du Monde Musulman, C. VI, no: 12 A ralık
43
1 908, s. 699SİYASET
KAFKASYA VE OSMANLI DEVLETİ (XVI-XX. YÜZYILLAR) YRD. D O Ç . DR. M USTAFA BUDAK İSTA N B U L Ü N İVERSİTESİ EDEBİYAT FAKÜLTESİ
KAFKASYA'NIN YERİ VE STRATEJİK ÖNEMİ
değildi. Daha ziyade Osmanlı Devleti, aynı yüzyılın ilk
afkasya doğuda Hazar Denizi, batıda Kara
yarısında, doğuda İran’daki Safevi Devleti ile mücadele
deniz ve Azak Denizi, kuzeyde Maniç ve
etmiş ve bu mücadele sebebiyle de Orta Asya’daki Tür
Kuma nehirleri ile Rusya düzlüklerinden
kistan hanlıklarıyla uzun aralıklarla da olsa siyasi ilişk i
ayrılm ış; güneyde ise Anadolu ve İran ile çevrilmiş dağ
ler kurmuştu. Fakat, aynı dönemde, Moskova K nezliği,
lık bir bölgedir.1 Ayrıca, Azak Denizi’ndeki Taman yarı
Osmanlı Devleti için K ırım Hanı aracılığıyla ilişk i k u
madasından Hazar D enizinin batısındaki Apşeron yarı
rulabilen ve tüccarlarına K ırım sahillerinde ticaret yap
madasına kadar uzanarak aşılmaz yüksek bir duvar oluş
m alarını izin verilen Karadeniz’in çok yukarılarında kü
turan adını aldığı Kafkas Sıradağları üzerinde bulunma
çük bir devletti. Bu yüzden Moskova K nezliğinin diğer
sı yanısıra ana dağları kuzeyden güneye doğru kesen Or
rakiplerini yenerek en güçlü hale gelm esi (1523) ve
ta Kafkaslar’daki Daryal (Vladikafkas’ı T iflis’e bağlayan
1547’de “Korkunç” lakaplı IV. İvan’ın, Moskova’daki
Gürcü askeri yolu üzerinde) ve onun batısındaki Mami-
Uspenski Katedralinde, metropolitin elinden Çarlık tacı
sonski ile Dağıstan dağlarının (Andi) etekleri arasından
nı giyerek Moskova Çarı olması,4 İstanbul’un fethinden
Hazar kıyıların ı izleyen Derbend geçitlerine sahip olma
sonra hızlı bir şekilde Akdeniz ve Balkanlarda hakim iyet
sı bakımından stratejik önemi haizdir.2
kurmaya çalışan Osmanh D evleti’nin dikkatini fazlasıy
Ancak, Kafkasya’nın stratejik önemini artıran hu
la çekmemişti. Söz konusu dönemde Moskova K nezliği,
sus, Asya ile Avrupa arasında tabii bir sınır olmasmının
Osmanlı Devleti açısından Karadeniz’in kuzeyinde “güç
yanısıra, Akdeniz’den Karadeniz ve Azak D enizi’ne ka
dengesinin bir unsuru” olarak görünmekle kalm adı ve
dar uzanan birbirine bağlı iç denizlerin oluşturduğu bir
Lehistan’a karşı tabii bir m üttefik konumundaydı.
su yolunun doğu ucunda, aynı zamanda Hazar Denizi’ne
Ne var k i, artık Rusya olarak anılan Moskova Knez-
ulaşan önemli kara geçitlerini içinde barındırmasıdır.
liğ i’nin 1552’de, Kazan’ı ve 1556’da, Astrahan’ı işgal et
Dahası, Fırat ve Dicle havzaları da bu su yolunun Hind
mesi, Rusların Hazar D enizi’ne kadar bütün Volga böl
okyanusu ile bağlantısını sağlayacak bir konum dadır.3
gesini kontrol altına almasını sağlam ış ve bunun sonu
Bundan dolayı Kafkasya, tarih boyunca, sayısız askerî
cunda Rus nüfuzu Kuzey Kafkasya’da hissedilir hale g el
mücadeleye sahne olmuş ve bu arada, Hunlar, Selçuklu
m işti. Aslında, Kazan ve Astrahan’ın düşüşü, gerçek an
lar ve son olarak da Osmanlılar da Kafkasya’yı fetih ha
lamda, sadece Rus İmparatorluğu’nun başlangıcı değil;
reketlerine katılm ışlardır.
Osmanlı Devleti için de Rus probleminin başlaması ve Avrupa ve İran cephelerine ek olarak yeni bir cephenin
OSMANEI-SAFEVİ-RUS İLİŞKİLERİNDE KAFKASYA VE DON-VOEGA KANAL PROJESİ
açılm ası olmuştu. Bu arada, 1555’de, Çeçen beylerinden bir grup,
Kafkasya, XVI. yüzyılın ikinci yarısına kadar Os-
Moskova’ya kadar gelerek Çar IV. İvan’ın him ayesini is
manlı D evleti’nin siyasî ve askerî açıdan ilg i alanı içinde
temiş ise de tedbirli davranan Rus Çarı, Osmanh Devle
ri
SİYASET
tinden çekinerek bu himaye talebini reddetmişti. Buna
kovaya elçiler göndererek Tarku Şemhali’ne karşı yardım
rağmen Rus kıtaları, kuzey Kafkasya’dan Moskova’ya ge
istemesi üzerine 1594’de Boyar Khvorostin komutasında
len himaye istekleri üzerine Terek nehrine kadar ilerleye
Şemhal’in başkentine başarısızlıkla sonuçlanan bir sefer
rek Kabarday bölgesinde bazı müstahkem karakollar
düzenlemişti.9 Her ne kadar Ruslar, Çar I. Petro’ya kadar
kurmaktan geri durmamışlardı. 1559’da ise Ruslar, Don
Kafkaslar’da bu tarz askerî sefere girişmemekle beraber
Kazakları Azak’daki Türk kalesini tehdit ederken, Kırım
yine de Kafkasya’daki Kızlar bölgesi ile Kabarday taraf
kıyılarında göründüler. Bunun anlamı, Rusların Osman-
larına akınlar yaptılar.10
lı Devleti’nin nüfûz alanlarına yaklaşması demekti.
XVII. yüzyılın ilk yarısında, Avrupa, otuz yıl savaş
Bu gelişmelerden endişeye düşen Osmanlı Devleti,
larıyla (1618-1648) uğraşırken Rusya’da olduğu gibi
Kırım, Türkistan ve Kafkasya’ya yönelik Rus ilerleyişini
Osmanlı Devleti’nin başkentinde de iktidar mücadelele
durdurmak amacıyla Don ve Volga nehirlerini bir kanal
ri vardı. Ayrıca Anadolu’da da iç karışıklıklar hüküm
la birleştirmeyi planladı. Böylece Osmanlı Devleti, Ha
sürmekteydi. Hatta, Rus Kazaklarının Boğaz’a kadar ge
zar Denizi ’nin kuzeyini kontrol edebilecek; buradan ge
lerek Karadeniz kıyılarını yağmalamalarıyla İstanbul bi
çen askerî ve ticarî yolları elinde bulunduracaktı. Bu da
le tehdid altında idi. Doğuda ise İran, Osmanlıların bu
İran ve Türkistan yolları üzerinde Osmanlı Devleti’ne
meşguliyetinden yararlanarak Bağdad ile Revan’ı ele ge
stratejik üstünlük sağlayabilecekti. Daha da önemlisi,
çirmişti. 1623’te, Osmanlı tahtına çıkan IV. Murad, baş
Türkistan Müslümanlarının İstanbul üzerinden hac gü zergahı da güvence altına alınmış olacak ve bu da Türkis
kent İstanbul ile Anadolu’da devlet otoritesini uzun mü cadelelerin sonunda sağladıktan sonra Kafkasya’ya yöne
tan Müslümanları nezdinde halife olarak Osmanlı Sulta
lik bir sefere çıktı. 1635’de Revan yeniden Osmanlı top
nının dinî/siyasî itibarını artıracaktı. Ancak, 1569’da,
raklarına katıldı.11
Osmanlıların Büyük Veziri Sokullu Mehmed Paşa tara fından gerçekleştirilmeye çalışılan bu kanal projesi, Kı rım hanı Devlet Giray’ın biraz da Rusların etkisiyle en gelleyici davranışlarından dolayı başarısız kaldı.5
ÇAR I. PETRO DÖNEMİ'NDE KAFKASYA Çar I.Petro’nun (1689-1725) iktidara gelmesiyle birlikte Rusya, Akdeniz’e oradan sıcak denizlere inme
Bundan sonra Osmanlı Devleti’nin daha fazla Kaf
politikası şeklinde özellikle Osmanlı Devleti aleyhinde
kasya ile ilgilendiğini görüyoruz. Özellikle XVI. yüzyı
emperyalist bir siyaset izlemeye başladı. Rusya’yı bu ko
lın ikinci yarısında Kafkasya’daki en önemli siyasî ve as
nuda cesaretlendiren en önemli gelişme, 1683’te Osman
kerî güç Osmanlı Devleti idi. Bunda, 1578-1588 yılları
lIların II. Viyana kuşatmasında yaşadığı bozgundan son
arasında Özdemiroğlu Osman Paşanın özel gayretleriyle
ra Osmanlı Devleti’ne karşı Avrupa’da Habsburglar ön
Güney Kafkasya ve Azerbaycan’da hakimiyet kurması et
derliğinde Papalığın da takdisiyle 1684’te gerçekleşen
kili olmuştu. 1590’da imzalanan İstanbul antlaşması ile
kutsal ittifak idi. Çok geçmeden, 1686’da, Polanya ve
bu durum İran’a da kabul ettirilm işti.6 Ancak, İran’da
Venedik’le birlikte Rusya da bu kutsal ittifaka katıldı.
Şah Abbas’ın iktidara gelmesi, idarî ve askerî kademele
Bundan cesaretlenen Rusya, 1696’da Azak’ı zaptederek
rin İranlı ve Kafkas (Gürcü, Çerkeş, Ermeni) unsurlarını
Karadeniz’e girdi. 1699’da Karlofça’da bir mütarekeye
açılmasını sağlamıştır.7 Bunun sonucunda güçlenen or
razı olmuşsa da 13 Haziran 1700’deki İstanbul antlaşma
dusuyla Şah Abbas, Ekim 1603’de, Revan, Tebriz, Gen
sıyla Rusya hedefine bir adım daha yaklaştı.12
ce, Şirvan gibi Azerbaycan topraklarını Osmanlılardan geri almıştır.8
Ancak, 1711 ’deki Prut yenilgisinden sonra Çar I. Petro, sıcak denizlere -en azından şimdilik- Karadeniz ve
Diğer taraftan Rusya, Kafkasya’yı da içine alan Os-
Boğazlar üzerinden inemeyeceğini anladı. Bundan dola
manlı-İran savaşları döneminde -özelllikle XVI. yüzyılın
yı Kafkasya’ya yöneldi. Kafkasya, Hazar denizi’ne kıyısı
ikinci yarısından itibaren- Kuzey Kafkasya’ya doğru ya
olması bakımından hem Türkistan’a ve hem de İran üze
vaş da olsa yayılmasını devam ettirmekten geri durma
rinden Basra körfezine ulaşmak için ikinci elverişli gü
mıştı. Hatta, 1586’da Gürcistan kralı Alexander’in MosO SM A N U
zergah idi.Bu güzergah, sadece siyasi ve askerî yönden I SİYASET
değil ticarî açıdan da son derece stratejik önemi haizdi.
rahatsızlıkları İstanbul’a iletm işlerdi. Bundan başka K ı
Dahası, her emperyalist devlet gib i Rusya’ya da yeni
rım Hanı, Çar’ın Terek’in batısında ve Kafkas dağlarının
hammadde ve pazarlar için sömürgeler gerekliydi. Sözge-
kuzey bölgesindeki Kabartay beylerine kendisine karşı
lişi, altın Amu Derya ve Sir Derya boylarında, bakır ve
kışkırttığın ı rapor ederek Terek vadisinde kaleler yaptı
gümüş Kafkaslarda, petrol ise Azerbaycan’da oldukça
ğın ı bildirm işti. Rusya’nın İstanbul büyükelçisi Neplu-
fazla idi. Ayrıca Hazar’ın batı ve güney bölgeleri de ham
yef, K ırım hanının bu raporlarını yalanlam akta zorluk
ipek yönünden zengin idi. Bu sebeplerden dolayı Hazar
çekmedi. Zaten Osmanh Devleti, Hazar k ıyı ve lim anla
Denizi (doğu ve batı kıyılarıyla) Güney Kafkasya, İran,
rının haritasını çıkarmak için Van Verden ile Soimanov’u
Türkistan ve hatta H indistan için k ilit nokta olarak gö
görevlendirmesinden dolayı Çar I. Petro’nun Hazar De
ründü.13 Sonunda İran’ın Afgan işgalinde bulunması,
nizi’ne yönelik niyetlerinden iyice şüphelenmiş; onun so
Osmanlı Devleti’nin takındığı pasif tutum R usya’yı Kaf-
mut bir girişim ini bekler hale gelm işti. Fakat Rus Ça-
kaslara inme hususunda üm itlendiren esas faktörlerdi.
rı’nın Kafkaslar’daki İran’a ait toprakları işgali, İstan
Esasında 1712’de, İran hakim iyetindeki Kafkas v i
bul’daki şüpheleri iyice artırdı. Nepluyef, Osmanh baş
lâyetlerinden olan Şirvan ve Şemahi’de, 20.000 Lezgi’nin
kentinde Rusların Kafkas seferinden duyulan ted irginli
giriştikleri katliam -ki bu girişim in sebebi, adı geçen vi
ğ i giderm ek için Çar’ın Türk topraklarına yönelik bir
lâyetlerin korunması için İran’ın vaad ettiğ i para ve he
saldırı düşünmediğini belirterek Sadrazam İbrahim Pa-
diyelerin ödenmemesiydi- Rusya’nın müdahalesine uy
şa’ya güvence vermeye çalıştı.19
gun bir ortam oluşturmuştu. Çünkü, bu olaylar sırasında Şemahi’de Rus teb'asından 300 kişi katledilm iş ve bu Ruslara ait ticaret m alı olan eşya ve emtiadan 4 milyon gümüş ruble değerinde eşya çalınm ıştı. Buna rağmen Rusya, İran’dan bu zararın tazm inini de istem ekle yetin d i.14
Buna karşılık Osmanh Devleti, ilk önce, Osmanlı sınırı üzerindeki İran vilâyetlerindeki gelişm eleri izledi. Sonunda, Sadrazam İbrahim Paşa, bu bölgelerin “halkını komşuluk hukukuna riayeten Afganlılara karşı muhafaza ve müdafaa edilm esi” gerekçesiyle işgaline karar verdi (Mayıs 1722). Bu amaçla, birinci derecede önemli Revan,
1722’ye gelindiğinde, İran’da iktidar değişikliği yaşanmış ve Şah H üseyin’in yerine onu tahttan indirmiş olan Afganlı Mahmud geçm işti. İlk olarak yeni İran hü kümdarı, Rusya ile barış içinde yaşamak istediğini açık lad ı.15 Bu sırada, İran’daki karışıklıklardan yararlanan Dağıstan halkı ayaklanarak Hacı Davud Han komutasın da Şirvan’ın merkezi olan Şemahi’yi zaptetmiş ve Gence üzerine yürümeye başlam ıştı.16 Bundan cesaretlenen Çar
Tebriz, Gence ve Tiflis’in derhal işgali için başta Erzu rum, Kars ve Ç ıldır Valileri olmak üzere diğer sınır v ali lerine fermanlar gönderildi. Söz konusu görevin gereği olsa gerek, Ağustos 1722’de, Erzurum Valisi Silahdar İb rahim Paşa, Tiflis taraflarına çuhadarını göndermiş ve Tiflis Hanı Vahtan’ın İran’a itaatten vazgeçtiğini, çevre sindeki yerleri işgal ederek bağımsız bir devlet kurm ak
I. Petro, “asi Lezgileri cezalandırma” gerekçesiyle Kaf
istediğini, Müslüman Lezgilere saldırmak suretiyle hede
kasya’ya bir askerî sefere karar verdi. 15 Haziran
finin Şirvan olduğunu öğrenmişti. Ekim 1722’de ise,
1722’de, Hazar D enizindeki Astrahan’dan bir donan
Tiflis üzerine sefere karar verildi. H atta, bu konuda Şey
m ayla yola ç ık tı.17 Bu seferin sonunda, Rusya, Kafkasla
hülislam Abdullah Efendi’den bir fetva bile alındı. Bu
rın doğu bölümünü (Derbend ve Bakü) işgal etti. Hemen
nun üzerine harekete geçen Erzurum Valisi Silahdar İb
belirtelim ki, Doğu Kafkasların Rus işgaline uğramasın
rahim Paşa -emrindeki Osmanlı b irlikleriyle-ki Revan
da Dağıstan ve Azerbaycan’ın çeşitli hanlıklara ayrılm ış
hanı olup Osmanlılara teslim olan Mehmed Kuluhan da
olması ve aralarında düşm anlığın bulunm ası önemli bir
bu birliklerin içindeydi-Tiflis’i işgal etti. Ne var ki İbra
rol oynam ıştı.18
him Paşa’nın ağır hareketi, tam ahkârlığı ve hükümetçe
Aslında, Osmanlı Devleti, Rusların Kafkasya’ya yö
emir verilmesine rağmen Şirvan hanı Davud Han’a-ki
nelik faaliyetlerinden habersiz değildi. Şirvan ve Dağıs
Davud Han Ocak 1723’de kendisine gönderilen bir
tan beyleri, Rusların askeri hazırlıklarından duydukları
menşur ve nâme-i hümâyûn ile Osmanlı D evletince ta-
O SM A N L I 1
SİYASET
nınmıştı- yardım etmemesi, Bakû’nün Ruslar tarafından
Şah, Rusların rüşvet kabilinden bu teklifini reddetti. Bu
işgaline sebep olmuştu. Bir süre sonra yeni serasker Ari
na sebep, Golitsin’in raporuna göre, Derbend ve Ba-
fi Ahmed Paşanın komutasında Revan üzerine gidilmiş,
kü’nün İran’a geri verilmemesiydi.22
Tahmasb’dan ümidini kesen Revan muhafızı Melımed
Anlaşılan o ki, Nadir Şah kendisine çok güveniyor
Kuluhan’ın başvurusuyla 28 Eylül 1724’te Revan, Os
du. Nitekim Bağdad kuşatması (1733) sırasında Bağdad
manlIların eline geçmiş, bundan kısa bir süre önce de
Valisi Ahmed Paşa ile yaptığı barış görüşmelerinde şart
Nahçıvan fethedilmişti. Kafkaslardaki Osmanlı harekâtı,
olarak Gence, Revan, Şirvan ve Tiflis’i istemiş ve fakat,
Lori (Ağustos 1725) ve Gence (Eylül 1725)’nin fethiyle
bu teklifi Osmanlı Devleti’nce kabul görmemişti. Bun
tamamlanmıştı.20
dan sonra Kafkasya’ya bir askerî harekât yapmaya karar
Bu arada Rusya, Derbend ve Bakü’den başka Hazar
veren Nadir Şah, Haziran 1734’te sefere başlamış ve 29
kıyısındaki Geylan, Mazenderan ve Esterabâd’ın da ken
Ağustos 1734’te Şirvan ve merkezi Şemahi’yi zaptederek
disine bırakılması şartıyla Afganlılara karşı Ekim
Dağıstan’ı kendine bağlamıştı. Osmanlı Devleti ise Da
1723’te Şah Tahmasb ile antlaşma imzaladı. Bu antlaş
ğıstan halkının yardım ricaları üzerine Kırım Hanı Kap
ma, Rusya’nın Osmanlıların Kafkasya’daki ilerleyişinden
lan Giray’ı Dağıstan ve Şirvan’a göndermiş ise de bir so
duyduğu bir endişenin sonucuydu. Ancak, Osmanlı
nuç alamamıştı.Bunda, Kırım hanının Dağıstan’a yar
Devleti, İran karşısında Rusya’nın bu üstünlüğünü kabul
dım için kendi topraklarından geçmesine izin vermeyen
etmedi ve derhal Kafkaslardan çekilmesini istedi. Sonun
Rusya önemli bir rol oynamıştı. Bunun sonucunda Go-
da, Osmanlı Devleti ile Rusya, İstanbul’daki Fransız bü
litsin, St.Petersburg’dan aldığı emre uyarak Osmanlıları
yükelçisi Marquis de Bonnac aracılığıyla anlaşmaya var
İran topraklarından çıkaracağı ümidiyle Rusya’nın elin
dılar. 24 Haziran 1724’te imzalanan ve İran toprakları
de bulunan İran’a ait yerlerin iadesini öngören bir anlaş
nın Osmanlı Devleti ile Rusya arasında paylaşılmasını
mayı, Gence önünde Nadir Şah ile imzaladı (1735). Bu
öngören İstanbul antlaşması ya da “İran Mukaseme-nâ-
na göre Derbend ve Bakü’nün Ruslar tarafından tahliye
mesi’ ne göre, Kür ve Aras nehirlerinin birleştikleri yer
si ve Sulak kalesinin iki devlet arasında sınır oluşturma
den kuzeye doğru Hazar Denizi’ne kadar Kuzey Şirvan,
sı kararlaştırıldı.Bu anlaşmadan sonra, Nadir Şah, Tiflis
Dağıstan, Geylan, Mazenderan ve Esterabâd’ı içine alan
ve Revan ile birlikte Gence’yi fethedebildi.23
bir bölge Rusya’ya bırakıldı. Buna karşılık Erdebil sınır
1747’de, Nadir Şah’ın ölümünden sonra İran’da ye
olmak üzere Ordubad, Tebriz, Urumiye ve Hoy’un için
niden karışıklıkların patlak vermesi, Güney Kafkasya’da
de yer aldığı Batı İran topraklan ile Azerbaycan’a bağlı
Osmanlıların etkinliğinin artmasına zemin hazırladı.
Gence, Karabağ, Nahçıvan, Revan ve Üçkilise OsmanlI
Özellikle bu etkinlikler, Müslüman Kafkas toplulukları
larda kaldı. Böylece, Rusya, Güney Kafkasya’ya inmiş ol
nı Osmanlı Devleti’nin saflarına çekerek Rusya karşısın
du.21
da bir güç oluşturmak şeklindeydi. 1760’lara kadar Osmanlı Devleti Kafkasya’daki gelişmelerden sınırdaki Ç ıl
NADİR ŞAH'IN KAFKASYA SEFERİ
dır Beylerbeyi aracılığıyla haberdar olmaya çalıştı.24
İran’da, Nadir Şah’ın ortaya çıkması, Osmanlı Dev leti’nin Kafkasya’da Rusya’dan başka İran ile de uğraş masını gerektirmişti.Her şeyden önce Nadir Şah, Kaf
1768-1774 OSMANLI-RUS SAVAŞINDA KAFKASYA
kasya’daki Rus işgallerini sona erdirmiş ve Osmanlı de
Rusya’da II. Katerina’mn (1762-1796) tahta çık
netimini de zayıflatmıştı.Bunu bilen Ruslar, 1734’te,
ması, Kafkasya’daki Rus yayılmasını hızlandırdı. Ruslar,
Nadir Şah’ın Kafkasya harekâtı öncesinde Prens Sergei
Terek boyundaki Kazak savunma hattının güçlendiril
Dimitrievitch Golitsin’i İsfahan’a göndererek OsmanlI
mesi için Mozdok’da bir kale inşa ettiler. Ayrıca Rus Ka
lar aleyhinde ittifak ve muhtemel İran-Osmanlı harbin
zaklan ile Hristiyan Kabardayları da bu bölgeye yerleş
de İran’a yardım teklifinde bulunmuştu. Fakat Nadir OSMAN LI
tirdiler.25 Hatta, Mozdok’tan Azak Denizi’ne doğru müsI SİYASET
talik an yerler yaparak26 Orta Kafkasları kontrol altına
Aslında Osmanlı Devleti, yüzyıllardır hakim iyeti
aldılar.27 Bu üstün durum, Rusya’ya bir süre sonra başla
altında olan K ırım ’ı kaybettikten sonra bütün dikkatini
yacak olan savaşta Kuban bölgesinden Taman yarım ada
Kafkasya’ya çevirmek zorunda kalm ıştı. Ayrıca Rus
sına doğru harekete geçme im kânı verecekti.
y a’nın kuzeybatı Kafkasya’da savunma hatları kurarak Ka-
buralara asker sevketmesi, Gürcistan’ı kendine bağlayıp
terina’ya bu fırsatı verdi. Zaten Osmanlı Devleti de bu
Dağıstan ve Azerbaycan taraflarına saldırılarda bulunma
savaşa Lehistan meselesinin yanısıra Rusların Kabarday
ya başlaması, Anadolu’nun güvenliği açısından da bir
bölgesine tecavüzleri ile Gürcülerin Ruslarca k ışk ırtıl
tehlike idi. Bu yüzden Osmanlı Devleti, Kafkasya ile da
m alarını gerekçe göstererek girm işti.28 Osmanlıların pek
ha ciddî bir şekilde ilgilenm ek zorundaydı.36
N itekim 1768-1774 Osmanlı-Rus Savaşı II.
varlık gösteremedikleri söz konusu savaştan Ruslar ola
Bu düşünceden hareketle Osmanlı Devleti, 1780’de
bildiğince yararlandılar. Ruslar, Kabartay ve Kuban ta
Ferah A lı P aşayı Soğucak M uhafızlığı'na atadı. Ondan
raflarına General Medem”i tayin ederken29 Alman asıllı
istenen, Çerkeş kabileleri ile iyi ilişkiler kurarak onları
General Todtleben” de K arteli, M ingreli ve İmeretya’ya
Osmanlı nüfuzu altına sokmasıydı. Bunun gerçekleşme
göndererek Osmanlı Devleti’nin doğu sınırlarını tehdid
si için Ferah A li Paşa, özellikle Çerkeş kabileleri arasın
etmeyi planlam ışlardı.30 Bu çerçevede General Todtle
da İslâm dininin yayılm asına çalıştı. Sonunda Çerkesler,
ben, 1769’da, beraberindeki Rus kuvvetleriyle Daryal
1787-1792 Osmanlı-Rus savaşında ortak din düşmanları
geçidi üzerinden Tiflis’e ulaştı. 1770’de de Şuram dağla
Rusya’ya karşı savaşabilecek kadar yeni dinleri İslâm’ı
rını aşarak İmeretya’nın merkezi K utayis’i işgal etti ve
benimsediler.37 Ancak, Ferah A li Paşanın 1782 tarihli
arkasından Poti’deki Osmanlı kalesini kuşattı. Bir başka
bir mektubunda belirttiği gib i bu dönemde yeterince as
Rus b irliği de Kura geçidini kullanarak Osmanlıların
kerî yardım gelmeyince Rusya karşısında bu çabalar so
Ahıska’daki müstahkem yerlerine doğru harekete geçti
nuçsuz kald ı.38
ise de bir sonuç alam adı.31 Ötedenberi K ırım ’ı Osmanlı tabiiyetinden çıkara rak Kafkasya’nın Osmanlı Devleti ile hukukî bağlantısı
ŞEYH MANSUR'UN DAĞISTAN VE ÇEÇENİSTAN'DAKİ FAALİYETLERİ
nı koparmayı amaçlayan Rusya, 1771 ’de K ırım ’ı işgal et
1785’e gelindiğinde, Kafkasya’da Şeyh Mansur’un
ti. Küçük Kaynarca antlaşması (1774) ile K ırım bağım
ortaya çıkması bir anda bu bölgenin tarihinin akışını de
sız hale getirildi. Bu süreç, 1783’te K ırım ’ın Rusya’ya il
ğiştirdi. Aynı zamanda bu tarih, 1850’lerin sonuna kadar
hakıyla tam am landı.32 Ayrıca Kuban, 1774 tarihli Kü
sürecek olan Kafkasya’daki m üridizm hareketinin de
çük Kaynarca antlaşması ile O smanlı-Rus sınırı oldu.
başlangıcı idi. Aslen Çeçen olan Şeyh Mansur, bütün
Kuban’a ulaşmakla yetinmeyen Rusya, sadece Kuzey
Kafkas kabilelerini birleştirmeye çalıştı.39 İlk önce, Da
Kafkasya’yı değil Güney Kafkasya’yı da hakim iyeti altı
ğıstan halkını Ruslara karşı cihada çağırdı. Bu ise Ruslar
na almaya çalıştı. Bu amaçla II. Katerina, Temmuz
tarafından Osmanlı ajanı olmakla suçlanmasına sebep ol
1783’te Gürcü Kralı II. İrakli Han ile bir anlaşma yapa
du.40 Oysa, Şeyh Mansur, elde ettiği başarıların, Çerkeş
rak Gürcistan’ı Rusya’ya bağladı.33 Aynı y ıl içinde Dar
ve Kabarday halkları arasında heyecan yaratarak Rus top
yal boğazından geçen Gürcü askerî yolu onarıldı ve kuv
raklarına saldırılarda teşvik edici bir güç haline gelm e
vetli karakollarla güçlendirildi.34 Bu arada, Rusya’nın
sinden sonradır k i Osmanlı devlet adam larının dikkatini
himayesinden cesaret alan Gürcü kralı, Azerbaycan ve
çekebilm işti.41 Daha doğrusu, Osmanlı Devlet ricali, her
D ağıstan’a saldırmakta, Azerbaycan hanlarına elçi ve
zamanki ih tiyatlılığı içinde Şeyh Mansur’un k im liği ve
m ektuplar göndererek Rusya’nın Gence ve Revan’ı işga
amacının iyice berraklaşmasını beklem işlerdi. Esasında
line karşı oluşabilecek b irliği bozmaya çalışm akta id i.35
Şeyh Mansur’un Ruslara karşı kazandığı zaferler bir ta
Fakat Osmanlı Devleti, bu gelişmelerden haberdar olma
raftan Osmanlı başkentinde sevinçle karşılanırken diğer
sına rağmen Rusya’nın Gürcistan’da nüfuz kazanmasını
taraftan onun başarılarından cesaretlenen Çerkeslerin
engelleyemedi.
Kuban’ın öte yakasındaki Rus topraklarına yaptıkları
saldırıların Rusya ile olan barışı bozacağı endişesini
m iyetinin biraz azalmasından yararlanarak eski İran vilâ
uyandırmıştı.42
yetleri olan Revan, Gence, Karabağ, Şirvan ve Tiflis böl
Şeyh Mansur’un Kafkasya’daki başarılarına43 rağ
gelerini yeniden ele geçirmek istedi. Bu İran girişim in
men 1787-1792 savaşı Osmanlı Devleti ile Rusya arasın
den rahatsızlık duyan Revan Hanı Mehmed Han ile Şuşi
da Kafkaslar’da bir nüfuz mücadelesi şeklinde geçmişti.
ve Karabağ Hanı İbrahim H alil Han, 1794’te, Osmanlı
Hiçbir zaman Osmanlı Devleti, Gürcistan’ın Rusya’ya
Devletinden yardım talebinde bulundular.49 Ne var ki
bağlanmasından hoşlanmamıştı. Buna karşılık kendisi
Osmanh Devleti, İran ile barış halinde olduğunu, Ağa
de Tiflis bölgesine saldırılarda bulunmuş olan Dağıstan
Muhammed Han, barışı bozmadıkça kendilerinin de
ve Azerbaycan hanlarını aynı şekilde mektup ve hediye
İran’ın içişlerine karışmayacaklarını bildirdi.50 Bu tavır,
lerle kendi yanma çekmeye çalıştı. N itekim , Şubat
tipik Osmanh ihtiyatlılığı olup pratik dış politikasının
1787’de Şuşi ve Karabağ Hanı İbrahim Han’a bir mek
bir sonucuydu.51
tup gönderilerek savaş çıktığı takdirde hanın da Ruslara
Bir süre sonra Ağa Muhammed Han, 60.000 kişilik
saldırması ve bu amaçla, diğer Azerbaycan ve Dağıstan
ordusuyla üç koldan Şirvan-Revan ve Karabağ üzerine
hanlarıyla haberleşmesi isten di44
yürüdü ve kendisine isyan eden Karabağ hanını Şuşi ka
Diğer taraftan Rusların hedefi ise Kuban bölgesine
lesinin kuşatması sonunda yendi. Ayrıca, Tiflis’e girdi ve
doğru saldırıya geçerek Anapa’ya inmek ve buradan Os
ardından da Gence’yi aldı.52 Fakat, Ağa Muhammed
manh kuvvetlerini uzaklaştırmaktı.45 Çünkü Anapa ka
Han’ın Kafkasya’daki bu üstünlüğü uzun sürmedi.
lesi, Osmanlıların Çerkeş kabileleri arasında yürüttükle
1795’de, Tiflis Hanı İrakli’nin yardım isteği ve II. Kate-
ri dinî ve siyasî faaliyetlerinin merkezi idi.46 En sonunda
rina’nın emriyle General Zubof komutasındaki Rus bir
Ruslar, 1788 sonbaharında bu irtibatı kesmek için Gene
likleri Derbende girdiler. Ardından Şirvan H anlığının
ral Tekeli komutasındaki kuvvetleriyle Anapa’ya hücum
merkezi Şemahi, Ruslara teslim oldu. Şeki ve Karabağ
ettiler. Ancak, gerek General Tekeli ve gerekse onun ye
hanlıkları da Rusların eline geçti. Sonunda Ruslar, Gen
rine geçen General Bibikof 1789’daki saldırılarında Çer-
ce, Mugan stepleri, Kura nehrinin ağzına kadar Hazar k ı
keslerin direnişinden ve tabiat şartlarının zorluğundan
yısındaki bütün İran hanlıklarını zaptetti. II. Kateri-
dolayı başarısız oldular.47
na’nın 1796’da ölümü üzerine Ruslar, yeniden Terek hat
YAŞ ANTLAŞMASINDAN SONRA
tına çekildiler.53
KAFKASYA VE İRANLI AĞA MUHAMMED
XIX. YÜZYILIN İLK YARISINDA
HAN'IN KAFKAS SEFERİ
RUSYA'NIN KAFKASYA'YI İŞGALİ VE
1792 tarihli Yaş antlaşması, Kafkasya’da Osmanlı
OSMANLI DEVLETİ
Devleti’ni sınırlandıran önemli bir antlaşma idi. Bu ant
XIX. yüzyılın başlarında, Osmanlıların aksine Rus
laşmayla Osmanlı Devleti 1774’ten beri Rusya ile imza
lar, Kafkasya’da oldukça aktif idiler. Özellikle 1801’de
ladığı bütün antlaşmaları -değişiklikler dışında- (madde
Gürcistan’ın ilhak edilmesi Rusya’nın Kafkasya’ya yayıl
2) onaylamıştı. En önemlisi de Kuban nehrinin sol yaka
masında -daha doğrusu kesin kez yerleşmesinde- önemli
sındaki Kafkas kabilelerinin Rus topraklarına tecavüz et
bir dönüm noktasıydı. İlk önce Ruslar, bu ilhaktan son
meyecekleri ve Rus teb’asına ve malına zarar vermeye
ra Gürcü asıllı general Tsitsianof’u Kafkas Genel Valisi
cekleri konusunda taahhüdde bulunmuştu (madde 6).
olarak atadılar ve Kafkasya’da yeni bir sömürge idaresi
Böylece, Osmanlı Devleti, bu antlaşmayla Kafkasya’da
kurmaya çalıştılar. Rusların Kafkasya’daki hedefi doğuda
Rusya’nın üstünlüğünü kabul etmiş ve üstelik kendisini
Hazar Denizi, güneyde Aras nehri boyunca ilerlemekti.
Kafkas toplulukları konusunda kefil durumuna sokmuş
Bu amaçla, General Tsitsianof, sınırlarına dayandığı
tu.48
Azerbaycan hanlıklarını çeşitli antlaşmalarla Rusya’ya 1790’ların ortalarına doğru, İran Hükümdarı Ağa
bağlamaya çalıştı.54 Karabağ, Şeki ve Şirvan hanlarıyla
Muhammed Han, Rusya’nın Kuzey Kafkasya’daki haki
antlaşmalar yaptılar. Fakat, itaate yanaşmayan Gence
O SM A N LI I
SİYASET
Hanı Cevad, 1804’te öldürüldü ve hanlığı işgal edildi.
Bu son işgal, Osmanlılar için stratejik bir mevki
Bu arada Tsitsianof’un teşvikiyle M igrelya dadyanı Gür
olan daha kuzeydeki Sohum’u da tehlikeye düşürmüştü.
cistan’ı izleyerek Rusya’ya katıldı. Bunun üzerine İme-
Rusların Kuzey Kafkasya’yı bir çember içine alması an
retya da 25 Nisan 1804’te Ruslarla birleşti. Bakü ise
lam ına gelen bu k ritik durum karşısında Osmanlı Dev
1807’de Rusların hakim iyetine geçti. Denebilir k i, Rus
leti, daha ciddî tedbirler alması gerektiğini anladı. Özel
ya, yaklaşık on y ıl içinde Güney Kafkasya’daki üstünlü
likle, Trabzon, Batum ve Sohum sahillerinin donanma ile
ğünü büyük oranda perçinlemiş ve Karadeniz’den Hazar
korunması zorunluluğu vardı. Ayrıca, Ruslarla savaş
Denizi’ne kadar genişlem işti.55
m akta olan Abaza ve Çerkez halkının üm itsizliğe kapıl-
Bu dönemde (1801-1806) Osmanlı Devleti, Rus
maması için de gerekliydi.59 Ne var ki, Anapa ve havali
y a’nın Güney Kafkasya’ya yayılm asıyla yeterince ilgile-
sine donanma gönderilmesi, 1810 yılında karar alınm a
nememiş ve fazlaca tepki de gösterememişti. Bunda Os-
sına rağmen gerçekleşmedi. Yine de, Anapa Muhafızı
manlı Devleti’nin 17 97 ’de Fransızların M ısır’ı işgal et
Hüseyin Paşa, bazı Çerkeş ve Abaza kabilelerinin yardı
mesi ve Sırp isyanının (1804) patlak vermesi gib i iç me
m ıyla Ruslara karşı kısm î başarılar kazandı. Tabiatıyla
selelerle uğraşmak zorunda kalm ası etk ili olmuştu. Bu
bunda, İstanbul’dan kabilelere dağıtılm ak üzere gönde
yüzden, Kafkasya, Osmanlı dış politikasında geri plan
rilen bazı hediye ve eşyaların da payı büyüktü. Diğer ta
daydı. Buna rağmen, Rusların Azerbaycan hanlıklarına
raftan Osmanlı Devleti, Dağıstan hanlarına fermanlar
karşı askerî eylem leri, sınır valilerince İstanbul’a b ild iril
göndererek onları da Ruslarla savaşa teşvik etti. Bu su
m işti.56
retle, hem Anapa civarında ve hem de D ağıstan’da Rus
Şurası bir gerçekti k i, 1806-1812 savaşı öncesinde,
lara karşı etkili olmaya çalıştı.60
Rusya’nın Güney Kafkasya’da belirgin bir üstünlüğü
Buna karşılık Ruslar, 1810’da, Osmanlıların Gür
vardı. Bundan cesaret alan Ruslar, sürekli olarak Osman-
cistan’ı işgal tehlikesini İtalyan asıllı M arguis Palluc-
lılar aleyhine genişlemeye çalışıyordu. N itekim , 1804’te,
ci’nin Ahılkelek önlerinde kazandığı zaferle bertaraf etti
Gürcistan’ın Karadeniz’deki stratejik bir önemi haiz olan
ler. 1811 ’de, General Tormazof, Ahısha kalesini kuşat
ve Osmanlı hakim iyetinde bulunan Faş ile Anakara a k
mış ise de Şerif Paşa komutasındaki Osmanlı askerlerinin
sındaki Kemhal boğazını ele geçirdiler. H atta, Ahılkelek’e saldırdılar. Bu kez, 1807’de, Anakara ve Kemhal’i işgal ettiler. Bu son işgaller üzerine Osmanlı Devleti, söz konusu bölgeye lojistik destek sağladığı gib i Tiflis’deki Rus ordusunun Ahısha, Ç ıldır ve Kars taraflarına tecavüz edeceği haberlerine dayanarak doğu sınırındaki valilere gerekli tedbirleri almaları için em irler gönderdi.57 Hat ta, daha önce Rusların karadan ve denizden Faş kalesine saldırı haberleri duyulunca Trabzon Valisi ve Karade niz’in Anadolu Sahilleri Seraskeri Şerif Mustafa Paşa der hal bir m iktar askerle yardım a gittik ten başka Rize aya nı Tuzcuoğlu da kendi askerleriyle Faş’a gönderilm işler
karşı taarruzuyla geri çekilmek zorunda kalm ıştı. Bu ara da Tormazof, Açıkbaş Hanı Saloman’ı (Süleyman) tah tından indirerek ülkesini Rusya’ya katm ış, Tiflis ve hava lisini doğrudan merkezî idareye bağlam ıştı.61 Genel olarak 1806-1812 Osmanlı-Rus Savaşının Kafkas cephesindeki gelişmelerine baktığım ızda, Osmanlı Devleti’nin esaslı bir askerî harekâttan kaçınarak Anapa bölgesindeki Çerkeş, Abaza ve diğer kabilelerden yararlanmaya çalıştığını, donanma yerine top ve m ühim mat gönderdiğini görüyoruz. Bu dönemde, Kafkas kabi lelerinin çoğu Osmanlılara b ağlılığın ı sürdürmüşler ve
di. Bu sırada, Gürcü asıllı Güryal adındaki bir kabile re
bu sayede Rusya, Faş, Kemhal ve Sohum’un dışında Kaf-
isi, kendisine sergedelik ünvanı verildiği takdirde Faş
kaslarda Osmanlılara ait toprakları işgal edememiştir.62
bölgesini Ruslardan koruyacağını Mustafa Şerif Paşaya
Ancak, Rusya, 1812’de imzalanan Bükreş A ntlaşm asıy
bildirm işti. Diğer taraftan Osmanlı doğu sınırlarındaki
la savaş sırasında ele geçirdiği bu toprakları geri verme
komutanların birbirleriyle ihtilâfları (M. Şerif Paşa-Çıl-
yi kabul etm iştir.63
dır Valisi Selim Paşa ihtilâfı gibi) bu cephede bir askerî
Hemen belirtelim k i, 1812 tarihli Bükreş antlaş
harekâtı engellemekle kalm am ış, Rusların bunu fırsat
ması ve sonrası gelişmeler, Osmanlı Devleti, Rusya ve
bilerek Faş kalesini ele geçirmelerine sebep olm uştu.58
İran arasında birkaç yüzyıldan beri Kafkaslarda süregelen
O SM A N LI
SİYASET
nüfuz mücadelelerini etkilemiş; söz konusu devletlerin
Görüldüğü gibi 1813 tarihli Gülistan antlaşmasıy
bu bölgedeki konumlarının değişmesine zemin hazırla
la Rusya, İran’ın Kafkasya’daki hakimiyetine son vermiş
mıştır. Bu dönemde, Osmanlı Devleti, iç ve dış olayların
ti. Bu ise Rusya’nın hem Güney Kafkasya’yı ve hem de
etkisiyle Kafkasya’da askerî açıdan pek bir varlık göste-
Dağıstan’ı işgalini kolaylaştırmıştı. Bu amaçla Kafkas
rememesine rağmen Çerkesler arasında birlik sağlamaya
Ordusu Başkomutanlığına General Yermolof getirilmiş
yönelik faaliyetlerinden vazgeçmemiştir.64 Hatta, Rus
ve Kafkasların tamamının ele geçirilmesi öngörülmüştü.
baskılarından bunalan Dağıstan hanlarının yardım talep
Yermelof’un esas düşüncesine göre bütün Kafkasya ke
leri reddedilmemiş, istenen lojistik destek verilmiştir.65
sinlikle ve en kısa zamanda Rusya’nın bir parçası haline
Rusya ise Bükreş antlaşmasını imzalamakla hem Kafkas-
getirilmeliydi.69
lardaki Rus ordularının itibarının daha fazla sarsılmasını
Çok geçmeden Kafkasya’ya Yermolof’un gelmesi
önlemiş ve hem de, XIX. yüzyılın başından itibaren Gü
etkisini göstermiş ve Dağıstan ile Çeçenistan’daki Rus
ney Kafkaslarda etkinlik sağlamaya çalışan İran karşısın
baskıları artmıştı. Özellikle Çeçenistan, Orta Kafkas
da serbest kalmıştır.66 Bu da, Rusların Kafkasları işgal
lar’da ve Gürcistan yolu üzerinde bulunmasından dolayı
sürecini hızlandırmıştır.
Ruslar açısından hayatî önem taşımaktaydı. Böyle bir or
Gerçekten Ruslar, Bükreş Antlaşmasından sonra
tamda Çeçenler için tek çare, Osmanlı Devletine yardım
Kafkaslardaki istilâ hareketlerine hız vermişler ve Dağıs
için başvurmaktı. Nitekim, Anapa Muhafızı Seyyid Ah
tan ile İran’a saldırmışlardı. Özellikle İran’ın 1804 ve 1806 yıllarında Feth Ali Şah’ın oğlu Abbas Mirza komu
med Paşa ve Demirkapa (Temürhan-şura) ile Çeçen vilâ
tasında Kafkasya’ya iki kez sefer düzenlemesi; son sefer
Çerkeş taraflarından yol bularak Dağıstan’ı işgale çalış
sırasında Karabağ ve Şeki’de isyanlar çıkması, Rusya’yı
tıklarını, Osmanlı yardımı gelmediği takdirde direnme
yeti reisi İstanbul’a yaptıkları başvurularda, Rusların
oldukça rahatsız eden gelişmelerdi. Ruslar, bu isyanları
nin mümkün olmadığını dile getirmişlerdi.Ayrıca Os-
bastırdıkları gibi 1807’de, Bakü ve Küba’yı, 1809’da da
manlı Devleti’nin Dağıstan için Rusya nezdinde diplo
Taliş’i itaat altında aldılar. Fakat Abbas M irzanın aldığı
matik girişimlerde bulunmasını istemişlerdi. Ancak Os-
yenilgilerden sonra 1810’da, Osmanlı Devletine Rus
manlı Devleti, 1817’de yapılan bu başvurular karşısında
tehlikesine karşı askerî bir harekât için bir ittifak tekli
Rusya’nın Dağıstan havalisindeki hakimiyetini onaylar
finde bulunması ve bu amaçla, Osmanlı elçisi Yasini-za-
bir tutumla, Çeçenlere Ruslarla barış içinde yaşamalarını
de Abdulvehhab Efendi’nin İran’a giderek söz konusu it
tavsiye etmişti.70
tifak konusunda anlaşmaya varması67 Rusya’yı Kafkas
1818-1821 yılları arasında, Rusya, özellikle Gene
ya’da ikinci kez zor duruma bıraktı. Bundan dolayı Rus
ral Yermolof’un üstün gayretleriyle Kuzey Kafkasya’nın
ya açısından bir an önce Kafkaslarda İran faktörünün ber
tek hakimi haline gelmiştir. Bu bağlamda, Mektüle, Ta-
taraf edilmesi gerekliydi.
bassaran, Kaytak, Akuşa, Avar, Gazi Kumuk ve Kuba g i
Bu fırsatı Ruslar, 3 Nisan 1813’te, Albay Pestel ko
bi Dağıstan hanlıklarını itaat altına almıştı.71 Buna kar
mutasındaki bir Rus ordusunun Kara Berzug’da İran or
şılık Ruslar, 1812 tarihli Bükreş Antlaşması’ndan kalan
dusunu bozguna uğratmasıyla yakaladılar. Bununla ye
Sohumkale’nin Osmanlılara teslimi gibi Osmanlı-Rus
tinmeyen Ruslar, kazandıkları bu askerî zaferin ardından
ihtilâfına sebep olan bazı sorunlarla uğraşmak zorunda
ağır şartlar içeren Gülistan antlaşması’nı İran’a imzalat
kalmıştı. 1813-1815 yılları arasında, Osmanlı Devleti,
tılar (1813). Bu antlaşmayla Rusya, Derbend, Bakü, Şir van, Karabağ, Kuba ve Taliş’in bir bölümü ile Lenkeran
birkaç kere Rusya’nın bu toprakları boşaltmasını istemiş,
kalesinde hakimiyetini sağlamlaştırmıştı. Ayrıca, İran,
tanbul’a gelen Kont G. A. Stroganov, Bükreş Antlaşma-
Dağıstan, Gürcistan, Mingrelya, İmeretya (Açıkbaş) ve
sı’nın bütün şartlarının Osmanlı Devleti tarafından ta
Abhazya üzerindeki her türlü haklarından vazgeçmiş
mamen yerine getirilmesini istemişti. Ona göre “Osman-
ti.Buna karşılık Ruslar, Abbas M irzanın tahta çıkışını
lı Devleti, Eflâk ve Boğdan’ın Rusya’nın himayesinde
destekleyeceklerine söz vermişlerdi.68
tam otonom olmasını sağlamalı, Kafkaslardaki iddialaOSMANLI
fakat bir sonuç alamamıştı. Hal böyle iken 1816’da İs
s iy a se t
rından Rusya lehine vazgeçm eli” id i.72 Fakat bu tartış
mak zorunda kaldı. Bu antlaşmaya göre, Revan ve Nah-
malardan hiçbir sonuç çıkm adı.
çıvan hanlıkları dahil Aras’m sol tarafı tamamen Ruslara bırakılm ış, Lenkoran’m içinde bulunduğu Taliş’in bir
Diğer taraftan 1821’de, Osmanlı Devleti ile İran, Erzurum P aşasının Azerbaycan’dan kaçan ik i göçebe ka
bölümü Ruslara verilerek Hazar Denizi ulaşım ında Rus
bileyi korumasından dolayı savaşın eşiğine geldiler. Bu
ya, tek söz sahibi olmuştu. Ayrıca İran, 30 m ilyon ruble
ise Rusya’yı sevindiren bir gelişm eydi. Esasında söz ko
savaş tazminatı ödemeyi ve de Rusya’ya gitm ek isteyen
nusu Osmanlı-İran gerginliğinde, Tahran’daki Rus ajanı
Ermenilere izin vermeyi kabul etm işti. Böylece İran’ın
Mazoroviç’in İran Veliahdı Abbas M irz ayı kışkırtm ası
Kafkasya’daki hakim iyeti sona ermiş oldu.
nın rolü büyüktü. Bu tahrikler sonucunda Abbas Mirza,
A rtık Rusya için Kafkaslarda tek rakip devlet Os
Kars, Bâyezid ve Muş taraflarını geniş ölçüde yağm aladı.
manh Devleti kalm ıştı. Zaten 1792 tarihli Yaş Antlaş-
Savaş, Revan ve Bağdad çevresinde de devam etti. Sonun
m ası’ndan beri Kuban boylarında yaşayan Abaza, Çerkeş,
da bu gerginlik, 1823’te Erzurum A n tlaşm asıyla hiçbir
Nogay ve Kabarday gib i Kafkas kabilelerinin Rus top
toprak kaybına yolaçmadan sona erdi.73 Bu durumda ise
raklarına saldırılarından Osmanlı Devleti sorumluydu.
Rusya, Osmanh Devleti ile İran arasında çıkacak bir sa
1815-1816 yıllarında Anapa Muhafızı Ahmed P aşanın
vaştan Kafkaslardaki kendi konumunu güçlendirme yo
yaptığı gib i bu kabileler zaman zaman Osmanh idareci lerince itaat altına alınm ışsalar da Ruslar, 1813 Bükreş
lunda yararlanma isteğinden sonuç alamamış oldu.
A ntlaşm asını ileri sürerek karşı çıkm ışlardı. Bu kez
1821-1823 olayları bir kez daha gösterdi k i, Rus ya’nın Kafkasya politikasının esası, Osmanlı-İran rekâbe-
Ruslar, Çerkeş, Abaza ve Kabarday kabilelerine saldıra
tine dayanmaktaydı. B ir başka deyim le, R usya’nın Gü
rak m allarını alıp çocuklarını esir ettiklerinde, 1825’de,
ney Kafkasya’daki başarılarının temelinde Osmanlı-İran
Anapa M uhafızı’nın kaym akam ı Abdullah Paşa, Rus ge
ve İran-Afgan savaşları yatm aktaydı. XVIII. yüzyıldan
neraline aynı şeyleri söylemişti. Bunun üzerine bölge
sonraki Kafkasya’daki gelişm elere bakıldığında, Rus
halkı, m ahallî idarecilerin çözüm bulamaması karşısında
ya’nın Osmanlılara ve İranlılara karşı yaptığı savaşları
İstanbul’a başvurarak Ruslardan kurtulm ak için yardım
ayrı ayrı yürüttüğü, her iki devletin kendi aralarında
istem işler; fakat, bir sonuç alam am ışlardı. Yine de bu
kurdukları ittifakların -Rus etkisiyle- uzun ömürlü ol
karşılıklı hareketler son bulm am ıştı. Rus-İran savaşının (1826-1828) devam ettiği süre
m adığı görülüyor. Yine de Rusya, 1808-1809’da olduğu gib i seyrek de olsa her ik i ülkeyle savaşmak zorunda kal
içinde, Osmanh Devleti ile Dağıstan arasındaki ilişkile
mış ve 1811’de gerçekleştirilen bir Osmanlı-İran ittifa
rin -o da yardım için D ağıstan’dan elçiler şeklinde- art
kını askerî harekâta dönüşmeden önlemişti. Bu ise Rus
tığ ın ı görmekteyiz. N itekim , 14 Kasım 1827’de, Dağıs
ya’nın bir başarısıydı.
tan’dan A li Efendi, Rusların saldırılarından dolayı yar
Diğer taraftan, 1820’lerin ilk yarısı, İran’ın 1813
dım istemek ve Dağıstan halkının Osmanlı D evleti’ne
tarihli Gülistan A ntlaşm asındaki kayıplarını giderme
b ağlılığın ı bildirm ek için elçi olarak İstanbul’a gelm iş;
çabalarına sahne oldu. Aynı zamanda, bu çabalar, İran’ın
ondan bir gün önce de Nusal H an’ın bir m ektubu İstan
Kafkasya’daki son girişim leri olma niteliği taşım aktaydı.
b ul’a ulaşm ıştı. Yine aynı y ıl içinde, Dağıstan hanların
İlk önce İran, D ağıstan’da Ruslara karşı başarılar kazan
dan olan Hatem Han Erzurum’a gelm iş ve kendisine ko
mış olan Arslan H an’a askerî yardım göndermiş, Osman-
nak ve maaş tahsis edilm işti.Bunun yanısıra Şemhal
lı D evletinden görem ediği desteği ona vererek bölgede
Han’ın yeğeni Amalat Han da Trabzon yoluyla İstanbul’a
üstünlük kurmasını sağlam ıştı. H atta, Dağıstan için Os-
gönderilm işti. Tabiatıyla bu ziyaretler, Osmanh Devle
m anlı D evletine ittifak teklifinde bulunmuş ise de ka
t i’nin doğrudan Dağıstan’a askerî yardım ını sağlam amış;
bul görmemişti. Bunun üzerine İran, Dağıstan ile b irlik
sadece, Osmanh D evleti’nin bölge halkı üzerindeki ma
te Rusları Güney Kafkaslardan çıkarm ak üm idiyle Rus
nevî itibarını artırm ıştı.74
larla savaşa tutuştu (1826). Sonunda, Ruslara yenilerek
Aynı yıllarda, Gürcistan’daki gelişm eler de önem liydi. Rus-İran savaşından yararlanmak isteyen Gürcistan
8-9 Şubat 1828’de, Türkmençayı A ntlaşm asını imzalaO SM A N U
g g
SİYASET
beyleri, Ruslara karşı yer yer ayaklandılar. Nitekim, 5
Bunun sonucunda, 1828-1829 savaşında yapılan
Ekim 1827’de, Çıldır Valisi İsmail Hakkı Paşa’dan Erzu
Anadolu-Kafkas muharebelerinde, Kars, Ahısha ve Bâye-
rum Valisi Galip Paşaya gelen bir yazıda belirtildiği gi
zîd Paşalıkları ile aralarında Anapa, Poti ve Ahılkelek’in
bi, Gürcistan’ın Gürye sancağı zabiti Mamya’nın ölü
bulunduğu dokuz kale Rusların eline geçmişti. Böylece
münden sonra halk, Ruslara itaat etmemek üzere anlaş
Rusya’nın Güney Kafkasya’daki varlığı güvence altına
mıştı. Bu ise, Osmanlı Devletini memnun eden bir ge
alınmış ve işgal edilen yerler, Anadolu içlerine yönelik
lişme olup bundan yararlanmak istemekteydi. Bu amaç
bir askerî harekâtta “merkez” haline gelm işti.79 Bunun
la, Çıldır Valisi Ahmed Rüştü Paşa, David Han’ın anne
dışında Rusya, işgal ettiği topraklarda yaşayan Hristiyan
si Sofya’ya Gürillik fermanı vermişti. O da, Osmanlı
halkları teşvik ederek daha önceden fethedilmiş olan
Devleti’ne bağlılığını bildirmişti. Aynı bölgede hüküm
İmeretya, Migrelya, Revan ve Nahçıvan gibi bölgelerin
süren Gürgi ve Zavar beyleri de bu ferman verme işinden
sömürgeleştirilmesi politikası çerçevesinde80 Doğu Ana
memnun olduktan başka, Gürcistan’dan Rusları atmaya çalıştıklarını, bunu kolaylıkla başarmak için kendilerine
dolu’daki Ermenilerin bu yerlere göç ettirilmesine çalış
altın ve gümüş mühürlerle silah ve para yardımı yapıl
mış, yaklaşık 100.000 kişi -aynen I. Petro dönemindeki gibi- Güney Kafkasya’da yeni işgal edilen yerlere göç et
masını istemişlerdi. Buna karşılık Gürül hakimesi Dudu
m işti.81 En sonunda 14 Eylül 1829’da imzalanan Edirne
Pal da, Gürül’in tek hakiminin kendisi olduğunu Çıldır
Antlaşması ile Osmanlı Devleti, bütün Kafkasya’daki
Valisi Ahmed Paşaya bildirmiş ve Rusları Gürcistan’dan
hükümranlık haklarından Rusya lehine vazgeçmiştir.82
çıkarmak için o da Osmanlı Devletinden para ve askerî
Söz konusu antlaşma, sadece Osmanlı-Rus ilişkile
yardım talep etmişti. Bütün bunlar, Gürcistan beyleri
rini değil, Kafkasya üzerinden Türkistan ve Hindistan’a
arasında tam bir görüş birliği olmadığını gösteren olay
giden ticaret yollarının güvenliğini de etkilemişti. Çün
lardı. Bu yüzden olsa gerek Babıâli, söz konusu beylere
kü Rusya, bu antlaşmayla, İran’dan sonra Osmanlı Dev-
güvenmemiş; onları topyekûn reddetmeyerek Güril ta
leti’ni de Kafkaslardan hukuken çıkarmış ve Kafkasların
raflarına nüfuz etmeye çalışmıştı.75
-Dağıstan ve Çeçenistan hariç- tek hakimi olmuştu. Bu
1828-1829 OSMANLI-RUS SAVAŞI'NDA KAFKASYA VE EDİRNE ANTLAŞMASI
körfezi) ve güneydoğuya (Horasan üzerinden Hindis
1828-1829 Osmanlı-Rus savaşı öncesinde, Osman-
durumda Rusların Kafkaslar üzerinden güneye (Basra tan’a) özellikle Hazar Denizi yoluyla Türkistan’a inmele rinin önünde bir engel kalmamıştı. Bu ise Hindistan’ın
lı Devleti, Kafkasya’daki bütün kabilelerden devlete
güvenliği açısından İngiltere’yi endişelendirmişti.83 Di
bağlı kalacakları konusunda ahidnameler almış ve aynı
ğer taraftan Rusya, bu antlaşmadan sonra bir politika de
şekilde Ruslar da bütün kabilelere mektuplar yazarak
ğişikliğine giderek Osmanlı Devleti üzerinden Ortado
Rusya’nın reayalığını kabul etmelerini istemişti.76 Fakat,
ğu’da esaslı bir siyasi nüfûz mücadelesine başlamıştı.84
Dağıstan hanları, muhtemel bir savaşta, Osmanlıların
Bunun ilk örneği; 1833’te imzalanan Hünkâr İskelesi
yanında yer alacaklarını bildirmişlerdi.77
Antlaşması ile Mısır Valisi Mehmed Ali Paşa meselesin
1828-1829 savaşı Kafkaslardaki Osmanlı-Rus nü-
de Osmanlı Devleti’ne destek vermek şeklinde olmuş ve
fûz mücadelesinde bir dönüm noktasıydı. Her şeyden ön
bunun karşılığında Boğazlarda söz sahibi haline gelmiş
ce I. Nikola’nın “Türk düşmanı” kim liğiyle tahta çıkma
ti.85 Bütün bu gelişmeler, İngiltere’nin “Doğu Mesele
sı, başlı başına Osmanlı-Rus ilişkilerini gerginleştirecek
sin d ek i tavrını değiştirmesine yolaçmış; Rus tehlikesi
önemli bir unsurdu. Üstelik Rusya, 1826-1828 savaşın
karşısında Fransa ile Boğazlar meselesinde ortak bir tu
da Kafkaslardaki diğer rakibi İran’ı tamamen safdışı bı
tum takınmaya zorlamıştı. Ancak, İngiltere, doğuda
rakmıştı.Ayrıca, Güney Kafkasya’daki güvenliği için
Rusya’ya karşı açıktan muhalif bir politika izlememiş;
Anadolu sınırının güvence altına alınması zorunluydu.
fakat, İstanbul’a gönderdiği büyükelçileri Ponsonby
Bu amaçla Ruslar, adı geçen savaşta, Kars ve Ahısha Pa
(1834-1841), Stratford Redcliffe Canning (1842-1865)
şalıkları ile Poti ve Anapa kalelerinin alınmasına yönelik
aracılığıyla Kafkaslar ve Ortadoğu bölgelerinde Rus
bir strateji izlediler.78
ya’nın yayılmasını önlemeye çalışmıştı.86 OSM AN LI 8 ? S j SİYASET
EDİRNE ANTLAŞMASI SONRASINDA
Rus ilişkileri kesilip savaş hazırlıklarının başladığı sıra da, Osmanlı D evletinden önce Şeyh Şam il harekete geç
KAFKASYA VE ŞEYH ŞAMİL Edirne Antlaşması sonrası dönemde, Kafkaslar,
m işti. Öyle ki Şeyh Şam il, 1853 Haziran-Ekim döne
Türkistan ve Ortadoğu bölgelerinde ilg ili devletler
minde, Kafkasya’da, özellikle Dağıstan ve yakınındaki
(Rusya ve İngiltere) yeni politikalar belirlerken, Osman-
bölgelerde Rus askerî yığınağını sekteye uğratacak ey
lı Devleti, Rus yenilgisi, Yunanistan’ın bağım sızlığı ve
lemlere girişm işti. 12 Haziran 1853’te, Gürcistan’daki
Mehmed A li Paşa meselesi gibi gailelerle uğraşmaktan
Özürgeti’den alınan bir istihbarata göre Şam il, Dağıs
dolayı kendi toprak bütünlüğünü sağlama endişesi için
tan’da asker toplamaya başlamıştı. Aynı şekilde onun
deydi. Bu da, İngiltere, Fransa ve Rusya arasında izlene
Çerkezistan’daki naibi Muhammed Emin Efendi de bir
cek denge politikalarına bağlıydı. Ayrıca, Osmanlı ülke
m iktar Çerkeş askeriyle Suca bölgesinde Rusların yaptık
sinde devlet ve toplum hayatıyla ilg ili hızla süren mo
ları ik i karakol kaleyi ele geçirm işti. Eylül 1853’te, Şa
dernleştirme çalışmaları vardı ve bu yüzden “barış” ge
m il, Zakartala tepesi ile Meseldeger kalesine sonuçsuz
rekliydi. Böylesi bir ortamda Osmanlı Devleti’nin Kaf
bir hücum yapm ıştı. Onun amacı bir an önce Tiflis’e
kasya’ya maddî yardım göndermesi mümkün değildi.
ulaşm aktı.88 Hemen belirtelim ki, Şamil ve adamlarının
Çünkü, 1830’lu yıllarda Rusya, Mehmed A li Paşaya
Güney Kafkasya’daki bu eylemleri, Rusların muhtemel
karşı Osmanlı Devleti’nin en büyük destekçisiydi.
bir Osmanlı savaşına karşı söz konusu bölgede askerî açı
Her ne kadar Osmanlı Devleti, Rusya faktöründen
dan yığınak yapmasını önlemekti.
dolayı özellikle 1834’ten beri Kuzey Kafkasya’da, Şeyh
Hiç şüphesiz Osmanlı Devleti, geleneksel ihtiyatlı-
Şamil önderliğinde Ruslara karşı sürdürülen bağım sızlık
lığ ı içinde de olsa Şeyh Şam il’in Güney Kafkasya’daki as
mücadelesi sırasında, somut bir m addî destekte buluna
kerî eylemlerini izlemekteydi. Öyle ki, Osmanlı Genel
mamışsa da Şeyh Şam il m addî ve manevî destek taleple
kurm ayı, Ağustos 1853’te, Anadolu Ordusu M üşiri Ab
rini sürekli olarak İstanbul’a iletm ekten çekinmemişti.
dülkerim Paşa’dan muhtemel bir Rus savaşında gerekli
Kaynaklara göre Şeyh Şam il, ilk olarak 1839’da, Osman-
yardım da bulunması için Şeyh Şam il ile bağlantı kurul
lılara yardım için başvurdu. Bu, Şam il’in genel bir stra
masını istemiş ve güvenilir bir kişinin onun nezdine
teji değişikliğine gitm ek suretiyle Ruslara karşı zorlu bir
gönderilmesini emretmişti. Fakat, 4 Ekim 1853’te, Kı
mücadeleye karar verdiği bir döneme rastlamaktaydı. Fa
rım Savaşı’nın resmen başlaması, Osmanlı D evleti’nin
kat, Şam il’in bu başvurusu, ne ilk ne de sondu. Şamil,
Kafkasya ile daha fazla ilgilenm esini zorunluluk haline
mücadeleyi bırakmak zorunda kaldığı 1859’a kadar so
getirdi. N itekim , Sultan Abdülmecid, 9 Ekim 1853’te
nuçsuz da kalsa İslâm Halifesi ünvanı taşıyan Osmanlı
tarihli bir fermanı Şeyh Şam ile göndererek onu Ruslara
Padişahlarından m addî ve manevi yardım istemekten ge
karşı “cihad’ a çağırmış ve Şeyh Şamil de bu pragm atik
ri durmadı. Özellikle mücadelenin en hararetli yıllarında
nitelikli çağrıya 13 Aralık 1953 tarihli m ektubuyla ce
(1839-1850), İstanbul’a doğru yola çıkan Şam il’in elçile
vap vermişti. Söz konusu mektubunda Şam il, karşılıklı
ri ya Ruslar tarafından engellendi ya da diğer sebepler
olarak Tiflis üzerine bir askerî harekâta girişilirse Rusla
den İstanbul’a ulaşamadılar. Ancak, ulaşanlar bile Os-
rın Kafkaslardan çıkarılabileceğini b ildirm işti.89 Ancak,
m anlı Sultanından bekledikleri yardım ı göremediler.
Şam il’in bu son derece stratejik harekât teklifi Osmanlı
Buna rağmen Şam il, halkının m aneviyatını yüksek tuta
D evletince kabul görmedi. Buna karşılık Osmanlı Dev
bilm ek için İstanbul ile olan bağlantısı yitirm edi ve on
leti, Mayıs 1854’te, Dağıstanlı H alil Bey’in teklifiyle
dan gelen iyi niyet m ektupları ile moral tazeledi.87
Şeyh Şam ile “Dağıstan Serdar-ı Ekremi” ünvanını verdi. Diğer hanları da Unutmayan Osmanlı Devleti, Şeyh Şa-
KIRIM SAVAŞI'NDA K A f KASYA
m il’in oğlu Gazi Muhammed başta olmak üzere Cumuy
İlk modern dünya savaşı kabul edilen 1853-1856
(?) Han, Hasay (?) Han, Danyal Sultan ve İsmail P aşayı
Kırım Savaşı, Kafkasya’nın b ağım sızlığıyla ilg ili üm itle
m irlivalık, Şemhal Hanı Ebu M üslim ’i feriklik rütbesiy
ri yeniden yeşertmişti. Mayıs 1853 sonunda, Osmanlı-
le ödüllendirdi.90
O SM A N LI I Ş J f l
SİYASET
Diğer taraftan Şeyh Şamil, 1854 yazında bile Tiflis
lerin (İngiltere ve Fransa) kendi hedefleri açısından Si-
üzerine bir askerî harekât düşüncesinde ısrarlıydı. Bu dü
vastopol’da ısrarlarından dolayı yaklaşık iki buçuk ay ge
şünceyle Şeyh Şamil, Temmuz 1854’te Gürcistan’ın Ka-
ciktirdikleri Gürcistan harekâtı idi. Aslında, 1855 Hazi
heti bölgesine girdi. Bu sırada, onun naibi Muhammed
ran sonunda Kars kalesini kuşatmış olan Rus ordusunu
Emin Efendi Çerkezistan’da idi. Ayrıca, Osmanlı-Batum
Sohumkale-Kutayis-Tiflis üzerinden yürüyerek kuşatma
ordusu da Özürgeti bölgesindeydi. Şeyh Şamil, bütün
yı kaldırmaya zorlayacak çevirme nitelikli bu askerî ha
gayretlerine rağmen Tiflis’e doğru Osmanh ordusunun
rekat, 11 Eylül’de başlamış ve 8 Aralık’a kadar sürmüşse
ileri harekâtını göremedi ve sonunda Eylül 1854’te Da
de, yoğun yağış sebebiyle devam ettirilememiş; sonunda,
ğıstan’daki karargâhının yer aldığı Yeni Dargiyye’ye çe
ordu, Şubat 1856’da, Redutkale’ye dönmüştü.94
kilerek savaş bitene kadar hiçbir askerî harekâtta bulun madı.91
Bu askerî harekâtın başarısızlığının en büyük se beplerinden biri, İngilizlerin, Osmanlı Devleti’nin tek
Şu tarihî gerçeği teslim etmek gerekir ki, Şeyh Şa-
başına Kafkaslarda nüfuz kazanmasını istememiş olmala
m il’in Haziran 1853’ten beri, yaptığı saldırılarla Güney
rıydı. Ayrıca, İran ticaretinde Ruslarla iyi ilişkiler kur
Kafkasya’daki Rusların seferberlik hazırlıklarını sekteye
masının da büyük payı vardı.95 Kari Marx da, aynı görüş
uğratması, Kasım-Aralık 1953 aylarında Kars-Gümrü
teydi. Ona göre, İngiltere, İngiliz ticaret yolu olarak anı
yönünde cereyan eden muharebelerde, Rusların savun
lan Trabzon-Erzurum-Tebriz yolunun güvenliği ve Rus
mada kalmasında önemli bir rol oynamıştır.92
larla arasının bozulmaması için Ömer Paşanın Gürcistan
Osmanlı Devleti’nin söz konusu savaş sırasında
harekâtına karşı çıkmıştı.96
Kafkasya’da dikkatini yoğunlaştırdığı yerlerden biri de
Genel olarak Kırım Savaşında Kafkasya ile ilg ili
Çerkezistan idi. Sinop baskınından (30 Kasım 1853) sonra Karadeniz’de deniz kontrolünün Ruslara geçmesi
gelişmelere baktığımızda Osmanlı Devleti’nin gelenek sel ihtiyarlılık içinde olduğunu, müttefikleri İngiltere ile
nin ardından 1854 Mart-Nisan aylarında, bir Osmanlı
Fransa’nın savaş politikalarına bağlı kaldığını görmekte
donanması gönderilmesi düşüncesinin İstanbul’da tartı
yiz. Bu yüzden ne savaşın başında Şeyh Şamil’in ne de sa
şılmasıyla gündeme gelmişti. Osmanlı bahriyesinde gö
vaşın sonunda Ömer Lütfi Paşanın farklı nitelikteki
revli İngiliz amirali Adulphus Slade’e göre -ki bu konu
Gürcistan harekâtı düşüncesini yeterince değerlendire
da Kaptan Paşa’ya bir rapor da hazırlamıştı- Rusya’yı ba
memiştir. Öyle ki, Mayıs 1854’te, Çerkezistan’a bir do
rışa zorlamak için Kafkasya fetholunmalıydı. Bu amaçla,
nanma gönderilmesi de müttefiklerin izniyle gerçekleş
Çerkesler ile Dağıstan’daki Şeyh Şamil işbirliği yapmalı
miştir. Hatta, 1856 Paris antlaşması görüşmelerinde Âli
ve Osmanh donanması da bunlara lojistik destek sağla
Paşa, Osmanlı Devleti’nin Kafkasya diye bir meselesinin
malıydı. Sonunda Bahriye Feriki Ahmed Paşa komuta
olmadığını söylemiştir.97
sında silah ve mühimmat yüklü bir Osmanlı donanması
Bu reddiyeye rağmen Şeyh Şamil’in 1859’daki tes
6 Mayıs 1854’te, Çerkezistan’a gitmek üzere İstan
liminden sonra Rus baskısından kaçan yüzbinlerce Kaf
bul’dan ayrılmış; müttefiklerin ısrarıyla önce Varna’ya
kasyalI, Osmanlı ülkesine göç etmeye başlamıştır.98
gitmiş, Amiral Lyons komutasındaki bir müttefik filosu Çerkezistan’a gidip geldikten sonra 25 Haziran’da yola
1877-1878 OSMANLI-RUS
çıkarak 8 Temmuz’da Sohumkale’ye varmıştı. Fakat,
SAVAŞ I'NDA KAFKASYA
Çerkeş emirlerinden Sefer ve Behçet Paşaların da -ki Se
Yaklaşık bir yılı aşkın bir süre devam edecek olan
fer Paşa, 20 yıldan beri Edirne’de mecburî ikâmete tâbi
1877-1878 Osmanlı-Rus savaşı’nın başlamasıyla Kafkas-
tutulmuş, Eylül 1853’te İstanbul’a getirilm işti- bulun
lar yeniden hareketlendi. 24 Nisan 1877’de savaşın res
duğu bu donanma, getirilen askerî malzemenin adetâ ka
men başlamasıyla birlikte Ruslar, General Loris Meli-
pışılması üzerine istenen sonucu alamadı.93
kof’un komutasında Kars ve Ardahan’ın öncelikle işgali
Hiç şüphesiz Kırım Savaşı’nın en stratejik askerî
için harekete geçtiler. General Tergukasov komutasında
eylemlerinden biri de Ömer Lütfi Paşa’nm müttefik güç-
ki Rusların Revan kolu ise bir şaşırtma/oyalama harekâ-
OSMAN LI
ti için Bâyezîd üzerinden Anadolu’ya girdi ve Eleşkirt
rının verdiği moralle Osmanlılara ait üç firkateyn, 15 ve
ovasını aşarak 10 Haziran 1877’de, Kars önlerine geldi.
17 Haziran tarihleri arasında, önce, G allisga ırm ağı ağ
Bu Rus ilerleyişi karşısında Şark Ordusu Komutanı Mü
zındaki İllo ri’yi bombaladı ve ardından kuzeydeki
şir Ahmed Muhtar Paşa, özellikle Musa Kundukov ko
Oçemçıra’ya dört piyade taburu ve bir sahra bataryası çı
mutasındaki 5 tabur ve 1500 Çerkes’den oluşan bir kuv
kardı. Bunun üzerine General Alhazof komutasındaki
veti karşı saldırıya geçirdi. 16-21 Haziran tarihleri ara
Rus kuvvetleri, 17 Haziran’da üç koldan Osmanlılara
sında cereyan eden ve çetin geçen muharebelerde her iki
karşı saldırıya geçti. Fakat, General Alhazof kuvvetleri
taraf da çok kayıp verdi. Bu muharebeler, galibi olmayan
içinde bulunan Abaza Prensi Sharvashidze, Rus-İUori ko
karşılıklı zayiat verilen zorlu çarpışmalardı. Yine de Ah
lu G allisga’yı geçmeden Oçemçıra’ya yaklaşmış ve Os-
med Muhtar Paşa’mn gayretlerine rağmen 19 Kasım’da,
manlı savaş gemilerinden açılan top ateşi üzerine geri çe
General M elikof’un Kars’a girip Erzurum’a doğru ilerle
kilm ek zorunda kalmış; bu yüzden General Alhazof da,
mesi engellenem edi."
G allisga’nın sağ kıyısındaki bataklık arazide Abazaların
Doğu Anadolu’da bu gelişmeler olurken, daha doğ
tuzağına düşmüştü. Sonunda Ruslar, yenilm işlerdi. Öte
rusu Osmanlı ordusu söz konusu cephede zor durumda
yandan General Oklobzhio kuvvetleri, 23 Haziran’da,
iken Osmanlı hüküm eti, bu bölgedeki Rus baskısını
kuzeyden Batum ’a doğru saldırdılar. İlk gün başarı kaza
azaltmak amacıyla Kafkasya’da bir şaşırtma harekâtına
nan Ruslar, 24 Haziran’da, Osmanlı kuvvetleri komuta
karar verdi. Bunun dışında Rusların Batum’u zaptetmek
nı Derviş Paşanın karşı taarruzu üzerine geri çekilmek
amacıyla General Oklobzhio komutasında 12.000 kişilik
zorunda kaldılar. Buna rağmen Ruslar, Batı Kafkaslarda
bir kuvveti kuzeyden harekete geçirmesi de söz konusu
ki Osmanlı tehdidini durdurmak istiyorlardı. Bu amaçla
harekâtı gerekli kılm ıştı. Gerçekten General Oklobzhio,
General Alhazof, takviye edilen 17.000 k işilik ordusuy
ilkbahar yağm urları altında 25 N isan’da sınırı geçtikten
la 10-20 Temmuz tarihleri arasında Abazalara saldırdı.
ve 27 Nisan’da Acaralarla yaptıkları kısa çatışmadan son
Onların dağılm asıyla yerli halk Ruslara itaat etti. Devam
ra Oçemçira (Ochemhuri) ırm ağını aşmışlardı. Bunun
eden Rus saldırıları sonunda 1 Ağustos’da, Osmanlı kuv
üzerine Osmanlı Karadeniz donanmasına ait altı zırhlı
vetleri de Oçemçıra’yı boşalttılar. Ağustos sonu itibariy
dan ibaret bir filo, 12 M ayıs’da, Sollum un kuzeyinde
le Osmanlı gem ileri Sohum’dan ayrıldılar.101 Böylece,
G udauti’ye 1000 kadar Çerkeş muhaciri çıkarttı. Os-
1877 N isanından beri Batı Kafkaslarda süren Osmanlı-
manlı gem ileri iki gün boyunca Sohum’u topa tuttular.
Rus mücadelesi, Rusların üstünlüğü ile sona ermiş oldu.
Ardından Ferik Fazıl Paşa komutasındaki Osmanlı dü
Ne var ki Anadolu-Kafkas cephesindeki muharebe
zenli birlikleri (on-on ik i tabur, dört batarya) iki grup
lerde, Osmanlıların durumu hiç de iyi değildi. 1877 Ey
halinde birkaç gün ara ile dört zırhlı himayesinde ve dört
lül sonunda, takviye alan General Melikof, 19 Kasım’da
nakliye gem isiyle 18 M ayıs’da Sohum’a doğru Trab
Kars'a girdi. Ardından Erzurum’a yöneldi. Fakat, çetin
zon’dan yola çıktılar. Bu kuvvetler, 2000-3000 Abaza ve
kış şartları A ralıkl877-O cak 1878 aylarında, her iki or
Çerkesi muhaciri ile bölge halkına dağıtılm ak üzere
duyu da güç durumda bıraktı. Buna rağmen özellikle
30.000 kadar Schneider tüfeği olduğu halde 27 Ma-
Osmanlı askeri ve halk şehri kahramanca savundular. So
y ıs’da, Abhazya’nın Adler lim anına geldi. Burası bomba
nunda, 31 O cakta, imzalanan mütarekeyle İsmail Hakkı
landıktan sonra 1500 Çerkeş karaya çıkartıldı. Ardından,
Paşa kuvvetleri Erzurum’u terkettiler. 8 Şubat 1878’de
Osmanlı filosu, 2 Haziran’da Soçi’yi bombaladıysa da ka
ise Ruslar şehri işgal ettiler.102 13 Temmuz 1878’de im
raya asker çıkaram adı.100
zalanan Berlin antlaşması ile Kars, Ardahan ve Batum
Şurası bir gerçekti k i, Osmanlıların birinci Ablıaz-
Ruslara bırakıldı. Erzurum ise Osmanlılarda k ald ı.103
ya şaşırtma harekâtı, Rusların bütün stratejik ihtiyat
Diğer taraftan, 1877-1878 savaşı sırasında Kafkas
kuvvetlerini Riyon ve Karadeniz bölgesinde tutmasını
ya’da süren Osmanlı-Rus mücadelesinde dikkate alınm a
sağlamıştı. Ayrıca, buradaki Osmanlı başarısı, Dağıstan
sı gerekli unsurlardan biri de Dağıstan ve Çeçenistan idi.
ve Çeçenistan’da büyük heyecan yaratm ıştı. Bu ilk başa-
Kafkasların bu en savaşçı dağ halkları, daima Osmanlı
O SM A N U
SİYASET
Devleti’nin tabii müttefiki konumundaydılar. Bu du
Öteden beri Enver Paşa Kafkas işleriyle ilgiliyd i.
rum, özellikle savaş zamanlarında hayatî önemi haizdi ve
Onun ilgisi, daha ziyade, Avrupalı Devletler ile Rus
bu yüzden Osmanlı Padişahları, ilk önce Kafkas Müslü-
ya’nın hüküm sürdüğü İslâm topraklarında onlara karşı
manlarına cihad fetvaları gönderiyorlardı. N itekim , Sul
ayaklanmalar çıkarılması noktasındaydı. Bu iş ise Ağus
tan II. Abdülhamid de, bu klasik Osmanlı tavrı içinde,
tos 1914’te yeniden örgütlenen Teşkilât-ı Mahsusa’nın
1877-1878 savaşı resmen başladıktan bir ay sonra, 23
göreviydi. Bu teşkilâtın fikrî zemini, genellikle İslâm
Mayıs 1877 tarihli bir cihad fetvasını Dağıstan emirleri
idi. Fakat, Enver Paşa ve arkadaşları biraz da Ziya Gö-
ne göndermiş ve onların bölgesindeki çeşitli Müslüman
kalp’in etkisiyle Türklerin siyasî birliği fikrine yatkındı
topluluklarını din düşmanı Ruslara karşı savaşmaya da
lar. Özellikle, Türklerin yoğun yaşadıkları yerlerde bu fi
vet etm işti.104 Ardından Osmanlı Devleti, Kafkasya
kir işleniyordu. Yani onların ideolojisi, İslâm birliği ile
Müslümanları üzerinde büyük üne sahip olan Şeyh Şa-
Türk b irliği fikrinin karışımı id i.108
m il’in büyük oğlu Muhammed Şam ile paşalık rütbesi vererek Erzurum’a göndermiş, onun ve bazı Dağıstan beylerinin yardımları ile Dağıstan kabilelerinin Ruslara karşı ayaklanmalarına çalışılm ıştı. Bu arada Dağıstan ümerasından Şefi Bey, Dağıstan ve Çerkezistan tarafla rındaki İslâm kabilelerini Ruslara karşı ayaklanmaya teş vik etmek amacıyla bir layiha dahi hazırlamıştı. Ayrıca, Abaza Haşan Bey adlı biri de Çerkeş ve Abaza kabilele rini isyan etmeleri için kışkırttı ise de sonuç alamamıştır
Bu düşünceyle olsa gerek Enver Paşa, henüz Ağus tos 1 9 l4 ’te, Müşir Fuad P aşayı Kafkasya’daki Çerkesleri Ruslara karşı ayaklandırması için teşvik etm işti. Savaş başlayınca Fuad Paşa, Enver Paşanın bu teşvikiyle Tür kiye’de yaşayan Kafkas ve Dağıstanlı bazı kişilerden “Türk Sıhhî Komisyonu” adı altında bir Kafkas Komite si kurmuştu. Bu komite, Kafkaslarda birkaç muhtar böl geden oluşan bir İslâm devletinin kurulmasını ve başına bir Osmanlı şehzadesinin geçirilmesini tasarlam ıştı.109
105
Ayrıca, Müşir Fuad Paşa başkanlığında Dr. İsa Ruhi Pa
BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI'NDA KAFKAS
şa, Aziz Meker, Prens Maçabelli (Gürcü), Kamil Bey
CEPHESİ
(Gürcü) ve Selim Bey’deıı (AzerbaycanlI) oluşan bir heyet
B ilindiği gibi Osmanlı Devleti, bu savaşa zorunlu
Alman ve Avusturya hükümetleri nezdinde Kafkasya’da
da olsa biri hariç hiçbir Avrupa devletinin kendisini
bir konfedere devlet kurma isteğiyle Avrupa’ya gönderil
müttefik olmaya değer bulm adığı bir sırada, Alman
di. Bu heyet, 1916 başlarında Viyana ve Berlin’de olum
ya’nın yanında girm işti. Almanya’nın amacı, Avrupa
lu karşılanmış; Alman Dışişleri Bakanlığı güvence bile
cephesinin dışında Ruslara karşı ikinci bir cephe açılma
verm işti.110
sını sağlamaktı. Osmanlı Devleti ise, muhtemel bir sa
Diğer taraftan Muşa Kundukov’un oğlu ve m illî
vaşta Rusya’nın kazanmasının kendi varlığı için büyük
mücadelenin önemli simalarından Beyrut Valisi Bekir
bir tehdid oluşturacağı düşüncesindeydi. Özellikle Enver
Sami Bey, 30 Temmuz 1914’te, Enver Paşaya bir mek
Paşa böyle düşünüyor ve Almanya ile ittifaka taraftar gö
tup yazarak Kafkasya konusunda onu teşvik etmişti. Bu
rünüyordu. Enver P aşaya göre, bu ittifak gerçekleşir ve
mektubunda Bekir Sami Bey, Kuzey Kafkasya’da, Dağıs
Rus tehlikesi bertaraf edilirse, Osmanlı Devleti, Kafkas
tanlılar, Çeçenler ve Çerkeslerin cengaverliklerinden do
ya ve Orta Asya’da büyük etkinlik-siyasi ve askerî- kaza
layı Çerkezistan ve D ağıstan’da ihtilâl çıkarmanın müm
nabilecekti. Yuluğ Tekin K urat’a göre, Enver Paşa, kar
kün olduğunu dile getirm işti. Hatta, bu konuda, Şeyh
maşık bir Osmanlı Devleti yerine Asya’daki soydaşların
Şam il’in oğlu Kamil Bey, Muhammed Fazıl Paşa ile Gür
dan kurulu daha homojen Türk imparatorluğu hayali
cü olması bakımından Ferik Bahri Paşa’nın uygun kişi
içindeydi.106 T. Swietochowski ise Enver Paşanın Rusya
ler olduğunu belirtm işti. Bu telkinler sonucunda Abdül-
yıkıld ığı takdirde 1914’ten beri değil XIX. yüzyıl bo
cabbar ve Mutasım Efendiler, Çerkesleri ayaklandırmak
yunca kaybettiği Osmanlı topraklarını geri alabileceğini
için Cemiyet-i Hayriye-i İslâm tarafından Kafkasya’ya
düşünmekteydi.107
gönderilm işti.111 O SM A N LI g g
SİYASET
Ancak, bu fırsatın doğması için Rusya’ya karşı savaş
olmuştu. Bunu sağlamak için Ruslar, 18 A ralık 1917’de,
ilân edilmesi gerekiyordu. N itekim , 29 Ekim 1 9 l4 ’te,
Osmanlı askerî m akam larıyla Erzincan’da bir mütareke
Amiral Souchon komutasındaki Osmanlı donanmasına
im zaladılar.113 Söz konusu mütarekenin imzalanmasıyla
bağlı gem ilerin Karadeniz’deki Odessa ve Sivastopol g i
birlikte, Osmanlı Devleti, Kafkaslarda askerî ve siyasî
bi Rus lim anlarını bombalamaları bu fırsatı doğurdu ve
yönden güç kazanmaya başladı. Bu arada, Enver Paşa,
iki gün sonra da 1 Kasım 1 9 l4 ’te, Ruslar, Osmanlı sını
devrin şartlarının da elverişli bir ortam oluşturmasının
rını geçerek savaşı başlattılar. Genel olarak Anadolu-Kaf-
etkisiyle I. Dünya Savaşı’nın başındaki Kafkasya ve Orta
kas cephesinden Osmanlı 3- Ordusu sorumluydu. Bu or
Asya’da daha aktif bir siyaset izlenmesi gerektiği yönün
duya bağlı birlikler, Pasinler ve Eleşkirt’e doğru ilerleyen
deki düşüncelerini yeniden hatırladı.
Rus kuvvetlerini, 6-12 Kasım tarihleri arasında ik i aşa
Brest-Litovsk’da barış görüşmeleri devam ettiği sı
malı bir plan içinde geri püskürttüler. 17 Kasım’da ise 3.
rada, Osmanlı Devleti’nin seçenekleri birden fazlaydı.
Ordu birlikleri, bir taarruzla Azapköy’de Rusları bir ke
Osmanlı Devleti, bir taraftan, Brest-Litovsk’da alınacak
re daha yendiler.
kararlara göre Kafkas cephesine yönelik askerî harekatâ
Bu cephenin en kayda değer muharebesi, Sarıkamış
hazırlık yaparken diğer taraftan da Kafkasya’da kurulan
harekâtı idi. Bu harekât, bir taarruz harekâtı olup 22
Maverâ-yı Kafkas Hükümeti gib i Sovyet Rusya karşıtı
Aralık 1914’te başlayarak 3 Ocak 1915 ’e kadar devam
siyasî oluşumlarla ilgilenm ekte ve hatta, bu hükümetin
etti. Ağır kış şartları, harekâta katılan her biri en az 30-
Brest-Litovsk’a gelerek bağım sızlığını tescil ettirm e ça
40 bin mevcutlu 3- Ordu’ya bağlı IX. ve X. Kolorduyu
balarına destek vermekteydi. Ancak, Brest-Litovsk gö
zor durumda bıraktı. Ö zellikle soğuktan ve askerlerin
rüşmelerine ara verildiği bir anda, 10 Şubat 1918’de,
yazlık kıyafette olmalarından dolayı yaklaşık 90.000 k i
Sovyet tem silcisi Troçki’nin toprak ilhaklarını içeren bir
şi hayatını kaybetti. A ğır kayıplara rağmen düşman
antlaşmayı reddedeceklerini açıklam ası,114 öteden beri
mağlup edilemedi. Söz konusu harekâta bizzat komuta
Rus işgalindeki topraklarını geri almak isteyen Osmanlı
eden Enver Paşa, kışın böyle bir taarruza karşı çıkan Ha
Devleti’ni bir askerî harekâta zorladı.
fız Hakkı P aşayı 3. Ordu K om utanlığına atayarak İs
Bu amaçla, Başkomutan ve Harbiye Nazırı Enver
tanbul’a döndü. Sonuçta, kış şartlarının zorluğu dikkate
Paşa, askerî harekât için 3. Ordu Komutanı Vehip Pa
alınmadan gerçekleşen Sarıkamış harekâtı, Osmanh or
şaya bir emir gönderdi. Vehip Paşa ise 12 Şubat’ta bu
dusunun Anadolu-Kafkas cephesindeki gücünü büyük
emri kendine bağlı kuvvetlere bildirdi. Bunun üzerine
ölçüde sarstı. Ruslar, aynı y ılın ilkbaharında Van, Muş ve
Albay Kâzım Karabekir komutasındaki I. Kafkas Kolor dusu, II. Kafkas Kolordusu’nun desteğiyle ileri harekâta
B itlis’i ele geçirdiler. Ancak, Ruslar, 1916 yılının ilk aylarından itibaren
geçti. Söz konusu birlikler, Erzincan (13 Şubat), Gümüş
yeniden taarruza geçtiler. 14 Şubat'ta başlayan bu taarru
hane, Torul ve Vakfıkebir (15 Şubat), Bayburd (20 Şu
zun üçüncü gününde (16 Şubat) Erzurum, 3 M art’ta B it
bat), Tercan (22 Şubat), Trabzon (24 Şubat), Of ve Aşka
lis ve Muş, 8 M art’ta Rize, 18 N isan’da Trabzon, Bayburt
le (25 Şubat), Erzurum (12 Mart), Hopa (14 Mart), Tor
ve Gümüşhane, 25 Temmuz’da ise Erzincan ve ardından
tum (16 Mart) gib i şehir ve kasabaları Rus ve Ermeni iş
da Van, Ruslar tarafından işgal edildi. Bu Rus işgalleri,
galinden kurtardıktan sonra 14 N isan’da Batum ’a g ir
1918 yılının ilk aylarına kadar devam e tti.112
d iler.115
BOLŞEVİK İHTİVUjNDEN SONRA.
sı imzalanmış ve Sovyet Rusya, Elviye-i Selâse olarak anı
KAFKASYA VE OSMANUEAR
lan Kars, Ardahan ve Batum gib i işgal altındaki Türk
Bu arada, 3 Mart 1918’de, Brest-Litovsk Antlaşma
7
Kasım 1917’de, Rusya’da patlak veren Bolşevik topraklarından çekilm eyi kabul etm işti.116 Bu hükmün
ih tilâli, bu ülkenin 29 Ekim 1914’ten beri içinde bulun
bir an önce uygulanm ası için 3. Ordu Komutanı Vehip
duğu I. Dünya Savaşı’ndan çıkmasına ve dolayısıyla Kaf
Paşa, 10 M art’ta Tiflis’deki Maverâ-yı Kafkas Komiserli
kas cephesindeki b irlik lerin i geri çekmesine sebep
ğine bir nota göndererek Elviye-i Selâse topraklarının
O SM A N LI
m
. SİYASET
boşaltılmasını ve buralardaki Gürcü ve Ermeni birlikle rinin geri çekilmesini istemişti. Ne var ki, Maverâ-yı Kafkas Komiserliği, Brest-Litovsk Antlaşmasını tanı madığını ilan ederek Türkiye ile ayrı bir barış antlaşma sı imzalamak istediğini bildirdi.Bu teklif, Osmanlı Hükümeti’nce kabul edildi ve Hüseyin Rauf Bey başkanlı ğında bir Osmanlı heyeti ile Maverâ-yı Kafkas heyeti, 14 Mart-14 Nisan 1918 tarihleri arasında Trabzon’da bir araya geldiler. Trabzon Konferansı diye anılan bu toplan tılarda, misafir heyetin 1914’deki Türk-Rus sınırında ıs rar etmesi, görüşmeleri çıkmaza soktu.117 Aynı tarihler de Abdülmecid Çermoyev, Muhammed Kadı Dibirov ve Haydar Bammat’tan oluşan bir Kuzey Kafkasya heyeti nin de görüşmeler yapmak için Trabzon’a geldiğini, Ma yıs ayında da İstanbul’da resmî temaslarda bulunduğunu belirtmekte fayda vardır. Bu heyetin İstanbul’daki en önemli faaliyeti, 11 Mayıs’da, Kuzey Dağlılar B irliğinin bağımsızlığını ilân etmek olmuştu. Maverâ-yı Kafkas Heyeti ile görüşmelerden sonuç çıkmayınca, bundan yaklaşık bir ay sonra Osmanlı Adli ye Nazırı ve Şûra-yı Devlet Reisi Halil Bey’in (Menteşe) başkanlık ettiği Osmanlı Heyeti ile Gürcü Akakiy İvanoviç Chenkeli başkanlığındaki Mavarâ-yı Kafkas heye ti, 11 Mayıs’da Batum’da toplandılar. 4 Hazirana kadar süren görüşmeler sonunda, Mavera-yı Kafkas Komiserli
le adı geçen bölgelere subayların gönderilmesinin uy gunluğundan söz etm işti.119 22 Mart’ta Enver Paşa’dan ordusuyla ilgili 12 mad delik talimatını alan Nuri Paşa, 25 Mayıs 1918’de Gence’ye ulaştı. Beraberinde getirdiği subayların yardımıyla vakit kaybetmeden Azerbaycan’da Kafkas İslâm Ordusu’nu kurdu. Yaz boyunca süren muharebelerin sonunda Bakü, 15 Eylül 1918’de, Osmanlı ordusu tarafından fet hedildi.120 Bunun ardından Kaymakam Süleyman İzzet Bey komutasındaki 15. Piyade Fırkası, Kuzey Kafkas ya'da askerî harekât ile görevlendirildi. Hedef, Rus işga line düşmüş olan Derbend’i kurtarmaktı. Ancak, 2 Ekim’de, Şark Orduları Komutanı Halil Paşa’nın 15. Fırkanın Batum üzerinden İstanbul’a nakledilmesi emri geldi. Buna rağmen Kafkas İslâm Ordusu Komutanlığı, fırkanın Kuzey Kafkasya harekâtının devamını kararlaş tırdı. Söz konusu fırka, 6 Ekim’de, Derbend’i aldı. Ar dından Derbend’de, 13 Ekim’de Kuzey Kafkas Cumhu riyeti Hükümeti ilân edildi. 20 Ekim’den itibaren Petrovsk yönünde yedi gün süren muharebelerden sonra Biçerakof komutasındaki Rus kuvvetleri Petrovsk’un kapı sı olan Tarki dağına çekilmişlerse de 27 Ekim’de, Petrovsk, Kuzey Kafkas Ordusu birliklerince güney ve batı dan tamamen kuşatıldı. 6 Kasım’a kadar devam eden Petrovsk kuşatması sonunda, şehir Ruslardaıı kurtarıl mış; 8 Kasım’da da Türk kuvvetleri şehre girm iştir.121
lar bölgesinde en etkili devlet konumuna gelmişti.
Kuzey Kafkasya’da bu olaylar yaşanırken, İtilâf dev letleri nezdinde mütareke arayışlarına yönelen Osmanlı hükümeti, bunu kolaylaştırmak için Kafkasya ve İran gi bi uzak vilâyetlerinde bulunan askerî kuvvetlerini çekme kararı aldı. Bu amaçla, Sadrazamlığı yanında, Harbiye Nazırı ve Başkomutanlık Erkân-ı Harbiye Reisi olan Ah med İzzet Paşa, 21 Ekim 1918’de, Şark Orduları Komu tanlığına bir emir göndererek Brest-Litovsk Antlaşması’nda belirlenmiş sınırlar dışındaki bütün yerlerin (Kaf kasya ve Kuzeybatı İran) boşaltılmasını istedi.122 Bundan beş gün sonra, 26 Ekim’de, Kafkas İslâm ve Şimalî Kaf
Diğer taraftan Enver Paşanın siyasî sonuçlar doğu racak askerî projelerinden biri, Kafkasya’ya bir ordu gön dermek idi. Aslında Enver Paşanın bu ordu gönderme işi, sadece Kafkasya ile sınırlı değildi. 3 Şubat 1918’de, 6. Ordu Komutanlığı’na gönderdiği bir telgrafında be lirttiği gibi, Enver Paşa, böyle bir ordunun Kafkasya’dan başka Türkistan ve Afganistan için de gerekli olduğunu; bu amaçla merkezi Tahran olmak üzere bir askeri heyet-
kas Ordularının kaldırıldığım bildirdi.123 Bunun sonu cunda üç sancak (Kars, Ardahan ve Batum) dışındaki Kuzeybatı İran ve bütün Kafkasya’nın tahliyesi görevi 9Ordu’ya verildi. 29 Ekim’de, 9- Ordu’ya gönderilen bir başka emirle de, Brest-Litovsk Antlaşması hükümleri dı şında işgal edilmiş olan toprakların 24 Ekim tarihinden itibaren altı gün içinde tahliyesi istendi. Sonunda, 30 Ekim 1918’de imzalanan Mondros Mütarekesi (15. mad-
ği kendini feshetti (26 Mayıs). Bunun üzerine aynı gün Gürcüler, 28 Mayıs’da da Azeriler ve Ermeniler bağım sızlıklarını ilân ettiler. Osmanlı Devleti, ayrı ayrı olarak Ermenistan ve Gürcistan ile antlaşmalar yaptıktan sonra 4 Haziran’da Azerbaycan Cumhuriyeti ve 8 Haziran’da da Kuzey Kafkasya Dağlıları Birliği Cumhuriyeti ile geniş kapsamlı dostluk ve yardım antlaşmaları imzaladı.118 Bü tün bunlar gösteriyor ki, Osmanlı Devleti, Bolşevik ihti lâlinden sonra, izlediği aktif siyasetin sonucunda Kafkas
O SM A N II
m
SİYASET
de) ile Kafkasya’daki bütün Osmanlı askerlerinin tahli
Osmanlı orduları savunmada kalm ışlar; muharebeleri,
yesi kesin bir hükme b ağlandı.125 Bununla yetinmeyen
Kars, Ardahan ve Bâyezîd gib i Anadolu topraklarında
İngilizler, 11 Kasım’da Osmanlı H arbiye N ezaretine bir
yapmışlardır. Bu yüzyıl savaşlarının bir ortak özelliği de,
nota vererek mütarekenin ilg ili maddesine ekleme yaptı
savaşların hemen öncesinde, Osmanlı D evleti’nin Kaf
lar ve Osmanlı askerlerinin 1914 tarihindeki Türk-Rus
kasya M üslüm anlarını Ruslara karşı cihada çağırmasıdır.
sınırına kadar çekilm elerini istediler.
M uhtemeldir k i, buna güvenen Kafkas toplulukları, Os-
Bütün bu gelişm elerin sonunda, 17 Kasım’da, Ba
m anlıların kazandıkları başarıların etkisiyle Ruslara kar
kü, 24 A ralık’ta da Batum İngilizlere bırakıldı. Ancak,
şı isyana kalkışm ışlardır. Bu heveskârlığa rağmen Os-
Kafkasya’dan Osmanlı askerlerinin tamamen tahliyesi,
m anlı Devleti, 1853-1856 K ırım Savaşı ve 1877-1878
Ocak 1919 sonlarına doğru tam am landı.127 Böylece, Os-
Rus Savaşı dönemlerinde Kafkasya M üslüm anlarına yar
m aıılı Devleti, I.Dünya Savaşı sonu şartlan içinde XVI-
dım etmemiştir.
II. yüzyılın ilk çeyreğinden bu yana Kafkasya’da yakala
Herşeyden önce I. Dünya Savaşı, Osmanlılar için
dığı taarruz nitelikli Dağıstan seferinden istediği sonucu
bir “Cihad-ı Mukaddes” idi. Bu cihad, Rusya dahil Av-
alamadan geri çekilm iş oldu. Fakat, geriye halledilem e
rupalı devletlere karşı olup sömürgelerinde yaşayan Müs
miş Türkiye’nin kuzeydoğu sınırı meselesi kaldı. O da, 3
lüm anları onlara karşı ihtilâl yoluyla ayaklandırm aktı.
Aralık 1920 tarihli Gümrü antlaşması, 16 M art 1921 ta
Diğer taraftan ise, Osmanlı Devleti savaş ilanı ile b irlik
rihli Moskova antlaşması ile bu antlaşmanın birer birer
te Anadolu-Kafkas cephesinde Ruslarla savaşmak zorun
Ermenistan, Gürcistan ve Azerbaycan’a kabul ettirilm esi
da kalm ıştır. Bu süreçte Ruslara karşı üstünlük sağlamak
anlamına gelen 13 Ekim 1921 Kars antlaşması ile kesin
için girişilen Sarıkamış Harekatı Osmanlılar açısından
kez çözüldü.
tam bir felaketti. Bunun sonucunda 1915-1916 muhabe relerinde Rus orduları Doğu Karadeniz ve Doğu Anado
SONUÇ XVI. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Osmanlıİraıı ve özellikle XVIII. yüzyıl ile birlikte 1820’lerin so nuna kadar Osmanlı-İran-Rus nüfûz mücadelelerine sah ne olan Kafkasya, sahip olduğu stratejik konumdan do
lu ’da birçok şehri işgal etmiştir. Ancak bu Rus işgalleri Bolşevik İh tilalin in ortaya çıkardığı elverişli ortam saye sinde 1918 Şubat-Nisan aylarında Osmanlı 3- Ordu sunun ileri harekatı ile sona erdirilebilm iştir.
layı son derece önemli bir coğrafî bölgedir. H atta, doğu
Bolşevik İh tilali sonrasındaki gelişm eler Osmanlı
kıyılarında Hazar Denizi bulunm ası, Kafkasya’nın değe
D evletin i Kafkasya’da son derece etkin bir hale getirm iş;
rini daha da artırmaktadır. Gerçekte ise bunun değerini
özellikle Enver Paşa’nın düşüncelerini gerçekleştirme fır
kavrayan tek devlet Rusya’dır. Öyle k i Rusya, kendi ta
satı vermiştir. Kafkasya’da bir İslam Ordusu kurulm ası
rihî emperyal amaçlarını -ki sıcak denizlere ulaşm a poli
fikri de bu süreçte ortaya çıkm ıştır. N uri Paşa kom uta
tikası- gerçekleştirmek yolunda, 1774-1829 döneminde,
sında Gence’de kurulan bu ordu, Haziran-Ağustos 1918
Kafkasları işgale çalışmış ve Dağıstan ve Çeçenistan’ın
muhaberelerinden sonra 15 Eylül 1918’de B akü’yü İngi-
dışında bunda da başarılı olmuştur. Rusların bu başarı
lizlerden kurtarmıştır. Ayrıca bu ordunun bünyesinde
sında, Kafkaslar üzerinde Osmanlı-İran rekabetinin bü
kurulan Kuzey Kafkas Ordusu da Mondros Mütareke-
yük rolü bulunmaktadır. Bunun sonucunda 1828’de
si’ne rağmen Doğu Kafkasya’da Derbent ve Petrovsk’ı
İran, 1829’da Osmanlı Devleti, Kafkaslardaki hüküm
(Molıaçkale) fethetmiş; daha sonra mütareke hüküm leri
ranlık haklarından Rusya lehine feragat etmiştir. Ancak,
gereği Anadolu’ya çekilm iştir. Kafkas İslam ve Kuzey
esas olarak 1834-1859 yılları arasında Kafkasya’da, Şeyh
Kafkas Ordularının 1918 y ılı boyunca Doğu Kafkaslara
Şam il’in Ruslara karşı verdiği bağım sızlık mücadelesini
kadar gitm iş olması 1720’lerden bu yana Osmanlı Dev
belirtmek gerekmektedir. Bu dönemde, Osmanlı Devle
le ti’nin Kafkasya’ya yönelik ikinci fetih hareketidir. An
ti, Kafkasya’daki gelişmelere karşı Rusya’dan çekindi
cak Osmanlı Devleti 1919 sonu itibariyle Kafkaslardan
ğinden oldukça etkisiz kalm ıştır.
çekilm iş, bu bölgedeki sınır sorunlarını halletme işi de
XIX. yüzyılda cereyan eden Osmanlı-Rus savaşları
TBMM (1920-1923) hüküm etlerine kalm ıştır. Bu konu
nın Kafkas cephesindeki muharebelerine baktığım ızda,
da 16 M art 1921’de Moskova Antlaşm ası imzalanm ıştır.
O S M A N II
E l S İY A SIT
x^T/.
David M arshal L aııg, A M odan Histoty ofG eorgia, London 1962, s. 37; M.
1
Sergei Anisimov, Kafkas Kılavuzu (Tercüme Binbaşı Sadık), İstanbul 1926, s. 1-2; Binbaşı Nazmi, Kafkasya ve Asya-yı Vusta vc Türkistan Vilâ yetleri Buhara ve Hive Hanlıkları, İstanbul 1334, s. 3; Şemseddin Sami, Kamusü’l-Alâm, V, İstanbul 1314, s. 3545. 2 W. E. D. Ailen ve Paul Muratoff, Kafkas Harekâtı, 1828-1921 Türk Kaf kas Sınırındaki Harplerin Tarihi, Genelkurmay Basımevi, Ankara 1966, s. 3-5; S.Anisimov, a.g.e., s. 2, 159; Ş. Sami, a.g.e., V, s. 3543. 3 İsmail Berkok, Tarihte Kafkasya, İstanbul 1958, s. 2. 4 Akdes Nimet Kurat, Rusya Tarihi, 2. baskı, TTK Yayını, Ankara 1987, s. 145. 5 Halil İnalcık, “Osmanlı-Rus Rekabetinin Menşei ve Doa-Volga Kanalı Teşebbüsü”, Belleten, XIII/46, Ankara 1948, s. 366-367; Muzaffer Ürekli, Kırım H anlığının Kurulucu ve Osmanlı Himayesinde Yükselişi 1441-1569, Ankara 1989, s. 44-57; Bu kanal projesinin Türkistan Müslümanları açı sından önemi için bkz.: Mustafa Budak, Osmanlı-Özbek Siyasi Münasebetle ri 1510-1740, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Genel Türk Tarihi Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 1987, s. 25-31. 6 Fahrettin Kırzıoğlu, Osmanlıların Kafkas Ellerini Fethi 1451-1590, Anka ra 1976, s. 205-382; Bekir Kütükoğlu, Osmanlı-İran Siyasî Münasebetleri 1578-1590, İstanbul 1962, s. 78-141. 7 Sir Percy Sykes, A History ofPersia, II, 2. baskı, London 1921, s. 175-176. 8 B. Kütükoğlu, Osmanlı-Safevi Siyasi Münasebetleri 1590-1612, İ.Ü. Edebi yat Fakültesi Tarih Bölümü Habilitasyon Tezi, İstanbul 1965, s. 103-109. 9 John F. Baddeley, Rusların Kafkasya’y ı İstilası ve Şeyh Şamil (çev.: Sedat Öz den), Kayıhan Yayınları, İstanbul 1989, s. 41 10 Cevdet Paşa, Tezâkir (1-12), Yayına hazırlayan: Cavid Baysun), TTK Ya yını, Ankara 1986, s. 92. 1 1 Osmanlıların Revan seferi için bkz.: Kerim Yans, IV. M urad Devrinde Osnıanlı-Safevi Münasebetleri, İ.Ü. Edebiyat Fakültesi Osmanlı Müesseseleri ve Medeniyet Tarihi Kürsüsü yayınlanmamış doktora tezi, İstanbul 1977, s. 134-143. 12 Bu gelişmelerin tahlilî için bkz.: Oral Sander, Anka’nın Yükselişi ve Düşü şü, (Osmanlı Diplomasi Tarihi Üzerine B ir Deneme), İmge Kitabevİ, Ankara 1993, s. 122-125; Halil İnalcık, "Türkiye ve Avrupa: Dün ve Bugün î ”, Doğu ve B atı, S. 2, Şubat-Mart-Nisan 1998, s. 7-9. 13 Alton S. Donnely, “Peter the Great and Central Asia”, Canadian Slavonic Papers, XVII/2-3, Ottawa 1975, s. 207. 14 Tarih-i mahsus f î beyân-ı a hvâl-i Rus, 1271, İstanbul Üniversitesi Kütüp hanesi Türkçe Yazmalar, Nr. 2249, vr.8a-8b. 15 J. Baddeley, a.g.e., s. 53. 16 İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, IV/1, 3. baskı, TTK Yayını, Ankara 1982, s. 173. 17 ...Ahval-i Rus, lOa-lOb. 18 İ. Berkok, a.g.e., s. 353. 19 Laurence Lockhart, The F ail o f tbe Safavi Dynasty and tbe Afghan Occupaîion ofP ersia, Cambridge 1958, s. 217-221. 20 Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi IV/1, s. 174-17921 Altı madde olan İstanbul antlaşma için bkz.: Nihat Erim, D evletlerarası Hukuk ve Siyasi Tarih M etinleri, I, Ankara 1953, s. 75-80; Uzunçarşılı, a.g.e., IV/1, s. 192-194, Sykes, a.g.e., II, s. 238; A. N. Kıırat, Rusya Tari hi, s. 262. 22 Ali Djafar Pour, Nadir Şah Devrinde Osmanlı-İran Münasebetleri, İ.Ü. Ede biyat Fakültesi Osmanlı Müesseseleri ve Medeniyeti Tarihi Kürsüsü Ya yınlanmamış Doktora Tezi, İstanbul 1977, s. 104. 23 P o u r,^ .;., s. 108-114. 24 25 26 27 28 29 30 31 32
B ala, "G ürcistan” İslam Ansiklopedisi, III, s. 8 43; V. M inorsky, “T iflis”, İs lâm Ansiklopedisi, XII/1, s. 275. Allen-M uratoff, a.g.e., s. 17. İ. Y üksel, a.g.m ., s. 27-28. Cemal Gökçe, Kafkasya ve Osmanlı İmparatorluğu'nun Kafkasya Siyaseti , İs tanbul 1979, s. 44; M . B ala, “Ç erkesler”, İslam Ansiklopedisi, III, s. 381. Gökçe, a.g.e., s. 51-55; Zübeyde Yağcı, Ferah Ali Paşa’mn Soğıtcak Muha fız lığ ı 1781-1785, 19 M ayıs Üniversitesi Sosyal B ilim le r Enstitüsü Tarih A nabiiim D alı’nda yayınlanm am ış doktora tezi, Samsun 1998, s. 101-
110 . Sema Işıktan, 1783-1829 Osmanlı-Dağıstan Münasebetleri , İ.Ü . Sosyal B i lim ler Enstitüsü Genel T ürk Tarihi, yayınlanm am ış yüksek lisans tezi, İs tanbul 1987, s. 23. Baddeley, a.g.e., s. 7 2-78 ; Tarık Cemal K utlu, İmam Mansur, İstanbul 1977, s. 13-14. M irza Haşan Efendi, Asar-ı D ağıstan , B akli 1903, s. 170. Ahmed Cevdet Paşa, Tarih-i Cevdet, III, s. 210-211.
Tarih-i Cevdet, III, s. 2 13-214. Şeyh Mansur, R usların Çeçen ve Kabarday bölgelerine yaptıkları saldırı larından sonra etrafına 100.000 kişi toplam ış; R usların m üstahkem yerle rinden V ladikafkas'ı ve Mozdok şehrini zaptedip K ızlar k alesini de m uha sara İle R usları Terek nehrinin ötesine sürmeyi başarm ıştı. Ayrıca, Küçük Kabarday bölgesini de Ruslardan kurtarm ıştı. Geniş b ilgi için bkz.: İ. Berkok, a.g.e., s. 3 79 -3 81 ; Şerafeddin Erel, Dağıstan ve D ağıstanlılar , İs tanbul 1961, s. 11-12. S. Işıktan, a.g.t., s. 60-64.
İ. Berkok, a.g.e., s. 389Baddeley, a.g.e., s. 75-76. Baddeley, a .g.e ., s. 76; İ. Berkok, a.g.e. , s. 389-391* N. Erim, Devletlerarası Hukuku..., I, s. 187-190. S. Işıktan, a .g.m ., s. 7 5 ; İ. Y üksel, a.g.m ., s. 29-
Tarih-i Cevdet, VI, s. 203 -2 04 . Osm anlı D evleti'nin bu pragm atİk politik tavrını garipsem em ek gerekir. N itekim , X VI. yüzyıld a İran savaşları sırasında tabii m üttefiki olan Öz bek hanlarını antlaşm alarda (1555 Am asya ve 1590 İstanbul antlaşm ala rı) k ayıtlı olm asına rağmen İran’ın saldırılarından benzer “barışçı” tu tu m undan dolayı korum am ıştır. G eniş b ilg i için bkz.: M ustafa Budak, 0 j manlı-Özbek Siyasi Münasebetleri 1510-1740, İ.Ü. Sosyal B ilim ler Enstitü sü Genel T ürk Tarihi yayınlanm am ış yüksek lisans tezi, İstanbul 1987, s. 2 3 -2 5 ,4 0 -4 2 . Haşan E. Fasa’is, History ofP ersia Under Qajar Rule (trc.: H eribert Busse), N ew York 1972, s. 6 5-67 ; S. P. Sykes, a.g.e., II, s. 2 92 -2 93 , M . Haşan Efendi, Asar-ı Dağıstan, s. 158-159; M. B ala, “Kaçar” İslâm Ansiklopedisi, s. 35-36. Baddeley, a.g.e., s. 8 0-82 ; Berkok, a.g.e., s. 400. Tadeusz Swietochowski, Müslüman Cemaatten Ulusal Kim liğe Rus Azerbay can! 1905-1920 (trc.: N uray M ert), B ağlam y ayın ları, İstanbul 1988, s. 22-23. Baddeley, a.g.e., s. 88-90. İ. Y üksel, a.g.m ., s. 31. G ö kçe, a.g.e., s. 200.
Tarih-i Cevdet, IX , s. 146-147. Tarih-İ Cevdet, IX, s. 172. Gökçe, a.g.e., s. 2 03 ; S. Işıktan, a.g.t., s. 80-81. Tarih-i Cevdet, IX , s. 2 20 -2 22 ; Baddeley, a.g.e., s. 9 9-101. Gökçe, a.g.e. , s. 205*206.
İbrahim Yüksel, “Çarlık Rusyası’nın Azerbaycan’ı İstilâsı ve Osmanlı Devleti’nin Tutumu”, Kafkas Araştırmaları, /, İstanbul 1988, s. 27. Baddeley, a.g.e., s. 59-60. A. N. Kurat, Türkiye ve Rusya, Ankara 1970, s. 34. Berkok, a.g.e., s. 364-365. Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, IV/1, s. 368. General Medem, Dağıstan'a kadar gitm iş ve orayı bir harebeye çevirmiş tir. Bkz.: Mirza Bala, “Dağıstan”, İslam Ansiklopedisi, III, s. 455. Uzunçarşılı, a.g.e., IV/1, s. 376-377.
Bükreş antlaşm asının ilg ili altıncı m addesi için bkz.: N. Erim, Devletlera
rası Hukuku..., I, s. 250-51. Gökçe, a.g.e.., s. 207. S. Işıktan, a.g.e., s. 81-84. Baddeley, a.g.e., s. 106-107. Bu ittifakın b ir sonucu olarak O sm anlı D evleti ile İran Kafkasya’ya gön
Baddeley, a.g.e., s. 61-62; W. E. D. Allen-Pau! Muratoff, a.g.e., s. 17; A. N. Kurat, Türkiye ve Rusya, s. 35. Uzunçarşılı, a.g.e., IV/1, s. 406-409O SM A N H
d erdikleri ajanlarla buradaki M üslüm an halkı Rusya aleyhine k ışk ırttık ları g ib i İran adına Abbas M irzan ın , O sm anlılar adına da Şar Seraskeri Emin Paşa ile Ç ıld ır V alisi Şerif Paşa’nm sürdükleri G ürcistan’a yönelik
m
SİYASET
bir askerî harekat planlanm ıştı. Ne var ki, böyle bir askerî harekât, Emin Paşa’nm Revan Serdarı Hüseyin Paşa ile görüşmesinden sonra düzenlenen bir suikast girişim i sonunda başlamadan sona erm işti. Bu konuda geniş bilgi için bkz.: T arih-i Cevdet, IX , s. 220-224; Ayrıca bkz.: Yalıya Kalan-
tin Mc Cartlıy de, bu konudaki yeni bir çalışmasında, çeşitli kaynak ve araştırm a eserlerine dayanarak Kafkasya’dan göç edenlerin sayısını 1.200.000 olduğunu ve bunların 800.000 kadarının Anadolu'ya g e ld iğ i ni kaydetmektedir. J . Mc Cartlıy, Ölüm ve Sürgün (Osmanlı M üslüm anlarına karşı yürütülen ulus olarak temizleme işlem i 1821-1922), çev.: B ilge Umar, in kılâp Kıtabevi, İstanbul 1998, s. 37-38.
tari, Feth A li Şah Z am anında Osmanfe-İran M ünasebetleri, 17 97-1834, İ.Ü. Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü yayınlanmam ış doktora tezi, İstanbul 1976, s. 81-84.
99
68
Ayrıca bu antlaşmada, İran’ın Hazar D enizi’nde donanma bulundurmaya cağı da yazılıydı. Baddeley, a .g.e., s. 109; Sykes, a .g.e., II, s. 314.
100
Doğu Anadolu-Kafkas cephesindeki muharebeler için bkz.: Allen-M ura toff, a .g.e., s. 111-115, 125-141, 148-201. Allen-Muratoff, a.g.e., s. 119-123.
69
101
Allen-Muratoff, a.g.e., s. 142-147.
70
Ermeni asıllı bu general, son derece acımasızdı. B ildiği tek şey, şiddet ve zulüm idi. Şu sözler onundur: “Ben istiyorum ki, adım ın sebep o la ca ğ ı korku, sınırlarım ızı kalelerim izden daha iyi korusun. Benim bir sözüm Dağlar İçin ölümden daha kaçınılmaz bir fermanı olm alıdır... Bir Dağlf nin idamı yüzlerce Rus askerinin hayatını kurtarırken binlerce Müslümanın bize ihanet etmesini önler!”, Bundan dolayıdır ki, Kafkas savaşla rındaki pek çok kişi unutulm uş iken Yermolof un adı Dağıstan ve Çeçenistan’da hala hafızalarda canlıdır. Geniş b ilg i için bkz.: Baddeley, a .g.e., s. 115-117. S. Işıktan, a .g.t., s. 80-84.
71
Baddeley, a.g.e., s. 149-150.
72 73 74 75 76
Anderson, The Eastem Çhıestion 1774-1923, New York 1966, s. 59-60. Sykes, a .g.e., II, s. 316-317; Baddeley, a .g.e., s. 153-155. Gökçe, a.g.e., s. 221. Gökçe, a.g.e., s. 222-224. Ali Arslan, “Rusya’nın Kırım ve Gürcistan ilhakından sonra Osmanlı Devleti’nin Çerkeş K abileleri İle Münasebetleri (1774-1829)”, Kafkas A raştırmaları 1, İstanbul 1988, s. 49-50. S. Işıktan, a .g.t., s. 101 vd. Baddeley, a.g.e., s. 191; Allen-Muratoff, a.g.e., s. 23. Ahmed Muhtar Paşa, 1244-1245 T ürkiye-Rusya Seferi ve E dime M uahedesi î, İstanbul, s. 234-235; Celal Erkin, 1828-1829 Türk-Rus H arbi Kafkas Cephesi, İstanbul 1940, s. 30-79; Allen-Muratoff, a .g.e., s. 23-44; Badde ley, a .g.e., s. 190-221.
77 78 79
80
Baddeley, a.g.e., s. 190-221.
81
Kemal B eydilti, “1828-1829 O smanlı-Rus Savaşında Anadolu’dan Rus ya’ya Göçürülen Ermeniler”, Türk Tarih B elgeleri D ergisi, XIJI/17, Ankara 1988, s. 383-410; Baddeley, a .g.e., s. 221-222. Bu hüküm, antlaşmanın IV.maddesinde yer alm ıştı. Bkz.: N. Erim, D ev letlerarası Hukuku... I, s. 280-281. Mehmet Saray, “Rusya'nın Asya'da Yayılması", /. Ü. E debiyat F akültesi Ta rih Enstitüsü D ergisi, S. 10-11, İstanbul 1981, s. 289. Cemal Tukin, Osmanlı İm paratorluğu D evrinde B oğazlar M eselesi, İstanbul 1947, s. 134-135. C. Tukin, a .g.e., s. 203 vd. Allen-Muratoff, a .g.e., s. 45.
82 8'3 84 85 86 87 88 89
90 91 92
93 94
Moshe Gammer, M üslim Resistance to the Tsar, Sham.il a n d the Conquest o f Chechtıia a n d D aghestaıı, London 1994, s. 257-260. M. Gammer, a .g.e., s. 268. Mustafa Budak, 1853-1856 Kırım Savaşı’nda Kafkas Cephesi, İ.Ü, Sosyal B ilim ler Enstitüsü Yakınçağ Tarihi Yayınlanmamış Doktora Tezi, İstan bul 1993, s. 23-27. M. Budak, a .g.t., s. 71. M. Budak, a .g.t., s. 88-90. Bunlar, Musun Boğazı (1 Kasım 1853), Ahısha/Posof (5-26 Kasım 1853), Bayındır (13 Kasım 1953), Gümrü (15 Kasım 1853) ve Başgedikler (1 Aralık 1853) muharebeleri idi. Geniş b ilg i İçin bkz.: M . Budak, a .g.t., s. 51-60 M. Budak, a .g.t., s. 73-78. M. Budak, a .g.t., s. 173-184.
95
Vernon John Puryear, “New L ight on the orgins of the Crimean urnal o f M odern H istory, III (1931), s. 222.
96
Marx-Engels, D oğu Sorunu (T ürk iye), çev.: Yurdakul Fincancı, I. baskı, Sol Yayınları, Ankara 1977, s. 703-704. C evdet Paşa, Tezakir (1 -1 2 ), s. 101. Aiien-Muratoff, 1864’den itibaren 60 0 .0 0 0 ’den fazla Çerkeş (Bu ad, bü tün Kafkasya’nın göç edenlere T ürkiye’de verilen genel ad idi)’in T ürki ye’ye göç ettiğin i yazmaktadır. Bkz., a.g.e., s. 104 Am erikalı tarihçi-Jus-
97
98
102 103
Allen-Muratoff, a.g.e., s. 194-196. Konuyla ilg ili 58. madde için bkz.: N. Erim, D evletlerarası Hukuku... I, s. 422. 104 Cezmi Eraslaıı, “ II. Abdülhamid ve Kafkasya M üslüm anları”, Kafkas A raştırm aları /, İstanbul 1988, s. 64-65. 105
Mahmud Celâleddin Paşa, M ir’a t-i Hakikat, I-III (Hazırlayan İsmet Mi-
106
roğlu), İstanbul 1983, s. 311-312. Y. T. Kurat, Osmanlt im paratorluğu’nun P aylaşılm ası, Ankara 1976, s. 15.
107
T. Swietochowski, ...Rus A zerbaycanı, s. 163.
108
P hilip H. Stoddard, Teşkilât-ı M ahsusa, çev.: Tansel Demirel, Arba Yayın ları, İstanbul 1993, s. 49-52.
109 110
A. N im et Kurat, Türkiye ve R usya, s. 500. Gotthard Jaeschke, “1916 Lozan Konferansında Şim ali KafkasyalIlar’’, Ye ni Kafkas, Y ıl 1, S. 4, Temmuz-Ağustos 1957, s. 9-
111
Kafkasya’daki bu gelişm eler için bkz.: Mesut Erşan, B irin ci D ünya Har binde Osmanlı D evleti’nin K uzey K afkasya S iyaseti 1914-1918, A tatürk Ü ni versitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi Enstitüsü yayınlanmam ış dok tora tezi, Erzurum 1995, s. 41-45. Bu savaşta Kafkas cephesindeki olayların yoğunluğundan dolayı genel re feranslar vereceğiz. Bkz.: B irinci D ünya H arbinde Türk H arbi Kafkas Cep hesi 3■ Ordu Harekâtı, 2. cilt, Genelkurmay Basımevi, Ankara 1993; AllenMuratoff, a .g.e., s. 217-425.
112
113
14 maddelik Erzincan mütarekesi için bkz.: Stefanos Yerasimos, Türk-Sovy et İlişkileri, Ekim D evim ind en M illî M ücadele’y e, Gözlem yayınları, İstan bul 1979, s. 38-40; Nurcan Yavuz, “ Erzincan M ütarekesi’nin Türk Tarİhi’ndeki Yeri ve Önemi", Ankara Ü niversitesi DU ve T arih-C oğrafya Fakül tesi Tarih A raştırm aları D ergisi, XVII/28, Ankara 1996, s. 207-232.
114
S. Yerasimos, a .g.e., s. 18-19.
115
Kâzım Karabekir, Doğunun Kurtuluşu. Erzincan ve Erzurum’un Kurtuluşu Sa rıkamış, K ars ve Ötesi (Yayınlayan Enver Konukçu), Erzurum 1990, s. 443-
116
489. İlg ili 4. madde için bkz.: N. Erim, a .g.e., I, s. 505.
117 A. N im et Kurat, Türkiye ve R usya, s. 467-468. 118
A. N. Kurat, a.g.e., s. 662-674; H alil Bal “Kuzey Kafkasya’nın İstiklâli ve T ürkiye’nin Askeri Yardımı (1917-1918)’’, Kafkas A raştırm aları 111, İs tanbul 1997, s. 42-50.
119
Mustafa Budak, “Nuri P aşanın Kafkas İslâm Ordusu H akkm daki Rapo ru’’, Kafkas A raştırm aları IV, İstanbul 1998, s. 68-69.
120
Baku nün fethinin Nuri P aşanın kaleminden anlatım ı için bkz.: M . Bu dak, a.g.m ., s. 72-79.
121
Naşir Yüceer, B irinci D ünya Savaşanda Osmanlı Ordusu’nun Azerbaycan ve D ağıstan H arekâtı, Genelkurmay Basımevi, Ankara 1996, s. 142-157.
122
Türk İstik lâl H arbi M ondros M ütarekesi ve Tatbikatı I, 2. baskı, Genelkur may Basımevi, Ankara 1992, s. 225-226.
123
Mesut Erşan, B irinci D ünya H arbinde Osmanlı D evleti’nin Kuzey K afkasya Siyaseti (1914 -191 8), Atatürk Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Ta
124
M .Budak, “Mondros M ütarekesi’nden Sonra İngilizlerin B atum u İşgali”, Kafkas A raştırm aları 111, İstanbul 1997, s. 120.
125
Ali T ürkgeldi, M ondros ve M udanya M ütarekelerinin T arihi, Ankara 1948,
rihi Enstitüsü, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Erzurum 1995, s. 143.
Jo
s. 71-72. 126 Tevfık B ıyıklıoğlu “Mondros M ütarekesinde Elviye-i Selâse İle İlg ili Yeni Vesikalar”, Belleten, XXI/84, Ankara 1957, s. 573-574; M ondros M ütareke s i ve Tatbikatı i, s. 229. 127
M .Budak “Mondros Mütarekesi’nden Sonra İngilizlerin Batum ’u İşgali”, Kafkas A raştırm aları 111, s. 132-141; N. Yüceer, a.g.e., s. 163-164.
O SM A N L I İVVV SİYASET
XVIII. YÜZYILDA KAFKASYA YRD. DOÇ. DR. MEHMET ALİ ÇAKMAK G A Z İ Ü N İV E R SİT E Sİ G A Z İ E Ğ İT İM FAKÜ LTESİ
GİRİŞ
manii Devlet adamları da, Anadolu'da Türk birliğini afkasya, batıda Karadeniz'in kuzeyindeki Taman yarımadasıyla, doğuda Hazar Denizi'nin ortasındaki Apşeron Yarımadası ara
sındaki coğrafi bölgenin adıdır. Kuzeyde Don ve Volga nehirlerinin birbirine yaklaştığı noktaya kadar uzanan
sağladıktan sonra Kafkasya ile ilgilenmeye başlamıştır.
XVIII. YÜZYILA KADAR KAFKASYA'DA OSMANU-RUS REKABETİ XVI. yüzyılda Osmanlı Devleti, batıda ve doğuda
bu kara parçasının güneydeki sınırını Aras Nehri'nin
cihan politikasına hakim bir devlet durumuna gelmiştir.
akış mecraı oluşturmaktadır. Ortasında bulunan ve kara
Asrın hemen başında doğuda kudretine karşı koymak is
parçasına ad olan Kafkas Dağlan bölgeyi kuzey ve güney
teyen İran’daki Safevi idaresini şimdilik etkisiz hale ge
olmak üzere ikiye ayırır. Coğrafî bölgenin ortasında ge
tirdikten sonra, batıya karşı yürütmüş olduğu mücadele
niş bir yer kaplayan sıra dağlar iki noktada geçit verir ki,
sini de askeri ve siyasi alanlarda başarılı bir şekilde de
tarih boyunca bu geçitler büyük önem taşımışlardır.
vam ettirmiş, bir yandan Macaristan’ın fethini gerçekleş
Derbent ve Daryal geçitleri diye bilinen bu geçitlere sa
tirerek Avrupa içlerine kadar ilerlerken, diğer yandan
hip olmak, bölgenin kontrolünü elde tutmak için olduk
diplomatik çabalarla düşmanlarının kendisine karşı bir
ça önemlidir.
ittifak yapmasını önlemeyi de başarmıştır.
Bünyesinde pek çok farklı etnik unsur barındırma
Osmanlı Devleti, Fatih Sultan Mehmed zamanında
sından dolayı tarih boyunca bir siyasi vahdet göstereme
(1475) fethedilen ve devlete bağlanan Kırım Hanlığı
miştir. Farklı dillerin konuşulduğu bu coğrafyanın gü
mağrifetiyle kuzeydeki gelişmeleri kontrol altında tutar
neyde yaşayan başlıca unsurları; Türkler (AzerbaycanlI
ken, XVI. yüzyıldan itibaren batıda Habsburglarla ve
lar), Gürcüler ve Ermenilerdir. Kuzeyde ise; Çerkezler,
doğuda da Safevilerle uğraşıyordu. Altınordu Hanlığının
Kabardeyler, Çeçenler, İnguşlar, Lezgiler, Avarlar, Kara-
parçalanmasını mütaakip teşekkül eden Moskova Knez-
çay, Balkar ve Kıpçak Türkleridir.1
liği, daha sonra bölgedeki Türk teşekkülleri arasındaki
Asya ile Avrupa arasındaki kara bağlantısı bakımın
siyasi çekişmelerden ve Osmanlı Devleti’nin takip ettiği
dan önemli bir stratejik konuma sahip bu bölge, tarih
denge politikasından yararlanarak varlığını sürdürme ve
boyunca Yakın Şark'ta büyük güç olma iddiasında bulu
sürekli gelişme imkanı buldu. Nihayet 1547’de IV. İvan
nan devletlerin daima mücadele alanı olmuştur. Bu ne
knezlikten çarlığa terfi etti, ilk Rus Çarı olarak taç giy
denle Türklerin Kafkasya ile alâkası uzunca bir tarihi
di.2 Çar İvan, Moskova’daki Rus ilerigelenlerini çağıra
geçmişe dayanmaktadır. Hunlar ve Göktürkler zamanm
rak 1550 yılında bir toplantı tanzim etti. Bu toplantıda,
da bilinen ve zaman zaman bölgenin diğer güçleriyle
evvelki uygulamalar da gözönünde bulundurularak bir
mücadele alanı olan bu coğrafya ilk defa Selçuklular za
mecelle tanzim edilldi ve buna “Çar Kanunnamesi” den
manında Türk fütuhatıyla tanışmış, XI. yüzyıldaki bu
di. Ayrıca yeni bir ordu teşkilatı oluşturularak, burada
fetihten sonra Türkler için daima bir vatan olmuştur. Os-
görev alan askeri birlikler ateşli silahlarla donatıldı.3
OSMANLI G
SİYASET
H azırlıklarını tamamlayan Rus kuvvetleri 1551 y ı
metod olacağı gib i, XVI. yüzyılın başından beri kendi
lından itibaren güneye doğru harekete geçti. Zira bu is
siyle meşgul olunan İran’a karşı da etkili bir tedbir ola
tikam ette şartlar Rusların lehine gözüküyordu. Çünkü
caktı. Seferin askerî veçhesinden beklenenler gerçekleşti
Altınordu hanlığının parçalanmasından sonra bölgede
rilem ediği gibi, bu çok kıym etli proje; teşebbüse geçil
kurulan K ırım , Kazan ve Astrahan hanlıkları kendi ara
meden önce yeterli çalışmanın yapılm am ası, projenin
larında mücadeleye giriştiler. Kendisine bağlı Kırım
büyüklüğü ile mütenasip zaman ve im kânın tahsis edil
H an lığın ın bu mücadelelerden üstün çıkarak bölgede
memesi ve iklim şartlarının dikkate alınmaması gib i se
gittikçe güçlenmesinden endişelenen Osmanlı idarecile
beplerden dolayı sonuçsuz kalm ıştır.4
ri, denge politikası izleyerek vaziyeti idare etmeye çalı
XVI. yüzyılın son çeyreğine doğru Osmanlı-Rus
şırken, 1552 yılında Rus kuvvetleri Kazan şehrini zapte-
ilişkilerinde gerginlik arz eden daha büyük bir olay ya
derek buradaki hanlığa son verdi. Bölgedeki faaliyetleri
şanmadı. 1637’de Kazakların Azak Kalesi’ni işgal ederek
ne devam eden Rus Çarı dört yıl sonra 1556 yılında da
Ruslara bırakmak istemesine rağmen, Rus hüküm etinin
Astrahan’ı bir Rus vilayeti olarak ülkesine ilhak etmeyi
uzunca bir tereddütten sonra buna yanaşmaması (çünkü
başardı. Bu başarılarının ardından R usya’nın bölgede nü
Ruslar henüz Osmanlı kuvvetleriyle başa çıkam ayacakla
fuzu arttı. K ırım hanları vasıtasıyla Osmanlı idaresinden
rını biliyordu), iki ülke arasında XVI. yüzyılın ilk yarı
hoşnut olmayan, muhtemelen gayri m üslim olan bölge
sında da bir gerginlik yaşanmamasına sebep oldu. U k
deki kabilelerden bazıları Moskova’ya heyetler göndere
rayna Kazaklarının daha önce kabul ettikleri Osmanlı h i
rek (1 552’de ik i Çerkez beyi, 1555 yılında bir grup Çe
mayesinden memnun kalm ayarak 1654 yılında Rus hi
çen beyleri) Rusya’nın himayesine girm ek istediklerini
m ayesini talep etmeleri üzerine Rusların Dinyeper’i ge
bildirmeye başlamışlardır.
çerek Ukrayna’yı ilhakı, K ırım ve Karadeniz’e doğru bi
Rus hakim iyetinin Hazar Denizi kıyılarına kadar
raz daha yaklaşm aları ve (Aynı zamanda bu gelişm e 1667
inmesi başlangıçta Türkistan hanlıklarını, Aşağı îd il
tarihli Rus-Leh ittifakını beraberinde getirm iş, bu ittifak
üzerinden Moskova, Kazan ve Azak ile yürüttükleri tica
sayesinde Ruslar K iyef’i işgal ederek Dinyeper’in sağına
rî münasebetlerin akıbeti bakım ından ilgilendirm iş, bu
da iyice yerleştiler) Doğu Avrupa’da en büyük güç hali
maksatla hanlar Moskova’ya gönderdikleri elçileri aracı
ne gelm eleri Osmanlı D evletini endişelendirdi. Bölgede
lığ ı ile söz konusu ticaretin devam ettirilm esine çalış
statüyü korumak isteyen Osmanlı sadrazamı Kara Mus
mışlardır.
tafa Paşa, ordusunun başında 1678 y ılı yazında Ukrayna
Rusya’nın güneye doğru sarkması Osmanlı idareci
üzerine bir sefer düzenleyerek Rus kuvvetlerini Dinyeper
lerini zaten rahatsız ediyordu. Ayrıca işgale uğrayan top
nehrinin doğusuna çekilm ek zorunda bıraktı. Bu sefer,
raklarda yaşayan M üslüm an-Türk unsurların Devlet-i
bir Osmanlı sadrazamının kumandasında Ukrayna içle
A liyye’ye ulaşan şikâyetlerinin gittik çe artması ve bölge
rinde Dinyeper N ehrine kadar büyük bir Türk ordusu
üzerinden yapacakları yolculukla hac farizasını yerine ge
tarafından yapılan ilk ve son sefer olmuştur.5 Bu seferin
tirm ek isteyen M üslüm anlara izin verilmemesi gib i se
ardından aktedilen Bahçesaray Mukavelesi ile dolaylı da
bepler Türk-Rus münasebetlerinde bir gerginliğin doğ
olsa tarihte ilk Türk-Rus barışı aktedilm iş oldu.6
masına sebep oldu. Osmanlı Devleti, gelişen Rus tehli
1683 yılında Türk kuvvetlerinin yenilm esi üzerine
kesine karşı 1569 yılında Astrahan’a bir sefer düzenle
Avusturya, Venedik ve Lehistan arasında Türklere karşı
miş, bu seferle askeri bakımdan Astrahan H anlığı, Rus
oluşturulan “Mukaddes İttifak’ a Leh kralının ısrarıyla
istilasından kurtarılacak, Ruslar tarafından oluşturulan
Rusya da dahil edilm işti. Böylece Rusya tarihinde ilk de
Terek hattı da tamamen dağıtılacaktı. Ayrıca geleceğe
fa Avrupalı H ıristiyan devletlerle Türklere karşı aynı
yönelik çok hayırlı bir projenin gerçekleştirilm esi de
cephede savaşmış olacaktı. İttifakın ardından başlayan ve
plânlanm ıştı. Bu Don ve Volga nehirlerini birleştirerek
16 yıl süren savaşlar sırasında durumdan faydalanan Çar
Azak D enizinden Hazar D enizine geçme projesiydi. Bu
Petro, 19 Temmuz 1696’da Azak K alesi’ni alm ayı başar
girişim güneye doğru sarkan Ruslara karşı caydırıcı bir
dı. Böylece o, Rusyayı denizlere açma idealinin bir aya-
O SM A N LI
I SİYASET
ğmı şimdilik kaydıyla gerçekleştirmiş oluyordu. Nite
manii kuvvetleri çekildikten bir süre sonra Safevi kuv
kim Çar Petro’nun bu başarısı, 1699’da müttefiklerle
vetleri yeniden saldırgan bir tutum sergilediler. Geliş
sulh akdetmek zorunda kalan Osmanlı Devletine Kar
meleri yakından takip eden Osmanlı hükümeti 1547-48
lofça Antlaşmasıyla kabul ettiriliyordu.7
yıllarında bölgede yürüttüğü askeri faaliyetlerle yeniden
Osmanlı Devleti, Azak Kalesi’nin Rusya’ya bırakıl
kontrolü elde ederek Tebriz, Azerbaycan ve Gürcistan’ı
masından doğan kaybı telafi etmekte fazla gecikmeye
tamamen elde etti ise de İran kuvvetleri yine Türk kuv
cektir. Zira iki devlet 1710 yılında yeniden savaşmak zo
vetlerinin karşısına çıkmadı. Osmanlı ordularının bölge
runda kalacaktır. Çünkü Rus kuvvetleri savaş halindey
den ayrılmasından sonra İran kuvvetleri bir kere daha iki
ken önlerinden kaçarak Osmanlılara sığınan İsveç Kralı
devlet arasında el değiştiren topraklara girdi. İran’a kar
nı ve askerlerini takiben sınırlarımıza tecavüz etmiş, ay
şı hassasiyetini sürdüren İstanbul, gelişmeleri serhatteki
rıca Karadeniz ve Balkanlar üzerindeki emellerini yüksek sesle seslendirmeye başlamıştı. Bunları değerlendiren ve aslında Azak Kalesi’ni kaybetmeyi hazmedemeyen Osmanlı hükümeti Ruslara savaş ilân etti. Tarihe Purut Sa vaşı adıyla geçen bu savaşta Osmanlı kuvvetleri büyük bir zafer kazanarak, Azak Kalesi’ni geri almış,8 fakat du rum çok müsait olmasına rağmen yapılan antlaşmada ka zanılan başarıyla denk düşecek şartlar ileri sürmemiştir. Bir daha Osmanlı Devleti, Rusya’ya karşı bu kadar avan tajlı bir şekilde masa başına oturma fırsatını yakalayama yacaktır.
görevlileri vasıtasıyla yakından takip ederken, İran tasal lutundan şikayetçi olan bölgenin sünni yerel hakimleri de durumdan şikayetçi olarak, padişahtan yardım istiyor lardı. Kanunî Sultan Süleyman zamanmda İran üzerine 1553-1555 yılları arasında vuku bulan bir sefer daha dü zenlenerek, 1555 yılında imzalanan Amasya Antlaşması’yla sonuçlandı.10 Fakat bu antlaşmanın sağladığı sükünet de uzun sürmedi. İki ülke arasında malum sebepler den dolayı 1578’de yeniden başlayan savaş hali 1590 yı lına kadar devam etti. Bu savaşlar sonunda Kafkasya bir kere daha Osmanlı Devleti’nin kontrolü altına girdi.11 Fakat Anadolu’da yaşanan Celalî fesadından ve Avustur
XVIII. YÜZYILA KADAR KAFKASYA'DA
ya harbinden yararlanan Safevi kuvvetleri 1603’te yeni
OSMANU-İRAN REKABETİ
den harekete geçerek Güney Kafkasya’yı bir defa daha
Osmanlı Devleti ile İran arasındaki rekabet Kafkas ya’dan öte bir rekabet idi. Zira Şah İsmail ile birlikte Sa feviler, şii akideler doğrultusunda İran’da bir devlet kur duktan sonra, Anadolu’daki Türkmenleri kendi etki ala nına alabilmek için yoğun bir propaganda süreci başlat tılar. Bu süreç Yavuz Sultan Selim’in 1514 yılında dü zenlediği Çaldıran seferiyle yeni bir boyut kazandı. Şim diye kadar Anadolu’daki Türkmenleri kışkırtarak devle te karşı harekete geçirmeyi başaran Safevi iktidarı, ilk sert karşılığı bu seferle görmüştü. Ancak takip ettiği pa
kontrol altına almayı başardı (1607). İlerleyen yıllarda iki ülke kuvvetleri arasında küçük çaplı bir iki hadise da ha yaşandıysa da durum Sultan IV. Murad’ın 1638’deki Bağdat seferine kadar değişmedi. Uzun süren muhasara dan sonra Bağdat’ın düşmesi üzerine yeniden sulhe razı olan İran şahı ile aktedilen Kasr-ı Şirin Antlaşmasına gö re; Bağdat da dahil olmak üzere iki ülke arasında ihtilaf lı olan bir çok sınır kasabası Osmanlı Devleti’nde kalır ken, Kafkasya’da hakimiyet bir kere daha İran’a bırakılı yor, İran hükümeti yörenin sünni Müslüman halkına ezi yet etmemeyi taahhüt ediyordu. Bundan sonra İran’ın
sif savunma taktiği ile Şah İsmail, büyük kayıplara ma
bölgedeki hakimiyeti XVIII. yüzyılın ilk çeyreğine ka
ruz kalmadığı gibi, Osmanlı kuvvetlerinin bölgeden çe
dar sürdü. Ancak İran hükümeti antlaşmada taahhüt et
kilmesinin ardından kısa bir süre sonra yeniden harekete
tiği Sünnî-Müslüman halka zulmetmeme şartına riayet
geçerek Azerbaycan ve Doğu Anadolu’da faaliyetlerine
etmedi. Bu sebeple İran idaresinden memnun olmayan
devam etti.9
bölgenin Sünni Müslüman hanları ve onlara tabi halklar,
Kanunî zamanmda (1520-1566) İran üzerine üç de
geçen zaman içinde Safevi hükümetinin işini zora sok
fa sefer düzenlendi. İlki 1534 yılında başladı ve 1536 yı
maya başladı. Nitekim tepkiler gittikçe isyana dönüşün
lında tamamlandı. Bu seferle Güney Kafkasya’nın kont
ce, şahın Dağıstan’a hakim tayin ettiği Zülfikâr Han
rolü tamamen Osmanlıların eline geçti. Bölgeden Os-
ayaklanan Lezgiler tarafından öldürüldü.12
OSMANEI I
SİYASET
toprakların doğusunda kalan Nahçivan, Revan, Gence,
XVIII. YÜZYILIN İLK ÇEYREĞİNDE
Tebriz ve havalisini kontrol altına aldı. Kafkasya’da fiili
(1700-1725) KAFKASYA
olarak bir taksimat gerçekleştiren iki devlet şim dilik bır-
Osmatılı Devleti ile İran„arasında XVI. asırdan beri
biriyle mücadeleye girm eyi uygun bulmuyordu. N ihayet
paylaşılamayan Kafkasya için XVIII. yüzyılda yeni bir
aralarında tarihe İstanbul Mukaseme-Namesi adıyla ge
ortak daha çıkm ıştı. Eski rakiplerin içinde bulunduğu
çen 1724 tarihli antlaşm ayla işgal ettikleri yerleri taksim
şartlar gözönünde bulundurulacak olursa, yeni rakip Rusya daha etkili gibi gözüküyordu. Gerçekten XVIII.
ettiler.19
yüzyıl Osmanlı Devleti için gerilem enin devam ettiği
NADİR ŞAH ZAMANINDA
asır olarak dikkat çekerken, bu asrın hemen başından iti
KAFKASYA (1729-1747)
baren İran’da da iç karışıklıklar başladı. Ö zellikle Kan-
Çar Petro’nun çok arzu ettiği ve um duğundan da
dehar’da M ir Mahmud idaresinde A fganlılar tarafından
kolay ele geçirdiği Güney Kafkasya topraklarındaki k alı
başlatılan Sünni hareket İran’a kadar uzanmış, nihayet
cılığ ı uzun sürmedi. Çünkü O, 1725 yılınd a ölmüştü.
M ir Mahmud idaresindeki Afgan ordusu 1722’de baş
Bölgede Rus kuvvetleri de uzun süre kalamadı. Hazar
kent İsfahan’ı zaptederek ülkeye hakim olm uştur.13
D enizinin güneybatı sahillerine kadar sarkan Rus kuv İran’da bu olaylar yaşanırken, Rusya adım adım
vetlerinin bölgedeki varlığından rahatsız olan Dağıstan
yaklaştığı Kafkasya’ya, şartları da uygun görerek bir an
lılar, düzenledikleri saldırılarla onların kuzey ve güney
önce müdahale etmek istiyordu. A fganlıların istilasıyla
kanatları arasındaki irtibatını kesmeyi başardılar. Bu du
İran’da Safevi iktidarının sarsılması üzerine, Kasr-ı Şirin
rum Kafkasya ve İran topraklarındaki Rus kuvvetleri
Antlaşmasından itibaren hukuken İran’a bağlı kalan
içiıı çok ciddi bir tehlike arz ediyordu. Ayrıca İran’da
„ Kafkasya’da hükümet asayişi sağlayamıyordu. H atta İran
1729 yılından itibaren şah adına faaliyete geçen Nadir
hükümeti, bölgenin güvenliğini para karşılığında Lezgi-
Han, ülkede Afganlıların istilasına son verdikten sonra
lere havale etmiş, ancak onlar hükümetten paralarını ala
asayişi de sağlam ayı başarmış, daha sonra Rus ve Osman-
mayınca 1712 yılında 20.000 k işilik bir kuvvetle Şir
lı kuvvetlerinin işgal ettiği Kafkasya ve İran topraklarını
van’a girerek Şamahı şehrini yağm a ve halkını katletm iş
istirdat etmek üzere harekete geçti. Rusya hüküm eti to
lerd i.14 Bu sırada Şirvan’da bulunan 300 kadar Rus tüc
parlanan İran kuvvetleriyle bir mücadeleyi göze alamaya
carı da şehrin ve halkının akıbetine uğram ıştı.15 Kafkas
rak 1735 yılında Gence’de im zaladığı bir antlaşm ayla iş
ya’ya müdahale etmeyi düşünen Çar Petro için bu olay
gal ettiği İran topraklarından ve Kafkasya’dan kendili
iyi bir bahaneydi. N itekim Çar, İran hükümetinden tüc
ğinden çekilm ek zorunda kaldı. Bu çekilmede zahirdeki
carlarının zararının tazm inini istedi. H üküm et tazminat
Osmaıılı-İran yakınlaşm asının da etkili olduğu anlaşıl
ödemeye yanaşmayınca Rus kuvvetleri zahirde Lezgileri
m aktadır.20
cezalandırmak bahanesiyle 15 Haziran 1722’de bir do nanmayla Asrahan’dan hareket e tti.16 Aynı zamanda Kız
' N adir’in İran’da Şah Tahmasb adına işleri ele alm a
lar K alesinde toplanan bir diğer Rus ordusu da karadan
sından sonra aslında Osmanlı D evleti’nin kontrolü altın
harekete geçti. KafkasyalIların mukavemetlerine rağmen
daki Kafkasya topraklarına yönelik propaganda faaliyet
Rus kuvvetleri 22 Ağustos 1722’de Derbend’i işgal et
lerine de başladığı görülmektedir. Şartları çok iyi değer
t i.17 Buradan yollarına devam eden Rus kuvvetleri, Şir
lendiren Nadir, Osmanlı D evleti’nin Patrona İsyanı m ü
van hakimi Hacı Davud H an’ın aldığı tedbirlerden çeki
nasebetiyle başının dertte olduğunu biliyor ve bir savaş
nerek18 karışıklıklar içinde bulunan İran toprakları üze
başlatmak için bahane arıyordu. 1731 yılın a gelin d iğin
rine yönelerek Hazar D enizinin batı sahilindeki Gilan,
de Nadir bahane bulmaya bile gerek görmeden Osmanlı
Mazenderan, Esterabad ve Baku yü işgal ettiler. Rus kuv
D evletiyle savaşı başlattı. Ö zellikle Güney Kafkasya
vetlerinin harekat alanını genişleterek Kafkasyadaki ken
toprakları üzerinde takriben beş y ıl devam eden savaşlar
di nüfuz bölgelerine tecavüz etmesi ihtim alinden rahat
dan sonra Osmanlı Devleti ile İran arasında 1639 yılında
sızlık duyan Osmanlı kuvvetleri de Rusların istilâ ettiği
aktedilen Kasr-ı Şirin Atlaşmasının şartlarını ihtiva eden
O SM A N U
I
SİYASET
yeni bir antlaşma (Güney Kafkasya’yı İran’a bırakıyor
ğü Osmanlı Devleti ile yeniden savaşa tutuştu. 1744-
du.) Eylül 1736’da imzalandı.21
1745 yıllarında yine Kafkasya’da cereyan eden savaşlar
Nadir, şimdiye kadar gerçekleştirdiği işleri hep Sa
her iki taraf için de neticeyi değiştirmiyordu. Nihayet
fevi hanedanından iş başında bulunan şah adına yapıyor
1746 yılında murahhas heyetler tarafından belirlenen
du. Ancak 1736 yılında Şah Abbas’ın biraz da şaibeli bir
antlaşma şartları 1747 yılı başlarında hükümetlerce de
şekilde ölümünün ardından, hanedan aileden tahta çıka
onaylanarak bir defa daha Kasr-ı Şirin hükümleri teyid
rılacak kimse kalmamıştı. Bunu fırsat telakki eden, as
ediliyordu. Bundan kısa bir süre sonra da 20 Haziran
lında fiilen şahlık yapan Nadir Han, yeni şahın seçilme
1747’de Nadir Şah uğradığı bir suikast sonucu öldürül
si meselesini ileri sürerek, Mugan’da ülkenin ileri gelen
müştür.
lerinin tamamının katıldığı büyük bir kurultay düzenle yerek bu kurultayda kendini şah seçtirdi. Şah seçildikten sonra devlet idaresindeki önemli kademelere genellikle mensubu bulunduğu Afşar sülalesinden olanları getir di.22 Elde ettiği büyük başarıların ardından o, ününe ün katmak üzere Hindistan üzerine yürüdü. Onun Hindis tan’da olduğu yıllarda zaten İran idaresinden hiçbir za man hoşnut olmayan KafkasyalIlar tayin edilmiş İran idarecilerine isyan ettiler. Bölgedeki karışıklıkların gide rek büyümesi üzerine durumdan haberdar olan Nadir Şah, Hindistan’daki faaliyetlerini bırakarak derhal yola
NADİR ŞAHİN ÖLÜMÜNDEN SONRA KAFKASYA Nadir Şah’ın ölümünün hemen ardından İran’a yeni den kaos hakim oldu. Ülkede başlayan iç mücadeleler bit mek tükenmek bilmiyordu. Bu durumdan, hoşnut olma dıkları İran hakimiyeti altındaki Kafkasya halkları fayda landı. Her türlü, baskıya rağmen kendi feodal yapılarını hiç bozmayan bu halklar, Nadir’in ölümünden sonra Osmanlı ve Rus hükümetlerinin de doğrudan müdahalesine maruz kalmayınca derhal kendi mahallî teşkilâtlarını
koyuldu. İran’daki başkentine dahi uğramadan doğrudan
kurmaya başladılar. Gerçekten bu tarihlerde Rusya, Terek
1741 yılında Dağıstan’a geldi. Burada sarsılan hakimiye
nehrinin kuzeyinde Kazaklardan oluşturduğu, hattın gü
tini yeniden tesis için tam bir buçuk yıl mücadele etmek
neyine musallat olmamıştı. Osmanlı Devleti de haricî bir
zorunda kaldı.23 Şahın Kafkasya’daki faaliyetlerinden ra
müdahaleye maruz kalmayan Kafkasya’dan zaten rahatsız
hatsız olan Rusya, Kızlar Kalesi’ne 42.000 kişilik bir
değildi. Çünkü yerli halkların büyük bir ekseriyeti, başka
kuvvet yığdı. Dağıstan içlerine kadar ilerleyen İran kuv
devletin hakimiyeti altındayken bile Osmanlı padişahına
vetleri Rusya’nın kuzeydeki yığınağını dikkate alarak
gönülden bağlı kalmayı sürdürüyordu. Onların kendi ha
hareketlerini sınırlandırmak zorunda kaldı. Ayrıca bu
linde kalmaları Devlet-i Aliyye’yi hiç rahatsız etmiyordu.
harekattan Osmanlı Devleti de son derece rahatsızdı.24
Böyle bir ortamda Kafkasya’da müstakil hanlıklar devri
Hatta bununla yetinilmeyerek Osmanlı Devleti ile İran
diyebileceğimiz bir dönem başlamıştır.
arasında 1736 tarihli antlaşmadan beri üzerinde mutaba
Bu dönemde Kafkasya’da; Şirvan (Şamahı) Hanlığı,
kat sağlanamayan “Caferîliğin beşinci hak mezhep kabul
Şeki Hanlığı, Bakü Hanlığı, Gence Hanlığı, Nahcivan
edilmesi ve Kabe’de İran hacılarına ayrı bir rükn tahsis
Hanlığı, Revan Hanlığı, Karabağ Hanlığı, Talış (Lenge-
edilmesi” meselesi Nadir Şah’ın isteği olarak yeniden
ran) Hanlığı, Kuba Hanlığı, Tiflis Hanlığı gibi bir çok
gündeme getiriliyor, eğer kabul edilmez ise, maksadın
müstakil hanlık kurulmuştur.26 Müstakil oldukları dö
silahla temini yoluna gidileceği bildiriliyordu. Osmanlı
nemde (1750-1804) bu hanlıkların idarecileriyle Os-
hükümetinden olumlu cevap alamayan Nadir Şah, Irak-ı
manlı Devleti arasında çok yakın ilişkiler kurulmuştur.27
Acemdeki Osmanlı topraklarına saldırmış, ancak bu g i
Fakat feodal yapılarından kopamayan ve bu yüzden de
rişiminden de bir sonuç alamamıştı.25 Kafkasya’da başı
bir türlü bir araya gelemeyen Kafkasya hanları kendileri
na gelenlerin Osmanlı tesirinden kaynaklandığının bi
ne yönelik dış tehditlere daima açık kaldıkları gibi, on
lincinde olan Nadir Şah, burada isyanın dahili faktörleri
lar karşısında parçalanmışlığın sebep olduğu zayıflıktan
ni etkisiz hale getirdikten sonra, dış etken olarak gördü-
da kurtulamamışlardır.
OSMANLI
I SİYASET
Rus b irliği bu istikam ette bir sonuç alam adı.29 Kafkas
XVIII. YÜZYILIN SON
ya’da ince hesaplar peşinde olan Rusya, K ırım ’ı Osmanlı
ÇEYREĞİNDE KAFKASYA Kafkasya’daki olayların sgyri bölgeye m üdahil olan
D evletinden kopararak hukuki bakımdan rakibini böl
İran ile Rusya’nın başındaki şah ve çarın takip ettiği po
geden tamamen uzaklaştırm ak istiyordu. Askeri üstün
litikayla yakından alakalı gib i gözükmektedir. Mesela
lüğü yakaladığı bu savaş sırasında 1771 yılınd a K ırım ’ı
Rus Çarı Petro öldükten sonra Rus kuvvetlerinin bölge
da işgal etmeyi ihm al etmedi. Bahçesaray’a giren bir Rus
deki faaliyetleri büyük ölçüde duraksadığı gib i, Nadir
kuvveti, hanı İstanbul’a kaçırtm ıştı. Batıdaki muharebe
Şah öldükten sonra da İran’ın etkin liğinin sona erdiğini
ler de baştan itibaren Osmanlı kuvvetlerinin aleyhine ce
görüyoruz. Asrın son çeyreğine doğru Rusya’da ve İran’
reyan ediyordu. N ihayet bu yükü daha fazla götüremeye-
da iş başına gelen yeni hüküm darlarla b irlikte Kafkas
ceğiııi anlayan Osmanlı hükümeti Avusturya ve Purus-
ya’da işler yeniden alevlenmiştir.
ya’nın tavassutu ile razı olmak zorunda kaldı. 21 Tem
Gence M ukavelesini imzalayarak 1722’den itibaren
muz 1774’te imzalanan Küçük Kaynarca A ntlaşm asıyla
işgal ettiği Derbent, Bakü, Gilan, Mazenderan ve Estera-
Rusya, Osmanlı D evleti’nden bir bakım a Purut yen ilgi
bad şehirlerini 1735 yılında boşaltarak Sulak Kalesi’ne
sinin rövanşını almış oluyordu. Bu antlaşmaya göre Os-
kadar çekilen Rus kuvvetleri, bu tarihten sonra Kafkas
m anlı Devleti; K ırım ’ın m uhtariyetini kabul etmek zo
ya’yı kuzeyden kavrayan Terek nehri boyunca kuvvetli
runda kalıyor ve Rusya’nın Karadeniz’de donanma bu
bir hat oluşturmaya başladı. Bir nevi asrın sonlarına doğ
lundurmasına razı oluyor, Azak, Kerç ve K ılburun kale
ru yeniden başlayacak savaşların hazırlık safhası tamam
lerini Rusya’ya bırakıyor, ayrıca Osmanlı Devleti dahi
lanıyordu. Bu süreç Rusya’da Çariçe II. Katerina’nın Rus
lindeki Ortodoks tebaanın Rus himayesinde olduğunu
tahtına çıkm asıyla (1762-1796) başladı. 1763 yılında
kabul ediyordu.30 Bu antlaşm ayla K ırım H an lığın ın
Terek nehri üzerinde Mozdok K alesinin inşaa edilm esi
Rusya’ya katılm ası için ilk adım atılm ış oluyordu. Os-
nin ardından oluşturulan yeni Stenitsalarla hat sürekli
m anlı D evleti’nin Kafkasya’dan uzaklaştırılm asından
takviye ediliyor, Don, Volga ve Dinyeper’den nakledilen
sonra nelerin olabileceğini sezen Kabarday, Çerkez ve
kazaklarla da kuvvetlendiriliyordu.28 Mozdok’tan Azak
Nogay kabileleri aralarındaki ihtilafı bırakarak birleşti
Denizi’ne doğru uzanan bu hat kısa bir süre sonra başla
ler ve Ruslara karşı üç y ıl savaştılar. Ancak düzenli Rus
yacak olan 1768-1774 Osmanlı-Rus savaşlarında Rusya’yı
kuvvetleri karşısında fazla şansları yoktu ve sonuç alama
daha avantajlı duruma getirecektir.
dılar.31 Fakat 1785 yılında ortaya çıkan ve Kafkas kabi
1764’te Leh kralının ölümünün ardından Lehis
lelerini ortak düşmana yani Rusya’ya karşı birleştirm e
tan’ın iç işlerine müdahale eden Rusya’ya isyan eden Leh
çabası içerisine giren Şeyh Mansur’un faaliyetleri Kafkas
liler sıkı takibata uğrayınca Osmanlı topraklarına kaçtı
ya mücadelesinin daha sonraki yıllarında kendisini çok
lar. Onları takip ederek sınırlarım ızı aşan Rus kuvvetleri
daha etkin olarak hissettirecektir. Onun îslam i m otifler
buralardaki yerleşim merkezlerinde yağm a ve katliam
le süslediği çabaları daha şimdiden semeresini vermiş,
yaptılar. Osmanlı hüküm etinin açıklam a isteğine Rusya
Rusya’ya karşı mücadele için Dağıstan halkına yaptığı
cevap bile verme gereği duymadı. 1768 y ılı itibarıyla
cihad çağrısı Çerkez ve Kabardey halkları arasında büyük
Balkanlar, Kafkaslar ve K ırım önlerinde Rusya ile yeni
heyacan yaratmış mücadelesine katılanların sayısı g ittik
bir savaş başlamıştı. Rus kuvvetleri O sm anlıları doğudan
çe artm ış, etrafına topladığı kuvvetlerle Ruslara önemli
da sıkıştırarak bir an önce hedefe varmak istiyordu. Bu
kayıplar verdirm iştir.32 Bu küçük çaplı mücadelelerinin
maksatla General Medem kom utasındaki Rus kuvvetleri
ardından Mansur 100.000 k işilik bir kuvvet toplayarak,
Kuban tarafında faaliyette bulunurken, Totleben komu
Viladikafkas’ı ve Mozdok’u zaptederek, K ızlar K alesi’ni
tasındaki Rus kuvvetleri de Kafkas dağlarını Daryal Ge
de muhasara ile Rusları Terek’in ötesine çekilmeye zorla
çidinden geçerek önce Tiflise, sonra İm eretya’nın merke
mıştır. K ırım ’ı kaybettiğini gören Osmanlı Devleti Kaf
zi K utayis’e ve oradan yola devamla O smanlıların Poti
kasya ile daha yakından ilgilenm e gereğini duydu. 1780
Kalesi’ni kuşattı. Ahıska’ya doğru ilerleyen bir başka
yılında Ferah A li Paşa’yı Soğucak m uhafızlığına tayin
O SM A N LI
I SİYASET
ederek ondan Çerkez kabilelerini Osmanlı Devleti adına
savaş ilân etti. Savaşın ilk aylarında Karadeniz’de fırtına
kazanma misyonunu ifa etmesini istedi. Maksadı gerçek
ya yakalanan donanmasını kaybeden Ruslar, karada da
leştirmek için Ali Paşa burada İslâm dinini benimsetme
Özü Kalesi önünde çakılıp kalmışlardı. Fakat 1789’da
ye çalıştı. Ali Paşa’nm bu gayretleri sayesinde 1787-
Fokşani Savaşını kazanan Rus orduları baş komutanı Su-
1792 savaşlarında Çerkez kabileleri Osmanlı Devleti’nin
vorov, Özü Kalesi’ni aşarak ilerleme fırsatı buldu. Doğu
yanında yer aldılar.33 Nitekim Potemkin adlı Rus gene
Karadeniz kıyılarında faaliyet gösteren Battal Paşa da
rali Kırım’ı 1783’te işgal etmiş, bu işgal ve ilhak olayı,
Kafkas kabilelerini etrafına toplayarak Ruslara karşı üs
Kırım ile birlikte Taman Yarımadasının ve Kuban Neh
tünlük sağlamayı düşünüyordu. Başta Şeyh Mansur ol
ri kuzeyinin de Rusya’ya dahil edildiğini içeren bir be
mak üzere bu savaşlarda Kafkasyalılar Osmanlı kuvvetle
yanname ile ilân olunmuş, bu oldubitti Osmanlı hükü
rini desteklediler ise de savaşın genel seyri tamamen
meti tarafmdan zor da olsa kabul edilm işti.34 Kırım’ın il
Türklerİn aleyhine cereyan etti. Nihayet çetin bir muha
hakıyla yetinmeyen Rusya, bölgede lehine oluşturduğu
saradan sonra Anapa’yı da düşüren Rus kuvvetleri, bu
atmosferi sonuna kadar değerlendirmeye çalıştı. Kendine
müstahkem kalenin bütün ganimetlerinden kendileri
en yakın bulduğu Gürcülerle teması sıklaştırarak aynı yıl
için daha önemli olan bir esiri yani Şeyh Mansur’u elde
içinde Gürcü-Rus ittifakını da gerçekleştirdi. Bu ittifak
etmenin sevincini yaşıyorlardı.391791’de savaş tamamen
gereği Gürcü kralı Rus himayesini istedi.35 Bu isteği
Rusların lehine dönünce Osmanlı hükümeti bir defa da
memnuniyetle kabul eden Rus hükümeti himayeyi tem
ha barışa razı olmak zorunda kaldı. Aynı yıl Yaş şehrin
sil ve temin maksadıyla 3 Kasım 1783 tarihinde iki Rus
de aktedilen antlaşmayla Osmanlı Devleti; Kırım’ın
nişancı taburunu Ananur yoluyla Tiflis’e gönderdi.36 Tif
Rusya’ya ilhakını kabul ediyor, Özü Kalesi’ni Ruslara bı
lis’e yerleşmekle Rusya, bundan sonra Kafkaslarda yürü
rakıyor, Dinyeper nehri kuzeybatıda, Kuban Nehri de
teceği faaliyetler bakımından çok önemli bir stratejik
kuzeydoğuda iki ülke arasında sınır kabul ediliyordu.40
noktayı elde etmiş oluyordu. Çıldır Valisi Süleyman Pa
Nadir Şah’ın ölümünden itibaren İran iç karışıklar
şa yanıbaşında olupbitenleri, İstanbul’a gönderdiği ariza-
la uğraşırken, Kafkasya’da Osmanlı Devleti ile Rusya
larıyla bildiriyor, gelişmelerden Dağıstan ve Azerbaycan
arasında kıyasıya bir mücadele başlamış, çok geçmeden
hanlarının çok rahatsızlık duyduklarını anlatmaya çalışı
Ağa Muhammed Şah’la 1779’da içeride sükuneti sağla
yordu.37 Siyasî yönden hazırlıklarını sürdüren Rusya, as
yan İran hükümeti de bu mücadelelere katılmıştır. İran
keri bakımdan Batı Kafkaslardaki savunma hattını daha
şahının faaliyetlerini yakından takip eden Karabağ Hanı
da kuvvetlendirmeye gayret ediyordu. Bir yandan Kafkas
İbrahim Halil Han bir yandan kendi imkanlarıyla muh
orduları komutanı Yakobi, Mozdok’tan Azak Denizi’ne
temel tehlikeye karşı gerekli tedbirleri alırken, diğer
kadar Kazak stenitzsaları ve askerî kolonilerle destekle
yandan İstanbul’a gönderdiği arizasıyla, şahın kendisi ve
nen on tane yerleşim merkezi kurarak kuzey-batı hattını
diğer Azerbaycan hanları için tehlike arzettiğini bildire
sağlamlaştırırken, diğer yandan Kuban orduları komuta
rek durumdan Osmanh padişahını haberdar ediyor ve
nı Suvorof inşa ettiği küçük kalelerle Kuban-Laba hattı
kendilerine yardım edilmesini istiyordu.41 Fakat Osman-
nı kurdu. Böylece Rusya bundan sonra Terek ile Karade
lı hükümeti Azerbaycan hanlarının bu çağrısına İran ile
niz arasındaki Kafkas kabilelerine karşı girişeceği çetin
sulhu bozmama düşüncesiyle olumlu cevap veremedi.
savaşların alt yapısını kurdu.38
1795 yılında Kafkasya’ya yürüyen İran kuvvetleri muha
Kırım'ı kaybeden Osmanh Devleti, Rusya’nın Kaf
sara ettikleri Şuşa Kalesi önlerinde başarılı olamayınca
kaslardaki faaliyetlerinden çok büyük rahatsızlık duyu
buradan ayrılarak Tiflis üzerine yürüyerek şehri ele geçir-
yordu. Fransa ve İngiltere hükümetleri Türklerİn bu has
dekten sonra, etrafa yağma ve talan akınları yapıyorlardı.
sasiyetini görerek Bâb-ı A li’yi harbe teşvik etti. Bu isti
Bu sırada İran içlerinden karışıklık haberi alan şah ülke
kamette Osmanh Devleti ile İsveç arasında bir ittifak ak-
sine dönmek zorunda kaldı. Kafkasya için uzun zaman
tedilmişti. Gelişmeleri lehine gören Türkiye 1787 yılın
dır hazırlık ve ince hesaplar yapan Rus hükümeti, Ağa
da, biraz da kayıpların telafisi ümidiyle Rusya’ya yeniden
Muhammed Şah’ın faaliyetlerinden haberdar olunca son
OSMANLI
I SİYASET
hazırlıklarım da hızla tamamlayarak 1796 yılında Gene
den bu savaşlar sonunda imzalanan Bükreş Antlaşması
ral Valeryan Zubov’un komutasında bölgeye bir Rus or
taraflar için bir değişiklik getirm edi.
dusu gönderdi. Zubov; Derbend, Kuba, Bakü ve Şirvan’ı
Bundan sonra Kafkasya’da yaşanan askerî olaylar
zaptettikten sonra Salyan a geferek burada konaklamıştı.
İran ile Rusya arasında cereyan etti. Ancak Rusya karşı
Ruslar ciddi bir direnişle karşılaşmadan Güney Kafkas
sında İran da önce 1813 te kendisi için şartları çok ağır
y a’da kontrolü sağlam ıştı k i tam bu sırada Çariçe Kate-
olan Gürcistan Antlaşmasını ve bunun ağır şartlarını de
rina’nın ölüm haberi geldi (1796). K aterina’dan sonra
ğiştirm ek için gird iği son savaşlarda yenilerek daha ağır
tahta geçen Pavel, Kafkasya’daki Rus ordularını geri ça ğırınca bölge kendiliğinden Rus istilasından kurtuldu.
şartlar taşıyan 1828 tarihli Türkmençayı A ntlaşm asını imzalayarak Aras’ın kuzeyindeki Kafkasya’nın tam am ı
Rus kuvvetlerinin çekilm esini fırsat telâkki eden
nın kaderini Rusya’ya bırakm ak zorunda kaldı. 1827-
Ağa Muhammed Şah ertesi y ıl bir daha Kafkasya’ya yö
1829 savaşlarında Rusya’ya karşı bir defa daha yenilen
neldi. İlk gelişinde alam adığı Şuşa K alesi’ni ele geçirdi
Osmanlı Devleti de 1829 yılında im zaladığı Edirne A nt
ise de İbrahim H alil Han kaçmayı başardı. Karabağ hal kından intikam alırcasına gaddar davranan şah burada
laşm asıyla Kafkasya’da kalan son üslerini Rusya’ya bırak m ak zorunda kalm ıştır.
tertiplenen bir suikast sonucu hayatını kaybetti. Aynı yıl Rusya ile ittifak yapan Gürcü Kralı da ölmüştü. Böylece Kafkasya bu defa da İran’ın istilasından kurtulm uş ol
Ele aldığım ız XVIII., yüzyıl Kafkasya'da oldukça hareketli yaşanmıştır. Daha XVI. yüzyıldan itibaren İran ile Osmanlı Devleti arasında ardı arkası kesilmeyen m ü
du.42 Ardarda gelişen bu olaylar kısa bir süre sonra Rus ların Kafkasya’ya dönmelerine zemin hazırladı. 1799 y ı lında Çar Pavel, Gürcistan’a yeniden kuvvet gönderdi. Kral H eraklius’un ölümünden sonra tahta geçen Georgi, İran tarafından desteklenen Aleksandr’ın faaliyetlerinden huzursuz olunca Petroğrad’a gönderdiği elçisi aracılığı ile çardan ülkesinin Rusya’ya ilhakını istedi. Bunu mem nuniyetle kabul eden Rusya hüküm eti XIX. yüzyılın he men başında Gürcistan’ı Rusya’ya ilhak ettiğin i duyurdu
cadelelere şaline olan bölgede, XVIII. yüzyılın başından itibaren yeni ve güçlü bir devlet olan Rusya da söz sahi bi olmak am acıyla doğrudan Kafkasya’ya müdahale et miştir. Bu tarihten itibaren üç devlet arasında devam eden mücadeleler zamana ve şartlara göre değişik seyir takip etm iştir. Asrın ilk çeyreğinde Osmanlı Devleti ile Rusya, bölgeyi kendi amaçları doğrultusunda şekillen dirdiklerini düşünürken, 1720’li yılların sonuna doğru İran adına sahneye çıkan ve Kafkasya’yı bir defa daha
ve General Knorring’i buraya hakim tayin etti.43 Knor-
kendi egem enliği altına alan N adir Şah’ın 1747 yılında
ring bölgedeki hanları davet ve tehditle Rusya hakim iye
ölmesinin ardından, bölgedeki yerel hanlar kendi idare
tine çağırıyordu.44
lerini kurmuşlardır. Fakat asrın son çeyreğinde yeniden
1802 yılında Kafkasya’daki Rus kuvvetleri komu tanlığına getirilen Tsitsianov, Güney Kafkasya’daki bü tün hanlıklara son vererek buraları istila etti. Böylece
başlayan mücadelelerin seyri, bir sonraki asırda yaşana cak olayların habercisi niteliğindeydi. Gerçekten 1785 yılında ortaya çıkan Şeyh Mansur adlı bir KafkasyalI li
Rusya Hazar D enizinin batı sahillerinden Karadeniz’in
der, yalnız kendi döneminin değil, kendisinden sonra da
doğu kıyısına kadar neredeyse bütün Kafkasya’yı kontro
KafkasyalIların müstevliye karşı b irlik olabilm elerinin
lü altına almış oluyordu. Osmanlı Devleti XIX. yüzyılın
asgari şartlarını ortaya koymuş gib iydi. Bu asgari şartlar
başında Kafkasya’da olupbitenleri serhat görevlilerinin
bölgede Rusya karşısında Kafkaslıların tek başına kal
arizalarından takip etmek zorunda kalm ıştır. Ancak bel
dıkları XIX. yüzyılın ikinci çeyreğinden yani 1830’lu
ki de bunu bir zaafıyet gib i algılayan Rus kuvvetleri
yılların başından itibaren devreye girm iştir. Bu tarihten
Azerbaycan’da işlerini tam am ladıktan sonra, batıdaki
itibaren Rusya’ya karşı çetin bir mücadele veren Kafkas
Osmanlı topraklarına tecavüz etmeye başlamıştı. Bu ha
yalIları bir amaç etrafında birleştiren hareketin adı Mü-
diseler ve batıdaki gelişm elere paralel olarak Ruslarla
ridizm di ve hareketin doğm asında Şeyh M ansur’un
1806-1812 savaşları başladı. Bu savaşlarda Napolyon
17 85 ’te ortaya attığı değerlerin ve değerler sayesinde el
Fransası’nın da etkisi vardı. Düşük bir performasta seyre O SM A N U
de ettiği başarıların büyük önemi vardı,
a
SİYASET
Sürhay Han tayin edildi (BOA, Mühimme Defteri, nr. 135, s. 31-161; nr.
1
Ahmec Cevdet, Tarihçe-i Kırım ve Kafkas, İstanbul 1307, s. 46.
2
Halil İnalcık, “Osmanlı-Rus Rekabetinin Menşei ve Don-Volga Teşebbüsü 19 20
3
Akdes Nimet Kurat, Rusya Tarihi, s. 145-147.
4
A. N. Kurat, Türkiye vc İd il Boyu, Ankara 1966, s. 156.
5
A. N. Kurat, Türkiye ve Rusya, Ankara 1970, s. 9-
6
Kurat, a.g.e., s. 9-10.
7
İsmail Berkok, Tarihte Kafkasya, İstanbul 1958, s. 350-351.
8
Kurat, Rusya Tarihi, s. 259-261.
9
Cihangir Zeyneloğlu, M uhtasar Azerbaycan Tarihi, İstanbul 1342, s. 115-
Reha Yılmaz, "XX. Y üzyıl Öncesi Dağıstan Siyasi Tarihine B ir Bakış", Av
21
İ. H. Uzunçarşılı, Osmanlt Tarihi, c. IV/I, s. 230.
22
F. M. Aliyev, Şimali Azerbaycan Şehirleri, Bakü 1960, s. 182; V. Minorsky, “Nadir" mad., İA, c. 9, s. 25-26.
23
Şerafettin Erel, D ağıstan vc D ağıstanlılar, İstanbul 1960, s. 104 vd.
24
BOA, Ali Emiri M ahmud 1, nru. 21406.
25
Sami-Şakir-Suphi, T arih-i Sami ve Şakir ve Suphi, İstanbul 1198, s. 190a-
26
Çakmak, a.g.t., s. 58 vd.
b.
M. Fahrettin Kırzioğlu, Osmanlıların Kafkas Ellerini Fethi (1451-1590), Ankara 1993, s. 245-249.
11
BOA, H att-ı Hümayun, nr. 58443; BOA, Cevdet H ariciye, nr. 9328.
rasya Etüdieri, TİKA, S. 14, 1998 Yaz-Sonbahar, s. 57.
116 . 10
134, s. 379).
(1569)% Belleten, c. XII, S. 46, Ankara 1948, s. 361.
Bekir Kütükoğlu, Osmanlı-İran Siyasi M ünasebetleri, İstanbul 1993, s. 145
27
Geniş biigi için bkz.: Osmanlı D evleti ile Kafkasya, Türkistan ve Kırım Han lıkları Arasındaki Münasebetlere D air Arşiv Belgeleri, Devlet Arşivleri Genel
vd.
Müdürlüğü Yayını, Ankara 1992; Osmanlı D evleti ile Azerbaycan Türk Han
12
Reşit Bey İsmailov, Azerbaycan Tarihi, Bakü 1993, s. 65.
13
Mirza Bala, “İra n ’ mad., İA, c. 5/II, s. 1024.
14
Ahmet Caferoğlu, “Azerbaycan Tarihine Umumi B ir Bakış", Azerbaycan
lıkları Arasındaki Münasebetlere D air Arşiv B elgeleri 1, 11, Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Yayını, Ankara 1992, 1993. 28
Jon F. Baddeley, Rusların Kafkasyayt İşgali ve Şeyh Şamil, İstanbul 1989, s.
29
Mustafa Budak, “Osmanlı-Rus İlişkilerinde Kafkasya”, Avrasya Etüdieri, Tİ
Yut B ilgisi, S. 1, (1932), s. 16
45.
15
Tarih-i Mahsus f i Beyan-ı A hval-i Rus, İ.Ü. Kütüphanesi, Türkçe Yazma
16
Asım Efendi, Tarih-i A sm , İstanbul 1282, s. 56.
30
Uzunçarşılı, a.g.e., s. 368.
17
M. Ali Çakmak, H anlıklar D evrinde Azerbaycan Türkiye Münasebetleri, Ya
31
Baddeley, a.g.e., s. 68.
yınlanmamış Doktora Tezi, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilim ler Enstitüsü,
32
Ahmet Cevdet, Tarih-i Cevdet, c. III, s. 210-214.
Ankara 1996, s. 24.
33
Cemal Gökçe, Kafkasya ve Osmanlı İmparatorluğu'nun Kafkasya Siyaseti, İs
34
Berkok, a.g.e., s. 373.
KA yayını, c. I, S. 4, Ankara 1995, s. 107.
lar Kataloğu, nr. 2249, İstanbul 1271, vr. 8a-8b.
18
Davut Han’ın İstanbul’a kadar gelerek, gelişen Rus tehlikesine karşı Os m an lI
Devleti’nden yardım istemesi üzerine Osmanlı hükümeti onu Şir
van Hanı yaparken eyaleti kendisine yurtluk ve ocaklık olarak vermiş
tanbul 1979, s. 45.
35
D. M. Lang, A History o f Georgia, London 1962, s. 37.
36
Berkok, a.g.e., s. 373.
etmişti (BOA, İbnü’l-Emin H ariciye, nr. 1432). Devlet-i Aliyye’nin hana
37
BOA, H att-ı Hümayun, nr. 110.
bu iltifatı, Kafkasya’da şimdiye kadar kendisiyle birlikte hareket eden
38
Budak, a.g.m ., s, 107.
Sürhay Han’ı gücendirmiş fakat Davut Han, Sürhay Han’ın kuvvetleriyle
39
Baddeley, a.g.e., s. 79-
birlikte Gazi-Kumuk’a çekilmesine pek aldırış etmemişti. Çünkü onun
40
Kurat, a.g.e., s. 291
(BOA, Name-i Hümayun Defteri, nr. 7, s. 65-66; Cevdet H ariciye, nr. 1394), ayrıca maiyyetine Sarı Mustafa Paşa komutasında yardımcı kuvvet tahsis
adamları eşkıyalık ederek halka eziyet ediyorlardı. Ancak 1724 yılında
41
BOA, H att-ı Hümayun, nr. 6748/E, F, C.
42
Mirza Cemal Civanşir Karabaği, Karabağ Tarihi, Bakü 1959» s. 30-31.
ğıyla onu uyarmış ise de, Davut Han antlaşma kurallarına aykırı olarak
43
BOA, H att-ı Hümayun, nr. 6679-
Rus kuvvetlerine saldırmaya devam edince, görevinden alınarak, yerine
44
M. Bala, “Gürcistan” mad., İA, c. 4, s. 843.
Osmanlı Devleti Rusya ile anlaştıktan sonra Davut Han bu anlaşmayı ka bul etmeme eğilim i göstermiş, Osmanlı hükümeti Erzurum valisi aracılı
OSM AN LI I W | SİYASET
XV-XVIII. YÜZYILLAR ARASI TÜRK (OSMANLI)-GÜRCISTAN İLİŞKİLERİ HAKKINDAKİ OSMANLI BELGELERİ PROF. DR. TSISANA A BDUIADZE G Ü R C İS T A N B İL İM L E R A K A D E M İS İ ŞA R K İY A T E N S T İT Ü S Ü / G Ü R C İS T A N
ürcistan, sahip olduğu askeri-stratejik konu
kında değişik yazarların açıklam aları; Kemani Mustafa
mu, ekonomik önemi ve ticari bağlantıları ne
Ağa’nın Erivan Fethi Kitabı (Revan Fetih-namesi); ve di
deniyle, Türkiye’nin [O sm anlı] dış politika
ğerleri.
sında daima önemli bir yere sahip olmuştur. Gürcistan’ın
Bizim ilg i alanımız içine giren Osmanlı kaynakları
Osmanh imparatorluğu için her bakımından çok önemli
nın büyük çoğunluğu, 16. ve 17. Y üzyıllarda Doğu ve
rol oynadığı, pek çok kez ifade edilmiş ve bu rol çeşitli
Güney-Batı Gürcistan’la ilgilid ir. Batı Gürcistan’la ilg i
yazılı Osmanlı belgelerine yansımıştır.
li kaynaklar ise oldukça az sayıdadır. Amasya Antlaşma
Osmanh nakil kaynaklarının hiç birisi, Gürcis
sı sonucunda Batı Gürcistan Türkiye’nin kontrolüne ge
tan’ın tarihinin ya da herhangi başka bir yönünün tama
çerken, Doğu Gürcistan İran’ın kontrolü altına girm işti.
m ını temsil etmez. Bununla birlikte, Osmanh impara
Bununla birlikte, Osmanh İmparatorluğu, Güney Kaf
torluğu ile Gürcistan arasındaki siyasi ve ekonomik iliş
kasları [Transcaucasia]1 kendi yönetimi altına alma poli
kilerin 15. yüzyıldan itibaren olağanüstü bir şekilde can
tikası çerçevesinde, sürekli olarak siyasi şartları elverişli
lanması nedeniyle, Gürcistan, Osmanlı İmparatorluğu’
bulduğu anda Doğu Gürcistan’ı da ele geçirme çabası
nun resmi ya da gayri resmi kayıtlarında sıklıkla zikre
içinde olmuştur. İran’ın, Batı Gürcistan’ı ele geçirmek
dilmektedir. Gürcistan’ın tarihinden değişik olaylarla il
gibi açık bir politikası olmamıştır. İşte bu nedenle, İran-
g ili ayrıntılı b ilgiler genellikle bu kayıtlarda verilmekte
Osmanlı rekabetinin askeri ve siyasi çatışma alanı, Doğu
dir. Bundan başka, bazı çalışmalar, özellikle OsmanlIla
ve Güney Gürcistan’a, yani Gürcistan’ın güney-batı böl
rın Gürcistan’a yaptığı seferlere ayrılm ıştır: Örneğin, 17.
gesi olan Atabek Y urduna [Samtskhe-Saatabago] kay
yüzyıl şairi N aim ’in “Gürcistan’ın Fethi Kitabı (Fetih-
mıştır. Bu durum, Doğu ve Güney-Batı Gürcistan böl
name-i Der Hakkı Gürcistan)”; Gürci-zade’nin “Tiflis’in
gesinin Osmanlılar ile Persler arasındaki sürekli ve şid
Fethi Kitabı (Fetih-name-i Tiflis); Taliki-zade Mehmed
detli bir çatışma alanı olarak hem Osmanh ve hem de
Suphi’nin Gürcistan Seferi, ve diğerleri. Bununla b irlik
Pers yazılı kaynaklarında geniş bir şekilde yer almasının
te, Osmanlıların Gürcistan’a, Dağıstan’a ve Kafkasların
nedenini açıklamaktadır. 17. yüzyılın başından itibaren
diğer ülkelerine yaptığı seferleri açıklayan çok sayıda ça
Rusya Karadeniz’e girm eye çalışırken, Osmanlı devleti
lışm a bulunmaktadır. Örneğin: Mustafa A li’nin “Zafer
de dikkatini Batı Gürcistan’a yoğunlaştırm ıştır. Bundan
Kitabı (Nurset-name)” ve “Haberlerin özü (Kinli al-Ah-
sonra, Gürcistan Osmanh yazılı nakil kaynaklarında sık
bar)” adlı eserleri; Özdemiroğlu Osman Paşanın ve Fer-
lık la zikredilmiş ve Osmanlı-Gürcistan ilişkileri hakkın-
had Paşanın Gürcistan, Dağıstan ve Şirvan’a yaptıkları
daki belgelerin sayısı artmıştır. Sultanın ve askeri feodal
seferler (Tarihi Gazavatı Özdemiroğlu Osman Paşa) ve
aristokratların Gürcistan’a dönük artan siyasi ilg ilisi ne
III. Sultan M urad’ın zaferleri (Tarihi Gazavatı Sultan
deniyle, Osmanlı yazılı kaynaklarında Gürcistan ve
Murad, Zafer-name-i Hazreti Sultan Murad Han) hak
prensliklerinden sıklıkla bahsedilmeye başlamıştır.
O SM A N LI
I SİYASET
Türk-Gürcü ilişkileri hakkındaki bilgiler, aşağıda
çük Ardahan İcmal Defteri” (1574); Çıldır Eyaleti Cebe
gösterilen Osmanlı nakil kaynaklarında bulunmaktadır:
Defteri” (1694-1732); “Gürcistan, Erzurum ve diğer vi
1. “Tarih” ve “Tarihçi”: Amatör yazarların yazdıkla rı bir çeşit genel tarih ve Türkiye tarihi; ve ayrıca resmi
layetlerin kanunnameleri”; Sultanın hükümleri, beratla rı, hüccetleri, arzıhalleri, buyrultuları ve benzeri. Eski Gürcü Külliyatında, yani Gürcistan Bilimler
tarihçilerin yazdıkları kronikler; 2. Tarihi-coğrafi kayıtlar, yada meşhur deyimle “Se
Akademisi Yazmalar Enstitüsü’nde2 ve Merkez Tarih Arşivi’nde3 ve ayrıca Batum, Kutayis [Kutais], Ahıska [Ak-
yahatnameler”; 3. “Gazavat K itapları”, yani zaferler, fetihler ve se
saltsikhe], Zugdidi’deki tarih ve etnografı müzelerinde Türklere ait 1300 belge bulunmaktadır. Bu belgeler şun
ferler hakkındaki eserler;
lardır: Fermanlar, hükümler, beratlar, alım senetleri, ya
4. Sosyo-politik incelemeler;
bancı dövizler, buyrultular, hüccetler, iş ve tavsiye mek
5. Türkçe edebiyat eserleri.
tupları, Osmanlı imparatorluğunun dış ilişkileri tarihi
Türk-Gürcü ilişkileri tarihi ile ilg ili çok sayıda Os-
ni, Türklerin Güney Kafkasya’yı fethini (1723-35) ve
manlı nakil kaynağı ortaya çıkarıldı ve akademik alanda
1828-29 Rus-Türk savaşını anlatan belgeler. Bunlar,
kullanıldı. İbrahim Peçevi, Mustafa Selaııiki, Müneccim-
Güney Kafkas ülkelerinin Osmanlı imparatorluğu ile ya
başı, Mustafa Naimi, Mehmet Raşid, Çelebi-zade’den
kın komşuluk ve tarihsel-etnografik ilişkilerinin ürünle
alınan iktibaslar ve S. Jik ia, G.Puturidze, N.Shengelia,
ridirler.
V. Chochiev’in bu iktibaslarla ilg ili yazdıkları notlar ve
Gürcistan ve tüm Güney Kafkasya ile ilg ili Osman-
yorumlar Gürcü diline çevrildi. Türkçe metinlerde kar
lı belgelerinin büyük çoğunluğu Türkiye’de bulunmak
şılığı bulunmayan, diğer basılı Gürcü çeviriler de bulun
tadır. Sofya’daki M illi Kütüphanenin Şarkiyat Bölümü
maktadır. Bunlardan bazıları: G. Puturidze’nin çevirdiği
de çok miktarda beratlar, küçük beratlar, arzıhaller, hü
Evliya Çelebinin Seyahatnamesi; G. Alasania’nın çevir
kümler, tezkireler ve benzeri belgelere sahiptir. Bunlar
diği Katip Çelebinin ve Kara Çelebi-zade’nin yazıları; N.
Gürcistan’la ilg ili olup, aynı zamanda Tiflis, Kutayis,
Javelidze’nin çevirdiği Fındıklık Mehmet Ağa ve Çelebi-
Sukumi fSukhumi], Batum, Bağdad, Ahılkelek [Akhal-
zade Mustafa Raşid’in yazıları. G. Puturidze tarafından
kalaki] gibi beldelerde ele geçirilm iş kalelerde yaşayan
Koç Beyi Goriceli’nin eserleri ve G. Alasania tarafından
Osmanlı askeri birimleriyle ilg ili mali belge özelliğini
Ayn A li’nin eserleri hakkında özel incelemeler yapılm ış
taşırlar. Bunun yanında, Çıldır, Trabzon ve Kars eyalet
tır.
lerinin ve Şirvan, Gence, Batum ve diğer beldelerin ver Osmanlıların ilk tarih içerikli şiir kitaplarından
gi kayıtları ve “tahrir defterleri” vardır.
olan Şair Ahmet'in “İskendername” adlı eserinin bölüm
Feridun Beyin Sultanların yazışmalarından oluşan
lerinden birinde, Argun H an’ın önderliğindeki Moğolla
koleksiyonundaki belgeler, Türkiye ile Gürcistan ülkele
rın Gürcistan’ı işgali işlenmektedir. Şiir, Moğol işgalini
ri ve eyaletleri (prenslikleri) arasındaki ilişkiler hakkında
genel bir tarihsel çerçeve içinde sunmakta, fakat yazarın
önemli bilgiler içermektedir. Bu belgeler esasen Sultan
hayal dünyası genellikle tarihsel gerçeklerin önüne geç
ların ferman, hüküm ve tebliğlerinden ve Vezir-i Azam-
mektedir. Bununla birlikte, spesifik tarihi olayların yan
ların Gürcistan Kralları ve Prenslerine gönderdikleri
lış bir şekilde anlatılması, gerçeklere uygun genel bir ta
mektuplardan ibarettir. Gürcistan’la ilg ili bilgiler, Sul
rihin ortaya çıkmasını engellemez. Şiir, Anadolu’daki
tanların Avrupa ve Orta Doğu ülkelerinin yöneticilerine
güvenilir kişilerin Moğolların Gürcistan’daki işgalleri
gönderdikleri mesajlarda da verilmektedir.
hakkında bazı aydınlatıcı bilgilere sahip olduklarının de lillerini vermektedir.
İstanbul, Ankara, Kahire ve Kudüs’teki eski külli yatlar, Gürcistan’ın siyasi ve ekonomik tarihi ve Gürcis
Bunların arasında Tahrir Defteri’nden alınan şu
tan kültürünün 16.-19- yüzyıllardaki tarihi hakkında
kaynaklar vardır: “Gürcistan Vilayeti Mufassala Defteri”
pek çok belgeyi barındırmaktadır. Fakat, biz bu belgele
(1595); “Tiflis Vilayeti Mufassala Defteri” (1728); “Kü-
ri, genellikle sadece kataloglar, rehber kitaplar ve yaban-
O SM AN LI
i SİYASET
cı oryantalistlerin çalışmalarından öğreniyoruz. Kendi
mend, O.Barkan, Z.Karal ve benzeri araştırmacılar, çalış
mizi, Türk ve Avrupalı oryantalistlerin yayınlarında ara
m alarını yayımlanmamış arşiv belgelerine dayandırırlar.
da sırada görülen kesintili ve seyrek belgelerle sınırla mak zorunda kalıyoruz.
Kafkaslarla ilg ili Osmanh belgelerinin Rusça’ya çe virileri ilk kez Kafkas Arkeoloji Komitesi Kararları (Acts
Türk tarihçi M .Kirzioğlu, Osmanlıların 1451-1590 yılları arasında Kafkasya’ya düzenlediği akınlar konu
of Caucasian Archaeological Committee-ACAC) tarafın dan yayımlandı.
sunda çalışmalar yaptı. Bizim açımızdan ulaşılması
Gürcistan’da yer alan Osmanlı yazılı belgeleri üze
mümkün olmayan bazı Osmanlı kaynaklarını akademik
rine akademik çalışmalar, S.Jikia ism iyle özdeşleşmiştir.
çevrelere tanıştırdı. Bunlar, temel olarak 1550’lerle, yani
En önce, “Gürcistan Vilayeti Mufassala Defteri” adlı kay
Güney Gürcistan’ın ilhak edildiği ve Doğu Gürcistan ve Azerbaycan’ın işgal edildiği dönemle ilgilidir. Araştır macı, bazen verileri yanlış değerlendirebilir; bununla birlikte, 1516-1589 dönemine ait genellikle “Mühimme Defterlerinden” alınan değişik bilgileri içeren 40 belge
nağa vurgu yapmak gerekir. Bu, dünya çapındaki ilk Türkoloji (M.Maier) çalışmalarından birisidir. Jik ia, ay rıca, Gürcistan’daki arşivlerde bulunan Sultanların berat larını, fermanlarını, hüküm lerini, buyrultularını ve hüc cetlerini yayım ladı.
den bizi haberdar ettiği için kendisine teşekkür ediyoruz. Fransız oryantalist J.L.Bacque-Grammont, Osmanlı-Safevi ilişkilerini çalıştı. Çalışmalarında, İstanbul Topkapı Müzesi Arşivinde ve Başbakanlık Arşivinde bulu nan mektuplar, seriler ve raporları açığa çıkardı. Bu bel geler, Doğu ve Güney Gürcistan’ın 16. Yüzyıl tarihi
Feridun Beyin koleksiyonundan alınan belgelerin bir bölümü, V.Chochiev tarafından çalışıldı ve Gürcü di line çevrildi. N. Shengelia, Sofya’daki M illi Kütüphane de bulunan yüzden fazla belgenin Gürcü diline çevirile rini kısa bir süre önce akademik dünyaya tanıttı. Osmanh yazılı belgelerinin okunması ve çevirisi,
hakkında harikulade bilgiler vermektedir. Osmanh belgelerinin bir kısm ı, Filistin ve Sina ya rımadasındaki manastırların yazmalar bölümleri ve ar şivlerinde bulunmaktadır. Bu manastırların belgeleri, U.Heyd, K.Shvartz ve I.Matuz tarafından yayımlandı. Bu yayınlar arasında Kanuni Sultan Süleyman ve III.Murad’ın hükümleri keşfedilmiştir. Bu belgeler, Gürcis
eğer bu belgeler ta’lik, rik’a, divani, sülüs ve siyakat el yazması ile yazılmışsa, çalışmanın en zor kısmını oluştu rur. Biz, divani ve sülüsü el yazması şeklinde yazılan ar şiv belgelerinin incelenmesine büyük önem veririz. Gür cü tarih-yazm acılığı şu anda şu belgeler ve nakil kaynak lardan yararlanmaktadır: Taceddin Ahmet’in “İskender-
tan’ın Kudüs ve Sina’daki kolonilerinin tarihi hakkında
name”si; Gürci-zade’nin “Tiflis’in Fethi K itabı”; Na-
önemli bilgiler içermektedir.
m i’nin “Gürcistan’ın Fethi K itabı”; İstanbul’daki arşiv
Rusça’ya çevrilen Osmanlı belgelerinin büyük ço ğunluğu, Tiflis, Moskova ve St.Petersburg4 arşivlerinde bulunmaktadır, fakat ne yazık k i, henüz orijinallerine sa hip olamıyoruz. Burada sadece Sultan Süleyman’ı İmereti sultanı olarak ilan eden fermanın Rusça’ya çevirisi mevcuttur (A.Tsagareli). Ayrıca, orijinal dilde okunama yan bazı Osmanh belgelerinin benzeri konudaki Gürcü diline çevirileri mevcuttur. İşte bunlar, genel olarak Os-
lerde bulunan “Çıldır Eyaleti Cebe Defteri”, Erzurum “Kanunname’ si, I.Sultan Süleyman’ın arzıhalleri ve 16. Y üzyıl Osmanlı-Atabek Yurdu ilişkileri; Sultanların Gürcistan’ın Kudüs’teki kolonisiyle ilg ili hükümleri; 16.-19- yüzyıllarda Kartlı ve İmereti’nin siyasi ve ekono m ik hayatı ile ilg ili beratlar, hükümler, fermanlar ve mektuplar. Çalışılmış ve yayım a hazır başka kaynaklar da var:
manlı-Gürcistan ilişkilerinin tarihiyle ilg ili olarak bizim
Küçük Ardahan Defteri, Sultanların Eçmiyadzin’e5 yöne
bildiğim iz Osmanh kaynaklarının bulundukları yerler
lik fermanları ve hükümleri ve ayrıca Perslerin Dağıstan
dir.
ve Şeki H anlıklarına6 dönük fermanlarının Türkçe çevi Kafkasya bölgesiyle ilg ili Osmanlı belgeleri, orta
çağları çalışan uzmanların sürekli olarak dikkatini çek miştir. Y.Hammer, D.Bakradze, İ.Uzunçarşılı, İ.DanişO SM A N 1I
rileri. B ilgilerin büyük bölümü, “Gazavatnameler”i oluş turur. Bu tür “kitapların” yazarları, gerçekte, anlattıkla I SİYASET
rı olaylara katılan ve bizzat gözleriyle şahit olan kişiler
mişlerdir. 11. Yüzyılda ve 13. Yüzyılın başında Selçuk
di. Saldırıyı, ordunun yapısı ve sayısını, savaşlarda kulla
lulara karşı yapılan mücadelede, 1412 yılında Karako-
nılan silahların tipi ve m iktarını, nedenlerini ve tarihini
yunlu Türkmenlerine karşı ve 1729-1735’de Osmanlıla-
detaylı şekilde anlatırlar. Orduların erzakları ve takip et
ra karşı yapılan mücadeleler de, aynı şekilde olmuştur.
tikleri yollar, şehirler ve ülkeler, kaleler ve yerleşim alan
Osmanlı yazılı kaynakları, Güney Kafkasya ve ku-
ları, hatta arazilerin ve meraların konumları hakkında
zey-doğu Kafkasya ülkelerinin Osmanlı imparatorluğu
bilgi vermektedir. Bu kitaplar; yerli halkın hakları ve
ile geliştirdiği askeri-politik ve ekonomik ilişkilerin in
alışkanlıklarından bahseder; savaşların canlı resimlerini
celenmesi bakımından yararlıdır. Modern Türk tarihçile
ortaya koyar; savaşlarda kazanılan ganimetler, fatihlerin
rinin, tüm Güney Kafkasya’nın Osmanlı imparatorluğu
zaferleri, mağlup edilmiş halkla yapılan görüşmeler, Sul
ile ilişkilerini ülkesel bazda ayrıştırmadan, genel tarihini
tanın ordu komutanlarını madalyalar, zırhlar ve silahlar
yazmaları doğaldır. (Kütükoğlu, Kırgızoğlu, Basfı, Gökçe,
la ödüllendirmesi ve rütbeler yükseltilm e ile ilg ili b ilgi
ve benzerleri).
ler verir. Komutanların yanında savaşa katılm ış olan “k i
Bab-ı A lî’nin [Osmanlı’nm] Güney Kafkas ülkeleri
tap" yazarları, günlük olayları anlatırlar. Bu şekilde anla
ile ilişkileri, İran-Osmanlı ilişkilerine büyük ilgi duyan
tılan olaylar, gerçekten otantik açıklamalardır. Fakat,
orta Avrupa ülkeleri ve Rusya bakımından Müslüman
“Gazavat-namelerin” zaferi kazanan Osmanlı ordusu ve
Yakın Doğu siyasi ilişkilerindeki en belirleyici unsurlar
komutanına methiye amacıyla yazılması nedeniyle, bu
dan biriydi. Hem İran hem de Türkiye, Güney Kafkasya
kitaplar oldukça önyargılı ve tek yanlı olmalarıyla ünlü
ülkeleri üzerinde hakimiyet kurmak konusunda aynı de
dürler. Bununla birlikte, başka yerlerde görüldüğü üze
recede aktiftiler. Bu ülkelerin her birinin Kafkaslarla iliş
re, Osmanlı imparatorluğunun genel tarihinin yazılışı ve
kileri, dünya çapında dikkat çekiciydi. Öyle ki, “Kafkas
standart nakletme ve bazen tek ve aynı verilerin tekrar
ya sorunu” ve onun ayrılmaz bir parçası olan “Gürcistan
lanması durumları ile karşılaştırıldığında,7 “Gazavat-na-
sorunu”, Res O rientalis olarak isimlendirilen Avrupa ü l
me” nispeten kısa bir dönemin tarihini tam ve kesin ola
kelerinin siyasi ilgi alanına giriyordu.
rak yansıtır ve daima yeni veriler sunar.
Türkiye, 16. Yüzyıldan bu yana İran’ın Güney Kaf
Osmanlı belgeleri ve nakil kaynakları, Türk-Gürcü
kasya politikasını çok yakından izlemektedir. Osmanlı
ilişkileri hakkında ve Gürcistan tarihi ile ilg ili yıllıklar
Sultanları, bu ülkelerdeki siyasi durumdan sürekli haber
da bahsedilmeyen bazı tarihi kişilerin faaliyetleri hak
dar olmak istemişlerdi. Bu ülkelerle ilg ili bilgi toplama,
kında çok sayıda bilgiler ortaya koymaktadır. Osmanlı
kıyı bölgelerin yöneticilerinin göreviydi. Gürcistan’la il
yazılı kaynakları belli başlı bazı olayların ayrıntılı açık
g ili bilgiler, Ahıska, Kars ve Erzurum vilayetlerinin va
lamasını yapar, fakat Gürcistan kaynaklarındaki bu tür
lileri tarafından toparlanıyordu. Bu ilişkilerle ilg ili bel
bilgiler oldukça yüzeyseldir. Bu nedenle, Osmanlı yazılı
gelerin büyük çoğunluğu İstanbul ve Ankara arşivlerin
kaynaklarının, Gürcistan tarihi ile ilg ili olarak yapılacak
de bulunmaktadır. J.L.Baque-Grammont’un yaptığı bir
çalışmaların kaynaklarını artırdığı söylenebilir.
yayın, 16. Yüzyılın ilk yarısındaki Atabek Yurdu tarihi
Güney Kafkasya ve bazen de Dağıstan, Türkiye’ye
nin temellerini oluşturmuştur.
hem askeri hem de ticari stratejik açılardan aynı derece
Bu belgeler, kuzey-doğu Anadolu’ya komşu olan
de önemli bölgelerdi. Osmanlıların Güney Kafkasya’ya
prensliklerdeki olayları ayrıntılı olarak vermektedir:
yaptıkları hemen hemen her saldırı, her üç ülkeyi ve Da
İran’ın Türkiye ve Şeybanlılar ile ilişkileri; Şah’ın askeri
ğıstan’ın tamamını zapt etmeyi planlamıştır. Örneğin:
planları ve emirleri; Şah’ın ve komutanlarının karargah
1578-1639 Osmanlı-îran savaşı, Güney Kafkasya’nın
yerleri; ve Güney Gürcistan hakkında ayrıntılı bilgiler.
Türkler tarafından 1723-36 yılları arasında ele geçiril
Her ne kadar, şu veya bu belgenin tarihini, belgede
mesi ve benzeri. Ermeniler, AzerbaycanlIlar ve Gürcis
zikredilen kişiler ve bilinen verilerden yola çıkarak bul
tanlılar, saldırılara karşı hep birlikte savaşmışlardır. Bu
mak mümkünse de, belgelerin tarihi konulmamıştır.
ortak özgürlük mücadelesinde G ürcistanlılar öncülük et-
M itza-Ç abuki’nin [M zechabuki] ölümünden sonra,
O SM A N LI
SİY A SIT
1515’de III. Kvarkvar [Qvarqvare] Atabek Yurdunun
tır ve tepelerin ötesinden Derbende kadar olan bölgede
atabeyi oldu. Fakat hemen sonrasında, amcası Munaçar
Çerkezlerin ve Lehistan ülkesi vardır”, şeklindeki b ilgi
[Manuchar], bu duruma karşı çıktı. Türkler, Atabek
dikkate değer bir bilgidir.
Yurdunun iç işlerine müdahale ettiler ve Munaçar’ı des
Atabek Yurdu’nun 1580’lerdeki siyasi durumu,
teklemek üzere K ızıl Ahmet O ğlu Mirza Beyi bölgeye
1579’da IlI.Sultan Murad tarafından Ç ıldır beylerbeyi
gönderdiler. Fakat bu destek, Safavilerin desteklediği
Mustafa’ya verilen hükümde tam olarak an latılm ıştır.10
Kvarkvar’ı m ağlup etmek için yeterli olmadı. Avrupa ül
Belge, Ç ıld ır b eyliğin in kuruluşunun tam tarih in i
kelerine karşı sefer için uzun süredir hazırlık yapmakta
(1578) ve Dedis-İmedi’nin oğlu Munçar-Mustafa’nm
olan Yavuz Sultan Selim , Kafkaslar konusunda İran’la
beylerbeyi olarak atanışını anlatmaktadır. Belgeden, 17
ilişkilerini gerginleştirm ek istemedi. İran ise, Osmanlı
kale ve 141 köy sahibi olan Munçar-Mustafa’nm Çıl-
Türklerinin Avrupa ülkelerine karşı savaş açmasını ken
dır’da, Tüm ük’de [Tm ogvi], K hırtıs’da [K hertvisi], As-
di çıkarlarına uygun buluyor, ilgiyle izliyor ve batı cep
pinza’da [Aspindza] ve A zgur’da [A tskuri] hiçbir hakka
hesinde ciddi bir askeri operasyondan kaçınmaya çalışı yordu. [İşte bu nedenle] 1520’lerde İran ve Türkiye, Ata bek Yurdu’na karşı ciddi bir askeri harekette bulunmadı lar. Her ikisi de, bölgeyle vassal ilişkilerini kurmaktan ve sorumluluk almaktan memnundular. Topkapı Müzesi ar şivlerindeki E 6478/1 ve E 7296 numaralı belgeler, Kvarkvar’ın İranlıların endişelerini kışkırtacak şeyler yapma peşinde olduğu konusunda b ilgi vermektedir. Ba tı Gürcistan’ın yöneticileri olan Güryel ve Dadyan, yılda iki kez Osmanlılara haraç ödüyorlardı. Gürcistan’ın yö neticileri esasen Türkiye ve İran’a karşı savunma p oliti kası takip ediyorlardı. Bu durum , Gürcistan’ın dış poli tika yönünü sık sık değiştirdiği ve bu konuda manevra
sahip olm adığı açık hâle gelmektedir. Bu beldelerin sa hipleri, C akeli’ya [Jaqelis] karşı direnmiş olan Lordlar Shalikashvili, Diasamidzes ve Am atkishvili idi. Bab-ı A li, M uııçhar’ın bu kaleleri işgal etmesini zorlaştırmak suretiyle, asileri açıkça destekledi. Küçük Ardahan ve Kars’a ait kayıtlar,11 K artlı Kra lı I.Simon’un Sultan III.Murad’a yazdığı “arzıhali” içerir. Kayıtlar, Gori, Tiflis, Tomanis [D im anisi] ve Loru [Lore] civarındaki 106 köyün listesini vermektedir. Listeyi, bir birinin hemen hemen aynı iki “arzıhal” daha takip et mektedir. Belge, olağan resmi formdan farklıdır. Türkler 1578’de K a rtlıy ı işgal etti ve T iflis’e beylerbeyi atadı. Gori, sancak yönetimine dönüştürüldü ve Türk garnizo
lar yaptığı anlamına geliyor: bazen, Osmanlı İmparator
nu kalelere yerleşti. Yani, Türkler, hakim iyetlerini sağ
luğuna karşı Safevi İram ile ittifak yapma peşine düştü
lamlaştırm ak için her türlü ön hazırlıkları yaptılar. Fa
ler, bazen de Osmanlı Sultanına bağlılıkların ı belirtti
kat, yerli halkın direnişi, Osmanlıların K artlı’da siyasi ve
ler.8 1516-20 yıllarında Atabek Y urdunun iki gücün et
ekonomik rejim lerini kurm a çabalarını terk etme zorun
kisi altında olduğunu gösteren belgeler mevcuttur.9
da bıraktı. Eğer böyle olmasaydı, arzıhal, mevcut forma
Başbakanlık arşivinden F134 numaralı belge, Tür
uygun şekilde yazılm ış olurdu; ve burada kalenin etrafın
kiye ve Güney Gürcistan’ın tarihi ve coğrafyası hakkında
daki yerler değil, eyalet, liva, nahiye ve kariyeler zikredi-
önemli b ilgiler sunmaktadır. Karahamid’den Ahıskay’ya
lirdi. Tüm bu süre içinde hiçbir tim ar beratının verilm e
uzanan yolların ve stratejik alanların, yani Osmanlı ordu
miş olması, dikkate değerdir. [Sonuç olarak] mevcut bel
larının D iyarbakır’dan Gürcistan’a giderken geçmek zo
gelerden, Türklerin sadece Loru-Tomanis bölgesini yöne
runda kaldıkları yerlerin ayrın tılı açıklam aları vardır.
tim leri altına alabildiği anlaşılm aktadır.12 Ferhad Paşa,
Yukarıda bahsedilen belgeden Tao-Dad Eli, Dav Eli, Dad
nüfus sayım ım durdurmak ve tahrir defterini derlemek
A nli’nin farklı transkripsiyonlarının, D adanın ülkesi Sa-
zorundaydı (İ.Uzunçarşılı). Tahrir defterleri ve tim ar be
megrelo [Karadeniz Gürcüsü] yada Dadaş ve Dedis-İme-
ratlarının olmayışı, gerçek tarihi durumu yansıtır, çünkü
di ülkesi olarak hatalı bir şekilde belirtilen Tav Eli, Dar
K artlın ın bu sürede T ürkiye’ye siyasi b ağılılığı sadece
E lin in yanlış yazılm ış şekillerinden başka bir şey olma
vergi ödemeleri şeklinde mevcuttu (M.Svanidze).
dığı aşikar hâle geliyor. Aynı belgede yer alan; “Abhaz
Durum 1723-35 yılların d a tamamen farklıydı:
ülkeleri (Abhaz diyarları), Sukumi sınırlarının ötesinde
Türkler, K a rtlıy ı ele geçirdiler ve kendi devlet yöneti
dir. Bu ülkeler, Elbruz dağlarının yamaçları ile sınırdaş-
m ini oluşturdular. Paşa en üst otorite olarak atandı. Ü l
O SM A N LI
I SİYASET
ti: Tortu, Emirvan ve Sper. Gürcistan, Erzurum yönetimi
ke 6 bölgeye (nahiye) bölündü. Yönetim, yerli feodallere terk edildi; bunların bazıları Sultanın hizmetindeydi, di
altındaydı; ve Erzurum, askeri strateji ve yönetim açısın
ğerleri değildi. Kartlı nüfusunun sayım ı, maliye açısın
dan, Güney Kafkasya ülkeleriyle yakından bağlantılıydı.
dan yapıldı. Sonuç olarak, 1728’de “Tiflis vilayetinin
Bunu, Yazmalar Tur L 7 2 ’de bulunan “Erzurum vilayeti
defter ve mufassalı”13 derlendi. Osmanlı kadıları, Go-
1592 kanunlar kitabının” belli bölümlerini yayım lam a
ri’ye, Tiflis’e, T riyalti’ye
hâkim olarak atandı
ya karar verdiğimizde, belirtm iştik. “K itap”taki bazı bö
lar. Osmanh toprak m ülkiyeti sistemi kuruldu. Yerli hal
lümler, “haraç” ve “ispençe”, “aşk şarabı” ve diğer benze
kın kendi toprakları üzerindeki halkları, Sultanların be
ri ödemeleri yapan H ıristiyan nüfus, yani “kâfir” ve
[T ria le ti]
ratlarıyla belgelendi. Bu arada, K artlı’daki “Osmanh”
“zım m i”ler ile ilgilidir. Burada ayrıca, Ermeni Piskopo
yönetimi boyunca, miras kuralları ile birlikte sosyal yapı
su ve Keşişinin hakları belirlenmiştir.
ve feodal Gürcistan’ın karakteristik özelliği olan vergiler
O,Barkan 1540 “Kanunnamesini” yayım ladı.15 Ta
muhafaza edildi. Geleneksel Gürcü hukuk rejim i, Os-
pu arşivi yazması ve kadastro N 441, ona yardımcı oldu.
m anlı’nın siyasi, tarımsal ve yasal kurum lan ile yan yana
Biz de Tur L 72’nin bir kadastro listesi olduğunu ortaya
devam ettirildi (M.Kekelia). Bu durum, hediye beratları,
koyduk.
satın alma senetleri ve benzeri Gürcü belgelerinde kanıt
Doğu Cyril Bölümünün ve Bulgaristan Methodii M illi Kütüphanesinin OAK 261 Defteri,16 Trabzon, Ç ıl dır ve Kars eyaletlerinin tim arlıkları hakkında bilgiler içermektedir. Metin, değişik kişiler tarafından yazılan siyakat formundadır.
lanmıştır. Aynı durum, Türk hukuk ve yargı kum ulları nın Macar şehirlerinin yönetimleri ile yan yana varoldu ğu Macaristan’da da mevcuttu (Hediyi Klara). Bab-ı Ali, yerli feodal aristokrasiyi yanma çekebilmek amacıyla ye rel yargı kurumlarının dokunulmazlığını resmen kabul
“Cebe” olarak adlandırılan Defter, derlenişi bakı mından “icm al” yada “tim ar defteri”ne oldukça benziyor.
etti.14 Osmanh imparatorluğunun büyük bölümünde as keriye ile feodal devlet arasındaki tarımsal ilişkiler, ho mojen yani her yerde aynı değildi. Bab-ı A li’nin kendi, kabul ettiği rejim, eyaletlerin geleneksel şartlarına göre
Tek farklılığı, “cebe defteri” resmi kâtipler tarafından ya zılırdı ve yerinde yapılan bir çalışmanın etkisine sahip değildi. Bu durum, bütün bilgilerin, ülkeler kriteri dik kate alınarak değil, fakat kronolojik sıralamaya göre ya
rin kendi sosyal ve ekonomik şartlarını da dikkate almak
zılmış olduğu gerçeğini de açıklamaktadır. Bu, Sultan tarafından bahşedilen toprak düzenini (dirlik, timar, ze amet, has) yazmak için kullanılan tipik bir resmi kayıt işlemiydi. Arazinin çeşidini (liva, nahiye, kariye) belirti
gerekir. “Osmanh G ürcistan'ındaki tarımsal ilişkilerin
yordu; araziyi işletenin ism ini, yıllık gelirini ve arazinin
özellikleri de yerel Gürcü toprak m ülkiyeti kuralları ile
kendisine veriliş tarihini gösteriyordu. Böylece, “cebe defteri”, “tahvil” şeklindeki belgelerde verilen bilgileri içeriyordu.
değiştiriliyordu. Bu nedenle, Osmanlı tarım sistemini analizi ederken Osmanh imparatorluğu içindeki ülkele
ilişkiliyd i”(D.Bakradze). Diğer yandan, Türk askeri-feodal sistemi ve Osmanh yargı ilişkilerinin kendine has özellikleri dikkate alınmadan, Osmanlı imparatorluğu
“Defter ve cebe’ ye göre Çıldır eyaleti 21 livadan
nun sınırları içinde geçici olarak ilhak edilmiş vilayetler
oluşuyordu: l.A hıska, 2.Ahılkelek 3.Çıldır, 4.Potskhev,
deki siyasi ve sosyo-ekonomik ilişkilerin özelliğini belir
5.Khırtıs, 6. Aspinza, 7. Altunkala, 8. Öşke [Otskhe], 9-
leyebilmek de imkansızdır. Yukarıda belirtilen problem
Hacrek, 10. Ardanuç, 11. Oltu, 12. Namirvan, 13-Pe-
lerle ilg ili ipucu ve bununla birlikte kanun-oluşturan
nek, l4.B üyük Ardahan, 15.Küçük Ardahan, lö.Yukarı
kaynaklar, maliye amaçlarıyla yapılan farklı defterlerde
Acara, 17.Aşağı Acara, 18.Şavşad, 19-Levana, 20.Nısf-i
ve Sultanlar adına maliye bölümleri tarafından verilen ti-
Levana, 21.Bertgerk. Türklerİn Tortum, Küçük Arda
mar-beratlarmda bulunabilir. Biz, yukarıda belirtilen
han, Ardanuç ve Namirvan’ı 16. Yüzyılda fethettikleri
kaynakların pek çok çeşidini açığa çıkardık ve inceledik.
biliniyor. Bu vilayetler, Güney Gürcistan vilayetleri ile
Örneğin, 1592 tarihli Erzurum Vilayeti Kanunnamesi. Erzurum vilayeti üç tarihi Gürcü vilayetini içermiş O SM A N U
birlikte, Kars ve Erzurum vilayetlerinin bir parçası oldu
m
lar. Esasen, tarihi Ermeni ülkesini içeren Erzurum vilayeSİYASET
ti, ayrıca üç Gürcü vilayetini de kapsıyordu: Tortum,
“Cebe defterine” göre, bölgedeki feodal tem silcile
Namirvan ve İspir. Küçük Ardahan, Kars vilayeti içeri
rin İslam laştırılması süreci resmen sona erdirilm iştir.
sindeydi. Bu durum, 1596 Gürcistan Mufassala Defteri,
Yerli halk tamamen Müslüman olmuştur.
tarihi Atabek Yurdu’nun kuzey ve kuzey-doğu bölgeleri
“Cebe” defterlerinin tarihleri konusunda dikkatli
ni ve Samtskhe ve Javakheti’yi içeriyor olmasını da açık
olunmalı, çünkü sancakbeylerinin gelirleri ile ilg ili bazı
lamaktadır. Fakat, N aım a’ya göre, Sapar Paşa 1628’de
rakamlar doğru değildir. Bunlar, özellikle Ardahan
Kızılbaş ordusunu m ağlup etti ve Abaz Paşa’nın ayak
(24000 akçe), Potskhevi (20650 akçe), A hılkelek (20000
lanmasını bastırdı. Sultan da ona Ardahan’ı ve diğer san
akçe) ile ilgilid ir. M emurların ihm ali nedeniyle, Alash-
cakları ödül olarak verdi. Ayn A li, Koçi Beyi Göriceli,
kerti18 ve Som khiti19 hassaları ve aynı zamanda Gori san
Ali Çavuş ve N amık Ç elebiye göre, 17. Yüzyılın ilk ya
cağının 4 zeameti ve 2 tim arı, Ç ıldır kaydına yazılm ış
rısında Çıldır vilayeti 13 liva’dan oluşuyordu: 1. O ltu, 2.
tır.20 Ç ıldır kaydı, ayrıca Küçük Ardahan’da 42 dirliği
Khertvis, 3. Ardanuç, 4. Acara, 5. Büyük Ardahan, 6.
içermektedir. H albuki, Küçük Ardahan’daki çok sayıda
Hacrek, 7. Potsksev (Posof), 8.M açahel, 9-Penek,
ki d irlik, Kars defterinde görünmektedir. Bununla bir
lO.Bertgerk, ll.L evan a, 12.Nısf-i Levana, 13. Şavşat.
likte, Katip Çelebi’nin “Cihanname”sine göre, Küçük
Sancakların bölünmesi, livaların sayısını 8 ’den 21’e çı
Ardahan, hem Kars hem de Ç ıldır vilayetlerinin bir par
kardı.17
çasıdır. Kabul edilm elidir ki bu, tarihi Atabek Yurdu
“Gürcistan Vilayeti Mufassala Deftersi’ ne göre, Altunkala, Aspinzza, Öşke, Hacrek’in bir Paşanın yöneti mindeki Ahıska’ya nahiyeler olarak kaydedildiğini; buna karşın, aynı yerlerin "Cebe Defteri”inde sancaklar ve has salar olarak yazıldığını; ve Yurtluk ve Ocaklık hakları nın, Samtskhe’nin Müslüman prensleri olan Sancakbeylerine ait olduğunu; not etmek gerekir.
toprağının tamamının Sapar Paşaya verilmiş olmasının bir sonucudur. Timar beratları, Osmanlı tarım sisteminin araştırıl ması için daha güvenilir bir kaynaktır. Bunların büyük çoğunluğu bizim arşivlerimizde bulunmaktadır. Hepsi de tezkirelidir ve Osmanlı diplomasi stilinde kullanılan örneklere sıkı sıkıya bağlıdır.
“Cebe Defteri”, Güney-Batı Gürcistan’daki Osman-
Şunları belirtm ek gerekir:
lı tarım sisteminin incelenmesinde yararlanılabilecek önemli bir kaynaktır. Elimizde gerçeği tam olarak ve ye terince yansıtmayan çok m iktarda tim ar beratları mev cuttur ve 1592 İcmal defterinden haberdar değiliz. Ayn A li’nin, Koçi Beyi Goriceli’nin ve A li Ç avuşun çalışma larında ve diğer eserlerde bulunan bilgilerin doğrulu
1. Timarlar, zeametler ve hassalar, resmen belirlen miş kurallara her zaman uymaz. 11000 akçe geliri olan bir gayrim enkul, zeamet olarak verilirken; 14000 akçe geliri olan bir gayrim enkul, dört kardeşin hepsine birden verilir;21 bazı hassalar, en az 52660 akçe gelir yaratır.22
ğundan şüphe duyuyoruz. K ayıtlarda, 878 adetten olu
2. Kural olarak, ortak işletilen gayrim enkullerin,
şan bir arazi sistemi; ve bunlardan 17’si hassa, 9 4 ’ü ze
toplam gelirleri belirtilir; her bir hissedarın payı ayrıca
amet ve 7 67 ’i tim ar olarak gösteriliyor. Sadece Çıldır ve
gösterilmez. Her bir işleticiye verilen tim ar beratları, an
Büyük Ardahan hassaları resmiydi, yani “vezirlerin has-
cak 19- Yüzyılın ilk yarısında görülm ektedir.23 Hassalar,
saları” sınıfına dahildi. D iğerlerinin hepsi de, yurtluk ve
ortak işletim ciliğe verildi. Öşke sancağındaki ik i kardeş,
ocaklık idiler. Bu nedenle, bu arazilerin, Osmanlı döne
bir hasa yurtluk ve ocaklık olarak sahip oldular.24 San
minden önceki zamanlarda yönetici sınıfların sahip ol
cakbeyi tarafından seçilen diğer ik i kardeş ise Altunka-
dukları yasal ayrıcalıkları taşımaya devam ettikleri söyle
le’ye sahip oldular.23 17 5 7 yılındaki bir berata göre,26
nebilir. İslam dinine giren Gürcü feodaller, sancakbeyi
sancakbeyinin tayin ettiği üç kardeş hep birlikte, 2 iyu-
olarak ekonomik ve siyasi gücünü devam ettirdiler. Ben
ka ve 20040 akçe geliri olan Nısf-i Levane ve Bertgerk
zer durum, Türklerin değişik zamanlarda fethettikleri
hassalarına sahip oldular. Bununla birlikte, bir sancak
diğer ülkelerin tarihlerinde de görülmüştür. Bunlar, ye
içinde arazinin büyüklüğüne bağlı olarak çok sayıda san
rel feodallerin Sultan ile yaptıkları uzlaşmalara örnektir.
caklar bulunabilir (H. İnalcık), fakat askeri-idari işlevle
O SM A N L I
I SİYASET
rin nasıl bölüşüldüğü hâlâ açık değildir. Çünkü; sancak
hisjvareli ve diğer soyluların aile köklerin bulabilmek,
beyi, idari görevlerini Kadı ile paylaşıyordu. (Y.Yücel)
ancak Gürcü yazılı kaynaklar, Avrupalı misyoner ve gez
Penesgerd, Levana, Nısf-i Levana ve Şavşad 17.
gincilerin hikayeleri ve yerli halkın hayatta kalanları ara
Yüzyılda, yurtluk ve ocaklık tasarrufları ile mülk olarak
cılığıyla mümkün olur. Osmanlı yönetimi, yerel feodal
verildi (Ayn A li, Evliya Çelebi). Bir 18. Yüzyıl belgesi,27
lerin miras haklarını daima dikkate almıştı. Samtsk
bu zamana kadar tarihi Samtskhe ülkesi üzerinde hiçbir
he’deki Gürcü feodaller, kilise m ülklerinin sahipleri ve
m ülk arazisinin olmadığının delillerini vermektedir. Bu
patronu idiler (D.Bakradze, M.Svanidze, O.Gigineishvi-
rada esas olarak, “cebe defterleri”nin bilgilerince de doğ
li). “Osmanlı” yönetiminin 12 yıl devam ettiği Orta
rulanan “mir-i arazi” şeklindeki devlet arazileri vardı.28
Karlı’da durum farklıydı. Türk yöneticiler, konumlarını
Gürcistan vilayetlerinin sahiplerine verilen m ülk isimle
güçlendirebilmek için uzlaşma yaptılar. Givi Amilakh-
rinin, bizim kitap arşivlerimizde bulunmamış olması, bu
vari, Luarsab Tarkhnishvili, Erasti Kaplanislıvili, Vak-
açıdan önemlidir. Yerel feodallere, dirlik olarak, tasarruf
husti Abashidze ve diğer Gürcü feodallerin kendi top
hakları olan yurtluk ve ocaklık statüsünde olan hassalar
rakları, has ve zeamet olarak kendilerine verildi ve Hıris
verildi (İ.Yücel). Ç ıldır vilayetinden A ltunkala’ya29
tiyan olarak kaldılar.32 “Bu, Osmanlı döneminde bir top
200900 akçe geliri olan, Oşki’ye 266200 akçe geliri
rak sahibi olabilmek için muhakkak Müslüman olma zo
olan,30 Aspinza’ya 220000 akçe geliri olan31 benzeri has-
runluluğunun olmadığı anlamına gelir (Bistra Tsvetko-
saları veren beratları bir kenara bırakıyoruz.
va). Feodallerin sadece küçük bir bölümü, sosyal stan
Mülkler, “Osmanlı” dönemlerinde (1723-35) Orta
dartlarını korumak ve geliştirmek için Osmanlılılarla iş
Kartlı’da resmen kayıt edilmedi. Burada temel olarak
birliği yaptı. Bunlar, Osmanlılara aşırı derecede itaatkar
devlet arazileri ve Sultan’ın arazileri (“havasi humayun”)
olmak için çabaladılar ve Prens İsa ve oğulları Abdula-
vardı.
bey, H alil, Ahmet, Hüseyin ve Ali gibi feodaller İslam
dinine girdiler.33 Osmanlı İmparatorluğuna haraç ver 18. Yüzyılın sonundaki beratlarla verilen farklı mek suretiyle bağlı olan İmereti hep Hıristiyan kaldı. köylerin gelirleri, “Gürcistan Vilayeti Mufassala DefterBurada sadece bazı istisnalar vardı: Rusya’da Kutayislilile n ’nde olanla tamamıyla aynıdır. Her ne kadar akçele rin döviz kuru değeri [alım gücü} ciddi olarak değiştiril
er [Kuttaisians] olarak adlandırılan ünlü soylu bir aile
miş olsa d a...
nin neslinden olan Haşan Ağa Kikiani gibi Gürcü fe
Türklerin ilhak ettiği topraklarda yaşayan Gürcüle rin İslamlaşması, Osmanlı ekonomik sisteminin bir so
odaller (S.Jikia), kısa bir süre için İslam’a girdiler. Tubinger Devlet Kütüphanesinde saklanan Osman-
nucuydu. Türk tehdidi, Hıristiyan dinine karşı değildi.
lı yazması Mus.Or.quart 1488 ve bununla birlikte deği
Ne de Türklerin savunduğu İslamlaşma, şiddete dayalıy
şik etik-moral çalışmalar (Manfred Gotz), H ıristiyanlık
dı. Osmanlı imparatorluğu nispeten hoşgörülüydü, fakat
tan İslam’a dönüşün kurallarını gösterir. İslam dinine
bununla birlikte “Bey” unvânı sadece bir Müslümana ve
girmek isteyen bir Hıristiyan kişi, önce Arapça olarak
rilebilirdi (H.İnancık). Tarihi Atabek Yurdu, daha ilk
daha sonra kendi dilinden “tevhit” getirmesi gerekir. 18.
fırsatta İslamlaşma sürecini yaşamaya başladı. “Gürcistan
Yüzyılın ilk yarıyılında yaşamış Osmanlı şairi ve tarihçi
Vilayeti Mufassala D efterleri’ ndeki b ilgilere göre,
si Ahmed Kellimi, bu kuralı bir Gürcü kişinin örneğini
Samtskhe’deki Hıristiyanların sayısı azalmıştır. “Cebe
vererek anlatmaktadır. Arapça olarak yazılmış “tevhit” ve
Defterleri”ndeki tüm timar sahipleri, etnik-dini orijinle
“şahadet’ m bulunduğu Gürcü metinde “tevhit” merasi
rinden hiç bahsedilmeden Müslüman olarak yazılıdır. Bu
minin tamamı veriliyor, fakat Muhammet’in peygamber
tür bilgiler, Osmanlı memurları tarafından tutuklan ka
lik misyonundan hiç bahsedilmiyor.
yıtlara ve diğer belgelere resmi olarak kaydedildi. Gürcü
Bab-ı Ali, Filistin’i fethettikten sonra, oradaki tâbi
feodallerin ve özellikle Vezir seviyesine yükseltilenlerin
Hıristiyanların tüm sorunlarına bir çözüm getirdi. Kato-
otantik soy isimlerini, yani sancakbeyi olan Cakeli-TsikO SM A N Iİ
liklerin ve Piskoposların rütbelerini yükseltmek veya dü I SİYASET
şürmek Türk Sultanın yetkisindeydi. Sultanların beratla
doğal bir dudumdu. Sultanın bu şikayetlere karşılık ol
rı, onları kiliselere ve manastırlara yerleştiriyordu. Tiflis
mak üzere verdiği emirler ve fermanlar, Gürcülerin 16.-
kitap arşivlerinde, Sultanlar tarafından yayım lanm ış
19. yüzyıllarda Kudüs ve Sina’daki kolonilerinin tarihi
Gürcü kilisesinin tarihini gösteren iki çizelge vardır. On
nin incelenmesi ve aydınlatılm asında yararlı olacak tek
lardan biri, bir ferman,34 yani şikayet formunda bir hü
kaynaktır.
kümdür: IV Sultan Mehmed (1643-1686)’in imzasını ta şır ve Rum Akhıska [A tskuri] vilayetinde keşiş Ioanne’nin Piskoposluk unvanına yükseltilm esi ile ilgilidir. Belge, 1648’da, Ç ıldır beylerbeyi Yusuf P aşaya teslim edildi. 1722 tarihli diğer bir ferman,35 III.Ahmed tara fından imzalanmış ve K artlı’nın K atolik lideri Domeııt i’ye cemaatini Lezgilerin saldırılarından koruması için yetki vermişti. Gürcüler, Kudüs’te daha önce sahip oldukları güç
Kanuni Süleyman’ın Gürcüler ile Fransızlar arasın da çatışmaya yol açan problemlerin çözülmesi am acıyla verdiği hükümler, Fransız Kilisesi Custodia di Terra San ta nm arşivinde bulunm aktadır.35 Biz bu belgelerin kop
yalarını elde etmeyi ve Gürcü diline çevirilerini yayım la m ayı başardık. Bunlar, Kanuni Sultan Süleyman’ın Amud della Collona Gürcü manastırının Fransızlara devriyle il
g ili olarak yayınladığı 1558 ve 1561 tarihli hüküm ler dir.
lerini 16. Yüzyıldan itibaren kaybettiler. M anastırlarını
Bâb-ı A li, Kudüs P atriğinin Suriye, Gürcistan, Val-
ve meskenlerini, Ermeniler, Yunanlılar ve Fransızlara ipotek olarak bırakmak zorunda kaldılar. Daha sonra borçlarını ödemekte zorlanınca kutsal m ekanlarını terk ettiler. Bu nedenle, Gürcü m anastırlarının, kiliselerinin, diğer mekanlarının ve haç beldelerinin Ermenilerin ve
lahiya ve Moldova’daki manastırlarda bağış toplaması ve gelir elde etmesine izin verdi. Sultan, H ıristiyan keşişle rin ve din adamlarının şikayetlerini kendilerine uygun gelecek şekilde çözdü. I. Selim ve ardıllarının St. Carîle
Fransızların kontrolüne geçtiği görüldü. Yunanlılar,
rine M anastırına (Klaus Sclıwartz) verdiği A hidnameler,
Kutsal Topraklarda Gürcülerin sahip oldukları her türlü
buna bir örnektir.
şeyin “yasal” mirasçısı olarak ortaya çıktılar. Gürcülerin
“Sonuç olarak, Türk boyunduruğu hakkındaki ka
bu durumdan memnun olmamaları ve Ermenileri ve
ranlık düşünceler, müm kün mertebe aydınlık hale geti
Fransızları Bâb-ı A li'ye sürekli olarak şikayet etmeleri,
rilm elid ir” (Gervinius).
Yer isim lerinin İngilizce karşılıkları köşeli parantez [ ...] içinde verilmiştir.
17
Z.Chichinadze'ye göre, 25’e kadar.
2
Tur d
18
N 694.
3
Ar Tur d
19
N 726, 801.
4
Leningrad [sic.}’daki Merkez Devlet Tarih Arşivinde Güney Gürcistan ile
20
N 745, 747, 777, 780.
ilg ili 150 civarında sultan beratları bulunuyor. F.1258.
21
Tur d 2.
5
Gürcistan M erkez Devlet Tarih Arşivi, F.1450, kitap 57.
22
Tur d 55, 121.
6
GMDTA, f, 1453; f.2, inventory 2, 1414.
23
Ar Tur d 4 5 ,4 6 , 47, 29, 31, 32, 3 9 ,4 9 , vd.
7
Koca Hüseyin, M üneccim Paşa, Mustafa N aim , K atip Çelebi, İbrahim Pe
24
Ar Tur d 37.
çevi, Mustafa Seliyanık, Kara Çelebi-zade vb. nin çalışm aları.
25
Tur d 181.
8
Belge E 6678, Topkapı Müzesi
26
Tur d 185.
9
Sd. 549, Ad. 91, Yazmalar Enstitüsü; ve Belge E5822, Topkapı Müzesi.
27
Tur d 185.
10
M ühimme Defteri, T. X XX IX , N. 48.
28
N 14, 20, 26, 63, 208, 233, 247, 265, 323, 3 3 7 ,5 0 8 , 540, 543, 730.
11
Başbakanlık Arşivi, N. 527.
29
Tur d 21, 270; Ar Tur d 137, 181.
1
Başbakanlık Arşivi N. 769 ve East of C yril (İslav’ın Doğusu) bölümü ve
30
Ar Tur d 37.
M ethodii M illi K ütüplıanesi’nden alınan belge, OAK 167/13.
31
Ar Tur d 37.
Topkapı arşivinde korunuyor, 847/418, 900/881. M etin, the Acad, S. Ji-
32
Tur d 32, 37, 55, 126, 285, vb.
kia tarafından yaym a hazırlandı.
33
Tur d 89, “Jaba Defter” N 726, 777, 779.
14
Isak Paşa’nm bir belgesi, Hd 3120.
34
Tur d 14.
15
Başbakanlık arşivi.
35
Ar Tur d 75.
16
Arşiv no 17.
36
N 95, 102, 135 ve 145.
12 13
M
SİYASET
XVIII. YÜZYILDA AZERBAYCAN'IN GÜNEY BATISINDAKİ OSMANLI SINIR MUHAFIZLARI DR. SEVDA AU KIZI SÜLEYMANOVA AZERBAYCAN B İLİM LE R A K A D E M İSİ ŞA R K İY AT E N ST İT Ü SÜ / AZERBAYCAN
kademisyen İ. Y. Karçkovskiy ve W. W. Bart-
mektuplar ve belgeler, hikayeler ve şiir defterleri ve ben
hold Arap devletinin politik bakımdan tam
zerleri adı geçen bölgede yüzyıllardan beri derin kökleş
olarak yenilgiye uğradığı bir dönemde Kaf-
miş Arap dilinde yazma geleneğinin bir kanıtıdır. Azer
kaslarda İslam medeniyetinin en parlak devrini yaşadığı
baycan, Gürcistan, Dağıstan hanlarının, Türkiye ve İran
nı ve klasik Arap dilinin, edebiyatının bütün geleneksel
devleti temsilcilerinin, Şeyh Şam il’in ve müritlerinin
usluplarını derinden derine benimsemiş olan bilim
Car-Tala’ya yazdıkları mektuplar Car-Tala askeri-siyasi
adamlarının dünyevi ve dini ilim ler alanında sadece Av
birliğinin bölgede önemli durumda olduğunu göster
rupa şarkiyatçılarını değil, hatta Arap bilginlerini bile
mektedir. Resmi mektup ve belgelerin yanısıra şahsi
hayretlere düşürdüğünü söyler. Onların kanaatine göre,
mektuplar da Arap dilinde yazılıyordu. İ.Kraçkovskiy’in
Arap dili ve bu dilde meydana çıkmış edebiyat Arap ül
fikrine göre, Arap edebiyatının en kıym etli örnekleri
kesi dışında hiçbir yerde XX yüzyılın ortalarına kadar
olan özlü sözler, vecizeler burada sadece görünüşteki gü
canlılığını bu şekilde tam olarak koruyup sağlayabilmem iştir.1 Arap d illi yerel kaynakların son derece önemli oluşu işbu kaynakların yansıttıkları muhitin içinde yazı ya alınmaları ile açıklanabilir. Yerel kaynaklar sadece ta rihi olgularla ilg ili b ilgi vermez. Olaylar tarihi bir ger çek olarak değerlendirilmektedir. Dışarıdan verilen ve bazen de yerel şartlan doğru dürüst bilmeden ve önceden belirlenmiş kanaatlere dayanan bilgilerle karşılaştırıldı ğında bu kaynaklarda verilen bilgiler dönemin kültür geleneklerinin birer örneğidir ve çağın şartlarını her yö nüyle nitelendirmek açısından pek büyük önem taşır. Fa kat yazıklar olsun ki, Safeviler döneminde Azerbaycan’da Arap dilinde yazıya alınmış birçok kaynaklar mahvedil-
zellik için değildi, hem de gerçek yaşam tarzına girerek günlük yaşamın bir parçasına dönüşmüştü. Bu mektup larda gurbet ellerde bir hakimin katında askeri hizmette bulunan birisinin gencicik bacısına müracaat ederek ai lesinin durumunu sorduğu, bir bilim adamının okumak içn götürdüğü kitapları üç gün sonra iade ettiği ves. an latılmaktadır. Burada aynı zamanda fıkıh ilmine dair bir eser hakkında düşünceler ileri sürülmekte, bir kadının öbür kadıdan tartışmaya çözüm getirmesi istenmekte, bir başkasının bayramdan dolayı şehir meydanında ken di kölesi azat etdiğini bildirdiği, bir delikanlının bir baş kasını tehdit ettiği ves. anlatılmaktadır. İlimle uğraş
miştir. Söz konusu kaynaklar genellikle XVIII yüzyılda
mak, kitap okumak, yazmak en büyük sevap sayılıyordu
Azerbaycan’ın kuzey-batı hudutlarında oldukça kuvvetli
ki, bu da İslam ideolojisine dayanmaktaydı. Belirli k i
askeri-siyasi kurum olan Car-Tala camialarınım tarihi
tapların yeniden yazılışı zamanını belli dini bayramların
topraklarında Zakatla ve Balaken bölgelerinde korunup
geçirildiği zamana denk getirir, yazdıktan sonra onları
sağlanmıştır.2 Burada değişik bilim alanlarına ilişkin
mescide veya mirasçılara vakıf olarak verirlerdi.
yüzlerce Arap el yazmasının yanısıra Arap dilinde yazıl
Sözü edilen arkeografik kaynaklar XVIII yüzyıl
mış arkeografık malzemeler-tarihi kronikler (vekayina-
Azerbaycan tarihinin araştırılması açısından da ayrıca bir
meler), hatıra notları, alım satım makaveleleri, resmi
önem taşımaktadır. Sıcağı sıcağına olaylar, sert mücade-
O SM A N H G
SİYASET
leler, geniş ölçüde ayaklanmalar ve yürüyüşlerle nitelen
savaşları, halkın başkaldırıları ve s. ayrıntılarıyla anlatıl
dirilen bu döneme ilişkin mükemmel kaynak olarak asıl
maktadır. Aynı dönemde bölgede baş gösteren siyasi
bu sert zamanların ve m ühitin ürünü gib i Arap dilinde
olaylarda Car-Tala cemaatinin bilavasita iştirak etmesi ve
yazıya alınmış “Car salnamesi”ni söyleyebiliriz.3 XVIII
bazen de olayları önemli ölçüde etkileyebilm esi veyahut
yüzyıl Car savaşları sırasında kaleme alınm ış “Car salna
meseleyi halledebilen bir vasıtacı durumunda olması he-
mesi” vakayinamesinde dönemin siyasi manzarası açık
ralde Azerbaycan’ın kuzey-batı hudutlarında yerleşen bu
bir biçimde ele alınarak aydınlatılm ıştır. Y ıllık zariflik
askeri-siyasi kurumun coğrafi-stratejik m evkii ve gele
ten uzak ve soğuk bir dilde yazılm ış, bir nevi gelenek ha
neksel olarak yetkili oluşu, Car-Talalılar’ın ise tarih bo
lini almış ve hatta klişeleşm iş bir şekilde tarihi notlar
yunca “sınır koruyucuları” gib i askeri sanat bakımından
y ıllığ ın ı hatırlatır. Salnamenin meydana çıkışı sebebi bu
önemli statüsü ve para ile tutulm uş profesyonel ordusu
bölgede yaygın hale gelm iş olan kronolojik cetvellerin
nun varlığı ile açıklanabilir.6 Doğrudur k i, Osmanlı ve
tertiplenmesi geleneği ile de açıklanabilir. Salnamede
Safevi devletleri sisteminde resmi olarak Azerbaycan’ın
m alum atların tarihlerinin bir kaç yerde değiştirilm iş
Gürcistan ve Dağıstan’la olan sınırında beylerbeyi vazi
gösterilmesi de bu fikrin doğruluğunu göstermektedir.
fesine bağlı olan askeri hizmeti Kah İlisu veya Sahur yö
Kronolojik notlar ilahiyat ve îslam hukukuna ilişkin k i
neticileri yerine getiriyorlardı. Osmanlı fermanlarında
tapların sonunda veyahut ayrıca olarak notlar ve defterler
İlisu sultanlarının Şeki beylerbeyliğine atanması ve on
(küçük kitaplar) halinde, bazen ise öteki yerel vakayina-
lardan buna uygun da askeri hizmet talebinin olduğu da
melere-artık efsaneye dönüşmüş ve kısmen de Arap ta
ifade edilm iştir.7 Kaynaklardan belli olduğu üzere, Os-
rihçilerinin eserlerinden çıkarılan parçalardan oluşan
m anlı ve Safevi sarayı Car-Tala ile genelde İlisu sultanla
kaynaklara (örneğin; “Derbent-name”, “Tarih-i D ağıs
rı aracılığıyla irtibat sağlanıyordu.
tan”) ilaveler şeklinde yazılıyordu. Bahis konusu krono
Car-Tala camialarının “sınır koruyucusu” pozisyonu
lojik notlar Gürcü kinklosları, Osmanlı (vakayiname)
eski bir geleneğin kalıntılarıydı ve kendi bünyesindeki
takvim leri, Paskalya kronikleri, Batı Avrupa annaları ile
arkaik şekilleri korumaktaydı. Bu statü işte onlara müs
karşılaştırılabilir. Takvim ve kronolojik cetvellerin ara
tak illik ve m ülk (m ülkiyet) hakları tanıyordu. El b irli
dan zaman geçtikçe tarihi salnamelere, yıllıklara, vakayi
ğiyle ortak olarak aşağı tabakadan yoksul halkla beraber
namelere dönüştüğü kanuna uygunluğu Müneccimba-
m ülklere sahip olan serbest camiaların sosyal yapısı onla
şı’nın “Şirvan ve Derbent tarih i” eserinin de ilk önce
rın siyasal statüsüne bağlı idi.
krnolojik sisteme göre tertiplendiği ih tim alini doğrula
Onların saymaca olarak tabiiyetini kabul ettikleri
maktadır.4
devlet burada kendi askeri güçlerini tutam azdı ve kendi
Car-Tala’da günü gününe olayları yazmak ve olgu
iradecilerini de sağlıyamazdı. Sınır koruyucuları olarak
ları anlatmak camia kadısının veya köy mollasının (dibir)
onlar her türlü vergiden bağışık tutulm uşlardı ve sadece
vazifesi id i.5
askeri yüküm lülük taşıyorlardı. Osmanlı fermanlarında
“Car salnamesi’ nde sadece Car-Tala cemaati etrafın
da asıl bu mevkilerinden dolayı: “Doğu’da bulunan yağ
da ve doğrudan doğruya onların k atılım ı ile baş gösteren
m acıların, çapulcuların yollarını kesmek, onların verebi
olaylar değil, bunun yanısıra Azerbaycan’da ve genellik
lecekleri zararı önlemek, Gürcistan ve Şirvan’a hazırlığı
le Kafkaslar’da cereyan eden tarihi vakaların tasviri de
yapılan askeri harekata katılm ayı üzerlerine alm ak koşu
yer almaktadır. “Car salnamesi’ nde Osmanlı ve Safevi
lu ile Yenisel nahiyesi, padar, Akhilo, Bey-Ahm edli, Le-
devletlerinin karşı karşıya bulundukları bir şeraitte Kaf-
leli vesait için müdebbir Car-Tala beylerine veriliyor”
kaslarda yaşayan değişik halkların siyasi bakımdan han
denmektedir.8
g i tarafa eğilm eleri, Safeviler devleti’nin çöküşü ve yöne
M uhtelif kaynaklar, başlıca olarak “Kartlis Tskhov-
tim de boşluğun meydana çık tığı bir mekanda ve zaman
reba”, Mirze Cemal Cavanşir’in “Karabağ tarih i” ve Za-
da bölgesel n itelikle yönetim birim lerinin teşekkül et
katala arkeografık malzemeleri içerisindeki mektuplar
mesi ve Azerbaycan hanlıklarının ortaya çıkış süreci, ara O SM A N L I
Şirvan’da, Karabağ’da, Gürcistan’da para karşılığında
E
SİYASET
Car ordusunun sağlandığı gerçeğini tasdik ediyor. Gam-
d ı.12 Onların ayaklanmalarının en başta gelen sebebi de
ba eserinin ikinci cildinde, Car Balaken’e ayırdığı altı
işte bu idi.
başlıktan ibaret olan üçüncü bölümde Car-Balarken aha
Bahis konusu dönemde Safevi devletini bürüyen
lisinin komşu derebeyiler ve Yakın Doğu yöneticileri ta
kriz sonucu olarak şah vergileri haddinden fazla arttır
rafından icara alınmaları, para karşılığı sağlanmalarına
mıştı. Ülkeyi isyanlar dalgası sarsmaktaydı. Devlet gelir
ilişkin bilgiler verir. Onlardan Kartli-Kalıetiya’da iç em
lerinin azalması yüzünden şah hükümeti hatta vergiden
niyeti koruyan kuvvet olarak istifade edildikleri de kay
muaf tutulan şahıslardan da vergi toplar, devlet görevli
naklarca belirtilmektedir.9 Bu doğrultuda O.Î.Konstan-
leri yerel yöneticilerin oldukları her şeye - varı yoğuna,
tinov’un yazıları ve Rus arşiv malzemeleri de geniş bilgi
malına, mülküne el koyuyordu.
lerle doludur.10 Gamba onların din amilini önemsemeye
Yesai Hasaıı Celaylan Gürcistan ve Şirvana yönelik
rek gerek müslüman, gerekse de hristiyan yöneticilere
tahrip ve darmadağın edici saldırıların sebebini isyancı
hizmet göstermeye gittiklerini kaydeder. Bunun bir ör
ların Safevi ve ermeni ayanlarının tahriki ile şah tarafın
neği Zakatala arkeografık malzemeleri içerisinde Hacı
dan haksız yere idam edilmiş zengin Gebele meliklerinin
Harameyin Hacı Mahşmut el-Cari’nin Emir Sultan hana
intikamını almak isteği ile izah eder. Ayaklanmaların ay
yazdığı mektuptur. Mektuptan satırlar: “... sizin yanınız
rıntılı tasvirinin ardından m üellif yazıyor ki, önce kendi
da İslam namına yürüyüşteki iştirak etmek için şerefli
leri ve sonra da oğulları Şamahı hanları tarafmdan takip
hizmete A li’nin, Mehemmed Ali Hizri oğlunun, mer
edilen, sayısız m allan ve devletleri talan edilerek yoksun
hum Mehemmed’in oğullarını gönderiyorum... Ben kimi
bırakılan Gebele melikleri sünni idiler. Onların sağ ka
olursa olsun, sadakatle hizmet gösteriyorum ve müslü
lan iki oğlu - İbrahim ve Kasım Car-Tala’ya kaçtılar. Ve
man olsa da, gavur olsa da hiç kimseye satılmam”.
rilen habere göre yalın ayak başı kabak Car-Tala kabile
Car ordusunun çeşitli yöneticiler tarafından da para
reislerinin önüne geldiler ki, bu da onlar için ayrı bir an
karşılığı askeri hizmete alındıkları salnamenin metnin
lama geliyordu. Onlar kendileri için bu hadiseyi büyük
den bile açık bir biçimde anlaşılmaktadır. Bu da ilginç
hakaret sayarak herkesi bir olmaya seslediler ve saldırıya
bir şeydir ki, Car-Tala kökenli askerlerin hakkı Dağıstan
geçtiler”.13 1721 yılında Heşterhan (Astarhan) valisine
lı ve muğal askerlerin hakkından yüksek olmuştur. Sal
yazdığı mektubunda Hacı Davut Kızılbaşlar’ın zor kul
namenin metninde, örneğin, Car-Tala ve velayetten aske
lanarak haksızlık ve zulmettikleri yüzünden onlara karşı
ri birlik koşun çağıran Şirvan yöneticilerinin Car-Tala
geldiklerini ve onlardan dökülen kanların intikamını al
koşunundaki her bir “lezgi’ ye üç tümen para, her bir
dıklarını anlattılar.14 Ülkenin kuzey eyaletlerini bürü
muğala da bir tümen vermek gibi şartları olduğuna iliş
müş bu isyan dalgası Car-Tala’dan başlatıştı ve komşu
kin kayıt var.11
derebeylikleri, ayrıca din dairelerini birleştirecek bütün
Car-Talanın Şirvan ve Gürcistan üzerine yapılan
Şirvan’a yayılm ıştı. Şirvan’ın Gürcistan’ın köylerde yaşa
baskınlarım tahlil ederken V.N.Leviatov J.Hanvey’in dü
yan ahalisi ve muhalefette olan derebeylik düzeni yöneti
şüncesini destekler. Onların kanaatine göre, carlılar hiç
cileri de isyancılardan yana olarak ayaklananların sırala
de şah vergilerinin ağırlığı yüzünden isyan etmediler.
rına katıldılar.
Zaten onlar şah hâzinesine vergi vermiyorlardı, bunun
Mücadele dini şekil almıştı ve “mümin sünnileri”
tam tersine daha eskiden beri şahtan guya devletin mer
“kafir şiilere” (“rafîzilere”) karşı mücadelesi şiarı altında
kezden en uzak bölgelerinde sınırları korudukları için,
inkişaf etmeye başlamıştı. Bu meselede ise Safevi devle
gerçekte ise İrana bağlı olan yerlere saldırmamaları ve şa
tine karşı din savaşma girişen Osmanh Devleti’nin etki
hin tabiiyetini kabul etmelerinden dolayı vesait alıyor
si de pek az değildi. Fakat Nadir Şah’m Safevi hüküm
lardı. “Sınır koruyucusu” statüsü eski bir geleneğin veya
darlarının yasal egemenliğini temelleştiren Şii Jenealoji-
tarihi gerçeklerin kalıntısıydı.
sine karşı yönelik politikası, Osmanlı İmparatorluğu’nun
Ülkeyi düzen bozukluğu ve kargaşa bürümüştü ve
ve Kafkasya’daki hakim sünni çevrelerinin Safevi “şehza
bu kargaşalık içinde carlılar kendi haklarını alamıyorlar-
delerini” desteklemesi veyahut Osmanlı-Afgan münase-
OSM AN LI
SİYASET
betleri dini şiarların sadece ve sadece siyasi amaçlara hiz
vut bey’in elinde bulunan Şamahı’ya baskın yapmak için
met ettiğine kanıt olarak gösterilebilir. Bellidir ki, her
Rus ordusunun gelişini beklemeye başlar. Fakat kurulan
hangi bir mücadele şekli bu mücadeleye şekil veren fik
bu plan sadec plan olarak kalır. Çünkü Petro deniz fela-
rin mahiyetinden, onu harekete*geçiren maddi perde al
kati sonucu yüklerin, erzak ve savaş araçlarının kaybedil
tındaki ekonomik ve şahsi çıkara sevkeden etkenlerden
mesi sonucu, bunun dışında Osmanlı İmparatorluğu ile
ve bir de mücadeleye dış görünüş veren ideolojik boya
gerginliğin tırm anabileceğini düşünerek acilen Der
dan oluşur.
bent’ten geri döner. Karabağ ve Gürcü olduları da daşı-
Safevi İranı’na karşı çıkarak ona cephe alan Car-Ta
lar. Osmanlı kaynaklarından “Gaime” bu olaylar tasvir
laklar başlangıçta Osmanlı İmparatorluğu’nun da hü
edilirken gösteriliyor k i, Surhay han Şamhal Adil G irey’i
küm ranlığı altına girmekten im tina ettiler. Onlar 1724
Şirvan yöneticiliğine atanmış olan Davut bey’e karşı du
yılının temmuz ayında İstanbul sözleşmesinden15 sonra
ruma geçirir ve o, Davut bey’in üzerine gitm eye hazırla
Gürcistan’da yerleşmiş Osmanlı muhafız kuvvetleri üze
nırken Ruslar hücum eder. Adil Girey topladığı ordunun
rine saldırıya geçtiler ve zaptettikleri topraklardan, ken
bir bölüğünü hazırlanırken Ruslar hücum eder. Adil G i
di mülklerinden, büyük çıkar ve ganim et sağlayan bas
rey topladığı ordunun bir bölüğünü Tiflis’e göndererek
kın ve talanlarından geri durmak istemediler. Bunun ye
yollan kapatır. Kendisi ise büyük ordu ile Derbent ve
rine onlar Osmanlı devletinden kendileri için büyük pay
Baku kalelerini ve bu kalelerin çevresini tutarak “kafirle
elde etmeye çalıştılar, Surhay h a n la 16 ve A li S u ltan la17
rin” ordusu ile savaşa tam hazır duruma gelir. Fakat ne
rekabet ettiler. Zakatala arkeografîk malzemeleri içeri
Safeviler’den, ne ruslardan, ne de gürcülerden bir kimse
sinde üzerinde konuşulan dönemde Car-Talalılarla Os-
yerinden kıpırdamaz. Hiç kimse “lyezgi ve Ağvan” is
manlılar arasındaki ayaklanmalara, barış ve uzlaşmalara
yancılara karşı savaşa girişm eyi göze alamıyor.20 Bu sıra
ilişkin bir takım mektuplar, yazışmalar ve diğer belgeler
da Car-Tala ordu birlikleri Vahtang’ın rakibi Mehemmed
vardır.18 Bu dönemde hem Rusya, hem de Osmanlı İm
Kulu h an la Tiflis’i tutar. Vahtang Moskova’ya kaçar. Ya
paratorluğu Kafkasya’nın değişik bölgelerine casuslar
zarın adı bilinmeyen bir ermeni kroniğinde bu hadiseler
göndererek kendilerine m üttefik arayışları içinde idiler.
de Gürcü Pravoslav kilisesi patriğinin ihanet ettiğini ve
Bu ise topraklan derebeylik düzenine göre yöneten
Mehemmed K ulu han’a (Car-Tala’ya) gizli olarak gönder
bir takım yöneticilerle öteki kuvvetler arasındaki çekiş
d iği mektubunda şehir kapılarını onların yüzüne açaca
me ve tartışmaları biraz daha gerilim li duruma getir
ğını bildirdiği şeklinde bir b ilgi var.21 Bu da çok ilgin ç
mekte ve derinleştirmekteydi. Hacı Davut’un ve Surhay
tir ki, Zakatala arkeografîk malzemeleri arasında eski
hanın Osmanlı devleti ile yaptıkları görüşmelerden pek
Gürcü dilinde ve gizli yazı ile yazılmış bir mektupta bir
rahatsız olan Rusya büyük hızla yayılm akta olan ayak
anahtardan ve kapıların açılması hakkında bir haberden
lanmaların getirebileceği başarıların elde edilmesi sonu
bahsedilmektedir.22 Sözü edilen kaynakta Sultan Ah
cu Osmanlı İmparatorluğu’nun Kafkaslarda kuvvetlene
m et’in, Tiflis’in “lezgiler” tarafından ele geçirilm esi ha
bileceğim anlayarak isyanları bastırmakta İran’a yardım
berini duyunca ordusunu Mesheta’ya göndermesi ve o
da bulunmaya karar aldı. Bu amaçla da Kafkas ötesinin
yerleri kendi topraklarına ilhak etmeye karar verdiğine
hristiyan buyrukçuları ile temasa girdiler. Gürcü çarı
dair b ilgi de yer almaktadır.23 “Car salnamesi’ nde baş
Vahtang ve Gandzasar Pravoslav kilisesi patriği Yesai’nin
gösteren hadiseler aşağıdaki şekilde sıralanarak şöyle an
başkanlığı ile Gürcü ordusu "lezgileri”19 Gence’den sü
latılm aktadır.24
rüp çıkardıktan sonra Şamahı’da Rus ordusu ile birleş
“Car-Tala ordusu Tiflis’i ele geçirdikten sonra geri
meli idi. Yesai’nin “Alban ülkesinin kısa tarihi” kroni
döner. Bunun ardından Kör İbrahim Paşanın komutan
ğinde anlattıklarına göre, Car-Talalılar’ın ve Ali Sultanın
lığ ı ile Osmanlılar’ın ön askeri birlikleri Tiflis’e dahil
ettikleri akınlardan sonra Arsak’ın dağlarında saklanan
olur. Osmanlılar Tiflis’ten Gence’ye gider Gence’nin yu
Karabağ m elikleri on iki b inlik bir ordu toplar ve Gence
karı mahallesini tutar, aşağı mahalle onlarla savaşa girer,
yakınında Gürcü ordusu ile birleşerek Surhay han ve Da-
ve 1723 yılında kasım ayının sonlarına doğru Safeviler
O SM A N LI
I SİYASET
falarca tatlı dille vaatlerle Carlılar’ı kendi yanlarına çağı rıyorlardı, fakat Carlılar gitmediler. 1146 yılının sonuna kadar (miladi tarihle 1734 yılının beşinci ayına dek) du
tarafından şehirden çıkarılırlar. Bunun içindir ki, Mu hammet Kulu han Car-Tala ordusu ile Gence’ye gelir ve aman vereceğini vadederek şehire dahil olur. Onlar Gen-
rum aynen böyle devam etmekteydi”.32 Bu hadiselerde Rusya ve Osmanlı İmparatorluğu arasında bir taraftan bir tarafa meyleden yerli yöneticilerin ve serbest camiala rın istikrarsız durumu hemen dikkati üzerine çekmekte dir. Kafkas halklarının Osmanlılara karşı mücadelesinin daha da şiddetlenmesini isteyen Rusya Dağıstan ve Azer baycan’ın Hazar kıyısındaki bölgelerini eline geçirmişti. Durum böyle iken öteki eyaletlere de politik çıkarlarına
ce’nin yöneticilerine sünni mezhebini kabul ettirerek ge ri dönerler. Bundan sonra 1725 yılının ağustos ayının sonlarında Mustafa Paşa Gence’ye gelir ve Osmanlılar şehiri ele geçirirler.”25 Olayların bu şekilde cereyan etmesi Osmanlılarla Car-Talalılar arasında evvelceden belli bir mutabakata varıldığına ilişkin bir takım kuşkular da uyandırılabilir. Fakat sonraki hadiseler bunun tam tersini gösterdi. Car-
ulaşmak amacıyla kendi adamlarını göndermişti. Rusya bu sorumlu şahısları ve casusları aracılığıyla Kuzey Kaf kas, Gürcistan ve Azerbaycan’ın derbeyileri arasında fe
Talalılar Tiflis’i ve Kahetiya’nın köylerini ve mülklerini onların elinden alan O smanlılara ve onların müttefiki olan Kırım Tatarları’na karşı saldırı düzenlediler.26 Ola bilir ki, Car-Talalılar’la Osmanlılar kendi aralarında an laşamamışlardı. Car-Talalılar da ümit ettikleri “ülke” topraklarım almamıştır.27 Salnamenin metninden anlaşılmaktadır ki, Car-Tala’nın başlıca amacı Yenisel ve başka yerlerdeki “ülke” topraklarının yeniden alınması olmuştur. Örneğin, 1733 yılında Carhlar’ın baskınlarının önünü almak, saldırıları önlemek amacı ile Surhay han onlardan 18 kişinin rehin olarak verilmesini ister ve onlara “esas fikirleri olan ülke” ve bir de rehinde olanlara her ay iki tümen aylık verece ğini vadeder.28 Car-Talılar’ın Gürcistan’da yerleşmiş Osmanlı mu hafız kuvvetlerine karşı hücumlarının sebebi olarak Ha cı Davut’un Şamahı hanlığına tayin edildiği için Osmanlı İmparatorluğundan acısını çıkarmak isteyen Surhay han’ın tahriki ile türetildiği gösterilmektedir.29 Fakat 1727 yılında Surhay han iki boncuk Paşa rütbesini alarak kendi amacına ulaşmış ve 1728 yılında Surhay hanı ola rak tasdik edilmişti. Car-Talalılar ise bir kaç defa Osmanlılar ile barış anlaşması yaptıklarına rağmen, 1734 yılına kadar Top-Karaağaç’a,30 İmamu 1-İslam’ın tabiiye tinde olanlara Gürcü köylerine ve Osmanlılar’ın mütte fikleri Kırım tatarlarının ülkesine akınlar ediyorlardı ve başlangıçtaki saldırıları hep beraberce düzenledikleri Surhay han ve Ali Sultan ile tartışmaya girerlerdi.31 Olaylar salnamede şöyle anlatılmaktadır: Surhay hanın egemenliğini Car, onun arazisindenköylerinden deçerek onlara giden her bir kimseden bir tümen para alırdı. “Onlar (Surhay han ve Halil bey) de O SM A N U
E
sat karıştırarak fitne çıkarma yoluyla derebeylik düzeni yöneticilerinin birçoğunu kendi tarafına çekebilmişti. Avar ham ve bazı serbest camialar da sözü edilen dönem de Rusya’ya meylediyorlardı. Hacı Davut’la, Ali Sul tan la ve Dağıstan’ın bazı yöneticileriyle de rekabet eden Surhay hanın Safeviler’e karşı savaşta yenilgiye uğrama sının sebebi de işte bu ikiliğin, bu çekişmenin ortaya çıkmasından kaynaklanıyordu. Salnamede şöyle anlatıl maktadır: “Avar yöneticisi olan Nusal han Dağıstanlılar’m bü yük bir bölümünün İran ordu birliklerine karşı savaşı için ordu kuvvetleri toplayan Surhay hanın yanma g it mesine müsaade etmiyor. Car-Tala’dan gidenlerin sayısı da az olur”.33 Car-Talalılar’ın Surhay han ve Osmalılarla münasebetlerinden Rusya’nın da etkisi olduğu ihtimal edilebilir. “Gaime”de Car-Talalılar’ın Ruslarla anlaşmaları ol duğunu gösteren kayıt var ve bu, Car-Talalılar’ın Gürcü çarı Vahtang ile barış anlaşması ve Vahtang’ın R uslarla babalardan, dedelerden kalma yakınlığı ile alakalı göste rilmektedir.34 İlginçtir ki, kaynaklarda Kafkasya’daki olaylarla alakadar bilgiler toplamakla görevli olan Rusya diplomatik tem silciliği ile işbirliği yapan özel şahıslar olarak Murtaza Ali bey ve Hacı İsmayıl isimleri geçmek tedir.35 Bu şahısların Zakatala arkeografık malzemelerin de, Osmanlı belgelerinde ve Salnamede adları geçen CarTarla reislerinden Carlı Molla Murtaza A li ve Masehli Hacı İsmayıl olabilecekleri ihtim ali de yok değildir. Fa kat Bedreddinzade Ali bey’in “Gaime”sinde Car-Talalılar’ın Gürcülerle 1722 yılına kadar barış anlaşması yap tıkları gösterilmiştir.36 SİYASET
Car-Talalılar’ın bundan sonraki olaylarda Rusya’nın
yılınd a (m iladi tarihle 1735 yılın ın 1. ayında) Car-Ta-
m üttefiki olan Vahtang’a karşı cephe alm aları sözü edi
la ’ya yazdığı mektubunda o, çevresindeki rafızıları ve ka
len dönemde onların siyasi tutum ları hakkında kesin fi
firleri yok ettiğin i bildiriyor ve Car-Talalılar’ı 10 Şaban
kir yürütm ek im kanı sağlamıyor.
günü için kararlaştırdığı hücumda iştirak etmeye çağırır.
“Gaime”de Car-Talalılar’ın K anlı Şaban ve M olla
M ektupta Dağıstan’dan gelen savaşçı silahlı güçlerin sa
Abdullah’ın başkanlığı ile G ürcistan’a karşı yaptıkları
yısı sorulmaktadır. İshak Paşa O sm anlılar’ın Tiflis’ten çı karak Gence’ye hareket edeceklerine ilişkin haber veriyor
tahrip ve darmadağan edici baskınların ardandan Gürcü
ve on beş bin neferlik Tatar ordusunun onlara yardım et
çarı Vahtang’ın onlarla 1722 yılın d a kadar barış anlaş
meye geld iğin i bildirmektedir. Burada Cebi h an ın ver
ması imzalamaya muvaffak olması, her y ıl onları misafir
d iği vazife üzerine Hacı İbrahim Paşa, Hacı Mehemmed
ederek ağırlam ası ve onlara kıym etli armağanlar verdiği
Paşa ve diğer paşaların başkanlığı altında kuvvetlerin
ne dair malumat vardır.57 Rusya tarafa meyleden Vah-
çıktıkları da gösterilmektedir. M ektupta yazılm ıştır:
tang Deli Petro’nun Kafkas için kurduğu planların ve
“Eğer bizim hepimiz A llah'ın inayeti ile bir yere
onun bu hususta Osmanlı D evletine karşı gerçekleştir
toplanırsak o zaman küfür ehli kalmaz. K ılıç-cennetin
mek istediği niyetlerinde en başta gelen yerlerden birini
anahtarıdır. Siz hem de size nankör çıkan iy ilik bilmez
alm aktaydı. Fakat kurulan bu planlar kaydettiğim iz ba
Kahetiya kafirlerini cezalandırm alısınız”.40
rış anlaşmasından sonraki döneme aittir.
“Kahetiya kafirleri” adı altında Sığınak’taki errne-
Vahtang 1722 yılın ın mayıs ayında Genceyi muhsa-
niler ve onların ortaya çıkardıkları kargaşalar demek is
ra eden isyancıların üzerine g itti. Vahtang’ın başkanlığı
tenmiştir.
altında ermeni-gürcü ordusu ile birleşerek Şam ahı’y ı is
Bahis konusu döneme ilişkin belgelerden anlaşıl
yan edenlerden kurtararak ele geçirm ek planı kurmuştu.
m aktadır ki, Rusya İran’da bulunan casusu Avramov’un
1723 yılında ise Car-Talalılar Vahtang’ın ve Rus
aracılığıyla Sığnak’ta İrevan’da ve Göyçe mahalinde karı-
ya’nın en koyu ve amansız düşmanı olan Mehemmed Ku
şıklak ve kışkırtm a yoluyla kargaşalar meydana çıkarı
lu han’la Tiflis’i Vahtang’ın elinden kurtardı. Vahtang
yordu.41
Moskova’ya kaçtı. Bu zaman Osmanlılar Gürcistan’a gel
Osmanlı divanı 1735 yılında 1 mayıs günü Kırım
diler. Salnameye göre Car-Talalılar yalnız 1734 yılında
hanının Dağıstan’a ve Şirvan’a göndermeyi kararlaştır
Surhay h an ın tarafına geçmeye başladılar. Aynı yılın
m ıştı. Fakat Rusya ve İran arasında 1735 yılında imza
sonlarına doğru durum vesilesiyle Surhay han’ın verdiği
lanm ış Gence mukavelesinin şartlarına göre Rusya Baku
vazife üzerine Car’dan onun tarafına geçen şahıslara özen
ve Derbet’i İran’a veriyor ve onun Dağıstan üzerindeki
ve dikkat gösterilm ekte, her gelen bahşiş ve gümüş para
egem enliğini kabul ediyordu. Rusya ile her an aralarında
verilm ekteydi.38
savaş çıkabilecek durum da olan Osmanlı İmparatorluğu
Bu dönemde Osmanlılar K ahetiya’daki ermeni kö
bir takım yenilgilerin ardından İran’la sözleşme im zala
yü olan Sığnak’ta Rusya ve İran tarafmdan organize edil
m ak ve askeri birliklerini Kafkaslar’dan çıkarm ak zorun
miş olan kargaşaları yatıştırm akla uğraşıyordu. Salname
da kaldı. Şirvan üzerine hareket eden K ırım hanına ise
de 1733 yılında Surhay han’ın Yusuf Paşa ile beraber Ka-
onun Gence’de bulunan kardeşi oğlu İslam Girey aracılı
hetiya üzerine savaşa gittiğin den bahsedilmektedir. Car-
ğ ıy la geri dönmek konusunda emir verdi, fakat Nadir
Talalılar’ın da aynı dönemde talaniayıp yağm a etmek
Şah H an’ı kendisi karşılayacağını bildirdi. K ırım hanı
amacı ile Kahetiya üzerine sefer düzenlediklerini göste
Derbent yakınlarında Gaparay denen yere ulaştığı zaman
ren kayıt var.
O sm anlılar’ın Şirvan’ı İran’a teslim ettiklerini ve Nadir şah’ın da kendisine karşı geld iği haberini alarak D ağıs
Zakatala arkeografik malzemeleri arasında Surhay han’ın Car’a gönderdiği bir m ektuba rastlanmaktadır.
tan yöneticilerine artık hiç bir gücü kalmayan fermanlar
M ektupla Surhay han Tsunta ve Tuş’a din uğruna savaş
verdikten sonra geri döndü.42
(“cihat”) yaptığını bildirm ekte ve C arlılar’ı da kendisine
Salnamede N adir’in Gence’y i kuşattığı sıralarda
katılm aya çağırm aktadır.39 İshak Paşanın 7 Şaban 1147
(kasım 1734-temmuz 1735)Car-Tala’d ak iv eŞ am ah ı’da-
O SM A N L I
E
S IY A S ÎT
ki kargaşaları yatıştırması, Safevi ordusunun Car-Tala’yı
geçirdikleri yerleri talanlıyor ve Derbent’e kadar bütün
viran ettikten sonra Şamahı istikametinde gitmesi, bu
ticaret yollarına nezaret ediyorlardı. Yusuf Paşa defalarca
zaman Kırım ordusunun Kaytag reisi ve diğer Dağıstan
mektup yazarak Osmanlı ordusunun geleceği haberini
lıla rla Bab el-ebvab kalesine yaklaşmaları, burada ise ar
veriyordu. Aynen bu içerikte mektuplar Kaytag reisine,
tık Ruslar’ın olduklarına ilişkin bilgiler var. Salnamede
Surhay han’m oğluna ve başkalarına da gelmekteydi.
Kızılbaş ordusu Şamahı’ya geldiği için Kırım ordusunun
İmamül-İslam Hunhar bildiriyordu ki, Şah Tehmez on
tophaneyi ve cebeciyi topçubaşı ile Kaytag reisinin ya
dan kızını istiyor ve öldürdüğü şahın oğlunu talep eder.
nında bırakarak Kabarda’ya ve Çerkez’e geri döndüğü
Sultan yazıyordu: “Allah’ın evi dört sütun üzerindedir. O
haberi de anlatılmaktadır.43
ise bana buyuruyor ki, ben onun Caferi dinini Hak dini
Bütün uygulanan cezalara rağmen Nadir Şah Car-
sayayım”.45
Tala’yı itaat ettirip boyun eğdirmedi. Car-Tala bu dö
Osmanlı Devleti isyanın elebaşılarına armağanlar
nemde yine İran muhafız kuvvetlerine ve Kahetiya’ya
göndermekteydi. Salnamede şöyle denmektedir: Bu za
hücumlar etmekteydi. Ayaklananlara karşı gönderilen
man “A li devletten Usmi han’a, Ahmet han’a Ümme
yirm i binlik İran ordusu İbrahim Han’ın kom utanlığı al
han’ın oğluna üç yüz kese altm geldi... Yüz kese Surhay
tında durdukları her bir yerde siperler açarak Car-Tala’ya
hanın oğluna, altı kese Surhay han’a yirm i kese Car-Ta-
akınlar ediyor, fakat başarıya bir türlü ulaşamıyor. Ve so nuçta hiçbir haraç, tazminat ve b. alamadan barış anlaş ması imzalayarak geri döner.
la’ya, altı kese Ali bey’in oğlu Mehemmed bey’e ve sekiz kese Mollacı’ya gönderildi.46 Sözü edilen dönemde Car-Tala kadısı Murtaza
Salnamede bu dönemdeki Car-Talalılar’ın Dağıstan ordusu ve Kızılbaşlar’a karşı gelmeleri, 1738 yılında Na dir Şah’ın kardeşi İbrahim Han’ın başkanlığı ile büyük sayıda bir Safevi ordusunun Car-Tala’ya hücum etmesi, İbrahim Han’ın öldürülmesi ve ordunun yenilgiye uğra ması gibi olaylar da anlatılmaktadır. Kaynaklardan alı nan bilgilere göre, otuz iki binlik İran ordusundan sade ce yedi bin neferi kalmıştı. “Bunun sonucunda Kah, Şe-
A li’ye Osmanlı sarayından ve Nadih şah’tan mektuplar geldi. Osmanlı sarayı “onların dillerde dolaşan kahra manlıklarından” haberdar olduğunu bildiriyor ve onlara kendi himayesini teklif ediyordu.47 Mektubun Molla Murtaza A li’ye onun eski arkada şı Mehemmed Efendi ile gönderildiği kaydedilmiş ve Mehemmed Efendi’nin ona çalışan şahıs olduğu gösteril
ki ve Şirvan’da kazılmış siperlerin muhafızları kaçıyor.
miştir. Zakatala arkeografîk malzemeleri arasındaki bir
Car-Talalılar Şeki ve Kah eyaletlerini ele geçiriyor. Sonra
mektupta Mehemmed Veli denen bir şahıs Car-Talalı-
Car-Tala’nın reisleri Kah ve Şeki’yi Ali Sultanın oğlu
lar’ın, babalarının ve abilerinin uygun davranışta bulu
Mehemmed bey’e veriyor ve ödenecek vergileri belirler
narak Divan bey ve başkaları ile beraber “harekata” katıl
ler. Bu vergi sadece Şeki’de Kızılbaşlar’ın ve Surhay
mak için yollanan gençlere gidecekleri yerin cihetlerini
hanın dönemlerinde alınan vergiden bin beş yüz tümen
bilmelerini unutmamayı tasviye eder. Burada “harekat”
çıkarınca bin beş yüz tümen ederdi.44
denince Nadir Şah’ın kardeşi İbrahim hanın öldürüldü
Anlaşılıyor ki, Surhay hanın ödettiği vergi Safevi
ğü büyük savaş sonrası Car’dan başlıyarak bütün Şirvan’a
devletine ödenilen vergiden hiç aşağı değildi ve her iki
yayılmış isyan dalgası kasdedilmektedir. İbrahim han’ı
verginin hacmi üç bin tümen tutarında idi. Surhay
öldüren Divane İbrahim’in “bey” adlandırılması Mehem
hanın Nadire karşı yetecek kadar kuvvet toplayamama
med Veli’nin Car-Tala’dan olmadığının bir kanıtıdır.
sının bir nedeni de, elbette, bu olmuştur. Yenilgiye uğ
Anlaşılıyor ki, Mehemmed Efendi veya Mehemmed
ramış Safevi ordusunun Araz’a kadar taki eden Car-Tala
Veli Osmanlı Devleti’ni temsil eden ve görevlendirilerek
klar ve onların müttefikleri Şirvan’a dağıldılar. Etraf yer
Car’a gönderilen yetkili bir şahıs olmuştur. Nadir Şah da
lerin ahalisi de onlara katıldı ve isyan dalgası gitgide bü
mektup göndererek ahalinin sakinleştirilmesini ve ken
yüyerek İran devleti için ciddi tehlike oluşturmaktaydı.
disinden yana olmasını istediği Car kadısı Murtaza
İsyan edenler İran garnizonlarına darbeler indiriyor, ele OSM A N LI
A li’nin sorumluluğu altında bıraktığını yazıyordu. I SİYASET
Mektubuna cevap almayınca ayaklanmaların sonuç
İran ordusunun büyük sayıda kayıplar verdiği bu
larından korkarak Car-Tala’ya saldırı düzenler.48 Gani
yenilgisi Nadir Şah’ın hakim iyetini ciddi ve esaslı olarak
han A fgani’nin kom utanlığı ile İran ordusu Car’a darma
sarstı.
dağın edici bir baskın yapar. Ahali mukavemet gösterir
Zakatala arkeografık malzemeleri arasındaki m ek
ve dağlara çekilir. Nadir Şah Car-Tala’ya hücum etmiş
tuplar ve “Car salnam esi” bundan sonra da Osmanlı
orduya mükafat olarak iki yüz bin tümen ayırm ıştı.
devletinin Kafkaslar’da kendi m üttefiklerinden saydığı
Car’a akm yapan Fetali han’ın ordusu da yenilgiye uğ
Car-Tala ile münasebetleri sürdürdüğünü tasdik etm ek
rar. Bu savaşlar sırasında İran ordusu da büyük kayıplar ve
te ve Car-Tala’nın ülkenin kuzey ve güney eyaletlerine
rir. Alıali ise yine de dağlara çekilerek Dağıstan’da Nadir
yayılarak N adir Şah’ın devletini iyiden iyiye düşüren ve
Şalı’a karşı savaşlara katılm ıştı. Ahalinin böylesine direniş
Osmanlı devleti tarafından desteklenen harekata k a tıl
göstermesi Nadir Şah’ın Dağıstan’a sefer için kat’i karar al
m asının, onun N adir Şah’ın ölümünden sonra ara ver
masına neden oldu. Fakat Dağıstan’ın içerilerine doğru
meyen savaş şartlarındaki faaliyetinin Osmanlı devle
geçmek isteyen Nadir şah’ın ordusu Avarıstan’da uğradığı
t i’nin uygulad ığı politikaya uygun olduğunu göster
yenilgi sonucu geri dönmek mecburiyetinde kaldı.
mektedir.
1
İ.Y.Kraçkovskiy, Pam yatnik i Arapskoy pism cnnosti na Kavka2e (Kafkasya’da
10
Arap dilinde yazılmış abideler), cilt VI, Moskova-Leninqrad, 1960, s. 57161 6 . 2
3 4 5
("Kafkas” yıllığ ı), c.396.
Şirvan’da ve öteki nahiyelerde Sünni din adam larının takip edilmesi ve
11
“Car salnamesi”, s.54.
onların kitaplarının yakılm ası hakkın C.H am m er’in, Bedreddinzade Ali
12
V.İ.Leviatov, Oçerki istorii A zerbaydjana v XVIII veke (XVIII. yüzyıl Azer
bey’in verdiği bilgiler Salname’de de İspat edilmektedir, bu: H istoire d i
baycan tarihi denemeleri), Bakü, 1948, s.63; C.Hanvey, İstoriçeskiy oçerk
Lam pire Ottoman; Arunova M .R., Aşrafyan K .Z., Gosudarstvo N adir şaha
britanskoy îorgovli n a Kaspiyskom more s pribavlcniem opİsaniem volneniy v Per-
Afşara (N adir Şah Avşar'ın devleti), s.52; Q.M.Mamedov, “Kaime” Bed
sii, Londra, 1762, cilt 2, s.215, Azerbaycan B ilim ler Akademisi Tarih
reddinzade A li beye (Ali bey Bedreddinzade’nin “Gaime’ si), cilt 2, Azer
Enstitüsünün İlmi Arşivi.
baycan SSR EA-nın H aberleri, Tarih, felsefe ve hukuk serisi, 1988, sayı:
“Car” adının kökeninin onun sosyal statüsü ile alakalı olduğu İhtimal ed i
4, s.82.
lebilir. Araplar’ın Arran’ı işgal ederken burada askeri-stratejik istihkam
M olla Mehemmed el-Cari, X a r salnamesi (Arapçadan çeviri, ön söz ve
ları tutm alarını veya tarihi gerçeklik olan Eski Ön Asya ve Karadeniz k ı
açıklam alar S.Süleymanova’ya aittir), s.29.
yıları arasındaki ilişkileri düşünerek “Car” (sığınak vermek, korum ak, ha
V.F.Minorskiy, İstoriya Şirvana i Derbenda (Şirvan ve Derbent tarihi),
m ilik etmek) terim i ile (Bk: L.V.Negrya, Obşestvennıy stroy Severnoy i
Moskova, 1963, s.18-19.
Sentralnoy Araviİ v V-VIII vekah (V-VIII. yüzyıllarda Kuzey ve Merkez
Car-Tala’da camia kadısına veya köy m ollasına verilen fars kökenli “dib ir”
Arabistan’ın sosyal düzeni), Moskova, 1981, s.34,68,70-74.) veya “sehrat;
adı “katip” anlam ındadır ve aynı manaya gelen eski Elam kelim esi olan
siper” anlam larına gelen “car” (civar), “sur" (asvar), “taur” (atvar, tuvar)
“d abir'e bağlanmaktadır. Bk: T.M.Aytberov, Drevniy Hunzah i hunzaht-
gibi Arap kelim eleri arasında (karşılaştır: “cebir, civar, siper, duvar) bağ
sı (Eski Hunzah ve hunzahlılar), Moskova, 1990, s.9. Serbest toprak sa
lantı kurulabilir. Eski Ön Asya (Babil, M ısır) kitabelerinde kuzey geçitle
hiplerinden oluşan Car-Tala cam ialarında camia kadısı “d ib ir”in vazifesi
rinin Car (Çalu, Zalu), kuzey ülkesinin de Subartı adını karşılaştır; zever
Eski Ön Asya’da özel m ülkiyet sahiplerinin birleştiren camianın dini ve
(kuzey), Sibir taşım aları bir tesadüf değildir. Derbent’in eski Cora, Çola,
inzibatı reisine ait edilen “tepir” terim ine de uygun düşmektedir. Karşı
Sul adları da bununla açıklanabilir. Küçük Asya ve Kafkas Tavrı ta eski
laştır: arap. “debbera’-idare etm ek; Osm. “tedbir m üdebbir’’- m ülk hak
den beri rakip im paratorluklar arasında sınır (“taur”) vazifesini görmüş
kı). 6
tür.
Salnamede gösterilm iştir ki, aynı savaşa katılan askere verilen hak bulha-
13
Yesai Haşan Calalyan, “Kratkaya istoriya Albanskoy” (Albanya’nın kısa
14
İstoriya narodov Sevrnogo Kavkaza s drevneyşih vremen do kontşa XVIII
dar (Dağıstanlı) ve M uğal (Azeri) askere verilen haktan iki-üç defa artık olmuştur. 7
tarihi, 1702-1722. yıllar) Bakü, 1989, s.243.
Aktı Kavkazskoy arkeologiçeskoy komissİİ (Kafkas Arkeolojik Komisyo
v. (En eski çağlardan XVIII. yüzyıla kadar Kuzey Kafkas halklarının tari
nu Kararnameleri), cilt 2, 1. bölüm, 19,20,21. raporlar. 8
9
Konstantinov O.İ., “Djaro-Belokanı do XIX. stoletiya" (XIX. yüzyıla ka dar Car-Balaken), “Kavkaz”, sayı:2-3, 1846; Sbomik gazetı “Kavkaz”
hi), Moskova, 1988, s .4 l l.
Zakatala m üzesinin kitabındaki alındı numarası, KP-ZM-5839, Çar Rus-
15
1724. yılın ın haziran ayına yapılm ış İstanbul m ukavelesinin şartlarına gö
yası Car-Tala başçılarının m ülklerini Osmanlı fermanlarına rağmen tanı
re Azerbaycan ve D ağıstan’ın Hazar kıyısına b itişik eyaletleri Pitersburg
yordu. Bu sebepten Osmanlı fermanlarının Car-Balaken (Zagatala) askeri
sözleşmesinde gösterildiği g ib i, Rusya’da kalıyor, Azerbaycan ve D ağıs
dairesinin reisi tarafından tasdik edilm iş suretleri Rusya defterhanaların-
tan’ın geriye kalan bölgeleri, ayrıca Gürcistan ve Ermenistan T ürkiye’nin
da istifade olunurdu. Bkz. Ek 1.
emrine veriliyordu. Şirvan ve Kür nehrinden kuzeyde kalan Azerbaycan
“Puteşestvie v yujnuyu Rossiyu i osobenno Zakavkazskiye provintsii, so-
topraklarının (Şeki, Ereş, Kah) özel statüsü vardı. Osmanlı İmparatorluğu
verşenme kavalerom Gambay, konsulom korolya v Tiflise", 1820-1824
burada askeri kuvvet yerleştiremez ve kendi yöneticilerini tutamazdı. (Bk:
yıllarında, Azerbaycan B ilim ler Akadem isi Tarih Enstitüsünün İlm i Arşi
T.T.Mustafayev, 1723-1735 yılları Osmanlı hakim iyeti devrinde Azer
vi; V.V.Hacıyev, XVIII yüzyıl D ağıstan’da köylü camialarının Car-Bala
baycan’ın vaziyetine dair// Azerbaycan B ilim ler Akademisi H aberleri, Ta
ken birliği (Rus dilinde), Moskova, 1981, s .9 6 i.
rih, Felsefe ve H ukuk serisi, 1990, sayı:4, s.47-48. O SM A N 3.1
SİYASET
16
17
18
28
1727. yılında Kazımuk yöneticisi Surhay han Osmanh hüküm eti tarafın
nühsanm baskısında (Kronika voyn Djara v XVIII stoletii, X VIII yüzyıl
tasdik edilm işti. Bundan önce O smanlılar Gebele m ahalını da ona vermiş
da Car savaşları kroniği, Bakü, 1931) kaydedildiği g ib i, iki kelim enin an
lerdi. Salnameye göre, 1734. yılın a kadar “T iflis’in valisi Surhay han, Gen-
lam ının açıklığa kavuşturulmam ası yüzünden eserin bu kısmı çevirilme-
ce’nin valisi Genceli A ii Paşa id i” (“Car salnamesi”, s.27.). Kazıkum uklyu
m iş kalm ıştır. Aslında o üç kelim e - “ülke” (m ülk, soyurgal); “vaddun”
Surhay han ve M üşkürlü Hacı Davut Şirvan isyanını idare ediyorlardı.
(istek, dilek); “vukhan” (maksat, niyet) kelim eleri harfi harfine “ülke, is
Kah ve Tsahur (İlisu su ltanlığı) yöneticisi A li Sultan 173, 1729, 1730,
tenen bir massat” dem ektir. Bu ifade hem de o açıdan ilginçtir k i, Car-Ta
1731. y ılı tarihlerinde verilm iş Osmanlı fermanlarında Tsahur sancağı da
la kurumunun iç yapısını ve sosyal-ekonomik tem ellerini belirler. Car-Ta
hil Şeki vilayetinin beylerbeyisi olarak gösterilm iştir. O, 1731. yılın da ve
la cam ialarındaki sosyal-iktİsadi münasebetlerin en arkaik şekilleri ve on
rilm iş fermanla “M ir-i-liva"-sancak beyi vazifesine yü kseltilm iştir (Bk:
ların tarihi kökenleri hakkında b ilg i için bak: S.Süleymanova, Zakatala
T.T.Mustafayev, Adı geçen yazı, s.48.)
arkeografık m ateryalları esasında Car-Tala cam ialarının sosyal-iktisadi va-
Sözü edilen olaylarla ilg ili 1140/1728. y ılı tarihli O smanlı fermanı ve baş
ziyetiZ/Azerbaycan B ilim ler Haberleri, Tarih, Felsefe ve H ukuk serisi,
ka belgeler için bk: S.Süleymanova, Z akatalı tarilı-yurt b ilgisi müzesinin
1997, s a y ı:l4 .
XVIII-XIX yüzyıllara ilişkin arkeografık belgeleri//Azerbaycan B ilim ler
29
Akademisi Haberleri, Tarih, Felsefe ve H ukuk serisi, 1990, sayı:4, s.50-
riya narodov Severnogo Kavkaza (Kuzey Kafkas halklarının tarihi), s.415;
Kaynaklarda, genellikle “lezgi” etnik adı sadece etnik birim olarak lezgi
İ.G.Gerber, Opisanie stran i narodov vdol 2^apadııogo berega Kapiyskogo
halkanı ait değil, her zaman D ağıstan lılara ilişkin olarak kullanılm akta
morya, 1728 y., îstoriya, geografıya i etnografîya Dagestana (D ağıstan’ın
dır. Bu halk adı, anlaşılıyor ki, çeşitli halklara ait edilen “Çerkeş” (Şeri-
tarihi, coğrafyası ve etnografyası, Moskova, 1958, s .l 11.
kes-kazah, çerkası-ukraynalı, çerkes-kuzey kavkaslı) “Kazak” (kazah-ka-
30
zalı, kazak-ukraynalı, kazah-yengiloy) adlarında olduğu g ib i başlangıçta
21
Top-Karaağaç - Signah bölgesinde bir kaledir. Zakatala arkeografık malszemeleri arasındaki m ektuplardan anlaşılıyor k i, Car ile Gürcistan arasın
etnik değil de sosyal anlam taşım ış ve sınır koruyucusu, paralı askeri hiz 20
Bu fikrin Rus arşiv mazlem eleriııe ve Haber’iıı m alum atına istinat ettiği anlaşılm aktadır. (Bk: îstoriya Dagestana (D ağıstan’ın tarihi), s .350; îsto
55. 19
“Car salnamesi”nin tam olmayan ve çevirisinde birçok hataların yapıldığı
dan iki boncuklu Paşa rütbesini alm ış, 1728. yılın da Şam alıı hanı olarak
daki görüşmeler de genellikle bu yerde yapılırdı. Herber şöyle anlatm ak
met ile alakalı olmuştur.
tadır: “Car çevresinden dağlar arasından G ürcistan’a akınlar iş bu geçitten
G.M.Memmedov, Bedreddİnzade A li bey'in “G aime"si, (Rus dilinde) //
ed ilir” (Adı geçen kaynak). Vahuşti daha önce bu yerde şahın adamları ta
Azerbaycan Akadem isi Haberleri, Tarih, Felsefe ve H ukuk serisi, 1988,
rafından köşk yapılm ası hakkında m ulam at verm iştir (Bk: Bogratioııe Va
sayı: 4 s.77-78.
huşti, îstoriya tsarvstva Gruziııskogo (Gürcü ç arlığı’nm tarihi), Tiflis,
Armyanskaya anonimnaya kronika (Ermeni anonim kroniği, 1722-1736.
1 9 7 6 , S .1 6 0 .
yılları), Bakü, 1988, s.6-7.
31
D ağıstan Edebiyat, D il ve Tarih Enstitüsü’nde Ali Sultan P aşanın (Saruh-
22
Zakatala müzesinin kitabındaki alındı numarası, KPZM -6050.
23
Yesai Haşan Calalyan, gösterilen eser, s.7., not 12.
sı ve T ü rklerle aralarındaki anlaşm azlıklara yüzünden m em nuniyetsizli
24
“Car salnamesi”, s.22.
ğ in i dile getird iği mealde m ektuplar vardır. Anlaşılan bu m ektuplar Ens-
25
Sultan İbrahim Paşa’ya kızarak onu seraskerlik görevinden alır ve yerine
titü ’ye Zakatala-Balaken nahiyesi’nden toplanan veya Şeyh Şam il döne
1723. yılın ın eylül ayında Karslı Mustafa P aşayı tayineder.
m inde M urtaza A li’nin kütüphanesinde D ağıstan’a götürülen kitaplarla
26
27
lu) Car ve Zakatala cam ialarına atlarının çalınm ası, adam larını yaralanma
Anlaşılan 1733. yılında Osmanlı devleti tarafmdan D ağıstan’a gönderil
beraber dahil olmuştur.
miş K ırım hanı I Kaplan G irey’in (1730-1736) silah lı birlikleri olmuştur.
32
Zakatala arkeografık m alzem elerinden de belli olm aktadır k i, Tatar ordu
33
Gösterilen eser, s.27.
su atlarını otlatm ak İçin Alazan kıyılarına gelirdi.
34
Memmedov G .M ., “G aim e...” s.72,27.
İ.Petruşevskiy’e göre “ülke” Safevîler devletinde çeşitli sebeplerle, geçici
35
veyahut ömürlük ve de irsi olarak verilen topraklara denirdi. Fakat vergi
Car salnamesi, s.26.
G .Abdullayev, Azerbaydjan v XVII v. i vzaimootnoşenie yeqo s Rossiey (Azerbaycan XVII. yüzyılda ve onun R usya ile m ünasebetleri), Bakü,
dokunulm alığı ve hakim lik hakkını ifade eden bu terim e daha Teymuri-
1965, s.34.
ler döneminde de rastlanmaktadır. (Bk: Î.Petruşevskİy, Oçerki po istorii
36
Memmedov G .M ., Gösterilen eser, s.72.
feodalnıh otııoşeııiy v Azerbaydjane i Arm enii v X V I.-X IX . vekah (XVI.-
37
Aynı eser, s.71.
XIX yüzyıllarda Azerbaycan’da ve Ermenistan’da feodalite münasebetleri
38
Car salnamesi, s.2627.
üzerine) Leningrad, 1949, s .102-103). H atta Eski Ön Asya devletlerinde,
39
Zakatala m üzesinin kitabındaki alındı numarası, K PZM -6017.
Hurri muhitinde rast geiinen bu terim serbest cam ialara “ekelena” verilen
40
Gösterilen kaynak, KPZM -5840; Bkz: Ek 2.
m ülklerle alakalar askeri yüküm lülük anlam ı İfade ederdi. (îstoriya Drev-
41
Geniş b ilg i için bakınız: M eşadihanın N eum at, İz istorii Tsahuro-İlisuys-
nego Vostoka (Eski Şark tarihi), c ilt 2, s.229)- İlginçtir k i, Car-Tala’da
kogo sııltanstva (Sahur-İlisu sultanlığı tarihinden)//Azerbaycan B ilim ler
"keşkel” (m ülk) topraklarına ilişkin olarak “ulka", “urka”, biçim lerinde
Haberleri, Tarih, Felsefe ve H ukuk serisi, 1997, s a y ı:l4 , s.70-72.
kullanılan bu terim ler “kenar”, “k ıy ı” dem ek oluyor ve bunu da Selçuklu
42
Zamir A li, Razgrom N adir şaha v Dagestane (N adir şalı’ın D ağıstan ye
kat H ilafet’te, Teym uriler’de ve Safeviler’de bu terim değişerek bir feoda
43
Car salnamesi, s.31-32, Car salnamesi, s.36.
la rd ak i “uç” denen askeri-feodalite kurum u ile karşılaştırabilirsiniz. Fa
n ilgisi), “Naş D agestan” (Bizim D ağıstan), sayı: 161. s .16.
lite kurumunu anlatırsa Car Tala’da ilkin şeklini koruyarak serbest H u m
44
camialarına verilm iş m ülkleri hatırlatır.
45
Aynı eser, s.42.
A raştırıcılar Hurri m uhitindeki askeri camia kuruluşunun Kafkaslar’da
46
Gösterilen eser, s.43.
daha X IX. yüzyıla kadar korunarak sağlandığını ve H urriler’in de Kafkas
47
Azerbaycan B ilim ler Akadem isi Tarih Enstitüsü İlm i Arşivi, f. 1392, pa-
48
(F.M.Aliyev, Antiiranscie vıstupleniyau. borba protiv okkupatsii v Azer
halklarıyla etnik ve dil bakım ından akraba olduklarını kaydederler (Bk:
por, sayı: 1.
İ.M.Dyakonov, îstoriya Drevnego Vostoka (Eski Şark tarihi), I bölüm, Moskova, 1983, s.91; İ.M.Dyakonov, Yazıki Drevney Peredney Azii (Eski
baydjane v I polovine XVIII v. (XVIII yüzyılın I. yarısında Azerbaycan’da
Ön Asya D illeri), Moskova, 1967, s .l l4 .)
işgale karşı mücadele), Bakü, 1971, s .147.
O SM A N H
| g j
SİYASET
OSMANLI DİPLOMASİSİ
GENEL HATLARIYLA OSMANLI DİPLOMASİSİ
643 BİR AVRUPA DİPLOMASİ MERKEZİ OLARAK İSTANBUL 1792T798 DÖ N EM İ İNGİLİZ KAYNAKLARINA GÖRE
660 OSM ANLI D İPLO M ASİSİN İN BATILILAŞMASI
676 XIX. YÜZYILDA OSMANLI DEVLETİ'NİN YABANCI GAZETECİLERE NİŞAN VERME VE MAAŞ BAĞLAMA POLİTİKASI
681 OSM ANLI-İRAN İLİŞKİLERİNDEN DİPLOMATİK BİR KESİT
659
GENEL HATLARIYLA OSMANLI DİPLOMASİSİ DOÇ- DR- ALİ İBFAHİM SAVAŞ K IRIKKALE Ü N İV E R SİT E Sİ FE N -E D E B lY A T FAKÜLTESİ
GİRİŞ
nem ilişkilerini aydınlatan yabancı tarih çalışmaları ve ya ugün, Osmanlı kültür mirasının büyük bir
bancı elçiler tarafından kaleme alınan sefâretnâmeler gelmek
kısmının tarih araştırmacıları tarafından ça
tedirler. Bu konuda da, Osmanlı diplomasi tarihine ma
lışılmamış olması sebebiyle, Osmanlı-Türk
teryal teşkil edecek bu tür eser ve vesikaların mümkün
Medeniyeti hakkında, elimizde bulunan k ısıtlı kaynakla
olduğu kadarıyla tamamının çalışılıp değerlendirilmesi
ra istinaden, yapacağımız her türlü yorumun noksan ola
neticesinde daha fazla şeyler söylenebilecektir. Osmanlı elçilerinin ve sınır muhaddidlerinin raporları, döküman-
cağını bilmek gerekmektedir. Osmanlı diplomasi tarihi incelenirken, Osmanlı Devleti’nin kuruluşundan itibaren izlediği dış politika ve iç politik gelişmelerin dış politikaya ne derece tesir et tiğ i hakkında bazı ana noktaların incelenip değerlendi rilmesinde yarar vardır. Araştırmacının önündeki en bü yük engel ise, yukarıda söz konusu edildiği gib i, Osmanlı kültür mirasının henüz büyük bir kısm ının araştırıl mamış olmasıdır. Avrupa’da ve Balkan ülkelerinde yapı lan Osmanlı tarihi ile ilg ili çalışmalar zamanla büyük bir aşama kaydetmiş ve çalışmaların akışı hususunda önce
ter materyal olmalarının dışında, Osmanlı Devleti ile ya bancı devletler arasındaki diplom atik ilişkilerin en önemli tarihî kaynaklarından sayılmaktadırlar. Yabancı ülkelere yapılan diplomatik misyonlar neticesinde yazı lan sefâretnâmeler ve bunlara paralel olarak yine aynı ü l kelere sınır tahdidi için gönderilen komisyonların tu t tukları raporlar hakkındaki bilgilerim iz, en erken XVII. yüzyılın ikinci yarısına dayanmaktadır. Bu eserler, ya bancı devletlerin kültürleri ve toplumsal görünümlerini Osmanlı bir gözlemcinin bakış açısından değerlendiril mesi ve yorumlanması yönüyle kültür tarihî ağırlıklı
likle disipliner çalışmalar yapılm ıştır. Bizim tarih çalış
özelliklerinin yanısıra, Osmanlı Devleti’nin diplomatik
malarında ülke genelindeki bütün tarihçileri bağlayan
ilişkilerinin kaynağı olması ve Osmanlı diplomatlarının
metodolojik çalışma eksikliğim iz, bu sahada yapılması
itina ile uygulanmasına çalıştığı bir takım diplomatik
gereken çalışmalara da yansımaktadır. Henüz katalog ve
kaideleri ihtiva etmesi yönüyle de büyük ehemmiyeti hâ
arşivlerimizdeki tasnif çalışmaları bitmemiş ve araştır
izdirler. Burada bir hususun açıklanmasında fayda m ülâ
macıya handapparat hizmeti sunacak olan um ûm î ve hu
haza ediyoruz; bu da sefâretnâmeler ile sınır tahdit rapor
sûsî Osmanlı tarihlerinin büyük bir kısm ı araştırmacılar
larının farklı karakterlerde olmalarıdır, zira sefâretnâme-
için hâlâ terra incognita durumundadır. Bu sebeple Os-
lerde söz konusu olan, bir Osmanlı elçisinin yabancı bir
manlı diplomasisi ve diplomasi tarihi ile alakalı çalışma
hükümdara gönderilmesi ve bu misyonun doğrudan
lar da bu istenmeyen durumdan nasibini almaktadır. Bu
doğruya diplomatik bir karakter taşımasıdır. Gönderilen
hususta da yazılacak her şey, söylenecek her söz eksiktir
elçi aynı zamanda, Osmanlı pâdişâhını yabancı bir devlet
ve tamamlanmaya muhtaçtır.
başkanı nezdinde doğrudan temsil eden bir devlet ada
Osmanlı diplomasi tarihi ile ilg ili birinci dereceden
m ıdır ve bu husus, elçinin yabancı hükümdara teslim et
alakalı eserlerin başında sefâretnâmeler, sınır tahdit raporla
mekle yüküm lü olduğu gerek nâme-i hümâyûnda (creden-
rı,1 barış müzâkere raporları, umûmî ve husûsî tarihler, ya
tial) ve gerekse mübadele olunan antlaşmanın tasdikna
bancı devletlerle yapılan akitler, yazışmalar ve ayrıca o dö-
mesinde (ratifikation) yazılı olarak belirtilm iştir.
O SM A N LI
l
i SİYASET
Sınır tahdit raporlarında ise, bu memuriyete tayin
çiler mübâdele olunduktan sonra, yabancısı sayıldıkları
olunan heyetin böyle bir vazifesi yoktur ve müzâkereler,
ülke topraklarına girer ve belirlenen (ber-mûcib-i defter)
söz konusu olan iki devletin tayin ettiği sınır tahdit ko
güzergâh üzerinden yollarına devam ederlerdi. Her ne
misyonları arasında yürütülmüştür. Sultanın yabancı bir
kadar kendilerinin emniyeti için asker, mihmandar ve
devlet başkanı nezdinde doğrudan temsili söz konusu de
tercüman tayin olunmuş olsa bile, davranışlarında son
ğildir. Kendilerine yabancı devlet adamlarına teslim
derece bağımsız idiler. M aiyetlerine verilen tercümanla
edilmek üzere herhangi bir resmî mektup veya tasdikna
rın nasıl davranmaları gerektiğini belirledikleri gibi, as
me verilmemiştir; yalnız, memuriyetleri açısından bağla
kerlerin bile nasıl selâma durmaları gerektiğini kendi
yıcı olan, akdedilen barış antlaşması hükümleridir ve bu
anlayışları doğrultusunda düzenlemişler ve aksi davra
hükümlere mutabık görevlerini icra etmekle yüküm lü
nışların zuhûru hâlinde derhal müdâhale ederek gerekli
dürler. Diğer önemli bir husus ise, sınır tahdit çalışmala
tavırlarını sergilemişlerdir. Bu husus ile alâkalı sefâretnâ-
rına daha yüksek rütbeli bir Osmanlı devlet adamının
melerde ve diğer diplomasi ile alâkalı eserlerde, meselâ
nezaret etmesidir. Bu anlatılan farklılıklardan dolayı Os-
sınır tahdit raporlarında göze çarpan husus, Osmanlı el
manlı elçilerinin diplomatik kaidelerin yerine getirilm e
çilerinin emniyetlerini temin için yabancı devlet tarafın
si konusundaki ısrar ve kendine güvenirlikleri, pâdişâhın
dan refakatlerine verilen askerlerin kılıçlarını çekerek se
doğrudan temsilcileri olmaları sebebiyle daha belirgin
lâma durmalarından son derece rahatsız olmaları ve buna
dir; bu kaidelerin uygulanmasında »sınır tahdidine me
derhal müdahale etmeleridir. 1748 yılında Viyana’ya
mur olan muhaddidlerin sebatı ve görevlerinin kendileri
gönderilen Osmanlı elçisi Mustafa Hattî Efendi’nin sefâ-
ne sağladığı güven duygusu o kadar büyük değildir. An
retnâmesinde4 ve Ebû Sehl Hu’mân Efendi’nin5 sınır tahdit
cak bu, söz konusu kaidelerin uygulanmasında muhad
raporunda bu konu ile alâkalı yeterli bilgilere rastlamak
didlmn esnek davrandıkları ve sebat etmedikleri anlamı
mümkündür.
na gelmez.
SİYÂSÎ ARKAPIAN
Herhangi diplomatik bir görevin yerine getirilm e
Osmanlı diplomasisinin gelişim tarihini Osmanlı
sinde ehemmiyet arzeden ve en başta gelen husus eşit şartlarda müzâkere ve mükâleme&u. Bu husus, elçilerin
Devleti’nin gelişim sürecinden ayrı tutmak imkansızdır.
gönderildikleri ülkeye giderken gerek yollarda ve gerek
Osmanlı Devleti’nin yabancı devletlere, özellikle Avru güçlere karşı daha güçlü ve etkin bir müzâkere pozis
se o ülkede, hükümdar hariç diğer devlet adamları ile
p a lI
Osmanlı elçileri arasındaki bir kaide olarak görünmekte
yonunda olduğu zamanlarda, diplomasisinin de aynı şart
dir. Eğer yabancı bir devlet adamı Osmanlı elçisinin is
lar içinde yürütüldüğüne şahit olmaktayız. Osmanlı fü-
tikbâline tayin olunmuş ise (murahhas), ziyâret, iâde-i zi-
tûhâtının Anadolu sınırlarının dışına taşması ve Balkan
yâret ve müzâkerelerde fazla problem ortaya çıkmamıştır.
ların kısa bir sürede fethedilmesi neticesinde, Osmanlı
Elçilerin sınırlarda mübâdeleleri esnasında eşit şart
diplomasisi Avrupa devletleri ile daha yakın bir temas
larda görüşme esasını daha önceden sağlamak için, sınır
sahasına girm iştir; özellikle, İstanbul’un fethinden sonra
da belirli aralıklarda olan üç adet taş veya ağaçlardan bir
bu temaslar daha esaslı bir altyapı kazanmıştır. Ancak,
nişan dikilir ve ilk görüşme bu taşlardan ortada buluna
Balkanlarda ve Doğu Avrupa’da son derece güçlenen Os-
nın yanında yapılırdı. Mübâdele olunacak elçiler at üze
manlı Devleti, dış politikasını ve diplomasisini şu ana
rinde ortadaki taşın yanına gelirler ve her biri diğerinin
esas üzerine oturtmuş idi: Hiç bir Avrupalı Hıristiyan dev
attan önce inmesini beklerdi, zira attan ilk inen diğeri
leti eşit hakları hâiz muhatap kabul6 etmemek ve onlarla hiç
nin ayağına gitm iş olur, dolayısıyla mağlup sayılır ve
bir zaman dâimî barış içinde olmamak.1
diplomatik olarak fena puan almış kabul edilirdi.2 Bazı
Osmanlı Devleti’nin 1792 yılına kadar yabancıdev-
durumlarda mübadelenin yapılacağı yerin teklifi ve tes
letlere, özellikle Avrupalı devletlere dâim î elçi gönder
piti hususunda da muhatapların diplomatik manevra ve
memesi, değişik sebeplere bağlanarak izah edilmeye çalı
puan kazanma gayretinde oldukları görülmektedir.3 El O SM A N U
şılmıştır. Her ne kadar bu izahlar yanlış olmasa da,
E
SİYASET
önemli bir husûsun göz ardı edilmesi nokta-i nazarından
rin Osmanlı diplomasisi açısından meşrûiyeti onaylan
dolayı eksiklik arzetmektedir. Osmanlı diplomasi tarihî
mış oluyordu.
ne ışık tutan en önemli belgelerden nâme-i hümâyûnlar,
1793’den itibaren yabancı ülkelere üç y ıl süre ile
sefâretnâmeler ve sınır tahdit raporları incelendiğinde,
dâim î elçi gönderilmeye başlanmış ve 1 8 1 5 Viyana Kong
daim î elçi göndermeme gib i diplom atik bir faaliyetin ol
resi ile kordiplom atik esasları yeniden belirlenmiş ve Os-
mayışının en önemli sebeplerinden biri olarak, Osmanlı
m anlı Devleti de bu hususu kabul etmiştir. Bu Osmanlı-
Devleti’nin hiç bir devleti kendisi ile eşit haklan hâiz muha
Merkeziyetçi dış politika ve buna paralel olarak yürütülen
tap kabul etmeyişini ve bunu diplom atik bir gelenek ve
diplomasi, başlangıçtaki hukuki anlayışı doğal olarak y i
ilke olarak muhafaza etmesini vurgulamak gerekir. Bu
tirm iş ve 18 5 6 Paris Antlaşması ile Avrupa hukuk siste
anlayıştan yola çıkarak, yabancı bir ülkeyi eşit haklan hâ
mine dahil olarak, daha evvel koruduğu pozisyonunu ta
iz muhatap olarak kabul etmemesi ve bunda diplom atik
mamen yitirm iştir.
bir ilke olarak ısrar etmesi sebebiyle, yabancı bir ülkeye daim î bir elçi göndermesi gib i diplom atik bir faaliyetle,
DİPLOMATİK ARKAPLAN
o ülkenin meşrûiyetini tanım ış olacağı anlam ına gelece
1699 Karlofça Barış Antlaşmasına kadar Avrupa’da
ğinin ve bu ilkenin ihtiva ettiği anlamla tezat teşkil ede
hükümfermâ olan devletlere karşı politik ve diplom atik
ceğinin göz önünde bulundurulm ası gerekir.
üstünlüğünü muhafaza eden Osmanlı Devleti, 1792 y ı
Osmanlı dış politikasına ve diplomasisine yön veren
lında dâim î elçiliklerin tesisine kadar yabancı devletler
ve onları önemli ölçüde etkileyen olayların başında 1606
nezdinde elçi bulundurmuyor ve bu ülkelere sadece siyâ
Zitvatorog Barışı gelm ektedir. Bu barışın ehemmiyeti,
sî, diplom atik ve daha başka sebeplerle muvakkat elçi
Osmanlı D evleti’nin daha önce “Viyana Beyi” olarak hi
gönderiyordu. Gönderilen elçiler, kendilerine tevdi edi
tap ettiği Avusturya-Roma imparatorunun “Kaiser”s ola
len görevlerini ikm al ettikten sonra, hemen Âsitâne-i
rak tanınması ve senelik cizyeden (tribut) vazgeçmesi ile
Sa adet’e geri dönüyorlardı; yani görev süreleri, görevle
açıklanabilir. Osmanlı diplomasisinde dönüm noktala
rinin ikm al edilmesi ile sona eriyordu.
rından biri olan bu antlaşma ile diplom atik manada ilk 1699 Karlofça Barış Anlaşmasına kadar dış p oliti
prestij kaybı meydana gelm iştir. Bunu takiben 1699
kada bu anlayışla tek taraflı bir siyaset izleyen Osmanlı
Karlofça Barışı ile, Osmanlı tarihînde ilk defa yabancı
Devleti, bu antlaşma ile tarihînde ilk defa yabancı bir
bir devletin tavassutu kabul edilmiş ve Osmanlı diplo
devletin tavassutunu kabul ediyordu. Bu, 1606 Zitvato
masi literatüründe eski Moskov Prensi olan Rus Çarı’nın
rog Antlaşmasından sonra Osmanlı D evleti’nin dış poli
“Çarlık” ünvanı kabul edilm iştir.9
tikada ikinci büyük prestij kaybı idi. Takip eden yıllar
Bu gelişmelerden sonra, daha önce Osmanlı Devleti
da, Osmanlı dış politikası önemli ölçüde değişmiş ve
tarafından casus10 oldukları kabulü ile rehine muamelesi
ofensif savaş politikası yerini önemli ölçüde defensif sa
ne tâbi tutulan yabancı elçiler, daha dostâne muamele gör
vaş politikasına bırakm ıştır. Bundan sonra, dış politika
müşler ve buna paralel olarak diplomatik literatürde yine
da daîmâ dengeler göz önünde tutulm aya gayret edilmiş
ilk defa “miknetlii ulu dostumuz” ifadeleri yer alm ıştır.11
ve rakip devletlerin tarafsızlığını sağlayabilm ek için, ya
Osmanlı Devleti’nin diplom atik güç grafiğinin ya
pılan askerî faaliyetler esnasında bu devletlere elçiler
vaş yavaş düşmesine m ukabil, değişen siyâsî ve kültürel
gönderilmiş ve bunların tarafsızlığı sağlanmaya çalışıl
dengelere paralel olarak Avrupalı devletlerin siyâsî ve diplom atik güç grafiğinin yükselmeye başlaması ile ve
mıştır. Osmanlı dış politikasında daha önce hiç rastlan
özellikle savaş m eydanlarındaki yenilgiler dolayısıyla as
mayan bu tür diplom atik faaliyetler, artık tek taraflı po
kerî sahada yapılm asının zarûrî olduğu düşünülen re
litik a devrinin kapandığını, diplomaside diğer dengeleri
formlar neticesinde, diplom atik manada da reformasyoııa
de göz önünde bulundurarak daha tem kinli davranılma-
gidilm iş ve Osmanlı tarihînde ilk defa dâim î elçilikler
sı gerektiğini anlatması açısından önem lidir.12
tesis edilmiştir. Bu uygulam a ile, daha önce eşit haklan
Osmanlı D evleti’nin yabancı devletlerle, özel
hâiz muhatap olarak kabul edilmeyen Avrupalı devletle
likle Avrupalı güçlerle olan münasebetlerini, Osmanlı
O S M A N II
m
SİYASET
f o
O
Devleti’nin daha üstün müzâkere pozisyonunda olduğu
li diplom atlar yetiştirecek olan dil akadem ileri, Venedik
1606 Zitvatorog antlaşmasına kadar olan dönem; Zitva-
örneği üzerine kurulm uş ve bunu 1621 yılında ilk ger- ^
torog’dan 1699 Karlofça B arışın a kadar olan ve eşit hak
çekleştiren Polonya Kralı I. Sigism und olmuştur. 1683
ları hâiz muhatap kabul etmeme ilkesinin anlam ını y itir
yılında II. Viyana Kuşatması’nda AvusturyalIların im da
diği devre ve Karlofça ile başlayan duraklam a devrinin
dına koşan Polonya Kralı Johann Sobieski ve Kardeşi
söz konusu olduğu devre olarak üç bölümde özetlemek
Markus bu akademide şark dilleri tahsili görmüşlerdir.
mümkündür. Bu üç devre, Osmanlı tarihînde hem siyâsî
Fransa Kralı XIV. Louis (Lui) de 1669/1670 yılınd a İs
ve hem de diplom atik ilişkiler açısından son derece
tanbul’da bir “D il oğlanları Enstitüsü” kurmuştur. Bu
ehemmiyet ve paralellik arzetmektedir.
günkü Viyana Şarkiyat Enstitüsü’nün de tem elini oluş turan, Avusturya’nın kurduğu “D il oğlanları Enstitü
Osmanlı D evleti’nin, yabancı devletlere ilk defa ne
ancak bunun kesin olarak ne zaman kurulduğu
zaman elçi gönderdiği konusunda fazla b ilgiye sahip de
sü”
ğiliz; fakat Osmanlı B eyliğin in Bizans sınırında varlığı
hakkında fazla bir malûmat yoktur, fakat böyle bir gele
nı hissettirdiği günden itibaren komşusu olan Bizans ile
neğin de, muhtemelen XVI. yüzyılın sonu ile XVII. yüz
askerî mücadelelerin dışında da münasebette olduğunu
yılın ilk yarısında oluşturulduğu sanılm aktadır.16
görm ekteyiz.13 Osmanlı D evleti’nin başlangıç safhasın
Bütün bu yapılanm aların arka planında, Osmanlı
daki komşu ülke ile siyâsî ilişkilerinin boyutları çok sı
Devleti ile olan siyâsî ve diplom atik münasebetlerde, Os-
nırlı olsa bile, bu, böyle bir münasebetin varlığını inkar
m anlı payitahtında dil bilen bir diplom atın bulunması
etmek anlamına gelmez. Osmanlı varlığının Balkanlarda
ve bu diplomatın gerektiğinde merkezde de kullanılm a
hissedilmesinden önce politik ve diplom atik münasebet
sı yatm aktaydı.
lerin yoğunluğunu Bizans ile olan münasebetler oluştur
İstanbul’da diplom atik tem silcilik bulundurmak,
m aktaydı; bu münasebetlerin bir diğer yönü de, akraba
yabancı ülkelerin Osmanlı Devleti’nin siyâsî ve diploma
lık ve tedâfuî tarzda olmasıdır.
tik faaliyetlerini yerinde izlemek ve ona göre tedbirini al
Orhan Bey zamanında (1324-1362) Balkanlara ge
m ak gib i, Osmanlı Devleti tarafından verilen bir im tiyaz
çen Osmanlıların, H ıristiyan asilzâdelerle yakın ilişkide
idi. Bu im tiyazı Osmanlı Devleti, kendi dış politikasın
olduğu ve b irlikte savaşa gittik leri bilinm ektedir. Bizans
da ve diplomasisinde zaman zaman kendi lehine kullan
imparatorlarının ise, Osmanlı pâdişâhları nezdinde elçi
masını biliyordu.17 İstanbul’da bulunan elçiler ise, dev
bulundurmayı adet haline getirdikleri söz konusudur.14
letlerinin yaptıklarından birinci derecede sorumlu adde
Balkanlardan başlayarak Avrupa içlerine kadar varan Os-
diliyordu ve bu yüzden daha ziyade “Rehine" muamelesi
manlı futühatının doruk noktasını İstanbul’un fethi
ne tabi tutuluyordu.
oluşturmuş ve bu son olay Avrupalı devletlerin Osmanlı
A- Osmanlı Diplomasisinin
ile ilişkilerine daha yoğun bir boyut kazandırmıştır.
Yapısal Dönemleri
Venedik, teşkilâtlanm a manasında diplomasinin kurucusu olarak kabul edilmektedir. Bir ticâret devleti
1- DÂİMİ (İKÂMET) ELÇİLİKLERİN TESİSİNE KADAR GEÇEN DÖNEM
ve cumhuriyeti olan Venedik’in, daha XIII. yüzyılda İs tanbul’da hem misyoner okulu ve hem de ticârî menfaat
Osmanlı D evleti’nin kuruluşundan, uluslararası
lerine hizmet eden bir “Orient Akademi”si olduğu bilin
kordiplom atik kuralların kararlaştırıldığı 1815 Viyana
m ektedir.15 Bu geleneğin bir devamı olarak, İstanbul’un
Kongresi’ne kadar, Osmanlı kordiplom atiğinin oluşumu
fethinden hemen sonra, İstanbul’da diplom atik bir tem
açısından kayda değer dönemler mevcuttur. Bu dönem
silciliğe sahip olmada da Venedik yine örnek teşkil et
ler, Osmanlı kordiplom atiğinin yapısal olarak geçirdiği
mektedir. Avrupalı güçlerin Osmanlı Devleti ile olan si
önemli dönemleri kapsamaktadır. Bu dönemlerde, Os-
yâsî ve diplom atik münasebetlerinde daha emin ve tutar
m anlı kordiplomatik teşkilatı, Osmanlı dış politikasına
lı adım atm alarını tem in edecek D il Oğlanları (Sprachk-
paralel olarak büyük değişikliklere uğramıştır. Osmanlı
naben) daha doğru bir ifadeyle, Osmanlıca bilen tecrübe-
D evleti’nin, uç beyliği (marklık) statüsüyle Anadolu top-
O SM A N L I
E
I
SİYASET
faklarında siyasal bir varlık olarak ortaya çık tığı dönem
maktadır.23 Bizans ile olan ilişkilerden yola çıkarak, Os-
lerde komşuları bulunan tekfurlar ve Bizans ile bir taraf
manlı beyliğinin bu devlete sık sık elçi göndermiş oldu
tan, diğer Türk beylikleri ile diğer taraftan yakın ilişki
ğu muhakkaktır; ayrıca Bizans imparatorlarının Osman-
ler tesis ettiği bilinmektedir. Bizans ile olan ilişkilerde
lı sultanlarının yanında devamlı bir elçi bulundurdukla
karşılıklı yardımlaşma esasına dayanan veya evlilik yolu
rı da söz konusudur.24 Orhan Bey zamanında, Bizans ile
ile takviye edilen ilişkiler mevcuttu. Özellikle Orhan
dar kapsamda da olsa, zaman zaman akrabalık bağları ile
Bey zamanında Bizans ile olan ilişkilerde, husûsi sebep
pekiştirilen,25 belirli bir diplom atik ilişki bağı mevcut
lerle elçi gönderme söz konusudur;18 hattâ Orhan Bey’in
tu. Bu ilişkiler sadece Bizans ile sınırlı kalmamış, aynı
(1324-1362) 1347 yılında Üsküdar’da (Skutan) Bizans
zamanda komşu beylikler ile de ilişkiler vardı. I. Murad
imparatoru V/. Kantakuzenos (1341-1354) ile bizzat gö
zamanında ise, yeni kazanılan ve toprakların genişleme
rüştüğü bilinmektedir.19 Ayrıca, henüz kuruluş aşama
sine paralel olarak, yabancı ve komşu ülkeler ile ilişkiler
sında olan Osmanlı Devleti’nin büyük bir imparatorluk
de büyümüş ve genişlemiştir. İmparator Joannis oğlu Kir
la ortak askerî operasyonlar düzenlemesi de ilginç bir ko
Manuel’i Sultan Murad’ın yanına elçi olarak kalması için
nudur.20 Kantakuzenos, 1348 yılında Umur Bey’in şehit
göndermiştir; bu Bizans imparatorlarının özen gösterdi
düşmesinden iki yıl önce, yani 1346 yılında, ondan daha
ği bir husustu.26 Özellikle Balkanların ve İstanbul’un
kudretli bir müttefik olan Osmanlı hükümdarı Orhan
fethinden sonra, Avrupalı devletlerle diplom atik trafik
Bey ile anlaşmıştı. Ancak, Orhan Bey’i sadece kudretli
doğal olarak yoğunlaşmıştır.
bir müttefik olarak algılayan Bizans imparatoru ilerde yanıldığını anlayacaktı; zira, Orhan Bey ne Umur Bey, ne de Osmanlılar Aydın ve Saruhan Türkleri idiler. Önceki lerin Bizans ile olan ilişkilerinde ücreti, yağma ve esir el de etme gayesini ön planda tutmalarına karşın, Orhan Bey’in izlediği diplomasinin tek istikam eti vardı; o da, gittikleri yerleri zaptetmek ve orada yerleşmekti.21 O sı ralarda Osmanlı B eyliğin in konumunda olan ve hemen hemen aynı güce sahip Karesi B eyliğin in , bu mücadele lerden başarısız çıkmasının sebebi, iç çekişmelerden kur tulup, Osman Bey Ve Orhan Bey gib i ileriye dönük poli
Osmanlı Devleti, XIV ve XV. yüzyıldan itibaren Balkanlar ve Doğu Avrupa’da siyasi nüfuzunun ve dola yısıyla müzâkere pozisyonunun güçlenmesinden sonra, dış politikada ve diplomatik münâsebetlerde hiç bir dev^ leti eşit hakları hâiz muhatap (Gleichberechtigter Partner) ka
bul etmeyen bir anlayış yerleşmeye başlamıştır. Uluslara rası yazışmalara da yansıyan ve Osmanlı diplomatikasında bariz bir şekilde görülen bu anlayış, Osmanlı Devle t i’nin Akdeniz’i, Doğu Avrupa’yı idaresi altına aldıktan ve hâkimiyetini Anadolu ve Asya’da talikim ettikten
tikaları üretememeleri ve buna uygun diplomatik ma
sonra daha da kuvvetlenmiştir. 1521’de Belgrad’ın fet
nevraları ustalıkla lehlerine çevirememeleridir.
hinden sonra 1526 yılında Macar İmparatorluğunun,
Orhan Bey zamanında yapılan teşkilatlanma gayret leri ve kazanılan topraklar ile uç beyliği konumundan uç devleti konumuna ulaşan Osmanlı Devleti, hâlâ Anado
güçlü Osmanlı orduları tarafından tarih sahnesinden si linmesinden ve Viyana önlerine kadar uzanan bir siyâsî nüfuz devrinden sonra İslam’ın halifesi ve H ıristiyanlı
lu ’da egemen olan İlhanlı üstünlüğünü tanımak zorunda
ğın hâmisi Avusturya-Roma İmparatoru karşı karşıya
idi. Orhan Bey de ilk yıllarında Tebriz’e bağım lı olduğu
gelmiş ve özellikle Osmanlı-Avusturya arasındaki siyâsî
halde, artık İlhanlı gücünü daha az hissediyordu. Bu se
ve diplom atik savaş son derece kızışm ıştır. Buna paralel
beple, siyasal manada babasından daha rahat bir beylik
olarak, bu mücâdelelere dolaylı ve dolaysız katılm ak zo
sürüyordu. Beyliğinin üçüncü yılında, kendi adına, ba
runda kalan başta Rusya, İran ve Fransa âdetâ XVIII.
bası Osman Bey gibi, bağımsızlık alâmeti olan sikke ba
yüzyılda Osmanlı Devleti’nin Doğu ve Batı politikaları
sımını gerçekleştirmiştir. Fakat, İlhanlı D evleti’nin
nın ve diplomasisinin yoğunlaştığı merkezler olmuştur.
1335 yılında yıkılm ası ile Osmanlı beyliği gerçek bir egemenlik kazanmış oldu.22
Osmanlı Devleti 1793 yılına kadar yabancı devlet lere dâim î (ikâmet) elçi göndermemiş fakat zaman zaman
Hammer, Osmanlı Devleti’nin ilk elçiyi 1339 yı
gerektikçe fevkalâde elçiler göndermiştir. Önceleri Nâ-
lında Orhan Bey zamanında Bağdad’a gönderdiğini yaz-
meresân, ve Çavuş adlı memurlar, pâdişâh veya sadrazam
O SM A N LI
SİYASET
mektubunu herhangi bir yabancı krala götürmek ile gö
va eden seyahat yazıları şeklindedir; bu eserlerde, elçilik
revlendiriliyorlardı; ancak, bu memurlar, mektupları tes
görevinin başlangıç gününden, son bulduğu güne kadar
lim etmenin haricinde herhangi bir diplom atik görev ifâ
görülen, duyulan her şey en ince ayrıntıları ile zikredil
etmeye mezun değillerdi. Fakat buna m ukabil, gerek cü-
miştir. 1793 yılından sonra üç y ıl gib i bir süre ile tayin
lûs tebliği veya tebriki ve gerekse imzalanan bir barış
olunan dâim î (ikâmet) elçilerin sefâretnâmeleri ise, daha
antlaşması neticesinde yabancı ülkelere gönderilen fev
ziyâde politik yazılardır; ancak, 1730 yılında Viyana’ya
kalâde elçiler ise, kendilerine verilen nâmei hümâyûnu
giden Reîsü’l-kiittâb Mustafa Efendi'nin sefâretnâmesi her
(credentiale),21 hediyeleri ve tasdik olunan barış antlaşma
ne kadar bu dönemden önce kaleme alınmış olsa da, şe
sı metnini (ratifikatio) yabancı hükümdara teslim etmek
kil itibariyle 1793 sonrası sefâretnâmeleri g ib i politik
le görevli idiler. Bunun dışında ziyafet vermek, ziyafetle
bir muhtevaya sahiptir.33
re katılm ak, görüşmelerde bulunmak durumunda idiler.
2- 1793'DEN 1815 VİYANA KONGRESİ’NE KADAR OEAN DÖNEM (İKÂMET EEÇİEERÎ).
Fevkalâde elçi olarak gönderilirken kendilerine, görev dönüşünde tekrar iâde etmek üzere pâye veriliyordu ve
Osmanlı D evleti’nin dâimi tem silciliklerin kurul
bu göreve, gönderildikleri ülkenin itibarına ve diploma
m adığı, sadece fevkalâde elçilikler ile iktifâ edildiği y ıl
tik misyonun ehemmiyetine göre ortaelçi (envoye) veya bü
larda, Osmanlı Devleti’nin yabancı ülkelerde dâim i elçi
yükelçi olarak tayin ediliyorlardı. Ortaelçi olarak gönderi
likler tarafından temsil edilmemesi fazla mahzur teşkil
lenlere genellikle defterdar veya nişancılık rütbesi; büyü
etmiyordu. Devletin büyüklüğü ve buna paralel olarak
kelçi olarak gönderilenlere ise, beylerbeyliği payesi verili
uluslararası arenada müzakere pozisyonunun son derece
yordu. Bu elçiler, gönderildikleri ülkede diplomatik
güçlü olması sayesinde başka devletlerin yardım ı olma
misyonlarının tamamlanmasına kadar kalıyorlar; ilk zi
dan istediklerini düşmanlarına dikte ettirebiliyordu. Ay
yaretler, hediyelerin ve gönderilen belgelerin teslim inin
rıca burada zikredilmesi gereken diğer bir husus ise, ya
yapıldığı resmi kabuller ile, elçiye yabancı hükümdar ta
bancı devletler, Osmanlı D evleti’nin politikaları hakkın
rafından Osmanlı pâdişâhına götürmesi gereken hediye
da gerekli m alum atı Asitâne’de m ukim elçileri vasıtası
ler ve cevâbı mektubun teslim edildiği veda ziyareti ara
ile elde ediyorlardı. Osmanlı Devleti ise böyle bir ihtiya
sında kalan günlerde ise, elçi şerefine o ülkenin görülme
cı, daha değişik yollardan karşılıyordu. Dış ülkelerde
ye değer yerlerini, kuruluşlarını ziyaret programlan dü
meydana gelen olayları B âbıâli’ye bildiren kaynaklar ara
zenleniyor ve veda ziyaretini m üteakip geri dönüş yolcu
sında; doğuda sınır eyâletleri valileri, kuzeyde Kırım
luğu başlıyordu.
hanları, batıda, Eflâk ve Buğdan voyvodaları, Osmanlı
Elçilerin m aiyyetlerinde bulunan sefâret heyeti üye
hâkim iyetini tanıyan Dubrovnik (Regusa) Cum huriyeti
lerinin sayısı sefâretten sefarete göre değişiklik arzet
ile Erdel K rallığı bulunmaktaydılar. Ayrıca, ticaret gaye
mektedir; bu sayı bazan 1000’i aşmaktadır.28 1748 yılın
siyle Avrupa’da bulunan Osmanlı tâcirleri gördükleri
da Viyana’ya gönderilen Mustafa Hattî Efendi’ma sefâret
olayları ve duydukları haberleri hükümete rapor ederler
heyeti 82,29 1720 yılında yine Viyana’ya gönderilen İbra
d i.34 Yabancı elçiler, diplom atik görevlerinin dışında
him Paşam a sefâret heyeti ise 763 kişiden oluşmaktay
entrikacı ve casus35 durumunda olduklarından, OsmanlI
d ı.30
lar bunlara genelde rehine muamelesi yapıyor ve temsil Elçilerin sefâret görevleri esnâsında gördüklerini ve
ettikleri devletlerin yanlış ve Osmanlı aleyhine oluşan
yaşadıklarını anlatan sefâretnâmeleri mevcuttur. Bu sefâ-
politikalarından dolayı mesul tutulabiliyorlardı; bu se
retnâmelerden bilinenlerin sayısı 4 5 ’dir.31 İlk i32 muhte
bepten, pâdişahlar ve sadrazamlar yabancı elçileri kü
melen XV. yüzyılın ikinci yarısında kaleme alınm ış olan
çümserler, çoğu kez onlara hakaret bile ederlerdi.36
sefâretnâmelere genellikle XVII. asrın ikinci yarısından
Fakat, bu satvet ve ihtişam grafiğinin zamanla düş
sonra daha sık rastlanmaktadır. 1793 yılına kadar yaban
mesi ve uluslararası politikada etkinliğin ve yaptırım gü
cı ülkelere gönderilen elçilerin sefâretnâmeleri daha ziya
cünün kaybolması bu durumu değiştirdi. XVIII. yüzyıl
de, zengin târihi, sosyokültürel ve coğrafî motifleri ih ti OSMANU
dan itibaren düşmanlarına karşı tek başına mücadele
E
SİYASET
edemeyen Osmanlı Devleti, Hristiyan devletlerin yardı
B- Osmanlı Diplomasisinin Siyasal
mını istemeye mecbur kaldı. Yabancı elçilere yapılan muamele değiştiği gibi, bu husus yabancı ülke hüküm
Dönemler Açısından Dönüm Noktaları
darlarına yazılan mektuplara da yansıdı; ilk defa bu yüz yılda yabancı hükümdarlara miknetlii ulu dostumuz gibi tabirler kullanılmaya başlandı. Artık Osmanlı Devleti,
1. KURULUŞTAN 1453 İSTANBUL’UN
uluslararası diplomasi usullerine uymak zorunda kalıyor du; Avrupa devletler dengesinde meydana gelen değiş meleri yakından takip etmek, bunlardan faydalanmayı
nesine çıkmasından sonra, gerek Türk beylikleri ile ve gerekse Bizans ile dar kapsamda da olsa ilişkileri mevcut
bilmek gerekiyordu.37
birbirleri içinde erimişlerdir ki, Türklerin Bizans’ı m üt
FETHİ'NE KADAR OLAN DÖNEM Osmanlı Devleti’nin bir uç beyliği olarak tarih sah
tu. Fakat, her iki devlet arasındaki münâsebetler o kadar
Bu konuda ilk girişim i yapan Sultan III. Selim’dir.
tefik mi, düşman mı ya da teb’a mı olarak değerlendir
İlk defa 1793 yılında başlamak üzere, 1802 yılına kadar Avrupa’nın belli merkezlerine üç y ıllık süre ile dâimî
dikleri, Bizans’ın ise Türkleri tiranları m ı, yıkıcıları mı, yoksa koruyucuları mı olarak gördüklerini söylemek ko
(ikâmet) elçiler atandı. Böylece yabancı ülkelere ilk defa dâimî (ikâmet) elçiler gönderiliyor ve Osmanlı Devle
lay değildir.40 Orhan Bey zamanından İstanbul’un fethine kadar
ti’nin menfaatleri yerinden temsil edilmeye başlanıyor du. Bu yıllarda henüz elçilik dereceleri düzenlenmemiş olduğundan, yeni ihdâs edilen dâim î (ikâmet) elçiliklere
geçen zamanda, kazanılan topraklar sebebiyle yeni yeni komşular ile muhatap olunmuş ve onlarla olan ilişkiler de bu olaylara paralel olarak genişlemiştir. İstanbul’un
tayin edilen elçiler büyük elçi sıfatıyla gönderildiler.
fethine kadar Avrupa, doğuda günden güne genişleyen
Dâimî (ikâmet) elçiliklerden gerekli faydayı sağla yamadığına inanan Sultan III. Selim, bu hususta daha fazla masrafa katlanmanın lüzumsuz olduğunu düşüne
ve kuvvet kazanan bu devleti pek ciddiye almamıştı. Osmanlı Devleti ile Bizans’tan sonra ilk ve doğrudan ilişki
rek, dâimî elçilikleri kaldırmaya karar verdi; ancak, bun ların birden bire kaldırılm asını da uygun bulmuyordu. Bu yüzden bu ülkelerde, Fransa hariç, Osmanlı Devle ti’nin maslahatgüzarlar tarafından temsil edilmesi karar laştırıldı.38
kuran devletler, doğal olarak Macaristan ve Venedik idi.
1815 yılında yapılan Viyana Kongresi kordiploma tikte yeni bir düzenleme yaptı ve elçilikleri, büyükelçi,
bahçesi olmaları gibi stratejik bir konumdan dolayı çok
fevkalâde orta elçi, ikâmet elçisi ve maslahatgüzar olmak üze
şı’ndan sonra başlayan Osmanlı-Macar münâsebetleri ta
re dört sınıfta topladı. Fakat daha, üç yıl sonra 1818’de toplanan Aix la Chapelle Kongresi’nde ise, bütün dünya devletleri için bağlayıcı olan bugünkü modern kordiplo matiğin esasları belirlendi.
rihinde, 1396 Niğbolu Savaşı büyük anlam taşımaktadır.
Osmanlı Devleti 1821 yılına kadar Avrupa devlet leri nezdinde maslahatgüzârlar bulundurmaya devam et
Haçlı Seferi fikrine başvurarak, bir haçlı seferi tertibine
Balkanlarda ilerleyen ve gelecekte Avrupa için büyük bir siyâsî güç olarak problem teşkil edecek olan Osmanlılara ilk ciddî mukavemeti Macarlar göstermişlerdir. Macar lar, gerek H ıristiyanlığın ve gerekse Avrupa’nın arka zor bir durum ile karşı karşıya idiler. 1389 Kosova Sava-
Avrupa’nın savunması kendi omuzlarına yüklenen Maca ristan, günden güne büyüyen Osmanlı Devleti’ne yalnız karşı koyamayacağını anlamış ve bu yüzden Hıristiyan muvaffak olmuştur. Fakat bu sefer hüsran ve yenilgi ile
ti; bunlar gayr-i müslimlerden tayin olunduğu gibi,
neticelenmiştir.41 Bu şekilde başlayan ve Macaristan’ın
Müslümanlardan da seçiliyordu. Yunan ayaklanması baş layınca, Rum maslahatgiizârlarm Bâbıâli’ye kasden yanlış
1526 Mohac Meydan Savaşı ile tarih sahnesinden silin mesine kadar devam eden münâsebetler çerçevesinde, her
haber verdiği anlaşılınca, Sultan II. Mahmud onların hepsinin işine son verdi; böylece ikâmet elçilikleri mu
iki devlet de birbirlerine karşı değişik stratejiler uygula dıkları gibi, zaman zaman bu ilişkilerin bir gereği olarak
vakkaten ortadan kalkmış oldu. II. Mahmud saltanatının son yıllarında, III. Selim ’in kırk yıl önce giriştiği tecrü beden faydalanarak 1834 yılında bu teşebbüsü tekrar ye nilemiş ve günümüze kadar devam etmiştir.39 O SM A N LI
diplomatik ilişkilerde de bulunmuşlardır.42 Osmanlı-Venedik ilişkileri İstanbul’un fethi öncesi
m
ne kadar uzanmaktadır. Venedik, Osmanlı Devleti’ne ilk SİY A SIT
defa 1408 yılında bir elçi göndermiş ve Yıldırım Baye
askeri ittifaklar da dahil olmak üzere akrabalık bağları ile
zid’in oğlu Süleyman Çelebi ile bir barış antlaşması im
iyi ilişkiler tesis edilmiş, ancak kazanılan topraklarda iyi
zalamıştır. Buna karşın, Osmanh Devleti tarafmdan Ve-
den iyiye hesap edilmiş bir iskan ve yayılm a politikası iz
nedik’e 1417 yılında, bir sene evvel imzalanan antlaşma
lenmiştir. İlk Osmanlı hükümdarları, başlangıçta kendi
nın tasdikli suretini götürmek üzere bir elçi gönderil
lerine problem olabilecek Türk beyliklerini, zamanını iyi
miştir.43
ayarlayarak topraklarına katmışlar ve diğer beylikler ile
Diplomasinin kurucusu olarak bilinen Venedik, di
olan ilişkilerinde dostâne davranmaya özen göstermişler
ğer Avrupa devletleri gibi dînî taassupla hareket etme
ve belki de Balkanlar ve Avrupa’ya nispetle bir iç mesele
miş, ilişkide olduğu devletlerin dininden ziyade onlarla
olarak gördüklerinden, bunların topraklarına katılm ası
yapacağı ticâreti düşünerek hareket etmiştir. Bu sebeple,
işini de, Osmanlı beyliğinin güç olarak daha müsait ola
ticârî menfaatlerine zarar gelm ediği müddetçe, Osmanlı
cağı ileriki bir zamana ertelemişlerdir. Bu sebepledir ki,
Devletine karşı düşmanca cephe almamış, fakat Avru
Yıldırım Bayezid’e kadar Osmanh toplumunun başında
pa’da sıklıkla oluşturulmaya çalışılan haçlı hareketlerini
olan hükümdarlar, Anadolu’daki Türk beylikleri ile faz
de gizlice desteklemiştir.44 Osmanlı Devleti’nin XV.
la uğraşmamışlar ve askerî operasyonları Balkanlara tek
yüzyıl ortalarında Akdeniz’de olan bir takım adaları elde
sif etmişlerdir. Yıldırım Bayezid’in ilhak politikalarını
etmesi Venedik’i endişelendirmiştir. Fakat bu ülke ile
zamanından önce Anadolu’ya teksif etmesi, Osmanlı
olan ilişkiler İstanbul’un fethinden sonra daha da yoğun
Devleti için ciddî problemler yaratmış ve devletin kısa
luk kazanmıştır. Venedik’in menfaatlerine büyük zarar
bir süre de olsa dağılmasına sebep olmuştur.
veren Türk ilerleyişini durdurmak için, İskender Bey,
Anadolu birliğinin yeniden sağlanmasından ve
Macaristan, Papalık ve Fransızlardan yardım istemiş ve
Candaroğlu ile Germiyanoğlu Beylikleri Osmanlı ülkesi
hattâ İran ile de ittifak arayışlarında bulunmuştur. XVI.
ne katıldıktan sonra, gerek Çelebi Mehmed ve gerekse
yüzyıldan itibaren de gizlice ve alenen Osmanlılara karşı
Sultan II. Murad askerî operasyonlarını Balkanlara yö
Avusturya’nın dâimî müttefiki olmuştur.
neltmişler ve Doğu Avrupa kapılarım zorlar bir duruma
Bu dönemde Osmanlı Devleti, fetih operasyonları
gelmişlerdir. Daha önce Balkanlarda Osmanlı-Macaris-
nın neticesinde dolaylı veya dolaysız kendisi ile münâse
tan arasında mücadelelerin sürdüğü ve her iki devlet ara
bette olan ülkelere karşı tavizsiz ve yaptırımcı bir politi
sında tampon devlet olan Sırbistan belirli bir süre için de
ka izlenmiştir. Bu siyâsî ve diplomatik tavrın neticesin
olsa, Osmanlı topraklarına katılm ış ve Macaristan ile
de, hiç bir devleti eşit hakları hâiz muhatap kabul etmeme
doğrudan sınır komşusu olunmuştur. Avrupa kapılarında
anlayışı yerleşmeye başlamıştır.
meydana gelen bu mücâdeleler, Avrupalı devletlerin sık
Niğbolu Savaşında hezimete uğratılan haçlı ordu
sık kullandıkları din silahına baş vurmalarına sebep ol
sunun Osmanlı Devleti ile olan bu ilk savaşıyla Avrupa-
muş ve tekrar haçlı seferleri ile, günden güne büyüyen ve
lı devletler Balkanlarda büyük bir gücün kendilerini teh
Avrupa’yı tehdit eden bu gücü durdurmak istemişlerdir.
dit ettiğini fark etmişlerdi, fakat kendi aralarındaki
Osmanh Devleti’nin Batı politikasını önemli dere
menfaat kavgaları, Osmanlı Devletine karşı tekrar haçlı
cede etkileyen olaylardan birisi de; bütün Osmanh tarihi
ordusu teşkil etmeyi zorlaştırmıştır. Avrupalı devletler,
içinde her zaman önemini koruyan ve tehlike arzeden An-
Osmanlı diplomasisinin ve bütün siyâsî hedefinin İstan
dolu’da meydana gelen olaylardır. Balkanlar’da ve Doğu
bul’un fethine yönelik olduğunu anlamışlardı. Aslında,
Avrupa’da Osmanlı fiitûhâtı sürerken, Karamanoğulları
İstanbul’u kuşatma harekatı 1353’de Gelibolu’ya geçiş
tekrar Osmanlı topraklarına saldırmış ve 1443 yılında
ile gerçekleşmişti.
Balkanlardan kısmî çekiliş sürerken Osmanlı topraklarını
Kuruluş aşamasında Osmanh Devleti’nin gerek H ı
işgal eden Karamanoğulları cezalandırılmıştır. 1444 ilk
ristiyan komşularına ve gerekse Türk beyliklerine karşı
baharında Edirne’de yapılan anlaşma ile Osmanlı Devleti
akıllı ve son derece iyi hesaplanmış politikaları mevcut
Sırbistan’ın prenslik statüsünü tanıdığı gibi, bazı kaleleri
tu. Bunlardan birincisine karşı izlenen politika, önceleri
de geri vermek zorunda kalmıştı.
O SM AN LI g j j
SİYASET
Osmanlı ordularını zaman zaman doğu Avrupa’da
yine haçlı seferleri düzenleme ve doğuda kendilerine
durduran Hünyadi Yanoş’un 1448 yılında bozguna uğra-
m üttefik arama yönünde faaliyetlerine devam etmiştir.
tılmasından sonra, bütün H ıristiyan lık dünyasını yasa
Osmanlı Devleti ile herhangi bir batılı devletin tek başı
boğan İstanbul’un fethi gerçekleşmiş ve bir zamanların
na başa çıkam ayacağı bilindiğinden, müm kün olduğu
uç beyi olan Osmanlı sultanı, cihân pâdişâhı durumuna
kadar iştirakçisi bol bir haçlı seferi ve doğuda da Osman-
gelmiştir. Bu yeni siyasal durum , Osmanlı D evleti’nin
lıyı iki cephe arasında bırakacak m üttefikler elde etme
dünya siyâset sahnesinin müzâkere pozisyonu en güçlü
yönüne gidilm iştir.
ve etkin bir devlet olmasının bir göstergesi olmuştur. Avrupalı güçler, O smanlıların 1353 yılında Trak ya’ya geçişlerinden 1389 Kosova Savaşına kadar, Balkan larda gelişen Türk fütûhâtına karşı ilgisiz kalm ışlar ve öııemsememişlerdir. İlk defa Kosova yenilgisinden sonra rahatsızlık duymuşlar ve O sm anlıları haçlı seferleri ile durdurmayı denemişlerdir.45 İç m ücadelelerle çalkalanan Avrupalı devletlerin, Papa’mn yoğun gayretleri ile teşek kül ettirilm iş haçlı seferleri ile Osmanlı ordularını dur durmak ve Balkanlardan atma girişim leri, Osmanlı sul tanlarının üstün siyâsî ve askerî manevraları sonucu aka mete uğramış ve zaten çok önceden abluka altında olan
İstanbul’un fethinden sonra Fatih Sultan M eh m ed’in Batı politikasını doğrudan etkileyen hususlardan en önemlileri şöylece sıralanabilir: a) Osmanlı Devleti’ne karşı Avrupa’da kurulmaya çalı şılan ittifaklar, b) Anadolu’da Osmanlı Devleti’ne karşı Avrupalı güç lerle ittifak etmek eğiliminde olan Karamanoğulları ve Trab zon Rum Imaparatorluğu, c) Osmanlı Devleti’ne karşı Batılı güçlerle devamlı itti fak arayışında olan Akkoyunlu Devleti.
Fatih Sultan Mehmed, İstanbul’un fethinden sonra, Avrupa’da stratejik ehemmiyete sahip toprakları, Ro-
İstanbul’un fethini engelleyememiştir. Osmanlı Devleti’nin o günün şartlarında çok kısa
m a’ya giden deniz yolu üzerinde olan Mora’mn büyük
bir zaman dilim inde Balkanlarda ve Avrupa’da gerçek
bir kısm ını ve İtalya’ya kuzeyden komşu Sırbistan top
leştirdiği fütûlıat hareketlerinin başarıya ulaşmasında,
raklarını ülkesine kattı. Avrupa’da Osmanlı D evleti’ne
Osmanlı Devleti’nin izlediği yayılm a siyâsetini, askerî
karşı oluşturulm aya çalışılan ittifakların m âlî külfeti ge
gücünün ve diplom atik manevralarının yerinde olması
nellikle Venedik tarafından karşılanm aktaydı. Bu sebep
nın yanısıra, fethedilen topraklarda yaşayan, farklı kültür
le Fatih Sultan Mehmed, Venedik’e m âlî kayıplar verdi
ve dinden olan insanları ezen toprak sahibi feodal sınıfı
rip, barışa zorlamak suretiyle Avrupa’dan gelen bu teh li
kovarak Balkan köylüsünü baskıdan kurtarması ve bu in
keyi önlemesini ve zaman zaman geciktirm esini bildi.
sanlara karşı asimile politikası izlem ediği gib i, onların
Daha önce Y ıldırım Bayezid’in vakitsiz denemeye
kim liklerini muhafaza etm elerini sağlamaları ve o çağa
k alktığı ve Osmanlı D evleti’nin az kalsın dağılm asına
yabancı bir kavram olan toplumsal hoşgörüyü46 ilke edin
sebep olan Anadolu birliğin i sağlam a düşüncesi, Osman-
m elerini de göz önünde bulundurm ak gerekir.
lı D evleti’nin Avrupa’da yürüttüğü operasyonların ve iz
2- 1453'DEN 1606 ZİTVATOROG BARIŞI'NA KADAR OIAN DÖNEM
lediği politikaların sağlığı açısından çok önemli idi. Fa tih Sultan Mehmed, bu düşünceyi hayata geçirmek için
İstanbul’un fethinden ve Osmanlı gücü İtalya’nın
İstanbul’un fethini beklemiş ve bu zaferin manevî hava
en uç noktasına kadar ulaştıktan sonra, Avrupa’nın irili
sının avantajını da kullanarak, Anadolu’ya yönelmiş ve
ufaklı devletleri kendilerini bu yeni siyâsî, diplom atik ve
Avrupalı güçlerin potansiyel m üttefiki durumunda olan
askerî gücü ciddi olarak hesaba katm ak zorunda hissetti
Trabzon-Rum İmparatorluğu’nun (1461) ve Karamano-
ler.47 İstanbul’un fethi H ıristiyanlık âleminde büyük
ğu lları’nın (1474) mevcudiyetine son vermiştir. Bu üçlü
yankılar uyandırmış ve İstanbul’un tekrar geri alınması
ittifakın sonuncu üyesi Akkoyunlu Devleti de O tlukbeli
için Papa N ikola’nın haçlı seferleri düzenleme girişim le
Meydan Savaşı (1473) ile cezalandırılmış ve bu tehlike
ri neticesiz kalm ıştır. Fakat, Papalık tarafından teşvik
de, belirli bir müddet için susturulmuştur. Fakat İran’da
gören batı diplomasisi, İstanbul’un fethinden sonra da
iktidara gelen hânedanlıklar takip eden yıllarda, Osman-
O SM A N LI
SİYASET
c) Osmanlı topraklarında yaşayan tüm Fransız yurttaş
c) Daha önce diplomatik protokolde “Viyana Beyi “ veya
larına tam dînî hürriyet tanınıyor ve kutsal yerleri koruma ve
“Nemçe K ralı” olarak adlandırılan Avusturya-Roma impara
bakma görevi veriliyordu,
toru’nun “Kayserlik” ünvanı tanınıyordu.61
d) Korunma güvencesi olarak Akdeniz’deki Hıristiyan gemileri Fransız bayrağı çekeceklerdi.5Ğ
d) Daha önce yapılan barış antlaşmaları, ateşkesin ihlal edilmesine kadar sürerken, bu barış ilk defa 20 yıllık bir süre
Kanuni’den sonra Osmanlı diplomasi tarihi için bir
için imzalanmış ve hakikaten 5 0 yıl sürmüştür.62
dönüm noktası teşkil eden ve dünya siyâset sahnesindeki
Sonuç olarak Zitvatorog Barış Antlaşması, XVII.
güç grafiğini yavaş yavaş Osmanlı Devleti’nin aleyhine
yüzyılın başlarında Macaristan’ın Osmanlı hâkim iyetin
çeviren ilk antlaşma 1606 yılındaki Zitvatorog Barış
den kurtuluşuna ve Osmanlı Devleti’nin çözülüşüne bir
Antlaşması’dır. Fakat bu arada, 1580 yılında Fransızlara
işaret olmuştur.63
tanınan imtiyazların İngilizlere de tanınması unutulm a malıdır. Osmanlı Devleti’nin İngiltere ile böyle bir ant laşma yapmasının gayesi açıktı; İspanya ve Portekiz’e karşı İngiltere’yi potansiyel bir m üttefik olarak görmesi ve İran ile yapılan savaşlar sebebiyle silah ihtiyacının bir başka büyük devlet, yani İngiltere tarafından karşılan
3-1606-1699 ARASINDAKİ DÖNEM Bu dönemde, bir bakıma Zitvatorog Barış Antlaş ması ’nın yenilenmesi anlamına gelen Vasvar Barışı'na (1664) sebep olan savaşta Osmanlı ordularının Avustur ya karşısında ilk yenilgisine şahit olmaktayız. Ancak, bu savaştan sonra Osmanlı Devleti’nin denizlerdeki önemli
ması gerekiyordu.57 Uzun yıllar sürüp giden savaşlar esnasında, Erdel Prensi, Eflâk ve Buğdan Voyvodaları Osmanlıya karşı Avusturya ile anlaşırken, Osmanlı Devleti’nin bu zor du rumunu fırsat bilen ve Osmanlı Devleti’nin Batı politi kasını devamlı bir şekilde menfi yönde etkileyen İran, Osmanlı Devleti’ne savaş ilan etti (1603). Daha önce beş yıllık bir süre için Osmanlı Devleti ile barış imzalayan
zaferlerini ve Akdeniz’in bir Türk Gölü haline geldiğini kaydetmek gerekir. 1683 II. Viyana K uşatm asının başarısızlıkla sonuç lanması, Osmanlı tarihinin önemli bir dönüm noktasını teşkil etmektedir. Bu başarısızlıktan sonra takip eden yıllarda da sayısız yenilgiler alınmış Doğu Avrupa’da önemli ölçüde teritoryal kayıplar verilmiştir. Aslında,
İran, barışı tek taraflı olarak bozdu ve Osmanlı Devle
Viyana önlerindeki bozgun, duraklama devrinin ilk
ti’ni iki ateş arasında bırakmak istedi; ancak Kırım ordu
ehemmiyetli işaretlerinden biriydi.
ları, Eflâk ve Buğdan’ı baştan başa işgal edip, Erdel Pren-
1699 Karlofça Barışı ile Osmanlı Devleti’nin Doğu
si’ni de baskı altına aldılar. Bu yeni durum karşısında
Avrupa’da defensif bir politikaya geçtiği görülmektedir.
Avusturya, Osmanlı Devleti ile Zitvatorog A ntlaşm asını
Her ne kadar XVIII. yüzyılda, özellikle Sultan I. Mah
imzaladı.58
mud zamanında ofensif politikalar görülmekteyse de, bu
Bu antlaşma ile, Osmanlı Devleti ile Avrupalı dev
tarz bir politika imparatorluğun yıkılışına kadar süre
letler arasında ilişkiler açısından yeni bir döneme g iril
cektir. Karlofça Barışı aynı zamanda Osmanlı kuvvetleri
miş oldu. Daha önce Avrupalı devletlerle yapılan barış
nin yavaş yavaş Doğu Avrupa’dan ve Balkanlardan çekil
antlaşmaları, muzaffer Osmanlı sultanı tarafından veril
meye başladığının işaretidir. Bu barış, Osmanlı Devle
miş bir lütuf olarak görülüyor ve Osmanlı Devleti’nin
t i’nin tarihinde ilk defa Avrupalı devletlerin tavassutunu
uygun bulduğu bir süre için barış yapılıyordu.59 Toprak
kabul etmesi açısından da büyük önem kazanmaktadır.64
kaybı olmayan bu antlaşma ile ayrıca Eğri ve Kanije Ka
Bu barış antlaşmasının önemli diğer bir yönü ise, Os-
leleri fethedilmiştir; fakat bu antlaşma gereği Avusturya
m anlı Devleti daha önce protokolde “Moskov Prensi” diye
aşağıdaki imtiyazları elde etmiştir:
tabir ettiği Rus Çarı’nın “imparatorluk” ünvânını kabul
a) Avusturya, ödemek zorunda olduğu 3 0 .0 0 0 altın
etmesidir.65 4-1699-1774 ARASINDAKİ DÖNEM
miktarındaki senelik vergiden kurtuluyordu, b) Osmanlı Devleti ile Avrupa devletleri arasında devlet
Bu dönemde Osmanlı Devleti’nin Karlofça’nın in ti kam ını alma gayretleri görülmektedir. Prut Seferi netice-
lerarası hukuka uygun aktedilen ilk antlaşmadır,60 O SM A N LI I
SİYASET
sinde yapılan antlaşma ile Rus ordusu esaretten ve Deli
Her ne kadar 1739 barışı Osmanlı Devleti’nde bir
Petro da büyük bir felâketten kurtulm uş oldu. Hammer,
toparlanmanın alâmeti sayılsa da, bu yüzyılda siyâsî den
bu antlaşmanın Rusya tarafından kabul edilen antlaşma
gelerin değişmesi daha da belirginleşm iştir; Osmanlı
ların en haysiyet kırıcı olanı olarak nitelem ektedir.66 Bu
D evleti’nin komşuları Avusturya, Rusya ve Prusya gün
barış ile Osmanlı Devleti Azak’ı tekrar geri almış ve en
den güne güç kazanarak aralarında sıkışıp kalan Lehis
önemlisi de Rusların İstanbul’da elçi bulundurmayacak
tan’ı paylaşmak arzusundadırlar.
larına dâir maddeyi istemeyerek de olsa im zalam ıştır.67
Leh ileri gelenleri, Rusya’nın Lehistan’a müdâhale
Mora’ya yapılan sefer sonucu Venedik-Avusturya it
leri karşısında Osmanh D evletinden yardım istemişler
tifakı ile Osmanh Devleti arasında meydana gelen savaş
ve bu yardım a m ukâbil Podolya’yı vadetmişlerdir. Savaş
sonucu imzalanan Pasarofça Barış Antlaşması ile Osman-
taraftarı olan Osmanh hükümeti 1770 yılında Rusya’ya
iı Devleti Belgrad, Semendre, Preveze, Dalmaçya Kalele
harp ilan etti. Dört yıl süren bu savaş sırasında Osmanlı
ri ve Eflâk ile Sırbistan’ın bir kısm ını kaybetti. Bu barış
Devleti büyük kayıplara uğradı ve Orkapı’yı ilk deneme
da, Avusturya’nın en kazançlı antlaşmalarından biri oldu
lerinde geçemeyen Ruslar, K ırım ileri gelenlerini Os
1736
m anlıya karşı, onların Cengiz sülâlesinden olduklarını ve yılında başlayan ve Avusturya-Rusya ittifakı
neticesinde iki ayrı cephede savaşmak zorunda kalan Os
Osmanlı sultasından kurtaracaklarını vadederek kıştırt-
manh orduları, 22 yıl sonra 1739 yılında Belgrad’ı tek
tılar; bu kışkırtm a netice verdi ve bu kez O rkapı’yı ge
rar fethetmiş ve yapılan Belgrad Barış Antlaşması ile tek
çen Rus orduları bütün K ırım ’ı işgal ettiler (1773). Bu
rar Avrupa kapılarına dayanan bir konuma gelm iştir. Fa
esnada barış görüşmeleri yapıldı ancak B âbıâlî buna ya
kat diplom atik manada, Osmanlı Devleti bu barışı da,
naşmadı ve savaş tekrar başladı. Rusların Babadağı’nı ge
yabancı bir devletin tavassutu ve garantörlüğü altında
çerek Osmanh ordularının merkezi olan Şum nu’ya yak
imzalamıştır. Osmanlı ordularının Avusturya’ya karşı
laştığında Rusları karşılam aya çıkan müfrezeler yenilm iş
cephelerde üstün başarı göstermesine ve R usya’ya karşı
ve sadrazam Muhsinzade Mehmed Paşa ister istemez barı
aynı başarıyı göstermesine rağmen bu barış görüşmele
şa karar vermiştir. Osmanlı D evleti’ni temsilen m urah
rinde Fransız diplomasisi kendi menfaatleri için Osman-
has olarak tayin olunan Ahmed Resmî Efendi ve Reîsül-
lı lehine gayret sarfetmiş ve başarıya ulaşmıştır. Bu yüz
küttâb M ünip Efendi, Rus murahhasları ile Küçük Kay-
yılda elde edilen neticeler, Osmanlı Devleti’nin defensif
narca’da buluşarak barış antlaşmasını im zalam ışlardır
dış politika izlediği bu yıllarda devlet adamlarına yeni
(1774).
den bir güven telkin etm iştir. Bu antlaşmanın diğer
Osmanlı dış politikasının ve diplomasisinin büyük
önemli bir yönü ise, Osmanlı Devleti ile Avusturya ara
darbe yediği bu barış antlaşması ile Osmanh D evleti’nin
sında elli y ıla yakın bir zaman sürecek olan barışın baş
toprak kaybı dışında vermek zorunda kaldığı tavizlerin
langıcı olmasıdır; ayrıca, VI. K arl’ın ölümünden sonra
en önemlileri şöyle sıralanabilir:
Avusturya’da meydana gelen taht problemleri sebebiyle güç bir durumda olan Avusturya ile olan barış, Fran sa’nın Osmanlı D evletine Avusturya aleyhine yaptığı ca zip ortaklık tekliflerine68 rağmen bozulmamış ve buna sâdık kalınm ıştır. Aynı husus İran için de geçerlidir; 1746 yılında İran ile yapılan barıştan sonra Nâdir Şâh öl dürülmüş ve ülkede büyük bir belirsizlik ve taht kavga ları başlamıştır. Sultan I. M ahmud, İran’ın bu güçsüz du
a) Bu antlaşma ile yabancı devletlerin Osmanh Devle ti’nin içişlerine karışma, müdahale devri açılmış oldu, b) Rusya, ortodoks mezhebine mensup Hıristiyanları hi maye hakkını elde etti, c) Osmanlt Devleti’nin parçalanması planları uygulama safhasına girmiş oldu, d) Rusya’nın da sözü edilen himaye tavizini elde etmesin
rumundan istifâde etmek istememiş ve barışı büyük bir
den sonra, Avusturya ile birlikte Osmanh teb’ası olan Hıristi-
titizlikle korumuştur. I. M ahm ud’un 25 y ıl süren salta
yanları ayaklanmaya teşvik etmeye başlamışlardır; daha önce
nat dönemi, Osmanlı diplom atlığının en parlak devirle
Osmanlı Devleti’nderı Hıristiyanları himaye hakkını kopar
rinden biridir69 ve özellikle 1739 Belgrad Barışı, Bâbı-
mak için uğraşan bu ülkeler, bununla neyi gaye edindikleri or
â lî’nin im zaladığı en şanlı barıştır.70
taya çıkmıştır. SİYASET
e)
ren emniyet-'ı tâmme husule gelmedükce ve gerek bi-lâ havf u Kırm bağımsız olmuş ve sadece dînî yönden sultana
bağlı kalacaktı.
halel- Karadeniz tarafından bahren gereği gibi İstanbul şehri
f i Rusya bu barış için, diğer Avrupalı devletlerin tavas
için kiilliyet ile emniyet kesb itdürmedükce muhârebeyi terk ey-
sutunu reddetmiş ve Osmanlı Devleti’ne şartlarım kabul ettir
lemiye! Bu mukâbelede Devleti Aliyye dahi det'uhte ve va’d
miştir.11
eder ki, sulh esnâsında Nemçe Devleti tarafında olan Galiçya eyâletiyle mukaddema Leh taksiminde Nemçelünün zapt eyledi
Yüzyıllar boyu Osmanlı Devleti tarafından pek dik
ği memâlikin Leh cumhunna Nemçelii tarafından red itdürme-
kate alınmayan ve diplomatik protokolde XVIII. yüzyı
ğesa'y eyliyel...”12
lın başlarına kadar eşit baklan hâiz muhatap kabul edil meyen Rusya, bu antlaşma ile Osmanlı Devleti’ne büyük
Bu antlaşmadan sonra sırasıyla yapılan Ziştovi
üstünlük sağlamış ve müzâkere pozisyonunu daha güçlü
(1791), Yaş (1792) barış antlaşmaları ile Osmanlı Devle t i’nin toprak kaybı devam etmiş ve prestiji günden güne
bir seviyeye ulaştırmıştır.
azalmıştır.
Yme yıllarca Osmanlı Devleti’ne karşı daha zayıf bir müzâkere pozisyonunda olan Avusturya da, Osmanlı
Bu tarihten sonra meydana gelen olaylar, devletle
Devleti’nin bu güçsüz anından istifade ederek Bukovi-
rin birbiri ile olan münasebetleri açısından ilgin çlik ar
na’nın kendisine terk edilmesini istemiş ve Osmanlı
zetmektedir. Osmanlı Devleti, Rusya ile Küçük Kaynar
Devleti de tarihinde ilk defa savaşı göze alamayıp bir ye
ca gibi bir barışı imzaladıktan sonra, yine aynı devletle ittifak edeceği hiç beklenmemekteydi. Ancak, yakın za
ri (Bukovina) başka bir ülkeye vermiştir (1775).
mana kadar hiç bir Avrupa devletini eşit hakları hâiz mu
5-1774-1856 ARASINDAKİ DÖNEM
hatap kabul etmeyen Osmanlı Devleti, artık yaşayabil
Bu dönem de önemine binâen kayda değer en
mek için Avrupa’da müttefikler aramak zorunda idi.
önemli antlaşma, Osmanlı Devleti’nin Prusya ile imzala
1789 Fransız İhtilâlinden sonra yalnızlığa terkedilen
dığı ve tarihinde yaptığı ilk tedâfüî antlaşmadır (1790).
Fransa, 1797 yılında muzaffer olduğu İtalyan seferine ka
Bu antlaşma, Osmanlı Devleti’nin bir H ıristiyan devlet
dar Osmanlı Devleti ile iyi geçinmeye gayret sarfetti. Fa
le yaptığı ve taraflara karşılıklı taahhütler yükleyen ilk
kat, Fransa’nın M ısır’ı alma niyeti anlaşılınca, Rusya
antlaşmadır.
kendi emellerini askıya alarak Osmanlı Devleti’ne yar
Küçük Kaynarca Barışından sonra Rusya, K ırım ’ı
dım teklif etti. Bu gelişen olaylar esnasında Osmanlı
ilhak etmek için elinden geleni yaptı ve bu emeline mu
Devleti 1798 de Rusya ve 1799 yılında da İngiltere ile
vaffak oldu. Osmaıılı Devleti’nin Rusya tarafından parça
ittifak antlaşması imzaladı, Daha sonra ise bu ittifaklar
lanacağını ve buna engel olamayacağım anlayan Avustur
tekrar yenilenmiştir.
ya, Rusya ile ittifak etti ve tarihte Boza Bozgunu olarak
Büyük devletlerin aralarındaki rekâbet, bu devletle
bilinen yenilgiden sonra Avusturya, Belgrad ve Semend-
rin Osmanlı Devleti ile bir müddet mücadelelerini en
re’yi; Rusya ise, Akkerman’ı aldı. Bu tarihi ittifakın ye
gelledi. Bunlara delil, 1856 Paris Antlaşması’ndan önce
niden gündeme gelmesi sonunda Osmanlı Devleti de,
cereyân eden olaylardır.73 Hünkâr İskelesi Antlaşması
Avusturya’yı engellemek için Prusya ile tedâfuî bir itti
(1833), Osmanlı D evletini resmen Rus himâyesi altına
fak imzaladı ve Rusya’yı durdurmak için de İsveç ile bir
sokmuştu. İstanbul’un, özellikle Boğazların Rus kontro
ittifak yapılması görüşmelerine hız verdi. Önemine binâ
lüne geçmesi diğer Avrupa devletlerini endişelendirmek
en bu antlaşmanın giriş kısm ını buraya almayı uygun
teydi. Bu yüzden Osmanlı Devleti müşterek himaye sâ-
bulduk:
yesinde rahat nefes alabildi. Osmanlı Devleti ise, yenileş
“...Prusya Devleti va’d u ta’ahhüd ider ki, iş bu bin iki-
me sürecine girm iş bulunmaktaydı.
yüz dört senesi evvel-i baharında mecmu' kuvvet ile Nemçe ve
1848 yılında Fransa’da ihtilal başlayınca, m illiyet
Moskovlu üzerlerine i ’lan-ı harb u cenk ve harbe mübaşeret ey-
fikirleri revaç bulan ülkelerde bazı hareketlilikler görül
liye; şöyle ki, Devleti Aliyye’yi düşmanlar ile dilhâhı üzre şan
dü ve Avusturya hüküm ranlığında olan Macarlar ayak
lı ve kavî muhkem sulh itdürmedikce ve Devleti Aliyye’ye berO SM A N IJ
landılar; Avusturya ise Rusya’dan yardım istedi. Ezici
E
SİYASET
Rus birlikleri karşısında hezimete uğrayan Macarlar, Os-
(1854 ve 1855). 25 Şubat 1856 yılında açılan Paris
manlı Devleti’ne sığındı. Rusya bu m ültecilerin iadesini
Kongresi ile Osmanlı Devleti ilk kez Avrupalı devletler
istedi, fakat Osmanlı Devleti bunu reddetti. Bu insancıl
le bir arada böyle bir toplantıya katılıyordu. Osmanlı
tavır, Avrupa’da büyük yankı’ uyandırdı ve Fransa ve İn
Devleti böylece Avrupa hukuk sistemine dahil oluyor;
giltere bu konuda B âbıâlî’ye açık destek verdiler.
Osmanlı Devleti’ne müdâhale konusunda tek yetk ili ma
Rusya, Osmanlı D evleti’nin İngiltere ile kendi ara
kam Cömert European oluyordu.
sında paylaşılm asını düşünürken, İngiltere ise menfaatle
Avrupalı devletlerin Osmanlı Devleti hakkındaki
ri gereği “Hasta A d an ı” tedavi etmek gerektiğine inanı
böyle müşterek politikalarının sebebi, İstanbul ve Bo
yordu.
ğazların öneminden ve bu konudaki menfaatlerinden
1853 yılında Rus orduları Eflâk ve Buğdan’a yürü yerek Osmanlı D evleti’ni tahrik etti. Ancak bu hareket,
kaynaklanm aktaydı; aslında Osmanlı Devleti hakkındaki niyetlerinde değişiklik olmamıştı.
bölgede emelleri olan Avusturya ve Prusya’yı kaygılan
Yukarıda önemli noktalarına değinilen ve Osmanlı
dırdı. 1853’de yapılan Viyana Konferansı neticesiz kaldı.
diplomasisi açısından dönüm noktaları teşkil eden hu
Osmanlı Devleti ile harbe tutuşan Rusya, Osmanlı do
suslar incelendiğinde, bir zamanların süper gücü Osman-
nanmasını Sinop’ta batırdı; bunun üzerine Fransa ve İn
lı D evleti’nin tedrîcî olarak dünya siyâset ve diplomasi
giltere 1854 yılında Rusya’ya harp ilan ettiler. K ırım ’da
sahnesinden nasıl çekildiğini açıkça görmekteyiz. Uzun
da cephe açan m üttefiklere, Çar N ikola’nın ölümünden
yıllar dünya siyâset sahnesinde süper güç olarak yabancı
sonra yerine geçen II. Alexander barışı kabul etti. Viya
devletleri eşit haklan hâiz muhatap kabul etmeyen bir an
na’da ön görüşmeler tam am landı ve devletlerarası huku
layışla hareket eden Osmanlı Devleti, bu pozisyonunu
kun harbe dair bazı önemli kuralları yazılı kanun haline
tedricî olarak kaybetm iş ve XX. yüzyılın ilk yarısında
getirildi. Osmanlı Devleti tarihinde ilk defa K ırım Sava
Avrupalı devletlerle eşit haklan hâiz muhatap olma müca
şı esnasında yabancı ülkelerden borç alm aya başladı
delesi vermek durumuna düşmüştür.74
1
Bu konuda bkz., A. İbrahim Savaş, “Takrîr-i Ahmed M erâmi Efendi mu-
6
A .g.e., s. 4.
haddid be câııib-i Azak”, Türk Tarih Kurum u B elgeler D ergisi, 20 (1996), s.
7
Bertold Spuler, “Die Europaeischeıı D iplomatie in Konstantiııopel bis zum Frieden von Belgrad (Yl'bç) )\ J a h r b ü ch c r fiir K u ltur u n d G eschichtc der
151-173; Ebû Sehl N u’mân, T edbîrât-t P esm dîde{TP), haz.: A. İbrahim Sa
S loven, Breslau 1936, XI, Heft: 3-4, s. 313-315.
vaş, TTK Yayınları, Ankara 19992
TP, 27/a; F. K. von Greifenhorsc, “Berichc über den Zug des Grossbotsc-
8
Josef von Hammer, G eschichte des Osmanischen Reiches (G 0R ), Graz 1963,
9
A .g.e., VIII, 22-23. Ruslar, bunun 1699 Karlofça Barışı ile diplom atik
hafters naclı W ien im Jahre 1719”, Sitzungsberichtc d er k.k A kadmie, HHscA, W ien 1908, 158, 77 -81 ; jo sef von Hammer, Büyük Osmanlı Ta
3 4
IV, 407.
rih i (BOT), çev.: Vecdi Bürün, İstanbul 1990, VI. cilc, s. 157, dipnot 159;
olarak kabul edilmesine ve 1 7 4 l'd e Petersburg’da elçi M elımed Emnî Pa
K. Tepply, D crsaadet'tc A vusturya Sefirleri, çev.: Prof. Dr. Selçuk Ü nlü, K ül
şa tarafından imzalanan temessük ile O smanlıların Rus çarlarının impara
tür Bak. Yay., Ankara 1988, s. 60. Ahmed R esm î Efendi, Viyana ve Ber
tor unvanını kabul etmelerine rağmen, o tarihten 1755 tarihine kadar Os-
lin sefaretııâmeleri, sadeleştiren: Bedriye Atsız, Tercüman Î 0 0 I Temel Eser,
m anlı padişahlarından bir nâme alm adıkları için bir hayli endişelenm işler
İstanbul 1980, s. 18.
ve 1755’de Rusya’ya gönderilen Derviş Mehmed Efendi’nin götürdüğü
M ünir Aktepe, M ehm ed Emnî B eyefendi (P aşa’nırı) R usya Sefareti ve S efaret-
nâmeyi gördükten sonra rahatlamışlardır. E R. Unat, Osmanlt S efirleri ve
nâmesi, TTK Yay., Ankara 1989, s. 44-47.
sefâretnâm eler, neşr.: Prof. Dr. B. S. B aykal, Ankara 1992, s. 100. Seyyid
Savaş, M ustafa H a ttî E fendi’nin Viyana sefâretnâmesi, TTK Y ayınları, Anka
H akim , S eyyid Hakim T ârihi, Topkapı Sarayı Kütüphanesi, no. 234,
ra 1999. 5
V.155.
Ebû Sehl N u’mân Efendi (1700?-1755?): E ğin’de doğmuş ve genç yaşta
10
1554 yılında İstanbul’a gönderilen AvusturyalI elçi Busbecq, OsmanlIla
temayüz etm iştir. 1727-1735 yılla rı arasında Tebriz’e müftü olmuş ve bu
rın yabancı elçilere “Casus” muamelesi yaptıklarından yakınm akta, fakat
görevi m üteakip (1736) K ırım ’a ordu kadısı olarak tayin olunmuştur. Çe
hemen akabinde de bu davranışta pek haksız olm adıklarını vurgulam ak
şitli yörelerde reâyâ ve idareciler arasında m eydana gelen karışıklıkların
tadır. Tepply, s. 151; Hans Dernschwam, İstan bu l ve A nadolu’y a Seyahat
kolaylıkla üstesinden gelm iş ve 1740 yılında Avusturya’ya gönderilen sı
G ünlüğü, çev.: Prof. Dr. Yaşar Önen, K ültür B akanlığı Yay., Ankara 1992,
nır tahdit heyetine sınır m ollası olmuştur. Bu görevden sonra yine d eği
s. 65.
şik yörelerde nâib olarak çalışm ış ve 1747 yılın da İran’a giden Sefaret he
11
yetine ordu kadısı olarak katılm ıştır. Bu görevden sonra yine nâiblik yap
12
İ. H. Uzunçarşılı, Osmanlt T arihi, Ankara 1988, IV/1, 171. 1711 yılında Osmanlı D evleti, Avusturya hüküm eti başkanı Prens Eu-
m ış ve en son 1755 y ılın a kadar M anisa mahkemesinde kadı olarak görev
gen’e Seyfullalı Ağa adında bir elçi göndermiş ve Rusya’ya ilan edilen sa
yapmıştır. Ne zaman vefat ettiğ i bilinm em ektedir. TP, V 6/b-7/b. BOT,
vaş esnasında Avusturya’nın tarafsızlığını sağlam aya çalışm ıştır. Başba
VIII, 78.; Şemdânîzâde Süleym an, M ür’i ’t-tevârîh, neşr.: Prof. Dr. M. A k
kanlık Osmanlı A rşivi (BOA), N âm e-i hüm âyûn defteri, no. 6, s. 206. Ay
tepe, İstanbul 1 9 7 6 ,1, 121.
rıca, 1715 yılında Avusturya’ya giden elçi İbrahim M ü teferrikanın göre O SM A N LÎ
SİYASET
vi de, Venedik’e açılan savaşta yine Avusturya'nın tarafsızlığını temin et
GOR, IV, 173.
m ekti. Kari Roider, Austrians E astcın Ouestions (1700-1780), New Jersey
Azmi Süslü, “Un Aperçu sur les Ambassadeurs Ottomans et leuers sefâretnâme", Tarih A raştırm alar D ergisi, XIV, Ankara 1982, S. 27, s. 238.
1982, s. 40-41. 13
32
Gümeç Karamuk, Ahmed Azmi E fcndis G esandtschaftsbericht a ls Zeugnis des
değildir. Topkapı Sarayı Arşivi, no. E. 8568.
Osmaniscben M achtvcrfalls un d d er beginnenden R cformacra unîcr Selim İ l i , 14 15 16
Bern-Frankfurt 1975, s. 108.
Fuat Sanaç, D er G csandtschaftsbericht des M ustafa E fendi iiber seine G csandtsc-
F.KreuteJ, Lcbcn un d Tatcn der Tiirkiscbcn Kaiscr, Graz-Wien-Köln 1978.
haftsreise nach Wien im J a h re 173013i, (yayınlanmam ış doktora tezi), W ien
A. W. Neumann, Über d ie orjentalisehen Sprachstudien sü t d m 13. Ja h rh u n -
1992. U nat, s. 67.
derı m it besonderer Rücksicht aufW ien, W ien 1899, s. 44-46.
Ercümend Kuran, Avrupa'da Osmanh İkâmet Elçiliklerinin Kuruluşu ve
A.g.e. Muhtemelen ilk AvusturyalI tercüman Peter Von Wöllzogen’dir. Bu
İlk Elçilerin Siyâsî Faaliyetleri (1793-1821), Türk K ültürünü Araştırma Enstitüsü Yayınları: 92, Ankara 1988, s. 9-
tercüman 1578 yılında elçi Joachim von Sinzendorf un hizmetine tayin 17
olunmuştur. Roider, a.g.e., s. 9-
35
1521 yılında Belgrad’ın fethinden sonra Kanuni Sultan Süleyman, tebri
36
Kuran, a.g.e., s. 11.
37
A.g.c.,
nedik ve Regusalıların istekleri kabul etmiş ve Venedik’e üç yılda bir de
38
A.g.e., s. 47.
ğiştirm ek kaydı ile İstanbul’da elçi bulundurma hakkı vermiştir. Bu ant
39 40
A.g.e., s. 64.
ce, Adalar Denizi ve Akdeniz’de herhangi bir sorunun çıkmasını önlemek 41
Kantakuzenos’un rakibi Apokaukos, Kantakuzenos ile mücadelesine kuv
42
BOT, X, 168.
vet kazandırmak için 1345 yılında zengin hediyeler ve yüklü elçiler yol
43
Unat, s. 221; Süslü, 248; BOT, X , 162.
layarak Orhan Bey’i kendi saflarına çekmek istem iştir. Bunun yanısıra,
44
Uzunçarşılı, II, 456.
Orhan Bey, Venedik ve Bizans ile savaş halinde olan Cenovalılarla işbirli
45
Benda Kalman, “XV. Asırda Osmanlı-Macar M ünâsebetleri”, İstanbul
46
İnalcık, a.g.m ., s. 291-292; Sander, s, 15.
ği yapmış ve Cenovalılardan silah alm ıştır. Ernst Werner, Büyük B ir D ev
Ü niversitesi Tarih D ergisi, İstanbul 1975, S. 28-31, s. 83-88.
letin Doğ/qu, çev,; Orhan Esen-Yılmaz Öner, Alan Yay,, İstanbul 1 9 8 6 ,1, 184 -187. H alil İnalcık, "Türkler (O smanlılar)”, İslam Ansiklopedisi, MEB
47
A.g.e., s. 76.
Yay,, İstanbul 1988, 12/11, 291.
48
A. Sevim, Y. Yücel, s. 99-
Ernst Werner, D ie G eburt einer G rossmacht-D ie Osmanen, Berlin 1966, s.
49
1349 yılında Orhan Bey, Kantakuzenos’un yardım isteği üzerine oğlu Sü
50
Sander, s. 43.
leyman Paşa’nm komuta ettiğ i 20.000 kişilik bir orduyu Sırplara karşı
51
Yavuz Sultan Selim, Safevî tehlikesini bertaraf etmeden önce, İran’a Avru
gönderdi; bu hizmet karşılığında Orhan Bey mükâfat olarak yalnız İmpa
pa'dan gelebilecek olan her hangi bir yardım ı önlemek için, daha tahta ç ı
ratorun kızı Theodorayı eş olarak alm akla kalm ayıp, aynı zamanda Trak
kar çıkmaz cülusunu tebrik için gelen Venedik elçisini son derece iyi kar
ya’nın Ege kıyısındaki Bizans topraklarında askeri operasyonlar yapmak
şılamış ve antlaşmalar im zalamıştır. Sevim, Yücel, s. 112.
hakkını da elde ediyordu. Werner, a.g.e., s. 127.
A. C. Schaendlinger, “Der diplomatisehe Verkehr zwischen Österreich
Şerif Baştav, Bizans İm paratorluğu Tarihi, Son D evir (1261-1461), Osmanlı
und der Hohen Pforte in der Regierungszeit Süleymans, des Praedıtigen”,
Türk-Bizans M ünâsebetleri, Türk K ültürünü Araştırma Enstitüsü, Ankara 22 23
K ultur des İslam, W ien 1980, s. 91
1989, s. 44.
53
Schaendlinger, s. 92; Roider, s. 3-4.
M. Kunt, H. G. Yurdaydın, A. Ödekan, Türkiye Tarihi, Osmanlı D evleti
54
Spuler, s. 313-342.
1300-1600, İstanbul 1988, II, 33-34.
55
GOR, IX, s. 326-327.
24
Kreutel, s. 39-
25
Orhan Bey, gençliğinde bir komşu tekfurun sonradan N ilüfer Hatun adı
27
28
K anzlem esen Sultan SüUymâns des Praechtigen, Wiesbaden 1974, s. 64. 56
Fransa ile imzalanan kapitülasyonlar sürekli yenilenmiştir. Bu yeniden gözden geçirmeler esnasında bazı kayda değer d eğişiklikler mevcuttur;
de, Bizans İmparatoru III. Andronikos Paleologos’un kızı Asporça Ha-
meselâ, 1581 yılında III. M urat İle III. Henri arasında yeniden imzalanan
tun’u da eş olarak alm ıştı. Bu olay daha o yıllarda Bizans’ın Osmanlıları
bu antlaşma ile Fransa Osmanlı D evleti’nden Fransız elçilerinin protokol
önemli bir komşu olarak gördüklerinin bir işareti olmalı. Kurt, s. 39. Ay
de diğer ülkelerin elçilerinden önce yer alması ve Fransız konsoloslarının
rıca IV. Kantakuzenos, 1346 yılında şehzâde Orhan’ın kızı ile evlenmesiy
katolikleri himâye im tiyazını elde etmiştir. N ihat Erim, D evletlerarası Hu
le alakalı olarak bir elçilik heyeti göndermiştir. BOT, X, 146.
kuku ve S iyâsî Târih M etinleri (Osmanlı İm paratorluğu A ndlaşm alan), Anka
GOR, I, 190; W illiam , M iller, The Latins in the Lavant, A H istory o fF ra n -
ra Üniversitesi H ukuk Fakültesi Yayınları, Ankara 1 9 5 3 ,1, 5-15 ve 93;
kish Greece (1204-1566), Cambridge 1964, s. 318.
Sander, s. 53-54,
Nâme-i hümâyûnda gönderilen elçinin adından ve evsafından bahsedil
57
mesi sebebiyle, nâme-i hümâyûn aynı zamanda bir itimatnâm e olarak ka
58
lO Receb 1017-11 Kasım 1606.
bul ediliyordu.
59
Sander, s. 75. Hammer bu hususta şunları kaydetmektedir: “Dâimâ m u
Meselâ, 1747 yılında İran’a gönderilen Kesriyeli Ahmed Paşa’nın maiyye-
Sander, s. 74.
zaffer olan pâdişâh tarafmdan dâimâ m ağlub olan Viyana bî-dînine lütfen
tinde bulunanların sayısı 1.000’den fazladır. BOT, VIII, 78. 29
Kapitülasyon, Avrupa tarih literatüründe, Avrupalı devletlerin M üslüman devletlerle İmzaladıkları antlaşmalara denmektedir. Josef M atuz, Das
ile anılan kızıyla evlenmişti. Yine babasının sağlığında, 1320 tarihlerin
26
Reiner Z itta, Die Türken u n d w as von îhnen blieb(The Turks a n d u>hat they left to us), W ie n l9 7 8 , s. 9.
123-143.
21
Şerif Baştav, Osmanlı T ürk-M acar M ünâsebetlerinde İlk D evir (1456'y a ka dar), Türk K ültürünü Araştırma Enstitüsü, Ankara 1991, s. 1.
Kanımi, Ankara 1991, s. 156.
20
Oral Sander, Ankanın Yükselişi ve Düşüşü ( Osmanlı D iplom asi T arihi Üzeri ne B ir Deneme), Ankara 1987, s. 16.
istemiştir. A. Sevim,Y Yücel, Klasik Dönemin u ç H ükümdarı Fatih-Y avuz-
19
Tepply, s. 151-152.
ke gelen ve ilişkileri hususunda teklifte bulunan devletlerden sadece Ve
laşma ile Osmanlı Devleti, düzenlenmesi planlanan Rodos seferinden ön
18
Zağanos Efendi; 1462 yılında vefat etmiştir. Fakat sefaret y ılı henüz belli
ihsân buyuruldu”, BOT, IV, 382.
60
A. İbrahim Savaş, D er G csandtschaftsbericht des M ustafa H attî Efendi über se-
Erim, s. 18. Bu dönemde devletlerarası hukuktan bahsetmek ne derece
ine G esandtschaftsreise nach Wien, (yayınlanmam ış doktora tezi), Wien
doğru olur, bu şüphesiz tartışm a götürür bir konu; fakat şurası muhakkak
1989, s. 291-293. Belge İçin bkz.: HHstA, (Avusturya Devlet Arşivi), II
kİ, Osmanlı Devleti bu antlaşma ile Avusturya'yı “eşit haklan hâiz m uha
Türkei 16, belge no. 23.
tap” olarak kabul etmiştir. Hammer bunu, “Avrupa m illetleri münâsebet-
m
lı D evleti’ne karşı Avrupalı devletlerle ittifak çabalarını
m iştir.52 1526 yılında Mohaç Meydan Savaşı’ndan sonra,
sürdürecek ve Osmanlı D evleti’nin Batı politikasını
Büyük Macar İmparatorluğu tarih sahnesinden silinm iş
önemli ölçüde, fakat olumsuz olarak etkilem eye devam
ve H ıristiyanların tem silcisi Roma İmparatoru (Kaiser)
edecektir.
ile İslâm ’ın Halifesi (Sultan) karşı karşıya gelm işlerdir.53
Fatih Sultan Mehmed Anadolu’daki bu başarılardan
Bu önemli târihî hadiseden sonra Osmanlı Devleti ile
sonra, Karadeniz Bölgesini emniyete alm ak için Karade
Avusturya arasında uzun yıllar Macaristan topraklarında
niz’de kesin bir hakim iyet kurmuştur.
devam edecek olan mücadeleler başlamış oluyordu.
Fatih Sultan Mehmed, gerek Anadolu’da ve gerekse
Avusturya ile olan mücadeleler, ileride Osmanlı
Avrupa’da ve B alkanlar’da em niyeti ve hakim iyeti sağla
Devletinin, Avusturya’nın en kuvvetli rakibi olan Fran
mak için büyük stratejiler uygulam ış ve yap tığı seferleri
sa’nın Avrupa’daki emellerine ulaşmak için izlediği poli
inceden inceye hesap etm iştir. İstanbul’un fethinden son
tikalara daha da yakınlaşmasını sağlam ıştır; ancak, yine
ra, hedefi kato likliğin merkezi Roma’yı fethetmekti zira
bu mücadeleler, Osmanlı Devleti aleyhine Avusturya ile
kendisini Rom anın tek vârisi olarak görm ekteydi.48 Fa
devamlı ittifak halinde olm ayı gaye ittihaz eden Rusya
tih öncesi politikaların da Roma’ya endeksli olduğu an
gib i bir düşman kazandırmıştır, yani, Fransa, devam lı bir
laşılm aktadır. Bu sebeple, 1408 yılında başlayan ve 1469
Osmanlı-Avusturya çekişmesini teşvik edip, Avustur
yılından itibaren de bir süreklilik kazanan bu stratejik
ya’yı iki cephe arasında bırakm ayı isterken, aynı politik
akınlar, Venedik’e büyük sınır teşkil eden Güney Avus
kurnazlığı Avusturya, Rusya ile ittifak ederek uygulam a
turya şehirlerinin Osmanlı akıncıları tarafından devamlı
ya koymuştur.
taarruz altında tutulm asını ve bu bölgedeki stratejik
Kanunî döneminde, Osmanlı D evleti’nin diplom a
m evkilerin tahrip edilm esini hedefliyor ve böylece Vene
tik trafiğinin doğal olarak Avusturya ile daha yoğun ol
d ik ’e Avusturya tarafından gelecek yardım ı engelleyecek
duğunu görüyoruz; bu dönemde Avusturya, Osmanlı
bir koridor açmak gayesinin taşıyordu; bu askeri operas
D evleti’ne otuz dört elçi gönderm iştir.54 Ancak, Akde
yonlar Fatih’den sonra da devam etm iştir.49
niz’de üstünlüğü Osmanlıya kaptıran Venedik, sürekli
Fatih sonrası dönemde, II. Bayezid’in barışçı k işili
dış tem silcilik im tiyazına sahipti. Bu dönem Osmanlı
ğine rağmen Osmanlı Devleti, Avrupa diplomasisinin
diplom asisinin ihtişam ını göstermek açısından da çok
kurnaz manevraları içine çekilm iştir. Bu dönemin en bü
önemlidir. Siyâsî ve diplom atik ihtişam ın zirvesinde ol
yük özelliği de, Osmanlı D evleti’nin, Avrupa’daki hane
m anın bir gereği olarak İstanbul, diplom atik trafiğin en
danlıklara kim in geçip geçemeyeceği hususunda hesaba
yoğun olduğu bir dünya şehri haline gelm iştir .
katılm ası gereken ve söz sahibi bir güç konumuna yük
Kanunî dönemindeki en önemli olaylardan birisi de Fransızlara tanınan imtiyazlardır. Tarihte kapitülasyon
selmesidir.50 Yavuz Sultan Selim (1512-1520), Ortadoğu’daki İs
l a ^ olarak tanımlanan ve 24 Temmuz 1923 tarihli Lo
lâm topraklarının büyük ve önemli bir kısm ını Osmanlı
zan Barış Antlaşması ile kurtulduğum uz bu ticârî ve dip
Devleti sınırlarına katm aya muvaffak olduktan ve böyle
lom atik im tiyazlar (25 Şaban 94 i - 29 Şubat/1 Mart
ce bölgedeki hakim iyetini, İran51 ve Avrupa’nın bütün
1535), zamanında hangi gaye ile verilm iş olsa bile daha
gayretlerine rağmen, sağladıktan sonra, halefi Kanuni
sonra devletin başına büyük felâketler açacaktır.
Sultan Süleyman (1520-1566), Avrupalı devletlerin haç lı seferleri ile alakalı planlarını Avrupa içlerinde, tabir caizse kendi bahçelerinde akamete uğratm ak için bütün nazarî dikkatini Avrupa’ya çevirmiş ve devletinin fetih
Kapitülasyonlardan Fransa’nın elde ettikleri şu şe kilde sıralanabilir: a) Fransız tüccarlar Osmanlı topraklarında Türklerin verdiği kadar vergi ödeyerek ticâret yapabilecekler,
dinam iğini bu istikam ete sevk etmiştir. 1521’de Belg-
b) Fransa, Osmanlı topraklarında konsüler yargı organ
rad’ın fethinden sonra bütün gücü ile M acaristan’a yük
ları kuracak ve Osmanlı makamları bu organların verdiği ka
lenmiş ve burada Osmanlı fütûhâtı aralıksız devam et
rarları uygulayacak,
O SM A N L I I
SİYASET
lerinde carî olan usûle göre” diye tarif ederek yukarıdaki kanaatim izi des
Tlıeresia’aya savaş ilan etmişlerdi. Zor durumda olan M. Theresia’nm o
teklemektedir. BOT, IV/408.
andaki sullıün yenilenmesi isteği geri çevrilm ediği g ib i, 1745 yılın da im
61
BOT, IV, 382 ve 407-409.
paratorluk tacını giyen kocası Franz Stefan’m da sulha dâhil olunması ve
62
Sander, s. 75-
imparator olarak Osmanlı Devleti taraflndan tanınması teklifleri de kabul
63
BOT, 408.
edilm iştir. İşte Osmanlı D evleti ile olan ittifakında her zaman sam îm i ol
64
GOR, VI, 658-659.
mayan Fransa, bunların önüne geçebilmek için Osmanlı Devleti’ne aşağı
65
Bu barış Rusya ile, 13 Haziran 1700 tarihinde İstanbul Antlaşması olarak
daki cazip teklifleri yapmıştır:
imzalanmıştır. Ahidnâmede Rus Ç an’nın im paratorluk ünvam resmen ta
a) Fransa ile Avusturya arasında devam eden Âachen Barış görüşmelerine
nınmaktadır. Ahidnâme için bkz.: Erim, s. 40. Ancak, Osmanlı Devleti
Osmanlı D evleti’nin de bir murahhası katılacak,
bu hususu takip eden yıllarda devam lı müzakere mevzuu yapmış ve buna
b) Fransa ile Osmanlı D evleti, Avusturya-Roma imparatoru seçilen Toska-
uymam ıştır. 1720 yılın da yapılan antlaşmada, Çar’ın İmparator sıfatiyle
na Arşidükü Franz Stefan’ı tahttan feragat etmeye zorlayacaklar ve ittifak
tanınmasını teklif eden Rus elçisi Daschkoff a, Bâb-ı â lî’nin yalnız iki im
edecekler,
parator tanıdığını ve bunların da, Sultan ve Roma imparatoru olduğunu
c) Osmanlı Devleti Macaristan’da fethettiği yerlere tekrar sahip olacak,
söylemişlerdir. BOT, VII, 262. Bundan sonra, 1741 yılında, 1739 Belg
d) Savaş, Franz Stefan tahttan feragat edinceye dek sürecek, vs. GOR, VI-
rad B arışı’ndan sonra Rusya’ya giden Mehmed Emnî Paşa tarafından im
II, 85 ; Roider, s. 91.
zalanan temessük ile O smanlılar, Rus Ç arı’na im paratorluk ünvanını tanı
69
Abdurrahman Şeref, T â rîh -i Osmânî, M atba’a-i Am ire, İstanbul 1339, II,
m ışlardır. Unat, s. 100.
178
66
BOT, VII, 152.
70
BOT, VII, 519-
67
Bu antlaşma gereği Osmanlı D evleti, takip eden yıllarda diplom atik gö
71
BOT, VIII, s. 537-540.
rüşmeler için Rus elçilerinin İstanbul’a gelm elerini engellem iş ve bu tür
72
Erim, s. 159*162; Mahmud Mesud Paşa, M ecmu’a -i M u â hedâ t, İstanbul
da yapılan bir antlaşma ile bu madde kaldırılm ıştır. BOT, VII, s. 263.
73
Erim, s. 315.
1740 yılında VI. K arl’ın ölümünden sonra yerine geçen kızı M aria There-
74
“Avrupalı devletlerle eşit hakları hâiz sayılm ak çabaları, 2 Ağustos
görüşmelerin Kırım Hanı ile yapılm asını belirlem işti. Ancak 1720 yılın 68
1 2 9 4 ,1 ,9 0 .
sia, Bâb-ı Â lî’den yürürlükte olan barışın muhafazası ve yenilenmesi için
1 9 l4 ’de imzalanan Türk-Alm aıı ittifakının ortaya çıkmasında önemli rol
istekte bulunmuş ve bu isteği kabul edilm işti. Ancak, M aria Theresia’nın
oynamıştır. Uzun zamandır küçümsenen Türkiye, sonunda bir Avrupalı
tahta geçişini kabul etmeyen Bayem Arşidükü Fraıız Albert ve Prusya
devlet tarafından eşit şartlarla ortak kabul ediliyordu”. Feroz Ahmad, İt
kralı II. Friedrich, mücadeleye girişm işler ve Fransa'nın da yardım ı ile M.
tih a t ve Tcrakkî (1908-1914), çev.: Nuran Yavuz, İstanbul 1986, s. 258.
KAYNAKLAR
K reutel, F., Leben un d Taten der Türkischen Kaiser, Graz-Wien-KÖln 1978.
Abdurrahman Şeref, Târîh-i Osmânî, M atba’a-i Âmire, İstanbul 1339-
Kunt, M ., Yurdaydın, Ödekan, H.G. A., Türkiye Tarihi, Osmanlı Devleti 1300-
Ahmed Resm î Efendi, Viyana ve Berlin sefâretnâmeleri, sadeleştiren: Bedriye
1600, İstanbul 1988. Kuran, Ercümend, Avrupa’d a Osmanlı İkâmet E lçiliklerinin K uruluşu ve İlk Elçile
Atsız, Tercüman 1001 Temel Eser, İstanbul 1980. Aktepe, M ünir, M ehmed Emnî B eyefendi (P a şa n ın ) R usya Sefareti ve sefâretnâmesi,
rin S iyâsî F aâliyetleri (1793-1821), Türk K ültürünü Araştırm a Enstitüsü Yayınları: 92, Ankara 1988.
TTK Yay., Ankara 1989. Başbakanlık Osmanlı A rşivi (BOA), Nâme-i hümâyûn defteri, no. 6.
Mahmud Mesud Paşa, M ecmu’a -i M üâhedât, İstanbul 1294.
Bastav, Şerif, B izans İm paratorluğu Tarihi, Son Devir (1261*1461), Osmanlı
M atuz, Josef, Das K anzleiwesen Sultan Sülcym âns des Praechtigen, Wiesbaden 1974.
Türk-Bizaııs Münâsebetleri, Türk K ültürünü Araştırm a Enstitüsü, Anka
M iller, W illiam , The Latins in the Lavant, A H istory ofF ran k isb Greece (1204 1566), Cambridge 1964.
ra 1989— , Osmanlı Türk-M acar M ünâsebetlerinde İlk D evir (145 6’y a kadar), Türk K ültü
Neumann, A .W ., Über d ie orientalischen Sprachstudien seit dem 13. Ja h rh u n d ert m it besonderer Rücksicht a ufW ien, W ien 1899-
rünü Araştırma Enstitüsü, Ankara 1991. Dernsclıwam, Hans, İstanbul ve A nadolu'ya Seyahat G ünlüğü, çev.: Prof. Dr. Yaşar
Roider, K a r i,, Austrians Eastem Questions (1700-1780), New Jersey 1982. Sanaç, Fuat, D er G esandtschaftsbericht des M ustafa Efendi über seine G esandtschafts-
Önen, K ültür B akanlığı Yay., Ankara 1992. Ebû Sehl N u’mân, Tedbîrât-ı Pesendîde (T P), haz.: A. İbrahim Savaş, TTK Yayın
reise nach Wien im J a h r e 1730131, (yayınlanmam ış doktora tezi), W ien
ları, Ankara 1999-
1992. Sander, Oral, Ankanın Yükselişi ve D üşüşü ( Osmanlı D iplom asi T arihi Üzerine B ir
Erim, N ihat, D evletlerarası Hukuku ve S iyâ sî T ârih M etinleri (Osmanlı İmparator lu ğu A ndlaşm alan), Ankara Üniversitesi H ukuk Fakültesi Yayınları, An
D eneme), Ankara 1987. Savaş, A. İbrahim, “Takrîr-i Ahmed M erâmi Efendi m ulıaddid be cânib-i Azak”,
kara 1953. Greıfenlıorst, F. K. von, “Bericht über den Zug des Groft-botschafters nach W i-
Türk Tarih K u n m u B elgeler D ergisi, 20 (1996).
en im Jahre 1719”, Sitzungsberichte der k.k Akademie, HHstA, W ien
--------------, D er G esandtschaftsbericht des M ustafa H attî Efendi über seine G esandtsc-
1908 .
haftsreise nach Wien, (yayınlanmamış doktora tezi), W ien 1989.
Hammer, Josef von, Büyük Osmanlt Tarihi, çev.: Vecdi Bürün, İstanbul 1990.
Schaendlinger, A. C., “Der diplomatisehe Verkehr zwischen Österreich und der
-------------- , Geschichte des Osmanischen Reiches (GOR), Graz 1963.
Holıen Pforte in der Regierungszeit Süleymans, des Praechtigen”, K ultur
HHstA, (A vusturya D evlet A rşivi), II Türkei 16, belge no. 23-
des İslam, \Vien 1980.
İnalcık, H alil, “Türkler (O smanlılar)’’, İslam Ansiklopedisi, MEB Yay., İstanbul 1988. Kalman, Benda, “XV. Asırda O smanlı-Macar M ünâsebetleri”, İstanbul Ü niversi
Sevim A ., Yücel Y., Klasik Donemin Üç H ükümdarı F atih-Y avuz-Kanuni, Ankara 1991. Seyyid H akim , S eyyid Hakim T ârihi, Topkapı Sarayı Kütüphanesi, no. 234,
tesi Tarih D ergisi, İstanbul 1975, S. 28-31, s. 83-88.
V.155.
Karamuk, Gümeç, A hmed Azmi E fendis G esandtschaftsbericht a ls Z eugnis des Osma
Spuler, Bertold, “Die Europaeischen Dipiomatie in Konstantinopel bis zum Fri-
nischen M acbtverfalls un d d er beginneııdm Reformaera unter Selim IÎI., Bern-
eden von Belgrad (1739)”, Jah rb ü ch cr fiir K u ltur un d G eschichte d er Slaven,
Frankfurt 1975.
Breslau 1936, XI, Heft: 3-4. O SM A N L I
m
SİYASET
SÜSLÜ, Azm i, “U n Aperçu sur les Ambassadeurs O ttom ans ec leuers sefâretnâ-
UZUN ÇARŞILI, İ. H ., Osmanlı Tarihi, Ankara 1988. W E RN ER, Ernst, Die Gebııri tiner Grossmacht-Dic Osmanm, B erlin 1966.
me", Tarih Araştırmalar Dergisi, XIV, A nkara 1982. S. 27. Şemdânîzâde Süleym an, M Urıt-tevârîh, neşr.: Prof. Dr. M . Aktepe, İstanbul 1976.
-------------- , Büyük B ir Devletin Doğuşu, çev.: Orhan Esen-Yılmaz Öner, Alan Yay.,
TEPPLY, Kari., Dersaadet'te Avusturya Sefirleri, çev.: Prof. Dr. Selçuk Ü nlü , K ül
İstanbul 1986 Zağanos Efendi, Topkapı Sarayı Arşivi, no. E. 8568.
tür Bak. Yay., Ankara 1988. UNAT, F. R ., Osmanlt Sefirleri ve Sefâretnâmeler, neşr. Prof. Dr. B. S. B aykal, A n
ZITTA, Reiner, Die Türken und was von Ihrıen blieb (The Turks a n d ıvhat they left
to us), W ien 1978.
kara 1992.
OSMANLI
m
SİYASET
BİR AVRUPA DİPLOMASİ MERKEZİ OLARAK İSTANBUL 1792-1798 DÖNEMİ İNGİLİZ KAYNAKLARINA GÖRE DOÇ- DR. M EH M ET ALAADDIN YALÇINKAYA K A R A D E N İ Z T E K N İ K Ü N İ V E R S İ T E S İ E E N -E D E B İY A T F A K Ü L T E S İ
arlofça A ntlaşm asından sonra Osmanlı
nucu tekrar Levaııt denilen Doğu Akdeniz havzası önem
Devleti, batılı ülkeler için büyük bir pazar
kazanmaya başlamıştı. 18. yüzyılın ortalarına doğru İn
durumuna gelm işti. Klasik dönem Os-
giltere’nin Amerika dışında da özellikle H indistan ve
manlı Devleti’nin ticaret hacmi, sadece kendi coğrafyası
Uzak Doğu'da elde etmeye başladığı koloniler yüzünden
nın kaynaklarıyla sınırlı değildi. Aynı zamanda Avrupa
Osmanlı Devleti, İngiltere’nin ilgi alanına önemle gir
ile Kuzey Afrika, İran, Hindistan, Türkistan ve Uzakdo
meye başladı. İngiltere’nin rakibi olan Fransa da Levant
ğu ülkeleri arasındaki kara yolları bağlantısını oluşturma
bölgesinde İngilizlere karşı hasmane tutum sergilem ek
sı dolayısıyla daha büyük bir ticari potansiyele de sahipti.
ten kaçınmıyordu. Diğer taraftan Rusya ise sıcak deniz
Coğrafî keşiflerden sonra İktisadî, ticarî, siyasî, askerî ve
lere inme politikasının esasları gereğince başta Balkanlar
kültürel önemini kaybeden Akdeniz havzası, Osmanlı Devleti ile Venedik arasında mücadele sahası haline gel mişti. Bazen, bu mücadelelerde Venedik’in arkasında Ka tolik kökenli Avrupalı ülkelerin desteği vardı. Akdeniz bölgesindeki Osmanlılarla, Venedik arasındaki bu reka bet, 1699 Karlofça Antlaşm ası’na kadar genellikle Türk lerin lehinde gelişm işti. Fakat, 18. yüzyılın başlarından itibaren bölge üzerindeki Osmanlı Venedik rekabeti de vam ettiği gib i; Fransa, İngiltere ve Hollanda da Akdeniz havzasındaki ticarî potansiyelden büyük menfaatler elde
olmak üzere Filistin, Suriye ve M ısır’daki Ortodoksları kullanarak bölgede yer edinmeye çalışm aktaydı.2 Bütün dünyayı parsellemeye çalışan B atılı güçlerin önündeki tek set ise Osmanlı D evletiydi. Bundan dolayı Batılılar, Avrupa menşeli olmayan ve kendi kültürlerine yabancı olan Türklerin her hareketini yakından takip etme gere ğini hissediyorlardı. Zira onlar, Osmanlı Devleti hariç bütün dünyadaki toplulukları kendi siyasî ve İktisadî kontrollerine geçirmeyi büyük ölçüde başarmışlardı. Av
etmeye başladılar. İspanya Veraset Savaşlarına son veren
rupalIların etnik, dil ve din gib i kültürel farklılıklara sa
Utrech Antlaşm asını (1713-14) müteakip İngiltere, Ce
hip olan Türkleri tanımak istedikleri, Osmanlı devletine
belitarık ve M inorka’ya yerleşmişti. Böylece, başta Os-
giden elçiler, misyonerler, mülteciler, kaçaklar, esirler,
manlı Devleti ve diğer Akdeniz ülkelerinin gerilemesi ile
ajanlar, denizciler, seyyahlar, bilim adam ları, uzman he
bölgede meydana gelen boşluğu önce İngilizler, daha son
yetler ve tüccarlar gibi zümrelerin yazdıkları risaleler
ra da önemli deniz gücüne ve ticaret filolarına sahip olan
den, seyahatnamelerden, sefaretnamelerden, raporlardan
Hollanda gibi diğer Kuzey Batı Avrupa ülkeleri doldur
anlaşılm aktadır.3 Özellikle bu tür eserlerde içerik ve kap
maya başlamışlardı.1
sam bakımından 18.yüzyılın başlarından itibaren bir ar tış gözlenmiştir. İngilizler ile Fransızlar bu hususta en
A) TÜRKİYE'DEKİ İNGİLİZ DİPLOMATİK
önde gelen Avrupalı toplumlardı. 18. yüzyıl içerisinde
TEMSİLCİLİKLERİNDEKİ DİN
Osmanlıların sahip olduğu en önemli merkezi bölgeler
GÖREVLİLERİNİN FAALİYETLERİ
hakkında en tafsilatlı bilgi veren eserlerin başında kuş
Yukarıda görüldüğü gib i bölge dışı Avrupalı bir
kusuz Fransız Choiseul Gouffier, İsveç’in İstanbul’daki
devletin Akdeniz havzasında yer edinmeye başlaması so
Maslahatgüzarı olan Moredga d’Olmon ve İngilizlerin İsSİYASHT
tanbul’daki elçilik din görevlisi James Dallaıvay ın yaz dıkları eserler gelm ektedir.4
Genellikle T ürkiye’ye atanan bu din görevlileri Le vant Company’nin genel oturumlarında tüccarların hu
James Dallaway’ın bu çalışmayı hazırlamasına vesi
zurunda vaaz verirlerdi. Sonra bunların arasından en iyi
le olan hadiseleri kısaca sıralıyalım : Dallaway, Kral III.
olanı seçilirdi. Fakat, İstanbul öneminden dolayı bir de
George’ın kardeşi Norfolk Dükü Charles adına ithaf ettiği
receye kadar bu uygulam anın dışındaydı, zira Levant
‘lnquuires into the Origırı and Progress of the Science of He-
Company tarafından elçiye kendi özel vaizini yanında
raldry in England, u/ith Explanatory Observations on Armori-
götürebilme hakkı tanındığı gib i bazen de Company is
a l Ensigns adlı eserini 1792’de yayınladı. Bu çalışma
tediği herhangi bir adayı seçerek atayabilirdi. Türkiye’de
Dük un ilgisini çektiği için D allaway’ı himayesine aldı
diplom atik tem silciliklerde vaizlik yapanların büyük bir
ve bundan sonra Dallaway’ın daimi hamisi oldu. 1793
kısmı üstün yetenekli ve araştırmacı özelliklere sahip ol
yılında Sir Robert Liston un İstanbul’a Büyükelçi atanma
duğundan K ilisen in en üst m akamlarına yükselebiliyor,
sı5 üzerine Dükün tavsiyesi ile James Dallaway de elçilik
ilm i araştırmalarından dolayı da isim leri her tarafa ko layca yayılabiliyordu. Bunlardan bazıları inceleme yap
papazı olarak atandı.6 1583 yılında İngiltere tarafmdan William Harbor-
mak ve tecrübe sahibi olmak için Türklerİn arasında bu
?2g’un İstanbul’a Büyükelçi olarak atamasından sonra üst
lunuyordu. K im ileri Doğu K iliselerini araştırdı. K im ile
seviyede Türk-İngiliz siyasî ilişkileri başlamış oldu.7 İn
ri kutsal yerleri ziyaret etme fırsatını elde etti. Kimileri
giliz din görevlileri de İstanbul’daki elçilik başta olmak
de daha ileri bir seviyede araştırmaya yönelerek klasik
üzere Türkiye’nin önemli ticaret merkezlerindeki konso
dünya ile Eski Yunan ve Roma kültürünü tekrar canlan
losluklara görevli olarak atanmaya başlanmıştı. İngilizler
dıran antik eserleri araştırarak ortaya çıkardı.10
1599’da İstanbul büyükelçiliğine din görevlisi olarak ilk
Sir Robert Liston, Papaz Dallaway, Doktor Sipthorp
kez Rev. William Biddulph ve aynı yıl Halep konsoloslu
ve diğer hizm etlilerle birlikte 1794 M art ayında İngilte
ğuna da başka bir din görevlisini atamışlardı. İzmir’in de
re’den ayrılarak Belçika, Almanya ve Avusturya üzerin
önemli bir ticaret merkezi olmaya başlaması üzerine
den Osmanlı sınırına ulaştılar. Önce Belgrad güzargahı
1635 yılında Mr. Curt 'ıs adında bir din görevlisi de İzmir
üzerinden gidilm esi planlandı, fakat bu güzargahın teh
konsolosluğuna atanmış ve bir yıl sonra görevine başla
likeli olması üzerine Eflak tarafına yönelerek Bükreş’e
m ıştı.8 Bu din görevlilerine başlangıçta y ıllık olarak £50
ulaştılar. Bükreş’de Eflak Voyvodası Mumsi tarafmdan
maaş ve harcırah ödenirken levazımlarının masrafları için
iyi bir şekilde ağırlanarak ihtiyaçları karşılandıktan son
ek £20 ödeniyordu. 1654 yılından itibaren İngiliz para
ra Yergögü, Rusçuk üzerinden 22 Mayıs 1794’de İstan
sının Türkiye’de değer kaybetmesinden dolayı yıllık
bul’a geldiler.11 Liston elçiliğin siyasî ve ticarî işleri ile
£200 maaş ve £100 de bahşiş olarak verilmeye başlandı.
meşgul olurken, Dallaway de başta İstanbul olmak üzere
1724’de y ıllık maaşlar £250’e yükseltildi. Dallaway’ın
Marmara, Batı Anadolu ve Ege Adalarını yakından tanı
göreve başladığı 1794 yılında İstanbul’daki din görevli
mak için araştırmalar yapıyordu. Dallaway araştırm aları
sinin y ıllık maaşı £500’e İzmir’dekinin ise £350’e çıkar
nı ve gözlemlerini Londra’ya döndükten sonra 'Constanti-
tıldı. İngiliz din görevlileri elçi ve konsoloslarla aynı bi
nople, Ancient and Modern, w'ıth Excursions to tbe Shores and
nada birlikte kalırlardı. İzmir ve H alep’teki konsoloslar,
Islands of the Archipelago and to the Troad' adlı eserinde
din görevlilerinin ikamet ve yemek ihtiyaçlarını karşıla
1797 tarihinde yayınladı. Eserinde Türkiye’de bulundu
mak için Levant Company’den ek ödenek alırlardı. 1782
ğu sıralardaki siyasî, sosyal, İktisadî, ticarî ve kültürel
yılında İzmir’deki din görevlisinin konsolosluk binasın
konular hakkında bilgiler vermiştir. Ayrıca dönemin
da kalmasına son verilmesinden dolayı £200 y ıllık ek
devlet adamları ve Osmanlı teşkilatı hakkında da b ilg i
tahsisat verildi. Sonraları İstanbul ve İzmir’deki din gö
ler vermiştir. Bunların yanında gezdiği ve gördüğü yer
revlilerinin y ıllık gelirleri eşitlenmesine rağmen İstan-
lerin antik çağlardan itibaren kısa tarihini ve bu yerlerin
bul’dakilerin iaşe ve ikamet ihtiyaçları elçilik tarafından
tasvirlerini de yapmıştır. D allaway’ın eseri bazı eksiklik
karşılanmaya başlanm ıştı.9
lerine ve yanlışlıklarına rağmen o dönemdeki Osmanlı OSAİANLI
SİYASET
Devleti’nin siyasî, askerî, İktisadî, sosyal, etnik, demog
dünyasının merkezi olması hasebiyle Yeniçağ Avru-
rafik, jeopolitik, dil, din, coğrafya, tarih ve folklorik ya
pası’nın diplomasi alanındaki ilk gerçek uluslararası ku
pısını aydınlatması açısından önemli bir kaynaktır. Biz
ruluşunun sahibi idi. Bu yeni elçilik sistemi ve diplom a
bu çalışmada B abıâli’nin izlediği dış politikalar, İstan
tik usul aynı yüzyılın son çeyreğinden itibaren diğer Ba
bul’da bulunan yabancı diplom atik tem silcilikler ile Os-
tılı ülkeler tarafından benimsendi ve benzer şekilde dip
manlı topraklarındaki konsolosların faaliyetleri hakkında
lom atik tem silcilikler karşılıklı olarak açılm aya başlandı.
Dallaway’le birlikte diğer İngiliz diplom atlarının verdi
Yeniçağ Avrupası’nda Ortaçağ’dakinden farklı olarak
ği bilgilerden geniş ölçüde yararlanmaya çalışacağız.
diplomasinin daim i, dünyevi ve gizli olması gib i önemli
B) İSTANBUL'UN DİPLOMATİK
esaslar kabul edilm işti.14 Bu yeni ilkelere uygun olarak Venedik Doçu’nun ve
MERKEZ HAEİNE GELMESİ
tüccarlarının Osmanlı D evletindeki ticarî ve siyasî çı
İstanbul II. Mehmed tarafından feth edilmesinden
karlarını korumak ve daha fazla im tiyazlar kopartmak
sonra dünyanın en önemli ticaret ve diplomasi merkezi
için Venedik tarafından İstanbul’da ilk defa açılan tem
olmuştur. Akdeniz havzasının en gelişm iş İtalyan tüccar devleti Venedikliler, 1204 yılında IV. Haçlı Seferi netice
silciliğe 'balyos veya ‘baylos’ adı verildi ve Bartelemi Mar-
sinde işgal ettikleri Bizans İmparatorluğu’nun k ıyı ke
sello da balyos ünvanını taşıyan ilk elçi oldu.15 Yine bu il
simleri ile başkent İstanbul’da ticarî faaliyet ve im tiyaz
keler doğrultusunda İtalyan devletleri arasında ilk daimi
larını zirveye ulaştırm ıştı. Bu dönemde İstanbul’da Ve
elçilik M ilan Dükü Francesco Sforza tarafından 1455 y ı
nedikli tüccarlardan meydana gelen etkili bir koloni de
lında Cenova’da açtırıldı. Bunu takiben Savoy Dükü, Pa
oluşturulmuştu. Fakat, 1261 yılından sonra Venedikliler
palık sarayına 1460 yılında Eusebio Margaria bir diplo
tarafından oluşturulan işgalci Latin devletine son veril
m atik tem silciyi devamlı kalm ak üzere tayin etti. Bu el
mesinden sonra, 1265 tarihinden itibaren Venedikli tüc
çiye dini işlerle olduğu gib i dünyevi işlerle de uğraşma
carlar ve iş adamları Bizans İmparatorundan kendi tem
sı hakkında da talim at verilm işti. Nicodmus adında bir
silcilerini seçme hakkını elde ettiler. Venedikli tem silci
elçi de M ilan Dükü Medicînin diplom atik tem silcisi ola
ler, kendi ülkelerinin talim atlarını uygulam a ve İstan
rak 1469 yılından itibaren Floransa’da bulunmaktaydı.
bul’daki tüccarlar ve denizciler arasındaki ihtilafları çöz
Görüldüğü gibi daimi diplom atik tem silciklikler oluş
mede müracaat edilen ilk mercii id i.12
turma konusunda Venedikliler özel bir yere sahiptir. Z enginliği, yaygın ticareti ve siyasî bağlantılarıyla Vene
İstanbul’da Venediklilerle başlayan ticarî tem silci likler bulundurma geleneği daim i elçiliklerin açılmasına
dik Cumhuriyeti 15. yüzyılın ikinci yarısında siyasî, İk
yönelik ilk adımı teşkil eder. Dünyada ilk daim i elçilik
tisadî, ticarî ve kültürel bakımdan zirveye ulaşm ıştı. Bu
1454 yılında Venedik Cumhuriyeti tarafından Osmanlı
tür ilişkileri sağlamanın en başarılı yolu ise devletin di
Devleti’nin yeni başkenti İstanbul’da açılm ıştır.13 Yeni
ğer ülkelerde diplom atik kuruluşlar tarafından en iyi şe
çağ kurumu olarak gelişen daim i elçilikler İtalyan dev
kilde temsil edilmesini sağlamak idi. Bundan dolayı İtal
letleri tarafından geliştirilm iştir. Zira Ortaçağlarda Av
yan devletlerinin en büyüğü olan Venedik, İstanbul’daki
rupa devletlerinin hiç bir başkentinde daim i diplomatik
başarılı deneyiminden sonra Paris’te 1478, Viyana’da
temsilci olmadığı gib i; devlet adamları da hariciye poli
1495 ve Londra’da 1496 yıllarında daim i elçilikler açma
tikası fikrine de sahip değillerdi. Daimi veya sürekli dip
ya başladı.16 Venediklilerden sonra Osmanlı Devleti, di
lomasi 15. yüzyılın ikinci yarısı ile 16. yüzyılın ilk yarı
ğer Avrupalı devletlerle arasındaki siyasî ve ticarî ilişk i
sı arasında görülmeye başladı. Batıda daim i elçilikler ilk
lerin gelişmesine paralel olarak İstanbul’da bu devletlere
önce İtalyan tüccar devletleri tarafından 1450 yıllarından
daim i elçilikler kurulm a iznini verdi. 18. yüzyılın sonla
itibaren gerçekleştirildi. B atılı tarihçilerin belirttikleri
rına kadar Venedik’i örnek alarak İstanbul’da diplom atik
gibi 15. yüzyıl İtalya’sı daim i ve organize olmuş bir dip
tem silcilikler bulundurmaya başlayan ülkeler krononolo-
lomasinin merkeziydi. Roma’daki Papalık ise Katolik
jik sıraya göre şu şekilde sıralanabilir:17
O S M A N II
E
SİYASET
1475 yılında Polonya (Lehistan)
lerini belirtmekle birlikte, 18. yüzyıldan itibaren Vene
1497 yılında Rusya
dik elçisinin de üç yılda bir değiştiğini ileri sürmektedir
1525 yılında Fransa
ler.22 Zira Osmanlı Devleti 1792 yılında Avrupa’nın
1528 yılında Avusturya (Nemçe)
önemli merkezlerine açmayı planladığı ilk daimi ikamet
1583 yılında İngiltere
elçiliklerinde görev yapacak elçilerin üçer yıllığına atan
1612 yılında Hollanda
masına karar verirken, Avrupa’da geçerli olan diplomatik
1737 yılında İsveç
usulleri takip etme eğilim inde olduğu ilk bakışta göze
1740 yılında Sicilyateyn (Napoli)
çarpmaktaydı.23 Avrupalı devletler İstanbul’da daimi su
1756 yılında Danimarka
rette birer tem silcilik bulundurmalarına rağmen, Tür
1761 yılında Prusya
kistan Hanlıklarının, Babür (Hindistan), İran ve Fas g i
1787 yılında İspanya
bi Müslüman devletlerinin daimi tem silcilikleri yoktu.24
Osmanlı Devleti’nde ilk dönemlerde sadece Vene dik elçilerine balyos denilirken sonraları diğer Avrupalı devletlerin elçilerine de balyos denilmeye başlanmıştı. Balyos ismi sadece tüm yabancı devletlerin elçilerine söylenmiyordu aynı zamanda Osmanlı topraklarındaki
C) NİZAM'I CEDİD ISLAHATLARI SONUCUNDA BABIÂLİ'NİN MİLLETLERARASI DİPLOMATİK ESAS VE İLKELERİ BENİMSEMESİ Görüldüğü gibi İstanbul’da Avrupa devletlerinin
konsoloslar da bu isimle anılıyordu.18 Bu çerçevede ayrı ca yabancı elçilerin İstanbul’da ilk konakladıkları binaya
birer daimi diplomatik temsilcisi olduğu halde Osmanlı
da Elçi Hanı veya Balyos Hanı denilirdi.19 İlk zamanları
Devleti bu konuda çok geç kalmıştır. 1790’lı yıllarda
genelde balyos veya kapı kethüdası olarak adlandırılan
Avrupa ülkelerinin İstanbul’daki diplomatik temsilcileri
yabancı elçiler daha sonraları ülkelerinin Osmanlı Devle
ve önemli şehirlerdeki konsolosluklarının siyasî ve ticarî
ti ile olan ilişkilerinin durumuna göre büyükelçi, ortael
faaliyetleri ile bunların işleyişleri hakkında devrin kay
çi veya küçükelçi (envoy) ve maslahatgüzar seviyesinde
naklarına göz atmakta fayda vardır. Böylelikle BabI
devletlerini temsil etme statüleri kazanmışlardı. İstan
âli’nin dahili ve harici alanda takip ettiği yenileşme ve
bul’a gelen elçilerin bir kısmı daimi (permanent) iken
yeniden yapılanma çalışmaları büyük ölçüde aydınlan
bir kısmı da muvakat (ad hoc) idiler. Avusturya, Rusya
mış olacaktır. Zaten Yaş Antlaşm asını müteakiben Os-
ve İsveç gibi büyük devletlerin tem silcilerinin statüsü
manlı Devleti Avrupa devletleri karşısındaki zaaflarını
kapı kethüdası ismi altında bazen ortaelçi, küçükelçi ve
iyice görmüş ve artık onlarla tek başına mücadele edemi-
maslahatgüzar olarak adlandırılan temsilciler bulundu
yeceğini de anlamıştı. Bundan dolayı devletin takip etti
ruyorlardı.20 Büyükelçilerle ortaelçilerin kabullerindeki
ği siyaset köklü olarak revizyona tabi tutulm aya başlan
uygulamalar aynı olmakla birlikte sadece merasimlerde,
dı.25 Bu radikal değişiklikler Avrupalı diplomatlar ve
büyükelçiler ortaelçilere nazaran daha kalabalık maiyet
onların maiyetindekiler tarafından da gözlemlenmektey
ile karşılanır ve katılırlardı.21
di.
Genellikle 15 ile 18. yüzyıllar arasında İstanbul’a
Türkiye’de Avrupalı devletlerin elçilikleri ve kon-
atanan yabancı daimi elçilerin görevde kalış süreleri ke
soluslukları olmasına karşılık Osmanlı Devleti’nin 1793
sin olarak belli değilken, 1503 yılında Osmanlı Devleti
tarihine kadar dış merkezlerde daimi statüde diplomatik
ile Venedik arasında yapılan andlaşmada Venedik temsil
tem silciliği yoktu. 1792 tarihinde uygulam aya konulan
cisinin süresi üç yıl olarak tesbit edilm işti. Bazı istisna
Nizam-ı Cedid ıslahatları ile birlikte Avrupa’nın önemli
lar haricinde Venedik Cumhuriyeti’nin balyosu için ti
merkezlerinde diplomatik temsilci bulundurulması ka
tizlikle uygulanan bu usul diğer devletlerin temsilcileri
rarı alındı. N itekim bu tarihten başlayarak Osmanlı dış
için pek fazla geçerli değildi. Bununla birlikte bazı Os-
politikasında köklü değişiklikler yaşanmış ve dış işleri
manlı vakanüvisleri, Venedik elçisinin beş-altı yılda bir,
nin yeniden yapılanmasına girişilm işti. Bu dönemde Os-
diğer Avrupa ülkeleri elçilerinin üç yılda bir değiştirdik-
manlı Devlet,i Avrupa’da cereyan eden hadiseleri daha
OSM A N LI
I SİYASET
yakından izlemek im kanı bulduğu gib i; İstanbul’da ra
tin in uygulam aya koyduğu tayinat rejim i nedeniyle
kip olan ülke elçilerinin yanlış ve kasdi yönlendirmele
onun ve m aiyetinin m alî sıkıntı içine düştüğüne de işa
rinden de kurtulm uş oldu. B abıâli’nin başlattığı reform
ret etm ektedir.29 Aynı belgeye göre, Kaptan-ı Derya Kü
hamlelerinde Fransa ve Avıfsturya’nın yanısıra İngilte
çük Hüseyin Paça, elçinin İstanbul’da göreve başlamasın
re’nin de model bir ülke olarak seçildiğinin belirtileri bu
dan birkaç gün sonra tercümanı Hançerli’yi onun ziyare
zamanda net bir biçimde gözlenebilmektedir. Reisülküt-
tine göndermişti. Liston’a göre, böyle bir hadise ilk defa
tab Mehmed, Raçid Efendi süratle 1793 Temmuzunda
olmaktaydı. Hançerli, Liston’a Kaptan Paşanın T ürki
Londra’ya büyükelçi atamak için İngiliz elçisi Sir Robert
ye’deki Fransız jakobenlerinin fütursuzca davranışların
Ainslie ile temasa geçerek b ilgi alış verişinde bulundu.26
dan dolayı onlardan çok nefret ettiğin i b elirtm işti.30
Görüşmelerin neticesinde ilk daim i Türk Büyükelçisi
Diğer taraftan kısa sürede büyük bir değişim e yola-
olarak Yusuf Agah Efendi atanıp 21 A ralık 1793 tarihin
çan Fransız İhtilâli, diğer Avrupa ülkelerinde de tesirini
de Londra’ya ulaşarak göreve başladı. Böylece, Osmanlı
göstermeye başlamıştı. 1792 başında Avrupa ülkeleri ile
Devleti de Avrupa’da geçerli olan devletlerarası hukuk,
Fransa arasında çıkan savaşlar, Osmanlı Devleti’ni ister
diplomatik kural ve ilkeleri benimseyerek, bu yönde esas
istemez hadiselere karşı teyakkuza geçirm işti. Zira taraf
unsur olan m ütekabiliyet usulune göre hariciye politika
lar B abıâli’ııin tarafsız kalmaması gerektiği noktasından
larını yeniden tanzim etmeye başladı. Ayrıca daha sonra
hareketle onu kendi yanlarına çekmeye çalıştılar, fakat
Avrupa’nın önemli başkentlerinde kurulacak olan daimi
bunda başarılı olamadılar. Elbette bunda son yirm i yıl
büyükelçilikler için Yusuf Agah Efendi’nin elçiliği mo
içinde yapılan iki başarısız savaşın deneyimleri önemli
del olarak alınm ıştır. A rtık bu yeni dönemle birlikte, Ba-
bir etkendi. Buna m ukabil ihtilâl taraftarlarının T ürki
bıâli Avrupa’daki güçler dengesine göre kendi menfaat
ye’deki faaliyetlerine müdahale edilmemesi, başta İn gil
leri doğrultusunda dış politikasını belirlemeye ve uygu
tere. olmak üzere, diğer Avrupa devletlerinin tepkilerine
lamaya koymaya başlam ıştır.27
neden olmaktaydı. Babıâli bu ülkelerin protesto notala
Babıâli yeni dış politikasının gereği olarak eskiden
rına rağmen tarafsızlık siyasetinde hiç bir d eğişiklik yap
uyguladığı bazı usulleri bu dönemde terk etmeye başla
m adığı gib i, onların İstanbul’daki tem silcilerine de dip
dı. Bu usullerden biri de yabancı ülke tem silcilerine ta-
lomasi kurallarına uygun biçimde cevap verm işti.31 Ba
yinat verilmesi meselesi idi. N itekim Yusuf Agah Efen
bIâli’nin bu tavrından özellikle Ainslie rahatsızlık duy
d i’nin İngiltere’ye gönderilmesi sırasında, m illetlerara-
muş ve hoşnutsuzluğunu gizlem em işti. H albuki Babıâli,
smda geçerli olan m ütekabiliyet usulü yürürlüğe konu
Ainslie’yi T ürk-İngiliz ilişkilerinin dostane şekilde ge
larak, yabancı devlet elçilerine verilen tayinat kaldırılm ış
liştirilm esinde ve pekiştirilm esinde önemli rol oynayan
oldu. Zaten ilk daim î elçiliğin in kurulm ası bu kararın
büyükelçi olarak görm ekteydi.32 Ainslie, ikazlarına rağ
uygulanması için bulunmaz bir fırsattı. Bunun için Ba-
men Babıâli kararını değiştirmeyince, bu olaylara karşı
bıâli, Yusuf Agah Efendiye İstanbul’dan Londra’ya hare
daha fazla tahammül edemiyeceğini hükümetine bild ir
ket etmeden önce, İngilizler tarafından tayin tek lif edi
m işti. Son gelişm eler karşısında, İngiliz hükümeti İstan
lirse bunu her ne surette olursa olsun kabul etmemesini
bul’daki büyükelçisinin başarısız kaldığını sezinlemiş ve
telkin ve tenbih etm işti.28 İşte Yusuf Agah Efendi ile
aynı yerde uzun süre görev yapmış olmanın vermiş oldu
başlatılan bu usul, yabancı elçilik heyetleri arasında ilk
ğu yorgunluğu bahane ederek geri çağırm ayı uygun bul
defa A inslie’nin halefi Robert Liston’a tesadüf etmişti.
muştu.33
Liston Türk sınırlarına girmesinden itibaren B abıâli’nin
Bu teşebbüslerinin faydalarını gören Babıâli, Avru
tayinat vermeme usulunü çok sıkı bir şekilde uyguladı
pa’nın diğer önemli başkentlerinde de benzeri tem silci
ğını kendi Dışişlerine gönderdiği ilk raporunda bildir
likler açmanın zaruri olduğunu anlamıştı. Ancak, Fran
m işti. Bu yüzden geçtiği yerlerden at, erzak ve diğer
sız İhtilâli neticesinde bütün Avrupa’yı tesiri altına alan
malzemelerin tem ini için büyük m iktarda harcamalar
savaşlar sebebiyle, bu tasarı belli bir süre ertelenmişti.
yapmak zorunda kalm ıştı. Aynı rapor, Osmanlı Devle
Fakat, 1795 yılının başlarından itibaren Fransa’ya karşı
O SM A N LI I
SİY A SIT
oluşturulan I. Koolisyon’un zayıflamaya başlaması üzeri
gi ve izlenimlerini aktarmıştı. Dönemin en çok göze çar
ne Avrupa'daki gerginlik yumuşama dönemine girmişti.
pan şahsiyetlerinden biri olarak, en üst mevkilerde yer
Osmanlı Devleti dışarıda, özellikle de dostane ilişkiler
almamasına rağmen, Reisülküttab Mehmed Raşid Efen
geliştireceği ülkelerde diplomatik tem silcilik açmayı
di ve Divan-ı Hümayun Baş Tercümanı George D. Mtıru-
tekrar gündeme getirmişti. Bu yüzden tem silcilik açma
.ti’den bahsetmektedir. Raşid Efendi’nin bu vazifeye genç
yı plânladığı ülkelerin temsilcileri ile İstanbul’da temasa
yaşından itibaren yetişerek geldiğini ve dairedeki en alt
geçilmişti. Bunun gibi reform niteliği taşıyan gelişmeler
mevkiden bulunduğu yere, uzun ve değerli hizmetleri
hakkında, Liston bize hem aydınlatıcı hem de bu konu
sayesinde yükseldiğini, devlet işlerinin yürütülmesinde
daki bazı ihtilaflı bilgilerim izi gözden geçirmemizi sağ-
Raşid Efendiye yetenek ve bilgisinden dolayı Sultan da
layacı bilgiler vermektedir. Bilhassa hâriciyemizdeki ya
hil bütün erkânın danıştığını vurgulamaktadır. Sultanın
pılanma hakkındaki görüşleri büyük önem taşımaktadır.
ona itim adının ve güveninin sonsuz olduğunu, zira bu
Zira Osmanlı Devleti hangi ülkeye büyükelçilik açacak
dönemde her hangi bir bakanın onun yardım ını ve des
sa o devletle daha iyi ilişkilere geçeceğinden dolayı İngi
teğini almadan iş görmesinin düşünülemeyeceğini be
liz elçisi bundan kaygı duymaktaydı.
lirtm ekteydi. Raşid Efendi’nin devlet erkanı arasında meydana gelen kutuplaşmaya karşı tarafsız kaldığını ve
Liston’un bu konuları kapsayan 25 Nisan 1795 ta rihli raporunda, Reisülküttabın, Babıâli’nin Avusturya,
tarafların çirkinliklerinden kendisini uzak tutmayı ba
Prusya ve Rusya başkentlerinde daimi ikamet elçilikleri
şardığını bildirmekteydi. Dallaway de daha önceden
açmak niyetini ve bu konudaki girişim lerini nakletmek
önemli görevler üstlenen, Babıâli’niıı dış politikasına
tedir. Söz konusu devletlerin İstanbul’daki tem silcilikle
damgasını vuran ve hariciye nazırı olarak da bilinen Re
riyle temasa geçmiş, ancak İstanbul’daki elçiler bu konu
isülküttab Mehmed Raşid Efendi’nin devletin en önde
hakkında karar verme yetkisine sahip olmadıklarından
gelen isimlerinden biri olduğunu ve onun mukayese
konuyu amirlerine havale etmişlerdi. Liston, sözü edilen
edilmeksizin kabinedeki en yetenekli ve bilgili bakan ol
ülkeler için bu teklifin kabul edilebilecek nitelikte oldu
duğuna işaret etmektedir.36
ğunu, aynı zamanda m ütekabiliyet esasına göre teklifin
Liston, Osmanlı dış politikasının iki k ilit adamı
reddedilmesinin hiç bir nedeni bulunmadığını belirte
olarak Reisülküttab ve Baş Tercümanın izledikleri dış
rek, Osmanlı Devleti’nin büyük Avrupa devletlerinin
politika ve bunların altında yatan sebepleri kendine göre
merkezlerinde büyükelçilikler açma konusunda çok cid
şöyle tahlil etmektedir: Mehmed Raşid Efendi’nin Fran
di hazırlıklar yaptığını ve teşebbüslerini sonuçlandır
sız taraftarlığını tahmin ettikten sonra bunun muhteme
makta aceleci ve ısrarcı olduğunu da kaydetmektedir.34
len eski adet ve önyargıdan kaynaklandığını müşahade
Kısa bir zaman sonra bu konu hakkında 9 Mayıs 1795
ettiğini belirtmektedir. Ayrıca Raşid Efendi’nin babası
tarihli diğer bir rapora kesin cümleler yansımıştır. Babı-
nın Reisülküttabiık dairesinde Fransız işlerine bakan ka
âli, Avusturya ve Prusya hükümetlerinin cevablarıtıı
tip oluşu ve onun da babası gibi aynı dairede ve aynı po
beklemeksizin Viyana ve Berlin’de daimi Türk temsilci
litik işleri yürüten kısımda yetişmesinin, tutumunda be
liklerinin kurulma kararını almış ve birer elçi atamak
lirleyici olduğunu düşündüğünü kaydetmekte, Mehmed
için hazırlıklar başlatmıştı. Hatta, Liston bu elçilerin
Raşid Efendi’den sonra iş başına geçen Reisülküttabların
statülerinin Ortaelçi olacağını da bildirmekte, Viyana el
büyük ölçüde onun tesiri altında kaldığını da ilave et
çisinin Kahya Bey’in katibi İbrahim Efendi ve Berlin elçi
mektedir. Liston, Fransız büyükelçilerinin kendi menfa
sinin de Defterdar Korali Osman Efendi'nin Sır katibi ve
atlerine uygun işler gören Osmanlı hariciye memurları
Yusuf Agah Efendi’nin kayın biraderi olan Esseyyid A li
na devamlı iltifat edip, onlara hediyeler verdiklerinin al
Efendi olduğunu yazmaktadır.35
tını çiziyor, dönemin Fransız “Convention” idaresi tem
L is«yı, Lord Grenville’y t gönderdiği 3 Temmuz
silcisinin, hediye (rüşvet) verme gayretlerinin eski tem
1794 tarihli raporuyla Babıâli’nin hariciye politikasında
silcilerinin ve diğer yabancı elçilerin yaptıklarını çok aş
etkin olan devlet adamları hakkında edinmiş olduğu bil-
tığı söylentilerini de ifade etmeyi ihmal etmiyordu. Ay-
O SM A N LI
m
SİYASET
rica raporunda “kamuoyundaki yaygın söylentilere göre,
nin gözünden düşüp sürgün edildiklerini, hatta bazıları
Fransız tem silcisi Descorches de Baş Tercümanı kazan
nın başlarını kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya k ald ık
mak için büyük m iktarda harcamalar yapmış, fakat üzü
larını da ifadelerine eklem işti. Ayrıca, bu iki m evkiye ge
lerek söylemek gerekirse, M ûrusi ailesinin taraftarlığının
tirilecek yetenekli insanları bulmanın da çok zor olduğu
geçici irtikâb tesirinden, ziyade daha sağlam temellere
nu belirtm ekteydi. Buna rağmen, bu iki emektar devlet
dayandığı” da belirtilm ekteydi. İngiliz büyükelçisi gö
adamının yerine Mehmed Diirri Efendinin Reisülküttab
rüşlerini daha da açarak, “bu aile Fransa’yı Osmanlı Dev
ve Kalamaki’nin (Calamachi) Baş Tercüman olarak atan
le ti’nin tabiî m üttefiki ve destekleyicisi olarak kabul
dığın ı belirtm işti. K alam aki’nin Rus savaşından önce de
edip kendi politikalarını buna göre ayarladıklarını” vur
(1785-1788) bu mevkide görev yap tığın ı; M elımed Dür-
gulam a gereğini hissetmiştir. Bunlarla birlikte, Fransız tem silcilerinin sadece R eisülküttab ile Baş Tercüman de ğ il, bütün Babıâli erkanıyla çok daha kolay ve samimi diyalog kurduğuna raporunda sık lık la ve üzüntü ile işa ret etm ekteydi.37 H albuki Reisülküttab Mehmed Raşid Efendi ve onun politikalarını takip eden halefleri, Liston’un b elirttiği gib i pro-Fransız politikalar güden dev let adamları olmayıp, Osmanlı D evleti’nin çıkarlarına
ri Efendi’nin ise Ziştovi ve Yaş müzakerelerinde üçüncü ortaelçi olduğunu belirtm ekteydi. Ne Melımed Dürri ne de K alam aki’nin kabiliyetlerinden em indi, fakat her ik i sinin de çok dürüst ve dindar olduklarını rapor etm ek teydi.39 Mehmed Raşid Efendi’nin azlinden sonra yerine ge çen Reisülküttablar onun ortaya koyduğu politikalar çer
göre bazen Fransızlarla, fakat sık lık la İngilizlerle işbirli
çevesinde faaliyetlerde bulunm uşlardı. 1792-1798 y ılla
ği yapmayı tercih eden insanlardı. Bu politikaların sonu
rı arasında Nizam -ı Cedid ıslahatlarının en hızlı olduğu
cunda, ilk ikamet elçiliği Londra’da açılm ıştır. Öte yan
dönemde Mehmed Raşid Efendi dahil toplam 6 kez Re-
dan Fransız ih tilâli ve peşinden başlayan savaşlar dolayı
isülkütab değiştirilm iştir. Bu yüzden bu Reisülkütabla-
sıyla yeni Fransız rejim i 1795 yılın ın ortalarına kadar ne
rın hiç birinin kısa süreler içerisinde köklü d eğişiklikler
Avrupalı devletler ne de Osmanlılar tarafından tanınm ış
yapma fırsatını yakalam aları m üm kün değildi. 10 Ocak
tı. Babıâli, özellikle de Raşid Efendi’nin uygulam aya
1795 tarihli raporunda Liston, Mehmed Dürri Efen
koyduğu m illetlerarası hukuk doğrultusunda Osmanlı
d i’nin 5 Ocak günü nüzulden ani olarak öldüğünü; Dür
hâriciyesinin yeni ilkeleri olan m ütekabiliyet, güçler
ri Efendi’den boşalan mevkiye gelm ek için bir çok ada
dengesini ve tarafsızlık esaslarını ön plâna çıkarm ıştı.38
yın ortaya çıktığın ı ve bunların göreve atanmak için çe
Liston’un 25 Ağustos 1794 tarihinde Lord Grenvil-
şitli entrikalara başvurmuş olduklarını beyan etm ektey
le’ye yazdığı raporunda yenilikçi hariciyecilerin görevle
d i.40 Reisülküttab adayları hakkında verdiği b ilgiler de
rine sultanın em riyle son verildiğini bildirmektedir. Ye
orijinaldir. Adaylar arasında en ünlü ve faal olanlar; sabık
nileşmeye karşı olan erkan ile kamuoyunun tepkisini ha
Berlin ve Viyana büyükelçileri idi. Liston’a göre bunların
fifletmek için yeniliklerin asıl sorumluları olarak itham
her ikisi de, saraydaki kadınlara yakın dalkavuk kişiler
edilen yönetimin ik i önde gelen ism i Reisülküttab ve
di. Sultan, her ikisine de bu görevi vermeme taraftarıydı
Baş Tercümanın işten ayrılm alarının uygun olacağının
ve çevresinin baskısına rağmen kararını uyguladı ve Re
düşünüldüğünü de bildirm ekteydi. Liston, bu iki yete
isülküttab olarak Firdevsi Mehmed Emin Efendi'yı atadı.
nekli ve tecrübeli devlet adamının gönüllü olarak devlet
Aynı rapordaki bilgilere göre, bu zat, evvelki ve şim diki
işlerinden istifa ettiklerini, ancak sultan tarafından iltifat
sadrazamın tezkerecisi olarak çalışmış olduğundan Padi
ve ihsana mazhar kılınm alarını bunların muhtemelen
şahın iradesine göre göreve de uygun gözükmektedir.
ileride eski şöhretlerine binaen eski görevlerine iade edi
Oysa Büyükelçinin kanaati Emin Efendi’nin fazla itibara
lebileceklerini, tahmin etm ekteydi. Liston, saraydaki
sahip olmayan ve dış işlerinde hiç bir tecrübesi bulunm a
yüksek seviyede düşmanlarının, M elımed Raşid Efendi
yan bir kişi olduğu şeklindedir. Ona göre Reisülküttab
ile M urusi ailesini devirerek m evkilerine el koymak için
Emin Efendi de Dürri Efendi gib i selefi olan M elımed
hile ve entrikalara başvurduklarını, fakat bunların Sulta-
Raşid Efendi’nin etkisi altındaydı ve bu nedenle Osman-
O SM A N LI
StYASE T
lı dış politikasında herhangi bir genel değişikliğin olma
olarak tarif etmektedir. Baştercümandan ise selefine göre
yacağı muhtemel gözüküyordu.41
daha tehlikesiz Fransız yanlısı politikalar yürüteceğini
9 Mayıs 1795 tarihli raporunda Liston, birkaç ay öncesine kadar Baştercüman olan Kalamaki’nin 6 Mayıs tarihinde emekli olan Mıhail ^«zzo’nun yerine Boğdan Voyvodası olarak atandığını kaydetmektedir. Türkiye’ye
umduğunu belirtmektedir.44
D) 1792 SONRASI İSTANBUL'DAKİ DİPLOMATİK HAYAT
geldiği sıralarda fevkalade yetenekli ve b ilgili bir kişi
Dallaway Türkiye’deki diplomatların ve Avrupalı
olarak tarif ettiği Baş Tercüman Murusi, rapordan anla
topluluklarının (ticaret kolonilerinin) bulundukları yer
şıldığına göre, tekrar eski görevine atanmıştı. Aynı rapo
ler ve faaliyetleri hakkında da bilgiler vermektedir. İs
ra göre, Babıâli’de bazı önemli atamaların yakında yapı
tanbul’un coğrafî durumunu ve diğer özelliklerini kısaca
lacağı tahmin edildiği ve diplomatik bilgisi ve politik iş
anlatarak Galata, Beyoğlu (Pera), Tophane, ve Üsküdar
lerden anlamayan ve aynı zamanda çok kaprisli ve inatçı
dahil nüfusunun 400,000’in altında olmadığını kaydet
mizaca sahip olan Reisülküttabın görevden alınma ihti
mektedir. Ona göre İstanbul’da 200,000 Türk, 100,000
malinin bulunduğu kaydedilmektedir.42 Liston’un öngö
Rum ve toplam 100,000 kadar da Yahudi, Ermeni ve
rüye dayanan bu raporu, 16 Haziran tarihli raporunu te
Frank bulunuyordu. Osmanlı Devleti’nin baş belası olan
yit etmesi, onun iyi haber alan bir diplomat olduğunu
veba salgının sık sık ortaya çıkması sebebiyle başta İstan
göstermektedir. Buna göre, Ocak ayının başından itiba
bul olmak üzere diğer bölgelerde de özellikle Türk nüfu
ren Reisülküttab olan Firdevsi Mehmed Emin Efendinin
sunun azalmasına sebep teşkil ettiğini de bildirmekte
görevinden alınıp yerine Viyana’ya elçi olarak gitmiş
dir.45 Dallaway İstanbul’un en önemli ticaret merkezinin
olan Ebubekir Ratib Efendi’nin atandığı da bildirilm ekte
Galata olduğunu belirterek bütün m illetlerin tüccarları
dir. Liston, Mehmed Emin Efendi’nin görevden alınma
nın çoğunun burada bulunduklarını kaydetmektedir.
sından duyduğu memnuniyeti açıkça ifade ederek, hale
Dar cadde üzerinde bulunan dükkan ve mağazalarda Av
finden İngiltere hesabına menfaat ummaktaydı. Ancak
rupa’nın ticaret m allarının bulunduğunu caddenin dört
bu değişikliğin kendi menfaatleri açısından hiç bir şey
m il uzunluğunda olduğunu ifade etmektedir. “Bailo”
getirmediğini, yeni Reisülküttabın Fransız Cumhuriye
olarak adlandırılan Venedik elçisinin bu bölgede diğer
tinin hareretli bir taraftarı olmasının onun büyük bir ku
elçilere göre üstünlüğü fazlaydı. Hatta ona Galata’ya g i
suru olduğunu bildirmektedir.43 1795 yaz ortalarında
rişi sırasında törenle anahtarlar sunulurdu.46
Babıâli’nin Fransız Cumhuriyetini tanımasıyla birlikte
Uzun zamandan beri İstanbul’daki Avrupalı diplo
Ebubekir Ratib Efendi İstanbul’daki Fransız elçisi ile te
matların kışın ikamet ettikleri yerin Beyoğlu (Pera) sem
masa geçerek karşılıklı savunma andlaşması için girişim
ti olduğunu ve buranın yüksek bir tepede iki m ili aşkın
lerde bulunmuş, sonuçta Reisülküttab’ın fikirleri doğ
uzunlukdaki cadde üzerinde olduğunu kaydetmektedir.
rultusunda hazırlanan andlaşmanın Fransız hükümeti ta
Dallaway, Beyoğlu sokaklarının birbirine çakıştığını, iyi
rafından reddedilmesi üzerine, Babıâli dış politikasında
kaldırımlarının bulunmadığını ve düzensiz yapılaşmanın
değişiklik yapma gereğini hissetmiştir. Zira Ebubekir
varolduğunu yazmaktadır. Babıâli’nin elçilere yönelik
Ratib Efendi’nin faaliyetleri İngiltere ve Rusya’yı tedir
tavrına ise; Babıâli’nin büyükelçi ve ortaelçi rütbesi ara
gin etmişti. Bunun üzerine 17 Ağustos 1796 tarihinde
sında hiç bir ayırım yapmadığını bildirmektedir. Fransa
Reisülküttab olarak Mustafa Rasih Efendi ve Baştercü
her ne kadar eski dostluğundan dolayı önceliğini ileri sü
man olarak da Konstantin Ipsilanti atandı. İngiliz masla
rüyorsa da mevcut temsilcisi ortaelçi seviyesindeydi. İn
hatgüzar Spencer Smith, Mustafa Rasih Paşanın Rusya’ya
giltere büyükelçi seviyesinde temsil edilirken, geçmiş
1793-1794 tarihlerinde yapmış olduğu elçiliğinden do
hükümetleri zamanında Hollanda da büyükelçilikle
layı İstanbul’daki diplomatlar tarafmdan çok iyi tanındı
temsil edilmekteydi. Venedik, balyos ile temsil edilip en
ğını belirtmektedir. Smith, Mustafa Rasih Efendi’yi fa
kazançlı temsilci durumundaydı. Zira Osmanlı Devleti
natik ve kindar yapısıyla birlikte kişiliksiz ve yeteneksiz OSM A N LI
ile Venedik Cumhuriyeti arasındaki andlaşmalara göre I SİYASET
elçilerin kabulünde en debdebelisi, Venedik balyosunun
aşağılayıcı ve saçma tavırların S ir James Porter' a da uygu
kabulü idi. Viyana Sarayı’nın temsilcisi internuncio olup
landığını zikretmektedir.52
kendilerini en üstün temsilci olarak addederlerdi. Diğer
Dallaway eskiden Venedik balyosunun Sultan tara
temsilciler ise sırasıyla Rusya, İsveç, İspanya, Prusya ve
fından kabul edilirken sakallı olmasının zorunlu olduğu
Napoli’dendir. Dallaway, Rus temsilcisinin olağanüstü
nu ve balyosun Raguza Cumhuriyeti adına vekil olarak
debdebe göstermesini hükümeti tarafından desteklenme
üç yılda bir vergiyi getirdiğini ve hala Raguza’nın Babı-
sine bağlamaktadır.47 Avrupaiılar beş on sene öncesine
âliye vergi ödediğini kaydetmektedir. III. Ahmed zama
kadar hakarete uğrama riski olmaksızın İstanbul’da yü
nında Mora ve [KıbrısJ’ın geri alınmasından sonra ki ilk
rüyemezlerdi ve Beyoğlu’ndaki tüccarlar da genellikle
balyos Sultan’ın Arz odasına kendi geleneklerine uygun
bir Yeniçeri tarafından korunurdu. Fakat son zamanlarda
olarak gelerek eski geleneğe uymadığından dolayı özür
böyle tahrik edici olaylardan korkulmamaktadır. 1774
dilediği ve şunları eklediği “Sultan, Venediklileri öyle
Kaynarca Antlaşmasından sonra durumda Hırıstiyanlar
yakından traş etti ki onlar artık sakal bırakamadılar” ifa
lehine bazı değişiklikler olmuştur. Zira Dallaway bu de
de edilmektedir.53
ğişiklikte Rus elçisi Prens Repniriin büyük bir silahlı as
Liston’uıi verdiği bilgilere göre bir elçinin kabulü
kerî alayla İstanbul sokaklarında gövde gösterisi yapma
ve teşrifat kuralları hakkında da bilgiler verelim: Liston,
sının çok etkili olduğunu belirtmektedir.48 Osmanlı
başta sultan olmak üzere diğer devlet görevlilerine suna
Devleti’nde yaygın bir şekilde ortaya çıkan veba salgını
cağı hediyelerin İstanbul’a gelmesi üzerine, kralın gön
ve diğer hastalıklara karşı korunmak amacıyla, AvrupalI
dermiş olduğu mektubu sultana takdim etmek için 14
lar Beyoğlu’ııda Frank Hastanesi açmışlardı.49
Ekim 1794 Salı günü resmî bir tören ve teşrifatla, III. Se
Dallaway elçilerin sultan tarafından Arz odasında
lim ’in huzuruna çıktı ve III. George’un güven mektubu
(in the audience chamber) kabul edildiklerini belirtmek
nu bizzat sundu.54 Aynı günün akşamı büyükelçinin
tedir.50 İngiltere’de olduğu gibi İstanbul’da da yabancı
onuruna divanın toplandığı salonda mükemmel bir ak
diplomatlar için Padişahın haftalık kabul günü (levee)
şam yemeği verildi. Bu teşrifat ve yemek sırasında, Os-
yapmadığını gözlemlemiştir. Diplomatların gelişlerinde
manlı Devlet erkânıyla ilk defa doğrudan görüştüğü için
her biri Sultan ve Sadrazam tarafından ayrı ayrı kabul
Lord Grenville’ye kabul merasimini ve devlet erkânı
edilirlerken dönüşlerinde sadece, sadrazam tarafından ka
hakkında edindiği bilgileri rapor etti. Resmî kabulü sı
bul edilirlerdi.51 Dallaway, Osmanlıların yabancı elçileri
rasındaki mevzuatın diğer Avrupa devletlerinde olduğu
Arz odasında kabulleri sırasında eski zamanlara göre III.
gibi yapıldığını da vurgulamaktaydı. Fakat İngiliz Kra
Selim le birlikte çok iyi bir şekilde muameleye tutulduk
lına cevaben sultan tarafından yapılması gereken konuş
larına şahit olduğunu memnuniyetle anlatmaktadır. Zira
mayı, sultanın adına Sadrazam Melek Mehmed Paşanın
eski kurallara göre sultanın yabancı elçileri hakir görüp
yaptığını raporunda özellikle belirtmekte ve konuşma
kaba bir şekilde muamele etmeleri gelenekten sayılırken,
nın içeriğini kısaca özetlemekteydi.55 Raporda sultanın
III Selim kendi asaletine yakışır bir şekilde ve diğer Av
“İki ülkenin dostluğunu pekiştirmek, iki hanedan ara
rupa güçleri ile olan bağlantısı sebebiyle onlara alçak gö
sındaki iyi ilişkileri devam ettirmek, ticarî imtiyazları
nüllü ve kibar davranmaktaydı. Dallaway geçmişte bazı
gözetmek ve Osmanlı topraklarında İngiliz vatandaşları
elçilerin sultanın Arzodasında kabul edilmelerinden ör
nın haklarını korumak” gibi konulardaki güvenceyi ye
nekler vermektedir. Bunlardan Babıâli’nin Fransız elçile
nilemesinin favkalade memnuniyet verici olduğu ifade
rine daha çok önem verdikleri anlaşılmaktadır. 18. yüz
edilmekteydi.56
yılın başında Fransız elçisi Le Compte Feriol, sultanın hu
Liston aynı raporunda Sadrazam Melek Mehmed Paşa
zuruna çıkarken ısrarı üzerine kendisine kılıcını kuşan
ile son resmî görüşmesini yaptığına dikkat çekmekte,
ması hakkı verilmişti. Dallaway, İngiliz elçisi Lord Winc-
“Yaşı bir hayli ilerlemiş olan sadrazam kendi isteği ile
belsea’ma kapıcı başı tarafından zorla başını döşeme tah
memleketi olan Sakız Adası’nda istirahat etmek üzere
talarına temas ettirilinceye kadar eğdirildiğini ve aynı
emekliye ayrıldığını” ve yerine İzzet Mehmed Paşanın
O SM A N LI
E
SİYASET
sadrazam olarak atandığını belirtm ekteydi.57 Yeni sadra
tarafından kendilerine havale edilen işleri de yerine g e
zamı ileri seviyede b ilgi sahibi bir insan, modern davra
tirm ekteydiler. Bu işler arasında özellikle Osmanlı Dev
nışlı ve işinde yetenekli olarak tanım lam aktaydı. îzzet
leti’nin ihtiyacı olan yabancı askerî uzmanların tem ini,
Mehmed Paşa’nın “etkin bir Başbakan m ı yoksa selefi g i
askerî malzemelerin gelişine ve savaş gem ilerinin satın
bi tarafsızlık politikası takip eden önemsiz bir şahsiyet
alınm asına yönelik faaliyetler bulunuyordu. Ayrıca İn
m i olacağının ileriki tarihlerde görüleceğini” de ilâve et
giltere ile yapılan resmî yazışmalar ve Londra hüküme
m ekteydi.58
tinden istenilen siyasî, askerî ve diplom atik işb irliği ko
Liston 24 Kasım 1794 tarihli raporunda son iki gün
nularında da İngiliz büyükelçiliğinden faydalandırdı.
içinde Sultan ve Sadrazamdan güven m ektubunu ald ığ ı
Aynı zamanda Fransız ih tilâli sonrasında ortaya çıkan ge
nı ve bunların kral hazretlerine gönderilmesi için sadra
niş çaplı savaş yüzünden Avrupa’nın bütün devletleri
zamın istirhamda bulunduğunu belirtir.59 Ayrıca bu gü
meşgul olduklarından, 1792’den 1798 yılına kadar Os-
ven mektubunun kısa bir değerlendirmesini yapm ayı da
m anlı Devleti dış siyasetindeki en rahat dönemlerinden
ihmal etmemişti. M ektuplar bilinen hususlar olan iyi ve
birini geçirm ekteydi.61
dostane ilişkilerden tekrar bahsetmekle birlikte, Lond
Avrupa devletlerinin birbirlerine düşmesinden do
ra’da açılan ilk büyükelçiliğin Türk dış siyasetinde yap ıl
layı bu dönemde Osmanlı erkânı tarafından yapılm ası
mak istenilen reformlar için ilk basamak olduğunu vur
düşünülen yenilikler için bulunmaz bir fırsat olarak ka
gulam aktaydı. Liston, B abıâli’nin Yusuf Agah Efen
bul edildi. Avrupa’yı tesiri altına alan bu savaşların çık
d i’nin tem silciliğine çok büyük önem vermekle birlikte,
ması ile birlikte Babıâli de aynı y ıl içinde köklü ıslahat
bu elçiliğin tesisinin ik i ülke arasındaki ilişkilerde İngi
hareketlerine girişti. N izam -ı Cedid hareketi denilen ıs
liz B üyükelçiliği’nin icraat ve fonksiyonlarına büyük
lahatların başarıya ulaşması için devlet erkânı Avrupa’da
darbe vuracağının da farkındaydı. Zira, B abıâli’nin bu
ki son gelişm eler karşısında dikkatli bir şekilde tarafsız
devirde uygulam aya koyduğu dış p olitika usulü tek yan
lık siyaseti izleyerek, bu tutum unu bütün B atılı diplo
lı im tiyaz yerine, devletlerarası diplomasi ve hukuk ku
m atik tem silciliklere birkaç kez bildirdi. Babıâli savaşan
rallarının en önemli unsuru olan m ütekabiliyet esasına
her iki grup devletler arasından askerî ve sivil uzmanlar
dayanmaktaydı. Bu değişim i gerçek anlam ıyla kavrayan
getirterek köklü yeniliklere girişm eyi tercih etti. Zira
tek batılı diplom atın Liston olduğunu raporlarından an
Nizam -ı Cedidi gerçekleştirmek için Avrupa’nın tekni
lamaktayız. Raporlara göre T ürk-İngiliz ilişkilerinde ye
ğine, b ilgi ve tecrübesine ihtiyacı vardı. Bunu gerçekleş
ni bir dönem başlam aktaydı ve ilişkilerin gözden geçiril
tirm enin yolu Osmanlı D evleti’ni ne pahasına olursa ol
mesi gereğini Babıâli kesin bir dille ifade etm ekteydi.
sun herhangi bir savaşın içine sokmamaktan geçm ektey
Dolayısıyla, sultanın güven m ektubunun işaret etmiş ol
di. N itekim bu politika sayesinde askerî m ühimm at için
duğu konuların İngilizler tarafından net olarak anlaşıldı
gerekli hammaddelerin tem ini daha da kolaylaşm ıştı.62
ğ ı görülmektedir. N itekim , Osmanlı D evleti’nin tavrı
1774 Küçük Kaynarca A ntlaşm asından sonra Rusların
İngiltere’yi rahatsız etmiş ve Liston’dan sonra İstan
yavaş yavaş Karadeniz’e ve oradan da Akdeniz’e doğru
b ul’daki büyükelçiliğini belli bir süre “maslahatgüzar
yayılm acı siyaset gütm eleri İngiliz devlet erkanı ile İs
lık ” seviyesine indirm işti.60 Zaten, Fransa ile diğer Avru
tanbul’daki büyükelçisi olan A inslie’nin d ikkatini çek
pa ülkeleri arasındaki mücadele sebebiyle Batı ve Orta
m işti. Rusya’nın yapılan andlaşmalarla Osmanlı memle
Avrupa’nın siyasî hadiselerin odak noktası haline gelm e
ketlerindeki im tiyazlarını daha da pekiştirmesi İngilte
si de Türk-İngiliz ilişkilerin in istenilen seviyeye ulaşma
re’yi rahatsız etmekteydi. Bu rahatsızlık sebebiyle Lond
sına engel olmuştu. Öte yandan Osmanlı D evleti’nin
ra hüküm eti siyasetinde önemli bir değişiklik yapmaya
Londra’da büyükelçilik açması da, İstanbul’daki İngiliz
yönelerek kendi siyasî ve ticarî menfaatleri için Rusya’yı
büyükelçiliğinin faaliyetlerini eskiye göre sınırlandır
veya Osmanlı D evleti’ni tercih etmek zorunda kalacaktı.
m ıştı. Zira daha önce İstanbul’da bulunan İngiliz tem sil
Aynı zamanda İngiltere, Rusya’dan büyük ölçüde ham
cileri, İngiltere’nin çıkarlarını korumak yanında, Babıâli
madde ve gem i yapım ı için kereste tedarik ettiğinden
O SM A N LI
m
SİYASET
Rusya’yı gücendirmeden, çok ince diplomasi kurallarını
manlarda kabinede en etkili Fenerli Rum ailesinin Mu-
uygulamak zorundaydı.63 Neticede İngiltere 1791 tari
rusi’ler olduğunu belirtmektedir. Murusileri takiben bu
hinden sonra Osmanlı Devleti’nin toprak bütünlüğü
görevlerde bulunan etkili aileler arasında Kalimaki, İpsi-
yanlısı politikasının temellerini atacak yaklaşık yüz yıl
landi ve Mavro Kardato’ları zikretmektedir.71
boyunca da bunu etkin bir şekilde sürdürecekti.64
Liston’un 3 Temmuz 1794’te Lord Grenville’ye
Dallaway, III Selim ’in Avrupa’nın hem savaş hem
gönderdiği rapora göre, Divan-ı Hümayun Baş Tercüma
de siyasetinde geçerli olan üstün kuralları tebasına ka
nı George Murusi adeta ülkenin tesirli devlet adamları
zandırmak için her türlü yolu denemekte olduğunu be
arasından sayılabilmekteydi. Murusi’den tüm dünyadaki
lirtmektedir. İnsan fikirlerinin köklü bir ihtilâl olmadan
gelişmeler hakkında iyi bilgiye sahip, ince davranışlı, ha
değiştirilmeyeceklerini, bunun ise dirayetli bir hüküm
tırı sayılır meziyetleri, fevkalade sağduyulu ve hırsını
dar tarafmdan gerçekleşebileceğini bundan dolayı III. Se
muhafaza eden bir adam olarak bahsetmekteydi. Murusi
lim ’in enerjik faaliyet ve şahsi gayretine rağmen mukte
sabık Baştercümanın oğlu olup (Bu görevden sonra Boğ
dir olacağından şüphe ettiğini vurgulamaktadır.65 III.
dan Voyvodalığına yükselm işti), kardeşi de Eflak Voyvo-
Selim’in diğer Avrupa m illetlerine olan ilgisinin Ebube
dasıydı. Bu ailenin neden bu kadar önemli mevkiilerde
kir Ratib Efendi ile sık sık yaptığı sohbetlerinden kay
bulundukları hakkında kısa da olsa bizi bilgilendirmek
naklandığını bildirmektedir. Ratib Efendi’nin en son sa
tedir. Baba Murusi çok yetenekli bir adamdı ve oğulları
vaştan sonra (1787-92 Osmanlı ile Rus-Avusturya) Viya-
na mükemmel bir eğitim imkanı sağlamıştı. Ayrıca, Ge
na’ya belli bir süre elçi olarak gönderildiğini ve haliha
orge Murusi’nin yabancı dilleri iyi bildiğini ve Avrupa
zırda vakâyinüvis olduğunu belirtmektedir.66 Aynı za
politikası hakkında şumullü bilgisi olduğunu belirtmek-,
manda Dallaway, Sultan’ın Fransızcanın Topkapı Sara
teydi. Bütün bunları, Osmanlı erkanı arasında nüfuz ve
yındaki genç adamlara öğretilmesini em rettiği iddiaları
itibarı çok iyi olmasının sebebi olarak göstermekteydi.72
nı duyduğunu söylemektedir. Dallaway daha da ileri g i
Avrupalı temsilcilikler bütün işlerini elçilik baş ter
derek “onun Fransız şarabına olan düşkünlüğünün iyi bi
cümanları vasıtasıyla Babıâli’ye tezkere ve gizli mesajla
lenler arasında gizli olm adığını” ve Avrupalı usule göre
Perşembe yani Divan günü bildirirlerdi. Şayet her hangi
yapılan sivil ve askerî yeniliklerden tercihen Fransa’nın
mühim bir mesele ortaya çıktığı zaman, elçi ile Reisül
model alındığını kıskançlıkla zikretmektedir.67
küttab arasında Boğaziçi’ndeki Bebek Sarayı denilen
Bu dönemde B abıâli’nin hariciye politikasında kul
köşkte özel bir toplantı ayarlanırdı. Dallaway diplomat
lanılan en önemli unsurlardan biride Divan -1 Hümayun
ların büyük imtiyazlara sahip olduğunu belirtmektedir.
Baştercümanlığı idi. Osmanlı Devleti 17. Yüzyılın ikin
Ancak Rus ve Avusturya elçilerine yapılan kötü muame
ci yarısına kadar Baştercümanları genellikle Müslüman
lenin sebebini Dallaway, Osmanlı Devleti’nin doğal düş
lığı kabul etmiş Macar, Leh, Alman, İtalyan, Rumlar ara
manı olmalarına bağlamaktadır. Fakat şimdiki halde
sından atardı. 1669 yılında Panayoti Nicoussios adlı Pa-
Türk siyasetinin lıassaslaştırılmasından dolayı muhteme
dua’da tıp tahsili yapmış olan Sakızlı bir Rumun Baş ter
len böyle tedbirlere başvurmayacağını da kaydetmekte
cüman olarak atanmasından itibaren 1821 yılına kadar
dir.73 Bazen çok önemli bir siyasî mesele üzerine elçi biz
bu görev Fenerli Rum ailelerinin ellerinde kaldı. Ham
zat Sadrazamla görüşmesi gerektiğinde elçiliğin Başter-
mer m verdiği bilgilere göre Panayoti Nicoussios'm Kandi-
cümanı vasıtasıyla Babıâli’ye durum bildirilirdi. Elçiye
ya seferine kadar hem Avusturya hem de Babıâli adına
uygun bir yerde randevu verilerek görüşme sağlanırdı.74
tercümanlık yapmıştır.68 18. yüzyılın başlarından itiba
Dallaway İstanbul’daki diplomatik işlerin akışında
ren görevlerinde çok başarılı olan Baştercümanlar Eflak
en önemli unsurların elçilik tercümanları olduğunu be
ve Boğdan’a Voyvoda olarak atanmaya başladılar.69 Bu
lirtmektedir. Osmanlı Devleti ile yapılan siyasî ve ticarî
mevkileri ele geçirmek için Fenerli Rumlar arasında ba
münasebetin kurulmasında tercümanlar veya dragoman-
zen şiddetli rekabet olurdu. Babıâli bunlar arasından
ların zaruri olarak gerekli olduklarını, hatta bunların sa
devlete sadık olanları tercih ederdi.70 Dallaway son za-
yılarının bazı elçiliklerde 30 kişiyi aşmakta olduğunu
O SM A N U
a
SİYASET
bildirmektedir. Bu tercümanlar hayat boyu beratlı veya
doğusuna düştüğünü, bunları kendi zevklerine ve Avru
im tiyazlı olup ayrıca ik i tane hizm etli veya yardım cı hi
pa tarzına göre düzenlemişlerdir. Yaz mevsiminde burası
maye etme hakkını da B abıâli’den elde etm işlerdi. Tercü
farklı toplumlardan meydana gelen büyük bir tatil yeri
manlar diplom atik tem silcinin aday göstermesine tabi
oluyordu.78 İslam ülkelerinden gelen geçici elçiler Üskü
idiler. Bunların büyük bir çoğunluğu eskiden ticaret akı
dar’da ikamete tabii tutulurlardı. Daha sonra Padişah ve
şının sağlanması için memleketin birçok yerinde bulu
Sadrazam’ı ziyareti için İstanbul taraflarına geçirilirdi.79
nurdu. Fakat son dönemlerde hem tercümanlık bürosu
Dallaway İran elçisinin Üsküdar’da ikam et ettiğin i be
hem de tercümanın yetenekleri dejenere olmaya başlaya
lirtm ekteydi. H ıristiyan güçlerin tem silcilerinin İstan
rak beratlar zengin Rumlarca alınm aya başlandı. Ayrıca
bul’da iskanlarına izin verilirken İran elçisinin İstan
Dalaway tercüm anlık sistemin bozulmasında Türk hü
bul’da oturmasına izin verilm ediğini özellikle vurgula
küm etinin hataları kadar Rum tercümanların başta Rus
m aktaydı.80
ya olmak üzere başka amaçlarda kullanılm ak istenmesi
Avrupa devletlerinin İstanbul’daki sefarethaneleri
etkenini de önemli görmektedir. Ayrıca, Beyoğlu’nda
nin başı elçi veya maslahatgüzardı. M em leketin muhte
oturan tercümanların Venedikli ailelerden geldiğin i ve
lif yerlerindeki konsoloslukların başı konsoloslardı. Kon
bunların elçiliklerin açılmasından itibaren görev almış
solosların bir alt birim i olan fahri konsoloslar da vardı.
olduklarını belirtm ektedir. Avusturya ve Fransa kendi
Elçiliklerde ve konsolosluklarda en önemli kişi sırasıyla
ülkelerindeki gençlere Türkçe ve diğer doğu dillerin i öğ
elçilik sekreteri (chief or private secretary of ambassador),
retmek amacı ile okullar açmışlardı. Bundaki amaç ise
din görevlisi (chaplain), doktor, hazinedar (treasurer) ve
tercüman ihtiyacındaki boşlukları giderm ekti.75 Tercü
katib (chancellor) gelm ekteydi.81 Sefarethaneler ve kon
manların çoğunun yedi veya sekiz d ili mükemmel olarak
solosluklarda aynı zamanda Osmanlı tebaası olan görev
bilm eleri onu büyük bir hayret içerisine düşürmüştü.
liler; tercümanlar (interpreters or dragomans), yeniçeri
Hatta Beyoğlu’nda konuşulan dillerin Babil kulesisinin
ler, bazen bir Türk efendisi ve çavuşdan oluşmaktaydı.82
sayıları kadar çok olduğunu kaydetm ektedir.76
Avrupalı devletlerin İstanbul’daki elçiliklerinden
Diplomatik tem silciler genellikle büyük harcama
istediği Osmanlı D evleti’ndeki çıkarlarının korunması
lar ve debdebeli m aiyetleri ile yaşarlardı. Sefarethaneleri,
ve yeni menfaatler elde etme çabasıydı. Bu çıkarların ba
özellikle de Venedik, Fransa ve İsveç’in harikulade ve g ü
şında ticaret gelm ekteydi. O dönemlerde ticarî ve siyasî
zel bir yerde m ukimdir. Kışın ve karnaval sırasında dip
işlemlerin yürütülm esi çok iyi organize olmuş diploma
lomatlar topluluğu, neşeli ve şenlik içinde görülm ekte
tik tem silcilikler vasıtasıyla yapılm aktaydı. Bunun far
dir. Fakat bu durumu tahlil eden D allaway bazı eksiklik
kında olan Avrupalı devletler, İstanbul’daki elçilikleri
lerin olduğunu da müşalıade ederek not düşmüştür. Zira
dışında İzmir, Halep, İskenderiye, Selanik gibi büyük şe
grupların büyük olmasına rağmen genelde sözlü görüş
hirlerde baş konsolosluklar ve diğer ikinci derecedeki t i
meler görgü kuralları içinde olamamakta ve merasimin
carî merkezlerde de kendi tüccarlarından veya gayrim üs
ilkeleri bazen unutulm aktadır. Beyoğlu’nun diğer sakin
lim tebaadan fahri konsolosluklar (vice consulates) teşek
lerinin arasında hemen hemen eşit oranda karışık olarak
kül ettirm işlerdi. Küçük Kaynarca A ntlaşm asından son
Avrupalı ve Doğulular vardı. Erkekler takriben her za
ra Avrupa’nın güçlü devletleri başta İngiltere, Fransa ve
man ve her yerde olduğu gib i kendi m illetlerine özgü k ı
Rusya olmak üzere Ege Denizi’ndeki adalarda konsolos
yafetlerini giyerlerdi. Kadınlar ise Fransız modası ile
luklar açmaya başladılar. Bu konsolosluklar genelde İz
Rum karışım ı giyinirlerdi ki, D allaway’a göre bu şekil
m ir’deki baş konsolosluğa bağlı idiler. Buradaki konso
hiçbir surette kötü gözükmüyordu.77
losların büyük bir çoğunluğu Osmanlı tebaası olan gay
Dallaway, İstanbul B oğazının Karadeniz’e yakın
rim üslim lerden meydana gelm ekteydi. Elbette bunların
kesim indeki Büyükdere’nin yaz mevsiminde Avrupalı
başında yerli Rumlar, Venedik ile Ceneviz asıllı aileler
diplomatların sayfiye yeri olarak seçildiğini belirtm ekte
den gelen Latin tabir olunan gruplar ve Yahudilerden
dir. Diplomatların iskan ettikleri evlerin Büyükdere’nin
oluşmaktaydı. Bunların tercümanları Rum lardı.83 Dalla-
O SM A N LI
I SİYASET
way Ege bölgesini ve Ege Adalarını gezdiği zaman kon
kiye’den daha fazla ticarî ve siyasî imtiyaz elde edebil
solosluklar ve bunların işleyişi hakkında da bilgiler ver
mek için İstanbul’daki diplomatik temsilcilerine büyük
miştir. Sakız Adası’ndaki İngiliz konsolosunun Sakız kö
yetkiler vermişlerdi. Küçük Kaynarca Antlaşması’ndan
kenli olduğunu ve Levant Bölgesinde İngiliz ticaretinin
sonra, Rusya’nın Osmanlı Devleti üzerindeki baskısı so
başlamasıyla birlikte İngiliz tüccarlarının buraya yerleş
nucu İngiltere ve Fransa, Türkiye’de daha aktif politika
tiklerini belirttmektedir. Sakız Adası’ndaki ticaretin
lar üretmek ve izlemek durumunda kalmışlardı. 1791 yı
dünyaya açılmasında İzmir Limanı nın büyük öneme ha
lından itibaren İngiltere’nin Türkiye’nin toprak bütün
iz olduğunu da kaydetmektedir.84 Çanakkale’deki İngiliz
lüğünün korunmasına yönelik politikalar izlemeye başla
konsolosun Israel Taragano adında bir Yahudi olduğunu
masıyla Türk-İngiliz siyasi ilişkilerinde büyük gelişme
ve onun ailesinin yüz yıldan fazla beş nesillik bir süreden
ler görülmeye başlandı. İki ülke ilişkilerinin gelişmesine
beri bu görevde olduğunu kaydetmesi, fahri konsolos
paralel olarak ilk daimi Türk büyükelçiliği 1793 yılında
lukların veraset yoluyla bazı ailelerin uhdesinde kaldığı
Londra’da açıldı. Bu teşebbüs ile birlikte Türkiye Avru-
nı göstermektedir.85
palı devletler arasında geçerli olan diplomatik kaide ve
Özetle, Osmanlı Devleti gerilemeye başladığı dö
ilkeleri tatbik etmeye başlamıştı. Türkiye’nin siyasî ve
nemden itibaren Avrupa ülkeleriyle olan siyasî ve ticarî
ticarî önemine binaen bir çok Avrupalı araştırmacılar g i
ilişkilerini geliştirmek için büyük bir itina göstermiştir.
bi, İngiliz araştırmacıların da 18. yüzyıl içersinde Türki
Zaten 18. yüzyıl boyunca Osmanlı devlet adamları bi
ye hakkında yazmış oldukları eserlerin sayısında büyük
linçli bir hareketle batıya açılmak için diplomatik kanal
artış olmuştur. İngiliz elçilik raporları yanında Dalla-
ları kullanmaya başlamışlardı. Türkiye’nin 1790’lı yılla
way’ın 1794-95 yıllarını kapsayan ve İstanbul, Batı Ana
ra kadar hiç bir Avrupa ülkesinin merkezinde daimi dip
dolu, Ege Adaları ve Çanakkale hakkındaki gözlemleri
lomatik temsilcisi bulunmadığı halde Avrupa devletleri
nin yer aldığı eseri de bu dönemin olaylarına ışık tutma
nin büyük bir kısmının İstanbul’un fethinden sonra da
sı bakımından ayrıca öneme sahiptir. İngiliz elçilik ra
imi statüde Osmanlı Devleti’nin başkentinde diplomatik
porlarına ve İngiliz elçilik papazı Dallaway’ın eserine gö
temsilcilikleri bulunmaktaydı. Ayrıca bu devletler Tür
re: İstanbul Avrupa’nın en önde gelen diplomatik mer
kiye’nin muhtelif bölgelerinde ticarî amaçlarla konsolos
kezlerinden birisi olup; Türkiye de Avrupa ülkeleri için
luklar da açmışlardı. Venedik, Fransa, İngiltere, Hollan
büyük bir ticarî pazar ve güçler dengesinde stratejik ko
da, daha sonraki dönemlerde Rusya ve Avusturya’da Tür-
numa sahip önemli bir ülkedir.
1
Bu bölgede ticarî üstünlüğü sağlamak isteyen Avrupalı güçlerin mücade
3
ri hakkında bkz: M. İpşirli, “Osmanlı Devletinde “Eman” Sistemi”, Çağ
Levant Company, (London 1908) ve A.C. Wood, A H istory o f the Levant
daş Türk Diplomasisi: 200 Ytllık Süreç, Ankara, 15-17 Ekim 1997, Sem pozyuma Sunulan Tebliğler, (Ankara, 1999), s. 3-11.
Company, (London 1964). Kıbrıs adasının 1571’de fethediimesinden son ra Doğu Akdeniz’in en güçlü devleti O smanlılılardı. Akdeniz'deki diğer
4
James Dallaway tarafından hazırlanıp 1797 yılında Londra’da basılan ese
güçlü denizci devlet de Venediklilerdi. 17. yüzyılda Osmanlılarla Vene
ri Constantinople, Ancient a n d Modern, w ith Excursions to the Shores a n d Islands
dikliler arasındaki şiddetli mücadele için bkz: R. Murphey, “The Otto
o f the Archipelago and to the Troad-dıt. Dallaway Osmanlıların dinleri ve ya saları hakkında en sağlıklı bilgileri ihtiva eden eserin d’Ohsson tarafından
man Resurgence in the Seventeeth-Century Mediterranean: The Gamble
meydana getirildiğini kaydetmektedir. Diğer bir çalışmanın -D’Ohs-
and its Results”, M editerranean H istorical R cvicıv 8/2 (1993), s. 186-200. 2
19. yüzyılda refah seviyesi yüksek olan batılıların T ürkiye’deki faaliyetle
lesi hakkında en geııiş bilgi için bkz: M. Epstein, The Early History o f the
son’unki kadar sağlıklı olmasa bile- Gouffıer tarafından yapıldığını bil
18. Yüzyıl ortalarından sonraki Levant bölgesindeki ticarî ve siyasî faali
dirmektedir. Daliaway, Osmanlılar hakkında bilgi veren diğer Avrupalı
yetler için bkz: Ina S. Russell, The Later H istory o f the Levant Company,
ve Özellikle de İngilizlerden bahsetmektedir. Bu tür çalışmalar ve yazarla
/7.53-İS35, (Basılmamış doktora tezi Manchester Üniversitesi, 1935).
rı için bkz: Dallaway, Constantinople, s. 8-12. Osmanlı döneminde yaban
Osmaniı devleti’nin Küçük Kaynarca andlaşması ile büyük kayıplara uğ
cıların Türkler hakkında yazdıkları çalışmalardan bir kaç örnek için bkz:
radığını ve aynı zamanda Rusya’nın Osmaniıiarı tahhakümü altına alma
O. Köprülü, “Osmanlı Tarihi'nin Yabancı Kaynaklarından: İngilizce Kay
ya kalkması üzerine İngiltere dış politikasında Türkiye lehine ba2i deği şiklikler yapmak durumunda kalmıştır. İngilizlerin Osmanlılar üzerinde
naklar”, Belleten 50/196 (1986), s. 261-77. 5
Liston’un İstanbul’daki elçiliği ve Osmanlılar hakkındaki görüşleri hak
ki yeni politikaları için bkz: A.İ. Bağış, B ritain a n d Struggle fo r the înteg-
kında geniş bilgi için bkz: M. A. Yalçınkaya, “Sir Robert Liston’un İstan
rity o f the Ottoman Empire, Sir Robert Ainslie’s Embassy to İstanbul 1776-
bul Büyükelçiliği (1794-1795) ve Osmanlı Devleti Hakkındaki Görüşle
1794, (İstanbul, 1984).
ri”, Osmanlt Araştırmaları XVIII, (1998), s. 187-216. OSAAANLI
İH] SİYASET
6
Jam es Dallaway 20 Şubat 1763 yılın da B ristol’da doğdu. Babası James
bulundurm aya başladılar bkz: Uzunçarşılı, Merkez, s. 268-73; Spuler,
Dailaway’ın tek oğluydu ve Gloucesterslıire’ın Strout’lu bankerdi. Anne
Konstantinopel, s. 46. Kanuni devrinden 1302 (1886-87) yılına kadarki ya
si M artha, Worcester’lı Riclıard Hopton’un en küçük kızıydı. Temel eği
bancı ülke elçi ve tem silcilerinin adları ve süreleri için bkz: S alnam e-i Ne-
tim ini Cirencester Dil okulunda tam am ladıktan sonra 1782 yılın da Ox-
zaret-i H ariciye, (İstanbul, 1302), s. 430-490. Hariciye Salnamesi elçilerin
ford'da Trinity Koleji vakfının burslu öğrencisi olarak 1782’de Lisans
görev aldıkları tarihler ile tem silcilik seviyeleri diğer çağdaş kaynaklarla
E ğitim ini (B.A) ve 1784’de Yüksek Lisans’m ı (M .A.) tam am ladı. 1785-
karşılaştırdığım ızda küçük sapmalar görülm ektedir.
1794 arasında Gloucester’da yaşadı ve ‘Gloustershire’ın kolleksiyonları
Şakiroğlu, B alyos, s. 44 ve Uzunçarşılı, M erkez, s. 269.
için’ B igland’ın editörü olarak atandı. 1789 yılında A n tik Eserler Cemi-
Uzunçarşılı Elçi Hanının olduğu binaya hem Balyos Hanı hem de Elçi
yeti’nin ‘Society of Antiquaries’ üyeliğine seçildi. Kral III. George’ın kar
Hanı olarak adlandırm aktadır. U zunçarşılı, Merkez, s. 269, 278. Fakat Se
deşi Norfolk Dükü Charles adına ith af ettiğ i ‘Inquuires into the O rigin
mavi Eyice yaptığı araştırmada buranın kesin bir ifade ile Elçi Hanı oldu
and Progress of the Science of H eraldry in England, w ith Explaııatory Ob
ğunu belirtip Uzunçarşılının yanıldığını ileri sürmektedir. Daha fazla b il
servations on Armorial Ensigns’ adlı eserini 1792’de yayınladı. D ük’ün il gisini üzerine topladığından dolayı D allaway’ı himayesine aldı ve bundan
g i için bkz: S. Eyice, "Elçi H anı”, TDVİA 11 (1995), s. 15-18. 20
Uzunçarşılı, Merkez, s. 268-288 ve F.R. Unat, Osmanlı S efirleri veS efaretn a-
İstanbul’a Büyükelçi atanması üzerine D ük’ün tavsiyesi üzerine James
21
Uzunçarşılı, Merkez, s. 306.
D allaway İngiliz elçiliğinin hekim i ve papazı olarak atandı. Dallaway, J a
22
Uzunçarşılı, Merkez, s. 274.
23
Osmanlı daim i ikam et elçiliklerinin kuruluş aşaması ve takip ettiği ilk e
sonra D a!laway’ın daim i hamisi oldu. 1793 yılın da Sir Robert Liston’un
mes, N ational D ictionary ofB iogra p h y. D allaway’ın bu göreve atanması Lis
m eleri, Ankara, 1987), s. 14 vd.
ton’un tayinini takiben K ral’m huzuruna çık tığ ı 25 Eylül 1793 tarihin
ler hakkında tafsilatlı bilg i için bkz: M . A. Yalçınkaya, “M ahmud R aif
den sonra olmalıdır. Zira ilk Osmanlı daim i ikam et elçi Yusuf Agah Efen
Efendi as the Chief Secretary of Yusuf Agah Efendi, The First Permanent
di Londra’ya 21 A ralık 1793’te geldikten sonra 28 Ocak 1794 tarihinde
Ottomaıı-Turkish Embassy in London (1793-1797), OTAM 5 (1994), s.
Oxford’da Norfolk D ükü’nün Türk Büyükelçisinin onuruna akşam yem e
385-434, özellikle bkz, s. 396-397. Bu konu hakkında ilk kayıtlar A h
ğ i verdi. Burada Yusuf Agah Efendi ile Jam es D allaway biraraya gelm iş
med Cevdet Paşa tarafından verilm ektedir. Bkz. Ahmed Cevdet Paşa, Ta
lerdi. Böylece D allaway T ürkiye’ye gelm eden önce T ürkler hakkında doğ rudan ilk izlenim ler elde etme fırsatını bulm uştu. The Times, 30 Ocak
rih -i C evdet, tertib-i cedid, VI. (İstanbul, 1303), s. 73-74. 24
1794. 7
E lçilikler hakkında en son çalışm alar için bkz: M .A. Yalçınkaya, “Osmanlı Z ihniyetindeki D eğişim in Göstergesi Olarak Sefaretnamelerin Kaynak
Harborne’nun İstanbul’a elçi olarak atanması hakkında geniş bilgi için
D eğeri”, OTAM 7, (1996), s. 319-338 ve M. İpşirli, “Elçi”, TDVÎA 11
bkz: Wood, L evant C ompany, s, 12-14.
(1995), s. 3-15.
8
Wood, Levant C ompany, s. 222.
9
Wood, Levant Company, s. 222-23.
10
Wood, Levant Company, s. 223-24.
tifaklar ve Siyâsî Ahlâk (1790-1856), Ç ağdaş Türk D iplom asisi: 200 Y ıllık
11
Liston’un yolculuğu ve İstanbul’a g elişi hakkında geniş m alum at için bkz:
Süreç, Ankara, 15-17 Ekim 1997, Sempozyuma Sunulan Tebliğler, (Anka
25
tahliller için bkz: K. B eyd illi, “Osmanlı ve Avrupa Devletleri Arasında İt
Liston’dan G renville’ye PRO FO 78/15 n o :l, 24 M ayıs 1793 ve Ainslie ’den G renville'ye PRO FO 78/15 no:22, 24 M ayıs 1793. 12
ra, 1999), s. 35-43.
26
II. Basil (976-1025) zamanında Venediklilere daha sonra da Kommenon
geniş bilg i için bkz: M .A. Yalçınkaya, “Türk D iplomasisinin Modernleş mesinde R eisülküttab Mehmed Raşid Efendi’nin Rolü”, VII. M illetler
rilm eye başlanması için bkz: S.N. Fisher, T he M iddle East, A H istory, (New
Arası T ürkoloji Kongresi, İstanbul 8-12 Kasım 1999, (Sunulacak olan Teb
bk&: M. Şakiroğlu, “Balyos”, TDVİA 5, (1992), s. 43-47 ve J.M . Hussey,
14
15
16
liğ) 27
M. A. Yalçınkaya, “Osmanlı D evleti’nin Yeniden Yapılanması Çalışmala
T he B yzantine World, (London, 1957), s. 72-75.
rında İlk İkam et Elçisinin R olü”, Toplumsal Tarih 32 (1996), s. 45-53 ve
B. Spuler, D ie Europaiesche D iplom atie in K onstantinopel, (Breslau, 1935), s.
E. Kuran, Avrupa’d a Osmanlı İkamet E lçilerinin K uruluşu İlk E lçilerin S iyasi
46.
F aaliyetleri, (Ankara, 1968) ve “1793-1811 Döneminde İlk Osmanlı M u
Ortaçağın sonları ve 1450 ile 1500 yılları arasında Avrupa devletlerinin
kim Elçilerinin D iplom atik F aaliyetleri”, Ç ağdaş Türk D iplom asisi: 200
ve papalık’ın izlediği ve uygulam aya koydukları temel dış p olitikalar hak
Y ıllık Süreç, Ankara, 15-17 Ekim 1997, Sempozyuma Sunulan Tebliğler,
kında bkz: R.B. Mowat, A H istory o f European D iplom aey 1 4 51-17 89, (Lon
(Ankara, 1999), s. 55-59; T. Naff, “Reform and the Conduct of Ottoman
don, 1928), s. 1-6.
D iplomaey in the R eign of Selim III 1789-1807”, JA 0 S , 83 (1963), s.
Şakiroğlu, B alyos, s, 44; M.T. G ökbilgiıı, “Balyos”, İA ve İ.H. Uzunçarşı-
295-315 ve Ottoman D iplom aey a n d the G reat European P m ers, 1789-1802
Iı, Osmanlı D evletinin Merkez ve B ah riye Teşkilatı, (A nkara,1984), s. 268-69.
(Basılm amış doktora tezi, California Ü niversitesi, 1961); S. Shaw, Betıveen
Mowat,tf££., 5-6. İngiltere ilk daim i elçiliğin i 1519 yılın da Sir Thomas
O ld a n d N cw The Ottoman Empire under S ultan Selim III 1789-1807 (Mas-
Boleyn ve Dr. W est’i Paris’e büyükelçi olarak göndermesiyle açmış oldu.
sachussets, 1974) ve E.Z. Karal, Selim UYün H at-tı H üm ayunları, N izam-ı Ced-it- 1789-1807, (Ankara, 1946).
N ihayet I. Fransuva zamanında Fransızlarda sürekli diplom atik usulden
17
Mehmed Raşid Efendi’nin T ürk Diplomasisine yaptığı katkılar hakkında
hanedanı zamanında diğer İtalyan tüccar devlederine ticarî im tiyazlar ve
York, 1959), s. 154. Latin devleti ve sonrasında elde edilen im tiyazlar için
13
Bu dönemde Osmanlı Diplomasi anlayışındaki d eğişiklikler hakkındaki
yararlanarak büyük ham leler yaptı ve onun döneminde 1525’te İstan
28
Ahmed Cevdet Paşa, T arih-i Cevdet, VI, s. 106-107.
b ul’da ilk Fransız bü yükelçiliği açıldı. H. Nicolsoson, D iplom aey, (Lon
29
Liston'dan G renville’ye, PRO FO 78/15 no: 11, 3 J u ly 1794.
don, 1988), s. 13.
30
Liston’dan G renville’ye, PRO FO 78/15 no:22, 25 Ekim 1794.
Osmanh Devleti’nin B atılı devletlerle yaptığı İlk andlaşm alar genelde ti
31
Babıâli'nin İstanbul’daki yabancı devletlerin tem silciliklerine tarafsız ka
carî m ahiyette olup dostlukları pekiştirm eye yönelikti. Ticarî ve dostluk
lacağına dair gönderdiği notalar için bkz: The A nnual Register, or Vİeıv o f the
andlaşm alarını takiben Avrupalı devletler ticarî ve siyasî faaliyetlerini ta
History, Politics, a n d L iteratüre F or the Year 1792, 34. Cild, s. 236-328 ve
kip ve im tiya z la r elde etm ek için İstanbul’da birer diplom atik temsilci
Ahmed Cevdet Paşa, T arih-i C evdet, tertib -i cedid, VI., s. 151.
32
bul’daki faaliyetleri ikinci bölümde "The Russian Embassy in C onstantinop
T ürk-İııgiliz ilişkilerinde A inslie’nin rolü hakkında bkz: M .A. Yalçınka-
le in 1776" başlığı adı alandadır.
ya, “T ürk-îngiliz İlişkilerinde B üyükelçi A inslie Dönemi (1776-1794)”, Prof. Dr. H alil İnalcık A rmağanı. 80.doğum y ılı münasebetiyle, der. N. GÖ~
33
49
Dallaway, age,, 108. 18. Yüzyılda Osmanlı Devletiıı’de veba salgını ve
yünç, Ö. Ergenç, D. Quatert, İstanbul 1998 (Basılacak).
bunun sosyal ve ekonomik tesirleri hakkında en tafsilatlı çalışm a Fransız
Bu dönem Türk İngiliz ilişkileri^için bkz: M.A. Yalçmkaya, The F irst Eu-
tarihçi Daniel Panzac tarafından meydana getirilm iştir. Bkz, D. Panzac, Le Peşte D ans L: Empire Ottoman 1700-1800, (Leuven, 1985).
ropcan Pcrmanent Ottoman-Tnrkish Embassy: the Embassy o f Y usuf Agah Efen 50
d i to London (1793 -179 7), BREN yayınevi (1998-99, İstanbul basılacak). Ayrıca bkz: M.A. Yalçınkaya, “İngiliz K aynaklarına Göre Batı Anadolu
Dallaway, C onstantinople, s. 25. Dallavvay Arzodası hakkında şu bilgileri vermektedir:
Limanlarındaki Siyasî ve Ticarî Faaliyetler 1790-1810’’, I. Türk Tarihi vc
...is a throne as respleııdent as the miııes of the east can m akeit, w itlı a ca-
Edebiyatı Kongresi, 11-13 Eylül 1996, Manisa, C ela l B a ya r Ü niversitesi Fen-
nopy of velvet fringed with jewels, under whiclı he sits in state for a few
Edebiyat Fakültesi Sosyal B ilim ler D ergisi, I (1997), s. 185-193.
minutes to hear the compliments of the sovereign, who solicits his fri-
34
Liston’dan G renville'ye PRO FO 78/16 n o :l4 , 25 Nisan 1795.
endship. On one side the throne is aniche in which upon blocks are pla-
35
Liston’dan G renville’ye PRO FO 78/16 n o :l6 , 9 May 1795.
ced the turbans he does not wear, which lıave plumes formed of some of
36
Liston’dan G renville’ye, PRO FO 78/15 n o :lİ , 3 Temmuz 1794. Meh
the most valuable diamoııds that are known.
med Raşid Efendi’nin İslahatlardaki rolü için bkz: Shaw, Bctwcen 0 id a n d
51
Dal!away, C onstantinople, s. 125
Ncu’. s. 90-91 ve Ahmed Cevdet Paşa, T arih-i Cevdet, VI, s, 112-114. Dal-
52
Dallaway, C onstantinople, s. 25-26.
laway yanlışlıkla Raşid Efendi’yi Ratib Efendi ile karıştırm ıştır. Daliaway,
53
Dallaway, C onstantinople, s. 26. Uzunçarşılı yabancı elçilerin kabulünde
Constantinople, s. 45. Raşid Efendi hakkm daki bilgiler aşağıdaki gibidir:
uygulanan teşrifat hakkında çeşitli devirlere ait örnekler vermektedir.
Ratib [Raşid] Effendi has twice held the important offıce of reis effeııdi,
Bkz: Uzunçarşılı, Merkez, s. 289-317.
or secretary of state. He rose from a public elerk, passing througlı ali the
54
prelim iııary gradations w ith distinguished ability. he İs beyond compari-
55
son the best-informed and m o s t capable m m ıs te r in the cabiner.
Liston'dan G renville’ye, PRO FO 78/15 ııo:22, 25 Ekim 1794. Uzunçarşılı elçilere cevabın Padişah tarafından verildiğini belirtm ektedir. Uzunçarşılı, Merkez, s. 298.
37
Liston’dan Grenville’ye, PRO FO 78/15 n o :ll, 3 Temmuz 1794.
56
Liston’dan G renville’ye, PRO FO 78/15 no:22, 25 Ekim 1794.
38
Bu dönemin siyayetçilerinin izledikleri politikalar için bkz: Slıaw, B ctıve-
57
Liston’dan G renville'ye, PRO FO 78/15 no:22, 25 Ekim 1794. Sadaret-
en Old a n d N m s. 369-372. III. Selim döneminin hariciye alanında ger
deki değişikliğin nedenleri ve geniş tahlili için bkz: Ahmed Cevdet Paşa,
çekleştirdiği politikalar için bkz: T. Naff, “Ottoman Diplomatic Relati-
T arih-i Cevdet, VI, s. 115-17. Daîlaway'de M elek Mehmed Paşanın
ons with Europe in the Eighteenth Century: Patterns and Treııds”, Studi-
1794’de istifa ettiğini bildirmektedir. Dallaway, C onstantinople, s. 44.
es in Eighteenth C entm y Islam ic H istory de Thomas Naff ve Roger Owen tar-
39
40
58
fından ed. Carbondale, (1977), s. 88 -10 7; “Reform and the Conduct of
59
Liston’dan G renville’ye, PRO FO 78/15 no:24, 24 Kasım 1794.
Ottoman Diplomacy in the Reign of Selim III 1789-1807",JA O S 83
60
Liston’dan G renville’ye, PRO FO 78/15 no:24, 24 Kasım 1794.
(1963), s. 295-315.
61
Fransız ih tilâli neticesinde Avrupa ülkeleri siyasî durumları ve OsmanlI
Liston'dan G renville’ye, PRO FO 78/15 ııo :l6 , 25 Ağustos 1794. Ahmed
ların izledikleri dış politikanın esas noktaları için bkz: İ. Soysal, Fransız
Cevdet Paşa bu değişikliğin Tatarcıkzade M olla Abdullah ile Raşid Efen
İh tila li vc Türk-Fransız D iplomasi M ünasebetleri (1789 -180 2), (Ankara,
di arasındaki siyasî mücadeleden doğduğunu belirtm ektedir. Bkz: Ahmed
1989) ve Naff, G reat Potvers, O. Koloğlu, “Fransız Devrİminin Osmanlı
Cevdet Paşa, T arih-i Cevdet, VI, s. 112-114.
Diplomasisinde Yarattığı H areketlilik”, Ç ağdaş Türk D iplom asisi: 200
Liston'dan G renville'ye, PRO FO 78/16 n o :l, 10 Ocak 1795. Dürri Efen
Y ıllık Silreç, Ankara, 15-17 Ekim 1997, Sempozyuma Sunulan Tebliğler,
d i’nin yerine Firdevsi Efendinin atanması için bkz: Ahmed Cevdet Paşa,
(Ankara, 1999), s. 13-19.
T arih-i Cevdet, VI, s. 15941
Liscon’dan Grenville’ye, PRO FO 78/16 n o :!, 10 Ocak 1795.
42
Liston’dan Grenville’ye PRO FO 78/16 n o :l6 , 9 M ay 1795. Ahmet Cev
43
Liston'dan G renville’ye, PRO FO 78/15 no:22, 25 Ekim 1794.
62
III Selim ’in ıslahat teşebbüsleri ve bunların ele alınışları ile uygulam ala rının eskisiyle mukayesesi için bkz: Shaw, Betu/een Old a n d New.
63
Rusların sıcak denizlere Osmanh Devletinin bütünlüğünü sarsacak şekil
det Paşa, Liston'uıı Firdevsi Efendi hakkında verdiği bilgileri teyid et
de inmesi İngilizlerin çıkarları için tehlikeliydi ve gelişm eler karşısında
mektedir. Ahmed Cevdet Paşa, T arih-i C evdet, VI, s. l 6 l .
ki tedirginliği artm ıştı.Bkz: A.İ. Bağış, “R ıısiar’m Karadeniz’de Yayılm a
Liston’dan G renville'ye PRO FO 78/16 no:23, 16 Haziran 1795. Ebube-
sı Karşısında İngiltere’nin Ticarî Endişeleri”, T ürkiye’nin S osyal ve Ekono
kir Ratib Efendi’nin bu dönemde aldığı rol ve icraatları hakkında bkz:
mik T arihi (1071 -192 1), der. O. Okyar ve H. İnalcık, (Ankara, 1980), s.
Slıaw, Between O ld a n d New, s. 90, 369-373 ve Ahmed Cevdet Paşa, Tarih -
211-214.
İ Cevdet, VI, s. l6 l- l6 2 .
64
A.İ. Bağış, “İngiltere’nin Osmanh İm paratorluğu’nun Toprak B ütünlüğü
44
Smith'den G renville’ye PRO FO 78/17 no:17, 12 Eylül 1796.
Politikası ve Türk Diplomasisinin Ç aresizliği”, Ç ağdaş Türk D iplom asisi:
45
Dallaway, Constantinople, s. 15-16.
20 0 Y ıllık Süreç, Ankara, 15-17 Ekim 1997, Sempozyuma Sunulan Teb
46
Dallaway, C onstantinople, s. 124.
liğler, (Ankara, 1999), s. 45-54.
47
Dallaway, Constantinople, s. 125
İ. Soysal, “'Fransız Devrİminin Türk Dış Politikasına E tkileri”, Tanzi
48
Dallaway, C onstantinople, s. 72-73. Küçük Kaynarca andlaşm asına! mad
m at'ın 150. Y ıldönüm ü U luslararası Sempozyum// Ankara; 31 Ekim-3 Kasım 1989 (Ankara, 1994), s. 183-192.
delerinden biri olarak Osmanlı Devleti ile Rusya arasında dostluğu pekiş tirm ek için karşılıklı elçi göndermeleri gerektiğinden Abdülkerim Paşa
65
Dallaway, C onstantinople, s. 42-43.
Rusya’ya Prens R epııin’de T ürkiye’ye elçi olarak görevlendirilmişlerdir.
66
Dallaway, Constantinople, s. 43. Dallaway Ratib Efendi hakkında onun va-
Bu ik i elçinin siyasî faaliyetleri ve elçiliklerinin ik i ülke arşındaki tesiri
kaniivis ‘... the present historiograplıer-royal, who was for some tim e en-
için-bkz: N . Itzkowitz ve M. Mote, M übadele- An Ottoman-Russian Exchan-
voy at V ien ııa,...’ olduğu hakkm daki b ilgiler yanlıştır. D allaway bazen bu
g e o f Ambassadors, (Chicago ve London 1970). Ö zellikle Repnin’in İscan-
tür hatalar yapmaktadır. Gerçekten Dallaway, III. Selim yapacağı Avrupai
m
tarzdaki ıslahatlarından Ratib Efendi’nin görüşlerinden istifade ettiğine
73
Dallaway, C m stanüm pk , s. 125.
şahit olan devrinin en önemli Avrupalı düşünürüdür. Ebubekir Ratib
74
Uzunçarşılı, Merkez, s. 307.
Efendi’nin Sefaretnamesi ve takrirlerinden Ifl. Selim’in Nizam-ı Cedit ıs
75
Dallaway, Constantinople, s. 126. Elçilik ve konsolosluk tercümanları için
lahatlarını yaparken nasıl yararlandığına dair yapılan araştırmalar şunlar
bkz: Orhonlu, Tercüman.
dır: J.M . Stein, “Habsburg Financial Institutİons Presented as a Model for the Ottoman Empire in the Sefaretname of Ebu Bekir Efendi", CIEPO Colloq//cde (Wien, 26.-30. September 1983), s. 233-250 ve “An Eighteenth-Century Ottoman Observers the West: Ebu Bekir Ratip Efendi Reports on the Habsburg System of the Roads and Posts”, AO 10 1985 (1987), s. 219-312; C. B ilim , "Ebubekir Ratib Efendi, Nemçe Sefaretna mesi" B eliden 54 (1990), s. 261-295; E.Z. Karal, "Ebu Bekir Ratib Efen
Dallaway, Constantinople, s. 127.
77
Dallaway, Constantinople, s. 127.
78
Dallaway, Constantinople., s. 144.
79
Uzunçarşılı, Merkez >s. 280, 301.
80
Daliaway, Constantinople, s. 150
81
Wood, Levant Company, s. 219-225.
82
d i’nin ‘Nizam-ı Cedit’ Islahatında Rolü”, V. Türk Tarih Kongresi, Ankara
67
76
12-17 Nisan 1956: Kongreye sunulan tebliğler (Ankara, 1960), s. 347355.
verdiği bilgiler Wood’un bilgilerini tam olarak ihtiva etmemektedir, Or
Dallaway, age., 43. Dallaway 1795 yılından itibaren Osmanlı Devleti’nin
honlu bu konu üzerindeki bilgileri şu şekildedir: “Elçilik memurları, ter
yeni Fransız Cumhuriyet rejimini diğer bazı Avrupa devletleriyle birlikte
cümanlar, yeniçeriler ve bir çavuş ve efendiden mürekkepti.
tanımasından duyduğu rahatsızlıktan dolayı Sultan'ı ve icraatlarını Fran
honlu, Tercüman, s, 180; Wood ise “The native staff of the embassy or con-
sız taraftarlığı gibi sunmaya çalışmaktadır. Zira hiç bir kaynak o dönem
sulate comprimised dragomen, janİssaries, and sometimes a Turkish effeııdi and chous.
de Topkapı Sarayında Fransızca'nın dil oğlanlarına ve Sultan ın Fransız şa 83
rabı İçtiğine dair kayıt yoktur.
68
69
Wood, Levant Company, s. 225-228. C. Orhonlu’da bu konuda benzer bil gileri Tercüman maddesinde Wood'dan alıntılı olarak vermektedir, fakat
Bkz: Or
Wood, Levant Company, s. 225.
Wood özellikle 18. Yüzyılın ikinci yarsında İngilizlerle diğer Avrupa dev
Bu konu hakkında bkz: j . Strauss, “The M illets and the Ottoman Laııgu-
letlerinin bu bölgede kıyasıya bir ticarî ve siyasî üstünlük elde etme yarı
age: The Coııtribution of Ottoman Greeks to Ottoman Letters (19tlı -
şı halinde olduğunu bu yüzden İngilizlerin en küçük adacıklarda bile fah
20th Centruies)”, Die Welt Des Islams 35/2 (1995), s. 189-249, özellikle
ri konsoluslııklar teşekkül ettiğini belirtmektedir. İngilizlerin bölgedeki
bkz, s. 191-
faaliyetleri hakkında daha fazla bilg i için bkz: Wood, Levant Company, s.
Divanı-ı hümayun tercümanları hakkında bkz: Uzunçarşılı, Merkez, s. 71-
156-178 . Ayrıca İzmir ve Ege Adalarındaki ticarî faaliyetler için bkz: E.
76. C. Orhonlu, "Tercüman”, İA, s. 175-181.
Frangakis-Syrett, “Trade Between the Ottoman Empire and Western Eıı-
A.A. Pallis, “The Phanariots - A Greek Aristocrasy Under Turkish Rule”,
rope: The case oflzm ir in the Eighteenth Century”, N ewPerspective on Tur-
Greek M isccllancy, A Collcction o f Essays on M ediaeval a n d Modern Greecc, (At-
key 2/1 (Spring 1988), s. 1-18 ve “Greek Merchantile Activities in the Eastern Mediterranean, 1780-1820, Balkan Studies 28/1 (1987), s. 73-86.
hens, 1964), s. 102-124. Dallaway, Constantinople, s. 102-103.
84
Dalîaway, Constantinople, s. 278-279-
Listoıı’dan Grenville’ye, PRO FO 78/15 n o :ll, 3 Temmuz 1794.
85
Dallaway, Constantinople, s. 332.
m
OSMANLI DİPLOMASİSİNİN BATILILAŞMASI PROF. DR. H lRO K İ ODAKA A IC H 1 G A K U IN UNİVERSİTY / JAPO N YA
u makalede, XVIII. yüzyıl sonlarında Osman-
jesi, Avrupa Devletler Sistem i’nin şekil değişim ini ifade
lı-Rus ilişkileri vasıtasıyla, Osmanlı İmpara
ettiği gib i, bu sistemin gayelerinden olan “Hıristiyanlaş
torluğu’nun dış münasabetlerinin nasıl batılı-
ma” ve “Avrupalılaşma” projelerini de belirgin hale geti
laştığı konusu üzerinde durulacaktır: Son Büyük İslâm
rir. Osmanlı İmparatorluğu’nun tam anlamıyla Avrupa
Devleti olan Osmanlı İmparatorluğu’nun dış münasebet
ile karşılıklı münasebetlere girişm esi, Avrupa Devletler
lerinde batılılaşma sürecini araştırmanın, İslâm Dünyası
Sistemi’nin Dünya Devletler Sistem i’ne dönüşümünde
nın dış münasebetlerini anlamak açısından da çok önem
önemli bir süreci olup, öte yandan Osmanlı İmparatorlu-
li olduğunu söylemeye gerek yoktur. Bu çalışma, Hure-
ğu'nun batılılaşması açısından da önemli bir adım teşkil
w itz’in görüşlerine dayanarak Osmanlı diplomasisindeki
eder. Bu bakımdan, Osmanlı İmparatorluğu’nun Avrupa
batılaşma olgusunu inceleyen bir çalışmadır.
ile olan uluslararası münasebetlerinin araştırılmasının çok önemli bir anlamı olduğunu söyleyebiliriz.
Roma’daki P apayı merkez alan Ortaçağ Avrupası’nın üzerine inşa edilen sistemin, XVII. yüzyılda y ık ıl
Ancak, Hurewitz, “İslâm Ansiklopedisi” (eski bas-
masıyla, egemenlik kavramını temel alan devletlerin or
kısı)’nde2 Osmanlı İmparatorluğu’nun dış münasebetleri
taya çıkışı, "Avrupa Devletler Sistem i” (Bu Batı literatü
ile ilg ili bir madde bulunmadığını belirterek, Osmanlı
ründe Westphalion State System olarak geçmektedir.)
İmparatorluğu’nun diplomasi tarihi ile ilg ili araştırmala
dediğimiz modern sürece geçişte önemli bir olaydır. Av
rının, ancak dış münasebetlerdeki önemli olayları içeren
rupa Devletler Sistemi’nin iki temel özelliği bulunmak
kişisel araştırmalardan ibaret olabileceğini, buna muka
tadır. Birincisi, sistemi oluşturan devletler arasında coğ
bil şimdiye kadar, yalnızca Osmanlı İmparatorluğu dış
rafi bütünlük vardır. İkincisi ve de en önemlisi ise, bu
münasebetlerinin yapısını kapsayan bir araştırmanın ol
devletler arasında din birliğinin olmasıdır.
m adığını vurgular. Bu durum, “İslâm Ansiklopedisi”nin
Sistemin, zaman içerisinde, günümüz dünyasında
yeni baskısında3 da ihmal edilmiştir.
hüküm süren devletler sistemine dönüşümünün kolay
Osmanlı İmparatorluğu’nun Avrupa ile olan ulusla
bir biçimde gerçekleştiğini iddia edenler de bulunmak
rarası münasebetlerini, tarihi perspektiften konu alan
tadır. Ancak, Hurewitz1 bu konuda, Avrupa Devletler
araştırmalar bir hayli azdır. Sadece Avrupa kaynaklı veri
Sistemi’nin oluştuğu dönemde, Avrupa kıtasının dışında
lerin referans verilmesi ve de zaman periyodunun 1700
yer alan bölgelerde geleneksel karakterlerde rejimlerin
yılına kadarki süreyi içermesi bir yana bırakılırsa, bu
yönetimi altında bulunan birçok devlet arasında da bir
münasebetleri açıklayan tek kitap Doroty’nin kitabıdır.4
sistemin işlemekte olduğunu belirterek, Avrupalı Dev
Ayrıca Osmanlı İmparatorluğu’nun Avrupa ile olan ulus
letler ile bu devletlerin münasebetleri neticesinde, Avru
lararası münasebetlerini “Şark Meselesi” dahilinde ince
pa Sistemi’ne dahil olacak devletlerin ortaya çıktığını
leyen az sayıda araştırma da mevcuttur. Buna örnek ola
ifade etmektedir.
rak, Driault5 ve Marriot’un6 eserleri gösterilebilir. Dri-
Avrupa Devletler Sistem i’nin Avrupa dışındaki böl
ault Bizans İmparatorluğu ve de Latin İmparatorluğu
gelerde Hıristiyan olmayan devletleri de içine alma pro
döneminden, XIX. yüzyıla kadarki mevcut durumu ya
O SM A N H
m
s iy a s e t
zıya dökmüştür. Marriot ise, Balkan Yardıması’ndaki
1856 yılına kadar, Avrupa Devletler Sistem i’ne katılm a
Türk fetihlerinden, I. Dünya Savaşına kadar olan dönemi
dığı düşünülebilir.
gözönüne almıştır. Marriot’un eserinde düzeltilmesi ge
(B) Osmanlı İmparatorluğu’nun 1699 Karlofça
reken noktalar vardır ama, Şark Meselesi ’ni içine alan
Antlaşması’ndan sonra, Avrupa Devletler Sistemi kural
klasik ve önemli bir eser olması bakımından halen değer
larına bağlı olarak sınırlandığı düşünülebilir. Karlofça
taşımaktadır. Buna karşılık, daha çok son zamanlarda ya
Antlaşması ile, Osmanlı İmparatorluğu ilk defa sınırları
pılan araştırma sonuçlarını içine alan ve aynı açıdan du
nı bir bölge olarak değil de, temelde egemenlik kavramı
rumu değerlendiren eser ise, Anderson’un7 eseridir.
nın bulunduğu tek bir sınır çizgisi ile ifade edebileceği
Hurewitz’e göre, Avrupa Devletler Sistem i’nin
ni öğrenmiş oldu.8
oluştuğu dönemde, Avrupa dışındaki bölgelerde mede
(C) Aslında Osmanlı İmparatorluğu, başlangıcın
niyet öncesi dört tane ananevi devlet sistemi vardı. Bun
dan beri Avrupa Devletler Sistem i’nin güç dengesine et
lar Osmanlı imparatorluğu, İran, Çiıı ve Japonya’yı mer
ki etmektedir. Güçlenen Habsburg Hanedanına karşı
kez alan ananevi devlet sistemleridir. Başlangıçta Avrupa
Fransa ile askeri işbirliği yaptı.Yoksa Osmanlı İmpara-
Devletler Sistemi, bu sistemler ile aynı kategoride olup,
torluğu’nu Avrupa Devletler Sistemi oluştuktan sonra,
ancak, XIX. yüzyıl sonlarmda bunları tamamen etkisi al
sisteme katılan bir devlet olarak mı düşünelim?
tına almaya başlamıştır. H urewitz’in görüşünün en
Şimdiye kadarki araştırmacılar (A), (B), (C) görüşle
önemli özelliklerinden biri devlet ile dünya arasında
rinden sadece birine, ayrı ayrı taraf oldular. Ancak Hure-
uluslararası birçok sistemin olduğunu ifade eden düşün
witz uzun bir tarihi süreç içerisinde (A), (B), (C) görüşle
cesidir. İmparatorluk döneminde ortaya çıkan “Global
rinin, ayrı dönemler için, terslik yaratmadan uyuştukları
Dünya Düşüncesi”, medeniyet öncesi uluslararası sistemi
fikrindedir. Hurewitz’in görüşlerinin bir diğer özelliği
yıkıp onun üstüne kurulmuş bir sistemdir. Şimdiye ka
de bu husustur. Diğer taraftan Hurewitz, İstanbul’un
darki araştırmacılar, “Avrupa Devletler Sistem ini evren
fethinden (1453), Kırım Savaşı’nı sonuçlandıran Paris
sel ve tüm ırkları kapsayan bir sistem olarak düşünmek
Barış Antlaşması (1856)’na kadar geçen 400 yıllık süre
le, aslında, Avrupa’ya has ve yerel bir anlam içeren” bu
ci Avrupa ve Osmanlı İmparatorluğu’nun münasebetleri
sistemi yanlış algılamışlardır.
açısından şu dönemlere bölmektedir:
Buna bağlı olarak XVI., XVII. ve XVIII. yüzyıllarda Avrupa Devletler Sistemi ile Asya devletlerinin münase
1-Tek taraflı diplomasi ve geçiş dönemi (14531699).
betlerini incelediğimizde adı geçen yüzyıllarda uluslarara
2-Tek taraflı diplomasi dönemi (1699-1793).
sı diplomasi tarihinde, Avrupa Devletler Sistemi’ne alter
3-K arşılıklı diplomasiye geçiş dönemi
natif olarak bir uluslararası sistemin olmadığı şeklinde bir
4-K arşılıklı diplomasi dönemi.
sonuç çıkarırız. Hurewitz, XVI., XVII. ve XVIII. yüzyıl larda Avrupa Devletler Sistemi’nin, medeniyet öncesi ana nevi devletler sistemi ile münasebetlerini konu alan bir ça lışma yapmanın gerekliliğini vurgulamıştır. İkinci olarak Hurewitz’in, Osmanlı İmparatorluğu’nun sisteme katıl masını, Avrupa Devletler Sistemi’nin gelişmesi açısından önemli bir rol saydığını önceden belirtmiştik.
1.
ve 2. dönemlerin ayrım noktası Karlofça Antlaş
ması (1699), 2. ve 3. dönemlerin ayrım noktası Avru pa’da daimi elçiliklerin açılması (1793), 3- ve 4. dönem lerin ayrım noktası ise Yunan isyanlarıdır (1821). 1.
Dönem Osmanlı İmparatorluğu’nun hem ismen,
hem de fiilen Avrupa’ya üstün olduğu dönemdi. Bu dö nemde, Osmanlı İmparatorluğu ananevi diplomasi yön
Hurewitz, Osmanlı İm paratorluğu’nun Avrupa
temleri ile Avrupa’yla arasındaki diplomatik problemle
Devletler Sistemi’ne katıldığı dönem ile ilg ili olarak, şu
ri çözdü. Ancak Karlofça Antlaşması (l6 9 9 )’ndan sonra
üç görüşü belirtiyor:
güç dengesi Osmanlı İmparatorluğu’nun aleyhine bir
(A)
Osmanlı İmparatorluğu’nun, 1856 yılındaki durumda değişti. Osmanlı İmparatorluğu yenilgiden do
Paris Antlaşması’nın 7. maddesinde de b elirtildiği gibi, O SM A N LI I
layı, katlanmaya maruz kaldığı kayıplarını biraz olsun SİYASET
hafifletmek amacıyla, Avrupa ülkelerinden (İngiltere,
ması bu konuda daha yararlıdır? 1. Dönem ile XVIII.
Hollanda, Fransa) barış görüşmeleri için yardım istemek
Yüzyılda, Osmanlı İmparatorluğu’nun Avrupa devletle
mecburiyetinde kaldı.9 H atta Avrupa devletleriyle itti
riyle yaptığı anlaşmaların sayısını karşılaştırm ak bir gös
fak kurarak, kendi çıkarlarım korumaya çalıştığı da gö
terge gibi düşünülebilir. Türk kaynaklarını incelediği
rüldü.10 Avrupa ülkeleri bu dönemden itibaren, İstan
miz zaman şöyle bir durum ortaya çıkm aktadır:20 2. Dö
bul’a daimi ikamet eden elçiler gönderdiler.11 Öte yan
nem karşılaştırıldığında, bu antlaşmaların İngiltere ve
dan Osmanlı İmparatorluğu ise özel elçiler dışında, Av
Fransa ile bir hayli azaldığı, Avusturya ile hemen hemen
rupa devletleri gib i daimi elçiler gönderm edi.12 Bu tek
aynı (23-25) kaldığı ve Rusya ile yapılan antlaşmaların
taraflı diplomasi döneminde, barış görüşmelerindeki ana
sayısı üç iken bunun on kat arttığı görülür. Rusya ile ya
düşünceler13 (kurallar), resmî yazışmalarda Avrupa hü
pılan antlaşmaların yaklaşık yarısı XVIII. Y üzyılın so
kümdarları için kullanılan ünvanlar,14 Avrupa elçilerinin
nunda yapılm ıştır. Avusturya ve Rusya, İngiltere ve
sultanla resmi görüşme usulleri,15 Avrupa elçilerinin Os
Fransa’ya göre bir hayli zaman önce Osmanlı İmparator
manh sınırları içerisinde ikametleri süresince mevcut g i
luğu ile sınır komşusu olmuştur. XV. Y üzyıl sonlarında,
derlerinin Osmanlı İmparatorluğu tarafından karşılan
Avrupa ülkeleri ile kıyaslandığında, Osmanlı İmparator
ması gibi hususlar, Osmanlı ananevi diplomasisinin ken
lu ğ u ’nun Rusya ile diplomasi bakımından çok sıkı m ü
dine has yönlerini açık bir şekilde ifade etmektedir. An
nasebetler içerisinde olduğu anlaşılır. Sanırım yukarıda
cak 3. döneme gelindiğinde, Osmanlı İmparatorluğu o
ki düşünceden hareketle, ilk önce Osmanlı-Rus münase
zamana kadar uyguladığı diplomasi yöntemini değiştir
betleri tarihini araştırmak daha gereklidir. Dönem itiba
di ve Avrupa’nın 4 şehrine daim i elçiler gönderdi.16 Da
riyle, Osmanlı-Rus münasebetlerinde büyük bir dönüm
ha sonra bunların hepsi Yunan isyanlarının çıkması nede
noktası kabul edilen 1774 yılındaki antlaşmadan, 1799
niyle iptal edildi. 4. döneme gelindiğinde Avrupa’daki 4
yılında Fransa’ya karşı yapılan Osmanlı-Rus savunma it
şehrin dışında Rusya ve Amerika da dahil olmak üzere
tifakı antlaşmasına varıncaya dek, yaklaşık 25 y ıllık dö
birçok ülkeye daim i elçiler gönderildi ve bu elçilerle ko
nemdeki Osmanlı-Rus müzakerelerini ele alıp, hemen
ordinasyonu sağlayan dışişleri bakanlığı da kuruldu. Ay
hemen aynı dönemde yaşamış Türk araştırmacılarının
rıca Türklerİn Avrupa lisanlarını17 öğrenmeleri için ter
(Vasıf,21 Resm i,22 Enveri,23 Cevdet)24 eserlerinden istifa
cüme odasıda18 kurulmuştur. Bu durumu, XVIII. yüzyıl
de ederek; ve öte yandan Başbakanlık A rşivi’nde bulunan
öncesinde Müslümanların ve özellikle de alim ve düşü
kaynakları yani D üw el-i Ecnebiyye Defterleri,25 Name-i
nürlerin batı lisanlarını öğrenmeye karşı duydukları an-
Hümayun Defterleri26 H att-ı Hüm ayunları27 araştırarak;
tipatiyle karşılaştırdığım ızda, bunu devir değiştiren bir
Türk tarafındaki sulh müzakereleri hakkındaki prosedür
olay olarak görmemiz mümkündür. Bu şekilde, Osman-
ve antlaşma m etinlerinin içeriğini tahlil ederek, Osman-
lı İmparatorluğu Diplomasisinin batılılaşm ası hızla yol
lı İmparatorluğu Diplomasisinin batılılaşm asını incele
alarak ilerledi.19
mek sanırım çok önemlidir. Hiçbir önemli olaya rastlan
Osmanlı-Rus münasebetleri, daha Osmanlı İmpara-
mayan bu dönem, Osmanlı-Rus Diplomasi tarihinin te
torluğu’nda diplomasinin batılılaşm ası konusu tartışılır
mel literatürü olmakla birlikte tarihsel olarak anlam ta
ken, barış görüşmeleri ve yapılan antlaşmalar ile bir ya
şır. Bu konuyla ilg ili, önemli Türkçe dökümü ve kaynak
zarın gücünü hayli aşmaktadır. Çünkü bu münasebetle
ları gösteren K urat’ın28 araştırması mevcuttur. Türkçe
rin, aynı anda Osmanlı İmparatorluğu’nun ilişkide bu
kaynaklar kullanılm adan Avrupa’ya ait kaynaklara daya
lunduğu diğer Avrupa devletleri ilişkileriyle de, eşgü
nan ve Osmanlı-Rus münasebetlerini Rusya’nın büyü
dümlü olarak değerlendirilmesi gerekmektedir.
mesi açısından inceleyen, Uebersberger29 ve Nolde’nin30
Daha öncede belirttiğim iz üzere, 1793 y ılı Osman-
araştırmaları vardır. Son zamanlarda, Osmanlı-Rus dip
lı diplomasisinin batılılaşmasında dönüm noktası olmuş
lomasi tarihi ile ilg ili olarak Türkçe bir sempozyum ya
tur. Bu bilgiden yola çıkarak, acaba hangi ülke ile ulus
pıldı. Osmanlı İmparatorluğu, Fransa İhtilali dönemin
lararası arenada yaşanan münasebetlerin üzerinde durul
de, Fransa’ya karşı 30 Ocak 1799’da Rusya ve 5 Ocak
O SM A N LI e
SİYASET
1799’da İngiltere ile savunma ittifakı antlaşması imzala
Rus savunma ittifakı antlaşması (Ocak 1799), Avrupa
dı. Geleneksel diplomasi politikası, Fransa dostu anti-
Devletler Sistem inin özelliklerinden birisi olan antlaş
Rus Politikasından, Rus dostu anti-Fransa Politikasına
ma sisteminde yerini aldığı gib i,33 ikinci olarak Fran
dönüştü. Bu oluşum 18. Yüzyılın “İkinci Diplomatik
sa’ya karşı savunma ittifakının oluşumunda ön ayak oldu
Devrimi” olarak adlandırılır.32 Fransa’ya karşı Osmanlı-
denilebilir.
1
j . C. Hurewitz, “Ottoman Diplomacy and the European State System”,
ikamet elçileri göndermişlerdir. Spuler B ., “Die Europaische Diplomatie
The M İddlc East Jo u rn a l, 1961. ss. 141-152.
in Konstaııtinopel bis zum Frieden von Belgrad \139. Ja h rb ü cb erfü r K ü l
_________ , "The Europeanization of the Ottoman Diplomacy and The
tü r a n d G eschichte der Slaven, Bd. 11, No. 1, S. 55-56., No. 3-4, S. 346.
Conversioıı from Uniİateralism to Reciprocity in the 19c^ Century", B el
12
retnam cleri, Ankara, 1968. Yurda döndükten sonra, elçiler “Sefaretname”
tezleri sunduğu zaman Colombia Üııiversitesi'nde İdari İşler konusunda
yazar ve bunun bir kopyasını da, elçi olarak g ittiğ i devletin büyük elçisi
profesör idi. XVI. Yüzyıldan 2. Dünya savaşının sonuna kadar olan dö
ne gönderirlerdi. Mesela 1721 yılında, Paris'ten yurda dönen Mehmed Sa-
nemdeki Yakın Doğu ve Kuzey Afrika ile ilg ili 3 cilt g ibi bir hayli güçlü
id Efendi "Sefaretname"sinin bir kopyasını, İstanbul’da ikamet eden Fran
kaynak koleksiyonu vardır. 1. cildin bu çalışmamla ilgisi vardır: European
sa büyük elçisine gönderdi. "Sefaretname"d e elçinin ilg ili olduğu müzake
Expansios, 1535-1914, New Haven, Londra, 1956, 1972, 184 adet dokü
re ve Avrupa politikası ile ilg ili konular hemen hemen yoktur ancak, Le-
man kayıtlıdır. Nakayama Jiich i, “Osmanh İmparatorluğu Diplomasi ve
wis X V II. yüzyıl ortasından sonraki “Sefaretname”lerin içeriğinde iyileş
Avrupa Devletler Sistem i”, Aichi-Gakuin Ü niversitesi Edebiyat Fakültesi
me görüldüğünü düşünür. Lewis B., The M üslim D iscovcry o f Europe, New
D eıgisi, 10 1980., ss. 119-128.
York, Londra, 1982, s. 116. XVIII. yüzyıl ortasından sonuna kadar geçen
2
Encyclopedia o f İslâm, ed. The. Hoııtsma et al., 4 cilt ve Ek Leiden, 1931-
3
Encyclopedia o f İslâm, Yeni Baskı, ed. H.A.R. Gibb, B. Lewis et al., Leiden,
dönemde, Rusya’ya gönderilen elçilerin yazdığı “Sefaretname’ierdir. İçin de aşağıdakiler yazılıdır. Aktepe M ., M ehmed Emin B eyefendinin Rusya Se
38. Leiden, New York, Kobenlıavıı, Köln, 1972.
fa r e ti ve Sefâretnâmesi, Ankara, 1974 . Unat, F. R., “Kırım Tarihi veya Ne cati Efendi’nin Rusya Sefâretnâmesi", Tarih Vesikalar (Yeni Seri), 13, s.
1960’dan günümüze. 4
60-68, 14, s. 137-149, 16, s. 222-240. Unat, F, R ., “Selıdi Osman Efen
Dorotlıy M. Vaııghan, Europe a nd the Türk, A Patter/ı o f A lliances 1350-
di Sefâretnâmesi”, Tarih Vesikaları, 1, s. 66-70. XVII. yüzyıl dönemi, ba
1700, Liverpol U. R , 1954. 5
6
7
tıda da elçiler kendi devlet hüküm darının yüceliğini ve büyüklüğünü
D riault E., La question d'orient. depııis ses origines ju sq ıfa nos jou rs, Paris,
göstermek için, havalı ve gösterişli bir biçimde karşı devlet başkentine g i
1898. Selim III ve Napolyon İstanbul (Mütercim: Fuat Köprülü, A. H.
rerlerdi. Doğu’da ise XVIII. yüzyıl sonlarında da bu şekilde bir alışkanlık
1329) adlı kitabı da var.
görüldü. Buna bir örnek Küçük Kaynarca Antlaşmasının (1774 ) tasdik
Marriot j . A. R ., The Eastenı Q m tion , An H istorical Study in European Dip
namesini mübadele etmek için gönderilen, Osmanlı, Rus büyük elçileri
lomacy, Oxford, 1917.
nin durumudur. Anderson M. S., The Rise o f M odem D iplomacy 1450-1919,
Anderson M. S., The Eastem Question 1774-1923, A study in International
Londra, New York, 1993, s. 56. Itzkowitz N. and Mote M ., An Ottoman-
Relations, Londra, 1966. Anderson Londra Üııiversitesi’nde Uluslararası
Russian Exchange o f Ambassadors, Chicago, Londra, 1970, ss. 91-95, 157* 162.
Münasebetler Tarihi konusunda profesör idi. Onun Yakın Doğu ile Avru pa arasında imzalanan antlaşmalarla ilg ili The G reat Pou>ers a n d the Near
13
East 1774-1923, Londra, 1970 adlı kitabı vardır. 8
9
XV. yüzyıl sonlarında, bu prensibin uygulandığı söylenir. Rıfat A li AbouEl-Haj, “Ottoman Attitudes Toward Peace M akiııg : The Karlowitz Ca-
Eu rope; 1699-17 03",
se”, D er İslam, Bd. 51 s. 133. Rıfat Ali Abou-El-Haj, “Ottoman Diplo
o f the American Oriental Society, 89. 31969-
macy at Karlowitz", J o u r n a l o f the American Oriental Society, 87/1967., s.
Bu dönemin elçileri sulh müzakerelerinin tavassutu ile ilg ili, karşılıklı sa
133. Menage, Seven Ottoman Documents, in Stern S. M., e d .., Documents
lındaki Osmanlı-Rus müzakerelerine aracı olarak katılamayan ve İstan
from Islam ic Chanceries, Oxford, 1965, ss. 82-83, 102. 4 Nisan 1698 tarih
bul’da ikamet eden İngiliz John Murray, buna katılam adığı için üzülmüş
li Avusturya Bakanı, Kinsky’nin, İstanbul’da ikamet eden İngiliz büyük
tür. Hatta, Yas Sulh Müzakerelerine aracı olarak, İstanbul’da ikamet eden
elçisi Paget’e hitaben yazdığı mektubun içinde “u ti possidetis ita possideatis"
İngiliz elçisi Sir Robert Ainsle, çağrılm adığından dolayı alam adığı 30 bin
seklinde ifade gedilm ektedir. Popovic R. M ., D er F riede von K arloıvitz, Leipzig, 1893, S. 40.
pound için m emnuniyetsizliğini belirtm iştir. Anderson M. S., The Rise o f 14
M odem D iplomacy 1450-1919, Loııdra/New York-1993, ss. 52-53.
Resmi yazışmalarda, Avrupa hükümdarlarına karşı Bey veya Kral şeklin de ifade görülmektedir. Mesela, Avusturya hükümdarı V. K arl’a karşı
Mesela Osmanlı-Prusya ittifakı İle İlgili Kemal B eydilli, 1790 OsmanlıPrusya İttifak ı, İstanbul, 1984 . Yazar 1942 İstanbul doğumludur. İstan
sen ki İspanya vilayetlerinin Kralı Karlosun”, Schaendinger A. C., D ie
bul Üniversitesi’ndeki öğreniminden sonra, Münih Üniversitesi’ne öğre
Schreiben Suleymans des P rachtigen an K a ri V., F erdinand I. u n d M axim ilian 11. aus dem Haus-, H of- u n d Staatsarchiv zu Wien, Viyana, 1983, S. 12.
nim için gitm iş. Babinger F., ‘in takipçisi K issling H. J . ‘nin altında “16. yüzyıl Osmanlı-Polonya münasebetleri tarihi” konusunda doktorluk pa
15
Ayrıntılar ile ilg ili olarak, Uzunçarşılı I. H ., Osmanlt D evletinin Merkez ve B ahriye Teşkilatı, Ankara, 1948, s. 289-317. Mesela, Avrupa elçilerine,
yesi almıştır. Şu anda İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bö-
11
Sulh müzakerelerinin prensibi olarak “uti possidetis a la halihi. “ kullanıldı.
Rifat A. Abou-El-Haj, “The Formal Closure of the Ottoman Frontier in
vaş halinde olan iki devletden yüklü miktarda maaş alm ışlardır. 1774 yı
10
Osmanlı diplom atik elçileri ile ilg ili, Unat F. R., Osmanlı S efirleri ve Sefa-
leten, 251961. ss. 455-466. Her 2 tezin içeriği de aynıdır. Hurewitz, bu
lüm ü’nde profesördür. Osmanlı ile Avrupa arasındaki uluslararası müna
Avrupa giysilerinin üzerine Osmanlı kaftanı giym eleri söylendi. Avustur
sebetleri içine alan bir çok kitabı vardır.
ya elçisi en aşağı 1719 yılına kadar alışkanlığı sürdürdü, op. cit., Ander son M. S., T he Rise o f M odem D iplomacy 1450-1919, s. 72.
Venedik 1454’den sonra ve daha 16. yüzyılın başlarından itibaren Fransa, Avusturya, İngiltere, Hollanda (1612), Rusya 1700. ayrı ayrı, İstanbul’a O SM A N LI
16
m
Kuran E., Avrupa’da Osmanlı İkamet Elçiliklerinin Kuruluşu ve ilk Elçilerin
SİYASET
17
siya si F aaliyetleri 1793-1821, Ankara, 1968. Yalçınkaya M. A ., “Mahmud
mıştır. Kasım 1924 de İstanbul’a geçmiş. Fuat Köprülü’nün altında öğre
R aif Efendi as che chief secrecary of Yusuf Aga Efendi, che first permanent
nim görmüş. Mayıs 1928 de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Ta
Ottoman-Turkish ambassdor co Londra 1793-1797.”, Osmanlı Tarih Araş
rih Bölümünden mezun olmuştur. 1929 da Almanya’ya geçmiş, Temmuz
tırm a vc U ygulam a Merkezi D ergisi, 1994., ss. 385-434.
1933 de Hamburg Üniversitesinde “Bizans Tarihi ile ilg ili” konuda dok
Küçük Kaynarca Antlaşmasının 1774. Fransızca çevirisi Rusya’da yapıl
torluk payesi alm ıştır. Şubat 1937 de İsveç Devlet Arşivi merkez olmak
mış ve bu diğer Avrupa lisanlarına çevrilm iştir. B ir başka deyişle, o za
üzere, Avrupa’nın birçok ülkesinin arşivinde araştırma yapmıştır. Tem
manlar Avrupa’da Fransızca'nın diplomasi lisanı olarak kullanıldığı anla
muz 1938 de yurda geri dönmüştür. 1941 de Ankara Üniversitesi Dil ve
mına gelmektedir. Martens, Recuil de d’alliance de paix ete., 1761 a
Tarilı-Coğrafya Fakültesinde doçent, 1944 de aynı Fakültede Rus d ili ve
1808, 8 cilt, Gottingen, 1817-1835, c ilt., 2, s. 386, Davisotı H. R., "Rus-
edebiyatı konusunda profesör olmuş, 1953-54 de aynı Fakültede dekan olmuştur.
siaıı Skill and Turkish Im becility”; The Treaty ofK u ch K ain ardji Rcconsidered, Slavic R eview , 35, 3, 1976, s. 476. 1809 yılında İstanbul’da ikamet
29
Bd., Stııttgart, 1913. Yas antlaşmasına 1792. kadar kapsar ancak, toplam
şı” Burada İ n g iliz ce konuşamıyor, Fransızca’dan başka dil bilmeyen bir
sayfanın 400. yaklaşık yansı 1700-1739 Belgrad antlaşması, yılları, yak
tercümanı Osmanlı hüküm eti tutm adığından, Fransızca’da müzakere et
laşık dörtte biri ise Küçük Kaynarca antlaşm asınal774. kadar olan dönem
mek zorundayım” diye m em nuniyetsizliğini iletiyor. Lewis, Osmanlı
ile ilgilidir.
Devleti’nde Fransızca 'nın öneminin arttığın ı belirtiyor. 18
Nolde B., La fo m a tio n de 1‘empire russe, 2 c ilt, Paris, 1952. 2. cildin topla
XVIII. yüzyılda Harp E ğitim O kullarında Fransızca konuşan memurların
mının 390 sayfa, yaklaşık yarısı 18. Y üzyılın Karadeniz bölgesindeki
ise alındığına bağlı olduğunu düşünüyor. Lewis B., M üslim Dİscovery ofE u-
olaylar ile ilgilidir.
rope, Londra/New York, 1982, s. 85. 18. Tercüme odası İle ilg ili olarak,
^
Bilim C., “Tercüme odası”, Osmanlı Tarih A raştırma vc U ygulam a Merkezi
Eylül 1998 de, yazar, Türk Tarih Kurumu’nıı Ankara, ziyareti sırasında, henüz tüm orijinaller toplanmamış, sunan kişinin adı ve sunulacak konu
D ergisi, 1990., s . . 29-43.
ların listesinin de olm adığını farketmiştir. En son Türk Tarih Kuru-
19
op. cilt., Lewis B., p. 81.
20
Ekrem R ., Osmanlı M uahedeleri vc K apitülasyonlar 1300-1920 ve Lozan M u
mu’nuıı çıkardığı kitaplar listesinde "Türk-Rus İlişkilerin 500. Yıldönü
ahedesi 24 Temmuz 1923, İstanbul, 1934. N affT ., “Reform and the Con-
mü Sempozyumu" adlı eser yazılıdır. ^
duet of Ottoman Diplomacy in the Reign of Selim III 1789-1807”, J o u r
NafTT., “Ottoman Diplomatİc Relatİons w itlı Europe in the Eighteenth Century : Patterns and Trends”, N affT . and Owetı R ., ed. ., Studies in
n a l o f the American O ricntal Society, 83, 1963., ss. 295-315. 21
Uebersberger H., Russlands Orientpolitik in d er letzen zw ei Jabrhunderten, 1
eden İngiliz Büyükelçisi, kendi ülkesinin D ışişleri Bakanı Caııning’e kar
Eighteenth Centuty Islam ic H istory, Londra, Amsterdam, 1977, s. 106.
Ahmed Vasif, M ehasin ul-A sar ve Hakaik ul-A hbar, İstanbul, 1804.
^
N affT., Ottoman D iplomacy a n d the G reat European Poıvers , 1797-1802, Ya
________ , M ehasinu’l-A sar ve HakaikuH-Ahbar, ed. İlgıırel M ., İstanbul,
yınlanm am ış Doktora Tezi, University of London, 1960. 1984, Profesor
1978. Onsekizi 1752-1774 yılları arasını, sonrakini ise 1783-1787 yılla
Naff Pensilvanya Üniversitesi, Yakın Doğu Merkezi’nin Müdürüdür.
rı arasını ele alıyor.
Onun Avrupa Devletler Sistemi ile Osmanlı İmparatorluğu’nun münase
22
Ahmed Resmi, H ulasat ul-Y tibar, İstanbul, 1869.
betler tarihi ile ilg ili tezi, The Ottoman Empire a n d the European States
23
Sadullah Eııveri Efendi, T arih-i Enver'i, UNV. İstanbul Üniversitesi M er
System, in The Expansion o f International Society, ed. Bull H. and Waatsoıı A., Oxford, 1984, 19852, ss. 143-170. vardır. Fransa İhtilalinin Rusya ile
kez Kütüphanesi., No. T 5994, 5995, 1780, 1. 24
ilişkisi hakkında, Saul. N. E., Russia a n d the M editerranean, Chicago, Lond
Ahmed Cevdet Paşa, T arih-i Cevdet Tertib-i C edit 12 cilt., İstanbul, 1885-
ra, 1970.
6. 25
Duvel-i Ecnevibiye Defterleri, ülke adı ve y ıl sırasına göre düzenlenmiş tir. 76 kitap lık kayıt mevcuttur ve Rusya antlaşmaları ile ilg ili 83, İde, 1701 yılından 1833 yılına kadar, 266 adet antlaşma m etninin kopyası mevcuttur.
34
II. Bayezid’den I. Dünya Savaşına kadar olan Osmanlı-Rus Münasebetle ri tarihi ile ilg ili olarak, Ayverdi S., Türk-Rus M ünasebetleri ve M uharebele ri, İstanbul, 1970. Osmanlı-Rus Münasebetlerinin başlangıcından Büyük Petro dönemine kadar olan kısm ı içine alan Türkçe doküman olarak, Du ran T., “Türk-Rus Münasebetlerinin Başlaması", B elgelerle Türk Tarih D er
26
Name-i Hümayun Defterleri, 16 kitap vardır. 1699 yılından 1918 yılına
27
H att-i Hümayun, 32 kitap lık latin alfabesi ile yazılı katalog vardır ve
s. 53-56, cilt, 8, s. 42-46, cilt, 9, s. 57-62, cilt, 10, s. 39-42, c ilt, 11, s.
1713 yılından 1858 yılın a kadar kapsar.
46-48, cilt, 12, s. 52-56. Fransa İhtilali döneminden II. Dünya Savaşının
kadar kapsar ve 5575 adet m etin sureti mevcuttur.
28
gisi, cilt, 3, s. 43-49, cilt, 4, s. 39-44, cilt, 5, s. 31-36, cilt, 6, s. 40-43. Duran T., “Türk-Rus M ünasebetleri", B elgelerle Türk Tarih D ergisi, cilt, 7,
Türkiye ve Rusya , XVIII. yüzyıl sonundan K urtuluş Savaşına kadar
ilk savaşına kadar olan Osmanh-Rus ve O smanlı-İngiliz münasebetlerini
Türk-Rus İlişkileri 1798-1919-, A nkara, 1970. K urat A. N. 1903-1971.,
içine alan kaynak olarak, Bucak, N. S., Türk-R ııs-İngiliz münasebetleri
22 Nisan 1903 de Rusya’da doğmuş ve liseye kadar Rusya’da eğitim ini al
1791-1941, İstanbul, 1946.
O SM A N LI P fffV SİYASET
XIX. YÜZYILDA OSMANLI DEVLETİ'NİN YABANCI GAZETECİLERE NİŞAN VERME VE MAAŞ BAĞLAMA POLİTİKASI ÇAĞRI ERHAN A N K A R A ÜNİVERSİTESİ SİYASAL BİLGİLER FAKÜLTESİ
GİRİŞ
/
larda ve hızlı bir biçim de uzak mesafelere taşınabilm e 945 ve 1957’de iki kez Puiitzer ödülüne la
si, telgraf sayesinde başka ülkelerde vuku bulan olayla
yık görülen, ABD’nin önde gelen gazetele
rın bile çok kısa sürede okuyucuya aktarılabilm esi,
rinden New York Times m eski genel yayın
ulusal ve m ahalli gazetelere haber dağıtan ajansların
yönetmeni James reston 1950’lerde, “X IX. yüzyıl ro
kurulm ası, XIX. yüzyılda gerçekleşen ve basın alanın
mancının çağıydı. XX. yüzyıl ise gazetecinin çağıdır.”1
da devrim n iteliğin i taşıyan ilerlem elerdir.2
derken, son günlerini yaşadığım ız yüzyılım ızın en
Genel olarak, gazeteciliğin gelişim çizgisinde ta
önemli özelliklerinden biri olan, iletişim ve bilişim
şıd ığı önemin yanısıra, XIX. yüzyıl Türk gazateciliği-
alanındaki gelişmelere vurgu yapm aktaydı.
nin tem ellerinin a tıld ığ ı dönem olma özelliğini de ta
Gerçekten de, tüm dünyada insanların yakın ve uzak çevrelerinde olup-bitenler hakkında ayrın tılı ve hızlı b ilgi sahibi olm aların sağlayan k itle iletişim araç larının durmadan gelişm ekte olduğu, yazılı basının ya nına işitsel, görsel ve elektronik basın öğelerinin de ka tılm asıyla, insanların çoğu zaman kendi m eraklarının ve isteklerinin ötesinde, doğrudan veya dolaylı yollar dan “B ilgilen d irild iği”, olayların haber haline getirile rek halka sunulması geleneğinden uzaklaşılarak, bizzat haberlerin olaya dönüştürülmesi hedefine yönelik eği lim lerin güç kazandığı X X. yüzyıl, bir meslek olarak gazeteciliğin, ya da daha kapsayıcı anlam ıyla habercili
şır. Türkçe yayınlanan ilk gazete 1828’de Vakâyi-i Mtsriyye adıyla, Kavalalı Mehmed Ali Paşa tarafından M ı
sır’da çıkartılm ış, bunu İstanbul’da takvim-i Vakâyi ve Ceride-i Havadis gazetelerinin yayına başlaması izle
m iştir.3 Tanzimat döneminde Türkçe ve başka dillerde çok sayıda gazete ve mecmuanın yayın hayatına başla m asının bir sonucu olarak, bunları denetim altında tutm ak isteyen Bâb-ı A li, basın alanındaki h ukukî d ü zenlemeler yapma yoluna gitm iştir. Bu çerçevede, önce 1 857’de m atbaalar nizamnamesi çıkartılarak, matbaa açacak Osmanlı tebaası için M eclis-i M aarif ve Zaptiye N ezareti’ne, yabancılar için ise Hariciye N ezareti’ne
ğin altın çağını yaşadığı dönem olmuştur. Mamafih bu noktaya gelinirken katedilen mesafe
müracaat etm eleri şartı getirilm iştir. Ayrıca, basılan
içerisinde yer alan bir çok önemli dönüm noktası, XIX.
eserlerin Bâb-ı A li tarafından kontrol edilm esi de ilke
yüzyılda aşılm ıştır. Gazetelerin basımında, Jan Guten-
olarak kabul edilm iştir. Bunu 1862’de M atbuat İdare-
berg’in 1423’de icad ettiğ i, kol gücüne dayalı tipo bas
s i’nin kurulm ası ve başına Sakızlı Ohannes Efendi’nin
kı sistemi yerine, 1814’de Friedrich K oenig’in buhar
getirilm esi izlem iş, ardından da 1864’de m atbuat N i
gücüyle çalışan rotatif m akinesine geçilm esi, 1884’de
zamnamesi çıkartılm ıştır.4
ise elektrikli rotatiflerin kullanılm aya başlanması, de
Zaman zaman fiilen askıya alm sa da hukuken
m iryollarının yaygınlaşm asıyla gazetelerin çok m iktar
1908’e kadar yürürlükte kalan bu nizamnameyle, gaze-
O SM A N LI r m
SİYASET
te ve mecmua yayınlanm ası için hüküm etten izin alın
Abdülaziz ve II. A bdülham id dönemlerinde, bu yönde
ması hükme bağlanırken, yapılacak yayanın sınırları da
yapılan uygulam alardan örnekler verilecek, ardından
çizilm iş ve bu sınırların dışına taşanlara uygulanacak
da bu politikanın sonuçlarına değinilecektir.
cezalar belirlenm iştir. Nizam nam ede, yayınların sın ır larına ve cezalara ilişk in hüküm ler o kadar çoktur ki, bu yönüyle m etin bir ceza kanununu andırm aktadır.5
ABDÜLMECİD VE ABDÜLAZİZ DÖNEMLERİ
Yine de çok önemli ve tem el bir düzenleme olan bu n i
Yazılı kaynakların çoğunda, yabancı gazetecilere
zamnameyle getirilen denetim ci rejim , gazetelerde hü
nişan verilm esi ve tahsisat bağlanm ası politikasının II.
küm et kararlarını ve uygulam aların ı eleştiren haber ve
A bdülham id tarafından b aşlatıld ığı ifade edilm ekle
yorumlar yer alm asını engelleyem em iştir.
b irlik te, arşive belgelerinin sunduğu b ilgiler çerçeve
Ö zellikle 1866-1867 G irit olayları sırasında bu tür yayınların ağ ırlık kazanm asıyla Sadrazam  li Paşa, kendi adıyla anılan bir kararname çıkartarak, idareye
sinde, bu uygulam anın Sultan A bdülm ecid döneminde b aşlatıld ığın ı ve A bdülaziz döneminde de olgun laştı rıld ığ ın ı söylemek yanlış olm ayacaktır. A bdülham id
“menafi-i um um iye... her icap ettirdikçe İdarî tarikler
döneminde ise uygulam anın kapsam ı genişletilm iştir.
ve m evki-i m eriyyetteki m atbuat nizamnamesi hari
Bu noktada, osmanlı D evleti’nde nişan verme u ygu la
cinde m illi bir m atbuatın esasatına ait prensipleri tan ı
m asının ne zaman başladığına dair b ilg i vermek yerin
mam akta temerrüd eden gazeteleri kapatm a selahiye-
de olacaktır:
ti...” verm iştir.6 Böylece gazete kapatm a uygulam aları
Bir k işiyi ya da kurum u başarısından dolayı onur
yaygın lık kazanm ış, tü rk gazeteciliğinin öncülerinden
landırm ak için sunulan belgeli takı olarak tanım lana
birçoğu, içeride çalışm a im kanları kalm adığı için yurt-
bilecek nişan, O smanlı D evletinde ilk kez III. Selim
dışına giderek, oralarda Türkçe gazeteler çıkartm aya
döneminde, 1801’de İskenderiye Savaşında Napoleon
başlamışlardır,
kuvvetlerine karşı başarı gösterenlere verilm iştir. II.
Her ne kadar 1876’da ilân edilen K anun-u Esa-
M ahm ud döneminde, 1832’de başarılı kam u görevlile
sî’nin 12. m addesiyle, basının kanunlar çerçevesinde
rini ta ltif etm ek m aksadıyla, ûla, saniye, sâlise ve râbia
serbest olduğu ilkesi getirilm işse de, kanun-u Esasî’nin
rütbelerinde dört tip N işan-ı İftihar çıkartılm ıştır. A b
askıya alınm asından sonra basın üzerinde giderek ağır
dülm ecid döneminde ise, 1848’de Rütbe ve N işan N i
laşan bir denetim m ekanizm asının kurulm uştur. Önce
zamnamesi yayım lanarak, O sm anlı tebaasından olan
1878’de M aarif N ezareti, m atbuat M üdürlüğü ve Zap
kişilere ve yabancılara verilecek nişanlarla ilg ili ilkeler
tiye N ezareti’nin görevlerinde yapılan düzenlemelerle
belirlenm iştir. Ayrıca 1852’de m ecidî adı verilen ve beş
siyasî iç erik li yay ın ların sansürü k o lay laştırılm ış,
rütbeden oluşan bir nişan çıkartılm ıştır. M ecidî nişanı
1880’de siyasî olmayan yayınlara da sansür getirilm iş,
na, A bdülaziz döneminde, 186 2 ’de dört rütbeden olu
188 1 ’de Encümen-i Teftiş ve muayene kurulm uş,
şan N işan-ı O smanî eklenm iştir. II. A bdülham id döne
1888’de de, basılan tüm yayınların ın, basımdan Önce
m inde de H anedan-ı Â l-i Osman, N işan-ı İm tiyaz, N i-
denetlenmesi (sansür edilm esi) kabul edilm iştir.7
şan-ı Ertuğrul ve Şefkat N işanı adıyla yeni nişanlar çı
Bu tür düzenlem elerle, ülkede yayınlanan gazete leri denetim altın a alm aya çalışan ve büyük ölçüde de
k artılm ıştır.8 Osmanlı Devleti ile yakın ilişkiler içinde bulunan
başarılı olan devlet, yurtdışın da yayınlanan gazeteler
d evletlerin
de, Osmanlı yönetim ini eleştiren veya kötüleyen haber
önemli vatandaşlarına ve insanlığa yararlı hizm etlerde
ve yorum ların yayınlanm asını da engellem eye çalışm ış
bulunm uş yabancılara, sultanların nişanlar vermesi
tır. Bunu sağlayabilm ek için izlenen yol, gazete sahip
Abdülm ecid döneminden itibaren bir gelenek haline
lerine ve m uhabirlerine nişanlar takılm ası ve çeşitli
gelm iştir. Daha çok, Tophane, tersane, Encümen-i Da-
tahsisatlar sağlanm asıdır. A şağıda, önce Abdülm ecid,
niş gib i Osmanlı müesseselerinde çalışan yabancılara
O SM A N LI e
SİYASET
h ük üm d arların a, devlet b aşk an larıııa,
nişan ve çeşitli ödüller verilirken, İstanbul’u ziyaret
sağlamaktır. Tanzimat Ferm anının olum lu sonuçları
eden doktorlara, bilim adamlarına ve askerlere de aynı
nın B atı’ya yansıtılm asıyla, Osmanlı D evleti’nin, “Av
uygulam a yapılm ıştır.9 Bunların ötesinde, bazı ünlü
rupa’nın Hasta Adam ı” görüntüsünden kurtulması ve
mucidlere de nişan ve ödüller verilm iştir. Mesela, Os-
“Doğu Sorunu”nun Avrupa gündeminden çıkartılm ası
manlı D evleti'’de ilk kez K ırım Savaşı sırasında yoğun
amaçlanmıştır.
biçimde kullanılan telgrafı icad eden Samuel Morse,
Üçüncüsü, ülkeye girişlerinin durdurulması için
insanlığa verdiği hizmetlerden ötürü 1858’de Sultan
alınan önlemlere rağmen, özellikle yabancı elçilikler ve
Abdülmecid tarafından ödüllendirilm iştir. Bu Mor-
yabancı postahaneler vasıtasıyla Osmanlı topraklarına
se’un yabancı bir devletten aldığı ilk mükâfat olmuş
sokulan yabancı yayınlarda Osmanh yönetimi aleyhta
tur.10
rı yazıların engellenmesiyle, ülkedeki muhaliflerin bu
Yabancı uyruklu gazetecilere nişan ve para veril
yazılarda yer verilen fikirlerden etkilenm esinin önüne
mesine de Abdülmecid döneminde başlanmıştır. Önce,‘ a * Osmanlı topraklarında yayın yapan yabancı dildeki ga
geçilmeye çalışılm ıştır.
zetelerin sahipleri ve yazarları bu uygulam a içine alın
Devleti, 1850’lerden itibaren nişan ve para verme u y
mıştır. Mesela 1840’da, İzm ir’de çıkartılan Echo de’l
gulam alarını genel bir politika haline getirm iştir. N i
Orient gazetesi muharrirlerinden birine ve yine İzm ir’de
tekim 1851 başında, paris gazetelerinde Osmanlı lehi
çalışan gazeteci Mösyö Deşan’a nişanlar verilm iştir.11
ne yazı yazanlara para verilmesi kararlaştırılm ıştır.13
Aynı yıllarda, yurtdışında yayın yapan gazetecilere de
Aşağıda görüleceği gib i, öncelikle Fransız gazeteleri
çeşitli ödüller verilmeye başlamıştır. 1 8 4 l’de Dani
nin yazarları hedeflenmiş olm akla birlikte, ileriki y ıl
markalI gazeteci B u cka “2500 kuruş maaş tahsis” edil
larda uygulam anın kapsamı genişletilm iş ve tüm Av
miş, 1846’da Frankfurt’lu bir gazeteciye “iane-i nak-
rupa, hatta ABD gazetecilerinin elde edilmesine çalı
diyye” verilmesi kararlaştırılm ıştır.12
şılm ıştır.
Söz konusu hedeflere ulaşmak isteyen Osmanlı
Bu dönemde yabancı gazetecilere nişan ve para ve
Bu çerçevede Abdülmecid döneminde, aralarında
rilm esinin, ikisi dışarıya biri içeriye yönelik üç temel
Belçika’nın Levant, Fransa’nın La Nouvel ve İngilte
sebebi vardır:
re’nin Independence gazetelerinin yazarlarının da bulun
Birincisi, özellikle Yunan İsyanı sırasında Avrupa
duğu çok sayıda yabancı gazeteciye para verilmiştir.
kamuoylarında oluşan ve Filhelenlerin ısrarlı çabalarıy
Uygulam a ya bir seferlik ya da sürekli yapılm ıştır. Me
la Yunanistan’ın bağım sızlığından sonra da devam et
sela, La Nouvel gazetesi bir seferlik “ta ltif’ edilirken,
tirilen olumsuz Osmanlı im ajını ortadan kaldırm aktır.
Londra gazetecilerinden birine “senevî 200 lira ita olun
Bâb-ı ali, Avrupa kamuoyunun ve dolayısıyla hükü
ması” kararlaştırılm ıştır. Para verirken cömert davranan
m etlerinin Osmanlı Devleti karşısındaki tutumunun
Osmanlı Devleti, nişan konusunda aynı cömertliği gös
belirlenmesinde etk ili olan gazetelerde, lehte haber ve
termemiştir. Abdülmecid döneminde sadece Independen-
yazıların yer alması, en azından aleyhteki yayınların
ce yazarı Brady’ye, en düşük rütbe olan beşinci derece
azalması için böyle bir uygulam anın yararlı olacağını
den bir M ecidî nişanı ita edilmiştir. Nişan konusunda
düşünmüştür. Fakat, Avrupa hüküm etlerinin de, halkı
hassas davranılmasının sebebi, gazetecilerin Osmanlı
yönlendirmek için basını kullanm aları ve bu işte daha
Devleti ile çıkar bağlantısı içerisinde olduklarını alenen
çok tecrübeye sahip olmaları, Osmanlı Devleti’nin bu
göstermeme arzusu olabilir.14
hedefine ulaşmasın zorlaştırmıştır. Bâb-ı A li bu zorlu
Abdülaziz döneminde, para verme uygulam ası ay
ğu aşmak için, gederek artan sayıda yabancı gazeteciye,
nen devam ettirilm ekle birlikte, evvelce hassas davra
nişan ve para verme yolunu seçmiştir.
nılan inşan verme konusunda da cömert bir tutum içi
İkincisi, Osmanlı D evletinde gerçekleştirilm ekte
ne girilm iştir. Bu dönemde, Viyana’da Yayınlanan No-
olan yenileşme hareketlerinin Avrupa’da duyulmasını
uvelle Press Liber gazetesi ve Paris’te yayınlanan Panteon-
O SM A N LI I
s iY A s r r
■e des lllmtration mecmuasının sahipleri ile, bazı Fransız,
gulam alarını karalayarak, Avrupa’da Osmanlı devleti
B elçikalı, A m erikalı ve AvusturyalI gazetecilere Meci-
aleyhine bir kam uoyu oluşturm aya çalışanlarca yazdı-
d î ve Osmânî nişanları verildği gib i, İzmir ve İstan
rıld ığ ın ı gören II. A bdülham id’in, bunu önlemeye ça
b u l’da Rumca, Fransızca ve Bulgarca olarak çıkartılan
lıştığı yorumun yapm aktadır. Bu grupta yer alanlar
gazetelerin sahiplerine, m üdürlerine ve yazarlarına da
dan, Y ıldız sarayı M abeyıı Serkatibi Tahsin Paşa hatıra
M ecidî nişanları takılm ış ve “atiyyeler” verilm iştir.15
larında şöyle yazm aktadır:
Abdülmecid ve A bdülaziz’in saltanatları sırasın
“Sultan H am id m atbuata çok ehem miyet verirdi.
da, giderek artan bir biçim de uygulanan nişan ve para
Dahilde olsun, hariçte olsun gazetelerin neşriyatını
verme uygulam ası, II. A bdülham id döneminde en üst
dikkat ve alâka ile takip ederdi. Dahilde intişar eden
noktasına ulaşm ış, hatta S u ltan ın bizzat yönetmeye ça
gazeteleri sansür ile kayıd altında tutabilm ek m üm
lıştığ ı Osmanlı dış politikasının önemli gündem m ad
kündü. Ancak Avrupa’da çıkan ve gerek mensup ol
delerinden biri haline gelm iştir.
dukları hüküm etler, gerek hitap ettikleri efkâr-ı um u m iye üzerinde icray-ı tesir eden gazetelere karşı yapıla
II. ABDÜLHAMİD DÖNEMİ
cak birşey olm adığından, bunların neşriyatına m uhte
II. Abdülham id dış yayınlarla seleflerine göre da
lif suret ve vasıtalarla cevap verirdi. Ecnebi gazeteleri
ha yakından ilgilenm iştir. Y ıldız Sarayı çok sayıda ya
içinde bilhassa ehem miyet verdikleri şunlardı: Taymis,
bancı yayına abone yazdırılm ış, Sultan’ın bunlarda yer
Tan, Kölnişe Ç aytung, Tribuna, Standart. Bu gazetele
alan Osmanlı Devleti ile ilg ili haber ve m akaleleri oku
rin siyasî makale ve m ütalaaları günü gününe tercüme
yabilm esi sağlanm ıştır. Bu amaçla, Saray’da bir tercü
ve takdim olunurdu. B unların içinde tashihe muhtaç
me bürosu oluşturulm uştur. Bu büroya gelen yabancı
gördüklerine ve cevap vermek icab edenlere m atbuat-ı
gazete ve dergilerin sayısı 1890’m başında 1 50’yi geç
ecnebiye m üdürü, saray m ütercim leri, bazı m aruf m u
m iştir. Sultan, yabancı ülkelerde basılan ve Osmanlı
habirler vasıtasıyla lazım gelen cevapları tanzim ve neş-
yönetimi aleyhinde b ilgiler içeren çok sayıda k itab ı, el
rettirirdi.
çilikler aracılığıyla toptan satın alarak im ha ettirm e
Avrupa gazetelerinin bazılarının İstanbul’daki
yoluna g ittiğ i gib i, yabancı gazete sahiplerine ve yazar
m uhabir ve m uharrirleri saraya davet olunarak, m uhte
larına tahsisat bağlayarak Osmanlı Devleti aleyhindeki
lif suretlerde taltifleri unutulm azdı. Bu siyasetten hay
yayın yapılm asının önüne geçmeye çalışm ıştır.16
li faydalar görülm üş, birçok m akaleler m uvafık surette
II. A bdülham id’in bu tutum unu açıklam aya çalı
yazd ırılm ıştı.”18
şanlar, iki farklı grup ta toplanm aktadırlar. Birinci
Aslında bu ik i yaklaşım tarzının da haklı tarafları
grupta olanlar, bu tutum u Sultan’ın vehim li k işiliğ in in
vardır. II. A bdülham id’in vehim li bir k işiliğ e sahip ol
bir göstergesi olarak yorum lam aktadırlar. Onlara göre,
duğunu inkâr etm ek m üm kün değildir. Fakat bu vehi-
Osmanlı ülkesindeki yayınlar kadar yabancı yayınlar da
m in nelerden kaynaklandığını da göz önüne alarak de
Sultan’ı kuşkuya sürüklem iştir. İçerideki yayınları,
ğerlendirm e yapm ak daha doğru gözükm ektedir. İm
ağır m atbuat düzenlem eleriyle kontrol altın da tutab i
paratorluğun parçalanm aya doğru ilerled iği bir dö
len II. Abdülham id, hiçbir biçim de engelleyem ediği
nemde, iç ve dış basındaki gelişm eleri takip ederek,
yabancı yayınlardan daha çok ürkm üştür. Bunların
bunları yönlendirmeye çalışm ak yersiz bir tutum olm a
kendi aleyhinde yazm asının önüne geçm ek için gazete
sa gerektir. Bununla b irlikte, II. A bdülham id’in bunu
leri ve gazetecileri satın alm a yolunu seçm iştir.17
yaparken zaman zaman, abartılı uygulam alarda bulun
Diğer bir grup ise, özellikle 1890’larda Ermeni is
duğu da açıktır. Aşağıda bunun örnekleri görülecektir.
yanlarının artışa geçm esiyle birlikte, yabancı basında
II. A bdülham id’in yabancı basma ilg isi 1890’dan
Osmanlı devleti hakkında yapılan yayınların çoğunun
itibaren artm ıştır. Sultan’m I8 9 0 ’a kadarki saltanatın
gerçekleri yansıtm adığını, Osmanlı yönetim ini ve uy-
da, iç ve dış basma H ariciye Nezareti bütçesinden
O SM A N LI
SİYASET
6.700 altın tahsisat ve aylık dağıtılm ıştır. Bunun
lanır. Bu yapılırsa Paris’te oturan bir zata, İstanbul’dan
221.027 kuruşu Osmanlı Bankası vasıtasıyla yabancı
her hafta politikaya dair veya m eth-ü sena veya tekzip
gazetelere ve gazetecilere aktarılm ıştır. Para verilen ya
vesaireye m üteallik iki, üç makale veya fıkra gönderi
bancı gazeteler arasında Fransa’da basılanlar ön sıraları
lir. Bu zat bunları sıra ile gazetelerde neşrettirir. Bu
işgal etmektedirler. Bu dönemde, Liberte ye 750, Volte-
usul diğer sefaretler tarafmdan da yapılm aktadır.”20
re’e 1.000 ve Republique Français de Presse’e 1.000 frank,
Bu değerlendirm e ve önerileri yapan Dadyan,
Orimt ‘a 10.401 kuruş verilm iştir. Ayrıca, İstanbul’da
ikinci yöntemin daha kullanışlı olduğu kanaatindedir.
yabancı dilde yayınlanan gazetelere de tahsisat ak tarıl
Çünkü, önemli Fransız gazeteleriyle mukavele yapm ak
m ıştır. Bunların başında, 100.000 kuruş ile Levant He-
hem ayda 20.000 Frank gib i çok büyük bir m eblağın
rald, 67.606 kuruş ile Moniteur Oriental, 84.160 kuruş
sarf edilmesine yol açabilir, hem de Fransız kam uoyu
ile La Tnrquie ve 30.000 kuruş ile Byzantis yet alm ış
nu pek ilgilendirm eyen m akalelerin, m aksatlı olarak
tır.19
Osmanlı Devleti tarafından yazdırıldığı anlaşılabilir. Paris gazetelerine aktarılan paranın, amaçlanan
H albuki, bütün yabancı elçiliklerin k u llan d ığı ikinci
hedeflere ulaşılm asını sağlam am ası üzerine, H ariciye
yöntem kullanılırsa, istenilen hedeflere daha çabuk ve
Nezareti Müstaşarı A rtin Dadyan’ın oğlu Diran Dad-
sıkıntısız ulaşılır. Ayrıca başına 250 Frank ödenerek,
yan 1890’da paris’e gönderilm iş ve durum u araştırm a
ayda 3.000 Frank masrafla, bu işi başarmak m üm kün
sı istenmiştir. Diran Dadyan, babasına gönderdiği de
dür.21
ğerlendirmelerde, yabancı basma ayrılan tahsisatın g e lişi güzel kullan ıldığın a d ik kati çekm iştir:
Dadyan’ın bu değerlendirm eleri büyük ölçüde Sa ray tarafından dikkate alınm am ıştır. Eskisine nazaran
“...Buraya geldiğim den beri resm î bir m em uriye
daha yoğun bir biçim de, m üm kün olduğu kadar çok
tim olm adığını söyleyerek, Tan, Figaro, Frans Even-
sayıda yabancı gazeteye tahsisat bağlanılm aya çalışıl
man, Nasyonal, Golva, deba, İllüstrasyon gazeteleri ve
mıştır. Bunda Paris b üyükelçiliği görevine getirilen
Grand revü mecmuası m üdürleriyle görüştüm . Bu ga-
Salih M ünir Paşa’nın, Y ıld ız a sunduğu raporların
zatelerin aleyhimize yazı yazm ayacakları vaadini aldım .
önemli bir payı vardır. M ünir Paşa, Fransa’nın önemli
Bu kişiler Paris’te basın hizm etim izin ehemmiyetsiz
gazetelerinin, masrafı ne olursa olsun, elde edilm esi
olduğunu, bu işi başarmaya mem ur Chesnel’in kâle
düşüncesini savunmuştur.22 II. A bdülham id’in de bu
alınm aya bile şayan olm adığını, bu adam ın yalnız iki
görüşü benim sem esiyle, önemli görülen yabancı gaze
gazeteye yazılar neşrettirdiğini söylediler... Daha az
telere aktarılan paranın m iktarı artm ıştır.
masrafla yeni bir usul arzedeceğim. Şim diki halde ayda
1895’ten itibaren, ub konuda daha plânlı davra-
altı-yedi bin Frank verdiğim iz halde ancak ik i, üç
nılm aya çalışıld ığı görülm ektedir. Mesela, m eclis-i
ehemmiyetsiz gazete kullan ılm akta, bu gazetelere ayda
M ahsus-u V ükela, Kasım 1895’te, “Avrupa gazetele
bir, 80 satırlık yazı bastırılm aktadır. Bu suretle bu m a
rinde neşr olunm akta olan birtakım ecrifın red ve tek
kalenin beher satırı için 2 0 ’şer Frank sarfetmekteyiz.
zibi için ” tüm Avrupa basınına haber dağıtan Reuter ve
Bu m akaleler gazetelerin ancak ikinci ve üçüncü sayfa
Havas haber ajanslarının bazı m uhabirlerine verilm ek
larında çıkm aktadır. Bazı defa im za k ullan ılm ad ığın
üzere “tahsisat ita edilm esine” karar verm iştir.23 Böyle
dan, resmî makamlardan ücret k arşılığı basıldığı anla
ce, yabancı gazetelere ulaşan ajans haberlerinin n iteli
şılm aktadır. Paris gazetelerinde bu yazılardan başka,
ğin in denetim altın a alınm asına çalışılm ıştır. Fakat, bu
biz ve zât-ı şahaneye hakkında hiçbir yazı neşredilme-
karara rağmen bazı Avrupa gazetelerinin “kötü neşri
mektedir. Birincisi, hüküm et tarafmdan teb liğ e ttiri
y atta” bulunm asının önüne geçilem em iştir. Ö zellikle,
len m akaleleri basmak şartıyle, ik i, üç m ühim gazete
başta Times olm ak üzere, İngiliz gazetelerinin, Osman-
ile mukavela yapılabilir.... İkincisi, Paris’te m uhtelif
lı yönetim i aleyhinde yayınlarına devam etm esi, doğ
partilere mensup gazetelerle anlaşarak m akaleler yayın
rudan muhabirlere ödeme yapılm asını tekrar gündeme
O SM A N J.I I
SİYASET
getirm iş, bu çerçevede İngiliz gazeteleri adına çalışan
konulan sansürün gazetesinin zarar etmesine yol açtığı
Mr. Norman’a 50 lira maaş bağlanmış, Mr. Loneman’a
nı belirterek, uğradığı kayıpların tazmin edilmesini is
da 300 lira verilm iştir.24
temiştir. Bu isteğine bir cevap verilmeyince, kasım
Abdülhamid’in bu uygulam aları 1909’da taht1890’da bir kez daha Saray’a başvuran Vitaker, Beyoğlu ’nda matbaasının bulunduğu binanın satın alınarak tan indirilene kadar devam etmiştir. Sultan, tüm çaba kendisine verilmesini ve bir süreden beri kesilm iş olan larına rağmen Avrupa basınında aleyhinde yer alan ya II.
yınları engelleyemediğini görmüş, en azından yabancı
ödeneğinin tekrar ödenmeye başlatılmasını istemiştir.
yayınlara kendi dilleriyle cevap verebilmek için, İstan
Bu ikinci başvurusunda Vitaker, isteklerinin yerine ge
b ul’da Fransızca yayınlanm akta olan La Turqme gazete
tirilm em esi durumunda yurtdışına giderek, 35 yıl ge
sini satın aldırtm ıştır. Eugene Rapaport adlı bir Fran
çirdiği Osmanlı Devleti’nde topladığı bilgileri yabancı
sız vatandaşının yönetimine verilen gazetenin, Y ıl-
gazetelerde basacağı tehdidinde bulunmuştur.
dız’da oluşturulan bir faaliyet programı çerçevesinde
Sadrazam Kâmil Paşa Vitaker’in isteklerini Sa
yayın yapması istenmiştir. Buna göre gazetenin, “salta
ray’a sunarken, kendisinin bu konudaki mütalaasını da
natı seniyyenin menafı-i âlisine hizmet etmek ve hu-
eklem iştir:
kuk-u cenab-ı şehriyârîyi terviç ile bazı bedhahların
“Zamanımızda matbuat cerri menfaat için bir ne
Avrupa matbuatı vasıtasıyla neşrine mütecasir oldukla
vi vasıta iddiasıyla bedhahane neşriyatın durdurulması
rı makalâat-ı şahsiyeyi icabı veçhile redd-ü cerh” etme
maksadıyle devletçe bazı fedakârlık yapıldığı şuyu bul
si istenmiştir. Gazetenin, yurtiçi ve dışına, Osmanlı
muş, bu yolda fayda arayanlara teşvik hizmeti görmüş
postasıyla yolladığı nüshaların resimden muaf tutulm a
tür. Levant Herald gazetesi sahibi im tiyazı dahi senevî
sıyla, daha çok kişiye ulaştırılabilm esi hedeflenmiştir.
alm akta olduğu 1000 lira ikram iyeyi kâfi görmeyerek,
Fakat bir süre sonra, La T/ırquie'rim istenilen etkinliğe
ya kendisine dolgunca bir para verilmesi veya ahvali
ulaşmadığı görüldüğünden, Rapaport’a hayat boyu
mizi serbestçe neşrile para kazanmak için matbaasının
maaş bağlanarak gazete kapatılm ıştır.25
yabancı memleketlere nakline müsaade olunmasını is temektedir. Tâbir-i diğer ile Vitaker, emsaline kıyas
MAAŞ BAĞLAMA EV NİŞAN VERME POLİTİKASININ SONUÇLARI
olarak bizden ister istemez külliyetli m iktarda para ko parmak teşebbüsünde bulunmaktadır. Bu yolda, H ari
Abdülmecid döneminden itibaren sürdürülen, ya
ciye Mektubcusu M ünir Bey tarafından bu gib i adam
bancı gazetecilere maaş bağlama ve nişan verme p oliti
lara fena bir yol açılm ıştır... Yalan yanlış neşredilen
kasını, istenilen olumlu sonuçları vermediği gib i, bazı
muzır haberlerin yapılm aması için birçok fedakârlıklar
sorunların da ortaya çıkmasına yol açmıştır.
yapılm akta, bu yol ise bu gibi muzır neşriyatı men et
En önemli sorun, mesleklerini menfaat sağlamak için kullanan bazı gazetecilerin, Y ıldız’dan kendilerine
medikten başka, ihtiras sahibi açıkgözlerin arzusunu artırmaktadır. Vitaker dahi bunlar arasındadır.”26
bağlanan maaş azaldığında veya kesildiğinde, şantaja
Benzer bir olay 1891 ’de yaşanmıştır. Paris’te Ori-
başvurmalarıyla ortaya çıkm ıştır. Bazı yabancı gazete
ent gazetesini çıkartan, N ikolaidis isim li bir kişi, Os-
ciler ise, kendilerinin de maaş bağlananlar listesine
manlı Devleti’nin Paris Elçiliğine başvurarak, kendisi
alınması için, Osmanlı D evleti’ne şantaj yapmışlardır.
nin bir süre önce padişah hakkında Fransızca bir övgü
Aşağıdaki örnekler, şantajın II. Abdülhamid dönemin
broşürü bastırıp d ağıttığın ı ve bu sebeple “ihsân-ı şa-
de hangi boyutlara ulaştığını göstermektedir.
hane’ yi hakkettiğini belirtm iştir. Kendisine para veril
İstanbul’da İngilizce yayınlanm akta olan levant he-
memesi durumunda, “hiç olmazsa” bir yere şehbender
rald gazetesinin sahibi Edgar Vitaker, 1890 yazında Sa
olarak tayin edilmesini isteyen nikolaidis, isteklerinin
ray’a bir dilekçe sunmuş ve işlerinin kötü gitm ekte ol
gerçekleşmemesi halinde, Osmanlı yönetimini destek
duğunu, gazetesinin bir darboğaza gird iğin i, haberlere
leyen tutumunun değişebileceğini de ifade etmiştir.
O SM A N II
I SİYASET
Bunun üzerine N ikolaidis’e toplam 4 00 Frank ödeme
ki gösterdiği durum lar da olmuştur. M esela, Suriyeli
yapılm ıştır.27
M üslüm anlar tarafından New York’ta çıkartılan Kaw-
Ödeme yapılan yabancı gazeteci sayısının artm ası
kab America adlı gazetenin m üdürlerine, Osmanlı yöne
na paralel olarak sayıları artan şantajcılar Bâb-ı A li’yi
tim i lehinde yayın yapm aları için 1894’de 10 lira aylık
ve Y ıld ız’ı zora sokmuştur. II. A bdülham id’in bu ko
bağlanm ışken,29 gazetenin yayını beğenilm ediği için
nudaki fikrini sorduğu Fransa B üyükelçisi Cambon,
bu ödemeler son verilm iştir. Bu gazetenin sahipleri
S u ltan a şu cevabı verm iştir:
1897’de New York Times gazetesine başvurarak, Osman
“Kaide-i asliye olmak üzere herhangi bir m em le
lI Devleti hakkında yap tıkları yayınlar dolayısıyla, sü
kette m atbuat m ühim para kuvvetiyle taraftar edile
rekli tehdit m ektupları aldıkların ı bildirm işler, hatta
mez. Para ile muavenetleri istihsal olunabilen evrak-ı
S u ltan ın bir hafiye göndererek kendilerini öldürm ek
havadis az namuslu b irtakım m atbuattan ibaret olup,
niyetinde olduğunu öne sürm üşlerdir.30
onların kendilerine verilen paralar biter bitm ez, tehdi-
Bütün bu örnekler, yabancı gazetecilere nişan ve
dat ve tecavüzata başlarlar. C iddî m atbuat ise, para tek
para verme p olitikasının, başlangıçta belirlenen hedef
lif olunmak gib i bir muameleden pey ziyade gücenir...
lere ulaşılm adığını gösterm ektedir. Bazı yabancı gaze
Binaenaleyh İstanbul’dan m em urlar göndererek, para
te ve dergilerde Osmanlı yönetim ini öven yazılar ya
tevzi ettirm ek yollarından vazgeçilm elidir... Tecavüz -
yınlanm ıştır. Am a bunların sayısı, aleyhte yayınlarla
kâr makaleler neşrolunduğunda para vermek yoluna g i
k arşılaştırıldığında çok azdır. Osmanlı m âliyesinin zor
dilm em eli, tecavüzün vuku bulduğu m em leketin hü
durum da olduğu bir dönemde büyük paralar harcana
küm etine müracaat ederek, takib at-ı şedide istenm eli
rak, birçok yabancı gazete ve gazeteciye ödeme yap ıl
dir.”28
mış ama karşılığın da alınanlar, beklentilerin çok altın
II.
da gerçekleşm iştir. Ü stelik bu durum u kötüye k u lla Abdülham id, Cambon’un bu önerilerini d ikka
te almayarak para d ağıtm a uygulam aların ı devam ettir
nanlar çıkm ış, şantaj yoluyla Osmanlı D evleti’nden p a
m iştir. U ygulam a b elli bir plân dahilinde yap ılm adı
ra sızdırm aya çalışan gazeteciler türem iştir. Zamanında
ğından, evvelce Sultan’ın yönetim ini övdükleri veya
önlem alınm adığı için, şantajcıların sayısı giderek art
övmeleri için ta ltif edilen bazı gazetecilerin, istenilen
mış, yabancı basın için ayrılan paranan bir bölüm ü, bu
tutum u sergilem em eleri üzerine, Y ıld ız ’ın büyük tep
kişilere ödenmiştir.
1
Douglass Cater, The Fourth B ranch o f Government, Boston, Hoglıton müi-
13798; 10 S. 1287 (12 M ayıs 1870), No: 14447; 29 C. 1287 (26 Eylül
litı, 1959. p. 1.
1870), No: 14552; 17 M. 1286 (29 Nisan 1869), No: 14552.
2
Fuat Süreyya Oral, Türk basın Tarihi, Ankara, Eyin Adım Matbaası, (t.y.),
3
Orhan Koloğlu, “Osmanlı Basını: İçeriği ve R ejim i,” T anıim attan Cumhu
4
Server İskit, Türkiye'de M atbuat İdareleri ve P olitik aları, Ankara, Başveka
10
BOA, İ.S., 6 S. 1275 (15 Eylül 1858), No: 8512; 2 N. 1275 (5 Nisan
11
BOA, İrade-Hariciye (İ.H .), 27 RA. 1256 (29 M ayıs 1840), No: 220; 25
12
BOA, İ.H., 27 N. 1257 (12 Kasım 1841), No: 685; 26 RA 1262 (24 Marc
13
BOA, Cevdet Hariciye (C.H .), 28. S. 1267 (2 Ocak 1851).
14
BOA, İ.H ., 8 C. 1274 (24 Ocak 1848), N o:8227; 3 C. 1275 (SOcak
s .16-17; Ana B ritannica, c:III, İstanbul, 1986, s.374-375.
1859), No: 8587.
riyete T ürkiye Ansiklopedisi, C :l, s.69.
C. 1256 (24 Ağustos 1840), No: 287.
let Basın ve Yaym Umum M üdürlüğü, 1943, s.8.
1846), No: 1551.
5
ib id ., s.15-18.
6
İskit, op.cit., s.25.
7
Koloğlu, op.cit., s.87.
1859), No: 8757; 15 L. 1275 (18 M ayıs 1859), No: 9002; 25 CA. 1276
8
Mehmet Z eki Pakalın, Osmanlt Tarih D eyim leri ve T erimleri Sözlüğü. İstan
(20 Aralık 1859), N o:9414;4 C.1277 (18 A talık 1860), N o:10011.s
bul, M ilil Eğitim B akanlığı, 1993, s.694-695; Ana B ritannica, C:XVI, İs
15
tanbul, 1986, s.546. 9
BOA, İ.H., 23 ZA. 1283 (29 mart 1867), N o:13542; 14 M. 1284 ©M a yıs 1867), No: 13202; 12 S. 1284 (15 Haziran 1867), No: 13230; 7 ZA.
Osmanlı D evletinin bazı yabancılara verdiği nişanlarla ilg ili olarak aşağı
1284 (11 M art 1868), N o:13510; 19 S. 1285 (11 Haziran 1868),
daki belgelere bakılabilir;
No: 13651; 25 Ş. 1285 (11 A ralık 1868), No: 13863; 19 ZA. 1285 (3
Başbakanlık Osmanlı Arşivi (BOA), İrade-i Seııiyye (İ.S.), 29 M. 1266 (15
Mart 1869), N o:13959; 22 M. 1286 (4 M ayıs 1869), N o:14026; 22 CA.
Aralık 1849), No: 2897; 17L.1273 (12 Nisan 1857), N o:7440; 19M.
1286 (29 Eylül 1869), N o:14227; 13 Ş. 1286 (18 Kasım 1869),
1285 (12 M ayıs 1868), No: 13607; 16C. 1285 (4 Ekim 1868), No:
No: 14292; 7 L. 1286 (10 Ocak 1870), N o:14325.
O SM A N LI
m
siY A .s jrr
16
17 İS
Hıfzı Topuz, 100 Soruda Türk B asın Tarihi, İstanbul, Gerçek Yayınevi,
23
1973, s.93.s
24
BOA, İ.H ., 23 CA. 13 13(11 Kasım 1895), N o:10U (650), BOA, İ.H ., 7 C. 1313 (25 Kasım 1895), N o:2066 (756); 25 N. 1313 (10 Mart 1896), No:1981 (748); 17 ZA. 1314 (19 Nisan 1897), No: 2715
İskit, op.cit., s .106.
(1051).
Ahmet Banoğlu, A bdülham id D m in d e B asın rez a letleri.' Dünya, 13 Ka sım 1955, N o:1328, s.6.
25
Banoğlu, op. C it., 17 Kasım 1955, no: 1332, s.6.
19
I b id , 14 Kasım 1955, N o:1329, s.5.
26
Ibid., 15 Kasım 1955, N o:1330, s.5.
20
İbid., 7 Aralık 1955, N o:1352, s.6.
27
Topuz, op.cit., s.71.
21
İdem.
28
Banoğlu, op. C it., 7 Aralık 1955, N o:1352, s.6.
22
Cevdet Kudret, A bdülhamid D evrinde Sansür, İstanbul, M illiyet Yayınları,
29
BOA, İ.H ., 6 L. B i l (31 M art 1894), No:2022 (304).
1977, s.71.; Topuz, op.cit., s.70.
30
'‘İn T beF carO ftheT urk ,"N cw York Times, October 17,1897, No: 14403, p. 10.
O SM A N LI I H I
SİYASET
OSMANLI-İRAN İLİŞKİLERİNDEN DİPLOMATİK BİR KESİT YRD. D O Ç. DR. İBRAHİM AYKUN A T A T Ü R K Ü N İ V E R S İ T E S İ F E N -E D E B İY A T F A K Ü L T E S İ
smanlı Devleti’nin doğu komşusu Safevi Devle
SARIM EFENDİ'NİN İRAN'A
ti ismini, İran Azerbaycanı’nın Erdebil kasaba
GÖNDERİLMESİNE KADAR
sında doğan Şeyh Safiyüddin’den almıştır. Şeyh
OSMANEI'İRAN İLİŞKİLERİ
Safiyüddin büyüdüğünde Halvetiye tarikatı müeesisi İb rahim Zahid Geylaniye intisap etm iş,1 şeyhin vefatından sonra onun yerine geçmişti. Daha sonra oğlu ve torunla rı halef olarak yerine geçmişlerdi. Osmanlı sarayından da bu şeyhlere “çarağ akçesi” adı altında hediyeler gönderil m işti.2 Şah İsmail mevcut siyasî ortamdan istifade ile 1502’de Safevi Devleti’ni kurm uştu.3 Walther Hinz’in Safevi Devleti için “ Birtakım şeyhler, yüzyıllar kaplayan nesillerin, körü körüne sadakatini temin eden derviş ha reketi dahiyane bir cesaretle siyasî sahaya çevirerek bir m illî devlet kurmasını b ilm işti”4 ifadesi gerçekten doğ rudur. Daha başka bir deyişle Şah İsmail şeyhliği şahlığa
1797 yılında İran tahtına geçen ve 1925 yılına ka dar hüküm süren Kaçarlar döneminde de Osmanlı Dev leti ile sorunlar devam etmiştir. İran ile sorunlar daha çok aşiretlerin sınırlarda hareketlerinden dolayı yaşan maktaydı. İranhların Basra’ya tayin ettikleri Mehmed Ali Han, bölgedeki aşiretleri itaati altına almak istemiş se de Müntefîk aşireti tarafından mağlup edilm işti. Ke rim Han’ın ölümü üzerine ülkede iç karışıklıkların baş laması üzerine Sadık Han’m mücadeleye katılm ak üzere Basra’daki askerlerini alarak İran’a dönmesini fırsat bilen Osmanlılar Basra’nın kurtarılm ası görevini Bağdat vali sine vermişler ve kısa bir süre sonra kurtarılan Basra’ya
dönüştürmüştür. Safevi Devleti kuruluşunu tamamladıktan sonra ya yılm a hareketini Osmanlı Devleti üzerine çevirmiştir. Hz. Hüseyin’in Kerbela’da öldürülmesinden sonra İslam
işgalden önceki mütesellim Süleyman Paşa tekrar tayin edilm işti.5 Rusların Kafkasları ele geçirip İran sınırına yaklaş
dünyasının “Şii” “Sünnî” olarak ikiye ayrılmasından son
maları üzerine bu sıralarda koalisyon savaşlarıyla uğraşan
ra bu iki görüşten Şii İslam dünyasını İran’ın, Sünni İs
Fransa’nın da katılım ıyla Rusya’ya karşı Osmanlı-İran-
lam dünyasının da liderliğini Osmanlı Devletinin yapma
Fransa ittifakı gündeme gelm işti. Bu görev için elçi ola
sı bu iki devleti karşı karşıya getirmiştir. İran’da sırası ile
rak Mehmed Refi’ Efendi İran’a, İran tarafından da Hoy
Safeviler, Nadir Şah Afşar ve Zendiler ve Kaçarlar hüküm
müftüsü Ak İbrahim İstanbul’a gönderilm işti.6 A k İbra
sürmüşlerdir. Yukarıda temas edildiği gibi Osmanlı Dev
him Efendi’ye Rusya ile yapılacak harp ve barışta İran
leti ile de devamlı bir çatışma içerisinde olmuşlardı. 1514
Devletinin ayrı tutulmayacağına dair bir mektup veril
Çaldıran Savaşı, Kanuni zamanmda uzun süren ve
miş ve elçi Bağdat yoluyla İran’a dönmüştü.7
15 5 5 ’te Amasya Antlaşmasıyla sonuçlanan mücadeleler,
Daha sonra İran tarafından Rusya’ya karşı yapılacak
IV. Murad zamanında yapılan, Kasr-ı Şirin Antlaşması’y-
ittifak için Asker Han Afşar isim li bir elçi gönderilmiş
la sona eren savaş, Nadir Şah zamanındaki mücadeleler ile
ti. Elçi İstanbul’a gelip işini tamamladıktan sonra Fran
sınır ve aşiretlerden kaynaklanan olaylar Osmanlı-İran
sa’ya hareket etm işti.8 İranhların da Ruslar ile araları iyi
ilişkilerin hiç de iyi olmadığını göstermektedir.
olmadığından, Şehzade Abbas Mirza da m aiyyetine topO SM A N LI
SİYASET
ladığı İran askeri ile Rus sınırına gelmesi üzerine Os-
bep oluyorlardı. 1821’de Osmanlı D evleti’nin Yunan is
m anlı-îran sınırlarında bulunan vali ve diğer görevlilere
yanıyla uğraşmasını fırsat bilen İranlılar, sınırlara asker
İran dostluğuna dikkat eylemeleri hususunda Şark seras
yığm aya başlamışlardı. Bu sırada iki devletin ilişkilerinin
keri, Ç ıldır valisi ile Van, Ba'yezid, Kars mutasarrıflarına
gerginleşmesine yol açan olaylar, Haydaranlı aşiretinin
yazılar gönderilm işti.9 İran işlerine bakan Hacı Hüseyin
Osmanlı topraklarına geçmesi, bunların İran tarafından
Ağa vasıtasıyla Şehzade Abbas M irza tarafmdan gönderi
istenilmesi, birtakım aşiretlerle birlikte İran askerinin
len yazıda Osmanlı-İran arasındaki dostluktan bahisle
Kağızman’a tecavüzleri, yine birtakım sınır ihlalleri İran
Çıldır Valisi Selim Sabit P aşanın Osmanlılara olan sada
hacılarının soyulması ve öldürülmelerinden ibaretti.14
katsizliğinden bahsediliyordu. Yazılan cevabî yazıda ise
Abbas Mirza, Erzurum’da bulunan A li Bey isim li
Şerif Paşanın azledileceği ve ortak düşman Ruslara karşı
adamına İran hacılarına çıkarılan güçlük sebebiyle bu yıl
işbirliği için Yasincizâde Abdulvahhab Efendi’nin İran’a
hacca gitm eyeceklerini, Van’a zahire verilm eyeceğini bil
gönderileceğine dair Hüseyin A ğa’ya yazı verilm işti.10
dirm esini istem işti. İranlıların Osmanlı D evletine karşı
Bu arada İran’a bazı kim selerin sığınm ası iki ülke
düşmanca bir tutum izledikleri Erzurum valisi ve Şark
arasında tekrar mesele yarattı. Eski Bayezid mutasarrıfı
Seraskeri Hüsrev Paşa tarafından İstanbul’a bildirilm iş
İbrahim Paşa ile Selim Paşa’nm küçük oğlu İran’a kaç
ise de Yunan gailesi sebebiyle alttan alınm ak istenilm iş,
m ıştı. İstanbul’daki İran maslahatgüzarına kaçakların
ancak İranlıların taarruza geçmeleri üzerine savaş açıl
Erzurum valisine teslim edilm eleri hususu yazılm ıştı.
mak zorunda kalınm ış ve Şark Seraskeri Melımed Emin
Maslahatgüzar da bunların iade edileceğine dair söz ver
R auf Paşa’ya yardım gönderilmesi hususunda çevre san
m işti. Ayrıca Revan serdarına ve Şehzade Abbas M irzaya
cak ve kazalara yazılar yazılm ıştı.15 Yine Bağdat tarafla
da yazı gönderilerek antlaşma şartlarına uygun olarak
rının da kuvvetli bulundurulması için Baban M utasarrı
bunların geri verilmesi istenm işti. Sınır valilerinden ge
fı Mahmud Paşa ve diğer ileri gelenlere gerekli emirler
len haberlere göre İbrahim Paşa aşiretler ile irtibata ge
v erilm işti.16 Esasında Erzurum valisi İranlıların Rusya
çerek Kars Eyaletine bağlı Kağızman civarında bulunan
ile ittifak yaptıklarına dair duyum lar alm ıştı.17 Bu savaş
ve Bayezid Sancağı dahilindeki Köroğlu Kalesini İran’ın
ta İran ordusu büyük başarılar kazandıysa da kolera sal
yardım ıyla tam ir ettirerek oraya kapanmayı düşünüyor
g ın ı çıkması sebebiyle geri çekilm ek zorunda kalm ıştı.
du. Durum Bayezid mutasarrıfına yazılarak dikkatli ol
Bağdat tarafında ilk anlarda galip geldilerse de daha son
ması konusunda uyarılm ıştı.11
ra yenilm işlerdi. Süleymaniye taraflarında da kolera sal
İran tarafından da M uhib A li Han bazı hususları
g ın ı başlam ıştı.18 Her iki tarafın da barışa ihtiyacı vardı
görüşmek üzere İstanbul’a gelm işti. Elçi ile yapılan gö
ve neticede antlaşma yapıldı. Sulh görüşmelerinde Sebik-
rüşmelerde İki devlet arasında yapılar antlaşmalar gere
li ve Haydaranlı aşireti konusunda anlaşmazlık çıktı ise
ğince sınır bölgelerine müdahale edilmemesi, firarilerin
de kısa sürede halledildi. Antlaşmaya göre İran ele geçir
iadesi ve bundan sonra firarî kabul edilmemesi, sınır ih
d iği bütün yerleri geri verdi.19 Antlaşmanın yapılm asından sonra İran hacılarına
lallerinden çekinilm esi, Sadameniş Kalesinin yıkılm ası konuları ele alınm ış, bütün bu hususlar elçi tarafından
iyi davranılması, tüccarlarından bir defaya mahsus olmak
kabul edilm işti. Elçi Erzurum’a vardığında, bir memur
üzere % 4 güm rük vergisi alınması ve bir m al bir başka
gönderek Van tarafındaki Osmanlı görevlileriyle buluşa
sına devredilm ediği müddetçe tekrar güm rük vergisi
rak, bahsedilen kalenin masraflarının ne kadar tutacağı
alınmaması hususunda gerekli yerlere yazılar yazılm ış
nı tesbit ettirm işti.12 Muhib A li Han ile görüşülen ve ka
t ı.20
rara varılan hususlarda dikkat etmeleri için Erzurum,
Antlaşmadan sonra iki devlet arasındaki sorunlar
Van, Kars, Ç ıldır valileri ile H akkari, M ahmudi ve Ko
devam etti. İran, savaş sırasında ve daha önce ele geçir
koz beylerine ayrı ayrı yazılar yazılm ıştı.13 Osmanlı-İran
miş olduğu birtakım yerleri iade etm em işti.21 Bu husus
arasındaki aşiretlerin bazen Osmanlı, bazen de İran tara
ları görüşmek için Esad Efendi gönderilmiş ise de bir ne
fına geçmeleri iki ülkenin ilişkilerinin bozulmasına se-
tice elde edilem em işti.22 İki devlet arasında iyi ilişkilerin
O SM A N U
SİYASET
devamı yönünde sınır valileri arasında karşılıklı yazışma
bulunmuşlardı. Tutuklu şehzadelerin bu isteklerinin ye
lar devam etti.23 1828’de başlayan Osmanlı Rus Harbi
rine getirilmesi hem de bazı sınır sorunlarını görüşmek
sırasında daha önce Rusya ile savaşmış olan İran ile itti
için daha önce de çeşitle vesilelerle İran’a giden Mektu-
fak yapmak için bir girişimde bulunuldu ve ittifak işini
bi-i Senaveri Efendi hulefasından Kemal Efendi’nin gön
görüşmek için Tezkire-i Sâni Tayyibî Efendi görevlendi
derilmesi kararlaştırılmıştı. Kemal Efendi 1 Haziran
rildi.24 İranlıların Osmanlı-İran Savaşında devlet olarak
1837’de İstanbul’a hareket etmişti.
politikalarının ne olduğu bilinmediğinden Tayyibî Efen
Kemal Efendi’nin teşebbüsleri sonucunda Erdebil’e
d i’nin Erzurum’a kadar görevinin gizli tutulması istenil
haps bulunan şehzadelerin afvedilerek ev halklarıyla bir
mişti. Burada duruma göre İran’a gidip gitmemeye karar
likte eskiden olduğu gibi Tebriz’de ikamet etmelerine
vermesi istenilmişti. Erzurum’a gelen Tayyibî Efendi sa
müsaade edilmesine karar verilm işti.32
vaşta ele geçirilen esirlerin içerisinde İranlıların ileri ge
Tutuklu şehzadelerin serbest bırakılıp Tebriz’de
lenlerinden de bulunduğunu öğrenince Erzurum’a g it
ikametlerine karar verildikten sonra sıra hudud meselesi
mekten vazgeçmişti.25
nin ele alınmasına gelmişti.
İran ile 1823 Antlaşm asının yapılmasından sonra Erzurum gümrüğünde bir bozulma görülmüştü. Rus is tilası sırasında da Erzurum’daki İran müdürü Ağa Hüse yin bu durumdan istifade ederek gümrükten pek çok şey kaçırmağa muvaffak olmuştu. Bu durum Erzurum valisi Ali Şefik Paşa tarafından İstanbul’a bildirilm işti.
Zebab Sancağı konusunda yapılan görüşmelerde Sultan Murad’ın çağdaşı Şah Abbas’ın Osmanlılara ver diği antlaşmanın Osmanlı defterhanesinde bulunan as lında bir suretin İran Elçisi Mirza Cafer vasıtasıyla İran’a ulaştırılmasından sonra İran-Osmanlı görevli ve mühen dislerinden oluşturulacak bir heyet tarafından, antlaşma
Erzurum Antlaşması sırasında Hakkari’de olan ka
ya uygun olarak, iki devletin hududlarının incelenmesin
leler ile Zernik Madeni karşılığında İran’a 200.000 ku
den sonra Zelıab’ın durumunun belli olacağı belirtilm iş
ruş verilmesi kararlaştırılmış ve bu konuda Galib Paşa,
ti.33
Ağa Hüseyin’e bir tahvil vermişti. Ağa Hüseyin bu para nın verilmesini istemişti. Şehzâde Abbas Mirza da Ağa Kasım adında birisiyle bir mektup göndererek Haydaranlu aşiretinin İran aşireti olduğunu ve İran tarafına sevk olunmasını istemişti. Yine Hakkari’deki kalelerle Zernik Madenlerine karşılık verilmesi karalaştırılan 200.000 kuruşu istem işti.26 1833 te İran tarafından elçi olarak Zeynel Abidin Han gönderilmişti.27 İran Şahı Fethali Şah 1834’te ölmüş28 ve yerine Muhammed Şah geç m işti. Yeni şahın cülusunu tebliğ için Hudadad Han el çilikle İstanbul’a gelmiş, getirmiş olduğu mektubu tak dim ettikten sonra İran’a dönmüştü.29 Hudadad Han’a karşılık olarak Esad Efendi büyükelçilik ve Anadolu pa yesiyle İran’a gönderilmişti.30
Kemal Efendi’nin Tahran’da bulunduğu sırada Bağ dat valisi Ali Rıza Paşanın Muhammere derbendini tah rip ettiği haberi gelm işti. Bağdat Valisi Ali Rıza Paşa, vergi yüzünden isyan eden Ka’b aşireti üzerine asker göndermişti.34 Muhammere üzerine yapılan bu askerî harekat iki ülke arasındaki ilişkilerin gerginleşmesine yol açmış, arada olan çok sayıda meseleye bir de Muham mere zararları eklenmişti.Muhammere’de İranlıların mal ve can olarak zarar görüp görmedikleri iki devlet tarafın dan iddia edilmekteydi. Ancak asıl anlaşmazlık Mulıammere’nin kime ait olduğunun belli olmamasıydı ki bu husus konferansta etrafıyla ele alınacaktır.
SARİM EFENDİ'NİN İRAN'A
Yukarıda da belirtildiği gibi İran Şahı Fethali
GÖNDERİLMESİ
Şah’ın ölümünden sonra yerine geçen Muhammed Şah,
Bağdat Valisi A li Rıza Paşa’nın Muhammere şehri
Feth Ali Şah’ın çok sayıda çocuğundan bir kısm ını31 Er-
ne hücum etmesi, halkının bir kısmını öldürmesi ve tüc
debil kalesine hapsetmişti. Diğer şehzadeler ise bu du
carların eşyalarını alması iki devlet arasındaki ilişkileri
rumdan korkuya kapılarak, İran’ı terketmişlerdi. Bir kaç
iyice gerginleştirmişti. İran Elçisi Mehmed Han İstan
tanesi de önce Rusya’ya sonra da Osmanlı Devleti’ne sı
bul’dan Tahran’a dönmüştü ve İran ordusunun Bağdat
ğınmışlar ve diğer şehzadelerin kurtarılması ricasında O SM A N II
üzerine yürümesi kararlaştırılmıştı. Bu sırada Mısır valiI SİYASET
si Mehmed Ali Paşa ile savaş devam ediyordu ve Osman-
1. Firari meselesi. Osmanlılar’ın şehzadelere hane
lı ordusu N izip’te ağır bir yenilgiye uğramıştı. II. Mah-
dana mensup olmaları nedeniyle sahip çıktıkları, bunla
mud’un ölümüyle yerine geçen oğlu Sultan Abdülmecid
rın iadelerinin Osmanlı Devleti’nin şanına yakışmayaca
bir de İranlılarla savaşmak istemediğinden, hem Abdül
ğı, bunların bir kısmının Halep’e nakledildikleri, İran’a
mecid’in cülusunu tebliğ etmek hem de aradaki mesele
karşı harekette bulunurlarsa diğerlerinin de Bağdat’tan
nin sulh yoluyla halledilmesi amacıyla, devletin çeşitli
uzaklaştırılacakları.
kademelerinde önemli görevlerde bulunmuş olan İbra him Sarim Efendi’yi35 fevkalade yetki ve büyükelçilik unvanıyla İran’a gönderdi.36 2 3 Ekim 1839’da İstanbul’a hareket eden Sarim Efendi, İran’da yaptığı görüşmeler den sonra bir antlaşma yapmak için ruhsatı olmadığını
2. Süleymaniye Mutasarrıfı Ahmed Paşa’nın azli ki İran’ın şikâyetlerinin kesilmesine vesile olması ümidiyle Ahmed Paşanın azledilmesinin kabul edilerek, daha ön ce Bağdat valisi tarafına yazılmış ise de tekrar yazılması.
belirterek İstanbul’a dönmüş, dönüşte de İranlılar tara
3. Hudud anlaşmazlıkları olup yürürlükte olan ant
fından üç aylık bir süre verilmiş, bu süre içerisinde cevap
laşma gereğince sona ereceğinden, daha önce karar veril
verilmezse savaş açacaklarını belirtm işlerdi.37 Sarim
diği üzere Osmanlı tarafından Bağdat’a hususi mühendis
Efendiye dönüşü sırasında verilen yazıya göre iki devlet
gönderildiği, İran ve Rusya tesbiti için de görevliler ta
arasındaki belli başlı anlaşmazlıklar şunlardı:
yin edilmesi gerekli görülmüş ve bu hususun da bu şe
1. Osmanlı Devleti’ne sığınmış olan şehzadelerin iade edilmesi. 2. Süleymaniye Valisi Ahmed Paşanın cezalandırıl ması ve Orman tarafına yaptığı yağmadan dolayı oluşan
kilde halledilmesi gerektiği.39 Bu üç husus, İstanbul’daki Rus Elçisi Titof, İran El çisi Mirza Cafer Han ve Rifat Paşa ve Hançerli Bey ara sında görüşüldükten sonra yukarıda belirtildiği şekilde
zararların ödenmesi. 3. Revanduz beyinin yapmış olduğu zararların
üç madde olarak karara bağlanmıştı.40 Osmanlı-İran anlaşmazlıkları geçici de olsa bir ka
ödenmesi. 4. Otura meselesiyle Necşalan arazisinden dolayı
rara bağlanmış oldu. Alınan karar gereğince, hudud an laşmazlıklarını nihayete erdirmek için mühendisler gön
İran’a verilmesi gereken paranın ödenmesi. 5. Muhammere’ye yapılan zararların tazmini ile bu
derildi. Osmanlılar tarafından mühendis olarak, Esad Efendi gönderildi.41 Rusya tarafından ise Dainese görev
ranın hangi devlete ait olduğunun belirlenmesi. 6. Caf aşireti tarafından yapılan yağma ile Zülal sancağı hakkındaki meseleler.
lendirildi.42 Mühendisler Bağdat’ta uzun süre kaldılarsa da hudud anlaşmazlığını halledemediler.
7. İki taraf elçilerinin masraflarının karşılanma me selesi.
Ancak Sarim Efendi’nin İran’da yaptığı temaslarda ve döndükten sonra İstanbul-Tahran arasında karşılıklı
8. Celali aşiretinin tecavüz hareketlerinin engellen
yazışmalarda sadece iki devletin birbirleri nezdine gön
mesi ve bu aşiret ile diğer kabilelerin İran’a geri verilme
derdikleri elçilerin masraf ve benzeri hususlarda ortaya
si.
çıkan anlaşmazlıklar hariç diğerleri halledilememiş,43 9. Yağma edilen mal ve eşyaların ödenmesi.
kalan diğer meseleler Erzurum Konferansına taşınmıştı.
10. Gümrük vergileri ve bu hususta bir antlaşma nın yapılması.
Yapılan üç maddelik antlaşma da uygulam aya sokulamam ıştı.44
Bu hususlara dair Sarim Efendi tarafından hazırla nan cevaplar 27 Mart 1 8 4 l’de kendisinin de hazır bulun duğu Meclis-i Hâss-ı Vükelâ’da tartışılm ıştı.38 Uzun sü
Süleymaniye meselesinin ortaya çıkması üzerine ilişkilerin gerginleşmesi ve Rusya ile İngiltere devletle
ren yazışmalar sonucunda iki devlet arasında anlaşmazlık
rinin arabuluculuk teklifinin kabul edilmesi üzerine hu
konusu olan hususların en önemlilerinin üç meseleden
dud meselelerinin de Erzurum’daki konferansta ele alına
oluştuğu anlaşıldı. Bu üç madde şunlardı:
cağı için Esad Efendi geri çağrıldı.45 O SM A N LI I
SİYASET
2. Bayezid’deki Osmanlı aşiretlerinin İran m allarını
İLİŞKİLERİN GERGİNLEŞMESİ
yağmalaması.
İNGİLTERE VE RUSYA'NIN
3. 1835’te Osmanlı aşireti reislerinden Han Malı-
ARABULUCULUK TEKLİFLERİ îk i devlet arasındaki sorunların üç madde olarak
m ud’un Van civarında Hoy ve Kotur’u yağmalaması. 4. Revanduz beyinin Merkür ve Urm iye N ahiyele
tespit edilip anlaşmaya varılm asına rağmen bu anlaşma iki devleti de tatm in etmemiş ve uygulam aya konulama
rine akında bulunması.
m ıştı. Osmanlılar da Sarim Efendi’yi İran’a gönderip me
5. İran’ın Bayezid mutasarrıfının İran aşiretlerini
selelerin görüşülmesini istemesi ve dönüşünde de yazış
Osmanlı topraklarına göç ettirild iği iddiasında bulun
m aları uzatarak M ısır meselesinin bitm esi için vakit ka
ması.
zanmak istiyordu. Gerçekten de İran, M ısır meselesini fırsat bilerek sesini yükseltiyordu. Devlet bir yandan da İran’a uğraşmak istemiyordu. M ısır sorunun 24 Mayıs 1841’de yapılan antlaşma ile halledilm esi üzerine Osmanlı Devleti de artık İran ile ilişkilerde alttan alm ak is temiyordu. Süleymaniye, Osmanlı toprağı olmasına rağmer İran burada hak iddia ediyor ve vali tayinlerine karışıyor du. 1841’de Osmanlı D evleti’nin Süleymaniye Valisi Mahmud P aşayı valilikten alarak yerine Ahmed Paşa’yı
6. Süleymaniye bölgesinde bulunan Osmanlı aşiret lerinin İran yaylalarını kullanmalarından dolayı İran ta rafından mera vergisi istenmesi. 7. Osmanlı D evleti’nin Zehab bölgesinin kendi toprağı olduğu iddiasıyla buranın kendisine terk edilm e sini istemesi. 8. Bunların en önemlisi de daha önce bahsedildiği gibi A li Rıza Paşanın M uhammere’ye yaptığı te’dib ha rekatı idi.49
tayin etmesi iki ülke ilişkilerin i gerginleştirdi. İranlılar
İlişkilerin iyici gerginleşmesi üzerine şah, Osmanlı
kendilerine sığınm ış olan Mahmud Paşa’ya asker vererek
topraklarında bulunan İran tüccarlarının alacak-verecek
Süleymaniye üzerine göndermişlerdi.46 Bu sırada Süley-
işlem lerini tam amlayarak dönmeleri için üç ay süre ver
m aniye’de kaym akam lığa Abdullah Bey bakıyordu. Ab
m işti.50
dullah Bey İran kuvvetlerine başarıyla karşı koyarak he
Harbin başlaması ile birlikte İranlıların, bir koldan
zimete u ğratm ıştı47 Süleym aniye’de meydana gelen bu
Bağdad tarafına, bir koldan da Bayezid tarafına saldıra
olay iki ülke arasında meydana gelen tek olay değildi. Sı
cakları hesaplanıyordu. Bu nedenle Erzurum ve Bağdad
nır valileri sık sık sınır ihlallerinden bahseden raporlar
taraflarında harp hazırlıklarına başlanmıştı. Diğer bölge
gönderiyorlardı.
lerden buralara asker kaydırılıyor ve m evcutlarının da
Süleymaniye olayı iki devlet arasında cerayan eden
noksanları giderilm eye çalışılıyordu.
tek olay değildi. Sınır vali ve kom utanları sık sık meyda
Yukarıda b elirttiğim iz gibi İranlıların ilk saldıra
na gelen olaylar hakkında raporlar gönderiyorlardı. Yine
cakları yerlerin başında Bayezid ve civarı. Bu sebeple de
de Osmanlılar barışın devamından yana olduklarını her
doğunun k ilit şehri Erzurum’un askeri yönden her za
fırsatta gösteriyorlardı. N itekim B elılül Paşa’ya gönderi
mankinden daha kuvvetli olması gerekiyordu. En büyük
len bir yazıda Osmanh askerlerinin, İran tarafmdan teca-
sorumluluk da Vali K âm ilî Paşa’ya düşüyordu. Kam ili
vüzî bir hareket meydana gelm edikçe, kesinlikle İran
Paşa noksan asker ve m ühim m atın tamamlanması için
topraklarına sarkıntılık yapılm am ası isteniyordu.48
İstanbul’a yazı yazmış, çevre kazalara buyurultular gön
Osmanlı-İran devletleri arasında meydana gelen bu
derilerek piyade ve başıbozuk askerlerinin hazırlanarak
olaylardan kısaca bahsettikten sonra Muhammed Şah’ın
gönderilmesi istenilm iş, Trabzon valisine de yazı yazıla
tahta geçmesinden sonra iki devlet ilişkilerin i etkileyebi
rak ne kadar asker gönderebileceği sorulmuştu.51 Redif
lecek önemli olayları kısaca şu şekilde vermek m üm kün
askerleri ile başıbozuk askerinin toplanılmasından vazge
dür:
çilm işti. Ancak alınan haberler hiç de iyi değildi. İranlI 1.Şahın kardeşi Azerbaycan Valisi Kahraman M ir
zanın Bayezid’e hücum ederek yağmalaması.
ların askerî hazırlıklara devam ettikleri, hatta kısa süre de ordunun sınıra doğru hareket edecekleri yolundaydı.52
O SM A N L I
I SİYASET
İranlıların saldıracakları bir diğer önemli yer de
natına sayılmak üzere para ve toprak isteyebilirdi. Bir di
Bağdat tarafıydı. Bağdat valiliğine yeni tayin edilen Ne
ğer sebep de Rusya’m İran topraklarından istila ettiği
cip Paşa, bir anda kendisini Osmanlı-İran gerginliğinin
Revan, Nahcivan vesair topraklar ile özellikle de Lezki ve
içerisinde bulmuştu. Bölgenin askerî yönden güçlendi
Gürcistan halkı Rus idaresinden memnun değillerdi. Çı
rilmesi gerekiyordu. Dolayısıyla Bağdat taraflarında
kabilecek bir Osmanlı-İran savaşında çıkabilecek bir kar
hummalı bir askerî hazırlığa girişilm iş, yeni askerî bir
gaşalıkta yukarıda bahsedilen halk Rusya’ya karşı isyan
likler sevkedilmeye başlanılmış, mühimmat olarak da
edebilirdi. Rusya açısından Osmanlı-İran savaşı çıkma
noksanlar giderilmeye çalışılm ıştı.53 Savaşın çıkması an
m alıydı.57
meselesiydi.Bu sıralarda Rusya ve İngiltere’nin arabulu
ERZURUM KONFERANSININ
culuk çalışmaları sürüyordu. İngiltere 1877-78 Osmanlı Rus Savaşına kadar Os
TOPLANMASI
manh Devleti’nin toprak bütünlüğünden yana bir siyaset
Bu sırada Rusya ve İngiltere iki devle arasındaki so
takip etmişti. Hindistan sömürgelerine giden yol üzerin
runların toplanacak bir konferansta görüşerek barışçı bir
de bulunan Osmanh Devleti’nin devamı İngiltere’nin
şekilde halledilmesi fikri iki devlet tarafından da kabul
menfeatleri açısından önemliydi. Hindistan’a giden Kı-
edildi ve oturum tutanaklarının hem Tahran’a hem da İs
zıldeniz ile Akdeniz, Dicle ve Fırat ve Basra yönündeki
tanbul’a gönderileceği için iki başkent arasında bulunan
karayolunun tehlikeye düşmesi İngiltere’nin menfeatleri
Erzurum’un konferansa ev sahipliği yapması kararlaştı
açısından sakıncalıydı.54 Osmanlı-İran anlaşmazlığından
rıld ı.58 Sınırlara yığılm ış olan askerler de geri çekildi.59
en önemlisini oluşturan Muhammere, Basra Körfezinde
Osmanh Devleti tarafından yapılan uzun görüşme
bulunuyordu ve Basra Körfezi de İngiltere açısından
lerden sonra eski Londra ve Paris elçilerinden Meclis-i Va-
önemliydi. Bunu Osmanlı-İran anlaşmazlığı hakkında
la-yı Ahkam-ı Adliye azasından Nuri Efendi’nin gönde
rapor hazırlayan Henry Layard’ın şu sözleri açıklamak
rilmesine karar verildi.60 İran tarafından önce Mirza Cafer
taydı:
Han’ın gönderilmesi düşünülmüş ise de onun akciğer za
“Kanaatimce bu iki nehir ileride çok önemli ticari
rı ihtihabı rahatsızlığından dolayı Mirza Taki Han’ın61
ve askerî yollar haline gelecektir. İngiltere’nin menfeati
gönderilmesi kararlaştırılmıştı.62 Mirza Taki Han 18 Ni
Basra D eltasının kendisine düşman olmayan bir devletin
san 1843 Salı günü saat on sıralarında Erzurum’a gelmiş
elinde bulunmasının gerektirmektedir”.55
ve gösterişli bir karşılama töreni yapılm ıştı.63
Rus çar ve çariçeleri, Çar I. Petro’nun güneye sıcak
Erzurum’da toplanan konferansın sorunlu geçeceği
denizlere inme düşüncesini, bir siyasî vasiyet olarak te
daha ilk başlarda anlaşılmıştı. Çünkü Osmanlı murahha
lakki etmişler, bunu gerçekleştirmek için büyük çaba
sı Nuri Efendi, Erzurum’a gelmesinden kısa bir süre son
sarfetmişlerdi. Rusya’nın arabuluculuk yapmak için bir
ra ikametine ayrılan konakta banyo yaparken kalp krizi
takım sebepleri vardı. Rusya 1828-1829 Osmanlı-Rus
geçirmesi sonucu vefat etti64 ve U lu Camii karşısında ka
Savaşından sonra Osmanlı Devleti’ne karşı takip ettiği
leye giden yolun sağ tarafında medfun bulunan Ebu İs-
siyasette bir değişiklik yapmış ve yeni siyaset bu devlet
hak Kazruni Hazretlerinin türbesine defnedildi.65
üzerindeki emellerini savaş ile değil de dostça bir siyaset
Nuri Efendi’nin Erzurum’da aniden ölümü üzerine,
takip ederek bu devletin yıkılm ası halinde en büyük par
acilen birisinin murahhas olarak gönderilmesi gerekiyor
çayı elde etm ekti.56
du, arabulucu devletleler temsilcileri de murahhas seçi
İran’ın savaş tazminatı olarak Rusya’ya çok borcu
mi konusunda acele edilmesini istiyorlardı.66 Osmanlı Devleti tarafından bu iş için Şam ve Sayda
vardı. İran’ın bunu ödemesi çok zor görünüyordu. Rus ya, Osmanlı-İran anlaşmazlığında arabuluculuk yaparak,
defterdarlıkları görevlerinde bulunmuş Enveri Efendi
İran’ın Osmanlı Devleti’nden talep ettiği hasar tazmi
gönderildi. Gerçekten de Enveri Efendi, hariciye kâtipliği
natları ve toprak taleplerinin birisinde İran lehine başarı
ve mektupçuluğu görevlerinde bulunmuş, yabancı devlet
elde edebilirse, İran’dan yukarıda bahsedilen savaş tazmi-
lerle ilgili meselelere v ak ıf. çok dirayetli birisiydi.67
O SM AN LI
m
SİYASET
Konferansta devletleri tem silcileri şunlardı.68
Fırat Nehri (Murad Suyu) H ille’den geçen eski ya
Osmanlı Temsilcileri'.
tağını terk ederek Kerbelâ ve Hindiye ovalarında yeni
N uri Efendi
yatak edinm işti. Fırat’ın H ille’den geçen eski yatağını
Bekir Paşa
değiştirm esi, sulamada kullanılan kanalların suyunun
Kamil Efendi (sırkâtip)
azalmasına sebep olmuş, ziraat dağılm a noktasına g el
Rüştü Paşa (tercüman)
m işti. H ille, Bağdad’ın kileri mesahabesinde olduğu
Zaim Ağa (kethüda)
için, üretim in azalması sebebiyle her şeyin fiyatı çok faz
Iran Temsilcileri:
la artmış, halk zaruri ihtiyaçlarını karşılam akta güçlük
M irza Taki Han
çekmeye başlamıştı. Bütün bunları göz önüne alan N e
Mirza Ahmed Han (Sırkâtibi ve Kethüdası)
cip Paşa, fakir duruma düşmüş olan halkın da davetleri
Mirza Ahmed Han Ferahanî
ne uyarak 24 Ekim 1842’de Bağdat’tan hareketle H indi
Cirağ A li Zencene
ye’ye yakın N asıriyye’ye gelm iş ve suyun tekrar H ille ta
Jan Davud Mesihi
rafına döndürülmesi için çalışmalara başlamıştı.
İngiltere Temsilcileri:
Kerbelâ’daki asayişsizliği de dikkate alan Necip Pa
Albay W illiam s
şa, te’dip harekatına karar vermişti. H alka gönderdiği
Robert Curzon Redhouse (tercüman)
haberde, Hz. imam Hüseyin ve Hz. Abbas türbelerini zi
Josef Dikson
yarete geleceğini ve Kerbelâ’ya m ütesellim tayin edece
Sohrap
ğin i, m aiyyetine de yeteri kadar asker bırakacağını, kar
Rusya Temsilcileri:
şı çıkılır ise bunu zorla yapacağını bildirm işti. 20 Kasım
Albay Dainese
1842 tarihinde bu mealde birer resmî yazıyı, Molla Ab-
Presevriokof(kâtip)
dülaziz ile İngiltere ve Fransa konsoloslarına göndermiş
Movkine (kâtip)
ti. Bu teklifin kabul edilmemesi üzerine askerî müdaha leye karar verilm iş, bu harekat sırasında Kerbela halkın
NECİP PAŞA'NIN KERBEEA'YA
da ve askerden çok sayıda ölenler olmuştu.
ASKERÎ HAREKATI Yukarıda da b elirtildiği gib i konferansın olumsuz luklarla geçeceği daha başlangıçta anlaşılm ıştı. Nuri Efendi’in ölümünden sonra yerine yeni bir murahhas be
Necip Paşanın Kerbela’ya yaptığı bu askerî harekat Erzurum’da konferansın toplandığı zamana tesadüf etmiş, haber Erzurum’da bomba gibi patlam ıştı. İranlılar bu ha
lirlenip Erzurum’a gönderilip konferans başlayacağı sıra
rekatı bir mezhep davasına dönüştürmeye çalışmışlar ve
da Bağdat’tan gelen bir haber her şeyi alt üst etm işti. Bu,
intikam sözleri telaffuz etmeye başladılar70 ve hem Os
hemen Osmanlı-İran ilişkilerinin tekrar eski durumuna
manlIlar71 hem de İranlılar askerî hazırlıklara72 giriştiler-
gelmesine, hem toplanılmasına karar verilmiş olan Erzu
se de Rusya ve İngiltere elçilerinin yoğun gayretleri sonu
rum Konferansının geleceğinin tehlikeye girmesine,
cunda bu sorun da aşıldı ve konferansa devam edildi.
hem de Rusya ve İngiltere’nin harcadıkları bütün emek lerinin boşa gitmesine sebep olacak olay idi. Bağdat Va lisi Necip Paşa, Kerbela’da Şiiler tarafından kutsal sayı lan Kerbelâ üzerine bir tedip harekatı yapm ıştı. Kerbela
ERZURUM KONFERANSININ
ÇALIŞMASI Konferansta aralarında anlaşmazlık bulunan devlet
kasabasında asayiş bozulmuştu. Bağdad eyaletine bağlı
leri, yetki gönderilmiş birer murahhas temsil ediyordu.
yerlerde, ne kadar suç işlemiş kimse varsa, bunlar Kerbe-
Murahhaslar kendilerine verilen yetki çerçevesinde dev
lâ’ya kaçarak kurtulduklarından, bu diğer bölgelere de
letlerinin haklarını savunmaya çalışıyorlardı. Takip eden
yayılm ış, suç işleyenler buraya sığınm ışlardı. Asayişsiz
oturumda görüşülecek konular bir önceki oturumun so
lik Bağdad’ın diğer mahallerine de sirayet etmiş, Kazi-
nunda belirleniyordu. Böylece murahhaslar önceden ha
meyn ve Necef kasabalarında da asayiş bozulmuştu.69
zırlanma im kânına sahip oluyorlardı.
O SM A N LI
siy a se t
18 oturum73 olarak yapılan Erzurum Konferansı’n-
olayları araştırmak ve M irza Taki H an’ın “taltif-i memu
da Süleymaniye, Muhammere, başta şehzadeler olmak
riye ti” için M irliva A kif Paşa gönderilm iş79 ve yapılan
üzere diğer sığınm acılar, Zehav, güm rük ve ticaret ile
tahkikat neticesinde suçlular yakalanarak çeşitli cezalara
hac ve diğer ziyaretçiler konularında karşılaşılan sorunlar
çarptırıldılar.80 Hadiselerin önlenmesinde yetersiz kalan
konferansta enine boyuna tartışıldı.
Es’ad Paşa Sivas V a liliğ i’ne tayin edilerek Erzurum Valiliğ i’ne de Süleyman Bahri Paşa getirild i.81
Tutanaklar incelendiğinde görüleceği gib i her iki murahhas da, çok iyi hazırlanarak oturuma katılıyorlar
M irza Taki H an’ın, hanesinden çalındığını iddia et
dı. Görüşmelere hastalık veya elde olmayan bazı engeller
tiğ i 1.500 kese akçe tutarındaki çeşitli eşyalarının ise ça
olm adığı müddetçe sabah saat yedi civarında başlanıyor,
lınıp çalınm adığı anlaşılam am ıştı.82 Mirza Taki’nin olay
öğle yemeğinden sonra devam eden oturumlar akşam
larda uğradığı m addî kayıplara karşılık 1.500 kese akçe
ezanına kadar sürüyordu. Her iki murahhasa da görüşü
gönderilmesine karar verilm iş ve bunun zaten güç du
lecek konularla ilg ili devletleri tarafından talim atlar ve
rumda bulunan hâzineye yükletilm esinin uygun olmaya
rilm işti.
cağı düşünülerek, İran ile ilişkilerin gerginleşmesinden beri meselenin halledilm esi için çalışmalarda bulunan
Oturumlar haftada bir yapılıyordu. Enverî Efendi
zevattan alınması kararlaştırılm ıştı.83
oturumların beş günde bir yapılm asını tek lif etmişse de,
Erzurum’da yaşanan bu tatsız olay da halledildikten
tutanakların hem İstanbul’a hem de Tahrana gönderil
sonra antlaşma üzerinde çalışm alar devam etm iş ve uzun
mesi sebebiyle kabul edilm em işti.74
uğraşılardan sonra 1847’de Erzurum Antlaşması imza
Mirza Taki’ye tam ruhsat verilmemesi görüşmelerin
lanm ıştır. Erzurum A ntlaşm asının m etni şu şekildedir:
uzamasına sebep oluyordu. M irza Taki, görüşülecek ko nuyu önce İran’a yazıyor, aldığı b ilgiler ışığında devleti
I. İslam devletleri şim diye kadar birbirlerinden ta
nin haklarını savunmaya çalışıyordu. Enveri Efendi bu
lep ettikleri nakit paradan tamamen vazgeçiyorlardı. An
durumdan çok şikâyetçiydi.75
cak IV. maddede belirtilen talep bu kapsam dışında bıra kılıyordu.
Rusya ve İngiltere devletleri yani arabulucu devlet ler de bu iş için özel olarak seçilmiş birer tem silci bulun
II. İran Zehav sancağının batı tarafını Osmanlı
duruyorlardı. Bunlar İstanbul’daki elçilerine karşı so
D evleti’ne terk etmeyi kabul ediyordu. Osmanlı Devleti
rumluydular. Kendilerine soru sorulm adığı müddetçe
de bu sancağın doğu tarafını bütün d ağlık arazisi ile bir
konuşmalara katılm ıyorlardı. Sadece konuşmaları din li
likte İran’a terk etm eyi kabul ediyordu. İran, Süleym ani
yorlar ve gerektiğinde de görüşlerini bildiriyorlardı.
ye şehir ve sancağından tamamen vazgeçiyordu. Adı ge
Oturumlarda konuşulanları kâtipler aynen kaydediyor
çen sancakta Osmanlı D evleti’nin m ülk sahipliğine hiç
lardı. Oturumlara toplam 12 kişi katılıyordu.76
bir zaman taarruz etmeyecekti.
Nuri Efendi’nin ölümü ve Necip Paşa’nın Kerbela
Muhammere şehir ve lim anı ile Ceziretu 1-Hızr ve li
üzerine yaptığı askerî harekattan bahsederken b elirttiği
manı ve doğu sahiline, İran aşiretlerinin tasarrufunda bu
miz gibi konferansın şanssızlıklarla geçeceğinin ilk işa
lunan Şattü’l-Arab’ın İran’a ait olmasını kabul ediyordu.
retleriydi. Bunlar, İngiltere heyetinde bulunan ik i k işi
Bundan başka Osmanlı Devleti Şattü’l-Arab’ın de
nin kaldıkları konağın bitişiğindeki ahırda çıkan yan
nize döküldüğü yerden ta iki tarafı hududunun birleşti
gından ölüm tehlikesi atlatm aları77 ve en önemli olay da
ğ i yere kadar adı geçen nehirde İran gem ilerinin tam ser
halkın isyan ederek İran heyetine saldırm asıydı. Otu
besti ile gidip gelm esini kabul ediyordu.
rumların tam am lanıp, Rusya ve İngiltere’nin verdiği tas
III. İşbu antlaşma ile iki taraf toprak konusunda di
lak üzerinde görüşmeler devam ederken 18 Temmuz
ğer bütün iddialarından tamamen vazgeçeceklerdi. İki
1846 Cumartesi günü İran heyetinden birisinin sebep ol
devlet sınırlarının çizilmesi için ik i tarafta antlaşmanın
duğu bir olay halkın infialine sebep olmuş ve heyetten
akabinde görevliler ve mühendisler tayin etm eyi kabul
bir kaç kiçi öldürülm üştü.78 Erzurum’da meydana gelen
ediyorlardı.
O SM A N U
[P l
SİYASET
IV. Rusya ve İngiltere’nin arabuluculuğunu kabul
İran’a gidip-gelen Osmanlı tüccar ve teb’asına İran Dev
ettikleri 1261 senesi Cemaziye’l-evvelinde tebliğ ve tah
leti de aynı muameleyi tamamıyle yerine getirm eyi ka
rir olunan dostane ihtiratları kabul ettiklerinden beri iki
bul ediyordu.
tarafa vaki’ olan haşarat ve hem de te’hir oldukları sene
VIII. İki İslam devleti, sınır bölgelerinde olan aşiret
den beri mer’a vergisi meselelerine adalet üzere hasıl ve
ve kabilelerin yağma ve hırsızlıklarını önlemek için ge
ihkak olunmak için iki taraftan akabinde memurlar tayin
rekli tedbirlerin kabülünü ve uygulanmasını kabul edi
olunmasını kabul ediyorlardı.
yorlardı. Bu husus için gerekli yerlere asker koyacaklar
V. Osmanlı Devleti, kendisine sığınan İran şehzade
dı. İki devlet birbirlerinin arazisinde meydana gelen
lerinin Bursa’da ikamet etmelerine ve halen bulundukla
gasb, garet ve öldürme gib i her çeşit tecavüzî hareketin
rı yerden uzaklaştırılmalarına ve İran ile ilg ili gizli istek
uhdesinden geleceklerini kabul ediyorlardı. Sahipleri b i
lerine izin verilmeyeceğini kabul ediyordu. Diğer firari
linmeyen ve anlaşmazlık halinde bulunan aşiretlerin
ler konusunda eski Erzurum A ntlaşm asının hükümleri
bundan sonra daimi olarak ikamet edecekleri yerleri seç
aynen kalıyordu.
meleri hususunu aşiretlerin kendi iradesine bir defalık
VI. İran tüccarı ticaret mallarının gümrük vergileri
havale ediyorlardı. Tabiiyetleri belli olan aşiretler bağlı
ni, mallarının o zamanki ve geçerli kıymete göre nakit ve
oldukları devletin arazisine girmeğe cebrolunacağına ka
ya maldan 1822 tarihinde imzalanan Erzurum Antlaşma-
rar vermişlerdi.
sı’nın ticarete dair olan maddesine göre yerine getirilm e
IX. Eski antlaşmalar özellikle 1822 tarihinde Erzu
sine karar veriyorlardı. 1822 Antlaşm asında belirtilen
rum’da imzalanan antlaşmanın, bu antlaşma ile değişti
miktardan fazla para istenmemesini kabul ediyorlardı.
rilmeyen maddeleri aynen yürürlükte kalıyordu.84
VII. Osmanlı Devleti’nde bulunan mübarek mahal
OSMANLI-İRAN SINIRININ TESBİTİ
lerin İran ziyaretçilerinin eski antlaşmalar gereğince tam
Antlaşmanın üçüncü maddesinde yer aldığı üzere
güven içerisinde her çeşit düşmanlıktan kurtulmuş ola rak ziyaret edebilmeleri için gerekli imtiyazların veril
iki ülke arasındaki sınırı belirlemek için bir komisyon
mesini Osmanlı Devleti kabul ediyordu. Hem de iki İs
oluşturuldu.
lam devleti, iki tarafın teb’ası aralarında bir karar olması
Osmanlı Heyetinde:
Iran Heyetinde::
lazım gelen dost bağı ve birliğin kuvvetlendirilmesi ve
Derviş Paşa85
M üşirü’d-Devle
istihkamı muradıyla İranlı ziyaretçilerin Osmanlı top
Hurşit Paşa
Mirza Cafer Han86
raklarında bütün imtiyazlara nail olmaları m isüllü, diğer
Başmühendis Kaymakam
İran teb’ası da imtiyaza-i mezkureden olmadığı ve gerek
Tabir Paşa
ticaretlerinde ve diğer hususlarda her çeşit zulüm ve te-
Mühendis Esas Efendi
addiden ve hürmetsizlikten mahfuz olmaları için en ziya
Doktor Kostantin88
de münasib olan vesaili istihdam eylemeği teahlıüd edi
Rusya Temsilcisi:
Ingiltere Temsilcisi:
yordu.
Çirikov
W illiam s
Belli başlı bu görevlilerin yanında da her devletin
Bundan başka Mekke ve Medine’den İran tüccar ve
heyetinde çok sayıda mühendis de bulunuyordu.
teb’asının ticarî menfeat ve himayeleri için Osmanlı top raklarından gerekli gördükleri bütün yerlerine İran tara
Derviş Paşaya komisyonda bulunan diğer devletle
fından tayin olunacak konsolosları, Osmanlı Devleti ka
rin temsilcileri gelene kadar Kotur89 sınırının düzeltil
bul edip, belirtilen şehbenderlerin mansib ve memuri
mesi görevi verilmişti. Kotur sınırını düzeltirken nasıl
yetlerine şayeste ve sair dost devletler konsoloslarına uy
hareket edeceğine dair bir de talim at verilm işti.90 Derviş
guladıkları bütün imtiyazları bunlara da uygulam ayı ka
Paşa, Kotur ve H akkari’den bilirkişileri istemi ve onların
bul ediyorlardı.
katılım ıyla oluşan heyet, yaptıkları inceleme sonucunda
Osmanlı Devleti tarafından da İran devletinin lü
eski hududun Damacı Taşından geçtiğini belirlemişler,
zumlu bütün yerlerine tayin edilecek konsoloslara ve
bölgenin haritasını çıkararak gerekli yerlere ahşap işaret-
B3
ler dikm işler91 ve üzerine de Osmanlı-İran sınırının işa
Esad Efendi tayin edilm iş, Kolağası Yunus Efendi de
reti olduğunu yazmışlardı.
muavin olarak, Yunus Efendi'nin yerine de M ekteb-i Harbiye muavin hocalarından ve Erkan-ı Harbiye kola-
SINIR KOMİSYONUNUN TOPLANMASI Kotur sınırında yapılan düzeltmeden sonra Derviş
ğalarından Somali Mustafa Efendi’nin ressam mühendis olarak görevlendirilmesine karar verilm işti.95
P aşanın da B ağdat’a gelmesinde sonra komisyonun bü tün üyeleri toplanmış oluyordu. B ağdat’ta yapılan ilk toplantıda, bölgenin k ritik konumu ve Bedevilerin asa yişsizlikleri sebebiyle, komisyon üyelerinin güvenlikleri nin sağlanması konusu ele alındı. Bunun için de Osmaıılı-İran devletleri tarafından 4 0 0 ’er asker ve 2 00’er süva rinin tayin edilmesi ve hudud komisyonunun sınırları belirlemeye başladığı yerden sonuna kadar memurlara refakat etmelerine karar verildi .
Muhammere için ikinci defa yapılan görüşmelerde İran Devleti Erzurum Antlaşm ası’nın asıl maddesinde Osmanlıların da izahnamenin dikkate alınm asındaki ıs rarları görüşmeleri çıkmaza sokmuştu. Osmanlılar, İran’a Muhammere ve H alic-i Haffar’daki lim an ile Ceziretu IH ızır’dan başka bir yer terk edilmeyeceğinde İranlılar ise daha başka yerlerin terkinde, arabulucu devletler tem sil cilerinin de ikisinin ortası olarak Ebu Cezî harkından aşağısını yani kuzeyinin Osmanlılarda, doğu ve güneyi
Derviş Paşa’nın Kotur sınırında Osmanlı lehine yaptığı düzeltm eyi, İran tem silcisi M irza Cafer Han, uy gun bulmadığından K otur’un boşaltılmasına kadar Bağ d at’tan hareket etmeyeceğini bildirm esi üzerine komis yon üyeleri beş ay kadar, B ağdat’ta kaldılar.92 Daha son
nin İran’da kalması teklifleri Osmanlılar tarafından ka bul edilmemiş ve Muhammere meselesi m uallakta kal m ıştı.96 Komisyon dağılm ış, tem silciler de Muhamme re’den ayrılm ışlardı. Temsilciler, 4 Şubat 1851’de Dizful’a ve oradan da
ra Mirza Cafer Han, Tahrandan aldığı talim at üzerine Kotur hakkındaki yukarıda belirtilen iddiadan vazgeçti ğini bildirmesi üzerine çalışmalara M uhammere’den baş
Muhammere’ye hareket etmek üzere Behbahan’a gelm iş ler97 ise de veba salgınını dikkate alarak Senendiç’e geç
lanılm ak üzere B ağdat’tan hareket edildi.93
m işlerdi.98 Muhammere sınırının tesbitinde olum lu bir
MUHAMMERE KOMİSYONU
mesi teklifi komisyonda kabul edilerek buraya gid ild i.
netice alınam ayacağı anlaşılınca Zehab’ın sınırının çizil Muhammere daha önce gördüğümüz gib i gerek
ZEHAB KOMİSYONU
oturumlarda ve gerekse antlaşmanın hazırlanması sıra sında tartışmalara sebep olan bir mesele olmuştu. Dört
Erzurum Antlaşm ası’nın 2. maddesine göre Zehab
devlet tem silcisinin M uhammere’ye ulaşmasını m üte
Osmanlı-İran arasında ikiye bölünmüştü. Bu taksimata
akip bir kaç toplantı yapılm ıştı.
göre düzlük kısm ı (batı bölgesi) Osmanlı D evleti’ne,
Derviş Paşa’nın hudud tespitinde ahidnâme ile bir likte daha sonra yapılan izahnamesinin de esas alınması,
dağlık kısm ı (doğu bölgesi) ise İran D evleti’ne bırakıl mıştır.
Mirza Cafer Paşanın ise sadece muahedenin dikkate alın
Zehab’ın sınırının tespiti için yapılan görüşmeler
masında ısrar etmes'i üzerine görüşmeler tıkanm ıştı. Me
de Osmanlı ve İran tem silcileri kendi düşüncelerini be
selenin içerisinden çıkm akta güçlük çeken arabulucu
lirttiler. Arabulucu devletler tem silcileri de iki tarafın
devlet tem silcileri, her tem silciye kendi yetkilerinden
iddialarının ortası bir tek lif sundular. Tekliflerine göre
gelecek talim ata göre hareket etmek üzere, talim atlar ge
sınır, Zehab’ın kuzey tarafının sonunda Bemû silsilesinin
linceye kadar, görüşmelere karar vermişlerdi. Ancak bu
Sirvân nehrine b itiştiği noktadan başlayarak güneye doğ
arada vakit kaybetmemek am acıyla, tahkikat yapmak,
ru giderek Bemû silsilesinin ucu üzerinden geçerek ve
mühendisler tarafından havalinin haritasının çıkartılm a
asıl Bemû zirvesine kadar gelip oradan da yüksekliklerin
sını sağlamak üzere M uhammere’den hareketle Huveyze
ibikleri üzerinden geçerek Bâvekûh yani Bağ-ı Bave Kuh
ve Kasreyn taraflarına gidilm esine karar verildi.94
Dağına ulaştıktan sonra güney-batıya dönerek Asarkıran
Bu arada Osmanlı heyetinde bir değişiklik yapıl
silsilesi ib iği üzerinden geçerek yine yüksekliklerin ib ik
mış, dizanteri hastalığına tutulan Tahir Bey’in yerine
leri üzerinden giderek sonra hatt-ı farikin güney sonu
O SM A N LI
m
SİYASET
olacak olan Elvend nehrine ulaşacaktır. Oradan da nehri nin aktığı Mendeli havalisinin bundan böyle tek lif olu
Derviş Paşa’ya İstanbul’a 29 Mart 1852 tarihli bir talim at gönderilmişti. Burada sınırın başlangıç noktala
nacak sınır çizgisine ulaşıncaya kadar aşağı doğru uzana
rının tam olarak kontrolünden sonra, anlaşmazlık olanlar
caktır.
ile olmayanların ayrılarak, her bölge için ayrı harita ya
Bundan sonra Derviş Paşa, Bendere nahiyesinin ya kınındaki Kortu nahiyesinin halkının, İran’ın Zehab’ı ele geçirdikleri dönemlerde dağıldığını, 1859’da halk gele rek Kotura nehri boyunca yerleştiklerini ve ziraatle uğ raştıklarını söylemişti. Bu halkın Osmanlı halkı olduğu ve vergilerini Osmanlılara vermeleri gerektiğini, İranlI ların buna mani olduklarını söylemiş ve görüşmelerden ç e k ilm işti. Teklif olunan bu arazinin doğu tarafında ka lan Derbendhan gediği ile Şemirân deresi, Peşkeyef (Peştekuh), Cekirnha deresi, Zehab, Seril, Beşi düzlükleri, Şahin kalesi, Dere dereleri ve bu sayılan yerlerin doğu sunda kalan yerler İran’da kalacaktır. Sınırın batı tarafın da kalan Herşel, Hureyn, Şeyhân, Serkıla düzlükleri, Ko-
pılması incelenilen noktalar için hiçbir şekilde kesin ka rar verilmemesi, Zehab bölgesi hakkında çok dikkatli davranılarak, Osmanlı haklarının göz önünde bulundu rulması ve İran topraklarına sarkıntılıktan kaçınılarak, görevlilerin korunması hususları yer alıyordu.102 Bundan sonra Derviş Paşa, Bendere nahiyesinin ya kınındaki Kortu nahiyesinin halkının, İran’ın Zehab’ı ele geçirdikleri dönemlerde dağıldığını, 1859’da halkın ge lerek Kotura nehri boyunca yerleştiklerini ve ziraatle u ğ raştıklarını söylemişti. Bu halkın Osmanlı halkı olduğu ve vergilerini Osmanlılara vermeleri gerektiğini, İran lI ların buna mani olduklarını söylemiş ve görüşmelerden çekilm işti.103 Derviş Paşa bu fırsattan istifade ile mühendisler
rato dereleri, Kasr-ı şirin, Asankıran silsilesi arasındaki
gönderilerek Huveyze’ye kadar olan yerlerin incelenme
bulunan dağ düzlükleri ile bu sayılan yerlerin batısında
sini teklif etm işti.104 Bu iş için Mühendis Binbaşı Esad
kalacak yerler Osmanlı D evletinde kalacaktır."
Bey ile Binbaşı Mustafa Bey görevlendirilm işti.105 Ko
Rusya ve İngiltere tem silcilerinin tek lif ettikleri sı
misyonun dağılm ası üzerine Osmanlı-İran sınırının tü
nır Osmanlılar açısından sakıncalıydı. Taki Kira, K al’a-i Zincir ve Mendeli güzergâhının boğazları İran tarafında
münün çizilmesi gündeme geldi. Harita çizimi Şattu 1Arab kavşağı ve Basra Körfezinden Ağrı D ağı’na kadar
kalıyordu. İranlılar istedikleri vakit Irak bölgesine gire
olan sınır 14 pafta olarak çok ayrıntılı olarak çizilm iş
bilirlerdi. Bu teklifte Osmanlı topraklarında bulunan
t i.106 Haritaların birer sureti İstanbul’a birer sureti de
kutsal yerleri ziyaret etmek isteyen İranlı ziyaretçilerin
Tahrana gönderildi. Sınır antlaşmazlıkları halletmek
topluca gitmeleri göz önüne alınarak yapıldığı düşünü
için toplanan ne Muhammere ne de Zehab komisyonları
lürse de, zaten barış yapıldığı için buna gerek yoktu.
bana bir netice elde edilemeden dağıldı. İngiltere, İstan
Derviş Paşa’ya göre asıl amaç buraların İran’a verilmesi
bul’da yeni bir komisyon kurulmasını istediyse de Os-
id i.100
manlılar bu öneriyi kabul ettiler ise de İran tarafı İstan
Derviş Paşa’ya göre buraların Osmanlılara verilme
bul’da yapılacak bir toplantının Osmanlılara avantaj sağ
si daha iyi olacaktı ve pek çok faydalar sağlayabilirdi. Ta
layacağı, bu toplantının İran topraklarında bir yerde ya
ki Kira koridoru İran’dan Fars ve Irak-ı Acem tarafların
pılmasını teklif ettilerse de107 bir süre sonra tarihe Kırım
dan Bağdad eyaletine gelen, asker, aşiret, ziyaretçi ve
Savaşı olarak geçen bir savaş çıktı ve Osmanlı Devleti ile arabulucu devlet olan Rusya arasında yapılan bu savaşta
tüccarların kullandıkları bir güzergâh idi. Buraya bir ka rantina kurulması halinde sağlık korunması, bir gümrük
diğer arabulucu devlet İngiltere, Osmanlı Devleti’nin
kurulması halinde de güm rük gelirlerinin kaybolmama
yanında yer aldı.
sı, kışlak için gelen aşiretler de bir düzen altına alınacak ları için de kışlak vergisinin tüm ü alınabilm esi ve savaş halinde de buralar az bir kuvvetle korunabileceğinden az
HARİTA ÇİZİMİ SIRASINDA MEYDANA GELEN ANLAŞMAZLIKLAR
askerî ihtiyaç duyulması açılarından faydalı olabilirdi.
Sınır boyunca dolaşılırken gerekli bilirkişilerin gö
Mendeli tarafındaki Eyvan koridorundaki geçiş noktala
rüşlerine başvuruluyordu. Osmanlıların ellerinde bulu
rının da elde bulunması, burasının az askerle korunması
nan yerlerde Mirza Cafer’e her türlü kolaylık gösterilmiş
nı sağlardı.101
ve istediği herkesle görüşülmesi sağlanmasına rağmen OSM A N LI R f l
SİYASET
İran’ın elinde bulunan anlaşmazlık konusu olan yerlere
Daha sonra Osmanlı-İran devletleri geçici bir ant
gidildiğinde Mirza Cafer Han’ın önceden yaptığı tenbih
laşma yapmaya ve onun şartlarına göre hareket etmeye
ve tehditler neticesinde kimse Derviş Paşaya bilgi ver
söz verdiler. 6 maddelik bir antlaşma yapıldı.
memişti. Derviş Paşa Revanâuz Beyi Ragıb Paşa ile gö rüşmesi Mirza Cafer tarafından protesto edilmişti. Kırım Savaşı sırasında sınır meseleleri ile ilgilenil
SINIR TESBİTİ İÇİN TOPLANAN DİĞER KOMİSYONLAR
medi. Fakat sınırlarda anlaşmazlıklar devam etmişti.
Osmanlı-İran sınır anlaşmazlıklarını sona erdirmek
İran tarafından Muhammere ve Zehaba, Osmanlıların da
için komisyonlar toplandı. İstanbul komisyonunda İran-
Bağdad’a asker göndermeleri karşılıklı itirazlara sebep
lı yetkililer 1847 Erzurum Antlaşması’nın, Derviş Paşa
olmuştu. Bu sırada Bağdad valisi Ömer Paşa’nın bir
da izahnâmenin esasa alınmasında ısrar etmeleri üzerine
miktar askerle Süleymaniye aşiretlerinin üzerine gelmesi
17 Aralık 1874’te dağıldı. 28 Ağustos 1875 ’te kurulan
aşiretler arasında korku yaratmıştı. Buna karşılık İran ta
komisyonda da aynı iddialar devam etti. Arabulucu dev
rafından da İmadü’d-Devle’nin Zehab tarafına gitmesi
letler temsilcilerin ihtilafsız yerlerin sınır çizgisinin be
emredilmişti. Bunu haber alan Osmanlı yetkilileri Ömer
lirlenmesi teklifi Osmanlılar ve İranlılar tarafından ka
Paşanın işinin bitmesine kadar İmadü’d-Devle’nin hare
bul edildi. Burada tekrar artlaşmanın asıl-izahnâme tar
ketini geciktirilmesi istenmişti. İranlıları asıl endişeye
tışması devam etti. Rusya ve İngiltere temsilcileri harita
düşüren Kirmanşah’ın da Kotur gibi bir oldu bittiye ge tirilmesiydi. Osmanlıların anlaşmazlık halinde bulunan yerlere tecavüz edilmemesi ve statü quonun bozulmama sı şartıyla bu istek kabul edilmişti. İmadü’d-Devle’nin gönderilmesinden vazgeçilm işti.108
üzerinde görüşülmesi isteği kabul edildiyse de teklif edi len haritada Osmanlılara ait bazı yerlerin İranlılara veril diği gerekçesiyle Derviş Paşa Osmanlıların çizdikleri ha ritanın asıl alınmasını istedi. 5 Eylül 1875’te bu komis yon da d ağıldı.110
Sınır anlaşmazlıkları günden güne artarak devam etmişti. Hudûd haritasının bitimine kadar sınırlara gö revli tayin edilmesi, aşiretlerin kontrol altına alınması ve yaylak ve kışlakların tesbiti için bir mukavele yapıldı. Mukavele gereğince sınıra Osmanlı tarafından Anadolu
1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşının sonunda imza lanan Berlin Antlaşm asına göre Kotur, İran’a verildi.111 Kotur’un İran’a verilmesiyle hudud anlaşmazlıkları sona ermemişti. 1905’te yeni ihtilafların sona erdirilmesi için kuru
Ordusu kaymakamlarından Abdullah Bey, İran tarafın dan da Mahmud Paşa görevlendirildiler.109
lan komisyon da bir karara varmadan dağılm ıştı.
İran sınır anlaşmazlıklarının devamından yana idi.
1912’de kurulan komisyon, 17 Ekim 1913 İstanbul
Çünkü Zehab’ın düzlük kesimini İran aşiretleri kullanı
protokolünün imzalanmasıyla sona erdi. Bu protokole
yorlardı.
göre Osmanlı-İran sınırı tespit edildi.112
1
U zunçarşılı, İ. H akkı, Osmanh T arihi II, A nk. 1983, s. 225.
10
T a rih -i C evdet IX , İst. 1292, s. 264.
2
K ütükoğlu, B ekir, Osmanh İra n S iy a sî M ünasebetleri I (1578-1590),
11
Şanizâde, Şanizâde T arihi II, İst. 1290. s. 388-389-
İst. 1962, s. 2.
12
T arih-İ C evdet X , İst. 1301, s. 34.
Solakzade M ehm ed H em dem i, Solakzade T a rihi, İse. 1881. S. 316-
13
Şanizâde, Şanizâde T arihi II, s. 384.
3
4 5
317; Z ekaü’l-M ü lk M ehm ed A li Firugu, B üyük İran T arihi (çev.:
14
Ahmed Cevdet Paşa, T arih-i C evdet XII, s. 3-10.
Ömer H alis), İst. 1926, s. 5.
15
BOA, CH , 752.
H inz, Walcher, Uzun H aşan ve Şeyh C ün eyd (çev.: Tevfık B ıyıklıo ğ lu ),
16
BOA, CH , 2979.
Ank. 1948, s. 8-9.
17
BOA, CH , 5250.
Ahmed Cevdet Paşa, T arih-İ C evdet II, s. 92 -93 ; U zunçarşılı IV/1,
18
Ahmed Cevdet Paşa, T arih-i C evdet X I, s. 12.
Ank. 1 9 9 5 ,4 6 2 -4 6 3 .
19
Ahmed Cevdet Paşa, T arih-İ C evdet VI, 2 8 80-2881 . O sm anlı-İran sa
6
Ahmed A sım , T a rih -i A sm II, 125.
vaşı ve antlaşm a için bkz. Emine G üleç, O sm anlı-İran M ünasebetleri ve
7
Tarİh-i C evdet VIII, İst. 1303, s. 194.
Erzurum A ntlaşm ası (182 0-1 823), (İstanbul Ü niversitesi Edebiyat Fa
8
T a rih-i A sım U , 170-171.
kültesi B itirm e Tezi). A ntlaşm anın m etni için ise bkz.: BO A, İran
9
Şânİ 2âde A tau llah Efendi, T a rih -i Şanizâde I, İs t.1284.s. 309-
Ahidnâm e ve N işan Defterleri 43/1, s. 1-5; N oradounghıan, G abriel
Efendi, R ecueil d'actes İn ternatıonaux de L'Empire Otaman II, s. 9 5 -
52
BO A, İM M , 1062/2; 1063/5.
99- M u a h eda t M ecm uası III, İst. 1926, s. 1-5.
53
BO A, İM M , 1064/3 ; 1064/4 ; 1064/1. U çarol, R ıfat, S iy a sî T arih, İst. 1985, s. 129.
20
BOA, C H , 83 52.
54
21
BOA, İM M , 1083/19.
55
K urat, Y. T ekin, H em y L a ya rd ’tn İstan bu l E lçiliği, A nk. 1969, s. 7-8.
22
Ahmed Cevdet Paşa, T a rih -i C evd et X II, s .15 4-1 55.
56
Goryanof, Serj, D ev let-i O sm aniye-R usya S iy a seti (çev.: M acar İskender-
23
BOA, C H , 46 10.
24
T alim atın m etni için bkz. A hm ed L ütfi, T a rih -i L ü tfı II, s. 2 2 -23 ;
57
A k if Paşa, M n h a rrerü t-ı H usı/siye-yi A k if P a şa , İst. 13 01, s. 39 -52.
58
B O A , İM M , 1071/8.
BOA, H H , 3 7 2 4 1 ; 43 203-C .
59
BO A, İM M , 1071/8; 1068/1; 1071/5; 1069/1; 1071/1; 1071/2.
26
BOA, H H , 4 3 1 5 5 .
60
N uri Efendi, D ivân-ı H um âyun K alem inden yetişm iş, 1 8 2 0 ’de K ura-
27
Ahmed L ütfi, T a rih -i L iitfi IV, 145.
28
T akvim -i Vekâyi (T V ), S. 93.
1831'de B e ylik çi, 1 8 34 Şu batınd a Londra, 1 8 3 6 ’da P aris sefirliklerin
29
Ahmed L ütfı, T a rih -i L ü tfi V, 11.
de bulunm uştu. 1837 M ayısın d a H ariciye M ü steşarlığ ın a tayin edilen
30
TV, S .l 13.
N uri Efendi 1838 H aziranında H ariciye V ek illiğ in e g e tirilm işti.
31
Şehzadeler hakkında g eniş b ilg i için bkz. R ız a K u lu H an H idayet,
1 8 3 9 ’da ik in ci defa Paris Sefiri oldu. 1 8 4 0 ’d a görevinden a lın d ı.
25
A li R eşat) Der Saadet 13 31, s. 5 5 -58 . B O A , İM M , 1080/11.
be-i Yesar K atibi, 1822 de Serginar, 18 25’te H arem eyn M ukataacısı,
R avzatii’s-S efâ yi N aşiri, Tahran 1339, s. 9 9 -1 0 3 .
1842'de M eclis-i V âlâ A zası oldu. 18 43'te E rzurum ’a m urahhas ola
32
BOA, İM M , 843/2 ; 843/1.
rak gönd erild i. M ehm et Süreyya, S.O . IV, s. 5 9 2 ; BO A, İM M , 1069/5;
33
BOA, İM M , 843/2.
N uri Efendi’nin refakatine B ekir ve K âm il efendiler ta yin ed ilm işle r
34
BOA, İM M , 1081/5.
d i. Cevdet-i H ariciye (C H ), s. 5 7 9 9 ; N uri Efendi’ye verilen talim at
35
İbrahim Sarım Efendi, 1 8 0 1 ’de İstan b u l'da doğm u ştu . D ivan-ı H ü
için bkz. BO A, İM M , 1071/1; N am e-i H üm ayun D efteri X I, s. 304-
m ayun kalem in e giren Sarim Efendi, 18 22'de hacelik rütbesi, A m edi H u lefalığm a tayin ed ilm iş ve 18 29'd a R usya ile yap ılan Edirne A n t
36
305. 61
M irza Taki H an Farahan’d a d oğm uştu. 18 29’d a G ribiyed of’un öld ü
laşm asının görüşm elerine S ırk a tib i olarak k a tılm ış tı. A m ed-i D ivan-ı
rülm esinden sonra P etersbu rg’a gönderilen heyetle R u sy a ’ya g itm iş ,
H üm ayun M ustafa R eşit P aşa'nın 1 8 3 2 ’de M ısır'a g itm e siy le yerine
dönüşünde M irza lık daha sonra da h an lık Unvanını a lm ış tı. N asired-
vekalet e tm işti. Y ine vekaleten a m ed çiliğe vekalet ederken B aşm uk-
d in Şah’m A zerbaycan v a liliğ in d e ona refekat eden M irza Taki daha
rataacılığa tayin ed ilm işti. D aha sonra asaleten B e y lik c ilik g örevlerin
sonra sadrazam lığa g e tirilm e k istendiyse de kabu l etm em işti. Şahın
de de bulunan Sarım Efendi 1 8 3 7 ’de, İn g iltere K raliçesinin tahta cü
kızkardeşi ile evlenerek hanedana g irm iş ti. Şahın üzerindeki nüfuzu
lusunu tebrik için b ü y ü k e lç ilik ü n van ıyla İn g iltere’ye g it t i. 1 8 3 8 ’de
nu çekem eyen m uh alifleri tarafından a z lettirild i. R us elçisinin M irza
D ahiliye M üsteşarı, a yn ı sene içerisinde R iya seti N afıa V ek ili, 15 M a
T aki’y i him aye etm esine kızan Şah, onu K aşan'a sürm üş ve 9- O cak
yıs 18 39’da Sadaret m ü steşarlığın a tayin e d ild i ise de azled ild i. A b
1 8 5 2 ’de de ö ld ürülm üştür. M ehdi B am dad, T a rih -i R ica l-i İ ra n I
d ü lm ecid’in cü lu su nu teb liğ için İran'a g önderilen Sarim Efendi, dö
(1 7 0 0 -1 9 6 0 ) Tahran, 1966, s. 2 0 9 -2 2 1 ; R . Levy, M irza T aki H an, İ.A.
nüşünde Sayda E yaletine defterdar olarak tayin ed ild i. T icaret ve H a
62
BO A, İM M , 1833/3; 1833/4.
riciye nazırlığı görevleri yap tı. Sarim E fendi’n in çok k ısa bir Sadra
63
BO A, İM M , 1836/6.
zam lığı da vardır. B ursa ve Trabzon v a lilik le rin d e de bulunan Sarim
64
BO A, İM M , 1833/7; TV, S. 2 5 2 , s. 1-2.
Efendi 1 8 53’de İstan b u l’da vefat etm iştir. S. O. III, 13 11, s. 198; R i-
65
BO A, İM M , 1833/7; 1833/9; 1833/10.
fat Efendi, Verdü’l-H ak ayık , 4 0 -4 3 ; R azi Çeviker, İbra him S a rim Efen
66
BO A, İM M , 1833/12.
d i’n in S efa retleri (İst. Ü niv. Edeb. Fak. B itirm e Tezi 1940). B u tez İb
67
İstanbu l'd a doğan Enveri Efendi D ivan-ı H um ayun K alem inden ç ık
rahim Sarim Efendi ile ilg ili arşiv k ayıtların d an istifade edilerek ha
tık tan sonra bazı vezirlerin D ivan K atibi görevini yap m ıştı. 1 8 3 0 ’da
zırlanm ış önem li bir çalışm adır.
K üçükkale Tezkerecisi ve H acegan olm u ştu . 18 31’de A m ed î hüle-
R ifat Efendi, V erdü’l-H a k a y ık , s. 4 2 ; A d em ıyyet, Feridun, E m ir-i K e
fa’sından olup, 1 8 37’de H ariciye K âtib i, aynı y ılın sonlarında H a ric i
b ir v e Iran, 19 59, s. 6. İbrahim Sarim E fendi’ye 2 0 0 .0 0 0 g u ru ş yol har
ye M ektupçusu, 1 8 3 9 ’ta ik in ci defa H ariciye M e k tu p ç u lu ğ u görevine
cırahı verilm esi k ara rla ştırılm ıştı. C evdet H ariciye 1686.
g e tirilm iş ti. A ynı y ılın sonunda T icaret M ü steşarlığ ı görevine g e t ir i
37
BOA, İM M , 1054/3.
len Enveri Efendi E rzurum ’a M urahhas olarak g ö n d erilm işti. Daha
38
BOA, İM M , 1053/1.
sonra Ticaret N ezareti V ek ili de olan Enveri Efendi 1 8 4 8 ’de vefat e t
BOA, İM M , 1055/1; İb nü’l-E m in H arici, 16 84; Çeviker, S arim Efen
m işti. M ehm ed Süreyya, SO I, İst. 1308, s. 4 4 1 .; BO A, İM M ,
39
d i, s. 28.
1833/12; T V S. 25 2 ; T a rih -i L ü tfi VIII/125.; Enveri E fen d iye verilen
40
BOA, İM M , 1066/1.
ruhsat için bkz. BO A, N âm e-i H um âyun D efteri 11, s. 31 7 -3 1 8 .
41
BOA, İM M , 1070/2.
68
A d em iyyet, E m ir-i K eb ir v e İra n , s. 7 2 -7 3 .
42
BOA, İM M , 1070/4.
69
BO A, İM M , 1832/2.
43
BOA, İM M , 1070/5.
70
B O A , İM M , 1075/2 ; 1075/2.
44
BO A, İM M , 1066/1.
71
BO A, İM M , 1837/4.
45
BOA, İM M , 1070/4.
72
BO A, İM M , 1835/8; 1835/9; 1835/4; 1837/5; 1837/1, 1836/9;
73
O turum lar ile ilg ili olarak g eniş b ilg i için bkz. A ykun , İbrahim , Er
46
BOA, İM M , 1066/1.
47
BOA, İM M , 1066/12.
48
BOA, İM M , 106 1063/4.
zurum K onferan sı (1 8 4 3 -1 8 4 7 ) ve O sm anlı İra n H u d u d A ntlaşm ası, A ta
49
Abbas ik bal A ştiyân i, M irz a T â k i H an E m ir-i K ebir, s. 30 -31 .
tü rk Üniv. Sosyal B ilim le r Ens. B asılm am ış doktora Tezi Erzurum
50
BOA, İM M , 1063/2; 1059/1; 1059/9; 1059/17.
51
BOA, İM M , 1061/1 ; 1063/16 ; 1063/5.
1837/6.
1995). 74 O S M A N II
BO A, İM M , 1081/11.
O
75
BOA, İM M , 1080/24.
76
BOA, İM M , 1073/4.
den sonra, O sm anlı heyetinde şu d e ğ işik lik le r yap ılm ıştı: Tahir Efen-
88
K aym akam Tahir Efendi’nin hastalığı sebebiyle İstanbul’a dönm esin
77
Curzon, A Year a t Erzeroom, s. 52-53-
d i'nin yerine başm ühendisliğe Esad Efendi, m ühendis m uavinliğine
78
BOA, İM M . 2336.
K olağası Yunus Efendi, ressam m ühendisliğine de Som ali M ustafa
79
BOA, İM M , 2333 ; K üçük Cevdet, T anzimat D evrin de 'Erzurum (İstan bul Ü niversitesi B asılm am ış Doktora Tezi) 1975. ss. 279. Erzurûm ’da
Efendi tayin ed ilm işlerd i. BOA, İH , 3444. 89
ne dökülen Kotur çayı üzerinde bir kasabadır. O sm anlı toprağı iken
râ-yı askeriyeden birinin gönderilm esi düşün ülm üştü. Bu görev için
B erlin A ntlaşm ası’yla İran’a terk olunm uştur. Ş. Sam i, K am usu’l-A ’lam
Der-saadet O rdu-yu H üm âyunu ümerâsından M irliv a A k if Paşa, Top-
V, İst. 1314, s. 3676.
hâne-i âm ire im alâtı m em uru H a lil Paşa İle M irliv a Selim paşalardan
90
birisi düşünülm üştü. B unların içerisinden A k if Paşa tercih edilerek
91
BOA, İH , 2511.
92
Mİrza Cafer H an, R isâ le-iS erh a d d iy e, s. 48-49-
askerî durum u hakkında 43 bendlik tafsilâtlı bir lâyiha kalem e alm ış
93
BOA, A. D VN, D VE, 20/93.
94
M irza Cafer H an, R isâ le-i S erhaddiye. s. 66.
BOA, İM M , 2335/4; 2343/2; K üçük, Cevdet, T anzim at D evrin de Er
95
zurum, 290-296. BOA, İM M , 2337.
82
BOA, M M , 2335/2; 2335/4.
83
BOA, İM M , 234 8/1; 2348/2.
84
BOA, İM M , 1094/7; Name-İ H üm âyun D efteri 12, s. 17; M uahedât
rı tarafından belirtilm iş ise de hudud m eselesinin O sm anlı D evleti açısından çok önem li b ir mesele olması hasebiyle M ustafa Efendi’nin gönderilm esine karar k ılın m ıştı. M ustafa Efendi'nin m aaşının em sali kadar artırılm ası ve B ağdad’a kadar 6 .8 4 0 guruş gidiş-dönüş harcıra
M ecm uası III, s. 5-8; G abriel Efendi, R ecueil d’actes Inter., 383-385;
hı verilm esi M aliye N ezaretine yazılm ıştı. BO A, A .A M D , 26/65. D a
H idayet, R avzatii’s-S efa -i N asırı X , s. 302-3 06; A dem iyet, E m ir-i K e
ha sonra M ustafa E fendiye binbaşılık rütbesi verilm iş olduğundan
bir, s .5 1 vdd.
m aaşı ve harcırahının yeniden düzenlenmesine karar verilm işti. H ar
Derviş Paşa, 1817’de İstanbul’d a doğm uştur. 12 yaşında m ühendisha-
cırahı 10.1260 ve m aaşı 2.250 guruş olarak ayarlanm ıştı. BOA,
neye girm iş, daha sonra tahsil için Avrupa’ya gönderilm iştir Yurda döndüğünde K eban ve Ergani m adenleri başm ühendisliğine tayin edilm iştir. Daha sonra bir süre ders verdiği H arp O k u lu ’nun m üdür lüğüne g etirilen D erviş Paşa M eclis-i V âlâ ü yeliğin e tayin edilm iştir. 1861’de Leningrad e lç iliğ i görevine g e tirilm iş, daha sonra da sırasıy la şu görevlerde bulunm uştur: 1 8 6 2 ’de M aarif M eclisi B aşkanı, 18 67’de A skerî O ku llar N azırı, Şura-yı Devlet A z alığ ı, H alep ve A n
A.AM D , 27/8. 96
Rus Savaşı’ndan sonra B esarabya sın ır düzeltm e işinde görev alm ıştır.
BOA, İH , 3460.
98
M irza Cafer H an, R isâ le-i S erh a d diye, s. 72.
99
D erviş Paşa, D ev let-i A liyye-İra n H ududu, s. 44 -45 .
100 N aşiri, M uham m ed R ıza, O sm anlı-İran M ünasebetleri (N asireddin Şah Zam anında), (İst. Üniv. Basılm am ış Doktora Tezi, 1974), s. 46. 101 D erviş Paşa, D evlet-i A liyye-İra n H ududu, s. 4 6 -47 ; H urşid Paşa, H u d u d L ayihası, s. 15.
İstanbul’da açılan D arü’l-F ü nû n’da fizik dersleri de veren Derviş Pa şa, 1878’de İstanbul’da vefat etm iştir. M . Süreyya, SO II, ist. 1311, s. 337; G ra n d A nciklopedia XIV, s. 20 0.; Derviş P aşa ve H u rşit Paşa’ya
102 N aşiri, N asireddin Ş a h, s. 41. 103 Derviş Paşa, D evlet-i A liyye-İra n H ududu, s. 44 -45 .
aşiretler ve durum ları hakkında b ilg i toplaması ta lim a tı verilm işti.
104 BO A, İH , 4166/5.
Derviş P aşan ın bu ta lim at gereğince topladığı b ilg iler “D ev let-i A liy-
105 BOA, İH , 4166/4.
y e île İran D evleti B eyn in d e O lan H ududun L a yih a sıd ır" ad ıyla 12 87’de
106 B u harita, BOA, H aritalar K atalogu 435 OD 1:4 kayıtlıd ır. Çok 14 paftadır. 128X 215 ebatındadır ve 1/73.500 ölçeklidir. Sınırlar, yollar,
İstanbul’da yayınlanm ıştır.
87
Derviş Paşa, D ev let-i A liyye-İra n H udâdu, s. 4.
97
kara v a lilik leri. P aris’te yapılan toplantılara delege olarak katılm ış,
86
BOA, İH , 3444. M ustafa Efendi’nin M ekteb-i H arbiye’ye lazım oldu ğundan, yerine Abdurrahm an Efendi’nin gönderilm esi H arbiye N azı
81
85
Talim at İçin bkz. BOA, İH , 1793/1.
Erzurum ’a gönderildi. Erzurum ’a gelen A k if Paşa, bölgenin idâri ve tı. Lâyiha İçin bkz. BOA, İM M , 2344/3. 80
Kotur, H oy’un 40 km . güney-batısm da ve H oy’dan g eçip Aras nehri
m eydana gelen olayları araştırm ak için İstanbul'dan Erzurum ’a üme-
ibadethâneler, kervansaraylar, değirm en, köprüler gösterilm iştir.
M üşirü’d-Devle M irza C a’fer H an’ın bu göreviyle ilg ili hatıraları “R is â le-i Tahkikât-ı S erha d diye’' adıyla Tahran’d a 19 68 yılın d a yayınlan
107 N âsiri, N asireddin Şah, s. 45 -46 .
m ıştır.
108 Nâsİrİ, N asireddin Şah, s. 50-52.
H urşid Paşa’nın D erviş P aşa ya verilen talim at gereğince edin diği b il
109 N âsiri, N asireddin Şah, s. 50-52.
giler “Seyahatnam e-i H udud'* ad ıyla İstanbul'da yayınlanm ıştır. Yine ay
110 B u kom isyonda İran tem silcisi M uhip A li H an’ın layihası M uham
nı görevle ilg ili layihası “Tabdid~i H udud-ı h a n iy e M em uriyetiyle f i 28
med M ü şirî tarafından B e-resİh a-yı T arihi m ecm uasının y ıl 4, S. 2 -3 ’te yayınlanm ıştır.
Safer Sene 65 ve f i 11 K a nu n-ı S ani sene 6 4 T arihinde T a ra f-ı D evlet-i A liyy e d e n î ’zam B uyuru lm uş O lan M ü teveffa D erviş P a şa île B irlik te B ulunan
111
Ankara Valisi Esbâk M üteveffa H u rşid P a şa T a ra fm d a n K alem e A lınm ış
112 Bu protokolün tam m etni için bkz.: K üçük, Cevdet, 1913 İstan bu l
Olan L a yih a d ır", a d ıyla İstanbulda 1300 tarihinde yayınlanm ıştır.
O SM A N LI
Bayur, Y usuf H ikm et, Türk in k ıla b ı T a rihi, 1/1, Ank. 1983, s. 2-3-
Protokolü, A tatürk A rm ağanı, İst. 1981, s. 252-258.
SİYASET